Dinamik Gazete 13.Sayı

Page 1

Mayıs 2014 Yıl: 24 Sayı: 74

dinamik@buik.net

@DinamikGazete

Gerçeğin İzindeki Yönetmen:

Asghar Farhadi sayfa14’te

gazete Boğaziçi Üniversitesi İşletme ve Ekonomi Kulübü süreli yayınıdır. Ücretsizdir.

Boğaziçi’nin Bir Yılına Bakış Bir yıl boyunca Boğaziçi’nde yaşananları ve kampüsteki değişimleri sizin için derledik.

Haber Sayfa 4’te

Emeğin Bayramı: 1 Mayıs

Hisarüstü’nde Güvende Miyiz?

Ülkemizde 1 Mayıs’ın geçmişi ve bugünü

Hisarüstü’nde yaşanan hırsızlık olaylarıyla ilgili muhtar Çetin Karayılan ile konuştuk.

sayfa 2’de

sayfa 8’de

UYURKULAK VE FORTUNY’DEN ŞİİRE DAİR BEYOĞLU’NUN HAVASINI 16 SOLUMAK

16

12

BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ İŞLETME VE EKONOMİ KULÜBÜ


02

siyaset Genel Yayın Yönetmeni

EMEĞİN BAYRAMI:

Kıvılcım Değirmencioğlu kivilcim.degirmencioglu@buik.net

Oh Be, Yine Kaybettim! Kaybetmeyi normalleştirebilmek, kazanma odaklı günümüz kültüründe en çok sahip olmamız gerekenlerden. Söz konusu değerlendirme olunca rakamlar hayat kurtarır. Veriler ve bağlı değişimler bizi nesnel sonuçlara ulaştırırken, bu sonuçlardan bir şeylerin yolunda olup olmadığını nispeten kolaylıkla anlayabiliriz. Peki hayata dair değerlendirmelerimizi, en önemlisi kişisel olanları, kazanç ve kayıplara ya da genel anlamıyla sonuçlara indirgememiz mümkün mü? Bunu yapmanın olasılığı bir tarafa, sonuç olarak sınıflandırılamayacak ama etkilendiğimiz süreçleri göz ardı edebilir miyiz? * Hayatımız, rakamlardan ibaret değil. Varlığımız yaşımız değil, yaşanmışlığımız. Kaç yıl eğitim aldığını, kaç dersi iyi notlarla geçtiğini, bir yılda kaç kitap okuduğunu, hayatına kaç kişiyi kattığını sakince yere bırak. Çalışıyorsan maaşını ve son zammını da. Kendimizi rakamlardan sıyırılabildiğimiz kadar temiz görme, iyi anlama ihtimalimizi elimizde tutuyoruz. Eğitim sürecin mesela. Günlerini ne zaman biteceğini düşünerek mi geçiriyorsun, yoksa öğrendiklerinin, deneyimlerinin sana değer kattığını hissediyor musun? Çevrendeki onca insan arasından kaçıyla gerçekten bir şeyler paylaşıyorsun, kaçı rehberinde bir numara olarak kalıyor? Anlamsız bulduğun işleri, fazla mesailerini ve çocuklarından çaldığın zamanı hatırladığında bile yüksek maaşın başarı göstergesi olabiliyor mu? * Sonuçlara odaklanmak, süreçte olan biteni gözden kaçırmak demek. Yanlış “değer”lendirmek, bir bakıma yanlış şeylere değer vermek. Sürecin keyfini ya da yorgunluğu unutmak mesela, belki de sonuca ulaşmasa da

doğru atılmış adımları kaçırmak. Velhasıl, verilerin muğlaklığından mı, değişkenlerin çokluğundan mı, yoksa başarıyı sürekli puanımızla, doğru-yanlış sayımızla ölçen sistemin alışkanlığından mı bilinmez bundan kolay vazgeçemiyoruz. Kazanmak Ama Nasıl? Kazanç kelimesi bile hayata karşı epey sayısal bir bakışın sonucu aslında. Tablonun artı hanesi. O yüzden nacizane önerim, “bu sene ne kazandık” yerine “neler deneyimledik” sorusunu sormak. Çünkü, kaybettim dediğimiz anların ardında, birkaç zaman sonra kazançlarımızdan daha değerli deneyimler bulabiliyoruz. Ardındaki süreç iyi yorumlanmış bir yanlış da, sonrası için gerçek bir değer haline dönüşebiliyor. Üstelik başarısız bir sonucun, onu hazırlayan tüm süreçleri de yanlışlamadığını akılda tutmak lazım. Süreçler içinde, bir kısmını fark bile etmediğimiz çok farklı deneyimlerle büyüyoruz. Bunların bizi var ettiğini hissetmek gerek. İnsan doğrularıyla değil, yanlışlarıyla da güzel olabiliyor. Kaybetmekten daha az korkar hale geliyor, daha az korktukça daha fazla deneyim için gözlerini açıyor, risk alıyor. Kaybetmeyi normalleştirebilmek, kazanma odaklı günümüz kültüründe en çok sahip olmamız gerekenlerden. Sürekli elde etmeyi arzusuyla dolu, kendini bu şekilde var eden ve kazanmak adına her şeyi yapabilecek kişisel bir hırsın en etkili ilacı. Yeterli dozda alınması şiddetle tavsiye edilir. İnanıyorum, dünya o zaman daha güzel olacak. Filmin sonunda “Oh be, yine kaybettim.” diyerek gülümseyebilen bir Selman Bulut* sinemanın perdesinden geçip aramıza oturacak. *“İtirazım Var” filmindeki imam karakteri.

MAYIS

1 Mayıs, geçmişten günümüze işçi ve emekçi haklarının, protesto ve eylemlerde can verenlerin; aynı zamanda da neşeli kutlamaların ve dayanışmanın hatıralarıyla dolu.

Alper Cem Kefal cem.kefal@boun.edu.tr

Dünyada 1 Mayıs 1856’da Avustralya Melbourne’de taş ve inşaat işçilerinin yaptığı küçük çaplı protesto, günümüzde dünya çapında tüm işçi hareketlerinin ve muhalif seslerin en önemli simgesi gelmiş durumda. 1856’da Melbourne’deki protestoların ardından 1886 yılında Chicago’da, işçilerin haftada 6 gün 12 saat olan çalışma takvimini protesto etmeleri, 1 Mayıs 1886’da işverenlerin grev kırıcıları meydana yollaması ve polisin sert müdahalesiyle sonuçlandı. Fakat olaylar 4 Mayıs’a kadar sürdü ve yaşananlar “Haymarket Olayları” olarak tarihe kazındı. O zamanlar siyah ve beyaz işçilerin protestolarda yan yana yürümesi ise ön yargılara ağır bir darbe olarak nitelendirilmişti. İşçilere uygulanan baskılarla gösterilerin tekrar yapılması engellendi fakat 12-21 Temmuz 1889’da toplanan İkinci Enternasyonel’de Fransız bir işçi temsilcisinin önerisiyle 1 Mayıs, evrensel bir dayanışma ve mücadele günü ilan edildi. Türkiye’nin 1 Mayıs Tarihi Cumhuriyet’ten Önce Anadolu’da 1 Mayıs ilk kez 1905’te İzmir’de kutlandı. Daha sonra işçi örgütlenmelerinin nispeten kuvvetli olduğu Üsküp ve Selanik’te gösteriler yapıldı. 1920-23 yıllarında İstanbul’da işgal idaresinin ve hükümetin baskılarına rağmen yapılan kutlamalara daha çok bağımsızlık

sloganları eşlik etse de “8 saatlik iş günü”, “hafta tatili” gibi istekler de yineleniyordu. Yasak Geleneği Başlıyor 1924’te 1 Mayıs’ın kitlesel olarak kutlanması yasaklandı ve 1925’te çıkarılan Takrir-i Sükûn kanunuyla artık işçi bayramını kutlamak tamamen yasaklandı. Bu yasak, uzun yıllar sürdü ve 1935 yılında 1 Mayıs “Bahar ve Çiçek Bayramı” ilan edildi. Demokrat Parti, Darbe Dönemi ve 60’lar 1950’lerde DP’nin ithal ikameci sanayi anlayışı sonucu Türkiye’de tarımsal üretimden sanayi üretimine geçiş başladı. Bu geçişin sonucunda ivmelenen işçi hareketi 1952 ve 1953 yıllarında Taksim’de kutlama yapmak istedi fakat buna izin verilmedi. 27 Mayıs Darbesi sonrasında kutlamalar bu sefer de asker engeline takıldı; sendikacılar, dönemin asker valisi Refik Tulga tarafından askeri müdahaleyle tehdit edildi. Uzun pazarlıklar sonucu kutlamalar 31 Aralık 1961’de Saraçhanebaşı’nda yapıldı. 1961 Anayasası’ndaki grev ve sendikalaşma hakları bu dönemde işçi hareketlerini ateşledi ve sendikalaşma oranı arttı. Fakat bu sendikalaşma, organize 1 Mayıs kutlamaları veya eylemlerden çok fabrika tabanlı grevler ve yürüyüşlerle sınırlı kaldı. Türkiye’deki geniş çaplı ilk büyük işçi direnişi olan 15-16 Ha-


siyaset

03

EVET

%22,4

KARASIZIM

%5,1

*Taksim ve Kadıköy’de 1 Mayıs kutlamalarının yasaklanmasını destekliyor musunuz

%72,5 EVET

KARASIZIM

%9,7

HAYIR

%15,8 Toplumumuzun 1 Mayıs’ın tarihi ve önemi hakkında yeterince bilgi sahibi olduğunu düşünüyor musunuz ?

%74,5 HAYIR

ziran (1970) Olayları’na katılan 150 bin işçi, sendikal örgütlenmenin bugünkü temellerini attı. 1970’ler ve Kanlı 1 Mayıs 1976’da ilk defa Taksim’de büyük kalabalıklar eşliğinde 1 Mayıs kutlanmaya başladı. 60’larda örgütlenmeye başlayan işçi hareketi 70’lerin ikinci yarısında güçlenmeye başlamıştı. 1977 yılında Taksim’de yaşananlar ise en acı 1 Mayıs olarak hatırda kaldı. 1 Mayıs 1977 sabahı Taksim o zamana kadar yapılan en büyük kutlamalara sahne oldu, yaklaşık 500 bin kişinin katıldığı kutlamalarda yoğunluk sebebiyle meydana girişler ancak saat 19 sularında tamamlanmıştı. Tam bu saatlerde DİSK başkanı Kemal Türkler konuşmasının sonuna geldi ve meydana Sular İdaresi binasının üstünden ve Etap Marmara Oteli`nin (bugünkü The Marmara Oteli) üst katlarından ateş açıldı. Panik halinde koşuşturan kalabalığın arasına giren panzerler kalabalığı Kazancı Yokuşu’na doğru yönlendirdi, kalabalık Kazancı Yokuşu’na kaçınca; yokuşu kapatan kamyon, insanların ezilmesine

neden oldu. Olaylar sonrasında 28 kişi ezilerek, 5 kişi vurularak ve 1 kişi de panzer tarafından ezilerek can verdi. Olayın failleri bulunamadı fakat Demirel’e verilen istihbarat raporunda Kontrgerilla’nın olaydan sorumlu tutulduğu iddia ediliyordu. 1 Haziran’da Kara Kuvvetleri Komutanı’nın re’sen (tek taraflı) emekli edilmesi de bu konudaki şüpheleri arttırdı. 1978’de kalabalıklar, öldürülenler için yine Taksim’deydi. 1979’da Sıkıyönetim Komutanlığının kutlamaları yasaklamasına rağmen yüz binlerce kişi sokağa çıktı ve 1 Mayıs “korsan” olarak kutlandı. 80 Darbesi’nden Bugüne 1981’de Milli Güvenlik Konseyi 1 Mayıs’ı resmi tatil günü olmaktan çıkardı. Darbe sonrası koşullarda eski gücünü yitiren işçi hareketi, 90’lı yılların ortasına kadar kitlesel bir şekilde 1 Mayıs kutlaması yapamadı. 1996 yılında Taksim yasaklı olduğundan Kadıköy’de yapılan kutlamalarda, polisin silahsız kalabalığa ateş açması sonucu 3 kişi öldü ve eylemler bir isyan hareketine dönüştü. Bu olaydan sonra, 1 Mayıs kutlamaları 2005 yılına

kadar Kadıköy’de yasaklandı. 2007 ve 2008’de halen yasaklı olan Taksim’e yürümek isteyen kalabalıklara müdahale edildi; polis tazyikli su ve biber gazı kullanarak DİSK ve ÖDP binalarından çıkışlara izin vermedi. Çok sayıda insan binaların içinde havasızlıktan baygınlık geçirdi. 2009’da TBMM 1981’den sonra tekrar 1 Mayıs’ı tatil ilan etti ve 32 yıl sonra kutlamalar Taksim’de yapıldı. 2010, 2011 ve 2012 yıllarında Taksim’deki kutlamalar yoğun katılım ve dayanışma manzaralarıyla polis kontrolü altında gerçekleşti. AİHM Kararı ve Günümüz 2012 yılında, AİHM 2008’de DİSK genel merkezindeki polis müdahalesini, görüşme ve toplantı gösterilerini düzenleyen 11. maddeye aykırı buldu; Türkiye’nin tazminat ödemesine karar verdi. Gerekçe olarak Taksim’de kutlama yapmanın yasaklanmasını gösterdi. Bu kararla birlikte sendikalar, Taksim yasağının uluslararası hukuka ve Anayasa’ya aykırı olduğunu göstermiş oldu. 2013’te yayalaştırma projesi sebebiyle Taksim yeniden yasaklandı

ve Taksim’e çıkmak isteyenler gruplara polisin müdahalesi sonucu birçok insan yaralandı. 1 Mayıs 2014’te Kutlamalar Bu yıl Taksim yine yasaklı fakat Kadıköy için son kez izin verildi. Yasağa gerekçe olarak güvenlik, yurtdışı kaynaklı provokasyon riski gösterildi. Protestolara katılımın artmaması için toplu taşıma seferleri iptal edildi, önemli caddeler kapatıldı. Sabah saatlerinde Şişli’de toplanan sendikalar ve HDP korteji ile Beşiktaş’ta toplanan bazı gruplar Taksim’e yürümeye çalışınca polis müdahale etti. Türk-İş ve İşçi Partisi ise Kadıköy’deydi. İstanbul Valiliği’nin açıklamasına göre olaylarda 19’u polis 90 kişi yaralandı ve 142 kişi gözaltına alındı. Sendikalar AİHM kararının takipçisi olacaklarını belirterek, 2009 -2012 yılları arasında güvenlik ve organizasyon konusunda sivil-siyaset ortaklığı çerçevesinde yapılan 1 Mayıs kutlamalarındaki modelin yeniden uygulanmasını talep ediyor.


04

kampüsten

Kampüste Bu Yıl Neler Oldu 2013-2014 eğitim yılının sonuna gelirken, bir yıl boyunca Boğaziçi Üniversitesi’nde yaşananları ve kampüsteki değişimleri sizin için derledik. Uğur Dündar

ugur.dundar@boun.edu.tr

?

Mertcan Güngör

mertcan.gungor@boun.edu.tr

3 Aralık

12 Şubat

Kuzey Kampüs’te eskiden özel bir iletişim bayisinin yer aldığı binanın ING Bank’a kiralanacağı söylentisi, öğrenciler tarafından tepki aldı. Öğrenci kolektiflerinin ve EğitimSen’in protestoları ve yapılan işgal eylemlerinden sonra okul yönetimi kampüste yeni bir banka açılmasının söz konusu olmadığını açıkladı.

Aptullah Kuran Kütüphanesi, öğrenci taleplerine istinaden 7 gün 24 saat açık hale getirildi. Bu sayede öğrenciler için ayrılmış olan ortak alanların kullanımı daha verimli hale getirildi.

19 Şubat

Shuttle’lara ayakta yolcu alma uygulaması olası bir kazada meydana gelebilecek yaralanmalara karşı kaldırıldı. Shuttle’lara binilerken oluşan karışıklığı önlemek amacıyla düzenli sıra için şeritler konuldu.

13 Aralık

“Gezi’de Gazi’de Gever’de Devlet Katliamları Devam Ediyor” başlığıyla düzenlenen Gever Paneli’nin ardından AKP Beşiktaş ilçe binasına yürümek isteyen grup, Güney Kapı’da polis müdahalesiyle karşılaştı. Gruba toma ve tazyikli su ile müdahale edilerek yürüyüş engellendi.

2014 Güney Kampüs öğrenci otoparkına

çift katlı ve hareketli park sistemleri kuruldu. Okulun var olan en önemli sorunlarından biri olan araç park sorunu bu yöntemle giderilmeye çalışıldı. Otoparkın kapasitesi arttırılınca Albert Long Hall önüne araç park edilmesi yasaklandı.

6 Ocak

Kuzey Kampüs’te bulunan Akbank’a silahlı soygun düzenlendi.

19 Şubat

Bu olay bankaların varlığının sınırlandırılması talebini ve okulun güvenlik açıklarını gündeme getirdi. Girişlerde kimlik kontrolü talebi öğrenciler arasında tartışıldı. Yönetimse böyle bir uygulamaya geçilmeyeceğini belirtti. Soygunu gerçekleştiren kişi veya kişiler yakalanamadı.

Kuzey Meydan’daki yeşil alanların duvarları öğrenciler için tahta oturma alanlarıyla çevrelendi. Öğrencilerin sıkça talep ettiği açık hava oturma alan düzenlemesi bu şekilde yapılmış oldu.

25 Ocak

Şu sıralar bitmek üzere olan Güney Kampüs yaya yolu düzenlemesi başladı. Güney kapı ile Güney Meydan arasındaki yaya yoluna yol boyunca engelliler için sarı şeritler döşendi. Çalışmalar sırasında araç yolu üzerine bariyer ile ayrı bir yaya yolu yapıldı. Bu şekilde araç yolu tek şeride indirildi. Yapılan düzenlemeler sonrası yaya kaldırımı 1 metreye yakın genişledi. 2. Dönemin başlamasıyla, yemekhane turnikelerinde kullanılan akbil sisteminin yanına ek olarak, manyetik kart sistemine geçildi ve BUcard’ların kullanımı başladı. Yeni sistemle, kartlara para

27 Şubat

İHH aracılığıyla düzenlenen bir kermese karşıt görüşlü öğrencilerden gelen tepkiler

yükleme işlemi anlaşmalı banka ATM’leri ile yapılmaya başlandı. Yemekhanelerde geçtiğimiz yıllarda meydana gelen zehirlenme ve kurtlu bamya olaylarından sonra bu kez de Kuzey Kampüs yemekhanesinde yaşanan böcek vakası, yemekhane firmasının değişimine yol açtı. İhale tarihi beklenmeden yeni bir yemek firması ile anlaşıldı. Yaşanan bu tatsız durumdan sonra okul bünyesine gıda mühendisi alındı.


kampüsten

05

Berkin Elvan Yürüyüşü

%43,0

IHH Kermesi’nin Ardından Yaşanan Gerginlik

Sizce bu yıl kampüste en çok yankı uyandıran olay hangisi oldu?

%7,9 Diğer

%7,9

“Burada Banka İstemiyoruz” Eylemi

sonucu, iki grup arasında gerginlik yaşandı. Grupların sayıca büyümesi ve yaşanan ufak arbedenin ardından, olay yerine gelen okul yönetimi, araya girerek tarafları sakinleştirdi ve olaylar yatıştı.

%23,9 %17,3 Akbank Soygunu

Metro inşaatının sona yaklaşması

%42,6

19 Mart

Nevruz Güney Meydan’da tüm gün süren etkinliklerle ve geniş katılımla kutlandı.

Bu yıla dair okulda gördüğünüz en olumlu gelişme hangisi?

Levent-Hisarüstü Metro Hattı:

Yapımına 2013 yılında başlanan Levent-Hisarüstü metro hattının çalışmaları devam etmekte. Mart ayı sonunda istasyonların çevre düzenlemesi gerçekleştirilirken, seferlerin 2014-2015 eğitim yılında başlaması planlanıyor. Dört istasyonun bulunacağı hat, Levent ve Boğaziçi Üniversitesi arasını 6 dakikaya indirerek Nispetiye Caddesi’nin de trafik yoğunluğunu düşürecek.

11 Mart

Gezi Olayları sırasında Okmeydanı’nda polis tarafından gaz fişeğiyle vurulup 269 gün komada kaldıktan sonra 11 Martta aramızdan ayrılan 14 yaşındaki Berkin Elvan için Kuzey Kampüs’ten Güney kapıya kadar sloganlar eşliğinde yüründü.

%3,3 Diğer

10 Nisan

Gazetemizin son sayısında da ele alınan Üniversite yurtlarının KYK yönetimine geçmesi konusu, yapılan son açıklamayla açıklığa kavuştu. Açıklamaya göre bir yönetim değişikliği olmayacak; 1. Kuzey Yurdu erkek, 2. Kuzey Yurdu ise kız yurdu haline getirilecek.

30 Nisan

Kuzey kampüste YD karşısında yapılmaya başlanan YADYOK binasının çalışmalarında son aşamaya gelindi. 7 Katlı olan binanın gelecek eğitim yılında kullanıma açılması planlanıyor.

%17

Shuttle biniş ve inişleri düzenleyen şeritlerin konması

Orta kantin tuvaletlerinin yenilenmesi

%21,9 %15,2

Güney Kampüs yaya yolunun düzenlenmesi


06

kampüsten

ÖTK’nın Bir Yılı

Miray Palaz ÖTK Medya ve İletişim Koordinatörü

miray.palaz@boun.edu.tr Boğaziçi Üniversitesi Öğrenci Temsilciliği Kurulu, her sene Ekim ayında yapılan seçimlerle belirleniyor. Bu yılın ÖTK’sı 87 temsilciyle Kasım ayından itibaren çalışmalara başladı. ÖTK, temsilcileri aracılığıyla sorunları ve talepleri üniversite yönetimine iletmek için çalışıyor. 2013-2014 öğretim yılı boyunca ÖTK’nın katkıda bulunduğu çalışmalar şöyle:

Kampüs yaşamında ÖTK:  Rektör Gülay Barbarosoğlu’yla bir kampüs turu gerçekleştirildi, kampüsün eksiklerinin bizzat gözlemlenmesi sağlandı.  Aptullah Kuran Kütüphanesi’nin 7 gün 24 saat açık kalması uygulamasına geçildi.  Ortakantin’in karşısındaki kullanılmaz haldeki tuvaletler yenilendi.  Superdorm’a kablosuz internet bağlanması çalışmaları başladı.  Yeni Derslik’teki bazı sınıfların sıraları tamamen değişirken, bazılarında da solak sırası eksiği giderildi. Kuzeyde YD, Güneyde Natuk Birkan binalarına koltuk ve masalar yerleştirildi, öğrencilere yaşam alanı

oluşturuldu  Shuttle (Mekik) seferlerinde yaşanan sıra karmaşasını gidermek için bekleme alanlarına şerit çekildi. Kuzey-Hisar kampüsler arası seferler başladı.  Kuzey Study’de havalandırma, Güney Study’de ise ısı kaybı problemleri çözüldü.  Kuzey Kampüs’e Hisarüstü’nden ulaşımı kolaylaştırmak için yeni bir kapı açılması çalışmalarına başladı.  Kuzey Kampüs’teki bankamatiklerin kampüs dışında tek bir alana toplanmasına çalışılıyor. Sarıtepe Kampüsü’ne de ek bankamatik yerleştirildi.  Okuldaki kantinlerle ilgili şikâyetler iletildi, sık sık teftişler

yapılmasına ve fiyat listelerinin yayınlanmasına karar verildi.  Kuzey Kampüs’ün öğrenci dostu bir dönüşüme girmesi talep edildi. Bu yolda şimdilik banklarla daha fazla oturma alanı sağlandı.  Kuzey Kampüs için yapılan diğer planlamalar şöyle: Daha önce banka şubesi tartışmalarına da konu olan New Hall yanındaki alanın da öğrencilerin için yaşam alanına dönüşmesi, kütüphane karşısındaki yeşillik alanın düzenlenmesi ve geç saatlere dek çalışacak büfeler konması, Kuzey Meydan’ın tamamen yeşillendirilmesi. Bir Yılın Sonunda:  Hisarüstü’nde artan hırsızlık olayları Rektörlük’ün de aracılığıyla, detaylarıyla Sarıyer İlçe Emniyeti’ne iletildi. Polisin ihmaline dair şikâyetler dile getirildi.  Şubat ayında Kuzey Kampüs’te yaşanan gerginliğin yumuşatılmasında ÖTK da rol aldı, Kulüplerarası Kurul’da okul kulüplerinin de onayı alınarak, “Boğaziçi kampüsünde şiddete yer yok” mesajı verildi.  Yemekhane şirketinin değişimi sonucu işlerini kaybeden çalışanların haklarını almaları sağlandı.

 Önceleri Uçaksavar Sahası’nda yapılan ve kapasite sıkıntısı yaşanan diploma töreninin iki ayrı günde ve Güney Kampüs’te düzenlenmesi uygulamasına geçildi.  Rektörlük’ün oluşturduğu Yurt, Burs, Değişim, Kiralama ve İhale, Kayıt Sistemi ve Ders Değerlendirme komisyonlarında sene boyunca birer ÖTK temsilcisi de yer aldı, karar sürecinde etkili oldu.  Rektörlükçe düzenlenen Öğrenci Yaşam Anketi ve Ders Değerlendirme Anketine destek verildi, öğrencilerin katılımının arttırılması amaçlandı.

Öğrenci Temsilciliği Kurulu, sosyal medya üzerinden talepleri dinlemeyi ve duyurular yapmayı sürdürüyor. Twitter’da @boun_otk hesabından duyuruları takip edebilir, üniversitedeki sorunlara dair yapılan hashtag çalışmalarında fikrinizi belirtebilirsiniz. Ayrıca Facebook’ta facebook. com/BogaziciUniOTK sayfasından, http://otk.boun.edu.tr adresinden ya da otk@boun.edu.tr adresli e-posta hesabından da ÖTK’ya ulaşabilirsiniz.


kampüsten

Boğaziçi Spor Tarihinde İlk Kadın:

07

Editör

Gülercan Selamioğlu Büşra Külahcı

Alper Sezer alper.sezer@buik.net

busra.kulahci@boun.edu.tr 9 sene Superdorm müdireliği yapmış olan Gülercan Selamioğlu, aslında hepimizin ilgisini çekecek bir geçmişe sahip. Boğaziçi Üniversitesi spor tarihindeki ilk kadın Gülercan Hanım, bizi okul yıllarına götürüyor. 1970’te İzmir Amerikan Koleji’nden mezun olan Selamioğlu, Robert Kolej’den Boğaziçi Üniversitesi’ne geçiş sürecine tanık oldu. Okul senelerinde çok güzel anılar biriktiren Selamioğlu, 2005-2014 yılları arasında yapmış olduğu Boğaziçi Superdorm Yurdu’ndaki müdirelik görevinden bu ay ayrıldı. Boğaziçi günleriniz nasıl geçti? Hangi bölümden mezun oldunuz? Pazarlama mezunuyum, fakat hayalim dışişlerinde çalışmaktı. 17 yaşındayken AFS oryantasyonu için Boğaziçi’ne geldim ve kampüse aşık oldum. O anda hayalimden vazgeçip ne olursa olsun bu okula geleceğim dedim. Öğrencilik yıllarım çok güzel geçti. O zamanlar okul Robert Kolej’in daha çok etkisindeydi. Biz de o geleneğe göre yetiştirildik. Okulumuzun spor tarihindeki ilk kadınsınız. Her şey nasıl başladı? Üçüncü sınıftayken, spor kuruluna seçilen ilk kadındım. Sekreter olarak başlayıp danışmanımız Turgut Yelmer sayesinde çeşitli toplantılara katıldım. O sene ilk defa okulda spor bayramı düzenledik. Spor

hayatıma atletizmle başlayıp voleybolla devam ettim. Ayrı kız takımları pek olmasa da, aslında kız erkek ayrımı yoktu. Erkek arkadaşlarım şakasına mideme yumruk atar, iddialaşıp şınav bile çektirirlerdi. Unutamadığınız bir anınızı bizimle paylaşır mısınız? Antalya’da üniversiteler arası spor bayramına takım kaptanı olarak katılmıştım. Boğaziçi’nden ilk defa bir kız takımı böyle bir etkinliğe katılıp okulu temsil ediyordu. Hatırladığım kadarıyla turnuvada kötü bir derece almıştık. Ama biz büyük bir sevinçle, Konyaaltı-Kaleiçi arası yolun ortasında hocalarımızla birlikte sofra kurup, turnuvaya katılışımızı kutlamıştık. Boğaziçi’nin ve sporun size kattıkları ne oldu? Ciddi ve disiplinli bir sporcu oldum her zaman. Okulun tarihi sürecine tanıklık ettim ve çok güzel anılar edindim. Öğrenci sayımız da az olduğu için iyi bir eğitim aldık ve güzel arkadaşlıklarımız oldu.

Kalkınmanın Gölgesinde İstanbul Suni bir kentleşme, yükselen beton yığınları, artan nüfus ve artık dayanılmaz bir hal alan trafik… İstanbul, ne yazık ki gün geçtikçe yaşaması daha da zor bir hal alıyor. Yerel seçimler, pek de yerel olmayan bir atmosferde gerçekleşti. Ne projeler ne de icraatlar odak noktasıydı, bir tarafın “milli mücadele” diğer tarafınsa tek kurtuluş umudu olarak gördüğü ilginç bir seçim geçirdik. Seçimler öncesinde belediyelerin başarı kriterleri ve İstanbul’daki belediyecilik kısmen tartışılabildi. İBB, özellikle son dönemde hizmete açılan ve açılacak metrolarıyla, otobüs alımlarıyla; genel olarak toplu taşıma yatırımlarıyla olumlu tepkiler aldı. Ancak İstanbul trafiğinin artık katlanılamaz bir hale gelmesi, son raddede yapılmış bu yatırımlar ve toplu taşıma yatırımlarıyla çelişen hamleler, oldukça problemli bir tablo çiziyor. İstanbul’daki binlerce aracı anlık olarak izleyerek trafik bilgisi sunan Yandex, 2012 ve 2013 yılı Ekim aylarındaki yolculuk sürelerinin kıyaslandığı bir rapor yayımladı. Sonuç: Sadece bir yıl içerisinde akşam 18:00-20:00 arasında ana arterlerin büyük çoğunluğunda yolculuk süresi %50’den fazla artmış, bir kısmında ise %10-%50 artış, daha azında da %10-%50 arası süre azalışı var. Nüfus ve Göç Şehir; her geçen gün imara yeni açılan arazileriyle, 3. Köprü ve yerleşim olmayan bölgelere inşa edilen yeni yol ve yapılarıyla “çözümü yok” denilen göç sorununa davetiye çıkartıyor. Yolun gittiği her yerde doğal

olarak yerleşim de başlıyor. Bu, nüfusu dağıtmaktansa, daha fazla göçe sebep oluyor. Bunun yanında, örneğin zaten çok yoğun trafiği olan Zincirlikuyu gibi bir bölgeye açılan bir AVM, şehrin nasıl plansız yönetildiğini açıkça gösteriyor. Rakamlara göre, 2. Köprü inşaatından sonra boğazdan geçen taşıt sayısı %1180 artmışken, yolcu sayısındaki artış sadece % 170 olmuş. Ayrıca 2. Köprü ve TEM yolu etrafındaki bazı ilçelerde, köprü inşaatını takiben 10 yılın sonunda %100’lere varan nüfus artışı yaşanmış. Bu artışın var olan İstanbul nüfusunun yayılımından değil, şehir dışından gelen göçten kaynaklandığı da rakamlarla sabit. Şimdi gündemde 3. Köprü var. İstanbul’un son nefes alan, yokluğunda belki de dört mevsim gri bir havaya mahkum kalacağımız Kuzey Ormanlarının; havalimanı ve köprü inşaatı sebebiyle bir kısmı tahrip edildi. Bir ön yargı olarak değil, tecrübelerimizden biliyoruz ki; muhtemelen gelecekte bu yolların etrafı imara açılarak yeşil alanlar tahrip edilecek. Ekolojik vahameti bir yana, bu senaryo gerçekleşirse tahminlere göre İstanbul nüfusu normal atışından 7 milyon fazla artacak ve 2023’te 23 milyon olacak. Bu tabloya karşı çıkmak genel bir iktidar yaklaşımı olarak “gelişen, büyüyen” Türkiye’ye karşı çıkmak olarak yorumlanıyor. Kimsenin göremediğini gören bazı gözlere göre, böyle düşünenler dış mihraklar tarafından kullanılıyor. Hatta havayollarında lider olmamızı istemeyen bir Lufthansa ajanı olmamak işten bile değil. Neo-liberal politikalar benimseyen hükümetin; çevre, kent, adalet, gelir dağılımı gibi konulardaki vurdumduymazlığı “kalkınma” ile örtülmeye çalışıyor. İnsani olmayan bu yaklaşım, gelişmeyi dökülen betonun ağırlığıyla ölçen bu zihniyet; kısa vadede “karlı” işler yapsa da geleceğimize ipotek koyuyor.


08

kampüsten

Hisarüstü’nde Zincirleme

“Mahallenin güvenli olduğunu düşünmüyorum. Arada sırada devriyeler görüyorum ama etkili olduğunu düşünmüyorum.”

Burak Serin

Alper Cem Kefal

burak.serin@boun.edu.tr

cem.kefal@boun.edu.tr

Cem Aksoy cem.aksoy@boun.edu.tr Yukarıdaki sözler mahallede kurulan pazarda alışveriş yapan bir mahalleliye ait. Ondan duyduğumuz bu sözleri bugünlerde Hisarüstü’nde oturan çoğu kişiden duyabilirsiniz. Nisan başından beri basına yansıyacak kadar artan hırsızlık vakaları insanları iyice tedirgin etmiş durumda. İlk 4 ayda mahalleden gelen hırsızlık şikâyeti sayısı 23. İnsanlarla biraz konuştuğumuzda ilk hissettiğimiz de bu hadiselerin yarattığı güvensizlik oldu. Nisan başından beri 10’dan fazla eve girildiği; birçok telefon, cüzdan, laptop ve başka değerli eşyalar çalındığı söyleniyor. Öğrenci evlerine yönelik bu hırsızlıklar hızla sosyal medyada, internet sözlüklerinde yayıldı. Mağdurlar ve civarda oturan öğrenciler, tepkilerini dile getirdiler. Konuştuğumuz bir öğrenci, mahal-

lenin büyük çoğunluğunda evlerin tahta kapılı olduğunu vurguluyor. Zaten mahallede biraz gezildiği zaman birçok pencerede de parmaklık olmadığı görülüyor. Öğrenci devam ediyor: “Bir tek ev sahibinin kapısı çelik kapı, geri kalan kapılar tahta.” Evi son dönemde soyulan bir mağdur da evinin daha önce de soyulduğunu, pencerelerle ilgili ev sahibinden yardım istediğinde ev sahibinin bu talebi karşılamadığını anlattı. Kendi imkânlarıyla pencereler için önlem alan öğrenciler, bu kez de kapıdan giren hırsız tarafından soyulunca evden çıkmaya karar vermişler. Mağdurların esas şikâyeti ise polisin ilgisizliği. Hırsızlıkların yeterince üzerine gidilmediği, polisin bu noktada isteksiz ve yavaş davrandığı iddiaları var. Hatta iddiaya göre

polis, mağdurlardan birine kendi güvenliklerini kendilerinin sağlaması yönünde tavsiyede bile bulunmuş. Fakat polisten yakınanlar sadece evine hırsız giren öğrenciler değil. Bir mahalle sakini de durumu şöyle ifade ediyor: “Ben mahallede polis görmüyorum pek. Geceleri bazen gençler toplanıyorlar aşağıda. (Cami Sokak’ın aşağısını kastediyor) Kim oldukları belli değil. Öğrenci de değiller. Tek gezemiyorum.” Doğa Tepe Parkı’nda geçtiğimiz günlerde yaşanan bir olay, sadece mahallelinin değil, birçok öğrencinin de neden tek gezmeye korktuğunu açıklıyor. Bir öğrencinin gece saatlerinde bir arabaya zorla bindirilmeye çalışılması, mahalledeki olayların hırsızlıktan ibaret olmadığını düşündürüyor. Bu çapta başka bir vaka işitilmese de, Hisarüstü’nde hırsızlıkların da sadece öğrenci evlerine yönelik olmadığını öğreniyoruz. Dükkanların evlere servis motorlarından arabalara, hatta araba teybine kadar birçok çalıntı hadisesi mahallelinin ve esnafın dilinde. Üstelik birçoğunun faili yakalanamamış. Motoru çalınan bir büfe, 2 aydır bulunamamasından şikâyetçi. Hırsızlıkların

görüldüğü bir başka yer ise Nafibaba Camii. Özellikle Cuma namazlarında, alışılagelmiş ayakkabı hırsızlıklarından başka; telefonlar, laptoplar, ipadler, çantalar vs. de çalınmış. Ve tabi kampüsümüzün de güvenliği öğrencilerin en çok konuştuğu konular arasında. Akbank’a yapılan silahlı soygunu hatırlatan bir öğrenci, “Yurtların da güvenli olduğunu düşünmüyorum. Güvenlikler kimseyi tanımıyor.” diyerek meselenin sadece mahalle ile ilgili olmadığını düşündüğünü söyledi.

Rumeli Hisarı Mahallesi Muhtarı Çetin Karayılan ile Konu Hakkında Görüştük Bildiğiniz gibi son günlerde öğrenci evlerine yönelik bir takım hırsızlık vakaları var. Bu konu hakkında neler söyleyebilirsiniz? Öğrencilerimizin olaylara gösterdiği tepkiyi anlıyorum ve destekliyorum. Konudan haberdar olur olmaz Sayın Rektörümüze bu konuda görüşmemiz gerektiğini, öğrencilerin mağdur olduğunu ve bu konuda ortak bir çalışma yapmamız gerektiğini söyledim. Bununla birlikte İlçe ve İl Emniyet Müdürlükleri nezdinde girişimlerde bulunduk. Süreç başladı ve devam ediyor. Ben bu mahalleyi iyi bilirim. Bu mahallede 60 küsür sokak var ve bunların çoğunu birbirine bağlayan aralıklar var. Herhangi bir şahıs isterse 6. Sokaktan 1. Sokağa kadar fark edilmeden gidebiliyor ve bu ciddi bir emniyet zafiyeti oluşturuyor. MOBESE’lerin de 1 milyon metrekarelik mahallede alamadığı yerler olabiliyor. Üniversitede kamera yok, Akbank soygunundan sonra bu konuyu sorduğumda Sayın Rektör “Burası özgür bir üniversite, içerisinde kamera bulunmaz ve girişçıkışlara engel yoktur.” dedi. Faillerin yakalanmasıyla ilgili süreç ne durumda? Organize hareket eden bir çeteyle mi karşı karşıyayız, yoksa münferit hadi-


me Hırsızlık!

kampüsten

09

Editör

Merve Baysal merve.baysal@buik.net

Görüyorum ve Arttırıyorum Okula her girdiğimizde, her diyaloğumuzda ön yargılarımızı masaya koyduğumuz ve çoğunlukla kaybettiğimiz faydalı bir kumar oynuyoruz.

selerden mi bahsediyoruz sizce? Ben münferit olduğuna inanıyorum, yapmış olduğum 10 yıllık muhtarlık sürecinde yakın mahallelerden buraya gelen ciddi bir şekilde organize olmuş gruplar vardı ancak şu an çoğu cezaevinde. Bildiğiniz gibi İstanbul’da hırsızlık vakalarını bitirmek çok zor. En azından camide ayakkabı çalmak, telefon çalmak, laptop çalmak gibi şeyler sürekli devam ediyor. Ama bu vakalarda en büyük zaafı dikkatsizliğimizle biz oluşturuyoruz. Süreç ise belirttiğim gibi emniyet tarafından devam ettiriliyor. Mahalleli ve esnaf Hisarüstü’nde hırsızlıkların yeni olmadığını belirtti. Bundan önce de bu kadar sık yaşanır mıydı hırsızlık olayları? Bir artış var mı? Aksine azalma var, bunu gerekirse İlçe Emniyet Müdürlüğü’nden alabileceğimiz istatistiklerden görebiliriz. Üstelik İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nden bu konuda plaket aldım. Öğrenciler, ev sahiplerinin ihmallerinden şikâyetçi; dairelerin yeteri kadar güvenli olmadığını düşü-

nüyorlar. Mağdurlar da basına polisin ilgisizliğinden söz ettiler. Siz ne düşünüyorsunuz? Ev sahiplerinin ihmalleri açık ve nettir. Ben her gelen öğrenci arkadaşıma burada ev kiralanması konusunda yardımcı oluyorum. Görüyorum ki evler tahta kapılı, parmaklıksız, üstelik fiyatları da oldukça yüksek; öğrenciler kalabalık yaşamak zorunda kalıyor. Ben emniyete birkaç ekip bulundurması ve gece devriyelerini arttırılması yönünde talep ilettim. Onların açığı ise karakolun FSM, Rumelihisarı ve Baltalimanı olarak üç mahalleden sorumlu olması ve hepsinin büyük bir yük olması. Son olarak sizin eklemek istedikleriniz nelerdir? Benim tek istediğim, sizinle birlikte bu işi çözelim. Kapım size açık. İstediğiniz zaman arayabilirsiniz. Eksik, kusur, hata varsa konuşmada yanlış anlaşılma varsa, özür diliyoruz. Hepinize çok teşekkür ediyorum. Bilinçlenelim, bilinçlendirelim. Muhtar Çetin Karayılan’a açıklığı, içtenliği ve misafirperverliği için teşekkür ediyoruz.

Hisarüstü’nde artan hırsızlık olaylarıyla ilgili gerekli önlemlerin alındığını düşünüyor musunuz? Evet

9,4%

Hayır

90,6%

“Etkili bir Psychological Bulletin incelemesi ırk ve zeka üzerine 73 araştırmayı inceledikten sonra “bulguları birarada ele aldığımızda beyaz ırkın zihinsel üstünlüğünü gösteriyormuş gibi duruyor” (Garth, 1925) sonucuna varmıştı. Bu dönemde beyaz insanların üstünlüğünü gösteren çalışmalar ışığında birçok sosyal bilimci, ön yargıyı “geri” ırklara doğal bir tepki olarak görmüştür.” Önyargıya karşı olumsuz bir bakış açısının edinimiyse 1930 ve 40’lardan sonra, özellikle de Yahudi Soykırımı’nın ardından gerçekleşiyor. Günümüzdeyse ‘önyargı’ nın olumsuz algısı toplumsal boyutta kabul ediliyor. Kötü algıları tescilli olduğundan, ön yargılardan kaçınma yolları da çokça konuşulur. Birçok badire bu tam tanımı yapılamayan kavram yüzünden gelmiştir başımıza. Düşüncelerimizin haklılığına gölge düşürebilirler mesela. O yüzden kendimizi savunurken gizleriz ön yargılarımız olduğunu. (Bir de insanın kendisinin bile ön yargılı olup/olmadığına kesin karar verememesi durumu var ki kısıtlı alanımın selameti için hiç açmıyorum). Ön yargıyı saklamak için başvurulan birkaç yöntem var bana göre. Bunlardan biri fikri mantık zeminine oturtmak. Çünkü her ne kadar içinde ‘yargı’ kelimesi geçse de, bu illet duygulardan beslenir. Mantık’la Duygu’ysa yakın arkadaş değildirler. Bir diğer yöntem basit ve yüzeysel argümanlar kullanarak fikirlerinizin çok da derine inmeden varılabilir

olduğunu söylemek. Habitatı bilinçaltı olan ön yargı, basitlikten ve kolay ulaşılmaktan oldukça uzaktır. Buyrunuz bu tarz savunmalara örnek teşkil edebilecek cümleler: “Bak böyle diyorsun ama benzer olaylarda aynısı olmamıştı. Olay zaten kendini yanlışlıyor.” “Hiç de önyargılı yaklaşmıyorum ya. Hayır gerçekten çok objektif ve yüzeysel baktım yani”. “Bunu çocuğa sor o da böyle der çok derin bir mevzu da yok aslında.” Gibi gibi argümanlar duyarsanız, üstü kapatılmaya çalışılan bir ön yargıyla karşı karşıya olabilirsiniz. Paniğe gerek yok. Ön yargıyı yıkmaya yardımcı olan durumlar var mıdır diye sordum ve iki popüler cevap aldım: Araştırmalara göre farklı bir ortama girdiğiniz zaman önyargılarımız daha kolay yıkılıyor. Ayrıca karizmatik olmak da önyargıyı kırıcı bir etken. Farklı ortam ve karizmatiklik deyince aklınızda Boğaziçi gibi bir şey canlandığını görür gibiyim. Hakikaten de okula her girdiğimizde, her diyaloğumuzda önyargılarımızı masaya koyduğumuz ve çoğunlukla kaybettiğimiz faydalı bir kumar oynuyoruz. Bize de her elde görüyorum ve arttırıyorum demek düşüyor. Farklı ve Karizmatik İK’ya Üniversiteye ilk geldiğimde, hiç bilmediğim bu yerde bir başıma gibiydim. Kayıtta İK standına attığım ürkek bakışla Dinamik’teki son yazıma göz gezdirmem arasındaki şu yaklaşık üç yıldaysa hep ‘bir arada’ hissetim. Okul da, kulüp de ister istemez zamanla silikleşen anılara dönüşecek. Fakat benim basit cümlelerimle teşekkür edilemeyecek bu tatlı insanları, binlerce kez beraber poz verdiğimiz gülümseyen yüzleriyle hep hatırlayacağım


10

kampüsten

Melike Duygu melike.duygu@buik.net

Eureka! “Yazmasam değil, Yazıp üstünü çizsem... Ne olur… Ya bir şey, ya bir şey değil… Biri gelir, altındaki yazıyı, Biri üstündeki çizgiyi okur” Yazmak; kimine göre dünyanın en zor, kimine göre en rahatlatıcı eylemi. MÖ. 3200 yıllarında Sümer rahipleri tapınak ve depolarda bulunan malları kaydetmek için icat etmiş yazıyı. Önce malum mağara duvarlarına yapılan resimlerle başlamış macera. Yani o zamanki insan gördüğünü görsel olarak anlatmayı düşünmüş yazıda. Şimdiyse dünyamız daha da karmaşıklaştıkça bizim yazıya yüklediğimiz anlamlar da dönüşmüş, serilip serpilmiş. * Unutmamak, unutturmamak, kendimizi ispat etmek için yazmışız sonra. Çünkü “Hafıza-i beşer, nisyan ile maluldür.” İnsan kelimesi aslında manası unutmak olan nisyanla aynı kökten gelir. Onun için ilk yazılı eserlerdendir anıtlar. Mesela Orhun yazıtlarında Bilge Kağan şöyle seslenir: “Tanrı lütufkâr olduğu için, benim talihim olduğu için, hakan oturdum. Tahta oturup yoksul fakir halkı hep derleyip topladım: Fakir halkı zengin yaptım.” Kutsal metinler, kitaplar da böyledir. Varlığını tekrar hatırlatır insana, nedeni düşündürür, inananlara şükrü hatırlatır. Sonra insan dünyayı keşfettikçe öğretme ihtiyacı da doğar, bilgiyi seven Eflatun’lar, Aristo’lar felsefeyle başka dünyaların kapılarını açarlar bize. Onlardan aldığımız ışıkla sonrasında Aydınlanma Çağı olur, bilimsel kitaplar yazılır.

Edebiyatsa kimilerine göre insanın varoluşundan beri vardır, kimilerine göre sonra girer dünyamıza. Nice nice anlamlar gelir bu sefer. Amaç iç dökmek olur bu sefer. Yazarlar bazen rahatlar, özgürleşir, bazen toplumdan kaçarlar bu devayla. Çünkü içini dürten o dertlenme, kıpırtı olana; ancak yazmak deva olur. Mesela “ne zamandır yazacağım, vakit bulamıyorum” deriz çoğumuz. Sonra neredeyse herkesin çocukluk ukdesidir, bir günlük tutabilmek. Modern zamandaki bu huzursuzlukla yazma isteğinin o baştaki Orhun Anıtları’ndan çok da farkı yoktur aslında. Unutan insan, unutturmamak ister yine; sanki unuttukça, yazmadıkça yok olacaktır. “Yazı, bir türlü ölümü ortadan kaldıramayan insanoğlunun ölüme karşı bulabildiği tek çaredir.” der Hasan Ali Yücel. Tuhaftır aslında, insan mezar taşlarında bile yine yazıyla var olur, hayat boyu taşıdığı kimliğindeki gibi. * Var olmanın bir diğer göstergesi de çevrenden, bir çiçekten, böcekten, insandan aldığın tepkidir. Bir şeyler yazdığında da ne kadar başkalarına okutmaktan çekinsen de sanki hep bir cevap beklersin birisinden, belki de kendi içinden. Çünkü bir yandan da kendi kendini tekrar okuyabilmektir yazmak. İçindeki cevher çıkar ortaya, ben buradayım der, şaşar kalırsın meğer neler düşünüyormuş bu iç ses diye. Belki de “Bir ben var benden içeri”nin somutlaşmış halidir. * Bana kalırsa yazmak en çok arayıştır. Huzursuzluğun nedenini, kendini, ölümü, yaşamı, umudu, en çok da ben’i aramak. Yazmak isteyip yazamama hali vardır ya hani, belki o içerideki huzursuzluk pişmediği için dökülemez sözcükler. Kim bilir, ilham o düşüncenin piştiği andır belki, belki de gerçekten ilham perileri vardır. Ama arayış hiç bitmez, onun için hiç korkmamalı insan yazmaktan. Çünkü “eureka” şaşmaz, bir gün elbet gelir!

DAHA “YEŞİL” BİR KAMPÜS 2010 yılında başlayan ‘Sürdürülebilir Yeşil Kampüs Projesi’, uygulamalarıyla kampüsün çevre bilincini geliştirmeye devam ediyor. Ebrar Bahçivan ebrar.bahcivan@boun.edu.tr Boğaziçi Üniversitesi, Yeşil Kampüs projesiyle yenileniyor. Başlangıcından bu yana kampüsteki çevre duyarlılığını arttırmayı hedefleyen proje, kampüsün karbon ayak izini azaltmaya yönelik planlarıyla yeşil dokuyu korumayı hedefliyor. Projenin başında ise “Sürdürülebilir Gelişim ve Temiz Üretim Merkezi” bulunuyor. 13 kişilik bu kurula Doç. Dr. Nilgün Cılız başkanlık ederken, Yrd. Doç. Dr. Ali Coşkun ve Dr. Tamer Bulut başkan yardımcısı olarak görev alıyor. Projeyle atılan ilk adım kampüsteki binaları “Yeşil Bina” haline getirmek oldu. İlk örneği 2010 yılında açılan, çatısında güneş enerjisi santrali bulunan 3.Kuzey Yurdu. Bunu 2011 yılında, 140 yılın ardından yeşil bina statüsünde restore edilen Hamlin Hall takip ediyor. Ülkemizdeki ilk yeşil kamu binası olan yapının havalandırma sisteminin yenilenmesiyle çevresindeki 7 metrelik alanda sigara içilmesi yasaklandı. Elektriğinin yüzde 30’unu güneş enerjisinden

sağlayan binalara da yeşil bina sertifikası alınması hedefleniyor. Geri dönüşümün desteklenerek artması, katı atıkların dönüştürülmesinden elde edilen gelirin 15 öğrenciye burs imkânı olmasını sağlamış. Kilyos’ta da rüzgâr enerjisi santrali kurma çalışmaları başlamış durumda. Ayrıca projenin verimliliği için zaman zaman öğrencilere internet üzerinden anketler uygulanıyor. 150. Yıl etkinlikleri kapsamında, Nobel Barış Ödülü sahibi Dr. Rajendra K. Pachauri’ni “İklim Değişikliği: Enerji-Çevre” adlı semineriyle ağırlayan okulumuz, bu konudaki duyarlılığını bir kez daha göstermiş oldu. Proje adına atılan her adımla Boğaziçi, daha yeşil ve sürdürülebilir kampüs olma yolunda ilerliyor.

EVET

%29,4

Okuldaki “Yeşil Kampüs” çalışmalarından haberdar mısınız?

%70,6 HAYIR


kampüsten

11

Kampüse Bir De Bu Gözle Bakın! Alper Çağan Arslan alper.arslan@boun.edu.tr “Yunus'a olan bitenleri betimlerken ben dünyayı daha iyi görmeye ve anlamaya başladım. Bu dayanışmanın bir parçası olmak isteyen herkesi eğitimlerimize ve turlarımıza bekliyoruz.”

Vizesiyle, finaliyle, rutin sorunlarıyla kampüs yaşantısı bazen hepimiz için oldukça yorucu olabiliyor. Okuldaki görme engellilerin kampüste ve dışarıda karşılaştığı zorluklarsa kuşkusuz daha çok. Okulda, görme engellilere akademik ve sosyal hayatta yardımcı olmayı hedefleyen bazı projelerle bu engeller yıkılmaya çalışılıyor. Bu sorumluluğun bir parçası olmak isteyenlerin yapması gerekenlerse son derece basit. Busiklet. Engelsiz Pedal Projesi Akademik desteğin yanı sıra sosyal alanlarda da görme engellilerle dayanışmanın gerekliliği, Çevre Kulübü BUsiklet’te Engelsiz Pedal fikrini ortaya çıkarmış. İlk başta görme engellilerin de bisiklet sürmesi amacıyla tandem bisikletler alınması planlanmış, ancak Türkiye’de bu bisikletlerin üretilmemesi ve mali sorunlar dolayısıyla, Engelliler Komisyonu Başkanı Hande Sart’ın da yönlendirmesiyle BÜMED’den ve Engelsiz Pedal Derneği’nden destek alınmış. Engelsiz Pedal Derneği desteğiyle alınan tandemin kırılması ve uzun yolculuklar için bu durum kazalara sebep olabileceğinden, ekip şu anda BÜMED katkısıyla alınan tandemin yanı sıra kaliteli iki tandem daha almak için 30-40 bin liralık bir destek arıyor. Mayıs ayı içerisinde bisikletin teknik donanımı, ilk yardım, hayatta kalma, nefes egzersizleri, yoga ve görme engellilere doğayı daha iyi tasvir edebilmek için kuş gözlem bilgilerini de içeren çok kapsamlı bir eğitim yapılacak. Eğitime katılanlara sembolik bir ehliyet verilecek

ve bu ehliyetle katılımcılar görme engellilerle beraber tandem kullanabilecekler. Projenin çıkış hikayesini BUsiklet’ten inisiyatif alan öğrenci Merter Zorkirişçi ve Yunus Tarık’tan dinledik. Merter: Projenin ilham perisi Bahar Yavuz’dur. Bir gün odaya gelip bisiklet sürmek istediğini söylemesinin ardından BUsiklet toplantımızda bu konuyu açtım. Tandem bisikletler alıp görme engellilerle kullanma fikri Engelliler Komisyonu Başkanı Hande Sart’ın ve onun aracılığıyla BÜMED’in de desteğiyle şekillenmeye başladı. Bu fikrin Türkiye’de zaten Engelsiz Pedal Derneği tarafından hayata geçirildiğini öğrendik. Engelsiz Pedal Derneğiyle okula tandem bisiklet getirdik. Yunus’la da o gün tanıştık. Yunus: Evet Merter’le birlikte ilk defa tandem kullandık. Hemen aynı hafta sonu Engelsiz Pedal Derneği’nden Samet’le İzmit’e kadar gittik. Ondan sonra da bazı organizasyonlarda pedal çevirdik. Beraber pedal çevirmek, beraber rüzgârı hissetmek tarifsiz bir duygu. Merter: Yakın zamanda da tandem eğitimimiz ve yeni turlarımızla ilgili bilgilendirme yapacağız. Başladığımız günden beri çok sıkı dostluklar kurduk. Yunus’a olan bitenleri betimlerken ben dünyayı daha iyi görmeye ve anlamaya başladım. Bu dayanışmanın bir parçası olmak

EVET

%16,4

GETEM’in gerçekleştirdiği herhangi bir etkinliğe (kitap okuma, asistanlık vs.) katıldınız mı?

%83,6 HAYIR

isteyen herkesi eğitimlerimize ve turlarımıza bekliyoruz. GETEM Boğaziçi Üniversitesi Görme Engelliler Teknoloji Laboratuvarı (GETEM), 2006 yılında görme engelli, felçli ve disleksiklerin basılı metinlere ulaşmada karşılaştıkları güçlükleri gidermek amacıyla kurulan Türkiye’nin ilk engelliler için oluşturulan elektronik kütüphanesi. Sadece Boğaziçi öğrencilerine değil, tüm Türkiye’ye hizmet veren GETEM “İnternet Kütüphanesi” sayesinde, www.getem.boun.edu.tr ’ye üye olup GETEM ağına dâhil olan engelliler için, bünyesinde bulunan Türkçe-İngilizce ağırlıklı hikâyeroman-şiir türü kitaplarını, Türkiye üniversitelerinde okutulmakta olan ders malzemelerini, bazı ders ve konferansların kayıtlarını hizmete sunuyor. Kütüphaneye erişim için kullanıcılarda konuşma programlarının yüklü olduğu bilgisayarlar ile metni kabartma yazıya çeviren cihazların bulunması gerekiyor. GETEM, bu imkândan yararlanmak isteyen birimlere donanım ve yazılım kullanımı konusunda eğitim sağlıyor ve bunların temininde aracılık yapıyor. Nasıl Gönüllü Olunur? Bugüne dek on binlerce metni görme engellilerin ulaşımına açan

internet kütüphanesinde yer alacak kitap, dergi ve diğer materyalleri gönüllü okuyucular seslendirebiliyor. Gönüllü okuyucu olmak için www.getem.boun.edu.tr adresine gidip, “Gönüllü okuyucu olmak istiyorum” bölümünden gerekli kayıt programlarını indirebilirsiniz. Aynı sayfadan, okumalara dair gerekli bilgilendirmeler de yapıldıktan sonra GETEM’e 5 dakikalık bir deneme kaydı gönderiyorsunuz. Ardından isterseniz ev ortamında isterseniz de Kuzey Park binasındaki GETEM stüdyoları aracılığıyla seslendirdiğiniz kitapları görme engellilerle paylaşabiliyorsunuz.

HAYIR

FİKRİM YOK

%27,6

%28,2 Okulda engelli öğrencilere yeterli imkan sağlandığını düşünüyor musunuz?

%44,2 EVET


Kültür 012 Sanat

Asghar Farhadi 

12

42. Müzik Festivali 19. Tiyatro Festivali

Türk Şiiri’nden: Serhat Uyurkulak’ın Seçtikleri Batı Dilleri ve Edebiyatları Bölümü’nde öğretim üyesi Dr. Serhat Uyurkulak, aynı zamanda bir şair (Sesini Aramayan Şiir, Yapı Kredi Yayınları, 2010). Bu yıl Dinamik Gazete’nin danışmanlığını da yürüten hocamıza, Türk Şiiri’nden en çok etkilendiği 5 kitabı sorduk, kendisi sorumuzu şiirlerle cevapladı. “Bana gönül ferahlığıyla “Bir derdim var bin dermana değişmem” dedirten beş şiir kitabı. Nedenini birkaç dizeyle kendileri gösterebilir:”

Turgut Uyar, Büyük Saat (Söylenir’den) “söylenir ve yarım kalır bütün aşklar yeryüzünde bir kaktüs bol sudan nasıl nasıl çürürse öyle

en sevdiğim temmuzdu aylardan hazirana benzediği için biraz biraz da kendiliğinden belki de müşteriye iyi davranan efendi bir bakkal kimliğinde”

Batı Şiiri’nden 5 Şair, 5 Kitap Derleyen: Mertcan Güngör Mertcan.gungor@boun.edu.tr

Batı Dilleri ve Edebiyatları Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Kim Fortuny, İngiliz Edebiyatı ve İngiliz Romantikleri derslerini vermektedir. Öğrenciler arasında kendine has romantik tarzıyla bilinen hocamız, hayatında yer edinmiş 5 Batı şairini seçti:

İsmet Özel, Erbain (Yıkılma Sakın’dan)

“Sana durlanmış kelimeler getireceğim pörsümüş bir dünyayı kahreden kelimeler kelimeler, bazıları tüyden bazısı demir seni çünkü dik tutacak bilirim kabzenin, çekicin ve divitin tutulduğu yerden parlayan şiir.” ***

Didem Madak, Ah’lar Ağacı

“Ah benim nergis kokulu cehaletim... Ruj lekeleri bıraktın bardaklarda Anlatmak isterdin kendini durmadan Bir bardağa bile olsa. Ne diyecektin, ne söyleyecektin Şairlerin şahı olsan, Bir AH’dan başka. Ah benim nergis kokulu cehaletim Bana yıllarca, bunca sözü boşa söylettin. AH!”

***

The Complete Poems of Emily Dickinson

Arkadaş Z. Özger, Sevdadır (Merhaba Canım’dan)

The Selected Poetry of Rainer Maria Rilke

“ben az konuşan çok yorulan biriyim şarabı helvayla içmeyi severim hiç namaz kılmadım şimdiye kadar annemi ve allahı da çok severim annem de allahı çok sever biz bütün aile zaten biraz allahı da kedileri de çok severiz”

Selected Poems of Wallace Stevens Selected Poems of Tomas Tranströmer The Complete Poems of Elizabeth Bishop Devamı www.dinamikgazete.com’da

***

Ece Ayhan, Yort Savul (Meçhul Öğrenci Anıtı’ndan)

“Buraya bakın, burada, bu kara mermerin altında Bir teneffüs daha yaşasaydı Tabiattan tahtaya kalkacak bir çocuk gömülüdür Devlet dersinde öldürülmüştür. Devletin ve tabiatın ortak ve yanlış sorusu şuydu: -Maveraünnehir nereye dökülür? En arka sırada bir parmağın tek ve doğru karşılığı: -Solgun bir halk çocukları ayaklanmasının kalbine!dir”


kültür-sanat

13

42. İstanbul Müzik Festivali (31 Mayıs- 27 Haziran) İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından düzenlenecek olan 42. İstanbul Müzik Festivali bu yıl da müzikseverleri eşsiz dinletilere davet ediyor. hipliği yapacak. Ayrıca bu yıl ilk kez, “Pazar Klasikleri” konserleri açık havada gerçekleştirilecek. Festival süresince de, pazar günleri ücretiz konserler olacak.

Sıla Eser

sila.eser@boun.edu.tr

Zorlu Center Performans Sanatları Merkezi’nde gerçekleşecek olan festivalin bu yılki teması “Doğanın Şarkısı”. Açılış konseri ise Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası(BİFO) ile 31 Mayıs günü saat 19:00’da. BİFO, onursal şefi Gürer Aykal yönetiminde festivalin te masına gönderme yapan bir program ve genç viyolonselci Dorukhan Doruk ile İstanbul Müzik Festivali’nin açılış konserinde olacak. 800’e yakın yerli ve yabancı sanatçıyı ağırlanacağı festivalin, bu yıl üçüncüsünü gerçekleştirdiği “İstanbul Müzik Festivali Genç Solistini Arıyor” projesi ülke çapında yeni yetenekleri keşfetmeye devam ediyor. Bu yıl piyano dalında yapılan projenin kazananı, festival tarihinin en genç solistlerinden biri olacak olan henüz 11 yaşındaki Kaan Baysal; Anadolu Üniversitesi Senfoni Orkestrası ile 7 Haziran’ da İş Sanat’ta konser verecek. Uzun soluklu festival programında, senfoni ve oda orkestraları, resi-

taller ve vokal müzik konserlerinin de bulunduğu toplam 26 etkinlik yer alıyor. Konserler bu yıl farklı mekânlarda gerçekleşecek. Avusturya Kültür Ofisi Bahçesi, Aya İrini Müzesi, Süreyya Operası, Burgaza Meydanı, Surp Vortvots Vorodman Kilisesi, İş Sanat Kültür Merkezi, Zorlu Center Performans Sanatları Merkezi ve üniversitemizde yer alan Albert Long Hall konserlere ev sa-

Festival kapsamındaki bu etkinliklere özellikle bir göz atmak isteyebilirsiniz: • Klasik müzik dünyasının efsanelerinden 70. yaşını kutladığı dünya turnesi kapsamında İstanbul Müzik Festivali’nde çok özel bir konser verecek. Konser 19 Haziran saat 21:00’de Albert Long Hall’de. • Çağdaş hikâyeciliğe yaptığı katkılarla Türkiye edebiyatında bir dönüm noktası sayılan Sait Faik Abasıyanık’ı ölümünün 60.yılında Fazıl Say’ın eseri notalarda ölümsüzleştirecek. 26 Haziran Perşembe günü, saat 21:00’de Zorlu Center Performans Santları Merkezi’nde dinlenebilir. Festival biletlerini şimdiden Biletix Satış Noktaları, İKSV Ana Gişe ve 31 Mayıs Cumartesi’den itibaren de Aya İrini bilet satış gişesinde bulabilirsiniz.

19. İstanbul Tiyatro Festivali 9 Mayıs- 5 Haziran

Festival bu yıl yurtiçi ve yurtdışından 100’ e yakın tiyatro, dans ve performans topluluğunun gösterisiyle 9 Mayıs - 5 Haziran tarihleri arasında 13 farklı mekânda sanatseverlerle buluşuyor. Bu senenin Shakespeare’in 450. doğum yılı olması nedeniyle, festivale özel etkinlikler gerçekleşecek. Shakespeare’in oyunlarını sergileyen ünlü gruplardan Propeller Theatre Company festival kapsamında Bir Yaz Gecesi Rüyası ve Yanlışlıklar Komedyası oyunlarını sergileyecek. Bir Yaz Gecesi Rüyası 20-22 ve 24 Mayıs tarihlerinde 20.30 da Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nde. Aziz Nesin’in “Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz” oyunu da festivaldeki dikkat çeken etkinliklerden biri. Oyun, Diyarbakır Şehir Tiyatrosu tarafından 26 ve 27 Mayıs tarihlerinde Haldun Taner Sahnesi’nde sergileniyor. Festival programı ünlü isimlerin de katılacağı ücretsiz söyleşi, gösteri ve atölye çalışmalarını da barındırıyor. Biletlere Biletix Satış Noktaları ve web sitesinden, Ana Gişe İKSV’den ulaşılabilr.


14

kültür-sanat

Sansürün İçinden Oscar'a Uzanmak:

Asghar Farhadi Yükselişiyle dikkat çeken İran sinemasının önemli isimlerinden Asghar Farhadi, ülkesinin uyguladığı sansürlere rağmen sinemaya yeni bir soluk getirmeye devam ediyor.

Hande Yıldırım hande.yildirim1@boun.edu.tr 1972 yılında doğan İranlı yönetmen Asghar Farhadi, günümüz sinemasının önemli isimlerinden biri. İran’da dramatik sanatlar eğitimi alan ve tiyatro üzerine yüksek lisansını tamamlayan Farhadi, gençlik yıllarında İranlı Genç Sinema Topluluğuna katıldı. 8mm ve 16 mm formatla-

rında kısa filmler çekti ve İran’ın en büyük medya kanallarından biri olan IRIB için çeşitli senaryolar ve oyunlar yazdı. Bu dönemde Yasujirô Ozu, Kieslowski, Woody Allen ve Charles Chaplin başta olmak üzere pek çok yönetmenden etkilenerek uzun metrajlı film çalışmalarına başladı. 2003 yılında seyirciyle buluşan ilk filmi Raghs Dar Ghobar (Dancing In

The Dust)* ’ı; sırasıyla Shahr-e Ziba ( Güzel Şehir), Chaharshanbe-soori (Fireworks Wednesday)* filmleri izledi. Bir grup arkadaşın çıktığı seyahati konu edinen Darbareye Elly (Elly Hakkında) filmi, 2009 yılında birçok ödüle layık görüldü. 2011 yılında en ünlü filmi olan Jodaeiye Nader az Simin (Bir Ayrılık) ile izleyicilerle buluştu ve dünyanın her yerinden büyük bir ilgiyle karşılanan film; en iyi yabancı film kategorisinde Oscar ödülünü kucaklayarak tüm zamanların en başarılı filmleri arasında yer aldı. Artık festivallerin jüri koltuğunda da görmeye başladığımız yönetmen, geçen sene gösterime giren yeni filmi Le Passé (Geçmiş) ile seyircisiyle buluştu. Geçtiğimiz günlerde Mithat Alam Film Merkezi’nin konuğu olan yönetmenin tarzına yenilik getiren film, birçok olumlu eleştiri aldı. Asghar Farhadi, projelerindeki en önemli unsurun karakterleri olduğunu vurguluyor. Karakterlerini hayatın içinden alan Farhadi, kurgu sırasında karakter ne kadar biliyorsa o kadarını seyirciye yansıtmak istediğinden film boyunca pek çok gizemle karşılıyoruz. Filmlerinde kesin sonlardan bahsetmek zor. Farhadi’nin seyirciden istediği yegâne şey, filmi kafalarında evlerine götürmeleri ve hikâyeyi istedikleri gibi bitirmeleri. “Geçmiş” hariç tüm filmleri İran’da geçen yönetmen sansürü kabullenmiş ve onunla yaşamayı öğrenmiş. İran’ı neden terk etmediğine ise yanıtı şu: “Bu

ateşi olan bir çocuğu terk etmek gibi olurdu.” Karakterlerini günlük hayatın merkezinden seçen ve yalanın beraberinde getirdiği karmaşayı ustalıkla işleyen İranlı yönetmen Asghar Farhadi, son zamanlarda oldukça sık duyduğumuz bir isim. Kardeş olarak nitelendirdiği filmleri “Bir Ayrılık” ve “Geçmiş” i değerlendirdik.* Bir Ayrılık-(Jodaeiye Nader az Simin) – 2011 Nader ve Simin, ayrılmanın eşiğinde bir çifttir. Simin, 11 yaşındaki kızları Termeh’in İran’da parlak bir geleceğe sahip olamayacağını düşünmekte ve ülkeyi terk etmek istemektedir. Nader ise Alzheimer hastası babası nedeniyle bunun mümkün olamayacağını belirtir ve anlaşmazlıklar büyür. Simin’in evi terk etmesi nedeniyle hasta babasına bakması için Razieh’ı işe alır ve olaylar başlar. Sırların ve yalanların birbirini kovaladığı filmde, karakterler dikkat oldukça çekiyor. Her fırsatta karakterlerinin tek boyutlu olmasından kaçındığını dile getiren Farhadi, gündelik hayatın gerçekliğini yakalıyor. İran’da hiç bulunmamış, ülke hakkında yeterince bilgiye sahip olmayanların bile İran toplumunu yakından tanıyabileceği filmde, Asghar Farhadi, hukuk sistemi başta olmak üzere ülkesine dair de birçok konuya değiniyor. Karakterlerin vicdanı ile yüzleşmesine şahit olduğumuz film, Asghar Farhadi’nin en başarılı filmi olarak değerlendiriliyor.


kültür-sanat

Geçmiş-(Le Passé)– 2013 Dört yıl sonra evliliğini sonlandırmak için Tahran’dan Paris’e gelen Ahmad, beraberinde sorunları da getirir. Eski eşi Marie; iki kızı, evlenmeye hazırlandığı sevgilisi Samir ve Samir’in oğlu Fouad ile yaşamaktadır. Marie’nin büyük kızı Lucie, annesinin evliliğini onaylamamakta ve Samir’den hoşlanmamaktadır. Lucie ile Marie arasında orta bir yol bulmaya çalışan Ahmad ise karanlık sırlarla baş başa kalır. Film, Asghar Farhadi’nin İran dışında -Fransa- geçen tek filmi ve dili birkaç sahne hariç Fransızca. “Bir Ayrılık” gibi evlilikleri bitme noktasında olan bir çiftten yola çıkan filmde, geçmişin beraberinde

getirdiği sorunlar ve sırlar işleniyor. Asghar Farhadi’ye göre ise bu iki film kardeş: “Her ne kadar birbirilerinden bağımsız olsalar da aynı aileden geliyorlar. Sadece biri kadın diğeri erkek. Onları birbirinden ayıran bu.” ‘Bir Ayrılık’ geleceği konu ediyor, özellikle de genç bir kızınkini. ‘Geçmiş’te ise daha çok geriye dönüp bakıyoruz. Tüm kültürlerde erkek, geçmişi ve geleneği temsil ediyor; kadınlarsa geleceği ve değişimi.” “Geçmiş”teki bir diğer yenilik de Farhadi’nin daha “bilindik” isimlerle çalışması. Önce Marion Cotillard ile anlaşan Farhadi, takvimleri uyuşmayınca Bérénice Bejo ile çalışmış. Üstelik kararından oldukça memnun olan Farhadi, yeniliklerin devam edeceğinin sinyalini çoktan verdi. Yeni filminin de “Geçmiş” gibi İran dışında geçeceğini açıklayan yönetmen, bir sonraki projesinde yeniden İran’a dönüş yapmayı düşünüyor. Son filminde İran’ın sansür politikalarından uzak bir şekilde çalışması ise kırk yıldır yürüdüğü yolu sadece daha az riskli yapmış. Ona göre o hala aynı şekilde yürüyor ve böyle de devam edecek. * Film isimleri henüz Türkçe’ye çevrilmemiştir.

15

Orhun Arda Köksal arda.koksal@buik.net

Önce Değişime İnanmak Gerek En dindarından, rastlantısallığı savunan kuramlara sıkı sıkıya bağlı kişilere kadar doğum piyangosu reddedilmesi zor, önemli bir kavramdır. Hiçbirimiz nerede ve nasıl doğup büyüyeceğimizi seçmedik. Dünya adaletsiz, insanlık adalet arayışında. Gücü eline geçiren ardına bakmıyor. Eşitsizlik giderek artıyor, herkes kendini haklı buluyor. Kim haklı bilmiyorum, bir tarafın haklı olması gerektiğini de düşünmüyorum. Bu mücadelelere sebep olan varoluştan kaynaklanan eşitsizlikleri dünyadan tamamen silemeyiz; ancak azaltmak için çalışmalıyız. Bunun yerine gücümüze güç katmaya çalışıyoruz, bu sırada vicdanımızı nereye bırakıyoruz? Bilmiyorum, vicdanımız bizi uyarsa da genelde kendimize benzeyeni kollamamız için uyarıyor. Böylece dünya daha da adaletsiz bir yer oluyor. Doğum piyangosundan doğan eşitsizlikleri ortadan kaldırmak için bazı temel haklar herkese sağlanmalı. Sosyal devlet anlayışı da temelde bunu önerir. Eğitim, birey bazında bu eşitsizliği kırmada en önemli araçlardan biri. Bir başka konu ise, ücretler. Asgari standartları ücret bazında değil de genel hayat düzeyini yakalamak için koymak; toplumun genel refahını artırmak için daha etkili olacaktır. Bu standartların; Norveç, Danimarka ve İsveç gibi ülkelerde sağlandığını görmek mümkün. En huzurlu ülkeler sıralamalarında bu ülkelerin, en üst sıralarda yer almaları buna kanıt niteliğinde. Burada biraz İsviçre’den bahsetmek istiyorum, anıları bende daha

taze. Doğum piyangosu ülke bazında onları vurmuşa benzemiyordu. Her konuda huzur hâkimdi, sosyal hayattan kültürel hayata, hatta bize ilginç gelecek ama siyasete kadar. Siyasilerin birbirlerinin yüzüne bakmadığı ülkemizden sonra üç farklı görüşteki partinin ülkeyi birlikte yönetmesi bir hayli ilginç geldi. Radyolarda hararetli bir şekilde konuşulan konular da şaşırtıcıydı: hayvanların otoyollara girişinin önlenmesi ve bisiklet yollarının yetersizliğinden konuşuluyordu. Ne bir siyasi polemikten ne de kadın ve çocuk cinayetlerinden bahsediliyordu. Unutmadan tatil günlerinde mağaza ve restoranların, o mekânlarda çalışan insanların tatil yapma hakkından dolayı kapalı olduğu bir ülkeden bahsediyorum. Uzun lafın kısası, ülke olarak doğum piyangosuna karşı çıkmış, huzuru bulmuşlar. Belki de nirvanadalar kim bilir. 8 milyon nüfuslu İsviçre ve ona ekleyebileceğimiz birkaç diğer ülkeyle tüm dünyayı karşılaştırmak biraz abes kaçabilir ama böyle ülkelerdeki düzeni görünce, bahsetmiş olduğum doğuştan gelen eşitsizlikleri kırma ve daha adil bir dünya yolunda umudumun arttığını ya da ütopik hayal gücümün bugünlerde daha iyi çalıştığını söylemem gerek.


16

dosya

Ahmet Berkay Karakaş berkay.karakas@buik.net

Hayatın İçinden Bakmakla görmek arasındaki farktan bahsedilir. Görmenin de bir üst aşaması gözlemlemekle meşgulüm çoğu zaman. Benim gibi, herkesin kafasında oturttuğu tipler, hayattan depoladığı kareler vardır elbet. Bu kareler zaman zaman çoğumuzun başına gelir. Uzun zamandır biriktirdiğim sahneleri paylaşacağım. Herkesin okurken ‘’aynen’’ demesini umarak. Derste uzun süre sustuktan sonra söz verilince söylediğimiz ilk cümlenin tuhaf ses tonuna attığım kahkahadır en güzeli. * Otobüste boşalacak koltuğu kesen amcanın atikliğidir beni gençliğin, dinamikliğinin bitmeyeceğine inandıran. * Minibüste paso göstermeden bir öğrenci alır mısınız deyince yaşadığım gerginliktir hayatı öğrenmeme sebep olan durum. * Sözel alan derslerinde bile, başka bir kağıda bakarken gözetmene yakalanan öğrencinin durumu toparlamak adına tavana bakarak hesaplama yapıyormuş gibi hareketler yapmasıdır inanmışlık. * Normalde bir gülen insanın dişinde maydanoz kalmışken on gülmesi kaderin bir oyunudur. * Bisiklet sürerken kollarını serbest bırakan insan maceracı ruhunun yaşadığı tatminden değil, yerle yaşayabileceği olası temastan duyduğu korku yüzünden heyecanlanır büyük ihtimalle. * Kütüphanede kulaklığı telefondan çıkan insan sonrasında psikolojik tedavi görmesine sebep olabilecek bakışlara muhatap olur. Boğaziçi Üniversitesi Aptullah

Kuran Kütüphanesi. * Yolda karşılaştığımız birine yol verme telaşı sırasında uzaktan bakıldığında karşılıklı vals yapıyormuşçasına göründüğümüzü biliyor muyduk? * Banyo terliğine bastığında çıkan sesi hangi harfler yazıya dökebilir? Hele çorapla giyilen terlikteki ıslaklığın bünyede yarattığı dehşet ve ürperme. * Bir yerde kaybolduğunu anladıysan ve o sırada müzik dinliyorsan müziği kapatırsın öncelikle. Navigasyonu aktifleştiriyor sanırım. * Beş dakikalık bir gerilim filmine hoş geldik. Yolda tanıdığımla karşılaşıp veda dâhil her konuşmayı bitirdikten sonra, aynı yöne yürüdüğümüzü anladığımız an. * Kalabalıkta fotoğraf çektirirken gerilen insan fotoğraf çekene peş peşe ‘’Çektin mi?’’ diye sormada arar rahatlamayı. Bende şimdilik notlar bu kadar. Hepimizde böyle onlarca tespit olduğuna eminim. Karakterlerimiz değişse de bazı algılar yarattıkları mizahla birlikte aynı kalıyor. Mizahla birleşen gözlem de hepimize ayrı bir zevk veriyor. Son Durak Dinamik: Yeni sayfalar aça aça ilerlemekte yatıyor içi dolu yaşamanın sırrı. Benim bu sene açılan yeni sayfam Dinamik’ti. Üstüne açılan daha fazla sayfa oldu ama kendi emeğimiz olan gazetemiz en genişiydi. Bir sene boyunca saatler boyu konu konuştuğumuz, bazen her şeyi bırakıp muhabbete daldığımız ama her seferinde tahtayı konu önerileriyle dolu olarak bitirdiğimiz toplantılarımızı, her yeni sayı kulübe geldiğindeki heyecanımızı, en önemlisi de yaklaşık 20 kişilik her biri birinden şahane insanlardan oluşan ekibimizi özleyeceğim. Okuyan ve emek veren herkese teşekkürler. İliştirme: Bu yazı The XX dinlerken yazılmıştır.

Beyoğlu’nda Gezersin Alara Adalı

Süveyda Ece Çil

alara.adali@boun.edu.tr

ece.cil@boun.edu.tr

Yıllardır popülaritesi ve çeşitliliğinden hiçbir şey kaybetmeyen Beyoğlu’nun keyifli mekânlarından bazılarını sizler için inceledik.

Avam Kahvesi Müdavimleri tarafından modern kahvehane olarak tanımlanan Avam Kahvesi, 60’lı yıllarda elden düşmeyen, fakat günümüzde küresel içecek firmalarıyla rekabet edemeyen 15 yerel gazozu tadabileceğiniz İstanbul’daki tek mekân. Eski afişler, dantelle süslenmiş televizyon ve solo testlerden oluşan dekorasyonuyla 50’yle 80’li yıllar arasını hissedebileceğiniz bir atmosfer oluşturulmuş. Nostalji severler Avam Kahvesi

için adeta bir cennet olan Avam Kahvesi’nin mönüsü de gayet zengin. Kahvaltısının yanında yemekleri, tatlıları, sandviçleri ve kahve seçenekleri de övgü topluyor. Huzurlu ortamıyla Beyoğlu’nda fark yaratan yerlerden biri Avam Kahvesi. İstiklal Caddesi ve Alman Hastanesi arasında bulunan bu modern kahvehane arkadaşlarınızla keyifli ve sakin bir zaman geçirmek için ideal olabilir. Katip Mustafa Celebi Mah. Cukurlucesme Sk. No:4/A


dosya

17

Suriye Pasajı

Cafe Smyrna

Cafe Smyrna Cafe Smyrna oluşturduğu ev atmosferiyle ve keyifli bahçesiyle rahatlığından vazgeçmeyenler için hoş bir yer. Normal kafe menüsünün yanında içki de servis eden mekânda, genellikle fonda caz müzik çalıyor. Ahşap masalar ve dolapların yanı sıra rengârenk sandalyeler ve eski tarz koltuklarıyla sıcak ve samimi bir havası var. Ünlülerin sıkça uğradığı bir yer olmasına rağmen rahatlığından ve sakinliğinden ödün vermiyor. İster tek başınıza kitabınızı okuyun ister arkadaşlarınızla muhabbet etmeye gidin, kaçırılmaması gereken bir yer. Akarsu Cd No:29 Cihangir, Beyoğlu Cihangir Roma Merdivenleri Beyoğlu’nda dört duvar arasında eğlenmekten sıkılanlar için alternatif bir yer Cihangir Roma Merdivenleri. 1999’dan önce patika olan yere depremden sonra bu merdivenler yapılmış. Sokakta vakit geçirmeyi seven gençlerin uğrak yeri olan bu merdivenler, gün içerisinde de soğuk içeceğini kapıp Boğaz’a karşı keyif yapmak isteyenlerle dolu. Bir işletme olmadığından sadece merdivenlerdeki arkadaş gruplarının muhabbetlerini ve

gülüşmelerini duyuyorsunuz. Özellikle yaz aylarında sabahlamayı sevenlerin vazgeçilmez yeri. Ayaklarınızın altındaki deniz manzarasıyla, arkadaşlarınızla ve içeceklerinizle zevkli zaman geçirebileceğiniz farklı bir alternatif sokak mekânı. Karabatak Karaköy’ün son yıllarda gittikçe

popülerleşen kafeleri arasındaki Karabatak, zengin kahve menüsü ve huzurlu ortamıyla öne çıkıyor. Karabatak’ın sahibi ünlü Avusturyalı kahve üreticisi ve dünyanın farklı yerlerinde kafelere sahip Julius Meinl grubu. Zengin bir içecek ve tatlı menüsüne sahip Karabatak’ta “Wiener melange” ve “Sacher torte” gibi Avusturya’ya has lezzetler bulmak da mümkün. Karaköy’e yolunuz düşerse, bu şirin mekân kitabınızı alıp keyif yapmak için ideal. Kemankeş Kara Mustafa Paşa Mah., Kara Ali Kaptan Sok., No. 7 Karaköy, Beyoğlu Suriye Pasajı Asmalımescit Mahallesi’ndeki Suriye Pasajı 1904 yılında inşa edilmiş tarihi bir binanın içinde yer alıyor. Yıllar boyunca sin-

emadan gazete matbaalarına kadar çok çeşitli mekânlara ev sahipliği yapmış Suriye Pasajı’nın alt katındaki ikinci el kıyafet mağazası By Retro vintage meraklıları için bir cennet olarak kabul ediliyor. Aklınıza gelebilecek her türlü kıyafet ve aksesuarın farklı yıllardan modellerini bulabiliyorsunuz. Suriye Pasajı’nın başka bir popüler mekânı ise bir restoran ve gece kulübü olan Propaganda. Dünya mutfaklarından lezzetli seçenekler sunan Propaganda gecenin ilerleyen saatlerinde ise çeşitli DJ performanslarıyla iyice hareketleniyor. Asmalımescit’in alternatif gece hayatının bir parçası haline gelen Propaganda, gece eğlencesi sevenler için güzel bir değişiklik. Asmalımescit Mh, Gönül Sokak Beyoğlu

Karabatak


18

sosyal

“Öğrenci Dostu” 8 S Elif Turhan elif.turhan@buik.net

Hoş Geldin Elveda Bitişler başlangıçları takip eder, “Elvedalar”ı “Hoş geldinler”… İyi ki de takip eder, “Elvedalar”ı “Hoş geldin”ler. Zordur veda seramonisi, keyiflidir yeniyi karşılama merasimi. Elveda, Ayrılıklarda söylenir, hüzün taşır, özlem yüklüdür. Birçok şeye veda ederiz her geçen saniye, hepsinin yasını tutamayız, tutmayız. Vedalar, yeni başlangıçlara işarettir. Ardından hoş geldin dedirtir. Bu yüzdendir ki bu durumlarda gözyaşlarına eşlik eder gülüşler. Çiçekler dökülse de her mevsim, yeniden açar. Vedaların ilkini annemizin bizi koruyup sakınıp kolladığı yere yaptık ve ciğerimize dolan havayla ağladık, odayı sevinç kapladı bu ağlayışımızla; çünkü bu taptaze güzel bir başlangıçtı. Sonra nicesi geldi vedaların; uykularımıza, oyuncağımıza, okulumuza, arkadaşlarımıza. Biz değil miydik “arkadaş” şarkısında ufacık boyumuzla öğretmenimize, arkadaşlarımıza sarılıp ağlayan? Ne kadar bağlıysak ayrılan kişiye o kadar özlem dolu, o kadar zor oldu vedalar. Genelde en sıkı bağlandığımız ailedir, doğduğundan beri vakit geçirilen, gözünü açtığından beri yanında olan. Bazen nineler gitti, bazen dedeler. “Nereye gittiler anne? Babam niye böyle ağlıyor, ben hiç onu ağlarken görmemiştim ki!” Alınamayan cevaplar, hissedilen hüzün. Birileri dönülmeyen yolculuğa çıkmıştı, aklımız ermemişti

ama hissetmiştik bu söylenmeyen elvedayı en derinden. Bazı ayrılıklarda mekanlar ayrılmaz çok belki ama ayrılmıştır kişiler. Aranızdaki mesafenin az olması her gün onunla uyanamayacağın, korktuğunda yanı başında olmayacağı gerçeğini değiştirmez. Kardeşler de evden ayrılır bazen. Her sabah kahvaltısına keyfinden kalkamayan ağabeyinizi sitemle uyandırmayı, akşam yemeklerine beraber oturmayı özler; annenizi kızdırmak için işbirlikçinizi kaybettiğinizi bilirsiniz. Ama bilirsiniz ki o yeni bir başlangıç yapmıştır ve bu elveda da gözyaşlarını akıttığı gibi, gülümsemeyi de gerektirir; tıpkı diğer vedalardaki gibi. Vedalar, bağlandıkça zorlaşır, vakit geçirdikçe zorlaşır, alışkanlık oldukça zorlaşır. Her zaman yaptığınız şeylerin bir kıymeti kalmadığını, normal olanın anormale dönüştüğünü fark ettikçe zorlaşır. Sadece insanlara veda etmeyiz ki biz. Bazen bir ülkeye, bazen bir eşyaya. Bir şehri, ülkeyi öylece bırakıp gidersiniz, şartlar anılarınızla dolu olan yuvaya vedayı gerektirmiştir belki ve anılar ne kadar fazlaysa veda o kadar zor olur, hoş geldin uzak olmasa da iç sızlatır bu veda, her veda gibi. Vedalar ayrılanların arasını daha da bağlar aslında. Kıymeti artar gidenin. Gündelik yaşamda koşturup dururken gözünden kaçırdığın şeylerin değerini hissettirir insana. Veda etmesek birilerine, bir şeylere, bilebilir miydik kıymetini beraber geçirilen vaktin? Elvedalarınızın hüznünü dağıtan hoş geldinleriniz bol olsun, Buluşmak üzere…

Mert Ateş mert.ates@boun.edu.tr İnternetin sizi nereye götüreceği belli olmaz. İstatistik verilerden, tatlı kitaplıklara, yemek ve ulaşım olanaklarından, AB projelerine farklı içerikler sunan, biz öğrencilerin ilgisini çekebilecek siteleri derledik.

Bu linkten ulaşabileceğiniz gayet faydalı ‘’World Data Atlas’’ ta yok yok. Bir çok istatistiğin derlenip toparlanmış halini sunan bu sitede demografik analizlerden suç oranlarına, sağlıktan eğitime bir çok istatistiği gerek ülkeler için tek tek, gerekse dünya haritası üzerinden karşılaştırma yaparak inceleyebileceğiniz güncel bir kaynak niteliğinde.

knoema.com/ atlas

Tıpkı World Data Atlas’ta olduğu gibi bu chartsbin.com sitede de bir çok istatistiğe ulaşabilirsiniz. Hatta ‘’X ülkesinin hangi ülkelere ne kadar borcu var?’’ gibi daha değişik istatistikleri barındırmasına rağmen sitenin 2 yıla aşkın süredir güncellenmemiş olması güncel çalışmalarda referans olarak alınmasına engel teşkil ediyor.

Siteye girildiğinde açıklamada da görüleceği üzere mantığı gayet basit. Carpool yapılacak 3-5 arkadaş yerine, yüzlerce üyesine birbirleriyle seyahat etme olanağı sağlıyor. İhtiyaca göre aracınızda boş yer varsa yolcu, araç ihtiyacınız varsa da araç bulmanız birlikteseyahat.com mümkün.


sosyal

19

8 Site Önerisi birliktegit.com

Son yıllarda gitgide popülerleşen ve yurtdışında ‘’Kickstarter’’, ‘’Crowdfunder’’ gibi başarılı sitelerle eli epey kuvvetlenen online crowdfunding, yani kitlelerin ufak sermayelerini bir araya getirerek bir fikri veya projeye finansman sağlama mantığının Türkiye’deki temsilcisi olabilecek bir site. Fongogo, muadillerinin yaptığı gibi, küçüklü büyüklü yatırımcıları ve girişimcileri bir araya getiriyor. Yatırımcıysanız bir çok opsiyon içinden istediğinizi fonlamak veya başarılı bir girişimciyseniz ‘’Ah bir de sermayem olsa!’’ derdinden kurtulmak için birebir.

www.buik.boun.edu.tr

’Birlikteseyahatet. com’’un alternatifi olan bu sitenin en önemli özelliği, sitenin sadece üniversite öğrencilerine açık olması. Siteye üye olmak için “.edu” uzantılı mail adresi şartı bulunuyor ve böylece araba paylaşımındaki en temel sorun olan güvenlik, kısmen aşılmaya çalışılıyor.

fongogo.com

bookshelfporn.com

Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Tolgacan Ceylan Genel Yayın Yönetmeni Kıvılcım Değirmencioğlu Editörler Alper Sezer, Merve Baysal Yazı ve Reklam İşleri Sorumluları Ahmet Berkay Karakaş, Elif Turhan, Melike Duygu, Orhun Arda Köksal Yazı Kurulu Alper Cem Kefal, Mertcan Güngör, Uğur Dündar, Büşra Külahçı, Cem Aksoy, Burak Serin, Ebrar Bahçıvan, Alper Çağan Arslan, Sıla Eser, Hande Yıldırım, Alara Adalı, Süveyda Ece Çil, Mert Ateş

Askıda Ne Var, Üniversite öğrencilerine ücretsiz yemek sağlamak üzere tasarlanan bir sosyal sorumluluk projesi. Proje kapsamında gönüllüler askidanevar.com üyesi restoranlarda yemek siparişi verirken istedikleri sayıda ürünü de askıya bırakabiliyor. Bu ürünleri ise üniversite öğrencileri kimliğini ibraz ederek hiçbir ücret ödemeden alabiliyor. Özetle bir yemek ısmarlama hizmeti sunan projenin sitesinde ise üye restoranları bulmak mümkün.

Bu siteyi kullanmak için yapmanız gereken tek şey klavyenizdeki aşağı oka basmak olacak. Şayet hoş tasarımı olan tatlı tatlı kitaplıklar, kütüphaneler veya okuma köşeleri ilginizi cezbediyorsa ‘’Of yeter artık!’’ diyene kadar sitedeki bu tasarımları incelemeniz mümkün.

Sahibi Sahibi: Boğaziçi Üniversitesi İşletme ve Ekonomi Kulübü adına Tolgacan Ceylan

askidanevar.com

Yayın Kurulu Kadir Aydın, Bilge Eralp, Gözde Oral, Kıvılcım Değirmencioğlu, Müge Kurtipek, Nuri Sayraç, Servet Ünal Görsel Yönetmen Bertuğ Yasavullar Matbaa Yılmazlar Basım Yayın Matbaacılık Pro. Tic. Ltd. Şti. Tel: 0212 565 56 82 www. yilmazlarbasim.com.tr

ab-ilan.com

AB sürecinde birleştirici bir site olma iddiasında olan ‘’AB-ilan’’ bünyesinde projeler, hibeler ve fonlar hakkında bilgiler, eğitim ve burs opsiyonları barındırıyor. Ayrıca süreç için önemli etkinliklerle iddiasını sürdürme çabasında. Hedef kitlesi genel olarak AB destekli projelere katılmak isteyen gençler, uzmanlar veya Avrupa’da eğitim görmek isteyen üniversite öğrencileri. Hedef kitledenseniz siteye şöyle bir göz gezdirmekte fayda var.

Eğlenceli Bir Pazarlama Deneyimine Hazır Mısınız? 17. Brandmarker Uluslararası Pazarlama İletişimi Kongresi için geri sayım başladı. Boğaziçi Üniversitesi İşletme ve Ekonomi Kulübü, “Marketing Evolution” sloganıyla 15-20 Haziran tarihlerinde pazarlamanın kapılarını sizin için aralıyor. Katılımcılar bir hafta boyunca, Nöromarketing, Deneyimsel Pazarlama, İçerik Pazarlaması gibi pazarlamanın yeni trendleri ve Crowd Power hakkında bilgi edinme fırsatı yakalayacak. Son gün Yeşil Pazarlama ve Sürdürülebilirlik üzerine yoğunlaşılacak olan etkinlikte, pazarlamanın önde gelen isimlerinden BJ Cunningham, Fatmanur Erdoğan ve Yener Girişken’in de aralarında olduğu pek çok konuşmacı yer alacak. Sponsorların çeşitli yarışma ve oyunlarıyla zenginleşecek etkinlikte katılımcılar, öğrendiklerini P&G, Danone ve ThinkNeuro’nun da aralarında bulunduğu çeşitli firmalar tarafından düzenlenecek vaka çalışmalarıyla pekiştirme fırsatı bulacak. Bu organizasyonun en önemli parçalarından biri de kusursuz eğlence. Katılımcıların kaynaşmaları için oyun geceleri ve İstanbul’un seçkin kulüplerinde partiler düzenlenecek, tekne turları yapılacak. Yabancı katılımcıların Türk kültürünü ve İstanbul’u daha yakından tanımaları için çeşitli geziler düzenlenecek. Siz de Brandmarker’ın 17. yılında bu kongrenin bir parçası olmak ve pazarlamayı ayrıcalıklı bir şekilde öğrenmek istiyorsanız, 15-20 Haziran tarihleri arasında Boğaziçi Üniversitesi’ne davetlisiniz. Detaylı bilgi ve başvuru için: www. brandmarkercongress.com/


En lezzetli indirim fastPay’den! Yemeksepeti’nden ödemeni fastPay ile yap, anında %20 indirimi kap! Ayrıntılı bilgi: www.fastpay.com.tr

bir i g n a Herh nkada ba bınız hesa a bile! s olma

Kampanya 30.06.2014 tarihine kadar geçerli olup %20 indirim 75 TL’ye kadar olan siparişlerde geçerlidir. Kampanya süresi boyunca 1 kişi günde 1 kez %20 tutarında iade ve kampanya boyunca toplam 50 TL iade alabilecektir. Hak kazanılan %20 tutarındaki iade bedeli, ödemenin gerçekleştiği haftayı takip eden hafta sonunda müşterilerin fastPay bakiyelerine iade edilecektir. fastPay ile ödeme sadece online ödeme kabul eden restoranlarda geçerlidir. fastPay ile ödeme mobil uygulama üzerinden verilen siparişlerde geçerli değildir.


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.