KASIM 2016

Page 1

SAYI 36 YIL 4 KASIM 2016

BAŞARILARLA DOLU CERN ÖYKÜSÜ

AHMET SERDAR MUTLUER


HABERLER

03 RÖPORTAJ : AHMET SERDAR MUTLUER

07

BALDIRAN

19

DENİZ KAPLUMBAĞASI

05

DOĞA EĞİTİMİ

11

ARI ÜRÜNLERİNİN İNSAN SAĞLIĞI ÜZERİNE ETKİSİ

21

DOĞANIN GEOMETRİSİ : FRAKTALLAR

23 25 28

ERGOTERAPİ


KAPSUL PLUS KÜNYE

Değerli Kapsul Plus

Okuyucuları Merhaba,

Her ay olduğu gibi dopdolu bir sayıyı siz

değerli okuyucularımıza sunmaktan büyük mutluluk duyuyoruz. AYLIK POPÜLER BİLİM DERGİSİ SAYI : 36 YIL 2016 GENEL YAYIN YÖNETMENİ METE ARSLAN KONAK

YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ ASLIHAN DİKMEN

YAYIN KOORDİNATÖRÜ TAYFUN GÖZLER

GÖRSEL YÖNETMEN OZAN ÖZTÜRK

EDİTÖR AYŞE KARAMAN GÖKÇE YAMAK

HABER EDİTÖRÜ

Bu sayıda Cern'e kabul edilen başarılarla dolu bir öğrenim hayatı olan ilk tıp öğrencisi Ahmet Serdar Mutluer ile yazı işleri müdürümüz Aslıhan Dikmen sizler için keyi li bir röportaj yaptı. Eğitimde öğrenciler için bir ilk olan uygulamalı doğa eğitimi gerçekleştiren Beyciler Mukaddes Sönmez Ortaokulu'na dergimizin genel yayın yönetmeni Mete Arslan Konak, yazı işleri müdürümüz Aslıhan Dikmen doğa eğitmeni olarak eşlik etti. Diğer okullar içinde bir örnek teşkil etmesini umuyoruz.. Bunun yanı sıra, arı ürünlerinin insan sağlığı üzerine etkilerinden bu sayımızda sizler için detaylıca bahsettik. Aynı zamanda evrenin tek misa irleri bizmişiz gibi davrandığımız için nesli tükenme tehlikesi altında ki bir çok canlıdan biri olan deniz kaplumbağaları ile ilgili bir yazıda okumanız için sizleri bekliyor.

EMİNE CEYDA SÖZÜER WEB ADRESİ http://www.kapsulmed a.com/

Bilginize bilgi katacağınız bir sayı daha sizleri bekliyor. Key fl okumanızı d ler z...

İLETİŞİM kapsulplus2013@gma l.com http://www.kapsulmed a.com/ https://www.facebook.com/KapsulPlus2013 https://tw tter.com/kapsulplus http:// ssuu.com/kapsulplus2013 http://kapsulplus.blogspot.com/


36

HABERLER

SA YI

2030'da yılda 5,5 m lyon kadın kanserden ölecek Amer kan Kanser Derneğ n n raporuna göre 2030'a g r ld ğ nde yılda 5,5 m lyon kadının kanserden hayatını kaybetmes beklen yor. Kanser hastalığının 2030'da yılda 5,5 m lyon kadının ölümüne sebep olab leceğ uyarısı yapıldı. Amer kan Kanser Derneğ nce (ACS), Par s'te düzenlenen Dünya Kanser Kongres nde açıklanan raporda, 2030 yılından t baren her yıl 5,5 m lyon kadının kanserden dolayı hayatını kaybetmes n n beklend ğ bel rt ld . Hastalığın, düşük ve orta gel r sev yes ne sah p ülkelerde yoğunlaşacağı vurgulanarak, ölümler n artmasının, dünyadak yaşlı nüfusun yükselmes , harekets zl k, kötü beslenme ve obez te g b faktörlerden kaynaklanacağı b lg s ne yer ver ld . Raporda ayrıca, kadınlarda ölüm nedenler arasında kanser n, kalp rahatsızlıklarından sonra k nc sırada yer aldığı b ld r ld . 2012 yılında kanserden ölen 8 m lyon k ş n n 3,5 m lyonunu kadınların oluşturduğu vurgulanarak, bu tar htek kadın ölümler n n yüzde 14'ünün de kanserden kaynaklandığı fade ed ld . Söz konusu tar hte 1,7 m lyon meme kanser vakası tesp t ed ld ğ , bu hastalardan yaklaşık 522 b n n n hayatını kaybett ğ bel rt ld . http://www.ntv.com.tr/sagl k/2030da-y lda-5-5-m lyon-kad n-kanserden-olecek,ruqXGSRWOUuKAxMsnfuuA

3

Dünyanın lk d nozor beyn fos l bulundu İng l z b l m nsanları, yıllar önce ülken n güneydoğusundak Sussex kent nde b r sah lde bulunan kahvereng taşın, b r d nozor beyn fos l olduğunu açıkladı. Taşı özel b r m kroskop kullanarak detaylı b r şek lde nceleyen Cambr dge Ün vers tes 'nden b r ek p, dünyada lk kez b r d nozor beyn bulunduğunu duyurdu. B l m nsanları, bey n fos l bulunan d nozorun yaklaşık 130 m lyon yıl önce yaşayan Iguanodon g b b r ot obur olduğunu söyled . B r bataklıkta öldüğü düşünülen d nozor, kafasının çamura gömülü kalması sebeb yle şekl korunmuş ve zamanla fos lleşm ş. Bu sebeple fos l n bugüne kadar korunab ld ğ düşünülüyor. Ayrıca ncelemey yapan ek p d nozor beyn n n, bugünkü t msah ve kuşlarla benzer özell kler taşıdığını da söyled . Cambr dge Ün vers tes nden Dr Alex L u, "Bey n dokularının korunma şansı nanılmaz düşük, su sebeple bu buluş oldukça şaşırtıcı" ded . http://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-37800141


Yen b r doğum tekn ğ yle üç ebeveynl bebek dünyaya geld ABD'l doktorlar yen b r tekn k kullanarak üç k ş n n DNA'sını taşıyan b r bebek dünyaya get rtt ler. Beş aylık oğlan çocuğu annes ve babasının DNA'sı dışında b r bağışçının genet k kodunu da taşıyor. ABD'l doktorlar bu farklı yöntem bebeğ n annes n n taşıdığı genet k b r hastalığı yok etmek ç n kullandılar.Uzmanlara göre bu yöntem ender rastlanan genet k hastalıklara sah p a lelere yardımcı olab l r.Ancak uzmanlar, 'm tokondr bağışı' adındak bu lg nç yöntem n düzenl olarak kontrol ed lmes ç n uyarıyorlar.B l m nsanları 1990'lı yıllardan ber üç k ş n n DNA'sının kullanarak embr yolar yaratıyor ancak m tokondr bağışı yöntem oldukça yen ve öneml b r gel şme. Bazı kadınlar m tokondr hücreler nde taşıdıkları genet k bozuklukları çocuklarına aktarab l yor. Beş aylık bebeğ n annes n n taşıdığı Le gh hastalığının bebeğe geçmemes ç n doktorlar çeş tl yöntemler dened ler.Yasa kısıtlaması olmadığı ç n araştırmalarına Meks ka'ya g derek devam eden ABD'l doktorlar, annen n DNA'sının kullanılab l r kısmını alıp, bağışçının sağlıklı m tokondr s yle b rleşt rerek sağlıklı b r yumurta yarattılar, daha sonra bu yumurtayı babanın sperm yle dölled ler. Bu sayede bebeğ n DNA'sının yüzde 0,1' bağışçıya a t oldu ve annen n çocuğa genet k hastalığını geç rmes önlend .New York'tak New Hope Fert l ty Centre'de tıp d rektörlüğü yapan Doktor John Zhang ve takımı, başarılı olmadan önce beş embr yo üzer nde deneme yaptılar, ancak bunlardan yalnızca b r başarılı olab ld .Çocukların büyüdükten sonra üç ebeveyne sah p oldukları hakkında ne düşünecekler b r et k tartışması da yarattı.Doktor Zhang, araştırması hakkındak soruları Ek m ayında ABD'de gerçekleşt r lecek Üreme Tıbbı toplantısında cevaplayacağını söyled . http://www.bbc.com/turkce/haberler-37490358

Erkeklerde kal tes z sperm 'kalıtsal’ Kısırlık tedav s görmek zorunda kalan babaların çocuklarının, normal yollarla doğan erkek çocuklarına kıyasla daha düşük sperm kal tes ne sah p oldukları saptandı. Human Reproduct on adlı b l msel derg ne yayımlanan araştırmada Intras toplazm k Sperm Enjeks yonu (ICSI) tedav s gören erkekler ncelend . Araştırmacılar, çalışmanın erkek çocuklarının zayıf sperm kal tes n babalarından aldıklarını doğruladığını bel rtt . ICSI tedav s nde, tek b r kal tel sperm seç l p doğrudan yumurtaya enjekte ed l yor. 1990'ların başında gel şt r len yöntem , sperm sayısı düşük, anormal şek ll ya da spermler yeter nce hareketl olmayan erkekler n kısırlık tedav s nde kullanılmaya başlandı. Brüksel Ün vers tes 'ndek b r ek p tarafından yapılan araştırmada yaşları 18 la 22 arasında değ şen 54 erkek ncelend . Bu grup aynı yaşlardak 57 erkekle karşılaştırıldı. ICSI tedav s yle doğanların sperm sayısının ve hareketl l ğ n n, doğal yöntemlerle dünyaya gelenlere göre yarı yarıya daha düşük olduğu görüldü. Tedav yle doğanların, Dünya Sağlık Örgütü'nün tavs ye ett ğ "normal" değer olan b r m l l trede 15 m lyon sperm n altında olma ht mal n n üç kat daha fazla olduğu bel rt ld . Çalışmayı yürüten ek b n l der Profesör Andre Van Ste rteghem, bu çalışmayla uzun süred r gündemde olan, erkek çocuklarının sperm kal tes n babalarından m ras aldıkları teor s n n kanıtladığını söyled . http://www.bbc.com/turkce/haberler-37568787

4


DOĞAYA FARKINDALIK ARTIYOR

ÇOCUKLAR UYGULAMALI DOĞA EĞİTİMİNDE 5


S

ilivri Beyciler Sönmez Ortaokulu’nun düzenlemiş olduğu Uygulamalı Doğa Eği mine öğrenciler ile birlikte doğa eğitmeni olarak dergimizin genel yayın yönetmeni Mete Arslan KONAK ile yazı işleri müdürü Aslıhan DİKMEN ka ldı.Uygulamalı Doğa Eği mi 13.05.2016 – 15.05.2016 tarihleri arasında gerçekleş rildi. Dupnisa Mağarası , Demirköy, İğneada Sahili , Longoz ve Istranca Ormanları ,Demirköy Dökümhane, Dereköy Sınırı,Armağan Barajı,Alabalık Tesisleri gezildi.3 günlük eği m boyunca öğrenciler doğa,mağara,göl,deniz ve ormanlar hakkında oldukça ilginç bilgiler edindi.Eği m koordinatörü Aslıhan DİKMEN ''Başta Sayın Okul Müdürümüz Mustafa ELİBOL , müdür yardımcımız Umut BAYINDIR ve öğretmenlerimiz Zeliha KESKİN , Ali AY ‘a böyle güzel bir projeye destek verdikleri için çok teşekkür ediyorum.Öğrencilerimin böyle güzel bir projede yer alması beni oldukça mutlu e .Doğa eği minin amaçlarından biride, öncelikle doğaya ve çevre sorunlarına duyarlı ve bunların çözümünde görev almaya istekli bireyler ye ş rmek r.’’dedi.Yıldız Dağları Doğa Eği m merkezinde konaklayan öğrenciler eği m merkezinde de çeşitli etkinlikler yap . Eği min sonunda öğrencilere ve görevli öğretmenlere ´´Doğa Kaşifi ´´ adlı ser fika adı verildi.Ser fika töreninin sonunda konuşma yapan eğitmen Mete Arslan KONAK '’Bugün burada eği m gören Doğa Kaşiflerimiz; minik öğrencilerimizin doğaya farkındalığının ar ğını düşünüyorum.Umarım gelecek nesillere güzel şeyler katmışızdır.Bu tarz doğaya farkındalık projelerinin artmasını diliyorum ve emeği geçen herkesi kutluyorum ''dedi.Eği mde çekilen videolardan kısa bir belgesel hazırlandıve yayınlandı.Eği m yerli ve ulusal basında da büyük ilgi gördü. Okul Müdürü Mustafa ELİBOL ’’. Okulumuzda yenilikçi eği m öğre m anlayışıyla öğrenci başarılarını ar rmaktayız. Öğrencilerimizin sosyal, kültürel ve sanatsal yönden bir bütün olarak geliş rmek amacıyla çeşitli etkinlikler düzenlenmiş r. Bu gibi faaliyetlerimizi devam e rmek amacıyla öğrencilerimiz arasından derslerdeki akademik başarısının yanında davranışlarıyla örnek teşkil eden öğrencilerimize yönelik çevre devlet okulları içerisinde bir ilk olan Uygulamalı Doğa Eği mi Projesi gerçekleş rilmiş r.Çalışmalarımızda bize öncelik eden başta Aslıhan DİKMEN'e ve tüm personele teşekkür ederim.’’ dedi.

6


Dünyada İlk Kez CERN’e Kabul Edilen Tıp Öğrencisi

Ahmet Serdar Mutluer

Ahmet Serdar Mutluer dünyada CERN'e kabul edilen ilk öğrenci oldu. Burada stajyer olarak olarak görev alacak ilk tıp öğrencisi olmayı başaran Mutluer, Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi 3. sınıf öğrencisi.Mutluer kendisi ve çalışmalarıyla ilgili sorularımızı yanıtladı. Öncelikle kendinizden bahseder misiniz? Ben bir p fakültesi öğrencisiyim. Bilime ve öğrenmeye merakım kendimi bildim bileli var ve öğrenim haya m boyunca her zaman bu merak ve ilgi doğrultusunda çeşitli çalışmalarda bulundum. Daha ilkokul yıllarımdan i baren proje yarışmalarına ve bilim olimpiyatlarına ka lım sağlayarak çeşitli başarılar elde e m. Liseye yıllarımda ulusal ve uluslararası kimya olimpiyatları tecrübesi edinmem belki de bilim yolundaki hedeflerimi ve hayallerimi şekillendiren önemli adımlardan birisi oldu. Liseyi bi rdiğimde en büyük hayallerimden birisi moleküler kimya alanında yurtdışında eği m almak ve ülkeme dönüp Aselsan'da çalışmak . Mevcut şartları değerlendirdiğimde, insanlığa ve bilime katkı sağlama adına sağlık bilimleri alanında çalışmalar yapabileceğimi fark e m .

7

Bu noktada farklı adımlar atabilmemi sağlayabilecek ve beni destekleyebilecek bir üniversite tercihinde bulundum. Bu kararımdan şuan çok memnunum. Şu aralar hiç kendime vakit ayıramasam dahi, boş vakitlerimde profesyonel okçuluk, satranç, kitap okuma, bilgisayar programcılığı, kara kalem çalışması ve profesyonel fotoğrafçılık gibi uğraşılarla ilgileniyorum. Yazmayı da çok severim ayrıca. Aynı zamanda Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıbbi Araş rmalar Topluluğu Yöne m Kurulu Başkanlığı görevini yürütmekteyim. Yıl içerisinde yapmış olduğumuz bilimsel faaliyetler yine haya mda geniş bir zaman dilimi kaplayan meşgalelerden birisi.


Üniversitede hangi konular üzerine çalış nız? Hazırlıkla birlikte bu yıl üniversitemde 4. Yılı geride bırak m. Üniversiteye ilk başladığım günden i baren çeşitli alanlarda proje ve çalışmalarda çalışma imkanım oldu. Üniversitemde özel danışman rehberliği programı mevcut. Değerli hocam Prof. Dr. Teoman Aydın ile böle bir program ne cesi ile bir araya geldik. Gerçekleş rmiş olduğum projeleri ve tecrübeleri kendisine aktardım, ilgi ve dikkatle dinledi ve eğer istersen senin ilgi alanlarına uygun projeler oluşturabiliriz ve eğer ilgini çekerse bu alanlarda çalışmaya başlayabilirsin. Benim için en heyecan dolu anlardan birisiydi belki de üniversite haya mda. Başlangıçta Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon alanında çeşitli çalışma ve projelere başladım, gerçekten birlikte çalışma imkanı bulduğum tüm akademisyenler bu noktada bana karşı çok ilgili ve destekleyiciydiler. Kısa bir süre sonra diğer bölümlerle olan ortak proje ve çalışmalara ka lmaya başladım. Hedefimde sadece p alanında değil diğer temel bilimlerden de destek alarak daha geniş çaplı ve mul disipliner çalışmalar yapmak vardı. Üniversiteye başladığımda lisans üstü düzeyinde bir kimya bilgim ve laboratuvar tecrübem vardı, çocukluğumdan beri ilgim olduğu için elektrik elektronik devreler üzerine de bir hayli ilgi ve kabiliye m vardı, üniversite de bunlara ek olarak yazılım dili öğrenmeye ve bilgisayar programları oluşturmaya başladım hobi olarak. Daha sonra çeşitli projeler ve çalışmalarla bu hobimi profesyonel düzeye taşıdım. Mul displiner çalışma düzeninde pta karşılaş ğımız teknik ve mekanik anlamda kompleks problemlere çözüm üretebilmek adına Boğaziçi Üniversitesi'nde okuyan bilgisayar, fizik ve elektrik elektronik mühendisliği okuyan arkadaşlarımla bir proje grubu kurdum. Çeşitli uygulamalar ve projeler geliş rmeye devam ediyoruz. Bu gruptan bir arkadaşımla birlikte geliş rdiğimiz “Verimli Güç Kontrolü ile Yüksel ciler Kullanılarak Kablosuz Veri Aktarımı” projesiyle Vestel ve Pelsan sponsorluğunda 7. Ulusalarası Led ve Aydınlatma Fuarı kapsamında düzenlenen 6. Led Yarışmasında Türkiye birincisi olduk. Bir p fakültesi öğrencisi olarak ilk defa çeşitli köklü firmaların ARGE mühendislerinin ve birçok mühendislik alanından uzman kişilerin ka ldığı mühendislik alanındaki bir yarışmada derece elde etmiş oldum. Devamında danışman hocamın kurmuş olduğu teknik üniversitelerin matema k, kimya, fizik, biyomühendislik, metalürji, anali k geometri, sanat tarihi, uygulamalı fizik gibi birçok alanda alanında uzman anabilim dalı başkanlarından oluşan bir “Akıl Birlikteliği” proje grubunun bir üyesiyim. Akıl Birlikteliği grubu ile çok güzel çalışmalara imza a k ve halen yoğun bir şekilde çalışmalarımızı sürdürmekteyiz. Bu süreçte ulusal ve uluslararası saygın p dergilerinde makale ve çalışmalarım yayınlandı. Bu çalışmalarımın değerlendirilmesi ne cesinde bu yıl Türkiye Bilimler Akademisi En Genç Bilim İnsanı Ödülü'ne aday gösterildim. Bu ödül daha çok doktora ve doçentlik seviyesindeki bilim insanlarının aday gösterildiği bir program, bu şekilde bir lisans öğrencisi olarak program tarihinde aday gösterilen en genç bilim insanı oldum aynı zamanda.

8


Dünyada ilk kez CERN'e kabul edilen p öğrencisi oldunuz. CERN'e kadar giden başarı öykünüz nasıl başladı ? CERN'de staj yapmaya hak kazandığınızı ilk öğrendiğinizde neler hisse niz ? Beş al ay öncesinde Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği'nden üniversitemize bir bildiri geldi ve ülkemizin CERN ile yapmış olduğu assosiye ortaklık anlaşması i bariyle bilgi ve teknoloji transferi sağlayabilecek bilim insanlarının uygun bir programa dahil olmaları önerilmekteydi. Bu noktada yapmış olduğumuz çalışmaları değerlendirdik ve bunları bir araya ge rerek; CERN İr bat Ofisi Başkanımız Sayın Hakan KIZILTOPRAK Bey'in de emek ve katkılarıyla ilk başvurumuzu gerçekleş rdik. Sonrasında çeşitli referanslar, mülakatlar ve değerlendirmeler gibi 4 aylık bir süreç sonucunda son olarak görüştüğüm CERN Teknoloji Transfer Ofisi Lideri çalışma alanlarında hiçbir medikal kökenli birinin bulunmadığını ve daha önce de böyle bir medikal kökenli öğrenci başvurusu kabul etmediklerini belirterek, dosyalarımı ve çalışmalarımı iş arkadaşları ile paylaşıp değerlendireceğini bildirdi. Bir ha a sonrasında CERN'de Neuroscience alanında çalışmalar yürüten Prof. Renaud Balise Jolivet'in çalışma ve projelerimi çok beğendiğini ve benimle çalışmaktan memnuniyet duyacağını bildiren bir mail aldım. Haya a unutamayacağım derecede mutluluk yaşadığım anlardan birisi oldu benim için.

9

Gelecekle ilgili planlarınız nelerdir? Gelecek ile alakalı planlarıma gelirsek ben aslında anı yaşayan ve anı değerlendiren birisi olarak görüyorum kendimi, şuan için bilim yolunda bir ilerleme kaydediyorum ve önümüzdeki yıllarda da hep bu yolda adımlar atmayı planlıyorum. Karşıma ne gibi rsatlar çıkacağı ve bu yolda nasıl başarı ve kazanımlar elde edeceğim Allah'ın takdiri. Ama ilerde CERN ile oluşturulan ortak bir projede ben de bir ka lımcı olarak bulunmayı çok isterim. Geçenlerde burada CERN Teknoloji Transfer Ofisi Liderleri ve Medikal Uygulamalar Birimi yöne cileri ile gerçekleş rdiğim toplan da gelecek dönemlerde de buradaki projelere ve çalışmalara ka lım sağlamam adına her türlü desteklerini sunacaklarını samimi bir şekilde dile ge rdiler. Haya nı bilime adamak belki çok iddialı bir söz olacak ama gelecekte kendimi mutlu olarak hissedebileceğim ve tutkuyla sürdürebileceğim bir macera olarak görüyorum.


Dergimiz aracılığı ile böyle güzel başarılara imza atmak isteyen genç akademisyen adaylarına neler söylemek istersiniz ? Haya a tutkuyla bağlandığınız bir işe sarıldığınızda zamanın nasıl geç ği ve işlediği sizin için anlamsız oluyor. Ha anın yedi günü, günde maksimum dört saatlik bir uyku ile keyif aldığım bu çalışmaları gerçekleş riyorum. Yap ğın işi sevmek ve tutkuyla bağlı olmak, gerek ği yerlerde fedakarlıklarda bulunabilmek çok önemli.Bu noktada bir örnek teşkil etmesi adına bilimsel anlamda güzel bir çizgi takip eden ve okurlarına bilim ve öğrenme aşkı kazandıran yayınlarınızı beğeniyle takip ediyorum. Yine takipçiniz olan genç arkadaşlara bu noktada en büyük tavsiyem hayal etmeleri ve bu hayalleri doğrultusunda harekete geçmeleri. İnsanlar bu haya a hayallerini gerçeğe dönüştürebildikleri ölçüde başarılıdırlar. Ülke olarak gerçekten üreten, hayallerini gerçeğe dönüştüren başarılı genç bireylere oldukça ih yacımız var. Saygı ve sevgilerimle…

Röportaj Yazı İşler Müdürü -Aslıhan DİKMEN

10


ARI ÜRÜNLERİNİN İNSAN SAĞLIĞI ÜZERİNDEKİ ÖNEMİ Başta bal olmak üzere arı ürünleri her derde deva mıdır? Yoksa bu söylemler bilimsel dayanakları var mıdır? Son yıllarda bütün dünyada hızla gelişen arı ürünleri ile tedavi olarak adlandırılan “apiterapi”de bal yanında arı zehiri, propolis, arı sütü ve polen de kullanılmaktadır. 11


S

on yıllarda bütün dünyada hızla gelişen arı ürünleri ile tedavi olarak adlandırılan “apiterapi”de bal yanında arızehiri, propolis, arı sütü ve polen de kullanılmaktadır. Arılar Apodeia ailesinden bir böcek r (1). Dünyada 20 binden fazla türü vardır. Bir arı kovanında10 bin ile 100 bin arasında arı vardır. Bunların biri kraliçe arı (arı beyi), birkaç yüzü erkek arı, diğerleri ise işçi arılardır. Erkek arıların tek görevi kraliçeyi döllemek r. Bal az olduğunda işçi arılar erkek arıları (bal yapmaz arı) kovandan kovarlar. Arıların temel ürünü baldır. Bal çiçeklerden toplanan nektardan üre lir. İşçi arılar yu ukları nektarı kovanda kusarak çıkar rlar ve sıvı haldeki kusmuğu kanatlarını çırparak (saniyede 240 çırpma) buharlaş rarak koyulaş rırlar. Bunun amacı balın fermente olarak bozulmamasıdır. Bu nedenle balın raf ömrü oldukça uzundur. Petek bal ile dolunca üzeri balmumu ile kaplanır. İşçi bir arının ömrü 2 ay kadardır ve bu süre içinde 2 bin kilometre yol kat eder. Bir arı ömrü boyunca 40-50 gram bal üre r. Arılar müthiş çalışkandır; 1 kg bal üretmek için dünyanın çevresini üç kez dolaşacak kadar uçarlar ve 12 milyon çiçeği ziyaret ederler. Arılar kendi aralarında kuyruk hareketleri ve daireler çizerek konuşurlar. Türk Gıda Kodeksi 2000/39 sayılı Bal Tebliğinde “Bal, arılarının çiçek nektarlarını, bitkilerin veya bitkiler üzerinde yaşayan bazı canlıların salgılarını topladıktan sonra, kendine özgü maddelerle karış rarak değişikliğe uğra p, bal peteklerine depoladıkları tatlı madde” olarak tanımlanmış r. Tanımından da anlaşılacağı üzere bal saf ve doğal olmalı, hiçbir katkı maddesi veya kalın içermemelidir (2). Başlıca 6 arı ürünü vardır; polen, süzme bal, petekli bal, bal mumu, propolis ve arı sütü. Üre m ve pazarlama şekline göre bal; süzme ve petekli, elde edildiği kaynağa göre ise çiçek ve salgı balı olarak sınıflandırılır.

Çiçek balı genellikle bitkilerin çiçeklerinde bazen de kiraz, bakla, pamuk ve şe ali gibi bitkilerin yaprak sapı ve gövdelerinde bulunan nektar bezlerince salgılanan nektarın arılar tara ndan toplanması ile oluşturulan baldır.Salgı balı; çam, meşe, kayın ve ladin gibi orman ağaçları üzerinde yaşayan böceklerin salgıladığı tatlı salgıların arılar tara ndan toplanması ile oluşturulan baldır.Ülkemizde en çok üre len salgı balı çam balıdır. Tek çiçekten üre len ballara monoflora balları, birçok çiçeğin nektarlarından oluşan ballara ise poliflora balları denir. Pamuk, ayçiçeği, portakal, bergamut, kestane balları ve arının çam basrası denen minik böceklerin salgısından bala dönüştürdüğü çam balı, monoflora ballarıdır. Yayla ve çiçek balları ise poliflora sını na girer.

Balın Bileşimi Balın bileşimi, üre min yapıldığı yöredeki bitki türlerine ve üre min yapıldığı zamana göre değişmektedir. Ancak genel ortalama olarak balın %80ʹi değişik şekerlerden %17ʹsi sudan meydana gelir. Geri kalan %3ʹlük kısım başta enzimler olmak üzere, balı bal yapan ve balı değerli kılan maddelerden oluşur.

12


Balın kristalleşmesi Bal genellikle sıvı şeklindedir. Ama bazı koşullarda kristalleşir. Balın kristalleşmesi yani şekerlenmesi içindeki glikozun tanecikler haline gelmesi sonucu oluşur ve bal akıcılığını kaybeder. Kristalizasyon birçok saf ve kaliteli balda üre mden tüke me her aşamada karşılaşılabilen zararsız bir değişimdir. Kristalleşme, balın bozulduğunun veya sahte olduğunun bir göstergesi değildir. Bal kristalleş ği haliyle de tüke lebilir, besin değerini kaybetmez. Balın şekerlenmesi balın su, glikoz ve früktoz oranları, balın depolanma sıcaklığı, depolama sıcaklığının dalgalanması ve balda bulunan polen gibi ka par küllerin miktarından etkilenmektedir. Bunların içinde en önemlisi glikoz/su oranıdır. Glikoz oranı ar kça şekerleşme eğilimi de artmaktadır. Glikoz/su oranı1.7'den daha düşük ballar şekerlenmez ama bu oran 2.1ʹden daha yüksek olursa ballar kısa sürede şekerlenir (2).

13

Ortam ısısı da şekerlenmeyi etkiler. Kristalleşmeye genellikle 10-21 °C gibi orta dereceli ısılarda rastlanır. Kristalleşmeden korumak için 10 °C'nin al ndaki sıcaklıklar idealdir. Daha yüksek sıcaklıklar, 21-27 °C'de kristalleşme engellenir. Sıcaklığın 27 °C'nin üzerine çık ğı sıcaklıklarda kristalleşme gerçekleşmez ancak bal fermantasyonla bozulabilir ve özelliklerini kaybeder. Balları kristalleşmeden korumak için, işlenmiş balın 1824 °C arasında depolanması önerilirken, işlem görmemiş balın 10 °C veya daha al nda ısılarda saklanması gerekir. Tüke ciler, istediklerinde kristalize olan balı sıvı hale ge rmek için bal kabını, sıcaklığı 38 o C'yi geçmeyen ılık su içinde tutabilirler.Ayçiçeği, yonca, kavun, karahindiba, pamuk balları çok çabuk şekerlenirken akasya, hardal, orman gülü ve salgı balları geç şekerlenir. Adaçayı balı yıllarca şekerlenmeden kalabilir.


Bal

ın

Balın Tar hçes

İnsa panc noğlu şek sonra arını anca er kamışı k ve d başla oğru dür 16 yüzyıld üs m a tüke ış r. O za t tüketm n e İnsan ği başlıca mana kad ye a o milyo ğlu binle tatlı bald r tüket nlarca y rce, belk ır. ıl i m Süme ektedir. dan beri de ba 4 r bal tü tabletleri bin yıl ön lı Aşağ ke ği be nde insan ceki ıda lar lir (İspa ki resimd lmekted ın e ny ir. önce a) buluna Valencia' insan ki mağa n 8 bin da la ra y vahşi rın merdi resmind ıl e ven v bir ko asıta v a n sıyla a rm görü lmek tedir. anması (4).

Çok kut tanrıl ıv sa İnc l bir d e sem il e a var ve Tev ğere s vi din dır. ler ra ah ise Kuran a bal ip r. Ö de bal ı bal dır( 'ın bir öven rneğin bal 4). Na sures ayetle da in hl r “Ra bahs n şu ş sures in adı bbi edil ekil inde de m n D insa ağlar bal ar ekted ısın ir. da nl ken arın ku n, ağa a vah y ç d tür ine e rdukla larda e : san lü ürü vler e rı kov n ve Kar a müy nden y din! So anlard ın e a e n şer larınd sser k de, R ra he n bet ı r a a l şifa çıka n, çeş dığı yo bbinin b i için ulunu r ki, on tli ren llara ç ık. kl bun r. D d da üşün a insa erde b bir n âye en bir lar iç ir in 68- t va t 69) rdır oplulu (5). .” (N k ahl ,

14


ARILARIN BAL DIŞINDA YAPTIĞI ÜRÜNLER BALMUMU Balmumu, 2-3 ha alık genç işçi arıların peteklerini yapmak için son 4 çi karın halkalarında (segmentlerde) bulunan balmumu bezlerinden salgıladıkları yumuşak sarı veya daha koyu maddedir (2, 4). Bu sıvı karın halkaları arasından çıkarken hava ile teması sonucu ka laşarak pulcuk haline geçer, başlangıçta beyaz renktedir, daha sonra koyulaşır. Mum salgılayan arılar önce bal yerler (arılar 1 kg balmumu üretebilmek için 6-10 kg o kadar bal yerler) daha sonra 35 C'da zincir şeklinde salkım oluşturarak mum salgılarlar. Mum pulcuğu karın halkalarından ayaklarla çeneye aktarılır. Çenede işlenen balmumu petek örme ve yapmada kullanılır. Balmumunun kimyasal yapısında; alkali esterler (%72), serbest yağ asitleri (%14), hidrokarbonlar (%11), serbest alkoller (%1) ve bilinmeyen maddeler (%2) bulunur. Genellikle balmumu deyince arının hazırladığı petekteki mum anlaşılır. Bunun yanında sanayide hazırlanan maddeye de balmumu denir.

15

Sarı balmumu parke cilalamasında, heykel, bazı boya ve mum yapımında kullanılır. Saflaş rılmış, temizlenmiş beyaz balmumu ise ilaç sanayiinde, kremlerin yapımında kullanılır. Kiliselerde yakılan mumlarda en az %32 oranında balmumu bulunması gerek ğinden mum yapma sanayiinde de ciddi miktarlarda kullanılır. Na alin kalın lı ve parafinli petekler kanserojen özelliklere sahip r. Sonbaharda ballar sağıldıktan sonra, boş petekler depolarda gelecek bahara kadar bekle lir. Bu sırada peteklere güve dadanır. Bazı arıcılar, sorunu peteklere na alin serperek çözümlemeye çalışırlar.Ayrıca plas kten yapılmış petekler de vardır (5). Bu p ballar maalesef yurt dışına ihraç edildiğinde geri dönmekte ve iç piyasada sa lmaktadır.


2. ARI SÜTÜ Arı sütü, bir ha alık genç arıların yutak al bezlerinden salgıladıkları bir sıvıdır. Arılar arı sütünü sadece kraliçe arı ve yavru arıların beslenmesi için üre rler. Kraliçe arı yaşadığı süre boyunca arı sütüyle beslenir. Diğer arılar (dişi ya da erkek) ise yavruyken ilk 3 gün arı sütüyle beslenir, ilk 3 günden sonra sü en kesilirler; bal ve polenle beslenmeye başlarlar. Arı sütü arıların gelişiminde çok etkilidir. Yavru arılar ilk 3 gün arı sütüyle beslenirken çabucak gelişir, larva olurlar ve arı sütü verilmesi kesilir (Resim 2). Kraliçe arı ölür ya da iyice yaşlanırsa birkaç işçi arı larvasını seçerek onları üç günden sonra da fazla miktarda arı sütü ile beslerler. Arı sütünü bir ha alık genç işçi arılar üre r. İyi bir kovanda 5-6 aylık süre içinde sadece yarım kilo kadar arı sütü elde edilir. Arı sütü proteinler (%1215),şekerler (%10-12), yağlar (%3-7) amino asitler, vitaminler ve minerallerden oluşmuştur (2,3). Sadece arı sütüyle beslenen kraliçe arı diğer arılardan çok farklı bir hal alır. Fiziksel olarak diğer arıların iki ka kadar bir irilikte ve diğer arılardan iki kat kadar daha ağır olur. Diğer arıların hepsi kısır olmasına rağmen, arı sütüyle beslenen kraliçe arı yeryüzünün en doğurgan canlısıdır; günde kendi ağırlığının 2 ka kadar, 1500-3000 yumurta yumurtlar. Kraliçe arının diğer arılardan bir farkı da ömrüdür. Normal arılar 6-8 ha a yaşadıkları halde kraliçe arı 6-7 yıl yaşar. Bilim adamları, normal arıyla kraliçe arı arasındaki bu büyük farkın sebebini kraliçe arının arı sütü ile beslenmesi olarak açıklamışlardır.

Bildiğiniz gibi vücudumuzdaki binlerce fonksiyon genler tara ndan yöne lmektedir. Eskiden genlerin fonksiyonlarının değişmediğini zannederdik. Halbuki son yıllarda yapılan çok sayıda araş rma genlerin aynı yapıda kalmasına rağmen çevresel faktörlerin etkisi ile fonksiyonlarının olumlu ya olumsuz yönde etkilendiğini göstermiş r. Bilim dünyasında gene ğin bu dalına epigene k deniliyor. Epigene ğin en pik örneği ise arı sütü tüketen işçi arıların kraliçe arıya dönüşmesidir (6). Bedensel (anatomik) ve fonksiyonel (doğurganlık kapasitesi, daha uzun yaşamaları vb) bariz farklılıklara rağmen işçi arı ve kraliçe arı genleri yapısal olarak aynıdır. Larva şeklindeki işçi arının kraliçe arıya dönüşmesinin mekanizması, arı sütünün arı DNA'sını me lleyen enzimin ak vitesini azaltması ile açıklanmaktadır (7). Arı sütü saf olarak alınabileceği gibi kullanılacağı gibi su, pekmez, süt veya balla karış rılarak da tüke lebilir. Arı sütünün sabahları aç karnına, kahval dan en az yarım saat önce ve dil al ndan emilmesi yoluyla tüke lmesinin daha doğru ve daha faydalı olduğu bildirilmektedir. Arı sütü soğukta tutulmalı, güneşe maruz kalmamalıdır, aksi halde bozulur. Bal veya propolis konulursa arı sütü aylarca sıcakta da bozulmadan durabilir. Ye şkinler için alınacak günlük ortalama doz genel sağlık ve vücut direncinin korunması için 500 mg, hastalık ve rahatsızlık hallerinde 1 g olarak önerilmektedir (8, 9). Çocuklarda ise yaşa ve doktor tavsiyesine göre, ye şkin dozun yarısı ile dör e biri arasındaki doz kullanılabilir. İdeal kullanım için ye şkin kişilerde günlük kullanım en fazla 1015 gr olmalıdır. Bir çay kaşığı 3-5 gr gelmektedir. Bununla beraber alerji dışında aşırı doz kullanımına bağlı yan etkiler bilinmemektedir.

3.POLLEN Polen en büyüğü 1 mm çapında olan çiçekli bitkilerde çiçeklerin erkek organlarınca üre lip dişi organın döllenmesini sağlayan basitçe çiçek tozu olarak da adlandırılan bitkilerin erkek cinsiyet hücreleridir. Arılar uçarken tüyleri sta k elektrik oluşturur ve bu sta k elektrik polleni bir mıkna s gibi arıya çeker. Arıların taşıdığı polen tabia aki tozlaşmanın %70'ini yapar. Bu yediğimiz sebze ve meyvelerin üçte biri kadardır. 2000 yılından beri arılar bilinmeyen bir nedenle ölmektedirler. Arıların bu kitle halindeki ölümündenneonikonoidler denilen bazı pes sitler (arıların bağışıklık sistemini zayıfla rlar) sorumlu tutulmaktadır. Ünlü bilim adamı Einstein arılar yok olursa 4 yıl içinde dünyadaki yaşamın sonu da gelir demiş r. Bir arı günde 8 saat çalışarak ancak 1 ayda 1 tatlı kaşığı polen (2.5 milyardan fazla polen içerir) toplayabilir. 1 polen table nde 2 milyondan fazla polen bulunur.

16


Polen genç arıların besin kaynağıdır ve %40'ı proteindir. Bu proteinin yaklaşık yarısı serbest amino asitlerden oluşmuştur ve kolaylıkla bağırsaktan emilir. Polen hayvani proteinlerden daha fazla amino asit içerir. Polen bir insanın ih yacı olan besi maddelerinin neredeyse tamamını karşılar. Doğada bir yiyecekte en fazla vitamin arı poleninde bulunur. Ayrıca DNA ve RNA açısından da çok zengindir. Polenlerde ortalama olarak; %20-30 protein %45 serbest amino asitler, %25-30 doğal şekerler ve selüloz bulunmaktadır (2,3).

4.PROPOLİS İşçi arıların kavak, meşe, kayın, okaliptüs, akasya ve kozalaklı ağaçlar başta olmak üzere değişik ağaç ve çalılardan topladıkları reçinemsi maddeye propolis denir (Resim 4). Arının arka bacağında taşıdığı propolis kovanda ancak diğer arıların yardımıyla boşal lıp gerekli yerlerde kullanılır. Propolis kovanlarda arılar tara ndan; kovandaki çatlak ve patlakların kapa lmasında, çerçevelerin gerek kovan duvarlarına gerekse birbirlerine yapış rılmasında, koloniye giren ve koloni dışına a lamayan zararlıların mumyalanıp kokuşmasının önlenmesinde, petek hücrelerinin cilalanıp parla lmasında ve kovanın steril hale ge rilmesinde kullanılır. Toplanan bitkinin rengi ve bulunduğu bölgenin hava şartlarına göre propolisin sarıdan siyaha kadar farklı renkte oluşması mümkündür.15 derecede sert ve kırılgan 30 derecede yumuşak ve bükülebilir bir hal alır. İçeriğinde; %50-55 reçine ve balsam, %20-35 bitki kaynaklı mumlar, %10-15 eterik ve esansiyel yağlar, %2-5 polen, az miktarda organik ve inorganik bileşikler bulunur. Başka bir bildirişe göre propoliste %46 balsam, %27 bitkisel kökenli mum ve %15 flavon ve flavonoidler bulunmaktadır (2, 3). Propolis arıları soğuktan, rüzgardan korur ve çeşitli patojen mikropları yok ederek enfeksiyonlardan korur. Arılar propolisi ve kovanda ölen canlıları mumyalamak amacı ile de kullanır. Eski Mısırlılar da propolisi mumyalama işlemlerinde kullanmışlardır.

5.ARI ZEHİRİ Arı zehiri, işçi arılarda zehir bezlerince üre lip zehir torbasında depolanır. Hücreden yeni çıkmış arıların zehir üretme yetenekleri çok az olup 12 günlük olduklarında en yüksek üre m kapasitesine ulaşırlar ve 20 günlük olduklarında zehir üretme yeteneklerini kaybederler. Ancak kışlayan arılarda bu yetenek yok olmaz. Bir işçi arı, ömrü boyunca 0.3 mg dolayında zehir üre r (2).

17

Melli n arı zehirinin kimyasal yapısının yaklaşık %50ʹsini oluşturan bir polipep r. Arı zehirinde bulunan diğer önemli maddeler apaminve fosfalipazlardır. Sokma sırasında iğnesini sokulan canlı üzerinde bırakan arı, daha sonra ölür. Bir anlamda, işçi arı kendisini ve kolonisini korumak için ölümü göze alır; harakiri yapar.

SAHTE BALLAR Bal, gözü kapalı market ra ndan rastgele alınıp çoluk çocuğa yedirilecek bir şey değildir. Arıcının bilgisizliğinden kaynaklanan birçok tehlike içerdiği gibi, gözünü para hırsı bürümüş kişilerin kolaylıkla hile katabildikleri bir gıda ürünüdür. Ne yazık ki Türkiye'nin bazı arıcılık bölgelerinde arıların ar k nektar toplamayı bırak klarını, önlerine konan şerbe bala dönüştürdüklerini, çiçek nektarlarından ve polenlerden gelen özelliklerin hiçbirine sahip olmadıklarını biliyoruz (10). Sahte ballar iki çeşi r; 1. Şeker yedirilen arıların üre ği ballar 2. Arısız mısır şurubundan üre len ballar

Kaliteli bal nasıl anlaşılır? Kaliteli bal dökülünce akıcılığını bozmaz, yani kopmaz, kesik kesik akmaz · Kaliteli bal sıcak suya konulduğunda hemen dağılmaz. · Kaliteli balın kendine has aroması vardır. Fakat sahte ballara konulan katkılar ve aromalarla da bu özellikler sağlanabiliyor. Bu yüzden sahte balı anlamak neredeyse imkansız gibidir. Ha a bal uzmanları bile gerçek balı sahte baldan ayır edemeyebilirler. Sahte bal ancak laboratuar incelemeleri ile anlaşılabilir (11-13). Petekler de önemli bir sorundur. Na alin kalın lı ve parafinli petekler kanserojen özelliklere sahip r. Ayrıca plas kten yapılmış petekler de vardır. Bu p ballar yurt dışına ihraç edildiğinde geri dönmekte ve iç piyasada sa lmaktadır.


YÖRESEL BALLAR Ülkemizde birçok yöresel bal vardır;Yüksekova balı, Bingöl balı, Şemdinli balı, Muş balı, Anzer balı,Muş balı, Kayseri balı, Kestane balı, Yayla balı, Karakovan balı, Ormangülü Deli bal,vb. Bunlar içinde en meşhuru ve pahalısı Anzer balıdır.

Anzer balı Anzer Balı Rize'nin İkizdere yaylasında arıların 450-500 çeşit çiçekten üre kleri bir baldır. Bu çiçeklerin içinde 80-90 tanesinin endemik olarak sadece Anzer yaylasında bulunması Anzer balını diğer ballardan ayırmaktadır. Her derde deva olduğu iddia edilmektedir (14). Çok az üre lebildiği için çok pahalıdır.

Delibal Delibal arıların Karadeniz Bölgesi'nde bin 800 metreden yükseklerde ye şen sarı renkte çiçek açan orman gülü de denilen Azeleapon ca L. ve kırmızı çiçekli Rhodedonderonpon cum L. bitkilerinden topladığı özden (başlıca maddesi grayanotoksindir) oluşur (15). Fazla alındığında 2 saat içinde bulan , kusma, ajitasyon, tansiyon düşmesi ve nabız azalması gibi belir ler olur. Nadir de olsa felçlere ve ha a ölümlere neden olabilmektedir. Ortalama zehirlenme dozu günde 5 ile 30 gramdır. Acımsı buruk tadı olan bu balın günde 1 gram kadar yenildiğinde epilepsi, şeker hastalığı cinsel gücü ar rıcı, tansiyonu düşürücü ve ağrı kesici etkilerinin olduğu ileri sürülmektedir. ”Deli bal” zehirlenmesinin ilk defa MÖ 401ʹde A nalı tarihçi ve ordu komutanı Xenephon tara ndan tanımlanmış r. Xenephon, 'On binlerin dönüşü(Anabasis)' adlı eserinde Pers Kralı AtaxersesII'ye karşı yapılan bir seferde, Türkiye'nin Doğu Karadeniz bölgesinde konakladıkları yerde deli bal yiyen askerlerin zehirlendiğini yazmaktadır.

h p://beslenmebulteni.com/beslenme/?p=1627 KAYNAKLAR

1.

Danforth BN, Sipes S, Fang J, Brady SG. The history of early bee diversifica on based on five genes plus morphology. Proc. Natl. Acad. Sci. U.S.A. 2006; 103 (41): 15118–23.

2.

h p://kackarbali.blogcu.com/ari-urunleri-ve-ozellikleri/13394493

3.

USDA Nutrient Database

4.

Crane E. History of honey. In Crane E (ed). Honey: A Comprehensive Survey. London: William Heinemann, 1975; 439– 488.

5.

Kemal Özer. Şeytan ye diyor. Hayy Kitap, İstanbul, 2011

6.

Takenaka T. Chemical composi on of royal jelly. Honeybee Sci. 1982;3:69–74.

7.

UN Food & Agriculture Organiza on

8.

Maleszka R, Epigene c integra on of environmental and genomic signals in honey bees: the cri cal interplay of nutri onal, brain and reproduc ve networks. Epigene cs. 2008; 3:188-192.

9.

Kucharski R, Maleszka, J,Foret, S, Maleszka, R. Nutri onal Control of Reproduc veStatus in Honeybeesvia DNA Methyla on. Science2008; 319 (5871): 1827–1833.

10.

h p://www.sabah.com.tr/Pazar/Yazarlar/ors/2011/08/21/balin-tadinikacirdilar

11.

h p://ganibal.com.tr/giris.asp?kanal=haber&id=9

12. h ps://www.facebook.com/ZeusBalcilikLimitedSirke /posts/5179948782377 21 13.

Türk arıcılığında tehlikeler, Tema Vak Yayınları, 2001:Sayfa 23

14.

h p://www.anzerbalisifa.org/anzer-bali-nedir.html

15.

h p://saglik.bugun.com.tr/deli-bal-agriyi-onluyor-haberi/139349

18


BALDIRAN OTU

Baldıran, maydanozgiller familyasından olan ve nemli yerlerde yetişen bazı zehirli bitkilerin ve bu bitkilerden elde edilen zehirin ortak adıdır. Ünlü lozof Socrates’in de bu zehri içerek idam edildiği rivayet edilir. Bitki olarak baldıran, baldırgan ya da ağı otu; zehir olarak baldıran ise şeytantersi ya da yine baldırgan diye de bilinir .

B

ilim dünyası tara ndan Conium maculatum diye bilinir. Halk arasında da bu bitkiye, ağuotu veya yılanotu denilir. Baldıran otu maydanozgiller familyasına mensuptur. Genellikle gölgelik alanlarda veya rutubetli alanlarda ye şmektedir. Baldıran otu her ne kadar zararsız görünse de en zehirli bitki çeşitlerindendir. Meydana ge rdiği sorunlar, zehirli mantarlardan daha fazla olabilmektedir. Baldıran otunun boyu, bir ile iki metre arasında değişmektedir. Gövdesi kendi cinsindeki bitkilere göre kalındır. Yaprakları büyük olmakla beraber maydanoza çok benzemektedir. Maydanoz ile çok karış rılmasından ötürü yanlışlıkla yenilmekte ve zehirlenmelere neden olmaktadır. Baldıran otunu maydanozdan ayıran özelliği; onun kötü kokusu, gövdesindeki kırmızı lekeleri ve gövdesi içindeki boşluklarıdır.Yaprakları büyük , çiçekleri yayvan ve küçüktür. Büyük ve küçük olmak üzere iki çeşidi bulunmaktadır. Onun gövdesindeki kırmızı lekeler Sokratesin kanına benze lir. Nitekim Sokrates'in baldıran otu şerbe içirilerek öldürüldüğü tarihen bilinmektedir. Mayıs sonu haziran başı gibi ortaya çıkan bu bitki etrafa kötü koku yayabilmektedir. Yol kenarların ve tarlalarda kendisine rahatlıkla rastlanır. Baldıran otunun ana vatanı Türkiye olarak bilinmektedir. Türkiye’nin bütün coğrafi bölgelerinde rahatlıkla ye şebilmektedir. Son zamanlarda Kuzey Asya ülkelerinde de rastlanılmaktadır.

19

En iyi bilinen piperidin alkaloidi zehirlenmesi, baldıran otu (Conium maculatum) zehirlenmesidir. Sokrates'in baldıran otu özüyle zehirlenmesiyle tarihe geçmiş r (M.Ö. 399). Monokültür oluşturacak bir invazyonla doğal alanları tahrip eder. Hoş olmayan bir kokusu, kötü kokulu küçük beyaz çiçekleri ve içi boşluklu-kırmızı benekler içeren (Sokrates'in kanı diye bilinir) dalları olan, yaprakları eğrel otuna benzer bir bitkidir. Bitkinin her parçası, coniin alkaloidi içerdiğinden toksik r. Baldıran Otunun Faydaları o Ağrı kesici ve spam giderici etki gösterir. o Tetanos ile epilepsi hastalıklarının tedavisinde kullanılır. o Nefes darlığı, sarada ve boğmacada kullanılır. o Siya k hastalıklarında gerek ğinde kullanılır. o Sinir ya ş rır. Nevraljide, beyin ve omurilik hastalıklarında kullanılır. Özellikle beyin kanamsı ve yarı felç durumlarında kullanılır. DİKKAT: Baldıran otunu maydonoz ile karışmayınız. Baldıran otunun gövdesinde kırmızımsı lekeler vardır. Doğada genellikle yol kenarlarında ye şmektedir. Çoğunlukla yanlışlıkla yenilmekte ve akut zehirlenmelere neden olmaktadır. Kaynaklar h p://bitkirehberi.net/baldiran-otu h p://www.bilgiustam.com/baldiran-otu-ve-zehri-nedir/


DOĞANIN GEOMETRİSİ:

FRAKTAL GEOMETRİ

20


M

atema ğin önemli bir kolu olarak geometri, insanoğlunun doğayı nasıl algıladığı ile yakından ilişkilidir. Algılama biçimleri geliş kçe, daha ileri geometrik yaklaşımlar ortaya konmuştur. Bir mağara duvarına çizilen resimler bile belli bir geometrik yaklaşımı yansıtmaktadır. Diğer bir deyişle mağara duvarına resim yapan kişi, örneğin bir boğayı en azından belli bir oranda küçülterek çizmesi gerek ğini bilmektedir. Yerleşik hayata geçilmesiyle geometrinin önemi ve geometriye duyulan gereksinim daha da artmış r. Tarihte Mısırlılar ve Babilliler geometriye önemli katkılar yapmışlardır. Eski Mısır'da Nil Nehri'nde meydana gelen peryodik taşkınlar tarla sınırlarını ortadan kaldırıyordu. Durum normale döndükten sonra tarla sınırlarının yeniden belirlenmesi gerekmekteydi. Mısırlılar bu sorunun üstesinden geometri bilgisini kullanarak gelmeyi başardı. Diğer tara an Mısır matema ğine ilişkin araş rmalar, Mısırlıların hem küre yüzeyini hem de kesik piramidin hacmini bildiklerini göstermektedir. Babilliler ise arazi ölçümü yapabiliyor ve ikinci dereceden denklemleri çözebiliyordu. Euclides geometrisi 2000 yıldan fazla bir zamandır hakimiye ni sürdürmektedir. Bu klasik geometri anlayışında doğada karşımıza çıkan şekiller; doğrular ve düzlemler, daireler ve küreler, üçgenler ve koniklerden ibare r. Bu şekiller gerçeğin güçlü bir soyutlamasından ibare r. Doğada var olan karmaşık yapıyı anlamak ve modelleyebilmek için yukarıda bahsedilen soyut şekillerin yeterli olmadığı ar k bilinen bir gerçek r. Yakından incelendiğinde doğadaki nesnelerin Euclides geometrisindeki şekillere hiç benzemediği görülecek r. Tam küre şeklinde olan bir tane bile elma ya da bulut bulunamaz veya tam koni şeklinde olan bir dağ hiç bir zaman yeryüzünde olmadı. Benzer şekilde doğada gövdesi silindir şeklinde olan bir ağaca, bir hat boyunca ilerleyen yıldırıma ya da tepsi gibi düz bir ovaya rastlanamaz. Özetle doğayı daha iyi anlayabilmek ve modelleyebilmek için yeni bir geometriye gereksinim vardır. Yukarıda sözü edilen yeni geometrinin adı “ fraktal geometri”dir. Bu isim Fransız bilim adamı Benoit Mandelbrot tara ndan verilmiş r. “Fraktal” kelimesi La nce “fraktus (kırık taş)” kelimesinden türe lmiş r. Fraktal geometrinin yara ğı evren, yuvarlak veya düz olmayan; girin li çıkın lı, kırık, bükük, birbirine girmiş, düğümlenmiş vb şekillerden oluşan bir evrendir. Bu evren Euclid geometrisinin tasvir e ği türden sıkıcı ve tekdüze bir evren değildir; tersine gözlemciye her ölçekte ayrı bir dünyanın kapılarını aralar. Fraktal bir nesneye bakan gözlemci, matema kteki “sonsuz” kavramının nasıl somuta dönüştüğüne tanık olur.

21

Fraktal bir şeklin neye benzediğini daha iyi anlayabilmek için Mandelbrot'un İngiltere sahilleri için sorduğu soruyu biz Türkiye sahilleri için sorarak başlayalım: “Türkiye sahillerinin toplam uzunluğu nedir?” Mandelbrot'un iddiasına göre, her sahil bir bakıma sonsuz uzunluktadır, diğer bir deyişle, sorunun cevabı kullanılan cetvelin uzunluğuna bağlıdır. Örneğin açıklığı bir metre olan bir pergel ile Türkiye sahillerinin uzunluğu ölçüldüğünde, bulunan değer yaklaşık bir tahminden ibaret olacak r. Çünkü pergel bir metrenin al ndaki girin ve çıkın ların üzerinden atlayacak r. Pergel açıklığı yarım metreye indiğinde, bu uzunluk ölçeğindeki ayrın lar da hesaba ka lmış olacak r. Dolayısı ile daha hassas bir ölçüm için her seferinde pergel açıklığını biraz daha küçültmemiz gerekecek r. Sonuçta bulmuş olduğumuz sahil uzunluğu, kullanılan uzunluk ölçeğine bağlı olacak r. Örneğin bir uydudan ölçülen Türkiye sahillerinin uzunluğu, bütün koyları ve burunları adımlayarak ölçüm yapan bir gözlemcinin bulduğu uzunluktan daha küçük bir değer olacak r. Çeşitli matema ksel fonksiyonların ardışık olarak çözülmesi sonucu son derece büyüleyici fraktal şekiller elde edilebilmektedir Daha önce bir sahilin fraktal yapıya sahip olduğu üzerinde durulmuştu. Yalnızca sahiller değil, doğanın her hangi bir parçası, adaların dağılımı, dağlar, bir havzadaki ana akarsu ve kollarının oluşturduğu şekil, buzullar, belli bir kristal yapının veya tanenin bir kaya içindeki dağılımı, bitkilerin geometrisi vb fraktal özelliktedir. Şekiller yakından incelenirse fraktal yaklaşımın doğayı son derece gerçekçi bir şekilde yansı ğı görülecek r. Kaynak h p://www.matema ksel.org/doganin-geometrisi-fraktal-geometri/


DENİZ KAPLUMBAĞASI 100 milyon yıldan fazla bir süredir dünyanın okyanuslarında kilometreler kat eden deniz kaplumbağaları, deniz ve kıyı ekosistemlerinin sağlığı açısından vazgeçilmez ve tamamlayıcı bir role sahip. Ancak son 200 yıl içinde artarak devam eden insan faaliyetleri bu eski denizcilerin yaşama şansını azaltıyor.

22


D

eniz kaplumbağası, denizlerde yaşar. Sırt tara kırmızımsı kahverengi alt tara ise beyazımsı açık sarı renklidir. Bacakları yüzmeye yarayacak şekilde kürek biçimi almış r dış kenarlarında en fazla 2 rnak bulunur. Yumurtalarını gece kumsallarda aç kları çukurlara gömerler. Bir defasında 100 yumurta bırakabilir. Yavrular 2 aylık kuluçka döneminden sonra gece vak yumurtadan çıkarak denize giderler. Nesli tükenme tehlikesi al nda olduğu için koruma al ndadır. Akden z sahillerine yayılmış r. En önemli yumurtlama bölgelerinden biri Köyceğ z Dalyan sahilidir. Bugün dünya denizlerinde yaşayan yedi deniz kaplumbağası türü(Dermochelys coriacea, Eretmochelys imbricata, Lepidochelys kempii,Lepidochelys olivacea, Chelonia mydas, Care a care a, Natator depressus) vardır. Deri sırtlı deniz kaplumbağası (Dermochelys coriacea), Akdeniz'de zaman zaman kaydedilen ziyaretçi bir türdür. Yeşil deniz kaplumbağası (Chelonia mydas) ve iribaş deniz kaplumbağası(Care a care a) ise Akdeniz'de yuvalayan türlerdir. Her iki türün de Akdeniz popülasyonları, Atlas Okyanusu popülasyonlarından farklılaşmış olduğu için, bunlar ayrı popülasyonlar olarak kabul ediliyor. İki deniz kaplumbağası türü daha (Eretmochelys imbricata ve Lepidochelys kempii) Akdeniz'de nadir de olsa görülüyor. Deniz kaplumbağaları yaşamlarının büyük bir bölümünü kıtalararası denizlerde geçirir. Erkek bireyler deniz dışına hiç çıkmaz, dişiler ise sadece yumurta bırakmak için kumsallara çıkarlar. Erkek ve dişi deniz kaplumbağaları üreme döneminde, beslenme alanlarından ayrılarak, yuvalama bölgelerine yakın çi leşme alanlarına gelirler ve çi leşirler. Yumurtadan çıkan yavru denize ulaş ğında, açık okyanuslara ulaşma coşkusuyla yüzer. Yır cılardan kurtulan küçük deniz kaplumbağası ar k akın ların buluştuğu ve yiyecek bulduğu yeni bir hayata başlar. Deniz kaplumbağası, erginliğe ulaş ğında kendi yumurtalarını bırakmak için tekrar yumurtadan çık ğı kumsala gelinceye kadar kilometrelerce yüzmeye devam eder. Deniz kaplumbağalarının ana besin kaynağı deniz çayırları, denizanaları, süngerler, yumuşak mercanlar, yumuşakçalar, yengeçler, mürekkep balıkları ve türlerine göre bazı balıklardır.

Kaynaklar h p://www.wwf.org.tr/ne_yapiyoruz/doga_koruma/turler/deniz_kaplumbaas/ h ps://tr.wikipedia.org/wiki/Deniz_kaplumba%C4%9Fas%C4%B1

23

Bu arada kaplumbağaların soyunun tükenmesi yumurtlama kumsallarının işgali, avlanma ve ışık kirliliğinden kaynaklanır. Yavruları ışığı takip ederek karaya gelir. Yapay ışık kaynakları erginlerin yumurtlamasına engel teşkil ederken yavrular içinde yanlış yönelim etkenidir. Yanlış yönelim sonucu denize ulaşamayan yavruların kuruyarak ya da avcılarına yakalanarak ölme riski artar. Avlanmak da sayılarını azal r.Türleri tehlikededir ve nesilleri tükenmektedir. Aynı zamanda yumurtadan geceleyin çıkmalarının nedeni gündüz güneşin ışığıyla yön değiş rmeleridir.Deniz kaplumbağaları birçok deniz canlısına yataklık ve barınma sağlayan deniz çayırlarının büyümeleri için gerekli olan belirli aralıklarla kesim işlemini gerçekleş rirler. Sahillere bırak kları yumurta kalın ları sahil ekosisteminin ve birçok canlının beslenmesi için önemli olduğu gibi kumulların erozyonla kaybını da önler.


Kişilerin yaşam rolleri ve bunlarla ilgili olarak kendine bakım ve üretici faaliyetler, oyun ve serbest zaman aktivitelerini kullanarak sağlık ve iyi olma halini, bağımsız yaşam ve toplumsal katılımlarını arttıran kişidir.

ERGOTERAPİST Ergoterapi anlamlı ve amaçlı ak vitelerle sağlığı ve refahı geliş ren kişi merkezli bir sağlık mesleğidir. Ergoterapinin temel amacı kişilerin günlük yaşam ak vitelerine ka lımını sağlamak r. Ergoterapistler kişi ve toplulukların istedikleri, ih yaç duydukları veya kendilerinden beklenen ak viteleri yapabilme becerilerini geliş rerek veya ak viteyi ya da çevreyi kişilerin ka lımını daha iyi sağlayabilecek şekilde düzenleyerek bu amaca ulaşırlar. Bireyin ev, iş ve okul ortamlarında fonksiyonel potansiyelini değerlendirerek performansını en üst düzeye çıkarmak ve çevreye uyumunu sağlamak için önerilerde bulunur.Bireylerin hastalık ve engellilik sonucu ortaya çıkan fonksiyonel sınırlılıklarını değerlendirir, günlük faaliyetlerini ve mesleklerini sürdürecek uygulamaları yapar. Bireylerin hastalık ve engellilik sonucu fonksiyonel seviyelerini değerlendirir, günlük ak vitelerini ve mesleklerini sürdürecek uygulamalar yapar.Hastaların duygusal, psikososyal, gelişimsel ve fiziksel yeterliliklerini mesleği ile ilgili ölçüm ve testleri kullanarak değerlendirir.Günlük yaşam ak vitelerinde bağımsızlığı sağlamaya yönelik yöntemler ile yardımcı araç-gereçleri belirler ve kullanımını öğre r.Bireysel ve grup olarak amaca yönelik mesleki, sosyal, sanatsal, oyun ve eği m ak vitelerini rehabilitasyon programları içinde planlar ve uygular.Duyusal işlem bozukluğu olan tüm bireylere duyu algı motor bütünleşme ile ilgili değerlendirmeleri yapar ve müdahale programını uygular.Kişilerin topluma ka lımını etkileyen kişisel çevresel ve ak vite performansına ait engelleri değerlendirir ve toplumsal ka lımı ar rıcı müdahale yaklaşımlarında bulunur.Dışlanmış bireylerin topluma kazandırılması için gerekli değerlendirme yapar ve rehabilitasyon programlarını uygular.Engelli ve Dezavantajlı bireylerin çalışma kapasitesini değerlendirir ve mesleki rehabilatasyon uygular, yardımcı teknoloji kullanımı için eği m verir.Engelli, yaşlı, çocuk ve dezavantajlı tüm gruplar için aile ve bakım verenlere eği m yapar. - Erken müdahale programlarında duyu algı bilişsel gelişimi değerlendirir ve koruyucu, destekleyici ve iyileş rici müdahale programlarını uygular. 24


MESLEĞİN GEREKTİRDİĞİ GENEL ÖZELLİKLER Ergoterapist; - Problem çözme becerisi olan, - Yeniliklere açık, - Ayrın lara dikkat edebilen, - El becerisi olan, - Psikoloji, biyoloji ve sağlık alanına ilgili, - Sanatsal ak vitelere meraklı, - Sabırlı, sakin, hoşgörülü, - Başkalarını anlayabilen (Empa kurabilen), - Yardımsever, - Sorumluluk duygusu yüksek, hijyene önem veren, - Etkili ile şim kurma becerisine sahip, - Ekip çalışmasına yatkın, - Programlı çalışmayı seven, kimseler olması gerekir. Ergoterapist, hastaneler, huzurevleri rehabilitasyon merkezleri ve toplum ruh sağlığı, özel eği m ve rehabilitasyon merkezleri nde görev yapar ayrıca yaşam alanlarındaki fiziki engellerin tespi ve düzel lmesi ile dezavantajlı kişilerin toplumsal ka lımı için sosyal alanlar ev iş ve okul ortamında çalışırlar. Ergoterapist, hastaneler ve rehabilitasyon merkezi gibi kapalı mekanlarda görev yapar. Ayrıca hastanın bulunduğu açık alanlarda da (bahçe, sosyal alan) faaliyetlerini sürdürebilir. Çalışma ortamı oldukça güvenli, temiz ve sterildir. Çalışırken genellikle ayakta veya oturarak çeşitli aletler kullanırlar. Birinci derecede ilgilendiği alanlar bireyler onların çevreleri ve görev sırasında hekimler, fizyoterapistler, meslektaşları, her yaş grubundaki hastalar, özürlüler ve yaşlılar dezavantajlı kişi ve topluluklar ile sürekli ile şim halindedir. Dikkat gerek ren bir çalışma gerçekleş rirler. Hastaneler, sağlık merkezleri, huzurevleri, rehabilitasyon merkezleri, özel eği m ve rehabilitasyon merkezleri, bağımsız yaşam merkezleri, toplum ruh sağlığı merkezleri, sosyal ak vite merkezleri, hastanın kendi evi ve iş yeri, halk sağlığı ve iş sağlığı merkezleri, özel okullar ve fabrikalarda, korumalı iş yerlerinde ve mesleki rehabilitasyon merkezlerinde iş bulabilirler. Ülkemizde ye şmiş ergoterapist sayısı 500'den daha azdır. İh yaç bulunan ergoterapist sayısı ise 5000-10 000 arasındadır. Bu nedenle iş bulma olanakları geniş r ve meslekte hızla yükselme şansı bulunmaktadır. Kaynaklar h p://e-ogrenme.iskur.gov.tr/oyscontent/Courses/Course162/pdf/e/57.pdf

25



Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.