211

Page 1

A-PDF Merger DEMO : Purchase from www.A-PDF.com to remove the watermark

3 Temmuz 2014 • 1,25 TL

Y›l 9 • Say› 211

Ta y y i p ’ i n h e s a b ı k a b a r ı k , E k m e l ’ i n a r k a s ı k a r a n l ı k

Mecbur değiliz Ayyuka ç›km›fl bu kadar katliam›n ve h›rs›zl›¤›n faili Erdo¤an’›n cumhurbaflkanl›¤› adayl›¤› gayrimeflrudur. Erdo¤an’›n oturmas› gereken yer ne cumhurbaflkanl›¤› ne de baflbakanl›k koltu¤udur. Onun yeri halka hesap verece¤i san›k sandalyesidir Erdo¤an diktatörlü¤ü karfl›s›nda, “tek kurtulufl” olarak sunulan Ekmeleddin ‹hsano¤lu ise halk›n iradesinin de¤il TÜS‹AD’dan Cemaat’e derin bir ç›kar a¤›n›n aday›d›r. AKP’den hesab› sokakta soran halk bu oyuna gelmek zorunda de¤il

Ferda Koç

sf

Hayalet ifl bafl›nda

4

Adayımız olmasa da sokağımız var Sf. 3

Tufan Sertlek

Sahipsiz-Sen

“Tafleron iflçisinin sorununu Taşeron yasası AKP’nin çözece¤iz” diye sundu¤u ancak taMeclis’te fleron sistemini kal›c› hale getiren görüflülürken tafleron sa¤l›k iflişçiler eylemde yasa çileri Meclis kap›s›na dayand›. SF 6

IŞİD krizi, dengeleri değiştirdi

Suriye’de “›l›ml›” silahl› muhalif bulunmad›¤› gerçe¤i karfl›s›nda ABD k›sa süre öncesine kadar y›kmaya çal›flt›¤› Suriye yönetimini art›k fiilen muhatap kabul etmeye yöneliyor. ABD buna paralel olarak, cihatç›lar› destekleyen Türkiye’yi de yeniden hizaya çekiyor. SF 8

Aleviler yeni bir yol ayrımında

2009’daki devasa eflit yurttafll›k mitingleriyle düzen Alevili¤i’nden uzaklaflan Aleviler Haziran ‹syan›’n›n ard›ndan bu kez CHP ve geleneksel Alevi hareketi ile iliflkilerini sorguluyor. SF 9

AKP dönüşümde, halk direnişte kararlı

AKP’nin e¤itimde y›k›m politikalar› ‘sanc›l›’ bir biçimde sürüyor. Okullar kapat›l›yor. Müdürlerin tamam› de¤ifltiriliyor. ‹mam hatiplerin say›s› art›yor. Dönüflüme karfl› direnifl de sürüyor: SF 10

sf

8

Sivas’ın dumanı tütüyor hala Sivas Katliam›’n›n 21. y›ldönümü arifesinde, davan›n zamanafl›m›na u¤ramas› karfl›s›nda “hay›rl› olsun” diyen Tayyip Erdo¤an cumhurbaflkan› adayl›¤›n› aç›klad›. Erdo¤an’›n zamanafl›m› ile sal›verilen “mücahit” kardeflleri Suriye’ye geçmiflti. fiimdi AKP'nin deste¤iyle Irak ve Suriye’de kafa kesen cihatç› çeteler aras›nda, Türkiye’yi sarmalayan ve gelece¤ini tehdit eden bir mezhep savafl›n› büyütüyorlar. ‹flte bu atmosferde ilerici Alevi örgütleri ortak bir ça¤r› ile

herkesi 2 Temmuz’da Mad›mak önünde buluflmaya davet etti. Ça¤r›da Ortado¤u’da terör estiren Ifi‹D’in Sivas’ta Alevileri yakanlarla ayn› zihniyete sahip oldu¤u belirtilirken AKP’nin Sivas davas›nda adaletsizli¤i getirdi¤i ifade edildi.


2

KİBELE 3 Temmuz 2014 / 16 Temmuz 2014

Halk›n Sesi

Kadın dayanışmasını büyütmek için HAYDİ KAMPA Halkevci Kadınlar, “Hayatı örgütleyenler mücadeleyi büyütüyor” sloganıyla 5 yılın ardından tekrar kampta bir araya geliyor. Kadınlar 17-20 Temmuz arasında İzmir’de buluşacak.

TU⁄ÇE ÖZÇEL‹K

H

alkevci Kadınlar'ın 1720 Temmuz tarihlerinde İzmir Seferihisar'da düzenleyeceği kampın hazırlıkları tüm heyecanıyla devam ediyor. Türkiye'nin pek çok kentinden gelecek kadınlar, atölye, tartışma ve forumlarda buluşacak. Kampta kadınlar, erkek egemenliği ile AKP iktidarı tarafından kuşatılmış bedenleri ve yaşamlarına dair kadın mücadelesinin politik ve pratik hattını belirleyecek. İlk kampını 2009 yılında yine Seferihisar'da düzenleyen Halkevci Kadınlar, bu kampta gericilikten güvencesizliğe ve çalışma hakkına, ev içi emeğin görünür kılınmasına, toplumsal cinsiyet ve şiddete karşı mücadeleden, kadınların sağlık, su, barınma gibi temel haklara nitelikli erişim mücadelesine kadar bir-

çok konuda tartışmalar düzenlemişti. Halkevci Kadınlar, kamptaki tartışmaların ardından Türkiye'de örgütlü bulundukları her yerde “Tüm kadınlara sosyal güvence” diyerek imza kampanyası düzenledi. 2010 yılında gerçekleşen Halkevleri Olağan Genel Kurulu'nda aldıkları kararla Kadın Sekreteryası'nı kurdular. Halkın Sesi gazetesi olarak, kampın örgütlenmesine emek veren kadınlardan Hande Yanar ile kampa ve içeriğine dair kısa bir sohbet gerçekleştirdik. Halkevci Kadınlar'ın uzun bir aradan sonra düzenlediği ikinci kamp, 2014 yazında gerçekleşecek. Kadınlar olarak bir kamp yapma ihtiyacı nereden doğdu? Memleketin dört bir yanında mücadele eden kadınlar olarak biriktirdiklerimizi ortaya koyma, birbirimizin deneyimlerini, fikirlerini dinleme,

tartışma ve buralardan çıkardıklarımızla kadın özgürlük mücadelesini büyütme ihtiyacını uzun zamandır hissediyorduk. Ancak son yıllarda, en çok da Haziran İsyanı'ndan sonra bu ihtiyaç artık ertelenemez bir hale geldi. İsyan öncesinde ve özellikle de isyan sırasında ve sonrasında hep şunu duyduk ve söyledik; “kadınlar en önde”. Evet biz hep en öndeydik. Hep sokakta, parklarda, meydanlarda olduk. Binlerce kadın yaşamına, bedenine sahip çıkmak, kadın düşmanlarından hesap sormak için Haziran İsyanı'nda sokağa çıktı. Sokağa dökülen cesareti ve dayanışmayı bir kadın dayanışmasına ve mücadelesine dönüştürmek bugün hepimizin görevi ve sorumluluğu. Bu nedenle kadınların hem birlikte düşünmeye, tartışmaya hem de senenin yor-

gunluğunu atmak için eğlenmeye ihtiyacı var. Bu ihtiyaç da kampın temel nedeni. Neden gelsin kadınlar bu kampa? Kampımıza tüm kadınları "Hayatı örgütlüyoruz, mücadeleyi büyütüyoruz" sloganıyla davet ediyoruz. Sözü, kararı en görünmez kılınan kadınları kendi sözünü, eylemini hep birlikte üretmeye ve tabi ki eğlenmeye çağırıyoruz. Kadınlar 4 günü sadece kendilerine ayırsınlar ve birlikte sohbet etme, tartışma, eğlenme her şeyden önce kadın dayanışmasını büyütmek için bir arada olma fırsatını kaçırmasınlar. Önümüzdeki dönem kadın mücadelesinin politik çizgisinin de belirlenmeye çalışılacağı bu kampta neler tartışılacak? Gericilik, savaş, güvencesizlik, şiddet gibi konuların tartışılacağı bu kampta öncelikle erkek egemen toplum ve

AKP iktidarının kadınların yaşamı üzerindeki tahakküm biçimlerini tartışacak, kadınların eşitlik, özgürlük mücadelesinin bugünkü biçimleri üzerine sohbet edeceğiz. Uzun süredir tartıştığımız, kadın düşmanlığını iktidarını ayakta tutmak için en önemli dayanak haline getiren AKP'nin her gün bakanlıklarıyla, yasalarıyla, sözleriyle yeniden ürettiği gericiliği sorgulayacağız. Diğer taraftan AKP'nin ülkeyi gün gün bataklığa sürükleyen savaş politikalarını, ortadoğuda ve sınırlarımızda süren savaştan kaçan, esir düşen kadınların mücadelelerini tartışacak, bunun karşısında kadınların nasıl ortak direniş hattını örgütleyeceğini konuşacağız. Yapacağımız atölyeler arasında kadın emeğini, bir

çalışma biçimine dönüşen güvencesizliği, şiddeti, Haziran İsyanı'nda ortaya çıkan direnişi nasıl büyüteceğimizi konuşacağız. LGBTİ hareketi, sosyal medya, beden tartışmaları da Tüm başlıklarda en önemli hedefimiz kadın mücadelesinin büyüyeceği ve genişleyeceği politik ve pratik çizgiyi tüm kadınlarla birlikte oluşturmak ve pratik sonuçlar, eylemlilikler ve ilkeler çıkartmak olacak.

Oraya gelen kadınlar için tartışma atölyelerinden başka neler var? Yoğun bir kamp olarak görünse de eğlenmek için bolca vaktimiz olacak. Dans, ritim, drama atölyeleri yapacağız. Sürpriz bir atölyemiz de olacak, onu gelenlerle paylaşabiliriz ancak. Kampın son gününü geziyle geçireceğiz. Kamp yapacağımız yerin denizinin ve sahilinin de çok güzel olduğunu şimdiden söyleyelim.

TCK'dan kad›nlara ve çocuklara ne ç›kt›? ocuklara yönelik cinsel suçlarda cezaların artırımı gerekçesiyle Ç AKP'nin gündeme getirdiği yeni Türk Ceza Kanunu (TCK) düzenlemesi Cumhurbaşkanı tarafından onaylandı. Halkevci Kadınlar’ın 25 Haziran’da Beşiktaş Dünya Barış Parkı’nda yaptığı sohbete katılan Avukat Hülya Gülbahar, çocuklara yönelik cinsel istismarın önlenmesi adı altında geçirilen yasaları ve yasada çocuklara ve kadınlara yönelik değişen maddeleri anlattı. Düzenlemenin ilk halinde üst başlığı “Genel ahlak, genel adab, aile töresine ve toplum töresine karşı işlenen suçlar” olarak tanımlanan yasa, kadın örgütlerinin itirazı üzerine değiştirildi. Aile kavramının tanımlamaya girmesiyle, evli olmayan kadınların yasa kapsamından çıkarılacağı ve genel ahlaka göre düzenleme yapılamayacağını belirten kadınların bir kısmının isim önerisi “Cinsel özgürlüklere karşı işlenen suçlar” olsa da düzenleme “cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlar” olarak yasalaştı. CEZA ARTTIRIMI VAR AMA G‹ZL‹ AF DA VAR Af niteliğinde olan maddeler ise Adli

AV. HÜLYA GÜLBAHAR

Tıp raporunun kaldırılması ve “ani hareket” kavramının getirilmesi. Yeni TCK’da “ani hareket” olarak bulunan ve belirsiz olan bu kavram eski TCK’da “sarkıntılık” olarak bulunuyor. Basit cinsel saldırının hem kadınlar hem de çocuklar için ani saldırı halinde olması durumunda ceza 5-10 yıldan tekrar eski haline geri çekilerek 2-7 yıl oluyor. Cinsel taciz eyleminin 15 yaşın altındaki çocuğa karşı yapılması durumunda (dokunmak, banyodayken izlemek vs.) ceza 6 ay ile 3 yıl arasına geri çekildi. Özellikle taciz ve

Hangi suça ne kadar ceza?

tecavüz davalarında kadın ve çocuğun beyanınından başka hiçbir delil olmadığı için Adli Tıp raporu davayı mağdur lehinde değiştirebilirken artık delil niteliği taşımayacak. Bir başka indirim biçimi ise mağdur saldırıya direnirse ve suçu işleyen kişi direncini kırmak için şiddet uygularsa hem cinsel saldırıdan hem de kasten yaralamadan yargılanılırken yeni düzenlemeyle ancak şiddetin kalıcı iz bırakan ağır bir yaralama olması halinde iki ayrı suçtan yargılanacak.

Düzenlemede gizli af anlam›na gelen maddeler de var. Ceza art›r›m›na yönelik düzenlemeler Hülya Gülbahar'›n anlat›m›yla flöyle: “Vücuda temas olan haller basit cinsel sald›r› suçu kapsam›nda de¤erlendirildi ve 2-7 y›l aras› olan ceza 510 y›l aras›na art›r›ld›. Vücuda bir organ veya cisim sokmak ki ‘cisim sok-

ma’ kavram› bizim çabam›zla cop sokma eyleminin karfl›l›¤› olarak konuldu, 7-12 y›ldan en az 12 y›la art›r›ld›. Çocuklara yönelik cinsel istismar suçu 815 y›la ç›kar›l›rken, tecavüz söz konusu oldu¤unda en az 16 y›ldan yarg›lan›lacak. E¤er taraflar aras›nda hiyerarfli veya suçu iflleyen taraf ma¤dura bakmak ve gözetmekle yükümlüyse cezas› yar›

HADIM G‹ZL‹CE YASALAfiTI, FLÖRT SUÇ HAL‹NE GELD‹ Hakkında tedbir kararı çıkan suçluların tedbir sınırlarına Denetimli Serbestlik Müdürlükleri karar verirken, cezanın geri bırakılması maddesine “ağır ve somut” kavramı eklenilerek “toplum için ağır ve somut bir tehlike yoksa infaz ertelenir” haline getirildi. Bu maddeler ve yargının davalarda aldığı tutum da göz önüne alındığında cinsel suç davalarında cezanın hafifletilmesi kolaylaşacak. Yasada yer alan ve ucu çok açık olan “cinsel suçlarda tıbbi tedaviye tabi tutma” kavramı da hadımın geldiğinin göstergesi. 15 yaşın altındaki kız ve erkek çocukların herhangi bir cinsel suç işlemesi halinde (porno dergisine birlikte bakmak gibi) ikisine de hapis cezası verilebilmekle birlikte 15 yaşın altındaki bir erkek çocuk ile 50 yaşındaki yetişkin bir erkeğe aynı ceza veriliyor. 15-19 yaş arası gençler arasındaki cinsel ilişkide ise her iki taraf için de 10-15 yıl arası ceza öngörülüyor. Kadın örgütlerinin kız çocuğuna da cezayı öngören bu maddeye itirazı üzerine maddeye “mağdur ailenin şikayeti” üzerine ibaresi eklense de madde “mağdur”un kim olduğu konusunda muğlaklığını koruyor.

oran›nda art›r›lacak.” Yasadaki bir baflka ceza art›r›m› ise cinsel suçun insanlar›n toplu olarak bulundu¤u yerlerde ifllenmesi halinde yar›s› oran›nda art›r›lmas› ve cinsel tacizde teflhir etmenin (videonun, foto¤raf›n internete koyulmas›, baflkalar›na gösterilmesi gibi) a¤›rlaflt›r›c› neden haline gelmesi oldu.

'Alışın buradayız!' 22. ‹stanbul Onur Haftas› 29 Haziran'da ‹stiklal Caddesi'nde yap›lan 12. Onur Yürüyüflü'yle sona erdi. Hafta boyunca paneller, atölyeler, partiler düzenlenirken geçen y›l oldu¤u gibi bu y›l da Hormonlu Domates Ödülü'nün sahibi Baflbakan Erdo¤an oldu. 12 y›ld›r ‹stiklal Caddesi'ni gökkufla¤›n›n renklerine boyayan LGBT‹ örgütleri dövizleri, pankartlar› ve kostümleriyle homofobiye, transfobiye, bifobiye ve eflcinsel ve trans cinayetlerine karfl› “Al›fl›n buraday›z” dedi. Taksim Meydan›’na girifl polis barikat› ile engellenirken meydandaki an›t da güvenlik alt›na al›nd›. ‹stiklal Caddesi’nin giriflinde buluflan on binlerce ‹stanbullu Tünel Meydan›'na do¤ru danslar, gösteriler, ritim dinletileri, ilgi çekici kostümleriyle yürüdü. Eylemde her zaman oldu¤u gibi “Velev ki ibneyiz”, “Velev ki dönmeyiz” dövizleri tafl›nd›. Kortejin en önünde LGBT‹ aileleri (L‹STAG) “Annenim, yan›nday›m”, “Baban›m yan›nday›m” dövizleriyle yer ald›. Her y›l oldu¤u gibi bu y›l da dev gökkufla¤› bayra¤› dalgaland›r›l›rken, duvar yaz›lamalar› da unutulmad›. Haziran ‹syan›'nda yitirdi¤imiz direniflçilerin çizimlerinin oldu¤u bir pankart da kortejin içerisinde yerini al›rken isyan›n simgeleflen duvar yaz›lamalar›ndan “Freddie Mercury’nin askerleriyiz” tekrarland›, “Ne zaman heteroseksüel oldu¤unuzu fark ettiniz?” yaz›lamalar›yla eflcinsellere yönelik ayr›mc› dile dikkat çekildi. Tek bir a¤›zdan “Eflcinseller vard›r” slogan›n› atan onbinlerce ‹stanbullu’nun kat›ld›¤› yürüyüfl ‹stiklal Caddesi'nde son dönemde gerçeklefltirilen en kitlesel eylemdi. Yürüyüfle kat›lanlar›n kitleselli¤i ve coflkusu karfl›s›nda buluflmay› barikat ve cadde boyunca s›ralad›¤› “korku” nesnesi TOMA'lar›yla s›n›rland›rmaya çal›flan polise eylemcilerin yan›t› ellerindeki dövizleri ve bayraklar›› TOMA'lara takmak oldu.


3

GÜNDEM 3 Temmuz 2014 / 16 Temmuz 2014

Halk›n Sesi

Dayanışma büyüyor, Soma Madenci Evi açılıyor! Soma katliamından sonra işçilerin hak mücadelesinde yer alan ve yakınlarını kaybeden işçi aileleri ile dayanışma çalışmaları örgütleyen Halkevleri’nin kurduğu Soma Madenci Evi açılış etkinliğine hazırlanıyor

A

nkara Mamak’ta düzenlenen dayanışma etkinliğinin ardından Halkevleri Soma Madenci Evi’nin yeri kiralandı. Somalı maden işçilerinin ve gençlerin katılımı ile temizlik ve tadilat çalışmaları elbirliği ile yapılırken ülkenin dört bir yanından dayanışma gösterenlerin katkıları ile ihtiyaç duyulan eşyalar da birer birer tamamlanıyor. Halkevleri Soma Madenci Evi 13 Temmuz’da bu dayanışmaya destek veren sanatçıların, maden işçilerinin ve katliamda yaşamını yitiren işçilerin ailelerinin katılımı ile açılışını yapmaya hazırlanıyor. Ancak bu etkinlik öncesinde de faaliyetler başlamış durumda. Soma ve Kınık’ta düzenlenen, köyleri de etkinliklerle gezen Öğrenci Kolektifleri’nin destek verdiği yaz okulu çalışmasının dışında her hafta Halkevleri Hukuk Dairesi’nden avukatlar Soma’ya gelerek işçilerle hakları konusunda bilgilendirme toplantıları yapıyor. Dayanışma için harekete geçen TODAP üyesi psikologlar da haftada bir gün madenci evine gelerek işçiler, kadınlar ve çocuklarla özel çalışmalar yürütüyor. Madenci Evi yakında Politeknik’in çağrısı ile Somaya gelecek iş güvenliği işçi sağlığı uzmanları ile de etkinliklere başlayacak.

Azim Keskin ölümsüzdür Artvin’in fiavflat ilçesi’nde bafllayan Devrimci Gençlik mücadelesini Rize’ye tafl›yan, Devrimci Gençlik ve Devrimci Yol örgütlenmelerinde ald›¤› aktif sorumlulukla faflizme karfl› mücadelenin neferlerinden olan Azim Keskin, uzun süredir kanser tedavisi sürdü¤ü Uluda¤ Üniversitesi T›p Fakültesi’nde 19 Haziran günü yaflam›n› yitirdi. Azim Keskin 20 Haziran’da yoldafllar›, ailesi ve sevdikleri taraf›ndan topra¤a verildi.

Soma ve K›n›k’ta çocuklar yaz okuluyla gülüyor Halkevleri Soma Madenci Evi ve Ö¤renci Kolektifleri’nin Soma ve K›n›k’ta düzenledi¤i yaz okulu madenci çocuklar›n›n kat›l›m› ile bafllad›. Resim, müzik, tiyatro, satranç ve e¤lenceli bilim atöl-

yelerinin gerçeklefltirildi¤i yaz okulu, gönüllü e¤itmenleriyle birlikte Elmadere ve Köseler’den bafllayarak madenci köylerini de dolaflacak.

MADENLER‹ DENETLEMEYENLER YAZ OKULUNU DENETL‹YOR AKP neden oldu¤u katliam›n sorumlulu¤undan kaçmak için Soma’da oluflturmaya çal›flt›¤› gerici kuflatman›n yar›lmas›ndan endifleli. Bu endiflenin göstergelerinden biri de Madenci Evi’nin K›n›k’ta bafllad›¤› yaz okulu çal›flmas›na yönelik polis bask›s› oldu. Yaz okulunun bafllad›¤› 30 Haziran’da yaz okulunun yap›ld›¤› yere gelen Terörle Mücadele fiubesi’ne ba¤l› polisler, “Burada örgütlenmenize izin vermeyece¤iz” diyerek Halkevi üyelerini ve gönüllü ö¤retmenleri tehdit etti. Yap›lan e¤itsel çal›flmalar›n yasal olmad›¤›n› iddia eden polisler, müzik atölyesinde çocuklara ö¤retilen “Bomba yapan bay bilgin, hiç oyuncak yapt›n m›” flark›s›n› örnek göstererek gönüllü ö¤retmenlerin çocuklara bomba yap-

may› ö¤retti¤ini “iddia etti”. Halkevi üyeleri ve gönüllü ö¤retmenler yar›n tekrar geleceklerini söyleyen polisleri “Müzik dersine de bekleriz” diyerek u¤urlad›. AKP, polisler arac›l›¤›yla Halkevleri Madenci Evi’nin yaz okulu çal›flmas›n› bask›lamaya çal›fl›rken, katliam›n ilk gününden itibaren gerici cemaat, tarikat ve sivil toplum örgütleri ile kol kola faaliyetlerine devam ediyor. Soma’da AKP’nin son dönemde devletin olanaklar›n› da sonuna kadar kulland›rarak palazland›rd›¤› Ensar Vakf›’n›n yaz okulu çal›flmas› bafllam›flt›. Bakanl›klar›n deste¤iyle yap›lan “De¤erler E¤itimi” adl› çal›flman›n dersleri aras›nda “Kuran› Kerim”, “Hz. Muhammed’in Hayat›” ve “Temel Dini Bilgiler”; afiflinde ise zikir çeken ö¤renciler ve dua eden eller yer alm›flt›.

Kad›köy Halkevi yöneticisi Avukat Hüseyin Karakafl y›ld›zlara u¤urland› Kad›köy Halkevi Yönetim Kurulu üyesi Avukat Hüseyin Karakafl 15 Haziran’da geçirdi¤i kalp krizi sonucu kald›r›ld›¤› Kad›köy Siyami Ersek Hastanesi’nde verdi¤i yaflam mücadelesini 26 Haziran günü kaybetti. Karakafl için ilk olarak 27 Haziran günü Kad›köy Halkevi önünde bir u¤urlama töreni gerçeklefltirildi. Daha sonra cenaze, defnedilmek üzere Hüseyin Karakafl’›n aile mezarl›¤›na Bal›kesir’in Gönen ilçesine gönderildi.

Aday›m›z olmasa da soka¤›m›z var Ve sonunda Tayyip Erdoğan büyük hayaline doğru bir adım daha attı ve cumhurbaşkanlığına aday oldu. Uzun bir yoldu onunki. Milli Görüş hareketinde yetişmiş, teşkilatta serpilmiş, gençlik kolları, il başkanlığı derken belediye başkanı olmuştu. Sonrası başbakanlıktı. Cumhurbaşkanlığı hakkını yol arkadaşı Abdullah’a devretmişti ve şimdi artık devralma zamanı geldiğine inanıyordu. Bu uzun yolda her şeyi ama her şeyi yaptı Erdoğan. Pragmatizm ana ideolojisi oldu. Elinde ne varsa değerlendirdi, kullandı. “Bizim referansımız İslam’dır” dedi, sadece kendinden olanları besledi, büyüttü. Din, bir amaç değil araçtı sadece onun için. Aynı durum demokrasi için de geçerliydi. “İleri demokrasi”den dem vuruyordu ama demokrasiyi “kendi gideceği yere götüren bir tramvay” olarak kullanıyordu. “Katil Tayyip” denmesi boşuna değildi, çünkü kendi iktidarına tehdit olarak algıladığı sürece çocukların bile öldürülmesini emrediyordu. “Hırsız Tayyip” yaftası ise eski yoldaşları sayesinde boynuna asıldı. Her ihaleden komisyon alan, en gözde arsaları zimmetine geçiren, şişkin banka hesaplarına sahip bir başbakan olarak tarihte (diğerleriyle birlikte) nadide yerini aldı. Artık Erdoğan için Cumhurbaşkanlığı makamına oturmak aynı zamanda bir zorunluluk haline gelmiştir. Çünkü geldiği noktada, kendisinin de söylediği gibi “duramaz”; durmak yok yola devam! Çünkü durduğunda, vazgeçtiğinde

çökecek, çökertilecektir. AKP iktidarının şu an geldiği noktada en ufak bir iktidar boşluğu, zafiyeti büyüyerek genişleyecektir. Bu tehlikedendir ki iktidar paylaşılamaz, hele hele hiç devredilemez. Ancak Erdoğan cumhurbaşkanı olsa bile AKP ile kurulan düzen, var olan krizleri çözmek bir yana tam tersine krizleri büyütmeye ve hatta yeni krizler üretmeye devam edecek. Ne hırsızlığından vazgeçecek ne katilliğinden. Ne sahte Kürt çözümü gerçek bir barışa dönüşecek ne çakma Alevi güzellemeleri gerçek bir yurttaş eşitliğine. Erdoğan cumhurbaşkanı oldu diye ne İslamcı çeteler Sünni devleti kurmaktan vazgeçecekler ne Esad iktidardan çekilip Tayyip’in istediği kişiye yerini devredecek. HES’lerden, termik santrallerden, nükleerden tabi ki vazgeçilmeyecek. Ortadoğu’ya gönderilen TIRların camında cumhurbaşkanlığı logosu yer alırsa kimse şaşırmayacak. Hayırlı evlat Bilal artık Çankaya köşkünün depolarını kullanabilecek. Ülke topraklarının talanı, yağması daha da hız kazanacak, üstelik Erdoğan biriktirdiği sermaye ve cumhurbaşkanlığı olanaklarıyla yurtdışı piyasalara çok daha rahat açılacak. Erdoğan cumhurbaşkanı olursa madenci ölümleri fıtrat olmaktan çıkmayacak. Üstelik daha önünde sonuçlanmamış bir ay var. Ve bu bir aylık yolda da yapması gereken çok şey var. Bu varlık/yokluk savaşında her şeyini ortaya dökmek, ince taktikler geliştirmek zorunda. Kürtlere

vereceği “taviz”lerin sınırlarını zorlamak zorunda, Ekmeleddin’le kimin daha çok dinci olduğu yarışına girmek zorunda (adaylık açılışını Fatiha suresi ile yapması boşuna değil)1, paraysa para silahsa silah deyip IŞİD’liler rehineler karşılığında ne istiyorsa vermek zorunda, Gülen Cemaati de dahil olmak üzere her türden cemaatten/tarikattan tırtıklanacak oy varsa tırtıklamak için her türlü ayrıcalığı sunmak zorunda, yurtdışındaki seçmenlere ezikliklerini giderecek ajitasyonlara girişmek zorunda, parasının bir kısmını “hayır işlerine” ayırmak zorunda vs. vs. Yalanda vaatte zaten sınır tanımıyor; “Ekonomiyi büyütmek, demokrasiyi ileri standartlara kavuşturmak, AB’ye tam üye olmak için daha çok çalışacağız. Çözüm sürecinin bedeli her ne olursa olsun sürdüreceğimizi ifade ettim.” Ama camiler de dahil olmak üzere rüşvetten, hırsızlıktan dem vurmak bu dönem de yasak olacak. Kısacası Erdoğan için henüz sonuçlanmış bir süreç yok, sonuçlandırılması gereken bir süreç var, hele hele ondan sonrası ise (her iki durumda da) tufan. Pekiyi karşı taraf? En “çok karşı” olan CHP’nin taktiği, Ekmeleddin’e yaptıkları programdan belli. Ekmeleddin Bey, ilk önce Yozgat’a gitti, orada hemşerilerinden destek istedikten sonra da Hacı Bektaş’a gidip Alevilerin dostu olduğunu anlattı. CHP yönetiminin asıl amacı AKP kitlesini ikna etmek değil, kendi kitlesini gerici bir adayın aslında çok ilerici

olduğuna ikna etmek. Erdoğan’ın karşısına 12 yıldır uygulanan politikalara karşı politikalarla çıkmak, halkın haklarını ve çıkarlarını Erdoğan’ın ve sermayenin çıkarlarının karşısına dikmek değil. CHP yönetimi asıl olarak Erdoğan’ın belirlediği kulvarda kalarak “bağımlı siyasetini” devam ettiriyor, kazansa bile, kazanan gericilik olacak. Mezhep farklılığının belirgin olduğu bir siyaset yapma tarzı bu ülkede artık yerleşecek. Bunun en somut kanıtı şu anki siyasal aktörlerin sıfatlarına bile yerleşmiş durumda. Solcu, sağcı, milliyetçi, şuralı, buralı derken artık mezhep aidiyeti de (Sünni, Alevi) bu sıfatlara eklendi. Asıl vahim olanı, az olanın, ezilenin bu sıfata ihtiyaç duymasından ziyade çoğunluk olanın Sünni sıfatını kullanma ihtiyacı/tercihidir. Bu konuya CHP yönetiminin yaptığı katkı kesinlikle göz ardı edilemez. Henüz seçime bir ay varken, adaylar seçim kampanyasına başlamamışken “kime oy verileceği” tartışması neredeyse sonlandırılmış durumda. Kuşkusuz bundaki en önemli etken aday sayının azlığı. “Cumhurbaşkanını halka seçtiriyoruz” kandırmacası, tamamen antidemokratik bir yöntemle işletiliyor; sen seç ama benim belirlediğim adaylar içinden seç.2 Ve Erdoğan’ın, yaratılmasında çok büyük rol sahibi olduğu toplumsal saflaşma, adayların içerik tartışmasını tamamen ortadan kaldırıyor. Nasıl olsa herkesin yeri belli, herkesin adayı belli! Ancak yeri belli olan ama adayı

olmayanlar da var. Başta sosyalistler olmak üzere kendi kimliğine, sahip oldukları ilerici değerlere göre hareket edenler; kadınlar, gençler, emekçiler, LGBTİ bireyler, üniversiteliler, liseliler, Aleviler...3 Kendilerinden biri olarak, kendi taleplerinin sahibi ve gerçekleştiricisi olarak bu ikisinden birini belirleyemez, bu ikisinden birini kendi cumhurbaşkanları olarak seçemez durumdalar. Ancak kabul etmek gerekir ki bir kuşatma altındalar. Ve bu kuşatmanın tamamen kırılması ne yazık ki mümkün değil, en azından şimdilik. Bu kuşatmanın en önemli aktörü kuşkusuz CHP. Ancak onlarla birlikte liberaller de durumdan vazife çıkarmış durumdalar. Yerel seçimlerde “bas geç” tavırlarıyla günü kurtarmaya çalışanlar şimdi de diktatörlük korkusuyla Ekmeleddin’e arka çıkma yarışındalar. Artık bu düşüncenin de bu düşüncenin sahiplerinin de bu topluma sunabilecekleri hiçbir ilerici değeri ve aklı kalmamıştır. Bireysel keyfiliklerini (özgürlüklerini) tek başlarına yaşasınlar, başkalarına bulaşmasınlar yeter. Bu kuşatmayı kırma umudu taşıyan Kürt siyasi hareketinin tercihi, aynı zamanda farklı tercih yaratma konusundaki isteksizliği de göstermektedir ki Batı’nın kapsanması ikinci plandadır, talidir. Sözü edilen kesimlerin (başta sosyalistler olmak üzere kadınlar, gençler, emekçiler, LGBTİ bireyler, üniversiteliler, liseliler, Aleviler...) özgürlük mücadelesi Kürt siyase-

tinin önderliğiyle karşılanamaz. Cumhurbaşkanlığı seçiminde, seçim kuralı gereği ilk ikiye kalamayacak olan Selahattin Demirtaş’ın desteklenmesi de bu kesimler için bir siyasi tercih değil olsa olsa bir gönül bağı ilişkisi olarak kurulabilir!4 Sonuç olarak, kabul etmek gerekir ki sosyalistlerin, devrimcilerin cumhurbaşkanlığı seçim sandığında bir adayları yoktur. Ancak cumhurbaşkanı olmasına karşı çıktıkları Erdoğan ve İhsanoğlu vardır. Bu dönem bu iki isme de bu iki ismin karşılığı olan siyasal, sosyal programlara da söyleyecek sözleri, alternatifini gösterecek programları vardır. Koruma orduları ve bindirilmiş kıtaları olmadan çıkamadıkları sokakların hala sahipleri onlar. Sandıkta adayları yok ama sokakları var. **** 1) Eğer CHP’nin adayı solcu, demokrat bir aday olsaydı, Tayyip de büyük ihtimalle açılışı daha da “ileri demokrasi” vurgusuyla yapardı. 2) 12 Eylül faşist darbesinden sonra yapılan ilk seçimlerde, cunta yönetimi seçimlerde aday olanları veto etme hakkına yani seçimlere sokmama hakkına sahipti, ve bu “hakkını” kullanarak “yasaklı şahısları” seçimlere sokmadı. Şimdi aynı amaç farklı bir yöntemle işletiliyor, aday bile olabilmek için 20 milletvekilinin desteğini almak gerek. Erdoğan’ın adaylığı için bütün AKP milletvekilleri imza veriyor, CHP’de ise 21’i hariç hepsi, MHP’nin hepsi. Geriye ne kaldı? 3) Bu listede Kürtler yok çünkü onların yerleri de belli, adayları da. 4) Örgütlü devrimcilerden de siyasal ilkelerini, doğrularını bir kenara bırakıp gönül bağıyla hareket etmeleri beklenemez.


4

GÜNDEM 3 Temmuz 2014 / 16 Temmuz 2014

Halk›n Sesi

Hayalet ifl bafl›nda Cumhurbaşkanlığı seçimi tablosu tamamlandı. CHP-MHP-Geleneksel büyük sermaye-Gülen Cemaati ve bunları arkalayan ABD/İngiltere/İsrail menşeli kliklerin “çatı adayı” Ekmeleddin İhsanoğlu ve HDP'nin adayı Selahattin Demirtaş'ın ardından Tayyip Erdoğan da çoktandır bilinen adaylığını ilan etti. Haziran İsyanı belki AKP iktidarını yıkamadı ama Türkiye siyasetinin yeniden yapılanmasına yol açıyor. İsyanın sokağa Türkiye siyasetinin önemli bir gücü ve referans noktası olarak kazandırdığı meşruiyetin siyasi mücadele alanının geneline ilişkin sonuçlarını ayrıca tartışmak gerekiyor. Ama isyanın gözle görülür ilk büyük sonuçları temsil alanında ortaya çıkıyor. Yerel Yönetim Seçimleri'nden sonra Cumhurbaşkanlığı seçimleri, Türkiye'de temsil siyasetinin yeniden oluşan temel kümelenmelerini şekillendirecek ikinci büyük adım olacak. İsyan her şeyden önce AKP iktidarını yeniden yapılandırıyor. AKP, isyan sonrasında bir “tek adam partisi”ne dönüşürken AKP iktidarı otokratik bir diktatörlüğe doğru ilerleme yolunu tuttu. Erdoğan Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturarak Putin tarzı bir otokrat olabilecek mi; AKP ve arkasındaki güçler bu evrim çizgisine ne ölçüde uyum gösterecek bilinmez ama Tayyip Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığı'nın bu yönde atılmış stratejik bir adım olduğu açık. CHP, İsyan'ın “AKP iktidarını yıkma” çağrısını egemen sınıfların kulağıyla dinledi ve Türkiye toplumunun önüne AKP iktidarını devirecek gerçek bir “egemen sınıf alternatifi” koymaya yöneldi. ABD/İngiltere/İsrail yönetimlerinin güçlü gruplarının ve geleneksel büyük sermayenin desteğini almayı ön plana koyan CHP, MHP ve Gülen'le şekillendirdiği iktidar seçeneğini CHP'nin seçmen kitlesine dayatmayı Cumhurbaşkanlığı seçiminde de sürdürüyor. CHP'nin seçmen kitlesinin bu dayatmayı bir noktaya kadar kabullenebileceğini yerel yönetim seçimleFerda rinde gördük. Ancak CHP'nin Koç bu politikasının, yerel yönetim seçimlerinde uğradığı ferdakoc@ başarısızlıktan sonra Cumhotmail.com hurbaşkanlığı seçimlerinde sürdürülebilmesi oldukça güç görünüyor. Bu politikanın Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de başarısızlığa uğramasının CHP'de bir parçalanmayla sonuçlanması ise sürpriz olmayacak. HDP ise Selahattin Demirtaş'ı aday göstererek, Kürt hareketinin seçmen tabanının Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin birinci turunda seçilmesinden sorumlu tutulmasının önüne geçti. Yerel seçimlerdeki %6'lık HDP oyundan bir kısmının birinci turda Erdoğan'a kaymasını önlemeyi de hedefleyen bu hamleyle birlikte Kürt hareketi sol seçmen nezdinde şimdiye kadar elde edemediği çok geniş bir diyalog zeminini yakaladı. Her şeyden önce bu hamle, “Kürtler AKP ile anlaştı, ya birinci turda zayıf bir aday gösterecekler ya da ikinci turda boykot yaparak Erdoğan'ın kazanmasına hizmet edecekler” tezviratı yapan ırkçı, Kemalist, devletçi “sosyal demokratlar”ı zor durumda bıraktı. İhsanoğlu ve Demirtaş'ın birlikte adaylığı, bu kesimi bu iki adaydan birine oy vermek ya da seçimleri boykot etmek seçeneklerine mahkum ederek, “Ergenekon” yenilgisinden sonra “tarihin dışına düştüklerini” kanıtladı. Ekmeleddin ‹hsano¤lu Ancak Demirtaş'ın adaylığının, CHP'nin egemen sınıflara alternatif sunmaya odaklı politikasını sindiremeyen “sol seçmen”e, dolaylı olarak Tayyip Erdoğan'a oy vermek zorunda kalmadan tepki gösterme imkanı olarak somutlaşmasının önünde temel bir engel bulunuyor. Bu potansiyeli oluşturan “sol seçmen”in Haziran İsyanı'nın büyük kitlesiyle örtüştüğü biliniyor. Bu kitle ile Haziran İsyanı'nı kriminalize eden İhsanoğlu arasındaki mesafenin bir benzerinin isyanı darbecilerin kontrolünde olmakla suçlayan Demirtaş ile de olduğu unutulmamalı. Demirtaş'ın ve yasal Kürt siyasetinin “Haziran İsyanı'nı yanlış değerlendirdiklerini” söyleyerek özeleştiri yapan Cemil Bayık'ın ferasetini göstermediği de biliniyor. Demirtaş'ın kendisi ve yasal Kürt siyaseti adına inandırıcı bir özeleştiri yapmadan bu kitleyle buluşabilmesinin kolay olmadığı da görülmeli. HDP'nin bir şekilde bu inandırıcılığı sağlaması ve Haziran İsyanı'nda seferber olan sol seçmen kitlesiyle buluşmasıyla Demirtaş'ın oylarının %10'u yoklaması, HDP'nin “Kürt sorunu merkezli reel politiker Türkiye siyaseti”nin yeniden yapılandırılmasını gündeme getirecektir. Aksi durumda, Demirtaş'ın oylarının yine %6'lar etrafında dolaşması halinde ise Kürt hareketinin milliyetçi kesimlerindeki Türkiye solunu küçümseyen tutumlar taze bir güç kazanacaktır. Haziran İsyanı, 19.yy ortası Avrupası’ndaki “Komünizm Hayaleti” gibi iş görüyor. Anlaşılan, İsyan'ın soluğu daha uzun bir süre Türkiye Siyasetinin ensesinde hissedilecek. Kimi ondan ürküntü duyacak, kimiyse beklenen bir dostun sıcaklığını.

Halk›n Sesi Sahibi ve Sorumlu Yaz› ‹flleri Müdürü Ali Ergin Demirhan Telefon / Faks 0212 245 90 37 Adres Ergenekon Mahallesi Cumhuriyet Caddesi No: 175/2 fi‹fiL‹/‹STANBUL Bas›ld›¤› Yer ART Matbaac›l›k, Türker Saltabafl, ‹stasyon Mah. 242 Sk, No:32 Kartepe / Kocaeli (0262 373 45 03) editor.halkinsesi@gmail.com 15 günlük Yayg›n, Süreli, Türkçe yay›nd›r.

Erdoğan’ın adaylığı, savaşın yeni safhasının ilanı

Çankaya yolu çat›flma dolu… na giden yolu kapatmıyor. Aksine iktidar üzerindeki denetimini yitirme olasılığı nedeniyle Erdoğan açısından daha riskli bir süreci de beraberinde getiriyor.

A

KP, Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanı adaylığını Ankara Ticaret Odası Kongre Merkezi’nde, 4 bin kişinin davetli olduğu bir törenle açıkladı. Törene 17 Aralık operasyonu sürecinde istifa eden AKP’li milletvekilleri dışında bütün AKP kurucu kadroları ve eski bakan ve milletvekilleri de davet edildi. Eşi Emine ve çocukları Bilal, Sümeyye ve Esra ile törene gelen Erdoğan’ın adaylığını Mehmet Ali Şahin açıkladı.

SEÇ‹ME KADAR GER‹L‹M, KUTUPLAfiMA, ÇATIfiMA, BEL‹RS‹ZL‹K… Diktatöryal eğilimleri nedeniyle hem sistem içi hem de toplumsal gerilimleri sürekli tırmandıran Erdoğan’ın şimdi de Çankaya için adaylığını açıklamış olması çatışmalı, gergin ve sürprizlere gebe bir seçim yarışı yaşanmasını da güvenceye alıyor. Erdoğan’ın Mart 2014’te yüzde 45’e gerilemiş desteği ve parçalı muhalefetin sahip olduğu yüzde 55’lik oy ve bunun içinde Kürt hareketinin olası ikinci turu da hesaba katan pazarlık seçenekleri hiçbir şeyin garantili olmadığı bir süreç vaat ediyor. Erdoğan’ın Cemaat ve TÜSİAD’ın desteğini almış CHPMHP ittifakına karşı gerekli oy desteğini almak için sürekli kutuplaştırıcı ve toplumsal gerilimi tırmandıran bir dil kullanması sürpriz olmayacak. Seçim kampanyaları Erdoğan yanlısı ve Erdoğan karşıtı gösterilere, kampanyalara dönüşecek. Bu süreçte zamanı gelince paylaşılmak üzere bekletilen yeni yolsuzluk ve skandal dosyalarının açılması da sürpriz olmayacak. Bütün bu olasılıkları hesap etmesi beklenen Erdoğan’ın ka-

AKP, herkesin bildi¤i cumhurbaflkan› aday›n› resmen aç›klad›. Erdo¤an’›n adayl›¤› hem parti içi çekiflmelerin hem de AKP karfl›s›nda sistem içi ve sistem karfl›t› güçlerin mücadelelerinin yo¤unlaflaca¤› yeni bir süreç anlam›na geliyor ra propaganda, iktidar gücüyle desteklenen saldırı ve operasyonları devreye sokması da beklenebilir.

AKP’Y‹ BEKLEYEN SORUNLAR AKP şimdi Erdoğan’ın olası seçim yenilgisinin ya da zaferinin ardından yola nasıl devam edeceği gibi sorularla karşı karşıya. Erdoğan’ın yenilmesi 30 Mart’ta frenlenmiş olan iç tartışmaları çözülme eğilimleri ile birlikte yeniden tetikleyebilir. Erdoğan’ın galibiyeti ise iç çekişmeleri partiye hakim olma çabası etrafında gündeme getirebilir. Başkanlık sistemine geçiş hayallerini gerçekleştiremese de Erdoğan köşke çıkması halinde anayasal yetkilerini kullanarak iktidarı fiilen tek elinde tutma niyetini beyan etmişti. Öte yandan bu AKP’nin hem

meclisteki hakimiyetini korumasını hem de yeni parti liderinin Erdoğan’a biatını gerektiriyor. Erdoğan’ın şahsıyla bütünleşmiş bir lider partisi olan ve son bir yıldır iniş sürecine geçmiş olan AKP’nin, önümüzdeki süreçte yeniden yükselişe geçmesi ve Erdoğan’ın en güçlü döneminde gerçekleştiremediği anayasal değişiklikleri yapacak bir güce kavuşması ise oldukça zor. Ayrıca AKP’ye sahip çıkmakla birlikte Erdoğan’a mutlak olarak biat etmeyeceğinin sinyallerini veren Abdullah Gül, Bülent Arınç, Ali Babacan vb kadroların partinin geleceğini şekillendirmede Erdoğan’ın beklentilerinden farklı tutumlar alabileceği de biliniyor. Yetenekli bir kadro Erdoğan ile uyumsuzluk, biat eden görece genç bir kadro ise kriz yönetmede yetersiz kalma risklerini barındırıyor. Erdo-

ğan’ın biat edenlerden yana tercihi, diktatöryal eğilimleri daha da pekiştirme potansiyeli barındırıyor.

ERDO⁄AN PAÇAYI KURTARDI MI? Ayrıca 17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarını şimdilik atlatmış ancak dosyası kabarmış, dengelerin giderek değiştiği ve AKP’ye ilişkin olumsuz yargıların yoğunlaştığı Ortadoğu’da pek çok savaş suçuyla ilişkilendirilen, mahkemelerin hakkında “Katil Erdoğan’ sloganı için yeterince olgusal dayanak var” dediği bir lider olarak Erdoğan’ın paçayı kurtardığını söylemek güç. Yolsuzluk operasyonlarını iktidar gücü ile şimdilik savuşturan Erdoğan’ın olası Çankaya yolculuğu, iktidarı kaybetmesine ve sanık sandalyesine oturması-

AKP’nin sıkışması müzakere fırsatı Cumhurbaflkanl›¤› seçimlerinde ikinci turda kimin kazanaca¤›nda Kürt oylar›n›n belirleyici bir konumda olmas› ve Rojava’daki Kürt varl›¤›n›n ard›ndan Kerkük’ün Irak Kürdistan’›n›n eline geçmesi AKP’yi Kürt sorununa iliflkin atak yapmaya zorluyor. Kürt hareketi ise bu denklemden politik bir kazan›mla ç›kma plan› yap›yor

Y

aklaşan cumhurbaşkanlığı seçimleri, IŞİD’in Musul’u düşürmesi ile başlayan süreçte peşmergenin Kerkük’ün de kontrolünü ele geçirmesi ile Irak Kürdistan’ının bağımsızlığının yüksek sesle tartışılmaya başlaması, cihatçı çetelerin kuşatması altındaki Rojava’da Kürt hareketinin bağımsız siyasal bir özne olarak bölgeyi etkileyen varlığı AKP ile Kürt hareketi arasındaki müzakere sürecinin seyrini de etkiliyor. Haziran başında çocuğu gerilla olan ailelerin eylemini Kürt hareketine yönelik kara propaganda aracı olarak kullanan Tayyip Erdoğan tehditler savurmuş, “HDP’liler çocukları alıp getirmezlerse B ve C planlarını devreye sokarız” demişti. Bu tehdidin ardından ise Lice’de karakol-kalekol yapımını protesto eden halka ateş açılmış ve iki kişi yaşamını yitirmişti. Lice’de saldırı yaşandığı gün ise AKP heyeti Diyarbakır’da Kürt sorunu ile ilgili çalıştay yapmakla meşguldü. Bölgede eylemler tırmanırken İmralı’ya giden heyetin Öcalan’ın ‘provokasyon’ uyarılarını dile getirmesi ve AKP’li bakanlarla ‘siyasi görüşmelerin’ başladığını duyurmasının ardından KCK’den gelen açıklama ile bölgede yol kesme eylemleri bitirildi. Gelişmeler Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi siyasi krizin etkilerini aşamayan ve dış politikasının sonuçlarını Irak’ta büyüyen cihatçı tehdidi ile yaşayan Erdoğan’ın Kürt halkından destek almak için yeni bir adım atacağını gösteriyordu. Üstelik CHP bu konuda AKP’nin “muhalefet engel oluyor” bahanesini elinden almak ve “çözüm karşıtı” imajını değiştirmek için müzakere sürecinin yasal çerçeveye kavuşturulmasını istediklerini açıklayıp TBMM’ye bir çözüm paketi sundu.

TERÖR YASASI MI, ÇÖZÜM YASASI MI? Bu dönemde heyet görüşmeleri sıklaşırken, Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, ‘çözüm sürecinin’ çerçeve yasasının çıkarılması için yapılan çalışmaların tamamlandığını belirtti. AKP iktidarı “Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesi” adını verdiği tasarıyı TBMM Başkanlığı’na sundu.

6 maddeden oluşan yasa tasarısı ile Bakanlar Kurulu çözüm sürecine ilişkin gerekli kararları almak için yetkilendirildi. Koordinasyon ve sekretarya hizmetleri görevi ise Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı’na verildi. Yasada AKP açısından en kritik madde ise “Bu kanun kapsamında verilen görevleri yerine getiren kişilerin hukuki, idari veya cezai sorumluluğu olmaz” ifadesi oldu. Yasaya Kürt hareketinin önemli isimlerinden isminden içeriğine kadar eleştiri getirilirken, genel hava olumluydu. Öcalan ise yasayı tarihi bir gelişme olarak değerlendirdi. CHP de AKP atağını boşa düşürmek için yasaya karşı koymayacaklarını açıkladı.

ADAY DEM‹RTAfi Bu süreçte HDP, cumhurbaşkanı adayını da açıkladı. Düşük profilli bir aday çıkarması halinde AKP’nin elini güçlendirecek olan Kürt hareketi, Selahattin Demirtaş’ı aday göstererek tam tersi bir yönelim içinde olduğunu gösterdi. Demirtaş’ın adaylık konuşmasında halk iradesine, devrimci mücadelenin ortak değerlerine, laiklik ve kadın vurgusuna özel olarak yer verildi. Demirtaş’ın alacağı oy oranı, seçime doğru hızlanan müzakere sürecinde AKP ile Kürt hareketi arasındaki dengede de belirleyici olacak. “KAZAN KAZAN” KCK davalarından parça parça tahliyeler devam ederken Balyoz davasında sanıkların serbest bırakılması üzerine Kürt hareketi sözcüleri ve avukatlar AYM’nin Balyoz davası hakkında verdiği yeniden yargılama ve sanıkların serbest bırakılması kararının KCK dosyalarına da uygulanması istendi. Tüm KCK tutuklularının serbest bırakılması gerektiği dile getirilirken, Hatip Dicle’nin ismi öncelikle telaffuz edildi. KCK Ana Davası’nda 4,5 yıldır tutuklu yargılanan ve yargılandığı zaman diliminde seçilmesine karşın milletvekilliği elinden alınan DEP eski Milletvekili Hatip Dicle 28 Haziran’da serbest bırakıldı. Dicle çıktıktan sonra son çerçeve yasası hakkında iktidara ilişkin "Onları daha çok teşvik etmek istiyoruz. Eleştirilerimiz yapıcıdır. Ve kazan kazan politikasına yöneliktir" ifadelerini kullandı.

HALKIN SORACAK HESABI VAR Ekmeleddin İhsanoğlu’nun adaylığı ve onun etrafında kenetlenecek CHP, MHP, Cemaat ve TÜSİAD’ın sistem içi muhalefeti Erdoğan’ı zorlayacak. Ancak sandık siyasetinin iktidara sunduğu avantajlar ile sistem içi dirençleri kırabilen Erdoğan için asıl risk, Erdoğan’dan soracak çok hesabı olan halk muhalefeti. Çankaya yolu ya da olası bir zafer bu hesap defterini kapatmıyor. Emri Erdoğan’ın verdiği doğudaki, batıdaki, Gezi sürecindeki polis terörünün, Roboski, Lice katliamlarının; onun savaş kışkırtıcısı politikaları nedeniyle Suriye sınır hattında, Reyhanlı’da, Antep’te, Cilvegözü’nde, Rojava’da yaşanan “faili meçhul” saldırıların, Irak ve Suriye’deki mezhepçi terörün; onun çözüm masallarıyla savaşı iç içe geçirdiği iktidarında ölen binlerce Kürt ve Türk gencinin, kadının, çocuğun; onun iktidarında işyerlerinde ölen on binin üzerinde işçinin, Tuzla’nın, Kozlu’nun, Soma’nın; onun iktidarında yüzde 1400 artış gösteren kadın cinayetlerinin; onun saldırgan söylemleriyle gerici kuşatma altına alınan toplumsal yaşamın, özgürlüklerin; katlettiği ormanların, derelerin, mahallelerin, kentlerin, tarihin, kültürün; yağmaladığı, çaldığı, kasasına doldurduğu kamusal zenginliklerin hesabı sorulacak. Bu hesabı Haziran 2013’te ayağa kalkan ve “mücadeleye devam” diyen halk soracak.

AKP’den yargıyı ‘sıfırlama’ operasyonu Yarg› üzerindeki denetimini art›rmay›, neoliberal program› sürdürmesinde yarg›n›n ç›kard›¤› engelleri ortadan kald›rmay› ve kendisine yönelik yarg› temelli operasyonlar›n› bofla ç›karmay› hedef olarak belirleyen AKP yeni yarg› paketi ile sulh ceza mahkemelerini la¤vederek tutuklama, yakalama, arama, gözalt› ve itiraz kararlar›nda tek yetkili olacak sulh ceza hâkimliklerini kurmay› hedefleyen bir de¤ifliklik yapt›. Bu düzenleme ile say›lar› 900’e yak›n sulh ceza mahkemelerinin görevi 27 Haziran’da sona erdi. Sulh ceza hakimlikleri, ceza soruflturmalar› üzerinde mutlak bir otorite haline getirildi. Takipsizlik kararlar›na karfl› itirazlar› da art›k en yak›n yerdeki a¤›r ceza mahkemesi de¤il bu ‘özel yetkili’ hakimler görüflecek. Üstelik karar› heyet de¤il tek bir hakim verecek. De¤iflikli¤e göre Sulh Ceza Mahkemeleri’nin kald›r›lmas›yla hakaret, basit yaralama, tekzip talepleri gibi dava ve ifllere Asliye Ceza Mahkemeleri bakacak. Eski sistemde Sulh Ceza Mahkemeleri taraf›ndan verilen kararlar›n üst mahkemeler taraf›ndan karara ba¤lan›yor, itiraz prosedürü ile dava ve talepler bir üst yarg› merciine tafl›nabiliyordu. De¤ifliklikle Sulh Ceza Hakimleri’nin verdi¤i kararlara itiraz yolu da kapat›ld›. Yap›lan bu de¤ifliklik AKP taraf›ndan yine 17 Aral›k operasyonlar› ard›ndan hedefe konulan ve cemaatçilerin etkin oldu¤u özel yetkili mahkemelerin yerine özel yetkili hakimliklerin oluflturulmas› olarak yorumlan›yor. Yasa de¤iflikli¤i ile yeni yasayla Yarg›tay, Dan›fltay ve ‹dare Mahkemeleri de de¤iflecek. Yarg›tay hukuk ve ceza daireleri boflalt›l›yor. YA⁄MA ÖNÜNDEK‹ YARGI ENGEL‹ TEM‹ZLEN‹YOR Ald›klar› yürütmeyi durdurma kararlar› ile baflta kentlere ve do¤aya yönelik neoliberal y›k›m program›n›n iflleyiflinde sorunlara yol açan ve AKP’nin kararlar›ndan sürekli flikayet etti¤i ve ç›kard›¤› bir kararname ile da¤›tt›¤› idari mahkemelerde de önemli de¤ifliklikler var. Kanun’da yap›lan de¤ifliklikle “‹vedi yarg›lama usulü” düzenlemesi getirildi. ‹hale ifllemleri, acele kamulaflt›rma ifllemleri, Özellefltirme Yüksek Kurulu kararlar›, Turizmi Teflvik Kanunu uyar›nca yap›lan sat›fl, tahsis ve kiralama ifllemleri, Çevre Kanunu uyar›nca idari yapt›r›m kararlar› hariç çevresel etki de¤erlendirmesi sonucu al›nan kararlar, Afet Riski Alt›ndaki Alanlar›n Dönüfltürülmesi Hakk›nda Kanun uyar›nca al›nan Bakanlar Kurulu kararlar›, k›saca AKP’nin talan politikas›n›n de¤di¤i hemen her alan, ivedi yarg›lama usulüne tabi tutuldu. Bu de¤iflikliklerle adil yarg›lama ve savunma hakk› daralt›l›yor. Karar ve baflvuru süresi k›salt›l›yor. Ayr›ca düzenleme ile yurttafllar dava açmadan önce, idari ifllemin kald›r›lmas›, geri al›nmas› de¤ifltirilmesi veya yeni bir ifllem yap›lmas›n› üst makamdan, üst makam yoksa ifllemi yapm›fl olan makamdan, idari dava açma süresi içinde isteyemeyecek. K›saca insanlar idareye hatas›ndan dönmesi için baflvuru yapamayacak.


5

SÖYLEŞİ 3 Temmuz 2014 / 16 Temmuz 2014

Dayatma adaylarla ‘halk seçimi’ olmaz

Halk›n Sesi

Ülke gündemi Cumhurbaflkanl›¤› seçimine kilitlenirken, aday belirleme süreçleri Tayyip Erdo¤an’› merkezine alan tart›flman›n belirleyicili¤inde ve hem de fazlas›yla “yukar›dan” flekillendi. ‘Ters köfle yapabiliriz’ diyen Eddo¤an beklenen adayl›¤›n› aç›klad›. CHP’nin Ekmeleddin ‹hsano¤lu’nu aday olarak göstermesi ise özellikle CHP taban›nda AKP iktidar›na karfl› özgürlük, adalet ve sayg› talepleri ile Haziran ‹syan›’na kat›lan, gericili¤e karfl› mücadelenin içinde yer alan kesimler içinde tepki yaratt›. Bu süreçte sol içinde de bir dizi tart›flma, aç›klama ve görüflme

gündeme geldi. HDP’nin yapt›¤› ça¤r› ile sol güçlerin, Alevi örgütlerinin kat›ld›¤› bir toplant› “ortak aday ç›karma yönelimi” olarak sunulurken, HDP kendi aday›n› Selahattin Demirtafl olarak aç›klad›. CHP’ye Ekmeleddin ‹hsano¤lu karar›n› geri çekme ça¤r›s› yapan, bas›nda HDP ve ÖDP dahil sol güçlerle seçim sürecine iliflkin görüflmeler yürüttüklerine dair haberler yer alan Halkevleri’nin Genel Baflkan Yard›mc›s› Samut Karabulut’la seçim sürecini, sol içi geliflmeleri ve Halkevleri’nin tutumunu konufltuk. Karabulut, ‹syan’a kat›lan ve sol de¤erleri paylaflan büyük bir kesim

için üç aday›n da tercih nedeni olamayaca¤›n› ifade etti. K›l›çdaro¤lu’nun yapt›¤› tercihle neoliberal ‹slamc› bir rejimle problemi olmad›¤›n› gösterdi¤ini, Erdo¤an’›n ise kurdu¤u düzeni sürdürmek için cumhurbaflkanl›¤›yla pozisyonu güçlendirmeyi ve diktatoryal yöntemlerle daha faflizan, daha bask›c› bir sisteme “geçmeyi” amaçlad›¤›n› vurgulad›. Selahattin Demirtafl’›n solun ortak aday› olarak belirlenmedi¤ini ifade eden Karabulut, devrimcilere düflen görevin umutsuzluk yayan sand›¤›n karfl›s›nda afla¤›dan kurulacak umut kanallar› yaratmak oldu¤unu söyledi.

‘Ne sistemi meşru kabul ediyoruz ne de iki İslamcı adayı’ Cumhurbaşkanlığı seçiminin aday belirleme süreci tamamlandı. Ortaya çıkan tabloyu özetleyebilir misiniz? Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde üç siyasi inisiyatif mevcut. Kuşkusuz bunların en güçlüsü Tayyip Erdoğan’ınki. Ve diğer ikisi de Tayyip Erdoğan’a göre pozisyon almayı “zorunluluk” kabul ediyor. Erdoğan, 12 yıldır sürdürdüğü gericilik sosuna bulanmış neoliberal düzenin artık tıkandığının farkında. Üstelik bu süre içerisinde kurduğu rant, rüşvet, hırsızlık tezgahının sürdürülebilirliği de tehlike altında. Gelinen noktada Tayyip Erdoğan, bu düzenin bir süre devam etmesinin tek yolu olarak cumhurbaşkanlığıyla pozisyonunu güçlendirmeyi ve diktatoryal yöntemlerle daha faşizan, daha baskıcı bir sisteme “geçmeyi” amaçlıyor. Bu durum karşısında ise başlangıcında MHP’nin rol aldığı, gelişim sürecinde inisiyatifi CHP’nin devraldığı bir “mühendislik projesi” mevcut: Ekmeleddin İhsanoğlu. Bu projenin sosyal demokrasiyle bile hiçbir alakasının olmadığı çok net. Anlaşılmaktadır ki bu projenin arkasında Süleyman Demirel gibi birtakım ANAP ve DYP artıkları mevcut. Bu artıklar, siyasi parti olarak bir süredir gözlerini CHP’ye dikmiş durumdalar. Mansur Yavaş projesinin başarısız olması bile hızlarını kesmiş değil. CHP yöneticileri bu şahsiyetlere teslim olmuş durumda. CHP’nin böyle bir projeyi kabul etmesini sağlayan ise “nasıl olursa olsun da Tayyip Erdoğan gitsin” tercihi. Sadece buna indirgenmiş bir siyasal tercih ise neoliberal sistemi gözardı etmeye, gerici uygulamaları önemsiz göstermeye ve demokrasi mücadelesinin kazanımlarının yok edilmesine seyirci kalmaya mahkum. Çok açıkça anlaşılmaktadır ki CHP yönetimin temel prensipleri içinde neoliberalizme karşı olmak, gericiliği durdurmak, demokratik değerleri geliştirmek yoktur. HDP’nin ise bu süreci sadece Kürt sorunu ekseninde değerlendirmeye çalıştığını söylemek yanlış olmaz. AKP’nin çözüm adına çözümsüzlüğü stabil hale getirdiği süreç, açıktır ki Tayyip Erdoğan’ın olası bir cumhurbaşkanlığında çok daha kadük hale gelecek ve ipleri tamamen Erdoğan’ın eline verecek, süreci onun “keyfiliğine” bırakacaktır. Böylesi bir dönemin öncesinde Kürt hareketi, birtakım yasal düzenlemeler yapılmasının beklentisiyle hareket etmektedir.

İki İslamcı adayın olduğu Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinin sonuçları ne olur? Birçok şey söylenebilir ama ilk olarak laikliğin “ruhuna el Fatiha okunur”. En basit anlamıyla devlet işleri artık dinin referansları dikkate alınarak değerlendirilmeye başlar. Özellikle de İslam dininin Sünni yorumuyla. Bu topraklarda yaşayan Aleviler için ve özellikle bu topraklara yerleşmiş Alevi kültürü için bu durumun anlamı her geçen gün daha fazla ötekileştirilme ve dışlanma olacaktır. Böyle bir sürecin CHP eliyle ve özellikle onun genel başkanı Alevi kökenli Kemal Kılıçdaroğlu eliyle başlatılacak olması ise tarihe bir leke olarak kaydedilecektir. Artık bundan sonraki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, örneğin beş yıl sonraki seçim sürecinde tercihin İslamcıların şahinleri ya da güvercinleri arasından yapılması bir zorunluluk haline gelecektir. Ayrıca iki İslamcı adayın olduğu bu seçim sürecinde sol değerleri sahiplenen çok büyük bir çoğunluk sandığa gitmeyecek ve bu sürecin dışında kalacaktır. Çünkü üç adayın hiçbiri bu kitle için bir tercih nedeni değildir, ne yazık ki bir dördüncü aday da gerek aday olma şartları gerekse de bu engeli aşabilecek bir formülün şu anki milletvekilleriyle aşılamayacak olması nedeniyle somut bir seçenek haline getirilemememiştir. Halkevleri’nin tutumu ne olacak? CHP’nin Ekmeleddin İhsanoğlu’nu aday göstermesi sol siyasetin herhangi bir tonunu yapmayacağının da ilanıdır. Yani yeni rejimle problemi yoktur, Erdoğan’la vardır.

CHP’nin, Kılıçdaroğlu’nun çizgisi “Erdoğan gitsin, eseri kalsın” anlamına gelmektedir. “Erdoğan’ın inşa ettiği rejim iyi, kendisi kötü.” Bunu egemen sınıflar böyle düşünüyor olabilirler ama halkın böyle düşünmediği Haziran İsyanı’nda ortaya çıkmıştır. Evet, Erdoğan istenmeyen baş aktördü ancak asıl isyan çevrenin, doğanın, kentin yağmasına; halkın yaşam tarzına müdahaleye karşı, saygı, özgürlük, eşitlik ve adalet talepleri çerçevesinde gelişti. Nitekim geriye kalan da budur. Kamusal, ortak alanların (parklar, dereler, ormanlar) savunulması; halka dönük baskıcı, ayrımcı, cinsiyetçi uygulamalara karşı direnişlerin yayılması; kısacası haklar için direniş ve mücadele. Dolayısıyla biri AKP’li diğeri değil; iki İslamcıdan birine mahkum olmak zorunda değiliz. Rejimin devrimciler tarafından içerden zorlanmasının ne olanakları mevcuttur ne de sonuçlarından medet umulabilir. Kurulu siyaset alanı dışına yani asıl mevziyi sokağa kurmaya devam edeceğiz. Burada “sokak” kavramını dar sözcük anlamıyla değil, siyaset tarzı anlamında kullanıyoruz; kendi kurallarını ve gündemini kendi belirleme iddiasından söz ediyoruz. Sandığın bu sefer her zamankinden daha çok kitleleri edilgenleştirme işlevi göreceği ortadadır. Sandığın bu defa halkın gelecek umudunu daha da kıracağı düşünülürse devrimcilere düşen başka umut kanalları yaratmaktır. Bu da aşağıdan kurulacaktır. Bununla birlikte bu sürece halkın değerleri ve taleplerini dikkate alarak müdahale etmeye çalıştık, bundan sonraki

dönemde de ilkemiz budur. Bunun ilk adımı olarak CHP yönetimine, Ekmeleddin İhsanoğlu’nu adaylıktan geri çekme çağrısı yaptık. Ayrıca bir dördüncü adayın hatta beşinci, altıncı adayın bu süreçte oluşturulması gerektiğini düşünerek görüşmeler yaptık. Meclis’teki milletvekillerine, özellikle demokratlık söz konusu olduğunda mangalda kül bırakmayan milletvekillerine demokrasinin en temel prensiplerinden biri seçenek oluşturmak/sunmak ise buyrun görev başına, Cumhurbaşkanı adayı sayısını artırın demiş olduk. Ancak bu noktada olumlu bir gelişme yaşanmadı. Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinin anti demokratikliği ortadadır. Aday oluşturabilmek için bile 20 milletvekilinin imzası şart koşulmaktadır. Ve parti bürokrasileri (bundan CHP ve HDP de muaf değildir), tek seslilik adına demokrasinin en temel kuralını ihlal etmektedir. Halk kendi adaylarını belirleyemediği gibi halka dayatılan adaylarla kurulan bu düzenekten belirlenecek isim ‘Halkın seçtiği cumhurbaşkanı’ olarak meşrulaştırılmaya çalışılacaktır. Halkevleri bu seçimlerin halkın seçimi gibi sunulmasını kabul etmeyecek. Katil ve hırsızlığı tescilli Eroğan’ın diktatörlük çabasına karşı mücadele ettiği gibi neoliberal İslamcı bir düzeni savunmak konusunda Erdoğan’la ancak nüans farkı olan İhsaoğlu’nun halka kurtarıcı gibi sunulmasına karşı da mücadele edecek. Erdoğan’ın işlediği suçları bu seçimle aklayamayacağını, kurtulamayacağını,

halka hesap vereceğini gösteren bir pratik izleyecek. HDP ile ortak aday arayışına dair haberler çıktı, süreç nasıl gelişti? HDP daha önce de önerilerimizi, özellikle isim önerilerimizi almak üzere bizi ziyaret etmişti. İsim önermemekle birlikte düşüncelerimizi ifade etmiştik. 22 Haziran’da adaylarını açıklayacaklardı ki CHP’nin İhsanoğlu’nu aday göstermesi üzerine erteleyip sol örgütlere 24 Haziran’a ortak bir toplantı çağrısı yapıldı. Toplantıda yeniden öneriler istendi ve aynı hafta sonu Parti Meclisi toplantısında karara bağlanacağı söylendi. Alevi örgütleri ve biz düşüncelerimizi tekrar ettik.

Öneri ve düşünceler nelerdi? Dedik ki; cumhurbaşkanlığı seçimi, aday göstermenin 20 milletvekilinin imzası şartına bağlanması nedeniyle anti demokratik bir süreç olarak dayatılmaktadır. Halkın aday göstermesinin kanalları tıkalıdır. Aday gösterme olanağına sahip üç parti var. Toplumun büyük kesimlerinin kimlikler etrafında siyasallaştırıldığı ve saflaştırıldığı bir or-

tamda AKP’ye tepki duyan Alevilerin, İslamileştirme politikalarına itirazı olan CHP seçmeninin ve sol kitlelerin oylarını alabilcek ve aynı zamanda Kürtlerin de oylarını en yüksek oranda toparlayabilecek tek bir aday bulmanın güçlüğünü vurguladık. Bu durumda HDP’nin mevcut oylarını toparlayabilecek bir aday çıkartmasının diğer yandan ise Alevilerin, solun oylarını toparlayabilecek ikinci bir adayın CHP’den kopmalarla çıkartılmasının ciddi güçlükleri olmasına karşın tek etkili yol olacağına; böylece 2015 seçimlerine de güçlü bir ittifak hazırlanmış olacağına değindik. Alevi örgütleri ise laikliğe sahip çıkabilecek bir aday üzerinde durdular. Özellikle ikinci turda AKP’nin HDP tarafından açık veya örtük şekilde desteklenmesi olasılığına dair kaygılarını dile getirdiler. ÖDP tarafından önerilen toplantının bir meclis olarak tanımlanması ve süreci bu meclisin götürmesi önerisi de, muhtemelen süre kısalığından ilgi görmedi. Bunun yerine kampanyayı sürdürecek bir meclis dillendirildi. İsim önerileri pek çeşitlilik arzetmezken HDP dışından isim önerileri de ilgi görmedi. Sonuç olarak bizim katılmadığımız bir toplantı daha yapıldı. Ve aday zaten Kürt hareketi açısından netleşmiş olan Selahattin Demirtaş olarak açıklandı. Çeşitli haberlerde dile getirildiği gibi bir ortak aday belirleme toplantısı değildi yani? Evet, asıl olarak önerilerin alınması şeklindeydi. İsimler de istendi. Ancak sonraki gelişmeler de o toplantıdaki izlenimimizi doğruladı ki aday, doğal olarak, belirlenmişti. Pek seçenek de yoktu. Zaten Cumhurbaşkanlığı için ortak aday çalışması adayın açıklanmasına bir hafta kala başarılabilecek bir şey değil. Erken zamanda ve ortak meclisler kurularak bir süreç işletilerek denenebilirdi. Daha da önemlisi yerel seçimlerde bunun adımları atılmış olsaydı daha kolaylaşabilirdi. Sonuç olarak HDP kendi adayını çıkartmış oldu. Seçim sürecini en yüksek oyu almak ve genel seçimlere hazırlanmak, AKP ile süren müzakerelerde de güç kazanmak üzere bir değerlendirecek. Oy oranlarını da ölçmüş olacak. İkinci turda ise ne yapacaklarını bilmiyoruz. Bu önemli bir handikap. Halkevleri de kendi örgütsel mekanizmalarında üç adayla netlemiş bulunan tabloyu değerlendirerek tutumunu ve bu süreci nasıl örgütleyeceğini ilan edecek.

Ne kırk katır, ne kırk satır Halkevleri, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Ekmeleddin İhsanoğlu’nun CHP tarafından aday olarak belirlenmesi üzerine CHP’ye bir çağrı yaparak adayın geri çekilmesini istedi. Halkevleri Genel Başkanı Oya Ersoy açıklamasında CHP’nin bu siyasetinin, Haziran İsyanı’na tamamen sırtını dönmek, Sünni dinciliğin siyasetteki hegemonyasının CHP eliyle ileri bir meşruluk aşamasına taşınması anlamına geldiğini vurguladı

Halkevleri Genel Baflkan› Oya Ersoy yapt›¤› bir aç›klama ile CHP’yi özgürlükleri, demokrasiyi ve sol de¤erleri temsil etmeyen Ekmeleddin ‹hsano¤lu’nun adayl›¤›n› geri çekmeye ça¤›rd›. Ersoy “AKP iktidar›n›n ‘mezhep ve ›rk’ temelli ayr›flt›rma siyaseti ile yürüttü¤ü toplum mühendisli¤ine; KürtTürk, Alevi-Sünni, dinci-laik gibi etnik, dinsel, kültürel kimlikler üzerinden toplumu parçalayan siyaset yapma biçimine, halk yan›t›n› Haziran’da sokakta verdi. Yap›lmas› gereken halk›n sokaktan yükseltti¤i özgürlük, sayg›, adalet, eflitlik, demokrasi ve bar›fl taleplerini dikkate alan bir siyaset izlemektir”diyerek halk›n bu taleplerine, gelecek umutlar›na gözünü kapat›p, kula¤›n› t›kayarak halka s›rt›n›, gerici neoliberal kapitalizme yüzünü dönen CHP siyasetinin, AKP’nin kurdu¤u düzeni devam ettirmekten baflka ulaflabilece¤i bir yer olmad›¤›n› vurgulad›.

CHP’nin Ekmeleddin ‹hsano¤lu’nun aday gösterilmesinde simgeleflen siyasetinin ülkeyi ›l›ml› siyasal ‹slam modelinin yukar›dan afla¤›ya örgütlenmesine dönük emperyalist siyasetin desteklenmesinden veya sahiplenilmesinden baflka anlama gelmedi¤ini ve bu biçimde Sünni dincili¤in siyasetteki hegemonyas›n›n CHP eliyle ileri bir meflruluk aflamas›na tafl›nd›¤›n› vurgulad›. CHP Genel Baflkan›’na “Türkiye Halklar›n›n tercihi ‘k›rk kat›r m› k›rk sat›r m›’ olmamal›d›r ve olmayacakt›r. Sol ad›na hareket edip antidemokratik yasalar›n sa¤lad›¤› avantajlar›, siyasal yaflam› boyunca sol de¤erlerle ilgisi olmayan aday ve siyaset tercihlerinde bulunman›z ‘yasal’ olabilir fakat meflru de¤ildir. AKP’nin siyaset d›fl›na itmeye çal›flt›¤› ancak baflaramad›¤›; 2013 Haziran’›ndan bafllayarak canlar› pahas›na siyasete müdahil olan sol kitleleri, sol ad›na

flimdi sizler siyaset d›fl› b›rakmaya çal›fl›yorsunuz” diyen Ersoy, K›l›çdaro¤lu’nu ‹hsano¤lu’nun adayl›¤›n› geri çekmeye ça¤›rd› ve CHP’nin eme¤i, özgürlükleri,

demokrasiyi, halk›n haklar›n› benimseyen Türkiye’nin büyük ilerici birikimini temsil edebilecek sol de¤erleri benimseyen bir siyaset izlemesini önerdi.


6

EMEK 3 Temmuz 2014 / 16 Temmuz 2014

Halk›n Sesi

Sahipsiz-Sen Ankara’da Adalet Bakanlığı’na ait bir binanın inşaatında çalışan işçiler uğradıkları haksızlıklara karşı eylem başlattı ve haklarını almayı başardı. İnşaat işçilerinin başına gelenler pek çok yerde yaşananlardan çok farklı değil: Maaşların geç ödenmesi, işçi güvenliğine dair tedbirlerin alınmaması, SSK primlerinin yatırılmaması ya da eksik yatırılması vs. Artık kangren olmuş bu sorunlara karşı iş bırakıp eyleme başlayan işçiler örgütlülüklerine bir de isim bulmuşlar: SAHİPSİZSEN! Örgütsüzlük ve örgütsüzlüğün sonuçlarını bundan daha iyi anlatmak mümkün müdür, bilmiyorum. Hindistan’daki bir sendikal eylemde SENDİKA BİZİM ANAMIZ anlamına gelen bir pankart kullanıldığını hatırlıyorum. İşçi sınıfının kendi öz deneyimleriyle yarattığı sendikal örgütlenmeyle kurduğu ilişkiyi çarpıcı ve yakıcı biçimde ifade eden bir tarif. Sermaye sınıfının bütünüyle dizginlerinden boşandığı bir tarihsel dönemde işçilerin, işçi sınıfının temel güncel sorusu budur: Bizi kim/ne koruyacak? İşyerinde yaşanan haksızlıklara, işyeri dışına çıktığımızda beynimizin bütün kıvrımlarını işgal eden ideolojik saldırılara karşı işçileri kim/ne koruyacak? İşçi sınıfının mücadele tarihinde kendi öz deneyimleriyle bu soruya bulduğu yanıt, sendikal örgütlenmedir. Eğer işçi sınıfı örgütlü değilse sahipsizdir. Ankara’daki inşaat işçileri bu gerçeği en yalın biçimiyle ifade etmiş. Burada dikkate değer olan Tufan “sahipsizlik” vurgusunun onSertlek larda bir “sızlanma” ve “dertlenmeye” dönüşmemiş olmaDev Sa¤l›k-‹fl Yönetim Kurulu sı. Aksine kendi sahipsizliklerini görmüşler ve kendi kendilerinin sahibi olmaya karar vermişler. SAHİPSİZSEN bu kararlılığın sonucunda kurulmuş! Belki de önümüzdeki süreçte haksızlığa uğrayan bütün işçilerin örnek olarak önünde durabilecek kıymette bir deneyim. Zira yaşadığımız süreç işçilerin kendi öz deneyimleriyle yarattığı örgütlenme ve mücadele deneyimleriyle şekilleniyor. Esas olarak kendi gücüne güvenen bir işçi iradesinin oluşumu kapitalist düzenin etkisizleştirdiği veya yandaşı haline getirdiği sendikal örgütlenme modelinin de aşılması için son derece önemli. Sahipsizlik duygusu çaresizlik ve düşkünlük haline dönüşebildiği gibi bir çare arayışına da yol açabiliyor. Ankaralı inşaat işçileri düşkünlük çemberini kırıp mücadeleye karar verdikleri anda SAHİPSİZSEN’i kurup artık örgütlü olarak yaşamaya ve çalışmaya başlıyorlar. Darısı tüm sahipsizlerin başına!

Tafleron yasas› mecliste iflçiler direniflte AKP’nin ‘‘taşeron işçinin sorununu çözeceğiz’’ diye meclise getirdiği ancak taşeron sistemini kalıcı hale getiren yasa görüşülürken, sendika hakkı gasp edilen taşeron sağlık işçileri meclis kapısına dayandı ZAR‹FE AKBULUT

A

KP iktidarı yeni yasal düzenlemelerle, taşeron sistemini kalıcı hale getirmek için daha güvenli bir sistem kurmaya çalışıyor. AKP bu düzenleme ile kamu işçilerini en temel hakları dahi olmaksızın, açlık sınırının altında ücretlerle, sendikasız çalıştırmayı hedefliyor. AKP’nin “taşeronda çalışan işçilere müjde” sözleriyle TBMM gündemine getirdiği torba yasada taşeron şirketlerde çalışan işçilerin sendika ve toplu sözleşme hakkının kurban

edildiğini söyleyen Devrimci Sağlıkİş üyesi işçiler, taşerona karşı mücadelelerini ve talepleri ile emeğinin hakkını savunmak için Meclis kapısına dayandı, Türkiye’nin dört bir yanındaki 12 bin taşeron sağlık işçisini temsilen Meclis’in Dikmen Kapısı’na gelen Devrimci Sağlıkİş üyeleri bir basın açıklaması düzenledi. Basın açıklamasında taşerondaki sağlık işçilerinin farklı işkollarında gösterilerek sendika hakkının gasp edildiği, işçilerin kendi işkollarında gösterilmelerine ilişkin muvazaa kararlarının uygulanmadığı ve

toplu sözleşme hakkının gasp edildiği belirtildi. İşçilerin sendika üyeliklerinin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı kayıtlarına göre değil, Sosyal Güvenlik Kurumu kayıtlarına göre tanımlanmasıyla şirketlerin yetkili kılındığının altını çizen sağlık işçileri, “Taşeron şirketlerin, SGK’nin ve bakanlık bürokratlarının sendika, toplu sözleşme, grev hakkımızı gasp etmelerine izin vermeyeceğiz” dedi. Basın açıklamasının ardından bir süre oturma eylemi yapan sağlık işçileri, talepleri

karşılanana kadar Meclis önünde eylemlerini sürdüreceklerini duyurdu ve direniş çadırı kurmaya çalıştı. Meclis önüne çadır kurulmasının “yasak” olduğunu söyleyen polis ise işçilere biber gazıyla saldırdı. Aralarında DİSK Genel Sekreteri ve Devrimci Sağlıkİş Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu’nun da bulunduğu 18 kişi gözaltına alındı. ‹fiÇ‹LER TAfiERONA D‹REND‹ POL‹S SALDIRDI Polisin saldırı sırasında

yüzüne gaz sıktığı Kocaeli Üniversitesi İşyeri Temsilcisi Selçuk Öztürk, bindirildiği gözaltı aracında fenalaştı. Araçtan indirilen Öztürk’e ilk tıbbi müdahaleyi gözaltındaki diğer sağlık işçileri yaptı. Öztürk ambulansla hastaneye götürülürken, arkadaşlarına yardımcı olmaya çalışan sağlık işçileri karakola götürüldü. İşçiler ifadelerinin ardından saat 18.15’te serbest bırakılan işçiler TTB ve SES’in polis saldırısını ve gözaltıları protesto etmek için Güvenpark’ta düzenlediği basın açıklamasına katıldı.

‘Sahipsizlerin’ sendikası eylemde S

fiiflecam: AKP'nin grev fobisi S

ermayenin çıkarları için her “riski” göze alan AKP, Soma Katliamı’nın yarattığı psikolojik iklime aldırmadan cam işçilerinin 20 Haziran 2014 günü başlayan grevini durdurdu. Şişecam’a ait 10 fabrikada 5800 işçinin başlattığı grev “milli güvenliği ve genel sağlığı bozucu” olduğu bahanesiyle alınan bir Bakanlar Kurulu kararıyla, 27 Haziran 2014’de 60 gün süreyle ertelendi.

ERTELEME DE⁄‹L GREV YASA⁄I 60 günün sonunda işçilerin greve kaldıkları yerden devam etmesi mümkün değil. Sendika Danıştay’a dava açıp, yürütmeyi durdurma kararı alırsa greve yeniden başlanabiliyor. Yasadaki bu süre ve erteleme ibareleri, AKP’nin, işçinin grev hakkını yasaklamasının bir örtüsü. 12 Eylül’den miras bu hüküm, Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’nu yenilerken AKP’nin vazgeçemediği bir düzenleme. Yasağın uygulandığı ilk gün, yasağa karşı cam işçileri Lüleburgaz, Yenişehir, Gebze, Eskişehir’de grev yaptıkları fabrikalardan AKP İl ve İlçe binalarına yürüdü. Mersin’deki eylemde polis işçilere biber gazıyla saldırdı. Grev hakkı yasaklanan işçiler 1 Temmuz günü Ankara’ya Çalışma Bakanlığı’na yürüdü. İşçilerin pankartının önünde ise siyah kurdeleye bağlı bir anahtar taşındı. Anahtarı taşıyan işçi, “AKP eğer sendikayı almakta çok ısrarcıysa buyursun anahtar, gelsin kendi yönetsin” dedi. fi‹fiECAM ‹fiÇ‹LER‹N‹N TALEB‹ Cam işçilerinin yüzde 70’i aylık 940 TL maaş alıyor. Saat ücreti 4.79 TL, 25 yıllık işçi çok az ve saat ücreti 10 TL. İşçilerin talebi, genç işçilerin ücretlerini ortalamaya yaklaştırmak. Bu haliyle bile ücret kayıpları çok. Ancak 2010’daki şartlarına ulaşmış olacaklar. İşçilerin talepleri şöyle: I Saatlik dilimde 1,90 kuruşluk zam I Toplu iş görüşmesi sözleşmesinde bulunan Şişecam’a bağlı tüm fabrikalarda bir kapanma ya da taşınma durumunda fabrikada çalışan işçilerin yine aynı işverene bağlı farklı bir şirkette veya taşınan fabrikada birikmiş özlük haklarının gasp edilmeden tekrar istihdam edilmesi I Aldıkları istirahatlerin ikramiyelerinden kesilmemesi.

oma Katliamı’nda sonuçları can yakıcı biçimde görülen taşeron sistem çarpıcı bir direnişle gündeme geldi. Taşeronu yaygınlaştıracak yasal düzenlemenin görüşüldüğü TBMM’ye birkaç yüz metre mesafede, Başbakanlık binasının tam karşısında yer alan Adalet Bakanlığı binasındaki inşaatta ne maaşı, ne iş güvencesi, ne sigorta primi, ne de muhatabı olan inşaat işçileri öfkelerini eyleme dönüştürdü, iş bırakarak direnişe geçti. Direniş pankartında 'Sahipsiz Sen' yazan

işçiler kendi emeğinin hakkına sahip çıktı. Adalet Bakanlığı Ek Binası’nda çalışan işçiler 28 Haziran'da başlattıkları 2 günlük iş bırakma ve açlık grevi eyleminin ardından işveren ve yüklenici firma ile yapılan görüşmeler sonucunda hem maaşlarını hem de yatırılmayan sigorta primlerini aldı. MAAfi YOK, ‹fi GÜVENL‹⁄‹ YOK, BARINMA YOK Yüklenici firmanın birinci taşeron şirkete, birinci taşeron şirketin de ikin-

ci taşeron şirkete işi devrettiği inşaatta, işvereni temsilen işçilerle görüşen ise Soma’daki “dayıbaşı” sistemini andıran “kalfa” denilen kişi, onu da inşaatta görmek mümkün değil. 4 ay boyunca işçileri maaşsız çalıştıran taşeron şirket, taşeron çalıştırmanın ruhuna uygun davranıp denetimsizlikten yararlanarak işçilerin can güvenliğini sağlayacak iş güvenliği tedbirlerini almadı. Öyle ki inşaat alanın da yalnızca iki emniyet kemeri bulunuyor.

Taşeron şirket, işçilerin barınma haklarını da gasp etti. İşçilerin güvenli barınabileceği koşulları sağlamayan şirket, işçileri inşaatın içinde yatıp kalkmaya mahkûm etti. İşçilerin sigorta primleri düzenli yatırılmazken, yatırıldığı zamanlarda bile düşük gösterildi. İşçilerin aktarımına göre, 2500 TL olan maaşlarını 800 TL gösteren taşeron şirket, böylece işçilere ödeyeceği primi de azaltıyor. Sigorta primleri ödenmeyen işçiler sağlık hakkından da yararlanamıyor.

Binlerce direnişçi kavgada Sermaye hükümeti AKP taraf›ndan emek alan›nda yürütülen neoliberal politikalar ile eme¤in güvencesizlefltirilmesi, tafleronlaflt›rma ve özellefltirme sald›r›lar›na, yasal de¤iflikliler efllik ediyor. Eme¤e yönelen bu sald›r›lar karfl›s›nda kimi zaman geleneksel s›n›f araçlar›n›n, sendikal hareketin yetersiz karfl› koyufllar› olsa da, eme¤i üretenler bu sald›r›lar karfl›s›nda '‹flçi Haziran›'n› yaratmakta küçük ad›mlarla, Haziran ‹syan›'n›n izinde yürüyor. Parça parça sesini yükselten emekçiler fiili grevlerden, iflyeri iflgallerine, fabrika direnifllerine militan bir mücadeleyi büyütüyor. Bu iflçi direnifllerinden günlü¤ümüzde tutabildiklerimiz ise flunlar; Kütahya'da Seyitömer Elektrik Santrali’nde özellefltirmeyle birlikte iflten atmalar bafllad›. 17 Nisan’da 109 iflçiye ç›k›fl verildi. 1200 iflçinin yapt›¤› ifli 700 iflçi yapt›¤› halde, iflçi fazlas› var denilerek, 9 Haziran’da 18 iflçi daha iflten ç›kar›ld›. ‹flten atmalara karfl› ifl b›rakma eylemi yapmaya bafllayan iflçileri iflveren, “Kanun d›fl› eylemle ifli aksatt›klar›” iddias›yla iflten ç›karm›fl, iflçilerin kart basma makinelerini kald›rm›fl ve ‹fiKUR’a ç›k›fllar›n› bildirmiflti. ‹flten atmalar›n ard›ndan 300 iflçi fabrika önünde oturma eylemi yaparak

direnifle geçti. Sütafl’›n Aksaray ve Karacabey fabrikas›nda Tekg›da-‹fl Sendikas›’na üye olduklar› için iflten at›lan 26 iflçinin fabrika önündeki direnifli 75 gündür sürüyor. Fabrikada çal›flan iflçilerin e-devlet flifreleri toplanm›fl, üye olanlar istifa ettirilmifl, sendikas›zlar üye olamas›n diye flifreler de¤ifltirilmiflti. ‹flçilerin kararl› direnifli Sütafl patronu Muharrem Y›lmaz’› TÜS‹AD baflkanl›¤›ndan istifa ettirmiflti. ‹flçiler Temmuz itibariyle Sütafl ürünlerini boykot karar› ald›. Alanya Devlet Hastanesi’nde örgütlenme çal›flmas› yürüten Dev Sa¤l›k-‹fl Sendikas› temsilcisi 2 iflçi iflten ç›kar›ld›. Sendikal

örgütlenmeyi engellemek için çeflitli bahanelerle iflten ç›kar›lan sendika temsilcileri 4 Nisan'da hastane bahçesine çad›r kurarak direnifle geçti. Direnifl üç ayd›r sürüyor. ‹stanbul Okmeydan› E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi’nde Soma ile dayan›flmak ve taflerona karfl› sendika hakk› için ifl b›rakan tafleron sa¤l›k iflçileri iflten at›ld›. Dev Sa¤l›k-‹fl Sendikas› temsilcisi 8 iflçi 21 May›s'tan bu yana hastane bahçesinde direniyor. Kocaeli Üniversitesi T›p Fakültesi'nde çal›flan› Dev Sa¤l›k-‹fl Sendikas› temsilcisi tafleron sa¤l›k iflçileri toplu sözleflme ve sendika hakk› için 3 Haziran'da ifl b›rakm›fl ve 5 iflçi iflten at›lm›flt›. Hastane önünde direnen iflçilerle görüfltü¤ü ve onlara kalem götürdü¤ü

Kocaeli Çay›rova’daki Eku Fren iflçileri eylemde

gerekçesi ile 1 iflçi daha iflten ç›kar›ld›. Kocaeli’de Y›ld›z Sunta Mdf Fabrikas›’nda çal›flan 41 iflçi 13 Haziran’da iflten at›ld›. Muhalif kadroyla Türk-‹fl’e ba¤l› A¤aç-‹fl Sendikas› Kocaeli fiube yönetimini kazand›ktan sonra iflten at›lan ve aralar›nda fiube Baflkan› fiener Furuncu’nun da bulundu¤u iflçiler fabrika önünde direnifllerini sürdürüyor. Van depreminin ard›ndan ifle al›nan ve 13 Haziran’da ‹fiKUR taraf›ndan iflten ç›kart›lan 7 bin 286 iflçinin direnifli sürüyor. Van merkezde Feqiye Teyran Park›'nda oturma eylemini sürdüren iflçiler, f›nd›k toplama ya da inflaatlarda geçici çal›flma d›fl›nda, ‹fiKUR'un kendilerine sürekli ifl vermesini talep ediyor. Kocaeli Çay›rova'da EKU Fren Kanpana’da çal›flan ve 11 ay önce Hak-‹fl’e ba¤l› Çelik‹fl’ten istifa edip D‹SK Birleflik Metal-‹fl Sendikas›’na üye olan iflçiler patron bask›s›yla karfl›laflt›. Toplam 340 kiflinin çal›flt›¤› fabrikada 210 iflçi sendika de¤ifltirince patron önce 6 iflçiyi iflten att›, sendika örgütlenmesi devam edince 15 iflçiyi daha ç›kard›. ‹flçiler bunun üzerine 25 Haziran’da10 kilimotrelik bir yürüyüfl gerçeklefltirerek sendika seçme hakk›na sahip ç›kt›. ‹flten at›lan iflçiler fabrika önünde direnifle geçti.


7

SERMAYE 3 Temmuz 2014 / 16 Temmuz 2014

Halk›n Sesi

Irak'a ihracat›n kayna¤› kaçak iflçi sömürüsü

Yaklaşık 300 inşaat şirketinin faaliyet gösterdiği Irak'ta çalışan Türkiyeli işçilerin yüzde 99’u kaçak işçi. İşçiler köle kamplarını aratmayan çalışma ve yaşam koşullarında çalışırken inşaatlar durduruldu, birçok işçi kaçak olduğu için Irak'ta mahsur kaldı MEHTAP MET‹NO⁄LU

I

ŞİD'in başta Musul olmak üzere SuriyeIrak hattındaki birçok kenti ele geçirmesinin ardından TürkiyeIrak arasındaki ticaret durdu. Irak'a giden TIR'lar sınır kapısından geçemezken Irak'ın birçok kentinde Türk firmalarının üstlendiği inşaatlar çatışmalar nedeniyle durduruldu. Bu gelişmelerle birlikte Irak en fazla ihracat yapılan ülkeler arasında ikinci sıradan üçüncü sıraya geriledi. Kredi derecelendirme kuruluşu Moody's, Irak'taki gelişmeler nedeniyle Türkiye'nin büyüme ve cari açığının olumsuz etkileneceğine dikkat çekerek bu durumun kredi notunu negatif etkileyeceğini belirtti. Irak'taki IŞİD tehdidinin ekonomik parametreler üzerinde yarattığı belirsiz ve olumsuz durum, sermaye kesimleri ve iktidarın başlıca sorunu haline geldi. Sermaye kesimleri ve iktidarı doğrudan ilgilendiren ancak ekonomik parametreler kadar önem verilmeyen bir diğer unsur ise Irak'ta çalışan Türkiyeli işçiler. IŞİD'in rehin aldığı 52 Türkiyeli işçinin durumu belirsizliğini korurken, birçok gazete 1 Temmuz'da yaklaşık 10 bin işçinin Irak'tan Türkiye'ye döndüğünü, 500 işçinin ise mahsur kaldığını yazdı. Star gazetesinin haberine göre, Irak'ta yaklaşık 500

işçinin mahsur kalmasının nedeni, çalışma vizesi ve pasaport sürelerinin dolması. Haberde ayrıca vize ihlali sebebiyle işçilerin bir kısmının da hapiste tutulduğu yazıldı. Türkiyeli işçilerin çalışma koşulları incelendiğinde ise Türk şirketlerindeki kölece çalışma düzeni ortaya çıkıyor. ‹fiÇ‹LER‹N YÜZDE 99'U KAÇAK ÇALIfiIYOR Irak'ta üç ayrı Türk firmasında çalışan ve güvenlik sebebiyle ismini saklı tuttuğumuz bir işçi, çalışma koşulları hakkında Halkın Sesi gazetesine konuştu. Egemen medyanın parlattığı Irak'la ihracatın bugüne kadarki "parlak" yüzüne karşı haber kaynağımızın anlattıkları Irak'taki kölece çalışma koşullarının vahşi yüzünü gözler önüne serdi. Haber kaynağımızın anlattıklarına göre, Irak'ta çalışanların yüzde 99'u kaçak işçi konumunda, kimsenin çalışma izni yok, tabi bu durumda sigorta da yok. "Çalışma izni alıp, tüm kurallara uygun işçi çalıştıran firma yok mu?" diye sorduğumuzda ise "Eminim ki yok. Varsa da çok şaşırtır hiç denk gelmedim" yanıtını aldık. Bir diğer problem ise kaçak çalıştırılan işçilerin maaşlarının düzenli verilmemesi. Irak'tan 56 ay önce döndüğünü ve hala maaşını alamadığını belirten işçiye

bu sorun hakkında eylemler yapıldığını hatırlattığımızda "Eylemler yapılıyor ama kimsenin kulağı duymuyor, çok büyük yolsuzluklar dönüyor" cevabını aldık. ‹fiÇ‹ KAMPLARINDAK‹ KÖLECE YAfiAM "Yurtdışında çalışan şantiyeciler" adlı Facebook sayfasında Irak'ta çalışan işçiler, yaşadıkları kampı ve yaşam koşullarını konu alan bir video paylaştı. Videoda çuvallarla kaplanmış büyük bir çadırın 2 metrekarelik bölmelere ayrıldığı ve her bir bölmede (işçilerin deyimiyle koğuşta) 6 kişinin yaşadığı görülüyor. Videoyu çeken işçi, hasta arkadaşları olduğunu, hastaneye götürülmediklerini ve çadırların temizliğinin yapılmadığını anlatıyor. 65 dereceyi bulan sıcaklıkta devasa çadır toplam 3 pervaneyle soğutuluyor; ancak 60 kişinin yaşadığı çadırda elbette bu sayı oldukça yetersiz kalıyor. Ayrıca çadırın çuvaldan yapılmış olması da yangınlara davetiye çıkarıyor. Haber kaynağımız, videoda görünenden daha fazlası olduğunu belirterek kamp alanından çıkmanın yasak olduğunu, pasaportlara işe girer girmez el konulduğunu, revir gibi sağlık hizmetlerinin olmadığını, kaçak çalıştırıldıkları için hastaneye gidemediklerini gidenlerin ise hemen tutuklandığını söyledi.

IRAK'A ‹HRACAT KAÇAK ‹fiÇ‹ SÖMÜRÜSÜ ÜZER‹NDEN YÜKSEL‹YOR Irak'ta 300 Türk firması, başkent Bağdat'ın yanı sıra Musul, Selahaddin, Anbar ve Basra'da stadyum, alışveriş merkezi ve hastane projeleri gibi birçok inşaatın yapımını yürütüyordu. Bu inşaatlarda çalışan binlerce kaçak işçi ise bir aylık turist vizesiyle çalışmaya başlıyor. Halkın Sesi'ne konuşan işçinin belirttiğine göre, eskiden alınan işçi vizesini artık "en prestijli" inşaat firmaları bile almıyor. "Irak'ta kaçak işçi çalıştıran firma ismi verecek olursanız hangileri ilk sırada gelir?" sorusuna, "Bence hepsi kaçak çalıştırıyor. Ancak Acarsan ve Erenport isimleri en çok duyulanlar" yanıtını alıyoruz. İnşaat işini Acarsan'ın aldığını ancak taşerona verdiğini, sonrasında yaşanan hiçbir sorunla ilgilenmediğini, işçinin yasal olarak muhatap bulamadığını ekliyor. Kaçak işçi çalıştıran şirketlerin başında gelen Acarsan Holding'e ise Güneydoğu Anadolu İhracatçı Birlikleri tarafından düzenlenen 2013 Yılı İhracat Rekortmenleri Ödül Töreni'nde ödül verilmişti. Törene Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi, Antep Belediye Başkanı Fatma Şahin ve TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi katılmıştı.

AKP'den Kürt petrol krizini fırsata çevirme atağı B

ağdat’ın yaklaşık 230 kilometre kuzeyinde yer alan Beyci petrol rafinerisini IŞİD'in ele geçirmesiyle Irak'ın petrol ürünü tedarik sistemi aksadı. Rafineri tam kapasite çalışmadığı durumda bile rafineriden üretilen benzin ve dizel hem Merkezi Irak Hükümeti'ne hem de rafine tüketimini karşılayamayan Kürdistan Bölgesel Yönetimi'ne (KBY) gidiyordu. KBY, Beyci'de petrolü işleyememesinin yanı sıra Kuzey Irak'ın petrolünü uluslararası piyasalara satamıyordu. Merkezi Irak Hükümeti'nin onayı olmamasına rağmen Türkiye-KBY arasındaki işbirliği ile Kuzey Irak petrolünün Türkiye üzerinden uluslararası piyasalara satışına başlandı. Irak Hükümeti'ne bağlı devlet petrol şirketi SOMO ise Kuzey Irak yönetiminin Irak halkına ait petrolü değerinin çok altında sattığı ve bu yüzden Hazine'nin zarar ettiği gerekçesiyle Kürdistan ve Türkiye hakkında uluslararası tahkim davası açacağını duyurdu. Irak-Erbil arasındaki petrol anlaşmazlığı sürerken Türkiye bu krizli durumdan faydalanmaya çalışıp petrol sevkiyatını ve para

trafiğini kontrol etmek için hamlelerde bulunuyor. Ancak petrolün emperyalist güçlerden bağımsız sevkiyatını yapmak, Ortadoğu'daki konjonktürün belirsiz koşullarında Barzani ile sözleşme imzalamak, daha birbiriyle bağlantılı birçok krizli durumu yönetmek ve kalıcı adımlar atmak AKP için oldukça zor. Bu karmaşık ve çok boyutlu durum Kuzey Irak'tan gerçekleştirilen ilk sevkiyatta ortaya çıktı. ABD'nin, "Bağdat yönetiminin izni olmadan yapılacak herhangi bir sevkiyata karşı oldukları"nı söylemesi üzerine ABD'ye doğru yola çıkan tanker önce Fas'a gitmiş sonra İsrail limanına yanaşmıştı. Bu durumun ardından Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi Hükümeti’nin Sözcüsü Sefin Dizayi, İsrail'e petrol satmadıklarını söylemiş, İsrail yönetimi ise tankerin limanda demirli olduğunu belirtmişti. C‹⁄ER KED‹YE EMANET: IRAK'IN PARASI HALKBANK'A Kuzey Irak'la yapılan petrol sevkiyatının bedeli sözleşmeye göre Irak namına Halkbank'a yatırılıyor. Taner Yıldız, "İlk kar-

Merkez Bankas›'n›n (MB) 24 Haziran'daki Para Politikalar› Kurulu (PPK) toplant›s›ndan yüzde 0,75 puanl›k faiz indirimi karar› ç›kt›. Bir ay önceki 0,50 puanl›k faiz indirimi hakk›nda "Sen milletle dalga m› geçiyorsun?" diyen Tayyip Erdo¤an MB'nin son faiz indiriminden de "hoflnut" olmad›. 29 Haziran'daki "Geleneksel MÜS‹AD Türkiye ‹ftar›"nda konuflan Erdo¤an, ekonomideki "baflar›lar›ndan" bahsettikten sonra "Ancak ben de Nail kardeflime kat›l›yorum. Merkez Bankas›’n›n faiz politikalar›n›, bir Baflbakan olarak kabul etmiyorum. Sadece ba¤›ms›z oldu¤u için tabii müdahale yetkimiz yok ama kabul etmiyorum" diyerek MB'ye karfl› tavr›n› ortaya koydu.

gonun bedeli 97 milyon dolardı; şu an 93 milyon dolar Halkbank’a yatmış durumda. Bu para, hem Bağdat’a dekont edilen, hem Erbil’in bilgisinde bulunan paralardır. Halkbank’ın bu bünye içinde olması son derece sağlıklı ve doğru bir tercihtir” dedi. Yıldız, Kuzey Irak petrolünün sevkiyatından Türkiye’nin varil başına 1 dolar geliri olduğunu da söyledi. IRAK'TAN HAM PETROL AL ‹fiLENM‹fi‹N‹ SAT Kuzey Irak petrolü Ceyhan üzerinden dünya piyasalarına sürülürken, IŞİD krizi nedeniyle bölgede akaryakıt sıkıntısı yaşanıyor. Irak'ta yakıt almak isteyenler istasyonların önlerinde uzun kuyruklar oluşturuyor. Taraf'ın haberine göre, benzin ve motorin bazı bölgelerde karaborsaya düştü. Kuzey Irak’tan ham petrol sevk eden Türkiye ise benzin ve motorin dolu 55 tanker gönderdi. Hürriyet'in haberine göre, 28 Haziran'daki ErdoğanBarzani görüşmesinde konuşulan başlıklardan biri de enerji birliği anlaşması oldu. Ancak değişken konjonktür ve Ortadoğu'daki çok

katmanlı krizler bu ilişkilerin geleceğinin belirsizliğini gözler önüne seriyor. ERB‹L-BA⁄DAT PETROL ANLAfiMAZLI⁄I Irak Anayasası'ndaki çelişkili maddeler yüzünden Bağdat ve Erbil arasında Kuzey Irak petrol-

leri konusunda anlaşmazlık yaşanıyor. Erbil, anayasada özerk bölgelere tanınan hakka atfen kendi petrolünü Bağdat'tan bağımsız işleyip satmak istiyor. Ancak Maliki hükümeti, anayasadaki 'Irak petrolleri tüm Irak halkına aittir' maddesini gerekçe gösterip bunu reddediyor.

Erdoğan ekonominin faturasını Merkez Bankası'na kesiyor Erdo¤an'›n son dönemlerde sürekli hedef ald›¤› MB'yi MÜS‹AD'›n etkinli¤inde elefltirmesi, "faiz lobisi" söylemine tekrar sar›lmas›, MB'yi "Faizi art›rd›¤›n gibi indir, bedelini ödersin" diyerek tehdit etmesi bu süreci hem bir propaganda arac› olarak kulland›¤›n› hem de kendine yak›n sermaye gruplar›n›n isteklerini yüksek sesle dile getirerek saf›n› s›klaflt›rmaya çal›flt›¤›n› gösteriyor. WSJ'ye konuflan Bilkent Üniversitesi Ö¤retim Üyesi

Prof. Refet Gürkaynak Erdo¤an'›n MB'ye bask› uygulamas›n›n anlams›z oldu¤unu flu cümlelerle aç›klad›: "Türkiye ekonomisi flu anda t›kand›. fiu ayr›m› anlamak çok önemli: Bir tak›m politikalarla ekonomiyi konjonktürel olarak idare edebiliyorsunuz ancak iktisadi yap›y› de¤ifltirmediyseniz kal›c› bir etki elde edemiyorsunuz. Bu siyasi ortamda bu kadar yat›r›m yap›labiliyor. Siyasi ortam de¤iflmeden yat›r›m yap›lmayacak."

Henüz meclisten onay almayan 2007 yılında hazırlanan hidrokabon yasasıysa Bağdat'ın tüm petrol gelirlerinden Erbil'e yüzde 17 pay vermesini öngörüyor. Maliki hükümeti kendilerinden bağımsız petrol satması halinde Kürt bölgesini ödediği bu payı da kesmekle tehdit ediyor.


8

DÜNYA 3 Temmuz 2014 / 16 Temmuz 2014

Halk›n Sesi

IŞİD krizi dengeleri değiştirirken

ABD iflgalinin ard›ndan Irak’ta geliflen mezhep çat›flmalar›ndan do¤an ve Suriye’de bütün bölgeyi tehdit eden bir güç haline gelen Ifi‹D, Musul iflgalinin ard›ndan son

olarak hilafet ilan etti, Ortado¤u’daki dengeleri de¤ifltirdi. ABD ve ‹ran gibi eski düflmanlar›n ittifaka yöneldi¤i yeni bir tablo a盤a ç›kt›. Suriye’de “›l›ml›” silahl› mu-

halif bulunmad›¤› gerçe¤i karfl›s›nda, ABD k›sa süre öncesine kadar y›kmaya çal›flt›¤› Suriye yönetimini art›k fiilen muhatap kabul etmeye yöneliyor. ABD bu yöneli-

mine paralel olarak, cihatç›lar› finanse etmeye devam eden Körfez ülkeleri ve cihatç›lar›n lojistik üssüne dönüflen Türkiye’yi de yeniden hizaya çekiyor.

S›n›rlar aflan Ifi‹D savafl›

‘Obama için Esad’›n kap›s›n› çalma zaman›’ VEC‹H CUZDAN

L

übnan’ın sol eğilimli yayınlarından El Ahbar’dan Sami Kleib 26 Haziran tarihli yazısında, Obama’nın kısa süre önce ABD Kongresi’nde sarf ettiği “Suriye’de zafer kazanabilecek ılımlı bir muhalefet yok” sözlerine dikkat çekerek, Suriye ve Irak’taki gelişmeler doğrultusunda ‘kapısını kıramadığı’ Esad yönetimin ‘kapısını çalma zamanının geldiğini ve hatta belki de çaldığını’ yazdı. Birleşmiş Milletler ile Kimyasal Silahları Yasaklama Örgütü’nün işbirliğiyle, Suriye’nin kimyasal stoklarının tamamen teslim edildiğinin ilan edilmesi, emperyalistlerin Suriye’de askeri seçenekler yerine müzakerelerle çözüm seçeneğine yönelmelerine zemin hazırladı. Son olarak hilafet ilanıyla bölgeyi daha da fazla tehdit eden Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) için ABD ordusunun Irak’a dönme seçeneğinin olmadığını birçok defa ifade eden Obama yönetimi, bunun yerine Bağdat’ta Irak ordusuyla yeni bir ortak harekat merkezi kurulması fikriyle 300 üst düzey askeri danışmanı ülkeye gönderdi.

OBAMA’NIN “ILIMLILARLA” ‹MT‹HANI Bir taraftan IŞİD kriziyle baş etmek için bölgeye askeri danışmanlarını yollayan, örgüt mevzilerine hava saldırısı seçeneğini gündeme alan Obama, diğer taraftan 26 Haziran’da Suriye’deki “ılımlı” silahlı muhaliflere yönelik 500 milyon dolarlık yardım paketini ABD Kongresi’nin onayına sundu. Bu iki çelişkili durum kafa karıştırıcı gibi görünüyor, ancak İngiliz Independent’in Ortadoğu muhabiri Robert Fisk, Obama yönetiminin asıl niyetinin, IŞİD ile savaşan cihatçıları silahlandırarak aralarındaki çatışmaları artırmak ve böylece hem Esad hem de Maliki rejimlerini dolaylı yoldan iktidarda tutmak olduğunu söylüyor. Fisk, 27 Haziran tarihli “Suriye’deki ‘ılımlılar’ Irak’ta o kadar ılımlı değil” başlıklı yazısında, Obama yönetiminin niyetini şu sözlerle açıklıyor: “Kongre işte bu cesur özgürlük savaşçılarını silahlandırmak istiyor. Ve Nuri el Maliki’nin kendi ülkesindeki isyancılarla savaşmasına yardım etmek için Irak’a 300 elit Spartalı adamını gönderen Obama, Suriye’deki isyancılara da yardım gönderme ihtiyacı duyuyor. Hem de bu kişilerin çoğunun, Maliki’den

yenilgiye uğratmasını talep ettiği isyancıların tarafında olmasına rağmen. (…)Suriyeliler Obama’nın henüz olgunlaşmamış planının şu olduğundan şüpheleniyor: İslamcı karşıtı Suriyeli isyancıları El Kaide yanlısı isyancılara karşı silahlandırmak ve böylece hem Esad hem de Maliki rejimlerini dolaylı yoldan iktidarda tutmak. (…)Yoksa Beyaz Saray niçin Suriyeli ‘ılımlılar’ için istediği paranın ‘terörist tehditlere karşı koymaya’ (‘terörist’, Esad’ın düşmanları için kullandığı kelime) yardımcı olacağını söylesin ki? Fakat tabii ki Obama’nın Esad’a ‘zalim diktatör’ demeye de devam etmesi lazım. Zira tüm bunları Fox News’de açıklamak zor. Dolayısıyla ‘ılımlı’ sözcüğü tekrar tekrar kullanılıyor.” Suriye’de “ılımlı” seçeneği kalmayan ABD bir taraftan cihatçı iç savaşına yatırım yaparak tarafları daha da zayıflatmak, diğer taraftan İran ile başlattığı müzakerelerin katkısı ve Rusya’nın da desteğiyle Suriye ile masaya oturarak IŞİD krizini çözmek isteyebilir. Bu doğrultuda Suriye savaşında cihatçıların finansörü Körfez monarşileri ile lojistik üssü konumundaki Türkiye, ABD tarafından ‘hizaya çekilerek’ IŞİD karşıtı mutabakatın içinde yer almaya zorlanacak.

IŞİD’in müttefikleri AKP himayesinde I

ŞİD’in Musul’u ele geçirmesinde başat rol oynayan Baas kadrolarıyla Türkiye’nin arasındaki ilişki başta ABD olmak üzere emperyalist Batı’da sorgulanıyor. Baas’ı sürdüren liderlerin başında Irak’ın devrik lideri Saddam Hüseyin’in yardımcısı İzzet İbrahim el Duri geliyor. IŞİD’in Irak’ta ittifak kurduğu önemli yapılardan Nakşibendi Ordusu’nun başını çeken Duri’nin adı Türkiye ile anılıyor. Hürriyet’ten Tolga Tanış, “Musul muamması” başlıklı yazısında, “İzzet İbrahim El Duri’nin Maliki’nin muhaliflerine liderlik ederken Türkiye’de saklandığı doğru mu? Türkiye’nin Irak’ta yaşananlarda rolü tam olarak nedir” sözleriyle, Batı’nın AKP’nin Irak politikasını sorguladığını yazdı. Irak’ta, IŞİD’in öncülü Irak İslam Devleti’nin katliamları koordine ettiği suçlamasıyla yargılanarak idam cezası alan, bunun üzerine AKP’nin aracılığıyla Türki-

ye’ye kaçan ve İstanbul’a yerleşen Irak’ın Eski Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık el Haşimi*, Musul’un IŞİD tarafından işgalini ‘halk direnişi’ olarak nitelendirdi. *İdam kararı sonrası Federal Kürdistan Bölgesi’ne kaçan Haşimi, Nisan 2012 başında “resmi ziyaret” için Katar’a gitmiş, oradan da Suudi Arabistan’a geçmişti. Daha sonra Türkiye’ye kaçan ve burada ‘oturma izni’ alan Haşimi, 9 Nisan 2012’den bu yana İstanbul’da bulunuyor. Haşimi, İnterpol tarafından “terörü finanse etmek ve terör eylemlerine yardım yapmak” suçlamasıyla kırmızı bültenle aranıyor. Başbakan Erdoğan, kırmızı bülten yayımlandığı sırada Türkiye’de bulunan Haşimi’ye destek vererek, Sünni politikacının tedavi amacıyla Türkiye’de bulunduğunu belirtmiş, dönemin Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ da, hükümetin ‘destek verdiği birini iade etmeyeceğini’ söylemişti.

Türkiye, Ifi‹D’in 11 Haziran’da gerçeklefltirdi¤i Musul Baflkonsoloslu¤u bask›n›yla dikkatini Irak’a çevirince, ihmal etti¤i cihatç› çeteler Suriye ordusunun 1516 Haziran’daki operasyonlar› sonucunda Keseb kasabas›ndan ve s›n›r kap›s›ndan at›ld›. Sahada avantaj›n› ve inisiyatifini art›ran Suriye ordusu, Ifi‹D’e yönelik operasyonlar›n› s›klaflt›rd›. Lübnan gazetesi El Sefir’den Muhammed Blut’un üst düzey Suriyeli yetkililere dayand›rd›¤› yaz›s›nda, Deyrizor ve Tabka askeri havaalanlar›ndan kalkan savafl uçaklar›n›n Irak ordusu ile koordineli bir flekilde Irak topraklar›nda 6 noktada sald›r› gerçeklefltirdi¤ini yazd›. Suriye’nin, Ifi‹D’in Musul iflgalinden iki gün sonra (12 Haziran) gerçeklefltirdi¤i hava sald›r›lar›nda, örgütün konvoylar›n› El Ratba, Kaim, Musul, El Velid, El Biac ve Ramadi’de farkl› noktalarda vurdu¤u belirtildi. Ayr›ca savafl uçaklar›n›n, Ifi‹D’i Suriye’de Rakka ve Haseke’nin güneyindeki fiedadi’de vurdu¤u

belirtilirken, Ifi‹D’e yak›n haber siteleri ve Twitter hesaplar› da bu geliflmeleri do¤rulad›. Suriye’nin özellikle, Ifi‹D’in, ÜrdünArabistan yolunu açan stratejik El Ratba kentini kontrol etmesinden sonra Ürdün’e do¤ru ilerleyiflini de yavafllatan hava sald›r›lar› oldu. Son iki günde Suriye uçaklar›, Ebu Velid S›n›r Kap›s›’n›n Ifi‹D’in elinden al›nmas›nda yard›mc› rol oynad›. S›n›r kap›s›n› korumakla mükellef Irak güçleri bölgeden çekilince kap› Ifi‹D’in kontrolüne geçmiflti. Suriye ve Irak aras›ndaki bu hayati kap› geri al›narak Ifi‹D’in bu kap› üzerinden Deyrizor’a ulafl›m› engellendi. Ancak SuriyeIrak s›n›r›ndaki Ebu Kemal S›n›r Kap›s›’n› kontrol alt›nda tutan Nusra Cephesi’nin komutan› Ebu Yusuf el Masri, Ifi‹D’e biat›n› aç›klad›. Böylece Irak taraf›nda El Kaim S›n›r Kap›s›’n› elinde bulunduran Ifi‹D, Suriye taraf›ndaki Ebu Kemal’i de kontrol alt›na alm›fl oldu.

‘Sultan’ Erdo¤an, ABD’de Biden’e denk Ifi‹D’in konsolosluk bask›n› sonras› bile ABD Baflkan› Obama ile görüflemeyen Erdo¤an, bir kez daha ABD Baflkan Yard›mc›s› Joe Biden ile görüfltü. En son May›s 2013’te yüz yüze, fiubat 2014’te ise telefonda Obama ile görüflen Baflbakan Erdo¤an’›n ‘vukuatlar›’ sonras› Obama’daki kredisi tükendi. AKP’nin bata¤a saplanan Suriye politikas› konusunda Erdo¤an’› önce ‘beysbol sopal›’ foto¤raf›yla uyaran Obama, aylard›r Erdo¤an’a mesafeli. Washington yönetimi uzun zamand›r, bölgesel güç olma iddias›ndaki “Yeni Osmanl›c›” AKP’ye, ‘kendi tarihi’ olan Osmanl›’dan,

1533 tarihli ‹stanbul Antlaflmas›’n›n bugünkü versiyonunu uyguluyor. Osmanl›’n›n I.Süleyman döneminde Avusturya Arflidüklü¤ü ile imzalad›¤› antlaflman›n flu maddesi bugün bile yeni Osmanl›c›lar›n ‘tüylerini diken diken ediyor’: “Arflidük Ferdinand Alman Kral›, fiarlken ‹spanya Kral› olarak kabul edilip protokol bak›m›ndan Osmanl› sadrazam›na denk olacakt›.” Yeni Osmanl›c›lar yüzlerce y›l önce “Avrupa’y› dize getiren Osmanl›” ile övünürken, flimdilerde Obama kendisini sürekli arayan Erdo¤an’›, Biden’a yönlendirerek, ‘sen anca benim yard›mc›ma denksin’ diyor.

IŞİD’in finansörü, ABD’nin Körfez’deki dostları

K

atar hükümetinden de finansman alan Washington merkezli düşünce kuruluşu Brookings Enstitüsü’nün 2013 Aralık ayında yayımlanan “Ateşle Oynamak: Suriye’deki Mezhep Savaşlarında Aşırı Gruplara Özel Körfez Finansmanı” başlıklı raporda, Kuveyt’in zayıf mali kurallarından yararlanan ‘bağışçıların’, Suriye’deki cihatçı çetelere Türkiye ve Ürdün üzerinden yüz milyonlarca dolar aktardığı belirtiliyor. Raporda, özellikle El Kaide ile bağlantılı gruplara kaynak yaratıldığı şu ifadelerle vurgulanıyor: “Son iki buçuk yılda Kuveyt, Suriye’deki

sayısız isyancı grubu destekleyen bağışlar ve kişiler için bir finansman ve örgütleme merkezi haline geldi. Bugün Kuveytli bağışçıların, vahşet eylemlerine imza atan ve de ya doğrudan El Kaide’yle bağlantılı olan ya da sahada onunla bağlantılı tugaylarla işbirliği yapan isyancıları desteklediğine dair kanıtlar var.” ‘BA⁄IfiLARI’ LOJ‹ST‹⁄E DÖNÜfiTÜRMEDE ‘KOORD‹NE’ OLAMAYAN AKP Suriye savaşının aktif taşeronu AKP’nin kurmayları, yapılan ‘bağışlarla’ cihatçı çetelere lojistik destek sağlama işinde yeterince ‘koordineli’

davranamadıklarını savaş tapelerinde itiraf ediyordu. 27 Mart 2013’te Dışişleri Bakanlığı’nda yapılan ‘gizli toplantı’da Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Yaşar Güler’in, “MKE bizim sayın bakanın emrinde değil mi efendim? Efendim yani şu an da parayla Katar mühimmat arıyor. Peşin para üretsinler versinler. Sayın bakanın emrinde.” sözlerine karşılık, “İşte burada entegre hareket edemiyoruz, koordine olamıyoruz.” diyen Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Körfez’den gelen ‘bağışların’ Türkiye ayağındaki akıbetini de itiraf ediyordu.

Filistin’de fırsattan istifade İsrail terörü ‹srail yönetiminin 12 Haziran’da Bat› fieria’daki Gush Etzion yerleflim biriminde, “Hamas taraf›ndan kaç›r›ld›¤›n›” iddia etti¤i üç ‹srailli yerleflimcinin cesetleri 30 Haziran’da Bat› fieria’n›n El Halil bölgesinde bulundu. Bu geliflmenin ard›ndan ‹srail Güvenlik Kabinesi’ni acil toplant›ya ça¤›ran Baflbakan Benyamin Netenyahu, “Bunun sorumlusu Hamas’t›r ve Hamas bedelini ödeyecektir” ifadelerini kulland›. Netanyahu’nun aç›klamalar›n›n ard›ndan ‹srail savafl uçaklar› Gazze’de 34 farkl› hedefe hava sald›r›s› düzenledi. Sald›r›da onlarca ev hasar görürken, Filistin hükümeti Sa¤l›k Bakanl›¤› Sözcüsü Eflref Kudra, sald›r›larda 4 kiflinin yaraland›¤›n› belirtti. ‹srail Ordusu hava sald›r›lar›n›n yan›s›ra, ölü bulunan üç ‹srailli yerleflimciyi kaç›rmakla suçlad›¤› Hamas üyele-

rinin evlerini de patlay›c› yerlefltirerek havaya uçurdu. Hamas yönetimi ise cesetlerin bulunmas›n›n ard›ndan ‹srail yönetimine uyar›da bulundu. Hamas Sözcüsü Sami Ebu Zuhri yapt›¤› aç›klamada, “‹flgal kuvvetleri e¤er bir sald›r› ya da savafl bafllat›rlarsa kendilerine cehennemin kap›lar›n› açm›fl olurlar” dedi. ‹srail’in suçlamalar›n› reddeden Hamas, “Üç yerleflimcinin kaybolmas›, ‹srail’in halk›m›za sald›rmak amac›yla propaganda yürütme hedefi tafl›yan bir hikayeden ibarettir. ‹srail’i aptalca bir eylemden uzak durmas› konusunda uyar›yoruz. E¤er ‹srail bir savafl istiyorsa ödeyece¤i bedel daha önceki savafllardan daha büyük olacakt›r” aç›klamas›nda bulundu. ‹srail parlamentosu üç ‹srailli yerleflimcinin

kaybolmas›n›n ard›ndan ‹srail Ordusu’na genifl yetkilerle operasyon yapma izni vermiflti. ‹srail Ordusu, iki haftay› aflk›n bir süre Bat› fieria’da düzenledi¤i operasyonlarda 11 Filistinliyi katletti ve 70’den fazlas› çocuk, ikisi parlamenter olmak üzere en az 600 Filistinliyi gözalt›na ald›. ‹srail zindanlar›nda yaflananlar› açl›k grevi yaparak protesto eden Filistinli tutsaklara zorla yemek yedirilmesini öngören yasa tasar›s›n› parlamentosunda kabul etti. Artan ‹srail sald›r›lar› karfl›s›nda, baflta Filistin Halk Kurtulufl Cephesi olmak üzere birçok direnifl örgütü Filistin halk›n›n tüm destekçilerini ve tüm Filistinlileri fieria ve Gazze’de devam eden iflgal sald›r›lar› karfl›s›nda soka¤a ç›kmaya ça¤›rd›. Hamas, Suriye’de 2011’de bafllayan savafl

sonras› Türkiye ve Katar’›n giriflimleriyle, direniflin en büyük destekçilerinden fiam yönetimine tav›r alarak fiam’daki bürosunu Katar’›n baflkenti Doha’ya tafl›m›flt›. Bu tavr›yla Suriye savafl›ndaki taraf›n› da aç›kça belli eden Hamas, Suriye’de Filistinlilerin yaflad›¤› Yermuk’a cihatç› çetelerin doluflmas›na da ön ayak oldu. Böylece ‹ran ve Hizbullah’› da içeren direnifl ekseninden kopan Hamas, bir süre sonra ABD ve ‹srail’in Filistin’e biçti¤i statü çerçevesinde El Fetih’le uzlaflarak direniflin tamamen d›fl›na düfltü. Direnifl ekseninin Suriye’de galip gelmesi ve Müslüman Kardefller çizgisinin bütün bölgede çöküfl sürecine girmesiyle birlikte hem yaln›z hem de korumas›z kalan Hamas, direnifl ekseniyle yeniden ‘iyi iliflkiler’ içine girmek istiyor.


9

ALEVİLER 3 Temmuz 2014 / 16 Temmuz 2014

Halk›n Sesi

CHP’DEN, DEVLET ALEVİLİĞİNDEN, STK’CILIKTAN, LİBERAL KİMLİK SİYASETİNDEN

Bağımsız bir Alevi hareketinin günleri geldi ALİ ERGİN DEMİRHAN

CHP çant ada keklik sayıyor, A KP fırsat niyetine hatırlıyor

‘B

ağımsız bir Alevi hareketinin günleri geldi” derken ortada bağımsız bir Alevi hareketi olduğundan söz etmiyoruz. Olmayan ancak ihtiyaç duyulan bir hareketten, daha doğrusu burjuva siyasetten bağımsız yeni bir hareket inşası gerekliliğinden söz ediyoruz. Aleviler 1980’lerin sonundan itibaren ciddi bir örgütlenme çabasına girişti. Laik kesimlerin AKP karşısında ulusalcı siyasetten beklentilerinin kırıldığı bir dönemde, 2009’da düzenlenen devasa eşit yurttaşlık mitingleriyle artık “rejimin teminatı” olmadıklarını ortaya koydu. Haziran İsyanı’nda isyanın sürekliliğini sağlayan en dinamik kesimlerden birini oluşturdu. Tüm bunları daha şiddetli bir şekilde dışlanmaları, yok sayılmaları ve tehditlerle yüz yüze gelmeleri izledi.

AKP İÇİN DÜŞMAN, CHP İÇİN ÇANTADA KEKLİK AKP zaten Alevileri hasım kabul ediyor ve Alevi düşmanlığını toplumsal muhalefetin parçalanmasında etkin bir araç olarak gördüğü için sıkıştıkça mezhepçiliğe başvuruyor. Ana muhalefeti belirli bir sınırda tutmak için Kılıçdaroğlu’nun Aleviliğini hatırlatıp meydanlarda yuhalatıyor. AKP özellikle üçüncü iktidar döneminde öne çıkardığı İslamcı-mezhepçi politikaları, iktidarını sallantıya sokan krizlerle yüz yüze geldikçe daha da tırmandırdı. Son bir yıldır yaşananlar ve çatışmalı cumhurbaşkanlığı seçimi süreci de hesaba katıldığında bu tırmanışın sürmesi şaşırtıcı olmayacak. İflas eden dış politikasını ayakta tutmak ve haklı göstermek için “Alevi Esad” ve “Şii Maliki”ye karşı mücadele eden cihatçı kardeşleriyle mezhep bağını hatırlatıyor. Emekçiler arasındaki hoşnutsuzluklar yükseldikçe, mezhep temelli ayrışmadan medet umuyor. Tayyip Erdoğan’ın Soma Katliamı’nın ardından gelişen işçi eylemleri karşısında da “Alevileri toplayıp Soma'ya getirdiler” demesi gayet bilinçli bir politikanın yansıması. CHP ise sadık seçmen kitlesi Alevilere “çantada keklik” muamelesi yapıyor. Öyle ki Cumhurbaşkanlığı aday belirleme sürecinde görüş ve beklentileri en az dikkate alınan kesim Aleviler oldu. CHP parlamenter siyasetin mantığı içinde hareket ederek her halükarda oyunu garantilediği Alevileri değil oyunu almakta zorlandığı muhafazakar kesimi

2009’daki çıkışla en ileri adımını atan Alevi örgütleri ve bir “Alevi”nin liderlik ettiği CHP, 2014 itibariyle Alevilerin acil mücadele ihtiyaçlarına yanıt verememektedir ve güvenini kazanmakta güçlük çektiği egemen sınıfları dikkate alan bir aday belirleme süreci işletti. İhsanoğlu’nun adaylığının açıklanmasının ardından Alevi örgütleri tepkilerini dile getirdi ancak tepkilerin sözün ötesine geçip bağımsız bir sandık tutumuna varması mümkün görünmüyor. Alevilerin sistem içinde kabul görmesi için örgütlü bir güce dönüştürülmesi anlayışı üzerine kurulu geleneksel Alevi örgütlenmelerinin yöneticileri, bu yapısal sorunun bir sonucu olarak CHP içinde ya da onunla bağlantılı bir siyasi mevki elde etme çabasında. Bu da CHP’nin Alevilere “çantada keklik” muamelesini sürdürmesini güvence altına alıyor. YENİ BİR KIRILMA NOKTASI Oysa Aleviler, sınır bölgelerini kuşatan ve Türkiye’ye sıçraması muhtemel mezhepçi çatışma ve katliamlar karşısında ciddi bir savunma ihtiyacıyla karşı karşıya. Aynı şekilde yaşam tarzları ve kültürleri, iktidarın gücüyle desteklenen ve fiziksel saldırılara da davetiye çıkaran bir ideolojik şiddetle

“Alevilerin başına ne geldiyse solculuktan geldi” söylencesi

karşı karşıya. Bu da İhsanoğlu şahsında ortaya konan sinikliği değil etkin antifaşist, gericilik karşıtı bir mücadeleyi ve böylesi bir mücadeleyi yürütebilecek bağımsız örgütlenmeleri gerektiriyor. Bu durum, Aleviler açısından sonuçları orta vadede açığa çıkacak bir kırılmayı da beraberinde getiriyor. İhsanoğlu’nun adaylığının açıklanmasının ardından CHP’ye yakın olanlar dahil Alevi örgütleri, HDP’nin “cumhurbaşkanlığı seçimi için aday belirleme” toplantılarına katıldı. Bu ne CHP’den kopuş ne de HDP’ye eklemlenme anlamına geliyordu. Ancak Alevilerin artık laiklik konusunda havlu atan ve kendilerini yok sayan CHP’ye mahkum olmak istemediklerinin dışa vurumuydu. Cumhuriyet Mitingleri ve 2007 seçimleri sonrasında TSK’nin AKP iktidarını kabullenmesi ve devletin Ergenekon operasyonuyla yeniden yapılandırılması sürecine onay vermesi, Alevi kitlelerin ulusalcıdevletçi eğilimleri geri plana iterek ilerici toplumsal dinamiklerle buluşma eğilimini güçlendirmişti. 2009’da yüz binlerin katıldığı eşit yurttaşlık mitingleri

Sivas Katliam›’ndan iki y›l sonra, bölgeye giden gazetecilere konuflan bir Alevi derne¤i giriflimcisinin “Alevilerin bafl›na ne geldiyse fraksiyonlardan geldi” sözleri kayda geçmiflti. Bu y›l da benzer bir sözü, Okmeydan›’nda U¤ur Kurt’un cemevi bahçesinde beklerken polis taraf›ndan vurularak öldürülmesinin ard›ndan, CHP’nin Alevi milletvekili Sabahat Akkiraz sarf etti: “Solcular hep Alevilerin üstüne oynad›lar.

Susurluk’t an Cami-Cemevi’ne düzen Aleviliği

sistem karşıtı, mezhepçilikten uzak, sol vurguların belirleyiciliğinde gerçekleşti. Ne var ki bu süreci örgütleyen ABF ve PSAKD gibi örgütlerin yöneticileri, bu pozisyonlarını hareketi daha ileri taşımaktan çok, mevcut Alevi örgütlerine hakim olan bir eğilimin sonucu olarak, siyaset arenasında mevki elde etmek için bir değerlendirmeye çalıştı. Önce EDP’ye, ardından da Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığa seçilmesi ile CHP’ye uzanan bu yolculuk, hareket içinde güvensizlik ve hayal kırıklığı yarattı. Kılıçdaroğlu’nun şahsında bugüne kadarki en ileri sistem içi mevkiye ulaşan Aleviler, burjuva siyasetin çıkar yol olmadığını İhsanoğlu’nun adaylığıyla bir daha gördü. 2009’daki çıkışı ileriye taşıyamayan geleneksel Alevi örgütleri ve bir “Alevi”nin liderlik ettiği CHP’nin temsil ettiği statüko 2014 itibariyle Alevilerin ilerici dinamizmi karşısında zorlanmaktadır. Bu dinamizm ancak burjuva siyasetinden bağımsız bir zeminde örgütlenebilir. Bu da toplumsal muhalefet içindeki Alevi unsurların sosyalistlerle omuz omuza yürütebileceği bir süreçtir.

PKK da Alevi çocuklar› kulland›. Alevi toplumu mazlum bir halkt›r.” Sa¤ ve resmi söylem taraf›ndan yürütülen bu propagandan›n kimi Aleviler taraf›ndan da tekrarlanmas›, son bir y›la damgas›n› vuran ‹syan’da Alevilerin yine bedel ödeme pahas›na ön safta durmas›na engel olmad›. ‹lerici toplumsal muhalefet içindeki Alevi dinamizmi meflru, militan, kitlesel bir çizgi ile bulufltukça bu sa¤ propaganda da etkisizleflti.

Çat›n›n alt›nda Alevilere yer yok CHP’nin sa¤ muhafazakar kesimden oy çekebilme kayg›s›yla hareket edip, çantada keklik gördü¤ü sad›k seçmen kitlesi Alevileri hiçe sayarak Ekmeleddin ‹hsano¤lu’nu aday göstermesine Alevi örgütleri tepki gösterdi. ‹lk tepki Alevi Bektafli Federasyonu’ndan geldi: “Türkefl’in dan›flmanl›¤›n› yapm›fl, AKP’nin aday› olarak ‹slam Konferans› Örgütü Genel Sekreteri olmufl, ‹slamc› özellikleri önde olan ‹hsano¤lu’nun CHP taraf›ndan önerilmesi düflündürücüdür.” “Türkiye’nin daha da muhafazakârlaflmas›n›n önünü açacak ‹slamc› bir aday olan Ekmeleddin ‹hsano¤lu’nu Alevi toplumunun aday› olamaz.” K›l›çdaro¤lu, Alevi örgütü temsilcilerini ikna etmek için bir dizi toplant› yapt›ysa da olumlu sonuç alamad›. Aralar›nda Hac› Bektafl Dergâh›, ABF, Alevi Vak›flar› Federasyonu, Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu, PSAKD’nin de bulundu¤u çok say›da Alevi örgütü yöneticisi ‹hsano¤lu hakk›nda çekincelerini K›l›çdaro¤lu’na iletti. ‹hsano¤lu’na destek vermeyeceklerini ifade eden AABK Genel Baflkan› Turgut Öker flöyle konufltu: “Biz bugüne kadar ‹hsano¤lu’nu Türkiye’nin demokratikleflmesi, özgürleflmesi mücadelesinde, alanda görmedik. Türkiye’de az›nl›klar›n ve emek hareketinin verdi¤i mücadelede hiçbir katk›s› olmayan bir insan›n sadece Ortado¤u’nun ihtiyac›na göre gündeme al›nmas›n›n Türkiye’nin gelece¤i aç›s›ndan olumlu bir ad›m oldu¤unu düflünmüyoruz.” AKP medyas› ise y›llard›r Erdo¤an’›n mezhepçi diliyle hedef al›p hakaret ettikleri Alevilerin CHP’yi elefltiren aç›klamalar›n› çarflaf çarflaf sayfalar›na tafl›d›.

Cihatçı tehdit ne eski ne de uzak

Bir İzzetullah kolay olunmuyor! D

üzen Aleviliğinin simge ismi Alevi dedesi Prof. Dr. İzzettin Doğan… Demokrat Partili “Doğan Dede”nin oğlu… Devlete karşı çıkmayı eleştirip “devlet bizi içine almalı” diyerek 27 Mart 1995’te Cem Vakfı’nı kurdu. Şimdi AKP’nin yakınında durduğu gibi daha önce de hep sağ partilerle diyalog içinde oldu. Fethullah Gülen’in “sistemle uyumlu dinsel cemaat” çizgisini Aleviler içinde geliştirmeye çalıştı. Bu nedenle de “İzzetullah” diye anıldı. En son bu lakaba uygun bir girişimle, Gülen’le birlikte Tuzluçayır’da “cami-cemevi” inşasına girişerek, bölge halkının şiddetli tepkisiyle karşılaştı. Düzen Aleviliğinin ve onun simge ismi

İzzettin Doğan’ın ne menem bir şey olduğunu anlamak için gerilere 25 Haziran 1995’e gidelim. Yer, İstanbul Polat Renaissance Oteli. Kürsüde otel sahibi ve Galatasaray Kulübü Futbol Şubesi sorumlusu Adnan Polat. Daha önce aynı yerde düzenlenen Fethullah Gülen’in iftar yemeğinde “ev sahibi” olarak konuşmuş olan Polat bu sefer salondaki bin kişiyle birlikte Cem Vakfı’nın kuruluşunu kutluyor. Adnan Polat’ın babası, Polat Holding YK Başkanı İbrahim Polat, İzzettin Doğan’ın genel başkan olduğu vakıfta genel başkan yardımcılığı görevini üstleniyor. Davetiyelerin en az 5 milyon liradan satıldığı yemeğe katılan “zengin ve seçkin” kalabalık arasında, Alevi kökenli İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Hüseyin Kocadağ da var. Kocadağ bir yıl sonra Susurluk Kazası’nda faşist katil ve uyuşturucu kaçakçısı Abdullah Çatlı ile birlikte öldü. Adnan Polat, AKP’yle arayı iyi tutma telaşında. İzzettin Doğan da hem Fethullah Gülen’le kol kola hem de AKP’nin “akil insan” kadrosunda yolculuğuna devam ediyor.

Sivas’›n duman› tütüyor hala 35

insanın yakılarak öldürüldüğü Sivas Katliamı’nın 21. yıldönümü arifesinde, davanın zamanaşımına uğraması karşısında “hayırlı olsun” diyen Tayyip Erdoğan cumhurbaşkanı adaylığını açıkladı. Meydanlarda Alevi yuhalatmakla iktidarını sağlama aldığını düşünen Erdoğan’ın zamanaşımı ile salıverilen “mücahit” kardeşleri Suriye’ye geçmişti. Şimdi Erdoğan ve Davutoğlu ikilisinin destekleriyle Irak ve Suriye’de kafa kesen ve aralarında en az 3 bin TC yurttaşı yer alan cihatçı çeteler arasında, Türkiye’yi sarmalayan ve geleceğini tehdit eden bir mezhep savaşını büyütüyorlar. İşte bu atmosferde Alevi örgütleri ortak bir çağrı ile herkesi 2 Temmuz’da Madımak önünde buluşmaya davet etti.

Ortadoğu’da terör estiren IŞİD’in Sivas’ta Alevileri yakanlarla aynı zihniyete sahip olduğu belirtildiği açıklamada şöyle denildi: “Madımak önünde toplanarak ‘yakın ula yakın’ bağrışları ile oteli yakarak katliamı yapan 15 bin kişinin zihniyetiyle, 21 yıl sonra Irak’ın ve Suriye’nin köylerinde, kentlerinde kafa kesen ve katlettikleri insanların ciğerini yiyen IŞİD teröristlerinin zihniyet aynıdır! Değişen yalnızca adlarıdır: Bu ad, bazen El Kaide, bazen Müslüman Kardeşler, bazen Nusra olur! Sivas’ta olduğu gibi bazen isimleri bile olmaz! Musul’u işgal eden IŞİD, T.C. Konsolosluğunda tutuklananlara öncelikle “aranızda Alevi var mı” diye sordu.

Çünkü bugün İslami terör örgütleri tarafından Alevi ve Şii olmak katledilmek için yeterli bir neden olabiliyor! Tıpkı, Osmanlı’dan bu yana Anadolu topraklarında kerelerce yapıldığı gibi… AKP iktidarının açtığı mezhepçi yol, bölgeden sonra Türkiye’yi bir kez daha hızla yeni Sivaslara doğru sürüklüyor.” Halkevleri Genel Başkanı Oya Ersoy da 2 Temmuz’da sokakta olacaklarını belirtti. AKP’nin “Alevi düşmanlığı” üzerinden mezhepçilik yaptığını ifade eden Ersoy yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Tayyip Erdoğan ve Ekmeleddin İhsanoğlu’nun adaylığına karşı Alevilerin taleplerinin gericilik karşıtı bir mücadele olarak örgütlenmesi gerektiğini de vurguladı.


10

EĞİTİM 3 Temmuz 2014 / 16 Temmuz 2014

Halk›n Sesi

AKP dönüşümde, halk direnişte kararlı AKP’nin eğitimde yıkım politikaları ‘sancılı’ bir biçimde sürüyor. Okullar kapatılıyor. Müdürlerin tamamı değiştiriliyor. İmam hatiplerin sayısı artıyor. Dönüşüme karşı direniş de sürüyor: Sokaklar, milli eğitim müdürlükleri, okul önleri eylem alanlarına çevriliyor UTKU O⁄UL

A

KP’nin iki yıl önce 4+4+4 ‘le tırmandırdığı eğitim alanındaki piyasacı, gerici dönüşüm geçen 2 yılda arkasında büyük bir enkaz bırakmış durumda. Böyle bir enkaza, Erdoğan’ın ve AKP’nin Gezi’den bu yana yaşadığı siyasal krizlere rağmen eğitim alanındaki dönüşüm durmuş değil. Bir yandan sermayenin ihtiyaçlarını gidermek için eğitimde ağırlığı mesleki ve teknik liselere veren eğilim sürüyor, imam hatipler hem ‘özel’ teşviklerle hem de ilk olarak genel liselerin kaldırılmasıyla şimdi de öğretmen liselerinin dönüştürülmesiyle şişirilmeye devam ediyor. İmam Hatip cenderesinden kaçmak isteyen veliler soluğu özel okullarda alıyor, özel okul sayısı ve öğrenci sayıları giderek artıyor. Bu yıl dönüşüm gerekçelerine bir de AKP Cemaat gerilimi eklenmiş durumda. AKP, cemaatin eğitim alanındaki hegemonyasını kırmak, musluklarını kesmek ve eğitim kurumlarının yönetici kadrolarını el altında tutmak için hamlelerini yapıyor. Dershanelerin özel okula dönüştürülmesine başlanırken tüm okul müdürlerini önümüzdeki dönemde görevden alacak olan AKP, kendisinden olmayan müdür ve müdür yardımcısı istemiyor. Liselere giriş sisteminin bu yıl tekrar değişmesi, tercih metodlarının sıfırdan kurulması velileri ve öğrencileri hatta dönüşümü yapanları bir bilinmeze doğru sürüklüyor. Bu karmaşık sistemin daha uygulanmadan getirdiği tepkiler yakın gelecekte sistemin tekrar değişeceğine işaret ediyor. Okulların dönüştürülmesi sürerken veliler ve öğrenciler okul kapılarında, sokaklarda, milli eğitim müdürlükleri önünde direniyor. GERIDE BIR ENKAZ, HEDEFLERINDE YENI YIKIMLAR VAR 4+4+4 eğitim sisteminin ilk iki yılı, örgün eğitimden açık öğretime kaçışı ve imam hatiplerin hakimiyetini beraberinde getirdi. MEB’in (Milli Eğitim Bakanlığı) açıkladığı raporda; liselerde örgün eğitimden kaçış eğilimi göze çarpıyor. Son 2 yılda açık lise öğrencisi sayısı 400 binlik bir artış gösterdi. Bu rakam çocuk işçiliğini ve sermaye için ucuz emek gücünü ifade etmesi açısından oldukça önemli. Liselerin ve ilköğretim okullarının dönüşümünü 4 yıla yayan AKP’nin imam hatip ve mesleki ve teknik orta öğretim kurumlarını eğitimin ‘temel direği’ haline getirdiği görülüyor. Mesleki ve teknik orta öğretim kurumlarındaki öğrenci sayısı giderek artarken altyapısı en güçlü okullar ise imam hatiplere dönüştürülüyor. 2012/2013’te 1099 imam hatip ortaokulunda 94 bin öğrenci varken bu rakam iki yılda 1361 imam hatip ortaokulunda 140 bin öğrenciye ulaştı. Aynı sürede 537 imam hatip lisesi 854’e, imam hatip liselerindeki öğrenci sayısı ise 474 bine yükseldi. MEB’in hazırladığı rapordan alınan bu urtış trendi sürüyor. Bakanlık, “vatandaşların ilgisinin arttığı ancak kapasitenin talepleri karşılayamadığı” gerekçesi ile yeni imam hatip liseleri açıyor. 26 ilde açılacak 29 yeni imam hatip lisesinin 15’i “yabancı dili İngilizce olan Kız Anadolu İmam Hatip Lisesi” olacak. Bu liselere Necip Fazıl Kısakürek, Said Nursi, ilk türban

Eğitimde dönüşüm de direniş de sürüyor eylemcisi Şule Şenler gibi kişilerin adları verilecek. Ayrıca liselerdeki son büyük yıkımlardan biri de anadolu öğretmen liselerinin kapatılması oldu. Bu okullar sosyal bilimler, fen ya da anadolu liselerine dönüşecek. DÖNÜfiÜM PATRONLARA ‘ÖZEL’ Çocuklarını imam hatiplere göndermek istemeyen veliler taşımalı eğitime ya da özel okullara yöneliyor. 4+4+4 uygulaması başladığından beri devlete ait 28 bin 177 ilkokuldan 716’sı kapatıldı, geçen iki yılda devlet ilk ve orta okullarındaki öğrenci sayısı da iki katını aştı. Özel lise sayısı 1033’ten 1433’e yükselirken öğrenci başına 5 bin lira teşvik alabilen özel meslek liselerinin sayısı 126’dan 426’ya çıktı. DERSHANELER GIDIYOR, ÖZEL OKULLAR GELIYOR AKP’nin cemaatin can damarlarından birini kestiği ‘dershane ve etüt merkezlerinin özel okula dönüştürülmesi’ süreci 2 Haziran’da başladı. Bu kurumlarda okul bahçesi olması, okulun müstakil olması şartları aranmayacak. Çocukların bedensel gelişimi için önemli olan okul bahçelerini maliyet nedeniyle tercih etmeyebilecek özel okullar, derslik başına 12 öğrenciden sonrası için (24 öğrenciye kadar) devletten teşvik alacak. Dershanelerin özel okula dönüşmesi ve imam hatiplerin artması; özel okulları ciddi bir alternatif haline getiriyor. Özel okullar önümüzdeki eğitim dönemi için ücretlerine zam yapmış durumda. İstanbul’da özel okul yıllık fiyatları önümüzdeki yıl 13 bin ile 33.500 TL arasında. Buna yemek parası ve ulaşım giderleri dahil değil. Aileler yıllık yaklaşık 20 bin ila 40 bin lirayı gözden çıkarmak zorunda bırakılıyor. VEL‹LER VE Ö⁄RENC‹LER TEPK‹L‹: LISELERE GIRIfi TAM BIR MUAMMA Bu yıl liselere yerleştirmelerde kullanılacak Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş Sistemi (TEOG) ile öğrenciler iki tür tercih yapıyor. A grubu tercihlerinde işaretlenen 15 okula yerleşemeyen ikinci listedeki 6 okul türünden birine, hiçbirine yerleşemeyenler ise evine en yakın okula yerleştirilecek. İstemese de imam hatipe gidebilecek. İstediği okula yerleşemeyenler, ikinci ter-

cih yapamayacak. Kayıtların ardından nakillerle geçiş sağlanacak. İlk nakil müracaatları 25 Ağustos’ta başlayacak ve Eylül boyunca belli periyotlarla nakiller devam edecek. Bu da veli ve öğrenciler için yaz aylarının tamamını belirsizlik ve telaşla geçirmelerine neden olacak. Liselere giriş sistemindeki bu toz bulutu beraberinde büyük bir tepkiyi getirirken sistemdeki krizlerin iyice belirginleşeceği eylül ayında lise önleri eylem alanlarına dönüşebilir. TÜM OKULLAR AKP’LILERE EMANET AKP’nin Haziran’da yaptığı bir değişiklikle 2013/2014 eğitim döneminin sonundan itibaren okullarda 4 görev yılını tamamlayan müdürler görevinden alınacak. Okulların yönetici kadroları sil baştan belirlenecek. Yeni müdürlerin atanması sürecinde aslan payı İl ve İlçe Milli Eğitim Müdürleri’nde olacak. Neredeyse tamamı AKP kadrolarından oluşan Milli Eğitim Müdürleri’nin güdümündeki müdür atama süreciyle ve sözlü mülakata dayalı, keyfi seçme yöntemleriyle AKP eğitim alanını tamamen kendi kadrolarına emanet etmeyi hedefliyor. Artık okul müdür yardımcılarını da müdürlerin atayacak olması AKP’nin başlattığı yeni kadrolaşma atağının boyutlarını gözler önüne seriyor . Ayrıca müdürlerin belirsizliği ve müdürlerin atanmasını ‘kanaat’e bırakan sözlü sınavlar eşliğinde okulları büyük bir kaos bekliyor. Tüm okullarda müdür ve müdür yardımcılarının sıfırdan belirlenecek olması hem büyük bir krize işaret ediyor hem de AKP’nin eğitim alanındaki dönüşümü mevcut yönetici kadrolarıyla götüremediğini gösteriyor. ‘FAT‹H’ E⁄‹T‹M‹ FETHEDEMED‹ AKP’nin “herkese tablet” diyerek başlattığı FATİH Projesi Erdoğan’ın beklediği gibi eğitimdeki dönüşümün yıkıcı etkilerini gizlemeyemedi. AKP açısından tam bir fiyaskoya dönüşen proje hakkında Meclis’te verilen soru önergesini yanıtlayan Bakan Nabi Avcı’nın verdiği rakamlar, uygulamanın iflasını açıklıyor: 2013’e kadar dağıtılması hedeflenen tablet sayısı 1,2 milyonken 42 bini geçmiyor. Tablet kullanan öğretmen sayısındaki hedef 50 bin iken 7 bin 528’de kalıyor.

AKP’den yükseköğretimde son dakika golü A

KP’nin yıllardır planladığı yükseköğretimde kapsamlı dönüşümü hedefleyen yasa taslağı geçen yıl üniversite muhalefetine takılmış ve rafa kaldırılmıştı. İçinde bulunduğu siyasal krizlerin ve üniversite muhalefeti potansiyelinin de etkisiyle yükseköğretimde kapsamlı bir dönüşüme girişmeyi tercih edemeyen AKP, yükseköğretimi dönüştürmesi için atadığı YÖK Başkanı Gökhan Çetinsaya’nın dahi dışında olduğu bir süreçle yasama yılı kapanmadan hedefe dönük bazı değişiklikler yaptı. Sağlık alanının yönetimini merkezileştirmek ve piyasa koşullarına tabi kılmak isteyen AKP, Cemaat’in üniversite kadrolarının elini kolunu bağlamayı ve Cemaat’in vakıf üniversitelerini avucunun içine almayı da hedefliyor. AKP’li vekillerin imzasıyla Meclis’e sunulan tasarı YÖK’e yeni yetkiler verirken, tıp fakülteleriyle ilgili önemli değişiklikleri de içeriyor. TIP FAKÜLTELER‹ VE ÜN‹VERS‹TE HASTANELER‹ SA⁄LIK BAKANLI⁄I’NA EMANET Yasayla Sağlık Bakanlığı’na bağlı Türkiye Sağlık Bilimleri Enstitüsü’nün (TÜSEK) kurulması planlanıyor. Tüm tıp fakülteleri üzerinde tasarruf yetkisi olan kurum YÖK’ün sağlık birimi gibi çalışacak. TÜSEK’in yönetim kurulu Sağlık Bakanı başkanlığında toplanıyor ve Sağlık Bakanlığı Müsteşarı, başkan ile başkan ve bakan tarafından belirlenecek iki üyeden oluşuyor. Kurul başkanını bakanın önerisiyle başbakan seçerken, genel sekreterini ve enstitü başkanlarını bakan seçiyor.

Ayrıca TÜSEK’in 25 kişilik danışma kurulunda çeşitli bakanlıklar, TOBB ve Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkanları gibi sermaye örgütü temsilcileri yer alırken Türk Tabipleri Birliği’nin yer almaması dikkat çekiyor. ‹STED‹⁄‹N‹ SATAR, ‹STED‹⁄‹NE DESTEKTE BULUNUR TÜSEK’e olağanüstü yetkiler verilirken kurul profesörleri dahi dilediği üniversiteden dilediği üniversiteye atama yetkisine sahip olacak. Şirkete ortak olma, hibe ve destekte bulunma, kamu taşınmazlarını gelir elde etmek için satabilme gibi yetkilere sahip olacak TÜSEK’in sağlık kuruluşlarının akreditasyon ve kalite güvencesi merkezi haline getirilmesi de planlanıyor. Sağlık alanının “ticari bir faaliyet alanı” olarak görüldüğü ise yasanın 4. Maddesi’nde “…elde edilen çıktıların ticari değere dönüşmesini sağlamak” ibaresiyle bir kez daha ilan ediliyor. Türkiye Sağlık Bilimleri Üniversitesi kurulması da öngörülürken, bu üniversiteyi YÖK’ten bağımsız, Sağlık Bakanı başkanlığındaki mütevelli heyetinin yönetmesi planlanıyor. Üniversitenin kampüsü dahi yasaya iliştirilmiş: “Marmara Üniversitesi Haydarpaşa Kampüsü bu üniversite için tahsis edilecektir” . “ARAfiTIRMA ALANLARINI BAKAN BELIRLER” Halihazırda YÖK’ün uygulamaları ve atanmış rektörlerin baskılarıyla karşılaşan akademisyenlerin tamamen iktidarın bo-

yunduruğuna girmesi de taslağın amaçları arasında. Yalnızca ilerici akademisyenleri baskılamayı hedeflemeyen AKP, Cemaat kadrolarını da etki altına almayı amaçlıyor. Taslak, mevcut yasalara göre ‘bağımsız’ olan Üniversiteler Arası Kurul’un elinden doçentleri belirleme yetkisini alıp YÖK’e veriyor. Yasayla akademisyenlerin Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın belirlediği alan dışında araştırma yapması yasaklanıyor. CEMAAT’IN VAKIF ÜN‹VERS‹TELER‹NE MÜDAHALE Yasada vakıf üniversiteleri için de bir çok kısıtlama mevcut. Cemaatin elinde bulunan vakıf üniversitelerini hedeflediği anlaşılan maddeyle; vakıf üniversiteleri mütevelli heyetlerinin artık YÖK tarafından belirlenmesi planlanıyor. YÖK’e mali gerekçeyle vakıf üniversitelerini kapatma yetkisi veriliyor. Vakıf üniversitelerine yeni idari ve akademik yaptırım maddeleri de taslakta yer alıyor. ÜNIVERSITEDEN ATMA GERI GELIYOR AKP’nin 3 yıl önce kaldırdığı üniversiteden atılmalar da geri geliyor: İki yıllık ön lisans programı öğrencileri azami 4 yılda, 4 yıllık lisans öğrencileri azami 7 yılda, 5 yıllık lisans öğrencileri azami 8 yılda, 6 yıllık lisans öğrencileri ise azami 9 yılda mezun olmak zorunda kalacak. Uygulama yasalaşırsa yasalaştığı tarih öncesindeki yıllar dikkate alınmayacak.

AKP’nin eğitim alanına dönük saldırısı sürerken velilere ve öğrencilere belirsizlik ve mağduriyet dışında kalan bir şey yok. 4+4+4 yasasının geçtiği tarihten bu yana okul kapılarından, sokaklardan, milli eğitim müdürlükleri önlerinden direniş eksik olmuyor. İstanbul’dan Samsun’a Zonguldak’tan Isparta’ya veliler ve öğrenciler okullarının kapatılmasına, İmam Hatipleştirilmesine ve taşımalı ya da özel eğitime mahkûm edilmelerine karşı dilekçeleriyle, yürüyüşlerle hatta okul önlerinde sabahlamalarla direniyor. Ayrıca lise kayıtlarında yeni sistemin getireceği belirsizlik ve şimdiden oluşan öfke yeni tepkilerin de açığa çıkabileceğini işaret ediyor. Direnişin sürdüğü yerlerden birisi Samsun Atakum. Türkiye’nin 6 tarım lisesinden biri olan Tarım Anadolu Meslek ve Tarım Meslek Lisesi'nin cami inşası için kapatılmasına karşı kent-

teki veliler, demokratik kitle örgütleri, öğrenciler iki hafta boyunca okul önünde geceli gündüzlü nöbet tuttu. Geçtiğimiz ocakta planlanan okul tahliyesi velilerin tepkisiyle bu yaza ertelenmişti. Karne töreninde okulun kapatılmasına tepki gösteren öğrenciler, veliler, kent muhalefeti ve eğitim sendikalarının temsilcileri okul binası önünde eylemlerine başladı. Okul girişine çadır kurarak 24 saat tutulan gece nöbetleri iki hafta sürdü. Öğrenciler okul duvarına, 'Okuluma dokunma, ağacıma kıyma' yazılı pankart astı. Polis, okul bahçesini mesken tuttu. Ayrıca İmar düzenlemesiyle ilgili ve okulun taşınma işleminin iptali için yürütmeyi durdurma talebiyle açılan iki de dava var. Veliler ve kent muhalefeti eylemlere karardan dönülene kadar devam edeceklerini söylüyor.

ISPARTA HALIKENT OKULUN TAfiINMASINA KARfiI EYLEMDE Okul dönüşümü programı kapsamında Isparta Halıkent İlk ve Ortaokulu'nun sadece ilkokul olarak kalmasına, burada eğitim gören 665 öğrencinin, ortak okul olarak planlanan Sidre 2000 Ortaokulu'na gönderilmesine karar verilmesinin ardından öğrenci ve veliler isyan etti. Halıkent Ortaokulu'nda eğitim gören öğrenciler ve veliler okul bahçesinde toplanarak kararı protesto için İl Milli Eğitim Müdürlüğü önüne kadar yürüdü.

imzanın kaymakamca dikkate alınmasını talep etti. Dönüşümler iptal edilmezse veliler Eylül’de tekrar eyleme geçeceklerini duyurdu.

ÇAYCUMA’DA Ö⁄RENC‹LER 13 KM DAHA UZA⁄A Zonguldak Çaycuma’da da veli ve öğrenciler dönüşüme isyan ediyor. Yolgeçen, Güzeloğlu, Kahvecioğlu, Şehoğlu, Kayabaşı, Ayvazlar, Burunkaya, Erenköy ve Muharremşah köylerinden öğrenci velileri Çarşı Meydanı’nda 20 Haziran günü okullarının ilk ve ortaokul olarak dönüştürülmesini protesto etti. Köy muhtarlarının ve Eğitim Sen’in de katıldığı eylemde veliler dönüşen okullar arası mesafenin 12–13 km’ye çıktığını belirterek daha önce köylerinden topladıkları yaklaşık bin

‹STANBUL KADIKÖY’DE VEL‹, Ö⁄RENC‹, Ö⁄RETMEN D‹REN‹fiTE İstanbul Kadıköy’de Çiftehavuzlar’daki üç okul (50. Yıl Cumhuriyet Feridun Tümer, İlhami Ahmet Örnekal ve Yeşilbahar Ortaokulları) dönüşüme hazırlanıyor. Buna karşı öğrenciler, veliler, öğretmenler ve mahalle sakinleri yaptıkları eylemlerle buna izin vermeyeceklerini belirtiyorlar. Okullarının imam hatibe dönüştürülmesine karşı 3 günde 6000 imza toplayarak Kadıköy İlçe Eğitim Müdürlüğüne yürüyen velilerin ve EğitimSen'in birlikte yaptığı eylemde AKP'nin gerici politikalarının halka dayatıldığı, okul binalarının rant uğrana satıldığına değinildi ve okullarının dönüştürülmesine izin verilmeyeceği açıklandı. Yapılan yürüyüşün ardından dilekçeler İlçe Eğitim Müdürlüğü'ne teslim edildi. Yetkililerin imam hatipleştirme kararının net olduğunu söylemesine karşı veliler ve öğretmenler mücadeleden vazgeçmeyeceklerini açıkladılar.


KENT ÇEVRE

11

3 Temmuz 2014 / 16 Temmuz 2014

Halk›n Sesi

D O ⁄ A V E YA fi A M M Ü C A D E L E S ‹ N ‹ N U L A K L A R I

3-5 Ağaç kervanı HES’lere, termik santrallere, ormanların yok edilmesine, nükleer santrallere, RES’lere karşı direniş dört bir yanda sürüyor. İsmini Haziran İsyanı’ndan alan ‘3-5 Ağaç kervanı’ da sanatla direnişi örgütlemek, direnişler arasında bağ kurmak için çıktı yola ÖZEN TAÇYILDIZ

“Y

atağında akamayan dereler, kumsalında gezilemeyen sahiller, gölgesinde serinlenemeyen ağaçlar, ağacın, balığın, kuşun, suyun olmadığı bir gelecek…” Praksis müzik grubu kapitalizmin bize vaat ettiklerini böyle sıralıyor. Yaşadığımız da bu zaten: AKP iktidarı, sermayeyle kolkola doğamızı, ormanımızı, sularımızı yağmalıyor. Tükettikçe daha saldırgan, buna karşı mücadele artarak yayıldıkça da daha aceleci. Kamu arazileri, dere yatakları, tarım alanları, zeytinlikler, imara açılıyor, tek bir boş alan için riskli alan kararı alınıyor. Resmi Gazete acele kamulaştırma kararlarıyla dolu. Yıkıma karşı yaşam hakkını savunanlar, mücadelelerini kırlarda-kentlerde devam ettiriyorlar. Manisa’da suları, Bursa’da meraları şirkete kiralanan halk ayakta. Ağaç nöbetleri her yerde. AKP’nin yöntemi de bu mücadeleyi “3-5 ağaç meselesi” diye kendince hafife almak. Bu mücadelenin duraklarını dolaşmak üzere Haziran’da Praksis öncülüğünde Mersin’den yola çıkan, içinde Merhaba Sanat Tiyatro’sundan Ali Sesal, pando-

mimci İlker Kılıçer, mim sanatçısı Mehmet Sağdıç ve çocuk etkinlikleri için gönüllülerin de yer aldığı “3-5 Ağaç Kervanı” ise diyor ki “Evet bütün mesele bu” Tüm uğrakları boyunca müzik ve tiyatro gösterileri, çocuklarla resim, müzik çalışmaları yapan, korolar kuran, sergiler açan Üç-beş Ağaç Kervanı Mersin’den başlayan yolculuklarına Ege ve Karadeniz’in ilçelerinden Hewsel’e, Dersim’e yaklaşık 1 aydır devam ediyor. Gazetemiz hazırlanırken bir şirketin suyun kullanım hakkını satın alarak baraj yaptığı Hatay'daki KüçükKaraÇay Köyü’ne, son duraklarına doğru yola çıkmışlardı. KERVAN YOLDA, D‹REN‹fi DÖRT B‹R YANDA Kervan’ı oluşturanların izledikleri hat sadece yıkımın değil, mücadelenin de haritası. Her gittikleri yerde mücadele edenler karşılıyor onları. Deneyimleri birbirine taşıyor, mücadele edenlerin birikimini, selam ve dayanışmalarını ülkenin bir ucundaki bir vadiden diğer ucundaki bir parka aktarıyorlar. Bu kervanın yolculuğu ülkenin dört bir yanında yaşam ve doğa için isyanın sürdüğünü gösteriyor herkese. Praksis’in kaygısı tek başına bu mücadeleleri gö-

Haziran İsyanı’nda Gezi Parkı’nda direnişe de katılan Praksis, 6 Haziran’da ÇMO İstanbul Şube’nin düzenlediği 3. Havalimanından, köprüye, ormanları, su havzalarını yok eden rant projelerine karşı etkinliğe katıldığı gibi, İstanbul Bakırköy Halk Meclisi’nin cami ve özel yurt yapımı için 200 ağacın kesilmesi planlanan Ataköy 7-8. Kısımla da kaldı. Bursa Mudanya Çayönü’nde ise pırıl pırıl akması gereken Nilüfer Çayı’na Bursa sanayisinin bütün kimyasal atığının gönderilmesine karşı tepkiler sürüyor. Nilüfer Deresi sanayi atıklarıyla kirletiliyor. 52 köyü etkiliyor. 2012 yılında bütün arıtma tesislerinin birbirlerine bağlanarak entegreli

3-5 AĞAÇ

ÇANAKKALE rünür kılmak, büyütmek, geliştirmek değil. Hewsel’den Fındıklı’nın ‘Türk Kürt kardeş HES’çiler kalleş’ çizgisinde bir araya geleceğini, Mersin’den Sinop’a ‘Borsaları ve şirketleri hepsi halka karşıdır’ sözünün ortaklığını göstermek istiyorlar. Bunu da sanatla yapmak niye-

çalışması gerekiyordu. Bu çevre kanunu gereği 2015 yılına uzatıldı. Kiminin arıtma tesisi yok, olan da zaten çalıştırmıyor. Köylüler mücadelede, Nilüfer Çayı’nın temizleme ve ıslah çalışmalarına hemen başlanması istiyor. Doğa ve yaşam mücadelesi denince akla gelen bir diğer bölge ise Çanakkale’deki Kaz dağları. Yılladır siyanürlü altın madenciliği ile delik deşik edilen Kaz dağları için örgütlenen Çanakkaleliler, kullandıkları pırıl pırıl suları ellerinden alınarak, damacanaya mahkum edilmek istenen köylüler, yeraltı su rezervlerinin kirlenmesi ile tehlikeye atılan doğa için direnenlerin mücadelesi sürüyor.

tindeler. Praksis’in deyişiyle “Çok geniş kitleleri ortaklık hissine sürükleyen, herkesin bir şekilde yapabileceği basitlikte ve insanlığın nabzını tutabilecek nitelikteki müzik” ile. Praksis’e göre, müzik de aslında kendi özgürlüğü için geziyor doğa ve yaşam mücadelelerini, “Çünkü

derenin özgür akamadığı bir dağın eteğinde tulum çalınamaz.” 5 Haziran 2014’te Mersin’den yola çıktı 3-5 Ağaç Kervanı, Dünya Çevre Günü’nde. İzledikleri yolu takip edip bu kervana katılıyoruz, doğa ve yaşam için verilen mücadeleleri de hatırlayarak.

AMASRA Ereğliden Amasra’ya kadar 15 termik santral planlanan Batı Karadeniz’de Kervan’ın durağı Zonguldak Çaycuma’ydı. Termik santralin planlandığı bölge Çaycuma Sazköy. Halk, bilgilendirme toplantıları ve panellerle santrale karşı mücadeleyi örmeye çalı-

şıyor. Son dönemde kepenk kapatma eylemlerinden insan zincirine, ÇED için 10 günde toplanan 42 bin imzaya kadar öne çıkan Bartın Amasra termik santrale karşı mücadelesiyle diğer bölgelere umut oluyor.

Praksis’in dilinden o “3-5 a¤aç”: Birinci a¤aç, Tarsus Bo¤azp›nar'daki çocuklar›n büyük iddias›, “Hes yapma bofluna y›kaca¤›z bafl›na!” ‹kinci a¤aç, metropolün göbe¤indeki küçük bir park›n yerine yap›lmak istenen AVM'ye karfl› hayatlar›n› dikmifl gencecik canlar›n dilinden döküldü: “Bu daha bafllang›ç mücadeleye devam!” Üçüncü a¤aç, devletin kolluk güçlerine, sermayenin kepçelerine yumru¤unu kald›rm›fl Metin Lokumcu’dan geldi: “Her yer Hopa her yer direnifl.” Dördüncü a¤aç, katliam›n belle¤i olmufl Munzur. Zulme karfl› isyan›n deresine çekilmek istenen bir set! Munzur y›kacak betondan parmakl›lar›n›! “Ho ver b›de Munzur!” Beflinci a¤aç, köyleri yak›lm›fl, gözalt›nda kaybedilmifl, bedenleri canl› canl› kuyulara at›lm›fl Diyar-› Bak›r. Hewsel'de yaflam damarlar› kesilmek istenen Amed'de “Serhildan Jiyane!”

Sinop Nükleer Karşıtı Platformu’nun kurulmak istenen nükleer santrale karşı mücadelesi sürüyor. Anadolu Grubu’nun Sinop Gerze’de yapS‹NOP mayı planladığı termik santrale karşı 4 yıldır direnen Gerze ve Yaykıl Köyü halkı Yeşil Gerze Çevre Platformu’nda örgütlenmiş ve askerle, polisle, hukukla halkın karşısına

dikilen şirkete geri adım attırmıştı. Samsun Atakum Tarım Meslek Lisesi’nin Diyanet İşleri Başkanlığı’na Protokol Camisi yapılması amacıyla devredilmesine karşı öğretmen, öğrenci ve velilerin direnişi sürüyor. Okul bahçesine çadır kurdular, forum düzenlediler. Nöbetteler.

Kervan Doğu Karadeniz’e geçtiğinde ise elbette yol HES karşıtı direnişlere vardı. Rize-Fındıklı’da yıllardır vadilerine kazma vurdurmadan halk, Ordu’da 17 HES projesine karşı durmak için bir araya gelenler, Arhavi’de Kamilet Vadisi’ni MNG HES’e karşı korumak için direnişe geçenler, Hopa’da isyanın işaret fişeği Hopa direnişini yaratanlar kervanı karşıladı, kervanla yola koyuldu. Artvin Hopa’ya Kazım Koyuncu’nun ölüm yıldönümünde varan kervan, HES karşıtı direnişlere desteğiyle de bilinen sanatçıyı da andı.

İzmir Mordoğan’da mücadelenin gündemi rüzgar enerji sistemleri. Mordoğan’ın yüzde 61’ine yayılan rüzgar santralleri, kapasite artırımı yoluna gidiyor. Halihazırda 6 rüzgar santrali projesinin bulunduğu Karaburun’da halkın iki temel geçim kaynağı, keçi yetiştiriciliği ve zeytincilik büyük zarar görüyor. Temiz enerji diye savunulan RES’lerle şirketler kilometrelerce alanı parselleyip, tarım alanlarını ortadan kaldırıyor, meraları yok ediyor. Yine Mordoğan’da sermayenin “maksimum kar” güdüsüyle denizin ekosistemini bozduğu balık çiftliklerine karşı mücadele edenler var. Kurulmak istenen orkinos çiftlikleri ile Seferihisar’daki Sığacık Körfezi bitirilmeye çalışılıyor. Halk ise yıllardır projeye karşı direniyor ve açtığı dava ile ÇED olumlu kararını iptal ettirmiş durumda. Kervan’ın bir sonraki durağı ise pek çok ağır sanayi tesisinin olduğu, yeterince arıtılmadan doğaya salınan atıkların havayı, toprağı ve yeraltı sularını kirletmesiyle yaşamın birçok alanında ölümcül etkilere maruz kalan Aliağa idi. Biri hali hazırda faal olan ve 7 tanesi daha planlanan termik santrale karşı 1990’dan bu yana mücadele eden, imza toplayan, yürüyüşler, eylemler yapan halk “Yaşanabilir bir Aliağa” talebini dillendirmekten vazgeçmiyor.

Kervan yola yıllardır Nükleer Karşıtı Platform ile nükleer santrale karşı mücadelenin sürdüğü Mersin’de başladı. Türkiye’nin ilk nükleer santrali Akkuyu NGS için 2010 yılında AKP Rusya ile anlaşma imzalamış, ilk rapor iade edildikten sonra geçtiğimiz nisan ayında Bakanlığa verilmiş raporda santrale güzelleme yapılmıştı. Halk ise nükleer anlaşmanın iptali için direnişi sürdürüyor. Kervan Mersin’den Silifke’ye geçti. Nükleer santralin Silifke’ye yakın Büyükeceli Köyü’nde yapılması planlanıyor. Üstelik

bölgeye yönelik saldırı Nükleer santralle bitmiyor. Bölgede maden şirketlerinin saldırısı altında ve termik santral yapımı da planlanıyor. Manavgat Kervan’ın bir diğer durağıydı. Antalya, yapılmak istenen HESlerle Akdeniz’de ilk sırada, direnişler ise her bölgesine yayılmış durumda. Manavgat yakınındaki AhMANAVGAT metler ve Değirmenözü köylerinde HES projeleri var. Ahmetler köylüleri çadır kurarak direnişe geçmiş, şirket elemanlarının ve jandarmanın saldırısına rağmen direnmiş ve şirkete geri adım attırmıştı.

Van Erciş’teki Zilan Deresi üzerine yapılmak istenen HES’e karşı mücadele sürüyor. Sadece Van Gölü’nde yaşayan ve nesli koruma altında olan inci kefalinin göç yolu olan Zilan Deresi’ne HES yapmak için “ÇED olumlu” raporu çıkmış durumda. Bölgede doğanın yıkımı savaş politikaları ile birlikte ilerliyor. Ormanların yakılması, karakol-kalekol-baraj D‹YARBAKIR inşaatlar. Yine bu coğrafyanın doğası termik santraller ve HES’lerle tahrip ediliyor. Hevsel Bahçeleri'nin "yapı rezerv alanı" olarak ilan edilmesi ile başlayan direnişin gösterdiği gibi Diyarbakır do-

ğa ve yaşam mücadelesinin de bölgedeki adresi olmuş durumda. HES ve barajlara karşı mücadelenin öncülerinden Dersim halkı yıllardır hem kentte hem de yöre halkının yaşadığı diğer illerde örgütlenerek direnişini sürdürüyor. Danıştay’ın üç yıl önce “Milli parkta ekolojik denge bozulamaz” diyerek iptal ettiği Dersim’deki Munzur Vadisi Milli Parkı’nda yapılmak istenen Konaktepe Barajı ile iki HES projesine Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu (EPDK) yeniden önlisans izni verdi. Direniş yeni bir döneme girdi.


SOKAĞIN SESİ

12

ÜRET EN B‹Z‹Z YÖNET EN DE B‹Z O LACA⁄IZ

3 Temmuz 2014 / 16 Temmuz 2014

Halk›n Sesi

Mamaklılar ulaşım hakkı için direnişte

ÇA⁄LAR ÖZB‹LG‹N

H

alk düşmanlığını anlatmaya sözcüklerin ve sayfaların yetersiz kalacağı Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, yerel seçimi atlatmasıyla birlikte ulaşımdaki rant politikalarına yeniden hız verdi. Gece ulaşımına “Ortalama 20 yolcu” şartı getirdikten bir hafta sonra seferler kaldırıldı. Gökçek’in metrolarda son seferlerin 22.30’a kadar çekilmesi, metro istasyonlarının yağmur yağdığında sular altında kalması, ulaşıma yüzde 15-20 oranlarında zam yapılması hamlelerine karşı etkili bir toplumsal tepki gelişmedi. Bu durumu fırsat bilen Gökçek, Mamak otobüslerinin güzergahını değiştirerek on binlerce kişinin oturduğu Tuzluçayır-Ege-General Zeki Doğan mahallelerini otobüssüz bıraktı. Üstelik bunun için belediyenin herhangi bir organında karar alma gereği dahi duymadı. NE GÜVENL‹K NE KAMU MALI, TEK SEBEP D‹REN‹fi Başkanlık tarihi oy alamadığı bölgelere hizmet götürmemenin örnekleriyle dolu olan Gökçek, daha birkaç ay önce yol protestolarını gerekçe göstererek ODTÜ100.Yıl bölgesine otobüs göndermeyi kesmişti. Aynı taktiğin bu defaki adresi Cami-Cemevi inşaatında simgeleşen ve süreklilik kazanan direnişi ile Mamak oldu. Ankara’nın girişlerine yaptırdığı beş anlamsız kapıya yatırdığı 25 milyon lira daha unutulmamışken, yönetimi boyunca hırsızlık, yolsuzluk düzenekleri ile Ankara halkından çalan Gökçek Tuzluçayır’daki Lice protestolarında bir otobüsün tahrip edilmesi üzerine otobüsleri keserken “kamu malı zararı”nı bahane etti. Ne var ki Mamak halkının tarihinde de ulaşım hakkı mücadelesi ve Gökçek’e diz çöktürmek vardı. Gökçek bu defa sert kayaya çarptı! HALK OTOBÜSÜNE EL KOYDU! 2011 kışında da Mamak halkının ulaşım hakkı mücadelesine öncülük etmiş Halkevleri Ulaşım Hakkı Meclisi, 18 Haziran’daki uyarı eyleminde ilan etti: “Daha önce yaptık, yine yapacağız.

‘‹syan, devrim, otobüs!’

Gökçek, direnişi süreklileştiren Mamaklıları hedef aldı ama sert kayaya çarptı. Halkevleri Ulaşım Hakkı Meclisi öncülüğünde kazan kaldıran Mamaklılar, doğrudan eylemlerle otobüslere el koydu, polis baskısını alaşağı etti, otobüs otobüs, durak durak tutanak tuttu ve söz verdi: “Gökçek’e diz çöktüreceğiz!” Gökçek’e diz çöktüreceğiz. O otobüsleri eski güzergahına biz sokacağız!” Otobüs sorununu, işe gidiş-işten dönüş saatlerinde Kızılay ve Mamak’taki duraklarda ve otobüslerin içinde yapılan konuşmalarla, mahalle içindeki yürüyüşlerle ve elbette yaratıcı duvar yazılarıyla gündem haline getiren meclis, yürütülecek mücadelenin karar alma süreçlerini Feyzullah Çınar Parkı’ndaki iki forumda işletti.

Öyle ki, 24 Haziran günkü forumda alınan ulaşım hakkının fiili kullanımı kararı hemen hayata geçirildi. Forumdan çıkıldı, mahalle içi yürüyüşle kitlesellik sağlandı ve otobüslerin güzergah değiştirdiği kavşağa yürünerek yol sadece eski güzergah açık tutulacak biçimde kapatıldı. Halk, otobüsleri sloganlar eşliğinde eski güzergahından götürdü. Hakkın doğrudan eylemle kazanıldığı o gün “İsyan, devrim, otobüs” sloganının da doğduğu gün oldu.

Halkın hakkını söküp almaya başlamasıyla, Gökçek’in ilk günlerde otobüslerin içerisine yerleştirdiği kadrolu saldırganları yetersiz kaldı ve devreye polis sokuldu. Çalışma yürütülen saatlerde meclis üyelerini duraklarda çevik kuvvetler karşılarken, sadece bir gün sonra, 25 Haziran’da bu defa Ege Mahallesi’nde güzergahı eski haline getiren halka çevik kuvvet saldırdı.

POL‹S‹N TEHD‹D‹ ÇARES‹ZL‹⁄E DÖNDÜ Polis devreye sokuldu sokulmasına ama yürütülen mücadelenin meşruluğu onları da çaresiz bıraktı. 26 Haziran akşamı otobüsleriyle evlerine gitmek isteyen insanların önünü TOMA’lı, akrepli barikatla keserek “Yaptığınız eylem yasadışıdır, eylemi bitirmediğiniz takdirde gözaltına alacağız” anonsu yapması bu çaresizliğin en çıplak haliydi. “Ortada öyle bir karar yok, keyfiyet var”, “Hak kullanımını engelliyorsunuz, suç işliyorsunuz”, “Hem belediyeden hem de sizden şikayetçi olacağız”, “Ne yapacaksanız yapın, ya evimize gideriz ya karakola, ötesi yok” ve daha nice tepki ile gözaltı tehdidi boşa düştü. Mahalleli, Güvenlik Şube amirinin toplu şikayet olamayacağı iddiasına usul öğreterek karşılık verdi. Nihayetinde otobüs İlçe Emniyet Müdürlüğü’ne götürüldü. “Gözaltı” tehdidi ile sindirilmek istenen Mamaklılar, polisi kendi mekanında, karakolda sıkıştırır hale geldi. Karakol bahçesinde yapılan forum ve beslenme ihtiyacı için kurulan sofra, direniş ile dayanışmanın bir kez daha iç içe olduğunun göstergeleriydi. Şikayetleri artırmak için ilerleyen günlerde de duraklarda ve otobüslerde tutanaklar tutuldu ve hukuksuzluklar görüntülerle belgelendi. ‘GÖKÇEK’‹N OTOBÜSÜ YOKSA, HALKIN ELARABASI VAR’ Gökçek’in ulaşımdaki rant politikalarına Ankara Dayanışması da renkli bir eylemle yanıt verdi. Otobüslere ve metroya nazaran biraz rahatsız olsa da balık istifi ve paralı olmayan, üzerinde “Mamak otobüsü”, “Batıkent metrosu” yazılı elarabaları taşıyan Ankara Dayanışması, hiçbir Gökçek kurnazlığının halkın ulaşım hakkı mücadelesini engelleyemeyeceğini söyledi. Ankara Dayanışması ayrıca, kent genelinde yaygınlaştırmak üzere Mamak’a giden araçların durakta bekleyen insanları araçlarına alması çağrısına dayanan “Boş geçme” kampanyasının da başladığını ilan etti. Ulaşım hakkı direnişi sürüyor.

Fidanlar yaz okullar›nda özgürlefliyor Bu yıl “Fidanlar özgürce ağaç olabilsin diye” sloganı ile başlayan Halkevleri Yaz Okulları ikinci haftasını geride bıraktı. 7’inci yılında yüze yakın noktada, yüzlerce gönüllü ve binlerce çocuğun katılımı ile düzenlenen yaz okulu, yoksul mahallelerdeki çocuklara özgürce düşünmeyi ve sorgulamayı öğretmeye devam ediyor

A

KP’nin gericiliği, piyasacılığı ve baskıyı her geçen gün daha da derinleştirdiği eğitim alanında bilime, sanata, özgür ve eleştirel düşünceye dayalı alternatif bir eğitim deneyimi olarak bu yıl 7’ncisi düzenlenen Halkevleri Yaz Okulu iki haftasını geride bıraktı. “Fidanlar özgürce ağaç olabilsinler diye” sloganıyla başlayan yaz okulu, Öğ-

renci Kolektifleri’nin “Okumuş İnsan Halkın Yanındadır” çalışmasıyla üniversitelilerin katkısı ve gönüllü eğitmenlerin emeği ile bu yıl daha da büyüdü. Yoksul mahallelerde Halkevi şubelerinde, Halkevi olmayan yerlerde ise parklar ve mahallek-kültür derneklerinde binden fazla öğrenci felsefe treni, yaratıcı drama,

Halkevleri Yaz Okullar› dayan›flmayla örgütleniyor. Atölyeler için gerekli malzemeler için mahalle esnaf›ndan katk›lar al›n›rken çocuklar›n yemekleri de imece ile haz›rlan›yor

tiyatro, koro, eğlenceli bilim, evrim, doğaçevre, satranç, fotoğraf, karikatür, origami gibi derslerle eğitimde bilim ve sanat ile belki ilk defa tanıştı, yeteneklerini ve bilgilerini pekiştirdi. Gazetecilik ve medya, yüzme, spor ve sağlık gibi dersler ile çocukların önüne farklı alanlar açılırken, çocuk hakları dersi ile de çocukların haklarını öğrenmesi yönünde adımlar atıldı. D‹REN‹fi ÖZNELER‹NDEN SOMA’YA Geçtiğimiz yıl yaz okulu çalışmasına damgasını vuran Haziran İsyanı’nın etkileri bu yılki yaz okulunda da görüldü. Direniş merkezi haline gelen mahallelerde yaz okulu çalışmalarına katılımın arttığı görülürken, kent hakkı mücadelesi veren birçok forum ve mahalle meclisi de yaz okulu çalışmasının doğrudan içerisinde yer aldı. Maden katliamının yaşandığı Soma’da da AKP’nin ve polisin tüm baskısına karşın madenci çocukları Halkevleri Soma Madenci Evi’nde ve Kınık’taki yaz okullarında, köyler gezilerek yapılan çalışmalarda buluştu.

‘YAYGINLAfiAN VE KURUMSALLAfiAN ALTERNAT‹F B‹R ÇALIfiMA’ Halkevleri Yaz Okulu’nun Ankara temsilcilerinden Sıla Uzunpınar, Halkın Sesi’ne çalışmalara ilişkin bilgi verdi. Çalışmanın her geçen yıl daha da yaygınlaşan ve kurumsallaştığını belirten Sıla, “Okula gitmek istemeyen birçok çocuk yaz okullarımıza severek ve isteyerek geliyor. Bazı mahallelerde 4-5 senedir yaz okuluna gelen çocuklar var. Bir yandan okullarda görmedikleri bilim ve felsefe dersleri ile düşünmeyi ve sorgulamayı öğrenen çocuklar, bir yandan da maddi imkansızlıklar nedeniyle ulaşamadıkları fotoğraf çekme, müzeye gitme, yüzme, piknik, doğa kampı ve doğa yürüyüşleri gibi etkinliklerle de eğleniyor. Yaz okullarından mutlu olan sadece çocuklar değil. Veliler de çocuklarının odalarını toplama alışkanlığından, düşünme ve sorgulama yeteneklerine; empati kurabilmeden yemek alışkanlıklarına kadar birçok konuda geliştiğini söylüyor.”

Yaz okulları Halkevi şubesi olmayan yerlerde parklarda, mahalle derneklerinde, kültür merkezlerinde gerçekleşiyor

Yaz okullarnda atölye çal›flmalar›n›n d›fl›nda gönüllü uzmanlar›n katk›s› ile çocuk haklar› e¤itimleri, difl sa¤l›¤› kontrolleri gibi çal›flmalar da yap›l›yor


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.