Populer saglik dergisi sayi 63 2017

Page 1

Sağlıklı yaşam dergisi

Yıl: 12 Sayı: 63 Ocak - Şubat 2017 / Fiyat: 15 TL

Kanserden korunmak mümkün mü? Hangi belirtiler korkutmalı? DOSYA’da...

Kanser Özel Sa

4 ŞUBAT D KANSER GÜNYA ÜNÜ: “Spo

r, kanser riskin i azaltabilecek en basit ve eğ lencel yollardan biridi i r.” Prof. Sanchia Aran / UICC

ÇOCUKLUK ÇAĞI KANSERLERİ Hastalıkla mücadelede erken tanı, doğru tedavi hayat kurtarıyor...

BEYİN TÜMÖRLERİ En sık karşılaşılan beyin tümörleri ve teknolojik gelişmelerin nöroşirurjiye etkileri...

UZUN VE SAĞLIKLI ÖMRÜN 9 SIRRI Beslenme, spor ve günlük yaşam ile ilgili öneriler...




KÜNYE Arma Tanıtım Yayıncılık Bilişim Teknolojileri Danışmanlık San. ve Tic. Ltd.Şti Yayın Sahibi Temsilcisi Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Cemil DİRİM

BİLİMSEL EDİTÖR

Opr. Dr. Muzaffer YURTTAŞ

YAYIN DANIŞMA KURULU Prof. Dr. Fazıl Apaydın

Ege Üniversitesi Tıp Fak. KBB ABD

Genel Yayın Yönetmeni Zeynep ÇETİNKAYA

Prof. Dr. Mete Akısü

Bilimsel Editör Op.Dr.Muzaffer YURTTAŞ

Prof. Dr. Okhan Akhan

Ege Üniversitesi Tıp Fak. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ABD Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji ABD

Prof. Dr. Mustafa Cankurtaran

Grafik Tasarım FD DESIGN

Hacettepe Üniversitesi, Tıp Fakültesi İç Hastalıkları ABD Geriatri Ünitesi

Prof. Dr. Ahmet Muzaffer Demir

Katkıda Bulunanlar Şebnem CİRİT Betül ÇUHADAROĞLU Evrim KAYA

THD Yönetim Kurulu Başkanı Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı

Prof. Dr. Tuğrul Dereli

Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Dermatoloji Bölümü

Hukuk Danışmanı Av. Birol KESKIN

Prof. Dr. Nesrin Dilbaz

İLETİŞİM

Prof. Dr. İhsan Ertenli

Yönetim Merkez / İZMİR Ismet Kaptan Mah. Sezer Doğan Sok. No: 10 Kat: 6 D: 602 Konak/ İZMIR Tel: 0 232 465 32 32 - 0 232 422 08 38 Fax: 0 232 465 30 94 info@populersaglikdergisi.com

Doç. Dr. Gürkan Sert

NPİSTANBUL Hastanesi Bağımlılık Merkezi Koordinatörü Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Romatoloji Bilim Dalı

Haber ve İletişim Merkezi / (İSTANBUL) Zeynep ÇETINKAYA Atatürk Cad. Cebesoy Sok 65/24 Sahrayıcedit-Kadıköy İSTANBUL Tel: 0 216 355 02 59 Gsm: 532 470 00 25 zeynep@populersaglikdergisi.com populersaglikdergisi@gmail.com Arma Tanıtım Yayıncılık Bilişim Teknolojileri Danışmanlık San. ve Tic. Ltd.Şti Ismet Kaptan Mah. Sezer Doğan Sok. No: 10 Kat: 6 D: 602 Konak- İzmir Tel : 0 232 465 32 32 Fax: 0 232 465 30 94 info@populersaglikdergisi.com

Hasta ve Hasta Yakını Hakları Derneği (HAYAD) Yönetim Kurulu Bşk.

Prof. Dr. Ali Fuat Kalyoncu

Türk Toraks Derneği Başkanı Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları ABD

Prof. Dr. Oğuz Kılınç

Dokuz Eylül Üniversitesi Göğüs Hastalıkları ABD

Doç. Dr. Levent Köstem Spor Hekimi

Prof. Dr. Nil Molinas Mandel

VKV Amerikan Hastanesi Onkoloji Bölümü

Prof. Dr. Erdem Özkara

Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp ABD

Prof. Dr. Semih Ötleş

Ege Üniversitesi Rektör Yardımcısı

Prof. Dr. Fehmi Tabak

İ.Ü Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji ABD

Prof. Dr. Erol Tavmergen

Ege Üniversitesi Aile Planlaması ve Kısırlık Araştırma ve Uygulama Merkezi

Prof. Dr. Hasan Tekgül

Ege Üniversitesi Tıp Fak. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ABD

Ecz. Doç. Dr. Levent Tuğrul

Yayın Kurulu Op. Dr. Deniz Arslan Uz. Dr. Fatih Sürenkök Op. Dr. Emin Yılmaz Op. Dr. Tülin Eroğlu Kaynak Op. Dr. Ata Bozoklar Uz. Dr. Didem Dereli Uz. Dr. Arif Baysan Dr. Alpay Gökmen

Op. Dr. Mustafa Erşin Dr. Sevgi Postoğlu Op. Dr. Hilmi Güngör Uz. Dr. Ayşegül Barış Uz. Dr.Erdal Duman Uz. Dr. Aylin Çeçen Aksu Ecz.Vildan Semet Uz. Dr. Mehmet Özgür Niflioğlu

Prof. Dr. Serhat Ünal

İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji ABD

Doç. Dr. Işın Yaprak

İzmir Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi

Opr.Dr Cem Yılmaz Özel Ataköy Hastanesi

*İsimler soyadı sırasındadır.

Popüler Sağlık Dergisi Arma Tanıtım Yayıncılık Bilişim Teknolojileri Danışmanlık San ve Tic. Ltd.Şti tarafından T.C. yasalarına uygun olarak yayımlanmaktadır. Yayımcının izni olmadan hiçbir yazı ve görsel alıntı yapılamaz. Popüler Sağlık Dergisi’nde yayınlanan makalelerin sorumluluğu yazarlarına, reklam ve ilan sorumluluğu reklam verene aittir. Yönetim Yeri: İzmir Tel: 0 232 465 32 32 (pbx) Faks: 0232 465 30 94 İstanbul İletişim / Ofis: 0 216 355 02 59 info@populersaglikdergisi.com www.populersaglikdergisi.com Yayın Türü: Yaygın / 2 Aylık Renk Ayrım/Baskı/Cilt: Ar Matbaa / Baskı Tarihi: 07.02.2017 Yıl:12 Sayı: 63 Ocak-Şubat 2017

2 PS / OCAK-ŞUBAT 2017



İÇİNDEKİLER 18 4 ŞUBAT DÜNYA KANSER GÜNÜ “YAPABİLİRİZ, YAPABİLİRİM’’ 19 TÜRKİYE’DE KANSER İSTATİSTİKLERİ 20 KANSERE KARŞI AVRUPA KODU 21 “KANSERE KARŞI MÜCADELEDE AKTİF ROL OYNAMAK İSTİYORUZ” UICC 22 UZUN VE SAĞLIKLI ÖMRÜN 9 SIRRI 23 DOSYA: ONKOLOJİ 24 LÖSEMİ TEDAVİLERİYLE SAĞ KALIM SÜRESİ UZUYOR 26 AKCİĞER KANSERİ ÖLÜM NEDENLERİ ARASINDA İLK SIRADA 27 AKCİĞER KANSERİ OLMA 28 SAĞLIKSIZ BESLENME KOLON KANSERİ İÇİN RİSK FAKTÖRÜ 29 BU BULGULARA DİKKAT! “HASSAS BARSAK HASTASI” OLABİLİRSİNİZ 30 PANKREAS KANSERİ TEDAVİSİNDE “WHİPPLE CERRAHİSİ” 32 TÜM YÖNLERİYLE KEMİK İLİĞİ NAKLİ 34 MESANE KANSERLERİNDE KÜR ŞANSI ARTIYOR 36 BEYİN TÜMÖRLERİ 40 ÇOCUKLUK ÇAĞI KANSERLERİ 44 LÖSEMİDE HASTALIĞI BİLEN ÇOCUK DAHA AZ KAYGILANIYOR! 45 HER BİN BEBEKTEN 8’İ KALP HASTASI DOĞUYOR 46 ÇOCUK HASTALIKLARINDA DOĞRU BİLİNEN YANLIŞLAR! 48 UZUN SÜREN ÇARPINTI ATAKLARINIZI CİDDİYE ALIN 50 “SEVGİ VE GÖNÜLLÜLÜK’’ İNAL AYDINOĞLU SÖYLEŞİ 53 KANSER SAVAŞÇILARI DERNEĞİ “SAÇIM SAÇIN OLSUN’’ PROJESİ 54 KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUK: BERKO İLAÇ 57 ÇOCUKLAR YETİŞKİN TEPKİLERİNİ ÖRNEK ALIYOR 58 PARKİNSON HASTALIĞINDA YENİ TEDAVİ SEÇENEKLERİ 60 KLİNİK ARAŞTIRMALARDA SORUNLAR MASAYA YATIRILDI 63 BEYNİMİZ RESETLENEBİLİR Mİ? 64 HASTA HAKLARI YÖNETMELİĞİNDE DEĞİŞİKLİKLER 66 ZOR BURUNLARA KOLAY ÇÖZÜM 68 AKILLI LENSLER ÖMÜR BOYU NET GÖRÜŞ SAĞLIYOR 70 “KİST HİDATİK” HASTALIĞININ PERKÜTAN TEDAVİSİ 71 İNSAN VÜCUDUNUN KENDİ MUCİZESİ “KÖK HÜCRE” 72 GRİP DEYİP GEÇMEYİN, AŞI OLUP ÖNLEM ALIN! 74 “MADDE BAĞIMLILIĞI İLE MÜCADELE, TERÖRLE MÜCADELE KADAR ÖNEMLİ! ” 76 KÜLTÜR - SANAT 78 KONGRE TAKVİMİ

Sağlıklı yaşam dergisi

40 ÇOCUKLUK ÇAĞI KANSERLERİ Prof. Dr. Tezer Kutluk, tanıdan tedaviye son gelişmeleri anlattı.

Yıl: 12 Sayı: 63 Ocak - Şubat 2017 / Fiyat: 15 TL

Kanserden korunmak mümkün mü? Hangi belirtiler korkutmalı? DOSYA’da...

Kanser Özel Sayı

4 ŞUBAT DÜNY KANSER GÜNÜA : “Spor,

kanser riskini azaltabilecekleri en basit ve eğlence li yollardan biridir” Prof. Sanchia Aran / UICC

ÇOCUKLUK ÇAĞI KANSERLERİ Hastalıkla mücadelede erken tanı, doğru tedavi hayat kurtarıyor

BEYİN TÜMÖRLERİ En sık karşılaşılan beyin tümörleri ve teknolojik gelişmelerin nöroşirurjiye etkileri...

UZUN VE SAĞLIKLI ÖMRÜN 9 SIRRI Beslenme, spor ve günlük yaşam ile ilgili öneriler

4 PS / OCAK-ŞUBAT 2017

36 BEYİN TÜMÖRLERİ Prof. Dr. Türker Kılıç ile en sık karşılaşılan beyin tümörlerini ve teknolojik gelişmelerin nöroşirurjiye etkilerini konuştuk.

SOSYAL SORUMLULUK Eylem Beran ile Berko İlaç’ın sosyal sorumluluk projeleri üzerine...

54

68 AKILLI LENSLER Ömür boyu net görüş sağlıyor.

70 “KİST HİDATİK” HASTALIĞI Perkütan tedavisi.



EDİTÖR’DEN Değerli Okuyucularımız, Merhaba; Yeni yılda yeni bir sayı ile siz değerli okuyucularımızın karşısına çıkma heyecanını ilk günkü gibi taze ve diri olarak hissediyoruz. Ülke gündeminin yoğun olduğu bu süreçte dergimizin içeriği de oldukça yoğun ve çeşitli. Umarım bu sayının hazırlanmasında emeği geçenlerin gayretleri sizler tarafından beğenildiğinde karşılık bulmuş olacaktır. Kanser beraberinde getirdiği sağlık sorunlarının yanı sıra, maddi ve manevi yönden uzun süreli mücadele gerektiren bir hastalıktır. Dünyada her yıl 14 milyon kişinin yakalandığı ve 8,2 milyon kişinin ölümüne sebep olan kanser; yaş, cinsiyet, dil, din, ırk ayırımı yapmaksızın tüm insanları etkilemektedir. Kanserde benzer seyir devam ettiği takdirde, 2030 yılında 22 milyon yeni vaka ortaya çıkması beklenmektedir. O nedenle bu sayımızda daha önce yer vermediğimiz hastalıkları uzman hekimlerimizle birlikte enine boyuna irdeledik ve analiz ettik. 15 Şubat Çocukluk Çağı Kanserleri günü. Prof. Dr. Tezer Kutluk en sık rastlanan ‘Çocukluk Çağı Kanserleri’ ile ilgili sorularımızı yanıtladı. Prof. Kutluk; doğru zaman, doğru yer ve doğru tedaviyle başarı şansının yüksek olduğunu bir kez daha vurguladı. Belli yaştan sonra sosyal yaşantımızı ve hareketlerimizi aşırı kısıtlayan Parkinson hastalığı konusunda farklı tedavi seçeneklerini bu sayımızda okuyabileceksiniz. Gelişmekte olan ülkelerin önemli bir sağlık sorunu olan Kist Hidatik hastalığında farklı bir tedavi yöntemini sayfalarımıza aktardık. “Klinik Araştırmalarda Faz çalışmaları ve Etik Sorunlar Çalıştayı” akademisyenlerin, sektörün konuyla ilgili uzmanların ve hasta derneklerinin katılımıyla masaya yatırıldı. Klinik çalışmaların Türkiye’deki durumu ile ilgili TÜBA Başkanı Prof. Dr. Ahmet Cevat Acar ve TÜBA Konsey Üyesi ve Kanser Çalışma Grubu Yürütücüsü Prof. Dr. Taner Demirer’in çalıştay hakkındaki görüşleri ile beraber genel değerlendirmelerini de okuyabilirsiniz. Gönüllülük üzerine önemli bir başlığımız var. Bu konuya ömrünü adayan duayenlerden olan İnal Aydınoğlu ile özel bir röportaj gerçekleştirdik. “Bir İnsanın İnsan Olma Yolculuğu: Sevgi ve Gönüllülük” başlığı sizlere çok farklı ufuklar açacak ve ruhunuzu ısıtacak. Ülkemizde giderek artan sayıda kurum, toplumsal ödevleri yerine getirme gereği olan sosyal sorumluluk çalışmalarına büyük bir hızla devam etmektedir. Bu kurumlardan biri olan Berko İlaç Kurumsal İletişim Direktörü Eylem Beran ile projeleri, hayatı konuştuk. Bu samimi sohbeti beğeneceğinizi umuyoruz. Grip aşısı ve aşılama yöntemlerinin tartışıldığı bir dönemde, koruyucu hekimlik ve aşılamanın önemini hatırlatmak için bir araya gelen uzmanlık dernekleri; “Aşı Olup, Önlem Alın!” mesajı ile birlikte önemli uyarılarda bulunuyor. Göz sağlığı ve teknolojinin hızla gelişmesine paralel olarak gelişen akıllı lensleri bu sayımızda okuma fırsatınız olacak. 10. Alkol ve Madde Bağımlılığı Kongresi’nin sonuç bildirgesi açıklandı. Üsküdar Üniversitesi Bağımlılık Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü ve NPİSTANBUL Hastanesi Bağımlılık Merkezi Koordinatörü Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Nesrin Dilbaz; “Sağlıklı veriler için araştırmanın şart olduğu” sonucunun kaydedildiği bildirgenin kısa bir özetini paylaştı. Yayın kurulu olarak her sayıda olduğu gibi Organ Bağışı’na dikkat çekmek istiyoruz. Organ Bağışı konusunda herkesi duyarlı olmaya çağırıyoruz. Sağlıcakla ve hoşça kalın! Opr. Dr. Muzaffer Yurttaş Genel Cerrahi Uzmanı

6 PS / OCAK-ŞUBAT 2017



KISA... KISA... / Bülten

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

ASTRAZENECA DAHA İYİ BİR YAŞAM İÇİN “GÖNÜLLÜ” Şirket değerlerini insan ve toplum üzerine kuran AstraZeneca’da, toplum ve insanlık yararına gönüllü çalışmalar yapmak isteyen çalışanlar “Daha İyi Bir Yaşam İçin Gönüllüyüz” mottosuyla AstraZeneca Gönüllülük Takımı’nı kurdu. Faaliyet gösterdiği tüm coğrafyalarda olduğu gibi Türkiye’de de topluma değer katma arzusuyla çalışan AstraZeneca’nın Gönüllü Takımı’nın 2016 yılındaki odağı ise çocuklar oldu. Takım üyeleri 5 Aralık Dünya Gönüllülük Günü vesilesiyle, 2017’de sundukları desteği her geçen gün artırmayı hedeflediklerini belirtti. İLK DESTEK KANSERLİ ÇOCUKLARA Tüm gönüllü takımın destek olduğu ve AstraZeneca Türkiye çalışanlarının da dahil olduğu ilk proje ise, Kanserli Çocuklara Umut Vakfı (KAÇUV) işbirliği ile gerçekleştirildi. İstanbul, Ankara ve İzmir illerindeki toplam 8 hastanenin pediatrik hematoloji ve pediatrik onkoloji servislerinde tedavi gören çocuklara gönüllü AstraZeneca elçileri aracılığıyla bire bir ulaşarak oyuncak ve kıyafetten oluşan hediye paketleri dağıtıldı. Gönüllülük çalışmalarına Nisan ayında başlayan AstraZeneca Gönüllülük Takımı, faaliyetlerine Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı (TEGV) ile işbirliği yaparak devam etti. Ayrıca şirket içinde düzenlenen “Paylaşımcı Perşembe” etkinliklerinde sene boyunca çeşitli yardım ve sosyal sorumluluk aktiviteleri gerçekleştirdi.

verenler” olarak tescillenen 25 şirketten biri olmaya hak kazanmakla birlikte aynı zamanda “Fırsat Eşitliği & Kadınların Desteklenmesi” kategorisinde özel ödüle layık görüldü.

BMS TÜRKİYE “KADININ İŞ DÜNYASI” ZİRVESI’NDE YER ALDI BMS Türkiye 2016 yılında “Türkiye’nin En İyi İşverenleri” araştırmasına katılarak hak ettiği başarıyı elde etti. Dünyanın en iyi işverenlerini değerlendiren Great Place to Work Enstitüsü’nün Türkiye’de düzenlediği “En İyi İşverenler” yarışmasında toplam 99 şirket arasından, “En İyi İş-

İK Müdürü Mine Uzun “BMS’in yüksek insan odağının ve çalışan bağlılığını önceliklendiren şirket kültürünün varlığı bu başarılara imza atmamızı sağlamaktadır. Bu kültürün oluşturulmasında; yaptığımız işi sahiplenmemiz, açık, güvene dayalı iletişime, işbirliğine, takım çalışmasına ve fırsat eşitliğine verdiğimiz önem, etik ve dürüstlük ilkelerimize olan bağlılığımız, her zaman daha yükseği hedefleyen tutkulu, yenilikçi ve rekabetçi yaklaşımımız, gelişime & sürekli öğrenmeye ayırdığımız kaynaklarımız ve iş & özel yaşam dengesine gösterdiğimiz hassasiyet bize yardımcı olmaktadır. Bu başarılarımızla ve sahip olduğumuz bu eşsiz değerlerle gurur duyuyoruz” dedi.

DOÇ. DR. DUMANTEPE DAMAR CERRAHİSİNDE DÜNYA’NIN EN İYİ İSİMLERİ İLE BİRLİKTE NEW YORK’TA... Damar cerrahisinde Dünya’nın en iyi isimleri New York’ta Veith Sempozyumu’nda buluştu. Medical Park Gebze Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahisi (KVC) Bölümü’nden Doç. Dr. Mert Dumantepe’nin de konuşmacı olarak davet edildiği toplantıya yaklaşık 2000 kişi katıldı. Toplantıya dünyanın farklı ülkelerinden; Kalp ve Damar Cerrahisi uzmanları, kardiyologlar ve girişimsel radyoloji uzmanları katıldı. 43’ÜNCÜ KEZ DÜZENLENDİ Kronik Derin Ven Trombozu tedavisinde Dünya’nın en önemli iki ismi olan Prof. Dr. Cess

Wittens ile Prof. Jose Almedia’nın da konuşmacı olarak katıldığı ve bu yıl New York’ta 43.’sü organize edilen Veith Sempozyumunda “Derin Ven Trombozu ve Pulmoner Embolisinde Güncel Tedavi Yöntemleri” hakkında yaptığı sunumun ardından katılımcıların sorularını yanıtlayan Doç. Dr. Dumantepe, “Böylesine önemli bir tıp sempozyumuna konuşmacı olarak çağrılarak ülkemi ve Türk hekimlerini temsil ettiğim için kıvanç duydum” dedi.

“DÜŞSEK DE KALKIYORUZ, KANSERLE SAVAŞIYORUZ!” Toplumsal farkındalığı artırarak bu yönde bilinç oluşturmayı amaçlayan Hasta ve Hasta Yakını Hakları,Kanserle Dans, Kanser Savaşçıları, Pembe İzler ve Onko-Day, dernekleri 4 Şubat Dünya Kanser Günü’nde “Düşsek de Kalkıyoruz, Kanserle Savaşıyoruz” etkinliği düzenledi. Kadıköy Belediyesi 8 PS / OCAK-ŞUBAT 2017

Kent Konseyi’nin desteğiyle gerçekleştirilen etkinlikte derneklerin temsilcileri ve kanser hastaları Selamiçeşme Özgürlük Parkı’ndaki Açıkhava Buz Pateni Pisti’nde paten yaptı ve “Kanserden Korkmuyoruz!” mesajı verdi. Grup, etkinliğin ardından “Birlikte Daha Güçlüyüz” pankartı açtı.



KISA... KISA... / Bülten

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

BECTON DICKINSON HIZLI İNFLUENZA TANISI İLE BİRİNCİ BASAMAK SAĞLIK HİZMETLERİNDE FARK YARATIYOR

MEDIWORLD TÜRK SAĞLIK TURİZMİ YATIRIMCILARINI ÇİN İLE BULUŞTURUYOR 12-14 Mayıs tarihleri arasında Şangay’da düzenlenecek olan Mediworld Çin Uluslararası Sağlık Turizmi Fuarı Çin’deki hastalar, hastaneler ve sağlık turizm ortakları ile bağlantı kurmanız için eşi görülmemiş büyük bir fırsat yaratıyor. Başta Kozmetik, wellness, onkoloji, kardiyoloji olmak üzere ülke dışında sağlık hizmeti alan Çin’li hastalar 2015 rakamlarıyla 9.7 Milyar dolarlık bir pazar oluşturdular. Sağlık turizmi için büyük yatırımlar gerçekleştiren Türk Sağlık Turizmi yatırımcıları için Çin artık keşfedilmesi gereken bir pazar. 3 gün boyunca düzenlenecek 200 konferans, 20 dünya çapında konuşmacı,5 binin üstünde yüksek gelir seviyesinde sağlık için seyahat edecek ziyaretçiler, 2 binin üzerinde Çinli sektör profesyonellerinin katılacağı Mediworld 2017’de yerinizi ayırtmayı unutmayın. İletişim: Murat Kültüral Turkey Business Development Tel: +90 532 403 745 e-mail: turkey@chinamediworld.com

10 PS / OCAK-ŞUBAT 2017

Ulusal İnfluenza Sürveyans İzleme Sistemi’ne katılan ve İstanbul Üniversitesi Ulusal İnfluenza Laboratuvarı’na örnek gönderen 9 aile hekiminin katıldığı Araştırma, BMC Infectious Diseases adlı online medikal gazetede yayınlandı. Söz konusu Araştırma, halk arasında grip olarak bilinen influenzanın tanısında Becton Dickinson’ın geliştirdiği BD Veritor™ teknolojisinin daha fazla klinik duyarlılığa sahip olduğunu öne sürüyor. Çok kolay ve hızlı bulaşan bir tür virüsün sebep olduğu influenza, mevsimsel salgınlarla ortaya çıkıp, yüksek riskli hastalarda ölüme kadar giden sonuçlar doğurabiliyor. YENI NESİL HIZLI TANI TESTLERİYLE TOPLUMDAKİ İNFLUENZA VİRÜS İNFEKSIYONLARININ ERKEN TANISI SAĞLANABİLİYOR Virüsün laboratuvar tanısında yakın zamanda piyasaya sürülen dijital immünolojik testler, hasta başında hemen uygulanabilir olması, hızlı sonuç vermesi ve yüksek performans-

ları ile öne çıkmaya başlamıştır. Bu testler, birinci basamak sağlık hizmetlerindeki klinik karar süreci ve hastalık yönetimi bakımından önemli bir seçenek olabilir. Hızlı tanı testlerinin kullanımı, toplumda influenza enfeksiyonu açısından hızlı uyarı sağlayabilmektedir. Bu nedenle, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), hızlı testlerin klinik karar verme sürecinde ve salgınların erken tespiti ve kontrolünde kullanımını önermektedir. Dijital hızlı test teknolojileri, hasta başında ayırıcı tanı koyarak hastanın doğru ve hızlı tedaviye ulaşmasını mümkün kılıyor. Hızlı influenza tanısı hızlı antiviral ilaç tedavisinin başlatılmasına yardımcı olur ve gereksiz antibiyotik kullanımını önleyerek direnç gelişimini engelleyebilir. Çocuklarda, ölümle sonuçlanabilen şiddetli solunum yolu enfeksiyonlarına sebep olan bulaşıcı ve yaygın RSV virüsünün hızlı tespiti ile de doğru tedavinin kısa sürede başlatılmasına imkân tanıyor.

AR-GE ÖDÜLÜ İLKO İLAÇ’A 50 yıllık birikim ve tecrübenin bugünkü temsilcisi İLKO İlaç, bu yıl 7’incisi düzenlenen Altın Havan Ödülleri’nde AR-GE ödülünün sahibi oldu. İLKO İlaç ve İLKO İlaç Ar-Ge Merkezi İLKO ARGEM ödülü ‘Kontrollü salım sağlayan ve hemen salım sağlayan Morfin Sülfat Film Tablet formülasyonları geliştirilmesi ve bitmiş ürün olarak üretilmesi’ çalışmasıyla almaya hak kazandı. İLKO İlaç AR-GE ve Ruhsatlandırma Direktörü Prof. Dr. Yılmaz Çapan aynı çalışmayla yıl içerisinde Teknoloji Ödülleri Yarışması’nda da ‘Büyük Firma - Ürün’ ödülünün sahibi olduklarını hatırlatarak; ‘Hayal ederek başlamış olduğumuz bu uzun süreç sonrasında aldığımız birincilikte gece gündüz çalışan bir ekibin emeği var. Bu nedenle bu süreçte bize destek olan ve emek gösteren herkese çok teşekkür ederim. İLKO İlaç olarak İLK’lerimizle adımızdan söz ettirmeye devam edeceğiz’ dedi.

İLKO İlaç’ın büyük bir sosyal sorumluluk görevini yerine getirerek üretimini gerçekleştirdiği, Türkiye’nin ilk yerli morfin tableti sayesinde, özellikle ileri evre kanser hastalığında karşılaşılan kronik ağrıların giderilmesinde büyük görev üstlenen ilaca, hastalar artık daha hızlı ve düşük maliyetle ulaşabiliyor.

ARVEN İLAÇ, BİYOLOJİK İLAÇ ÜRETİM KAPASİTESİNİ GE SAĞLIK İLE GENİŞLETİYOR

rına ve düzenlemelere uyumluluk bakımından FlexFactory’nin başarısı kanıtlanmış performansından yararlanarak Avrupa pazarlarına açılacak.

Toksöz Grup bünyesindeki Arven İlaç, Türkiye’de Kırklareli’nde bulunan tesisinin üretim kapasitesini genişletmek üzere GE Sağlık’ın FlexFactory üretim platformunu seçti. Genişleyen üretim kapasitesi ile Arven, biyolojik ilaçları Türkiye ve çevresindeki pazarlara daha hızlı biçimde sağlayarak yerel sağlık ihtiyaçlarına yanıt verecek. Bu işbirliği ile Arven, global kalite standartla-

Arven İlaç, Türkiye’deki üretim kapasitesini, esnek ve verimli biyolojik üretimi mümkün kılan, entegre ve tek kullanımlık teknoloji tabanlı GE FlexFactory platformuyla genişletmeyi seçti. Verimlilik konusunda elde edilen iyileştirmeler, Arven biyobenzer ilaç portföyünü destekleyecek.



KISA... KISA... / Atamalar

MÉRIEUX NUTRISCIENCES BİLİMSEL DİREKTÖRLÜĞÜNÜ SAMİM SANER YÜRÜTECEK Samim Saner, Ocak 2017 tarihi itibariyle merkezi Fransa’da bulunan Mérieux NutriSciences grubunun uluslararası operasyonunda Bilimsel Direktörlük pozisyonuna atandı. Samim Saner, Mérieux NutriSciences grubunun bilimsel süreçleri, inovasyon ve araştırma-geliştirme ile araştırma ve geliştirme sonuçlarının endüstriyelleştirilmesi sürecindeki global görevini Türkiye’den yürüterek gruba bağlı 21 ülkeden sorumlu olacak. Boğaziçi Üniversitesi Kimya Bölümü mezunu olan ve 22 yıldır Kalite Sistem Laboratuarları Genel Müdürlük görevini yürüten Saner, bunun yanı sıra Gıda Güvenliği Derneği Başkanı ve Boğaziçi Üniversitesinde yarı zamanlı Öğretim Görevlisi olarak çalışıyor. Mérieux NutriSciences ana alanı olan gıdanın yanı sıra; ilaç, kozmetik, agrokimyasallar ve tüketici ürünleri alanlarında dünyanın dört bir yanındaki merkezleri üzerinden analiz, araştırma&geliştirme, denetim, eğitim ve danışmanlık hizmetleri sunmaktadır. Temel hedefi halk sağlığının geliştirilmesi ve tüketicinin korunması olan Mérieux NutriSciences, 21 ülkede 100 akredite laboratuar ve Gıda Bilimi Araştırma Merkezi ve 6500 çalışanı ile hizmet vermektedir.

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

JANSSEN TÜRKİYE YENİ GENEL MÜDÜRÜ MARIA FERNANDA PRADO Maria Fernanda Prado, Janssen Türkiye Genel Müdürü olarak atandı. Maria Fernanda Prado, yeni görevinin yanı sıra EMEA Gelişen Pazarlar Operasyon Komitesi (EMOC) üyesi de olacak. Geçtiğimiz 3,5 yıl boyunca Janssen Brezilya’da Satış ve Pazarlama Direktörü rolünde Onkoloji, Hematoloji, Enfeksiyon Hastalıkları, Diyabet ve Merkezi Sinir Sistemi gibi birçok farklı terapötik alanda çalışan Maria Fernanda Prado, görev yaptığı dönem boyunca şirket büyümesi üzerinde kritik katkısı olan yeni iş modelinin hayata geçirilmesine başarılı bir liderlik sergiledi. İlaç sektöründe 17 yıllık geniş iş tecrübesi bulunan Maria Fernanda Prado, profesyonel çalışma hayatının başında perakende endüstrisinde 7 yıl boyunca çalıştı. Prado; Fundação Getúlio Vargas, Sao Paulo Pazarlama & İşletme lisans derecesine sahip. Sonrasında Escola Superior de Propaganda e Marketing (ESPM), Sao Paulo’da işletme alanında yüksek lisans eğitimini tamamladı.

SELTEK GROUP’TA İKİ YENİ ATAMA Medikal, dermokozmetik, ilaç ve dental alanlarda dünya markalarını ve devrimsel yenilikleri Türkiye’ye getiren Seltek Estetik A.Ş.’nin Genel Müdürlüğü’ne Murat Engin, Satış ve Pazarlama Direktörlüğü’ne Meral Dokur getirildi. Engin, sırasıyla Johnson &Johnson, General Electric, Abdi İbrahim İlaç ve Allergan firmalarında çeşitli yönetim pozisyonlarında görev aldı. Murat Engin, Seltek Group’ta tüm markalardan sorumlu Genel Müdür olarak görev yapacak. Meral Dokur ise 16 yıl çeşitli kurumlarda doktor olarak çalıştıktan sonra 2009 yılında ilaç sektörüne geçti. 2016 yılında satış direktörü olarak göreve başladığı Seltek Group’ta 2017 Ocak ayı itibariyle satış ve pazarlama direktörü olarak atandı. Dr. Meral Dokur plastik cerrahi, dermatoloji ve medikal estetik alanlarında Seltek Estetik’in tüm portföyünün pazarlama stratejilerinin oluşturulması ve satış ekibi yönetiminden sorumlu olacak.

UCB PHARMA’YA İKİ YENİ MÜDÜR: ASLI ELGÜN VE SEDA LEVENT BAYKARA UCB Pharma’da yeni yıl itibariyle atamalar tüm hızıyla devam ediyor. UCB Pharma’nın, Nöroloji Hasta Değer Birimi yeni Pazarlama Müdürü Aslı Elgün olurken İmmünoloji Hasta Değer Birimi Pazarlama Müdürü, daha önce Ürün Müdürü görevini sürdüren Seda Levent Baykara olarak belirlendi. Ocak 2017 itibariyle görevine başlayan Elgün, epilepsi alanında gerçekleştirilecek çalışmalara yoğunlaşacak. Aslı Elgün, ilaç sektöründe toplam 16 yıllık bir satış ve pazarlama deneyimine sahip. Seda Levent Baykara da yeni görevinde; İmmünoloji kökenli ağır hastalıklar arasında yer alan Romatoid Artrit, Aksiyel Spondilartrit, Crohn Hastalığı ve Psoriatik Artrit’in tedavisinde UCB Pharma’nın sunduğu yenilikçi ve köklü çözümler üzerine çalışacak.

12 PS / OCAK-ŞUBAT 2017



KISA... KISA... / Ürün

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

Benebaby ürünleri artık eczanelerde

BEBEK SAĞLIĞI ALANINDA YENİ BİR DÖNEM BAŞLIYOR İLKO İlaç’ın tüketici sağlığı markası Wellcare’in bebek sağlığı kategorisindeki ürünleri Benebaby ‘İçimin Rahatlığı, Bebeğimin Sağlığı’ mottosuyla anne ve bebeklerle buluşuyor. Bebek sağlığı ürünlerinde ezber bozan yeni bir dönem ‘Benebaby’ ile başlıyor. Hem bebeklerin hem de annelerinin ihtiyaçlarına cevap verecek yepyeni bir marka olan Benebaby, geniş ürün gamıyla, özellikle bebeklik çağında sıklıkla karşılaşılan pişik, kolik ve uykusuzluk

problemlerine çözüm sunmayı vadediyor. Sadece eczanelerde satılan geniş bir ürün portföyüne sahip Benebaby; inovatif, kullanımı kolay, sağlık otoritelerinden onaylı, fonksiyonel, etkisi klinik araştırmalarla kanıtlanmış ve doğal içerikli ürünleriyle bebeklerin sağlığının yanı sıra annelerinde ihtiyaç ve beklentilerine de cevap veriyor.

sına yardımcı oluyor. Benebaby Calming Massage Cream ise bebeklere uygun masaj hareketleri ile sürüldüğünde yatıştırıcı ve rahatlatıcı bir etki sağlarken, Coliax şişkinlik, gaz ve spazm semptomlarının giderilmesine destek veriyor. Benebaby 2017’de portföyünü yeni ürünleriyle zenginleştirecek.

PİŞİKTE SPREY FARKI

Ürün gamı içerisinde bulunan Benebaby Nappy Spray; pişiğe bağlı semptomların giderilmesinde sprey formunda Türkiye’deki ilk ürün olma özelliğiyle kullanım kolaylığı sağlıyor. Sprey formun emilim avantajı sayesinde; uygulama esnasında irrite olmuş cilde elle temas edilmesine gerek kalmıyor.

Benebaby’in ilk etapta anne ve bebeklerle buluşturduğu Benebaby Nappy Spray ve Benebaby Nappy Cream pişiğin önlenmesine ve pişiğe bağlı semptomların yatıştırılma-

Janssen Cosmetics; BB ve CC kremlerinin yanı sıra mineral renkli nemlendiricisi Optimal Tinted Complexion Cream ile cilt tonunu eşitleyerek yoğun nemlendirme sağlıyor. SPF 15 koruma faktörlü Optimal Tinted Complexion; içeriğindeki saccaharide isomerate (doğal şeker) ile cildin uzun süre nemini korurken, kızarıklıkların azalması ve cilt tonunun eşitlenmesi de destekliyor. 2 tonu bulunan renkli nemlendirici, düzenli kullanım sonucunda cilt hasarlarının tedavisini de gerçekleştiriyor. Janssen renkli nemlendiricileri sadece cildin görüntüsünü değiştirmekle kalmıyor, düzenli kullanım ile aynı zamanda cilt bakım ihtiyacınızı da karşılayarak, daha sağlıklı ve genç bir cilde sahip olmanıza yardımcı oluyor.

yalı %100 doğal bitki bazlı, katkısız sağlıklı atıştırmalıklarıyla “Yaşayan Çiğ Besinler” olarak adlandırılıyor.

SAĞLIKLI YAŞAM İÇİN •Yüksek besin değerine sahiptir. •Yüksek enerji kaynağıdır. •Fit ve sağlıklı tutar.

Sağlığa bütünsel bakış açısı THE VEGIST ÜRÜNLERİ Gedik Holding, İstanbul ve Reborn Sağlık Merkezinin bir girişimi olan The Vegist Ürünleri bağırsak mikrobiyolojisi, sağlıklı ruh hali ve beyin aktivitesini sağlayan serotonin seviyesinin elde edilmesinde belirleyici rol oynuyor. The Vegist krakerleri, yüksek besin değerli gıdaları, bütünsel sağlık ve yaşam tarzına da14 PS / OCAK-ŞUBAT 2017

•Kilo vermeye yardımcı olur. •Anti-aging etkiye sahiptir. •Vitamin ve mineral açısından zengindir. •Yüksek oranda lif ve doymamış yağ içerir; bitkisel kökenli protein kaynağıdır.

FARMASYON’UN YENİ BESİN TAKVİYESİ DİNAMİS Bursa Eczacılar Kooperatifi şirketlerinden Farmasyon’un yeni besin takviyeleri markası Dinamis; eczacılara tanıtıldı. Ham maddesinde yüksek kalite bitkisel, vitamin ve mineraller barındıran doğal kaynaklı besin takviyesi olan Dinamis’e ait Glucosamine Chondroitin with Hyaluronic Acid, L-Carnitine, Co-Enzyme Q10, C Vitamini, B Complex ve Sambucus with Vit-C ürünleri ile bağışıklık sistemini destekliyor.

EMZİREN ANNELERİN BAŞ YARDIMCISI: WEE BABY Anne sütünün değerini bilen ve “Annelere Özel” kategorisiyle yıllardır emzirme yardımcı ürünleri üreten Wee Baby, bu kategoriye bir ürün daha ekledi. Wee Baby Elektrikli Göğüs Pompası’nın kullanımdaki en önemli özelliği; masaj, yoğun masaj ve normal sağım olan üç aşamasında da tam otomatik çalışması. Başlık kısmından kontrollü 5 farklı güç ve hız seviyesine sahip pompa, annenin kendine uygun emme şeklini ve yoğunluğunu ayarlamasını sağlıyor. Üzerinde kabartmalı şekiller olan göğüs pedi, sağma esnasında masaj yapıyor ve kullanımı kolaylaştırıyor. Pil ile de çalışabilen pompa, hafif tasarımı sayesinde de rahatlıkla taşınabiliyor.



KISA KISA... / Kurum

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

ABDİ İBRAHİM GENÇ YETENEK GELİŞTİRME PROGRAMI “İKSİR” BAŞLADI Abdi İbrahim, hayatı iyileştirmeye kariyerinden başlamak isteyen yetenekleri arıyor. Abdi İbrahim İksir Genç Yetenek Geliştirme Programı ile kariyerinde ilk ve en önemli adımı atacak yetenekleri, beslenip gelişimlerini sağlayacak, kariyerlerinde dönüşüm yaratacak bu yolculuğun sonunda, kariyerlerine yön verecek deneyimler, fırsatlar ve hayatlarının işi bekliyor. Abdi İbrahim İnsan Kaynakları Genel Müdür Yardımcısı Hakan Önel, programın yeteneklere iş hayatına başlarken ihtiyaç duydukları ‘İksir’i

sunduğunu belirtiyor ve ekliyor: “Hayatı iyileştirmek ve sihirli dönüşümler yaratmak; yeni şeyler denemeyi, cesaret, tutku ve sorumlulukla her gün öğrenmeyi gerektirir. İksir programını bu cesarete ve yeteneğe sahip genç yetenekler için tasarladık.” Yabancı dil testi ve mülakatlardan sonra başarılı olan 15 yetenek önce yarı zamanlı olarak çalışmaya başlayacak ve süreci başarıyla tamamlayan adaylara program sonunda iş teklifi yapılacak.

versiteden lisans ya da lisansüstü programlarından mezun ya 16 Şubat’a kadar başvurula- da en geç Şubat 2017’de mezun olacak adayların başvurması rın alınacağı programda, üni- bekleniyor. www.toptalent.co/abdiibrahimiksir

DÜNYA İLAÇ SEKTÖRÜ CPhl İSTANBUL’DA BİR ARAYA GELİYOR Dünya ilaç devlerinin Avrasya’daki ortak buluşma noktası CPhI İstanbul 2017, 08-10 Mart tarihleri arasında sektörün önde gelen firmalarını dördüncü kez ağırlayacak. 40’dan fazla ülkeden 4 bini aşkın ziyaretçinin katılması beklenen fuar, farklı ihtiyaçlara cevap veren kategorilerinin yanı sıra bu yıl ilk kez düzenlenecek Biyoteknoloji Konferansı ile sektörün geleceğini masaya yatıracak. CPhl İSTANBUL BİYOTEKNOLOJİK İLAÇLARI FUAR GÜNDEMİNE TAŞIYOR İlaç sektörünün geleceğini oluşturan biyoteknolojik ilaçların dünya ilaç pazarındaki yeri gün geçtikçe artarken, CPhI İstanbul 2017’nin gündemini de biyoteknoloji oluşturuyor. Bu yıl ilk kez düzenlenecek “Biyoteknoloji Konferansı” ile CPhI İstanbul, biyoteknoloji konusunda bölgedeki ülkelere ışık tutacak çalışmaları aktarmayı hedefliyor. Biyoteknolojik ilaçlar ile ilgili verileri paylaşan UBM EMEA İstanbul Marka Direktörü Mehmet Dükkancı; “2015 yılı rakamlarına baktığımızda 2,5 milyar TL ile reçeteli ilaç pazarının yüzde 17’sini biyoteknolojik ilaçlar oluşturuyor. Bizim Türkiye olarak biyoteknolojik ilaç pazarına yönelerek buradaki hacmimizi artırmamız gerekiyor. Dolayısıyla CPhI İstanbul 2017’de odak noktamız biyoteknoloji olacak. Bu konferansın CPhI İstanbul çatısında olması katma değerimizi artırıyor” dedi. CPhI İstanbul 2017; konferans kapsamında İran, Cezayir, Suudi Arabistan, Etiyopya, Ürdün, Kanada, Kazakistan, Bahreyn, Avrupa, Hindistan ve daha birçok ülkeden alanında uzmanlaşmış konuşmacılar sektöre yön verecek çalışmaları ziyaretçi ve katılımcılara aktaracak. 16 PS / OCAK-ŞUBAT 2017

TURİZM’İN DAVOSU WORLD TOURİSM FORUM GLOBAL MEETING DÜNYA TURİZMİNE YÖN VERECEK Dünya turizmine yön veren liderlerin buluşacağı World Tourism Forum Global Meeting 16-18 Şubat’ da 20 ülkeden 150’ ye yakın uluslararası konuşmacı ile gerçekleşecek. Büyük zirve öncesi açıklanacak ‘Tourism 100’ araştırması turizm sektöründe büyük yankı uyandıracak. Turizm’in Davosu olarak adlandırılan World Tourism Forum Global Meeting ile dünya turizmine yön verip, damga vurmaya devam edecek. Global Meeting Zirvesi’nin ağırlayacağı Dünyaca ünlü isimler arasında; Facebook Spokeperson’ı ve Silikon Vadisi’nin en güçlü kadını, Zuckerberg Media’nın kurucusu Randi Zuckerberg, İngiltere Dışişleri Eski Bakanı, International Rescue Committee (IRC)’nin hem Başkanı hem de Yönetim Kurulu Başkanı David Miliband, Tony Blair Başbakanlığı süresinde İçişleri ve Dışişleri Bakanı olan Jack Straw, Yandex Ceo’su Arkadiy Voloj, İsveç’in en büyük turizm tanıtım ofisi Visit Stockholm’un Ceo’su Thomas Anderson ve “UNWTO Özel Büyükelçisi ve eski World Travel & Tourism Council Yönetim Kurulu Başkanı Dr.Michael Frenzel yer alıyor. Eş zamanlı olarak birden fazla etkinliğin gerçekleşeceği World Tourism Forum Global Meeting’te dünyanın çeşitli bölgelerinden 300'e yakın seyahat bloggerlerı "eGen Influencers" etkinliğinde 16 Şubat'ta Çırağan Palace Kempinski'de bir araya gelecek. Dev zirvenin kapanışı ise 17 Şubat’ da "Dünya Turizminin Oscar'ı sayılan turizm endüstrisinin en prestijli ödülü ‘World Tourism Forum Awards’ ile Çırağan Palace Kempinski’de düzenlenecek ödül töreni ile son bulacak. Detay bilgi: http://www.worldtourismforum.net/



DÜNYA KANSER GÜNÜ

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

Prof. Dr. Şuayib Yalçın; Türk Kanser Araştırma ve Savaş Kurumu’nun 1947’den beri kanser kontrolünde yaptıklarının, bundan sonra yapabileceklerinin garantisi olduğunu, “YAPABİLİRİZ, YAPABİLİRİM” sloganını kurum çalışmaları çerçevesinde resmi sivil demeden tüm paydaşlarla daha ileriye taşıyacağını ifade etti. Sağlıklı bir çevre oluşturulabilir, kanser önlenebilir, kanser erken teşhis edilebilir temalarının önemini bir kez daha vurguladı, ana temanın fiziksel aktivite ve sporu desteklemek olmasına rağmen “yapabiliriz, yapabilirim” kapsamına giren farklı mesajların bu kampanyada yer aldığını belirtti.

Prof. Dr. Şuayib Yalçın, Dr. Bekir Keskinkılıç

DÜNYA KANSER GÜNÜ 2017 TEMASI SPORU DESTEKLEMEK YAPABİLİRİZ, YAPABİLİRİM Dünya Kanser Günü her yıl 4 Şubat’ta UICC (Uluslararası Kanser Kontrol Örgütü) önderliğinde üyeler, ortaklar ve tüm dünya güç birliği yaparak küresel kanser salgınına karşı savaş açmaktadır. UICC, Dünya Kanser Günü’nde kanser konusunda farkındalık yaratarak ve eğitim vererek önlenebilir milyonlarca ölüm vakasının önüne geçmeyi hedeflemektedir. Ayrıca hükümetleri ve bireyleri kansere karşı harekete geçmeye davet etmektedir. 4 Şubat Dünya Kanser Günü sebebiyle Türk Kanser Araştırma ve Savaş Kurumu Derneği ve Sağlık Bakanlığı Halk Sağlığı Kurumu tarafından düzenlenen ortak basın toplantısında, kansere karşı toplum ve bireysel olarak alınabilecek önlemlerle kanserin kontrol altına alınabileceği hatırlatıldı. Yapılan ortak açıklamada “Ne yapmayı seçerseniz seçin kanserle mücadelede bir değişiklik yapın, neler yapabileceğiniz üzerine düşünün ve harekete geçin” mesajı verildi. SİNYALLER, KANSERİN ARTABİLECEĞİNİ GÖSTERİYOR Sağlık Bakanlığı Halk Sağlığı Kurumu Başkan yardımcısı Dr. Bekir Keskinkılıç “Yapabiliriz, Yapabilirim” sloganı ile ülkemizde kanserden korunma anlamında, tütün kontrolü, obezite kontrolü, tuz

tüketiminin kontrol edilmesi, fiziksel aktivite ve egzersizin teşvik edilmesi, kanser kayıtları, kanser taramalarında başarılı programlar yürütülmektedir. Bu yılın konusu spor ve fiziksel aktiviteyi desteklemek olduğuna göre hepimiz birey, kuruluş, sivil toplum, devlet olarak kanser kontrolüne dair yürütülen kampanyaları ve programları, “yapabiliriz, yapabilirim” felsefesi ile desteklemeliyiz. Yılda 163 bin 500 kanser hastamız oluyor. Ülkemizde kanser korktuğumuz gibi artmıyor ama bütün sinyaller gelecekte kanserin artabileceğini gösteriyor” dedi. KANSERE KARŞI TOPLUMUN ORTAK MÜCADELE EDİLMELİ Türk Kanser Araştırma ve Savaş Kurumu Derneği Genel Başkanı Prof. Dr. Şuayib Yalçın, “Kanserden korunmak demek aynı zamanda diyabet, hipertansiyon, inme, KOAH gibi bulaşıcı hastalıklardan korunmak demektir. Kaliteli iş gücü ortamları oluşturulmalı ve sağlıklı iş yerleri oluşturulmalıyız. Kanseri toplumsal olarak önleyebiliriz. Toplum olarak kanser hastalarının işe dönmelerini desteklemeliyiz. Kanser hastalarına özgü politikaları şekillendirebiliriz, toplum bunu yapabilmeli. Bunu yaparken de alacağımız önlemlerle yaşam tarzımızı destekleyecek politikalar düzenlemeliyiz” dedi.

2016-2018 Dünya Kanser Günü kampanyası hayat kurtarmak, kanser bakımı konusunda daha fazla eşitlik sağlamak ve kanserle mücadeleyi en yüksek siyasi seviyelerde öncelik haline getirmeyi hedeflemektedir.

YAPABİLİRİM Destek İsteyebilirim Sevebilir, Sevilebilirim Sağlıklı Yaşam Tercihleri Yapabilirim Sesimi Duyurabilirim İşe Dönebilirim Kanser Yolculuğumu Yönetebilirim Erken Tanının Hayat Kurtardığını Anlayabilirim

YAPABİLİRİZ Kaliteli İş Gücü Yaratabiliriz Algıları Değiştirebiliriz Sağlıklı Şehirler Yaratabiliriz Sağlıklı Okullar Yaratabiliriz Sağlıklı İşyerleri Yaratabiliriz Kanser Tedavisine Erişimi Artırabiliriz Harekete geçebiliriz Farklılık Yaratmak İçin El Ele Verebiliriz Kanser Kontrolüne Yatırım Yapabiliriz Kanseri Önleyebiliriz İnsanları İşe Dönmeleri Konusunda Destekleyebiliriz Politikaları Şekillendirebiliriz

18 PS / OCAK-ŞUBAT 2017


POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

TÜRKİYE’DE KANSER İSTATİSTİKLERİ

K

anser, dünya genelinde giderek artan bir sağlık problemidir ve toplumlarda önemli bir sosyoekonomik yüke, bireylerde de maddi ve manevi kayıp ve zorluklara yol açmaktadır. Yeni yayımlanan dünya kanser istatistiklerine göre; ölüm nedenleri arasında kanser ilk sırada yer almaktadır. Dünya’da toplam 14,1 milyon yeni kanser vakası gelişmiş ve 8,2 milyon kansere bağlı ölüm olmuştur. Kanserde benzer seyir devam ettiği takdirde 2030 yılına gelindiğinde yıllık 22 milyon yeni vaka ortaya çıkması, yani 2008 verilerine göre yeni vakalarda %75 artış olması beklenmektedir. Önümüzdeki yıllarda gelişecek olan kanser olgularının önemli bir kısmının az gelişmiş ülkelerde ortaya çıkması beklenmektedir. Ülkemizde sebebi bilinen ölümler sıralamasında kardiyovasküler hastalıklardan sonra en sık görülen ikinci ölüm sebebi olması açısından önemli bir toplum sağlığı problemidir. Kanser ile mücadele kanser kayıtçılığından tedavi ve palyatif bakıma kadar uzanan geniş bir yelpazeden oluşan oldukça komplike bir süreçtir ve bu sürecin başarılı yönetiminde etkin bir “Kontrol Programı”nın bulunması en önemli adımı oluşturmaktadır. Çağımızın hastalığı olarak nitelendirilen ve global bir sorun olan kanser ile mücadele de, Birleşmiş Milletler 2011 yılında tüm dünya ülkelerine kendi ulusal kanser kontrol programlarını hazırlamaları ve uygulamaya geçmeleri hususunda çağrıda bulunmuştur.

Kanser kontrolünde ise en önemli yapıtaşı elinizde doğru, tam ve güvenilir veri olmasıdır. Uluslararası Kanser Araştırmaları Ajansı kanser verisinin toplanmasında toplum tabanlı veri toplanmasını temel olarak önermektedir. Belirli bir nüfusta ortaya çıkan tüm kanser vakalarıyla ilgili bilgileri toplamak ve bu bilgileri kanserin klinik ve patolojik göstergeleri ile birlikte tam olarak belgelemek işlemlerinin tümüne toplum tabanlı kanser kayıtçılığı denir. Kanser Kayıt Merkezi kanser tanısı almış hastaların kayıt edildiği yerdir. Kanserin dağılımının bilinmesi uygulanacak politikaların belirlenmesi, yapılan müdahalelerin etkinliğinin değerlendirilmesi ve gerekli iyileştirme çalışmalarının zamanında yapılabilmesi için kanserin kayıt altına alınması gereklidir.

TÜRKİYE’DE GENEL DURUM • Ülkemizdeki en son resmi rakamlar değerlendirildiğinde bir yıl içerisinde yaklaşık 96.200 erkek ve 67.200 kadının kanser teşhisi aldığı tahmin edilmektedir. Son 5 yıl verileri değerlendirildiğinde; kanser sıklığında herhangi bir artış ya da azalış olmadığı söylenebilir Türkiye’de yılda 163.500 civarında yeni kanser vakası teşhis edilmektedir. Ülkemizde bir günde yaklaşık 450 kişinin kanser teşhisi aldığı söylenebilir. • Türkiye’de görülmekte olan kanserin sıklığı Avrupa Birliği ülkeleri ve Amerika gibi gelişmişlik düzeyi yüksek olan ülkelere göre daha düşüktür.

ERKEKLER GENEL DURUM • Erkeklerde en sık görülen kanserler akciğer ve prostat kanseri iken tütüne bağlı kanserler erkeklerde önemi önemini korumaya devam etmektedir. • Erkeklerde tütün ve tütün ürünlerine bağlı olarak gelişen 27.700 civarında vaka olduğu tahmin edilmektedir. Son

5 yıl verileri değerlendirildiğinde özellikle erkeklerde bu ürünlere bağlı olarak gelişen kanserlerin sıklığında azalan bir seyir görülmektedir. Ancak bu azalma seyri, son yıllarda artan tütün kullanımı ile gelecek yıllardaki kanser istatistiklerinde artış seyrine dönüşebilir.

KADINLAR GENEL DURUM • Kadınlarda en sık görülen meme kanseri, her 4 kadın kanserinden birisi olmaya devam etmektedir. • Bir yıl içinde yaklaşık 17.000 kadına meme kanseri teşhisi konulmuştur. • Obeziteye bağlı olarak gelişen kanserlerlerin sayısı 6.000 civarında tahmin edilmektedir. Obezitenin etken olduğu kanserler daha çok kadınları etkilemektedir.

DİĞER • Hem erkeklerde hem de kadınlarda bağırsak (kolorektal) kanseri üçüncü en sık görülen kanser türüdür. • Çocukluk çağı kanserlerinde ise lösemi en sık görülen kanser türüdür.

KANSER TARAMALARI Dünya Sağlık Örgütü’nün önerisi ile birlikte ülkemizde de ilk sıralarda yer alan meme, rahim ağzı (serviks), bağırsak (kolorektal) kanserleri için toplum tabanlı tarama programları yürütülmektedir. Tüm kadın kanserleri vakaları içerisinde, taranan kadın kanseri türlerinin payı %35’tir. Erkek kanserleri içinde ise bağırsak kanseri %10 civarında üçüncü sırada yer almaktadır. Toplum tabanlı kanser taramalarında; 81 ilde en az bir tane olmak üzere toplamda 28 adet mobil olmak üzere toplam 208 KETEM (Kanser Erken Teşhis Tarama ve Eğitim Merkezi) bulunmaktadır. Bunlara ek olarak son yıllarda TSM –AÇSAP ve Aile Hekimleri taramaları büyük destek vermektedirler. 2016 yılında; 2.017.128 kişi meme kanseri, 2.898.424 kişiye rahim ağzı kanseri, 1.708.025 kişi ise bağırsak kanseri tarama programlarına dâhil olmuş, 2015 yılına göre artış ile tamamlanmıştır.

KANSER ÖLÜMLERİ (TÜİK) Ölüm nedeni istatistikleri incelendiğinde; kanser tüm ölümlerin yaklaşık %20 civarını oluşturmaktadır. Kanser, 2015 yılı içerisinde 49.946 erkek, 27.022 kadının ölümüne neden olmuştur. Gırtlak, soluk borusu, bronş ve akciğerin kötü huylu tümörü erkeklerde 20.388 kişi ile en fazla ölüme neden olurken, kadınlarda ise meme kanseri 3.853 kişi ile en yüksek sayıda ölüme neden olmuştur.

*Bu rapor ülkemizdeki kanserin dağılımını ve bu dağılımın son 5 yıl içerisindeki değişimini anlatmaktadır. Raporun tamamına, Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Kanser Daire Başkanlığı http://kanser.gov.tr/ adresinden ulaşabilirsiniz.

OCAK-ŞUBAT 2017 / PS 19


DÜNYA KANSER GÜNÜ

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

e nc

. or g

wo

rld

Dünya Kanser ca Günü’nde tüm insanları dünyanın en ölümcül hastalığına karşı savaşmaya aktif olarak katılmaya çağırıyoruz

rday

4 Şubat Dünya Kanser Günü ile ilgili UICC tarafından yapılan açıklamada “’Yapabiliriz. Yapabilirim” sloganıyla, tüm ülkelerde dünyanın en ölümcül hastalığına karşı savaştığı ve insanların artık daha aktif olduğu belirtiliyor. Kansere karşı fiziksel aktivitenin ve küresel mücadelenin kanserden ölümlerin önüne geçilebileceği, aksi takdirde 2035 yılına kadar dünyada kanserden ölümlerin üç kat artacağına dikkat çekiliyor.

lanma riskinin önerilen fiziksel aktivite düzeylerini yaparak yüzde 40'a kadar azaltabileceği ifade ediliyor.

“KANSERE KARŞI MÜCADELEDE AKTİF ROL OYNAMAK İSTİYORUZ”

"Herkes spor yapabilir, bu, Dünya Kanser Günü için çok uygun. Düzenli egzersiz, dünya genelindeki insanların kanser riskini azaltabilecekleri en basit ve en eğlenceli yollardan biridir. Sporla verilen mesajlar, aynı zamanda sağlıklı beslenmenin önemi hakkındaki kanser mesajlarımızla, ortak hedeflere ulaştırır ve birlikte çalışmak için destekler.

Dr. Cary Adams UICC CEO “4 Şubat 2017 Dünya Kanser Günü’nde bireyleri kansere karşı mücadelede etkin bir rol oynamaya ilham vermeye çalışıyoruz ve fiziksel aktivitelere yönlendiriyoruz. Yılda 4,5 milyon artış gösteren tüm kanserlerin üçte birinden fazlası, fiziksel aktiviteyi arttırmak ve yaşam tarzı değişiklikleri ile önlenebilir. Tedavi boyunca yaptıkları fiziksel aktivitelerin faydasını görüp, tedavi sonrasında da sağlıklı yaşamı bir yaşam tarzı haline getirmektedirler. ‘'Yapabiliriz. Yapabilirim. " kampanyasının ikinci yılında da geçen yılın başarısı üzerine inşa etmeyi ve bu mesajı her zamankinden daha çok kişiye ulaştırmayı umuyoruz." Korunma dışında, fiziksel aktivitenin, sadece yorgunluk, depresyon ve kalp hasarı gibi tedavinin yaşamını değiştiren yan etkilerini yönetmekle birlikte, fiziksel aktivitenin aynı zamanda hastalığın kötüleşmesine yol açan riski azaltmakta ve kanser hastalarına önemli ölçüde yardımcı olduğunu gösteriyor. Tekrarlayan araştırmalarda örneğin; meme kanseri hastasının nüksetme ve hastalığa yaka20 PS / OCAK-ŞUBAT 2017

“SPOR, KANSER RİSKİNİ AZALTABİLECEKLERİ EN BASİT VE EĞLENCELİ YOLLARDAN BİRİDİR” Prof. Sanchia Aranda UICC Başkanı

Avustralya'da, Avustralya Kanser Konseyi, Dünya Kanser Günü’nde hafta sonu düzenlenen, Sydney 7s turnuvasının resmi ortağı. Etkinlik, uluslararası HSBC World Rugby Sevens serisinin bir parçası ve dünyanın dört bir yanından gelen insanları burada bir araya getiriyor. Turnuvada bağış toplamanın yanı sıra, izleyicileri kanser riskini nasıl önleyeceği konusunda eğitmek için de bir fırsat olarak kullanacağız. " “DÜNYA KANSER GÜNÜ “NE YAPABİLİRİZ” İÇİN HAREKETE GEÇMEDE VE SÖZ VERMEDE ÖNEMLİ BİR FIRSATTIR.” Prof.Dr. Tezer Kutluk UICC Önceki Dönem Başkanı Yönetim Kurulu Üyesi “2010 yılından sonra artık kanserin öncelikli sorunlardan biri olduğu herkes tarafından kabul edildi. Sayı artıyor, ölümler artıyor ve ekonomik boyutunun

da arttığı artık ortada. Her yıl 14 milyon kişi kansere yakalanıyor ve kanser 8,2 milyon kişinin ölümüne sebep oluyor. Teknolojinin gelişmesi ile birlikte tanı ve tedavide başarı sağlanıyorsa da, nüfusun artması maliyeti de yükseltti. Artık hükümetlerin gündemine girdi. Sürdürülebilir kalkınma hedeflerinin içinde üçüncüsü sağlıkla ilgili ve ilk defa sağlık, dünya kalkınma planı içine girdi. Ülkelerin yapacağı belli; koruma tanı ve tedavi. Bu biliniyor ama nasıl realize olacağı önemliydi. Son yaptığımız 2016 UICC kongresinde önemli mesajlara yer verildi. 11 ülkenin Sağlık Bakanları ve temsilcileri katıldı. Bu, hükümetlerin gündemine girdiğinin bir göstergesi. Bugüne kadar bu örgütler korunma, erken tanı ve tarama öncelikliydi, tedavi daha az konuşuluyordu. Farklı gelir dağılımdaki eşitsizlikten en basit tedavilere erişmek bile sorun olabiliyor. Dünyanın kansere karşı yapabileceği çok şey var. Dünya Sağlık Örgütü, Birleşmiş Milletler ve ülkelere önemli görevler düşüyor. Türkiye’de ise yıllarca koruma ön plandaydı. Taramalarla artık çok yol alındı. Farkındalık çalışmaları hızlandı. Tütün ile ilgili başarılı bir politika izlendi. Obezite ile mücadele ve fiziksel aktivite gibi programlarla bu başarı devam ediyor. Kanser giderek büyüyen bir halk sağlığı sorunu ancak, önlenebilir, erken tanınabilir ve tedavi edilebilir bir hastalıktır. Yeter ki insanlar önleme, tarama ve tedavi imkânlarından yararlansınlar, ulaşabilsinler. Ürküten rakamlara rağmen, kansere karşı çaresiz değiliz.”

ULUSLARARASI KANSER KONTROL ÖRGÜTÜ (UICC) HAKKINDA; UICC küresel kanser çalışmakta, kanaya yükünü azaltm sivil ve resmi ser konusunda çalışan ya getirerek ara bir örgütleri, toplulukları oluşturliği bir ç gü a nd kanser konusu eşitliği a nd makta, imkânlar konusu ı ve kalğlığ sa nın hedeflemekte, dünya er kontrolü için kınması yönünde kans nserle savaşan çalışmaktadır. UICC, ka dünyanın en da sın sivil örgütler ara e 1000’den fazla büyüğü olup 170 ülked üyeler arasınBu . üyesi bulunmaktadır er dernekleri, ns ka k yü bü da dünyanın enstitüleri, er sağlık bakanlıkları, kans merkezleri avi ted ri, araştırma enstitüle maktadır. UICC, ve hasta grupları bulun e çalışarak, likt dünya liderleriyle bir i konusunda ler lem ön kanser kontrol leşmiş Milletler desteklerini almak ve Bir nserle ilgili taka len Bildirgesi’nde belirti sini sağlamak me tiril ge ine ahhütlerin yer ır. ak konusunda çalışm tad


DÜNYA KANSER GÜNÜ

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

KANSERE KARŞI AVRUPA KODU Kanser riskinizi azaltmanın 12 yolu 1. Sigara içmeyin. Hiçbir bir tütün ürününü kullanmayın. 2. Evinizde sigara içmeyin. Tütünsüz işyeri politikalarını destekleyin. 3. Sağlıklı vücut ağırlığında olmak için harekete geçin. 4. Günlük yaşamda fiziksel olarak aktif olun. Oturarak geçirdiğiniz zamanı sınırlandırın. 5. Sağlıklı beslenin: • Tahıl, bakliyat, sebze ve meyveyi bol tüketin. • Yüksek kalorili yiyecekleri sınırlandırın (yüksek şekerli ve yağlı yiyecekler), şekerli içeceklerden kaçının. • İşlenmiş et ürünlerinden uzak durun; kırmızı eti sınırlı tüketin, çok tuzlu yiyecekleri sınırlandırın. 6. Eğer alkol kullanıyorsanız, kullanımınızı sınırlandırın. Kanserden korunmak için alkol kullanmamak daha iyidir. 7. Özellikle çocuklariçin, aşırı güneş maruziyetinden sakının. Güneş koruyucu kullanın. Solaryum kullanmayın. 8. İşyerlerinde, sağlık ve güvenlik kurallarına uyarak kansere yol açan maddelerden kendinizi koruyun. 9. Evinizde yüksek radondan seviyelerinden kaynaklı radyasyona maruz kalmadığınızdan emin olun. Yüksek radon seviyelerini düşürmek için önlemler alın. 10. Kadınlar için: • Emzirmek annenin kanser riskini azaltmaktadır. Bebeğinizi emzirin. • Hormon tedavileri kanser riskini arttırmaktadır. Hormon kullanımını sınırlandırın. 11. Çocuklarınızın aşılarını yaptırın: • Hepatit B aşısı (yenidoğanlarda). • İnsan papillomavirus aşısı (HPV) (kızlarda). 12. Ulusal Kanser taramaları kapsamında taramalarınızı yaptırın: • Barsak kanseri (erkek ve kadınlarda) • Meme kanseri (kadınlarda) • Rahim ağzı kanseri (Serviks kanseri) (kadınlarda).

Kansere Karşı Avrupa Kodu bireylerin kanserden korunmak için yapabileceklerine odaklanmaktadır. Kanserden korunmada başarı, bu eylemlerin hükümet politikaları ve uygulamaları ile desteklenmesini gerektirmektedir. Kansere Karşı Avrupa Kodu hakkında ayrıntılı bilgi için: http://cancer-code-europe.iarc.fr Bu öneriler, Uluslararası Kanser Araştırmaları Ajansı (IARC) ve Avrupa Komisyonu tarafından finanse edilen bir proje kapsamında oluşturulmuştur. OCAK-ŞUBAT 2017 / PS 21


SAĞLIKLI YAŞAM

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

UZUN VE SAĞLIKLI ÖMRÜN

9 SIRRI

de yüzde 3-5 oranında azalma oluyor. Bunu engellemek için ne yapmalı? Cevap çok basit; “hareket edin”, “yürüyün” ve “koşun.” Ama masabaşı işiniz dahi olsa lütfen sürekli oturmayın.

K

emiklerinizi koruyun: Kemik yoğunluğunuza ya da D vitamini seviyenize baktırın. Özellikle kadınlarda menopoz sonrası osteoporoz artmakta. Bu nedenle kemiklerimizi korumak için yeşilliklerin bol olduğu diyetler seçin, egzersiz yapmayı unutmayın.

S

tresi en aza indirin!: Sağlığımızın en büyük düşmanı maalesef “stres”. Stres, özellikle kalp ve beyin sağlığını tehdit eden en önemli faktör. Bu nedenle kendinize eğlenmek için belki de daha fazla zaman ayırmalıyız. Hobilerinizi ve ilgi alanlarınızı bulup üzerine gitmelisiniz. “Çok yoğun çalışıyorum, ne zaman vakit ayıracağım” demeyin, kendinizi şımartın! Karşılığının yüzde 100 olumlu olacağı kesin.

C

heck-up yaptırmayı unutmayın!: Erken tanı tüm hastalıkların tedavisinde çok önemlidir. Bu nedenle rutin sağlık kontrollerinizi yaptırmayı aksatmayın.

P 40 YAŞ İNSAN HAYATINDA ÖNEMLİ BİR DÖNÜM NOKTASI Hepimiz yaşlanmaktan korkarız. Yaşam tarzı, beslenme alışkanlıkları, uyku düzeni, egzersiz yapma sıklığı gibi faktörler ilerleyen yaşlarda yaşamınızı nasıl geçireceğinizi belirleyen unsurlar haline gelir. Bu nedenle ileri yaşlara yatırım için şimdiden kolları sıvamak gerek.

Dr. Semiha Ayaydın Kaplan, Medical Park Göztepe Dahiliye Uzmanı

“Yaş 35, yolun yarısı” kavramı, günümüzde değişmeye başladı. Özellikle son yıllarda sağlıklı beslenme, spor ve tıp alanındaki gelişmeler insan ömrünün uzamasında etkili. 22 PS / OCAK-ŞUBAT 2017

Uzun ve sağlıklı bir yaşam hedefleyenlere Dr. Semiha Ayaydın Kaplan şu önerilerde bulunuyor;

Z

ihin egzersizi yapın: Dikkat, odaklanma ve beyin sağılığımızı korumak adına yoga ve meditasyon tarzında rehabilitasyon sağlayacak çalışmalarda bulunun.

H

areket edin: 30 yaş sonrası daha hareketsiz bir yaşam nedeniyle kas kitlesin-

robiyotik ürünler tüketin!: Probiyotik ürünler, sağlıklı yaşamda olmazsa olmazımızdır. Probiyotik ürün tüketmenize engel bir sağlık sorununuz yoksa doğal probiyotikler olan yoğurt ve kefir tüketimini artırın.

B

unlardan uzak durun!: Sağlıklı bir yaşam için tabi ki yüksek şeker içeren gıdaları ve şuruplu tatlıları beslenme alışkanlıklarınızdan çıkarın.

U

ykunuzu alın!: Hangi yaşta olursanız olun, sağlıklı bir yaşam için vücudunuzun ihtiyacı olan uykuyu mutlaka alın. Yeterli uyku alınmazsa stres hormonu olan kortizol düzeyi artar, bu da yaşam kalitenize negatif etki yaratır.

H

ayata daha olumlu bakmaya çalışın!: Artık negatif düşünmeyi bırakın ve olayların olumlu tarafından değerlendirin. Belki de biraz Pollyanna gibi olup bardağın dolu tarafını görmeye çalışın.


DOSYA: ONKOLOJİ

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

Dosya:

ONKOLOJİ

YENİ NESİL LÖSEMİ TEDAVİLERİYLE SAĞ KALIM SÜRELERİ UZUYOR AKCİĞER KANSERİ ÖLÜM NEDENLERİ ARASINDA İLK SIRADA SAĞLIKSIZ BESLENME KOLON KANSERİ İÇİN RİSK FAKTÖRÜ PANKREAS KANSERİ TEDAVİSİNDE “WHİPPLE CERRAHİSİ” TÜM YÖNLERİYLE KEMİK İLİĞİ NAKLİ MESANE KANSERİ TEDAVİSİNDE ROBOTİK CERRAHİ BEYİN TÜMÖRLERİ ÇOCUKLUK ÇAĞI KANSERLERİ

OCAK-ŞUBAT 2017 / PS 23


DOSYA: ONKOLOJİ /Hematoloji

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

“YENİ NESİL LÖSEMİ TEDAVİLERİYLE SAĞ KALIM SÜRESİ HER GEÇEN YIL DAHA DA UZUYOR” ile sınırlıdır. Kronik lösemilerde ise sağ kalım yıllarla ölçülebilir.

Prof. Dr. Ahmet Muzaffer Demir Türk Hematoloji Derneği Yönetim Kurulu Başkanı

D

ünya genelinde kanser konusundaki bilinci artırmak için Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından “Dünya Kanser Günü” olarak kabul edilen 4 Şubat’ta en çok gündem olan kanser türlerinden biri de lösemi. Türk Hematoloji Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Ahmet Muzaffer Demir ve Türk Hematoloji Derneği Akut Lösemiler Bilimsel Alt Komitesi Başkanı Prof. Dr. İnci Alacacıoğlu yeni nesil hedefe yönelik tedavilerin hastaların umudunu artırdığını vurguladı.

Prof. Dr. Ahmet Muzaffer Demir Türk Hematoloji Derneği Yönetim Kurulu Başk. anı

Kan kanseri veya diğer adıyla lösemi, kan ve kemik iliğini tutan ölümcül bir kanser çeşididir. Kan kanserleri hastaların yaşam sürelerine göre akut ve kronik lösemi, köken aldığı hücrelere göre ise miyeloid ve lenfoid lösemi olarak sınıflandırılır. Akut lösemiler tedavi edilmezse yaşam süresi haftalar veya birkaç ay 24 PS / OCAK-ŞUBAT 2017

Akut lösemi, kemik iliğindeki hücrelerin olgunlaşma ve farklılaşma özelliğini yitirmesi ve bu anormal hücrelerin kontrolsüz çoğalması olarak tanımlanır. Bu habis hücreler aşırı çoğaldığında kemik iliğini doldurarak diğer olgun hücrelerin oluşumuna engel olur. Böylece hastalar alyuvar yapımındaki azalmaya bağlı kansızlık, halsizlik, yorgunluk; kanın pıhtılaşmasında rol oynayan kan pulcuklarındaki azalmaya bağlı kanama eğilimi (ciltte toplu iğne başı büyüklüğünde küçük kırmızı döküntüler, kolay oluşmuş morluklar, burun kanamaları, diş eti kanamaları); akyuvarların yapımındaki azalma sonucunda ciddi enfeksiyonlara yatkınlık, ateş, habis hücrelerin bazı organları işgal etmesi ile oluşan kemik ağrıları, vücudun değişik bölgelerinde ele gelen bezeler, organ büyümeleri (hepatomegali, splenomegali), kilo kaybı, diş etlerinde şişlik gibi farklı yakınmalar ile doktora başvurabilirler. Tanı içinse tam kan sayımı ve kan yayması incelemeleri yapılır. Ardından kanda görülen habis hücrelerin tipinin ve sayısının belirlenebilmesi için kemik iliğinden örnekleme yapılması gerekir. TÜRKİYE’DE HER YIL 1.500 İLA 2.000 YENİ LÖSEMİ OLGUSU ORTAYA ÇIKIYOR Akut miyeloid lösemi genelde erişkin yaş grubunda sık görülürken, akut len-

foblastik lösemi çocuklarda daha sıktır. Özellikle 1-5 yaş arası en sık olduğu yaş dönemidir. Akut lenfoblastik lösemi çocukluk çağı lösemilerinin %85’ini oluşturur. Erişkinlerde daha az görülen bu lösemi türü, erişkin lösemilerinin ise %15’ini oluşturur. Akut miyeloid lösemi ise her yaşta görülebilmekle birlikte, temelde ileri yaş hastalığıdır. Yaşla birlikte görülme sıklığı da artmaktadır. 60 yaş üzerinde görülme sıklığı 12/100.000 civarındadır. Erişkinlerdeki akut lösemilerin %85’ini oluşturur. HER İKİ LÖSEMİDE DE TEDAVİ SÜRESİ UZUN VE SANCILI OLUP MADDİ MANEVİ HER YÖNDEN DESTEK GEREKTİRMEKTEDİR Lösemi tedavisi için halen pek çok çalışma yapılmakta olup, gerek Amerika’da gerekse Avrupa’da onay almış ve kullanımda olan pek çok hedefe yönelik ajana ülkemizde de artık ulaşılabilmektedir. Akut lösemiler için önemli bir tedavi seçeneği olan uygun zamanda ve uygun kişiye yapıldığı takdirde hayat kurtarıcı olan kemik iliği nakilleri de ülkemizde başarı ile uygulanmaktadır. Kemik iliği donör tarama havuzumuzun gelişmesi ve duyarlı insanlarımız sayesinde de uygun kemik iliğine ulaşım da zamanla daha da artmaktadır. Öte yandan gelişmekte olan hedefe yönelik ajanlar ve kişinin kendi bağışıklık sistemini kullanarak kanser hücresini hedefleyen yeni tedaviler gelecek için umut ışığı olacaktır.


DOSYA: ONKOLOJİ /Hematoloji

LÖSEMİ TEDAVİSİNDEKİ SON GELİŞMELER

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

Prof. Dr. İnci Alacacıoğlu Türk Hematoloji Derneği Akut Lösemiler Bilimsel Alt Komitesi Başkanı

Ü

lkemizde mevcut ve hemen her gün kullanıma giren yeni hedefe yönelik ilaçlar sayesinde başarılı sonuçlar elde edilebilmektedir. Son yıllarda normal hücrelere zarar vermeden habis hücreleri hedef alarak ortadan kaldıran tedaviler geliştirilmiştir. Ancak bu ilaçlar genelde standart hücre öldürücü (kemoterapi) tedavilere ek olarak uygulanmaktadır. Güncel tedavilerle özellikle akut lenfoblastik lösemide (ALL) %60’lara varan oranda iyileşme sağlanmıştır. Tedaviler hastalığın tiplerine göre değişiklik göstermekle birlikte tedavilerin temel amacı, öncelikle habis hücreleri ortadan kaldırmaktır. Bu amaçla hastaya hücre öldürücü tedaviler (kemoterapi) verilir. İlk verilen tedaviler ile ALL’de %75-80 oranında, akut miyeloid lösemide (AML) %80’in üzerinde görünür haldeki blastik hücreler ortadan kaldırılabilir. Genç hastalarda 5 yıllık sağ kalım oranı %40 civarlarında iken, 65 yaş üstü olgularda bu oranlar daha düşüktür. Bazı hastalarda hastalığın tekrar etme riskinin yüksek olması veya ilk sıra verilen tedaviye yanıt alınamaması durumunda akraba veya akraba dışı kemik iliği nakilleri önerilebilir. HASTAYA VE HASTALIK TÜRÜNE ÖZEL TEDAVİLER SAĞ KALIM ORANINI ARTIRIYOR Belirli mutasyon özellikleri taşıyan lösemi türlerine yönelik yeni nesil ilaçlarla elde edilen başarılardan söz etmek artık daha mümkün.Farklı lösemi türlerinde farklı mutasyonlar görülebilmektedir. Bu mutasyonlara özel olarak üretilen tedavi yöntemleri ile hastalarda elde edilen sağ kalım süresi uzayabilmektedir. Örneğin Philadelphia kromozomu pozitif bir ALL vakasında sağ kalım süresi kısa, tekrarlama riski yüksektir ancak bu hücreleri hedefleyen özel ilaçların kemoterapilere eklenmesi ile sağ kalım oranları artırılabilir. Benzer şekilde CD20 adlı proteini taşıyan habis hücrelerden oluşan bir ALL türünde, kemoterapiye bir monoklonal antikor içeren ilacın eklenmesiyle, %45-50’lerdeki sağ kalım oranları %70-80’lere çıkarılmıştır. Bunların yanı sıra hastanın bağışıklık sistemini habis hücrelere karşı duyarlı hale getirerek etki eden yeni nesil immünoonkolojik ilaçlarla ALL vakalarındaki başarı oranları giderek artmaktadır. İleride hastalara, hastaların genetik özelliklerine uygun bireyselleştirilmiş tedaviler gündeme gelecektir. OCAK-ŞUBAT 2017 / PS 25


DOSYA: ONKOLOJİ / Akciğer Kanseri

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

AKCİĞER KANSERİ DÜNYADA EN SIK GÖRÜLEN VE BU HASTALIĞA BAĞLI ÖLÜM NEDENLERİ ARASINDA İLK SIRADA YER ALIYOR lama yapan Prof. Dr. Tuncay Göksel ise derneğin 2009'da gerçekleştirdiği "Türkiye'nin Akciğer Kanseri Haritası" projesinde, her yıl ülkede 29 bin 314 yeni akciğer kanseri olgusu ortaya çıktığının hesaplandığını belirterek, bu kanserin en sık görülme yaşının 60 olduğunu aktardı.

erken tanı ve korunma stratejileri ile önlenebilir bir hastalık olduğunu vurguluyor.

Prof. Dr. Ali Fuat Kalyoncu Türk Toraks Derneği Başkanı

Türk Toraks Derneği Başkanı Prof. Dr. Ali Fuat Kalyoncu, kanserin, dünyada ve Türkiye'de sebebi bilinen ölümler arasında kalp ve damar hastalıklarından sonra ikinci sırada gelen bir toplum sağlığı problemi olduğunu belirtiyor. 2030’DA 22 MİLYON KANSER VAKASI BEKLENİYOR Prof. Dr. Kalyoncu 4 Şubat Dünya Kanser Günü öncesinde, Türk Toraks Derneği adına yaptığı açıklamada, kanserin normal hücrelerin kontrolsüz şekilde çoğalması ve büyümesiyle ortaya çıkan, 26 PS / OCAK-ŞUBAT 2017

“Kanser, dünyada ve Türkiye'de sebebi bilinen ölümler arasında kalp ve damar hastalıklarından sonra ikinci sırada gelen bir toplum sağlığı problemi. Kanser olgularının 2030'a gelindiğinde yıllık 22 milyona ulaşması bekleniyor. Akciğer kanseri de dünyada en sık görülen ve bu hastalığa bağlı ölüm nedenleri arasında ilk sırada yer alıyor. Dünya Sağlık Örgütü, akciğer kanserinin 2012'de toplam 1,8 milyon yeni olgu ile tüm kanserlerin yüzde 12,9'unu meydana getirdiğini bildirmiştir. Sağlık Bakanlığı Kanser Daire Başkanlığı’nın 2012 verilerine göre, akciğer kanseri ülkemizde tüm nüfus ve erkeklerde en sık görülen kanser tipidir, kadınlarda ise beşinci sıklıktadır. Erkeklerde tüm kanserlerin yüzde 21,8'ini, kadınlarda ise yüzde 4,9'unu oluşturmaktadır.” GEÇMEYEN ÖKSÜRÜK AKCİĞER KANSERİ BELİRTİSİ Türk Toraks Derneği Akciğer ve Plevra Maligniteleri Çalışma Grubu adına açık-

“Akciğer kanseri gelişiminden yüzde 8090 sigara tüketimi sorumludur. Sigara içme süresi, içilen paket miktarı, başlama yaşı ve içilen sigaranın tipine göre risk değişebilmektedir. Tüm dünyada 1,1 milyar kişi sigara içmektedir. Türkiye'de erkeklerin yüzde 47'si aktif sigara içerken, yüzde 22'sinin içip bırakmış olduğu; kadınların ise yüzde 15'inin aktif içici, yüzde 10'unun bırakmış olduğu bildirilmiştir. 1960'lı yıllardan sonra ortaya çıkan sigara içme alışkanlığındaki artış nedeniyle kadınlarda da akciğer kanseri gelişme hızının giderek yükseldiğine işaret ediyor. 2020'de sigaranın dünyada birinci ölüm nedeni olacağı tahmin edilmektedir. ÖZELLİKLE 55 YAŞ ÜZERİ SİGARA İÇENLER DİKKAT! Akciğer kanser gelişiminde rol oynayan etkenler, sigara tüketimi dışında pasif olarak sigara dumanına maruz kalmak, çevresel radyoaktif gaz olan radon, asbest, mesleksel kanserojen maddeler, hava kirliliği, genetik yatkınlık ve kronik akciğer hastalıkları. Geçmeyen ve artış gösteren öksürük, kanlı balgam, nefes darlığı, iştahsızlık, kilo kaybı, göğüs ağrısı, ses kısıklığı ve yutma güçlüğü gibi şikâyetler akciğer kanseri ile ilişkili olabilir. Özellikle 55 yaş üzeri sigara içenler ya da içmiş olanlarda, bu yakınmaların akciğer kanseri ile ilişkili olabileceği unutulmamalıdır. Akciğer kanseri ile mücadeleyi sigara ile mücadele şeklinde özetleyebiliriz. En önemli korunma yolu; sigaraya hiç başlamamaktır. İçenlerde sigaranın bırakılması yıllar içinde riski önemli ölçüde azaltmaktadır."



DOSYA: ONKOLOJİ / Kolon Kanseri

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

SAĞLIKSIZ BESLENME KOLON KANSERİ İÇİN RİSK FAKTÖRÜ Prof. Dr. Abdullah İğci Memorial Şişli Hastanesi Genel Cerrahi Bölümü

Kolon kanseri görülme sıklığı yaşla birlikte artmaktadır. Vakaların yaklaşık %95”i 40 yaşın üzerindedir. 40 yaş grubunda risk 100 binde 14 iken, 60 yaşın üzerinde bu rakam 10 kat artış göstermektedir. Bir insanın yaşam boyu kolorektal kansere yakalanma riski % 4’tür. AİLESİNDE KANSER OLMAYANLAR DA RİSK ALTINDA Kolon kanserinin % 15’i ailesel veya genetiktir. Bunlar da daha genç yaşta görülmektedir. % 85 oranında ise ailesinde olmayanlarda ortaya çıkmaktadır. Ailesinde kolorektal kanser olmayanlar 50 yaşından sonra, Ailesinde kolorektal kanser öyküsü bulunan kişilerin ise 40 yaşından sonra 5-10 yılda bir düzenli kolonoskopi yaptırması çok önemlidir. KOLON KANSERİNDE EN ÖNEMLİ NEDEN POLİPLER Kolorektal kanserlerin % 85’i kolonda oluşan poliplerden gelişmektedir. Tarama kolonoskopileri ile kolonda polip görüldüğünde, polipektomi yapılarak kanserleşmeden polip aşamasında tanı konulması mümkün olmaktadır. Kolorektal kanserlerin oluşumunda; aşırı yağlı diyetle bes28 PS / OCAK-ŞUBAT 2017

lenme, şişmanlık, sigara ve alkol tüketimi hafif risk faktörleri olarak sıralanırken, fazla miktarda kırmızı et tüketimi, daha önce kalın bağırsakta polip tespit edilerek bu bölgeye müdahale edilmesi ve pelvis bölgesine radyoterapi yapılması da orta risk grubunda değerlendirilmektedir. İleri yaş, doğum yeri ve coğrafi bölge, bununla ilişkili beslenme alışkanlıkları, kalın bağırsaklarında genetik yaygın poliplerin olması ve uzun yıllar ülseratif koliti olanlarda kolorektal kanser riski yüksektir. BESLENME ALIŞKANLIKLARINA DİKKAT EDİLMELİ Kolon kanserinin oluşumunda diyetin de çok büyük etkisi vardır. Lifsiz, posa bırakmayan gıdalar özellikle fast food türü beslenme şekilleri, kalsiyumdan fakir gıdalar ve hayvansal proteinlerden özellikle kırmızı etle beslenme, kolon kanserinin oluşmasında önemli nedenlerdir. Kolonda safra asitlerinin miktarındaki artış da kolon kanseri için risklidir. Bunu nötralize eden gıda ise kalsiyum ihtiva eden sütlü besinlerdir. Bazı vitaminler kolon kanserinde koruyucu rol oynamaktadır. Bunlar; A, C, D ve E vitaminleridir. Kolon kanserinden korunmak ya da hastalığın vücuda verdiği zararı en aza indirmek için öncelikle bol posalı, kalsiyumlu gıdalarla sağlıklı beslenmek, düzenli tuvalet alışkanlığı kazanmak, yürüyüş gibi egzersizler yapmakla bağırsak hareketleri artırılmalıdır. Riskin arttığı yaşlardan itibaren 5-10 yılda

bir kolonoskopi yaptırmak ve yılda bir kez gaitada gizli kan bakılması gerekmektedir. ERKEN TANI İÇİN DIŞKILAMA ALIŞKANLIKLARI TAKİP EDİLMELİ Kolorektal kanserin erken tanısı için bazı belirtileri takip etmek çok önemlidir. Dışkılama alışkanlığındaki değişiklikler, kabızlık ve ishal, gaitada incelme kolon kanserinin önemli göstergeleridir. Zaman zaman gaita ile birlikte kan gelmesi ve kansızlık da mutlaka incelenmesi ve ileri tetkik yapılması gereken durumlardır. Kolon kanseri ileri evrede bağırsakta tıkanmalara yol açar. İlerlemiş kolon kanserlerinde; karında ağrı, şişlik, ele kitle gelmesi, karında sıvı toplanması görülebilir. Kolon kanserlerinin en çok yayıldığı organ ise karaciğerdir. Bu nedenle karaciğerin de düzenli takip altında olması önemlidir. ÖNCELİKLE TEDAVİ CERRAHİ Kolon kanserinin tek ve en etkili tedavisi cerrahidir. Kanserli bölge tam olarak etrafındaki lenflerle ile çıkarıldığında, hastanın yaşam süresi ve kalitesi de yükselir. Ameliyatta kalın bağırsağın kanserli bölgesi çıkarılır ve kalan bağırsak uçları tekrar birbirlerine dikilerek bağırsağın devamlılığı sağlanır. Son yıllarda bu ameliyatlar laparoskopik yöntemle de yapılabilmektedir.


GASTROENTEROLOJİ Karında şişkinlik, ağrı, aşırı gaz, kabızlık veya ishal gibi yakınmalar varlığında eğer bunları açıklayacak ciddi bir hastalık yoksa Hassas Barsak Hastalığı (HBH) düşünülebilir. İstemsiz kilo kaybı da, bu belirtilerden birisi. Hastalık, ataklar ile seyreder ve atak aralarında kişiler tamamen düzelebilir veya çok rahatsız etmeyen yakınmalar bulunabilir. Dışkılamadan sonra barsakları tam boşaltamama hissi bulunabilir. Aşırı gaz hastaları rahatsız eder. Dışkı (gaita) ile karışık sümük (mukus) görülebilir. Kişileri telaşlandırdığı gözlenen bu bulgu, tek başına daha ciddi bir hastalık anlamına gelmez. Hastanın yakınmaları genellikle dışkılama veya gaz çıkartma ile azalır veya geçici olarak kaybolur. Tipik olarak uykudan uyandırmaz fakat geceleri veya yatakta daha sık ortaya çıkabilir. Barsak filmi veya kolonoskopi diğer hastalıkların dışlanmasını sağlar, tanı koydurmaz. HBH; Kabızlık ile seyreden HBH, İshal ile seyreden HBH ve Karışık tip HBH olarak üç gruba ayrılır ve gerek tanı gerekse de tedavi bu gruplara göre değişiklikler gösterebilir. Yakınmaların en az 6 ay önce başlaması gerekir. Bu ağrı veya rahatsızlık genellikle dışkılama ile azalır, ağrı başlarsa dışkı şekli değişebilir veya karındaki ağrı ya da rahatsızlığa ishal veya kabızlık eşlik edebilir. KADINLARDA DAHA SIK GÖRÜLÜYOR Bu rahatsızlığın yaş grubu 15-65’tir. Bayanlarda daha sık görülür. HBH sık rastlanan bir hastalıktır. Genellikle 30-50 yaşları arasında başlar. Yakınmalar nadiren çocukluktan itibaren bulunabilir. Yaşlılarda sıklığı ve ciddiyeti artmaktadır. Tanı esas olarak hastanın yakınmalarının dinlenmesi ile konulur. Alarm bulguları denilen tehlike işaretleri yoksa kolonoskopi vs. gibi ileri incelemeler gerekmez. Muayenede genellikle bulgu saptanmasa da diğer hastalıkların tanınabilmesi amacıyla yapılır. HASTALIĞIN ‘ALARM’ BULGULARI SADECE KANSERE İŞARET DEĞİL! Yine de gaitada (dışkıda) gizli kan aranması özellikle 40 yaş üstünde yakınması olsun olmasın herkesin yaptırması gereken bir kontrol muayenesidir. Bu sırada gaitada parazit incelemesi yapılması da ek katkı sağlar. Bazı tiroid hastalıkları, kontrolsüz şeker hastalığı gibi bazı durumlarda da barsak yakınmaları olabilir. HBH’da kanser riski bu hastalığın bulunmadığı kişilere göre artmaz. BAZI BULGULAR HBH’DA KANSER RİSKİ YÖNÜNDEN ÖNEMLİ Daha önce hiçbir yakınması olmayan bir kişide 40 yaşından sonra (bazı kaynaklara göre 50 yaş) HBH yakınmaları başlaması;

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

BU BULGULARA DİKKAT! “HASSAS BARSAK HASTASI” OLABİLİRSİNİZ

istemsiz kilo kaybı, geceleri ortaya çıkan ve derin uykudan uyandıran yakınmaların varlığı, ailede barsak kanseri, iltihabi barsak hastalığı, çölyak hastalığı varlığı, kansızlık, makattan kan gelmesi veya kanlı ishal, süt ve sütlü ürünlerle artan yakınmalar ve ateş ile ortaya çıkar. Ayrıca kişinin yakınması olmasa da birinci derece akrabada barsak kanseri varlığında inceleme yapılmalıdır. PSİKOLOJİK SORUNLAR DA ÖNEMLİ BİR FAKTÖR Bu hastalık sadece psikolojik olarak tanımlanamamakla birlikte kişinin psikolojik durumu ile çok yakın ilişkisi vardır. Fonksiyonel adı verilen bu grup hastalıkta yakınmalar psikolojik sorunların ve özellikle de gereksiz kanser korkusunun varlığında daha da kötüye gider. Bazen zeminde hiçbir hastalık yokken sürekli yakınma üreten olgular da vardır ve bu hastalar doğrudan psikiyatri hekimlerine başvurmalıdır. Altta yatan psikiyatrik hastalıklarla yüzleşilememesi tedaviyi daha da zorlaştırır. Daha sık rastlanan bir hasta grubunda zeminde var olan barsak hastalığı psikiyatrik sorunların eklenmesiyle kötüleşir. Nedeni tam bilinemediğinden tedavi başarıları sınırlı kalmakta ve hastalığın tamamen ortadan kaldırılması ise neredeyse olanaksız olmaktadır. İlginç bir nokta da bu hastalarda plasebo denilen etkisiz ilaçların yakınmaları geçici azaltmadaki başarısının yüzde 30-70 gibi çok yüksek oranlarda olmasıdır. Bu nedenle hastanın hekimine inanması tedavi başarısını yükseltecektir. AŞIRI DİYET ÖNERİLMEZ Tedavide uygulanan diyetin, ishal veya

Prof. Dr. Serhat Bor Türk Gastroenteroloji Derneği Başkanı EÜ Tıp Fakültesi Gastroenteroloji BD Öğretim Üyesi

kabızlık olmak üzere hangi yakınmanın hâkim olduğuna göre düzenlenmeli, aşırı diyet önerilmemeli. Kabız kişilerde lifli ve posa bırakan gıdalar önerilimeli. Bunlar arasında esmer ekmek, sebze ve meyveler öne çıkar. Lifli gıdaların bazı hassas kişilerde şişkinliği artırabileceği hatırlanmalıdır. İlaç grubunda ise suda eriyenler tercih edilmelidir. İshal ile seyreden HBH bulunan hastaların diyetleri tümüyle farklıdır. Genel olarak yağlı gıdalar, aşırı sıcak içecekler, kahveler, asitli-gazlı içecekler, baklagiller önerilmez. Sütlü ürünlere özellikle dikkat edilmelidir. HBH’da kullanılan ilaçlar genellikle güvenilirdir ve yan etkileri azdır. Genel olarak gaz giderici olarak isimlendirilen ilaçların etkinliği çok yüksek değildir. En sık kullanılan ilaçlar özellikle ağrı veya spazma etkilidir ve hastanın kendisini daha iyi hissetmesini sağlar. En az iki ay kullanılmaları önerilmektedir. Yakınmaların yinelemesi durumunda tekrar kullanılabilirler. İç organ aşırı duyarlılığının kesin bir tedavisi yoktur. Bazı ilaçların bu duyarlılığı azaltıcı etkisi bulunduğu bilinmektedir. Antidepresan ilaçların bir kısmı sıklıkla bu amaçla kullanılmaktadır. OCAK-ŞUBAT 2017 / PS 29


DOSYA: ONKOLOJİ / Pankreas Kanseri

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

BELİRTİ VERMEYEN PANKREAS KANSERİ TEDAVİSİNDE “WHİPPLE CERRAHİSİ” İLE BAŞARI ŞANSI ARTIYOR!

da ise endişeler daha da artıyor. Çünkü dünyada en sık görülen beşinci kanser türü olan bu hastalık, yaşam kaybına yol açan en tehlikeli kanser türlerinden biri olarak biliniyor. Pankreas kanseri erken tanı konulması zor bir hastalık. Tümör 1 cm’nin altındaysa, karnın arkasına yerleşmişse hiçbir belirtiye yol açmıyor ve hastalarda geç dönemde tanı alıyor. Prof. Dr. Oğuzhan Karatepe, Memorial Şişli Hastanesi Genel Cerrahi Bölümü

Erken dönemde belirti vermeyen pankreas kanseri, yaşamı tehdit eden en önemli hastalıkların başında geliyor. Günümüzde bu hastalığın en önemli tedavi yöntemi ise, cerrahi. Uygun ve seçilmiş vakalarda bu konuda deneyimli merkezlerde uygulanan Whipple ameliyatı ile başarılı sonuçlar alınabiliyor. Memorial Şişli Hastanesi Genel Cerrahi Bölümü’nden Prof. Dr. Oğuzhan Karatepe pankreas kanserini ve Whipple ameliyatını anlattı. KANSER, SON YILLARIN EN KORKUTUCU HASTALIKLARININ BAŞINDA GELİYOR Söz konusu pankreas kanseri olduğun30 PS / OCAK-ŞUBAT 2017

GÜNÜMÜZDE BU HASTALIĞIN EN ÖNEMLİ TEDAVİ YÖNTEMİ CERRAHİ Pankreas kanserinde uygun vakalarda en iyi sonuçlar cerrahi tedavi ile alınıyor. Bunu kemoterapi ve ilaç tedavileri izliyor. Pankreas cerrahisinin geçmişi 1930’lu yıllara dayanıyor. Fakat bu organın vücuttaki yerleşiminin cerrahi yapmak için zor bir bölgede olması, doktorların çekince yaşamasına yol açıyor. 1935’te Dr. Allen Whipple adını verdiği ameliyatla pankreas kanseri olan bir hastaya iki aşamalı cerrahi yaparak tümörü alıyor. İlk dönemlerde çekinilerek yaklaşılsa da 1980’li yıllara gelindiğinde yaşam kaybı oranlarının yüzde 35 seviyesine indiği görülüyor. Bunda hastanın içinde bulunduğu şartlar, yoğun bakım üniteleri ile teknik olanakların günden güne iyileşmesi önemli rol oynuyor. Bugünkü şart-

lar göz önüne alındığında ise pankreas cerrahisini olması gerektiği gibi yapan merkezlerde bu oran yüzde 1’in altına düşüyor. ERKEN EVREDE TANI KONULURSA AMELİYAT BAŞARISI ARTIYOR Uygun vakalarda uygulanabilen Whipple ameliyatının ilk amacı hastanın yaşam süresini uzatmak iken, diğeri de konforunu artırmak. Çünkü yapılan bir araştırmaya göre, ameliyat olan pankreas kanserli hastaların yaşam süresi, olmayanlardan iki-üç kat daha fazla. Öte yandan ABD’de yapılan bir başka çalışmaya göre ise her yıl 30 bin kişi pankreas kanseri tanısı alıyor ancak bunların yalnızca iki-üç bini cerrahiye uygun oluyor. Pankreas kanserinden şüphelenip, erken evrede tanı konulursa ameliyat başarısı daha da artıyor. Organın yerleşim yerinde, tümör içinde sınırlı kalmış ve çevresindeki atardamarlara yapışmamışsa bu ‘erken dönem’ olarak tanımlanıyor. Yine sınırlı kalmış ama toplardamara yapışmışsa, bu hastalar da ameliyat olabiliyor. Buradaki sınır, tümörün karaciğer gibi uzak organlara ya da atardamara yayılmamış olması! Toplardamarları tuttuğu zaman bile bu ameliyat yapılabiliyor.


POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

AMELİYAT ÖNCESİ HASTALARI DOĞRU DEĞERLENDİRMEK ÖNEM TAŞIYOR İlk etapta endoskopi yapılarak, tümörün damarlarla ilişkisi tespit ediliyor. İnce ayrıntıları bile alabilen Bilgisayarlı Tomografi (BT) çekiliyor. Görüntüleme yöntemlerinden elde edilen bilgi ve bulgular ışığında ne tür bir ameliyat yapılacağı saptanıyor. Açık cerrahiyle yapılabilen Whipple ameliyatında artık laparoskopik yöntemler de uygulanabiliyor. Ameliyat öncesinde uzak organ yayılımı ve damar tutulumu yoksa hastalara minimal invaziv yöntem seçeneği sunuluyor. Bu hasta açısından avantaj sağlıyor. Hastanede kalış süresi düşüyor, kan ürünü kullanımı azalıyor, ağrı ve enfeksiyonların iyileşmesi daha hızlı oluyor. ÜÇ AŞAMALI TEDAVİ UYGULANIYOR Tüm dünyada minimal invaziv cerrahiye doğru yönelim var. Pankreas kanserinde ise erken tanı koymak, ardından ameliyatı minimal invaziv yöntemle yapıp, erken dönemde ek kemoterapiler vererek üç aşamalı tedavi planlamasını tamamlamak. Bu sayede hastanın yaşam süresiyle beraber konforu da artıyor. Ameliyatta tüm tümör çıktıysa hastalar cerrahiyi takip eden bir yıl hiç ameliyat olmamış gibi hissediyor. BU AMELİYATLA BİYOPSİYE GEREK KALMIYOR Bu ameliyat sayesinde pankreas kanseri için biyopsi yapma mecburiyeti de ortadan kalkıyor. Biyopsinin sadece şüpheli vakalarda yapılıyor. Hastada BT ile saptanmış küçük bir kitle olmasına rağmen sarılık, kilo kaybı gibi hiçbir belirtiye rastlan-

WHİPPLE, GENEL CERRAHİDE YAPILAN EN BÜYÜK AMELİYAT

mıyorsa biyopsi yapılabiliyor. Kitle belli bir şekilde görülüyorsa, tanı da koyulduysa biyopsiye gerek olmuyor. Çünkü BT ve MR’dan çıkan sonuçlar yüzde 98 oranında tümörün kötü huylu olup olmadığını söylüyor. YENİ BAŞLAYAN DİYABETE DİKKAT! Yapılan bir çalışmaya göre, yeni başlayan diyabet bu hastalığa işaret edebiliyor. Ailesinde diyabet öyküsü olmayan, 50 yaş grubundaki kişilerin bu konuda dikkatli olması ve belirtileri önemsemesi gerekiyor. Çünkü hastalık ilerledikçe kilo kaybı, sarılık, beslenme bozukluğu gibi bulgular ortaya çıkıyor. Belirti vermediği için tanı alması zor olan bu hastalığın rutin bir taraması da yok. Ancak aile öyküsünde pankreas kanseri olanlar ile birinci derece akrabalarında olmamasına rağmen yeni başlayan diyabet tanısı alan kişilerin pankreas kanseri açısından dikkatli olması gerekiyor.

Bu operasyon sırasında pankreasın baş kısmı, midenin bir kısmı, onikiparmak bağırsağı ile karaciğere giden safra yolları tamamen alınıyor. Açık ya da kapalı cerrahi fark etmeksizin ameliyat ortalama üç-beş saat sürüyor. Aradaki en önemli fark cerrahi sonrası dönemde ortaya çıkıyor. Çünkü açık cerrahi sonrası görülebilen komplikasyonlar, kemoterapiye geçiş süresini aksatıyor.

OCAK-ŞUBAT 2017 / PS 31


DOSYA: ONKOLOJİ / Kemik İliği Nakli

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

TÜM YÖNLERİYLE KEMİK İLİĞİ NAKLİ

Prof. Dr. İhsan Karadoğan Memorial Sağlık Grubu Antalya Hastaneleri Hematoloji ve Kemik İliği Nakil Merkezi Koordinatörü

“Kemik İliği Nakli” çeşitli hastalıkların tedavisi için kan yapıcı kök hücrelerin hastaya nakledilmesi işlemidir. Kan kanserleri ve kimi kalıtsal hastalıkların tedavisinde önemli bir yeri olan kemik iliği nakli, genç-yaşlı birçok kişiye umut oluyor. Memorial Sağlık Grubu Antalya Hastaneleri Hematoloji ve Kemik İliği Nakil Merkezi Koordinatörü Prof. Dr. İhsan Karadoğan, kemik iliği nakli, uygulanışı, kullanım alanları hakkında bilgi verdi. “KEMİK İLİĞİ NAKLİ” BİRÇOK HASTALIĞIN TEDAVİSİNDE ÖNE ÇIKIYOR Bazı kelimeler ya da kelime grupları, anlamlarından çok daha büyük umutları, 32 PS / OCAK-ŞUBAT 2017

mucizeleri çağrıştırıyor. Söylendiğinde akla ilk gelen kötü bir hastalık olsa da bunu tedavisi ve iyileşmenin mümkün olduğu inancı izliyor. Kemik iliği nakli de işte böyle bir tanımlama... Birçok farklı hastalığın tedavisinde kullanılabilen bu tedavi yöntemi, lenfoma ve lösemi gibi rahatsızlıklarda da öne çıkıyor. Bu konuya ilişkin en önemli konulardan biri ise ülkemizde organ bağışında olduğu gibi, kemik iliği açısından da donör sayısının yetersiz kalması... Hal böyle olunca hastalara tedavi için dışarıdan verilecek olan kemik iliğinin temininde de yurt dışına bağımlı kalınıyor. DÜNDEN BUGÜNE KEMİK İLİĞİ NAKLİ Her ne kadar son 10 yıldır daha sık duyulsa da ilk başarılı kemik iliği naklinin geçmişi 1950’lerin sonuna kadar uzanıyor. İşlemin adı da o günlerden geliyor. Kök hücrelerin elde edildiği tek kaynak kemik iliği olduğu için, yapılan tedavinin de bu şekilde adlandırılıyor. 1980’lerin başında kan yapıcı kök hücreler damarlarda dolaşan kandan ‘aferez’ adı verilen cihazların yardımıyla toplanmaya başladı. Aynı yılların son dönemine gelindiğinde ‘plasenta’ yani kordon kanından da kök hücre toplanarak başarılı nakiller yapıldı. Günümüzde ise farklı kaynaklardan toplanan kök hücrelerle nakil yapılabildiği için kemik

iliği nakli yerine, kök hücre nakli terimi kullanılmaya başlandı. NAKİL NASIL GERÇEKLEŞİYOR? Kök hücre nakli, hem hücrelerin elde edildiği kaynağa hem de kimden alındığına bağlı olarak ikiye ayrılıyor. İşlem, eğer kişinin kendisinden alınan kök hücreler kullanılıyorsa “otolog”, başka bir donörden alınanlarla gerçekleştiriliyorsa “allojenik” kök hücre nakli olarak tanımlanıyor. Eğer kök hücre tek yumurta ikizinden alınmışsa buna da “sinjeneik” deniyor. Ülkemizde her yıl 3 binin üzerinde kök hücre nakli gerçekleştiriliyor. Bu sayı dünya genelinde 80 bini buluyor. KÖK HÜCRE NAKLİ HANGİ HASTALIKLARIN TEDAVİSİNDE KULLANILIYOR? Lösemi, lenfoma, multipl myelom gibi kan kanserlerinin sık görülen tiplerinin yanı sıra kemik iliği yetmezliğine neden olan hastalıklar, birtakım solid organ kanserleri ile ülkemizde çok sık görülen Talasemi gibi kalıtsal hastalıklar ve bazı bağışıklık sistemi hastalıklarının tedavisinde kullanılıyor. TÜRLERİNE GÖRE KÖK HÜCRE NAKİLLERİ Otolog ve allojenik kök hücre nakillerinin hem hastalıkları tedavi edici etki meka-


POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

nizmaları hem de uygulanış şekilleri birbirinden farklı işliyor. Otolog kök hücre nakli: Bu tedaviyle yüksek dozda kemoterapi ve beraberinde radyoterapi vererek, hastada bulunan kanser hücrelerinin öldürülmesi amaçlanıyor. Bunun için önce hastanın sağlıklı kan yapıcı kök hücrelerinin toplanması gerekiyor. Günümüzde kök hücreler daha çok aferez cihazlarının yardımıyla, hastanın damarlarında dolaşan kandan toplanıyor. Bu hücreler, canlılıkları bozulmayacak şekilde özel yöntemlerle dondurularak nakil yapılıncaya kadar saklanıyor. Yeterli kök hücre toplandıktan sonra kök hücre nakli işlemine geçiliyor. Önce hastaya oldukça yüksek dozlarda kemoterapi, gerekiyorsa bu tedaviyle birlikte radyoterapi uygulanıyor. Ardından da toplanan kök hücreler hastaya veriliyor. Allojenik kök hücre nakli: Bu yöntemin hastalıkları tedavi edici etkisi daha farklı. Kanser hücrelerinin öldürülmesi amacıyla hastaya yüksek dozda kemoterapi, gerekiyorsa kemoterapiyle birlikte radyoterapi veriliyor. Ardından sağlıklı donörden toplanmış olan yeterli sayıdaki kök hücre kişiye naklediliyor. Bu hücreler hastada kemik iliğine yerleşerek kan hücreleri üretmeye başlıyor. Allojenik kök hücre naklinde hastaya donörün bağışıklık sistemi hücreleri de naklediliyor. Lenfosit adı verilen savaşçı beyaz kan hücreleri, vücudu yabancı etmenlerden koruyor. Bu lenfositler hastada farklı gördüğü bazı hücreleri yabancı olarak algılarsa, onlara karşı savaş başlatıyor ve ağır hasarlar oluşturan “graft versus host” hastalığına yol açabiliyor. Böyle bir sorun yaşanmaması için hasta ile donör dokularının uyumlu olması önem taşıyor. Bu amaçla hücrelerde bulunan ve doku (HLA) antijenleri olarak adlandırılan bir grup antijenik yapıya bakılıyor. Doku uyumunu saptamak için yaklaşık 12 farklı antijenik yapı karşılaştırılıyor. Öte yandan bu lenfositler bazen kanserli hücreleri yabancı madde olarak algılayıp öldürebiliyor. Böylece “graft versus kanser” denilen olumlu etki ortaya çıkıyor. TÜM TEDAVİ SEÇENEKLERİ VE RİSKLER DEĞERLENDİRİLMELİ Kök hücre nakli, tedavi etmenin yanı sıra hasta açısından ciddi riskler de taşıyabiliyor. Elde edilecek yararın hastaya, hastalığa ve bu tedaviden beklenilen amaca göre değişiyor. Birtakım hastalıklarda amaç rahatsızlığı tümüyle yok ederek, hastayı sağlığına kavuşturmak. Bazılarında da hastalık ortadan kaldırılmasa bile baskılanarak, hastaya zarar vermesini engellemek hedefleniyor. Bu nedenle bir hasta için nakil kararı alırken

hedefi, hastanın nakil işlemi için taşıdığı riski, eldeki diğer tedavi seçenekleri ve nakil olanakları birlikte değerlendirmek gerekiyor. DONÖR SAYISI YETERSİZ Ülkemizde henüz yeterli bağışçı sayısına ulaşmış bir kemik iliği bankası bulunmuyor. Bu nedenle de uygun donör bulmaya yönelik taramaların çoğu yurt dışındaki kemik iliği bankalarından yapılıyor. Tam uyumlu bağışçı bulunamadığı durumlarda ise daha az uyuma sahip donörlerden “haploidantik” yani yarı uyumlu nakiller gerçekleştiriliyor. MERKEZLER, DEVLET DENETİMİNDE AÇILIYOR Günümüzde kök hücre nakillerinde oluşan yan etkileri azaltmaya, ölüm oranlarını düşürmeye ve nakil işleminin kanser hücrelerini de öldürmesini sağlayama yönelik çeşitli çalışmalar yapılıyor. Ke-

mik iliği nakli oldukça toksik bir tedavi yöntemi ve önemli riskler taşıyor. Bu tedavinin başarıyla uygulanabilmesi için deneyimli bir ekip, gelişmiş donanım ve laboratuvarlar, ameliyathane benzeri bir altyapıya sahip kontrollü nakil odaları ile iyi gelişmiş ve kontrollü bir organizasyon gerekiyor. Bu nedenle kemik iliği merkezleri Sağlık Bakanlığı tarafından belirlenmiş koşulların ve özel sertifikalı ekiplerin bulunduğu merkezlerde, bakanlık tarafından yapılan denetimler sonunda yetkilendiriliyor.

“Bir hasta için nakil kararı alırken hedefi, hastanın nakil işlemi için taşıdığı riski, eldeki diğer tedavi seçenekleri ve nakil olanakları birlikte değerlendirmek gerekiyor.”

OCAK-ŞUBAT 2017 / PS 33


DOSYA: ONKOLOJİ / Üroonkoloji

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

nedeki glandüler (sekretuar, salgı yapan) hücrelerinden kaynaklanmaktadır. Mesane kanserlerinin yaklaşık %2’si bu tip kanserlerdir

ERKEN TANISI KONULMUŞ MESANE KANSERLERİNDE UYGUN TEDAVİ İLE KÜR ŞANSI ARTIYOR

Mesanede en sık görülen değişici epitel hücreli (üroepiteliyal) karsinomda, kanser mesanenin iç yüzeyini döşeyen epitel hücrelerinden kaynaklanır. Eğer mesanedeki kanser mesanenin içyüzeyini örten hücrelerde sınırlı kalmış ve derindeki kas demetlerine ilerlememiş ise, buna yüzeyel mesane kanseri denilmektedir. Kanserin ilerlemesi genellikle bu epitel hücrelerinin altındaki kas tabakasına sirayet etmesi ile olmaktadır. Bu kas demetlerine sirayet eden kanser yapısı artık bu aşamadan sonra mesanenin dış çeperine ulaşır ve mesane etrafındaki yağ dokusuna yayılır. Buna artık invaziv mesane kanseri denilmektedir. Bunu lenf yoluyla lenf bezlerine ve buradan da vücudun diğer kısımlarına kanserin yayılması izler. Mesane kanserinin gelişim olasılığını arttıran risk faktörleri ise; Sigara kullanımı, tekstil, boya ve lastik sanayisinde kimyasal maddelerle, korumasız bir şekilde, karşı karşıya kalmak, yağlı ve kızarmış yiyeceklerin aşırı tüketimi, ileri yaşta, erkek ve beyaz ırk, özellikle idrar kesesini etkileyen parazitik idrar yolu infeksiyonları sayılabilmektedir.

inhibitörleri RB, P21, P27 ve P16’dır.

Prof. Dr. Tibet Erdoğru Üroklinik Center of Excellence Üroloji Uzmanı

Çevresel karsinojenlere maruz kalma mesane kanseri gelişiminde çok önemlidir. Baca temizleyicilerde, plastik ve lastik sanayi çalışanlarında mesane kanseri daha sık görülmektedir. Ayrıca sigara içenlerde mesane kanseri içmeyenlere oranla 4 kat daha fazla görülmektedir. MESANE KANSERİNİN TİPLERİ

Diğer kanser türlerine göre 3 kat daha sık görülen mesane kanseri, erkeklerde prostat, akciğer ve kalın barsak kanserlerinden sonra dördüncü sıklıkta görülen kanserdir. Erkeklerde kanser vakalarının yaklaşık olarak %7’sini oluşturur. Kadınlarda en sık görülen dokuzuncu kanserdir ve tüm kanser vakalarının %2.5’ini oluşturur. Mesane kanseri çocukluk dahil her yaşta olabilir. Ancak genellikle orta ve ileri yaş hastalığıdır. Görülme sıklığı yaşla orantılı olarak artmaktadır.

Mesanede başlıca 3 kanser (kötü huylu malin tümör) tipi gelişebilir.

NEDENLERİ

Skuamöz hücreli karsinom (Yassı epitel hücreli karsinom): Kanser, mesanenin uzun süre ile infeksiyon ve irritasyon ile karşı karşıya kalmasından sonra mesanede gelişen yassı epitel hücrelerinden (skuamöz hücrelerden) kaynaklanmaktadır. Mesane kanserlerinin yaklaşık %6-8’i bu tip kanserden oluşmkatadır.

Mesane kanseri, mesanenin duvarını yapan dokularda, kötü huylu tümör hücrelerinin oluşumudur. Birçok tümör baskılayıcı genin inaktivasyonu mesane kanseri oluşumunda rol oynadığı bildirilmektedir. Günümüzde mesane kanseri oluşumu ile ilgili olduğu gösterilen en önemli tümör baskılayıcı genler TP53 ve hücre siklüsü 34 PS / OCAK-ŞUBAT 2017

Değişici epitel hücreli karsinom (Üroepiteliyal karsinom): Bu kanser tipinde, kanser mesanenin iç yüzeyini döşeyen ve epitel hücresi denilen hücrelerden kaynaklanır. En sık görülen tiptir. Mesane kanserlerinin %90 dan fazlası bu tip tümörlerdir. Mesane tek ve papiller şekilde olabileceği gibi mesanede yaygın ve saha solid karakterli de olabilir

Adenokarsinom: Bu kanser tipi, mesa-

KLİNİK BELİRTİLERİ Mesane kanserinde en sık karşımıza çıkan ilk belirti idrarın kanlı gelmesi ya da ağrılı idrar yapılmasıdır. Bu ve aşağıda belirtilen diğer belirtilerin nedeni mesane kanseri varlığı olabilir. Bu belirtileri diğer bazı hastalıklar da yapabilir. Bu nedenle bu tip belirtilerle karşılaşıldığında bir hekim ile görüşülmesi gerekir. • İdrarın kanlı gelmesi (hafif kırmızı bulanık ya da açık çay ya da et yıkantı suyu renginde olabilir) • Sık sık idrara çıkma isteği • Ağrılı, yanma hissi ile idrar yapma • Göbek altında, idrar kesesine uyan bölgede ağrı hissi

ETKİLEYEN BAŞLICA FAKTÖRLER Uygulanabilecek tedavi seçeneklerini ve hastalığın prognozunu (tedavi sonrası iyileşme olasılığını) etkileyen faktörler ise şöyledir: • Kanserin evresi: Kanser yüzeyel mi yoksa invaziv mi? Olması en önemli prognostik faktördür. Erken tanısı konulmuş mesane kanserlerinde uygun tedavi ile kür şansı çok yüksektir • Mesane kanserinin tipi ve patolojik olarak farklılaşma özelliği • Hastanın yaşı ve genel sağlık durumu.


POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

MESANE KANSERİ CERRAHİ TEDAVİSİNDE ROBOTİK CERRAHİ TEKNİK DETAYLARI VE AVANTAJLARI Mesane kanserinin cerrahi tedavisinde ilk adımda kanserin idrar kesesi içindeki adet, yapısı (papiller ya da solid), boyutu (çapı) ve tümör TUR yöntemi ile kazındıktan sonra patolojik olarak yapılan evrelendirmesi çok önemlidir. İdrar kesesinin içini saran zar (epitel) tabakasına üro-epitelyum denilmektedir. Mesane kanserleri de en sık (%95) üroepitelyal tipte kanserlerdir. Epitel tabakasının daha derinlerindeki kas liflerine kanser dokusu sirayet etti ise, buna evre 2 mesane kanseri denilmektedir. Kasa sirayet etmiş ya da daha etmemiş ancak çok büyük çaplı ve hızlı yayılan kanser hücrelerden oluşmuş tümör (yani Evre 1 ancak “invaziv yüksek grade”) mesane kanserlerinde idrar kesesinin cerrahi olarak çıkartılması ve leğen kemiği bölgesindeki (pelvik alan) lenf bezlerinin olabildiğince fazla sayıda çıkartılması hastanın yaşamını kurtarmak açısından çok önemlidir. İdrar kesesi çıkartıldıktan sonra, böbreklerin üreter adı verilen sağ ve sol idrar borucukları yoluyla getirdiği idrar, 1. İdrarı bir süre depolayacak, ve belirli bir kapasiteye gelince de boşaltacak bir idrar deposu (ya da yeni idrar kesesi) yapılabildiği gibi, 2. İdrar kanalları karın ön duvarına verilerek idrarın bir torbaya toplandığı başka bir sistem ile dışarı alınabilir. Günümüzde artan bilinç ve tanı yöntemlerine bağlı erken evrede idrar kesesi

kanserinin daha sık teşhis edilmesi nedeniyle, sosyal yaşam kalitesi açısından çok önemli olan yeni idrar kesesinin yapılması daha çok tercih edilmektedir. Hatta bu cerrahide mesane alınırken cinsel fonksiyon açısından önemli olan sinirler de korunarak yaşam kalitesi en üst düzeyde sağlanabilmektedir. Teknolojinin ilerlemesi ile sağlanan gelişmeler, günümüzde bize karına 30 cm kadar büyük ameliyat kesisi yapmadan, robotik cerrahi teknik ile, bu ameliyatı hem çok az kanama, hem de sağladığı teknik imkanlarla, gözün gördüğünün 15 katı büyütülmüş, net görüntü altında yapmamızı sağlamaktadır. Robotik sistemdeki robot kolları 3 tane olup, vücuda yapılan 8 mm’lik deliklerden vücut içine yerleştirilmekte ve el bileği gibi hareket eden yapıları nedeniyle vücut içinde çok ince dikişlerin, net ve büyütülmüş görüntü altında kolaylıkla atılabilmesini sağlamaktadır.

dokuların iyileşmesi çok hızlı olmaktadır. Cinsel fonksiyon için leğen kemiğinin derinlerinde olan damar ve sinirler daha iyi korunabildiği için cinsel yaşam ve erken dönemde idrar tutma fonksiyonu daha yüksek oranlarda sağlanabilmektedir. Karın duvarına büyük kesi yapılmadığı için yara infeksiyonu riski hemen hemen hiç yoktur. Yaraya bağlı ameliyat ağrısı hemen hemen yaşanmamaktadır. Kozmetik açıdan büyük avantaj sağlamaktadır. Karın duvarı açılmadığı için, uzun ameliyat süresinde vücut içindeki sıvı kaybı olmadığından dolayı, kişinin sıvı-elektrolid (tuz) dengesinde bozukluklar görülmemektedir. Bu yine hastada hızlı iyileşme ile kendini gösterir. Ameliyatın her evresi kayıt edilebilir ve ameliyat sonrasında çıkan bir sorunun nedeni kayıtlar incelenerek tam anlamıyla bulunarak, sorunun daha kesin ve hızlı şekilde giderilmesinin sağlanması için gerekli önlemler alınabilir Büyük yara yeri olmadığı için barsak yapışıklıkları çok daha az oranda görülür. Büyük ameliyat kesisinden, ileri dönemde fıtıklaşma riski olabileceği ve robotik cerrahi sadece 8 mm lik deliklerden yapıldığı için fıtık riski hemen hemen yok denebilir.

4. 5. 6. 7. 8.

9.

Leğen kemiği bölgesindeki en derinlerdeki damar, sinir yapılarının dahi 15 kat büyütme, sabit ve net görüntüsü robotik gözlerle sağlandıktan sonra robot kolları ile gerçekleştirilen incelikli cerrahi bize şu avantajları sağlar:

10. 11.

1. 2. 3.

Mesane kanserinin cerrahi tedavisinde robotik cerrahi önemli yer almaya başlamış ve hastalar tarafından tercih edilen bir seçenek haline gelmiştir.

En ince damarlar dahi rahatlıkla görülebildiği için çok az kan kaybı ile ameliyat tamamlanır. Çok az kanama olması nedeniyle kan nakli olasılığı çok düşüktür. Az kanama nedeniyle dokuların oksijenlenmesi bozulmadığı için

OCAK-ŞUBAT 2017 / PS 35


DOSYA: ONKOLOJİ /Beyin Tümörleri

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

BEYİN TÜMÖRLERİnin dilini ve aralarındaki farklılıkları anladıkça tedavi etkinliğimiz daha da artacak onların yerinde kalmalarını sağlayan hücrelere glial hücreler denir. Prof. Dr. Türker Kılıç Bahçeşehir Üniv.Tıp Fak. Dekanı Beyin-Omurga Cerrahisi ABD Öğ. Üy. MP Göztepe Hastane Kompleksi Beyin ve Sinir Cerrahisi Başkanı

Bahçeşehir Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı, Beyin-Omurga Cerrahisi Ana Bilim Dalı öğretim üyesi ve MP Göztepe Hastane Kompleksi Beyin ve Sinir Cerrahisi Başkanı Prof. Dr. Türker Kılıç ile en sık karşılaşılan beyin tümörlerini ve teknolojideki gelişmelerin nöroşirurjiye etkilerini konuştuk. Prof. Dr. Türker Kılıç, özellikle beyin damar hastalıkları ve beyin tümörleri alanlarında çalışmakta, kurucusu olduğu Nöroşirürji Araştırma Merkezi’nin başkanlığını yürütmektedir. PS: Öncelikle beyin nasıl bir organdır ve nasıl bir yapıya sahip? Prof. Dr. Türker Kılıç: Kafatasının içinde bulunan beyin meninks adı verilen zarlarla kaplıdır. Meninkslerin arasında, beynin içindeki ventrikül adı verilen boşluklarda, beyin ve omuriliğin çevresinde beyin-omurilik sıvısı bulunur. Beyinden çıkan sinirler bazen direkt olarak organa; göz, kulak gibi bazen de omurilik aracılığıyla bedene dağılırlar. Beyin ve omurilikte sinir hücrelerini çevreleyerek 36 PS / OCAK-ŞUBAT 2017

Beyin üç bölümden oluşur; Beyin (Serebrum), Beyincik (Serebellum) ve Beyin sapı. Serebrum; beynin en büyük bölümüdür ve beynin üst kısmında yer alır. Duyularımızdan gelen bilgileri kullanarak bedenin uygun cevaplar oluşturmasını sağlar. Aynı zamanda okuma, düşünme, öğrenme, konuşma ve duyguları da kontrol eder. Beyincik, beynin alt arka kısmındadır. Burası dengeyi ve yürürken konuşma gibi karmaşık eylemleri kontrol eder. Beyin sapı beyni omuriliğe bağlar. Bu bölge açlık ve susuzluk hislerini kontrol eder. Aynı zamanda nefes alıp vermeyi, beden ısısını, kan basıncını ve diğer temel beden fonksiyonlarını kontrol eder. PS: Beyin tümörü neden olur, diğer organ kanserlerinde görülen risk faktörleri beyin tümörleri içinde geçerli mi ve kimlerde daha çok görülür? Prof. Dr. Türker Kılıç: Beyin tümörlerinin neden olduğu kesin olarak bilinmemektedir. Neden bazı insanlarda beyin tümörü geliştiği, diğerlerinde gelişmediği henüz kesin olarak cevaplanabilmiş bir soru değildir. Ancak araştırmalar, bir takım özellikleri olan kişilerin daha yüksek risk altında olduklarını ortaya koymuştur. Genellikle beyin tümörleri erkeklerde

daha çok görülmektedir. Bunun için tek istisna kadınlarda daha çok görülen menenjiomalardır. Beyin tümörleri diğer bütün ırklarla karşılaştırıldığında, beyaz ırkta daha fazla görülür. Beyin tümörlerinin büyük bir kısmı yaygın olarak daha ileri yaşta görülmektedir. Ancak çocukluk çağında ikinci en sık rastlanan tümörlerdir. Ailelerinde glioma olan kişilerde glioma gelişme olasılığı daha yüksektir. İşyerinde bir takım zararlara maruz kalmış olmak önemli risk faktörlerindendir. Örneğin nükleer sanayi çalışanlarında beyin tümörü gelişmesi riski daha yüksektir. PS: En sık hangi tümörlerle karşılaşıyorsunuz? Prof. Dr. Türker Kılıç: Hipofiz bezi tümörleri, menenjiomalar, glioblastoma, gliomalar gibi bulundukları yere göre isim alan tümörler var. Bir de beyin metastazları en sık karşımıza çıkanlar. Çocuk ve yetişkin ayrımı yaptığımızda da yetişkinde nadir ama çocukta daha sık rastladığımız bir glioma olan ependimomalardır. PS: Beyin tümörleri diğer organ tümörlerindeki oluşumla aynı mı, yoksa beyne özel tümör tipi farklılıkları var mı? Prof. Dr. Türker Kılıç: Beyinde kanser, herhangi bir diğer dokudaki kanser gibi


POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

oluşur. Organlar dokulardan, dokular da hücrelerden oluşur. Kanser hücrelerin içinde başlar. Normal olarak hücreler gerektiği zaman büyür ve çoğalırlar. Yaşlandıkları zaman da ölürler ve yerlerine yeni hücreler gelir. Bazen bu süreç anormal bir şekilde işlemeye başlar. Bedenin ihtiyacı yokken de yeni hücreler oluşmaya başlar ve yaşlı hücreler de ölmeleri gerektiği zaman ölmezler. Bu durum o dokuda gereğinden fazla hücre birikmesine neden olur. Buna da tümör denir. PS: İyi ve kötü huylu tümörlerin arasındaki fark nedir? Prof. Dr. Türker Kılıç: İyi huylu beyin tümörlerinde kanser hücreleri yoktur, cerrahi ile çıkarılabilirler ve genellikle yeniden ortaya çıkmazlar. Çevrelerindeki beyin dokusunun içine yayılım göstermezler. Ancak kitle etkisiyle bası yaparak, ilgili organda çeşitli ve bazen çok ciddi sağlık sorunlarına neden olabilirler. Diğer organlardaki iyi huylu tümörlerin aksine, iyi huylu beyin tümörleri bazen hayatı tehdit edecek durumlara neden olabilirler. İyi huylu bir beyin tümörü çok nadiren de olsa, kötü huylu bir beyin tümörüne dönüşebilir. Kötü huylu beyin tümörleri ise; kanser hücreleri içerirler. Hızla büyüyüp çevrelerindeki sağlıklı dokunun içine sızarlar. Çok nadiren de olsa bazen omuriliğe hatta bedenin diğer organlarına da yayılabilirler, metastaz oluştururlar. PS: İyi huylu tümörlerden Menenjiomalar farklı bir tümör yapısına mı sahip? Prof. Dr. Türker Kılıç: Menenjiomalara beyin tümörü denmesine rağmen aslında bu tümörler beyin dokusundan değil, beyin ve omuriliği kaplayan zarlar olan meninkslerden gelişirler. Menenjiomaların çoğu iyi huylu ve yavaş büyüyen tümörlerdir. Bazılarında içi sıvı dolu kistler, kireçlenmeler ya da sıkıca paketlenmiş gibi görülen kan damarları olabilir. Menenjiomalar tüm primer beyin tümörlerinin yaklaşık olarak %20’sini oluştururlar. En sık 40-60 yaş arasında görülürler. Yaş arttıkça görülme sıklığı da artar. Menenjiomalara çocukluk çağında pek rastlanmaz. Kadınlarda erkeklere göre iki kat daha sıklıkla görülürler. PS: Beyin tümörü hastalıklarında genel belirtiler ve tanı kriterleri nelerdir? Prof. Dr. Türker Kılıç: Beyin tümörlerinin vücutta yarattığı belirtiler tümörün büyüklüğüne, tipine ve bulunduğu yere göre değişir. Tümör büyüyerek çevresindeki sinirlere ya da dokulara bası yapabilir. Bu da bası yaptığı yere göre değişik belirtilere neden olabilir. Tümöre bağlı olarak beynin sıvı toplaması benzer belirtilere neden olabilir. En sık

görülen belirtiler; Baş ağrısı genellikle sabahları daha şiddetlidir, bulantı veya kusma, konuşma, görme ya da işitmede değişiklikler, denge veya yürüme bozuklukları, duygu durum, kişilik bozuklukları ya da konsantrasyon güçlüğü, kaslarda istem dışı kasılmalar, kollarda ya da bacaklarda hissizlik veya karıncalanma. Bu belirtiler beyin tümörünün dışında birçok başka nedenden dolayı da ortaya çıkabilir. Bu belirtilerin bulunması kesinlikle beyin tümörü olduğu anlamına gelmez. Ancak bu belirtilerden herhangi birinin bulunması en kısa zamanda doktora başvurmak gerektiği anlamına gelir. Tanı koymak için ilk yapılacak işlem nörolojik muayenedir. Bunun arkasından MR ve/veya CT yapılabilir. Gerekirse MR anjiyografisi veya arteriogram yapılarak tedavide kullanılacak teknik için gerekli bilgiler sağlanır. Bu tetkikler tümörün büyüklüğü, yeri ve tipi ile ilgili değerli bilgiler sağlar. Ancak kesin tanı

tümörden alınan bir biyopsinin incelenmesiyle konabilir. Bu biyopsi de sadece cerrahi bir girişim aracılığıyla alınabilir. PS: Beyin tümörlerinde genel tercih veya standart tedavi cerrahi midir? Prof. Dr. Türker Kılıç: Uygulanacak tedavi, tümörün tipi, yeri, büyüklüğü ve ne kadar ilerlemiş olduğu ile yakından ilişkilidir. Beyin tümörlerinin çoğu için cerrahi girişim, tercih edilen tedavi şeklidir. Bazı durumlarda tümör ameliyat edilemez. Tümör beyin sapındaysa ya da ulaşılması zor bir alanda ise, etrafındaki normal beyin dokusunu zedelemeden tümörü çıkartmak mümkün olmayabilir. Bu durumdaki hastalara radyoterapi veya başka bir tedavi yöntemi önerilir. Gamma knife ile cerrahiye uygun olmayan hastalarda ve tümörün yapısına göre uygun hastalarda hem iyi huylu, hem de kötü huylu beyin tümörleri tedavi edilebilmektedir. OCAK-ŞUBAT 2017 / PS 37


DOSYA: ONKOLOJİ /Beyin Tümörleri

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

GLIOBLASTOMA Glioblastoma ya da diğer adıyla glioblastoma multiforme, bütün beyin tümörlerinin içinde en sık rastlanan primer kötü huylu ve tedavi edilmesi en zor olan beyin tümörlerden biri Bu tümör beyin içindeki yıldız şeklindeki glial destek dokularından yani astrositlerden köken alan kötü huylu bir tümör yani kanserdir. Astrositler kan ile beyin arasındaki bariyerde çok önemli bir rol oynarlar. Kan-beyin bariyeri beyni koruyan bir filitre görevi görür. Bu tümör, bilinmeyen bir nedenden ötürü bir astrositin anormal bir şekil almasıyla başlar. Bu anormal astrosit çoğalarak kendi gibi anormal astrositlerin ortaya çıkmasına neden olur. 4 tip astrositoma vardır. Bunlardan evre IV olanı en kötü huyludur. Astrositoma evre IV, Glioblastoma multiforme (GBM), glioblastoma aynı kötü huylu tümörün ortak adlarıdır.

sık görülen bulgular baş ağrısı, hafıza kaybı, havale ve davranış değişiklikleridir. Bu bulgular tümörün hızla büyümesi sonucunda artan basınç nedeniyle ortaya çıkar. Tümör büyüdükçe, bası yaptığı yerin özelliğine göre bazı beden işlevlerinde kayıplar ortaya çıkabilir. Glioblastomanın tanısı için hekim öncelikle nörolojik muayene yapar. Daha sonra CT ve/veya MRI ile tümörün yeri, büyüklüğü ve tipi saptanır. Tanının kesinleşmesi biyopsi ile mümkündür.

PS: GBM hangi sıklıkta, kimlerde görülür?

PS: Glioblastomanın da standart tedavisi cerrahi midir veya cerrahi dışı tedaviler de birlikte uygulanıyor mu?

Prof. Dr. Türker Kılıç: Bu tümör yaklaşık 100 000’de 5 kişide görülür. Bütün primer beyin tümörlerinin yaklaşık olarak %20 -30’unu oluşturmaktadır. Genellikle 4060 yaş arasında ve erkeklerde kadınlara oranla biraz daha fazla görülmektedir. Çocukluk çağındaki tümörlerin %10’dan azı glioblastomadır. Bu tümör her iki beyin yarım küresini de tutabilir, bu durumda beyin grafisinde “kelebek” görüntüsü tipiktir. Glioblastoma multiforme genellikle ilk oluştuğu yerin 1-2 cm civarındaki çevre dokulara yayılır, ancak hemen hemen hiç bir zaman vücuttaki başka organlara yayılmaz. Bazıları yavaş büyüme eğilimindedir ancak daha sıklıkla çok hızlı büyüyen ve yayılan glioblastoma türü yaygın olarak görülür. Hızlı büyüyen türü 3-6 ay içinde bulgu verebilir. PS: Belirtileri nelerdir ve tanı nasıl konur? Prof. Dr. Türker Kılıç: Glioblastomada en 38 PS / OCAK-ŞUBAT 2017

CERRAHİ, KEMOTERAPİ VE HEDEFE YÖNELİK TEDAVİLER

Prof. Dr. Türker Kılıç: Genellikle cerrahi tercih edilir. Ancak en başarılı ameliyattan sonra bile mikroskopik düzeyde tümör hücreleri beyinde kalır. Bu durumda hekim bu hücrelerden mümkün olduğunca çoğunu öldürebilmek için ek bir tedavi önerecektir. Bu tedavi planı ya sistemik, yani bedende dolaşarak tümör bölgesine giden, ya da yerel, yani tümörün olduğu yerde etki eden tarzda bir tedavi olabilir. Cerrahi dışında radyasyon uygulaması ile beyin içine iyot veya iridyum yayan bir takım maddelerin, sıvı radyoaktif madde dolu balonların yerleştirilmesi gibi bir takım yaklaşımlarla cerrahi sonrası beyinde kalmış olabilecek tümörün radyasyon ile yok edilmesine çalışılır. Yerel kemoterapi uygulamasında ise Karmustin ya da BCNU adındaki bir kemoterapotik ilaç içeren, kendinden eriyen

bir takım maddelerin, cerrahi sonrasında beyin içine, tümörün çıkartıldığı yere yerleştirilmesi ile yerel kemoterapi uygulaması yapılabilir. Bu ilaç geleneksel olarak glioblastomanın tedavisinde kullanılmaktadır. Bu tedavinin tümörü tam olarak iyi etmese de yaşamı uzattığı gösterilmiştir. Bu tedavinin yan etkileri tümörün çıkartılması için yapılan cerrahi ile aynıdır. Bu tedavinin diğerleriyle birlikte kullanılmasının etkinliği ile ilgili araştırmalar sürmektedir. Bu tedaviler cerrahi girişim sonrasında beyin içine yerleştirilen, içlerine bir toksin ya da radyasyon yerleştirilmiş monoklonal antikorlar, ya da bir virüs aracılığıyla vücuda verilen gen tedavisi olarak sayılabilir. Toksin veya radyasyon yerleştirilmiş monoklonal antikorlar bir taşıyıcının içine yerleştirilip, ameliyat sırasında tümörün çıkartıldığı boşluğa yerleştirilir. Bu antikorların sadece “yabancı” olarak tanınacak kanser hücrelerini yok etmeleri beklenmektedir. Diğer deneysel tedavi yönteminde ise cerrahi sırasında alınan tümör hücreleri laboratuvarda işlendikten sonra hastanın kanına enjekte edilmektedir. Bu, hastanın bağışıklık sisteminde özelleşmiş T hücrelerinin oluşmasına ve kan dolaşımına salınmasına neden olur. Daha sonra kandan bu T hücreleri alınarak cerrahi sırasında oluşturulan boşluğa yerleştirilirler. Gen tedavisinde ise kanser hücrelerini tanıyıp yok edecek genlerin laboratuvar ortamında geliştirilmesine çalışılmaktadır. Bu genler “Truva Atı” yaklaşımıyla bir virüsün içine yerleştirilir ve vücuda verilirler. Henüz araştırma döneminde olan bu tedavilerden alınan sonuçlar umut vermektedir.


POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

Başarılı bir beyin cerrahisi için ameliyathanede teknolojik sistemlerin aynı anda kullanılabiliyor olması hayati önem taşımaktadır PS: Teknolojinin hızlı gelişimi özellikle tıp alanını etkiledi. Nöroşirurji de bu alanların başında geliyor. Gelişimi nasıl yorumluyorsunuz? Prof. Dr. Türker Kılıç: Evet, bu gelişimin en hızlı artış gösterdiği alanız. Çünkü, bilgisayar teknolojilerinin en çok kullanıldığı alan beyin ve sinir bilimlerinde. Tedavi teknolojilerinin gelişimi, optik sistemlerdeki gelişme, anatomik bilgimizin gelişmesi, navigasyon, intraoperatif MR, GamaKnife, ultrasonografi gibi bir çok teknolojiyi aynı anda ve üstelik ameliyat esnasında kullanılabiliyoruz. Bu hem bizim için, hem de hastalar için önemli avantajlar sağlıyor. Artık ameliyat edilemez yer kalmadı diyebiliriz. Sebebi işte bu teknolojik gelişme. Minimal değil,subminimal tedavi edebiliyoruz. PS: Bu yeni teknoloji cerrahide yeni bir alan ismi yaratmış oluyor. Nasıl tanımlamak lazım? Prof. Dr. Türker Kılıç: Bu teknolojilerele yapılan cerrahilere “görüntü rehberli cerrahiler” diyoruz. Beyin cerrahisi ameliyathane sistemini, ameliyat sırasında kullanılabilen görüntüleme yöntemi olarak da tanımlanabilirsiniz. PS: Böyle bir sitemin içinde hangi cihazların olması gerekiyor? Prof. Dr. Türker Kılıç: Görüntü rehberli beyin cerrahisinin içinde; intraoperatif MR, navigasyon, ultrason ve Gamma Knife yöntemlerinin hepsinin bir arada kullanılıyor olması gerekmektedir. Örneğin son 1 yıla baktığımızda en yen ürünlerden intraoperatif ICG-videoanjiografi işin içine girdi önemli bir devrim niteliğini yaşadık diyebilirim. Artık ameliyat esnasında gerekirse anjiyografi çekebiliyoruz. Omurga cerrahisinde vidalarken açıları gösteren cihazlar gelişti. İntraoperatif BT (O-Arm) ameliyat sırasında bilgisayarlı tomografi çekilip, ameliyatta gelinen durum görüntülenebilmektedir. Özellikle omurga vidalama ameliyatlarında kullanılır. Ameliyatın her aşamasında cerraha kritik bilgi verir, hastalığın tekrarlanma riski sıfırlanmış olur. Navigasyon sisteminde ise hastanın MR’ında elde edilen anatomik ya da fizyolojik görüntü ameliyat esnasında kullanılabiliyoruz. Bu yöntemde, ameliyat öncesinde hastanın MR’ı çekilip navigasyon aletine aktarılmaktadır. Böylece ameliyat

esnasında gerçek zamanlı navigasyonla hastanın beynindeki riskli bölgeleri görüp ona göre planlama yapabiliyoruz. PS: Riskler de daha aza iniyor diyebilirmiyiz? Prof. Dr. Türker Kılıç: Evet Beynin diğer alanlarında en az hasara yol açarak ilk ameliyat sırasında mümkün olan en fazla tümör dokusunun alınması son derece önemlidir. Belirli tümörlerde azami tümör dokusunun çıkarılması iyileştirici özelliktedir ve hastanın ilave tedaviye ihtiyaç duyup duymayacağı konusunda farklılık yaratır. Beyin ve omurilikte tümörü çevreleyen alanlar dil ve hareket gibi önemli fonksiyonları kontrol ettiğinden tümör dokusunun dikkatle çıkarılması esastır. Intraoperatif MR ile tümör dokusu çıkarılırken bazı riskleri en aza indirmemize imkan vermektedir. PS: Bu teknolojilere uygun ameliyathane modellerinin de gelişmesi gerekiyor mu? Prof. Dr. Türker Kılıç: Kesinlikle. Sebebi ise; beyin cerrahisinde tüm görüntüleme sistemlerinin birbirine entegre şekilde kullanılabilmesi için ameliyathane ortamının özel altyapısı olması, ortamın tamamen manyetik akımdan arınmış olması gerekiyor. Ameliyathanenin yapısı uygun ise; navigasyon ve ultrason cihazı seyyar şekilde dört farklı ameliyatta kullanılabilmektedir. Örneğin bizim hastanemizde beyin cerrahisine ait aynı alanda 10 ameliyathane var. 4’ü beyin cerrahisine ait. Birinde Intraoperatif MR, Gamma Knife ve diğer cihazlara kolayca ulaşılabileceğimiz bölümler. Intraoperatif MR navigasyon ve ultrason teknolojisini kullanarak, beyin ameliyatlarında ameliyathane dışına çıkmadan, ameliyat esnasında

Intraoperatif MR çekerek tümörün temizlenme durumunu görebiliyoruz. Bu riski azaltan bir yöntemdir ve çok önemli bir üstünlük sağlıyor. PS: Tüm bu cihazların aynı anda kullanılmasının mümkün olduğu merkezler var mı? Prof. Dr. Türker Kılıç: Bildiğim kadarı ile henüz yok. Zaten ameliyathanede bütün teknolojinin ve imkanların olduğu ameliyathane sayısı dünyada da az. Yaklaşık 20 diyebilirim. Amerika’da bile 10-12 civarıdır. Türkiye’de ilk ve tek merkez biziz diyebilirim. Diğer merkezlerde tek tek bazı cihazlar olabilir ama tümünün olduğu hem omurgaya hem beyine yönelik tüm teknolojilerin kullanıldığı tek merkeziz diyebilirim. PS: Beyin ve sinir cerrahisinde ülkemizi dünya ile karşılaştırdığınızda neredeyiz? Prof. Dr. Türker Kılıç: Bilginin iki katına çıkma süresi bilgisayar bilimlerinde en hızlı 18 ay. Bilgisayar teknolojisinden en çok yararlanan beyin cerrahisinde ise bilgi 22 ayda iki katına çıkıyor. Beyin cerrahisinin Türkiye’de ve dünyada ayrı bir yeri var. Bilime katkıda ülkemizin sırasına baktığımızda yayın açısından 18.’yiz. Beyin cerrahisi olarak 6. sıradayız. H endeksi yüksek birçok nöroşirurjiyenimiz var. Uluslararası üne sahip önemli isimlerimiz var. Yetiştirdiğimiz öğrencilerimizle gelecekte bu sırayı daha üst sıralara taşıyacağımızdan hiç kuşkum yok. Röportaj: Zeynep Çetinkaya

OCAK-ŞUBAT 2017 / PS 39


POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

15 Şubat

Uluslararası Çocukluk Çağı Kanserleri Günü

“Dünya üzerinde tek bir mutsuz çocuk oldukça büyük keşifler ve ilerlemeler yoktur.”

Albert Einstein

40 PS / OCAK-ŞUBAT 2017


DOSYA: ONKOLOJİ / Çocukluk Çağı Kanserleri

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

ÇOCUKLUK ÇAĞI KANSERLERİNDE ERKEN TANI, DOĞRU TEDAVİ HAYAT KURTARIYOR

Çocukluk çağı kanserlerini erişkin kanserlerinden ayıran en önemli fark, kanser türlerindedir. Erişkinlerde akciğer, meme, prostat, kalın barsak gibi kanserler öne çıkarken; çocuklarda lösemiler, beyin tümörleri, Lenfomalar, Nöroblastoma, Wilms tümörü gibi embriyonik tümörler öne çıkmaktadır.

dahil yeni doğan döneminden16-18 yaşa kadar olan dönemi kapsamaktadır. Hangi kanserler daha sık derseniz, yaşa göre tür değişikliği görülebilir. Örneğin 2 yaş civarı Wilms tümörü yani böbrek üstü tümörü görülürken, 10 -12 yaşlarda osteosarkom (kemik tümörü) beze kanserleri gibi kanser türlerini görüyoruz.

Her yıl 15 Şubat’ta çocukluk çağı kanserinde farkındalık yaratmak amacı ile birçok ülkede etkinlikler düzenlenmektedir. Prof. Dr. Tezer Kutluk ile tanıdan tedaviye çocukluk çağı kanserlerini konuştuk.

PS: Kanser nasıl başlıyor? Yetişkinlerde ve çocuklarda kanser arasındaki farklar nelerdir?

PS: Çocukluk çağı kanserlerinde son verilerden bahseder misiniz? Prof. Dr. Tezer Kutluk: Dünyada her yıl 200 bin civarında çocuk kansere yakalanıyor. Erişkin kanserlerine göre daha az gözükse de, başınıza geldiğinde sizin için yüzde yüzdür. Kanser bu sebeple her yaşta, her cinste her ülkede ve her etnik grupta görülen çağın hastalığı. Dünya nüfusu arttıkça göreceli artış var. Avrupa’da yapılan ortak çalışmalar gösteriyor ki her 10 yılda %1’lik bir artış görülüyor. Sonuçta çocuk nüfusu artıyor, oranda buna göre kademeli artmış oluyor. Ülkemizde ise her sene 3 bin çocukluk çağı kanseri görülüyor. Bu da az bir rakam değil. PS: Çocukluk çağı kanserleri hangi yaş aralığını kapsıyor? Yaşa göre türlerde farklılıklar var mı? Prof. Dr. Tezer Kutluk: Çocukluk çağı kanserleri 0-18 yaşa kadar olan ergenlerde

Prof. Dr. Tezer Kutluk: Vücuttaki hücrelerin kontrol dışı büyümeye başladığında kanser başlar. Vücudun hemen hemen her kesiminde hücrelerinin kanser olabilir ve vücudun diğer bölgelerine yayılabilir. Yetişkinlerde görülen birçok kanserin aksine, çocukluk çağı kanserleri yaşam tarzı ya da çevresel risk faktörlerine bağlı değildir. Erişkenleri etkileyen faktörler az çok belli. Çocuklarda gelişen kanser tipleri genellikle yetişkinlerde gelişme tiplerinden farklıdır. Çocukluk çağı kanserleri genellikle hatta bazen doğumdan önce henüz embrionik dönemde oluşabiliyor. Organ gelişmeye başladığı dönemde gen düzeyinde bazı defektler bozukluklar oluşuyor ve bunların sonucunda çocuk kanserleri gelişiyor. Çok erken yaşta hücrelerde DNA değişikliklerinin sonucudur. Genlerdeki değişikliği, anne ve babadan geçen genetik faktörlerin geçmişini çok bilmiyoruz. Ancak genetik daha öne çıkabiliyor diyebiliriz. Genetik derken de, aile de var çocukta da olacak anlamında değil. Bir kromozomda oluşan mutasyondan bahsediyoruz.

Prof. Dr. Tezer Kutluk HÜ.Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları A.B.D Çocuk Onkoloji B.D Öğretim Üyesi

PS: Çocukluk çağı kanserlerinin en sık görülen türleri nelerdir? Prof. Dr. Tezer Kutluk: Çocuk kanserleri, uluslararası çocuk kanserleri sınıflamasına göre 12 ana grup altında incelenirler. Lösemi, sinir sistemi tümörleri, lenfomalar en sık görülen tipleridir. Büyük kısmı embriyonik tümörlerdir. Erişkin tümörlerinin büyük kısmı karsinomlardır. Genetik köken çocukluklarda erişkinlerde daha belirgindir. Kromozomal bozukluklar, immün yetmezlikler, nörofibromatozis yatkınlık yaratan durumlardan bazılarıdır. Lösemiler, Lenfomalar, beyin ve spinal kanal tümörleri, sempatik sistem tümörleri, Retinoblastoma, böbrek tümörleri, karaciğer tümörleri, kemik tümörleri, yumuşak doku sarkomları, Gonad ve germ hücreli tümörler, Epitelyal tümörler ve diğer malign neoplasmlar olarak sıralayabiliriz. PS: Ülkemizde çocuk kanserleri ile ilgili veri tabanı var mı? Prof. Dr. Tezer Kutluk: Ülkemizde önceki OCAK-ŞUBAT 2017 / PS 41


DOSYA: ONKOLOJİ / Çocukluk Çağı Kanserleri

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

tom, Astrositom, Ependimom’dur. Daha seyrek görülen çok sayıda farklı alt tipleri bulunmaktadır. Basitçe beyin genişleyecek bir yapıda olmadığı için, kafatasının kemik yapısı içinde gelişen tümör etrafına yaptığı bası nedeniyle küçük bir kitle bile sorun yaratıp hayatı tehdit edebilmektedir. Baskı yaptığı yere göre belirti değişiyor. Düzenli ve açıklanamayan, tekrarlayan sabah kusmalarına, güç kayıplarına, yürüme ve denge bozuklukları, gözlerde kayma, bilinç kaybı, havale başlıca belirtileridir. Bu tür belirtiler mutlaka ve acilen hekime başvurmayı gerektirmektedir. Beyin içinde köken aldığı hücre tipine farklı alt tipleri bulunmaktadır. NÖROBLASTOM

yıllarda büyük merkezlerden rakamlarının birleştirilmesi yoluyla ve Sağlık Bakanlığı kanser kayıtları yoluyla çocukluk kanserlerinin dağılımı hakkında fikir edinilmekte iken, 2002 yılından itibaren Türk Pediatrik Onkoloji grubunun başlatmış olduğu, Pediatrik Tümör kayıtları önemli bir aşama olmuştur. 2005 yılından itibaren Türk Pediatrik Onkoloji Grubu ve Türk Pediatrik Hematoloji Derneği, çocukluk çağı kanser kayıtlarını birlikte tutmaya başlamıştır. Önümüzdeki yıllarda bu kayıt sistemi, çocukluk kanserlerinin dağılımı ve yaşam hızları konusunda ülkemiz için önemli bir veri tabanı oluşturacaktır. ÇOCUKLUK ÇAĞINDAKİ KANSER VAKALARININ ÖNEMLİ BİR KISMINI LÖSEMİLER OLUŞTURUYOR LÖSEMİLER PS: Hastalık tiplerinden bahseder misiniz, hangi bulgularla karşılaşılıyorsunuz? Prof. Dr. Tezer Kutluk: Kanser vakalarının önemli bir kısmını lösemiler oluşturur ve en sık görülen kanserler de ilk sırayı alıyor. Lösemiler hücre cinsine göre; ALL (Akut Lenfoblastik Lösemi) ve AML (Akut Myeloblastik Lösemi) olmak üzere 2 ana gruba ayrılır. Kendi içlerinde de alt sınıflar tanımlanabilir. Basitçe kemik iliği hasta olduğu için kırmızı hücreler olmuyor. Çocuk soluk oluyor, pıhtılaşmada eksiklik varsa morarmalar oluşuyor, bu morarmalar yaygınlaşıyor. Lösemi hücresi bezelere de gidebilir. Bezeler başka sebeplerle 42 PS / OCAK-ŞUBAT 2017

de olabilir ve herkeste görülebilir ama erken tanı için önemli kriterlerinden biridir. Sebebi bulunmayan yüksek ve uzun süreli ateş gibi unsurların dışında da öncelikli birçok sebep var. Bu belirtiler uzun sürdüğünde tetkikler yapılırken lösemi olma ihtimali de araştırılmalıdır. En sık 2-5 yaşlarında görüyoruz. 1 yaşın altında tedaviye cevap almak zor. Ancak lösemide tedavi oranı yükselmiştir. %65%80 arasında tedavi ediyoruz. LENFOMALAR 2. sırayı lenfoma dediğimiz lenf sistem kökenli beze kanserleri dediğimiz lenf kanserleri geliyor. Lenfomalar da çocuklarda sık görülen kanserlerdendir. 3 bin çocuk kansere yakalanıyorsa 600-700 civarını lenfomalar teşkil ediyor. Hodgkin lenfoma ve Hodgkin dışı lenfoma olmak üzere iki ayrı alt grubu vardır. Vücutta herhangi bir bölgede şişlik, boyun, koltuk altı, kasıkta bezelerin büyümesi, vücutta morarmalar, düzelmeyen ve uzun süren ateş bunda da başlıca belirtileridir. Aileler bu şekilde anlayabiliyor. Örneğin göğüs boşluğunda yerleşirse göğüse baskı yapıyor, öksürük ve nefes alamama gibi belirtiler gösteriyor. Çocuklarda sık görülen kanserlerden olmalarına karşın tedavi başarılarında son yıllarda ciddi gelişmeler yaşanmıştır. BEYİN TÜMÖRLERİ Beyin tümörleri ya da diğer adıyla santral sinir sistemi tümörleri çocuklarda lösemilerden sonra en sık görülen tümörlerdendir. Başlıca beyin tümörleri Medulloblas-

İlk sırada gördüğümüz türler dışında Nöroblastom dediğimiz çocuklarda sempatik sinir sistemi denilen, böbrek üstü bezinden ya da omurganın her iki yanındaki sempatik sinir sistemi hüclerinden köken alan tümörler var. Bu türde karında ele gelen şişlik, göz etrafında belirgin şekilde morarma ve tümörün bulunduğu bölgeye göre klinik belirti ve bulgular gözlenebilmektedir. Omurganın her iki yanından geliştiğinde, omurgaları geçerek omuriliğe baskı yapıp, bacaklarda tutmama, kuvvet kaybı ya ta tam felç, idrar ya da dışkı kaçırma gibi durumlara yol açabilirler. Başlıca tedavi yöntemi kemoterapi olup, erken evrede tanı konulması tedavi başarısını arttırmaktadır. Aileler genellikle karında kitle şikayeti ile gelirler. Bu da çoğunlukla banyo sırasında ya da çocuğun elbisesini giydirirken fark edilir. WİLMS TÜMÖRÜ Böbreklerden köken alan embriyonik bir tümör olan Wilms’ Tümörü ise çoğunlukla karında kitle ile fark edilir. Ayırıcı tanısında nöroblastom, karaciğer tümörleri ve diğer karın içi kitlelerden ayırt edilmeleri önemlidir. En sık akciğerlere yayılım gösterirler. Bazen iki böbrekte aynı anda bile gelişebilmektedir. Hemihipertrofi adı verilen vücudun bir yarısının diğer tarafa göre daha iri olması, gözde iris tabasında eksiklik, genital bölgede gelişim anormallikleri bazen hastalığa eşlik etmektedir. Uygun tedavi edildiğinde tedavi başarısı oldukça yüksek olan bir tümör türüdür. RETİNOBLASTOMA Retinoblastoma çok sık olmasa da görülebilen bir kanser türü. Göz içindeki retina hücrelerinden köken alan bir tümördür. Kimi zaman gözde beyaz yansıma (lökokori) ile fark edilir, kimi zamanda geç dönemde gözde kitle ile doktora gelirler. Bazen de çocukların fotoğrafları çekildiğine tümör olan gözde, diğer gözden farklı olarak göz bebeğinde beyazlık olması ile fark edilir. Geç dönemde gelirse göz küresini tamamen tutan, dışarıya doğru


POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

büyüyen kitleler olarak görülürler ve geç tanı konulduğunda göz kaybetmenin ötesinde, hayatını kaybetmesine neden olan bir kanser türü. Bu konuda ilginç bir çalışma var. Honduras’ta fotoğraf taraması ile kampanya başlattılar ve Honduras’taki vakaların %73’ü, bu kampanya ile erken teşhis imkanı yarattı. Çünkü gözün arkasında bir tümör olasılığı varsa, fotoğrafta o göz beyaz çıkıyor. Bazen fotoğraflarda iki göz kırmızı çıkar, bunda bir taraf kırmızı bir taraf beyaz çıkıyor. Erken tanınırsa %100 görmeyi bile kurtarabiliyoruz. Büyük oranda iyileştirilebilir bir tümör olmasına karşın, görmenin korunması için erken tanı önemlidir. Bazen iki taraflı görülebilir. İki taraflı tümörlerin ailevi olması ihtimali çok yüksektir. PS: Pediatrik onkolog sayımız yeterli mi ve aileler açısından tedaviye erişimde sorunlar yaşanıyormu? Prof. Dr. Tezer Kutluk: Öncelikle şunu belirtmek isterim ki; ülkemizde her türlü tedavi şansına sahibiz. Eskiden yurt dışına gidilirdi. Şu an orada ne tedavi varsa burada da var. Önemli olan tanının erken konulması. Tedaviye erişime gelirsek; Şu an 80 civarında pediatrik onkolog hekimimiz var. Hemotoglarla beraber yeterli gibi görünse de bölgelere göre dağılımın tutarlılığı için biraz daha sayının artmasında yarar var. Ülkemizde Ankara, Antalya, İstanbul, İzmir, Adana, Samsun, Erzurum gibi illerimizde pediatrik onkoloji klinikleri var. Ancak; diğer şehirlerde de sayı artsa daha iyi olacaktır. Türkiye bununla baş edecek kapasitede. Türkiye olarak üst gelir kategorisine girmeyi hedefliyorsak ve girersek o zaman bu tip hastalıklarda tedaviye ulaşımdaki beklentilerin de karşılanması gerekiyor. Şu an ortalama olan %70 erişimi artırabilirsek, %85-90 tedavi başarımız da artacak. PS: Genel anlamda hastaya ve hastalığa göre değişse de nasıl bir tedavi protokolu uygulanıyor? Prof. Dr. Tezer Kutluk: Çocukluk çağı kanserlerinde tedavi ağırlıklı kemoterapi, bazılarında cerrahi. Radyoterapi ile sınırlı tedavi edilebiliyor. Çünkü çocukta büyüme devam ediyor. Tedavi planlamasında kar-zararı göz önüne alarak radyoterapiye karar veriyoruz. Belirttiğiniz gibi tedavi hastaya, hastalığa ve tümörün biyoloji durumuna göre değişiklik gösteriyor. PS: Tedavi sonrası ileriki yaşlarda tekrarlama olasılığı var mı? Prof. Dr. Tezer Kutluk: Tekrarlama riski farklı tümörlerde ve erken dönemlerde duruma göre değişebiliyor, ancak düşük grade’li olanlarda tekrarlama riski daha düşük. Her kanserde de olmayabilir. Bazıları bulunduğu yerde metastaz yapıp yapmamasına göre değişir. Örne-

ğin Lenfomada kanser hücresi çok hızlı çoğalan ancak hızlı da tedavi edilebilen bir tümör. Sadece beyin veya beyin sapı tümörlerinde cerrahi başarılı olsa da hayatı merkezlere yakın, yönetimi daha zor. PS: Dünyada ve ülkemizde erken tanı ve tedavide başarı oranları nasıl? Prof. Dr. Tezer Kutluk: Son 10 yılda giderek artan hedefe yönelik, immün sisteme yönelik, immonolojik tedaviler çıktı. İlaç firmaları araştırmalar yapıyor, hekimler buna çalışıyor, sağlık konusunda politikacılar bu konuda politikalar geliştiriyor. Giderek daha da yaygınlaşıyor. Erişkin kanserinin %70’inde temel, çocukluk çağlarında atılıyor, uygun aday oluyorlar. Çocukluk kanserlerinde tedavi başarısında %80 ‘i aştık diyoruz, bunun daha da ileri oranlara çıkacağından ümitliyiz. 1960 yıllarında %10-20 olan tedavi başarısı %80-85’e ulaştı ancak doğru zaman, doğru yerde doğru tedaviye ulaşabilenler için. Tedavi başarısı %80’leri aşmasına, rağmen küresel ortalama %50 oranında. Bu ne demek, dünyanın bir yerinde o çocuk tedavi de imkân olduğu halde tedaviye ulaşamıyor. Eğer erken tanıda gecikme olursa genel bir ortalama ile hastalar 1 aylık gecikme ile karşımıza gelebiliyor. Bu yüzden farkındalık önemli diyoruz. PS: Çocuk hastalıkları uzmanlarında tanı veya yönlerdirmede gecikmeler yaşanıyor mu?

da doğru yaklaşımın yapılması bu açıdan çok önemlidir. Tanıda gecikilmemeli, varsa tereddütleri en kısa zamanda uzmana yönlendirmelerini istiyoruz. Ayrıca tedavi başarılı bile geçse, sonrasında kemoterapi ve radyoterapi gibi kanser tedavileri uzun vadeli yan etkileri gösterebileceğinden, çocukların hayatlarının geri kalanı için dikkatli takip etmemiz gerekiyor. PS: Son olarak ailelere bir mesaj vermek ister misiniz? Prof. Dr. Tezer Kutluk: Kanser zor ve eziyetli bir hastalık. Çocukluk çağı kanserleri çocuk işin içine girdiğinde, hem aileler hem de hekimler için psikolojik zorluğu daha fazla olan bir hastalık. Ancak bilinsin ki; zor hastalık olsa da %80’ini kurtarabiliyoruz. Erişkin kanserleri kadar yaygın olmamakla beraber orta vadede hedefe yönelik tedavilerle daha başarılı sonuçlar alacağımızdan eminim. Son 50 yılda tedavide %85 başarıya ulaştık. Aynı zamanda tedavi sonrası yaşamlarını nasıl daha iyi sağlarız, buna çalışıyoruz. Ailelerin çocukluk çağı kanserinin tedavi edilebilir olduğunu bilmeleri lazım. Kanserin konuşulması lazım. Başta aile içi dayanışma ve dışarıdan alınabilecek psikoloji destek, onları bu hastalıkla savaşta güçlü kılar. Korkmayınız, paylaşınız ve savaşınız. Röportaj: Zeynep Çetinkaya

Prof. Dr. Tezer Kutluk: Bazen gereksiz aşırıya kaçan tetkikler yapılırken, bazen de geç kalınabilmektedir. Doğru zaman OCAK-ŞUBAT 2017 / PS 43


DOSYA: ONKOLOJİ / Psikoloji

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

LÖSEMİDE HASTALIĞI BİLEN ÇOCUK DAHA AZ KAYGILANIYOR!

Uzm. Klinik Psikolog Esma Uygun Üsküdar Üniversitesi NP Feneryolu Polikliniği

Lösemi ile mücadelede ailenin tutumları tedavi sürecinde çok etkili. Öyle ki hastalıkla ilgili ebeveynin beden diline yansıyan endişeyi çocuk mutlaka fark ediyor. Hastalıkla ilgili hiçbir şeyin çocuktan saklanmaması gerektiğine dikkat çeken uzmanlar, çocuğa mutlaka anlayacağı seviyede hastalığını anlatılması gerektiğini söylüyor. Aksi halde çocuğun kaygısının daha da artacağı uyarısında bulunuyor. Üsküdar Üniversitesi NP Feneryolu Polikliniği’nden Uzman Klinik Psikolog Esma Uygun, lösemi ile mücadelede çocuğa verilecek moral ve motivasyonun önemine dikkat çekiyor. BİLGİSİZLİK VE BELİRSİZLİK ENDİŞEYİ ARTIRIYOR! “Lösemi son yıllarda yaygın olarak görülen ve bununla birlikte tıptaki gelişme44 PS / OCAK-ŞUBAT 2017

lerle tedavisi mümkün olan bir hastalık. Hastalık, ölümü çağrıştıran bir olgu olduğu için hepimiz hasta olmakla ilgili olarak yoğun endişe duygusu yaşarız. Ailede çocuğa lösemi tanısının konulmasıyla birlikte tüm aile her hastalıkta olduğu gibi önce bir şok yaşar. Hastalığın ne olduğu ile ilgili olarak bilgi eksikliği ve ne olacağına ilişkin belirsizlik yaşayan aile için yoğun endişe duygusu oluşur. Bu süreçte yaşadığımız kaygı, ne kadar saklamaya çalışsak da beden dilimize yansır. Aile ortamında korku ve üzüntü hâkim olur. Aile, çocuğa bu hastalığı nasıl anlatacakları konusunda oldukça endişelidir. Bu endişe hali aile bireylerinin çocuğa karşı normalin üzerinde ilgi göstermesine neden olur. Beden diline yansıyan endişeyi çocuklar mutlaka fark ederler.” SAKLAMAK İŞLERİ DAHA DA ZORLAŞTIRIYOR! Çocuğu bu sürece hazırlamak için gerçeği saklamak yerine, konuşmak her zaman daha fazla yardımcı olacaktır. Çocukla bu konuyu konuşurken dikkat etmeniz gereken en önemli şey her zaman onun yanında olduğunuzu ve sevgimizi ona hissettirmek olacaktır. Çocuğa yerinde ve zamanında, yaşına uygun

anlayabileceği dilde, kısa, ayrıntıya girmeden, açıklayıcı ve gerçek cümleler kurmak çok önemli. Çocuğa olumlu örnekler vermeliyiz. Sosyalleşmesini desteklemeliyiz. Çocuklar tedavi sürecinde neler olacağını bilirse kaygısı daha az olacaktır. EBEVEYN KAYGISI ÇOCUĞA GEÇİYOR! Üzüntü ve yas tutmak kaçınılmaz bir durum oluyor. Neden böyle oldu, niçin bu hastalık bizim başımıza geldi diyerek öfke yansıtılabiliyor. Ancak ne yapılabileceğine odaklanmak çocuğun bu süreci kolay atlatmasına yardımcı olacaktır. Unutmayalım ki ebeveyn ne kadar kaygılı olursa çocuk da o ölçüde kaygılanacaktır. TESELLİ ETMEK İSTERKEN ÜZMEYİN Hasta yakınları çocuğa veya ailesine teselli vermek için kullandığı cümlelere dikkat etmesi gerekiyor. Senden daha kötüleri var, moralini yüksek tut” şeklindeki teselli sözlerinin ters etkiler oluşturabiliyor.


ÇOCUK SAĞLIĞI / Kalp

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

HER BİN BEBEKTEN 8’i KALP HASTALIĞI İLE DÜNYAYA GELİYOR

Genetik özellikler, hamilelik döneminde kullanılan bazı ilaçlar ve geçirilen enfeksiyonlar gibi birçok sebep, bebeklerin kalp hastalığı ile doğmasına yol açabiliyor. Hamilelik sürecinde yapılan düzenli takiplerle doğuştan kalp hastalıkları anne karnında kontrol altına alınıp, tedavi edilebiliyor.

için fetal eko önemli bir tanı aracıdır. Ultrasonografik dalgalar ve özel sistemler ile bebeğin kalbi anne karnında değerlendirilmektedir. Yapılan çeşitli çalışmalar da fetal eko incelemesi annenin ya da bebeğin sağlığına kesinlikle zarar vermediğini ortaya koymaktadır.

“7-14 Şubat Doğuştan Kalp Hastalığı Farkındalık Haftası” öncesinde Memorial Ataşehir Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahisi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Azmi Özler, anne karnında tanısı konulabilen kalp hastalıkları ve tedavileri hakkında bilgi verdi.

KİMLER KESİNLİKLE FETAL EKO YAPTIRMALI?

BEBEĞİNİZİN KALP SAĞLIĞINDAN ANNE KARNINDA EMİN OLUN Doğuştan kalp hastalıkları, hamilelik sürecinde tanısı konulabilen ve bebeğin doğumu ile kalbinde bulunan yapısal hastalıklardır. Araştırmalar her yeni doğan bin bebekten 8’inin kalp hastalığı ile doğduğunu göstermektedir. Bir hamilelik sürecinin 19. gününde bebeğin kalbi gelişmeye başlar. Bebeğin kalbi hakkında ise 16. haftadan itibaren bilgi almak mümkün olur. Anne adayları 16. haftadan itibaren “fetal ekokardiyografi” ile ultrason taramaları yaptırmalı ve bebeğin kalp sağlığı hakkında bilgi almalıdır. Bu taramalarda ortaya çıkan rahatsızlıkların kesin tanısı 22. hafta itibari ile kesinleşmektedir. Yapılan fetal eko incelemesiyle anne karnında tüm kalp hastalıkları belirlenebilmektedir. FETAL EKO ANNE YA DA BEBEĞİN SAĞLIĞINA ZARAR VERMEZ Anne karnındaki bir bebeğin kalp hastalığı konusunda kesin tanısı konulabilmesi

Fetal eko hamile olan her kadına yapılabilir; ancak genellikle anne adayının takibini yapan kadın doğum doktorunun bu konuda bir sorun fark etmesi ve yönlendirmesi ile yapılmaktadır. Ancak anne adayının kendisinde ya da ailesinde kalp, diyabet ya da lupus hastalığı varsa kızamıkçık gibi viral enfeksiyon geçirmişse, aşırı alkol ya da uyuşturucu kullanılmışsa, radyasyona maruz kalınmışsa anne adayları kesinlikle fetal eko yaptırmalıdır. Tüm bu sebepler kalp hastalıkları için risk faktörlerini oluşturmaktadır. BAZI KALP HASTALIKLARI ANNE KARNINDA TEDAVİ EDİLEBİLİR Anne karnında 22. hafta itibari ile karıncıklar arası delik (vsd), kalp kapak darlıkları, kulakçıklar arasında geniş delik (asd), kalpten çıkan ana damarların yer değiştirmesi (tga) gibi birçok kalp hastalığının tanısı konulabilmektedir. Yine bu inceleme ile kulakçıklar arasındaki delik (pfo) ve aort ile akciğerlere kan götüren damar arasındaki açık olan damar; yani ductus arteriozus gibi sorunlar da saptanabilmektedir. Bunlar normal oluşumlardır. Kalp, anne karnında normal işlevini yapabilmektedir. Bu iki oluşum bebek doğduktan bir müddet sonra değişik mekanizmalarla kapanarak işlevlerini

Prof. Dr. Azmi Özler Memorial Ataşehir Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahisi Bölüm Bşk.

tamamlamaktadır. Ancak kapanmama gibi bir durum söz konusu olmuşsa, vakanın durumuna göre ameliyatsız yöntemlerle ya da cerrahi müdahaleler ile kapatma işlemleri gerçekleştirilir. Kalp kapak darlıkları, ritim bozuklukları gibi kalp problemleri de anne karnında yapılacak girişimlerle tedavi edilebilmektedir. CERRAHİ MÜDAHALE SÖZ KONUSU OLABİLİR Anne karnında saptanan bazı kalp problemlerinde, doğumdan sonra tedavisinin sağlanması için kontrol altında tutulması gerekebilir. Bu konuda düzenli kontrollerle hastanın takibi devam eder ve bu konuda önlemler alınır. Örneğin kalp damarlarının farklı yerlerden çıkması (tga), mor çocuk hastalığı olarak bilinen triküspid atrezisi gibi sorunlarda bebek doğar doğmaz cerrahi girişim gerekebilir. Kadın doğum, pediatrik kardiyolog ve kalp cerrahi uzmanı kontrolünde değerlendirilmeli ve tedavi planı çizilmelidir. Tedavi gören bebeklerin büyük bir çoğunluğu da operasyon sonrası normal yaşamlarına devam edebilmektedirler. OCAK-ŞUBAT 2017 / PS 45


ÇOCUK SAĞLIĞI

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

ÇOCUK HASTALIKLARINDA DOĞRU BİLİNEN YANLIŞLAR! Dr. Özlem Eroğlu Kayacık Acıbadem Taksim Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı

Çocuğumuzun sağlığını düşünerek yaptığımız davranışlar, her zaman doğru değil! Onları hastalıklardan koruyacağız derken, gereksiz ve yanlış birçok davranışta bulunabiliyoruz. İşte en sık yapılan yanlışlar ve doğruları… ÇOCUĞUM ÜŞÜRSE HASTA OLUR KALIN GİYDİRMELİYİM Çocuklar üşüdükleri için değil, solunum yolu enfeksiyonuna sebep olan mikroplar soğuk havada daha çabuk çoğaldığı için hasta oluyor. Ayrıca kışın kapalı ortamlarda kalabalık halde bulunduğumuz için mikroplar daha hızlı yayılıyor. Kalın giydirmekle terlemenin artar. Asıl bu şekilde hastalıklara davetiye çıkar. 46 PS / OCAK-ŞUBAT 2017

Çünkü çocuk kalın kıyafetler içinde terli bir şekilde dış ortama çıktığında daha çok üşüyor. Bebek ve süt çocuklarına sizin giydiğinizden bir kat fazlasını, daha büyük çocuklara ise sizin giydiğiniz kalınlıkta giydirebilirsiniz. Eli-ayağı soğuk diye üst üste giydirmeyin. Vücut ısılarını en iyi enseden, gövdeden anlayabilirsiniz.

cı olmaz, fazladan verdiğiniz şurup da yarar sağlamaz.

ZAYIF ÇOCUK DAHA ÇOK HASTA OLUR. ÖYLEYSE İŞTAH AÇICI ŞURUP KULLANMALIYIM

Çocuğun bağışıklık sistemini sadece bir şurup ile güçlendirmek mümkün değil. Çocuğun uyku, oyun ve yemek saati belli bir düzen içinde olmasının daha önemli. Bu rutin dışına çok çıkılmamalı.

Çocuğunuz büyüme-gelişme eğrisine paralel gelişiyor ve doktorunuz gelişimini normal buluyorsa, fazla yemeye zorlamanızın hiçbir yararı yok. Önemli olanın çocuğun çok kilo alması değil dengeli beslenmesi. Özellikle sebze, meyve, kırmızı et, yoğurt, yumurta tüketmesini sağlanmalı; ara öğünlerde cips, hazır gıda, çikolata, şeker verilmemeli. Ara öğünlerde tercih edilen yiyecekler kuruyemiş ve kuru meyveler olmalı. Eğer bunları yiyorsa, vitamin şurubuna ihtiya-

DENGELİ BESLENİYOR AMA YİNE HASTALANIYOR. O ZAMAN BAĞIŞIKLIK SİSTEMİNİ GÜÇLENDİRİCİ ŞURUP VERMELİYİM

HAVA SOĞUK DIŞARI ÇIKARMAYAYIM Kışın çocukları evden çıkarmayıp “Soğuk havada hasta olur” düşüncesi de yanlış. Özellikle güneşli havalarda dışarı çıkarıp hava almalarını öneriyoruz. Çocukların hasta olup enfeksiyonları tek tek geçirdikçe bağışıklık sistemleri olgunlaşacaktır. Yine de doktorunuz


POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

önerirse bazı destek ürünlerini kullanabilirsiniz. BANYO YAPARSA HASTA OLUR Soğuk havalarda çoğumuz banyo yapan çocuğun hastalanıp üşüteceğine inanırız. Oysa banyo yapmak çocukları rahatlatıyor, burun tıkanıklarını açıyor ve enfeksiyonları vücuttan uzaklaştırıyor. Siz de fark edeceksiniz, banyo sonrası çocuğunuz mışıl mışıl uyuyacak. Eğer eviniz soğuk değilse, yattığı odada hava akımı yoksa çocuğunuzu yazın her gün, kışın haftada 3-4 kez banyo yaptırabilirsiniz. KIŞIN DONDURMA YERSE HASTA OLUR Genelde dondurma ülkemizde sadece yaz aylarında tükettiğimiz bir yiyecektir. Çocuklarımıza da kışın dondurma yenmeyeceğini öğütleriz. Oysa sağlıklı koşullarda üretilmiş dondurma, çocuklar için iyi bir süt ürünü ve kalsiyum kaynağı. Yutakta ödem ve şişkinlik gibi rahatsızlıkları hafifletici etkileri de bulunan dondurmayı kışın tüketebilirler. Yemekten sonra dondurma yiyebilirler. Ancak buzlu değil sütlü dondurma tercih edilmeli. Ayrıca çocuğa yalayarak küçük miktarlar halinde yemesi öğretilmeli ve sonrasında ılık su içmesi sağlanmalı. İYİLEŞMESİ İÇİN ATEŞİNİ DÜŞÜRMELİYİM Ateş, aslında öksürük gibi vücudun bir savunma mekanizması. Mikroplarla vücudun savaşabildiğinin bir göstergesi olan ateşi düşürmek enfeksiyonu tedavi etmiyor, sadece çocuğu rahatlatıyor. Ateşi yükselen çocuk titriyor ve eli-ayağı soğuk diye üzerini örtmeyin, tam tersine soyun. Çocuğu sirke, alkol, soğuk su ile yıkamak ateşi ilk önce hızla düşürse de, sonra daha fazla yükselmesine sebep olur. Normal banyo sıcaklığındaki ılık suda oturabilir ya da ılık bezlerle vücuduna kompres yapılabilir. ATEŞİ DÜŞÜRMEZSEM HAVALE GEÇİRİR Ailelerin ateşten çok tedirgin olmalarının bir nedeni de; beş-altı yaşa kadar ateş-

li havale geçirme ihtimali. Ateş arttıkça mutlaka havale geçirecek diye bir şey yok. Özellikle genetik yatkınlığı olanlarda havale geçirme eğilimi varsa, daha ilk yükselme anında havale geçirebilir. Havale anında soğuk suya sokmak, soğan koklatmak, baş aşağı sarkıtmak gibi davranışları kesinlikle onaylamıyoruz. Sakin bir şekilde yumuşak bir yere yatırıp kafası yan çevrilerek ortam havalandırılmalı, en kısa zamanda bir sağlık kuruluşuna götürülmeli. ATEŞİ VAR, BURUN AKINTISI YEŞİL, O HALDE ANTİBİYOTİK KULLANMALIYIM Çocukların kış enfeksiyonlara yakalanması, aileleri bazen fazlasıyla endişelendirip gereksiz antibiyotik kullanımına neden olabiliyor. Oysa her gribal enfeksiyonda antibiyotiğe sarılmak, gereksiz ve sakıncalı. Çocukların geçirdiği enfeksiyonların çoğunun virüslere bağlı. Her yüksek ateş ve yeşil burun akıntısı görülen çocukta antibiyotik tedavisine başlamak gerekmeyebilir. Antibiyotikler ancak doktorun önerisiyle kullanılmalı. ÇOCUK HASTA OLDU, VİTAMİN VERMEM GEREKİYOR Bağışıklık sistemi için önemli olan vitaminler, bizim olduğu gibi çocuklarımızın da hastalıklara karşı savunma sistemini destekliyor. Ancak ilaç şeklinde almak

yerine meyvelerde bol miktarda olan vitaminleri doğal yoldan ve düzenli almak daha önemli. Hasta olduktan sonra vitamin yüklemesi yapmanın bir faydası yok. GRİP OLDUM, BEBEĞİMİ EMZİRİRSEM O DA MİKROP KAPAR Bu dönemde bilinenin tam aksine emzirme önemli. Anne emzirdikçe yaptığı antikorlar bebeğe geçer ve bebek için güçlü bir koruma sağlar. Gribin aynı ortamda solunum yolu ile bulaşabilir. Hasta olan kişiye çok yaklaşmak, yüz yüze solumak, öpmek gibi davranışların grip riskini artırıyor. ÇOCUĞUMUN ÖKSÜRÜĞÜNÜ DURDURMAM GEREKİYOR Öksürük vücudumuzun savunma mekanizmalarından biri. Çocuğu rahatsız eden kuru öksürüklerde doktor kontrolünde şurup kullanılabilir ancak balgamlı öksürüğü durdurmamak gerekiyor. Çocuklarda balgamın ağız yoluyla atılması şart değil, bunun için çocukların zorlanmaması gerekir. Çocuk öksürdüğünde balgam akciğerinden çıkar, ağızdan çıkaramazsa yutar ve dışkı ile atar. Bu yüzden öksürdüğünde balgamını ağzından çıkarması için zorlamayın ve bol sıvı almasını sağlayın ki daha rahat atabilsin. OCAK-ŞUBAT 2017 / PS 47


KALP SAĞLIĞI

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

UZUN SÜREN ÇARPINTI ATAKLARINIZI CİDDİYE ALIN KOLAY TEDAVİ EDİLEBİLİYOR

Uzman Dr. Veli KAYA Medical Park Tarsus Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı

Çoğumuzun korkulu rüyası kalpteki ritm bozuklukları ilaç tedavisiyle mümkün. Hayati tehlikesi çok yüsek olmamakla birlikte çarpıntısı olan kişilerin mutlaka bir kardiyolaga başvurması öneriliyor. Medical Park Tarsus Hastanesi’nden Kardiyoloji Uzmanı Dr. Veli Kaya kalpteki ritm bozuklukları ve tedavi yöntemleri hakkında bilgi verdi. Kalp çarpıntılarının tıp dilindeki adı “aritmi”dir. İster hızlansın veya yavaşlasın, isterse düzenli atmak yerine düzensiz vurmaya başlasın fark etmez; biz bu düzensizliği çarpıntı veya tekleme gibi algılarız. Bize hiç sezdirmeden, hissettirmeden müthiş bir düzenle gece gündüz tıkır tıkır çalışan bu muhteşem kas yumağı birkaç kez sıra dışı kasıldı mı korkuyu da beraberinde getirir. Hastalar genellikle kalbinin arada yavaşladığını veya durakladığını, kuş kanadı gibi çırpındığını veya güçlü çarptığını ifade ederek hastaneye başvururlar. Baş dönmesi, baygınlık, dengesizlik gibi nahoş belirtilerde sıklıkla olabilmektedir. 48 PS / OCAK-ŞUBAT 2017

Kalp çarpıntısı, insanlara her zaman endişe verir ve korkutur. Hayatı tehdit eden ritm bozukluklarının var olduğunu unutmamakla birlikte ritm bozukluklarının büyük çoğunluğunun hayati tehlike barındırmaması ve tedavisinin kolay olmasını bilmek rahatlatıcı olacaktır. Kalp uyarılarını oluşturan merkez, kalbimizin sağ kulakçığında bulunan sinüs düğümüdür. Sinüs düğümü düzenli aralıklarla elektrik uyarısı çıkarır. Kimi zaman bu uyarı dakikada 60 olur kimi zaman da 150 olur. Bu hız tamamen kişinin o anki fizyolojik ihtiyaçlarına göre kalbin içinde ve dışında bulunan kompleks bir sinir ağı ve hormonların hassas çalışması ile düzenlenir. Sinüs düğümünden çıkan elektriksel uyarı kulakçıklara ve ardından karıncıklara yayılır. Böylece her iki karıncığın eş zamanlı olarak kasılmasını sağlar ve kalbin bir siklusu ya da döngüsü tamamlanmış olur ve takiben sinüs nodundan tekrar uyarı çıkar ve bu döngü hiç durmaksızın sürekli devam eder. Kalbin düzenli uyarılması ve uyarının kulakçıklardan karıncıklara doğru yayılması, bizim kalp atışımızı hissetmememizi sağlar. Kalbin düzensiz çalışması, hızlı veya yavaş çalışması, sinüs düğümü dışında kalbin başka bir yerinden uyarı çıkması bizim kalp atışlarını hissetmemizi sağlar

ki bu durum insanı rahatsız eder. Kalbimizin düzenli şekilde uyarılması ve uyarının kalbin sinüs düğümünün hızını artıran sevinçler, heyecanlar, hüzünler, korkular oluşturdukları adrenalin yükselmesi ile kalp ritmimizi artırmaktadır. Özellikle saydığımız bilinen hazırlayıcılar olmadan ortaya çıkan, sık tekrarlayan ve uzun süren çarpıntı ataklarınızı ciddiye almalısınız. KALP DIŞI DURUMLAR DA ÇARPINTI YAPABİLİR Korku, heyecan, beden aktivitesinde artış, stres, sigara, alkol,çay,kahve gibi pek çok şey çarpıntı yaşamamıza neden olabilir. Ayrıca guatr, kansızlık, hipertansiyon gibi kalp dışı hastalıklar da çarpıntı nedeni olabilmektedir. Kalbin uyarı ve ileti siteminin anormallikleri, kalp kapak hastalıkları, kalbin doğumsal hastalıkları, kalp yetmezliği en sık çarpıntı yapan kalp hastalıklarını oluşturmaktadır. Özellikle sebepsiz yere ortaya çıkan, uzun süren,ani başlayan ve sonlanan, bayılmanın ve göğüs ağrısının eşlik ettiği çarpıntı durumunda mutlaka kardiyologa muayene olmayı gerektirmektedir. Kalp ritm bozukluklarının tanı ve tedavisi genellikle kolay olmakla beraber bazen uzun uğraşılar gerektirebilmektedir. Kalp dışı çarpıntı yapan durumların varlığında çarpıntıya neden olan durumun tedavisi genellikle çarpıntı şikayetini de


POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

ortadan kaldırmaktadır. Kalp hastalığına bağlı ritm bozukluklarının tanı ve tedavisi daha özel ve ileri kalp değerlendirmesini gerektirmektedir.Kalp yetmezliği, kalp kapak hastalıkları, hipertansiyon gibi hastalıkların tanı ve tedavisi çoğu hastada rahatlama sağlamaktadır. Kalbin uyarı ve iletim sisteminden kaynaklanan ritim bozukluklarının ise kalp ritm bozuklukları konusunda uzmanlaşmış kardiyologlar tarafından değerlendirilmesi ve tedavi edilmesi gerekmektedir. Ritm bozukluğu olan hastanın şikayetlerinin detaylı dinlenmesi ve analiz edilmesi ile birlikte çarpıntı esnasında çekilmiş kalp grafisi ritm bozukluğunun tipini tespit etmekte genellikle yeterli olmaktadır. Yine ritm holter (24-72 saatlik ekg kaydı) ve elektrofizyolojik çalışma (EFÇ) gibi daha ileri tanısal tetkikler gerekebilmektedir. Kalbin uyarı ve iletim sisteminden kaynaklanan ritim bozukluklarının ise kalp ritm bozuklukları da büyük oranda ilaçla tedavi edilebilmektedir. EFÇ VE ABLASYON Bazen tanı amaçlı EFÇ ve genellikle tanı ve tedavi amaçlı yapılan EFÇ ve Ablasyon kalp ritim bozukluğu varlığında gerekebilmektedir. EFÇ, koroner anjiyografi gibi hastanın sağ kasık bölgesi lokal anestezik madde ile uyuşturularak, genellikle toplar damardan girilerek yapılır. Hastanın kalbine özel dizayn edilmiş kataterler ile damardan girilerek ulaşılır, ritm bozukluğuna neden olan odak veya fazla ileti yolu bulunmaya çalışılır. Ablasyonda ise kalbin ritim bozukluğu oluşturan odak veya fazla ileti yolu özel kateterler ve enerji jeneratörü ile tahrip edilerek tedavi edilir. Çarpıntısı olan ve kalbin ilet ve uyarı sisteminden kaynaklandığı bilinen hastalarda ilaç tedavisi birinci tedavi yöntemidir. İlaca rağmen sık çarpıntısı olan, bayılmanın eşlik ettiği hastalar, hayatı tehdit edebilecek ritm bozuklukları olan hastalar, ilaçların yan etkisi nedeniyle ilaç kullanamayan veya kullanmak istemeyen ve aynı zamanda çarpıntı da yaşamak istemeyen hastalarda EFÇ ve Ablasyon yapılmalıdır. TEDAVİ SEÇİMİ ÇOK ÖNEMLİ Pilot, ağır iş makinası operatörleri gibi çarpıntı nedeniyle kaza ve ölümlere neden olabilecek riskli işlerde çalışanlarda EFÇ ve Ablasyon yapılması gereklidir. EFÇ kararı alınırken işlemde fayda görebilecek hastaların seçimi çok önem arz etmektedir. Ancak ülkemizde genel olarak hekimler EFÇ ve Ablasyon yapmakta hevesli olmaktadır. İşlemin invaziv bir işlem olduğu ve bir takım riskler barındırdığı, bir çok hastanın ilaçla tedavi edilebileceği unutulmamalıdır. OCAK-ŞUBAT 2017 / PS 49


AYIN KONUĞU: İnal Aydınoğlu

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

Bir İnsanın, İnsan Olma Yolculuğu:

SEVGİ ve GÖNÜLLÜLÜK

İnal Aydınoğlu gönlünü insanlara adayan bir sevgi tutkunu... 37 yıldır gönüllülük eğitimleri, yazıları ve kitapları ile gönüllülüğü misyon edinen bir gönüllü lideri. Bu sayımızın sohbet köşesinde İnal Aydınoğlu ile “Bir Gönül Yolculuğu”na çıktık. Yaşama farklı bir pencereden bakmamızı sağlayan, belki de unuttuğumuz bazı kavramları hatırlatan bu anlamlı söyleşide gönüllük ve sevgiyi konuştuk. PS: Gönüllülük kavramını doğru anlıyor muyuz? Sizce gönüllülük nedir? İnal Aydınoğlu: Gönüllülük bir insanın insan olma yolculuğudur. Neyimiz var ise; bileğimizdeki kuvvet, ayaklarımızdaki derman, aklımız, zihnimiz Allah bize ne verdi ise, hepsi ile diğer insanlara karşı borçluyuz. Bunlarla başka insanlara hizmet etmediğimiz takdirde gerçek işlevlerini ulaştırmamış oluruz. Kendimiz sahiplenmiş oluruz. Biz neyi sahiplenirsek de onun da esiri haline geliriz, sahiplenmeye çalıştığımız her şey bizi sahiplenir. Maslow’un “İhtiyaçlar Hiyerarşisi Teorisi”nin en üstünde ‘kendini gerçekleştirme teorisi’ vardır. İnsanın başka insanlara hizmet etme arzusu, sevme arzusu vardır. İnsanın zirvesi, en çok yükseldiği an başka insanlara hizmet arzusunu içinde hissettiği andır. İnsan toplu yaşam için yaratılmıştır. Hiçbir insan yalnız 50 PS / OCAK-ŞUBAT 2017

yaşayamaz. Her insan ilişki içinde olduğu insanın iyiliği için çalışmaz ise, kendi iyiliği içinde çalışmıyor demektir. Ünlü bir yazar sevgilisine diyor ki; “Senin gelişmene ve değişmene hizmet edebildiğim sürece seni sevmeye devam edeceğim.“ Bu ne demek, siz karşınızdakini geliştiremiyor, güçlendiremiyor, sevginizle ufkunu açamıyor, yolunu aydınlatamıyor ve ona kuvvet veremiyorsanız, ne işe yarar sevginiz. Atın çöpe gitsin, sevgim var diye taşımayın. HİZMETE ULAŞMAYAN SEVGİ YARI YOLDA KALMIŞTIR Bir Türk atasözü vardır; “Gönlün sevgisi, elin vergisidir’ Gönülle sevip elinle vermelisin. El vermeyi ifade eden organımızdır. Eğer verdiğinden bir karşılık beklersen, vermenin mutluluğuna ve sevginin o inanılmaz coşkusuna ulaşamazsın. Her gün aklın verdiklerinde kalır. Dersin ki; ‘‘Ben ona şunu verdim, şunu yaptım. O bana yarın ne verecek, bana ne yapacak?’’ Bunları düşüneceksen, neyin sevgisinden bahsediyorsun? Bu alış veriş olur. O zaman ticaret yap. Eğer sevginizin, hizmetinizin hedefine ulaşmasını istiyorsanız karşılığında hiçbir şey beklemeyeceksiniz. Hatta teşekkür bile beklerseniz, sizin mutluluğunuz karşınızdaki kişinin iki dudağı arasında demektir. Beklemeden vermenin yolunu bulmak gerekir. Ya almak? Kolay mı sa-

nıyorsunuz. Almaya yeltendiğinde mücadele vermek lazım kapmak, kapışman gerekir. Sen tuttuğunda, bir ucundan da diğeri tutar. Günümüzde ne yazık ki bu çok sık karşımıza çıkıyor. PS: Toplum olarak zor dönemden geçiyoruz. Siz sevgiyle her olumsuzluğun üstesinden gelebileceğimizi söylüyorsunuz. Nasıl bu hale geldik ve nasıl bu halden çıkacağız? İnal Aydınoğlu: Önce şunu sormak lazım; “Bu kadar güzel bir dünyada yaşıyoruz, bu çekişmelere kapışmalara değer mi?” Ülkemizdeki kaosun en büyük sebebi; hep almak, kapmak, sahip olmaktan kaynaklanan şeyler. Dünya’da birçok ülkedeki karışıklığın, terörün sebepleri hırs, toprak, petrol kavgası ve bunu elde etmenin yollarının mücadelesi. Sahip olmak duygusu bendeliği anlatır. Benim olsun! “Nasıl gelirse gelsin, ama benim olsun” fikri insanı haktan, hukuktan, adaletten uzaklaştırır. Sahip olma arzusu açgözlü ve doyumsuz yapar. Vermek, sevmek, paylaşmak önemini kaybeder, biriktirmek amaç haline gelir. Vermeyi öğrenmeden mutlu olmak mümkün değildir. Alma çabasında olan milyarder olmuş binlerce insan tanırım, bazıları açgözlülük ve korku içinde yaşarlar. Sadece alarak mutlu olan hiçbir insana rastlamadım. Dünyasal değerlere bağlı yaşamanın en büyük riski her gün biraz daha açgözlü olmaktır. Bundan kurtulmanın tek yolu ise, karşılıksız vermek. Koşulsuz, hesapsız ve cömertçe vermek. Dünyadaki huzur, iç dünya ile dış dünya bir denge içinde tutulursa bulunur. Hizmet, hak, hukuk, adalet gibi insanları barışa, anlayışa, doğruluğa, dürüstlüğe, anlaşmaya yönlendiren değerlerdir. Aksi takdirde bilekteki güç çıkar için zalimleşebilir. Güzel sözler söyleyecek dil, küfre dönüşebilir. Akıl, doğrudan uzaklaşıp yanlışa doğru yol alabilir. Kalp, içinde sevgi değil düşmanlık yaşatabilir. Her insan, nefsinin kendini nerelere sürüklediğini fark etmeli, nefsini özü ile dengelemeli, ruhsal olgunluk ve erginlik yoluna girebilmek için çaba sarf etmelidir. ÇEVREMİZ, İNSANLARIN ANLAŞMASINI ÖNLEYEN ENGELLERLE DOLU İnsan ilişkilerinde başarılı olduğunu zanneden kimseler bile karşıyı anlamak yerine kendilerini anlatmaya çalışıyorlar. Dünya çarkları hızlı dönüyor, dünya yükleri de ağır. Oysa dünyaya geldiğimizde içimizde ne korku, ne kıskançlık ne de kin vardı, tertemizdik. Hepsini bu dünyada biz kendimiz edindik. Eğer annemiz, babamız, öğretmenlerimiz, arkadaşlarımız bize korkuyu, şüpheyi, kıskançlığı, kavgayı, hırsı öğretmeselerdi yaşamımız


POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

doğduğumuz günde olduğu kadar tertemiz sürecekti. Bizi mutsuz, coşkusuz, sevgisiz hale getiren tüm tortuları yaşamımız boyunca kendi dışımızdan aldık ve biriktirdik. 37 yıllık sosyal yaşamım içinde ego mücadelelerinin ne büyük yaralar açtığını, büyük emekler verilerek kurulan yapıların nasıl yıkıldığını, insanların nasıl rezil olduğunu hep üzülerek ve ibretle izlemişimdir. Sosyal yaşam tevazu, samimiyet, hoşgörü ister. Gurur, kibir, kendini beğenmişlik insanı gülünç bir yalnızlık içine düşürür. Etrafında kalanlar yalnızca dalkavuklar ve çıkar kollayanlardır. Doyum olmadı için her gün biraz daha açgözlü olursunuz. O yüzden açgözlülükten kurtulmanın tek yolu var, yine vermek. Koşulsuz sevmek ve cömertçe vermek. Verdiğiniz üzerinde hesap yapmaya tutmaya kalktığınızda, mutluluğunuz gene gider. Vereceksiniz ve hiç hesap tutmayacaksınız. GÖNÜLLÜLÜK RAHMET VE BEREKET GETİRİYOR PS: Yardım, gönüllülük bir yana gelecek kaygısı ile ekmeğini bile bir başkası ile paylaşmak istemeyenler artıyor. Yaşlanınca da para lazım. Ne dersiniz? İnal Aydınoğlu: Yaşamımın önemli bir kısmı sosyal ortamlarda geçti. Varlıklı dostlarım oldu. Alarak mutlu olan bir adam görmedim ama vererek mutlu olana çok güzel arkadaşlarım var. Onlarca gönüllük hikayesi anlatırım vererek mutlu olan. Emekli maaşları ile cennet hayatı yaşayan arkadaşlarım var. Sevgiyle, şefkatiyle, merhametiyle, teşekkürüyle takdiriyle nice hayatlar

kurtarabilir. Nice insanları güçlendirebilir ve nice insanların yollarını aydınlatabilir. Bir adamı sevip hayata bağlamak, onu güçlendirmek, ihtiyaçları çözüm olmak, çaresizliğine çare bulmak da önemli. Siz sevginizle çok başarılı insanlar yetiştirebilirsiniz. Bundan daha büyük bir mutluluk olabilir mi? Sevgi, şefkat, vicdan sahibi yüksek ruhsal değerlerden bahsediyorum. Böyle yaşayan insanlar çok huzurlu yaşarlar. En güzel zamanları ise yaşlılıklarıdır. Pamuk gibi olurlar, melekler gibi olurlar yüzleri yumuşacık, aydınlık olur. Yokluk duygusu hiç taşımazlar. Nice varlıklı paranın pulun bekçiliğini yapan yaşlı insanlar vardır. Yalnız ve mutsuzdurlar. Materyalist felsefe içinde yetişmiş, ruhsal olgunluğa erişmemiş insanlar için vermek, kaybetmektir. Bir Çin atasözüne göre; “Başkalarına gül veren elde güzel kokular kalır.” Bu yolda gösterilen her çaba öncelikle kendi iç ışığınızı parlatır. HİZMET ETTİĞİMİZ ŞEYLERİN ESİRİ OLMADAN, ONU RUHUMUZUN DEĞERLERİ İLE DENGELEYEREK HİZMET ETMEMİZ GEREKİR Siz gönüllü olduğunuzda ve yaşadığınızda, yanınızda büyük bir güç hissediyorsunuz. Gönüllü yaşayan insan her an ilahi gücün elini üstünde hissediyor. Ama zannetmeyin dünyasal değerleri hor görüyorum, yadsıyorum. Bunlar da tasavvur edilmeyecek değerlerdir. Bizim hayatımızı mahfeden, yollarımızı karartan ve kavgalara mücadelelere sevk eden tek şey hesap tutmaktır. Bu hesaplar aklın işidir. Akıl önemli ama nasıl kullandığın daha önemli. Bütün yollarımızı açacak ilim, bilim, sanat, bil-

giyi üretecek ve insanlara ulaştıracak şey akıl. Aklı tek başına bırakırsanız âlim olabilirsiniz, akılla çok zengin de olabilirsiniz. Ama bilin ki sadece akılla yaşarsanız, çok mutsuz olursunuz. O akla gönlü mutlaka ortak yapmalısınız. PS: Sevgi ve gönüllülük öğretilebilir mi? Gönüllülük eğitimlerinizde neler paylaşıyorsunuz? İnal Aydınoğlu: Öğretilebilir. Birçok konferansta, kitaplarımda bunları anlatmaya çalışıyorum. Marmara Üniversitesi’ndeki Toplumsal Projeler Uygulama ve Yönetimi konulu yüksek lisans programında sosyal girişimcilik dersi veriyorum. Yıl içinde Türkiye’nin ünlü sosyal girişimcilerini öğrencilerimle tanıştırmak için derslere davet ediyorum. Üniversitelerde bunu öğretmeye, anlatmaya çalışıyorum. Maltepe Üniversitesi’nde, iki dönem, Marmara Üniversitesi’nde yüksek lisans programında, Okan Üniversitesi’nde konuyla ilgili konferanslar veriyorum. Bu sadece üniversitelerde değil, ilkokuldan itibaren, hatta ailelerindoğumdan itibaren çocuklarına sevmek ve vermek dersini vermeleri gerektiğini düşünüyorum. GÖNÜLLÜĞÜN TEMELİ, EĞİTİMİNDEN GEÇER 37 yıldan beri gönüllük yaparım. Bugüne kadar eğitim verdiğim gönüllü sayısı 10 bin'den fazladır. Eğitim olmadığında gönüllük olmaz. İnsan hizmet verdiği mahalleyi bilmeli, insanları tanımalı. Kurumun tüzüğünün amaçlarını bilmeli. Nasıl hizmet yapacağını nasıl proje geliştireceğini, bunun için nerelere gideceğini bilen bir gönüllü işini bilgili ve bilinçli OCAK-ŞUBAT 2017 / PS 51


AYIN KONUĞU: İnal Aydınoğlu

yaptığında diğer insanlar yarar görür. PS: “Gönüllüler Korosu”nun oluşmasına da öncülük ettiniz. Özellikle bazı hastanelerde onkoloji hastalarının kemoterapi tedavisi sürecinde birlikte oluyorlar. Hastalar üzerindeki etkisi nasıl? İnal Aydınoğlu: Bu güne kadar 121 koro kurduk. Özellikle kanser hastalarını bu zor tedavi sürecinde yalnız bırakmayan Gönüllüler Korosu ile her hafta düzenli olarak, hiçbir karşılık beklemeden hastaların bu zor tedavi süreçlerini müzikle hafifletiyorlar. Osmanlı döneminde de hastaların iyileşmesi için en çok kullanılan yöntemlerden biri olan müzikle tedavinin, tarihi çok eskiye dayanmaktadır. Son yapılan araştırmalarda da müzikle tedavi, kanser hastalarına da daha rahat bir tedavi süreci yaşatmaktadır. Müziğin etkisiyle psikolojik olarak rahatlıyor, tedavi daha etkin bir hale geliyor. Hastalar bir süreliğine de olsa müzik sayesinde hastalığını unutuyor. Öyle ki kemoterapi görüp hiç uyuyamayan hastaların, müzik eşliğinde tedavi sırasında uyudukları, hasta yakınları ve hekimler tarafından gözlenmektedir. Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde haftada bir gün 20 dakikalık 3 seans halinde çalışılıyor. 2 ay içerisinde 200 hasta üzerinde uygulanan müzikle kemoterapi tedavisi sonrasında duygu durum anket çalışması sonuçları son derece olumluydu. Hastaların müzikle tedavi sırasında istifra etmedikleri, uyuyabildikleri ve hatta müziğe tempo tutup, eşlik ettikleri gözlemlenmiştir.Dileriz diğer hastanelerde de hastalarımızın şifasına korolarımızla katkı sağlarız. PS: Sizce bazı derneklerin, kurumların gönüllük faaliyetleri amaca uygun yapılıyor mu? İnal Aydınoğlu: Gönüllülük; hizmet ve organizasyon yapmaktır. Hizmet, yardımdan çok farklı bir kavramdır. Hizmetin içinde organizasyon vardır, sevgi ve anlayış vardır. Yardım da başka bir insanın yalnızlığını acısını paylaşmak veya bir ihtiyacını karşılamaktır. Bu, yardım yaptığınız insana bir organizasyon içinde gitmemişse ve yardım alan insan yardım yapanı bilirse kendini borçlu hisseder. Çağımızda geleneksel yardım kavramı yerine belli organizasyonlar içinde hizmet yapmalı. PS: Sevgi lideri nasıl bir misyon üstlenmeli? İnal Aydınoğlu: Sevgi liderinin misyonu ya da işi, gönüllüye gönlündeki sevgiyi hizmete dönüştürecek yollar açmaktır. Sevgiye lider olan bencil olamaz. Çünkü gönüllülük ve bencillik yan yana dur52 PS / OCAK-ŞUBAT 2017

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

maz. Sevgi lideri sevgi ve saygı dolu bir disiplin yaratmalıdır. Sorumluluk sahibi olmalıdır. Esnek olmalıdır. Sabır, sadakat ve sağduyu sahibi olmalıdır. Sevgi insan ruhunun en önemli gereksinimidir. İnsanlık onunla var olur, onunla yücelir. Sevgi dolu gönüllerden güzellikler yayılır, zihin ve ruh aydınlanır, birey güçlenir.

ma, kin, kıskançlık gibi duygulardır. Zannederler ki tüm bu olumsuz hastalıklar fiziksel sebeplerdendir. Bu biraz stresle de bağlantılıdır. Organlar da yaşlanıyor ama asıl hasta eden, stres.

MUTLULUĞU GETİRECEK LİDERLERE İHTİYAÇ VAR

İnal Aydınoğlu: Mevlana, “İnsan düşünceden ibarettir. Gül düşünürsen gülistan, diken düşünürsen dikenlik olursun” der. Yaşamımızdaki her şeyi düşüncelerimizle yaratırız. Mutlu olduğumu hissettiğim, hayatımda yolumu aydınlatan tek rehber sevgi oldu. Öğrendiklerimi başka insanlara öğretme arzusu gönlüme farklı bir sevinç ve heyecan kattı. Sevgiyi öğrendikçe her gelen günüm, geçen günden daha güzel oldu. Yaşamımı rahmet ve bereket doldurdu. Bir tek insanda bile sevgi içinde yaşama ve sevgiye liderlik yapma arzusu uyandırabilirsem, ‘amacıma ulaştım’ derim.

Toplumun her kesiminde dünyayı sevgiyle tanıştıracak öncelikle insanı düşünecek ve insanlığa hizmet edecek dünyaya barışı, huzuru, mutluluğu getirecek liderlere ihtiyaç var. Etrafımız yanıyor. Kardeş kardeşi, dindaş dindaşı, yurttaş yurttaşı öldürüyor. İnsanlar tıpkı dümensiz gemiler gibi yanaşmaları gereken doğru limanı bulamıyorlar. Günümüzde savaşları durduracak, sevgiyi yayacak, kardeşliği paylaşacak, dostluk, arkadaşlık ve karşılıksız hizmet verme tutkusu içinde hizmete lider olacak insanların varlığına duyulan ihtiyaç, her zamankinden daha fazla. Yüce önder Atatürk yalnızca Türk Milleti’nin kurtuluşuna ve özgürlüğüne kavuşmasına liderlik yapan değil, tüm insanlığa örnek olan yüce misyona sahip bir dehadır. Liderlik yolunda yürümek isteyen her Türk insanı, Atatürk’ü iyi öğrenmeli ve örnek almalıdır. SAĞLIKLI YAŞAMANIN YOLU GÖNÜLLÜ OLMAKTADIR PS: Son derece sağlıklı ve dinç görünüyorsunuz, bunun sırrı nedir? İnal Aydınoğlu: Spor hayatıma çok geç girdi. 37 yaşına kadar hiç spor yapmadım. Sonra kayak yaptım, tenis oynadım. Ve yürüdüm. Bilinçli ve bilgili bir spor yaşamım oldu. Sakatlanmadım, fazla yorulmadan her yaptığım spordan zevk aldım, izleyen de zevk aldı. Hayatımda kavgalara ve çekişmelere yer yok. Sade ve vermenin güzelliğini yaşıyorum. Güzele bakmanın göze faydası var diye bilinir. Oysa ki onun özü; Güzel bakmanın göze faydası var. Gönüllü güzel bakar. 75 yaşındayım, yakın uzak gözlük takmıyorum. Güneş gözlüğü bile kullanmadım. Ayrıca gönüllü stressiz yaşar, sevinçli yaşar. İnsanı mahfeden, sağlığını bozan şey kavga çekişme hesap tut-

PS: Son olarak nasıl bir mesaj vermek istersiniz?

Sevmek güzel şeydir. Kendinizi sevgi yolunda eğitiniz. Kalbinizi tüm hücreleriyle sevgiye açınız. Sevginin yüceliğini hissettikçe karşılaştığınız her insanda ayrı güzellikler bulacaksınız. O zaman insanları daha çok seveceksiniz. Başkalarına sunduğunuz sevgi ve iyilik sizin kalbinizi güçlendirecek, ruhunuzu aydınlatacak, yolunuzu hayra, hizmete, rahmete ve berekete ulaştıracaktır. Röportaj: Zeynep Çetinkaya


SOSYAL SORUMLULUK

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

KANSER SAVAŞÇILARI DERNEĞİ 100. PERUĞUNU MERT FIRAT İLE HEDİYE ETTİ! 4 Şubat Dünya Kanser Günü öncesinde Kanser Savaşçıları Derneği, tanı ve tedavi alanların yaşadığı sıkıntılara dikkat çekmek amacıyla farklı bir farkındalık çalışmasına imza attı. “Saçım Saçın Olsun” projesi ile bugüne kadar 99 tanı almış kişiye peruk ulaştırdı. Mert Fırat ile birlikte 100. peruğu tedavi gören kanser savaşçısı Kader Demirkır’a hediye ederek, kanser savaşçılarının zorlu yolculuğunun her döneminde yanlarında oldukları mesajını da verdi. Aslı Ortakmaç Kanser Savaşçıları Derneği’nin amacını ve proje anlattı; “Kanser Savaşçıları Derneği olarak amacımız; kanser savaşçılarının zorlu yolculuğunun her döneminde yanlarında olmak. Tanı almış kişileri, tanı almış diğer kişilerle bir araya getirerek deneyimlerini paylaşmalarına, konularında uzman kişilerin fikirlerini almada aracı olmaya çalışıyoruz. Hastalığın ağırlığı ve tedavini zorlukları yanında çoğu tanı alan için fiziksel değişimler ve sosyal yaşama adaptasyon pek çoğumuzun görmediği ve önemsemediği sıkıntılar arasında yer alıyor. Özellikle tedavi nedeniyle yaşanan saç kaybı, hastalıkla mücadele eden kadınlar için çok önemli bir sorun. Bu nedenle dernek olarak “Saçım Saçın Olsun” projesi ile Nisan’dan bu yana saçlarını kaybeden kanser tanısı almış kadınlara, tam da onların istediği gibi peruklar hediye ediyoruz. Tamamen gönüllülük esasında işleyen projede, saçlarını bağışlamak isteyenler, gönüllü kuaförlerde saçlarını ücretsiz ola-

rak kestirerek, uygun koşullarda derneğimize ulaştırıyor. BAĞIŞÇI SAYININ ARTMASINI İSTİYORUZ Saçım Saçın Olsun kampanyası sorumlusu Gizem Tokça ise projeyi şu sozlerle anlatıyor: “Kişilerin saçlarının dökülmesi hem sürekli hastalığı hatırlatıyor, hem de toplumda etiketlenmelerine sebep oluyor. Bu nedenle peruk kullanmaları, bu durumda tanı almış kişilere bir nebze olsun moral ve neşe veriyor. Dernek üyeleri olarak bu sorunu gündeme getirip bu konu ile ilgili bir proje başlatmak istedik. Projemiz “Saçım Saçın Olsun” sayesinde şu ana kadar 100 tanı almış kişiye peruk ulaştırdık. 100 peruğumuzun sahibi meme kanseri tedavisi gören Kader Demirkır’a yapacağımız sürpriz için Mert Fırat da bizden desteğini esirgemedi ve Kader’e peruğu kendisi hediye etti. Bu peruklar için yaklaşık 300 kişi saçlarını bağışladı. Bir peruk için 2-3 kişinin saçı yeterli olabiliyor. Bu sayının daha da artmasını istiyoruz” Perukların hazırlanmasında hijyene büyük önem veren Kanser Savaşçıları Derneği bünyesinde, alanında uzman onkologlar, hematologlar, enfeksiyon hastalıkları hekimleri, onkoloji hemşireleri ve enfeksiyon kontrol hemşireleri bulunuyor. Kampanya sorumlusu Amerikan Hastanesi enfeksiyon kontrol hemşiresi. Peruk yapımının her aşaması bu sayede kontrol ediliyor. Peruk hediye edilen kişiye ise, peruk temizliği konusunda da yazılı ve sözlü bilgilendirme gerçekleştiriliyor.

PROJEYE DESTEK VERMEK İSTERSENİZ… Saç bağışçıları derneğe, Facebook ve Instagram’da kampanyanın ismi ile açılmış sosyal medya hesaplarından ulaşıyor. Peruk talebi olan kişiler de derneğe yine sosyal medya kanalı ile ulaşıyor. Kampanyaya katılmak isteyen kişilerde aranan özellikler ise; bağışlanacak saçların en az 30 cm uzunluğunda, kimyasallar ile yıpranmamış ve belli bir gürlükte olması gerekiyor. Bağışlanan saçlar anlaşmalı profesyonel peruk hazırlayıcılarının elinde mümkün olduğunca kanserle mücadele edenlerin istekleri doğrultusunda şekilleniyor. Ayrıca peruklarda değiştirmek istedikleri birşey varsa dernek, anlaşmalı kuaförlerde bu değişikliklerin ücretsiz yapılmasını sağlıyor.

K

anser Savaşçıları Derneği; alanında önemli çalışmalar yapmış pek çok bilim insanının ve Türkiye’nin dört bir yanından uzmanların, hastalığı atlatmış kişilerin ve hasta yakınlarının destek verdiği ve gönüllü olduğu bir sivil toplum organizasyonu. Amacı, kanser tanısı alanlara tüm süreç boyunca destek olmak, onları bu süreci deneyimlemiş ve sağlığına kavuşmuş hastalarla bir araya getirmek, psikoonkologlar denetiminde destek grupları oluşturmak ve ihtiyacı olan hastanelerin çocuk onkoloji servislerine yardım götürebilmek. www.kansersavascilari.org / sitesinden ve www.facebook.com/sacimsacinolsun / sosyal medya hesaplarından ulaşabilirsiniz. OCAK-ŞUBAT 2017 / PS 53


KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUK

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

Berko Kurumsal İletişim Departmanı olarak amacımız; var olan pozitif itibarımıza katkı sağlayan işler üretmek, daha çok sosyal sorumluluk projesiyle insana dokunmak.

Eylem Beran Berko İlaç Kurumsal İletişim Direktörü / Yönetim Kurulu Üyesi

30

yılı aşkın süredir, “Sağlıklı Yarınlara” vizyonuyla insan sağlığına katkı sağlayan Berko İlaç, sosyal sorumluluk çalışmalarına da oldukça önem veren firmalardan biri. Sanata, çocuklara ve gençlere yönelik projeleri ile adından söz ettiren Berko İlaç Yönetim Kurulu Üyesi ve Kurumsal İletişim Direktörü Eylem Beran ile keyifli bir sohbette sosyal sorumluluk projelerini konuştuk. PS: Berko İlaç olarak kurumsal iletişim bakış açınızı nasıl ifade edersiniz? Nasıl bir yapınız var? Eylem Beran: Berko İlaç olarak bizim kurumsal iletişim dilimiz; “Samimiyet". Bakış açımızı en güzel bu şekilde ifade edebilirim sanırım. Her ne yapıyorsak, iç iletişim çalışmaları olsun veya dış paydaşlarımızla iletişim süreçleri olsun, olmazsa olmazımız samimiyet. Bu aslında kurucumuz Ecz. Berat Beran’dan aldığımız bir kültür. Bu kültürün benim için anlamı ise ailemin bana verdiği bir hediye olması. Berko İlaç’ı kurumsal iletişim ve marka yönetimi açısından farklı kılan diğer nokta ise, açık iletişime verdiğimiz önem. Birlikte çalışmanın ve üretmenin önemine inanırız, takım çalışmasına önem vererek birbirimizi koşulsuz destekleriz. PS: Kurumsal sosyal sorumluluk projelerinin Berko İlaç için önemini biliyoruz ve bu

54 PS / OCAK-ŞUBAT 2017

BERKO İLAÇ SOSYAL SORUMLULUK PROJELERİYLE HAYATLARA DOKUNMAYA DEVAM EDİYOR.... alanda hayata geçirmiş olduğunuz birçok proje var. Sizi en etkileyen projeniz hangisi oldu? Eylem Beran: Bütün projelerimizi severek yapıyoruz ama benim için “Berko Çocuk Tiyatrosu” projesinin anlamı biraz farklı. İlk olarak seyircisiyle 2014-2015 sezonunda buluşan Berko Çocuk Tiyatrosu’nun ilk oyunu “Berfu’nun Rüyası”, Türkiye’de bütün iller kapsamında okullarda, belediyelerde, kültür merkezlerinde ve çeşitli sahnelerde çocuklara ve ailelerine ücretsiz bir şekilde ulaştı ve ulaşmaya devam ediyor. Çocuk Tiyatromuz sayesinde pek çok çocuğa dokunma fırsatımız oluyor ve pek çok çocuğun hayatında ilk defa izlediği tiyatro oyunu olduk. Bu bizim için çok mutluluk verici bir durum, çocuklarla bir araya gelip bu anlara tanıklık ettiğimizde iyi ki bu işi yapıyoruz diyoruz. Berko Çocuk Tiyatrosu ile çocukların sosyal gelişimine katkı sağlamayı, çocukların ve ailelerinin

sanat gelişimine aracı olmayı ve sağlıklı beslenmenin önemi hakkında toplum bilinci oluşturmayı amaçlıyoruz. “Berfu’nun Rüyası” üç sezondur 30 ayrı sahnede toplam 55 oyun olarak sahnelendi ve sahnelenmeye devam ediyor. PS: Kurumsal iletişim departmanı olarak kurum içi iletişimi güçlendirmek adına neler yapıyorsunuz? Eylem Beran: Kurum içi motivasyon bizim için çok önemli. Kurum kültürünü yaşatmak için içerden başlamak gerekiyor. İç iletişimi güçlendirmek için her ay bir etkinlik düzenliyoruz. Tavla turnuvası, pastacılık yarışması, bilgi yarışması, masa tenisi turnuvası, sağlıklı bes-


POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

lenme seminerleri, yaza veda ve yeni yıl partileri gibi pek çok etkinliği hayata geçirdik ve bunlara yenilerini eklemeye devam ediyoruz. İç iletişim projelerinde herkesi kapsayabilmek en önem verdiğimiz konu. Üretim tesisleri, merkez ofis ve saha kadrosu olmak üzere çalışanlarımızı üç grup şeklinde tanımlayabiliriz. Herkesin çalışma şekline ve ihtiyaçlarına uygun etkinlikler yapmaya gayret ediyoruz. Bu sene motivasyon konuşmacıları davet etmeye başladık ve ilk konuğumuz Süha Derbent oldu. Süha Bey bize vahşi doğa ve hayvan fotoğrafları çekerken yaşadığı deneyimleri anlattı ve çok ilgi çeken bir etkinlik oldu. Motivasyon konuşmacılarıyla amacımız herkesin yaptığı işin dışına çıkarak biraz farklı bir konuya odaklanması ve farklı hayatları öğrenmesi. PS: Sosyal Sorumluluk ve Çevre Kulübü olarak neler yapıyorsunuz? Fidan Akur: Berko İlaç Kurumsal İletişim Departmanı önderliğinde iki sene önce Sosyal Sorumluluk ve Çerve Kulübünü kurduk. Sosyal Sorumluluk ve Çevre Kulübü 10 kişiden oluşan aktivist bir grup. Tüm departman unvanlarımızı bir kenara bırakıp çalışıyoruz. Burada bizi birleştiren sadece Berko çalışanı olmamız. Örneğin kurum içinde sandviç yapıp satıyoruz, paramız eksik kalırsa üstünü tamamlayıp ihtiyaç sahiplerine ve okullara, kitap, giyecek veya o an neye ihtiyaç varsa alıp yolluyoruz. Çeşitli projelerle bugüne kadar köy okullarına, onkoloji hastası çocuklara, engellilere, rehabilitasyon merkezilerine ve çocuk esirgeme yuvalarına giysi, ayakkabı, kitap, tablet, okul araç gereçleri, hijyen malzemeleri vb. katkı sağladık. Eylem Beran: Sosyal Sorumluluk ve

Çevre Kulübünün beni en duygulandıran ve etkileyen projesi, “Kırmızı Pabuçlar” projesi oldu. Çocukken bayram demek benim için kırmızı pabuçlardı, yeni bayram ayakkabılarının bende yarattığı o duyguyu hala unutamam. Bu sebeple 2016 yılındaki bayramlarda kırmızı bayram ayakkabıları alıp köy okullarındaki çocuklara ulaştırdık. Proje; bütçesinden ayakkabıların ulaştırılmasına kadar Sosyal Sorumluluk ve Çevre Kulübünün gönüllü katkılarıyla gerçekleştirildi. Ayakkabı gönderdiğimiz çocuklar bize teşekkür için fotoğraflarını gönderdiler ve gözlerindeki sevinç fotoğraflara bile yansıyordu. Bu beni çocukluğuma götürdü. Aynı heyecanı bir kez daha onlarla yaşadım. KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUK POLİTİKALARIMIZDA SANATLA İLGİLİ PROJELER HER ZAMAN ÖNCELİKLİ PS: İstanbul Zihinsel Engelliler İçin Eğitim ve Dayanışma Vakfı (İZEV) ile birçok proje gerçekleştiriyorsunuz. Son olarak da destekçileri arasında yer aldığınız “Sanat ve Biz” projesi var ve çok etkileyici bir proje. Biraz bu projeden bahseder misiniz? Eylem Beran: Aslında İZEV’le işbirliğimiz yaklaşık bir yıldır devam ediyor ve şimdiye kadar çeşitli projelerine destek olma fırsatımız oldu. İZEV’li gençler artık bizim arkadaşlarımız oldu. İlk fotoğraf projesi ile başladık. Fotoğraf sanatçısı Eyüp Şeker’in “İçinizdeniz” fotoğraf sergisine katkıda bulunduk. Bu bizim İZEV’le yola çıktığımız ilk adımlarımızdı. Daha sonra halen devam eden “Farklı Çarşambalar” projesi ile bir araya geldik. Son olarak “Sanat ve Biz” projesine

Fidan Akur

destek olduk. “Sanat ve Biz” down sendromlu gençlerin seslerini sanat aracılığıyla duyurmayı hedefleyen bir proje ve down sendromlu gençler, dünyaca ünlü 12 klasik esere yüzleri ile hayat vererek “Farklıyız ama biz de varız!” mesajını verdiler. Hem İZEV’li gençlerimiz için önemini bildiğimiz hem de bu alanda farkındalık yaratmak adına iyi bir vesile olan bu güzel projeye destek olma fırsatı yakaladığımız için çok mutluyuz. Proje için hazırlanan defterleri tüm paydaşlarımıza yeni yıl hediyesi olarak verdik.

Annelerin bu mutlu anlarına şahit olmak bizi çok heyecanlandırıyor ve motive ediyor EYLEM BERAN: Bir diğer çok sevdiğimiz ve önemsediğimiz projemiz ise “Hoş Geldin Bebek” projesi… Bu projemiz kapsamında ihtiyaç sahibi ailelere hazırladığımız yeni doğan paketlerini hastaneler ve hekimler aracılığı ile ulaştırıyoruz. Geçtiğimiz yıl 7000 yeni doğan bebeğe ulaştık. Türkiye genelinde yürüttüğümüz projemizi saha çalışanlarımızla birlikte yönetiyoruz. Proje kapsamında hastanelerin yeni doğan ünitelerini ziyaret ediyoruz, annelerle tanışıyoruz, bebekleri seviyoruz, loğusa şerbetlerini içiyoruz. Hediye kutularımızın içinde; annelerin bebekleriyle geçirdikleri ilk günlerinde ihtiyaçları olabilecek ürünlerle birlikte bebeğe bir oyuncak, anneye bir mektup ve Berat Beran’ın “Hoş geldin Bebek” şiiri var.

OCAK-ŞUBAT 2017 / PS 55


KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUK

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

ğumuz, uygun fiyatlı mama için hemen organize olduk, para toparladık. Barınaklardaki hayvanlara, hatta orman içlerine dağılıp alığımız 180 kilo mamayı 12 saat içinde dağıttık. Anlık projeler böyle çıkıyor. PS: İhtiyaç sahiplerine en çok hangi kanalla ulaşıyorsunuz? Fidan Akur: Okullarla çok çalışıyoruz. İletişimde olduğumuz okullar, öğretmenlerimiz var. İdealist öğretmenleri çok seviyoruz ve destekliyoruz. Onlara ulaşmada örneğin “www.ihtiyacharitasi.org” ve “www.kardesokullar.com” sitelerinden çok faydalanıyoruz. PS: Son olarak Berko İlaç’ın Kurumsal İletişim Direktörü olarak mesajınız ve Eylem Beran olarak sizi özetleyen en iyi Kkelime nedir?

PS: “Sanat ve Biz”, Berko Çocuk Tiyatrosu projeleriniz genellikle sanat bağlantılı. Bunun özellikle bir sebebi var mı? Eylem Beran: Berko İlaç olarak kurumsal sosyal sorumluluk politikalarımızda sanatla ilgili projeler her zaman öncelikli. Ortaya çıkarılan görsellerin sergilenmesi ve ürün haline getirilerek topluma mal edilmesi ayrıca kıymetli bizim için. Amacımız etki uyandıracak, sanat yönü ağır basan projeler ortaya koymak. Gerek “Sanat ve Biz” projesi, gerek Berko çocuk Tiyatrosu ile vermek istediğimiz mesajı topluma verdiğimizi düşünüyoruz. Mutlaka sanatla topluma dokunmayı seviyoruz. İZEV’Lİ GENÇLERİMİZLE ÇOK EĞLENİYORUZ PS: “Farklı Çarşambalar” toplantısında İZEV’li gençlerle bir araya geldiniz. Neler anlattınız? Eylem Beran: Evet, İZEV’in adeta bir üyesi haline geldik ve onlarla yaptığımız her projede çok heyecanlanıyoruz. Bazen o projenin gerçekleşeceği günü sabırsızlıkla bekliyorum. Onlarla nasıl iletişim kuracağımı, hatta onların ilgisini çekecek kıyafetimi, onları etkileyebileceğim cümleleri etkinlik öncesi düşünüyorum. Biliyorum ki; bazen bir cümle, bir bakış çocuğun hayatını değiştirebiliyor. Mesela ne iş yaptığımı merak ediyorlardı. Çarşamba toplantımızda onlara ne yaptığımı ve kurumsal iletişimi anlattım. Bunu basketbol takımımızdan yola çıkarak yapmaya çalıştım. Daha iyi anlamalarını sağlamak için içlerinden bir iletişim sorumlusu seçtim ve projenin oluşması, takımının kurulması, bir toplantı organizasyonu nasıl yapılır gibi küçük çapta bizim iletişim planlamamızı 56 PS / OCAK-ŞUBAT 2017

onların düzeyinde anlatmaya çalıştım. Biz sadece servis ve salon kiralaması ayarladık, bunun dışındaki tüm organizasyonu onların yapmasını söyledik. Tüm bunların da kurumsal iletişim olduğunu anlattık. En sonunda da Berko İlaç’ın basketbol takımı ve İZEV basketbol takımı dostluk maçı düzenledik. PS: Sosyal sorumluluk projelerinin temelinde gönüllülük mü yatıyor. Ne dersiniz? Projeleriniz nasıl ortaya çıkıyor? Eylem Beran: Gönüllülük ve sosyal sorumluluk kavramları aslında çok farklı değil. Çünkü sosyal sorumluluk projelerini gönüllük esası ile yaptığınızda başarıya ulaşıyor. Bu kadar bütçem var ne yapabilirim, bu imkanlarla en iyiyi nasıl yaparım, eksiğimi nasıl tamamlarım gibi biraz gönüllülük kavramı ile ilerliyor. Kurumsal sosyal sorumluluk da ise biraz daha bütçeli, onaylı, kabul gören projeler ön plana çıkıyor. Bazen çok paydaşlı büyük organizasyonlarla gerçekleştiriliyor. Gönüllülükte çalışmalarımızda sosyal medya aracılığı ile yapılan paylaşımlarla ya da duyduğumuz bir ihtiyaca katkı sağlamakla küçük de olsa çok güzel işler yapılabiliyor. Haberdar oluyoruz, birbirimizi haberdar ediyoruz. 1 iken 100 olup daha çok yaşamlara dokunabiliyoruz. Sosyal Sorumluluk ve Çevre Kulübü olarak hayvan dostlarımızı da unutmuyor, ulaşabildiğimiz tüm canlara da el uzatmaya çalışıyoruz. Örneğin geçtiğimiz günlerde hepimizi etkileyen kar haftasında, sosyal medyadan paylaşımlarla haberdar oldu-

Eylem Beran: Berko Kurumsal İletişim Departmanı olarak amacımız; var olan pozitif itibarımıza katkı sağlayan işler üretmek, daha çok sosyal sorumluluk projesiyle insana dokunmak. “İnsan”ın hizmetinde bir şirket olmak Berko İlaç’ın misyonu. Değer yaratmanın topluma “değer vermek, dinlemek ve anlamak” temelli olduğuna inanırız. Kurumsal iletişim olarak amacımız Berko isminin sanata ve topluma katkı sağlayan işlerle daha sık anıldığı bir firma bilinirliği oluşturmak. Eylem Beran olarak ise; sanırım samimiyet. Başımı yastığa koyduğumda ‘bugün insanlık için, yaşam için ne yaptım’ diye sorguladığımda eğer bir yaşama dokundu isem, huzurlu uyumak. Yaşam amacımızın, mutlu olmanın birbirimize karşı samimi, gönüllü ve sorumlu olmaktan geçtiğine inanıyorum. Röportaj: Zeynep Çetinkaya


GÜNCEL

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

TRAVMATİK OLAYLAR YAŞAMIMIZI ETKİLİYOR, ÇOCUKLAR YETİŞKİN TEPKİLERİNİ ÖRNEK ALIYOR

Günümüzde artan şiddet olaylarına baktığımızda birçok insanın her gün çeşitli travmatik olaya maruz kaldığını söyleyebiliriz. Yaşanan terör olayları, savaş, kazalar gibi birçok etken çocuklarımızın psikolojik olarak etkilenmesine sebep oluyor. Bu tip travmalarda, toplumsal olaylarda yetişkinlerin verdiği tepki çocuklara örnek oluyor. Okan Üniversitesi Hastanesi’nden Psikolog Emel Güler, “Travmatik Olayların yaşamımızı özellikle de çocukların hayatını nasıl etkilediğini ve yetişkinlerin bu dönemde nasıl davranmaları gerektiğinin ipuçlarını verdi. İnsanlarda travma yaratan etkenler 3 grupta yer alıyor: İnsan Eliyle İstemli Oluşturulan Travmalar (İşkence,tecavüz, şiddet, terör), İnsan Eliyle İstemsiz Oluşturulan Travmalar (Araç kazaları, iş kazaları) ve Doğal Afetler (Deprem, yangın, sel, kasırga). Bunların içinde insan için en acı verici olanı tecavüz, terör, şiddet olayları gibi insan eliyle istemli gerçekleştirilen olaylar. Bu travmatik olaylar kendimiz ve çevremizle ilgili dünya algımızı değiştirerek ‘dünyanın güvenli bir yer’ olduğu inancımızı sarsabilir. Ancak olumsuz yaşam olayları her zaman travmatik etki yaratmaz. Travma ‘Bireyin fiziksel bütünlüğünü tehdit eden, dehşete düşüren, çaresiz bırakan, herkes için sıkıntı kaynağı olan, olağan ya da olağandışı yaşantılar olarak tanımlanmaktadır. Travma sonrasında olayı tekrar yaşantılama belirtileri, travmayı hatırlatan uyaranlardan kaçınma ve devamlı bir uyarılmışlık hali olursa ‘Travma Sonrası Stres Bozukluğu’ olarak değerlendirilmektedir.

ÇOCUKLAR TRAVMA OLAYLARINDA YETİŞKİN TEPKİLERİNİ ÖRNEK ALIYOR! Travmatik olaylardan sonra çocuklarda tekrarlayıcı anılar olur. Travmatik anıların canlanması tekrarlayan rüyalarla ya da tekrarlayan oyun temalarıyla görülmektedir. Çocuklar aynı travmatik olaylara farklı tepkiler verebilir. Çocuğun gelişim sürecinin hangi aşamasında olduğu, çevresel desteğine, ebeveynlerle kurduğu ilişkiye, psikolojik dayanıklılık düzeyine ve birçok faktöre bağlı olarak değişebilir. Çocuklar travmatik olayları nasıl anlamlandıracaklarını bilemezler. Dolayısıyla bağlı oldukları yetişkinlerin olaya verdikleri tepkiyi gözlemleyerek onları model alırlar. Bazen de tam tersi davranışlarda bulunabilirler. Olay öncesinde olduğundan çok farklı tepkiler geliştirebilirler. HANGİ BELİRTİLER GÖRÜLÜR? Öncelikle çocuklar kendisi için travma etkisi yaratacak olay sonrasında uyum problemleri gösterirler. Okulla ilgili sorunlar, uyku ile ilgili sorunlar, dikkat problemleri, aşırı hareketlenme, bedensel yakınmalar, sebepsiz ağlamalar, parmak emme alt ıslatma gibi gerileme davranışları, korku öfke, kaygı ve saldırganlık, irkilme tepkileri görülebilir. Ancak tüm bu belirtilerin travma sonrası stres bozukluğu belirtisi olup olmadığı mutlaka bir uzman tarafından değerlendirilmelidir. NORMAL HAYATLARINA GERİ DÖNMEKTE ZORLANABİLİRLER Yetişkinler, çocukların kendilerini model aldıklarını unutmamalı ve çocukların ya-

Psikolog Emel Güler Okan Üniversitesi Hastanesi

şadıkları olayı anlamlandırma süreçlerinde aktif rol almalıdırlar. Onların yanında olunmalı, son derece dikkatli ve özenli bir biçimde destek verilmelidir. Temel olarak bu dönemde yetişkinler tarafından yapılması gerekenler: • Çocuklara, yaşanan olayların gerçekleşmesinin mümkün olduğu ve dünyanın her yerinde yaşanabileceğinin açıklanması önemlidir. • Çocukların yaşadıkları duruma verdikleri tepkilerin, normal olduğu aktarılmalı ve onlara birlikte güvenli bir ortamda oldukları söylenmelidir. • Mümkün olduğunca hızlı bir şekilde yaşanılan olumsuz olay öncesindeki hayatlarına dönebilmeleri sağlanmalıdır. • Bir yakının kaybı söz konusu olduğunda da, çocukların yas sürecini birlikte yaşamasına izin verilmeli ve onlarla duygu paylaşımında bulunulmalıdır. • Travmatik olayların ardından, çocukların dinlenilmeye olduğu gibi, duygu ve düşünce ifade edilmesine de ihtiyacı vardır. Bu, genellikle oynadıkları oyun temalarında da gözlemlenebilir. Tekrarlayan oyun temaları aslında çocuğun içsel dünyasının aktarımına destek olur. OCAK-ŞUBAT 2017 / PS 57


NÖROLOJİ

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

PARKİNSON HASTALIĞINDA YENİ TEDAVİ SEÇENEKLERİ VAR Doç. Dr. Başar Bilgiç İÜ İstanbul Tıp Fakültesi Nöroloji Ana Bilim Dalı

Son zamanların en sık görülen hastalıklarından biri olan Parkinson hastalığını, belirtilerini ve tedavi yöntemlerini İÜ İstanbul Tıp Fakültesi Nöroloji Ana Bilim Dalı Davranış Nörolojisi ve Hareket Bozuklukları Birimi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Başar Bilgiç anlattı. PARKİNSON HASTALIĞI YILLAR ÖNCE KENDİNİ BELLİ EDİYOR Parkinson çoğu hastada titreme ve hareketlerde yavaşlamayla başlayan bir hastalıktır, fakat her zaman her hastada aynı şekilde başlamayabilir. En sık başlangıcı sol ya da sağ olmak üzere tek bir tarafta titreme şeklindedir. Tek taraflı titremeye hareketlerde yavaşlama da eklenir. Bazı hastalar vardır ki hiç titreme olmadan da Parkinson hastalığı başlayabilir. Örneğin; yürümesi yavaşlayabilir, öne doğru eğik bir şekilde yürüyebilirler. Parkinson hastalığının en sorun yaratan 58 PS / OCAK-ŞUBAT 2017

bulgusu hareketlerdeki yavaşlıktır ve bu yavaşlama hastalık ilerledikçe daha da artar, zamanla yürüme bozulur, düşmeler olabilir. ‘Motor bulgular’ ismi verilen bu şikâyetler dışında bazı başka bulgular da vardır ve yıllar öncesinde kendini gösterebilir. Örneğin daha hastalığın motor bulguları başlamadan bu kişiler uykularında rüyalarını çok yoğun yaşarlar, bağırıp, konuşup, el hareketi yapabilirler. Hatta bazen beraber uyudukları diğer kişileri ya da yataktan düşerek kendilerine zarar verebilirler. Gene motor bulgular başlamadan kabızlık gibi, koku alma sorunları gibi şikâyetler kendini gösterebilir. Bu durumlar Parkinson hastalığının yıllar önce kendini belli eden bulgularıdır. TANISI KLİNİK BİR TANI Parkinson hastalığının tanısı klinik bir tanıdır. Bazı durumlarda laboratuvar yöntemlerinden de faydalanırız. Hastadaki klinik bulgular ve anlattığı hikâye belirlenen kriterlere uygun ise Parkinson

hastalığı tanısı koyarız. Parkinson hastalığı tanısı, MR gibi görüntüleme yöntemleri ile konulmaz ama bu hastalığı taklit edebilecek diğer hastalıkları ekarte edebilmek için MR’a çoğu kez başvururuz. Bazen arada kaldığımız durumlarda ülkemizde yeni kullanıma giren ve beyin hücrelerindeki dopamin adlı maddeyi görüntüleyen nükleer tıp yöntemlerine başvurabiliriz. Ama bu son anlatılan yöntem çok arada kaldığımız durumlarda başvurduğumuz zahmetli ve pahalı bir tekniktir. HASTALIK ERKEN TEŞHİS İLE DAHA KOLAY SEYREDİLEBİLİR Parkinson hastalığı tek tipte kendini göstermez. Ortalama başlangıç yaşı elli beştir fakat otuzlu yaşlarda da yetmişli yaşlarda da kendini gösterebilir. Örneğin; gençlerde başlayan ve irsi olan bazı Parkinson tipleri iyi seyirlidir, genellikle daha yavaş seyreder, ilaç cevabı daha iyidir. Buna karşılık titreme olmadan giden Parkinson hastalığı iyi seyretmeyebilir. Parkinson hastalığının klasik bir gidişatı yoktur. Hastanın durumuna, has-


POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

talığın başlangıç yaşına, hastanın aldığı sosyal desteğe ve kullandığımız tedavilere göre birçok faktör hastalığın gidişatını etkiler. Erken tanı en önemlisidir. Bu sayede orta yaşlarda başlayan bir Parkinson hastalığı artık güncel tedavilerde oldukça iyi seyredebilmektedir. PARKİNSON GENETİK BİR HASTALIK OLABİLİR Parkinson hastalığının genetik, ailesel formları vardır. Genetik formlar olduğunda aileye bakıldığı zaman aile bireylerinde de Parkinson hastalığı olduğu görülür. Kuşak atlamadan görüldüğü gibi özellikle akraba evliliği yapan anne ve babalarda görülmeden çocukların bazılarında ortaya çıkabilir. Parkin adı verilen bir mutasyon vardır ki bu tür durumlarda en çok karşımıza çıkan mutasyon formudur. Bu tarz irsi formlar sıklıkla erken yaşta başlar ve klasik Parkinson hastalığına göre olumlu ya da olumsuz farklı seyirler gösterebilir. PARKİNSON HASTALIĞINDA GÜNCEL TEDAVİ Parkinson hastalığının tedavisi son yıllarda oldukça geliştiği için farklı tedavi seçenekleri mevcut. Ağızdan verilen tedavilerin çoğu hastalıkta beyinde eksilen dopamin adı verilen maddeyi yerine koymayı hedefler. Bununla birlikte ağızdan verilen tedaviler içinde dopamin üstünden etki etmeyen başka tedaviler de vardır. Bu hastalığının ilaç tedavisi dışında cerrahi tedavi olanağı da bulunmaktadır. Cerrahi tedavi dediğimiz; beyne elektrotlar yerleştirilip orada fazla ateşleme yapan beyin hücrelerinin susturulması ve düzenlenmesi üstünden etki eder. Bununla beraber günümüzde geliştirilmekte olan daha farklı tedaviler de vardır. Bunlardan birisi de son yıllarda ülkemizde kullanıma girmiş olan ve doğrudan ince bağırsağa ilaç verme şeklinde bir yöntemdir. Bu yöntemin avantajı L-Dopa adı verilen ve halen en etkili olan ilacın bir pompa aracılığı ile doğrudan emileceği ince bağırsağa verilmesidir. Tedavilere öncelikle ağızdan verilen ilaçlar ile başlayıp hastanın durumu ve gidişatına göre diğer yöntemleri uygulamaktayız. Parkinson hastalığında birçok tedavi geliştirilerek yeni ilaçlar ve yöntemler ortaya çıkmıştır. Ama halen en etkili tedavi beyinde dopamin denilen maddeleri yerine koyan ilaçlar. Bu ilaçların bazıları eski ilaçlar olup günümüzde bunların yeni formları geliştirilmeye çalışılmakta ve daha uzun etkili olanları ya da duruma göre deri altından verilebilen formları geliştirebilmeye çalışılıyor.

AİLELERE ÖNEMLİ GÖREVLER DÜŞÜYOR

tilmesiyle uygun bir ilaç seçilip bunların ortadan kaldırılması mümkündür.

Parkinson hastalığı belki başlangıçta çok ciddi sorunlar yaratmıyor ama hastalık ilerledikçe günlük yaşam aktiviteleri iyice etkileniyor. Böyle bir durumda ailelere düşen görev öncelikle kişiyi hasta olarak kabul etmeleri ve bir hastaya nasıl davranılacaksa o şekilde davranmalarıdır. Yine aileler için dikkatli olunması gereken bir konu da ilaçlara bağlı hastaların davranışlarında bazı değişiklikler olabilleceğidir.

FARKINDALIK ARTTIRILMALI

Örneğin daha önceden hiç kumar oynamayan bir insan kumara düşkünlük gibi bazı davranış sorunları gösterebilir. Böyle durumlarda ailelerin dikkatli olup bu durumu doktorlara iletmesi gerekiyor. Çünkü hastalar bunu genellikle söylemezler. Böyle bir durumun doktora ile-

Parkinson hastalığı gün geçtikçe daha fazla tanınmakta olan bir hastalık. Çünkü görülme sıklığı arttı ve toplumda daha fazla bilinir hale geldi. Parkinson Derneği’nin faaliyetleri bu konudaki farkındalığı artırdı. Son dönemde bazı ünlü isimlerin parkinson hastası olması bu konudaki farkındalığı artıran nedenlerden bir. Örneğin Muhammed Ali’nin vefatıyla birlikte Türkiye’de daha çok tanınır hale geldi. Buna rağmen hala daha çok fazla bilinen bir hastalık değil. Özellikle kırsal kesimde bu hastalık daha geç teşhis ediliyor. Kırsal kesim parkinson hastalığı açısından bir risk faktörü oluşturduğu için orada yaşayan kişilerin bu konuda eğitilerek farkındalıklarının artırılması gerekiyor. OCAK-ŞUBAT 2017 / PS 59


GÜNCEL

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

KLİNİK ARAŞTIRMALARDA SORUNLAR MASAYA YATIRILDI

Prof. Dr. Ahmet Cevat Acar Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) Başkası

TÜBA - TÜRKİYE BİLİMLER AKADEMİSİ tarafından düzenlenen “Klinik Araştırmalarda Faz Çalışmaları ve Etik Kurallar Çalıştayı” 13-14 Ocak 2017 tarihinde İstanbul’da gerçekleşti. Türkiye’de klinik araştırmaların ilgili kurallara uygun şekilde yürütülmesine katkı sağlamayı, Türkiye’nin dünyadaki bilimsel etkisinin artırılmasını, milli ilaç sanayinin gelişmesini, biyobenzer ürün üretimi ve Türkiye’nin uluslararası araştırma fonlarından yararlanma oranının artırılmasını amaçlayan ve bu anlamda

büyük önem taşıyan çalıştayda, hasta ve kamu farkındalığı, hayvanlar üzerinde yapılan çalışmalar, hücresel tedavi ve rejeneratif tıp, biyobenzer ilaçlarla yapılan çalışmalarda etik kurallar, ilaç dışı klinik araştırmalar dahil 12 farklı konu yaklaşık 165 bilim insanı ve yöneticinin katılımıyla ele alındı. Çalıştaya; Sosyal Güvenlik Kurumu, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu, AİFD temsilcileri, üniversiteler, akademisyenler ve hasta dernekleri katıldı. ÜLKEMİZDE KLİNİK ARAŞTIRMALARLA İLGİLİ ÖNEMLİ SORUNLAR YAŞANIYOR TÜBA Başkanı Prof. Dr. Ahmet Cevat Acar, açılış konuşmasında çalıştayın

temel amacının Türkiye’de klinik araştırmaların ilgili kurallara uygun şekilde yürütülmesine katkı sağlamak olduğunu, bunun Türkiye’nin dünyadaki bilimsel etkisinin artırılması, milli ilaç sanayimizin gelişmesi, biyobenzer ürün üretimi ve Türkiye’nin uluslararası araştırma fonlarından yararlanma oranının artırılması açısından büyük önem taşıdığının altını çizdi. Prof. Dr. Ahmet Cevat Acar, hastalarda klinik çalışmaya katılma motivasyonunun düşük olması ve kobay algısına da dikkat çekerek, bunun klinik araştırmalar içinde önemli problemlerden biri olduğunu söyledi. Ayrıca Türkiye’de yapılan klinik araştırmalarda özellikle sanayi, üniversiteler ve kamu hastanelerinin çok önemli paydaşlar konumunda olduğunu ve sorunların da en çok bu 3 ana paydaşı olumsuz yönde etkilediğini belirtti.

13-14 Ocak 2017 tarihlerinde gerçekleştirilen Klinik Araştırmalarda Faz Çalışmaları ve Etik Kurallar Çalıştayı”nda 12 farklı konu, yaklaşık 165 bilim insanı ve yöneticinin katılımıyla ele alındı. 60 PS / OCAK-ŞUBAT 2017


POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

Popüler Sağlık Dergisi olarak takip ettiğimiz çalıştayın TÜBA Konsey Üyesi ve Kanser Çalışma Grubu Yürütücüsü Prof. Dr. Taner Demirer ile klinik araştırmaların ülkemizde durumu, yaşanan sorunları konuştuk. PS: Diğer ülkelerle karşılaştırdığımızda klinik araştırmalarda neredeyiz? Prof Dr Taner Demirer: Öncelikle şunu belirtmeliyim ki; TÜBA Klinik Araştırmalarda Faz Çalışmaları Ve Etik Kurallar Çalıştayı bir yıldır planladığımız son derece önem verdiğimiz önemli bir çalıştay. Çünkü elimizdeki son raporlara göre bugün itibariyle ülkemizdeki tüm bilim alanları göz önüne alındığında, sağlık bilimlerinde özellikle tıpta yayın bakımından önde gidiyoruz. Sağlık bilimlerinin klinik faz çalışmalarının önündeki bürokratik engeller de kalkarsa, bu alanda daha da yükseleceğimizi biliyoruz. İçinde patentlerin bilimsel yayınlarımızın ve dünyadaki bilimsel potansiyelimizin artacağını görüyoruz. 78 milyon nüfusumuz, genç nüfusumuz, bilim insanlarımız, gittikçe artan araştırmacı sayımız ve merkezlerimizle bunu görüyoruz. Yeni kurulan 3 tane faz I merkezimiz var. Bunun yanında 3 klinik araştırmalar ofisimiz var. Bunlar göz önüne alındığında ülkemizin büyük potansiyeli var diyebiliyoruz. PS: Dünya klinik araştırmalar sıralamada neredeyiz? Prof Dr Taner Demirer: Sosyal Güvenlik Kurumu farmakoekonomik çalışmalar yapıyor. İlaç ve Eczacılık Kurumu altında Klinik Araştırmalar Daire Başkanlığı var. Bütün kurumlar bu konu üzerinde çalışıyor ancak bu çalışmalara rağmen Türkiye’nin 2011 - 2015 durumu incelendiğinde klinik araştırmalardaki araştırma sayısı ve etki yönünden dünyada 31. sıradayız. G20 ülkesiyiz. G10’dan çok uzaktayız. Şimdi baktığımızda 2015 de 2bin çalışma var. 2011-2015 arası bizim etkimiz %1 altında %0,15 artmış. Oysa ülkemizin potansiyelini bakıldığında dünyanın 17. büyük ekonomisine sahibiz. G8’e yakın, İtalya, Fransa yanında yer almamız lazım. Dünya’da araştırma promosyonu olarak araştırma potansiyeli olarak 500 milyar$ para dolaşıyor. Ülkeler bundan payını alıyor. Bunun %45’i Amerika’ya, %8-10 Fransa, Almanya, İngiltere’ye gidiyor. G8 ülkeleri de benzer pay alıyor. En azından Türkiye’nin de bunun %3-4’ünü alması lazım. PS: Oranlara bakıldığında pay alamadığımız ortada ve ciddi bir fark var. Sorunların kaynakları sizce neler? Prof Dr Taner Demirer: Bu sorunların kaynaklarına baktığımızda örneğin; etik kurullarda çok kalifiye elamanlar olmayabiliyor, etik kurul onayları gecikebiliyor veya yanlış geri dönüşler oluyor. Birçok

Prof. Dr. Taner Demirer TÜBA Konsey Üyesi ve Kanser Çalışma Grubu Yürütücüsü

konuda iyileşmelere rağmen var halen bürokratik engeller var. Etik kurulların mevzuatında değişmeler oldu, Avrupa Birliği mevzuatına uyumla yollar biraz açıldı ama baktığınızda yine bir örnek verecek olursam, faz III çalışmalarda kontrol grubunun ödenmesi ile ilgili problem var. Firmaların dışında faz III çalışma yapan yok. Faz III çalışmalarda Türkiye’ye gelen çalışma yok. Ödeme, bürokratik bir engel. Son dönemde ilaç sarfiyatı ve ilaca ödenen para azalasın diye biyobenzer üretimini gündeme getirdiler. Ama biyobenzer ürünlerin üretimi için nasıl bir klinik çalışma yapılacak, henüz kurallar yerleşmemiş. Bu çalıştayın asıl amacı da bu kuralların üzerinde çalışmak, çözüm önerilerin geliştirmekti. Örneğin pilot çalışmalar var. Erken erişim programı bazında kullanılan hızla yayın çıkaran ülkelerin, dünyada bilimselin paktını artıran iyi İngiltere gibi pilot çalışmalarının usullerinin belirlenmesi gerekiyor. SİGORTA ŞİRKETİ KAVRAMIMIZ YOK. SİGORTA CİDDİ BİR SORUN MEVZUATININ YENİLENMESİ GEREKİYOR PS: Genel Değerlendirme Toplantısı’nda tartışılan konulardan biri sigorta konusuydu. Ülkemizde nasıl işliyor ve mevzuattaki sorunların çözümü için öneriler nelerdi? Prof Dr Taner Demirer: Sigorta kavramı

aslında yok, çünkü bu konuda ihtisaslaşmış sigorta şirketimiz yok ve araştırma için özel sigorta şirketinin olmaması da ciddi problem. Ayrıca ilaç araştırmalarının sigorta mevzuatı farklı ve özelliği olan bir konu. Bildiğimiz sigortalardan farklı bir mevzuat olmasını gerektiriyor. Üniversitelerin, araştırma konusunda aktif çalışan veya çalışacak öğretim görevlilerine kamu desteği ile önleri açılması, desteklenmesi demek. Ancak öncelikle sigorta şirketinin yapısının ve mevzuatın belirlenip, kurulup işlevlik kazandırılması gerekiyor. Birkaç üniversitenin bazı bilim dalları birleşip firma dışı sigorta şirketleri ile çalışma yapsalar da, kontrol grubunun ödenmesi asıl problem. Şu an hazine müsteşarlığı kapsamında kontrol ediliyor. Mevcut mevzuata yeni bir mevzuat oturtulup buna bir işlevlik kazandırılıp, en azından sigorta edebilecek yerli sigorta şirketlerinin oluşmasının önünün açılması ve işlevsellik kazandırılması gerekiyor. Amerika ve Avrupa’daki bazı özel sigorta şirketleri bu konuda yetkili ve yapabiliyorlar. Onların bu konudaki mevzuatlarının da incelenmesi gerekiyor. PS: Çalıştayda Hücresel Tedavi ve Rejenaratif Tıp masası kök hücre masasının rapor sunumunda birçok akademisyen tarafından yorum yapıldı, çok soru geldi. Kök hücre çalışmaları için de kafalar karışık. Sizin yorumunuz nedir? OCAK-ŞUBAT 2017 / PS 61


GÜNCEL

Prof Dr Taner Demirer: Bu çalıştayda çok tartışılan bir konulardan biri ‘kök hücre çalışmaları ilaç mıdır, değil midir’ konusunu da bütün detayları ile ele aldık. Değerlendirme toplantısında da çok soru, yorum ve karşıt görüş geldi. Çünkü bazı etik kurullar ilaç olarak görülüyor, geri dönüyor. Bazısında görülmüyor. Kök hücrelerde farklı kök hücreler var. Hangi hallerde ilaç hangi durumlarda değildir, bizim amacımız bunun belirlenmesi. Teolojik yaklaşımlar önemli. Kök hücre ne kapsamda, ne kadar kök hücre ile çalışabiliriz bunların artık belirlenmesi lazım. KLİNİK ARAŞTIRMA HEMŞİRELERİNE İHTİYACIMIZ VAR PS: Diğer ülkelerde klinik araştırmalarda klinik araştırma hemşireleri aktif yer alıyor. Bizde bildiğim kadarı ile yok veya çok az. Kadro mu yok? Prof Dr Taner Demirer: En önemli konulardan biri. Ülkemiz 31. sırada dedik. Bugün Amerikan tıbbını birinci sıraya oturtan klinik araştırmalardır. Araştırma hemşireleri de bu araştırmalarda önemli rol oynuyor. Bu sebeple ülkemizde de çok sayıda araştırma hemşirelerine ihtiyacımız var. Sayısını arttırmamız ve kliniklerde araştırma projelerinde hemşire arkadaşlarımızdan faydalanmamız lazım. Böyle bir kadro yok ve bu kadronun en kısa 62 PS / OCAK-ŞUBAT 2017

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

zamanda tahsis edilmesi lazım. PS: Bu kadar geride kalmamızın birçok sebebi var, bu açıkça görülüyor. Bu çalışma motivasyonunu da düşürüyordur. Öneriniz ne? Prof Dr Taner Demirer: Özellikle %1’e mahkum eden ve 31.srada kalmamızın önemli sebeplerinden biri klinik faz çalışmalarının Bilim ve Sanayi Bakanlığı tarafından ARGE kapsamına alınmaması. TÜBA olarak Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’na bağlıyız. Görüşmelerimizde bunu dile getiriyoruz. Bu konuda yani faz çalışmalarının Ar-Ge kapsamına alınması yönünden ısrarcı olmaya devam edeceğiz. Türkiye’nin dahil edilmediği faz III çalışmasında ki ilaçların Türkiye’de ruhsatlandırılmaması ve endikasyon dışı kullanılmasını müsaade edilmemesi gerekir. Rusya ve Polonya bunu yaptı. Bizde de bu uygulanırsa bu durumda çalışmalar kendiliğinden gelecek. Çünkü biz aslında büyük pazarız. PS: Polonya ve Rusya nasıl yaptı? Aynı yol izlense payımız artabilir mi? Prof. Dr. Taner Demirer: Polonya ve Rusya halen doğu blok ülkelerindeki gibi çalışıyor ve bunu şart koşuyor. ‘Bizde yapmazsanız ruhsatlandırmam’ diyor. Bizde de faz III çalışması Türkiye’de yapılamadığında, etkin şekilde bu ça-

lışmalara alınmadığında, ilaçların Türkiye’de ruhsatlandırılmaması ve endikasyon dışı kullanılmaması şartı getirilirse çalışma payımızı %4’e çıkarabiliriz. Bu çalışmadan çıkacak rapor bu anlamda da önem kazanıyor. PS: Bu çalıştaydan çıkacak sonuçların engellerin kalkmasına nasıl bir katkı sağlayacak? Son olarak eklemek istediğiniz bir mesajınız var mı? Prof Dr Taner Demirer: Bu çalıştaya Sağlık Bakanlığı, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Sosyal Güvenlik Kurumu üniversitelerimizin üst düzey yöneticileri, akademisyenler, AİFD temsilcileri, firmalar, hasta dernekleri temsilcileri ile bütün paydaşlarımızın önemli bir katkı sağlandığını düşünüyoruz. 165 katılımcımız vardı. 12 masa kuruldu ve her masada 12 arkadaşımız çalıştı. Ortaya çıkacak rapor beşbin adet basılacak ilgili tüm kurumlara rapor olarak dağıtılacak. Vurguladığım tüm bu konularda TÜBA olarak arkasında duracağız. Çünkü biliyoruz ki; hazırlanacak raporun çok önemli bir özelliği bir referans kaynağı olması. Kimin için? Sağlık Bakanlığı, klinik araştırmacılar, ilaç sektörü, ilgili kurumlar ve ilgilenen herkes için bir referans oluşturulacak. Bu nedenle çok önemsiyoruz.


NÖROLOJİ

Çağımızın en önemli sorunlarından biri olarak bilinen “beyin yorgunluğu” kelimesini, gün içinde pek çok kez kullanırız. Beynimiz bir bilgisayardan farksızdır. Acısıyla tatlısıyla yaşadığımız her şeyi, kaydetmektedir. Yoğun yüklenmeler beyin yorgunluğu ve durgunluğuna yol açabilir. Son yıllarda teknolojik ilerlemeler beyinde hücresel elektrik akımını ölçmek ve değiştirmek konusunda bazı cihazların geliştirilmesini sağladı. Psikiyatride ve nörolojik hastalıklarda kullanılan bir tedavi yöntemi haline geldi. Bu cihazlardan biri Transkraniyal Manyetik Uyarım (TMU) sistemi.

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

?

BEYNİMİZ RESETLENEBİLİR Mİ

Nörolog Dr. Mehmet. Yavuz, psikolojik hastalıklarda kullanılan TMS (Transkranial Manyetik Stimülasyon) sisteminin beyin yorgunluğuna da rahatlama sağladığını belirtiyor. UNUTKANLIK, ODAKLANMA VE KONSANTRASYON BOZUKLUKLARI NORMALE DÖNEBİLİR Beyinde milyarlarca hücre vardır. Her hücre bir bilgisayar gibi, birbirleri ile karmaşık bir iletişim ağı ile haberleşmektedir. İnsan beyni, milyarlarca bilgisayardan oluşan dev bir network gibidir. Bu hücreler arasındaki iletişim ve yorumlar, henüz tam olarak çözülemeyen mikro moleküler biyolojik ajanlarla gerçekleşmektedir. Hücreler arasındaki mikro moleküler dengesizlikler; Depresyon, Obsesyon ve Panik Atak, Unutkanlık, Parkinson ve Baş Ağrısı gibi birçok Nöropsikiyatrik hastalığa neden olmaktadır. TMS, elekto mıknatısların ürettiği manyetik darbeler neticesinde, aynen bir ses ekosu gibi hücreleri baştan başa resetleyerek, moleküler dengesizliği ortadan kaldırarak, hastalıkları düzeltmektedir. Korteksin yargılama, karar verme ve planlama işlemlerinde etkili bölgeleri ile limbik sistemin duygular ağırlıklı bölgelerini birbirine bağlayan zincirlerin düzenli çalışması, kaliteli bir yaşam için ön koşuldur. Depresyon, Panik Atak, OKB ve unutkanlık durumlarında, bu zincirlerde uyumsuzluk görülür. Tıpkı bir bilgisayar ağının resetlenmesi ya da formatlanması (yeniden yapılanması) gibi etki gösteren manyetik darbe uyarımları, bu bölgelerdeki akımları yeniden yapılandırabilmektedir. Böylece bir çok psikolojik bozukluğun yanı sıra unutkanlık, odaklanma ve konsantrasyon bozuklukları da TMS tedavisi ile normale dönmektedir. Özellikle yoğun stres altında çalışan ve metropol sıkıntıları ile boğuşan insanlarda büyük rahatlama sağlamaktadır.

BEYİN YORGUNLUĞU PERFORMANS DÜŞÜKLÜĞÜNE NEDEN OLUR İnsan beyni, bilgisayarlara benzer. Nasıl ki, bilgisayar hard diskleri gereğinden fazla belge ile doldurulduğunda zamanla bilgisayar yavaşlıyor ve hata veriyorsa insan beyni de aynı şekilde çalışır. Beyin, geçmişte yaşanan birçok hatırayı depolamaktadır. Beyin yerli yersiz birçok kayıtla dolmakta, eğer boşaltılamazsa kişilerde beyin yorgunluğu ve durgunluğu görülebilir. Bu durumda unutkanlık ve hafıza bozuklukları kaçınılmazdır. Ayrıca konular ve olaylar arası koordinasyon ve bilişsel yorumlama da sağlıklı yapılamayacağından yaşam için gerekli olan doğru sentez ve analizler de yapılamaz. Bu ise performans düşüklüğü ve başarısızlığı getirir. Bu nedenle dünya da önemli firma yöneticileri ve CEO’lar belli aralıklarla, TMS seansları alarak beyinlerini zinde ve enerjik tutmaktadırlar.

Dr. Mehmet. Yavuz Nörolog Uzmanı REEM Nöropsikiyatri Merkezi

ması sürecinde, bilgilerin kalıcı olmasını sağlar. Zaten bu sebepten Alzheimer ve diğer Demansiyel Sendromların tedavisinde de kullanılmaktadır. KÖTÜ HATIRALAR SİLİNEBİLİR Mİ?

BEYİN YORGUNLU İÇİN…

TMS’nin bir diğer faydası da, geçmişte yaşanmış ve yoğun olarak kayıtlandığı için sürekli bilinci rahatsız eden üzücü ve acı veren hatıraları, sürekli bilince gelmekten uzaklaştırması ve bu istenmeyen olayların hatırlansa da acı vermez hale getirilmesidir. Kişi, üzücü olayları hatırlar fakat artık bu durum bilinci rahatsız etmez hale gelir. Bu nedenle TMS, birçok psikolojik rahatsızlığın tedavisinde, her geçen gün önem kazanmaktadır.

TMS ayrıca, beyinde yer işgal eden ve düşünce kıvraklığına engel olan zararlı ya da gereksiz kayıt dosyalarını da yok etmektedir. Bilincin önemsiz bularak geriye attığı bu kayıtlar, net hafızada olmadıkları halde geri planda tutulur ve boş yere zihni işgal ederler. Böylece genel bir zihinsel durgunluk görülür. Ancak şunu söylemeliyim ki esas olan, yeni hafıza kayıtlarındaki sürat ve performanstır. TMS, yeni şeyler öğrenmede ve bunların kayıt altında tutul-

Özellikle ilaçlara cevap vermeyen ya da tam düzelmeyen depresyon ve panik atak hastalarına, TMS’yi önermekteyiz. İlaçlara dirençli birçok hastanın TMS ile düzeldiğine dair sayısız örnek vardır. Ayrıca hamile ya da emzirme döneminde oalan bayan hastaların, güvenle kullanabileceği bir tedavi yöntemidir. Amerikan ilaç ve gıda dairesi (FDA) de depresyon ve benzeri durumlarda TMS’nin güvenle kullanılmasına onay vermiştir. OCAK-ŞUBAT 2017 / PS 63


SAĞLIK HUKUKU

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

HASTA HAKLARI YÖNETMELİĞİ’NDE HASTANIN BİLGİLENDİRİLMESİ İLE İLGİLİ YAPILAN DEĞİŞİKLİKLER -IDoç. Dr. Gürkan Sert Hasta Ve Hasta Yakını Hakları Derneği (HAYAD) Yönetim Kurulu Başkanı

Sağlık Bakanlığı 8 Mayıs 2014 tarihinde yayımladığı Hasta Hakları Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik (DEĞİŞİKLİK) ile 1998 tarihinde yayımlanan Hasta Hakları Yönetmeliği’nde (HHY) değişikliklere gitmiştir. HHY’de tanımlar, hastanın bilgilendirilmesi, hastadan onam alınması, hastanın sorumlulukları, hasta hakları kurulları, başlıkları altında beş temel başlık altında değişikliğe gidilmiştir. Bu değişiklikler içinde en kapsamlı değişikliğin hastanın bilgilendirilmesi ile ilgili bölümde yapıldığı dikkat çekmektedir. Örneğin tanımlar bölümüne yapılan eklemelere eklenen tanımlar arasında bilgilendirmenin de tanımı yapılmıştır. Değişiklik ile bilgilendirme; tıbbi müdahaleler öncesinde müdahale yapılacak kişilere bilgi verilmesi şeklinde tanımlanmıştır. 64 PS / OCAK-ŞUBAT 2017

. Hasta, sağlık için kritik yaşam tarzı önerileri, gerektiğinde aynı konuda tıbbi yardıma nasıl ulaşılabileceği konularında bilgilendirilmelidir. Değişiklikten önce hastanın sağlık durumu, uygulanacak tıbbi işlemler, bunların yarar ve zararları, alternatif tedavi yöntemleri, tedaviyi kabul etmemesi halinde karşılaşacağı durumlar, hastalığın seyri vb. gibi konularda sözlü ya da yazılı bilgi isteme hakkına yer veriliyordu. Değişiklik ile hastalara, kullanılacak ilaçların önemli özellikleri, sağlık için kritik yaşam tarzı önerileri, gerektiğinde aynı konuda tıbbi yardıma nasıl ulaşılabileceği konularında da bilgi verilmesi yönünde yeni başlıklar eklenmiştir. . Hastanın anlayacağı şekilde bilgilendirilmelidir. Yönetmeliğin önceki halinde hastanın

gerektiğinde tercüman kullanarak anlayabileceği şekilde, mümkün olduğunca tıbbi terimler kullanılmadan tereddüt ve şüpheye yer verilmeden, ruh durumuna uygun bilgi verilmesi öngörülüyordu. Değişiklik ile tereddüt ve şüpheye yer vermeyecek, hastanın sosyal ve kültürel düzeyine uygun olarak anlayacağı şekilde bilgilendirilmesi gerektiği belirtilmiştir (m 18). Yönetmeliğin yeni halinde gerektiğinde tercüman aracılığı ile bilgilendirilmesi ile ilgili ifadeye yer verilmemiş olsa da değişiklikte yer alan anlayacağı şekilde ifadesinin tercüman aracılığı ile bilgilendirilmeyi de kapsayacağı kabul edilmelidir. . Bilgilendirmenin hastaya yapılması esastır. Değişiklikte, bilgilendirmenin hastaya yapılmasının esas olduğu, hastanın yerine başkasının bilgilendirilmesini istemesi halinde bunu yazılı talep etmesi gerektiği belirtilmiştir. Bilgilendirmenin


POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

makul sürede hastanın mahremiyetinin korunarak yapılması gerektiği de vurgulanmıştır. . Bilgilendirmeyi tıbbi müdahaleyi gerçekleştirecek sağlık meslek mensubu yapmalıdır. Değişiklikte bilgilendirmeyi tıbbi müdahaleyi gerçekleştirecek sağlık meslek mensubunun yapması gerektiği belirtilmiştir. Ancak tıbbi müdahalenin bilgilendirme ve girişimin ayrı kişilerce yapılmasını gerektirdiği durumlarda girişimi yapacak kişiden başka birinin bilgilendirmeyi yapabileceği de ifade edilmiştir. Bu maddede hastanın talep ettiği hizmetin bedeli konusunda bilgilendirilmesine de yer verilmiştir. . Hasta bilgi almak istemiyorsa veya başkasına da bilgi verilmesini istemiyorsa bu talebini yazılı olarak belgelemelidir. Bilgilendirilmek istemeyen veya yakınlarına bilgi verilmesini istemeyen hasta bu taleplerini yazılı olarak belgelemelidir. Yönetmelik değişikliğine göre; hastanın böyle bir talepte bulunabilmesi için yasal düzenlemelerin veya hastalığın özellikleri gereği yetkili mercilerce alınacak bir önlem olmamalıdır. Yönetmeliğin önceki halinde de aynı hak yer alıyordu. Ancak yazılı olması konusunda herhangi bir bilgi yer almıyordu. Maddeye hastanın kararını dilediği zaman değiştirme hakkı da eklenmiştir. . Kanuni temsilcinin onayının tıbbi müdahaleye yeterli olduğu hallerde dahi küçük veya kısıtlı hastalar bilgilendirilmelidir. HHY’nin önceki halinde yer alan tıbbi müdahale için hastanın rızasının gerektiği, küçük veya kısıtlı ise veli veya vasisinden izin alınması gerektiği, hastanın veli veya vasisinin bulunmadığı hallerde veya hastanın ifade gücünün olmadığı hallerde onamın alınmayacağı ile ilgili hüküm, HYY’nin yeni halinde korunmuştur. Ek olarak kanuni temsilcisinin onamının yeterli olduğu hallerde küçük veya kısıtlı olsa da anlayabildiği ölçüde hastanın bilgilendirilmesi, mümkün olduğu ölçüde karar verme sürecine katılımının sağlanması gerektiği belirtilmiştir (m 24). . Sağlık kurumları, engellilerin bilgilendirilerek onamlarının alınması için tedbir almalıdır. Değişiklik ile sağlık kurum ve kuruluşlarının engellilerin sağlık durumuna uygun bilgilendirme yapılması ve onam alınmasının sağlanması için önlem alınması öngörülmüştür.

.Yatarak tedaviden sonra hastaya genel sağlık durumu, ilaçları, kontrolleri, diyeti ve tedavi planı hakkında bilgi, epikriz verilmelidir.

sözel olarak bilgilendirileceği ifade edilmiş ve tedavi planının yer aldığı bir epikriz nüshasının hastaya verileceği belirtilmiştir (m 24). (Devam edecek)

Değişiklikte sağlık kurum ve kuruluşlarında yatarak tedavi olan hastanın tedavisinin tamamlanmasından sonra genel sağlık durumu, ilaçları, kontrol tarihleri, diyet ve sonraki tedavi planı ile ilgili olarak sağlık meslek mensubu tarafından

i bu kapsamda yeni nda değişikliğe gidilmes bir yaklaşımdır. su nu ko me dir ilen bilg HHY’de n olumlu i hasta hakları açısında eklemelere yer verilmes sini istememesini yazılı me dir ilen bilg ın sın şka ba ine yer nın sta Ancak; Ha yet hakkı ile bağdaşır runda olması, mahremi zo ek etm yan be rak ola dirilmesini talep ettiği rine başkasının bilgilen nmesi, mahremiyet bir yaklaşım değildir. Ye be rak bildirmesinin kle ola ılı yaz ini eb tal bu da bir yaklaşım olsa da durumlar ısından kabul edilebilir hakkının korunması aç mahremiyet hakkının emesi zaten yasaların ve klemek özel hayatın başkasının bilgilendirilm be ı sın stanın talepte bulunma enin yeniden gözden gereğidir. Bunun için ha lem zen dü ki da ırıdır. Bu konu korunması hakkına ayk geçirilmesi önemlidir.

OCAK-ŞUBAT 2017 / PS 65


ESTETİK PLASTİK VE REKONSTRÜKTİF CERRAHİ

Burun Estetiğinde Yeni Yöntem ZOR BURUNLARA KOLAY ÇÖZÜM

66 PS / OCAK-ŞUBAT 2017

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ


POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Estetik Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Erdem Tezel’in geliştirdiği yeni yöntem, Uluslararası yayınlanan en prestijli bilimsel dergilerden “Annals of Plastic Surgery”nin Eylül 2016 sayısında yer aldı. Bu makale ile onarılması zor burunlara yeni bir bakış açısı getiriliyor ve yeni bir yöntem olarak tanımlanıyor. Burun ameliyatından sonra memnuniyetsizlik yaratan en sık şikayetin burun ucu pozisyonundan kaynaklandığını belirten Prof. Dr. Erdem Tezel yeni yöntemi anlattı. BİR HATA TÜM BURNU ETKİLİYOR Revizyon rinoplasti, daha önce bir veya birden çok burun ameliyatı geçirmiş ama istenilen sonuca ulaşılamamış veya başarısız olmuş burunlarda yapılan düzeltme operasyonudur. Bu operasyonda hem teknik olarak burun olduğu için daha zordur, hem de hasta önceki olumsuz tecrübeden dolayı hasta daha zordur. Umutsuz, çekingen ve olumsuzdur. Bunun etkisi hastada depresyon gibi psikolojik sorunlara da yol açabilmektedir. Burnun destek noktalarındaki eksiklikten kaynaklanan hata zincirleme olarak tüm burnu etkiliyor. Örneğin en çok rastladığımız burun düşmesidir. Burun ucunun düşük olması, kanatlarının geniş gözükmesine, supratip deformitesi

dedigimiz burun ucunun hemen yukarısında cıkıntıya, karşıdan bakıldığında burun sırtında ters ‘V’ görüntüsüne hatta kemik bölgesinin problemli gözükmesine neden olmaktadır. Burnun olması gerekenden uzun veya kısa gözükmesi, çok geniş veya çok dar burun ucu, çok yüksek veya çok alçak burun ucu, yandan bakıldığında orta bölümden deliklerin içinin gözükmesi hep burnun taşıyıcı bölgelerinin birbiriyle bağlantısının doğru ve sağlam yapılmamasından kaynaklanmaktadır. HASTALAR DAHA RAHAT NEFES ALIYOR Burun ucunu ayakta tutan en sağlam doku, çadırın direği, burnun orta bölümünde bulunan septum kıkırdağı. Bu kıkırdak deviasyon ve havayolu tıkanıklığına neden olan kıkırdak olarak bilinir ve iki burun deliğini birbirinden ayırır. Eski yöntemde burnu kaldırmak ve kısaltmak için veya eğriliği gidermek için bu kıkırdağın uç kısmı kesilip atılır ve uç desteksiz kalınca düşer, yukarıda saydığımız sorunlar ortaya çıkar. Biz yeni yöntemde burnun uç bölümündeki bu desteği yine burnun içinden aldığımız kıkırdağı buraya bir puzzle gibi oturacak şekilde biçimlendirip ekliyoruz. Bunu yaparken burnun dışından hiç kesi yapmıyoruz. Önceden burun ucu açılmış yani delikler arasındaki deri kesilerek yapılmış olsa bile biz dışarıdan kesmeden burnu onarıyoruz. Hastaların

Prof. Dr. Erdem Tezel Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Estetik Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Anabilim Dalı öğretim üyesi

çoğunda kemiğe bile müdahale etmeden sorunlar gideriliyor. Bu yöntemle hava yolunun ana girişi; buradaki burun valfi açılıyor ve hastalar rahat nefes alıyor. Böylece daha önce kötü tecrübe yaşamış başarısızlıkla sonuçlanmış burunlar, hatta birkaç kez ameliyat edilmiş hastalar doğal, sağlam estetik ve fonksiyonel burna kavuşuyorlar. Çünkü burada sorunun geçmişine iniliyor. Burnu bir mimari yapı olarak düşünürsek taşıyıcı kolon güçlendiriliyor ve kirişlerle bağlantısı yapılıyor. Bu yöntemden bugüne kadar yüzlerce hasta yararlandı. Hastalar önceki tecrübelerine kıyasla daha çabuk iyileştiklerini, hiç kavuşamayacaklarını düşündükleri doğal, güzel ve fonksiyonel burunlara kavuştuklarını belirtiyor. OCAK-ŞUBAT 2017 / PS 67


GÖZ SAĞLIĞI

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

Yaşlandıkça Bulanık Görmek Zorunda Değilsiniz

AKILLI LENSLER ÖMÜR BOYU NET GÖRÜŞ SAĞLIYOR Op. Dr. Özer Kavalcıoğlu Veni Vidi Göz Sağlığı Merkezi Göz Hastalıkları Uzmanı

Tıp teknolojinin hızlı gelişiminden en etkilenen branşlarından biri, Göz Cerrahisi. Göz Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Özer Kavalcıoğlu başta katarakt tedavisinde kullanılan Akıllı Lens ve son dönem sıkça uygulanan NO-TOUCH LASER yöntemini anlattı. KATARAKTIN TEK TEDAVİSİ AMELİYATTIR Katarakt gözbebeğinin arkasında, görüntüyü sarı nokta üzerine odaklayan merceğin, saydamlığını kaybetmesi. Katarakt sadece orta yaşın üzerindekilerin değil yenidoğan bebeklerin de göz sağlığını tehdit ediyor. Gözlük veya ilaç kullanımı ile tedavi edilemeyen kataraktın tek tedavisi ameliyattır. Katarakt tedavisinde kullanılan akıllı mercekler, hastalara kaliteli sürekli bir görüş sağlıyor. Görmede yavaş yavaş azalma, ışığa hassasiyet, göz kamaşması, çift görme, okuma zorluğu, gece görüşünde bozulma, renklerde soluklaşma veya sararma, gözlük numaralarının sık değişmesi gibi yakınmalar olduğunda hekime başvurulması gerekiyor. Katarak ameliyatlarında işlem 8 dakika içinde yapılıyor. Akıllı lensler kişiye özel sipariş edilerek bir şırınga ile göze yerleştiriliyor ve 10 saniyede göz içinde yerini alıyor Gelişen teknoloji sayesinde sadece 8 dakikada ağrısız, dikişsiz yapılan akıllı lens nakliy68 PS / OCAK-ŞUBAT 2017

le katarakt hastalarının ömür boyu net bir görüşe sahip olmaları mümkün.

(40 cm ile 2 metre arasındaki mesafe) iyi görebilir.

80 YAŞINDA 18'İNDE GİBİ GÖRMEK

Yüksek gözlük numarası olan hastalarda, göz içindeki merceğin çıkarılması ve yerine yapay mercek takılması ile tedavi yapılmaktadır. Kataraktı olmayan ama yüksek numaralı gözlük takan kişilerde de, uzak ve yakın gözlükten kurtulmak için bu ameliyat yapılabilir.

En son teknoloji ile üretilen akıllı lensler, kesintisiz sürekli görüş imkânı sunarak 80 yaşındaki bir hastanın gözlüksüz 18 yaş göz kalitesine ulaşmasını sağlıyor. Çünkü lensler zamanla doğal göz yerine geçiyor. Katarakt ameliyatı olan hasta aynı zamanda herhangi bir göz kusurundan da kurtulmuş oluyor. MERCEK SEÇİMİ ÖNEMLİ Katarakt ameliyatlarında kullanılan bütün mercekler aynı özelliğe sahip değil. Göz içine yerleştirilen yapay mercekler kişinin yaşamı boyunca gözün içinde varlığını sürdürüyor. Bu nedenle ameliyat öncesi mercek seçilirken hekimin tavsiyesini önemsenerek çok dikkatli karar verilmeli. Akıllı lensler üç odaklı ve katarakt tedavisinin yanında uzak yakın görme sorunlarını da çözen mercekler. Bu mercekler takıldığında, hasta gözlüksüz olarak uzağı, yakını ve ara mesafeyi

AKILLI LENSLER İLE BU SORUNLARDAN KOLAYCA KURTULABİLİRSİNİZ Akıllı lensler ile; bilgisayar kullanım mesafesi, televizyon izleme mesafesi, mutfak tezgâhına erişim mesafesi gibi görme kalitesinin en önemli olması gereken mesafelerde; çok net görüş sağlıyor. 30 metre uzaklıktaki saatinizi zor görüyorsanız. Aynı zamanda yine mercek özelliği ile gece görüşlerinizde herhangi bir parlama ve ışık saçılmaları gözlemlenmez. Merceğin Ultra Viole koruma özelliği, gözlerinizi UV ışınlardan koruyarak yaşa bağlı oluşacak hastalıklardan korur. Ameliyattan 1 gün sonra da iş ve sosyal hayatınıza dönebilirsiniz.


POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

GÖZE DOKUNMADAN GÖZ TEDAVİSİ: NO-TOUCH LASER Göz doktorunuz size “korneanız çok ince, lazer yapamayız” demiş olabilir. “Lazer yapılırsa gece görüşünüz azalır” diye duymuş olabilirsiniz. “Lazer yapılırsa ışık kamaşması olur ve gece araba kullanamazsınız” diye söylenmiş olabilir. Veya “Daha önce katarakt ameliyatı geçirdiğiniz için size lazer tedavisi yapılamaz” denilmiş olabilir. Bu grupta yer alan hastaların No Touch Laser yöntemi ile tedavi edilmesi artık mümkün. Göz Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Özer Kavalcıoğlu ise:’’ Gözlükten ve kontakt lenslerden kurtulmak için uzun zamandır uygulanmakta olan klasik lazer tedavilerinde gözünüze “dokunulması” gerekir. Bu durum lazer operasyonunu tercih eden hastalarda tedirginliğe yol açabilmektedir. TransPRK (No Touch Laser) tekniği adı verilen lazer yöntemi bu tedirginliği önler. Bu yöntemle yapılan lazer tedavisinde göze cihaz teması olmaz. Hastanın, uzaktaki bir ışık kaynağına saniyeler içinde bakması tedavinin yapılması için yeterlidir ’’diyor. NEDEN NO TOUCH LASER? •Tedavi, göze cihazla temas olmadan ve çok kısa bir süre içinde gerçekleşiyor. • Uzak-yakın görme bozukluğu ve astigmat tedavisini tek seansta yapabiliyor. • İnce kornealı hastalara uygulanabiliyor. • Yüksek gözlük numaralarını düzeltmek mümkün. • Tedavi sonrasında göz kuruluğu yaşanmıyor. • Tedavinin etkisi kalıcı • Tedaviden kısa süre sonra günlük aktivitelerinize devam edebiliyorsunuz. Lazer tedavisini tercih eden hastaların ortak korkusu; gözün kesilmesi, göze yabancı bir cisimle dokunulması veya doku kazınması gibi durumlardan duyulacak rahatsızlık. Bu nedenle tedavi olmayı erteleyen hassas hastalar için No Touch Laser yöntemi en güvenli yöntemlerden biri. No Touch Laser tedavisinde diğer lazer operasyonlarındaki gibi doku kesilmesi olmadığı için zar kırışması ve zar altında iltihap gelişimi gibi sorunlar olmuyor. GÖZE DOKUNMADAN LAZER UYGULAMA NASIL YAPILIYOR? No Touch Laser, göz kusurlarının sadece gözün yüzeyinde gerçekleşen bir ışık tedavisiyle düzeltilmesidir. Hastanın cihazdaki yeşil renkli rehber ışığa gözünü dikip bakması, bu tedavinin yapılması için yeterlidir. Tedavi, en yüksek gözlük numarasının düzeltilmesinde bile 1 da-

kikanın altında sürer ve tümüyle ağrısız gerçekleşir. Tedavi sırasında lazerin bilgisayarı ile veriler optimize edilir ve kişiye özel bir uygulama gerçekleşir. Operasyon anında gözünüzü veya başınızı oynatsanız bile cihaz otomatik durur ve siz sabit bakmaya başladığınızda işleme devam eder. GÖZE DOĞRUDAN TEDAVİ No Touch Laser tedavi işlemi, sadece anestetik damla damlatılmasıyla yapılır ve uygulama sırasında hasta hiç ağrı duymaz. Tedavi sırasında göze herhangi bir cihaz teması olmaz, lazer cihazından çıkan ışınlarla göze doğrudan tedavi yapılır. Tedaviden sonra gözlerin kapatılması gerekmez, hasta iki gözünü de açık tutarak evine gidebilir. Uygulama, aynı tedavi seansında iki göze birden yapılır. Hasta eve gittikten sonra 36 saat süreyle gözlerde batma, kızarma, ışıktan rahatsız olma ve televizyondaki küçük yazıları bulanık görme türü yakınmalar gelişebilir. Tedaviden sonraki 4. günde hasta, bilgisayarda çalışma ve otomobil kullanma türü işleri yapmaya başlar. GÖZ KURULUĞU YAPMIYOR Kesili lazer yöntemlerinden sonra aylarca göz kuruluğu yaşanabiliyor. No Tou-

ch Laser yönteminde bu süre kısadır ve geçicidir. Lazer sonrası verilen damlalar hastanın bu süreyi konforlu geçirmesine yardımcı olur. TEDAVİDEN SONRA TEK DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN GÜNEŞ IŞIĞI Hastaların dikkat etmesi gereken tek şey tedaviden sonra bir ay süreyle dışarıda güneş gözlüğü takmak olduğunu belirten. No Touch Laser tedavisinden sonra numarasız renkli kontakt lens kullanılmasında da hiçbir sakınca yok. NO TOUCH LASER TEDAVİSİ KİMLERE UYGULANABİLİR? • 18 yaşın üzerindeki kişilere (üst yaş sınırı yok) • Miyoplara (uzağı göremeyenlere) • Astigmatlara (bulanık görenlere) • Hipermetroplara (yakını göremeyenlere) • Korneası ince kişilere • Keratokonus hastalarına (Cross tedavisiyle birlikte) • Kornea nakli geçirmiş ama astigmatı düzelmemiş hastalara • Katarakt ameliyatından sonra göz numarası sıfırlanamamış hastalara • 40 yaşından sonra gelişen yaşa bağlı yakın görme sorunu olan hastalara OCAK-ŞUBAT 2017 / PS 69


GİRİŞİMSEL RADYOLOJİ

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

“KİST HİDATİK” HASTALIĞININ PERKÜTAN TEDAVİSİ

Prof. Dr. Okan Akhan Bayındır Söğütözü Hastanesi Radyoloji Bölüm Başkanı

Halk arasında “Kistik Hastalık” diye tabir edilen Kist Hidatik hastalığından korunmak için evcil hayvanlara mutlaka 3 ayda 1 antiparaziter Kist Hidatik uygulaması yapılmasını öneriyorlar. Prof. Dr. Okan Akhan Kist Hidatik hastalığını ve tedavide önemli bir avantaj sağlayan Perkütan Tedavisini anlattı. KİST HİDATİK NEDİR? Halk arasında kedi ve köpekten bulaşan hastalık olarak bilinen Kist Hidatik bir parazitin sebep olduğu ve sıkça rastlanan bir hastalıktır. Kist Hidatik; özellikle hastalıklı olan küçükbaş (koyun gibi) hayvanlarda, hastalıklı olan organların uygun imha edilmemesi nedeniyle insanların yiyeceğine, özellikle sebzelere bulaşan, kirli sularla geçen ve barsak sisteminden karaciğere ilerleyip, buraya yerleşen bir hastalık. Bu hastalık yüzde 65 oranında karaciğerde, yüzde 25 oranında akciğerde, yüzde 10 oranında ise vücudun her türlü organ ve dokusuna yerleşir. Genellikle karaciğere yerleştikten sonra kistik yapıların ortalama 1 yıl içerisinde 1 cm civarında büyüdüğü iddia edilir. Bu konu ile ilgili görüşler farklı 70 PS / OCAK-ŞUBAT 2017

ancak 6-7 cm çapa gelen kistik bir lezyonun yaklaşık en az 5-6 yıllık bir geçmişinin olması gerekir. HASTALIĞIN KLİNİK BELİRTİLERİ NELERDİR? Hastalık yerleştiği organa göre bulgu verebilir. Karaciğere yerleştiği zaman çevre organ ve yapılara baskı söz konusuysa, bazı bulgular ortaya çıkabilir. Karının sağ üst kadranında ağrı olabilir. Eğer safra yollarına baskı yapıyorsa ya da safra yollarına patlayıp açılmışsa buna bağlı sarılık tablosu ile hasta gelebilir. Ancak vakaların neredeyse yüzde 75’inde hiçbir klinik bulgu olmadan hastalık varlığını sürdürebilir. Ortaya çıkan klinik bulgulara göre hastanın değerlendirmesini yapmak gerekir. Klinik bulgu vermeyen kistlerin başka amaçla yapılan ultrasonografi ve bilgisayarlı tomografi gibi tetkiklerde tesadüfen saptanması söz konusu. TEDAVİ YÖNTEMLERİ NELERDİR? Tedavi yöntemi olarak genelde cerrahi ve ilaç tedavisi yöntemleri uygulanıyor. Cerrahi yöntemde maalesef ölüm, komplikasyon, hastalığın tekrarlaması riski ve hastanede kalış süresi yüksek. İlaç tedavisinde ise başarı oranı yüzde 50, hastalığın tekrarlama oranı ise iki yıl içerisinde yüzde 25.

KİST HİDATİK HASTALIĞININ PERKÜTAN TEDAVİSİ Yatış süresinin daha az olması, ölüm ve nüks etme oranlarının düşüklüğünden dolayı Perkütan tedavisi hastalara daha çok avantaj sağlıyor. Perkütan tedavisini basitçe görüntüleme eşliğinde özel iğneler ile kistin ciltten boşaltımı olarak açıklayabiliriz. Cilt geçilerek ve buralara kateter yerleştirerek boşaltılıp tedavi edilebilirler. Özellikle üreyen kız veziküller için ekibimizce geliştirilen MoCaT tekniği ameliyatsız olarak kistin kateter aracılığıyla boşaltılması esasına dayanıyor. MoCaT tekniğinin diğer yöntemlere göre avantajı, kız vezikül içeren alt tiplerde hastalığın tekrarlama oranının diğerlerine nazaran daha düşük olmasıdır. KEDİNİZE VE KÖPEĞİNİZE ÜÇ AYDA BİR ANTİPARAZİTER KİST HİDATİK UYGULAMASI YAPTIRIN Hayvanlarda Kist Hidatik uygulaması; kedilerde enjeksiyon yoluyla köpekler de ise enjeksiyon ve tablet yoluyla yapılabiliyor. Evde 12 yaş altı çocuk veya hamile bir birey varsa bu uygulamanın 3 ayda bir uygulanması öneriliyor. Beslenmesi çiğ olan ve sokağa sık çıkan hayvanlarda Kist Hidatik riski yükselirken beslenmesi kuru mamayla yapılan ve ekseriyetle evde bakılan hayvanlarda bu risk oldukça azalıyor.


HÜCRE TEDAVİLERİ

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

İNSAN VÜCUDUNUN KENDİ MUCİZESİ “KÖK HÜCRE” Tıp dünyasındaki gelişmelere paralel hızla ilerleyen çalışmalar, “Hücre Tedavileri” alanında her geçen gün farklı hastalıkları gündeme getiriyor. Hastalık, doku kaybı veya fonksiyon kaybı tedavisi için; hastanın kendi dokularından elde edilen kök hücre ve yenileyici/rejeneratif hücrelerin kullanılması prensibine dayanan tedaviler birçok alanda başarı ile uygulanabiliyor. İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Anabilim Dalı Uzm. Dr. Semih Bağhaki, hücre tedavilerinin 2012’den beri fakültelerinde uygulandığını belirtiyor. AMELİYAT SONRASI HASARLARDA DA OLUMLU SONUÇLAR “Işın tedavisi yani radyoterapi her ne kadar son yıllarda hedefe yönelik hale geldiyse de temas ettiği tüm hücre ve dokularda hasara neden oluyor. Bu da sağlıklı çevre dokuların kaybı, önceki bir ameliyatın sonuçlarının bozulması veya yapılması planlanan bir ameliyatın seyrini zorlaştırma gibi sonuçlar demek. Eskiden bu olumsuz sonuçları bertaraf etmek mümkün değilken son 5 yılda özellikle yağ dokusu kaynaklı hücre tedavilerini, radyoterapinin bu olumsuz etkilerini önemli oranda azaltmak amacıyla kullanabiliyoruz. En tipik örnek ise meme kanseri ameliyatı sonrası radyoterapi görmüş hastalardır. Bu hastalarda zaman zaman göğüs kafesinde sertleşmeler ve deride renk değişiklikleri görülebilir. Bu durum hasta konforunu bozan ve biz plastik cerrahların yeni meme oluşturma cerrahisini zorlaştıran bir faktördür. Bu hastalarda, hastanın kendi yağ dokusunu alıp birkaç işlem sonrası elde ettiğimiz hücre solüsyonunu göğüs kafesine enjekte etmek bahsettiğimiz radyoterapi hasarlarını önemli oranda ortadan kaldırır.”

Hücre alım işlemlerinin ameliyathane koşullarında yapıldığını ve neredeyse hiç iz bırakmadığını belirten Uzm. Dr. Semih Bağhaki; “Plastik cerrahide uygulama alanı bulan hücreleri cilt altı yağ dokusundan veya kemik iliğinden alabiliyoruz vehücreler alındığı gibi en çok 2-3 saat süren işlemler sonrası aynı koşullarda hastaya uygulanıyor. Yani tedavinin hücre alım ve uygulama aşamaları beraber yaşanıyor. FARKLI TEDAVİYE FARKLI KAYNAK Vücudunda yeterli cilt altı yağı olmayan bir hastada yağ dokusu kaynaklı hücre tedavilerini yapmak zorlaşır. Örneğin bacaklarda dolaşım yetersizliği tedavisinde kemik iliği kaynaklı hücre, estetik cerrahide yüz gençleştirme amaçlı olarak ise yağ dokusu kaynaklı hücreleri tercih ederiz.” TEDAVİDE YAN ETKİ: YETERİ KADAR FAYDA GÖRMEMİŞ OLMAK! Plastik cerrahinin hücre uygulamalarının genel olarak düşük bir komplikasyon oranına sahip olduğunu belirten Uzm. Dr. Semih Bağhaki, en çok karşılaşılabilecek ‘yan etki’nin, hastanın tedaviden beklediği ölçüde fayda görmemesi olduğunu vurguluyor. Bağhaki, “Hasta hücre tedavisinden zarar görmemiş ancak yeterince fayda da görmemiştir. Tedavi sonrası iyileşme değerlendirmesi konusu ise uygulama alanı ve hastalığa göre değişkendir. Örneğin, kanser tedavisi amacıyla radyoterapi görmüş ancak ışın alan bölgede geçmeyen ağrıları veya yanmaları olan bir hastaya yapacağımız yağ dokusu kaynaklı hücre uygulaması sonrası ertesi gün ağrılarında azalma gözlemlediğimiz olur. Buna karşılık, romatizmal bir hastalığın neden olduğu iyileşmeyen bir yaranın hücre tedavilerinde fayda görmesi için birkaç seans tedavi ve dolayısıyla birkaç hafta gerekebilir. Ancak bu durumda bile,

Uzm. Dr. Semih Bağhaki İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi A.B.D

hastanın başka alternatifi olmadığı düşünüldüğünde hücre tedavileri kabul edilebilir bir hızda hastaya fayda vermektedir” diyor. ‘HÜCRE TEDAVİLERİ’ YAŞAM SÜRESİ VE YAŞLANMA BULGULARINI GERİDE BIRAKIYOR! “Hücre tedavilerinin potansiyeli biz ve önümüzdeki her neslin yaşam süresini artıracağını düşündürtüyor. Kalp-damar hastalıkları, diabet, romatizmal hastalıklar, nörodejeneratif (Alzheimer, Parkinson) hastalıkları hedefleyen hücre tedavileri üzerine şu anda sayısız çalışma yürütülüyor. Bizim jenerasyonun yaşam sürelerinin 100 yılı rahatlıkla geçeceğini öngörüyorum. Gençlik üzerindeki etkileri ise hali hazırda kendini gösteriyor. Bugün, özellikle ülkemizde plastik cerrahinin geldiği nokta bu açıdan gurur verici. Yağ dokusu kaynaklı hücre uygulamaları ile yüz yaşlanmasının önemli oranda tedavi edilmesi mümkün. Yine estetik meme cerrahisinde de yağ dokusu kaynaklı hücre tedavilerini başarıyla kullanabiliyoruz. Teknik olarak başarılı bir uygulama yapıldığında hücre tedavilerinin yüz yaşlanmasını geciktirici ve meydana gelmiş yaşlanma bulgularını geriye döndürücü etkisi belirgin ve uzun sürelidir” OCAK-ŞUBAT 2017 / PS 71


DERNEKLER’DEN

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

ilacın içine mikrop zaten giremez. Bunun için civa koymaya gerek yok. Net söylüyorum, şuandaki mevsimsel grip aşısı içinde civa yoktur” dedi.

GRİP DEYİP

Grip, nezle ve soğuk algınlığı ile karıştırılabilir, bazı benzer belirtiler gösterir ancak grip sadece üst değil alt solunum yollarına da iner. Grip nezleye kıyasla çok ağır seyreden, ayakta atlatılması zor, zatürre, bakteriyel hastalıklar gibi çok ciddi hastalıklara neden olabilen ve hatta altta yatan kronik hastalığı olanlarda ve yaşlılarda hastaneye yatış ve ölüme sebebiyet verebilen bir hastalıktır. Grip kaynaklı ölümlerin çoğu altta yatan KOAH, diyabet, kalp yetmezliği, böbrek yetmezliği gibi kronik hastalıkların tetiklenmesi sonucu gerçekleşir.

GEÇMEYİN, AŞI OLUP ÖNLEM ALIN!

Grip aşısında ağır metaller olduğu iddialarına cevap veren Prof. Dr. Serhat Ünal, “Ağır metalin aşının içinde ne iş var? Civanın vücuttan atılabilir türü kullanılıyordu. Civanın aşılar içinde kullanıyor olmasının nedeni, çoklu aşı yani içinde 10-20 doz varsa, enjektöre iğneyi sokup çıkarıp ve bir daha sokacağımız için mikrop bulaşmasın diyedir. Halbuki mevcut grip aşıları tek doz. Kullanıp atıyorsunuz. Tek doz olan ilacın içine mikrop zaten giremez. Bunun için civa koymaya gerek yok. Net söylüyorum, şuandaki mevsimsel grip aşısı içinde civa yoktur” dedi. AŞI DENİLİNCE ÇOCUKLAR AKLA GELİYOR AMA ERİŞKİNLERİN YAPTIRMASI GEREKEN AŞILARDA VAR

Son zamanlarda artan şekilde medyada çeşitli kişilerin gerek grip hastalığının önemini azaltma, gerekse de aşılarla ilgili yanlış ve yanıltıcı bilgiler vererek halkı yanlış yönlendirdiğini görülmesi üzerine 14 Tıp derneği tarafından düzenlenen basın toplantısına; Türk İç Hastalıkları Uzmanlık Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Serhat Ünal, Aile Hekimleri Dernekleri Federasyonu Başkanı Dr. Gürsel Özer, Akademik Geriatri Derneği Başkanı Prof. Dr. Mehmet Akif Karan, Türk Kardiyoloji Derneği Gelecek Başkanı Prof. Dr. Mustafa Kemal Erol, Türk Klinik 72 PS / OCAK-ŞUBAT 2017

Mikrobiyoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları Derneği Genel Sekreteri Doç. Dr. Süda Tekin, Türk Tıbbi Onkoloji Derneği Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Mahmut Gümüş, Türk Toraks Derneği Üyesi Prof. Dr. Çağlar Çuhadaroğlu katıldı. Prof. Dr. Serhat Ünal, “Civanın aşılar içinde kullanıyor olmasının nedeni, çoklu aşı yani içinde 10-20 doz varsa, enjektöre iğneyi sokup çıkarıp ve bir daha sokacağımız için mikrop bulaşmasın diyedir. Halbuki mevcut grip aşıları tek doz. Kullanıp atıyorsunuz. Tek doz olan

“Aşı denilince çocuklar akla geliyor ama erişkinlerin yaptırması gereken aşılarda var” diyen Prof. Dr. Ünal, Grip aşısı ABD’de 2 ve 6 aydan itibaren herkese yaptırılıyor. Bizde öyle değil. Biz daha çok erişkin tarafında yapılmasını öneriyoruz. 65 yaş ütündeki kişiler, 65 yaş altında olup altta yatan ciddi hastalığı olanlar. Bunlar neler? Kronik obstrüktif Akciğer hastalığı olanlar, diyabeti olanlar, kronik karaciğer yetmezliği olanlar, böbrek yetmezliği olanlar, kanser tedavisi olanlar, gebeler vb. hastalıları olan hastalarda grip daha sık görülür. Bu hastalar mutlaka yıllık grip aşısı olmalıdırlar” şeklinde konuştu. Gribin içinde bulunduğumuz mevsiminde yaygınlaştığı bilgisini veren Prof. Dr. Ünal, “Bu hastalıkta halsizlik, bitkinlik, öksürük, ateş, kas ağırsı durumlar ortaya çıkartır. Özellikle kas ağrısı durumda genç erişkinleri 1 hafta yatağa yatırır. Kalktıktan sonra 2 hafta kadar iş gücü verimiz düşer. Bütün bunları üst üste koyunca ve aynı anda binlerce kişi hasta olduğunda önemli bir iş gücü kaybıdır. Bu durumun ülkelere belli maliyeti var. ABD'de gribin ülkeye yıllık 8 milyar dolar


POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

yükü olduğu hesaplandı. Bu ve ölümler olmasın diye grip, aşıyla korunması gereken bir hastalık” diye konuştu. KALP VE DAMAR HASTALARINA GRİP AŞISINI ÖNERİYORUZ Kalp hastalıklarında gribal enfeksiyonların getirdiği durumlara bağlı kötüleşme olabildiğini dile getiren Prof. Dr. Mustafa Kemal Erol, ''Özellikle kalp yetersizliği olan hastalar gribal enfeksiyon geçirdiklerinde durumları daha ciddileşiyor. Hastaneye yatışlar artıyor hatta bu hastalarda ölüm meydana gelebiliyor. Dolayısıyla grip aşısının yapılması bu hastaların hastaneye yatışlarını ve ölüm oranlarını azaltıyor. Kalp yetersizliği olan hastalara her ne sebepten olursa olsun, yıllık grip aşısı yaptırmalarını öneriyoruz. Yine kalp damar hastalığı mevcut olan hastalar gribal enfeksiyonlar esnasında tekrar kalp krizi geçirme oranının daha yüksek olduğunu biliyoruz. Özellikle kış aylarında bu belirgin hale geliyor. Grip aşısını yaptıran hastalarda kalp krizi geçirme risklerini, çeşitli çalışmalarda yüzde 15 ile yüzde 45 oranında azalttığı görülmüştür. Grip aşısının yapılmasını öneriyoruz” ifadelerini kullandı. AŞILAMADA KORUYUCU HEKİMLİK UYGULAMASI ÖNEMLİ 65 yaş üzeri yani yaşlı popülasyonda insanların hastalıklara karşı eğilimi artmakta olduğunun vurgusunu yapan Prof. Dr. Mehmet Akif Karan, “Koruyucu sistemleri bir miktarda zayıflamakta. Ölüm sebeplerine baktığımız zaman, akciğer enfeksiyonları önemli ölüm sebebi. Bu enfeksiyonla birlikte bu yaşta çoklu hastalıklar bir arada olmakta ve hastalıklara ilişkin ölümlerde artmakta. Yaşlılarda hastalıkların daha sıkıntılı seyretmesi ve daha kötü sonlanması nedeniyle hastalıkları önlemek ve sıkıntı ortaya çıkmadan önce hastalığın tanısını koyup tedaviye başlamak çok önem arz ediyor. Bu açıdan koruyucu hekimlik uygulamalarına önem veriyoruz. Aşılamada koruyucu hekimlik uygulaması önemli. Grip, yaşlılarda daha sıklıkla

seyrediyor. Bunu önlemek için elimizde grip aşı var. Aşı yüzde 100 koruyu değil ama hastalığa yakalanmayı azaltması yanısıra hastalığın ağır geçmesini önleyebilir. Bu hastalıktan ölümleri kesinlikle azaltır” dedi. Türk Toraks Derneği Üyesi Prof. Dr. Çağlar Çuhadaroğlu, “Özellikle 65 yas üstünde kişiler grip ölüme kadar yol açabilen sonuçlar yol açıyor. KOAH, astım gibi kronik enfeksiyon yolları hastalıkları olanlar bu enfeksiyona kolay yakalanabiliyorlar. Bütün hastalardan grip ve zatürre aşısını yaptırmalarını istiyoruz” şeklinde konuştu.

DESTEKLEYEN DERNEKLER: “Aile Hekimleri Dernekleri Federasyonu, Akademik Geriatri Derneği, Halk Sağlığı Uzmanları Derneği, Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği, Türk Gastroenteroloji Derneği, Türk Hipertansiyon ve Böbrek Hastalıkları Derneği, Türk İç Hastalıkları Uzmanlık Derneği, Türk Kardiyoloji Derneği, Türk Klinik Mikrobiyoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları Derneği, Türk Nefroloji Derneği, Türk Nöroloji Derneği, Türkiye Romatoloji Derneği, Türk Tıbbi Onkoloji Derneği, Türk Toraks Derneği”.

Aile Hekimleri Dernekleri Federasyonu Başkanı Dr. Gürsel Özer, “Birinci basamak çalışanları olarak, aile hekimleri olarak erişkin ve çocuk aşılama programında daha çok eksikliklerimizin olduğunu düşünüyoruz. Bunun için Sağlık Bakanlığı ile görüşme halindeyiz. Erişkin aşılama programında var gücümüzle gayret ediyoruz” dedi. Türk Tıbbi Onkoloji Derneği Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Mahmut Gümüş, “Kanser hastaları özel bir grup. Özellikleri itibariyle aşı ihtiyacı olan diğer gruplarla çakışıyor. Hem yaşları hem de hastalıkları itibariyle yandaş hastalıklar dediğimiz kalp damar hasatlıkları, KOAH vb. hastalıklara sahip oluyorlar. Buda onları büyük risk altında bırakıyor. Grip ve zatürre gibi infeksiyonlara maruz kalmak, onların yaşam kalitesini düşürmekte. Biz onkologlar olarak hastalarımıza her iki aşıyı öneriyoruz” ifadelerine yer verdi. Türk Klinik Mikrobiyoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları Derneği Genel Sekreteri Doç. Dr. Süda Tekin, “İnfeksiyon hastalıkları bulaşıcı hastalıklardır. Pek çok medeniyetin ortadan kaldırılmasına yol açmıştır. Yapılan incelmeler sonrası infeksiyondan korumanın başılca 2 yolu var. Bir tanesi hijyen. Temizlik yaparak bu hastalıklardan korunabiliriz. İkincisi ise aşı. Koruyucu olarak hastalıkla karşılaşmamak için bağışıklık sağlamaktadır” dedi. OCAK-ŞUBAT 2017 / PS 73


KONGRE HABERLERİ

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

TERÖRLE MÜCADELE KADAR ÖNEMLİ!

Ülkemizde madde kullanım yaygınlığı araştırması yapılm

alı

Prof. Dr. Nesrin Dilbaz Üsküdar Üniversitesi Bağımlılık Uygulama ve Araştırma Merkezi (ÜSBAUMER) Müdürü

Üsküdar Üniversitesi Bağımlılık Uygulama ve Araştırma Merkezi ve Bağımlılık Psikiyatrisi Derneği tarafından 14-17 Aralık 2016 tarihleri arasında Antalya'da gerçekleştirilen 10. Alkol ve Madde Bağımlılığı Kongresi’nin sonuç bildirgesi açıklandı. Kongre Başkanlığı’nı Üsküdar Üniversitesi Bağımlılık Uygulama ve Araştırma Merkezi (ÜSBAUMER) Müdürü Prof. Dr. Nesrin Dilbaz’ın üstlendiği 10. Ulusal Alkol ve Madde Bağımlılığı Kongresi’ne; Üsküdar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan ve Sağlık Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Hüseyin Çelik katıldı. 250’nin üzerinde katılımcı ve konuşmacı ile 36 panel ve 13 kursun yanı sıra sem74 PS / OCAK-ŞUBAT 2017

pozyumlar ve vaka sunumları yapıldı. Güncel araştırmalar, kabul ve çıkarımların biyopsikososyal çerçevede ele alındığı kongre’de ayrıca “Nitrik Oksit Sentaz -1 (NOS1) Ekzon 1F-VNTR gen polimorfizimin alkol bağımlılığı, DEHB ve dürtüsellik ilişkisi” başlıklı çalışması ile Dr. İbrahim Karakaya’ya “Genç Araştırmacı Özel Ödülü” verildi.

si konusunda hızla eyleme geçmeleri önemlidir. Bu alanda yapılacak bilimsel çalışmalara önemli destekler gerekir ve bu konuda TÜBİTAK’ın özel davet ile destek vermesi çok büyük önem taşımaktadır.

SAĞLIKLI VERİLER İÇİN ARAŞTIRMA ŞART

Uyuşturucu kavramının mevcut etkiyi tam karşılamadığı, uyuşturucu özelliği olan maddelerin yanı sıra uyarıcı özellikteki maddelerin de ciddi bir bağımlılık potansiyeli taşıması nedeniyle bilimsel platformda olduğu kadar diğer ilgili alanlarda da “madde” olarak değiştirilmesinin uygun olacağı ve hem tedavi hem de koruma amaçlı politikalarda “bağımlılık” kavramı kadar “kullanım bozuklukları” kavramının da üzerinde durulmalıdır.

Prof. Dr. Nesrin Dilbaz, sonuç bildirgesinde yer alan konuları kısa bir özetini yaptı: “Bağımlılık ulusal güvenlik problemi olup uyuşturucu veya uyarıcı maddelerle mücadele terörle mücadele ile eş anlama gelmektedir. Bağımlılık sorunu ile mücadelenin ilk adımının sağlıklı veriler olduğu ve ülkemizde bu alanda geniş toplumsal yaygınlık araştırmalarına ciddi bir gerek olduğu açıktır. 2003 yılından bu yana tüm Avrupa ülkelerinde 4 yılda bir yapılmakta olan 16 yaş lise öğrencilerinde madde kullanım yaygınlığı ile ilgili çalışmanın halen gerçekleştirilmediği, ilgili bakanlıkların bu çalışmaların gerçekleştirilme-

KULLANIM BOZUKLUKLARI KAVRAMI ÜZERİNDE DURULMALI

Ülkemizde son yıllarda sentetik madde-


POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

10. Ulusal Alkol ve Madde Bağımlılığı Kongresi’nde; 250’nin üzerinde katılımcı ve konuşmacı ile 36 panel ve 13 kursun yanı sıra sempozyumlar ve vaka sunumları yapıldı.

lerin kullanımının gittikçe artan bir tehlike olduğu ve tehlikenin, sayının artışı ile birlikte kullanılan maddelerin toksik etkilerine de bağlı olduğu görülmektedir. Yasal veya yasal olmayan nedenlere bağlı olarak kişinin madde kullanıp kullanmadığının en doğru ve hassas biçimde ölçülmesinin çok önemli olduğu, bu alanda ülkemizde var olan ileri gelişmiş laboratuvarlarda kullanılan tekniklerin tartışılması ve doğrulama laboratuvarları üzerinde durulmasının önem taşıdığına inanılmaktadır. SİGARA BAĞIMLILIĞINDA UZMAN DESTEĞİ Yasadışı maddeler kadar satışı yasal olan sigaranın da başta gençler olmak üzere tüm toplum için ciddi bir sağlık sorunu olduğu, korumaya yönelik çalışmalar kadar ulaşılabilir tedavide bağımlılık alanında uzman olan ruh sağlığı uzmanlarının daha aktif olarak alanda var olmasının tedavinin etkinliği açısından önemi büyüktür. DAVRANIŞ BAĞIMLILIKLARI ÇOĞALIYOR Kumar bağımlılığı, sanal bağımlılıklar ve yeme bağımlılığı gibi davranış bağımlılıklarının da ele alındığı kongrede özellikle obezite ile obezite cerrahisi sonrasında hastalarda gelişen psikiyatrik bozukluklar ve alkol madde kullanım bozukluklarının yaygınlığı üzerinde duruldu. Bu hastalarda cerrahi öncesi geniş kapsamlı bir psikiyatrik muayene yapılmasının önemi vurgulandı. Bağımlılıkta korunma kadar tedavisinde de aileye yönelik müdahaleler önemlidir ve bu alanda çalışan profesyonellerin aile terapisi eğitimlerinin önemi bu kongrede de vurgulanarak aile terapileri konusunda temel bir eğitim kursu düzenlendi. Yeşilay ve Sağlıklı Yaşam Tercihtir (SAYAT) Derneği gibi koruyucu önemi olan

örgütlerin yanı sıra Adsız Alkolikler - AA”, “Adsız Narkotikler- NA” gibi tedavi grupları başta olmak üzere bu alanda çalışan sivil toplum örgütlerinin çalışmaları bağımlılığın kapsayıcı ve sürdürülebilir tedavisinde önemlidir. Ama bu alanın aynı zamanda ciddi ölçüde kötüye kullanım riski taşıdığı için sivil toplum kuruluşlarının işlevinin bu alanda rol çalmak değil rol almak olmalıdır. Madde kullanım bozukluğu alanında önleme çalışmaları kadar tedavi ve tedavinin ulaşılabilirliği de önemlidir. Bu alanda ilaç tedavileri, Transmanyetik uyari (TMU) gibi somatik tedaviler ve psikoterapiler etkili tedavi seçenekleridir. BAĞIMLILIK ALANINDA UZMAN PERSONEL YETİŞTİRİLMELİ Türkiye genelindeki özel merkezlerde ve Sağlık Bakanlığı bünyesinde bağımlılık tedavi merkezlerinin sayısı hızla ar-

tış sürecindedir. Hali hazırda bağımlılık alanında sağlık çalışanı eksikliği varken artan tedavi merkezleri ile birlikte ülkemizde bağımlılık alanında uzmanlaşmış kişilere yönelik ihtiyaç belirgindir. Bu alandaki eksikliği gidermek ve bağımlılık alanında donanımlı, uzmanlaşmış kişileri önleme, tedavi ve rehabilitasyon hizmetlerine kazandırmak önemlidir. Bu anlamda oluşturulmuş ve bu alanda çalışmaya yeni başlayan üniversitelere bağlı yüksek lisans programları üzerinde durulması önemlidir. Bağımlılık biyopsikososyal bir sorun olup cok sayıda kurumun birlikte çalışmasını gerektirmektedir. Var olan potansiyelin anlamlı ekonomik kullanımı açısından kurumlar arası işbirliği çok önemlidir. Bağımlılık alanında medya ile iş birliği önemlidir ve bu alanda tüm medya çalışanları ile eğitim programları gerçekleştirilmesi gerekmektedir.”

ÜSBAUMER HAKKINDA ÜSBAUMER, bağımlılık alanında bilimsel araştırmalar yapmak, projeler üretmek, yürütülmekte olan projelere ortak olmak; ulusal ve uluslararası kuruluşlara, gerçek ve tüzel kişilere hizmet içi eğitim kursları, konferanslar, çalıştaylar, seminerler, sertifika programları düzenlemek; toplumdaki her kesimi doğrudan ya da uzaktan eğitim yoluyla bilgilendirmek ve bilinçlendirmeyi hedeflemektedir. Merkezin faaliyet alanları arasında, 1- Bağımlılık tedavi yöntemlerinin profesyoneller dışı kişiler tarafından uygulanmasının önüne geçmek amacıyla psikolog ve hekimleri yetkilendirmek üzere eğitmek. 2- Ulusal ve uluslararası düzeylerde bilimsel araştırma projeleri hazırlamak, bu projeleri gerçekleştirmek üzere çalışma grupları oluşturmak yer almaktadır.

OCAK-ŞUBAT 2017 / PS 75


KÜLTÜR-SANAT İSTANBUL

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

İZMİR

KISA AMA TİYATROYLA DOPDOLU İstanbul Tiyatro Festivali ortak yapımlarından, festivalde prömiyerini gerçekleştirmiş birbirinden heyecan verici yerli yapımlara kadar birçok oyun, şubat ayı boyunca şehrin dört bir yanında sahneleniyor. Bazı oyunlar; Godot’yu Beklerken, Köpeklerin İsyan Günü, O/Hakkâri’de Bir Mevsim, Üç Kız Kardeş, Macbeth, Martı.

JÜLİDE ÖZÇELİK - MERT FIRAT SENFONİK AŞK ŞARKILARI Jülide Özçelik ve Mert Fırat, İzmir Devlet Senfoni Orkestrası ile birlikte sevgiyi anlatan şarkılarla sahnede olacak. Yaklaşık 5 senedir Türkiye'nin çeşitli şehirlerinde kendisine ait ya da sevdiği aşk şarkılarını senfonik düzenlemelerle devlet senfoni orkestraları eşliğinde yorumlayan Jülide Özçelik, Mert Fırat ile birlikte ilk defa 2016 yılının Şubat ayında İstanbul Zorlu Performans Sanatları Merkezi'nde aynı sahneyi paylaşmıştı. Bu kez projenin İzmir prömiyerini gerçekleştirecek. Konser, İzmir Büyükşehir Belediyesi ve İzDSO ortak projesi. 14 Şubat 2017 Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi

AŞK ŞARKILARI VE ÖYKÜLER İş Sanat sahnesi, aşkla dolu bir geceye tanıklık etmeye hazırlanıyor… Şair, yazar, tiyatrocu, araştırmacı ve ayrıntı ustası Sunay Akın, kendine has, şaşırtıcı üslubuyla anlatacağı etkileyici sevda öyküleri ve seslendireceği aşk şiirleriyle sahnede olacak. Akıcı diliyle seyirciyi içine çeken, kısacık bir performansa bile binlerce kitabın ışığını sığdıran Sunay Akın’a sahnede, aşk şarkılarının en sevilen yorumcularından İlhan Şeşen eşlik edecek. O gece Sunay Akın ve İlhan Şeşen sahnede aşka kelimelerden ve notalardan bir kostüm hazırlayacak. 17 Şubat 2017 İş Sanat

TOMATITO En İyi Flamenko Albümü” kategorisinde ikinci Latin Grammy’sini kazanan José Fernández Torres, flamenko aleminde bilinen adıyla Tomatto, “Vengo” adlı filim için yaptığı müziklerle César Ödülü’nü kucakladı ve Grammy tarihinde, ödül kazanan ilk flamenko müzisyeni olarak hafızalara yerleşti. Flamenko’yu caz dünyasına taşıyan isim olarak da tanınan ve müzik eleştirmenleri tarafından tek kelimeyle “benzersiz” olarak özetlenen Tomatto, 23 Şubat’ta AASSM’de İzmirlilerle buluşacak. 23 Subat 2017 Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi

ANKARA ŞUBAT

MART ANKARA DÜNYA MÜZİKLERİ FESTİVALİ

" BEN FRİDA KAHLO 'OTOPORTRE'" Ankara Devinim Tiyatro 5. Sanat yılında Meksika' lı ünlü ressam Frida Kahlo'nun yaşam öyküsünü CerModern'de sahneye taşıyor. Ahmet Yapar'ın yazıp yönettiği oyunda Frida Kahlo'yu Fatmanur İsmailçebi oynuyor. Oyunun müzik düzenlemesi Didem Doğan ve Abdullah Demir Çiçek'e ait. Oyun, Frida Kahlo'nun Meksika' da gerçekleştirdiği ilk ve son resim sergisinde geçiyor. Frida'nın yaşadığı acı, aşk, resim ve devrim dolu yaşam öyküsünü Frida' nın kendini ağzından izleyiciye aktarıyor. Çocukluğundan ölümüne kadar çektiği acılar, yaşadığı inişli çıkışlı aşklar ve komünist kimliğiyle içinde bulunduğu eylemleri resmeden, yazan Frida' nın hikâyesi Cermodern' de seyirci karşısına çıkıyor. 19 Şubat 2017 Cermodern

Altus Kültür-Sanat tarafından bu yıl üçüncüsü düzenlenen 'Ankara Dünya Müzikleri Festivali' mart ayında dünyaca ünlü eşsiz sanatçıları bu kez MEB Şura Salonu’nda ağırlıyor. 5 Mart Teresa Salgueiro, 6 Mart Ambrogio Sparagna, 7 Mart Souad Massi, 8 Mart Dhafer Youssef, 9 Mart Ara Malikian, 10 Mart Yemen Blues. 05 Mart - 10 Mart 2017 MEB Şura Salonu

İSTANBUL MART

LEYLA GENCER ANISINA “GÜLLÜ ŞÖVALYE” BİFO’nun Leyla Gencer’in anısına çok özel bir sahneleme ile bu sezon sizlerle buluşturacağı opera Güllü Şövalye. 76 PS / OCAK-ŞUBAT 2017

Romantizmin yerini 20. yüzyıla bıraktığı geçiş dönemine eşsiz yapıtlarıyla damga vuran Richard Strauss’un üç perdelik operası Güllü Şövalye’de başrolü Angela Denoke canlandıracak. İlk kez 1994 yılında Peter Pikl’ın rejisiyle Ulm Tiyatrosu’nda üstlendiği bu rol ile çok beğenilen Denoke, daha sonra Viyana Devlet Operası ve Metropolitan Operası’nda yine Marschallin rolü ile dünyaca aranan opera solistlerinden biri olmuştu. 30 Mart 2017 İstanbul Lütfi Kırdar ICEC

YÜZYIL DÖNÜMÜNDEN BAŞYAPITLAR Yorumladığı yapıtlara kattığı ayrıcalıklı ifadeciliği ile piyanist Gabriela Montero’dan “yetenekleri dehanın sınırını aşan” bir sanatçı olarak bahsediliyor. Montero, yalnızca geride bıraktığımız sezon içerisinde Kennedy Center, Wigmore Hall, Viyana Konzerthaus, Leipzig Gewandhaus ve Salzburg Festivali gibi pek çok önemli sahnede ayakta alkışlandı. Rahmaninov’un 2. Piyano Konçertosu’nun yanı sıra kendi bestelerini de seslendirdiği son albümüyle Latin Grammy ödününe layık görülen Montero, bir diğer Rus bestecinin başyapıtıyla, Çaykovski’nin piyano repertuvarına armağan ettiği tek konçertosu ile sizlerle olacak. 23 Mart 2017 İstanbul Lütfi Kırdar ICEC


KİTAP /Ayın Kitabı: Kimse Kendi Başına Yapamaz

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

KİMSE KENDİ BAŞINA YAPAMAZ “Kimse Kendi Başına Yapamaz” bir nöroşirurjiyenin, Wilder Penfield’in hikayesi. Bu kitap ayrıca tıpta bir dönüm noktası olarak kabul edilen, Montreal Nöroloji Enstitüsü’nün 1934’te kurulmasına kadar geçen sürecin de hikayesini anlatıyor. Penfield ölümünden kısa bir süre önce 1976 Şubat ayında yayıncıya teslim ettiği kitabının ön yazısında, şu ifadelere yer veriyor: “Bu, bir fikrin hikayesidir. Hatta bunun bir fikrin biyografisi olduğu bile söylenebilir; bu biyografide bir fikrin doğumu, büyümesi ve bağımsızlığını ilan etmesi anlatılmaktadır. 1934-1960 yılları arasında Montreal Nöroloji Enstitüsü’nün ilk yöneticisiydim. Emekli olduktan sonra açılışından öncesi olanların hikayesini yazmam istendi. Önce bunu reddettim. Elimde başka bir biyografi vardı. Bitirdiğimde ise yazarlık yapmanın ne kadar heyecan verici ve zorlu olduğunu keşfetmiştim. Yazmaya karar verdim. Zaten elimde de çok önemli bir aidè-memoire vardı; anneme yazmış olduğum mektupların tamamı. 1909’da evimden ayrılıp üniversiteye gittiğimden beri neredeyse her hafta ona bir mektup yazmıştım. On beş yılın sonunda annem o mektupları topladı düzenledi, büyük bir dikkatle temize çekti ve bana defterler halinde yolladı. Sonunda yöneticiye evet dedim ve şimdi bu hikaye tamamlandığı için ve yayımlanacağı için memnunum. Bunun bir parçası olan otobiyografi, ona yolladığım tüm mektupları saklayan ve kopyalayan annem sayesinde eksiksizdir.” Prof. Dr. Türker Kılıç Penfield’ın kitabını 2005’te New Orleans’ta bir sahaf çarşısında tesadüfen buluyor. Kitabı yıllar sonra Kurucu Dekanlığını yaptığı BAU Tıp Fakültesi yayınları arasına katıyor. Ocak 2017’de okuyucusu ile buluşan kitabın her aşamasında önemli katkıları olan ve ön söz yazarlarından olan Prof Dr. Türker Kılıç, kitap hakkında şunları söylüyor; “Bu kitaptan çok şey öğrendim, hala öğreniyorum. Bu kitabın, geleceğin bilim insanlarına, beyin cerrahlarına yol gösterici olacağına, bilim dünyasına katkı ve derinlik katacağına inanıyorum. Bunun için mutluyum, hatta gururluyum. Bilim dünyasındaki hocalarıma, meslektaşlarıma kendi biyografilerini yayınlamanın önemini vurguluyorum. Penfield üstadın dediği gibi; Tek başımıza

“Nikola Tesla’nın olağanüstü hayatının yaydığı enerjiyle alev alev yanan bir roman… Sırbistan’ın en prestijli edebiyat ödülünün sahibi Tesla: Maskelerle Çevrili Bir Hayat çağının ötesindeki bir mucidin, bir deli-dâhinin, sırlarla dolu bir adamın hikâyesini anlatıyor. Vladimir Pištalo elektrik yüklü, eğlenceli üslubu ve ustaca kurgusuyla hem biyografik roman türüne yeni bir soluk getiriyor hem de hiçbir ayrıntıyı atlamadan, Nikola Tesla’nın bilinmezlerle dolu hayatını aydınlatıyor.

TESLAMASKELERLE ÇEVRİLİ BİR HAYAT Yazar: Vladimir Pistalo Zeplin Kitap

Tesla: Maskelerle Çevrili Bir Hayat’ı okurken Nikola Tesla’nın dehasını bir kez daha takdir edecek, hayatı başarılarla, kalp kırıklıklarıyla ve yoksullukla geçen bir adamın bitmek bilmez hırsına tanık olacaksınız. Pištalo’nun dolu dolu hayal gücü, yaşanmış olayların arka planını anlatarak Tesla’nın ızdırap dolu kalbini okurlara açıyor.

bir hiçiz. Herşey yanındakiyle ve içinde bulunduğu zihin ağıyla değerli ve bu zihin ağı zamandan bağımsız.” Wilder Penfield, (1891-1976) modern tıbbın, sinir bilimin ve beyin cerrahisinin önemli yaratıcılarından. Özellikle epilepsiye yol açan beyin lezyonlarının tanı ve cerrahi tedavisine ilişkin çalışmaları ile biliniyor. Yazar: Wilder Penfield Bahçeşehir Üniversitesi Yayınları 2017

DÜNYAMIZI DEĞİŞTİREN ON İKİ HASTALIK Yazar: Irwin W. Sherman Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları Alanında dünyanın en saygın kuruluşlarından biri olan Amerikan Mikrobiyoloji Derneği (ASM) insanlık tarihini derinden etkilemiş ve halen etkilemekte olan bir düzine hastalığı Dünyamızı Değiştiren On İki Hastalık kitabında bir araya getiriyor. Kitapta hastalıkların yayılımı ve sonuçları incelenirken ortaya çıkan siyasi ve toplumsal sonuçlar ilginç anekdotlarla anlatılıyor. Kitap, hastalıkların köle ticaretinin yaygınlaşması, İkinci Dünya Savaşı’na giden yolun taşlarının döşenmesi ve kitlesel göç dalgalarına neden olması gibi sonuçlarıyla da oldukça ilginç bir tarihle okuyucuyu buluşturuyor. OCAK-ŞUBAT 2017 / PS 77


KONGRE TAKVİMİ

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

ŞUBAT 2017 PEDIRHYTHM VII: Pediatric and Congenital Rhythm Congress 4-7 Şubat 2017 Selanik / Yunanistan Organizasyon: D Event Ulusal Klinik Eczacılık Kongresi 2017 9-12 Şubat 2017 Papillon Ayscha Otel Belek / Antalya Organizasyon: ICM Turizm 2. Selim Hematoloji Güncelleme Sempozyumu 23 -26 Şubat 2017 Papillon Ayscha Hotel / Antalya Organizasyon: Serenas Turizm

OCAK 2017 15. Hepatoloji Sempozyumu 13 Ocak 2017 Wyndham Otel / Ankara Düzenleyen: Türkiye Hepatoloji Vakfı Organizasyon: Flap Tour TOD 38. Kış Sempozyumu 13-15 Ocak 2017 Sheraton Bursa Otel Organizasyon: Serenas Turizm Meme Kanserinde Yeni Yaklaşımlar Eğitim Toplantısı 2017 14-15 Ocak 2017 Swissotel The Bosphorus İstanbul Organizasyon: Humanitas Turizm

4. Multidisipliner Tiroid Kanseri Sempozyumu 24-25 Şubat 2017 Green Park Otel / Ankara Organizasyon: Serenas Turizm 4. Nadir Tümörler Sempozyumu & İzmir Onkoloji Günleri 24-26 Şubat 2017 Hilton İzmir Otel / İzmir Organizasyon: Dalya Turizm

MART 2017

Estetik Plastik Cerrahi Derneği 21. Ulusal Kongresi - EPCD 2017 14-15 Ocak 2017 Hilton Bomonti Otel / İstanbul Organizasyon: Seven Event Company

3rd Vertigo Academy International Meeting 44th Meeting of the Neuro-Otological and Equilibriometric Society (NES) 2-4 Mart 2017 Grand Hyatt Mumbai Hotel, Mumbai / India Organizasyon: Serenas Turizm

EAONO 18 -21 Ocak 2017 Kaya Thermal Hotel & Convention Center / İzmir Organizasyon: Serenas Turizm

9. Çapa Nefroloji ve Transplantasyon Günleri 2-5 Mart 2017 NG Güral Sapanca Otel, Kocaeli Organizasyon: Serenas Turizm

1. Diyabet Teknolojileri Sempozyumu 20-22 Ocak 2017 Swissotel Büyük Efes / İzmir Organizasyon: Motto Turizm

2. Psikiyatri Zirvesi ve 9. Ulusal Anksiyete Kongresi 8 Mart- 12 Mart 2017 Antalya Organizasyon: Serenas Turizm

7. Üroonkoloji Kongresi 26-29 Ocak 2017 Balkan Kongre Merkezi / Edirne Organizasyon: Bros Turizm

12.Girişimsel Radyoloji Yıllık Toplantısı 9-12 Mart 2017 Sueno Belek Kongre Merkezi / Antalya Organizasyon: Serenas Turizm

Geleneksel İç Hastalıkları Günleri 2017 16-19 Mart 2017 NG Sapanca Hotel / Sakarya Organizasyon: D Event Turizm Hacettepe İç Hastalıkları Mezuniyet Sonrası Eğitim Kursu 16-19 Mart 2017 Swıssotel / Ankara Organizasyon: DMR “5.Fetal Hayattan Çocukluğa “ilk 1000 gün” Gebe ve Çocuk Beslenmesi Kongresi 19 - 22 Mart 2017 Sheraton Hotel / Ankara Organizasyon: FTS Turizm

Uluslararası Katılımlı Türk Romatoloji Kongresi 2017 22 - 26 Mart 2017 Regnum Carya Otel / Antalya Organizasyon: GENX XVIII KLİMİK Kongresi 22-26 Mart 2017 Gloria Golf Resort Hotel / Antalya Organizasyon: Süer Turizm 4. Karadeniz Meme Kongresi 30 Mart - 1 Nisan 2017 Sheraton Hotel / Samsun Organizasyon: DMR

78 PS / OCAK-ŞUBAT 2017


KONGRE TAKVİMİ

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

NİSAN 2017

6th International Congress on Leukemia Lymphoma Myeloma (ICLLM) 11- 13 Mayıs 2017 Xanadu Resort Otel Belek, Antalya Organizasyon: Serenas Turizm

Türk Toraks Derneği 20. Yıllık Kongresi 5 – 9 Nisan 2017 Sueno Deluxe Ote / Antalya Organizasyon: Serenas Turizm

53 Türk Pediatri Kongresi 14 -18 Mayıs 2017 Elexus Resort Hotel / Girne-KKTC Organizasyon: Topkon XVI. Türk Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi 16-20 Mayıs 2017 Regnum Carya Otel / Belek- Antalya Organizasyon: Valör

Uluslararası Akademik Geriatri Kongresi 12-16 Nisan 2017 Calista Otel Kongre Merkezi / Belek Organizasyon: Serenas Turizm Hastane İnfeksiyonları Eğitim Programı 12-16 Nisan 2017 Swiss Otel / Ankara Organizasyon: Serenas Turizm 12. Ulusal Endoüroloji Kongresi 13-16 Nisan 2017 Perissia Hotel / Kapadokya - Nevşehir Organizasyon: BROS 16. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Cerrahisi Kongresi 19-22 Nisan 2017 Titanic Lara Otel / Antalya Organizasyon: Serenas Turizm

XXII. Ulusal Kanser Kongresi 19 - 23 Nisan 2017 Regnum Carya Golf Hotel / Antalya Onkoloji Grubu Derneği Organizasyon: DMR 7. Ulusal Alzheimer Kongresi 20-23 Nisan 2017 Dedeman Otel / Konya Organizasyon : Flap Tour 26. Ulusal Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Kongresi 25-29 Nisan 2017 Maxx Royal Otel / Antalya Organizasyon: Opteamist 9. Uluslararası Psikofarmakoloji Kongresi 5. Uluslararası Çocuk ve Ergen Psikofarmakolojisi Sempozyumu 26-30 Nisan 2017 Susesi Otel / Antalya Organizasyon: Global Turizm

12. Akdeniz Romatoloji Sempozyumu ve Eular Basıc Ultrason Kursu 26 - 30 Nisan 2017 Cornelıa Deluxe Hotel / Antalya Charite Üniversitesi Romatoloji ve Klinik İmmunoloji Bölümü Organizasyon: DMR ISSAID 2017 27-30 Nisan 2017 Titanic Belek Hotel / Antalya Organizasyon: Serenas Turizm

MAYIS 2017 39. Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Kongresi 3 - 7 Mayıs 2017 Sueno Deluxe Hotel / Antalya Organizasyon: DMR 10. Anadolu Romatoloji Günleri 3 - 7 Mayıs 2017 Elexus Hotel / Girne - KKTC Organizasyon:

11.Ulusal Hepatoloji Kongresi 17 - 21 Mayıs 2017 Kaya Palazzo Otel / Belek- Antalya Organizasyon: Serenas Turizm

15th Congress of Turkish Society of Obstetrics and Gynecology25th European Congress of Obstetrics and Gynaecology 17 - 21 May 2017 Titanic Deluxe Belek Hotel Belek- Antalya Organizasyon: Opteamist Akciğer Kanseri Tanı ve Tedavisinde Uzlaşı Sempozyumu 19-21 Mayıs 2017 Radisson Blu Otel, Çeşme - İzmir Organizasyon: Serenas İlaç ve Tedavi Kongresi 24 - 28 Mayıs 2017 Ela Quality Resort Hotel / Antalya Organizasyon: DMR

8.Uluslararası ‘Yeşeren Bir Bitki’ Onkoloji Günleri 7-14 Mayıs 2017 Muş Alparslan Üniversitesi Kongre Merkezi Düzenleyen: Genç Birikim Derneği 19. Ulusal Hipertansiyon ve Böbrek Hastalıkları Kongresi 10 - 14 Mayıs 2017 Elexus Otel Gırne / KKTC Organizasyon: GENX KONGRE OCAK-ŞUBAT 2017 / PS 79


63. SAYI ÇIKTI!

ABONELİK: rgisi

Yıl: 11

Sayı:

stos-

61 Ağu

Eylül

2016

t: / Fiya

Popüler Sağlık Dergisi’ne abone olmak isterseniz; abone@populersaglikdergisi.com veya info@populersaglikdergisi.com adreslerine iletişim bilgilerinizi yazarak talebinizi lütfen iletiniz.

15 TL

şam de

ya Sağlıklı

klı

ğlı

Sa

m

şa

ya

isi

rg

de

NUSU K KO anı KAPA Okul Zam aması Şimdi lık Tar cesi Sağ Okul Öna Yapılmalı! I Mutlak SYAS avisinde t Ted ET DO DİYAB t ve Diyaber Diyabe l Gelişmele TL Günce t: 15 ya rdisk / Fi vo No .. 16 R: No 20 tirmek. Değiş SEKTÖ abeAtiralıkVeren - an imiz: Diy ım yec “Hedefek İçin He ” as Gelec ala62 rımKız Var ı: i ayene ser Çalışm ay Mu Kan S Rahim Yılda Bir Kez 12 ıl: viks ve İçin YSer Teşhis Erken üyle DEF ı Her Yön lık: SE Yaşam en Bir Hasta stalık: Etkiley Olan Ha et avisi Diy (PKU) yor Tek Ted ETONÜRİ Kurtarı Hayat FENİLK p Pilleri uz Kal Kablos

ÜL EYL

DÜN

21 : kte SU ce NU ele KO ri G ET K anse visi cek” AB ünü PA r K eda işe İY :D et G ’’ KA iğe r T Değ SU iyab nde Akc ansemen NU D stü “K ma KO ünya tin Ü : Ta n A e D o SY m iyab sy ları lika ti DO Kasıer D alık mp pa 14 özl ast Ko tino ‘’G rH tan Re lik ama rku tik ikte D Ko abe Birl Kalp Diy eli hlik t ve SU Te abe NU Diy KO ir? IN S ed AY -AID ıN rlığ HIV r za li” mla rya lidir? nE ya vra Okunem Ka ğla ni ğlık Ö Sa Ye lar Sa den ifa ta lılık ,Ş Ne lılık ğım özü ğım Ba t! nG Ba nal ka re Dik Sa Gö ın ji ”a ıbb lo lon a “T dyo B ki Ra de iniz “İç

TALEBİNİZİN ARDINDAN FORMUN TARAFIMIZA ULAŞMASIYLA ABONELİĞİNİZ BAŞLAYACAKTIR. YA

ALZ

EHİ

MER

GÜN

Ü

12. Yıl

Yönetim Merkezi (İZMİR) : 0232 465 32 32 -0232 422 08 38 Faks: 0232 465 30 94 İstanbul Haber Merkezi....: 0 216 355 02 59 GSM: 0 532 470 00 25 info@populersaglikdergisi.com www.populersaglikdergisi.com




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.