212 sayı

Page 1

A-PDF Merger DEMO : Purchase from www.A-PDF.com to remove the watermark

17 Temmuz 2014 • 1,25 TL

Y›l 9 • Say› 212

G Ö KÇ E K D İ Z Ç Ö K T Ü , İ H H D E FO L D U , TAY Y İ P H ES A P V E R EC E K

Sokak diktatör tanımaz Mamak

Kabusları olmayı sürdüreceğiz Sf. 3

Hopa

Hopa

Ankara’da Gökçek zorbal›¤›na karfl› ulafl›m hakk› için direnen Mamak halk›, geri ad›m atmad›, Gökçek zorbas›na diz çöktürdü

Cihatç› çetelerin paravan örgütü ‹HH, ‘iftar’ bahanesiyle Hopa’ya gidince karfl›s›nda eflk›yalar› buldu, geldi¤i gibi defoldu

D‹SK Dev Maden-Sen üyesi madenciler Somalı Soma’da düzenlenen “Soma Gelece¤ini Tart›fl›yor” forumunda ‘Madenciye madenciler verilen sözler tutulsun’ demek için 16 güvence istiyor Temmuz’da Ankara’ya gideceklerini duyurdu. SF 6

Filistin’i imha savaşı

15 Temmuz itibariyle bilanço: 39’u çocuk, 24’ü kad›n 194 Filistinli yaflam›n› yitirdi, 1400’den fazlas› yaraland›, yüzlercesi tutukland›. ‹srail taraf›nda ise bir kifli yaflam›n› yitirdi. SF 8

Olmayan demokrasinin ruhuna fatiha Zeytin ağacı hürmeti de ihaneti de unutmaz

Ekmeleddin konuflmas›n›n bafl›na koydu Fatiha’y›, Tayyip sonuna. Herkes sand›¤a ça¤r›lsa, halk seçiyor denilse de kazanma flans› olan iki aday tepeden inme kararlarla seçildi. ‹hsano¤lu ve Erdo¤an ‹slamc›l›k ve neoliberalizmde yar›flacak. SF 5

AKP, Enerji Kanunu de¤ifliklik tasar›s›na s›k›flt›rd›¤› yasa ile “zeytincilik yasas›”n› de¤ifltirmenin, zeytinlikleri ranta açman›n derdinde. SF 10

Mamak’tan Hopa’ya, Soma’dan ‹¤neada’ya sokakta ortaya konan halk iradesi diktatörün gelecek hesaplar›n› da bozacak

Soma Madenci Evi açıldı Soma’daki katliam›n üzerinden 2 ay geçti. Maden facias›ndan beri Soma’da olan Halkevleri, yaflam› yeniden kurma hedefiyle ç›kt›¤› yolda tamamen dayan›flma ile giderlerini karfl›lad›¤› bir Madenci Evi kurdu. K›n›k ve Soma’da Halkevi Yaz Okulu çal›flmas› yürütülürken Madenci Evi’nde Halkevleri Hukuk Dairesi’nden avukatlar Soma’daki iflçilerle haklar› konusunda bilgilendirme toplant›lar› yapt›.

Toplumsal Dayan›flma için Psikologlar Derne¤i üyesi psikologlar da iflçi, kad›n ve çocuklarla özel çal›flmalar yürüttü. Tüm bu çal›flmalar sürerken 13 Temmuz günü Halkevleri Madenci Evi’nin aç›l›fl› dayan›flma ça¤r›s›na destek olan sendika temsilcilerinin, milletvekillerinin, üniversitelilerin, ayd›n ve sanatç›lar›n kat›l›m›yla gerçeklefltirildi. SF 11


2

KİBELE 17 Temmuz 2014 / 30 Temmuz 2014

Halk›n Sesi

‘#KadınKatliamıVar’sa mücadele de var 2014'ün ilk 6 ayında koruma altındaki 11 kadının öldürülmesine rağmen Ayşenur İslam'ın aksini iddia etmesi üzerine kadın örgütleri 20 Temmuz'da kadın katliamına karşı sokağa çıkma kararı aldı TU⁄ÇE ÖZÇEL‹K

H

er gün kocası, babası, erkek kardeşi, oğlu, eski kocası,sevgilisi, müşterisi tarafından öldürülen kadınların ve trans kadınların haberleri gelmeye devam ederken, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslam “devlet koruması altındaki kadınlar öldürülmüyor” açıklaması yaptı. İlk olarak İstanbul'da bir araya gelen tüm Türkiye'den imzacı 100'e yakın kadın örgütü, parti ve STK “Kadın katliamı var” diyerek 20 Temmuz'da kadın cinayetlerine ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı'nın (ASPB) kadın katliamını görmezden gelen açıklamalarına karşı sokağa çıkma kararı aldı. AKP'nin söylem ve politikalarıyla beslediği kadın düşmanlığı, kadına yönelik şiddet olaylarının her geçen gün artmasına neden oluyor. Yılda ortalama 212 kadının öldürüldüğü Türkiye'de son 4 yılda erkekler tarafından öldürülen kadınların sayısı 853’e, tecavüze uğrayan kadın, kız çocuğu sayısı 685’e, tacize uğrayan sayısı ise 846’ya vardı. Kadınlar her an öldürülme tehdidiyle yaşarken yeni yapılan torba yasalarda kadına yöne-

lik şiddete yer verilmemesi, Erdoğan'ın, Ayşenur İslam'ın ve AKP'nin kurmaylarının kadın düşmanı söylemlerden vazgeçmemesi üzerine kadın örgütleri kadın katliamına karşı harekete geçti. Kendilerini “Cinayetlere Karşı Acil Eylem Grubu” olarak tanımlayan ve Meclis kadın cinayetleriyle ilgili tek gündemli toplanana kadar kampanyaya devam edecek olan kadınlaR, 20 Temmuz’da Türkiye genelinde sokakta olacak. Kadınların ilk eylemi Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı İstanbul İl Müdürlüğü’nü işgal etmek oldu. Turnikelerden atlayarak üst kata çıkan kadınlar slogan ve dövizleriyle pencereden “Her yerde kadın cinayeti, meclis olağanüstü toplansın #KadinKatliamiVar” pankartı açtı.

Kadınların hedefinde kadın cinayetlerini görmezden gelen Ayşenur İslam vardı. “Ayşenur İslam kimin bakanı?” diye soran kadınlar İslam'ın bu tavrıyla Bakanlığı aklamaya çalıştığını açıkladı. Açıklamada Meclisin, kadın ve trans cinayetleri gündemi ile olağanüstü toplanması ve bu toplantıda, kadın örgütlerinin belirlediği cinayetleri önleyebilecek temel şartlar doğrultusunda acil bir eylem planı oluşturmasını talep etti. 20 Temmuz’da sokağa Meclis olağanüstü toplanana kadar sokakları terk etmeyeceklerini açıklayan kadınlar 20 Temmuz’da 14.00_da İstanbul Kadıköy’de olacaklarını duyururken, tüm kadınlara da bulundukları yerde sokağa çıkma çağrısı yaptı.

Gerici, kad›n düflman› adaylara mecbur de¤iliz K

“Kadınsız” bir meclis, “kadınsız” bir kabinenin ardından kadınsız bir seçim döneminden daha geçiyoruz. Cumhurbaşkanlığı için yarışan üç isim de erkek. Ne Tayyip'in ne de Ekmeleddin'in programında kadın sorununa ilişkin en ufak bir söz var. Tayyip'in “vizyon” belgelerinde kadın kelimesi dahi geçmezken Ekmeleddin'in kadınlar için söyleyecekleri “çok kıymetliler” ile sınırlıydı

adın cinayetlerinin son yılların en yüksek sayılarına ulaştığı şu günlerde memleketin gündemi cumhurbaşkanlığı seçimlerine odaklanmış durumda. Kadınlar bir yandan süren bu katliama karşı mücadele ederken, bir yandan da kadınların görmezden gelindiği seçimlerde kendi taleplerinin ve mücadelelerinin sesini yükseltiyor. Cumhurbaşkanlığı seçimlerine bir aydan az bir süre kala “vizyon” toplantılarını yapan üç erkek adayın ikisi konuşmalarında aile vurgusuyla yetinirken, Kürt kadın hareketinin mücadelesinden güç alan Selahattin Demirtaş “Kadın özgürlük anlayışını temsil etme onurunu gösterme şerefi yine bana düşecek” dedi, bir sonraki seçimlerde kadın aday çıkarılması dileğini ekledi. Demirtaş, kendi siyasetine ilişkin özeleştirisini veredursun, bizim eleştiri hakkımız da saklı dursun, bu yazının amacı yarışan diğer iki adayın kim olduklarının altını çizmek. Seçimler konusunda herkesin sandığa gitmek veya gitmemek, gittiğinde kime oy vereceği konusunda bir fikri var. Ama eşitlik ve özgürlük mücadelesi veren kadınlar için bir konu çok net: “Kime oy vermeyecekleri.” Erkek egemenliğini, muhafazakarlığı, savaşı, gericiliği, tecavüzü, şiddeti ezileni olarak tanıyan kadınlar, bunları üreten gerici referanslara yaslananlara, kadın düşmanlarına oy vermeyecekler. Kadın düşmanlığında başı çeken Erdoğan'ın icraatlarını artık gözümüzü kapadığımızda ezbere sayabiliyoruz. Yeni bir figür olarak siyasi hayatımıza giren Ekmeleddin İhsanoğlu'nu ise yavaş yavaş tanımaya başlıyoruz. Ekmeleddin İhsanoğlu'nun kadınlara yönelik politikasına dair edilmiş pek bir laf da icraat da yok. Ancak gerek miting alanlarında yaptığı konuşmalarda, röportajlarında gerekse tanıtım videosunda ufak ipuçlarıyla karşılaşıyoruz. Kadın bedeninden bahsetmeyi “ayıp” olarak addeden İhsanoğlu bu konuda konuşmayı ağzından gaflar çıkacağından korktuğundan olacak, kariyerini borçlu olduğunu söylediği eşi Füsun İhsanoğlu'na bırakıyor. Füsun İhsanoğlu basına verdiği demeçlerde özellikle kadına yö-

nelik şiddete ve küçük yaşta evlendirmelere değinirken cumhurbaşkanlığı adaylığı teklifine en çok da bu konularda çalışma yapabileceği için sevindiğini belirtiyor. Ekmeleddin İhsanoğlu'nun politik ve akademik geçmişine baktığımızda tüm işaretler muhafazakarlığı göstermesine rağmen Füsun İhsanoğlu'nun türban takmıyor oluşu “endişeli laikleri” rahatlatacak bir koz olarak duruyor. Ancak her kesimden aile modeline üç çocuklu bir şekilde yer verilen seçim afişleri bize İhsanoğlu hakkında başka ipuçları da veriyor. Bu iki seçeneğe baktığımızda da bir islamcıyı ötekine tercihe zorlandığımız bu seçimlerde kadınlar yaşam tecrübelerinden de biliyorlar ki dini figürlerin yarıştığı bir seçimin sonucunda da kadınların lehine bir şey çıkmayacak. AKP 12 yıldır kurduğu kadın düşmanı politikaları ve söylemleriyle kadınların duracağı sınırı en başından itibaren çizmişti. Ekmeleddin İhsanoğlu'nu aday gösteren CHP ise toplumun “çantada keklik” gördüğü ve mecbur sandığı tüm kesimlerine olduğu gibi bu aday tercihiyle kadınlara da sırtını döndü. Tabii bu cepheye tam destek veren Kılıçdaroğlu'nu unutmamak gerekir. Cumhurbaşkanı adayını kabullenmeyenlere kürsüden Erdoğanvari ayar

vermek isteyen Kılıçdaroğlu “Adam gibi, tıpış tıpış gidip oy vereceksiniz” dedi. Kadın düşmanlığının simge ismi Erdoğan'a dönecek olursak, birkaç hatırlatma yaparak devam etmek gerekir. AKP'ye oy veren kadınlar için Erdoğan onların yıllardır süren ev içi hayatına siyaseti sokan ilk insan. '90 seçimlerinde Beyoğlu Belediyesi'ne adaylığını koyduğu süreçte, Refah Partisi'ni de karşısına alarak, kadınları kendi deyimiyle “mutfaktan sokağa” taşıdı. Kadınları sokağa çıkardığı genç erkekleri de oy istemek için barlara soktuğu seçimler sürecinde ılımlı İslam'ı hayatımıza sokan temeller de atıldı. Tabanındaki kadınların kendi çizdiği sınırlar içinde kendi siyasi başarısı için siyasete girmesini sağlayan Erdoğan, belediye başkanlığında, başbakanlık ve diğer seçim süreçlerinde kullandığı gibi cumhurbaşkanlığı seçimleri sürecinde yine bir süreliğine oyuna sokacağı güç, kadınlar olacak. 12 yılda dört ayrı kadın bakanı değiştiren ve bakanlığın ismini de her bakanla birlikte revize ederek içinden “kadın” kelimesini atan Erdoğan'ın bakanları da kadın düşmanı politikalarının hayata geçmesinde kritik öneme sahip. “Kutsal aile” vurgusunu öne çıkaran ve ka-

dınların yaşamını onun etrafında yeniden düzenleyen AKP iktidarı döneminde kadın cinayetleri her yıl artarak devam etti. Yılda ortalama 212 kadın cinayeti işlenirken, 2014'ün ilk 6 ayında 146 kadın, Temmuz ayında sadece 2 günde 6 kadın öldürüldü. Bu cinayetler yaşanırken Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslam koruma altında kadın ölümü yaşanmadığını açıkladı. 2013 yılından bu yana koruma altındaki 21 kadının öldürüldüğü gerçeğini yoksayan bakanın bu tutumu akıllara kadına yönelik şiddete dair Fatma Şahin'in “Medya olayları abartıyor. Kadına yönelik şiddet algıda seçicilik’’ sözlerini getiriyor. İktidara geldiği ilk günden beri çalışma yaşamını kadınlar için esnekleştirerek aile yaşamıyla uyumlulaştırmak için uğraşan Erdoğan'ın dönemindeki istatistiklere göre çalışabilir durumda olan kadınların yüzde 24'ü işsizken, çalışan kadınların yüzde 52,6'sı kayıt dışı çalışıyor. Cumhurbaşkanlığı seçimlerine 12 yıllık iktidarı boyunca yaptığı her biri başka bir katliamı hatırlatan yollar, köprüler, inşaatlarla giden Erdoğan'ın şeceresi kadınlar için de sadece ülke sınırları içinde değil uluslararası çapta kan, şiddet ve savaşlarla dolu. Ataerkiyi güçlendiren söylemlerinin ve

politikalarının sonuçlarını kadınlar hayatlarıyla öderken, dış politikadaki kışkırtıcı tutumlarıyla komşu ülkelerdeki kadınların hayatlarına da kastediyor. Cihatçı çetelere sınır kapılarını açmaları ve destek vermeleri nedeniyle Suriye'deki kadınlar ve çocuklar öldürülürken, savaştan kaçabilen ya da esir düşen kadınlar muhalifler tarafından tecavüze uğruyor. Aynı şekilde “terör” örgütü olarak nitelendiremediği IŞİD militanları da Irak ve Suriye'de kaçırdıkları birçok kadına zorla nikah yaparak kamplarında kalan askerlere tecavüz ettiriyor. Erdoğan'ın bugüne kadar söylediği erkek egemenliğini besleyen sözleri, hayata geçirdiği kadın düşmanı politikaları sıralamakla bitmez. Ancak vizyon tanıtımında yaptığı konuşmasının kadın bölümünüde vaadettiği aileyi güçlendirme ve evlilik anlayışının “olumsuzluklardan” korunması hedefi kadınlara barikatı kuracakları yeri işaret ediyor. Hali hazırda kurulan bu barikat kadın katliamlarına karşı mücadele çizgisinin önümüzdeki dönemdeki önemini de açığa çıkarıyor. Ülke gündemi cumhurbaşkanlığı seçimlerine hazırlanırken, kadınlar da alenen süren bu kadın katliamına karşı mücadeleye hazır.


3

GÜNDEM 17 Temmuz 2014 / 30 Temmuz 2014

Halk›n Sesi

H a l ke v l e ri Va k f › v e H a c › B e k t a fl Ve li Va k f ›’nd a n bi r y u r t p roj e s i

‘Bir yurttan çok daha fazlası’ Halkevleri Vakfı ve Hacı Bektaş Veli Vakfı üniversitelilerin fiziksel-düşünsel anlamda insanca barınabilecekleri bir yurt projesinde ortaklaştı. Proje, içinde barındırdığı toplumsallığı katılım kanallarına da katmak için dayanışma çağrısı yapıyor

H

alkevleri Vakfı ile Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı, üniversitelilerin barınma alanında yaşadıkları sorunlara karşı yalnızca fiziki koşullarıyla değil, düşünsel koşullarıyla çağdaş, insanca yaşanabilecek bir yurt örneği yaratmak için kolları sıvadı. Bu alanda yapılacak her çalışmanın ve tutulacak her elin büyük önemi olduğunu söyleyen her iki vakıf, Ankara Dikmen’de, Hürriyet Caddesi üzerinde daha önce cemevi olarak kullanılan bir binanın yurda dönüştürülmesi için ilk adımları attı. Halkevleri Vakfı Başkanı Erdoğan Ülger, yürüttükleri çalışmanın sebepleri ve amaçlarına ilişkin Halkın Sesi’ne konuştu. AKP iktidarının eğitim alanındaki piyasalaştırma ve gericileştirme politikalarının bir ayağını da barınma başlığı oluşturduğu-

nu söyleyen Ülger, Kredi ve Yurtlar Kurumu’na bağlı yurtlarda kapasite sorunu ve had safhada baskı yaşanırken, üniversiteliler sermayenin insafı ile cemaatlerin tezgahı arasında tercihe zorlandığını ifade etti. Eylül ayına yetişecek 160 öğrenci kapasiteli yurdun pek çok bakımdan devlet yurtları ile özel yurtlardan ayrışacağının altını çizen Ülger, bu ayrımın en önemli başlığını “dayanışma” sözcüğü ile özetledi: “Yurt çatısı altında yürüttüğümüz çalışma bir yurttan çok daha fazlası. Toplumsal alanda yürüttüğümüz mücadelenin bir parçası. Toplumsal bir projenin ancak toplumsal bir katılımla hayat bulabileceğini, güç kazanabileceğini ve yeni çalışmaların önünü açabileceğini düşünüyoruz. Biz sadece bir adım atıyor, elimizi taşın altına koyuyoruz.

Yurdun ve üniversiteli arkadaşlarımızın ihtiyaçlarının karşılanabilmesi için dayanışma çağrısı yapıyoruz. Çünkü biliyoruz ki biz bu taşı, dostlarımızın katılımıyla kaldıracağız.” HALKEVLERI VAKFI’NDAN DAYANIfiMA ÇA⁄RISI Halkevleri Vakfı ile Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı’nın yurt projesinde büyük bir yol kat edildi. Binada odaların bulunduğu bazı katlar bitme aşamasına gelirken, diğer katlar ile çalışma salonu ve yemekhane bölümlerinde çalışmalar sürüyor. Halkevleri Vakfı ise dayanışma çağrıları ile birlikte bir de ihtiyaç listesi sunuyor: 100 adet yatak 100 adet baza 130 adet çalışma masası ve kitaplık

100 adet iki çekmeceli gardrop 40 adet 56 ekran televizyon 2 adet 105 ekran televizyon 8 adet çamaşır makinesi 220 adet uyku seti 4 adet kurutma makinesi 2 adet büro takımı 2 adet koltuk takımı 50 adet mutfak sandalyesi 145 adet tek çalışma masası koltuğu 40 adet bilgisayar

Halkevleri Vakf› ile iletiflime geçmek ve katk› sunmak için: www.halkevlerivakfi.org halkevlerivakfi@gmail.com Hesap numaras›: Vak›flar Bankas› TR 6700 0150 0158 0072 9600 9033

Eşkıyalardan İHH’ya geçit yok Cihatçı çetelere verdiği destekle bilinen İnsani Yardım Vakfı’nın (İHH) 15 Temmuz’da iftar etkinliği bahanesiyle Hopa’ya bir TIR getirmesi Hopalıları ayağa kaldırdı. Suriye’deki cihatçı çetelere yardım taşıyan TIR’ların iftar bahanesiyle ilçeye sokulmasına göz yummayan Hopalılar, İHH’nin iftar çadırının kaldırılmasını istedi. Polis, Merkez Cami Meydanı’na kurulan iftar çadırını kaldırmak isteyen Hopalılara saldırsa da, Hopalılar geri adı atmadı. Halkın tepkisi karşısında İHH TIR’ını da aldı gitti. Polis saldırısı sonucunda 2 Hopalı yaralandı. ‹HH DESTEKÇ‹S‹ MUHTAR S‹LAHINA SARILDI Polis saldırısı sırasında İHH’li grubu destekleyen Kemalpaşa Cumhuriyet Mahallesi Muhtarı Hüsnü Yılmaz, silahına sarılıp ateş

etti. Olay sırasında polis sayesinde kaçmayı başaran Yılmaz, daha sonra mahalleye döndüğünde öfkeli halkın tepkisinden kaçamadı. Halkevleri Doğu Karadeniz Bölge Temsilcisi Taylan Kaya da, AKP’nin belediyeyi kazanmasından cesaret alarak Hopa’ya girmeye çalışan gerici örgütlere izin vermeyeceklerini, Hopa sokaklarının sahibinin devrimciler olduğunu söyledi. HOPA HALKI UYARMIfiTI Hopa halkı İHH TIR’ının geleceğini öğrenince bir açıklama gerçekleştirmiş, Belediye çay bahçesinde bir araya gelen Hopalılar hem İHH’yi hem de AKP’li belediyeyi uyarmıştı. Hopa halkı adına konuşan Hopa Halkevi yöneticisi Kamil Ustabaş, açıklamasında “Kelle kesen cihatçı katili IŞİD’in destekçilerini Hopa’da istemiyoruz” dedi.

Mezhepçi t›rman›fla karfl› ne yapmal›? Ortado¤u’da ve Türkiye’de ABD ve AKP’nin izledi¤i mezhepçili¤in k›flk›rt›lmas›na dayal› siyaset halklar›m›z için, halklar›n kardeflli¤i ve bar›fl› aç›s›ndan ciddi tehditler yaratarak ilerliyor. Mezhep savafl› Türkiye s›n›rlar›n› kuflat›rken, ülke içinde de ibadethanelere yönelik sald›r›lar ve AKP iktidar›n›n floven diliyle körüklenen mezhepsel ayr›mc›l›k t›rman›yor. Bu durum karfl›s›nda Halkevleri’nin ön ayak oldu¤u bir giriflimle, baflta Aleviler olmak üzere ilerici, demokrat, devrimci, laik kesimlerin ne yapmas› ve nas›l yapmas› gerekti¤ini tart›flmak üzere 3 A¤ustos 2014 tarihinde Ankara’da bir forum düzenleniyor. Bu tarihten önce de çeflitli il ve ilçelerde haz›rl›k forumlar› yap›lacak. Toplant›lar›n ayr›nt›l› bilgisine Halkevleri’nin sosyal medya adreslerinden ulafl›labilir.

Hayal kurmaya devam etsinler, biz kabuslar› olmay› sürdürece¤iz Cumhurbaşkanlığı seçimine yaklaşık bir aydan az bir süre kaldı. Demokrasimiz çok büyük yol kat etti, 12 Eylül 1980’den beri. Cuntanın atadığı cumhurbaşkanından halkın doğrudan seçtiği cumhurbaşkanına yol aldık, yaklaşık 35 yılda. Geldiğimiz yer ise yine kandırmaca, yine komedi. Eskiden cuntanın izin verdiği adaylar arasından başbakan seçilirdi, şimdi parti başkanlarının izin verdiği adaylar arasından cumhurbaşkanı seçiliyor. Dört partili Meclis’ten üç tane aday çıktı. Ve halka, bu üç adaydan birini daha doğrusu ikisinden birini seç bakalım deniyor. Ne demokrasi! Katır mı, satır mı? Sıtma mı, veba mı? Adaylar seçime yaklaşık bir ay kala kendilerini ifşa ettiler. Ve bu kadar kısa bir süre doğal olarak, toplumda yaygın bir seçim atmosferi yaratılmasına ve adayların “sağlıklı” bir seçim kampanyası sürdürmelerine engel olmakta. Zorunlu olarak süreç Amerikanvari kampanyalara dönüşmüş durumda. İçi boş sloganlarla büyük hedeflere işaret ediliyor. Tayyip Erdoğan şimdiye kadar her sloganı kullandığı için tekrara düşüyor; “demokratik toplum, refahın yönetimi, öncü ülke Türkiye” ve bir de “devletin başı cumhurbaşkanı, icranın başı cumhurbaşkanı.”[1] Kısaca söylediği “şimdiye kadar nasıl bir yönetim anlayışı gösterdiysem, bundan sonra aynısını daha da katmerleşmiş biçimde göstereceğim.” Ekmeleddin İhsanoğlu ise yarışa geriden ama çok geriden başladı. İlk olarak ismi sıkıntılı, kimsenin aklında kalmıyor, doğru telaffuz edilemiyor. Eee, yapılacak olan belli, Amerika yeniden keşfedilmeyecek ya. En bilinen bir obje ile benzerlik kurmak; “ekmek için Ekmeleddin”. Bu slogana nadide bir katkıda da bulundu Ekmeleddin Beyefendi;

“Ekmek diyorsan Ekmeleddin, lavaş diyorsan Mansur Yavaş, lahmacun diyorsan Demirtaş.” İhsanoğlu’nun kampanya sürecinin en zayıf kalmasının nedeni, kişiliğinin tüm olumsuz yönlerine rağmen arkasındaki partilerin desteğinin güçlü olmamasıdır. Kendisi miting konuşmaları yapamaz, kitleleri etkileyemez durumda olmasına rağmen CHP ve MHP başkanları da mitingler organize ederek Ekmeleddin’in adaylığını güçlendirememektedir/güçlendirmemektedirler. Bunun özel bir seçim taktiği mi, yoksa olası başarısızlığa ortak olmak istememe hali mi, bilinmez. Ekmeleddin İhsanoğlu’nun konuştukça demokrat kitlelere daha itici geldiği düşünülürse, konuşmamasının daha hayırlı olacaktır (özellikle CHP yönetimi için). Mitingler yaparak kitlelerin karşısında savunamadıkları adaylarını, CHP yönetimi ancak “kulaktan kulağa oynayarak” oy talep etmekte. Sürenin sınırlı olmasından en olumsuz etkilenen ise Selahattin Demirtaş. Çünkü bu süreç, Kürt sorunun daha iyi kavratılması ve Kürt siyasi hareketinin ülkedeki tüm sorunlara ilişkin çözüm önerilerinin anlatılması için çok uygun bir dönem olarak geçirilebilirdi. Ancak Demirtaş da diğerleriyle benzer bir yol izlemek zorunda kaldı; programının zengin içeriğine rağmen “Artık yeni şeyler söylemek lazım”, “bir cumhurbaşkanı düşünün ….” sloganlarına daraldı. Seçim yönteminin tüm anti-demokratikliğine, seçim sürecinin sıkışıklığına, kampanyaların sığlığına rağmen bu dönemin sonunda ülke siyasetinde yeni bir döneme geçilmiş olacak. Kuşkusuz bu durumun asıl zorlayıcısı Tayyip Erdoğan. Erdoğan’ın olası cumhurbaşkanlığının[2] ilk doğrudan sonucu zaten çok sınırlı inisiyatife sahip olan

Meclis’in / milletvekillerinin, bu inisiyatif aralığının bile tamamen ortadan kalkması olacak. Bakanlar Kurulu’nun Çankaya Köşkü’nde yapılması kimseyi şaşırtmayacak. Sözde halkın temsilcileri olan milletvekillerinin bu pozisyonları artık halkın gözünde de tamamen ortadan kalkacak. Diğer yandan Erdoğan’ın olası cumhurbaşkanlığı, CHP’de de önemli siyasi sonuçlar doğuracaktır. İlk olarak Mansur Yavaş, Lütfü Savaş ve Ekmeleddin İhsanoğlu tercihleri sorgulamaya tabi tutulacaktır.[3] Zaten sotada bekleyen ulusalcı kanat, büyük ihtimalle harekete geçecek, ya parti başkanlığını değiştirmeye ya da gözleri keserse yeni bir parti kurmaya girişeceklerdir. CHP’nin içine gireceği bu süreç zorunlu olarak içe kapanmaya ve sosyal-demokrat kitle ile “umursamaz” bir ilişkiye girmesine yol açacaktır. Bu iki gelişmeye yasaların ve hukukun da artık tamamen işlemez hale getirildiği bir durumun eklenmesiyle, özellikle Haziran İsyanı ile farklı bir bilinç ve eylem geliştiren halk kesimlerinin siyasi süreçlere müdahalesi parlamentonun ve mahkemelerin dışına çıkacaktır. Kendiliğinden ya da iradi olarak parlamento dışı siyasi mücadele/müdahale araçlarının geliştirilmesi bir zorunluluk haline gelecektir. Yasal parti biçiminde örgütlenmiş yapılar, umudunu sadece mahkeme kararlarına bağlamış zihniyetler ya da laf ederek / lafını büyüterek kamuoyu baskısı yaratacağını düşünen şahsiyetler böylesi bir süreçte devreden çıkacaklardır. Mücadelenin sürekliliği, müdahalenin doğrudanlığı sonuç almayı sağlayan yegane özellikler olacak. Fiili, meşru ve mücadele içinde kurulmuş örgütsel yapılar da bu sürecin asli ilerletici gücü olacaktır.

Cumhurbaşkanlığı seçiminin bölgesel sorunların çözümüne de bir etki etmeyeceği, özellikle Erdoğan’ın seçilmesi halinde daha da müdahaleci ve sorun çıkartıcı bir biçimde büyüyeceği açıktır. IŞİD’in kendi başına bağımsız bir proje olmadığı, tam tersine emperyalist güçlerle yerli işbirlikçilerin beraber geliştirdiği, önünü açtığı daha büyük bir projenin parçası olduğu anlaşılmakta.[4] Irak’ın bölünme planında AKP’nin ilgisi ve bilgisi olduğunun kanıtını ise (her ne kadar kanıt aramaya gerek bile olmasa da) Hüseyin Çelik’in Irak’ın bölünmesinin kaçınılmaz göründüğü ve bunun kendilerince olumlu karşılanacağı yönündeki sözlerinden anlıyoruz. IŞİD’in tetikçiliğiyle birlikte bölgedeki bütün güçler harekete geçmiş durumda. Suudi Arabistan, Katar, İran, İsrail, Suriye ve elbette Türkiye. İran, Irak’taki Şii bölgesi ve Irak merkezi hükümeti ile ilişkilerini “geliştirmekle” meşgul. Suriye yönetimi Sünni cihatçıların denetimindeki bölgeleri hızla geri almaya çalışıyor. İsrail, tüm dünya halklarının gözü önünde Filistinlilere karşı giriştiği katliamlarına fırsattan istifade hız verdi. Amacı Filistin halkının yaşadığı bölgeleri daha fazla daraltmak ve Filistin halkı üzerinde uyguladığı baskıyı arttırmak. Tayyip Erdoğan da bu fırsatı kaçırmak istemiyor. Bir yandan cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde Kürtlerin AKP’den kopmasını engellemeye çalışırken diğer yandan bölgede Barzani ile “derin stratejiler” geliştiriyor. Barzani ile bölgedeki ortak çıkarları Rojava’yı ezmek. Barzani bölgede kendisinden farklı bir Kürt inisiyatifinin oluşmasının feodal, gerici, işbirlikçi iktidarını tehlikeye atacağının farkında, Erdoğan da PKK inisiyatifinin bölgede güçlenmesinin pazarlıkta elini çok

zayıflatacağının. Bu iki gerici gücün işbirliği ise Kürt halkına, özellikle Rojava’da yaşayan Kürt halkına zulümden başka bir şey getirmeyecek. Tayyip Erdoğan’ın Ortadoğu politikasının ülkeye yansımaları ise her geçen gün daha da büyüyor. Suriyeli göçmenlerin sayısı bir milyonu aşmış durumda. Zengin göçmenler için Türkiye “cennet”, yoksul olanlar içinse dilenilecek, fuhuşa zorlanılacak, ucuza çalıştırılacak bir “cehennem”. Ve içlerinde cihatçıların kolgezdiği her an provokasyon tehlikesi yaratabilecek koskoca bir tehdit. AKP’nin yaptığı ise yarattığı bu soruna bir çözüm bulmak yerine halkların karşı karşıya gelmesine seyirci kalmak, böylece hedef haline gelmekten kurtulmak.[5] Diğer yandan Erdoğan’ın mezhepçi politikaları sayesine örgütlenmiş Sünni gericilik cüretini arttırmış durumda. IŞİD birçok il ve ilçede açıktan propaganda yapabilir, para toplayabilir hale geldi. Sarıklı, cüppeli propagandistler plajlardan, barlara kadar her yerde gerici propagandalarını arttırmaya başladı. Cüret artık o boyutlardaki İHH TIR’larını Hopa’ya sokabileceklerini bile hayal etmelerine yol açıyor! Ancak Tayyip Erdoğan’ın ve şürekasının hayallerinin yanında bir de kabusları mevcut. Bu kabuslar her an her yerde karşılarına çıkabiliyor. Halkın otobüsü olup Melih Gökçek’in karşına, TIR’a barikat olup Hopa Belediye Başkanı’nın karşısına çıkıyor. Somalı madenciler olarak Ankara’ya dikiliyor, yok saydıkları sağlık emekçileri olarak hastanelerden yürüyorlar. İstedikleri kadar görmezden gelmeye çalışsınlar LGBTİ bireyler onurlu kabuslar oluyorlar. Kadın katliamına son diyen kadınlar dolduruyor sokakları. Arhavi’ye, İğneada’ya, Parkorman’a “hayalleriniz buraya gire-

mez” barikatı kuruyorlar. Daha sonuçlanmamış bir cumhurbaşkanlığı seçim süreci önümüzde duruyor. Tayyip Erdoğan ve şürekası için yarış henüz noktalanmadı. Ancak kesin olan öncesinde de sonrasında da halkın hak mücadelelerinin önünde, aşılması gereken bir hendek olarak duracaklar. Artık bu düzene irade teslim etmenin, yetki devretmenin vakti çoktan geçti. Aranacak hukuk maddesi, çalınacak milletvekili kapısı artık yok. Tek yol halkın fiili, meşru, kararlı mücadelesi. Dipnotlar: [1] Erdoğan’ı, özellikle MHP kitlesini yanına çekmede bu slogan avantajlı kılıyor. “Vurdu mu oturtan cumhurbaşkanı.” [2] Erdoğan, cumhurbaşkanı olamasa bile siyasetten çekilmeyecektir. Çok büyük olasılıkla AKP’nin “üç dönem” şartı kaldırılacak ve AKP Genel Başkanlığına devam edecektir, ta ki şansını bir kez daha deneyene kadar. Çünkü hayalinin iki dönem cumhurbaşkanlığı yapmak olduğu, yani cumhuriyetin 100’üncü yılı 2023’te ve Halifeliğin kaldırılışının 100’üncü yılı 2024’te devletin başında olmak istediği aşikar. [3] Bu sorgulamayı yapacak en önemli kesim kuşkusuz Aleviler olacaktır. [4] Özgür Gündem gazetesinde, bir diplomatın açıklamalarına dayandırılan haberde, IŞİD’in Musul’u alması da dahil Ortadoğu’daki tüm dengeleri değiştiren ilerleyişinin, ABD, İsrail, Suudi Arabistan, Ürdün ve Türkiye’nin bilgisiyle Amman’da planlandığı, KDP ve Baasçılarında da katıldığı 1 Haziran’daki toplantıda karar verildiği söylendi. Süren pazarlıklarla bölgesel çapta dengeler de değişiyor. Örneğin Irak Meclis’ine Sünni birinin başkan seçilmesiyle, Tıkrit’in Irak ordusunun eline geçmesi aynı zamanda oldu. [5] Eğer Tayyip Erdoğan Çankaya köşküne çıkarsa, Köşkün bahçesine Suriyeli mülteciler için bir kamp kurar mı?


4

GÜNDEM 17 Temmuz 2014 / 30 Temmuz 2014

Halk›n Sesi

Erdo¤an oyuna m› geliyor? ayyip Erdoğan'ın cumhurbaşkanlığı seçimini kazanması halinde fiilen “başkanlık rejimine” geçileceği ve AKP faşizminin Erdoğan'ın “tek adam yönetimi”ne evrilmesinde yeni bir döneme girilmiş olacağı kaygısı bugüne damgasını vuruyor. Tayyip Erdoğan'ın söylemi de bu kaygıyı güçlendiriyor. Öyle ki ABD'nin yeni büyükelçisi bile Senato'da Erdoğan'ın cumhurbaşkanlığının, otoriterleşmeye kayma yönünde bir gelişme olacağını söylemek zorunda kalıyor. Oysa, Erdoğan'ın “tek adam yönetimi”ne doğru ilerleyişinde cumhurbaşkanlığı seçimi bir milat değil. 10 ya da 24 Ağustos akşamı açılan sandıklardan cumhurbaşkanı olarak çıkması halinde Erdoğan elinde olmadığı için ayağına dolaşan veya dolaşabilecek bir yetki kademesini aşmış olmayacak. Cumhurbaşkanının Başbakan'dan bağımsız olarak elinde sınırlı sayıda yetki var: YÖK ve Anayasa Mahkemesi üyelerini belirlemek, Devlet Denetleme Kurulu'nu çalıştırmak, TBMM'den gelen yasaları veto etmek ya da Anayasa Mahkemesine göndermek. Gül'ün bu yetkilerini Erdoğan'ın arzusu hilafına kullandığını gösteren bir tane örnek yok. Erdoğan'ın Haziran İsyanı sonrasında şiddetlenen “tek adam yönetimine” geçiş eğilimi karşısında Çankaya'dan en küçük bir engel çıkarılmış da değil. AKP'nin adayı Erdoğan değil de Gül ya da bir başka AKP'li olsaydı, onun kampanyasını da Erdoğan yürüteceği için seçilebilecek AKP'li cumhurbaşkanının Erdoğan'a karşı özel bir “iktidar iddiası” olamayacaktı. Dolayısıyla Tayyip Erdoğan cumhurbaşkanı olduğunda fiili iktidarına kuş kondurmuş olmayacak; zaten kontrolünde tuttuğu ve tutabileceği Çankaya'ya kendisi çıkarak, mevcut siyasi otoritesini bu kez cumhurbaşkanlığı makamından yeniden kurmaya girişecek. Bu seçim, Erdoğan’ın tek adam yönetimine geçişini oylatmıyor. Erdoğan'ın mevcut tek adam yönetiminin reFerda ferandumu olacak. Koç Burada bir tuhaflık var: Mevcut yasal mevzuat, cumferdakoc@ hotmail.com hurbaşkanına devlet iktidarının kuruluşu ve hükümete etki bakımından sınırlı yetkiler veriyor. Yani cumhurbaşkanlığı başbakanın iktidarı için bir tehdit oluşturmuyor. Buna karşılık, başbakanın sahip olduğu yetkiler, cumhurbaşkanının iradesine karşı direnmeye çok daha müsait. Gül ya da AKP örgütünde az çok prestij sahibi isimlerin AKP başkanlığına ve başbakanlığa getirilmesi halinde orta vadede Erdoğan'ın siyasi otoritesinin sınırlanması daha büyük olasılık. Özal-Akbulut örneği gibi bir yola gidilmesi halinde ise Erdoğan'ın hukuk dışı “fiili başkanlığı”nın tıpkı ANAP'ta olduğu gibi hem AKP içinde, hem de parlamento grubu ve hükümet düzeyinde ciddi sorunlar yaşaması sürpriz olmayacak. Kısacası Erdoğan, mevcut “tek adam yönetimi”ni halka onaylatmak için tek adamlığını en zor sürdürebileceği yere çıkıyor! Erdoğan'ın başbakanken (12 Eylül faşist anayasası çerçevesinde) yasal olan “tek adam yönetimi”nin Çankaya'ya çıktıktan sonra yasadışı hale geleceği de bir başka gerçek. Yani Erdoğan, diktatörlüğünü halka onaylatarak meşrulaştırmaya çalışırken, otoritesini tamamen yasadışı hale getirerek diktatörlüğüne karşı direnişi daha da meşru hale getiriyor. Oysa herkesin bildiği gibi diktatörlüklere meşruiyet kazandıran, seçmen çoğunluğunun oyunu alması değil, kendisine karşı gelişen halk direnişini kırma, tasfiye etme yeteneğidir. Erdoğan sandıktan nasıl bir çoğunlukla çıkarsa çıksın halkın neoliberalizme ve faşizme karşı direnişini kırmayı, sokağı hizaya getirmeyi başaramayacaktır. Üstelik direniş artık “yasadışı” bir diktatöre karşı yürütüleceği için çok daha büyük bir meşruiyet kazanacaktır. Bence olası tek tablo, Erdoğan'ın tek adam yönetimi sevdasıyla cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturması ve şahsi diktatörlüğünü ilan etmesi değil, AKP'nin islamoneoliberal faşizmini konsolide eden yeni bir siyasi yönetim oluşturması ve bu konsolidasyon sürecini Çankaya'dan denetlemesidir. Kenan Evren'in Çankaya'ya oturarak 1982 Anayasası'nın vaazettiği rejimin yerleşmesinde oynadığı rolün bir benzerini Erdoğan oynayabilir. Erdoğan'ın AKP iktidarının yüz yüze olduğu siyasi ve ekonomik krizleri Çankaya'dan yönetebilmesi ve partisinin ve hükümetin başında bizzat durmaksızın uyumlu bir parti-meclis-hükümet yönetimi oluşturabilmesi mümkün müdür? Kolay olmayan bir başka şey de burada. “Beton lobisi” ile ekonomi yönetimi arasındaki çelişkinin alttan alta derinleştiği ortada. İran musluğunun kapanmasından sonra Erdoğan'ın Irak'ı IŞİD'e parçalattırarak cebe atmak istediği Güney Kürdistan petrolü parasını kolay ve uzun süre kullanmasına izin verilmeyeceği ise bir başka gerçek. Erdoğan'a (kafasındaki şeytanı dahil) kim Cumhurbaşkanı ol dediyse onu oyuna getirmiş olabilir.

T

Halk›n Sesi Sahibi ve Sorumlu Yaz› ‹flleri Müdürü Ali Ergin Demirhan Telefon / Faks 0212 245 90 37 Adres Ergenekon Mahallesi Cumhuriyet Caddesi No: 175/2 fi‹fiL‹/‹STANBUL Bas›ld›¤› Yer ART Matbaac›l›k, Türker Saltabafl, ‹stasyon Mah. 242 Sk, No:32 Kartepe / Kocaeli (0262 373 45 03) editor.halkinsesi@gmail.com 15 günlük Yayg›n, Süreli, Türkçe yay›nd›r.

ÇÖZ ÜM V E BA RIfi M ASA LLA RI EfiL‹⁄‹NDE ÇATIfiM A SÜRÜYO R

Gün silah b›rak›lacak gün de¤il

“Yasal zemin”e kavuflan müzakere sürecinde “bar›fl seçene¤i”nden yana oldu¤unu belirten Kürt hareketi, AKP destekli Ifi‹D çetelerinin Rojava’da sürdürdü¤ü sald›r›lar karfl›s›nda da direnifli yükseltiyor AL‹ ERG‹N DEM‹RHAN

A

KP’nin PKK ile yürüttüğü müzakere süreci “Çerçeve Yasa”nın 10 Temmuz günü TBMM’de kabul edilmesiyle yasal bir zemine oturtuldu. Aynı gün İmralı’da Sırrı Süreyya Önder ve Leyla Zana ile görüşen Abdullah Öcalan bunun barışın sağlanması sürecine olumlu bir başlangıç teşkil edeceği mesajını verdi. Ertesi gün son iki kişinin de tahliye edilmesiyle KCK Ana Davası’nda tutuklu kalmadı. Aslında olan biten AKP’nin Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi çözüme yönelik hiçbir somut taahhütte bulunmadan yalnızca bazı aleni hukuksuzlukları sona erdirerek Kürt halkında sempati yaratacak bir hamle yapmasından ibaretti. Hükümete “çözüm”e yönelik çalışma yapma görevi tanımlayan çerçeve yasa, devlet adına örgütle yapılan görüşmelere katılan görevlilere de bu konuda dokunulmazlık getiriyor. “Çözüm”e yönelik çalışmalar arasında tek somut başlık olarak “si-

lahsızlandırma” anılıyor. Yasanın adı da “Kürt Sorununa Çözüm Yasası” değil, “Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanun.”

SAVAfi VE BARIfi ‹Ç ‹ÇE Sorun ve çatışma ise yer yer biçim değiştirse de olanca yakıcılığıyla ortada duruyor. AKP desteğiyle büyüyüp serpilen ve geniş bir alanda katliamlar yürüten Irak Şam İslam Devleti Örgütü (Yeni adıyla İslam Devleti) bir süredir Rojava’daki (Suriye Kürdistan’ı – Batı Kürdistan) Kobani bölgesine saldırılarını tırmandırmış durumda. Üstelik Türkiye-Suriye sınırındaki bu Kürt yerleşimlerine yönelik cihatçı saldırıları yalnızca Suriye ve Irak topraklarından değil Türkiye topraklarından da düzenleniyor. Bu durum İmralı’dan Kandil’e sert tepki ve seferberlik çağrıları ile karşılık buluyor. AKP’nin krizine bağlı olarak ilerleyen sürecin çelişkili doğası burada da kendini gösteriyor. Yasal zemine kavuşan mü-

zakere sürecinde “barış seçeneği”nden yana olduğunu belirten Kürt hareketi, Rojava’da süren savaşta da direnişi yükseltme çağrısı yapıyor.

S‹LAH BIRAKMA SÖZ KONUSU DE⁄‹L Öcalan, çerçeve yasaya ilişkin olumlu mesajlar verdiği 10 Temmuz İmralı görüşmesinde Leyla Zana ile Mesud Barzani’ye Kürt Ulusal Kongresi çalışmalarını yeniden canlandırma ve Kürt ulusal birliğini sağlama mesajı verirken, Rojava için de seferberlik çağrısı yaptı. Aynı gün KCK lideri Cemil Bayık Azadiya Welat gazetesinde yayımlanan yazısında, genel olarak Ortadoğu’daki özel olarak da Rojava’daki çatışmalara dikkat çekerek, “Kim gerillanın direnişten vazgeçeceğini ve silah bırakacağını sanıyorsa o hayal görüyordur” dedi: “Yakın zamana kadar ‘Silahlı mücadele zamanı geçmiştir, artık silahları bırakma zamanı gelmiştir’ diyenler Ortadoğu ve Rojava’ya bakmalıdır. Meşru sa-

vunması olmayan Kürtlerin bir kaşık suda boğulacağını görmelidirler. Özellikle silahlı mücadelenin zamanı geçmiştir diyerek gerillaya silah bırakma çağrısında bulunan Kürtler şapkalarını önlerine koyup bin defa düşünmelidirler.” Bayık’ın bu yazısı hem AKP’nin çerçeve yasada belirttiği tek somut hedef olan “gerillanın silahsızlandırılması” vurgusuna hem de Kürt hareketi içinde AKP’den beklenti içindeki liberal eğilimlere bir yanıttı.

AKP-Ifi‹D ANLAfiMASI Kürt hareketi, 13 Temmuz’da da AKP’nin IŞİD’e anlaşma dahilinde destek sunduğunu ve cihatçılara sınırdan geçiş imkanı verip Suriye Kürtlerine saldırttığını belirterek sert bir açıklama yayımladı. KCK adına yayımlanan yazılı açıklamada Rojava’nın Kobani bölgesine yönelik IŞİD saldırılarının iki haftadır Türkiye’nin desteğiyle yoğunlaştığı belirtilerek, AKP’nin Musul’da kaçırılan rehinlerin serbest bırakılmasına karşılık IŞİD’e destek sunmak

şeklinde bir anlaşma yaptığından söz edildi: “IŞİD ile AKP devleti anlaşmıştır. Kobani’nin düşürülmesi ve Rojava devriminin tasfiyesi her ikisinin de ortak stratejisidir. Bununla birlikte böyle bir anlaşma temelinde Musul’daki Türk elçilik görevlilerinin serbest bırakılması hedeflenmektedir.” “AKP devleti, ya IŞİD’i destekler ya da sürecin ruhuna uygun hareket eder” diyen KCK, Türkiye’deki Kürtlerin Suriye’deki gelişmelere kayıtsız kalmayacağı mesajını verdi. Öcalan’ın seferberlik çağrısının ve KCK açıklamalarının ardından bir yandan Kobani direnişine destek vermek üzere farklı yaş kuşaklarından gerillaya katılım artarken, kentlerde Rojava’ya destek için kitle eylemleri düzenlenmeye başladı. Hakkari ve Van’da IŞİD’i protesto eden halk polis saldırısına uğradı. Çatışmaların yaşandığı sınır bölgelerine yürüyüş düzenlenmesi gündeme alınırken Urfa Suruç’ta çadır eylemi başlatıldı.

‘Erdoğan’a IŞİD suç işliyor dedirtemezsiniz’ 1

976’da sivil faşist terör ülkede kan dökerken Süleyman Demirel’in Abdi İpekçi’ye röportaj verirken sarf ettiği “Bana sağcılar cinayet işliyor dedirtemezsiniz” sözü, siyasal iktidarın katliamlar karşısında katili savunan tutumunun nişanesi olarak tarihe geçmişti. 40 yıl geçti, artık bu veciz sözü yeni muktedirle birlikte güncellemenin vakti geldi; Demirel’in yerine Tayyip Erdoğan’ı “sağcılar”ın yerine IŞİD’i koyalım. IŞİD adı altında zuhur eden mezhepçi terör Türkiye’nin burnunun dibinde geniş bir coğrafyada kafa kesiyor, çarmıha geriyor, tecavüz ediyor, ibadethaneleri yıkıyor, insan kaçırıyor. Türkiye’nin Musul Konsolosluğu’nda 11 Haziran’da rehin alınan 50’ye yakın yurttaşı hala IŞİD’in elinde. Hilafet ilan eden örgüt hilafet devletinin sınırlarını gösteren haritasında Türkiye’yi de hariç tutmuyor. Ne var ki Erdoğan hala IŞİD’e kem söz söyleyemiyor. Söz söyleyenleri de susturmak istiyor. Basına sus emri şöy-

le gelmişti: “Yaklaşık 100 kadar vatandaşımız IŞİD’in elinde. Biz bunları sağ salim kurtarmanın gayreti içindeyken siz tahrik etmek suretiyle ne elde etmek istiyorsunuz? Lütfen yazılı ve görsel medya, şu süreci tahrik ederek değil; yazmadan, çizmeden, fazla da konuşmadan devam ettirmenizi istiyoruz.” Daha sonra Erdoğan’ın aslında rehineleri değil de kendi durumunu kurtarma çabasında olduğu açığa çıkacaktı. Özgür Gündem, Ortadoğulu bir diplomata dayandırdığı özel haberinde IŞİD’in Musul saldırısının Türkiye, İsrail, ABD ve Kürdistan Bölgesel Yö-

netimi’nin katılımıyla Ürdün’de planlandığını yazdı. Bu, bütün Musul boşaltılırken konsolosluğa “Ayrılmayın, IŞİD bizim düşmanımız değil” talimatı veren Ahmet Davutoğlu’nun tutumunu da açıklıyor. Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi rehinelerin salıverilmesini bekleyen Erdoğan, IŞİD’e yine dostça sesleniyor: “Bu IŞİD denilen örgüt, gerçekten inanıyorlarsa artık bu kardeşlerimizi ülkelerine iade etmeleri gerekir.” Mümin Erdoğan, mümin IŞİD’cilere aslında kardeş olduklarını söylüyor. Erdoğan’ın içinde bulunduğu hali en iyi özetleyen ise Selahattin Demirtaş’ın sözleri: “'IŞİD terörist grubu' diyemiyor. Ama, ekmek almaya giderken öldürülen Berkin Elvan'a, Ali İsmail Korkmaz'a 'terörist' diyebiliyor.” KCK’nin dile getirdiği rehinelere karşı IŞİD’e lojistik destek sağlandığı iddiası ise mezhepçi şiddetten medet uman akıldışı dış politikanın AKP’yi ve Türkiye’yi getirdiği tehlikenin boyutuna işaret ediyor.

Camilere saldırıya AKP’den sessiz onay ‹stanbul’da haziran ve temmuz aylar›nda önce bir kiliseye, sonra da Caferilerin gitti¤i iki camiye sald›r› düzenlendi. Esenyurt’ta iki camii yak›l›rken polisin uzun süredir tehdit ald›klar›n› belirten Caferilerin flikayetlerine ra¤men harekete geçmemesi ve Alevileri-fiiileri düflman sayan mezhepçi dilden taviz vermeyen AKP’nin yak›lan camiler konusundaki sessiz kalmas› endifle veriyor. Gezi direnifli s›ras›nda polis sald›r›s›ndan kaçanlar›n Dolmabahçe Camii’ne girmeleri üzerine yaygaray› koparan ve yalan oldu¤u a盤a ç›kmas›na ra¤men aylarca içerde içki içildi¤inden söz eden Tayyip Erdo¤an’›n sesi, Esenyurt’ta yak›lan Caferi camileri söz konusu olunca ç›kmad›. Caferiler sald›r›lar›n kim taraf›ndan gerçeklefltirildi¤ine iliflkin olarak Ifi‹D ve El Kaide’ye iflaret ederken, CHP’li Aykan Erdemir de Tayyip Erdo¤an’›n mezhep ayr›mc›l›¤›n› körükleyen söylemini elefltirdi. Erdo¤an “takiye, yalan, iftira, fitne ve fesatta fiia bunlar›n eline su dökemez” demiflti.

S u r i y e l i s › ¤ › n m a c › s a y › s › y l a b i r l i k t e y ü k s e l e n t e h l i ke

Sınır illerinde ‘yabancı’ düşmanlığı A

KP’nin “kritik eşik” dediği 100 bin Suriyeli sığınmacı sayısı aşılalı çok oldu. Şimdi milyonu bulan Suriyeli sığınmacı ve onların arasına karışan dünyanın dört bir yanından gelmiş cihatçı İstanbul’dan İzmir’e, Mersin’den Antep’e geniş bir alana yayıldı. AKP cihatçılarılar denetim dışı tutmak için mültecilik hukukunu işletmediğinden bu 1 milyonluk nüfus kontrol dışı. Mültecilerin çoğu, sefalet içinde kamplarda ya da kent merkezlerinde dilencilik ve fuhuş başta olmak üzere suç ekonomisine eklemlendi ya da kaçak çalışarak hayata tutunmaya çalışıyor. Parası olanlarsa kaçak iş kuruyor. Böylece Suriyeli sığınmacılar Türkiye yurttaşlarının yaşamına yalnızca misafir olarak değil bir yandan ucuz işçi, “ucuza sa-

Antep ve Marafl’ta faflistlerin halk› galeyana getirerek düzenledi¤i eylemlerde Suriyeliler hedef al›nd›, linç ve ya¤ma giriflimleri yafland› tın alınan ikinci ve genç eş”, bir yandan da kira yükselten, ücretleri düşürüp işsizliği yükselten, asayiş vakalarını çoğaltan bir “sorun” olarak giriyor. Bu da toplumsal muhalefetin yabancısı olduğu bu alanda “yabancı düşmanlığı”nı körükleyebiliyor. Yabancı düşmanlığı yalnızca sağcı topluluklarda değil, bu mücadeleyi gündemine almayan toplumsal muhalefet bileşenlerinin çevresinde de görülebiliyor. Bağıra bağıra gelen yabancı

düşmanlığı meyvelerini vermeye başladı. Hatay, Urfa ve Ankara’da yaşanan kundaklama ve dayak gibi vakaların ardından şimdi linçe varan kitlesel provokasyonlar başladı. 7 Temmuz’da Antep’te Suriyeli sığınmacıların kentten çıkarılması için yürüyen güruh karşısında Belediye Başkanı Fatma Şahin, çözüm olarak kentteki sığınmacıların İslahiye mülteci kampına gönderileceğini açıkladı. 13 Temmuz’da ise Maraş’ta faşistlerin sosyal medyada örgütlediği eylem ile savaştan kaçıp Türkiye’ye sığınan mültecilere linç girişiminde bulunuldu. Suriyelilere ait işyeri ve araçlara zarar verildi. Grup, sığınmacılara ait bazı iş yerlerinin tabelalarını indirdi ve içindeki malzemeleri yağmaladı.


5

CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİ 17 Temmuz 2014 / 30 Temmuz 2014

Halk›n Sesi

Olmayan demokrasinin ruhuna Fatiha Ekmeleddin konuşmasının başına koydu Fatiha’yı, Tayyip sonuna. Herkes sandığa çağrılsa, halk seçiyor denilse de biri diktatörlük heveslisi üç beş kişinin belirlediği adaylar oylanacak. Seçilme şansı olan İhsanoğlu ve Erdoğan İslamcılık ve neoliberalizmde yarışacak. Okunan Fatiha’lar, olmayan demokrasinin ruhuna…

10

Ağustos’ta ilk turu yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin adayları artık resmen belli; Tayyip Erdoğan, Ekmeleddin İhsanoğlu ve Selahattin Demirtaş. Kamu kaynaklarıyla yayın yapan TRT’ye bakarsanız Erdoğan’dan başka aday yok. Bütün halkın kaynaklarıyla çalışan diğer “kamu” kurumları için de. “Demokratik yarış”, devletin bütün olanaklarını kendisi için seferber eden Başbakan Erdoğan’la diğerleri arasında geçiyor. Ama olsun bu kez cumhurbaşkanını

halk seçecek!. Ne var ki, “halkın seçeceği ilk cumhurbaşkanı” için adayları halk belirleyemedi, milletvekilleri merkezden belirlenen aday için imzalarını attı. Seçimin “demokratik” olmadığı da, adayların eşit şartlarda seçimlere girmediği de, bu seçimin Erdoğan için sadece “cumhurbaşkanlığı” seçimi anlamına gelmediği de herkesin ortak kabulü. Demirtaş dışarıda tutulursa diğer iki adayın kampanyaları Türk-İslamcı motif ve söylemlerle örülü. İki adayın cumhurbaşkanlığı seçimini bir nevi “İslamcılıkta

yarış”a dönüştüreceği ve cumhurbaşkanlığı seçim sürecinin ülkede egemen siyasetin çerçevesinin İslami referanslarla çizileceği bir zemini kalıcılaştırmaya hizmet edeceği ilk andan belli oldu. Birinin Fatiha ile açtığı diğerinin aynı sure ile kapattığı, her ikisinin de 28 Şubat mağduriyetini diline doladığı vizyon toplantılarından da bir kez daha açığa çıktı ki Erdoğan ve Ekmeleddin’in cumhurbaşkanlığı makamına biçtikleri misyon ayrı ama ‘Türkiye’ vizyonları benzer: İslamcı ve Neoliberal.

Diktatörün “yeni” Türkiye vaadi ÖZGE OZAN

“T

ayyip Erdoğan bu millete hizmete devam edecek. Hem de cumhurbaşkanı olarak devam edecek. 2015 seçimlerinde AK Parti'yi parlamentoya daha güçlü şekilde sokarak, anayasayı değiştirip, Türkiye'ye başkanlık sistemini getireceğiz. Böylece cumhurbaşkanı seçilen Başbakanımız Erdoğan, aynı zamanda partili bir kişi olarak, başkan olarak, milletimize 2023 yılına kadar hizmet edecektir.” Mehmet Ali Şahin 30 Mart seçimlerinin hemen ardından bu sözlerle Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı koltuğu ile başkanlığı hedeflediğini açıklamıştı. Erdoğan’ın adaylığını ilan etmek de bu yol arkadaşına düştü. Şahin’in sözlerine yansımayan tek gerçek ise Erdoğan’ın bu koltuğa oturarak ve başkanlık sistemini yasayla olmuyorsa da fiilen inşa ederek kişisel ikbalini, siyasi geleceğini siyasi krizin kendisi açısından üreteceği sonuçlardan korumayı planlamasıydı. Erdoğan bu seçimden alacağı oyla diktatörlüğünü halka onaylatacağını ve ege-

men sınıflara kendini yeniden “birlikte çalışılması mecbur” figür olarak dayatacağını düşünüyor. Kampanyasındaki Türk-İslamcı söylemle halkın desteğini, büyüme-kalkınma söylemiyle de iktidarının dayandırdığı yağmacı-neoliberal çıkar ağının ve sermayenin desteğini almayı hedefliyor. Ancak halk Haziran İsyanı’nda sokakta ortaya koyduğu direniş iradesiyle diktatörlüğü onaylamadığını gösterdiği gibi iktidar bloku içindeki çatlakları gideremeyen Erdoğan’ı cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra da biat değil kavga bekliyor. Erdoğan’ın kampanya sloganı ‘Yeni Türkiye’ oldu. 12 yıldır ülkeyi yöneten Erdoğan için “yeni” olan ise bu seçimin yeni rejimi kalıcılaştıracak bir adım olarak başkanlık ya da yarı başkanlık sistemine geçiş için taşıdığı anlam. Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığına ilişkin konuşmalarında yaptığı tüm vurgular da bunu gösteriyor. Erdoğan Haziran İsyanı ile yitirdiği meşruiyeti yeniden sağlamanın ve 17 Aralık operasyonları ile derinleşen siyasi krizi aşmanın yolunu ‘yürütme yetkileri

Yaptıkları yapacaklarının teminatı T

ayyip Erdoğan cumhurbaşkanlığı adaylığı için “Yeni Türkiye” sloganını seçerken “12 yılda yaptıklarımız yapacaklarımızın teminatıdır” diyor. 12 yılda Erdoğan’ın yarattığı “Yeni Türkiye” işte bu; *Grevlerin yasaklandığı, taşeronun / güvencesizliğin temel çalışma biçimi olduğu; *Kadının erkekle eşit görülmediği, kadın cinayetlerinin yüzde 1400 arttığı, ‘eşcinsellik hastalıktır’ diyen bakanların yönetiminde her gün bir nefret cinayetinin işlendiği, binlerce kız çocuğunun yaşı büyütülerek evlendirildiği; *Kadınların doğuracağı çocuktan gençlerin dövmesine, içki satışının saatinden üniversitelilerin evlerinde nasıl yaşayacaklarına kadar Erdoğan’ın her konuya karışma hakkını kendinde gördüğü; *Ormanların, vadilerin, derelerin, meraların, zeytinliklerin, parkların HES, RES, Termik, Nükleer, üçüncü havalimanı/köprü, lüks konut, AVM gibi projelerle yok edildiği; *İnsanların evlerine, tarlalarına bir gecede “acele kamulaştırma” kararı ile el konulabildiği; *Eğitimin, sağlığın piyasalaştığı, tarihin en büyük özelleştirmelerinin yapıldığı; *Roboski’de 34 Kürt’ün bombalandığı, Uğur’un, Ceylan’ın, İbrahim’in henüz 15’ini görmeden katledildiği, 10 bin Kürt siyasetçinin hapishanelere doldurulduğu; *Erdoğan’dan izinsiz ihale verilemeyen, havuzuna pay bırakılmadan iş alınamayan, ihale kanununun 160 kez değiştiği, ihaleye fesat karıştırma cezasının düşürüldüğü, imar, rant çetesinin kıyı kıyı, kent kent ülkeyi parsellediği, ülkeyi yönetenler ailecek servetlerine servet katarken ve

yolsuzluk operasyonlarının üzerinin örtüldüğü; *Twitter’ın, Youtube’nun bir gecede kapatılabildiği, internetin sansürlendiği; *Sanatçıların hedef gösterildiği, yargılandığı, kültür merkezlerinin ve heykellerin yıkıldığı; *Medyanın kontrol altına alındığı, Alo Fatih hatlarının kurulduğu, Erdoğan’ın bir telefonu ile yazarların işten atıldığı, televizyondaki alt yazıların düzeltildiği; *Sayıştay denetiminin yok edildiği, iktidarın halk denetiminden usulen de çıkarıldığı; *Meclis’in kukla tiyatrosuna döndüğü; *Soma’da 301 işçinin madene gömüldüğü, on yılda on bir bin işçinin iş cinayetinde yaşamını yitirdiği; *Bir gecede HSYK’nın, Danıştay’ın ya da başka herhangi bir mahkemenin yapısının değiştirilebildiği; *Sivas Katliamı davasının zaman aşımına uğradığı, Hrant’ın katillerinin cezalandırılmadığı, Hizbullahçılar serbest bırakılırken devrimcilerin hapishanelere tıkıldığı, Alevi olmanın miting meydanında yuhlanma gerekçesi yapıldığı, cihatçı katillerin sokaklarında kol gezdiği, komşu halklara ölüm saçan işbirlikçi politikaların uygulandığı; *Saygı, onur ve özgürlük için sokağa çıkan milyonlarca insanın devlet şiddeti ile bastırılmaya çalışıldığı, on binlercesinin yaralandığı, 22 kişinin gözünü kaybettiği ve Ali İsmail’in, Ahmet Atakan’ın, Ethem Sarısülük’ün, Abdullah Cömert’in, Mehmet Ayvalıtaş’ın, Ali İsmail Korkmaz’ın, Berkin Elvan’ın, Medeni Yıldırım’ın, Hasan Ferit Gedik’in öldürüldüğü, ‘Emri ben verdim’ diyenin Cumhurbaşkanlığına aday olabildiği bir Türkiye…

artırılmış, halk oyuyla seçilmiş güçlü başkan olmakta’ görüyor. Yine kendi ifadeleri ile yürütme erkinin yargı ve yasama yani mahkemeler ve meclise göre güçlendirilmesini, Başkan ve dolayısıyla yürütme üzerinde mahkemeler ve Meclis’in dengeleme ve denetleme yetkisinin ise azaltılmasını öngörüyor. Erdoğan için Cumhurbaşkanlığı; kendi diktatörlüğünü onaylatma, krizlerle sarsılsa da ayakta duracak biçimde otoritesini sağlama yolunda seçim öncesi emniyette, yargıda, MİT’te yaptığı dönüşümlerle attığı adımları taçlandıracak. Basına yansıdığı kadarıyla ‘AKP kulislerinde’ Erdoğan’ın, 2015 seçimlerine kadar, başkanlık sistemine geçişle ilgili Anayasa değişikliğini referandum çoğunluğunu elde edebilecek şekilde Meclis’ten geçirmeye odaklanacağı, Anayasa değişikliğine ilişkin referandumun, Haziran 2105’te yapılacak milletvekili genel seçimleriyle birleştirilebileceği konuşuluyor. Ancak tüm bu planlara dair yazılıp çizilenlerde AKP’nin gerileme döneminde ve kriz içinde olduğu gerçeği görmezden geliniyor.

Ne ekmekle ne duayla, nereden tutsa olmuyor “Tayyip Bey benim çok eski ve iyi bir dostumdur… Seçilirsem istikrarın devamı için AK Parti dahil tüm partilerle el ele vereceğim… AK Parti’nin aleyhine değilim… Bugün bana oy verenler 2015 seçimlerinde pekala AK Parti’ye oy verebilir” AKP karşıtlarına umut diye sunulan “çatı adayı”, “AK Parti’nin aleyhine değilim” deyince ilginç oluyor tabii. CHP, “Erdoğan gitsin de nasıl olursa olsun” stratejisinin adayı Ekmeleddin İhsanoğlu ile ilgili olarak “çantada keklik” muamelesi yaptığı Alevilerden, Haziran İsyanı’na katılan sosyal demokrat tabanından yükselen itirazları bastıramayınca Kılıçdaroğlu

sertleşti. Sağa açılma projesinde yerel seçimden sonra cumhurbaşkanlığında da tökezlerse kendi siyasi geleceğinin de tehlike altında olduğunu bilen Kılıçdaroğlu halka emir verir gibi konuştu: “Kalkmışız biz sandığa gitmeyeceğiz. Niye gitmeyeceğiz? O da Erdoğan’a benziyor, bu da Erdoğan’a benziyor. Adam gibi tıpış tıpış sandığa gideceksiniz.” Kılıçdaroğlu-Bahçeli ikilisinin geleneksel büyük sermayeden, Gülen Hareketi’nden ve bunları arkalayan ABD/İngiltere/İsrail menşeli odaklardan destek alarak Erdoğan’a alternatif yaratma projesi “çatı adayı” Ekmeleddin İhsanoğlu,

kampanya simgesini “ekmek” olarak belirledi. Cumhurbaşkanlığı hedefini açıkladı; Sevgi, saygı, dirlik, birlik, ekmek… ÖZAL G‹B‹ İhsanoğlu’nun Çırağan Sarayı’nda yaptığı tanıtım toplantısı her ne kadar ‘Ekmek için Ekmeleddin’ sloganıyla dalga geçilmesi ile gündeme gelse de İhsanoğlu’nun taşıdığı misyonun çerçevesini çiziyordu: İslam dünyası ile bozulan ilişkileri düzeltecek, emperyalist politikalarla uyum sorunu olmayan, ‘yol yapmayan yol gösteren’, icracı olmayan, başkanlık rejimini zorlamayan, üslubu sertleşmeyen, egemen sınıf bileşenleri, sermaye fraksiyonları arasında “denge” gözeten bir cumhurbaşkanı. Cemaat yazarından liberaline, sosyal demokratından sermaye temsilcilerine Ekmeleddin’i “pazarlama” stratejisi de bu “uyumluluk, ılımlılık” üzerine kuruldu. Ekmeleddin’in sıklıkla “dört eğilimi” birleştirdiği iddia edilen, bürokratlıktan gelip darbe koşullarında ülkeyi emperyalizmin ve sermayenin ihtiyaçlarına göre yeniden yapılandıran ama emekçilere ve sola karşı terör estiren Özal’ı öven ifadeleri ise dikkat çekiciydi. İhsanoğlu, Erdoğan’ın ‘zayıf noktalarına’, egemenlerin ve emperyalist merkezlerin Erdoğan’ın tör-

pülenmesi gerektiğini düşündükleri özellik ve hedeflerine değindi; dış politikasını eleştirdi, ‘kavgaya, zıtlaşmaya, cepheleşmeye son’ dedi. Tanıtımın ardından yaptığı konuşma ise ülke tarihinde siyasi krizler açısından düğüm noktası haline gelen Cumhurbaşkanlığı makamı için hangi eğilimin adayı olduğunu gösteriyordu: “Cumhurbaşkanlığı devletin sigortasıdır. Attırmamak lazım.” GÜL G‹B‹ Açılış konuşmasına “Fatiha” ile başlaması ve tüm konuşmasında Türk-İslamcı söylemi kullanması CHP’nin Erdoğan’a alternatif çizgiyi devletçi-milliyetçi-İslamcı bir eksende AKP’lileşmeye yönelerek kurma hedefinin sonucunu gösteriyor. CHP-MHP’nin bu ideolojik buluşma uğrağı ülke için sağ siyaset dışında alternatif bırakmama projesi olarak Ekmeleddin’in ağzından döküldü: “Kuran, Türk bayrağı mukaddes, bayrağın ve vatanın birliği kırmızı çizgimizdir.” CHP’nin Alevilerden, Gezi direnişine katılan tabanından gelen tepkiler üzerine Ekmeleddin’e Gezi Parkı ziyareti yaptırıp tanıtım konuşmasında Ali İsmail’i anmasını sağlasa da direniş hakkındaki görüşleri ise Abdullah Gül’ün ötesine geçmedi: “Gezi parkına ilk gün gelen gençler çok vatanperver insanlardı…”

‘İkinci turda pazarlık yok, mesajlara bakacağız’ HDP’nin cumhurbaflkan› aday› olan Selahattin Demirtafl seçim kampanyas›n› ‘halklar›n ve de¤iflimin aday›’ slogan›yla bafllatt›. Emek örgütleri, Alevi örgütleri, inanç gruplar› ile toplant›lar›n› sürdüren Demirtafl kad›n özgürlük mücadelesine vurgu yapan tek aday oldu, tan›t›m toplant›s›nda seçimde iki çizginin yar›flaca¤›n›, bunlardan birisinin özgürlüklerin ve bar›fl›n çizgisi, di¤erinin ise devletçi ve geleneksel çizgi oldu¤unu vurgulad›. Demirtafl kampanyas›n› aç›klarken ‘Çankaya’y› halk›n hizmetine sunaca¤›z’

dedi. Demirtafl, Türkiye’de kal›c› bar›fl›n tesisi için kim Cumhurbaflkan› olursa olsun kendilerinin çabalar›n› daha da aktiflefltireceklerini vurgulad›. Demirtafl’›n adayl›¤›n›n ilan edilmesinin ard›ndan Pervin Buldan’›n Akflam gazetesine verdi¤i bir röportajda sarfetti¤i “Sürecin devam› ve sekteye u¤ramamas› çok önemli. Cumhurbaflkanl›¤› seçiminin süreci olumsuz yönde etkileyece¤ini düflünmüyoruz. Çünkü hükümet, Çözüm Süreci konusunda kararl› görünüyor. Baflbakan Erdo¤an seçimi kazan›r ve Köflk'e ç›karsa süreç aynen

devam eder. Bizim bu konuda bir endiflemiz yok. Zaten bunu Baflbakan da söylüyor” sözleri tepki toplarken Demirtafl ise ‘pazarl›k’ iddialar›n› yalanlad›. ANF’ye röportaj veren Demirtafl ‘Bizim sanki ucuz bir pazarl›k içerisine girerek, son derece ç›karc› bir yaklafl›mla ilkelerimizden vazgeçip ikinci turda AKP aday›n› destekleyece¤imiz duygusu ve hissiyat› ile hem ilkelerimiz sorgulan›r hale getiriliyor, hem de adayl›¤›m›z tart›flmal› hale getirilmek isteniyor. Ne birinci turda ne ikinci turda ilkelerimizi zora sokacak bir politika asla izlemeyiz. Hele

hele Recep Tayyip Erdo¤an ad›na ikinci turda çekilmemiz söz konusu olamaz. Di¤er aday için de böyle bir tutumumuz asla olamaz.’ dedi. Ayn› röportajda ‘‹kinci tura kalamad›¤›n›z durumda tercihiniz boykot olabilir mi?’ sorusuna ise ‘‹kinci turun ne getirece¤ini görmeden bu konuda siyasi taktik belirlemek do¤ru bir tutum olmaz. Oy da¤›l›m›n›, seçime kat›l›m oran›n› seçmen reflekslerini ölçmek gerekir. Adaylar›n süre zarf›nda izledikleri performans› ve verdikleri mesajlar› görmek gerekir’ diye yan›t verdi.


KENT ÇEVRE

6

17 Temmuz 2014 / 30 Temmuz 2014

Halk›n Sesi

İSKİ’nin suyu koktu uraklık, yılın başından beri ciddi bir K sorun olarak karşımızda duruyor. En kritik yerlerin başında da haliyle kalabalık nüfusuyla İstanbul geliyor. Son günlerde basında çıkan İstanbul’da ihtiyaçları karşılayacak yeterli suyun olmadığına ilişkin haberler üzerine İSKİ bir açıklama yayımlayarak “İstanbul’da su kesintisiz akacak” dedi. Oysa bizzat İSKİ’nin sunduğu grafikler, tersini söylüyor. İSKİ’nin verilerine göre 12 Temmuz’da barajların yüzde 21.43’ü doluydu ve bu “susuz yaz” diye anılan 2007 (33.29) ve 2008 (30.67) yıllarındaki oranın bile altında. Üstelik geçtiğimiz yıl temmuz ayından bu yana doluluk oranları neredeyse sistematik biçimde azalmış. Geçtiğimiz yılın temmuz ayında 74.71 iken bu yıl 21.43’e inmiş. Yıllardır Kadir Topbaş’ın başında olduğu İBB’ye bağlı İSKİ, “tedbir”i İstanbullulardan bekliyor. 2009 yılındaki bir soru önergesine cevabında İSKİ, “İçme suyunun yüzde 99’unu karşılayan havzalar kaçak yapılaşma tehdidinden kurtulamıyor” diyordu. Su havzalarında inşaata izin veren İSKİ Su Havzaları Yönetmeliği defalarca davalık olurken başında 8 yıl boyunca genel müdür olarak, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu vardı. Eroğlu’nun İstanbul için projesi mevcut suları taşımak. Melen Projesi ile Düzce’den Melen Çayı’nın, Yeşilay Projesi ile Ağva civarındaki Göksu ve Çanak derelerinin suları İstanbul’a getirilecek. Zaten İSKİ de açıklamasında, Melen’i çözüm olarak gösterdi, Melen de yeterli su olmadığı dönemlerde Sakarya Nehri’nden su bulma imkanı olduğunu söyledi.

“Zeytin a¤ac›, hürmet edeni de ihanet edeni de unutmaz” larını söylediği Soma’daki termik santraldi.

ÖZEN TAÇYILDIZ

M

emleketin her bir santimini, kamusal her alanı talan eden AKP için sıra zeytinliklere geldi. AKP, Enerji Kanunu değişiklik tasarısına sıkıştırdığı yasa ile zeytincilik yasasını değiştirmenin, zeytinlikleri ranta açmanın derdinde. Kutsal kitaplarda, yaradılış efsanelerinde adı geçen “ölmez ağaç” zeytin, anavatanı Anadolu topraklarında madencilik, elektrik, petrol-doğalgaz işletmeleri, yol, altyapı ve üstyapı faaliyetleri için gözden çıkarılıyor.

150 M‹LYON A⁄AÇ, 500 B‹N ÜRET‹C‹ Türkiye, anavatanı Güneydoğu Anadolu’dan Ege’ye, oradan da Yunanistan, İtalya, Fransa ve İspanya’ya kadar bütün Akdeniz kıyılarını saran zeytinin üretiminde 2, zeytinyağının üretiminde de dördüncü sırada. 500 bin üretici, 150 milyon ağaçla üretim yapıyor. Ancak hükümetin meclise sunduğu tasarı, bu alanların çoğunu zeytinlik tanımının dışında bırakıyor. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nca hazırlanan “Elektrik Piyasası Kanunu ile Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerin Aşılattırılması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” ile 25 dönümden küçük zeytin arazileri “zeytinlik saha” sayılmayacak ve bu arazilerde yapılaşma izni verilebilecek. Yıllar içinde bölünerek, küçülerek gelen zeytinliklerin büyük bir bölümü zaten 10 dönüm kadar. Kalan zeytinlik sahaları da tasarının getirdiği bir başka tehditle karşı karşıya. Halihazırda zeytinlik sahalara en az 3 km mesafede kurulmasına izin verilen tek tesis zeytinyağı fabrikası. Zeytinliklere zarar verecek kimyevi atık bırakan, toz ve duman çıkaran tesis yapılmasına ve işletilmesine izin verilmezken bu da değişiyor. Hem de “koruma” yalanıyla. TALAN KURULU

AKP, Enerji Kanunu değişiklik tasarısına sıkıştırdığı yasa ile zeytincilik yasasını değiştirmenin, zeytinlikleri ranta açmanın derdinde. Akkuyu’daki nükleer santral, Soma’daki termik santral için gözden çıkardığı zeytinliklerde 500 bin üretici 150 milyon ağaçla üretim yapıyor Tasarıya göre her ilde valinin başkanlığında, 9 kişilik “Zeytinlik Sahaları Koruma Kurulu” oluşturulacak. Kurul, sözde “zeytinlik sahaların geliştirilmesi, korunmasına yönelik inceleme, değerlendirme ve izleme yapacak” ancak esas itibariyle yatırımlara karar verecek. 5’i bakanlık bürokratı olan kurulun “uygun” görmesi ile madencilik, elektrik, petrol ve doğalgaz faaliyetleri, savunmaya yönelik stratejik yatırımlar, yol altyapı ve üstyapı faaliyetlerinde bulunacak yatırımlar için zeytinlik sahalarında yatırım yapılmasına Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından izin verilebilecek. Tesadüf bu ki, 5’i bakanlık bürokratı valinin emrindeki kamu görevlisi olan kurulun karar alması için gereken üye sayısı da en az 5. Sıralanan tüm bu yatırım alanlarının yapıldığı alandan daha ge-

niş bir bölgeyi etkileyeceği de açık. Üstelik bu kararlara karşı bakanlığa yapılacak itirazlara dair alınan kararlar kesin, ikinci bir itiraz hakkı yok. AKKUYU VE SOMA SANTRALLER‹NE ÖZEL YASA Tüm bu faaliyetlere izin verilme koşulu ise “kamu yararı”. Zaten AKP’nin tüm akçeli işlerindeki iddiası bu. Bu defa daha yasa çıkmadan bu kamu yararının ne olduğu ortaya çıktı. Akkuyu’daki nükleer santral ile yandaş Kolin İnşaat grubunun Soma’da kuracağı termik santral sahaları için yasaya değişiklik geldi. Akkuyu’da nükleer santral için taş ocağı alanı, Soma’da da kül depolama tesisleri için zeytinlikler “engel” olunca bakanlık harekete geçti. Tasarının 8 Temmuz’da görü-

şüldüğü Tarım Orman ve Köyişleri Komisyonu’nda konuşma yapan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı İlker Sert, yasanın Mersin Akkuyu’daki nükleer enerji santrali için gerekli olduğunu açıkça söyledi: “Bu sahanın 3 kilometre çevresinde birisi yaklaşık 23 hektarlık, birisi 2.7 hektarlık olmak üzere, biri de 10 hektarlık alana dağılmış vaziyette özel şahıslara ait zeytinlikler var ve bizim 2016’da planımız burası için inşaat ruhsatının alınması. Eğer bu kanun böyle kalırsa inşaat ruhsatının alınması ciddi anlamda tehlikeye girecek, yani o zeytinliklerden dolayı 20 milyar dolarlık bir nükleer enerji santralinin inşaat ruhsatının alınamaması gibi ciddi bir riskle karşılaşacağız.” Sert’in örnek gösterdiği diğer proje de Zeytincilik Kanunu’ndaki hüküm nedeniyle yapamadık-

fiEKERPANCARI, TÜTÜN B‹TT‹ SIRA ZEYT‹NDE Soma’da ölen madencilerin büyük bir kısmı, bir zamanların tütün üretim merkezleri olan ilçe ve köylerde yaşayan çiftçilerdi. Tütün Yasası, TEKEL’in özelleştirilmesi ile tütünden sonra zeytine yöneldiler, bir zamanların şark tütünü diyarı Akhisar, tamamen zeytinlik oldu. Şimdi de zeytinler ellerinden gidecek, yasa geçerse ya madene işçi olacak ya da göç edip Kolin’in 3. Köprü, HES inşaatlarında ucuz ve güvencesiz işçi olarak çalışacaklar. Zeytin yetiştiriciliği sadece burasıyla sınırlı değil elbette. Kota nedeniyle şekerpancarı üretemeyen çiftçiler de en çok zeytin yetiştiriciliğine geçiş yaptı. Zeytincilik, Marmara, Ege, Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu’da hızla yayıldı. 80 milyon zeytin ağacı şimdilerde sayısı 150 milyonlara dayandı. TEK DESTEK MADEN LOB‹S‹ Meselenin bir de tüketim kısmı var. E vitamini deposu, kalpdamar hastalıkları, sindirim sistemi, kemik yapısı, beyin ve sinir dokuları üzerinde iyileştirici, güçlendirici etkileri olan zeytin ithal edilecek, üretime oranla tüketimi kısıtlı olan zeytinyağı giderek halkın tüketebileceği bir madde olmaktan çıkacak. 2002’den bu yana 6 kez değiştirilmeye çalışılan yasa şimdi komisyonlarda görüşülüyor. Yasayı sadece Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ile TOBB Türkiye Madencilik Meclisi Başkanı İsmet Kasapoğlu destekledi. Tasarıya karşı zeytin üreticileri ayakta. Değişiklik gündeme geldiğinde Bursa Gemlik’te eylem yapıldı, 68 bin imza toplandı, devamı da gelecek ki bir zeytin üreticisinin dediği üzere “Zeytin ağacı, kendine hürmet edeni de, ihanet edeni de unutmaz”

ATIK SULAR MELEN’E, ORADAN ‹STANBULLU’YA Oysa parlatılan Melen projesi sıkıntılı bir proje. TMMOB Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi’nin 5 Haziran Dünya Çevre Günü kapsamında paylaştığı

İstanbul’un Çevre Sorunları Raporu’nun ana başlıklarından biri su havzalarının durumu/kuraklık tehlikesi ve çözüm olarak sunulan Melen Projesi’ydi. Rapora göre Melen için ne kadar büyük yatırımlar yapılırsa yapılsın, İstanbul’a iletilebilecek su sınırlı. Üstelik evsel atık sular ve sanayi tesislerinin atık suları Melen’i besleyen derelere akıyor. Hemen yanı başında bulunan çöplükteki tehlikeli maddeler Melen’e yağmur suyu ile karışabilecek durumda. Öte yandan maliyeti 1 milyar lira olarak sunulan proje 4 milyarı bulan oldukça pahalı bir proje haline geldi. Su havzalarını korumak yerine dışarıdan su getirmenin faturasını İstanbul halkı ödüyor. Dolayısıyla havzalararası transferin çözüm değil, mevcut havzaların korunması, yapılaşmaya açılmalarının engellenmesi gerek. Ama AKP iktidarı, neoliberal politikaların uygulayıcıları olarak ormanları tahrip ediyor, su varlıklarını pazarlıyor, kurutuyor, kirletiyor, havzaları inşaatlara açıyor. Kestikleri kuzey ormanlarına doğru yayılan “çılgın” projeleri ile kente 2 milyon nüfus daha eklenecek. Kanal İstanbul ile Küçükçekmece Gölü havzası inşaata açılacak. Taşıma suyla değirmenin dönmeyeceği açık ancak son günlerde su sorununa yeni bir halka daha eklendi. İstanbul’un birçok bölgesinde sulardan keskin bir koku yükseliyor. İSKİ’nin çare olarak sunduğu Melen’den gelen suyu niteliği tartışmalıyken Sakarya’dan gelen suyun ağır metaller içerdiği iddiası da gündemde. İBB’ye göre ise koku sıcaklıklar nedeni ile barajlardaki yosunlanmadan kaynaklanıyor.

#DirenFatihOrmanı K uzey Ormanları’nın kentin içinde kalan son parçası Fatih Ormanı, ranta açılıyor. 90’lı yıllarda önemli bir kısmı “Park Orman” adı altında özel işletmeye dönüştürülen, TOKİ tarafından “Maslak 1453” projesiyle Ağaoğlu’na peşkeş çekilen Fatih Ormanı, yine yıkım tehdi-

diyle karşı karşıya. Fatih Ormanı, Çevre ve Orman Bakanı’nın Haziran 2008 tarihli Olur’u ile tabiat parkına dönüştürüldü. 2010 yılında da Bilgili Holding, Park Orman’ı da kapsayan Fatih Ormanı’nı 29 yıllığına Orman Bakanlığı’ndan kiraladı. Serdar Bilgili’nin “Hyde Park”

olarak düşlediği “sosyal sorumluluk projesi”, 15 bin kişilik bir arena, lüks lokantalar, 150 adet bungalov görüntülü lüks villa ve otoparklardan oluşan bir proje. Üstelik bu bilgiler, Orman ve Su İşleri Bakanlığı tarafından denetlenen ormana ilişkin bir proje ilanı bulunmadığı için kamuoyuyla paylaşılmayıp el altından dolaştırılan tanıtım kitapçığında mevcut. Geçen kasım ayında Doğuş Holding’in de ortak olduğu proje için 2010 yılından bu yana imar başvuruları, izin değişiklikleri ile Orman Bölge Müdürlüğü’nde ilerleyen süreçte şimdiki durak belediye. Daha önce Şişli Belediyesi sınırları içinde yer alan or-

man, şimdi Sarıyer belediyesi dahilinde. İmar işinin alışıldığı üzere cambazlıklarla çözülebileceği de ihtimaller arasında. Ancak kesin olan bir şey var ki bu öyle kolay olmayacak. Yaşam savunucuları projenin duyulmasıyla, 28 Haziran’da orman girişinde buluşarak eylem yaptı. Ormanları kamu adına korumak yerine sermayenin eğlence-alışveriş-tatil mekanına çeviren bakanlığa da seslenen açıklamada, tüm kamuoyu Fatih Ormanı’nın takipçisi olmaya çağırıldı, “Ormanımızı adı her kim olursa olsun hiçbir sermaye grubuna ve rantı doğal yaşamdan üstün gören Bakanlık ve iktidara bırakmıyoruz!” denildi.

Kuzey Ormanlar›n›n çocuklar› ‹¤neada’da uzey Ormanları Savunması, sermayenin rant K projeleri için ihtiyaç duyduğu taş ve maden ocaklarına, santrallere karşı 5-6 Temmuz’da İğneada Kampı gerçekleştirdi. Kamp alanı kampa birkaç gün kala idari makamlar tarafından hiçbir gerekçe göstermeden yasaklanınca İğneada’ya 14 km uzaklıktaki Beğendik Köyü’nde yapıldı. Kamp boyunca bölgede doğayı tehdit eden

gelişme ve projeler üzerine forum düzenleyen katılımcılar, atölyelerle de doğayı doğanın imkanlarıyla geliştirilen yöntemlerle korumanın yollarını deneyimlediler. Marmara’da yürütülen mücadeleyi Trakya’nın geneli ile birleştirecek daha büyük bir forma ihtiyaç kararı ile bu doğrultuda bir örgütlenme sürecine ve bu girişimin bir “Kuzey Ormanları Mitingi” ile vücut kazanması ön kararını alındı.


7

EMEK 17 Temmuz 2014 / 30 Temmuz 2014

Halk›n Sesi

“Haziran ‹syan› kürsü konuflmalar›nda kald›” KESK’in 8. Ola¤an kurulu yine sönük, coflkudan uzak, delegasyon ise skoru ve sonucu belli bir maç› izleyicisi gibiydi. Bu genel kurulda gerek kamu emekçileri hareketinin yenilenmesine, gerekse, AKP’nin, emek sömürüsü, kent ve do¤a ya¤mac›l›¤›, kad›n düflmanl›¤› ve gericilikle bütünleflmifl olan iktidar›na karfl› “Haziran ‹syan›”n›n yol göstericili¤ine uygun dönüflüm ne yaz›k ki kürsü konuflmalar›nda kald›. Bir örgütte kurultaylar›n ifllevi olan örgütün geçmifl dönemin mücadele ve örgütlenme bilançosunun ç›kar›l›p sendikan›n olumlu ve olumsuzluklar›n›n ortaya konuldu¤u k›sacas› örgütün kendisine ayna tuttu¤u, bunlardan ders ç›kararak önümüzdeki dönemi projekte etti¤i bir süreç iflletilememifltir. Örgüt bir mücadele arac› olarak de¤il iktidarlaflman›n bir arac› olarak ele al›nm›fl, gruplar›n kimisi oyun kurucu olarak sahne alm›fl, kimileri ise oyunda pozisyon kapma pefline düflmüfltür. KESK içerisindeki tüm çevreler ve bireylerin, bu genel kurul sürecinde de tarihi sorumluluklar›ndan biri olan soka¤›n sesinin büyütülmesi için yenilenme ve yeniyi kurma iddias›n› ifade eden bir örgütlenme ve mücadele program›n›n oluflturulmas›, bu program›n prati¤inin ise fiili, meflru ve militan bir hatta oturtulmas› için cesur ad›mlar›n at›lmas› iken dar grup ihtiyaçlar› öne ç›kar›lm›flt›r. ‹lginin ve beklentinin yo¤un oldu¤u KESK’in Ola¤an Genel Kurulu’nda “olan”› ve statükoyu savunan ifade biçimleri maalesef yenilenme tart›flmalar›n›n da önüne geçmifltir. Genel Kurul’da ak›llarda kalan ise tüzük maddelerinin örgütte tart›fl›lmadan kongrelere s›k›flt›r›lmas›, ittifaklaflmaya kurban edilmesidir. Tüzük tart›flmalar›nda en popüler tart›flma efl baflkanl›kta yürütüldü. Kad›n mücadelesi aç›s›ndan simgesel bir önem tafl›yan efl baflkanl›¤›n KESK’e ba¤l› örgütlerde ifl yerlerinden bafllayarak sahici bir tart›flma olarak yürütülmeden, kongrede ›srarla gündeme sokulmas› elefltirilen bir tutum oldu. Kurulufl sürecinde oldu¤u gibi kamu hizmetlerinin piyasalaflt›r›lmas›, kamu emekçilerinin düflük ücretle, esnek, kurals›z ve ifl güvencesinden yoksun çal›flt›r›lmas›na karfl› haklar›m›z›n yeniden tan›mlanmas› ve birleflik bir emek hareketinin yarat›lmas› için de¤iflimin öncülü¤üne soyunmas› gereken KESK’in önüne yaln›zca tüzük tart›flmalar› özellikle de efl baflkanl›k tart›flmalar› geçirildi. Örgütün 500 delegesinden 264’nün oyu ile geçmesi baflta tüm kad›n üyelerin aktif öznesi oldu¤u bunun yan› s›ra örgütün tüm üyelerinin tart›flmas›na sunularak geçirilmesinin gerekli oldu¤unun göstergesidir. Yine kad›n mücadelesinin bir gere¤i olarak, tüzü¤ün ilkeler k›sm›nda KESK bütçesinde kad›n cinsiyete duyarl›l›¤› hayata geçirme karar› ba¤lam›nda bütçenin buna göre düzenlenmesi biçiminde de¤ifltirilmifl. Yine ayn› amaç do¤rultusunda bir önceki dönemde Genel Meclisin içinde bir dan›flma organ› olarak yer alan Kad›n Meclisi bu tüzükte yap›lan de¤ifliklikle karar organ› haline getirilmifltir. KESK 8.Ola¤an Genel Kurulu örgütün önüne koymas› gereken program› sadece karar önergeleriyle geçifltirmeye çal›flm›fl, örgütün öteden beri her kongrede seçimsiz bir program kurultay› yapma karar› almas› gelene¤i bu kongrede de bozulmam›flt›r. Tüm bunlar göstermektedir ki Haziran ‹syan›’n›n sokakta ifadesini bulan “hiçbir fley eskisi gibi olmayacak” slogan› ile bir yenilenmeyi ifade eden süreç KESK için de eflitlik, özgürlük ve adalet talepleri etraf›nda fiili, meflru ve militan mücadeleden geçecektir.

VEDAfi’ta hiçbir fley eskisi gibi olmayacak ZAR‹FE AKBULUT

S

ermayenin kâr hırsıyla gözünü diktiği ve özelleştirmeyle hızla dönüşen enerji sektöründe bu hıza paralel olarak yaygınlaşan taşeron çalıştırma, enerji işçilerinin can güvenliği dahi en temel haklarını yok sayarak ilerliyor. Keza özelleştirilen kamu işletmelerinde taşeron bir yandan niteliksiz üretim olarak ortaya çıkarken, diğer yandan işçilerin can güvenliğini riske atan, uzun vardiya, düşük ücret olarak yaşanıyor. Van VEDAŞ’ta yaşanan da bunun son örneği. İşçilerin haklarını gasp edip, kâr için işçi sağlığı ve güvenliği önlemlerini almayan taşeron patronları, hizmet üretimindeki sorunlara özellikle son dönemde bölgede yaşanan elektrik kesintisine dair yaptıkları açıklamalarda işçileri hedef gösteriyor. Kendi sorumluluklarını gizlerken işçileri de kentteki halkla karşı karşıya getirmeye çalışıyor. İş cinayetlerine de sıkça öne sürülen

VEDAŞ'ın kâr hırsı sonucu elektriksiz bıraktığı bölge halkının öfkesini işçilere yöneltmeye çalışıyor, halk işverenin bu oyununu kanmıyor “sorumlu işçi” argümanı şimdi elektrik kesintilerine mazeret olarak kullanılıyor. VEDAfi’TA KÖLEL‹⁄E KARfiI D‹REN‹fi SEND‹KAYLA BAfiLIYOR VEDAŞ’ta özelleştirme sonrası işçi sağlığı ve güvenliğinin olmaması, düşük ücretle çalışmaya ve kölelik koşullarında çalışmayı taahhüt altına alan sözleşmeye karşı örgütlenen işçiler Enerji-Sen’e üye oldu. İlk olarak VEDAŞ Hakkâri işletmesinde işçiler talepleri için iki günlük iş bırakma eylemi gerçekleştirmiş, direnişin ardından işveren işçilerin talebini kabul etmek zorunda kalıp, sendika yetkisini beklemeden fiili toplu

sözleşme ile protokol imzalamıştı. Ardından Van ve Muş illerinde arızaonarım-bakım servisinde çalışan işçiler de aynı sorunları yaşadıklarını ve aynı haklardan yararlanmak istediklerini ifade ederek direnişe başladı. VEDAŞ yönetimi işçilerin eşit hak talepleri karşısında anti-propaganda yaparak kesintilerden işçileri sorumlu tutup, halkın işçilere vereceği desteği engellemek istedi. VEDAŞ yönetimi elektrik kesintilerinin nedenini işçilere yıkmaya çalışsa da, kesintilerin asıl nedeni devralınan elektrik dağıtım şirketlerinde yetersiz altyapının tamamlanmaması ve yeni yatırımların yapılmaması.

“YASADIfiI GREV” TEHD‹D‹! VEDAŞ işçileri, 6331 sayılı İSG Kanunu'nun 13. Maddesi’nde tarif edilen karşı karşıya oldukları "ciddi ve yakın tehlike nedeniyle "çalışmaktan kaçınma haklarını” kullanıyor. Direnişi "yasadışı grev" olarak yansıtmaya çalışan VEDAŞ yönetimi, "enerji işkolundaki grev yasağı" ile "grevin cezai ve maddi sonuçlarından" bahsederek ve sırtını yasladığı sermaye hükümetini işaret ederek işçileri tehdit ediyor. MÜCADELE YOL GÖSTER‹YOR Van, Hakkâri, Bitlis ve Muş’ta EnerjiSen üyelerinin halkla birlikte, hak temelli yürüttükleri direniş, son dönemde AKP’nin ve patronların emek alanında yürütülen grevleri, işçi direnişlerini yasaklarla, polis saldırısı ve çeşitli bürokratik ayak oyunlarıyla boğmaya çalışmasına karşı önemli bir mücadele örneği olarak öne çıkıyor.

Somalı madenciler, korkmuyor, susmuyor, güvence istiyor Tutulmayan sözler nelerdi?

S

oma’da maden işçilerinin 301’ine mezar olan katliamın ardından, devletin ve sermayenin kar hırsıyla kuşattığı çaresizlik karşısında kendi emeğinin hakkına ve yaşam hakkına sahip çıkan madencilerin mücadelesi sürüyor. Sermaye ve onun hükümeti AKP tarafından kendilerine biçilen ‘fıtrata’ razı gelmeyerek, siyasi kuşatmaya karşı güvenceli bir iş için yeniden örgütleniyor, taleplerini oluşturuyor ‘madenler kamulaştırılsın’ ve ‘taşerona son verilsin’ diyor.

SOMA’YI SOMA’DA BIRAKMAYANLAR YOLA ÇIKIYOR DİSK Dev Maden-Sen üyesi madenciler Soma’da düzenlenen “Soma Geleceğini Tartışıyor” forumunda ‘Madenciye verilen sözler tutulsun’ demek için 16 Temmuz’da Ankara’ya gideceklerini duyurdu. Foruma

yüzün üzerinde madenci katılırken, madende yaşamını yitiren işçilerin aileleri de katıldı. Forumda konuşma sırası işçilere gelince konuşmakta tereddüt edenleri gören eşi maden faciasında ölen Selda Sümer söz alarak, “Eşlerimizi göçükten çıkaran arkadaşları şu an işsiz, evlerine ekmek götüremiyorlar. Eşlerimizin arkadaşlarına hakları tanınsın. Bizim eşlerimiz korktukları için sustu. Siz susmayın! Siz susarsanız siz de öleceksiniz, çocuklarınız yetim kalacak. Korkmayın, korku ölüm getiriyor, birlik olun” dedi. Bu sözler AKP, sermaye ve sarı sendika kuşatmasının hala işçiler üzerinde etkisi olduğunu gösterirken daha sonra işçiler de söz alarak, verilen sözlerin tutulmasını istediler ve adaletsizliğe boyun eğmeyeceklerini, sonuna kadar talepleri için direneceklerini vurguladılar.

Meclis Plan ve Bütçe Komisyonu’nda kabul edilen Torba Yasa, Meclis Genle Kurulu’na getirildi. Madenci Yasas› diye gösterilen yasada madencilerin çal›flma koflullar›na dair talepleri yer almazken verilen sözlerde tutulmad›. Tafleron çal›flmaya son verilecek. Devlet taraf›ndan denetimler yap›lana ve teftifl raporlar› tamamlanana kadar kimse madenlere inmeye zorlanmayacak. Kimseye bu süre içinde ç›k›fl verilmeyecek. Maafllar tam flekilde, eskizsiz ödenecek. fiartlar düzelenene kadar gerekirse 7-8 ay devlet maafllar› ödeyecek. 6 maafl ikramiye verilecek. Maafllar en az 2000 lira olacak. Kamuda yeralt›nda günlük 7,5 saat yazan çal›flma süresi, 6 saat olacak. Haftal›k çal›flma saati 36 saati asla geçmeyecek. Ölen madenciler sivil flehit statüsünde say›lacak. Ölen madencilerin yak›nlar›na 1400TL-1500TL aras›nda ölüm ayl›¤› ba¤lanacak. Ölen madencilerin yak›nlar›ndan 1 kifliye istihdam sa¤lanacak. Resmi tatiller ve senelik izinler yer alt› sigortas› olarak yat›r›lacak. Maden ocaklar›nda Yaflam Odalar› zorunlu hale getirilecek.

Davutpaşa’da adalet yok İ

stanbul Davutpaşa’da kaçak maytap atölyesinde 31 Ocak 2008’de 21 kişinin ölümü, 115 kişinin yaralanmasıyla sonuçlanan patlamaya ilişkin dava karara bağlandı. Çalışma ve denetleme koşullarıyla ilgili bakanlıkların soruşturmaya konu dahi edilmediği davada, Zeytinburnu Belediye Başkanı Murat Aydın ve dönemin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İstanbul Bölge Müdürü Atakan Tanış beraat etti. Patlamanın ve ölümlerin faturası belediyedeki müdürlere kesildi. Zeytinburnu Belediyesi Zabıta Müdürü Feruz Kutsal ve Ruhsat ve Denetim müdürü Rüstem Tekin iyi halden 7 yıl 6 ay ceza aldı. Dönemin İmar ve Şehircilik Müdürleri Şevket Yıldırım ve Servet Kırna’nın cezaları 30 bin 400 liraya paraya çevrildi. İki sanık bu cezayı 24 taksitte ödeyecek. Görevine devam eden İmar ve Şehircilik Müdürü Hatice Küçükakyüz 18 bin 200 lira para cezası aldı. Bina sahiplerinin cezası 5 yıla indi.

DENET‹MS‹ZL‹K ÖLÜM GET‹R‹YOR Açılan davalarda cezai yaptırımların yetersiz olması, sorumluların, denetim yapmayan bakanlıkların yargılanmaması sonucu iş cinayetleri sürüyor. Zeytinburnu’nda 12 Temmuz’da bir atölyede patlama oldu, 3 işçi öldü.


8

SERMAYE 17 Temmuz 2014 / 30 Temmuz 2014

Halk›n Sesi fi›rnak'›n Silopi ilçesinde elektrik kesintilerini protesto için yolu trafi¤e kapatan halk, Dicle Elektrik Da¤›t›m Afi ‹flletme Baflmüdürlü¤ü'ne yürüdü. Yürüyüfle polis sald›rd›, sald›r›ya direnen Silopi halk› binay› tafl ya¤muruna tuttu.

Kaçak elektri¤in elektri¤in faturas› faturas› Kürtlere Kürtlere Kaçak MEHTAP MET‹NO⁄LU

AKP iktidarının piyasacı enerji politikasının sonuçları altyapı eksiklikleri ve sistematik elektrik kesintileri olarak kendini gösteriyor. İktidar ve elektrik şirketleri ise Kürt illerinde, "kaçak elektrik" adı altında altyapı eksikliklerinin faturasını halka kesmeye çalışıp, ırkçı-ayrımcı dili körükleyerek yetersizliklerini örtbas etmeye çalışıyor

K

ürt illerinde başta Şırnak, Batman, Urfa, Mardin ve Diyarbakır olmak üzere birçok kent merkezinde ve köylerde elektrik kesintilerine karşı haziran ayı sonundan beri eylemler sürüyor. Bölge halkı ve ürünlerini sulayamayan çiftçiler, yol kesme eylemlerinin yanı sıra trafolara ve DEDAŞ binalarına yürüdü. Türkiye'de üretilen petrol ve elektriğin büyük bölümü ise neredeyse her gün elektrik kesintilerinin yaşandığı Kürt illerinden karşılanıyor. Bölgedeki 21 ilin Türkiye toplam elektrik enerjisinden aldığı pay 2006 verilerine göre yüzde 6,8. Bu verilerdeki temel çelişkiyi oluşturan başlıca faktör ise bölgeye yönelik enerji politikası.

BAKANA GÖRE fi‹RKETLER SUÇSUZ, KÜRT HALKI HIRSIZ AKP'nin enerji politikasının Kürt illerinde ayrımcılık ve ırkçılık temelinde uygulandığı Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız'ın açıklamalarında da görülüyor. Meclis'te gazetecilerin sorularını yanıtlayan Yıldız, Kürt illerindeki elektrik kesintilerinin suçlusu olarak halkı hedef gösterirken suç tanımı olarak "kaçak elektrik" kullanımını işaret etti. Bakan Yıldız Kürt illerindeki elektrik kesintilerinin "kaçak elektrik kullanımı" iddiasıyla yapıldığını şu sözlerle anlattı: “Dicle bölgesinde kayıp kaçak oranının yüzde 75-80’lere çıktığı ve ödeme oranlarının yüzde 10’lar civarında oldu-

Sermayenin seçim stratejisi: ‹stikrar T

ürkiye Sermaye Piyasası Birliği'nin 8 Temmuz'daki ilk genel kurulunda konuşan Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, AKP'nin ekonomi politikalarına içeriden yönelttiği eleştirilerle tekelci sermayenin ve uluslararası sermayenin istikrar beklentisini dile getirdi. Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde Erdoğan'ı ve AKP'yi bekleyen farklı parametrelere bağlı kriz olasılıkları, tekelci sermayenin de gündeminde. Babacan'ın içeriden dile getirdiği eleştiriler, TÜSİAD'ın zaman zaman yaptığı "uyarıcı" eleştirilerle örtüşüyor. Babacan konuşmasında, "Büyüme modelimiz sürdürülebilir değil", "Dışarıya kapanamayız" ve

"Hayali düşman yaratmamalıyız" sözlerinin yanı sıra "Siyasette popülizm çok doğal bir hastalıktır, bu tuzağa düşmemek gerekiyor. Kısa vadeli bakış açısıyla uzun vadeli çıkarları tehlikeye atmamak gerekiyor" dedi. SERMAYEN‹N SEÇ‹M AR‹TMET‹⁄‹ Sermaye kesimlerinde Tayyip Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı seçilip seçilememesi, AKP'nin başına kimin geçeceği ve ekonomi ekibini kimin yöneteceğine kadar bir dizi senaryo türetiliyor. Sermayenin seçim aritmetiğinde temel aldığı parametre ise Babacan'ın eleştirisinde saklı. Ekonomik istikrarın sağlanabileceği en uygun yöntemin seçilmesi.

ğunun bilinmesi lazım. Biz 77 milyonumuza hizmet etmek durumundayız. Doğusu, Batısı yok. Elektrik arz güvenliği ile ilgili herhangi bir sıkıntımız yok. Üretimle alakalı herhangi bir sıkıntımız yok ama biz parasını ödeyenle ödemeyen arasındaki ayrımı mutlaka kamuoyuyla paylaşmak durumundayız.” “Ödemeyenlerin parasının, ödeyenler tarafından daha fazla ödenmesi doğru bir işlem değil” diyen Yıldız, faturasını ödeyenödemeyen ayrımını öne çıkararak iktidarının ve elektrik şirketlerinin sorumluluğunu Kürt halkının üzerine yıkıp, düşmanlaştırma politikası güdüyor. Elektrik dağıtım şirketlerinin soygununu örtbas etmeye çalışan Taner Yıldız, kayıp kaçağın en çok Kürt illerinde olduğunu söyleyip "batıdakilere" bu parayı mecburen ödettikleri söylemini yıllardır sürdürüyor. Oysa kayıp kaçak kaleminin yansıtıldığı faturalar Kürt illerinde de kesiliyor. ALTYAPI YOK, MALZEME KAL‹TES‹Z Kürt halkı kaçak elektrik kullandığı iddiasıyla elektrik dağıtım şirketleri tarafından günlerce süren kesintilerle "cezalandırılıyor". Elektrik Mühendisleri Odası’nın tanımlamasına göre, Kürt illerinde yaşanan problemlerin ana kaynağı enerji talebini karşılayacak düzeyde bir altyapının tesis edilememiş olması, mevcut dağıtım ve iletim şebekesinin ihtiyacı karşılayamaması, teçhizatın eski ve ekonomik ömrünü tamamlamış olması, kali-

teli malzeme kullanılmaması. Batman Halkın Sesi gazetesinde Bilal Devran imzasıyla yer alan köşe yazısında elektrik kesintilerinin nedeniyle ilgili şu saptamalarda bulunuluyor: "Bölgedeki elektrik alt yapısı, illerin nüfus artış hızı ve ekonomik gelişimine ayak uydurmuyor. Elektrik alt yapısının yenilenmesi için ayrılan bütçe, -ihaleler siyasilerin yakınları tarafından kazanıldığından/kazandırıldığından- çarçur ediliyor. Yenilenmesi gereken alt yapı ve trafolar sadece kağıt üstünden yenileniyor. Bir de ülkemizin temel hastalıklarından olan alt ve üst yapı çalışmalarının uzun vadeli yapılmaması, işleri daha da içinden çıkılmaz hale getiriyor. Yapılan çalışmalar kısa soluklu oluyor. Çoğu çalışma birkaç yıl sonra yetersiz kalmaya başlıyor." Elektrik dağıtım şirketleri ve iktidar ise el birliğiyle içine düştükleri yetersizlikleri bölgede yaşayan halka fatura etmeye çalışırken bu yetersizliğin "kaçak kullanım var" bahanesiyle üstünü örtmeye çalışıyor. ‹fiÇ‹YLE HALKI KARfiI KARfiIYA GET‹RME STRATEJ‹S‹ Halkın Sesi'ne konuşan Enerji Sen Örgütlenme Uzmanı Emin Atsız, bölgedeki altyapı ve malzeme yetersizliği nedeniyle iş güvenliği kurallarının ihlal edildiği, kalitesiz malzemenin ise trafo yangınlarından kaynaklanabilecek iş kazalarına davetiye çıkardığını belirtti. Sadece bir beldede 100-150 civarında arıza

meydana geldiğini, işçilerin yoğun iş yükü altında kaldığını söyleyen Atsız, özellikle köylere 3-4 gün boyunca elektrik verilmediğini kaydetti. Elektrik dağıtım şirketlerinin özelleştirilmesinden sonra altyapının düzeltileceği yönünde çeşitli vaatlerin verildiğini ancak eskisinden daha kötü bir hal aldığını vurgulayan Atsız, kurumun üstüne suç almadan halkı ve işçileri suçladığını vurguladı. Kaçak elektrik söylemiyle "batıda faturasını ödeyen-doğuda faturasını ödemeyen" ayrımının iktidar tarafından güçlendirilmeye çalışıldığını söyleyen Atsız, bölgede de işçiyle halkın kesintilerle karşı karşıya getirildiğini belirtti. AYRIMCI IRKÇI ENERJ‹ POL‹T‹KASI Enerji Sen Genel Başkanı Ali Duman, elektrik kesintileriyle ilgili yaptığı açıklamada kesintilerin devamlılığına ilişkin şu gerekçeleri sıralamıştı: "Birinci sebep, dağıtım şirketlerinin (TEDAŞ’ın) özelleştirilmesiyle tecrübeli işçilerin tasfiye edilmesi (4C’ye gönderilmesi ya da emekliliğe zorlanması); ikinci sebebi devralan şirketlerin kar güdüsüyle eksik işçi çalıştırması. Yani temel sebep TEDAŞ’ın bölge bölge ivedilikle özelleştirilmesi." Türkiye'nin genelinde özelleştirme ve özelleştirmeden kaynaklı taşeron çalıştırma sistemine bağlı kesintiler yaşanırken Kürt illerinde ayrımcı-ırkçı enerji politikası da devreye sokuluyor.

Yarg›tay elektrik flirketlerinin yan›nda! Bolu Barosu’na kay›tl› avukat Reflat Bulut’un elektrik faturalar›na yans›t›lan ‘kay›p kaçak bedeli’ ile ‘sayaç okuma bedeli’nin hukuka ayk›r› oldu¤u gerekçesiyle Sakarya Elektrik Da¤›t›m Afi aleyhine açt›¤› davada yerel mahkemenin lehte verdi¤i karar Yarg›tay’dan döndü. Yarg›tay 3'üncü Hukuk Dairesi, Enerji Piyasas› Düzenleme Kurumu’nun, kendisine verdi¤i yetki çerçevesinde bu bedelleri belirledi¤ine hükmetti. Oysa kay›p-kaçak bedellerinin tüketiciler taraf›ndan ödenmesi hakk›nda flirketlere aç›lan birçok dava kazan›lm›fl ve yüzde 15'lik kay›p kaçak bedeli "hukuka ayk›r›" bulunarak tüketiciye iadesine karar verilmiflti.

Erdoğan-Barzani Kürt petrolü pazarlığında

Ifi‹D kaçak petrol sat›yor

Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) Baflkan› Mesut Barzani, Baflbakan Yard›mc›s› Kubat Talabani, Do¤al Kaynaklar Bakan› Aflti Hawrami, Hükümet Sözcüsü Sefin Dizayi ve Maliye Bakan› Rebaz Muhammet 15 Temmuz'da Ankara'ya geldi. Barzani, Abdullah Gül, Tayyip Erdo¤an ve Ahmet Davuto¤lu’yla ayr› ayr› bir araya geldi. Barzani ve heyetinin Türkiye’ye Halkbank’ta biriken bakiyenin tahsilat› için geldi¤i yönündeki haberlerin do¤ru olmad›¤›n› belirten Enerji Bakan› Taner Y›ld›z ise ziyaretin amac›n› flöyle aç›klad›: “Geçici olan hesaplar›n kal›c› olan hesaplar haline getirilmesi ve yetkililerle beraber bu hesaplar›n aç›lmas› için geliyorlar. Bunun (petrol sevkiyat›na arac›l›k etmenin) sürdürülebilir bir ifl olmas› için gayret ediyoruz... Kuzey Irak’›n hakk›n›n o bedel içinden al›n›p da götürülmesi ile alakal› bir gündemimiz yok; tabii ki bunlar ileride olacak” dedi. Ba¤dat’tan alaca¤› yaklafl›k 7 milyar dolarl›k borcu gerekçe gösteren Barzani, Halkbank’taki hesaba yatan petrol ödemelerinin tamam›n› kendisi almak istiyor. Radikal'den Murat Yetkin'in 15 Temmuz tarihli yaz›s›na göre, Ba¤dat’taki Nuri el-Maliki hükümetinin itiraz›na

Ifi‹D'in ele geçirdi¤i sahalardan ç›kar›lan ham petrol 'Iraq Oil Report'un haberine göre kaçakç›lara sat›l›yor, ruhsats›z rafinerilerde ifllenen petrolün bir bölümü kaçak yollarla Türkiye ve ‹ran'a giriyor. Ifi‹D kontrolündeki kaçak petrol ticareti büyürken kaçak akaryak›t sat›fl›n›n s›n›r illerini aflarak Konya’ya kadar uzand›¤›na dikkat çeken BP Türkiye Akaryak›t Genel Müdürü Martin Thomsen’e göre, kaçak engellenmezse motorin pazar› yüzde 3 daralacak. Thomsen aç›klamas›nda, "Özellikle güney bölgelerinde çok büyük sat›fl kay›plar› var. Adana ve Hatay civar›ndan bafll›yor ve Konya’ya kadar piyasay› etkiliyor. ‹ç Anadolu’ya kadar bir üçgen fleklindeki bölgede piyasa etkileniyor" dedi.

ra¤men KBY kontrolünde üretilip Türkiye üzerinden sat›fl›na bafllanan (ilk partiyi bir ‹srail flirketi alm›flt›) petrolün tutar› yaklafl›k 95 milyon dolara yaklaflt›. Irak Anayasas›’na göre petrol sat›fl›ndan IKBY’ye düflen pay yüzde 17, Türkiye üzerinde sat›fl› yap›lan petrolün masraflar ve kesintiler düfltükten sonraki yüzde 17’si ise yaklafl›k 8 milyon dolar ediyor. Barzani, Ba¤dat’›n onay›ndan geçmeden Erbil’in hazinesine girecek ilk petrol gelirinin bu olmas›n›, devam›n›n gelece¤ini

umuyor. Hürriyet'in haberine göre, IKBY ve AKP aras›nda yap›lan görüflmelerde Kürt petrolü geliri konusunda yeni bir süreç bafllat›ld›. Ayr›ca Türkiye’nin gelir paylafl›m›na iliflkin Erbil ve Ba¤dat aras›nda bir uzlaflma bekledi¤i, uzlaflma sa¤lanana kadar Halkbank’taki paran›n ç›kmas›na izin verilmeyece¤i ancak böyle bir anlaflma mevcut koflullar alt›nda pek mümkün görünmedi¤i dile getirildi.


9

DÜNYA 17 Temmuz 2014 / 30 Temmuz 2014

Halk›n Sesi

‹ S R A ‹ L I fi ‹ D ’ ‹ N YA R AT T I ⁄ I K R ‹ Z ‹ F I R S AT B ‹ L ‹ P S A L D I R I YA G E Ç T ‹

Filistin’i imha savaşı VEC‹H CUZDAN

İ

srail bu kez de 12 Haziran gecesi 3 Yahudi yerleşimcinin faili meçhul kişilerce kaçırılarak öldürülmesini bahane ederek, Filistin’e yönelik büyük çaplı bir saldırı başlattı. Kaçırma eylemini IŞİD’e bağlı olduğunu iddia eden bir örgüt üstlendi ama İsrail olaydan Hamas’ı sorumlu tuttu. İsrail’in yüksek teknolojili silahlarla düzenlediği yıkıcı saldırılara karşı Filistinli direniş örgütleri Hamas, FHKC ve İslami Cihat küçük roketlerle yanıt vermeye çalışırken, İsrail, “meşru savunma hakkı” iddiasıyla hava bombardımanından Filistinli parlamenterleri de kapsayan kitlesel tutuklamalara geniş ölçekli bir harekat yürütüyor. 15 Temmuz itibariyle bilanço şöyle: 39’u çocuk, 24’ü kadın 194 Filistinli yaşamını yitirdi, 1400’den fazlası yaralandı, yüzlercesi tutuklandı. İsrail tarafında ise bir kişi yaşamını yitirdi. Mısır’ın 14 Temmuz’da gündeme getirdiği ateşkes önerisini 15 Temmuz sabahı kabul eder görünen İsrail, akşama doğru saldırılarına yeniden başladı. Bu eşitsiz durum ortada İsrail’in “meşru savunma hakkı” iddiasını haklı çıkaracak bir çatışma değil, tek taraflı bir işgal ve saldırı olduğunu ortaya koymak için yeterli. Üstelik İsrail şimdi Ortadoğu’da IŞİD’in yarattığı kaotik atmosfer karşısında Filistin direnişini IŞİD ile aynı kefeye koyduğu “bölgesel” bir tehdit tanımla-

yarak bu durumdan hem Filistin direnişini ezeceği hem de arta kalan Filistin toprakları üzerindeki işgalini sonuna kadar ilerleteceği bir fırsat yaratmaya çalışıyor. İsrail yönetimi bu harekatla Hamas’ı iyice ezerek direniş kapasitesini kırmayı ve El Fetih gibi İsrail hakimiyetini kabul eden bir pozisyona getirmeyi hedefliyor. İsrail’in Hamas hakimiyetindeki Gazze’ye yönelik bir kara operasyonunu gündeme alması da uzun ve yıkıcı bir savaşın habercisi. Resmi sınırları İsrail tarafından delik deşik edilmiş, birbiriyle toprak bağlantısı olmayan küçük açık hava hapishaneleri durumundaki Filistin’in Akdeniz kıyısındaki küçük toprak parçası Gazze, dünyanın en yüksek nüfus yoğunluğuna sahip bölgelerinden biri. İsrail kuşatması altındaki Gazze’de Filistin’in diğer bölgelerinden İsrail işgali nedeniyle kaçmış yüz binler yaşıyor. İsrail şimdi de gidecek hiçbir yeri kalmamış olan Gazzelilere “büyük saldırı geliyor, evlerinizi terk edin” diyor. Çıkışı olmayan bir savaşı ilan eden İsrail, Filistin’in kırıntı halinde kalan egemenlik haklarını da ortadan kaldırmaya yöneliyor. Robert Fisk, İsrail’in yeni oyununu İsrailli bir sosyalistin sözleriyle aktarıyor: “Bu arada, 90 yaşında ve neyse ki hala dinç olan ünlü İsrailli solcu felsefeci Uri Avnery ülkesinin en yeni takıntısını fark etmiş: IŞİD’in (Irak Şam İslam Devleti) Irak/Suriye “hilafet”iyle batıya saldırarak Şeria Nehri’nin doğu kıyısına

ulaşma tehdidi.” “Avnery şöyle diyor, ‘Netahyahu dedi ki, eğer Şeria Nehri’ndeki yerleşik İsrail birlikleri durdurmazsa, Tel Aviv’in kapısına dayanacaklar.’ Tabii ki işin aslı şu ki IŞİD Irak ya da Suriye sınırından Ürdün sınırını geçmeye kalktığı anda İsrail hava kuvvetleri tarafından ezilecektir.” “Her halükarda bunun önemi şu ki, eğer İsrail (kendi topraklarını IŞİD’den korumak için) ordusunu Ürdün’de tutarsa, gelecek ‘Filistin’ devletinin sınırları olmayacak; İsrail tarafından çevrilmiş, İsrail işgaliyle kuşatılmış olacak. ‘Yaşanabilir’ Filistin devleti asla olmayacak.” Filistin halkının ise bu büyük saldırı karşısında direnmekten başka şansı yok. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde ABD vetosu nedeniyle İsrail’i değil engellemek kınamak yönünde bir karar çıkarmak bile mümkün değil. Kısa süre önce Türkiye ve Katar’ın peşine takılıp kendisini yıllarca destekleyen İran, Suriye, Hizbullah eksenine sırtını dönen, hatta cihatçı çetelere yardımcı olan Hamas şimdi güvenilmez bir müttefik olarak yeniden direniş ekseninde yer bulmaya çalışıyor ancak yakın geçmişte yaşananları telafi etmesi çok zor. Çürümüş El Fetih, yıpranmış Hamas dışında sahada direnişi sürdüren FHKC ve İslami Cihat ise etkileri sınırlı örgütler. Ancak Filistin’e yok olmayı dayatan yeni İsrail saldırısı Filistin siyasetini yenileyecek zorunlu bir direniş sürecini beraberinde getiriyor.

15 Temmuz itibariyle bilanço şöyle: 39’u çocuk, 24’ü kadın 194 Filistinli yaşamını yitirdi, 1400’den fazlası yaralandı, yüzlercesi tutuklandı. İsrail tarafında ise bir kişi yaşamını yitirdi

“Filistin’e özgürlük, İsrail’e boykot”

İ

şgalci İsrail ordusunun Filistin’e yönelik saldırıları tırmanırken, 13 Temmuz günü Filistin İçin İsrail’e Karşı Boykot Girişimi’nin çağrısıyla bir araya gelen yaklaşık bin kişi, Türkiye-İsrail ilişkilerinin kesilmesi talebiyle Beyoğlu Tünel’den Galatasaray’a yürüdü. “Artık yeter! İsrail’li askeri, ekonomik,

kültürel, akademik ilişkiler kesilsin!” yazılı bir pankart açan eylemciler, “Filistin’e özgürlük, İsrail’e boykot”, “Yaşasın Filistin Halk Kurtuluş Cephesi” sloganlarını attı. İsrail katliamlarını sürdürürken 2009’dan bu yana ikiye katlanarak 5 milyar dolara ulaşan Türkiye-İsrail ticareti nedeniyle AKP’nin sözde

kalan tepkilerinin ikiyüzlülükten başka bir şey ifade etmediğini belirten Boykot Girişimi, İsrail saldırganlığının durdurulması için ikili ilişkilerin kesilmesini istedi. 14 Temmuz günü de Ankara Halkevleri, Filistin’e destek için İsrail Konsolosluğu önüne bir protesto yürüyüşü gerçekleştirdi.

‘IŞİD çetesi, emperyalizmin maşası’ S

uriye’de ele geçirdiği stratejik bölgelerde şeriat ilan eden, Irak’ın ikinci büyük kenti Musul’u ele geçirerek dünyanın dikkatini üzerine çeken ve bölgenin haritasını değiştiren IŞİD tüm Ortadoğu halklarını tehdit ediyor. IŞİD katliam ve yıkım ile ilerlerken, emperyalist planların uygulanmasına da uygun zemin hazırlıyor. Bu planlar arasında ABD’nin hasımlarının zayıflatılması ve bölge kaynaklarına erişim sağlayan işbirlikçilerinin emperyalistlerin yörüngesine daha fazla sokulması öne çıkıyor. Cerablus (Antep Karkamış karşısında) ve Tel Abyad’ı (Urfa Akçakale karşısında) kontrol eden

IŞİD savaşı bu iki nokta arasına, yani Rojava’nın (Batı Kürdistan) Kobane bölgesine yoğunlaştırdı. IŞİD, Musul’u büyük para ve silah stoklarıyla birlikte ele geçirdikten sonra bu silahları Suriye’ye taşıdı. Ağır silahlarla donanan çeteler, Rojava’ya özellikle de çok cepheli yoğun bir saldırı başlattı. Saldırılarını üç koldan yoğunlaştıran IŞİD, Rojava’nın savunma gücü Halk Savunma Birlikleri’nin (YPG) direnişiyle karşılaştı. Saha savaşında ağır kayıp verince psikolojik savaş taktiğine yönelen IŞİD, bir yandan vahşi infaz görüntüleri yayımlayarak korku salmaya, diğer yandan

Dünya Kupası’nda sokağın finali D

ünya Kupası’nda tek final Maracana’da değildi. Sokakta da yüzlerce kişi FİFA’ya ve hükümete karşı eğitim ve sağlık hakları için, siyasi tutuklulara özgürlük istemek için, Filistin’le dayanışmak için buluştu ve sokağın finali çatışmalı oldu. Finale ev sahipliği yapan Rio de Janeiro günün erken saatlerinden itibaren yoğun bir polis ablukasına alındı.

Birçok yolu kapatan polis insanların evlerine dahi gitmesine engel oldu. Yoğun polis tehdidine rağmen bini aşkın Brezilyalı Saens Pera Meydanı’ndaydı. ‘Fifa go home!’ sloganıyla buluşan Brezilyalılar ‘Kan kupası’ yazılı dövizler taşıdı. Ayrıca İsrail’in yoğun saldırısına maruz kalan Filistin ile dayanışma göstermek için eylemciler Filistin bayrakları taşıdı.

YPG kontrolündeki bölgelere bombalı araç saldırıları düzenleyerek sahada ilerlemeye çalışıyor. Öte yandan IŞİD’in bu sistematik saldırıları, emperyalistlerin ve işbirlikçilerinin amaçlarına hizmet ediyor. AKP iktidarı, Suriye sınırındaki cihatçılara yönelik operasyon yapan Suriye ordusuna karşı pek çok kez saldırı düzenledi. Ancak aynı hükümet Suriye sınırında iki kapıyı kontrol eden, sınır hattında saldırılarını artıran ve bir ayı aşkın süredir aralarında Musul Başkonsolosu’nun bulunduğu Türkiyelileri rehin tutan IŞİD’e yönelik tek bir hamlede bulunmadı. Aksine AKP IŞİD’i müttefik sayıyor. Her fırsatta ‘çözüm süreci’nde ısrarcı olduklarını vurgulayan Tayyip Erdoğan, IŞİD eliyle Kürtlerin elini zayıflatma girişimleriyle masada elini güçlendirmek istiyor. Öte yandan Barzani gibi işbirlikçi Kürtler de IŞİD sayesinde Bağdat’la ipleri kopararak giderek Ankara’ya daha fazla yakınlaşıyor. Kısa süre önce Barzani Ankara’da üst düzey görüşmelerde bulundu. Gündem, Barzani’nin “Irak’ta değişim artık kaçınılmazdır” ifadesinden hareketle Kürdistan’ın ‘bağımsızlığı’, IŞİD sorunu ve Kuzey Irak’ın petrolleri meselesi oldu. Irak’ın en önemli petrol rafinerisinin IŞİD’in eline geçmesiyle uzun zamandır arzuladığı fırsata kavuşan Türkiye, Kürt petrolünün hem rafineri hem de dağıtım ihtiyacını karşılıyor.

‹spanya’dan Güney Asya’ya uzanan bir “Hilafet Devleti” ilan eden Ifi‹D’in bugün yapt›klar›, ABD Milli ‹stihbarat Konseyi taraf›ndan 2004’te “hayal” edilmifl. “ABD ç›karlar›na tehdit oluflturabilecek mevcut trendleri öngörmek” amac›yla haz›rland›¤› belirtilen raporda, 2020’de ‹spanya’dan Güney Asya’ya uzanan bir “Hilafet Devleti” kurulaca¤› yaz›lm›fl.

Barzani yönetiminin ‘bağımsızlık’ çıkışına 30 Haziran’da bölgenin iki ülkesinden destek gelmişti. İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu, “Kürtler bağımsızlığı hak ediyor” derken, AKP sözcüsü Hüseyin Çelik, Kürdistan ilan edilirse Türkiye’nin tepkisinin olumlu olacağını söylemişti. ABD’nin etkin yayınlarından Wall Street Journal’da yayımlanan bir makalede, ABD dış politika belirleyicilerinin Barzani yönetimiyle daha yakın ilişkiler kurma çağrısı yaptığını belirterek, Kürtlerin bağımsızlık isteğine yönelik şu ifadelere yer verdi: “Amerika ve Batı’nın Kürdistan’ın bağımsızlığını destekleme ve bununla birlikte Amerika’nın Irak Kürdistanı’nda bölgedeki askeri merkezi olacak üssünü oluşturmasının zamanı geldi. Her şeyin ötesinde bağımsızlığa hazırlanan bu ülke, Saddam’ın devrilmesinden bu yana istikrar, göreceli güvenlik limanı ve Amerika ve batı yanlısı olduğunu kanıtladı. Kürdistan’da büyük bir Amerikan üssünün inşa edilmesi bir yandan Kürtlerin bağımsızlığını güvence altına alırken, diğer yandan ABD’nin Ortadoğu’da zayıflayan stratejik pozisyonunu güçlendirecektir.” * “IŞİD Çetesi Emperyalistlerin Maşası”: Urfa Suruç’ta IŞİD’e karşı Kobani’ye destek için çadır kuran Türkiyeli Kürtlerin astığı pankart.


10

ULAŞIM 17 Temmuz 2014 / 30 Temmuz 2014

Halk›n Sesi

Mamaklılar Gökçek’e diz çöktürdü Kılavuz: hak mücadelesi Mamak’ta büyük ço¤unlu¤u emekçilerden ve Alevilerden oluflan on binlerce insan›n yaflad›¤› mahallelere otobüs göndermeyen Gökçek, Halkevleri öncülü¤ünde yaklafl›k üç hafta süren ulafl›m hakk› mücadelesiyle yenilgiye u¤rat›ld›. Oysa Gökçek ne bu yenilgiyi ilk defa tatt›, ne de hak mücadeleleri prati¤i karfl›s›ndaki çaresizli¤ini ilk defa yaflad›. VAD‹’DE BAfiLAYAN KABUS! Gökçek’in hak mücadeleleri pratikleriyle ilk ciddi karfl›laflmas›, bafl›n›n belas› haline gelen Dikmen Vadisi oldu. Ankara kent merkezinin akci¤eri konumundaki Dikmen Vadisi’ni dev bir rant alan› haline dönüfltürmek isteyen Gökçek, karfl›s›nda insanca yaflam ve bar›nma hakk› için gecekondular›ndan ç›kan Vadi halk›n› buldu. Dikmen Vadisi halk›, yaklafl›k 8 y›l› bulan mücadelesinde Gökçek’in polislerini, dozerlerini, eli silahl› çetelerini defalarca püskürttü.

“Gökçek’e daha önce diz çöktürdük, yine çöktüreceğiz” diyen Mamaklılar söylediğini yaptı, otobüslerini kazandı. Hak mücadelelerinin AKP’ye geri adım attıran bir anahtar olduğu bir kez daha kanıtlandı ÇA⁄LAR ÖZB‹LG‹N

şartıdır; hiçbir unsuru pazarlığa konu edilemez” cümlesinin duraktaki karşılığı, polis amirlerinin karşısına dikilen bir Mamaklı kadının “Size mi soracam ben kendi otobüsüme nasıl binip nasıl binmeyeceğimi gavurun çocukları” cümlesinde yattı. Bir otobüste somutlaşan ulaşım hakkı kavgasında Mamaklı gençlerin “İsyan, devrim, otobüs” sloganını üretmesi de tesadüf olamazdı.

“N

e polis, ne gözaltılar, ne cop, ne biber gazı, ne Gökçek; bu halk diz çökmeyecek” demişti Mamaklılar 4 Temmuz günü Ege Mahallesi duraklarında. Bu sözü rastgele söylememişlerdi. Son bir yılda ortalama haftada bir biber gazı kokusunun hissedildiği, aynı zamanda karakol işlevi gören Cami-Cemevi inşaatına yönelik protestoların topyekun bir bölge halkının mücadelesine dönüştüğü Mamak’ta “polis”in ne anlama geldiği iyi biliniyordu. Gökçek için de durum farksız değildi. Halk düşmanı politikaları ile defalarca karşı karşıya gelmişler, ne zaman ki hak mücadeleleri çizgisinde hareket ettilerse Gökçek’e geri adım attırmışlardı. Otobüsleri için benzer bir mücadele yürütürken “Gökçek’in nasıl çöktüğünü hep birlikte göreceğiz” demenin özgüveni de işte bu mücadele pratiğine dayanıyordu. ‹LK SORU: ‘NE YAPACA⁄IZ’ Melih Gökçek’in bir otobüsün tahrip edilmesini gerekçe göstererek yasadışı bir biçimde hayata geçirdiği güzergah değişikliğine karşı kollarını sıvayan Halkevleri Ulaşım Hakkı Meclisi oldu. Meclis, ilk soruyu hakkı gasp edilen Mamaklılara Tuzluçayır Ethem Sarısülük Kütüphanesi’ndeki forumda sordu: “Ne yapacağız?” Soruya verilen her farklı yanıt, tartışmalarla geliştirilen her fikir ve mücadelenin başlamasıyla birlikte

yapılan her fiili hamle geniş çaplı bir ulaşım hakkı mücadelesini ilmek ilmek ördü.

mücadeleden anlıyor. Halk, mücadele ederek hırsızlığı engellediğinde işte o zaman korkuya kapılıyorlar.”

‘HIRSIZA HIRSIZ DEMEK YETERS‹ZD‹R’ Melih Gökçek’in 20 yıllık belediye başkanlığının da AKP’nin 12 yıllık iktidarının da gösterdiği otobüslerin güzergah değişikliklerine ilişkin tutanak tutmanın, şikayetçi olmanın, idare mahkemelerinin kapılarını aşındırmanın anlamlı, ancak tek başına yeterli olamayacağıydı. “Gökçek’i istediğiniz kadar teşhir edebilirsiniz. Teşhir edilmek Gökçek’i korkutmuyor, geri adım atmaya zorlamıyor” diyordu Halkevleri Ulaşım Hakkı Meclisi Temsilcisi Hamza Doruk Yıldırım, kazanımın ardından duraktaki açıklamasında. Sözü ondan devralan Halkevleri Genel Başkan Yardımcısı Samut Karabulut devam ediyordu: “Hırsızlığı tescilli birine ‘Hırsız’ demek yetersizdir. AKP ve Gökçek teşhirden değil,

HALKIN HAKLARININ K‹L‹T SÖZÜ: ‘S‹ZE M‹ SORACAM BEN!’ O korkunun ecele faydası olmadı. Gökçek; Ege Mahallesi duraklarını her akşam gaza boğdurdukça, otobüs otobüs insanı karakola çektirdikçe, mücadelenin öncüleri olan Halkevcileri gün aşırı gözaltına aldırdıkça Mamak halkının ulaşım hakkı mücadelesinin meşruluğu da, militanlığı da, kitleselliği de büyüdü. Halkın hakları mücadelesinin “direniş”i ve “inşa”yı iç içe geçiren çizgisi; ilk günlerde o kadar mümkün olmayan kart basmama eylemlerinin yüzlerce kişi tarafından sahiplenilmesini doğurdu, parasız ulaşımın mümkün olabileceğini, halkın kendi otobüslerine el koyup güzergahına oturtabileceğini gösterdi. “Halkın hakları iktidar sahiplerine sunulan talepler listesi değildir, halkın

GER‹ ADIM GÖKÇEK’TE HARARET YAPTI Halkın hak mücadelesi yürütmesi karşısındaki korku ile geri adım atmak zorunda kalmanın verdiği sinir birleşince, 10 Temmuz sabaha karşı 04.30’da Twitter’daki Melih Gökçek ortaya çıkıverdi. Mücadeleyi gün gün izleyen Çapul TV’nin videolarından görüntüler alan Gökçek, Halkevleri’ni, eylemlere destek veren milletvekillerini ve gözaltı takipleriyle ilgilenen avukatları hedef gösterdi. Gökçek, duraktaki eylemlerin “hukuksuz” olduğu iddiasını “halkı tahrik etme amaçlı olduğu” iddiası takip etti. Mamaklıların eylemlere katılmadığını öne süren Gökçek’in gönderilerinde kesit aldığı Çapul TV görüntülerinde dahi Mamaklıların gözaltılara tepkileri ve kart basmama eylemleri yer alıyordu. Sonunda tek cümlelik yenilgi ifadesi geldi: “UKOME yarın toplanıyor. Yarından itibaren iptal edilen hatlarda tekrar otobüsler çalışmaya başlayacak.”

Direnişin meydanı Tuzluçayır’da kutlama U

laşım hakkı mücadelesinde Gökçek’e geri adım attıran Mamaklılar, kazanımlarını yine hep birlikte kutladı. 10 Temmuz akşamı Ege Mahallesi durağında bir basın açıklaması yaparak süreci değerlendiren Halkevleri Ulaşım Hakkı Meclisi, 11 Temmuz’da ise Tuzluçayır Meydanı’nda kutlamaya çağrı yaptı. Halkevleri’nin çağrısına uyan yüzlerce kişi “Mamak halkı Gökçek’e diz çöktürdü” ve “İsyan, devrim, otobüs” yazılı pankartların

asılı olduğu meydanda bir araya geldi. Uzun bir zamandan bu yana sadece matem havasındaki anma konserlerinin ve etkinliklerinin yapıldığı meydanda bu defa türküler söylendi, davul ve zurna eşliğinde halaylar çekildi, zafer sloganlarla kutlandı. Etkinlikte kürsüye çıkan Halkevleri Ulaşım Hakkı Meclisi temsilcileri, mücadeleye destek veren muhtarlar ve belediye meclis üyeleri konuşmalarında hep aynı vurguyu yaptı: “Hakkı için direnen halk kazanır!”

Halkevleri Ulaşım Hakkı Meclisi yaptığı yazılı açıklamada şu ifadelere yer verdi: “Mamak'ın neredeyse her bölgesinde eylemler gerçekleşti, her eylemimiz farklı bir yerde sonlandı, her günü farklı bir karakolda bitirdik. Polis terörü, faşist saldırılar derken Melih Gökçek'e diz çöktürdük ve dün itibariyle otobüslerimiz yeniden ‘normal’ güzergahına döndü. Bu süreçte muhtarlar, belediye meclis üyeleri, milletvekilleri, siyasi partiler ve dernekler bizlerle beraber mücadele ettiler ve bu zafer hepimizindir.”

MEYDANA ADINI VEREN MÜCADELE Gökçek’in 2007-2008 y›llar›nda Ankara genelinde su kesintileri yaflatmas› ve zararl› oldu¤u kan›tlanan K›z›l›rmak suyunu gizli gizli halka vermesine karfl› Mamak’tan yükselen temiz ve içilebilir su hakk› mücadelesi bir di¤er önemli deneyimdi. Her iki y›l›n yaz›nda günlerce yaflanan kesintilere karfl› ellerinde bidonlar›yla caddeleri kapatan Mamakl›lar, Tuzluçay›r Meydan›’n›n ad›n› ise “Su Hakk› Meydan›”na dönüfltürdü. Dört gün boyunca sabahl› akflaml› süren eylemler sonucunda Gökçek geri ad›m atarak temiz suyu bölge halk›na vermek zorunda kalm›flt›. 52 GÜNLÜK OTOBÜS D‹REN‹fi‹ Hak mücadeleleri pratiklerinin Gökçek’e yaflatt›¤› en hazin yenilgi ise kuflkusuz 2011 y›l›n›n bafl›nda 52 gün süren ulafl›m hakk› mücadelesi olmufltu. Ulafl›m zamm›n› kart basmama eylemleriyle protesto ettikleri gerekçesiyle bölge halk›na 22-23 y›ll›k “tabutluk” otobüsler gönderilmiflti. Paras›z ulafl›m talebine nitelikli ulafl›m talebini ekleyen Mamakl›lar, günlerce otobüsleri iflgal etmifl, kart basmama eylemlerini yayg›nlaflt›rm›fl, Tuzluçay›r’a yürüyüfller düzenlemifl, polis sald›r›lar›n› püskürtmüfltü. Eylemlerin sonucunda Gökçek, Ulafl›m Hakk› Meclisi temsilcileriyle masaya oturmak zorunda kalm›fl ve geri ad›m atm›flt›.


SOKAĞIN SESİ

11

17 Temmuz 2014 / 30 Temmuz 2014

Halk›n Sesi

Soma’da dayan›flma ve mücadele büyüyor

Madenci Evi açıldı Direnişçiler yaşıyor, adalet mücadelesi sürüyor Haziran İsyanı’nda yitirilen direnişçiler ölüm yıldönümlerinde yapılan etkinliklerle anılırken; katillerin yargılandığı davalardaki adalet mücadelesi devam ediyor GÜNEfi TOKSÖZ

Katil daha fazla korunamad›, Ahmet fiahbaz tutukland› K›z›lay Güvenpark’ta, silahla vurularak öldürülen Ethem Sar›sülük’ün katili polis Ahmet fiahbaz’›n yarg›land›¤› dava devam ediyor. Davan›n 6. duruflmas› Ankara Adliyesi’nde görüldü. Davadaki adaletsizliklere duyulan öfke, duruflma salonundaki kitleselli¤i ve tepkileri art›rd›. Duruflmada, mahkeme heyetinin “tarafs›z bir flekilde konuflmak ve karar vermek için” kulland›¤› müzakere odas›ndan davay› takip eden birileri oldu¤u fark edildi. Mahkeme baflkan›, flah›slar›n fiahbaz’›n korumalar› oldu¤unu söyledi, mahkeme heyeti kap›y› aç›nca içeridekilerin polis olduklar› anlafl›ld›.

DEMET YILAN

T

ürkiye tarihinin en büyük işçi katliamının yaşandığı Soma’da halk yaralarını sararken, dayanışma ve mücadele Madenci Evi ile büyüyor. Soma, katliamın ardından tarihinin en kitlesel işçi eylemlerine tanıklık ederken bir yandan da Halkevleri, tüm giderleri Türkiye çapında yürütülen dayanışma kampanyasıyla karşılanan Madenci Evi çocularla açılışını gerçekleştirdi Soma’daki katliamın üzerinden 2 ay geçti. Maden faciasından beri Soma’da olan Halkevleri, yaşamı yeniden kurma hedefiyle çıktığı yolda tamamen dayanışma ile giderlerini karşıladığı bir Madenci Evi kurdu. Kınık ve Soma’da Halkevi Yaz Okulu çalışması yürütülürken Madenci Evi’nde Halkevleri Hukuk Dairesi’nden avukatlar Soma’daki işçilerle hakları ko-

nusunda bilgilendirme toplantıları yaptı, Toplumsal Dayanışma için Psikologlar Derneği üyesi psikologlar da işçi, kadın ve çocuklarla özel çalışmalar yürüttü. Tüm bu çalışmalar sürerken 13 Temmuz günü Halkevleri Madenci Evi’nin açılışı dayanışma çağrısına destek olan sendika temsilcilerinin, milletvekillerinin, üniversitelilerin, aydın ve sanatçıların katılımıyla gerçekleştirildi. Açılış etkinliğinin programı tamamen Madenci Evi Yaz Okulu çocuklarıyla birlikte yapıldı. Etkinlikte ilk olarak Oyunbaz Kumpanya tiyatro topluluğu çocuklarla bir performans sergiledi. Ardından Halkevleri Soma Madenci Evi temsilcisi Ulaş Yavuz açılış konuşmasını yaptı. Ulaş sözlerine “Bir aydır Zonguldak'tan Muğla'ya, İstanbul'dan Sivas'a bizimle dayanışmayı örgütleyen herkese teşekkür ediyoruz” diyerek

başladı. Hiçbir sponsor olmadan eğitim salonundan mutfağına, gelen gönüllülerin kalabileceği odalardan çocuk odasına kadar madenci evinin bütün birimlerinin dayanışmayla kurulduğunu belirten Ulaş "Hiçbir şeyi olmayansa emeğini ortaya koydu. Bu dayanışma ve örgütlülük hepimizi heyecanlandırıyor, işte Soma'da artık hiçbir şeyin eskisi olmayacağını bize öğreten de gösteren de budur” diyerek konuşmasını bitirdi. Ulaş’ın konuşmasının ardından çocuklarla birlikte oyuncu Emre Canpolat ve tiyatro eğitmeni Adem Yavuz İnler sahneye çıktı. Bir haftadır burada olduklarını ancak bu kadar kısa sürede çocukların çok başarılı bir performans sergilediklerini belirten Canpolat ve İnler, en büyük alkışı üç haftadır çocukların her türlü sorunuyla ilgilenen üniversitelilerin hak ettiğini, bu dayanışmayı hep beraber

büyütmeye devam edeceklerini vurgulayarak sözlerini bitirdi. EN GÜZEL DAYANIfiMA ÖRNE⁄‹ ÇOCUKLARDAN Canpolat ve İnler ile birlikte çocukların sergilediği tiyatro oyununun ardından İzmir Buca Halkevi'ndeki yaz okuluna katılan çocukların kendi hazırladıkları madenci maketini Somalı çocuklara hediye etmeleri dayanışmanın en anlamlı örneklerinden biri oldu. Etkinlikte yapılan konuşmalarda özellikle dayanışma, mücadele ve örgütlenme vurguları ön plana çıktı. Tiyatro gösteriminin ardından söz alan Halkevleri Genel Başkanı Oya Ersoy konuşmasında iki aydır madencilere, Soma’ya verilen sözlerin hiçbirinin tutulmadığını, AKP iktidarının bu katliamın asıl sorumlusu olduğunu vurgulayarak "Başta Erdoğan’ın kendisi olmak üzere Taner Yıldız

ve Faruk Çelik yani bu katliamın asıl sorumluları derhal yargılanmalıdır" dedi. Ersoy "Soma'da kurduğumuz Madenci Evi ilk adımdır, bu daha başlangıç" dedi ve Halkevleri olarak tüm Türkiye'de madencilerin talepleri için mücadeleyi örmeye devam edeceklerini belirterek konuşmasını sonlandırdı. Ersoy'un ardından CHP milletvekili Aylin Nazlıaka başta çocuklar olmak üzere Madenci Evi gönüllülerini bu çalışmalarından dolayı kutladı. Ardından iki aydır sokakta, mecliste maden işçisinin sesi olan Manisa milletvekili Özgür Özel davet edildi. Özel "Burası benim değil Halkevleri'nin kürsüsü bizler de halkın hakları için, halkın yaşam hakkını, örgütlenme hakkını savunmak için buradayız halkın taleplerinin mücadelesinin sesi olmaya da sonuna kadar devam edeceğiz" diyerek konuşmasını bitirdi.

Sendika.Org’un görüntüleri davaya delil Davada, savc›n›n ve avukatlar›n her f›rsatta yineledi¤i “Linç ediliyordu, can›n› kurtarmak için silah›n› çekti” iddias›; Sendika.Org muhabiri taraf›ndan çekilen görüntülerle çürütüldü. Mahkemeye sunulan görüntülerde Ethem Sar›sülük’ün vuruldu¤u saatlerde K›z›lay’›n baflka bir noktas›nda bulunan bir çevik kuvvet polisinin direniflçilerden uzakta “herhangi bir linç tehlikesi” olmamas›na karfl›n silah›n› çekip, kurdu¤u ve atefl etti¤i görülüyor. Sunulan kan›tlar›n ve görüntülerin ard›ndan savc›, fiahbaz’›n meflru müdafaa kapsam›nda hareket etmedi¤ini, “olas› kas›tla öldürmek” suçunu iflledi¤i söyledi ve fiahbaz’›n tutuklanmas›n› ayr›ca çeflitli suçlardan toplamda 36 y›l hapis cezas› talep etti. Mahkeme heyeti, Ahmet fiahbaz’› tutuklarken; karar› alk›fllarla karfl›layanlara jandarma coplarla sald›rd›, 1 kifli bayg›nl›k geçirdi. Davadan sonra konuflan Ethem’in annesi Sayf› Sar›sülük “A¤lamay›n, ben a¤lam›yorum. Ethem burada, Ethem yafl›yor, mücadelesi devam ediyor” dedi. Mehmet Ayval›tafl’›n an›t mezar› aç›ld› Haziran ‹syan›’nda hayat›n› kaybeden direniflçilerden

Mehmet Ayval›tafl’›n an›t mezar› aç›ld›. TMMOB taraf›ndan Eski Çekmeköy Mezarl›¤›’nda yapt›r›lan an›t mezar›n aç›l›fl›na çok say›da direniflçi ve Mehmet Ayval›tafl’›n babas› Ali Ayval›tafl kat›ld›. Aç›l›flta konuflma yapan Ayval›tafl, “Ben o¤lumla gurur duyuyorum, o¤luma milyonlar sahip ç›k›yor. Cumhurbaflkanl›¤› seçimi olacak, memleketi yönetenler bizden oy isteyecekler. Sekiz gencimizi anmayan insanlar bizden oy istemesinler” dedi. An›t mezarda ayr›ca o¤lunun ölümünün ard›ndan hayat›n› kaybeden Fadime Ayval›tafl’›n da silueti bulunuyor.

FOTO⁄RAF: MUSTAFA KARAHAN ğrenci Kolektifleri taraOkumuş Ö fından her yaz düzenlenen Okumuş İnsan Halkın kampanyası bu insan halkın Yanındadır yıl Soma’da da gerçekleştirildi. Üç haftadır Soma ve Kıyanında, nık’ta çocuklarla Tiyatro, koro, eğlenceli matematik ve Soma'da eğlenceli bilim gibi çeşitli çalışmalar yapan Öğrenci Ko-

lektifleri adına Madenci Evi’nin açılışında yapılan konuşmada “Bizler nasıl Van’da dayanışmayı ördüysek Soma’ya da acınız acımızdır demek için, mücadelenize omuz vermek için geldik, yıkılan bir kenti yeniden inşa etmeye geldik bize kucak açan yemeğini aşını evini

paylaşan tüm ailelere teşekkürler. Şimdi çocuklarımızı tekrar sahneye çağırıyoruz çünkü bu başarı onların” denildi ve sahne tekrar çocuklara bırakıldı. İki hafta koro çalışması yürüterek sahneye çıkan Madenci Evi Yaz Okulu Çocuk Korosu şarkılarını seslendir-

di. Alkışlarla uzun süre sahnede kalan Yaz Okulu Çocuk Korosu’nun Halkevleri Genel Başkanı Oya Ersoy ve milletvekilleriyle birlikte Madenci şarkısını tekrar seslendirmesiyle 21 Ağustos’ta yapılacak Yaz Okulu Şenliği’nde buluşmak üzere etkinlik sonlandırıldı.

“Ali ‹smail, hep 19 yafl›nda” Eskiflehir’de Haziran ‹syan› s›ras›nda polisler ve sivil faflistlerce dövülerek öldürülen Ali ‹smail Korkmaz, ölümünün y›ldönümünde ülkenin dört bir yan›nda düzenlenen etkinliklerle an›ld›. Direniflçiler, ‹stanbul’da Kad›köy forumlar›n›n ve Fenerbahçelilerin ça¤r›s›yla, Fenerbahçe stad›ndan Ali ‹smail Korkmaz Park›’na, “Ali ‹smail Korkmaz marfl›” ile yürürken; Ankara Çayyolu’ndaki “Üç Fidan Forumu” taraf›ndan düzenlenen anma etkinli¤inde onlarca tiflörte Ali ‹smail’in silüetini çizdi, Ankara sokaklar›n› Ali ‹smail Korkmaz’›n afiflleriyle donat›ld›. Birçok ilde düzenlenen etkinliklerde ise “Ali: Düfllerinde Özgür Dünya” belgeseli gösterildi.Ali ‹smail, memleketi Antakya’da da mezar› bafl›nda karanfillerle an›ld›. Ali ‹smail Korkmaz Vakf›’n›n düzenledi¤i konserde ise, hayat›n› kaybeden di¤er direniflçilerin aileleri bir araya geldi. Bütün ailelerin “mücadeleye devam” ça¤r›s› yapt›¤› konserde Antakya halk›, kaybettikleri “üç fidan›n” katilini hep bir a¤›zdan protesto etti: “Tayyip istifa!” Ali ‹smail Korkmaz’›n katillerinin yarg›land›¤› davada ise raporlar ve ifadeler okundu. T‹B raporlar›ndaki telefon kay›tlar›nda, katillerin AKP Batman Milletvekili Ziver Özdemir ile delillerin karart›lmas› hakk›nda görüfltü¤ü ortaya ç›karken; adli t›p raporunda ise, Ali ‹smail’e vuran polise “sa¤ ayak bile¤inde çatlak oldu¤u için” rapor veren doktorun Ali ‹smail’e verdi¤i ilaçlar›n ölümünü kolaylaflt›rd›¤› ortaya ç›kt›. Avukatlar›n taleplerine ra¤men san›k polis Yalç›n hakk›nda tutuklama karar›n›n ç›kmad›¤› duruflmada, tutuklu olan san›klar›n tutukluluklar›n›n devam›na karar verildi, dava 9 Ekim’e ertelendi.


SOKAĞIN SESİ

12

ÜRET EN B‹Z‹Z YÖNET EN DE B‹Z O LACA⁄IZ

17 Temmuz 2014 / 30 Temmuz 2014

Halk›n Sesi

Nerede Yaz Okulu, orada şenlik

B

aşka bir eğitim mümkünü gösteren Yaz Okulları’nda bilimsel deneylerden müziğe, spordan evrime, yaratıcı işlerden ritime, halk oyunlarından dansa birçok atölye vardı

UTKU O⁄UL

B

u yıl Halkevleri Yaz Okulları binlerce çocukla buluştu.Öğrenci Kolektifleri’nin ‘Okumuş insan halkın yanındadır’ diyerek katıldığı, ‘Fidanlar özgürce ağaç olabilsinler diye’ sloganıyla örgütlenen Yaz Okulları’nın yaygınlığı önceki yıllara oranla arttı. Yaz Okulları bu yıl 11 ilde 52 farklı yerde düzenlendi. Eğitimin piyasalaştığı, gericileştiği, çocukların rekabete mahkum edildiği ve sürekli değişen sınav sistemleriyle ailelerin ve çocukların travmalar yaşadığı Türkiye’de, Yaz Okulları bu yaza da damga vurdu. Bilimsel deneylerden müziğe, spordan evrime, yaratıcı işlerden ritme, halk oyunlarından danslara kadar birçok atölye yapılan Yaz Okulları’nda gönüllü eğitmenler, çocuklar ve aileler başka bir eğitimin mümkün olduğunu gösterdi. Çocukların Yaz Okulu süresince ürettiklerinin sergilendiği, hem çocukların hem de başta öğrenci velileri olmak üzere mahallelilerin eğlendiği kapanış şenlikleriyle Yaz Okulları’nın bir kısmı bu yılın finalini yaparken bir kısmı da şenlikler için son hazırlıklara başladı. Eskişehir Gültepe’de çocukların şenliğine Tolga Sağ katıldı. Kurtuluş ve Esentepe mahallelerinde ilk kez düzenlenen Yaz Okulları’nın Esentepe’deki şenliğinde çocuklar, Aziz Nesin’in ‘Anıtı

Dikilen Sinek’ adlı tiyatro oyununu oynadı. Antalya Kepez Yaz Okulu’nda çocuklar şiirin yalnızca ‘belirli gün ve haftalarda’ okunan bir yazı parçası olmadığını öğrendi, bir de gazete çıkardı. İzmir’de Gültepe, Çiğli ve Buca’da 200 çocukla buluşan Yaz Okulları 13 Temmuz’da şenlikle son buldu. Çocuklar“Her yer park olsa”, “Sokakları da parkları da istiyoruz”, “Tek yol sokak, tek yol sek sek” sloganları attı. Çiğli Halkevi Yaz Okulu çocuklarının hazırladığı tiyatro gösterimi, Buca ritim topluluğu, Gültepe çocuklarının Berkin Elvan, İbrahim Aras ve sokakta, iş yerinde ölen tüm çocuklara atfedilen tiyatro gösterimi gibi performansları çok beğenildi. Çiğli Halkevi çocukları ellerindeki plastik bardaklarla masalara vurup ritim yaparak, “Berkin Elvan”, “burada” dedi. Çocuklar ‘Bilmiş Çocuğun Şarkıları’nı hep bir ağızdan söyledi. Penguen dansı yaptı. Samsun’da ilk kez ve Kazım Koyuncu Gençlik Kültür Merkezi’nde yapılan Yaz Okulu’nda tiyatro, koro, satranç, bilim, eğlenceli matematik, yaratıcı drama, sinema, yaratıcı işler, modern dans, İngilizce dersleri verildi. Şenlikte Yaz Okulu Hatırası yazılı çerçeveyle fotoğraflar çekildi. Kocaeli’nde de Körfez Halkevi Yaz Okulu ve Tavşantepe Yaz Okulu şenliklerle sona erdi. Yaz Okulu boyunca birçok dersin yanında oryantiring çalışmalarıyla yön bulma yeteneklerini geliştiren, krokiler

H

çizen çocuklar şenliklerinde giydikleri tişörtleri de kendileri hazırladı. Yaz Okulları’nın bir adresi de Sinop Gerze’ydi. Termik Santral tehlikesiyle yüzyüze olan Sinop halkının çevre duyarlılığıYaz Okulu’nun da teması oldu. Çocuklar evsel atıklarla kuşlara yemlikler yaptı ve bu yemlikleri ağaçlara astılar. Edirne Kaleiçi Mahallesi’nde çocuklar, Cumhuriyet Parkı’nda bir araya geldi, halk oyunları, koro ve tiyatronun yanı sıra çizdikleri resimleri ve yaratıcı işler dersinde yaptıkları origamileri sergiledi. Yüzleri boyanan çocuklar, Edirne yöresine ait halk oyunlarını sergiledi. Koroda Bomba Yapan Bay Bilgin, Halkça gibi şarkılar söyleyen çocuklar, “İnsanistan” adlı tiyatro oyunlarını sergilediler. Mersin Karaduvar Yaz Okulu’nda çocuklar sahillerini temizledi. Mersin Tabip Odası Başkanı Ful Uğurhan’ın katılımıyla düzenlenen madde bağımlılığı paneline çocukların ve ailelerinin ilgisi oldukça yoğundu. Karaduvar’da bir de çocuk kütüphanesi kurulacak. Yaz Okulları’nın büyük çoğunluğu 20 farklı mahallede olmak üzere İstanbul’da yapıldı. Okulları imam hatipleştirilmeye çalışılan Kadıköy’de gericiliğe karşı özel bir anlam kazanan ve Acıbadem ile Osmanağa’da yapılan Yaz Okulları kapanış şenliklerini Acıbadem ve Yoğurtçu parklarında gerçekleştirdi. Kadıköy’de işaret dili

Çocuklar gezdi, gördü, öğrendi B

Çocuklar ço¤unlukla Politeknik üyesi mühendislerin yürüttü¤ü bilimsel deney atölyeleri ile hem ö¤rendi hem e¤lendi

ahçesi bile olmayan okullarda, daracık sınıflarda aylarca eğitim gören çocuklar Yaz Okulları’yla birlikte düzenlenen gezi ve pikniklere katıldı. Çocuklar doğayla, tarihle, kentlerinin bu güne kadar görmediği güzellikleriyle buluşma imkanını Yaz Okulları’yla yakaladı. Antalya’da çocuklar Antalya müzesini gezdi, tarihi gerçek belgelerle yorumlama fırsatı buldu. Düzlerçamı’nda yaptıkları piknikle enerji depoladılar. Bursa’da Yaz Okulları’nda yaptıkları gezide Mudanya’da denize giren çocuklar Enerji Müzesi’ni gezip hem ailelerini hem gönüllü eğitmenleri sorulara boğdular. Samsun’da ilk kez düzenlenen Yaz Okulu’nda çocuklar hem Samsun Kent Müzesi’ni hem de Etnografya Müzesi’ni görme şansı yakaladı. Yaz Okulu’nun yeni ve en hareketli adreslerinden olan Sinop Gerze’de oyuncak atölyesi büyük ilgi görürken

çocuklar bu sayede ahşap oyuncak atölyesine gidip oyuncakların nasıl yapıldığını gördüler, eğitmenleriyle beraber oyuncaklar yaptılar. Kocaeli’nde Yaz Okulları’nın yaptığı piknik çocuklar için dinlenme noktası oldu. Ankara’da Halkevleri Yaz Okulları birçok çocukla havuzlara gitti, çocukları suyla, yüzmeyle tanıştırdı. İstanbul’da Kadıköy Yaz Okulları’nın gezi adresi Ataşehir’deki Botanik Bahçesi’ydi. Çocuklar, canlıları ve birbirleriyle ilişkilerini izledi, yorumladı. Bahçelievler Yaz Okulu çocukları Göztepe’de gittikleri Oyuncak Müzesi’nden çıkmak istemedi. 4 bin farklı oyuncağı bir arada gören çocuklar, müzenin bahçesindeki ‘kırılmayan fışkiyelerin’ altında özgürce koşup ıslandılar, birbirlerini ıslattılar. Okmeydanı Yaz Okulu’na katılan çocuklar da Uçurtma Müzesi gezisine katıldılar.

alkevleri Yaz Okulları’nın yaygınlığı giderek arttı. Bu yıl Edirne, Gerze, Soma, Samsun gibi yerlerde ilk kez Yaz Okulu düzenlendi dersi verildi. Bahçelievler Yaz Okulu’nda çocuklar Berkin için bir kısa film çekti. Mahalle halkının yoğun katılım gösterdiği şenlikte ‘Bomba yapan Bay Bilgin’, ‘kalem kağıt’, ‘göz yumma’ şarkılarını söyleyen çocuklar, hazırladıkları pantomim gösterisiyle Soma’yı da unutmadı. Beşiktaş’ta Dünya Barış Parkı’nda gerçekleşen şenliğe Velvele de şarkılarıyla katılırken çocukların hazırladıkları resim sergisi ve istedikleri dünyayı ortaya koydukları maket sergisi şenliğe güzellik kattı. Beykoz’da ise Yaz Okulu’nun kapanış buluşması Paşabahçe Meydanı’nda oldu. Çeşitli oyunlar oynayan, şarkılarını izleyenlerle paylaşan çocuklar, sahneye kendi hazırladıkları ‘özgürlük ve barış için umut sahnede’ pankartıyla çıktı. Atölye AttA’nın ‘Davulumdan Masallar’ ile herkesi etkiledi. Gazi Mahallesi’ndeki şenliğe yüzlerce mahalleli katıldı. Çocuklar danstan ritim gösterilerine üretimlerini sergilediler, roman dansı gösterisi yaptı. Ayrıca Hilmi Yarayıcı da etkinlikte sahnede aldı. Tarabyaüstü’nde Çamlık’ta gerçekleştirilen ve çocukların sahne aldığı şenliğe halkın katılımı oldukça yoğundu. Sarıyer Dağevleri’nde de 2 Temmuz Parkı’nda yapılan Yaz Okulu’nun kapanış şenliği yine bu parkta gerçekleştirildi. Çocuklar ritim, tiyatro, koro, sirtaki atölyeleriyle öğrendiklerini sergiledi.

Okmeydanı’nda ise Yaz Okulu en kalabalık şenliklerden biriyle kapandı. Yaklaşık 800 kişinin izlediği kapanış şenliğinde çocuklar tiyatro, koro ve halkoyunları gösterileri sergilerken ‘pia ensemble’ de şarkılarıyla şenliğe renk kattı. İstanbul’da Halkevleri Yaz Okulu’nun diğer adresleri Avcılar, Esenyurt, Güzeltepe, İkitelli, Uğur Mumcu Mahallesi, Kocamustafapaşa, Maltepe, Okmeydanı, Sarıgazi, Ümraniye ve Sefaköy oldu. 16 Haziran’da başlayan Halkevleri Yaz Okulu Ankara’nın 16 farklı yerinde gerçekleşti. Dikmen, Batıkent, Mamak ve Seyranbağları’nın farklı bölgelerinde, Keçiören’de ve Kırkkonaklar’da yapılan Yaz Okulu’nda çocuklara Eğlenceli Matematik, Spor, Satranç, Tiyatro, Sinema, Fotoğraf, Halkoyunları, Yaratıcı İşler, Modern Dans, Arkeoloji, Bilim ve Felsefe gibi dersler verilirken çeşitli geziler de düzenlendi. Ankara’daki Halkevleri Yaz Okulları, Güvenpark’taki çocuk şenliği ile sona erdi. Yüzlerce çocuk Haziran İsyanı’nda özgürleştirilen Güvenpark’ta buluştu; heykeller yaptı, şarkılar söyledi, dans etti, pankart yaptı. Bir ay boyunca gerçekleştirdikleri projeleri ve öğrendiklerini sergileyen çocuklar, özgürlüğün ve umudun sesini yükseltti. Gün boyunca Güvenpark’ı renklendiren Ankaralı çocuklar ayrıca 12-13 Temmuz tarihlerinde Çamlıdere Milliparkı’nda yapılan Yaz Okulu Kampı’nda buluştu.

Yazıyor, yazıyor, çocuklar yazıyor Yaz Okulları’nda çocuklar kendi gözlerinden hayatı anlattı. En güzel araçlarından biri çıkarılan gazetelerdi

Y

az Okulları’nda çocukların düşündüklerini, hissettiklerini ve söylemek istedikleri de önemliydi. Çocukların kendini ifade ettikleri, büyükleri şaşkına çevirdikleri deneyimlerden biri de Ankara ve Antalya’da çocuklarla yapılan gazete atölyeleri oldu. Bu atölyelerin sonunda çocuklar çıkardıkları gazetelerle kendi dünyalarını sundular, profesyonel gazetecilere taş çıkarttılar. Çocuklar gazetelerin dağıtımlarını kapanış şenliklerinde kendileri yaptı. Antalya’da çocukların ve gönüllü eğitmenlerin birlikte çıkardığı gazete sevgi, umut ve gülücük dolu 8 sayfadan oluştu. Eğitmenlerin ve çocukların yaz okulunu anlattığı gazetenin en keyifli sayfalarından birini Yaz Okulu pikniğinin haberleştirildiği sayfa oluşturdu. Çocuklar gazetelerinde kalplerini Soma için çizdiler. Ankara Yaz Okulları’ndan da gazetemize bir rakip çıktı. 8 sayfadan oluşan ‘Çocukların Sesi’ gazetesinde çocuklar okulda yaşadığı sorunlardan bahsetti, zorunlu din dersi istemediklerini anlattı. Berkin gibi öldürülen arkadaşlarına gazetelerinde yer veren çocuklar mahallelerindeki sorunların da haberlerini yaptılar. Mahallelerini moloza çeviren kepçelere kızgınlıklarını, kendileri de şehir içi ulaşımda birer otobüs yolcusu oldukları

için Ankara’nın otobüs çilesini, çok sevdikleri hayvanların şehirlerinde yaşadıkları sıkıntıları, engellilere çıkarılan engelleri ‘çocuk gözü’yle gören gazetede; minik gazeteciler takip ettikleri otomobillere bile yer verdiler. Gazeteyi çıkarmalarına vesile olan Yaz Okulları’nı özetledikleri bir sayfa yapan çocuklar, Soma’daki minik arkadaşlarına gönderdikleri mektupları da koydular.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.