Temmuz 2014

Page 1

GÜNCEL BİYOLOJİ DERGİSİ YIL 3 TEMMUZ 2014

21

PSİKOSOSYAL HASTALIK:

YILDIZ BURUNLU

HİDROJEOLOJİ

ASPERGER SENDROMU

KÖSTEBEK

MÜHENDİSLİĞİ



Editörden

Değerli Kapsul Plus Okuyucuları Merhaba; Dur durak bilmeyen araştırma aşkımız son hızını almış devam etmekte. Kalite statümüzün ulaşabileceği en üst seviyede olmaktan kıvanç ve gurur duyuyoruz, bunu sizlerle paylaşıp olumlu tepkiler aldıkça daha da şevkleniyoruz . Okuyucularımızla birlikte yeni bilgiler öğrenerek onları bilinçlendirme görevimizi de yaptığımızı düşünüyoruz. İçeriğine de değinecek olursak; ‘Asperger Sendromu’ nedir? , belirtileri ve tedavileri nelerdir? , Asperger Sendromlu insanlara nasıl yaklaşılması gereklidir? Ve bu gibi soruların cevabını almak için eşsiz bir yazı. Türkiye’ de çoğu insanın adını duymadığı ‘Kara Pirinç’ diye anılan ve normal bildiğimiz beyaz pirinçten çok daha yararlı bir besin kaynağı olarak kullanıldığını biliyor muydunuz? Bilenler ve bilmeyenler için yazımız gözlerinize amadedir. Son yıllarda tedavilerini oldukça sık duyduğumuz ‘Kök Hücre ‘ nedir? , çeşitleri nelerdir? , embriyonik kök hücreler nasıl elde edilir? , kök hücrenin tıp alanında kullanım alanları nelerdir?, hücre esaslı tedavileri nedir ?, ve bu alt başlıklar altında okuyabileceğiniz bilgi yüklü bir yazı. İğneada’nın kıskandıran yeşilliği ve doğası içinden ormana göz kırpan ‘Dupnisa Mağarası’ ve özelliklerini anlatan okuyalım keşfedelim köşemiz tüm heybetiyle sizlerle. Canlılar dünyası köşemizde bu sayımıza Yıldız Burunlu Köstebek ve ilginç ve tıbbi açıdan önemli bir mantar türü olan Hindi Kuyruğu , geleceğin parlak mesleklerinden yeraltı sularını teknik insan gücüyle arıtılıp kullanılabilir hale getirmeyi amaçlayan’ Hidrojeoloji Mühendisliği’ yeni neslin merakını ve dikkatini çekecektir. Bilim adamları köşemizde 7 yaşında cerrah ünvanı olan AKRIT JASWAL ve 210 IQ ‘ya sahip deha KIM UNG-YONG anlatılmaktadır .Önemli günlerimizden Dünya Nüfus Günü ve güncel haberlerinden ardından Trakya Üniversitesi Biyoloji Bölümü’nün yapmış olduğu uygulamalı doğa eğitimi bilgileri yer almaktadır. Bilenler bilmeyenlere Kapsul okuyanlar okumayanlara anlatsın bomba gibi sayımız sizlerle. Keyifli okumalar dileriz….

Kapsul Plus Ailesi


DANIŞMAN DOÇ.DR.FULYA DİLEK GÖKALP MURANLI fulyadilek@trakya.edu.tr

GENEL YAYIN YÖNETMENİ

GENEL YAYIN KOORDİNATÖRLERİ TAYFUN GÖZLER

6>11

metearslankonak@gmail.com

PSİKOSOSYAL HASTALIK: ASPERGER SENDROMU

tayfungozler@yandex.com

12>15

METE ARSLAN KONAK

KARA PİRİNÇ

EMİNE CEYDA SÖZÜER ecsozuer@hotmail.com

dkmn.aslihan@gmail.com

ÖZGE BİÇEROĞLU ozgebiceroglu@gmail.com

EDİTÖR YARDIMCISI OZAN ÖZTÜRK ozanozturk58@gmail.com

İLETİŞİM ADRESLERİ kapsulplus2013@gmail.com kapsulplus2013@outlook.com.tr https://www.facebook.com/KapsulPlus2013 https://twitter.com/kapsulplus http://issuu.com/kapsulplus2013

HİDROJEOLOJİ MÜHENDİSLİĞİ

32>33

ASLIHAN DİKMEN

30>31

EDİTÖRLER

YILDIZ BURUNLU KÖSTEBEK


HİNDİ KUYRUĞU

GÜNCEL YAKLAŞIMLAR

36>37

NÜFUS GÜNÜ

KIM UNG-YONG AKRIT JASWAL

DUPNİSA MAĞARASI

içindekiler

ARAŞTIRMALARINA

29

18>19

DÜNYA

34>35

16>17

KÖK HÜCRE


PSİKOSOSYAL HASTALIK:

ASPERGER SENDROMU

‘’ Asperger sendromlu çocukların çoğunda dikkat eksikliği, hiperaktivite bozukluğu, bipolar bozukluk, obsesif-kompülsif bozukluk, sosyal anksiyete bozukluğu ve depresyon gibi rahatsızlıklar da görülebilir. ‘’


‘’ Asperger sendromu (AS) toplumsal ilişkilerde bozukluk ve empati yokluğu ile karakterize edilen gelişimsel bir bozukluktur. ‘’ farklı özellikleriyle bir-

birinden ayrılır. Kimi çocuklar çevreleriyle iyi iletişim kurar, etrafındaki diğer çocuklarla arkadaşlıklar edinir. Kimileri de bu konuda çok başarılı değildir. Bu iletişim sürecini etkileyen pek çok faktör söz konusudur. Bu anlamda psikososyal bir hastalık olan Asperger Sendromu göz ardı edilmemesi gereken önemli bir sendrom olarak ifade edilebilir.

İletişimin sözel veya sözsüz mesajlarını değerlendirmede güçlük, göz temasından kaçınma, arkadaş edinmede veya arkadaşlığı sürdürmede güçlükler, tekdüze, monoton, anlam ve bağlam dışı konuşma, tekrarlayan hareket ve jestler, yüz ifadesinde, vücut duruşu ve tavırlarda uygunsuz hallerin yanı sıra fantastik hayal dünyası, matematik, fizik, biyoloji gibi bilim konularına aşırı eğilim, normal veya üstün zekalı olma bu belirtilerin hepsi 200 kişide bir görülen Asperger Sendromuna ait belirtilerdir.

6>7

Çocuklar


Asperger sendromu (AS) top-

Asperger sendromu yaş ilerledikçe daha

lumsal ilişkilerde bozukluk ve empati

belirginleşir. Çünkü sosyal iletişimde ciddi sorun-

yokluğu ile karakterize edilen gelişim-

lar ortaya çıkmaktadır. Asperger Sendromlu ço-

sel bir bozukluktur. Sendromun adı

cuklar sosyal etkileşimin karmaşık kurallarını an-

Avusturyalı çocuk doktoru Hans As-

lamada yeteneksizlik gösterirler. Saf görünürler.

perger ’den gelmektedir. Asperger,

Çok fazla benmerkezcidirler. Fiziksel temastan

1944 yılında, tedavi için gelen, sözel

hoşlanmayabilirler. Şakaları anlamazlar. Ses ton-

olmayan iletişim becerileri eksik, yaşıt-

ları doğal değildir. Bu çocuklar çevreye duyarsız-

larıyla empati kuramayan ve fiziksel

dır. Sorulara her zaman uygun yanıt vermezler,

olarak sakar olan çocukları tanımla-

uygun olmayan bakışları ve beden dilleri vardır.

mıştır. Bu hastalığın erkeklerde görül-

Hassas ve zarif değillerdir. Sosyal ipuçlarını yanlış

me olasılığı 8 kat daha fazladır. Özel-

değerlendirirler. Duruma uygun olmayan mimik

likle konuşma kabiliyetinde ve zeka

ve jestlere sahiptirler. Konuşmaları gelişmiştir an-

seviyesinde anormallik görülmediği

cak iletişimleri zayıftır. Konuşma stilleri kimi za-

için 10 yaşlarından sonra tanı koymak

man fazlasıyla yetişkin gibidir ve “küçük profesör”

kolaylaşmaktadır.

diye nitelendirilebilirler.


Bu hastalık çoğu zaman otizm ile aynı hastalık olarak görülür. Otizmden farklı olarak Aspergerli çocuklar bebeklik yıllarında sağlıklı gelişirler. Oysa otistik çocuklar çok daha erken belirti verirler, çevreleriyle iletişimleri yoktur, konuşma gecikmesi vardır. Aspergerli çocuklarda konuşma gecikmesi yoktur. Ama hareketlerini kontrol etmekte zorluk çekerler, sakarlık belirgindir. Fiziksel görüntüleri normaldir ama tuhaf mimik ve jestleri vardır. Asperger sendromlu çocukların çoğunda dikkat eksikliği, hiperaktivite bozukluğu, bipolar bozukluk, obsesif-kompülsif bozukluk, sosyal anksiyete bozukluğu ve depresyon gibi rahatsızlıklar da görülebilir. Bu durumların ilaç ve diğer terapilerle tedavi edilmesi gereklidir.

Psikososyal hastalıkların ilk sıralarında yer alan Asperger Sendromu, Hans Aspergerin hasta aile üyelerini araştırmaları sonucu kalıtsallığın sendroma bir etkisi olduğunu göstermektedir. Henüz bu tır. Genetik bağlantısına kanıt AS’in aile içinde ortaya çıkma tanısında ve aile bireylerinde gözlemlenen AS’in semptomlarına benzer ama daha sınırlı biçimde ortaya çıkan sosyal etkileşimde, dil ve okuma becerisinde hafif zorluklardır. Doğumdan sonra birçok çevresel faktörün de etkisi olabileceği varsayılmış ama bunlar bilimsel araştırmalarla kanıtlanamamıştır.

Hastalığın tedavi programı, çocukların gelişimine paralel olarak verimli bir şekilde sürekli olarak ayarlanması gerekebilir. Çocukların güçlü yönlerinden faydalanıp, onların evde ve okulda ilgi alanlarına doğru yönlendirme yapılmalıdır. Aktivite odaklı gruplar ve danışmanlık da yararlı olabilir. Ebeveynlerin Asperger sendromu olan çocuklarına yardımcı olabilmeleri için ilk önce Asperger hakkında uzmanlardan doğru ve kapsamlı bilgi almaları ve kendilerini bu konuda eğitmeleri gereklidir.

8>9

hastalık için özel bir gen tanımlanmamış-


Asperger sendromu hayat boyu sürer, fakat belirtiler zaman içerisinde düzelme eğilimindedir. Yetişkinler kendi güçlü ve zayıf yönlerini anlamayı öğrenebilirler ve sosyal becerilerini geliştirebilirler. Kendilerine uygun iş bulabilirler ve yönlendirildikleri takdirde çalışabilirler. Ama insanlarla yüz yüze diyalog kurmayacakları, organizasyon, yaratıcılık ve el becerisi gerektirmeyen, zaman baskısı olmayan, korunmalı, rutin, tek düze işlerde çalışabilirler. En büyük sorun işe kabul edilirken yaşanır. Sorulara düzgün yanıtlar veremedikleri için mülakat gerektiren işlerde başarılı olamayabilirler.

İnsanların Asperger sendromuyla ilgili bilinçlendirilmesi ve eğitilmesi için sağlık kuruluşları ve derneklerin aracılığıyla seminerler verilmektedir. Yüzlerce kitap, makale ve web sitesi AS’i tanımlamaktadır. Hastalıkla ilgili çeşitli animasyonlar yapılmıştır. Bunlardan biride hastalığı mizahi bir dille anlatan "Mary and Max" isimli animasyondur. Animasyonda Asperger hastası Amerikalı bir adamla hiç arkadaşı olmayan Avustralyalı bir kızın mektup arkadaşı olması anlatılmaktadır. Sendrom aynı zamanda birçok filminde konusu olmuştur. Bu filmlerden biride 2010 senesinde vizyona giren Hint filmi; My Name Is Khan’dır. Filmin başrol oyuncusu Shah Rukh Khan, iletişim kurma zorluğu yaşayan, üstün zeka ve yeteneklere sahip Asperger Sendromlu bir hasta rolündedir.


Hareketleri ve konuşmalarıyla diğer insanlardan farklı gibi görünen Asperger Sendromlu hastaların en önemli sorunu sosyalliktir. Toplum içerisinde ne kadar iletişim kurmaya çalışsalar da başarı oranları oldukça düşüktür. Çocukluk yada yetişkinlik çağında hasta olan kişileri toplumdan soyutlamak yerine onları topluma kazandırmalı, onlardaki farklı yetenekleri keşfederek hayatlarını kolaylaştırmalı-

Kaynaklar http://tr.wikipedia.org/wiki/Asperger_sendromu

http://www.asperger-asperder.org/tr/Otizm_belirtileri__Asperger_Sendromu_belirtileri.aspx

http://www.fenomenpsikoloji.com/asperger-sendromu-nedir/

http://www.nirvanapsikiyatri.com/cocuk-psikiyatrisi-yaygin-gelisimsel-bozukluklar.i343.asperger-sendromu

http://www.e-psikiyatri.com/asperger-sendromu-27121

http://aspergersendromu.nedir.com/

10>11

yız. Unutmayın ki sizde o iki yüz hasta kişiden biri olabilirdiniz…

ASLIHAN DİKMEN dkmn.aslihan@gmail.com


KARA P

Yüksek besin değeri ve faydalarıyla sofralarımızda b uzanan ve sadece hükümdarların yed


PİRİNÇ

bulunması gereken siyah pirinç, geçmişi Çin’ e kadar diği, oldukça değerli doğa harikasıdır.


Çok azımızın bildiği veya tatma imkanı bulamadığımız siyah pirinç Trakya ‘nın siyah incisi olmayı hak kazanmıştır. Yüksek besin değeri ve faydalarıyla sofralarımızda bulunması gereken siyah pirinç, geçmişi Çin’ e kadar uzanan ve sadece hükümdarların yediği, oldukça değerli doğa harikasıdır. Okuduğunuz kadarıyla sadece övgüler yağdırdığım ve yenmesi gerek bu besinin geçmişinden kısaca bahsedecek olursak ;

Bir hikayeye göre eski dönemlerde besin içeriğinin güçlü olması ve az yetiştirilmesi nedeniyle Çin’de hükümdarlar ve üst düzey kişilerden başkasının yemesi yasaklanmış bu yüzden ‘’yasaklı pirinç ‘’ olarak dile getirilen, sonra her kesim tarafından tüketilmeye başlanmıştır.

‘’

Yasaklı pirinç faydalarıyla bir çok araştırmacının dikkatini çekmiştir. Bu yüzdendir ki Trakya Tarımsal Araştırma Enstitüsünün çalışmalarıyla Türk tarımına uygun hale getirilerek tescile sunuldu. Yapılan araştırmalarda dünyada bölgesel tüketim özelliklerine göre farklı pirinç çeşitleri bulunduğunu, bunlardan birisinin de siyah pirinç olduğu söylendi. Yüksek antioksidan içeriği ve düşük şeker oranıyla şifa dağıtan siyah pirinç günümüzde araştırılmaya değer buluyor.

Yapılan araştırmalarda siyah pirincin

ürüne rengini veren ve hücre yenileme, yani antioksidan özelliği kazandıran antosiyaninler açısından çok zengin olduğunu bildiriliyor. ’’


Faydaları Siyah pirincin kalp hastalıklarına ve kansere karşı etkili olabileceği belirtiliyor. Vitamin ve mineral bakımından zengin olması, çinko, demir ve selüloz oranı fazladır. Genetiği ile oynanmamıştır, tamamen doğaldır !!! Hücre yenilenmesinde etkilidir.

Beyaz pirinçten daha fazla antioksidandır. Bağışıklık sistemini kuvvetlendirir ve yaşlanmanın etkisini azaltır. Bildiğiniz beyaz pirinç siyah pirinçten farklı olarak, en başta şeker hastaları için uygun olmamasıdır, diyabet riskini arttırdığı yine araştırmalar sonucu ortaya çıkan verilerdendir. Yüksek oranda lif içerir. Ayrıca Çinko ve Demir mineralleri açısından da zengindir. Enerji içeriği açısından, ekmek yememek şartı ile, hafta 1-2 kez beslenmenize ekleyebilirsiniz. Göze çok fazla hitap etmese de, sağlıklı beslenmede yeri çok büyük .

GÜLİZAR ÖZVURAL Kaynaklar : http://www.ntvmsnbc.com/id/25283395/ http://www.edirnegazetesi.com.tr/siyah-pirinc-tescil-yolunda/

gulizar.ozvural49@gmail.com

14>15

Besin değeri yüksek, magnezyum ve demir açısından zengin, lif ve mineral deposu siyah pirinç Türkiye'de ilk kez Edirne'de üretilmeye başlandı.


DÜNYA NÜFUS GÜNÜ

(10 Temmuz)

Dünya Nüfus Günü 1987'den bu yana her yıl 11 Temmuz tarihinde kutlanmaktadır. Bir ülkedeki nüfusun sosyal, demografik ve ekonomik niteliklerine ilişkin bilgi derlemesini sağlayan nüfus kayıtlarından elde edilen istatistikler, toplumun ihtiyaçlarını karşılama ve hayatlarını daha iyi hale getirmeye yönelik politika ve planların oluşturulmasında en önemli unsurdur. Nüfus dinamiklerini oluşturan yaş dağılımı, doğurganlık ve ölüm oranları, göç rakamları gibi verilerin; insani, sosyal ve ekonomik kalkınma üzerindeki etkileri tartışılmazdır.Nüfus sayımları, anketler ve istatistikler, insanların ihtiyaçlarını karşılama ve hayatlarını daha iyi hale getirmeye yönelik politika ve planların oluşturulmasında yaşamsal veriler sağlar. Bu veriler; üreme sağlığı, eğitime evrensel erişim, HIV/AIDS'i önleme vb. gibi ülkelerin Birleşmiş Milletler Binyıl Kalkınma Hedefleri'ne ulaşılmasında kritik önem taşımaktadır.


)

Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu, bugünü bir kutlamadan çok nüfus artışından kaynaklanan sorunların gündeme gelmesi, tartışılması ve çalışmaların hızlandırılması için bir fırsat olarak değerlendirmektedir. Bu yıl tüm dünyada işlenen ana temalar "yoksulluğun azaltılması ve üreme sağlığı hizmetlerinin iyileştirilmesi" olarak belirlenmiştir. 2050 yılına ait bir diğer tahmin ise 10 milyara ulaşacak dünya nüfusunun 6,5 milyarının şehirlerde yaşayacak olmasıdır. Bu durum şehirler üzerindeki baskının artması ve altyapı sorunlarının katlanması anlamına gelmektedir. Ancak altyapı sorunlarından daha da önemlisi ortaya çıkabilecek sosyal meselelerdir. Alınması gereken tedbir ise "sürdürülebilir bir kalkınma" programını dünya çapında hayata geçirmektir.

Dünyada her yıl 15-19 yaş arası yaklaşık 16 milyon kız çocuğu doğum yapmaktadır. 20 yaş altındaki annelerin bebeklerinin ölüm oranı 20-29 yaş grubundakilere göre %50 daha fazladır. Evli 15-19 yaş grubundaki kadınların %52,6’sının eşleri ile aralarındaki yaş farkı 5-9 yıldır. Ergen annelerin %90’ı resmi olarak evlidir. Türkiye’de 15-19 yaş grubundaki kadın nüfus 3 118 688’dir. 15-19 yaş grubu kadınların işsizlik oranları %14,9’dur. (Kaynak : http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=13663)

Kaynaklar http://www.istanbulhalksagligi.gov.tr/haber/11-temmuz-dunya-nufus-gunu http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=13663 http://www.istanbulsaglik.gov.tr/w/onemli_gun/dunyanufus.asp


Kök Hücre Nedir?

Farklı hücre tiplerine dönüşebilme potansiyeline ve kendisini yenileyebilme gücüne sahip olan hücrelere “kök hücre” deniyor.

KÖK HÜCRE ARAŞTIRMALARINDA GÜNCEL YAKLAŞIMLAR Kök hücreler, vücudumuzdaki karaciğer, bağırsak ve cilt gibi organlarımızın hücrelerinden farklı olarak iki önemli özelliğe sahiptirler; Birincisi, bu hücreler uzun dönemler boyunca kendilerini yenilemek amacıyla bölünebilmektedirler. Oysa, yukarıda sayılan organlarımızın hücrelerinin bölünebilme kapasiteleri çok daha sınırlıdır. İkinci olarak, bir kök hücresinden elde edilen yavru hücre, birden fazla çeşit hücre tipine farklılaşabilmektedir. Örneğin, uygun deneysel veya fizyolojik şartlar altında bir kök hücre kalp kası hücreleri veya pankreasın insülin üreten hücreleri gibi özel işlevli hücrelere dönüşmek üzere uyarılabilirler. Oysa, vücudumuzdaki kas, cilt ve karaciğer hücreleri gibi hücrelerin belirli bir hedefi vardır ve bölündükleri zaman yine kendileri gibi bir hücre oluştururlar. Yani, karaciğer hücresi bölünmesiyle yeni bir karaciğer hücresi oluşuyor.


Kök Hücre Çeşitleri Nelerdir? Kök hücreleri esas itibarıyle iki farklı kaynaktan elde edilirler: 1)Embriyonik gelişimin erken evrelerinde (yaklaşık 5nci günde), embriyondan elde edilen kök hücreler. Bu şekilde elde edilen kök hücreler, tüp bebek merkezlerinde yapay döllenme yoluyla elde edilen embriyonlardan elde edilirler ve “Embriyonik Kök Hücreler” olarak

Öldükten sonra belirli bir zaman içerisinde kadavradan

elde

edilen

kök

hücreler;

“Kadavra Kök Hücreleri” olarak adlandırılmaktadır. Doğum sonrası göbek kordonundan ve plasentadan elde edilen kök hücreler; sırasıyla “Göbek Kordonu Kök Hücreleri” ve “Plasenta Kök Hücreleri” olarak isimlendiriliyor.

isimlendirilir. 2)Embriyonik olmayan kaynaklardan elde edilen kök hücreler. Erken embriyonik dönemden sonraki dönemlerde elde edilen kök hücreler 4 farklı kaynaktan temin edilebilir; Kök hücreler, rahim içinde biraz büyüdükten sonra (yaklaşık 9ncu haftadan sonra) tüs’ ten (bu dönemdeki anne karnındaki

Embriyonik Kök Hücreler Nasıl Elde Edilir?

canlıya verilen isim) elde edilebilir. Bu şekilde, düşük veya sonlandırılmış gebelik

Bilim adamları, bundan yaklaşık yirmi yıl

materyalinden elde edilmiş kök hücrelere

kadar önce erken dönemdeki fare embriyonla-

“Fetüs Kök Hücresi” deniliyor.

rından kök hücrelerini elde etmenin yolunu

Her yaştaki insanın çeşitli doku ve organ-

keşfettiler. Fare embriyonik kök hücrelerinin

larında bulunan kök hücreler. Bu tür hüc-

biyolojisi üzerinde uzun yıllar boyunca yapılan

relere “Erişkin Kök Hücresi” deniliyor.

ayrıntılı çalışmalar sonucu, 1988 yılında ABD’li araştırmacı James Thomson ve ekibi ilk defa insan embriyonik kök hücrelerini laboratuvarda embriyondan ayrıştırdılar ve çoğalttılar. Bu kök hücre çalışmalarında kullanılan embriyonlar, kısırlık tedavisi amacıyla ve in vitro fertilizasyon (yapay döllenme yada tüp bebek) yöntemiyle elde edilmişlerdi. Sonuçta, artık bu amaca hizmet etmeyecek, yani arta kalan embriyonlardan, ebeveynlerin yazılı izniyle araştırma amaçlı bağışlananlardan elde edilmişlerdi.

18>19

herhangi bir nedenden dolayı ölmüş fe-


Şekil – 1 : Totipotent hücrelerin yeni bireylere kaynaklık etme potansiyeli. Yöntemi kısaca şu şekilde açıklayabiliriz. İnsan yaşamı, babadan gelen sperm hücresi ile annenin yumurta hücresinin birleşmesiyle, yani “döllenme” dediğimiz olay sonucu, “zigot”un (döllenmiş yumurta hücresinin) oluşumuyla başlar. Vücudumuzdaki milyarlarca hücre bu döllenmiş yumurta hücresinden oluşur. Vücuttaki tüm hücrelere (yaklaşık 270 çeşit hücre) dönüşebilecek potansiyele sahip olan bu ilk embriyonal hücreye her şeyi yapabilen anlamında “totipotent” hücre deniliyor. Daha sonra, bu hücre birbirini takip eden bölünmeler geçirir ve önce 2, 4 ve 8 hücreye kadar ulaşır. İşte, bu döneme kadar her bir hücre totipotenttir. Yani, 4 hücreli dönemdeki embriyondaki her bir hücre teorik olarak, farklı anne adaylarının rahmine yerleştirilirse, her biri tek başına bir organizma yani insan oluşturabilecek güçtedir (Bkz. Şekil 1). Anne karnındaki gelişimin, yani döllenmeden sonraki yaklaşık 5nci gün ve birkaç hücre bölünmesinden sonra oluşan hücreler “blastosist” adı verilen içi boş küresel bir yapı oluştururlar (Bkz. Şekil 1). Bu yapı, taşlı bir yüzüğü andırır ve 2 çeşit hücre içerir. Yüzüğün taşını oluşturan kısma uyan hücrelere “embriyoblast” yada “iç hücre kitlesi”, halkayı yapan hücrelere de “trofoblast” denilmektedir (Bkz Şekil 2). İşte, taşı yapan bu iç Şekil 2. Blastosist’in şematik çizimi.

hücre kitlesini oluşturan hücreler, vücutaki tüm

hücrelere (yaklaşık 270 farklı hücreye) dönüşebilme potansiyeline sahiptirler, ancak tek başlarına tüm

organizmayı

yani

insan

vücudunu

oluşturamazlar.

Bu

nedenle,

bu

hücrelere

“pluripotent” (çok potansiyelli) hücreler deniliyor. Yani, birçok hücre için köken olabilirler (teorik olarak tüm vücut hücrelerini yapabilirler), ancak rahim içinde canlı gelişimi için gerekli olan bütün hücre tiplerine soy veremezler. Örneğin, plasenta yapamazlar (bu görevi trofoblastlar üstlenir), dolayısıyla rahimde canlı bir bebeğin gelişimi mümkün olmaz. İşte, blastosistten elde edilen bu hücrelere “embriyonik kök hücreler” deniliyor (Bkz. Şekil 3).


Bizim tek yumurta ikizliği olarak adlandırdığımız olay da, anlatılanların bir şekilde anne rahminde olaylanması sonucudur. Örneğin, anne karnında ilk birkaç gün içerisinde, herhangi bir nedenden dolayı embriyon ikiye ayrılıp, her biri kendi başına gelişmelerini sürdürebilirse “tek yumurta ikizi” olarak adlandırılan, genetik olarak birbirine özdeş bebekler dünyaya gelir. Şekil 3. Embriyonik kök hücrelerin elde edilmesi. Embriyonik kök hücreler, tüp bebek merkezlerinde elde edilir. Doğal yollarla çocuk sahibi olamayan evli çiftler tüp bebek merkezlerine başvurdukları zaman, gerekli tıbbi incelemeler yapıldıktan sonra, şayet tüp bebek uygulamasına karar verilirse, genellikle şöyle bir işem sırası takip edilir. Erkekten alınan sperm hücreleri ile anne adayından elde edilen yumurta hücresi laboratuvar ortamında çeşitli tekniklerle (klasik IVF yada ICSI uygulamaları gibi) birleştirilir. Daha sonra, döllenmiş yumurta hücresi yani zigot, laboratuvar koşullarında 5nci güne kadar, yani blastosist aşamasına kadar getirilir ve anne adayının rahmine yerleştirilir. Başarı şansını arttırmak için, genellikle anne yumurthücresi elde edilir ve döllenir. Sonuçta, ortalama 3 embriyonun transferi yapılır. Geri kalan embriyonlar daha sonra kullanılmak üzere ya dondurulur ya da imha edilir (Bkz. Şekil 4).

Şekil – 4 . Tüp bebek uygulaması.

20>21

laması çeşitli hormonlarla uyarılır ve fazla sayıda yumurta


İşte, ABD’li bilim adamı James Thomson ve ekibi, ailelerin yazılı izinlerini alarak bu fazla embriyonların iç hücre kitlelerini özel tekniklerle izole edip, uzun zaman dilimleri süresince laboratuvar ortamında farklılaşmadan çoğalmasını sağladılar. Daha sonra, bu hücreleri farklı uyaranlarla uyarıp değişik vücut hücrelerine dönüşümlerini gerçekleştirdiler. Şimdiye kadar yapılan çalışmalarda, insanlardan elde edilen embriyonik kök hücrelerinin kalp kası hücreleri, pankreasın insülin salgılayan hücreŞekil – 5 . Embriyonik kök hücrelerden laboratuvar ortamında değişik vücut hücrelerinin elde edilmesi.

leri ve sinir hücreleri gibi birçok farklı hücreyi oluşturabildikleri gösterildi (Bkz. Şekil 5).

Embriyonik kök hücrelerin tıptaki kullanım alanları nelerdir? İnsan

embriyonik

kök

hücrelerinin in vitro (lab.) ortamda özgün hücre serilerine farklılaşmasına dayanan gözlemler bu hücrelerin (Bkz. Şekil 6). a.

Yeni ilaçlar için gen hedeflerinin

tanımlanma-

sında, b.

Gelişimsel biyolojide teratolojik ve toksik bileşiklerin tanımlanmasında,

c.

Gen tedavilerinde ve

d.

Hücre esaslı tedavilerde kullanılmak üzere hücrelerin ve dokuların üretilmesinde kullanılabileceğini göstermektedir.

Şekil – 6 . Embriyonik kök hücrelerin kullanım alanları.


İnsan embriyonik kök hücreleri, yeni ilaçları gelişiminde ve test edilmesinde kullanılabilir. Örneğin, pluripotent insan hücre serilerinden elde edilen farklılaşmış hücreler üzerinde, yeni ilaç tedavilerinin güvenilirliği test edilebilir. Diğer başka hücre serileri de bu amaçla halen kullanılmaktadır. Örneğin, kanser hücre serileri, potansiyel anti-tümör ilaçlarının takibinde kullanılmaktadır. Fakat, pluripotent kök hücrelerinin eldesiyle, ilaçların daha fazla sayıda hücre tipleri üzerinde test edilmesi mümkün olabilir. Kan hastalıkları ile ilgili bir ilaç kan kök hücrelerinde, kas hastalıkları ile ilgili bir ilaç da kas kök hücrelerinde denenebilecektir. İnsan embriyonik kök hücrelerine yönelik çalışmalardan, insanın gelişimi esnasında meydana gelen karışık olaylara ilişkin bilgiler elde dilebilir. Özellikle, gömülme sonrasındaki insan gelişimine ilişkin bilgiler büyük oranda diseksiyon yapılan sınırlı sayıdaki embriyonlara ve diğer türler üzerinde yapılan deneysel embriyoloji çalışmalarına dayanmaktadır. İnsan embriyonik kök hücreleri özellikle, fareler ile insanlar arasında farklılık gösteren dokuların gelişiminin ve işlevlerinin üzerinde çalışılmasında büyük bir değer taşımaktadır. Ayrıca, doğum defektleri, hücrelerin anormal bir şekilde bölünüp farklılaşması neticesinde görülmektedir. Bu süreçlerin genetik ve moleküler kontrollerinin daha iyi anlaşılması yoluyla, bu tür rahatsızlıkların nasıl ortaya çıktıklarına ve bunlara yönelik yeni tedavi stratejilerine ilişkin daha fazla bilgi edinilebilir.

Hücre esaslı tedavi ya da rejeneratif tıp nedir? Günümüzde hastalıkların teşhis ve tedavisindeki gelişmeler baş döndürücü bir hızla devam etmektedir. Laporoskopi, mikrocerrahi ve robotik araçların kullanıldığı cerrahi yöntemlerdeki gelişmeler, teşhis amaçlı kullanılan radyolojik görüntüleme (PET, MR ve BT gibi) araçlarındaki teknolojik gelişmeler ve özellikle kronik hastalıkların tedavisinde kullanılan invazif (insülin enjeksiyonu gibi) uygulamalar alternatif invazif olmayan (aerosol insülin kullanımı gibi) uygulamaların geliştirilme çabaları, özellikle kanser tedavisinde denenmekte olan hedelerinin geliştirilmesi çalışmaları devam etmektedir.

22>23

fe ve kişiye özgün (farmakogenetik) tedavi yöntem-


Modern tıp’taki bu gelişmelere rağmen bu yöntemlerin kesin tedavisinde etkin olamadığı bazı hastalık grupları vardır; tip 1 diyabet, multiple skleroz (MS) ve romatoit artrit gibi giderek artan sıklıkla görülen tüm otoimmun hastalıklar, halen kesin nedeni bilinmeyen ölümcül bir hastalık olan Amyotrofik lateral skleroz (ALS), çeşitli nedenlere bağlı olarak ortaya çıkan kesin tedavisi için canlı bir vericiden nakil gerektiren kalp, karaciğer ve böbrek gibi organların yetmezlikleri, genetik tabanı olmayan sağırlık-körlük gibi hastalıklar, çeşitli seviyelerdeki omurilik hasarı sonucu ortaya çıkan felçler, denge bozuklukları ile karekterize serebrospinal ataksiler, Alzheimer ve Parkinson gibi nörodejeneratif hastalıklar, musküler distrofi gibi nöromusküler dejeneratif hastalıklar, diyabete bağlı olarak veya başka nedenlerle (sigara gibi) periferik damarlarda ortaya çıkan olumsuzluklardan kaynaklanan ve amputasyona kadar giden ayaklarda iyileşmeyen yaralarla karekterize ülserler, tedavisi güç olan yanıklar, iyileşmeyen kırıklar, kıkırdak dejenerasyonları, osteoartritler, beldeki omurlar arasındaki diskin dejenerasyonuna bağlı ve tedavisi mümkün olmayan bel ağrıları, üreme hücresi (erkek ve dişi) üretilememesi sonucu ortaya çıkan kısırlık, çağımız erkeğinde sık rastlanan empotans (cinsel yetersizlik) ve kadınlarda çok sık rastlanan idrar kaçırma (idrar inkontinansı) gibi.


Sağlık sorunlarına sahip bireylerin yüzbinlerle ifade edilen büyük bir kısmı kısıtlı kaliteyle yaşamlarına devam edebilirken büyük çoğunluğu, özellikle kesin tedavi için organ nakli gerektiren hastalıklarda (organ yetmezlikleri gibi) yaşamlarını yitirmektedir (yalnızca ABD’de yılda 700.000 insan kalp hastalıkları

24>25

nedeniyle yaşamını yitirmektedir).


Bu sağlık sorunlarının hemen tümünün ortak karekteristik özelliği, ilgili oldukları doku ve organlardaki hücresel kayıp ya da zayıflıklara bağlı olarak o doku ve organın normal işlevini görememesinden kaynaklanmaktadır. Örneğin Tip 1 diyabette insülin salgılayan hücrelerin otoimmun ataklar sonucu ölmesi sonucunda kandaki şekerin hücrelere sokulmasından sorumlu hormon olan insülin olmadığından kandaki şeker düzeyi yüksektir ve uzun dönemde hastalığın klinik tablosu ortaya çıkar. Parkinson hastalığında beyindeki dopamin salgılayan nöronların yetersizliği sonucu dopamin yoksunluğuna bağlı titremelerkasılmalarla karekterize hastalığın klinik bulguları ortaya çıkar.

İşte,

bu

tür

ve

benzeri

hastalıkların

(Alzheimer, Multiple skleroz, ALS, omurilik zedelenmesi, pukinje hücre bozunumu-hasarlanması (PCD), Duchenn kas distrofisi ve diğer birçok hastalık gibi) kesin tedavisini sağlamak amacıyla araştırmacılar hasar gören hücre-doku veya organların

biyolojik

işlevlerini

yerine

koymak

(rejeneratif tıp) ya da tamir etmek (reparatif tıp) üzerine çalışmaktadırlar(örneğin, Parkinson hastalığında dopaminerjik nöron hücrelerinin yerine konması gibi). İnsanlardaki pek çok hastalık için bir tedavi stratejisi olarak ortaya çıkan hücre esaslı tedavinin amacı, hasar gören bir dokunun veya organın biyolojik işlevini yerine koymak, tamir etmek veya genişletmektir. Bir hedef organa, o organın işlevlerini eski haline getirmeye yetecek kadar sayıda ve kalitede izole edilmiş ve özellikleri belirlenmiş olan hücrelerin nakledilmesiyle, bu amaca ulaşılabilir. Bu amaçla yapılan çalışmalarda kullanılan temel biyolojik materyal ‘kök hücreler’dir. Dünyanın farklı laboratuvarlarında

çeşitli

kaynaklarından

(embriyonik, fetal ve erişkin) üretilen kök hücreleri bu hastalıkların tedavisinde kullanmaya yönelik çabalar devam etmektedir.


Gelecekte hiç kuşkusuz birçok laboratuarda kök hücreleri daha iyi anlamak için Ar-Ge çalışmaları devam ederken bazı bilim insanları da bu hücrelerin etkinliğini çeşitli hastalık modellerinde deney hayvanlarında denemeye devam edecek. Klinikte ise, hiç kuşkusuz daha artarak klinik denemeler devam edecek. Burada asıl önemli olan nokta şu, beklentiler çok yüksek. Kök hücre araştırmalarının önündeki engellerden birisi de bu durumdur. Geron firması insanlar üzerinde (omurilik hasarlı) embriyonik kök hücreden farklılaşmış oligodendrosit uygulamayı içeren klinik denemelerini (ki dünyada izin verilen ilk insan embriyonik kök hücre çalışmasıdır) sonlandırma nedenlerinden biri olarak bu konuyu gündeme getirdi. Diğer bir konu ise, günümüzde klinikte nasıl her ilaç her hastada aynı etkiyi göstermiyor ise kök hücre uygulamalarında da benzer şeyler olmakta ve olacaktır. Ayrıca, kök hücreler bazı hastalıklar için işe yarayacaktır mutlaka ama her hastada aynı sonuç alınmayacaktır. Çünkü burada kullandığınız canlı bir hücre. Sonuçta, kök hücre tabanlı hücresel tedavi protokollerini bazı hastalıklarda hekimler gelecekte rutin olarak uygulayacaktır. Günümüzde bu listede sadece birkaç patolojik süreç var iken (örneğin GVHD) gelecekte bu liste artacaktır. Önemli olan, hastaya zarar vermeden sağaltımını sağlamaktır. Tüm dünyada temel bilimciler laboratuarlarında klinisyenler de etik ve bilimsel kurallar çerçevesinde hastalarında bu çalışmaları/denemeleri yapmaktadır. Son olarak doğru zamanda (akut dönem) doğru hücreyi (her türlü tanımlanma işlemi tamamlanmış kök hücreyi) doğru yolla uygulanmaya yönelik girişimler gelecekte bu alandaki beklentilerimizi karşıla-

Prof. Dr. Erdal KARAÖZ Kocaeli Üniversitesi Kök Hücre ve Gen Tedavileri Araştırma ve Uygulama Merkezi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Kök Hücre Anabilim Dalı

26>27

yacaktır.


BİYOLOGLARIN İŞ VE GÖREV TANIMLARI 2.05.2014 tarih ve 29007 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan (Sağlık Bakanlığından) “SAĞLIK MESLEK MENSUPLARI İLE SAĞLIK HİZMETLERİNDE ÇALIŞAN DİĞER MESLEK MENSUPLARININ İŞ VE GÖREV TANIMLARINA DAİR YÖNETMELİK “ e göre sağlık meslek mensupları ile sağlık hizmetlerinde çalışan diğer meslek mensuplarının iş ve görev tanımları yapılmıştır. Bu yönetmeliğe göre Biyologların iş ve görev tanımları şu şekilde yapılmıştır. BİYOLOG: a) Sağlık kurum ve kuruluşlarında hematoloji, endokrinoloji, immünoloji, mikrobiyoloji, biyokimya, bakteriyoloji, parazitoloji, genetik, moleküler biyoloji, anatomi, patoloji, histoloji, sitoloji, embriyoloji, morfoloji, toksikoloji, metabolizma, biyoistatistik, tıbbi biyoloji, kan ve kan ürünleri, biyolojik ürünler, infertilite laboratuarları gibi alanlarda görev alır. b) Canlı organizmalar hakkında bilgiyi artırmak, yeni bilgiler ortaya koymak, yeni ürünler, işlemler ve teknikler geliştirmek amacıyla yapılan bilimsel araştırmalar ve araştırmageliştirme çalışmalarında görev alır. c) Biyoteknolojik araştırma-geliştirme çalışmalarında görev alır. ç) Bilimsel araştırmalarda; problemin tanımlanması, amacın belirlenmesi, hipotezin geliştirilmesi, deney ve testlerin tasarlanması ve yürütülmesi ile elde edilen verilerin analiz edilerek sonuçlarının yorumlanması, bu doğrultuda tıbbi alanda uygulanmasına yönelik öneriler geliştirilmesi ve raporlanmasında görev alır.


Köy: Sarpdere; İlçe: Demirköy; İl: Kırklareli

DUPNİSA MAĞARASI Dupnisa Mağara Sistemi Demirköy İlçesi’ne bağlı Sarpdere Köyü’nün 6 km güneybatısında, Bulgaristan sınırına yakın bir noktada yer almaktadır. Mağara Geç Miyosen ve Pliyosen kuvarterner kabarma sistemleri üzerinde bulunan aşınma yüzeylerinde, mermer ve kristalize kireçtaşları içindeki fay kuşağında Kuzeybatı Güneydoğu istikametinde uzanmaktadır. Dupnisa Yer altı Sistemi’nintoplam uzunluğu 3150 m olup, iki katman ve birbiriyle bağlantılı üç mağaradan oluşmaktadır; Dupnisa (Sulu Kol), Kuru Mağara ve Kız Mağarası. Edirne Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu, 2001 yılında yayınladığı 6962 No’lu kararla Dupnisa Mağara Sistemi’nin koruma statüsü 1. derece Doğal Koruma Alanı’ndan ikinci dereceye düşürmüş, bu da mağaranın turizm amaçlı olarak kullanılmasına koruma bölgesi, 1992’den 2001’e kadar ise birinci derece Doğal Koruma Alanı olarak kalmıştır. Koruma statüsündeki değişiklikle birlikte Dupnisa (Sulu Kol) ve Kuru Mağara’nın bir kısmı turizme açılmıştır.

Kaynak http://www.dayko.org.tr/ArastirmaDUPNiSA_MAGARASi-107741.html

28>29

imkân sağlamıştır. Toplam 1.68 hektarlık alana yayılmış olan


H İ D R O J E O LO J İ MÜHENDİSLİĞİ

Hid sulam amac zey sular ların


Hidrojeoloji mühendisleri , yeraltı suyunu içeren jeolojik birimlerin sınırlarını ve hidrolik özelliklerini ,yeraltı suyu işletmeciliği ile ilgili olarak uygun işletme ve yönetme politikalarını belirler, yeraltı sularının kalitelerinin korunması ve kirlenmiş yeraltı sularının yeniden temizlenmesi için çalışmalar yapar, değişen iklim ve sosyal koşullara bağlı olarak yeraltı suyu tüketimini tahmin eder ve ekonomik tüketim için plan yapar.

Hidrojeoloji mühendisi olmak isteyenlerin;

derslerine karşı ilgili ve bu konularda başarılı, gerekir.

ÇALIŞMA ORTAMI VE KOŞULLARI Hidrojeoloji mühendisi arazi, laboratuvar ve büro ortamında çalışır. Çalışırken laborant, teknisyen, çevre mühendisi, jeoloji mühendisi ve diğer çalışanlarla iletişim halindedir.Hidrojeoloji mühendisliğinin çok geniş çalışma alanı bulunmamakla birlikte jeoloji mühendislerinin çalıştığı alanlarda çalışabilirler. DSİ, MTA, İller Bankası, Çevre Bakanlığı ve belediyelerle bu konudad anışmanlık ve müteahhitlik hizmeti veren özel kuruluşlarda da görev alabilirler.

Kaynaklar http://iskariyeri.blogspot.com.tr/2009/07/hidrojeoloji-muhendisligi-ne-isyapar.html http://mebk12.meb.gov.tr/meb_iys_dosyalar/53/02/954024/icerikler/hidrojeolojimuhendisi_392292.html

30>31

drojeoloji mühendisi , içme, kullanma, ma, hidrolik ve jeotermal enerji üretimi cıyla istenilen miktar ve kalitede yüy ve yeraltı suyunun araştırılması ve rın kirletici etkilerden korunması konunda teknik çalışmalar ve araştırmalar yapan kişidir.

MESLEĞİN GEREKTİRDİĞİ ÖZELLİKLER


CA

I L N

R A L

I S A Y N

YILDIZ BURUNLU KÖSTEBEK

Yıldız burunlu köstebek (Condylura cristata) , köstebekgiller familyasına ait bir memeli hayvan türüdür.


kışta kolayca ayırt edilen belirgin bir farkı vardır. Burnunun ucunda simetrik ve halka şeklinde düzenlenmiş pembe renkli ve son derece hassas 22 duyargamsı uzantı yer alır. Burnunun üzerindeki yıldız şeklindeki duyargalarıyla yeri kontrol eder ve böylece toprağın en kolay nereden kazılacağını bulur. Yıldızı hatırlatan bu anatomik yapıdan dolayı yıldız burunlu köstebek adını almıştır. Yıldız duyargalarda bulunan ve Eimer organı olarak adlandırılan çok hassas dokunma hissine sebep olan sinir kümelerinden 25.000'den fazla bulunur. Diğer köstebek türlerinde ise bu rakam yalnızca 2.000'dir. Bir avuca sığacak kadar, vücuduyla aynı uzunlukta (7–8 cm) kalın ve pullu bir kuyruğu vardır. Çiftleşme mevsiminde kuyruğu şişerek eski kalınlığının iki katına ulaşır. Kürkü mat kuzgunî siyahtır. Görme duyusu çok zayıftır. Işığı ayırt etme kapasiteleri çok azdır. Çok kıllar, bataklıklarda kolayca yolunu bulmak için eller, ayaklar ve bunlar üzerinde toprak kazmaya yarayan tırnaklarla donatılmıştır.Yumuşak toprakta, bu tüylü küçük hayvan yaklaşık 45 metre uzunlukta bir tüneli bir saat içinde kazar. Keskin pençeleri, 10 küçük kürek gibi müthiş bir hızla ilerler. Köstebeğin kullandığı enerji çok fazladır. Bu şekilde devam edebilmek için her 24 saat içinde kendi bedeninin ağırlığı kadar yiyecek yemesi gerekmektedir. Bataklıklar ve nemli tarlalar ana yaşam alanlarıdır.

Devamlı çalışan doymak bilmeyen Yıldız burunlu köstebekler, enerjilerini temin etmek için her gün ağırlıklarının yüzde ellisinden fazla gıda bulmak mecburiyetindedirler.

Sosyaldir, ufak koloniler hâlinde yaşar. Yavrulama zamanı son bahar sonları veya ilk bahar başlarıdır. İlk yavrular Şubat ortaları ile Mayıs ayı arasında dünyaya gelir. Bir ailede dört ilâ altı yavru vardır. Bazen yaz sonlarında köstebek ikinci defa yavrular. Yavru köstebekler doğuşta az çok gelişmiş durumdadırlar, iki ay sonra da kendi kendilerine yeterli duruma gelirler. İyi yüzücüdür. Zamanlarının yarısını suda, yarısını ise toprak altında yuva yaparak geçirirler . Kuzey Amerika'da, Kanada ile ABD'de yayılım gösterir. Kaynaklar http://aktuel.mynet.com/galeri/hayvanlar-alemi/en-ilginc-hayvanlar/4062/98134 http://hayvanlaralemi.net/yildiz-burunlu-kostebegin-hizi/ http://tr.wikipedia.org/wiki/Y%C4%B1ld%C4%B1z_burunlu_k%C3%B6stebek

http://www.ilgincbirbilgi.com/hayvanlar/yildiz-burunlu-kostebekde-bir-dunya-canlisi.html

32>33

Diğer köstebek türlerinden ilk ba-


CA

I L N

R A L

I S A Y N

HİNDİ KUYRUĞU (Trametes versicolor ) ‘’ Dalgalı rozetler şeklinde yelpaze gibi çevreye yayılır, bu görünüm halk arasında hindi kuyruğu denmesine neden olmuştur. ‘’


Trametes versicolor olarak da bilinen Coriolus versicolor Çin ve Avrupada ağaçlık alanlarda kolayca bulunan bir mantardır ve ABDde Pasifik kıyısının meşe ormanlarında en

PSK ile PSP başta meme , lenf , prostat , mide , kolon , karaciğer , rektum , özofagus , akciğer kanse-

yaygın olarak bulunan polipordur.Kerestesi sert

rinde kullanılmakta, tümör büyü-

olan yıkılmış ağaçların ve dalların üzerinde kü-

mesinin engellenmesinde, metasta-

meler ya da dizler halinde büyür,çoğunlukla büyük koloniler oluşturur.Çoğu zaman renkli-

zı önlemede doğrudan etki yap-

dir,kontrast oluşturan şeritler içerir,değişmekle

makta , kemo ve radyoterapinin

birlikte ,beyaz ,gri,kahverengi,siyah,mavi ya da

yan etkilerini azaltarak kanser has-

hatta kırmızının tonlarını barındırır.

talarının yaşam kalitesini iyileştirdi-

Uzakdoğu Asya ülkelerinde yüzyıllardır

ği belirtilmektedir.

tüketilmekte olan c. versicolor `un modern tıp alanında kullanımı 1970 `li yıllarda başlamıştır.Coriolus (Tramates) versicolor `dan Japonya`da 1971 yılında PSK (Krestin)ve 1983`te Çin`de PSP (her ikiside polisakkarittir) izole edilmiştir.Japonya PSK `nın lisansını almıştır ve PSK 1980 yılından beri Japonya `da en fazla satılan antikanser ilaçlarından biridir.Lökasit ve nötrofillerde artış sağlayan bu maddeler mantarın misel kültüründen izole edilmişbilen bir polisakkarittir ve ß-1-3 ile ß-1-4 glukan olarak bulunmaktadır.

Kaynaklar http://www.mantarsatis.com/bilgiler_hindi-kuyrugu_125.htm http://ilbaygrup.com/Kategori.aspx?kategori_ID=3 http://m.haberself.com/h/6559/

34>35

tir.C.versicolor ` da bulunan PSK suda çözüle-


KIM UNG-YONG

Kim Ung-yong (d.7 Mart 1963), Koreli inşaat mühendisi ve deha. Kim 210 IQ puanı ile Guinness Rekorlar Kitabı'na girmiştir.

4 yaşında üniversiteye gitti, 15 yaşında doktorasını yaptı. 1962`de Kore`de doğan Kim Ung-Yong isimli bu süper dahi, dünyanın en zeki insanı olarak Guinnes Rekorlar Kitabı`na girdi. 4 yaşında üniversiteye gitmekle kalmayan büyük deha, aynı zamanda o yaşlarda Japonca, Korece, Almanca ve İngilizce dillerine de hakim olmasıyla ayrı bir rekor kırıyor. 5 yaşına bastığında en zor integral ve diferansiyel denklemleri çözebilen dahinin IQ`su 210`un üzerinde olarak biliniyor. 3 yaşında Hanyang Üniversitesi`nden kabul alan Yong, 6 yaşına kadar fizik bölümünde misafir öğrenci olarak okudu.

7 yaşında Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA) tarafından Amerika`ya davet aldı ve 15 yaşını doldurduğunda Colorado Üniversitesi`nde Fizik Doktorası`nı yapmıştı. 1974 yılında üniversitedeyken NASA`da araştırmalara başladı ve fizik alanından İnşaat Mühendisliği alanına geçiş yaptı. 1978 yılında anavatanı Kore`ye dönen Yong`a birçok prestijli üniversiteden teklif gelmesine karşın o, yerel bir üniversitede ders vermeyi seçti. Yong, şu anda Kore`deki Chungbuk Üniversitesi`nde parttime öğretim üyesidir. Kaynaklar http://tr.wikipedia.org/wiki/Kim_Ung-yong http://www.yazete.com/foto-galeri/dunyanin-en-yetenekli-10-insani/16800/sayfa-5/ http://www.trthaber.com/foto-galeri/unlulerin-iq-seviyeleri/848/sayfa-25.html


AKRIT JASWAL

Hintli çocuk, dünyanın en akıllı çocuğu olarak nitelendiriliyor. İsmi Akrit Jaswal , IQ'su 146 ve bir milyar nüfuslu Hindistan'daki en zeki insan olarak kabul ediliyor. 2000

yılında evinde ilk cerrahi müdahale-

yi gerçekleştirince, tüm dünya onun adını duydu. Hem de sadece 7 yaşındayken.Hastası da doktora gidecek parası olmayan sekiz yaşındaki bir kızdı. Küçük kızın eli yanmıştı ve parmaklarını birbirinden ayıramıyordu. Tıp eğitimi olmayan, hayatında hiç ameliyata girmemiş 7 yaşındaki süper çocuk, küçük kızın ellerini birbirinden ayırarak yeniden kullanabilmesini sağladı. Tüm ilgisini tıp bilimine veren dahi, 12 yağını iddia etti. Tıp dahisi küçük çocuk şu anda Chandigarh Üniversitesi'nde okuyor ve Hindistan'ın en genç üniversite öğrencisi.

Kaynaklae http://en.wikipedia.org/wiki/Akrit_Jaswal http://www.oprah.com/oprahshow/Little-Geniuses-on-The-OprahShow http://www.haber365.com/Haber/ Akrit_Jaswal_7_Yasinda_Cerrah_Oldu_Galeri/

36>37

şındayken kanserin çaresini bulmaya çok yaklaştı-


HABERLER

Bilimin Geldiği Son Nokta: Bakteriden Portreler Yapmak Her şeyden portre yapmanın mümkün olduğu günümüzde, bakterileri sanat uğruna kullanan Zachary Copher ile tanışın. Mikrobiyolog Zachary Copfer, lise yıllarında kariyerinin bilimde gizli olduğunu keşfediyor. Bilimin derinliklerinde raks eden Copfer, işinin sanatsal yönünü fark ediyor. Zachary Copher çalışması ile ilgili olarak “Mikroorganizmalarla görünür, insanların hoşuna gidebilecek sanatsal projeler yaratma fikri beni büyülüyor.” diyor. Haberin devamı ; http://www.playtusu.com/haber/detay/7371/bilimin-geldigi-son-nokta-bakteriden-portreler-yapmak

Beyin Tümöründe Aşı Umudu Almanya'nın Heidelberg kentinde Ulusal Tümör Hastalıkları Merkezi'nde görevli bir ekip, bağışıklık sistemini, anormal hücrelere saldıracak biçimde güçlendirerek fareleri beyin tümörüne karşı belli ölçüde koruyan bir aşı üretti. Aşının gelecek yıl insanlar üzerinde denenmesi beklenirken sonuçları Nature dergisinde yayımlanan araştırmanın, "heyecan verici" olduğu değerlendirmesi yapıldı. Haberin devamı ; http://www.ntvmsnbc.com/id/25523172/


Ağır Metalli İçme Suyu Yasaklandı Kütahya İl Halk Sağlığı Müdürlüğü ekipleri, Hisarcık ilçesine bağlı 25 köyün içme suyu şebekelerinden numuneler alarak bir laboratuvarda inceleme yaptırdı. Testlerde, köylerden 8'inde litrede en az 10 mikrogram olması gereken arseniğin 15-40 mikrogram civarında bulunduğu, 5 köyde ise ilgili yönetmeliğe aykırı ağır metal görüldü. Söz konusu tespit üzerine toplanan İlçe Hıfzıssıhha Kurulu, bu köylerde şebekelerden su içilmesi yasakladı. Bu kararın ardından köylüler için yeni su kaynağı arayışına başlandı. Haberin devamı; http://www.ntvmsnbc.com/id/25523062/

Nepal'de İki Bin Kişi Rekor İçin Çevre Günü'nde Ağaçlara Sarıldı Dünya Çevre Günü için Nepal Katmandu’da farklı bir telaş vardı. Guinnes Rekorlar Kitabı’na girmek isteyen iki bin kişi, iki dakika boyunca ağaçlara sarıldı. Katılımcılar, ‘ çevreyi koruyun ‘ mesajı verdi. Haberin devamı; http://www.diken.com.tr/gunun-karesi/rekor-bahane-amac-sahane/

Dünyanın ilk haber okuyan robotu Japonya’nın başkenti Tokyo’da tanıtıldı. Gelişen Bilim ve İnovasyon Müzesi’nde yeteneklerini sergileyen robotun insan cildine benzer bir yapıyla kaplandığı belirtildi.“Çocuk robot” anlamına gelen “Kodomoroid” haber bülteni sunabiliyor ve birçok dilde konuşabiliyor.

“Otonaroid” kendisiyle konuşan insanların gözünü takip ederek kollarını hareket ettirebiliyor. Haberin devamı; http://fotogaleri.ntvmsnbc.com/ilk-android-haber-spikeri.html?position=3

38>39

“Yetişkin robot” anlamına gelen “Otonaroid” ise müzedeki ziyaretçilere eşlik etmek üzere tasarlandı.


2014 UYGULAMALI DOĞA EĞİTİMİ


40>41

Trakya Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü 3.sınıf öğrencileri olarak , Enez ‘de beş günlük uygulamalı doğa eğitimi yaptık. Doğa eğitiminde Trakya ‘ nın vejetasyonu , Ergene nehri , göl ve deniz ekosistemleri ve memeli hayvan araştırması ile ilgili alanında uzman hocalarımız seminer verdi. Koru Dağları , Hisarlı Dağı , Gala Gölü ve Dalyan Gölünde arazi çalışmaları yapıldı. Uygulamalı doğa eğitimimiz için Trakya Üniversitesi ve görevli hocalarımıza teşekkürlerimizi sunarız.


Bu dergi Trakya Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölüm öğrencileri tarafından aylık olarak hazırlanmaktadır.


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.