Ağustos #4

Page 1

Sayı 4 Aralık 2019

Melika


LA VE NDE R

Lavender Kimdir? Bizler, üniversiteli LGBTİQ+’lar olarak, maruz bırakıldığımız ayrımcılık ve şiddeti gündemleştirmek, maruz bırakıldığımız sosyal izolasyonu bir arada kırmak için ihtiyacımız olan güvenli alanı yaratmak, yaşadıklarımıza ilişkin çözüm yolları üretmek amacıyla Ege Üniversitesi’nde örgütlenen LGBTİQ+ öğrenci topluluğuyuz. Hep birlikte toplumsal cinsiyet perspektifinde hak temelli çalışmalar yürütüyor, farkındalık temelli etkinlikler düzenliyor, kampüslerde ve şehrin her yerinde var olan LGBTİQ+’lar olduğumuzu ve bulunduğumuz alanların tümünün yönetiminde söz sahibi olduğumuzu haykırıyoruz! Ege Üniversitesi öğrencisi olan veya olmayan, toplumsal cinsiyet temelli şiddete karşı mücadelesini bizimle beraber sürdürmek isteyen herkese açığız. Sen de gel, bize katıl. Bütün renklerinle gel; siyahlarınla, pembelerinle, kimliklerinle, kimliksizliğinle gel. Biz hep beraber dünyanın bütün renklerini görüyor ve gökkuşağına inanmayı seçiyoruz!

Neden Lavender? Lavender LGBTİQ+’ya isim arama sürecinde çok heyecanlı ve endişeliydik. Ne yapacağımızdan, yapmayı umduğumuz faaliyetleri başarıp başaramayacağımız konusunda tedirgindik. Seçilen ismin LGBTİQ+ tarihinden gelmesini istiyor ve aynı zamanda pozitif çağrışımlarda bulunması gerektiğini düşünüyorduk. Hem anlamlı, hem de modern; hem tarihimizden izler içeren, hem de yeni bir gelecek vaad eden… Mor renginin LGBTİQ+ tarihindeki yeri ve Lavender Menace örgütünün varlığı bize ilham verdi diyebiliriz. Bir destekçimizin umut ve tarih dolu önerisiyle kendimiz için en uygun ismi bulmuş olduk. Hiç pişman olmadığımız gibi hep çok sevdik ismimizi, ailemiz gibi, koşuyoruz o günden beri lavantalara, lavantalara doğru…

Değerlerimiz Lavender, karar alma süreçlerinin tamamını konsensus ile sürdürmektedir. Lavender vegandır, hayvansal ürün üreten hiçbir kurum ile işbirliği yapmaz, etkinliklerinde ve toplantılarında hayvansal ürün tüketimine izin vermez. Lavender, şiddet karşıtıdır. Toplantılarda ve etkinliklerde sağlıklı ve pozitif bir ortam istediğimiz için yüksek sesle konuşmayı, ofansif tanımlar kullanmayı, hiyerarşi içeren tavırlarda bulunmayı, birine duygusal, fiziksel yada psikolojik şiddet uygulanmasını kabul etmez ve şiddet içeren durumlarla karşılaştığında kurum içinde bu şiddetle mücadele eder.


İÇİNDEKİLER EMRE ADANIR

4

KAVICKIVAC

5

KAVICKIVAC

6

MELIKA

7

CADI

8

SEYYAR

9

POSTER

10

KAVICKIVAC

12

KAVICKIVAC

13

EMRE ADANIR

14

MERYEM ULUS

16

SEYYAR

18

Kolaj

#IWillAlwaysHave Kolaj

Teşekkürler - Saat arihin En Başından Beri Kolaj

#CamelSoft

#Hatırlıyamıyorum İncir Çekirdeği

İran’da LGBTİQ+ Olmak Vegan Kabaklı Falafel Tarifi


Emre Adanır

4


kavickivac

#IWillAlwaysHave Yıldızların parlamadığı bir gökyüzünde vapura binip denizin ortasında Boğaz’ın ışıklarını sevmekti İstanbul. En çok da ben sevdim. Ben gözümü İstanbul’da açtım. Ağzımdan çıkan ilk kelimeyi İstanbul duydu. İlk kitabımı Beyoğlu’ndaki evimde okudum. İlk çizgimi yıldızsız gökyüzünün altında bir deftere çizdim, İlk okul karnemi de orada aldım. Bisikletten düştüğümde elimi kirleten de İstanbul’du, Alınmayan çikolata için ağladığımda susan da. Oynadığım ilk oyunun seyircisiydi İstanbul, Dokunup bu çok soğuk dediğim suyun sahibi de. İlk aşkımla el ele tutuşumuza İstanbul şahit olmuştu, Onun terk edip gitmesine şahit olduğu gibi. Bulunduğum ilk pride parade da İstanbul’daydı. ... Sayılacak çok fazla şey var İstanbul için. Sevgili İstanbul, Sen benim için ne sayabiliyorsun? Susma İstanbul, sen susma. Seni seviyorum demek zor olmasa gerek. Söyle İstanbul. Nasıl sevdiğini, nasıl özlediğini anlat bana. Uzaklardayım şimdi, ihtiyacım var bir şeyler duymaya senden.

Özlüyorum, özlememek insanoğluna ait bir şey değil zaten. Özledim dedim de, Seni değil de o sokaklarını özledim desem? Yada denizini, boğazını, galatanı özledim desem? O zaman daha mı az acır canım. Bir şehri neden özler bir insan. Herkes bunları bir yerlerde yaşıyor zaten. Peki, onlar bunları yaşadıkları yerleri özlüyorlar mı? Bu yaşadıklarının değerini biliyorlar mı? Çok mu fazla hassas davranıyorum acaba? Silip atabilir miyim “Yaşadıysam yaşadım, bu başka bir yer de olabilirdi. Bana İstanbul denk geldi.” diye? Bunu ben yapabilir miyim? Belki de bir şeyleri özlemek istiyorum. Fark ettim de şu evrende kendini sorgulayan tek canlıyım herhalde. Çünkü tanıdığım herkes de beni sorguluyor. Kendilerini sorgulayan birinin bir başkasını sorgulamaya vakti olabilir mi? Olamaz diye düşünüyor ve kimse sorgulamıyor diyorum kendimden emin bir şekilde. Siz, kendinizi sorgulamayanlar, bırakın ben kendimi sorgulayayım. Ben İstanbul’u seviyorum. Kendimi İstanbul’da sorguluyorum. İstanbul beni sorguluyor. Ne pahasına olursa olsun. I’ll always have Istanbul.

Şimdi ise sen orada ben burada. Ne ben sana geliyorum ne de sen gel diyorsun.

5


kavickivac

6


Melika

teşekkürler mutsuzluğu beynimde hissettiğimde anladım aşk olduğunu bütün bedenim uyuştuğunda bu sefer hüzünden sebebi sen ve senin barbar kanın gelişiyor mu, daha fazla ediyor mu kelimelerim zaman geçtikçe? ben bu bozuk plakta kapana kısıldım değişse de çalınan yine duyulmuyor sesim, yine ses tellerim kanlı bir bozukluk var bir sorun var bende eminim buna başka sebebi olamaz bu yok oluşların yeni bir insan, yeni şiirler teşekkürler; mutluydum bir günlüğüne bütün hücrelerimle teşekkürler; yine boğuluyorum, şiir kusuyorum sessizce

saat tik tak zaman geldi Mary elini kaldırdı ve bir çizik attı. tik tak duyuyor musun kuş seslerini? kan, kan, ateş! tik tak gel benimle oyna yağmur ve şimşek ve asitler yağdı üzerine tik tak saate bak bu sefer hayatta kalmayı başarabilecek misin sence?

7


Cadı

Tarihin En Başından Beri Tarihin en başından beri, ilk kazık toprağa çakıldığında bir ayrımcılık başladı. Toprak sahipleri köleleştirdi dostlarımızı. Bu ayrımı yapanlar hep farklı isimler taktı dostlarımıza. Yıllar geçti, takvim yaprakları yavaş yavaş eridi. Ilk gelen din tüccarları daha İsa’nın öncesindeydi. Bilim insanları ötekileştirildi, cadısın sen dediler her birine. Tırnakları ile kazarak inşa ettikleri kütüphaneler yakıldı. Kiminin hayatı elinden alındı. Sonra yıllar yine geçti bu sefer takvim yaprakları orta çağa takıldı. Oklar kadınları gösterdi. Bir kadın hayvanseverse cadıydı, evlenmezse cadıydı, “dul”sa cadıydı, ayakta durabiliyorsa yine cadıydı. Yakıldılar, asıldılar, çarmıha gerildiler... Sonra takvim yine değişti günümüze kadar geldi. Bu sefer nefret eşcinsellere yönlendirildi. Bir yandan da kadınlar için zor günler devam etti. Öldürmek istediler, dinsiz dediler, “ahlaksız” dediler bahaneler ürettiler. Tarih sürekli değişti. Değişmeyen tek şey nefretleriydi. Ve tabi cadıların direnişleri. İsa’nın öncesinde bilim insanı direnerek kazandı düşünceyi, kadınlar direnerek kazandı haklarını ve bu gün bizler direniyoruz, savaşıyoruz ve kazanacağız biliyoruz.

8


Seyyar

9


10


11

1970’teki Christopher Street Eşcinsel Kurtuluş Günü geçit töreninde “Ben senin en büyük korkun ben en iyi fantezinim” yazan posteri tutan bir kadın.


kavickivac

#CamelSoft “Abi, bir tane camel soft alabilir miyim?” Kutusunu da hiç sevmem, hep rahatsız eder beni. Bu yüzden sigara kutusu aldım kendime, paketteki tüm sigaraları oraya yerleştiriyor, kutuyu kullanıyorum. Mor bir çakmağım vardır, üzerinde zorunlu semboller dışında herhangi bir sembol/ simge olmayan bir çakmak. Her bitişinde aynısından yeniden alırım, nedendir bilmem moru severim. Her seferinde iki kere çakmam gerekir çakmağı, ilkinde yakmayı hiç becerememişimdir. Bir dal sigara alıyor, dudaklarımın arasına yerleştirdikten sonra çakmakla ucunu yakıyorum. Yanmaya başlıyor, her iç çekişimde biraz daha bana yaklaşıyor yanan tütün. Ateşin sigarayı yakışını izlerken kulaklarımda çalan şarkıya odaklanmaya çalışıyorum. “duvarları maviye boyadım maviyi çok seversin penceremde menekşeler dizili sularken şarkı söylersin gramafon da eski alaturka hoşuna gider bilirim o yaz evinin içinde denize nazır sabaha kadar bekledim seni birden dalgalar dedi ki gelmeyeceksin birden çıktım viraneden koşa koşa indim kumsala acı acı sövdüm sonra yüzümü kırbaçlayan rüzgara” Sözlere konsantre olmaya çalışırken ikinci sigaramın sonuna geldiğimi görüyorum.

12

Beni rahatsız eden bir şey var, eksik bir şey. Ne bu? Gözyaşı? Evet, gözyaşı! Nerede peki, neden yok? Sigaram var oysa ki, duygu dolu sözleri olan hoş bir melodiye sahip şarkım da çalıyor kulağımda, acım da var. Evet, acım da var, hem de en büyüğünden. Ağlamaya çalışıyor ama yapamıyorum. Peki, neden ulan, neden ağlayamıyorum, neden avazım çıktığı kadar bağırıp haykıramıyor, haykırışlarımla gözyaşlarımı birlikte gösteremiyorum? Ne oluyor lan bana? Korkuyorum! Korkuyorum, çok korkuyorum. Ne zaman başıma geldi böyle bir şey? Ne zaman istedim de ağlayamadım? Her seferinde bir nedenim olmuştu, şimdi de bir nedenim var hem de öncekilerden çok daha büyük. Ağla ulan Erkan, ağlasana! Ne duruyorsun, daha ne kadar acıyacak canın? Gözyaşlarını dökmek için daha neyi bekliyorsun? Ağlayamıyorum. Peki neden? Sadece ağlayamamakla kalmıyor, yazamıyor ve anlatamıyorum da. Korkuyorum. Yazsam? Yetecek mi sözcükler acımı anlatmaya? Hayır. Yazmıyorum. Konuşsam? Yetecek mi cümleler acımı anlatmaya? Hayır. Anlatmıyorum. Ağlasam? Peki ağlasam? Yetecek mi gözyaşlarım acımı anlatmaya? Hayır. Ağlamıyorum. Nasıl bir acıdır bu? Beni bitiriyor, her gün biraz daha.


kavickivac

#VeBizHepAyrıKaldık Ben Beyoğlu, sen Kadıköy. Gemiler, köprüler yetmedi sana, deniz gitmeli dedin. Deniz gitmedi ve biz hep ayrı kaldık.

#Hatırlayamıyorum #Hatırlayamıyorum Adını, hatırlayamıyorum. Gözlerini, Nasıl baktığını, Sesini, Gülüşünü, Kahkahanı, Üzgünlüğünü, Hüznünü, Göz yaşını, Ağlayışını, Bana nasıl dokunduğunu, Tenini, Beni nasıl öptüğünü, Elimi tutuşunu, Seni seviyorum deyişini, Beni nasıl sevdiğini, Sevgini, Aşkını, hatırlamıyorum. Kafamda kurduğum bir hayal miydin yoksa? Ben mi uydurdum seni? Söylediklerimi, yazdıklarımı kimle yaşamıştım ben? Beynim, beynim bana büyük bir oyun mu oynuyor? Kafamda kurmuyorsam seni, nasıl bu kadar çabuk gidebildin? Çok mu az sevdim seni? Yoksa hiç mi sevmedim? Böyle biri olabilir miyim ben? İhtimali mi var? Birini, yaşananları silip atabilir miyim? Rüyada mıyım acaba? Sevgini hatırlamıyorum diyorum. Hatırlamam gereken bir sevgi yoksa? Yanımda hiç gülmemiş, ağlamamış olabilir misin? Beni hiç sevmemiş olabilir misin? Bana hiç aşık olmamış olabilir misin? Sen hiç var olmamış olabilir misin? Hatırlamıyorum diyorum.

13


Emre Adanır

İNCİR ÇEKİRDEĞİ Gerek cinsiyetçi ve seksist yaklaşımıyla gerek eril tutumu ve naveganlığıyla birçok yönden eleştirisini yapabileceğimiz bir film olsa da bu kez HIV ve AIDS alanında bize sunduğu yanlış bilgileri eleştireceğiz İncir Reçeli’ni. HIV+ olarak bize sunulan Duygu karakterinin maruz bırakıldığı fobi onun sosyal davranışını öyle etkiliyor ki tedaviyi reddetmesiyle birlikte romantik/ duygusal bir çekim hissettiği Metin’e karşı olabildiğince mesafeli yaklaşıyor. Burada eleştirilerimizin tamamı toplumun HIV ve AIDS ile ilgili yanlış tutumu ve önyargısına yapılmıştır. Mağdurun bu dışlayıcı ve fobik baskıların karşısında tedaviden kaçınması, HIV statüsünün öğrenilmesi koşulunda toplum tarafından bizzat kendisinin ve çevresinde bulunanların dışlanacağını düşünmesi Duygu temsiliyle karşımıza getiriliyor. Mağdur üzerinden bir eleştiri yapmak doğru olmasa da izleyiciye HIV fobiyi meşrulaştırarak verilen senaryonun eleştirilmesini doğru buluyorum. Bu uğurda izlemek zorunda kaldığım film keyfime başlıyorum… SEVİŞMEK YOK Filmin hemen hemen ilk dakikalarında başkarakterlerin tanışması üzerine Metin’in evine gitmelerini izliyoruz. Eve girerken Duygu’nun sürekli ‘’sevişmek yok’’ diye tekrarladığını duyuyoruz. Hepimizin bildiği gibi Duygu karakteri izleyiciye HIV+ olarak gösteriliyor ve hepimizin aklında tek bir soru beliriyor. HIV pozitifler sevişemez mi? HIV pozitifler seviştiklerinde vücutları taşa mı dönüşüyor? Hayır tabii ki, HIV ile yaşayanlar da bittabi sevişebilir, çocuk sahibi olabilirler.

14

ÖPÜŞMEK DE YOK Filmin devamında Duygu ve Metin bir akşam yemeğinden sonra ilk kez romantik bir dinamik içinde karşımıza geliyorlar ancak Duygu burada öpüşmekten de kaçınıyor. Yoksa HIV öpüşerek de mi bulaşıyor sorunsunu birçokların zihnine empoze ediyor. Tabii ki bu da yadsınamaz bir yanlış. HIV öpüşerek, sarılarak, dokunarak bu-laş-maz! KANIM YERDE KALMASIN Bir sahnede Duygu’nun eli kesiliyor ve yere bir damla kan damlıyor. Duygu zihinsel olarak bir süre aramızdan ayrılıyor, ardından geri dönüyor ve yerdeki kanı kazırcasına temizleyip evden ayrılıyor. Burada da şunu bilmeliyiz ki; vücut dışındaki kan kısa bir süre içinde bulaşıcılığını kaybeder. Keşke Duygu bu denli bir fobiye maruz kalmasaydı da sosyal davranışı bu şekilde etkilenmeseydi... AYNI BASAMAKTA DURMAKTAN HIV BULAŞMAZ Duygu ve Metin metroda karşılaşıyor. Metin uzunca bir süre, gittiği için Duygu’ya sitem ediyor. Duygu ardından metine ‘’Ben gitmedim. Ben HIV pozitifim yani anlayacağın AIDS’im’’ diyor. Bir kimsenin ‘’ben HIV pozitifim’’ beyanından, herhangi bir kimsenin, o kişinin AIDS evresinde olduğunu anlayacağını sanmıyorum. Metin’in bu şoku(!) atlatması saatler alıyor olacak ki metro boşalıyor, sadece Duygu ve Metin kalıyor. Arada oldukça mesafe olacak şekilde iki ayrı yerde oturuyor. Sahne değişiyor ve Metin önde Duygu üç basamak geride yürüyen merdiven ile metrodan çıkıyor. Burada şunu söylemek isterim ki ‘aynı basamakta durmaktan HIV bulaşmaz.’


TEDAVİ OLURSAM HERKES ÖĞRENECEK Duygu tedaviyi reddediyor ve Metin bir kahvaltı sırasında Duygu’ya neden tedaviyi reddettiğini soruyor. Bir önceki sahnede Duygu HIV ile ilgili birkaç hatrı sayılır doğru bilgi verse de burada ‘’tedaviye başlarsam bu bir şekilde duyulur’’ diyor. Bilinmesi gereken ve yanlış aktarılan bilgi burada konuyu HIV ve AIDS bir hastalık olmasa da hasta haklarına getiriyor. “Tıbbi bilginin gizliliği kişisel verilerin mahremiyeti kapsamındadır. Bir kişinin HIV statüsünü 3. bir şahısla paylaşmak Türk Ceza Kanunu’na göre suç teşkil etmektedir ( Kişisel Verilerin Korunması Kanunu, İkinci Bölüm, Madde 8- Kişisel veriler, ilgili kişinin açık rızası olmaksızın aktarılamaz.)’’ “SENİN CANINI BEN YAKMAK İSTERDİM” Metin, Duygunun eski sevgilisi sandığı babasının evine zorla girerek evde ‘oksijen tüpüyle’ yatmakta olan babaya “hayatta aşık olabileceğim tek kadını zehirledin” naralarıyla HIV fobi ile tekrar karşımıza geliyor. Bu konuda söyleyecek birçok söz olduğuna hepimizin hemfikir olduğu kanısındayım. Bunca zamandır inşa edilen ve üzerinde çalışılan HIV ve AIDS aktivizmine tamamıyla gölge düşürüp hareketi oldukça geriye götürüyor. Bu travmatik görüntü ve söylemlere maruz kalmak herhangi birinin başına gelecek en kötü şey olabilir. Ek olarak bunca melankoli ve dramanın arasında yarattığım İncir Reçeli ütopyamdaki repliği eklemek istiyorum: “HIV öldürmez, HIV fobi öldürür.”

olduğunu dinliyoruz. “Annem bunca zaman bana sütünü verdiğini sanmış. Babamın annemi aldatarak annemi ve beni zehirlediğini öğrendik” sözleri dikkatimi çekiyor. Tedaviyi reddeden annesinin yolundan gittiğini belirten Duygu aynı zamanda doktorların ona “soğuk algınlığından öleceksin” dediğini de ekliyor. HIV ile enfekte ve AIDS evresinde olanlar sadece soğuk algınlığından ölmezler ve tek bir şeyi sevme hakları yoktur(?) Bağışıklık sisteminin zayıflaması sebebiyle insan vücudu herhangi bir hastalığa daha dirençsiz hale gelir. Tüm bunlar böylesine hassas ve tüm toplumu ilgilendiren bir konunun -belki de- bir farkındalık yaratma amacıyla da olsa bu şekilde ele alınması toplumsal önyargıları tekrar önümüze getiriyor. 11 Şubat 2011 tarihinde vizyona giren bu filmde konunun bu kadar yanlış ele alınması hepimizi rahatsız ediyor.

BANA TEK BİR ŞEY SEVME HAKKI VERDİLER BEN DE İNCİR REÇELİNİ SEVDİM Filmin son sahnesinde Duygu ve Metinin hastane bahçesindeki konuşmasını ve Duygu’nun sesinden HIV ile nasıl enfekte

15


Meryem Ulus

ak İran’da LGBTİ+ Olm Bu yazı için İran’dan gelen İbrahim ve Ferşad ile röportaj yaptım. İbrahim, Azerbaycan’da doğmuş ve babasının işi gereği şehir şehir gezerek büyümüş. İçinde doğduğu aile çok dindar ve bu durumu kabul etmeyen bir aileymiş. İbrahim de ‘Allahım ben neden günahkar oldum?’ , ‘Allahım beni affet’ diye dua ederek ve ağlayarak hayatının bir kısmını eşcinsel olmayı kabullenemeyerek geçirmiş. Ta ki bir gün bunu yaşayan tek insan olmadığını, yalnız olmadığını görene dek. Ferşad, Tebriz’de doğmuş. İran’ın en büyük ve rahat yerlerinden biri diyor Tebriz için. İbrahim’in ailesi ile kendi ailesini karşılaştırarak kısmen daha rahat bir ailede büyüdüğünden fakat yine de toplumsal baskının var olduğundan bahsediyor. Küçükken Kuran kursuna gitmiş, Kuran kursunda hocalık yapmış fakat ‘günahmış’ diyerek onun baskısını hiç hissetmediğini söylüyor. Üniversiteyi de yine İran’da okurken kendini sorguladığı dönemler olmuş. İkisinin de ailesi cinsel yönelimlerini bilmiyor. İran’da genel olarak aileler ve ikili ilişkilere gelecek olursak da buradaki ilişkilerden bariz bir farkı var. Ferşad bu durumu şöyle anlatıyor; ‘Karma değil bizim okullarımız. Bazı özel okullarda, devlete bağlı olmayan okullarda çocuklar ortak okuyor o da sadece ilk okulda. Ortaokul ve

16

lisede kesinlikle ayrılır. O bir kural. Üniversiteye gidince de kadın erkek karma oluyor ve büyük bir problem çıkmıyor.’ İran’da kadınlar da erkekler de birbirlerine daha yakınmış. Buraya geldikleri zaman beklentilerini karşılamadıklarını, daha farklı bir şey beklediklerini söylediler. Akabinde İbrahim de Türkiye’ye geldikleri zaman yaşadıkları bir anıyı anlatıyor; ‘Biz Türkiyedeki birisine “canım” dedik. Adam bize kızdı. Bana canım deme rahatsız oluyorum, bizde erkek erkeğe canım demez, dedi. Şaşırmıştık aslında. Ben arkadaşlarıma aşkım, canım, cicim kullanıyorum. Tebriz’de kimse garip karşılamıyor. Bir gün biz beraber el ele evden çıkarken kadın direkt döndü; “Bak, elele tutuşuyorlar” diye gösterdi bizi. Biz Izmir’den onu beklemiyorduk, diyor. İran’da bu yaşantının normal olduğunu anlatıyorlar. Hatta İran İslami Cumhuriyeti ile halk arasında uçurum bir fark olduğunu söylüyorlar. Şeriatın pek uygulanmadığını da söyleyip idamın hala var olduğundan söz ediliyor. İran’da on yıllardır süren iktidar yüzünden insanların dinden uzaklaştığını, medyadan uzaklaştığını ve yurtdışı kaynaklı haberleri izlediklerinden bahsedip İran hükümetindeki ilk ‘Pride’ı şöyle anlatıyor Ferşad;


“1979’da İslami devrim gerçekleşti. 1979’dan önce bizde 50 küsur sene süren Pehlevi dönemi var. Pehlevi dönemi çok açık bir hükümet. Herşey çok serbest. İsteyen istediğini yapıyor. Bar var, yanında cami var, yanında başka birşey. Pehlevi döneminde zaten 2. Pehlevi Padişahı Muhammed Rıza’nın da arkadaşlarından çok iyi biri var, Avrupalı İsviçreli zaten. Adam İsviçre’de ilk açık olarak gey olduğunu ilan eden insan. Bu Muhammed Rıza Pehlevi’nin sınıf arkadaşıymış. Onu kendisiyle İran’a getiriyor. O kişinin yaptığı eylemlerle Tahran’a bir öğrenci parkı kuruluyor ve bu parkın açılışı nedeniyle Gey Pride’ı orada gerçekleştiriyorlar. Ki bu da tarihte Asya’ da yapılmış ilk Gey Pride olarak geçiyor. Bunu çoğu insan bilmez. Bizim ülkede bile bilmez. Çünkü İran böyle bilgilerin dışarı sızmasına kesinlikle izin vermez. Böyle tarihi bilgiler yok olmuştur. Hemen silinir. Halbuki tarihte İslami ülkeye, islami devrime uymayan insanlar tarafından bu yazılmış, fotoğrafları çekilmiştir.” 1979’dan bu güne değin de eşcinsellikten dolayı kimsenin asılmadığını yalnızca tecavüz suçu işleyen birinin asıldığını ve bu suçun da karşılığının sorgusuz sualsiz idam olduğunu söylüyorlar. İran’da özellikle azınlıkta olan ve ayrımcılık görenlerin translar olduğunu ve cinsiyet geçişinin çok meşakkatli olduğunu konuşuyoruz.

Cinsiyet değiştirmek isteyen kişi önce hukuki yollara başvuruyor, dosya açılıyor. Sonra behsistiye gidiyor. Behsisti de özel hukuki işlemlerle ilgilenen bir ofis gibi tanımlanıyor. Burada trans bireylere bakış açısı “cinsel bakımdan hasta insanlar” oluyor. Sonra doktor kontrolleri, imzalar ve kabuller sonu bir kart alıyorsun. Bu kart kişinin trans olduğunu beyan eden bir kart. Fakat kartı alınca da iş bulamıyorsun, işe giremiyorsun, askere gitmiyorsun. Geyler için de bir kart çıkartılabiliyor. Fakat yine aynı şekilde iş bulamıyorsun, işe giremiyorsun kart bir engel oluyor ve askere gitmiyorsun. Bir de aileye haber veriyorlar. Son olarak son bir yılın kendileri için zor, dolambaçlı bir karar dönemi olduğunu anlatıp şu cümlelerle röportajı bitiyoruz; “ Bizler dünyada şuan yara almaya daha uygun kesimiz malesef. Daha ilkel temel haklarımızı arıyoruz ülkelerimizde. Şuan o sorunları yaşarken hiç değilse kendi aramızda, kendi içimizde ilkel şeylerden geçelim. Çok yüzeysel konularda kaldık. Ortadoğuda temel haklarımızı ararken kendi hayatımızda da ilerleme gösterelim.”

17


Seyyar

Mahallenizin Delikanlısı Seyyar Ablanızdan

Vegan Kabaklı Falafel Tarifi Başta kocam olmak üzere “Falafel ne yaa?” diyenlerin ağzını kapatmak için sizlere falafel tarifimi veriyorum. (Tyke’dan çaldığım sos tarifini söylemem) Falafel en basit tabirle nohut köftesidir ve çok lezzetlidir. Ben bu lezzete lezzet katmak için kabak ve dereotu ekliyorum. Sizleri tarifimle başbaşa bırakıyorum.

Önce Malzemeler: - 1 su bardağı nohut (haşlanmış) - 1 adet kabak - 1 tatlı kaşığı tuz - 1 çay kaşığı kimyon - 1 çay kaşığı karabiber - Aldığı kadar un - 1/2 demet dereotu - Bol Bol sıvı yağ (kızartmak için)

Önlüğünü Tak Bacım 1. Kabağı rendeleyin ve rendelenmiş kabakların suyunu insafsızca sıkın. 2. Önce mutfak robotunda (mutfak robotu olmayanlar için ablanızdan seyyar bir tavsiye: havanda da nohutları kolayca parçalayabilirsiniz.) haşlanmış nohutları hafifçe çekin ve büyük bir kaseye alın. ardından rendelediğiniz kabakları, baharatları (acısı bol) dereotunu ve biraz un ekleyin. 3. Yavaş yavaş un ekleye ekleye karıştırmaya başlayın. 4. Elinize yapışmayacağı kıvama geldiğinde elinizi yağlayın ve ceviz büyüklüğünde harç alıp top(!) şeklinde yuvarlayın. 5. 5-10 dakika kadar buzlukta veya 20-30 dakika buzdolabında dinlendirin. 6. Bir tavaya kızartmak için sıvı yağ ekleyin ve ısıtın. 7. Buzdolabından çıkardığınız kabaklı falafelleri birer birer tavaya ekleyerek kızartmaya başlayın. 8. Dışı kızardığında bir kürdanla kontrol edip içinin de piştiğinden emin olduğunuzda tavadan alın ve ilk sıcaklığının çıkmasını bekleyerek ardından servis edin. Afiyet olsun!

18


Uff Olmasın Diye Püf Noktası Kabak sulu bir sebze olduğundan rendeledikten sonra suyunu sıkmazsanız falafel harcı dağılabilir. Rendeledikten sonra suyunu avucumuzla sıkmamız ellerimizi de yumuşatır (bedava ve vegan nemlendirici). 19


HIV STATÜMÜ PAYLAŞMAK ZORUNDA DEĞILIM 1 ARALIK DÜNYA AIDS GÜNÜ Instagram lavenderlgbtiq Facebook lavenderlgbtiq Twitter lavenderlgbtiq Issuu lavenderlgbtiq Web lavenderlgbtiq.wordpress.com


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.