208 sayı

Page 1

A-PDF Merger DEMO : Purchase from www.A-PDF.com to remove the watermark

15 May›s 2014 • 1,25 TL

Y›l 9 • Say› 208

Olüm saçan diktatöre isyan

AKP ölüm saçmaya devam ediyor. Soma’da yüzlerce maden iflçisinin yaflam›n› yitirdi¤i patlama, ülkenin en a¤›r iflçi katliam›

Mehmet İstif ölümsüzdür!

30 Mart’ta kurtuldu¤unu sanan Erdo¤an, ac› gerçe¤i Soma’da hat›rlad›. Soma halk›, Erdo¤an’› yuhalad›, arac›n› yumruklad› Ferda Koç

sf

4

Erdo¤an’dan Bonapart olur mu?

Haziran ‹syan› s›ras›nda Mersin’de polisin a¤z›na biber gaz› s›kmas›n›n ard›ndan dil kökü kanserine yakalanan Mehmet ‹stif hayat›n› kaybetti. ‹stif, 17’nci Mersin Akdeniz Oyunlar›’n›n aç›l›fl töreni öncesinde Gazi Mustafa Kemal Bulvar›’nda gerçekleflen eyleme kat›lm›fl, polisin biber gazl› sald›r›s›ndan da etkilenmiflti. Yak›n mesafeden yüzüne biber gaz› s›k›lan ‹stif, ertesi gün yüzünde ve a¤z›nda oluflan k›zar›kl›k, fliflme flikayetiyle Toros Devlet Hastanesi’ne gitmiflti, enfeksiyon tan›s› konuldu. Dilindeki yara kansere dönüfltükten sonra uzun süre yaflam mücadelesi verdi.

Soma’daki katliamda ölen madencilerin ›fl›¤› Haziran ‹syan›’n›n y›ldönümünde yeniden büyüyecek halk isyan›n› ayd›nlatmal›

Tufan Sertlek

Hani Gezi nerede?

sf

6

Katilleri biliyoruz Sf. 3

Artık hiçbir şey eskisi gibi değil

Tarih sandıkta değil sokakta yapılır İsyanın birinci yılı dolarken Prof. Dr. Metin Özuğurlu, ekonomist Mustafa Sönmez, Taksim Dayanışması’ndan Ali Çerkezoğlu, DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu ve yazarımız Ferda Koç ile sohbet ettik. Gezi’den 17 Aralık’a, 30 Mart’a Haziran İsyanı’nı konuştuk Sf:12

Haziran İsyanı’ndan bu yana yeni bir toplumun inşasına tanıklık ediyoruz. İsyan günlerinden aldığı cüretle sözünü söyleyen, iktidardan hesap soran halk ortak karar alıyor, anında müdahale ediyor, farklı alanlardan birleşik mücadeleyi örgütlüyor. Türkiye tarihine damgasını vurmuş bu halk isyanı AKP için bir korku haline gelirken isyanı yaratan halkı da değiştirdi, dönüştürdü. Üstelik mücadele gibi bu değişim, dönüşüm de hala devam ediyor, kendi içinde evriliyor. Yine isyan günlerinin ortak değerleri ile daha ileriye, yenilenerek devam etmeye zorluyor. Sf:14


2

KİBELE 15 May›s 2014 / 28 May›s 2014

Halk›n Sesi

Haziran İsyanı’nın kadınları SILA SOYASLAN / FATMA DEN‹Z / MEL‹HA KAPLAN / DUYGU SAHLAR / EZG‹ ÜNSAL

Haziran İsyanı’na, isyanın barikatlarına, sokaklarına ve yerel yönetimlere renklerini verdiler. Haziran İsyanı'nın ardından bir yılda ortaya çıkan örgütlenme biçimleri ve direnme eğilimleri ile kadın mücadelesi...

AKP’nin iktidar›n› yaslad›¤› kad›n düflman› politikalar›na karfl› bedenlerini barikatlara, TOMA’lara karfl› koyan kad›nlar art›k hiçbir fleyin eskisi gibi olmayaca¤›n›n sa¤lamas› olarak müca-

‹syan, sokak, dayan›flma eride bıraktığımız dönem kadınların bedenleri, emekleri, yaşamları üzerinde tahakküm kurulmaya çalışıldığı bunun için iktidarın tüm olanakları ve ideolojik aygıtlarıyla saldırıya geçtiği, kadınların ise isyan, direniş ve dayanışmayla yaşam alanlarını savunduğu ve hesap sorduğu bir dönem oldu. Halkevci Kadınlar, “İsyan, sokak ve dayanışma” diyerek AKP iktidarının kadın düşmanı politikaları karşısında büyüyen hareketin mahallelerde, kent meydanlarında ve tüm yaşam alanlarında taşıyıcısı ve örgütleyicisi oldu. Seçim sonuçlarında ve sonrasında açığa çıktığı üzere AKP’nin gericilik, piyasacılık, savaş ve şiddet üzerinden yaratacağı toplumsal kutuplaşma ve polikalarının hedefi en çok kadınlar olacak. AKP’nin kadın düşmanı politikalarına karşı eşitlik ve özgürlük mücadelesi gelecek dönem de Halkevci Kadınların asıl gündemlerini oluşturacak. Kadın düşmanlığına karşı açığa çıkan isyanın ve mücadelenin taleplerini kadın mücadelesinin ortak talepleri haline getirmek için Halkevleri 23. Olağan Genel Kurulu’ndan önce yapılan Halkevci Kadınların genişletilmiş sekretarya sonuçları: Gericiliğe karşı mücadele, gerici, cinsiyetçi 4+4+4 eğitim sistemine ve kadın bedenine yönelen saldırılara karşı verilen mücadele ile simgeleşti. Önümüzdeki dönem de hem eğitimde gericileştirmeye hem de AKP’nin toplumsal yaşamı kadın bedeni ve kimliği üzerinden gericileştirmesine karşı mücadelenin kadınlar tarafından büyütülmesi, Güvencesiz biçimlerde istihdam edilen kadınlarla mahallelerimizde emek mücadelesini büyütecek bir çizginin örgütlenmesini; sendikal düzlemde ve meslek örgütlerinde geliştirdikleri mücadele deneyimlerinin çoğaltılması, Kadın cinayetleri, taciz, şiddete karşı bütün alanlarda mahallelerimizde, şubelerimizde, sendikalarımızda mücadeleyi ve dayanışmayı büyütmek üzere adımlar atılmasını, şiddete karşı dayanışma ağlarının kurulması, Fiili olarak savaş bölgesi haline gelen Hatay’da her yaştan kadınlar mücadelenin sürükleyicisi oldu. Mülteci kamplarında yaşayan Suriyeli kadınların ülkenin dört bir yanında çeşitli biçimlerde fuhuşa ve ucuz işçiliğe zorlanıyor. Savaşın Antakyalı ve Suriyeli kadınlar açısından yarattığı yıkımı görünür kılmak için bölgede yaşananları raporlama, haberleştirme; kadınların barış ve özgürlük talebiyle yürüteceği ortak bir mücadelenin olanaklarının yaratılması, Yeni dönem kadın hareketini kapsayacak örgütlenme modellerinin yaratılması, kentlerin merkezlerinde ve mahallelerde yaratılacak yeni örgütlenme deneyimleri şimdiden kurulmaya başlanan kadın meclisleri, dayanışmaları gibi örgütlenme modellerinin çoğaltılması ve geliştirilmesi, Yerel seçimler sürecinde kadın muhtar adaylarının yarattığı deneyimlerin, mahallelerimizi yönetme iddiasıyla devam ettirilmesi, Halkevci kadınların kadın sorunları ve mücadelesi konusunda fikri tartışmalar yapmak ve kadın mücadelesini yeniden üretmek için orta vadede dönem dönem yapılacak kadın akademileri kurulması gerekmektedir.

G

delelerini sürdürüyor. Haliyle kad›n mücadelesinin her alan›nda mücadele araçlar ve biçimler de yenileniyor. Hayatlar›na ve yaflamlar›na yap›lan her müdahaleye kitlesel sokak eylemleriyle yan›t veren kad›nlar, Haziran ‹syan›’n›n barikatlar›na ve

sokaklar›na kendi renklerini verdiler. Her an direniflin içinde olan kad›nlar, miltianl›klar›yla mücadeleye bir dinamik daha katt›lar. Kimisi TOMA’n›n önünde, kimisi barikat›n üstünde, kimi zaman elinde tencere tava, kimi zaman elinde sapan›yla bazen de talcidiyle direnmenin her biçiminde var oldular. Yerel seçimlerde muhtarl›klara talip olan ka-

d›nlar, mahallelerini kad›nlar için yaflanabilir bir hale getirmek için, erkek egemen yerel yönetim anlay›fl›na karfl› “Art›k yeter biz var›z” diyerek seçimlere kat›ld›lar. Kimi yerde kazanarak, kimi yerde kazanamasa da kurdu¤u kad›n ekipleriyle (meclis, komisyon, atölye vs.) mahallelerini kad›nlar için daha yaflanabilir k›lma çal›flmalar›na devam ediyor. Savafl karfl›t› mücadelede de en

önde yürüyen kad›nlar, AKP’nin savafl 盤›rtkanl›¤›na da kafa tutmaya kararl›. LGBT‹ ve kad›n mücadelelerini ortak bir zeminde buluflturmay› baflaranlar, birlikte tart›fl›yor, birlikte e¤leniyor ve birlikte direniyorlar. Haziran ‹syan›'n›n ard›ndan daha da görünür hale gelen LGBT‹ ve kad›n mücadelelerini forumlarda, yerel seçimlerde ve direniflte büyütüyorlar.

‘Mahallemizde söz ve karar hakk› istiyoruz’ Yerel seçimlerde birçok ilde kadın muhtar adayları vardı. Bir direniş ve dayanışma deneyimi olarak Adana, Kocaeli ve Ankara... Adana, Beyazevler Mahallesi, direniş boyunca ortaya çıkan dayanışma sonucu “Bu sokakların sakini değil sahibiyiz” diyerek seçimlere kadın muhtar adayıyla katıldılar. Muhtarlık çalışmalarında kadınların oluşturduğu mahalle komitesi kuruldu. Düzenli olarak toplanan ve haftalık program çıkaran komitede bulunan her kadın mahallenin bir bölgesindeki örgütlenmeden sorumlu olarak kendi ekipleriyle çalışmayı yürüttü. İş bölümü yapan komite afiş, broşür, seçim bürosunu açma, ev gezmeleri için ekiplerini kur-

du. Seçimleri 18 oyla kaybeden mahalle komitesi seçim sürecindeki çalışmalarını mahallelerine bir Halkevi açarak devam ettirme kararı aldı. Kocaeli, Arızlı halkının mücadelesi 99' depreminin ardından depremzedelere hibe edilen konutların valilik tarafından bürokratlara verilmek üzere tahliye edilmek istenmesi ile başladı. Kendisi de bir Arızlı sakini olan muhtar adayı Melek, Kocaeli dışına yapılan TOKİ konutlarında kalmaya hak kazandı ancak ulaşım ve ısınma gibi bir çok sorunla muhtar olmadan mücadele etmeye başladı. Doğalgaz hattı ve yeterli nitelikli ulaşımın olmadığı mahalleye, imza kampanyaları ve eylemlerle

doğalgaz ve otobüs hattı getirdiler. Merkezlere direkt hat bulunmamaktaydı. Melek seçimleri kazanamadı ancak Arızlı halkı seçimlerden önce kaldıkları yerden mücadeleye devam etmeye kararlı. Ankara’da kadınlar, Batıkent’in on mahallesinde de kurulan mahalle meclislerinin ortak tartışmaları üzerine yerel seçimlere kadın adaylarla girmeye karar verdi. Meclisler İlkyerleşim, Ostim, Ergazi, Turgut Özal ve Uğur Mumcu Mahalleleri’nde kendi seçtikleri veya destekledikleri kadın adaylarla yoğun bir seçim sürecine girdi. Kadın meclislerinin ayrıcı kurdukları seçim ekipleri tek tek evleri gezerek muhtarlık çalışmalarını yürüttü. Kadınlar daha özgür yaşam alanları oluşturmak ve şiddet, tecavüz ve boşanma gibi konularda rahatça danışabilecekleri kadın danışma-dayanışma merkezleri için seçim boyunca aralıksız çalışmalar yaptı. Seçimler sonucunda kimi aday kazandı kimisi ise kaybetti. Mazbatalarını alarak programlarını hayata geçirmek için çalışmalara başlayan kadın muhtarlar şehrine, mahallesine kadın gözünden bakarak kadınlar için bir kent yaratmak için çalışmaya devam edecekler.

syanın ilk anından itibaren direnişin her alanında bulunan kadınlar forumlara da kurdukları kadın forumları, meclisleri ve komisyonlarıyla kendi renklerini verdiler. Etkinliklerle dayanışmalarını büyüten kadınlar, ilk kitlesel eylemlerini 25 Kasım'da örgütlediler. 25 Kasım'da özellikle İstanbul ve Ankara'da binlerce kadının katıldığı eylemler düzenlendi. Birçoğu ilk defa bir kadın eylemine katılan kadınların dillerinde “Bir kere gittik Gezi'ye

Suriye savafl›n›n patlak vermesinin ard›ndan soka¤a dökülen Antakya halk› Reyhanl› Katliam›’yla birlikte zaten sokaklardayd›. Savafla karfl› mücadele eden Antakyal› kad›nlarsa Haziran ‹syan›’n›n bafllad›¤› 31 May›s akflam› “Bu gece uzun sürer” diyerek barikatlara götürecekleri yemekleri dahi haz›rlam›flt›. Direnifl boyunca hiç terk etmedikleri Sevgi Direnifl Park›'n›n kat›l›mc›lar›n›n ço¤unlu¤unu kad›nlar oluflturuyordu. Efline ve ailesine ra¤men geceleri zaptetmeye ç›kan kad›nlar›n say›s› da az›msanamazd›. Günlerce süren direnifl boyunca direniflin gücünü ve akl›n› oluflturan kad›nlar direniflin en önünde yer almak için “Turuncu kad›n ekipleri”ni kurdular. Ekip kendi içerisinde sapanc›, eldivenci, s›hh›ye ve bas›n olmak üzere görev da¤›l›m› yaparak, her gün "Kad›nlar elele barikat›n önüne" sloganlar› ile barikata kadar maskeleri-baretleri-sapanlar› ile yürüdüler. Direniflin süreklili¤ini sa¤layan kad›nlar, yokufltan ç›kan akrebi engellemek zeytinya¤› getirip yokufla dökerek, evden ç›kamad›klar›nda maske haz›rl›ayarak veya ihtiyaç olur diye kap›lar› açmaktan sorumlu olarak kendilerini direniflin her alan›nda var ettiler.. Evlerindeki çamafl›r makinesi, elektrik süpürgesi, koltuk tak›m› gibi bütün eflyalar›n› barikatlara gönderen kad›nlar parkta ve direniflin barikatlar›nda buldu¤u dayan›flman›n gücüyle Haziran ‹syan›'n›nda kendi devrimlerini gerçeklefltirdiler.

Seksizm ve heteroseksizme karfl› birlikte mücadele

Kad›n düflmanl›¤›na kitlesel yan›t

İ

Turuncu kad›n ekipleri

H

dönmeyiz evimize” sloganları vardı. Kadınlar kentlerindeki kadın mücadelesini ortaklaştırmak için, 25 Kasım'dan hemen önce İstanbul'daki kadın forumlarının biraraya gelmesiyle İstanbul Kadın Dayanışması’nı ve Kızılay'ın boşaltılmasının ardından foruma başlayan, Güvenpark Kadın Forumu’nu kurdular. Kadın mücadelesinin önemli günlerinden bir başkası olan 8

Mart'ta da kadınlar militan ve kitlesel eylemliliklerle kent meydanlarına çıktı. İstanbul'da Gece Yürüşü'nde kadınlar İstiklal Caddesi'ni yürüyüşe açtı. Haziran İsyanı'nın ardından yeniden canlanan bu militan ve kitlesel direnme eğilimleri kadınların bedenlerine ve yaşamlarına dönük saldırılara karşı bundan sonra da nasıl yanıt vereceğinin bir göstergesi olarak duruyor.

aziran İsyanı'nın öne çıkan öznelerinden olan LGBTİ'ler ve Halkevci Kadınlar, Eskişehir'de LGBTİ mücadelesiyle kadın mücadelesini ortaklaştırmanın adımlarını atıyor. 31 Mayıs'ta şimdiki adı Ali İsmail Korkmaz olan parkta toplandıkları andan itibaren yan yana direnen Halkevci Kadınlar ve MorEl üyesi LGBTİ'ler, seksizme ve heteroseksizme karşı mücadele ediyor. Direniş Meydanı denilen Espark AVM önünde geçirdikleri 18 gün boyunca özellikle homofobik-transfobik söylemlere birlikte müdahale ederek başlattıkları ortak mücadeleyi filmler, tartışmalar ve etkinliklerle sürdürdüler. Dayanışmanın ilk hedefi “eril dil” başta olmak üzere homofobi-transfobiye karşı birlikte mücadele...


3

GÜNDEM 15 May›s 2014 / 28 May›s 2014

Halk›n Sesi

‘Direnişle büyüyecek, direnişi büyüteceğiz’ “#direnenhalkinevi” sloganıyla gerçekleştirilen Halkevleri 23. Olağan Genel Kurulu’nda hak mücadelelerinden direniş eğilimlerine ve Haziran İsyanı’na uzanan bir dönem değerlendirildi, yeni dönemin işaretleri verildi. Halkevciler, Haziran İsyanı’nda katledilenlere verdikleri sözü tutacaklarını, direnişi büyüteceklerini ve direnişle büyüyeceklerini ilan etti

H

alkevleri 23. Olağan Genel Kurulu “#direnenhalkınevi” sloganıyla 11 Mayıs’ta Ankara Kocatepe Kültür Merkezi’nde gerçekleşti. Ülkenin dört bir yanında yıllardır halkın hakları mücadelesini büyüten ve biriken direniş eğilimlerini Haziran İsyanı’na aktaran, isyanı kentlerin meydanlarında, yoksul mahallelerinde AKP faşizmine karşı milyonlarla omuz omuza vererek ilmek ilmek büyüten Halkevciler direnişin heyecanı ve coşkusuyla bir araya geldi. Devrim ve demokrasi mücadelesinde yitirilenler için saygı duruşuyla başlayan genel kurulda Haziran İsyanı’nında yitirilenler unutulmadı. Genel kurul divanında başkanlığı TİHV Genel Sekreteri Metin Bakkalcı yaparken,divanda Erbil Karakoç ve Sema Tirifi de yer aldı. ‘BU DAHA BAfiLANGIÇ’ Halkevleri Genel Başkanı Oya Ersoy'un açılış konuşmasında “Biliyoruz ki, bu topraklarda yaratılacak devrimci bir hareketin hayat

damarını isyanın açığa çıkardığı dinamizmle kurduğu bağ oluşturacaktır. Bu salondan bizler, Erdoğan’ın çürümüş diktatörlüğünü tarihin çöplüğüne gönderecek, neoliberal kapitalizmi yıkacak bir hareketin yaratılması hedefiyle daha da güçlenerek çıkacağız. “Direnen halkın evi adı bir yandan tarihe bir yandan da geleceğe yapılmış bir vurgudur. Bir hedeftir. Halkevlerini; adalet, özgürlük ve eşitlik için sokaklara dökülüp direnen milyonların evi haline getirme hedefidir. Bizler için “Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” sözü, sadece iktidara karşı basit bir meydan okumanın tekrarı ya da kendimize ve sola yönelik tekrarlayıp geçtiğimiz bir slogan değildir. İsyanın içinde öğrendiklerimizi,önümüzdeki dönemin mücadele ve örgütlenme süreçlerine taşıyacağız. Bizler yeni isyanları bekleyerek değil bu isyana yol açan toplumsal dinamikleri örgütleyerek ilerleyeceğiz. Üstelik biliyoruz ki kriz içindeki sadece AKP iktidarı

değil sömürge kapitalizminin kendisidir. Tam da bu nedenle sınıf mücadelesinin gerçek güçlerinin belirginleştiği bugün halk iktidarı hedefimiz dünden daha yakın, “sosyalizmin mümkün” olduğunu göstermek dünden çok daha olanaklıdır.” dedi. Ersoy'un konuşması Halkevciler tarafından uzun süren alkış ve “Bu daha başlangıç mücadeleye devam” sloganıyla karşılandı. Genel kurulda Halkevleri’ni omuz omuza mücadele ettiği dostları da yalnız bırakmadı. Genel kurula katılan kurum temsilcileri ilk oturumda konuşmalarla, katılamayanlar yazılı şekilde mesajlarını iletti. Konuşmalarda birleşik ve ortak mücadelenin gerekliliğine vurgu yapıldı. #DIRENENHALKINEVI YENI DÖNEME HAZIRLANIYOR Yasaklı meydanların özgürleştirilmesi, Haziran İsyanı’yla ortaya çıkan gelenekselden farklı mücadele deneyimleri, 2014 1 Mayıs’ında Ankara’da Kızılay Meydanı’nın zorlanması,

Eskişehir’de büyüyen Halkevi çalışması, Antalya’da isyanla birlikte büyüyen toplumsal muhalefet, Antakya’da Hatay Halkevi’nin aktif rol alması ile yürütülen savaş karşıtı mücadele ve bunun sonucu olarak Haziran İsyanı’nın en öne çıkan kentlerinden biri haline dönüşmesi genel kurul kürsüsünde öne çıktı. Halkevleri Kadın Sekretaryası’nın 1 gün önce yaptığı toplantıda yürüttüğü kadın mücadelesine yeni bir hat çizme tartışmaları da önemli bir başlık oldu.

Haziran İsyanı’nın tohumlarını atan kent hakkı mücadelesinin önümüzdeki dönemde birleşik ve kentin tamamına dönük saldırıları da kapsayacak biçimde örgütlenmesi gerektiği belirtildi. Çapul TV, Halkevleri Hukuk Dairesi ve Güneyin Üç Fidanı anısına yapılan Ahmet Atakan Kütüphanesi deneyimleri de kürsüden aktarıldı. Halkevleri Genel Kurulu’nda ilk kez LGBTİ’ler de söz aldı. Eskişehir’de LGBTİ oluşumu MOREL’le Halkevci Kadınlar’ın ortak

mücadele deneyimini ve gelecek planlarını paylaştı. Genel kurula forumların, iletişim ve dayanışma örgütlülüklerinin temsilcileri de katılarak doğrudan demokrasi pratiklerinde Halkevleri’nin kapsayıcılığına dikkat çekti. Yine İsyan’ın en çok öne çıkan oluşumlarından taraftar grupları da salondaydı. Eskişehirspor taraftar grubu salondaki coşkuyu artırırken Eskişehir Halkevi ile yeni bir taraftar grubu oluşumu yönünde planları olduğundan bahsetti.

OYA ERSOY YEN‹DEN GENEL BAfiKAN Halkevleri’nin 23. dönem çalışmalarının ve önergelerinin okunup oylanmasından sonra yeni yönetim seçildi. Oya Ersoy yeniden Halkevleri Genel Başkanlığı’na seçilirken, Halkevleri’nin Genel Yönetim Kurulu şöyle oluştu: Oya Ersoy, Samut Karabulut, Nuri Günay, Dilşat Aktaş, Kazım Erkut Güzel, Volkan Yosunlu, Mustafa Eberliköse, Betül Öztürk, Metin Özuğurlu.

Mehmet'in katili AKP'nin polisi Haziran ‹syan› s›ras›nda Mersin’de polisin a¤z›na biber gaz› s›kmas›n›n ard›ndan dil kökü kanserine yakalanan Mehmet ‹stif hayat›n› kaybetti. ‹stif, 17’nci Mersin Akdeniz Oyunlar›’n›n aç›l›fl töreni öncesinde Gazi Mustafa Kemal Bulvar›’nda gerçekleflen eyleme kat›lm›fl, polisin biber gazl› sald›r›s›ndan da etkilenmiflti. Yak›n mesafeden yüzüne biber gaz› s›k›lan ‹stif, ertesi gün yüzünde ve a¤z›nda oluflan k›zar›kl›k, fliflme flikayetiyle Toros Devlet Hastanesi’ne gitmifl, enfeksiyon tan›s› konulmufltu. Dilindeki yara dil kökü kanserine dönüfltü. ‹stif'in ölüm haberinin gelmesiyle ülkenin dört bir yan›nda eylemler düzenlendi. Ankara Dayan›flmas›’n›n ça¤r›s›yla Ankaral›lar, Mehmet ‹stif’in polis sald›r›s› sonucu ölümüne karfl› Güvenpark’ta bir araya geldi.

Çanakkaleliler, Halkevleri, Ö¤renci Kolektifler, ÖDP, Gençlik Muhalefeti ve SGDF’nin ça¤r›s›yla ‹skele Meydan›’nda Mehmet ‹stif için bir araya geldiler. Mehmet’in hesab›n› sormak için soka¤a ç›kan Mersinliler saat 19.30’da Forum’da toplanarak Haziran ‹syan›’nda çad›rlar›n kuruldu¤u ve eylemlerin birço¤unun yap›ld›¤› simgesel yerlerden olan Bar›fl Meydan›’na yürüyüfl yapt›. GMK bulvar›n› kapatarak yürüyüfl yapanlara sokakta ve evlerinde olan insanlar alk›fllayarak destek oldular. Yürüyüfl boyunca s›k s›k “Mehmet’in katili AKP’nin polisi”, “Biber gaz› yasaklans›n” sloganlar› at›ld›. Antalya'da Mehmet ‹stif için eylem gerçeklefltiren Akdeniz Üniversitesi ö¤rencilerine polis sald›rd›. ‹zmir'de, Antakya'da, Edirne'de ve ‹stanbul'da da eylem yap›ld›. Mehmet ‹stif'in cenazesi

14 May›s'ta defnedildi. Mersin Özgür Çocuk Park›'nda bir araya gelen kitle, "Mehmet istif ölümsüzdür. Biber gaz› yasaklans›n" yaz›l› pankart açt›. Yüzlerce kifli sloganlarla Silifke Caddesi'ni trafi¤e kapatarak Müftü Cami'ne kadar yürüdü.

Katilleri biliyoruz! “Bunlar olağan şeylerdir. Literatürde iş kazası denilen bir olay vardır. Bunun yapısında, fıtratında bunlar var.” Böyle diyor Tayyip Erdoğan, Türkiye tarihinin adı iş kazası olan en büyük işçi katliamının ardından. Sormak gerek başbakanlığın fıtratında ne var? Yalan, talan, hırsızlık, sahtekarlık, düzenbazlık, sorumsuzluk, komisyonculuk, tahsildarcılık, din simsarlığı, işçi düşmanlığı, halk düşmanlığı… Bir de Soma'da markette “kaderine isyan eden” bir yurttaşı yumruklamak….. Neoliberalizm ile gericiliğin mükemmel uyumu şöyle oluyor; kamuya ait ne varsa özelleştir, taşeron sistemini kur, bunlarla birlikte ucuza çalıştırmak için mülksüzleştir ve borçlandır. Kârını daha da artırmak için güvencesi ve denetimi olmayan hukuksuz bir işleyiş yarat. Ve bunları gericilikle, dinle öyle bir “süsle” ki işçiler bunları kendilerine sunulan bir lütuf gibi görsünler. Eğer bir “aksilik” olursa yani Soma’daki gibi yüzlerce işçi birkaç dakika içinde hayatını kaybederse “kader” dersin, “mukadderat” dersin, “ömürleri vefa etmedi” dersin, (içeride Bakara Makara dersin) ama bu literatürde, mutlaka diyecek/uyduracak bir şey bulursun. Bir de üstüne Diyanet’e emir verip camilerde hutbe okutursan, Soma’ya 1500 tane imam gönderirsen, ailelere “para dağıtacağını” ilan edersen insanlar senden dualarını esirgemez. Sömürücüler ve yöneticiler de bir sonraki “kazaya” kadar rahat ederler. Bu sistemde bu tür “kaza”ların olması değil, olmaması büyük bir şanstır. Özellikle Tayyip Erdoğan’ın

AKP’sinin iktidarda olduğu bizim ülkemizde. Çünkü her türlü sorumsuzluk ve hukuksuzluk bu iktidar döneminde geçmiş iktidarların bile kat be kat üzerine çıktı. Trafik kazalarındaki ölüm oranının artışından (yüzde 279) hızlı tren facialarına (41 kişi öldü), Reyhanlı katliamından Roboski katliamına, Van depreminin hala giderilemeyen mağduriyetlerine kadar ne adaletli bir hukuk işleyişi var ne iktidar olma sorumluluğu. Bu bakan yani Faruk Çelik göreve geldiğinde “ölümlü iş kazalarını yüzde 20 azaltma” sözü vermişti, bakanın bu sözünden sonra ölümlü iş kazaları yüzde 456 artmış durumda. Bu katliam, AKP için en olmadık zamanda gerçekleşti. Yıllardır uğraştığı, zamanlamasını ayarlamaya çalıştığı “Taşeron Yasası”nı tam da Meclis’e sunacağı şu günlerde. AKP tarafından hazırlanan bir yasanın, en başından söylemek gerekirse işçi sınıfı için “hayırlı” olmayacağı zaten aşikar. Bu yasa ile AKP, taşeron sistemini mutlaklaştırırken, aynı zamanda taşeron uygulamaları başta kamu alanı olmak üzere olabilecek en yaygın sınırına genişletmeyi amaçlıyordu. İşyerlerinde taşeron çalıştırmayı belli kurallara bağlayarak kısmen de olsa sınırlayan İş Kanunu hükümleri değiştirilerek ve fiilen işlevsizleştirilerek taşeron çalıştırmanın tamamen dizginsiz hale getirilmesi planlanıyordu. Üstelik bu durum “taşeron işçiye müjde” olarak sunuluyordu. Kamu ihalelerini yeniden düzenleyecek olan yasa, kamu hizmetlerini bir bütün olarak taşerona devretmeyi amaçlıyordu.

Özellikle “kamuda kanuna karşı hile” olarak tanımlanan ve hukuk mücadelesinin konusu olan “muvazaa” durumu hem kavram ve sonuçları itibarıyla tümüyle ortadan kaldırılıyor, hem de iş müfettişlerinin bu alandaki yetki ve sorumlulukları yok ediliyordu. Özetle hükümetin ve sermayenin temel amacı, artık fiilen esas çalıştırma biçimi haline getirdikleri taşeronu daha da yaygınlaştırmak, bu durumu yasal güvenceye (!) kavuşturmak ve hukuksuzluğa hukuk yaratmak. Ama Soma katliamından sonra hükümet yalanla, manipülasyonlarla -ki bu noktada Türk-İş ve özellikle Hakİş’i devreye sokacaktır- süreci kontrol altına almaya çalışıp emekçilerin karşısına yine emek düşmanı yasaları getirecektir. Tam bu nedenle işçi sınıfının kayıplarının, işçi sınıfı mücadelesi için bir sonucu olacaksa şu an ihtiyaç duyulan en acil talepler doğrultusunda harekete geçmek gerekli. Bu talepler: 1-İş cinayetlerinin artışına neden olan taşeron çalıştırma derhal yasaklamalıdır; 2-Özelleştirildikten sonra seri cinayetlerle gündeme gelen tüm madenler derhal yeniden kamulaştırmalıdır; 3-İşçi sağlığı sorununu özelleştiren iş güvenliği yasası çöpe atılmalı, tüm denetim yetkisi emek ve meslek örgütlerine verilmelidir; Ve 4Hükümet derhal istifa etmelidir. AKP’nin çok övündüğü “İşçi sağlığı ve iş güvenliği” yasasını, 2012’de çıkarmış olması; artık işyerlerinin güvenli, işçilerin de sağlıklı olacağı anlamına elbette gelmiyor. Çünkü bu yasa da tıpkı AKP'nin çıkardığı diğer yasalar gibi “görüntüyü kurtarma” sığlığının

yanında asıl olarak patronların çıkarlarını korumayı amaçlamakta. Bu yasa ile patronlar işyerlerinde “olabilecek” her türlü aksaklığın sorumluluğunu (örneğin 300 işçinin öldürülmesi gibi) çalıştırdıkları iş güvenliği uzmanlarına yüklemekteler. (TMMOB'nin bu konudaki işlevsizliği de genç ve işsiz mühendislerin iş bulmak ya da işsiz kalmamak adına, patronların güvenlik eksikliklerini raporlamamalarını, bildirimde bulunmamalarını kolaylaştırırken, sistemin denetlenmesindeki kanallardan birini de etkisizleştirmekte). Türkiye hala Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) “Madenlerde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesi”ni imzalamamış durumda. Sözleşme maden işletmesi sahiplerine ve hükümetlere fazladan sorumluluklar getiriyor. Bu sözleşmenin neden imzalanmadığı Çalışma Bakanı Faruk Çelik'e sorulduğunda “bizim yasalarımızdaki yaptırımlar bu sözleşmenin maddelerinden daha kapsamlı” yanıtı alınmış. Elbette kuyruklu yalan. Pekiyi, bu bakanın sorumsuzluğunu ve hukuksuzluğunu hangi düzen ya da hangi kişi denetleyecek? Neoliberal düzen mi, Tayyip Erdoğan şahsiyeti mi? İkisi de değil elbette, bu yöneticilerin hepsi bu düzenin elemanı ve bu düzenin böyle işletilmesinden sorumlu olanlar. Sorumsuzlukta ve yüzsüzlükte sınır tanımayan Tayyip Erdoğan, bu katliamı kazayla açıklıyor. Neymiş? Dünyanın her yerinde oluyormuş böyle kazalar. Bir de akla zarar örnekler veriyor tarihten. Yakın tarih bulamadığı için “biraz”

uzaklara gitmek zorunda kalmış, 1800’lere. “İngiltere’de geçmişe gidiyorum, 1862’de madende göçük 204 kişi ölmüş. 1866’da 361 kişi ölmüş... Bakın Amerika. Teknolojisiyle her şeyiyle... 1907’de 361.” (Tayyip, ABD’nin 1907’deki teknolojisinin 2014 AKP Türkiyesi’ndeki teknolojiden daha ileri olduğunu söylüyor). Aslında onun başka tarihleri hatırlaması gerek; 1793 Marie Antoinette, 1917 İkinci Nikolay, 1945 Hitler ve Mussolini, 1975 Franco, 1989 Marcos, 2006 Pinochet. Ama artık hiçbir şey bunlar için eskisi gibi olmayacak. Durumu kurtarmak hatta katliamı kendi lehine çevirmek için gittiği Soma’dan arkasına bakmadan kaçmak zorunda kaldı Tayyip Erdoğan, aynı Hopa’da olduğu gibi. Soma’da sığınacak market, sığınacak bakkal aramak zorunda kaldı. Halkın öfkesi boğacaktı başbakanı. Soma halkına bu cüreti veren Haziran İsyanı’dır. Artık yalanları hiçbir işe yaramayan, meşruluğu tamamen ortadan kalkmış, zorba bir iktidardan başka bir şey değildir Tayyip Erdoğan’ın AKP’si. Ve Soma’daki katliamla hayatları alınan madencilerin ışığı Haziran İsyanı’nın yıldönümünde yeniden büyüyecek halk mücadelelerini aydınlatmalı. Yeni Haziran’ı kendi kendini tekrar etme çabasında sönümlenme riskinden kurtarıp daha ileriye taşıyacak bu yolda önemli bir kanal doğmuş görünüyor. Soma katliamı karşısında, Haziran’ın isyancı dokuları yeniden hareketlendiği gibi, bu hareketlenme toplumsal muhalefetin 2013 Haziran’ında büyük oranda isyan

dışı kalan işçi sınıfı katmanlarına ve işçi sınıfı gündemlerine temas ediyor. Soma, 30 Mart seçim sonuçlarının sağladığı bir buçuk aylık geçici rahatlamanın ardından Erdoğan’a yeni bir Haziran’ın yaklaşmakta olduğunu hatırlattı. Üstelik Haziran’ın gelişinin (şimdiden belli olan ancak mutlaka daha fazlasının da ekleneceği) başka habercileri de var. Üniversite boykot ve eylemlerinin yaygınlığı, Berkin Elvan'ın ardından ayağa kalkan liselilerin Soma için de harekete geçmesi, park forumlarının baharla birlikte yeniden hareketlenmesi ve eylem çağrıları için adres olması. Ali İsmail davasında gözlerini katillerin gözlerinin içine dikenlerle Soma'da o katillere emir verene “Soma Tayyip'e mezar olacak” diye haykıranlar arasında kuvvetlenen bağ... Tarih tekerrür etmez ama...29 Mayıs’ta Tayyip Erdoğan’ın İstanbul halkına geçen yılı hatırlatırcasına (ve aynı zamanda meydan okurcasına) 3. Havalimanının temel atma törenini yapacak olması ve tabii ki bunu bir gövde gösterisine dönüştürmeye çalışacak olması, kentine, doğasına, yaşam alanlarına sahip çıkanlar açısından mutlaka bir cevabı hak ediyor. Ve bu cevabı; 3. Havaalanı için kesilen 3 milyondan fazla ağaç için, yaşadığı kenti savunmak için ve kendisini aşağılayan, esir almaya çalışan AKP iktidarına başkaldırmak için bu halk verecektir. 31 Mayıs ise İsyan’ın başlangıç tarihi. (idi). Ve bir yıl boyunca süren isyan hala devam ediyor, devam edecek!


4

GÜNDEM 15 May›s 2014 / 28 May›s 2014

Halk›n Sesi

Erdo¤an'dan Bonapart Olur mu? endisini devlet iktidarına taşıyan tarihsel blok parçalanan, iktidarının önünü açan emperyalist merkezlerin etkin desteğini yitiren Tayyip Erdoğan egemen sınıfların devlet güdümlü dar bir fraksiyonuna ve iç savaş psikolojisiyle konsolide ettiği Türk-Sünni orta alt sınıflara dayanarak iktidarını sürdürmeye çalışıyor. Emniyet, istihbarat ve adli bürokrasi içerisinde yeni ittifaklar kurarak kontrol sağlayan Erdoğan'ın devlet içerisindeki iktidarına ordu şimdilik "tarafsız" kalarak yol veriyor. Erdoğan Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturup 1.5 yıl sonra yapılacak seçimlerde meclis çoğunluğunu tazeleyerek egemen güçlerin kabullendiği bir "Ortadoğu diktatörü" olarak "yeniden doğma" peşinde. Erdoğan'ın, TÜSİAD, Koç Grubu, Doğan Medya gibi geleneksel egemen sınıfların sembolik merkezlerinin açık desteğini yitiren, ABD, İsrail ve AB gibi küresel emperyal merkezlerin "kaygıyla" karşıladıkları Ortadoğu diktatörlüğü rotasını tamamlayıp tamamlayamayacağı konusunda bir kestirimde bulunmak güç. ABD emperyalizminin hegemonik gücünün uğradığı erozyon, AB’yi kuşatan ekonomik durgunluk ve Ortadoğu'nun yeniden sömürgeleştirme stratejisinin Suriye İç Savaşı'nın kaybedilmesi, Arap Baharı'nın kaotik sonuçları, Rusya'nın etkili blokajı sonrasında revizyona sokulmak üzere askıya alınması Erdoğan'a ala Turka bir Putin olabilmesi için ihtiyaç duyduğu "boşluğu" yaratabilir. Başından itibaren devlet himayesinde palazlanabilen yerli burjuvazimizin, Erdoğan'ın devletin bütün musluklarını kontrol altına aldığı koşullarda direnme takati bulamayabileceği de hesaba katıldığında, Erdoğan'ın "mahallenin kabadayısı" olmasının ciddi bir olasılık olduğu Ferda söylenebilir. Genel geçer kavramlarKoç la konuşacak olursak ferdakoc@ durum şöyle görünüyor: hotmail.com Oligarşi ciddi bir siyasi temsil krizi içindedir. Neoliberal politikaların uygulanması ve topluma kabul ettirilmesi açısından Erdoğan'dan başka bir siyasi seçenek ufukta görülmemektedir. Diğer taraftan bu seçeneksizliğin farkında olan Erdoğan ülke bütçesi kadar bir nakiti kendisinin ve "yandaş" sermayesinin cebine doldurarak neoliberal talanın "Aslan Payı"nı almakta, "talan" pratiğini neopopülist yoksulluk yönetimiyle bütünleyerek Türk-Sünni orta alt sınıfları yedeklemekte, yeni bir "tarihsel blok" oluşturarak iktidarına giderek güçlenen bir "özerklik alanı" yaratmaktadır. Böylece Erdoğan, emperyalizm ve oligarşiden görece özerk bir "yeni sömürge Bonapartı" olma yolunda ilerliyor. Gerçekten de tablo bu mu? Bu tabloda eksik bir şey yok mu? Erdoğan'dan bırakalım Bonapart'ı bir Saddam bile çıkabilir mi? Sondan başlayarak cevaplayacağım: Erdoğan'dan Bonapart da çıkmaz, Saddam da çıkmaz, hatta Tayland'ın hırsız popülisti Thaksin Shinawatra bile çıkmaz! Erdoğan'ın Soma'da Market taburesine tünemiş görüntülerinden yansıyan korkaklığından hareketle söylemiyorum bunu. Bütün diktatörler korkaktır. Bonapartisti de kuklası da korkaktır. Zalimliklerinin kaynağı korkularıdır zaten. Ama Erdoğan'ın asıl sorunu burada değil. Sömürge tipi faşizmin iktidarı olmanın temel kuralında. Sömürge tipi faşizmin örgütleyici merkezi kontrgerilladır; yani MİT'dir, polis örgütüdür, ordudur. Erdoğan MİT'i Fidan'la "kontrol altına" alırken kiminle aldı? Polis örgütünün kontrolünü Cemaat'ten alırken kiminle aldı? Ordu'yu yeni "tak-şak paşası" ile mi kontrol ediyor. Gerçekte bugün bu örgütlerin yönetim kadroları hangi odaklardan devşiriliyor ve bu odakların "asıl merkez"den yani Pentagon'dan, CIA'dan, NATO karargahından, ABD Dışişleri’nden kopup Tayyip Erdoğan'ın arkasına kayıtsız şartsız dizildiğini düşünmek saflık değil midir? Polisin "ülkücüleri", MİT'in "eski yıldızları", ordunun NATO'dan gelen "sütre gerisine geç!" talimatıyla Balyoz'a yol veren kurmayları "Erdoğan'ın karizmatik liderliğinin" büyüsüne kapılıp asıl merkezlerine sırt mı döndüler; yoksa Cemaat boşluğuna doluşarak Erdoğan'la faşist merkez bürokrasisi arasında yeni bir Amerikancı koalisyonun altyapısını mı oluşurdular? Tabii ki ikincisi! Öyleyse Erdoğan gerçekte ne yapıyor? Eski bir danışmanının deyişiyle yalnızca "deliğe süpürülmemeye" çalışıyor! Dikleniyor ama gerçekte dik durmuyor; kendisini ABD'ye yeniden kabul ettirebilmek için debeleniyor. ABD'ye “Senin her ekibinle çalışır, her stratejinde yer alırım benden iyi ‘partner’ bulamazsın” diyeceği anı yakalamaya çalışıyor. Yerli tekelci sermaye ile açtığı arasını ABD üzerinden yeniden yapmanın yolunu arıyor. Asıl tehlikeli olan işte bu denklemdir. Erdoğan'ı devirecek olanın da düşürecek olanın da ABD ve yerli tekelci sermaye olduğu, halkın nüfuz edemediği bir "oyun" düzleminin süreci belirlemesidir asıl tehlikeli olan. Ve Erdoğan "sandık da sandık" derken aslında siyasetin bu oyun düzlemiyle sınırlanmasını istiyor. Sandık da sandık diyen her siyasi merkez de "bu oyunda oynayabileceğini" düşünüyor. Erdoğan'dan Bonapart da çıkmaz, Saddam da çıkmaz. "Bakarsın çıkar" diyen, Türkiye'nin Düzeni'ni hiç kavrayamamış demektir.

K

Bafl katil cinayet mahallinde

30 Mart seçim sonuçlar›yla halk›n isyan›ndan kurtuldu¤unu sanan Erdo¤an, ac› gerçe¤i Soma’da hat›rlad›. Erdo¤an’› yuhalayan, arac›n› yumruklayan Soma halk› AKP’nin tabelas›n› indirdi AL‹ ERG‹N DEM‹RHAN

S

oma’da yüzlerce maden işçisinin öldüğü katliamın üzerinden bir gün geçtikten sonra bölgeye giden Başbakan Tayyip Erdoğan, halkın öfkesinden kaçamadı. Soma'ya ilk ulaştığında kendisinden önce konuşlanmış yüzlerce çevik kuvvetin “güvenlik koridoru”nda yürürken “İşçinin hakkı ne olacak? Benim içeride yakınlarım var. Benim acım var. Siz burada ne yapıyorsunuz!” diye bağıran bir işçi çembere alındı, Erdoğan ayrılınca bırakıldı. Erdoğan'ın ölümleri sıradanlaştırmaya

çalıştığı “Bunlar olağan şeyler” açıklaması ise Somalıları çileden çıkardı. Merkezde toplanan yüzlerce kişi eylem yaptı. AKP konvoyundaki üç aracın camları, aynaları kırıldı. Korumlar Erdoğan’ın aracının plakasını sökmek zorunda kaldı. İçişleri Bakanı Efkan Ala, araçtan inip koşarak kaçtı. Erdoğan, “Soma AKP’ye mezar olacak”, “Başbakan istifa” sloganı atan kitle tarafından çevresi sarılınca bir markete sığınmak zorunda kaldı. Bir gün sonra açığa çıkan görüntülerde protesto karşısında çılgına dönen Erdoğan’ın içerde bir kadını yumrukladığı açığa çıktı. Halk, Erdoğan’ın sığındığı markete

yönelince de, polis koridoruyla marketten yuhalamalar eşliğinde çıkarıldı. Halkın öfkesinden AKP ilçe binası da payını aldı, camları kırıldı, tabelası söküldü. Kalabalık hükümet konağı önünde oturma eylemi yaptı. Soma Holding Genel Müdürü Ramazan Doğru’nun karısı ve Soma Kömür İşletmeleri İdari İşler eski müdürü olan AKP Belediye Meclis üyesi Melike Doğru’nun isminin verildiği düğün salonu taşlandı. Erdoğan’ın yanındaki özel kalem müdürü yardımcısı Yusuf Yerkel’in iki özel harekatçının yere düşürüp aralarına aldığı bir protestocuyu tekmelerken çekilmiş fotoğrafları da büyük tepki çekti.

GÜL’E DE PROTESTO Ertesi gün ise Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Soma’daydı. Bütün farklılık iddialarına karşın aslında Erdoğan’ın “adamı” olduğu artık herkes açısından ortada olan Gül için de geniş güvenlik önlemleri alındı. Ne var ki Gül de protestolardan kurtulamadı. Jandarma koridoru ve olası vatandaş protestosunu engellemek için bölgeye gelen “Ak Gençlik” üyelerinin varlığı Somalıların sert tepkisini engelleyemedi. Gül yakınlarını kaybeden Somalıların AKP’nin pişkinliğine karşı tepkisinin yansıdığı ağır sözlerden nasibini aldı.

Yükselen sokağın gölgesinde cumhurbaşkanlığı gerginlikleri G

erçi Cumhuriyet tarihinde krizsiz bir cumhurbaşkanı seçimi ender rastlanır olgulardan. Krizler, basitçe uygun adayların ortaya çıkarılamamasından kaynaklanmıyor. Rejimin bütünselliğinin hukuksal simgesi olarak cumhurbaşkanının seçimi, rejim krizi derinleştikçe hep zorlaşmış, çelişkiler keskinleştikçe neredeyse imkânsız hale gelmiş. Devletin hukuksal düzeni kendi sürekliliğini sağlayacak uygun bir cumhurbaşkanı üretememiş. Öyle ki tıpkı 12 faşizminde görüldüğü gibi askeri darbelerin “meşruiyet konjonktürü”nü oluşturmuş. Şiddetlenen çatışmalardan da görüldüğü gibi, “halkın seçeceği ilk cumhurbaşkanı” olması, seçimi salt devlet/meclis içi bir “seçim oyunu” olmaktan çıkarması, elbette “seçim krizleri”nin önüne geçemiyor. Halkın bir “seçmen gücü” olarak bu oyuna dâhil edilmesi, çatışmaların alanını genişletirken toplumsal kamplaşmayı derinleştiriyor. Çatışmalar, Erdoğan’ın en büyük silahı olan halkın sandıksal desteğine dayanarak rejime “fiili bir başkanlık rejimi” verme çabaları ekseninde şiddetleniyor. “Bütün yetkilerini kullanan, terleyen, etkin bir cumhurbaşkanı” olarak Erdoğan, “tek adam sultacılığı” niyetini iyice orta koydu. Erdoğan, cumhurbaşkanı olarak da devletin bütün iplerini tek elinde toplamak istiyor. 9-11 Mayıs günlerinde AKP

10 A¤ustos 2014’teki cumhurbaflkan› seçimi yaklaflt›kça gerilimler art›yor. Haziran ‹syan›’›yla ivme kazanan sokak hareketleri ve parçalanm›fl devlet yap›s›n›n krizleri seçim sürecinin gerilimli konjonktürünü oluflturuyor Afyonkarahisar kampında aklından ve gönlünden geçen cumhurbaşkanlığı tarzını bir kez daha dile getiren Erdoğan, hala adaylığını resmen açıklamış değil. Bu “çekingenlik”, Erdoğan sonrasında partinin “ANAP’laşma” sürecine girerek parçalanma/daralma “tehlikesi”ne bağlanıyor. Bu konudaki tereddütleri en iyi AKP Manisa Milletvekili Selçuk Özgen ifade ediyor: “Hem 800 rakımlı tepeye başbakanı çıkarmak hem de

2015’te 330 milletvekilini aşarak, yeni anayasayla başkanlık sistemini getirmek bu kadar kolay mı?” Erdoğan partinin gücü, büyük seçmen desteği ve mecliste anayasa yapabilecek bir çoğunlukla iktidarını koruyabileceğini hesaplıyor. Bunu bozabilecek bütün seçenekleri devre dışı bırakıyor. Tek adam karizması etrafında yapılandırılan partinin, Erdoğan sonrasında içine sürükleneceği olası krizler, cumhurbaşkanlığı

seçim gerilimleriyle iç içe geçmiş durumda. Bülent Arınç, Mehmet Ali Şahin, Ahmet Davudoğlu, Ali Babacan ve Abdullah Gül’ün adları geçiyor. Her ne kadar Abdullah Gül’ün kişisel karizması etrafında gerilime “soylu” bir görünüm vermeye çalışsalar da sorun, rejimin hukuksal yapısından kaynaklanıyor. (Kaldı ki Abdullah Gül’ün “oturaklı devlet adamı” görünümü, Danıştay töreninde yerle bir oldu. Cumhurbaşkanı Gül ve Genelkurmay Başkanı

Necdet Özel, Barolar Birliği Başkanı Metin Feyizoğlu ile ağız dalaşına giren Erdoğan’ın kuyruğuna takılarak [Erdoğan’ın bir işaretiyle] toplantıyı terk etti.) Erdoğan merkezinde biçimlenmiş “parlamenter rejim”in hukuksal yapısı, yine Erdoğan’ın “fiili başkanlık” eğilimlerine aynı esneklik ve kıvraklıkla uyum sağlayamıyor. Elbette mesele, basitçe “uyum” meselesi değil, oligarşik çıkar çatışmaları ve devlet krizi meselesi. Hükümet sözcüleri ve yakın çevresi cumhurbaşkanlığını Erdoğan için bir “hak” olarak görürken, karşı cephe Erdoğan karşıtlarını çoğunu toparlayan bir “ortak aday” peşindeler. Yerel seçimde CHP ekseninde denenen Erdoğan karşıtlığı projelerinin ağırlık merkezini sağa yığma girişimleri devam ediyor. CHP henüz yerel seçim sarsıntılarını atlatamadan, parti bürokrasisinde küçük değişimlerle yeni seçim gerilimleri içine sürüklendi. Kırk yıllık denenmiş yöntemler yine yürürlükte. Partide inisiyatif bu sefer de Önder Sav-Gürsel Tekin güç merkezlerinin eline geçmiş bulunuyor. MHP Gn.Bşk. Devlet Bahçeli cephenin sınırlarını biraz daha genişleten öneriler ortaya attı. Bahçeli’nin, “milliyetçi, muhafazakâr, manevi değerleri taşıyan, laik, demokrat, cumhuriyetçi” değerler taşıyan “geometrik çatı adayı” tarifi bu arayışların gidebileceği noktayı gösteriyor.


5

HAZİRAN İSYANI 15 Mayıs 2014 / 28 Mayıs 2014

ERDOĞAN’IN ‘GEZİ’Sİ

Halk›n Sesi

Korktular, titrediler, yıkılacaklar!

Haziran İsyanı’nın üzerinden bir yıl geçti. Bu bir yıl Tayyip Erdoğan diktatörlüğüne karşı ayağa kalkan Türkiye halkları için umut, cesaret, dayanışma ve direnişle, Erdoğan için ise korkuyla doluydu. Halk sokaklarda direnmekten vazgeçmedi, Erdoğan yattı kalktı Gezi’yi dilinden düşüremedi. Haziran İsyanı’nın ilk gününden itibaren AKP iktidarının yaptıklarını derledikleri: ÖZGE OZAN

GEZİ BÖYLE BAŞLADI 27 Mayıs 22.00’da İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne ait iş makinaları Taksim Yayalaştırma Projesi kapsamında, Topçu Kışlası-AVM yapılması planlanan Gezi Parkı'na girdi. AKP, iktidarını sarsacak büyük bir isyana kapı araladığının farkında değildi. Topçu Kışlası projesini bizzat sahiplenen Erdoğan esip gürlüyordu. 27 Mayıs'ta Taksim Dayanışması’nın çağrısıyla direnişçiler Gezi Parkı'nda nöbete başladı. 28 Mayıs'ta polisin şiddetli saldırısına rağmen, yıkım çalışması durduruldu. Aynı saatlerde Erdoğan, Meclis grup toplantısında alkol yasaklarını düzenleyen yeni yasayı şu sözlerle savunuyordu: “İki tane ayyaşın yaptığı yasa sizin için muteber oluyor da inancın emrettiği bir gerçek, vaka niçin sizler için reddedilmesi gereken olay haline geliyor?” Birkaç gün sonra yanıtı duvarlardan okuyacaktı: “O son birayı yasaklamayacaktın Tayyip!”

YUTULAN SÖZ: “BİZ KARARI VERDİK” 29 Mayıs’ta, Gezi’de nöbet tutanların sayısı giderek artarken, Erdoğan, bir zamanlar “cinayettir” dediği 3. Köprü’nün temelini atıyordu. Yanında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de vardı. İstanbul'un Kuzey Ormanları’nı yağmaya açan köprüye, Alevi katliamları ile bilinen Yavuz Sultan Selim’in adını verdiklerini söylediler. Törende, Erdoğan direnişçilere şöyle seslenmişti: “Birileri geliyor, Taksim Meydanı'nda yok Gezi Parkı şöyle olmuş, böyle olmuş orada gelip gösteri yapacaklar şudur, budur vesaire... Ne yaparsanız yapın. Biz kararı verdik.” Bu sözleri emir kabul edenler 29 Mayıs'ın 30 Mayıs'a bağlandığı saatlerde parka şafak baskını yapıp nöbet tutanların çadırlarını yaktı. Aynı sözler Erdoğan'ın yenilgisinin de tarihe geçmesini sağladı. Erdoğan’ın karşısına “Senin karar vermen yetmez” diyerek çıkan milyonlar AKP'ye geri adım attırıp Gezi Parkı'nı kurtaracaktı. 30 Mayıs'ta “birileri” on binler oldu. “Bu daha başlangıç mücadeleye devam” sloganı yankılanmaya başladı. Aynı gece Erdoğan'ın emri ile polis bir kez daha saldırdı.

DİRENİŞTEN İSYANA 31 Mayıs'ta saldırı Taksim Meydanı'na sıçradı. Lobna Allami başından gaz kapsülü ile vuruldu. İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın ve İBB Başkanı Kadir Topbaş ise ilk kez basın karşısına çıkıp “Ağaç sevgisi üzerinden prim yapıyorlar” dedi. 6. İdare Mahkemesi Topçu Kışlası'na yürütmeyi durdurma kararı verdi. Kesintisiz süren direniş, Taksim'den İstanbul'un mahallelerine, Anadolu kentlerine yayıldı. Yüz binler milyonlara dönüştü. Artık slogan, “Hükümet istifa” idi.

ERDOĞAN “DİKLENİYOR” Gezi Parkı'nda başlayan direniş ülke çapında AKP iktidarının gerici, piyasacı, faşist, savaş yanlısı ve saldırgan politikalarına karşı bir isyana dönüşmüştü. 1 Haziran'da iki ayrı toplantıda konuşan Tayyip Erdoğan, Topçu Kışlası'nı yapmakla kalmayıp AKM'yi de yıkacaklarını açıkladı. “Sizin 100 bin kişi getirdiğiniz yerde ben 1 milyon kişi toplarım” dedi. Dediğiyle kaldı. Halk polisi püskürtüp Taksim’i ele geçirdi, ülkenin dört bir yanında yasaklı meydanlara, AKP binalarına yürüdü. Milyonlar sokakta “Tayyip'in istifa” sloganları atarken Beşiktaş'taki Başbakanlık Ofisi eylemlerin hedefi oldu. Aynı gün dönemin İçişleri Bakanı Muammer Güler “polis gereğini yaptı” diyor ve gerektiği kadar gaz kullanıldığını söylüyordu. Güler 6 Haziran'da yorgunluk ve uykusuzluk nedeniyle köprüden düşerek ölen polis Mustafa Sarı'nın direnişçiler tarafından köprüden atıldığını söyleyecekti.

U-NUTMA-DIK! “Ali İsmail’i arkadaşları öldürmüş olabilir” Eskişehir Valisi Güngör Azim Tuna, 10 Temmuz 2013. “Değerli Türk polisi Ankara sizinle gurur duyuyor” Melih Gökçek’in Ethem’in vurulduğu yere 14 Haziran 2013 günü astırdığı pankart. “terör örgütlerinin içine aldığı, yüzü poşulu eline sapan verilmiş, cebinde demir bilyelerle olan bir çocuk” Erdoğan, 14 Mart 2014 günü Berkin hakkında konuşuyor.

BAŞ BELASI TWİTTER VE ÇAPULCULAR Taksim'e 1 milyona yakın kişinin akın etmesi ve egemen medyanın iktidar korkusu ile penguen belgeselleri göstermesi sosyal medyanın alternatif bir iletişim kanalı olarak sansürü delmesi Erdoğan'ın ayarını bozdu. Habertürk'te kendisini zorla davet ettirdiği programda Fatih Altaylı'ya konuştu: “AKM'yi yıkacağız, Taksim'e cami yapacağız, affedersin anne-baba kızının birilerinin kucağında oturmasını ister mi, erkeğin kadınla erkeğin aynı bankta oturmasına saygı göstermiyorum.” Twitter’dan “baş belası” diye söz ederken direnişçilerin kolektif bir kimlik haline getirdiği sözünü de orada söyleyiverdi: “Üç beş çapulcu.”

İÇ SAVAŞ DİLİ: “YÜZDE 50'Yİ ZOR TUTUYORUZ” Bitmeyen direniş karşısında paniğe kapılan Erdoğan çıkış yolunu kendi kitlesini saflaştırmakta, bunun için de düşmanlaştırıcı bir iç savaş diline ve yalana sarılmakta buldu. Polis saldırısında yaralananlar için revire dönüştürülen Dolmabahçe Bezmialem Camii'ne giden direnişçileri ve sağlıkçılara “Camiiye ayakkabılarla girdiler, içerde içki içtiler” yalanlarıyla saldırdı. Onu yalanlayan ise caminin müezzini Fuat Yıldırım oldu. Ülke isyanla sarsılırken Erdoğan 3 Haziran'da Afrika “seyahatine” çıktı. Kaçarken “Şu anda evlerinde zor tuttuğumuz bu ülkenin en az yüzde 50'si var” dedi. Sokağa “Yüzde 50” çıkmadı ancak palalılar çıktı. Erdoğan'ın emriyle harekete geçen polisler ve sivil faşistler Ali İsmail'i, Mehmet'i, Ethem'i, Abdullah'ı, Ahmet'i, Berkin'i öldürdü. Erdoğan daha sonra polisleri için “destan yazdılar” da diyecekti. Aynı konuşmada protesto için tencere-tava çalan yüz binlere “tencere tava hep aynı hava” dedi. Bu laf da direniş şarkılarına konu oldu. Başbakan'ın Fas’tayken, “Alo Fatih” hattına başvurarak TV alt yazılarını bile bizzat sansürlettiği daha sonra öğrenildi.

YUMUŞATMA ÇABALARI Erdoğan'ın yokluğunda Kadir Topbaş, Bülent Arınç ve “mesaj alınmıştır” diyen Abdullah Gül isyanı yatıştırma kaygısı ile Erdoğan'a göre daha yumuşak açıklamalar yaptı ve Arınç, Taksim Dayanışması ile görüştü. Erdoğan 6 Haziran'da Tunus'ta ortaya çıktı, “Terör örgütleri bu işin içinde” dedi. Dayanışma'nın Arınç'la görüşmesi için ise “Şunu alırsam şunu veririm, şunu verirsen bunu isterim gibi bir mantıkla devlet yönetilemez” diyerek taleplerin dikkate alınmayacağını söyledi. Aynı gün Türk-İş, Hak-İş, MemurSen, TESK, TZOB ve TOBB ortak bir açıklamayla direnişçilere karşı AKP’yi destekledi.

“YOL VER GİDELİM TAKSİM'İ EZELİM” Erdoğan 7 Haziran'da ülkeye savaş hazırlığı ile döndü. Toplu taşıma araçlarıyla AKP'lilerin taşındığı karşılama törenlerinde otobüs üstünden nefret saçtı. “Demokratik taleplere canımız feda” diyen Erdoğan, direniş için “faiz lobisinin işi”, direnişçiler için “vandal” dedi. Şehirlerin yağmalandığı, Türk bayrağı yakıldığı yalanına sarıldı. AKP’liler ise Erdoğan'ın konuşmalarına “Yol ver gidelim Taksim'i ezelim” sloganlarıyla yanıt verdi. Ertesi gün 7 yandaş gazete aynı manşetle çıktı: Demokratik taleplere canımız feda! AKP'nin 8 Haziran tarihli MKYK'sından halk isyanına karşı mitinglerle gövde gösterisi yapma kararı çıktı. Direnişçiler 9 Haziran'da Taksim'de tarihi bir kalabalıkla miting yaparken, Erdoğan Mersin ve Adana'ya gidip Ankara’ya döndü. Bindirilmiş kıtalar karşılamada, direnişçiler eylemdeydi. Erdoğan, bu mitinglerde Kabataş'ta başörtülü bir kadının deri eldivenli yüz kadar erkek tarafından tacize uğradığı iddiasını diline dolayıp “Benim başörtülü bacıma saldırdılar” diyecek, bu iddianın tamamen yalan olduğu aylar sonra Kabataş görüntülerinin ortaya çıkması ile anlaşılacaktı. 10 Haziran’da Bakanlar Kurulu toplandı. Arınç toplantı sonrasında “Artık yasadışı eylemlere kesinlikle izin verilmeyecek, bunlara karşı gerekenler yapılacaktır” dedi ve Başbakan'ın bazı gruplarla görüşeceğini açıkladı. Bu bazı “grupların” direnişin meşru temsilcisi Taksim Dayanışması'nı ekarte etmek için oluşturulan bir heyet olduğu sonradan anlaşıldı.

'POLİSİMİZ GEREĞİNİ YAPTI': ETHEM ÖLDÜ... 12 Haziran'da, 1 Haziran'da Kızılay'da polis tarafından vurulan Ethem Sarısülük'ün beyin ölümünün gerçekleştiği açıklandı. Saldırılar hakkında “Polisimiz gereğini yapmıştır” diyen Erdoğan İçişleri Bakanı’na talimat verdiğini, “24 saat içinde bu işin biteceğini” açıkladı. Erdoğan aynı gün içinde Necati Şaşmaz ve Hülya Avşar'ın da olduğu bir “sanatçı heyeti” ile görüştü. Hüseyin Çelik, Gezi Parkı için “referandum yapılabileceğini” açıkladı. Müslüman Kardeşler'in dini lideri Yusuf Karadavi Erdoğan'a karşı protesto gösterilerini haram kılan bir fetva yayımladı.

Halk, AKP’ye her alanda kendi diliyle karşılık verdi

TAKSİM'E SALDIRI EMRİ 11 Haziran sabahı polis Taksim’e saldırdı. Saldırıyla barikatlar kaldırıldı, meydandaki pankart ve afişler indirildi. Vali Mutlu “amacımız Taksim'i normalleştirmek, Gezi Parkı'na müdahale olmayacak” derken polis Gezi Parkı'na gaz bombası ve plastik mermi yağdırıyordu. Erdoğan saldırı sonrasında Vali’yi ve polisi tebrik etti; yalanlarına “Esnaf çöktü”yü ekledi. Polis saldırısı ve direniş kesintisiz sürdü. Vali Mutlu'nun polise teşekkür ederken ailelere yönelik “çocuklarınızı parktan alın” çağrısı 13 Haziran'da Gezi Parkı’nı zincirle saran annelerin meydan okuyuşu ile cevaplandı.

ERDOĞAN'DA PİSLİK KOKUSU Erdoğan 13 Haziran'da yaptığı konuşmada “İllegal örgütlerle aynı yerdesiniz. Dolayısıyla burada benim polisimi de eleştiremezsiniz. Kurunun yanında yaş böylece yanar” dedi ve Erdoğan Gezi Parkı için “Bazıları çok muhteşem falan diyor, kusura bakmasınlar bizi de aldatmaya yeltenmesinler. Sidik kokusundan geçilmiyor ve birçoğu büyük abdestini de oraya yapıyor” dedi. Hüseyin Çelik Taksim Dayanışması'nın zaten “temel hak ve özgürlükler oylama konusu yapılamaz” diyerek reddettiği “referandum” sözünü “plebisit”e çevirdi. Aynı gece Tayyip Erdoğan hakaretlerle saldırdığı, tanımadığı Taksim Dayanışması temsilcilerinin de içinde yer aldığı bir heyetle görüşmek zorunda kaldı.

Eylemler devam ederken düzenlenen operasyonlarda Ankara’da 22, ‹zmir’de 50, Hatay’da 14, ‹stanbul’da 17, Erzincan’da 8, Antalya’da da 5 kifli tutukland›. Taksim Dayan›flmas› temsilcilerinin evleri bas›ld›. Bu kez mahkeme salonlar› ve adliye önleri eylem alan›na dönüfltü. 23 Haziran'da

“AŞIRI SENDİKACI” 12 Haziran akşamı başlayarak 13 Haziran’a kadar süren görüşmede Erdoğan'ın sinirlenip toplantıyı terk etmesine neden olan “Gezi Parkı artık sosyolojik bir meseledir” sözünün sahibi DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu Erdoğan tarafından “aşırı sendikacı” ilan edildi. 15 Haziran’da Gezi Parkı'nda yapılan forumlarda “Eve dönmüyoruz, direnişe devam” kararı çıktı. Erdoğan ise çareyi “Milli iradeye saygı” mitingleri düzenlemekte buldu. Ankara Sincan'da “milyonları toplama” iddiası ile gerçekleşen miting sönük geçti. Erdoğan 16 Haziran’da İstanbul’da miting yapacaklarını açıklarken son tehdidini de yaptı: “Taksim boşaldı boşaldı. Boşalmadığı takdirde bu ülkenin güvenlik güçleri orayı boşaltmayı bilir.” Bu emrin üzerinden birkaç saat geçmeden polis çocukların, yaşlıların, engellilerin olduğu Gezi Parkı'na görülmemiş şiddette saldırdı. Direniş gece geç saatlere kadar sürdü, polis revire dönüşen otelleri bastı. Tüm ülkede sokaklara dökülen yüz binlere polis saldırırken, İstanbul'da jandarma birlikleri de polise destek verdi. 16 Haziran sabahı 14 yaşındaki Berkin Elvan, Okmeydanı'nda polis tarafından gaz bombası ile başından vuruldu. Vali Mutlu kameraların karşısına geçerek “fevkalade düzgün bir müdahale” yaptıklarını “İstanbul'da huzurlu ortamın devam ettiğini” açıkladı. Erdoğan devletin tüm olanaklarını seferber ederek İstanbul'da yaptığı mitingde “Bazıları diktatör diyor. Bu nasıl diktatör ki sizin gibi o Gezi Parkı'nı işgal edenlerle, samimi çevrecileri kabul ediyor. Böyle bir diktatör var mı yahu dünyada?” dedi.

Erzurum'da miting yapan Erdo¤an'›n “Herkes polise emri kim verdi diye soruyor. Aç›kl›yorum emri ben verdim” sözlerini kayda geçen direniflçiler ise “Emri veren, hesab›n› da verecek” dedi. Haziran'da yenilen AKP'ydi. Direnifl sokaklara, parklara, üniversite ve stadyumlara yay›ld›.


6

EMEK 15 May›s 2014 / 28 May›s 2014

Halk›n Sesi

Hani Gezi nerede? ezi Direnişi 1.yılını doldurmak üzere. O günden bu güne her kritik dönemde Gezi direnişçilerinin yine aynı görkemle sokakları doldurmasını bekledik, ama olmadı. Böyle olunca kimimiz “Bu bir rüya mıydı?” diye sorduk, kimimiz de “Galiba Tayyip haklı, bu işin arkasında cemaat varmış gerçekten” diye yeniden çözümsüzlük girdabına bıraktık kendimizi. 30 Mart seçimleri de tuz biber ekti bu ruh halimize… Özellikle aktif bir mücadelenin dışında olan, gezi direnişiyle kendisine gelen ve çok uzun yıllardır ilk kez kendisini aktif bir özne olarak hisseden geniş kitleler böylesi bir ruh haline doğru sürüklenmekte… Kuşkusuz Gezi Direnişi (Türkiye için) çok sıra dışı bir patlamaydı… Toplumsal refleksleri hayli zayıf olan bir toplumun bir şehir dışında bütün kent meydanlarını doldurup hükümete meydan okuması bizim için kolay anlaşılabilir değildi. Ancak diğer taraftan anlamak isteyenler için de halen vakit geçmiş deTufan ğil. Gezi Direnişi sürerken Sertlek bir vesileyle Boğaziçi Üniversitesi’nden ayrılıp şimdi Dev Sa¤l›k-‹fl Yönetim Kurulu bir özel üniversitede çalışan öğretim üyesi ile sohbet etme imkanı bulmuştum. Sohbette, kasklı ve gaz maskeli fotoğraflarını göstererek “her gece çatışmaya gidiyor” diye yarı endişeli yarı memnun, oğlundan bahsetmişti. Sohbetimiz sırasında “nereden çıktı bunlar, dertleri ne?” muhabbetine girmişken bütün gezi tartışmalarında başka yerde duymadığım bir şey söylemişti: “Herkes ‘Gezi’yi öngöremedik’ diye hayıflanıyor. Oysa bir grup arkadaş bunu konuşuyorduk. Biraz yapılan bilimsel çalışmalar takip edilseydi böyle bir şeyin mümkün olabileceği daha önceden de tartışılabilirdi” Boğaziçi Üniversitesi’nden bir grup araştırmacı ABD’deki bir çalışmaya paralel olarak Y kuşağı denilen kuşakla ilgili kapsamlı bir saha çalışması yapmış. Bu çalışmanın sonuçlarını araştırmayı yapanlar şaşkınlıkla tespit etmişler. Çünkü hepimizin “paradan başka bir şey düşünmezler”, “benciller”, “kariyer meraklısı” diye aşağıladığımız bu kuşağın hem Amerika’da hem Türkiye’de yapılan çalışmada aşağı yukarı aynı özelliklere sahip olduğu görülmüş. Bu kuşak parayı hayatlarındaki önem sırasında ortadan daha aşağı bir basamağa yerleştirmiş. Kariyer biraz daha önemli… Ama en önemlisi “Özgürlük”ve “Adalet”. Gezi Direnişi çok şiddetli bir deprem sarsıntısıydı. Hem sallayanlar hem de sallananlar için çok öğretici oldu, hepimizin dediği gibi artık hiçbir şey eskisi gibi olamayacak. Ancak bu, bundan sonra da belirli aralıklarla aynı şiddette Gezi sarsıntıları beklememiz gerektiği anlamına gelmiyor. Geçen yıl yaşanan, uzun yılların birikimiyle oluşan bir sıkışmanın patlaması olarak gerçekleşti. Bir toplumun çok sık aralıklarla aynı şiddette patlamaları gerçekleştirmesi çok mümkün değil… 90’lı yıllarda emeğe yönelik saldırıların arttığı dönemlerde TÜRK-İŞ’in cafcaflı söylemlerle merkezi mitingler düzenlemesini “biriken öfkenin havasını almaya çalışıyorlar” diye eleştirirdik. Gezi direnişiyle meydanları dolduran kitleler de öfkelerini Tayyip’de toplayarak özellikle AKP iktidarının uygulamalarından rahatsızlıklarını dile getirerek rahatladılar. Yeniden bir patlama beklemenin manası olmadığı açık. Esas olan yeni bir toplumsal muhalefet hattının örgütlenmesidir. Bu hat içerisinde Gezi Direnişinin esas öznesi olan genç-eğitimli-orta, orta-üst gelir grubunun bütün olarak hayatlarına hitap eden bir politik hattın ortaya çıkartılması ve sınıf mücadelesine tahvil edilmesinin önemi Gezi Direniş vesilesiyle ortaya çıkmış oluyor. Bu topluluğu bütün toplumsal varoluş biçimleriyle (emekçi, birey, genç, kadın) birlikte kucaklayacak bir sınıf mücadelesi hattının inşa edilmesi Gezi enerjisinin özgürlük ve adalet mücadelesine yayılması ve onda yaşaması anlamına gelecektir. Kuşkusuz Gezi’nin ortaya çıkardığı özgürlükçü ve kolektif ruhu da mücadeleye yedirmek bir o kadar önemli olsa gerek. Hani Gezi nerede? diye soranlara verebileceğimiz en doğru cevap ancak, “GEZİ, her zaman, her yerde!” olabilir.

G

Halk›n Sesi Sahibi ve Sorumlu Yaz› ‹flleri Müdürü Ali Ergin Demirhan Telefon / Faks 0212 245 90 37 Adres Ergenekon Mahallesi Cumhuriyet Caddesi No: 175/2 fi‹fiL‹/‹STANBUL Bas›ld›¤› Yer ART Matbaac›l›k, Türker Saltabafl, ‹stasyon Mah. 242 Sk, No:32 Kartepe / Kocaeli (0262 373 45 03) editor.halkinsesi@gmail.com 15 günlük Yayg›n, Süreli, Türkçe yay›nd›r.

TAfiERON YASASINDA B‹LD‹⁄‹M‹Z H‹KÂYE; KADRO BA⁄LI, TAfiERON SERBEST

Taşeronda aynı tas aynı hamam

ZAR‹FE AKBULUT

Y

erel seçimler öncesi gündeme getirilen taşeron yasa tasarısı boş vaatlerle, sızdırma ve ısmarlama ‘Taşerona müjde’ haberleriyle yeniden yandaş basında yer almaya başladı. Çalışma Bakanlığı ile Maliye Bakanlığı’nın birlikte hazırladığı taşeron yasa tasarı taslağının önümüzdeki günlerde bir Torba Yasa’nın içine eklenerek Meclis’e geleceğine ilişkin haberler ve yorumlar var. Torba yasadan taşeron işçilere kadro çıkmayacağı kesin. İş müfettişlerinin muvazaa incelemesi yetkisi kaldırılarak, muvazaanın tespiti daha da zor hale getiriliyor. Kamudaki taşeron işçilere kadro vermemekte ısrar eden hükümet, “muvazaa” tespit edildiğinde, işçilerin kamunun işçisi sayılmasının da önüne geçerek faturayı kamu kurumu yöneticilerine kesmeyi planlıyor. Torba yasa ile AKP hükümeti hangi kurumun hangi ihaleye çıkacağına ilişkin asıl karar veren merci haline geliyor. SADECE TÜRK ‹fi’‹N HABER‹ VAR Milyonlarca emekçiyi ilgilendiren taslak; kapalı kapılar ardında, sendikalardan görüş

AKP döneminde taşeron işçi sayısı 387 binden 2 milyona çıktı. AKP yeni düzenlemeyle, taşeronlaştırılamayacak işlerin de taşeronlaştırılabilmesinin önünü açmaya hazırlıyor alınmadan tartışılırken Türk İş Başkanı Ergün Atalay’ın 1 Mayıs’ta “Bizim istediğimiz gibi bir yasa olacak’’ demesi, meydan icazetini AKP’den alan Türk İş’in taşeron yasasındaki tavrını gösteriyor. HÜKÜMET‹N TAfiERON KR‹Z‹, YARGI KARARLARI Yargıda başta kamu kurum ve kuruluşları olmak üzere çok sayıda kesinleşmiş muvazaa kararı bulunuyor. Karayolları, hastaneler, üniversiteler, madenler ile ilgili kesinleşmiş çok sayıda yargı kararı var ancak uygulanmıyor. Buna rağmen, muvazaanın tespit edilmesi, hem taşeron işçiler hem sendikalar bakımından büyük önem taşıyor. Ancak AKP Hükümeti’nin torba yasası, taşeron işçilere “kadro” getirmediği gibi “muvazaa”nın sonuçlarını değiştirerek, işçilerin kalan tek kadro umudunu da yok ediyor. Kamudaki taşeron işçilerin, kamu işçisi olmalarının önü tamamen kapatılıyor. HAK VAR UYGULAYAN YOK

Bakan Faruk Çelik’in taşeron işçilerin yıllık izin, kıdem tazminatı ya da diğer işçilik alacaklarına ilişkin haklarının olmadığına yönelik iddiaları kamuoyunu yanıltıyor. Sorun yasalarda işçilerin haklarının eksik yer alması değil, yasalarda olan haklarını talep edecek güvenceden yoksun bırakılmaları olarak öne çıkıyor. TAfiERONA YASAL KILIF Yasa tasarısına göre, bir işyerinde alt işverene iş verilmesi halinde, alt işverenin işçilerine ödenecek ücret ve diğer sosyal haklar asıl işverenin emsal işçisine ödenen ücret ve sosyal haklardan az olamaz. Böylece bir taşeronluk ilişkisinin “muvazaalı” olduğu tespit edilse dahi, taşeron ilişkisi sona ermeyecek. İşçiler asıl işverenin işçisi haline gelmeyecek ve taşeronun işçisi olarak çalışmaya devam edecek. Böylece muvazaalı taşeron ilişkilerine yasal kılıf uydurulacak ve hileli, kanuna aykırı taşeron ilişkileri sürecek. Muvazaa tespit edildiğinde, taşeronun işçilerine asıl işverenin em-

sal işçisine ödenen ücret ve sosyal haklar ödenecek. Ancak, bu durumda işçileri kötü bir haber daha bekliyor. Muvazaa tespit edildiğinde, taşeron işçisinin maliyeti asıl işverenin işçisinin maliyetine ulaşacak. Böylece, muvazaa tespit edildikten sonra yapılacak ilk ihalede, maliyeti artmış olan işçileri çalıştıran taşeron şirketin yeni ihaleyi kazanması neredeyse imkânsız hale gelecek. İhaleyi kazanan bir başka taşeron şirket ise ücret ve sosyal hakları yüksek seviyeye ulaşmış olan işçileri çalıştırmaya devam etmek yerine kendi işçilerini getirecek. Böylece, muvazaalı çalıştırıldığı tespit edilen işçiler kapı önüne konacak. Bu nedenle işçiler ve sendikalar, muvazaa tespiti istemekten imtina edebilecek. TAfiERON CUMHUR‹YET‹NE DO⁄RU Bu iki düzenleme şu sonucu doğuruyor. Kamu kurum ve kuruluşları, kendi personelini çalıştırmadığı sürece, asıl işin tümünü hiçbir koşul aranmaksızın özel şirketlere ihale edebile-

cek. Ancak, asıl işin tümü ihale edildiği halde bu ilişki bir alt işverenlik (taşeronluk) ilişkisi sayılmayacak. İş Yasası’nın 2. maddesindeki “İşletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektirme” koşulu aranmadan kamu tarafından yapılan tüm asıl işlerin şirketlere verilmesinin, taşeronlaştırılmasının ve özelleştirilmesinin yolu açılacak. KARAYOLLARI VE MADENLER ÖRNE⁄‹ Bugün kamuya ait bir madendeki kömür çıkarılması ve taşınması işi ihale edildiğinde, bu alt işverenlik ilişkisi sayılıyordu. Ancak torba yasadaki düzenleme ile artık, bu ihale alt işverenlik ilişkisi sayılmayacak ve hiçbir koşul aranmadan madenin tüm asıl işleri taşerona verilebilecek. Yine benzer biçimde karayollarının bir bölgedeki asıl işlerini tümüyle bir şirkete ihale etmesi de taşeronluk sayılmayacak. Bu işlerde çalıştırılan işçiler de artık taşeron işçisi sayılmayacak ve taşeron işçileri koruyan yasal düzenlemelerden yararlanamayacak. Öte yandan AKP Hükümeti, madenler, karayolları ve çeşitli kamu kurumları için verilen muvazaa kararlarının da üzerini kapatma şansı yakalayacak.

Gezi’nin emeği, emeğin isyanı

Anteks fabrikas›nda iflgal sürüyor: ‘Hakk›m›z› almazsak fabrikay› yakar›z’

A

ntalya Organize Sanayi Bölgesi’ndeki Anteks Tekstil Fabrikası’nın geçtiğimiz yılın Eylül ayında kapatılması üzerine işten çıkartılan 1200 işçi maaş ve kıdem tazminatlarını alamadıkları için eylem yaptı. Anteks İplik fabrikasında çalışan 250’ye yakın işçi kıdem tazminatı hakları için fabrikanın girişinde barikat kurdu. Fabrika önünde ütü makinelerini ateşe veren işçiler, haklarını alamadıkları takdirde fabrikayı ateşe vereceklerini

belirtti. Fabrika yönetimi geçtiğimiz günlerde işçilere yeniden vaatler sayarak, 15 Mayıs’ta fabrikanın tekrar açılacağını, 550 işçiyle işbaşı yapılacağını, alacakların ise 3 ay içerisinde ödeneceği iddia etti. 10 Mayıs Cumartesi günü yapılan görüşmede ise fabrika yönetiminin hiçbir sözünü yerine getirmeyeceğini fark eden işçiler işgal eylemine karar verdi. İşgal eyleminde son dönemdeki direnişlerde öne çıkan kadın militanlığı

bu direnişte de kendini gösteriyor. Yaklaşık 60 işçinin devam ettirdiği eylemde fabrikadan çıkartılan işçilerden Kadriye ve Caner Öztut çifti ile 1 yaşındaki bebekleri Kıvanç da bulunuyor. Eylem sırasında işçilerin yoğun ateş içine attıkları sprey kutularının patlama sesleri, sopa ve çeşitli materyallerle demirlere vurarak sürdürdükleri eylemde üç gündür bulunan Kıvanç bebek ise bu seslere alışmış gibi.

May›s ay› sonunda Gezi Park› direnifliyle bafllayan, Haziran ay›nda yayg›n ve militan eylemlerle bütün bir y›la damgas›n› vuran Haziran ‹syan›, harekete rengini veren s›n›fsal karakter aç›s›ndan geleneksel iflçi s›n›f›n›n damgas›n› tafl›m›yor. ‹syan dalgas›n›n böyle bir niteli¤e sahip olmas›, ezberlerdeki geleneksel iflçi profilinden farkl› olsa da direnifle kat›lan kesimler iflçileflmifl ya da iflçileflmekte olan s›n›f katmanlar›n› temsil ediyor. Ancak bu isyan dalgas› s›n›fsal temelli hoflnutsuzluklar› da bar›nd›r›yor. Bu hoflnutsuzluk, Haziran sonras› iflçi s›n›f› ve emekçilerin bütün bir sene boyunca yapt›klar› eylemlere de yans›d›. Geride b›rakt›¤›m›z bir y›l boyunca eme¤e yönelik sald›r›lar›n artt›¤›; sendikal bask›lar, kölece ve kurals›z çal›flma koflullar› vs. ile birlikte iflçi s›n›f›n›n saflar›na biriken hoflnutsuzluk ve öfkeyle çeflitli eylem biçimlerini öne ç›kard›.

‹flyeri iflgallerinden ifl b›rakma eylemlerine, ifl makinelerini yakmaktan fiili grevlere direnifl biçimleri fiili-meflru-militan bir biçimde sürüyor. Haziran ‹syan›’n›n do¤rudan etkili oldu¤unu söyleyemesek bile, 2013 y›l› iflçi s›n›f›n›n onlarca grev, direnifl eylemleriyle son y›llarda emek hareketinin yaflad›¤› en hareketli y›l oldu. Gezi Direnifli’nde Türkiye’nin dört bir yan›nda sokaklar› dolduran ve tarihsel öneme sahip bir mücadeleye imza atan insanlar›n büyük bir bölümünün ‘evlerine döndü¤ünde’ onlar fabrikalarda, ifl yerlerinde direnifle geçti. Kazova, Greif, Yata¤an, Seyitömer ve son olarak Anteks direniflleri, Haziran’da a盤a ç›kan dalgay› bir ad›m öteye tafl›yan, yani somut s›n›fsal taleplerle ortaya ç›kan ve üretimden gelen gücü kullanan bir yans›mas› olarak görülebilir.

AKP'nin esnek ve güvencesiz çal›flma rejimi patronlara diledikleri iflçileri iflten atma olana¤› sa¤l›yor. Greif'te ve Yata¤an'da bafllayan direnifl ve iflgal eylemlerinin sonuncusu Kütahya Seyitömer oldu. Bu isyan gelecek günlerde mücadelenin her alanda büyüyece¤ini gösterdi.


7

SOMA KATLİAMI 15 May›s 2014 / 28 May›s 2014

Halk›n Sesi

Hepsinin hesabı sorulacak

‘Çizmelerimi ç›karay›m m›?’

Soma’da yüzlerce kiflinin öldü¤ü, ülke tarihinde görülmemifl bir facia meydana geldi. Soma halk› baflta olmak üzere herkesin bu faciada ölümlerle birlikte hesap soraca¤› pek çok fley var. Canl› olarak ç›kar›lan iflçinin ambulanstaki sedye kirlenmesin diye “Çizmelerimi ç›karay›m m›?” sorusu yüreklere kaz›nd›. Katliam›n ortas›nda ölümlerin gizlenmesi telafl›nda olanlar›n, ölmüfl iflçiye gaz maskesi takarak yaral› gibi göstermeye çal›flmas› haf›zalara kaz›nd›. Baflbakan’›n 1800’lerden itibaren maden kazalar›ndan örnekler vererek “Bu tür kazalar sürekli olan fleyler” laf› da kaydedildi.

Ülke tarihinin en büyük iş cinayeti:

Soma Katliamı Yüzlerce maden işçisinin, şirketin güvenlik tedbirlerini almaması, daha fazla kömür çıkartılmasını zorlaması, AKP’nin denetim görevini yerine getirmemesi nedeniyle hayatını kaybettiği Soma Katliamı, gizleme, sınırlı bilgi vermelere rağmen ülke çapında büyük tepki yarattı. Ülkenin en büyük iş cinayeti de AKP imzasıyla gerçekleşti TUBA GÜNEfi

M

anisa’nın Soma ilçesinde Soma Holding’e bağlı Soma Kömürleri şirketine ait kömür ocağında 13 Mayıs’ta katliam yapıldı. Öğleden sonra 3 sularında meydana gelen felaket, birkaç saat sonra duyulabildi. Resmi makamların ilk andan beri takındığı örtbas etme, sınırlı ve yanlış bilgi verme tavrı nedeniyle pek çok teyit edilmemiş bilgi açığa çıktı. Facia saatinin vardiya değişim saati olması gibi ihtimaller nedeniyle içeride kaç kişinin olduğu belirsizliğini korurken, 787 işçinin mahsur kalmış olabileceği ileri sürüldü. İlk açıklamalarda 4 işçinin cansız bedenine ulaşıldığı söylense de maden ocağının ulaşılamayan kodları olması nedeniyle yüzlerce işçiye ulaşılamadığı halde, ikinci

günün sonunda bu sayı 300’lere kadar çıktı. Ölü ve yaralı sayısının açıkça ifade edilmemesi, taşeron şirket ve kayıtdışı işçi çalıştırma gibi hukuksuzlukları akıllara getirdi. ÜLKEN‹N EN BÜYÜK ‹fi C‹NAYET‹ Ülke tarihinde görülmemiş bir maden katliamı henüz yeterince açıklığa kavuşamamışken, işçi yakınları ve neredeyse Soma halkının tamamı hastane ve maden ocağı önünde bekleyişe geçti. Bu sırada ülke çapında eylemler başladı. Soma halkı, CHP’nin felaketten daha iki hafta önce soru önergesi ile Soma’da yaşanan maden işçisi ölümlerini gündeme getirmek istemesi üzerine AKP’nin oylarının talebi reddetmiş olmasını tepkiyle karşıladı. Maden şirketine tepki de

bir o kadar büyüktü. Şirket kazadan sonra anında müdahale ettikleri için övünürken, Anadolu Ajansı da onun sözcüsü misali haberler yaptı. AA ve yandaş medya Erdoğan’ın Arnavutluk gezisini iptal haberini lütuf gibi sununca onlar da tepkilerden payına düşeni aldı. Hükümet, şirket ve yandaş medya sözbirliği edip, elbirliği ile katliamın boyutlarını gizleyince, halk ve özgür basın kendi bilgisini paylaşıp, Soma’da olup bitenleri aktardı. Y‹NE O YÜZSÜZLÜK Manisa Belediye Başkanı’nın durumun vahametini söylemesi daha sonra hem Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız hem de Başbakan tarafından isim verilmeden eleştirildi. Yetkili olmayan isimlere itibar edilmemesi gerektiği konusunda halk uyarıldı.

AKP tarafında süreç Taner Yıldız kaptanlığında yürütüldü. Ortalarda görünmeyen Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik ertesi gün, olaydan 22 saat sonra, içeriksiz bir açıklamayla ortaya çıktı. Çelik, ancak katliamın üçüncü gününde bölgeye gideceğini söyledi. Gerekçesi de rahatsızlığı idi. BAKAN YALAN SÖYLÜYOR, KATL‹AM BÜYÜYOR Taner Yıldız’ın bölgeye gitmesi ile eşzamanlı olarak bölgeye polis barikatları kuruldu. Çevik kuvvet getirildi. Başbakanın geldiği saate dek takviyelerle “güvenlik önlemleri” yoğunlaştırıldı. Özel harekat ve polis Başbakanın geliş saatine özel bir kurguyla hazırlandı. Yangına en başta trafo patlamasının sebep olduğu açıklandıysa da ortaya çıkan tablo bu gerekçenin inandırıcı olmadığını gösteriyordu. Grizu patlamaları iddiaları Yıldız tarafından yalanlanarak “İşçileri tahrip edecek darbe yok ama karbonmonoksit ve karbondioksit zehirlenmesi var” dendi. Elektrik Mühendisleri Odası İzmir Şubesi olay yeri incelemesi sonucu bakanın doğru söylemediğini ortaya koydu. Açıklamada, yangının kömür kaynaklı olduğu, elektrik tesisatıyla ilgili olmadığı, oluşan kömür kaynaklı yangının madene taze hava basan kanal üzerinde olması, erken tespit edilerek hava yönünün değiştirilmesinde geç kalınmasından kaynaklı zehirlenmelerin oluştuğu ve felaket noktasına geldiği, otomasyon sisteminin eski ve yetersiz olduğu, patlayıcı ve zehirleyici gazlara karşı erken tespite bağlı gerekli manevraların manuel yapılması nedeniyle geç kalındığının tespit edildiği ifade edildi. Bu açıklamadan sonra gece 2’de ocakta bir yangın daha çıktı. Yangın söndürülene kadar kurtarma çalışması yapılamadı. Arama kurtarma çalışmalarının yeniden başlamasından sonra kurtarma çalışmalarına katılanların da yara-

landığı öğrenildi. Artan cenazeler için morglar yetersiz kaldığından soğuk hava depoları kullanıma açıldı. Depolardaki sayı da AKP hükümeti ve şirket tarafından gizlenmeye devam etti. Olay yerinde incelemede bulunan TTB heyeti yaralıların karbonmonoksit zehirlenmesine bağlı solunum sıkıntısı çektiğinin belirlendiğini açıkladı. TTB, Soma Kaymakamlığı’nda kurulan kriz masasında sağlık organizasyonun yeterli olmadığını söyledi. Heyet, psikososyal travma ekiplerine ihtiyaç duyulduğunu duyurdu. TOPLU CENAZE OLMASIN Yıldız, ölen işçi sayısını 200’lerle ifade etmeye başlayınca ölenlerin bulunduğu ilçede, köyde toprağa verilmesinin daha doğru göründüğü açıklamasını yaptı. Bu, hayatını kaybeden işçilerin ailelerinin cenazelerini alarak, götürmeleri ve gerçek sayının tespit edilip, açıklanmasının önüne geçilmesi ve kitlesel cenaze töreni korkusu anlamına geliyordu. ‘YAS TUTUN HESAP SORMAYIN’ Başbakanlık 3 günlük yas ilan etti. Meclis çalışmalarına iki günlük ara verdi. Futbol, basketbol maçları ertelendi. 19 Mayıs/Gençlik ve Spor Haftası etkinlikleri iptal edildi. Tiyatrolar perde kapattı. Planlanan konserlerde sahne alınmadı. Bu sırada sorumluların ne olacağı merak edilirken, Manisa Cumhuriyet Başsavcısı Durdu Kavak “İlk etapta gözaltına alınacak, ifadesine başvurulacak sorumlu amirlerin de bir kısmı diğerleriyle birlikte ölmüş durumda. Soruşturma şöyle devam edecek; iş müfettişleri kusur durumunu ve sorumluları tespit edecek, tedbirlerde nerede sorun var, bunlardan kimler sorumlu, vardiya amirinden tutun da şirket genel müdürü ve şirket sahibine kadar gider bu olay” diye açıklama yaptı.

Sorumlular gözaltına alınmadığı gibi, hükümet halkı dualara sarılmaya çağırdı. POL‹S ORDUSU TEPK‹Y‹ ENGELLEYEMED‹ 14 Mayıs’ta Başbakanın bölgeye varma saatinin yaklaştığı sırada bölgede ikinci olağanüstü hal oluştu. Sessiz ve keyfi gözaltılar, tacizler başladı. Ortalık çöplerden temizlendi. Cenaze çıkarılması işlemleri bir süreliğine durduruldu. Çünkü Başbakan başına gelecekleri önceden biliyordu. Gelir gelmez, maden ocağının kapısından bakıp çıktıktan sonra yürüdüğü güvenlik koridorunda bir işçinin “İşçinin hakkı ne olacak? Benim içeride yakınlarım var. Benim acım var. Siz burada ne yapıyorsunuz?” diye kendisini protesto etmesi üzerine işçi çembere alındı ve susturulmaya çalışıldı. Erdoğan ayrılınca işçi de bırakıldı, gözaltına alınanlar da gözaltı işlemi yapılmadan salındı. Başbakandan sonra bölgeye giden Kemal Kılıçdaroğlu 10-15 kişilik grup tarafından tezgah olduğu sonradan anlaşılabilen bir protesto gerçekleştirebildi. Ancak Başbakan açıklama yapmak üzere gittiği Soma merkezinde daha büyük bir protestoyla karşılaştı. İçişleri Bakanı’nın yuhalandığı, başbakanlık aracının plakasının söküldüğü, üç makam aracının hasar gördüğü eylemde sıkışan Başbakan bir genci yumrukladı. BU TÜR KAZALAR SÜREKL‹ OLAN fiEYLER Erdoğan’ın “Bu tür kazalar, sürekli olan şeyler” açıklaması da 12 yıllık zulmünün tarihine not edildi. Soma’dan Türkiye’ye yayılan “Hükümet istifa” sloganları, Türkiye’nin Soma’yı selamladığı “Her yer Soma her yer direniş” sloganları da ülkenin direniş tarihine yazıldı. Katliamın sayısal, niteliksel ve içerik bilgisi daha netleşmeden, ökenin, yasın, hüznün ve umudun izleyeceği yol belli oldu: Mücadele!


8

SOMA KATLİAMI 15 May›s 2014 / 28 May›s 2014

Halk›n Sesi

Katliam yolunun taşları AKP’den

Katliamın yaşandığı madeni işleten Soma Holding, özelleştirme ve AKP’nin yasallaştırdığı rödövansla zenginleşti. Holding’e ait Spine Tower İstanbul Maslak’ta yükselirken şirketin işlettiği maden ocağı dev bir işçi tabutuna dönüştü Özellefltirme sürecinin sermaye aç›s›ndan yükselen trendi rödövans (kömür pay› karfl›l›¤›nda kiralama) sistemiyle yeralt› madencili¤ine girifl yapan Soma Holding 1990’da ç›kar›lan maden yasas›yla rahatlad›. AKP’nin 2005’te rödövans› yasal hale getirmesiyle iyice önü aç›lan flirket 2006’da gayrimenkul alan›na el att›. Tilaga firmas›n› sat›n alan flirket, madenci eme¤i sömürüsüyle giriflti¤i bu süreçte 2009 y›l›nda Maslak’ta Spine Tower inflaat›na bafllad›. Rödövansla girdi Spine Tower’la ç›kt› Soma’daki kazan›n meydana geldi¤i madenin sahibi olan Soma Holding yani ilk ad›yla Soma Kömür Afi, Soma’daki ilk operasyonunu rödövans sayesinde gerçeklefltirdi. 1984 y›l›nda yeralt› madencili¤ine girifl yapan flirket 1990 y›l›nda Soma Holding’e devredildi.

1984, ülkemizde özellefltirmelerin ilk gündeme geldi¤i dönemdi ve bu dönemde iflçi sendikalar›n›n muhalefeti nedeniyle madencilik sektöründe özellefltirmeler devletin istedi¤i gibi olmad›. Bu nedenle rödövans yöntemi devreye sokuldu. Rödövans nereden ç›kt› Telif hakk› karfl›l›¤›nda kiralama anlam›na gelen rödövans (redevans diye de kullan›l›yor) feodal dönem Fransa’s›nda haraç anlam›na geliyor. 1970’li y›llarda Taflkömürü madenlerindeki kaçak madenleri önlemek ad›na kullan›lan redevans, tafleronlara ve kaçak maden iflletenlere verildi. 1990’l› y›llara kadar madenler üçüncü kifliye verilemiyor ve tek bir tüzel ya da gerçek kifli taraf›ndan iflletilebiliyordu. 1990’da Maden Kanunu’nun Uygulanmas›na Dair Yönetmelik’in 32. maddesinin son f›kras› de¤ifltirilerek, üçüncü kifli ve

kurulufllar›n ruhsat sahipleriyle yapt›¤› rödövans, kira, tafleron vb. sözleflmelerle faaliyette bulunabilmesi Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanl›¤›’n›n iznine ba¤land›. Rödövans ve tafleronlaflt›rma bu y›ldan itibaren artmaya bafllad›. 1990’larda rödövans›n önü aç›l›rken, 2000’lerin bafl›nda linyit iflletmelerinin büyük bölümü Elektrik Üretim A.fi.’ye devredildi. Rödövans, AKP taraf›ndan 2005’te ç›kart›lan yeni maden kanunuyla yasal hale geldi. fiirket kendini anlat›yor fiirketin kendi internet sitesinde kilometre tafllar› olarak gösterdi¤i y›llar dikkat çekici: “1984 y›l›nda Soma Geventepe bölgesinde rödövans karfl›l›¤› I.R 1841 ruhsat no’lu sahan›n devir al›nmas›yla yer alt› kömür maden-

cili¤ine girifl yapan Soma Kömür ‹flletmeleri, sahadaki kömür üretimini y›llar itibari ile gelifltirerek 2005 y›l›na kadar sürdürmüfltür. 09/09/2005 tarihinde, Türkiye Kömür ‹flletmeleri (“T.K.‹.”) Genel Müdürlü¤ü ile yap›lan sözleflme kapsam›nda, ‹.R. 1841 ruhsatl› saha ve T.K.‹.’nin uhdesindeki 2406 ruhsatl› sahan›n bir bölümünün ruhsatlar› birlefltirilerek T.K.‹.’ye devredilmifl ve yaklafl›k 18.000.000 ton kömür rezervinin rödovans karfl›l›¤›nda iflletilmesi iflini Soma Kömür ‹flletmeleri üstlenmifltir. 1990 y›l›nda Soma Kömür A.fi. yönetimi bugünkü grup bünyesine ço¤unluk olarak geçti. 2009 y›l›nda Tilaga bünyesinde 140.000 m2 inflaat alan›na sahip Spine Tower projesine baflland›.” Spine Tower’da bir daire 1 milyon dolar. Soma’da bir iflçi maafl› 1000 liran›n alt›nda.

‘Boşver şimdi Soma’yı!’ T

ayyip Erdoğan maden kazaları için “Bu mesleğin kaderinde var” diyor ama Soma’da en az 20 işçinin öldüğü, yüzlercesinin mahsur kaldığı olay ne görünmez bir “kaza” ne de “kader.” “Kaza” denen bu iş cinayeti göstere göstere geldi. CHP’nin TBMM’de Soma’daki maden kazaları ile ilgili araştırma önergesi önerisi 29 Nisan’da AKP’lilerin oylarıyla reddedilmişti. Soma’da yan›k ünitesi için AKP’den ses yok Ayrıca geçen yıl çoğu yanık vakalı 5 bin iş “kaza”sının olduğu Soma’da yanık ünitesi yok, konuya ilişkin verilen soru

önergesine de bakandan cevap yok AKP, Soma Devlet Hastanesi’ne yanık ünitesi kurulmasına yönelik Aralık ayında verilen soru önergesine de cevap vermiş değil. MHP Manisa Milletvekili Erkan Akçay, 24 Nisan tarihinde yaptığı açıklamada, Soma’da yanık ünitesi kurulması konusunu Mecliste defalarca gündeme getirdiğini söylemiş, “Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’na 2 Aralık 2013 tarihinde Soma Devlet Hastanesi’ne yanık ünitesi kurulmasına yönelik soru önergesi verdim. Ancak bu soru önergem

hükümet adına açıklamalar bir süre sonra Soma’ya giden Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’dan geldi. Taner Yıldız Soma’da yaptığı ilk açıklamada madende tam olarak kaç işçinin olduğunu bilmediklerini söyledi. Yıldız daha sonraki açıklamalarında madende 200 kadar işçinin mahsur kaldığını iddia etti. Saatler ilerledikçe madende

Maden kazas›n›n gerçekleflti¤i iflletme olan Soma Holding’in AKP’yle ba¤lar› dikkat çekiyor. Soma Holding Maden ‹flletmeleri Genel Müdürü Ramazan Do¤ru’nun efli Melike Do¤ru 30 Mart yerel seçimlerinde AKP’den Belediye Meclis üyesi aday› oldu ve seçildi. Do¤ru, AKP’yi Manisa Büyükflehir Belediyesi Meclisi’nde de temsil ediyor. Melike Do¤ru AKP’den meclis üyesi olmadan önce iflçilerin hayat›n› kaybetti¤i Soma Kömür ‹flletmeleri’nde ‹dari ‹fller Müdürü’ydü. Do¤ru ailesi arac›l›¤›yla oldukça flaibeli bir flekilde yap›lan kültür merkezinin tabelas›nda hem Soma Belediyesi’nin hem de Soma Holding’in logolar› yer al›yor. Soma fioförler Odas›’n›n arkas›nda yer alan ve belediyeye ait yeflil alan olarak geçen bölgede yap›lan bu kültür merkezi ad›n› da Melike

Do¤ru’dan al›yor: Melike Do¤ru Sosyal Tesisleri ve Gürmin Dü¤ün Salonu. Gürmin ad› 1991 y›l›nda holdingin maden ekipmanlar› üretimi için kurdu¤u Gürmin Makina adl› flirketten geliyor. Ayr›ca Soma halk›, Soma Holding’in ç›kard›¤› kömürlerin belediye taraf›ndan Soma’da seçim öncesi da¤›t›ld›¤›n› ve üzerinde ‘sat›lmaz’ yazan bu kömür torbalar›n›n AKP’nin seçim çal›flmalar›nda kullan›lmak üzere Türkiye’ye da¤›t›ld›¤›n› söylüyor. Bununla beraber Soma’da son dönemin en çok sorulan sorular›ndan biri de Ramazan Do¤ru’nun k›sa sürede nas›l Soma’n›n en çok konuflulan isimlerinden biri oldu¤u. Soma’da Ramazan Do¤ru’nun Özel Vefa Hastanesi’ni almak için giriflimlerde bulundu¤u biliniyor.

İşte sorumlular! B

Sağlık Bakanı tarafından hala cevaplandırılmamıştır. Bu da AKP hükümetinin Somalılara karşı duyarsızlığının bir göstergesidir” demişti. Yaklaşık 15 bin kişinin

madenlerde çalıştığı Soma’da işçilerin yaklaşık 12 bini yeraltında çalışıyor. 2013’te Soma’da 5 bin iş kazası oldu, yüzde 90’ı madenlerde gerçekleşti ve birçoğunda yanık vakası

vardı. Soma’da yanık ünitesi olmadığı için başka illere sevk edilen ve sevk için saatlerce bekletilen yaralıların çoğu bu esnada hayatını kaybediyor.

Bakanlar neyi saklıyor? adende meydana gelen yangından sonra sorumluM lar kayıplara karışırken,

Katil AKP’ye göbekten bağlı

yaşananlar ortaya çıkmaya başladı ve daha sonra açıklama yapan bakan madende kaza sırasında 787 işçi olduğunu açıkladı. Daha madende kaç işçi olduğunu saptayamayan hükümet maden sahibi şirketi savunmaya koyuldu ve madende faciaya yol açan ihmallerin üzerini örtmeye çalıştı. Madenin daha önce denetlendiğini ve bir soruna rastlanmadığını defalarca dile getiren hükümet, bundan sonra takınacağı tavrın da işaretlerini vermiş oldu.

19 YAfiINDA, OLMAYAN B‹R MADENC‹ Madende hayatını kaybettiği belirtilen 15 yaşındaki Kemal Yıldız hakkındaki sorulara yanıt veren Çalışma Bakanı Faruk Çelik, Yıldız’ın iddia edildiği gibi 15 değil, 19 yaşında olduğunu savundu. Aynı dakikalarda Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslam’la kameralar karşısına geçen Taner Yıldız ise Kemal Yıldız’la ilgili soruya “Yüzlerce kaydı taradık. Bu madende ne bu isimde ne bu

yaşta hiçbir kayda ulaşamadık” dedi. BU FENERLER‹ K‹M ALDI? İçerde kaç işçi olduğuna dair bir açıklama yapılamamasını ilginç kılan bir başka şey daha vardı. İşçiler madene girerken fenerlerini kimlik karşılığında alıyordu, yani kimlikler üzerinden kolaylıkla sayı tespiti yapılabilirdi. Ancak tespitin yapılamaması madendeki gizlenmeye çalışılan taşeron ve kuraldışı çalıştırma gerçeğinin işaretiydi.

ir madenin üretim yapabilmesi için; Maden İşleri Genel Müdürlüğü’nden maden ruhsatı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ndan ÇED raporu ve depolama izni, Sağlık Bakanlığı’ndan emisyon izinleriyle birlikte yer seçimi, tesis ve açma izinleri, arazi sahibinden ya da Köy İşleri Genel Müdürlüğü’nden arazi kullanım izni, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ndan imar ve inşaat izni, İçişleri Bakanlığı’ndan patlayıcı kullanma izni, belediye ya da DSİ’den su ruhsatı, TEDAŞ’tan elektrik ruhsatı alması gerekli. Ruhsat ve izinlerin yanı sıra Çalışma Bakanlığı’na işyeri bildirimi yapılması ve Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın görüşünün alınması da gerekiyor. Tüm bu bakanlık ve kurumların açık rolü, AKP hükümetinin tepeden tırnağa bu katliamın sorumluluğunu taşıdığını gösteriyor. AKP'N‹N YASASI ÇÖZÜM OLMADI 2005'te AKP döneminde çıkarılan Maden Yasası'yla rödövans yasal hale geldi. Başta madenlerde olmak üzere 2009'dan itibaren medyana gelen iş kazaları AKP'yi yeni bir yasa yapmaya zorladı ancak AKP'nin 2012'de çıkardığı İş Güvenliği Yasası da iş kazalarına engel olmadı. Oysa sendikalar, taşeron sistem kaldırılmadığı ve güvencesiz

çalıştırmanın önüne geçilmediği sürece madencilik işkolunda iş kazalarının önüne geçilemeyeceğini yıllardır dile getiriyor. ‹MZALANMAYAN MADEN GÜVENL‹K SÖZLEfiMES‹ Türkiye Uluslararası Çalışma Örgütü’nün 176 numaralı “Madenlerde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesi”ni 19 yıldır imzalamadı. Sözleşme hükümete ve işverene önemli sorumluluklar yüklüyor. 17 Mayıs 2010’da 30 maden işçisinin öldüğü Zonguldak’taki patlamanın ardından Türkiye ILO 176’yı yeniden gündemine almış ancak imzalamamıştı. ILO 176_nın neden imzalanmadığı sorusu soru önergeleri ve Meclis kürsü konuşmalarında birçok defa hükümetin önüne geldi. En son 11 Ocak 2012_de CHP Milletvekili Rıza Yalçınkaya da aynı soruyu yöneltmiş, eski Çalışma Bakanı Faruk Çelik şu cevabı vermişti: “176 sayılı ILO sözleşmesi Yeraltı ve Yerüstü Maden İşletmelerinde Sağlık ve Güvenlik Şartları Yönetmeliği ve Sondajla Maden Çıkarılan İşletmelerde Sağlık ve Güvenlik Şartları Yönetmeliği incelendiğinde bahse konu sözleşme ile paralellik arz ettiği hatta çok daha kapsamlı hükümler içerdiği görülmektedir.”


9

SOMA KATLİAMI 15 Mayıs 2014 / 28 Mayıs 2014

Halk›n Sesi

‘Keşke bu patlama burada olacağına mecliste olsaydı’

Ağır ağır geldiler, karanlık sarnıçlardan sıza sıza, sağır küplerde birike birike, yararak kaslarının içine yuvarlanmış sızıları ve ciğerlerinde yer etmiş ışıksız lekeleri. Geldiler bir büyük sesin harfleriyle ağızları dopdolu, suskun çamuru küremek için kentin gölgeli sokaklarından, sıyırıp almak için yıllardır gökyüzüne birikmiş pası, ovmak için isli alnını sabahın KEMAL ÖZER

İnandırıcılığı tükenen kara propaganda

Ancak iş cinayetlerinde kitleler halinde katledildiğinde sesleri duyulan maden işçilerinin ardından yine yalancı gözyaşları dökülüyor. Devlet adamları “olay yeri”nde yine yüzlerce yıldır küflenmiş yalanlarını tekrarlıyor, basmakalıp açıklamalar yapıp bol keseden vaatlerde bulunuyorlar. Ölüm güzelliğine, şehadete methiyeler dizip bu kadim işçi

sınıfı kitlesini inanç tesellisiyle yatıştırmaya çalışıyorlar bir kez daha. “Kaza, kader ve fıtrat” dogmalarıyla kitlesel işçi tepkilerini ölümün kaçınılmazlığı karşısında uysallaştırmaya çalışıyorlar. Ne var ki ömrünü tüketmiş bu kirli iktidar taktikleri, yeraltı işçiliğinin bu tecrübeli kitlelerine artık sökmüyor. Artık yeraltından sadece sulugözlü liberal

medyanın ve mütevekkil İslamcı medyanın pek sevdiği yürek yakan sızlanmalar yükselmiyor. Yüzyıllardır işçilere mezar edilen yeraltı tünellerinden şimdi yavaş yavaş neoliberal yenisömürge kapitalizminin çatırtıları işitiliyor. Somalı madencilerin kendi dillerinden yükselen “sızlanmalar”, her ne kadar İslamcı-liberal medya tarafından

dramatize edilerek köpürtülse de anlayanlar için güvencesiz işçi sınıfı hareketinin bir “acemi manifesto”sunu dile getiriyor. İşte Soma’da madenden çıkan, başka bir madenden koşup ocağın kapısında yoldaşlarını, arkadaşlarını, akrabalarını bekleyen işçilerin sözleri bunlar. Marx’ın da dediği gibi “İyi kazmışsın koca köstebek!”

İşte madencilerin dilinden sınıf savaşımlarının en sade anlatımı “Senin canın önemli değil. Önemli olan iş yürüsün, kömür çıksın, millet ne yaparsa yapsın, acından ölsün.” “Çizmelerimi çıkarayım mı? Sedye kirlenmesin.” “Yerimizi, yurdumuzu, köyümüzü bıraktık. Topraklarımızdan verim alamıyoruz. Yerin altında ömrümüzü çürütüyoruz. İnşallah devletimiz biraz daha insancıl olur, taşeronla insanları ölüme göndermez, taşeronluk kalkmalı.” “Madende çalışmaya başladığımızda öyle küçüktük, kimliklerimizde fotoğraf bile yoktu.” “Belediye başkanı hiç gelmedi. Bu madenci bu kadar mı ucuz? Bu Soma halkı bu kadar mı ucuz?” “Başbakan toplantıda masaya vurup kalkıp gidiyordu ya, hadi gelsin buraya.” “Saat gece üç, hani AKP nerede?” “Buraya neden gelinmiyor? Arkamızda futbol takımı mı olması lazım. Burada katliam oldu.” “Taner Yıldız geldi gitti, kaymakamlığa geçti oturdu. Gelip buraya konuşsa ya!” “Denetimler fiyasko. Ankara’dan gelmeden önce heyet haber gönderiyor ‘Şu tarihte ocağınızı denetlemeye geliyoruz’ diye. Bir hafta önce bunlar üretimi yavaşlatıyorlar, temizlik yapıyorlar. Her yer on numara beş yıldız. Adam geliyor ana yolları, galerileri geziyor, on numara beş yıldız. ‘A çok güzel’ diyor, ‘olur raporu’ verip gidiyor; işte sonucu bu facia. Bu şirkete ait Atabacası’nda başka bir ocakta çalışıyorum. Sadece üretime odaklılar. Kaza olsa iş-

çiyi çıkaracak yolları yok.” “Denetlemeleri danışıklı dövüş. En kral yerlerde otellerde yerleri ayırttırılıyor. En iyi yerlerde yemek yediriyorlar. Onlar gittikten sonra işçinin gırtlağına çöküyorlar. İşçinin yemek yiyecek yeri bile yok.” “Niye hala hastanemiz yok!” “Soma'da duruyorsan madenci oluyorsun. Başka alternatifin yok.” “Şirkette işe girmek istedim. Ak Parti üyesi olmadığım için alınmadım.” “Şirketler özelleştikçe gariban eziliyor.” “Madenden emekliydim, yine madende çalışıyordum. 1 Nisan’da çıkışımı verdiler, işçiyi azaltıp daha fazla yüklendiler. Üretimi yükseltmek için taşeron baskısı ile daha fazla çalıştırdılar bu facia bundan kaynaklı. Taşeronlar, patronlar, teknikerler… işçiye aşırı baskı yapıldı. Çok insanı ezdiler.” “İmbat Madencilik’te çalışıyorum, yeraltında ağırlık taşırken belimden rahatsızlandım. Doktora gittim, 4 platin koydular. İşyerine gittiğimde çıkışını al dediler. Rahatsızlanıyoruz , işyeri bakıyor ki iş yapamıyoruz direkt çıkış veriyor.” “2007 yılında madende iş kazası geçirdik. 5 arkadaş yaralandık. Ben bacağımı kaybettim. Şirket bize sahip çıkmadı.” “İşçi arkadaşlarımızı, kader arkadaşlarımızı kaybettik. İçimiz yanıyor. Artık bu kazalar yeter.” “120 kiloyu tek başımıza kaldırmak zorunda kalıyoruz, hepimiz de bel fıtığı var. Geliyoruz, 7 gün iğne verip ‘geçer’ diyorlar.” “8 yıldır Soma’dayım, kaza-

Ocak kapısında iyi bir haber için bekleyen işçilerin öfkesi konuşmalarına yansıyordu. Birgün sonra ise aynı öfke Soma sokaklarında Tayyip’in yakasına yapışacaktı ların büyük çoğunluğu özel sektörde yaşandı. Yeni iş güvenliği yasası çıkarıldı. Usulen birer ikişer günlük iş güvenliği eğitimi verilir herkese. Herkes sorumluluğu sırtına almıştır o saatten sonra. ‘Ben eğitimi verdim’ demiştir, ‘Başına ne gelirse gelsin’ artık patron yırtmıştır, yani her şey işçinin sırtındadır.” “Resmi bordroda benim

maaşım 850 lira. İkramiye yol parası, yemek parası veriliyor. Böylece ancak 1300 1400 lira kazanıyorum ayda.” “Benim günlüğüm 40 lira 2 kişi yemek bile yiyemeyiz:" “Kandırıyorlar insanları, ölülere gaz maskesi takıyorlar. Vücutları soğuk. 2 amcaoğlumu kaybettim.” “Kurtarmayı da biz ve civar-

dan gelen madenci arkadaşlar yapıyor, onlar aşağı inmiyor, kurtarma sırasında 3 işçi öldü.” “Üç çocuk yapın, diye bas bas bağırıyor. Buradakiler alıyor 800 lira maaş. Burada kaç kişi gitti? Bunun cevabını sorun. 3 tane komşum, 2 yeğenim vardı daha çıkmadı” “Keşke bu patlama burada olacağına mecliste olsaydı.”

“Bunlar ola¤an fleylerdir. Literatürde ifl kazas› denilen bir olay vard›r. Bunun yap›s›nda, f›trat›nda bunlar var.” Recep Tayyip Erdo¤an, Soma, 2014: Yüzlerce iflçi ölmüfl, yüzlercesi yeralt›nda mahsur kalm›fl. "Bu mesle¤in kaderinde var." Recep Tayyip Erdo¤an, 17 May›s 2010, Zonguldak’ta TTK’ye ait Karadon Maden Oca¤›’nda meydana gelen grizu patlamas›nda 30 iflçinin ölümünden sonra. “Güzel öldüler. O konuda ben ac› çekmediklerini ve fizik olarak da güzel öldüklerini buradan rahatl›kla söyleyebilirim.” Ömer Dinçer, Dönemin Çal›flma ve Sosyal Güvenlik Bakan›, 29 May›s 2010, Zonguldak’ta madende ölen iflçiler için. “fiu an bakanlar›m›zla beraber toplant› halindeyiz. Bakan Bey ve di¤er bakanlar da burada. Onun için toplant› bitmeden herhangi bir bilgi verme imkân›m yok. Çünkü ben de pek fazla bir fley bilmiyorum. Müfettifller bize birinci s›n›f iflyeri oldu¤umuzu bildirdi.” Alp Gürkan, Soma Holding Yönetim Kurulu Baflkan›. “TK‹, Soma’da kömürü kendisi ç›kar›rken tonunu 130-140 dolara mal ediyordu. Biz ihaleye girip, tonunu TK‹’ye rödovans pay› dahil 23.80 dolara ç›karma taahhüdü verdik, maliyetin bu ölçüde düflmesinin nedeni özel sektörün çal›flma tarz›n›n devreye girmesi." Alp Gürkan, Soma Holding Yönetim Kurulu Baflkan›. “Yar›n Soma’ya gidece¤im” Faruk Çelik, Çal›flma ve Sosyal Güvenlik Bakan›. Katliamdan 22 saat sonra. “Soma’yla Berkin Elvan aras›nda ba¤lant› kurulmaya çal›fl›lmas›n› yad›rg›yorum.” Taner Y›ld›z, Soma’da 15 yafl›nda bir çocu¤un yaflam›n› kaybetti¤i iddialar› üzerine.


10

SOMA KATLİAMI 15 May›s 2014 / 28 May›s 2014

Halk›n Sesi

Ülke Soma için ayağa kalktı oma'da yüzlerce işçinin öldüğü katliam tüm Türkiye'yi sokağa döktü. Bu iş cinayetinin başlıca sorumlusu AKP'ye, “Bunlar olağan şeyler” diyen Erdoğan'a, kurduğu vahşi taşeron sistemine, güvencesizliğe öfke damgasını vurdu. 13 Mayıs'ta kaza haberinin gelmesi ile ülkenin gözü Soma'ya çevrildi. Demokratik kitle örgütlerinin, emek örgüleri ve meslek odalarının temsilcileri Soma'ya doğru yola çıktı. Aynı gece nöbetler ve üniversitelilerin boykot çağrıları ile başlayan eylemler 14 Mayıs'ın ilk ışıklarıyla ülkenin dört bir yanına yayıldı. 15 Mayıs'ta ise emek ve meslek örgütülerinin iş bırakma çağrısı ile direniş büyüdü. Emekçiler “Her yer taşeron, her yer cinayet” diyerek sokakları zaptetti.

sınıf kardeşlerini yalnız bırakmadı. Holdingin bulunduğu sokağa polis yığınak yaparken yetkililerin binayı boşalttığı görüldü. Ankara'da üniversite öğrencileri özelleştirmeye karşı direnen Yatağan işçileriyle barikatlarda buluştu. Ankara'da akşam buluşma noktası Madenci Anıtı idi. Haziran'ın bakiyesi forumlar eylemlere çağrı yaptı. Soma dayanışması Gezi'de olduğu gibi yaratıcı eylemleri de beraberinde getirdi. Ankara'da günün ilk saatlerinde yüzlerine kara çalan insanlar Güvenpark'ta oturma eylemine başladı, sayıları giderek arttı. İstanbul'da baretli, çıplak ayaklı bir madenci kömür karası yüzüyle İstanbul'u katetti. İstanbul metrosunda, Taksim Meydanı'nda yaşamını yitiren işçileri temsilen yerlere yatan insanlar oldu.

HAZ‹RAN’IN B‹R‹K‹M‹ D‹REN‹fiE TAfiINDI Haziran isyanının deneyimi, örgütlenme ve eylem biçimleri kalbi Soma'yla atan ve katliamın sorumlularının hesap vermesini isteyen insanların eylemlerine taşındı. Somalı maden işçileri gibi taşeron çalıştırılan sağlık emekçileri 14 Mayıs'ta başladıkları iş bırakma eylemlerinde “Yas tutmuyoruz, hesap soruyoruz” dedi. Üniversitelerde eğitim emekçileri öğrencileri ile birlikte ders boykotu yaptı. İstanbul Levent'te Soma Holding'in önünde Öğrenci Kolektifleri'nin başlattığı oturma eylemi İsyan'a “Gündüz işte gece direnişteyiz” diyerek katılan plaza çalışanlarının yaptığı çağrılarla büyüdü. Plazalarda çalışanlar mavi yakalı

HEDEF YASAKLI MEYDANLAR VE AKP B‹NALARI 14 Mayıs akşamı on binler “Hükümet istifa” sloganlarıyla sokağa çıkarken İstanbul, Ankara, Kocaeli, Bursa, Eskişehir ve İzmir'de polis saldırıları ve saatler süren direnişler yaşandı. Mahallelerde yeniden tencere tava sesleri duyuldu, yürüyüşler yapıldı. Haziran isyanıyla açılan yasaklı meydanlar yine adres oldu. Eylemlerin hedefinde AKP binaları vardı. Soma'da pervasızca dolaşabileceğini sanan Erdoğan ve AKP zevatı halkın öfkesiyle karşı karşıya kalıp bir markete sığınmak zorunda kalırken iktidarın korkusu tüm ülkede yaşanan saldırılarda kendini gösteriyordu.

S

‹STANBUL

ANKARA

‹stanbul'da eylemler, gece satlerinde Kartal Meydan›’ndaki “insanl›k nöbeti” ile bafllad›. Günün ilk saatlerinde, Devrimci Sa¤l›k ‹fl Sendikas›'n›n tafleron yasas›na karfl› ayn› gün düzenledi¤i ifl b›rakma eylemleri, Soma’da yaflanan cinayeti protesto eylemine dönüfltü. Soma Kömür ‹flletmeleri'nin Levent’teki ofisi bir baflka eylem adresiydi. Ö¤len saatlerinde Galatasaray Lisesi'ne ça¤r› yapan Halkevleri “Madenci ölümleri kaza, kader, ihmal de¤il katliamd›r” yaz›l› pankartlar›yla ‹stanbul

‹zmir

Halkevi'nden Galatasaray Meydan›'na yürüdü. Akflam saatlerinde Taksim’de Maden Tetkik Arama Kurumu’na yumurta atan ESP’lilere polis sald›rd›. Taksim’de, akflam D‹SK, KESK, TTB ve TMMOB’un ça¤r›s›yla binlerce kifli bir araya gelrken, Adalet Arayan ‹flçi Aileleri eylem alan›ndayd›. 14 May›s'ta Kartal ve Ça¤layan adliyelerinde eylem yapan hukukçular ertesi gün de ifl b›rakt›. Kent merkezinde devam eden eylemler, mahallelerde de sürdü.

Ankara'daki eylemlerde 13 May›s gecesi ODTÜ ö¤rencileri, yurtlar bölgesinde bir araya geldi. Kurtulufl’taki Özellefltirme ‹daresi Baflkanl›¤›’n›n karfl›s›nda direniflte olan Yata¤an maden ve enerji iflçileri, Güvenpark’ta nöbet eylemine bafllad›. Dikmen Halkevi nöbet bafllatt›. Tuzluçay›r yürüyüfle geçti. Halkevleri engellemelre ra¤men Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanl›¤› ile Çal›flma ve Sosyal

Güvenlik Bakanl›¤›’na yürüdü. Kömür ve tabut b›rakt›. ODTÜ’den Enerji Bakanl›¤›’na, Kurtulufl’tan da Güvenpark’a yürümek isteyen üniversitelilere polis sald›rd›. Akflam saatinde Atatürk Bulvar›’n› trafi¤e kapatarak Madenci An›t›’na yürüyen binlerce kifliye polis bir kez daha sald›rd›.K›z›lay’da Soma Direnifli yaklafl›k 5 saat sürdü. Eylemler akflam saatlerinde mahallelere tafl›nd›.

Sokaklar tek ses: Hükümet istifa! S

oma’da yaşanan maden katliamının ardından ülkenin dört bir yanında halk “Hükümet istifa” sloganlarıyla ayağa kalktı. Türkiye’nin dört bir yanında gün boyu ders boykotları, nöbetler, duran insan eylemleri gerçekleştirildi. Akşam saatlerinde binlerce insan sokağa çıktı. Çanakkale'de geceden sokağa çıkan Halkevleri ve Renklerin Kardeşliği taraftar grubu İskele Meydanı'nda oturma eylemi başlattı. Akşam Çanakkale İskele Meydanı’nda toplanan halk yürüdü. Eskişehir halkı gece Espark önünde Soma için nöbete başladı, hükümeti istifaya çağırdı. Adalar önünde Soma için mum yaktı. 14 Mayıs'taki eylemde AKP ilçe binasına yürümek isteyen gruba polis saldırdı. Ara sokak-

lara dağılan eylemcilere saldıran faşistler bir eylemciyi bıçakladı. Dersim Belediyesi emekçileri iş bıraktı. Adana Balcalı Tıp Fakültesi hastanesinde sağlık emekçileri iş bırakma eylemine başladı. Hatay'da “Kaza değil katliam. Sorumlusu Erdoğan” pankartı açan halk, yasaklı Saray Caddesi’nden sloganlarla Ulus Meydanı’na yürüdü. İzmir’de DİSK, KESK, TMMOB ve demokratik kitle örgütlerinin çağrısıyla, “Soma’nın hesabı sorulacak” pankartıyla başlayan yürüyüşte Basmane Meydanı’ndan Konak’a doğru binlerce kişi yürüdü. Yasaklı meydan girişinde barikat kuran polis eylemcilere saldırdı. Eylemciler havai fişeklerle polise karşılık verdi ve Alsancak’a çekildi. Burada ara sokaklardaki saldırının

ardından İzmirliler, Sevinç Pastanesi önünde ve Konak Meydanı’nda oturma eylemi yaptı. Antalya’da Liseli Genç Umut ve Halkevci Kadınlar Cumhuriyet Meydanı’nda oturma eylemi yaptı. Mersin’de Yarenlik alanı içinde oturma eylemi yapıldı. Akşam da binlerce kişi Soma için yürüdü. Edirne'de Zübeyde Hanım’dan yürüyüşe başlayanlar AKP il binası önüne gelerek basın açıklaması gerçekleştirdi. Tekirdağ İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi eylem yaptı. Samsun’da Halkevleri’nin çağrısıyla insanlık nöbeti yapıldı. Bursa’da halk Heykel’de oturma eylemine başladı. Akşam saatlerinde de yasaklı Heykel Meydanı’nı kapattı. Burada polis barikatına doğru yürüyen halka polis biber gazı sıkarak saldırdı,

Hatay

Bursa

Kocaeli

Kaza değil, kader değil cinayet!

D‹SK, KESK, TTB, TMMOB ve Türk-‹fl Soma katliam›n›n ard›ndan üzerine ülke genelinde iflcinayetlerine ve güvencesiz, tafleron çal›flt›rmaya karfl› ifl b›rakt›. Soka¤a ç›kan emekçiler Soma'n›n sorumlular›n›n hesap vermesini istedi. “Kaza de¤il, kader de¤il, cinayet! Kalbimiz Soma’da yan›yor” sloganlar›yla ifl yerlerinde 3 dakikal›k sayg› duruflunun ard›ndan kent merkezlerinde toplanarak Çal›flma ve Sosyal Güvenlik Müdürlükleri önlerine do¤ru yürüyüfle geçme

karar› alan emekçilere ‹zmir'de Konak Meydan›'nda polis sald›rd›. ‹stanbul'da Gayrettepe'de buluflan emekçilerin buradan F›nd›kl›'ya yürümesi engellendi. Binlerce kifli Mecidiyeköy'e yürüdü burada da emekçilerin önü polis barikat› ile kesildi. Ankara'da Güvenpark'ta toplanmaya çal›flan ço¤u liseli toplulu¤a polis sald›rd›. Binlerce iflçi ise Çal›flma Bakanl›¤› önünde bulufltu. Konya stad›n› yapan iflçiler stad›n ortas›nda bedenleriyle Soma yazd›. Avukatlar adliye

çatışmalar yaşandı. Artvin'de AKP’ye yürüyen halka polis TOMA ve gazlarla saldırdı. 3 kişi gazdan fenalaştı. Artvin’de polis saldırısının ardından Valilik önünde oturma eylemi yapıldı. Giresun’da KESK ve Halkevleri’nin çağrısıyla Atatürk Meydanı’na bir yürüyüş yapıldı. Kocaeli'de Cumhuriyet Meydanı’nda toplananlar AKP binasına doğru yürüdü. Polis saldırısı ve direniş yaşandı. Afyon’da Eğitim Sen önünde toplanan halk Afyon PTT önüne kadar yürüdü. Bolu’da demokratik kitle örgütlerinin çağrısıyla halk valilik önüne yürüdü ve oturma eylemi yaptı. Denizli’de Soma için toplanan halk AKP il binasına yürüdü. Bina önündeki konuşmalardan sonra oturma eylemi gerçekleştirildi.

önlerinde eylem yapt›. Zonguldak'ta iflçiler madenlere girmedi. Yozgat'›n Sorgun ‹lçesinde çal›flan tafleron maden iflçileri bir günlük ifl b›rakma eylemine kat›ld›. Dersim'de Diyarbak›r'da ve Van'da da kitlesel eylemler oldu. Çanakkale’de nöbet kesintisiz iki gün devam etti. Tüm yurtta özellikle liseliler boykotlarla eyleme kat›ld›. Diyarbak›r’da okullar›n› boykot eden ö¤renciler yüzlerini siyaha boyayarak ellerinde “Bir avuç kömür için bir ömür verenler” yaz›l› dövizler tafl›d›.


11

DÜNYA 15 May›s 2014 / 28 May›s 2014

Halk›n Sesi

Haziran ‹syan›’na destek eylemlerinde karikatürler ve sosyal medya üzerinden yay›lan mesajlar ön plandayd›. Brezilyal› karikatürist Latuff #direngezipark› dedi, Gezi’ye sald›ran Erdo¤an’› çizdi.

1 Haziran’da Londra’daki Trafalgar Meydan›’nda bir araya gelen yüzlerce kifli “Her yer Taksim, her yer direnifl” sloganlar› att›. Tencere tavalar›yla meydanlar› dolduranlar›n dövizleri dikkat çekti.

Dünyanın çapulcuları birleşti H

aziran İsyanı birinci yılına yaklaşıyor. Taksim Gezi Parkı’nda başlayan isyan tüm Türkiye’ye yayılmakla kalmamış, başladığı günden itibaren bütün dünyanın ‘çapulcularının’ dikkatini çekmişti. Direniş boyunca dünyanın birçok ülkesinden milyonlarca insan Türkiye halklarının direnişini selamladı, AKP faşizmini kınadı. Dünya çapulcularının direniş kronolojisi… 31 Mayıs 2013 Ünlü karikatürist Carlos Latuff #direngeziparkı dedi, Gezi’ye saldıran Erdoğan’ı çizdi. 1 Haziran 2013 Londra’nın merkezindeki Trafalgar Meydanı’nda bir araya gelen eylemciler, müzisyenlerin çaldığı enstrümanlar eşliğinde halaylar çekti ve sık sık “Her yer Taksim, her yer direniş” diye sloganı attı. Sosyolog, David Harvey Twitter’dan paylaşılan bir fotoğrafta 10-15 kişilik bir eylemci grubuyla İngilizce “İstanbul’la dayanışmadayız” yazılı bir dövizle Gezi’ye destek verdi. 2 Haziran 2013 Ünlü Sloven düşünür Slavoj Zizek Taksim’de süren direnişi selamladı. 3 Haziran 2013 Efsanevi Rock gruplarından Pink Floyd’un kurucu solisti, Roger Waters Türkiye sokaklarında direnenleri selamladı. Dünyaca ünlü ABD’li bilim insanı Noam Chomsky yayımlanan bir video mesajında “Ben Çapulcuyum” sözüyle Gezi Parkı direnişini selamladı. Uluslararası hacker grubu Anonymous, Taksim direnişine destek olmak amacıyla Başbakanlık sitesini hackledi. Halk hareketleri ve devrimci siyasal akımlarla dayanışma içinde bir ömür geçiren sosyalist aydın James Petras, Gezi direnişini selamladı. 4 Haziran 2013 Belçika’nın başkenti Brüksel’de bir araya gelen eylemciler Türkiye’de AKP iktidarının hak ihlalleri, medyanın olaylara hükümet yanlısı sessizliği ve polis saldırılarını kınadı, Gezi direnişini selamladı. 6 Haziran 2013 İsveç’in Stockholm, Göteborg, Uppsala ve Jönköping şehirlerinde dayanışma eylemleri yapıldı. Alevi Kültür Merkezi tarafından Göteborg Gustav Adolf Meydanı’nda yapılan eyleme Sosyalist Adalet Partisi, Komünist Parti (KPML), İran Komünist Partisi, İran İşçi Komünist

BREZİLYA’DA DÜNYA KUPASI

Partisi, Entegrasyon için Kürt Kadın Derneği ile Asuri-Süryaniler destek verdi. Malezya Sosyalist Partisi, Gezi Parkı direnişiyle dayanışma mesajı yayımladı. 7 Haziran 2013 Küresel Sendikalar Konseyi, Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu ve Avrupa Sendikalar Konfederasyonu başta olmak üzere uluslararası sendikal hareket Taksim Gezi Parkı direnişçilerine desteğini sundu. Mısır Bağımsız Sendikalar Federasyonu, DİSK’e gönderdiği bir mesajla hükümeti kınadığını ve Türkiyeli işçileri desteklediğini açıkladı. Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri - Halk Ordusu (FARCEP) başta Taksim’deki olmak üzere Türkiye’nin dört bir yanındaki direnişi selamlayan bir mesaj yayımladı. DİSK, Yunanistan, Bulgaristan, İspanya, Portekiz, Güney Kore, ABD, Kanada, Japonya, Belçika, Tunus, Filistin, Kıbrıs gibi ülkelerdeki sendikalardan dayanışma mesajları aldı. Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu’nun, DİSK ile birlikte Taksim Dayanışması’nın taleplerine destek vermek için başlattığı ve 23 dilde düzenlenen uluslararası imza kampanyasına on binlerce sendikacı imza verdi. Plaza del Mayo anneleri, Gezi’ye destek mesajı gönderdi. 8 Haziran 2013 İspanya’nın başkenti Madrid’de bir grup eylemci Türkiye’deki direnişçilerle dayanışmak için Türkiye Büyükelçiliği önüne yürüdü. Eylemciler “Her yer Taksim her yer direniş” sloganı attı, tencere ve tavalarla ses çıkartarak Taksim’e selam yolladı. IndustriALL ve küresel sendikaların yöneticileri başbakana

Türkiye’deki polis saldırılarını kınayan bir mektup gönderdi. 10 Haziran 2013 Abahlali baseMjondolo (Güney Afrika Gecekonducular Hareketi) Türkiye’deki mücadele ile dayanışma mesajı yayınladı. 14 Haziran’da Durban kent meclisinde dayanışma eylemi yapıldı. 11 Haziran 2013 Kıbrıslı demokratik kitle örgütü Baraka, Türkiye’de direnişte olan milyonlarla dayanışmak, Türkiye halklarının yanında olmak ve AKP faşizmini kınamak için Lefkoşa’daki Kuğulu Park’ta eylem yaptı. 12 Haziran 2013 Hırvatistan’ın Dubrovnik kentinde düzenlenen “Uluslararası Perspektiflerden Feminizmler: Bilgi Üretiminin Feminist Eleştirisi” konferansında feminist akademisyenler, öğrenciler ve aktivistler direnişi selamladı. 13 Haziran 2013 Fransa’nın başkenti Paris’te yapılan OccupyGezi eyleminde “Her yer Taksim, her yer direniş”, “Diren Taksim” sloganları atıldı, “Merhaba Çapulcu” dövizleri taşındı. ABD’nin New York kentinde Occupy Wall Street aktivistleri çağrısıyla yapılan eylemde kent sakinleri Zuccotti Park’ta toplandı ve Türkiye konsolosluğuna yürüyerek Gezi Direnişi’ni selamladı. İtalya’da Sol Ekoloji ve Özgürlük Partisi üyesi 8 kadın vekil,

parlamentoda kürtaj hakkı yasası görüşmelerine kırmızı ceketler giyerek gitti ve “Kırmızı kıyafetiyle polise karşı dik duran Ceyda’yla ve Türk kadınlarıyla dayanışma içindeyiz” dedi. 14 Haziran 2013 Karikatürist Steve Bell, Guardian gazetesinde Erdoğan’ı TOMA’ya benzeten bir karikatür yayımladı. Avrupa Parlamentosu Genel Kurulu’nda Gezi direnişiyle ilgili tasarıyı kabul ederken, görüşmelerde İrlandalı milletvekili Paul Murphy Türkiye sokaklarının sesini kürsüye taşıdı: İstifa! 18 Haziran 2013 Müzisyen Joan Baez direniş için “Dünya sesinizi duydu ve ben de buradan sizleri selamlıyorum” sözlerinin ardından “Imagine” şarkısını söyledi. 20 Haziran 2013 Ottawa-Gezi’yle Dayanışma Platformu, Kanada Kamu Çalışanları Sendikası 4600 Birimi, (Carleton Üniversitesi Asistanlarını ve Okutmanlarını temsil eder), Sosyalist Proje ve Toplumsal Adalet Merkezi’nin imzasıyla Türkiye halkının direnişiyle dayanışma bildirisi yayımladı. Haziran direnişinde gözünü kaybeden direnişçiler için Roma’daki bir göz protezi laboratuvarı, ücretsiz göz protezi yardımı yapacağını açıkladı.

25 Haziran 2013 Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in BBC muhabiri Selin Girit’i ‘İngiliz ajanı’ olmakla suçlayarak hedef göstermesine BBC Küresel Haber Dairesi Başkanı Peter Horrocks imzasıyla yapılan bir açıklama ile yanıt geldi. Açıklamada bu durumun ‘kabul edilemez’ olduğu belirtildi ve yetkililere çağrıda bulunuldu. 26 Haziran 2013 Petrol-İş ve Brezilya Kimya İşçileri Sendikası, şirketlerin her türden zararlı kimyasal gazları üretmesini, ithal ve ihraç etmesini kabul etmediklerini açıkladılar. 7 Temmuz 2013 Almanya Münih’te Gezi’ye destek için Flash-mob eylemi yapıldı. Eylemci gençler kent merkezi olan Marienplatz’da direnişlerde hayatını yitirenlere dikkat çekmek için temsilen yere yattılar ve Ethem Sarısülük, Mehmet Ayvalıtaş, Abdullah Cömert, İrfan Tuna ve Medeni Yıldırım’ın isimlerini andılar. 17 Temmuz 2013 Hollywood’un ünlü yönetmeni David Lynch “#direngezi” yazılı bir döviz ile Gezi Direnişi’ni selamladı. 20 Temmuz 2013 Nobel ödüllü bilim insanları Robert F. Curl, Paul Greengard, Roald Hoffmann ve Richard R. Schrock’un da aralarında bulunduğu dünyanın farklı üniversitelerinden 25 bilim insanı AKP’nin polis saldırılarına son vermesini istedi. 23 Temmuz 2013 Avusturya Viyana’da Gezi direnişine destek vermek için kurulan Kunst für Widerstand (Direniş için sanat) grubu bir ritm eylemi düzenledi. 28 Temmuz 2013 İngiltere’nin başkenti Londra’daki ünlü sanat müzesi Tate Modern önünde, Türkiye’deki Gezi Parkı protestolarına destek eylemi yapıldı.

Maskenin ard›ndaki sloganlar Türkiye, Brezilya, Bulgaristan, Bosna Hersek, Ukrayna, Venezüella… Dünyanın farklı bölgelerindeki bu ülkeler, son bir yıl içinde militan ve kitlesel halk hareketlerine sahne oldu. Bu hareketler görüntüde çok benzerdi: Eylemlerin odağındaki gaz maskeli ya da Guy Fawkes maskeli genç protestocular, sosyal medyanın aktif kullanımı, meydanların zapt edilmesi ve polisle çatışma. Mevcudun kabul edilemez bulunması ve iflah olmaz değişim talebi de her yerde ortaktı. Ancak benzer maskelerin ardında farklı sloganlar atılıyor. Türkiye, Brezilya, Bulgaristan ve Bosna Hersek’te neoliberal iktidarlara karşı tepkiler toplumsal hareketlenmelere temel oluştururken, Ukrayna ve Venezüella’da durum oldukça farklı. Ukrayna’da toplumsal hoşnutsuzluk egemenler arası çatışma ekseninde patlak verirken halk bağımsız bir taraf olamadı. Venezüella’da ise sol hükümeti kuşatmaya çalışan sağ muhalefet ve yandaşları sokaklara döküldü. Maskenin ardındaki sloganlar da bu farklılığı ortaya koyuyor. Brezilya’da isyanın kıvılcımı ulaşım fiyatlarına gelen zamla çakıldı. 2014’te Dünya Kupası’na ve Vecih 2016’da Olimpiyatlara ev Cuzdan sahipliği yapacak olan Brezilya’da halk, sağlık ve eğivecih@ timde ciddi sorunlar yaşasendika.org nırken bu organizasyonlar için çok para harcanmasına isyan etti ve “Daha az stat, daha çok hastane” sloganıyla sokaklara döküldü. Bulgaristan’da “Mesele yoksulluk değil; mesele yolsuzluk, demokrasinin sahte doğası, hizipçi siyaset ve ekonomik kalkınmadan aslan payını almaya hazırlanan seçkinler” diyen eylemciler “En büyük mafya hükümet!” sloganıyla hükümete meydan okudu. Gençlerin yüzde 60’ından fazlasının işsiz olduğu Bosna Hersek’te, büyük özelleştirmeler sonrası fabrikalarda işten çıkarmalarla başlayan eylemler ülke geneline yayılan bir halk ayaklanmasına dönüştü. Yakılan hükümet binalarından birinin duvarında şunlar yazılıydı: “Açlık eken, öfke biçer.” Ukrayna’da sokaktakiler egemenlere karşı halkın sözünü söylemek yerine, egemenlerin sloganlarını yineliyordu. “Ukrayna Avrupa’dır” diye slogan atan AB yanlısı liberal partiler ile faşist gruplar ve “Ukrayna'nın geleceği Rusya ile birlikte” sloganını benimseyen, Rusya yanlısı devrik iktidarın destekçileri. Venezüella’da ise iktidarda sol bir hükümet, sokakta da “Chavistlere ölüm” sloganlarıyla, yalnızca iktidarı değil onun destekçisi yoksul ve ilerici halk kitlelerini hedef alan ABD güdümlü sağ muhalefet var. Belli ki, çok farklı bölgelerde sanki sözleşmiş gibi peş peşe ayağa kalkan halklar artık eskisi gibi yönetilmek istemiyor. Sokakları hareketlendiren yaygın bir hoşnutsuzluk var. Ancak bu, kimi yerde ilerici hareketler biçiminde açığa çıkarken, kimi yerde de emperyalizm güdümlü gerici çatışmalara kapı aralıyor. Öyleyse kavgamız yalnızca kriz içindeki eski iktidarlarla değil, bu krize gerici “çözüm”ler dayatanlarla da bir meselemiz var…

İşçi ölümleri, evsizler hareketi ve direniş rezilya’da düzenlenecek olan Dünya Kupas› bir taraftan stadyum inflaatlar›nda çal›flan iflçilerin hayat›na mal olurken di¤er taraftan hükümetin kupa için ay›rd›¤› yüksek bütçeler nedeniyle halk aras›nda huzursuzluk yaratt›. Ülkede kamu hizmetlerine yeterli bütçe ayr›lmazken kupa için milyonlarca dolar harcan›yor ve yolsuzluklar ayyuka ç›k›yor. Son olarak 8 May›s’ta stadyum inflaatlar›ndaki tedbirsizlikler bir iflçinin daha can›na mal oldu. Ülkenin bat›s›ndaki Cuiaba flehrinde infla edilen ve turnuvaya az bir süre kald›¤› için yap›m› h›zland›r›lan Arena Pantanal stadyumu inflaat›nda 32 yafl›ndaki Muhammed Ali Afonso isimli iflçi elektrik çarpmas› sonucunda hayat›n› kaybetti. Brezilyal› eski futbolcu Pele gibi iflçi ölümlerinin ‘kader’ oldu¤unu belirterek “Ne yapal›m, olur böyle fleyler” fleklinde düflünenlere karfl›n bu yaflanan sekizinci iflçi ‘cinayeti’.

B

SAO PAULO’DA ‘EVS‹ZLER‹N’ D‹REN‹fi‹ Sao Paulo kentinde Evsiz ‹flçiler Hareketi’ne (MTST) üye 2 bin 500 aile, 37 gün sonra bafllayacak Dünya Kupas› için infla

edilen Arena Sao Paulo Stadyumu yak›nlar›nda direnifl çad›rlar› kurarak eylem bafllatt›lar. MTST’den Natalia Szermeta, May›s ay› bafllar›nda bir grup ailenin stadyum yak›nlar›ndaki araziye yerleflti¤ini, sonraki günlerde kampa gelen aile say›s›n›n h›zla artt›¤›n› söyledi. Eylemlerine “Halk›n Dünya Kupas›” ad›n› veren aileler, bebekleri ve çocuklar› ile yerlefltikleri kampa tuvaletler kuruyor, jeneratörler getiriyor. Kamp, Dünya Kupas› için infla edilen Arena Sao Paulo Stadyumu’nun sadece 4 kilometre uza¤›nda bulunuyor. Szermeta, kampa gelen ailelerin büyük k›sm›n›n Dünya Kupas› haz›rl›klar› çerçevesinde artan kiralar nedeniyle evlerini terk etmek zorunda kald›¤› söyledi. Aileler, hükümeti yoksullar için toplu konut projeleri yapmak yerine Dünya Kupas› için milyonlarca dolar harcamakla suçluyor. Kampa yerleflenlerden 24 yafl›ndaki Ademilson da Concessao dos Santos, “Bafl›m›z› sokabilece¤imiz bir ev bulabilmek için mücadele veriyoruz. Üzerimizde bir çat› olsun da buras›

ya da baflka bir yer fark etmez” diyerek tepkisi ortaya koydu. Ailelerin kampta derme çatma kulübeler ya da çad›rlarda yaflad›klar›n› belirten Santos, bir su deposu yapt›klar›n› ancak hala elektriklerinin olmad›¤›n› ifade etti. Kamp sakinlerinden 36 yafl›ndaki Jean Carlos da öfkesini flöyle dile getirdi: “Oradaki stadyumu görüyor musunuz? ‹nsanlar›n evi yok ama stadyum infla ediyorlar. Bizim derdimiz, burada bedava kalmak de¤il. Hükümetin bizim için toplu konut yapmas›n› istiyoruz. Kiram›z› ödeyip evlerimizde yaflamak istiyoruz.” MTST yetkilileri, bin metrekarelik arazinin 20 y›ld›r bofl oldu¤unu ve sahibini bulamad›klar›n› kaydetti. Örgüt, arazide yaklafl›k 4 bin ailenin kalabilece¤ini belirtiyor. Arena Sao Paulo Stadyumu ve MTST kamp›, 130 binden fazla ailenin toplu konut projeleri için kay›t yapt›rd›¤› Sao Paulo’nun do¤usundaki Itaquera bölgesinde yer al›yor. Sao Paulo Uygulamal› Ekonomik Araflt›rmalar Enstitüsü’ne göre, eyalette 1.1 milyon ev a盤› var.


12

SÖYLEŞİ 15 May›s 2014 / 28 May›s 2014

Halk›n Sesi

İsyanın birinci yılı dolarken

Haziran İsyanı’nın üzerinden bir yıl geçti. Bu bir yıl içinde yaşananlarla, özellikle 17 Aralık ve 30 Mart seçimleri süreci ile İsyan’ın etkileri arasında nasıl bir bağlantı vardı? Sosyalist hareket ve emek-meslek örgütleri açığa çıkan dinamiklerle ilişki kurmada ne ölçüde başarılı oldu? İsyan’a katılan kitlelerin seçimlerde büyük beklentiye

girip 30 Mart’tan moral bozukluğu ile çıkmaları bir çelişki değil mi? İsyan’ın önümüzdeki sürece ne gibi yansımaları olacak? Prof. Dr. Metin Özuğurlu, ekonomist Mustafa Sönmez, Taksim Dayanışması’ndan Ali Çerkezoğlu, DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu ve yazarımız Ferda Koç ile konuştuk...

GEZ‹’DEN 17 ARALIK’A 30 MART’TAN 1 MAYIS’A HAZ‹RAN ‹ S Y A N I

Tarih sandıkta değil sokakta yapılır M ‹ syanın reddettiği, piyasa despotizminin siyasal gericilikle sentezlenip şahsileşmiş güç kullanımına yazgılı ellerde cisimleştiği bir Türkiye’dir

AL‹ ERG‹N DEM‹RHAN / UTKU O⁄UL

Haziran İsyanı’nın yıldönümü yaklaşıyor. Sizce bir yıl içinde yaşananlar üzerinde, özellikle 17 Aralık ve 30 Mart süreci ile İsyan’ın etkileri arasında nasıl bir bağlantı vardı? Metin Özuğurlu: Haziran Erdoğan’ı odağa alarak AKP'yi hedef almış bir halk isyanıydı. Bu görüngüyle yetinirsek, Erdoğan’ın kurmuş olduğu bağlantıdan esasta farklı bir analiz yapmamış oluruz. Erdoğan için “dış destekli bir darbe girişimi” olarak Gezi ve 17 Aralık bir ve aynı şeydir; 30 Mart ise Erdoğan’ın “zaferini” temsil eden bir karşı yanıt. Bu iktidar cenahının görüşü. Sosyalist solda ise yaygın değerlendirmeyi şöyle özetleyebiliriz: Gezi, egemenlere karşı halkın; 17 Aralık ise egemenlerin kendi iç çekişmelerinin ürünüdür. 30 Mart ise “AKP’nin sandıkta değil sokakta geriletileceğinin kanıtıdır.” Bence bu analizler, Türkiye’nin emperyalist-kapitalist sisteme yeniden ve derin entegrasyonunu ifade eden politik süreçleri ve bu süreçte AKP’nin yerini yeteri kadar kavramayan analizler. AKP, iktidar bloğu tarafından görevlendirildiği üzere mevcut siyasi rejimin neoliberal gündem doğrultusunda revizyonunu gerçekleştirdiği zaman zarfında adeta kurucu bir parti suretine büründü. Liderinin şahsileşmiş güç kullanımı konusundaki ihtiraslı tutumlarının da etkisiyle kendisinden beklenen normalleşmeyi gerçekleştirmedi ve adeta yeni bir rejimin kurucu partisi gibi davranmaya başladı. İşte Gezi’nin reddettiği bu, piyasa despotizminin siyasal gericilikle sentezlenip şahsileşmiş güç kullanımına yazgılı ellerde cisimleştiği bir Türkiye’dir! Gezi isyanı, siyasal rejim ve siyasal sistemin

belirsizliğinde patlak vermiştir. Yukarıda özetlediğim görüşlerin göremediği de işte bu olgudur. 17 Aralık ise, Gezi İsyanı’ndan telaşa kapılan egemenlerin “Erdoğan’sız AKP” hedefiyle harekete geçme sürecidir. Bu noktada şunu saptamalıyız: son yıllarda bütün siyasal hamleler; sokakta, ses kayıtlarında ya da sandıkta vuku bulsun, siyasal rejim zeminindeki bir saflaşma ve hesaplaşma hamleleridir. 30 Mart’ta da, siyasal rejim temelindeki saflaşma, adeta bir referandum motifi ile seçimleri belirlemiştir. 30 Mart'ta açığa çıkan manzaraya bakarak, hükümetin İsyan’ın rövanşını aldığı sonucuna varılabilir mi? 30 Mart yerel seçimlerinin, siyasal rejim temelindeki bir saflaşma tarafından belirlendiği unutulmamalıdır. Bu bakımdan 2009 yerel ve 2011 genel seçimlerinden de farklılaşan 2010 Referandumunu andıran bir politik atmosfer söz konusudur. AKP koalisyonunun referandum saflaşmasındaki oyu %55-60 bandındaydı. Gezi İsyanı ile birlikte AKP koalisyonu çözüldü ve referandum saflaşmasındaki oy oranı 30 Mart’ta %40-45 bandına kadar geriledi. AKP momentumu ilk kez sandıkta kırılabilmiştir. Haziran isyanından rövanş, ancak gerici-piyasacı bir rejim kuruluşu ile alınabilir. Gezi İsyanı ise Türkiye’nin bir başka seçeneği daha olduğunu dünya aleme ilan etmiştir: Ya neoliberal sermaye programının otoriter dinci bulamaçla sıvandığı bir rejim altında Türkiye Lübnanlaşacaktır ya da Gezi’yi norm alan bir toplumsal kuruluş gerçekleştirilecektir. Eşitlikçi ve özgürlükçü kaideler çerçevesinde halk oluşumu 31 Mayıs 2013’de başlamıştır, mücadele devam etmektedir.

alum sandığın mantığı ortalamalara/oranlara, sokağınki ise ortaklıklara/kolektiflere yaslanır ve de tarihi, ortalamalar değil ortaklıklar yapar

İsyan, hükümete olduğu kadar parlamenter siyasete karşı da bir itirazdı, sokağı temel alan bir başka siyaset yapma yolunun ortaya konmasıydı. Öte yandan İsyan’a katılan kitlelerin 30 Mart’ta belli ölçüde hayal kırıklığına sürüklendiklerini gördük. Sizce sokak siyaseti ve parlamenterizm arasındaki bu çelişkili ilişkiyi nasıl değerlendirmeli? Parlamenter temsili demokrasiler neoliberal dönem boyunca dünyanın her yerinde ciddi meşruiyet kayıplarıyla karşılaştılar. Parlamentoların yasama gücü önemli ölçüde bypass edildi ve adına yönetişim denen yeni yönetim biçimleri yaygınlık kazandı. Bu, halk egemenliğinin artık temsili yolla dahi tecellisinin gerçekleşmiyor olması demek. Üstelik bu toplumsal ilişkilerin en küçük hücrelerine kadar sermayenin nüfuz ettiği ve bu suretle emek/insan üzerinde doğrudan tahakküm kurduğu bir dönemde oluyor. Bu bağlamda Gezi İsyanı’nda sokağın ve barikatların taşıdığı anlamı doğru tespit etmek gerekir: Barikatlarda halk egemenliğinin dolaylı/temsili değil doğrudan ve kolektif biçimleri yükselmiştir. Yakalanması gereken halka budur. Nitekim 30 Mart seçimlerine bu zaviyeden bakan Gezi isyancıları, tercihlerini çoğunlukla bir referandum saflaşması biçimine büründürmüşlerdir. Dikkat edilirse sandıkla sokak arasındaki yapısal anlam farkına hiç değinmiyorum bile. Malum sandığın mantığı ortalamalara/oranlara, sokağınki ise ortaklıklara/kolektiflere yaslanır ve de tarihi, ortalamalar değil ortaklıklar yapar. 30 Mart’ta izlenen çizgiye bakıldığında sol/sosyalist çevrelerde bu hususları ne yazık ki pek tartışılmadığı anlaşılıyor.

Yeni isyan muhalefeti de eleştirecek Haziran İsyanı’nın yıldönümü yaklaşıyor. İsyanın bir yıllık politik bilançosu nedir ve 17 Aralık ve 30 Mart seçimlerini bu bilançodaki yeri ne olmuştur? Ferda Koç: Haziran'da harekete geçen, polisin vahşi şiddetinin karşısına dikilen yığınlar AKP iktidarını “sokaktan sınırlandırmayı” hedeflediler ve bunu başardılar. Ancak sokaktaki “iktidarın” devlet iktidarını değiştirmeye yetmediğini deneyimlediler ve geri çekildiler. İsyanın geri çekilişi, mutlak bir “yenilgi” olmadı. Haziran İsyanı, AKP iktidarına karşı gelişen halk muhalefetinin kendisinden sonraki biçimlerini belirleyen bir dönüm noktası olarak tarihsel nitelik kazandı. Halk, Haziran İsyanı ile birlikte, neoliberal saldırıların faşizme rağmen durdurulabileceği bilincini edindi. İsyan içerisinde oluşan kitlesel hareket biçimleri ve mücadele organları, yani yasaklı kent meydanlarını hedefleyen yürüyüşler, polis zorbalığına karşı militan direnişler, forumlar ve değişik temalarla oluşturulan “isyan ocakları” (Armutlu Direnişi, ODTÜYüzüncü Yıl İnisiyatifi, Kuzey Ormanları Savunması) halk muhalefetinin bugününe damgasını vuruyor. Ancak Haziran İsyanı'nda AKP iktidarının karşısına dikilen geniş yelpazenin politik çeşitliliğini kucaklayarak iktidar mücadelesinin temeli haline getirmeye yönelen bir ortak inisiyatif gelişmedi, etkili bir politik inşa hareketi ortaya çıkmadı. AKP iktidarı, halk muhalefetinin isyan biçimini kendisine yönelen asıl tehdit olarak algıladı ve bu tehdidi zayıflatmayı ve ortadan kaldırmayı hedefleyen bir denetim stratejisi ile hareket etti. Haziran İsyanı'nın ilk günlerinden itibaren AKP'nin sandığı iktidar meşruiyetinin tek kaynağı olarak sunması ve halk isyanını devlet ve kurumsal siyaset içi bir çatışmanın “sokağa yansıması” olarak ikincilleştirmeye çalışması bu stratejinin temel unsurlarını oluşturdu. 17 Aralık skandalı isyan dalgasının geri çekildiği bir ortamda devreye girdi ve AKP iktidarına karşı mücadeleyi “derin ilişkilere”, yüksek istihbarat teknolojisi ve yüksek bürokrasinin kapalı kapılarının

“ilerici kültür” zemini kurmuştur. Sosyalistlerin Haziran İsyanı'nın açığa çıkardığı toplumsal dönüşüm dinamikleriyle kuracağı ilişkinin başlangıç noktalarından birisi buradadır. Hareketin bir siyasi merkezi yoktu. İstenir olan hareketin kendisinin bir siyasi merkez oluşturmasıydı. Ancak Türkiye sol hareketinin temel bileşenleri bulundukları yeri terk etmelerini gerektirecek böyle bir sıçramanın objektif ve sübjektif imkanlarına sahip değildi. Bunun için önemli sol güçlerin bulundukları konumdan rahatsız olmaları gerekiyordu. Ne yazık ki, “varlığını korumaya” odaklanmış olan Türkiye solu ile “konumunu korumaya” odaklanmış olan Kürt hareketi için böyle bir “rahatsızlık” yoktu. Ancak isyan günlerinde her iki tarafta da bu “rahatsızlık” hissi uyandı. Bu rahatsızlıklarımızı geleceğe ışık tutan bir başka hareket noktası haline getirebiliriz.

Ferda Koç

Bir öncekinin tekrarı olmayan yeni bir isyan dalgasının biriktiğini düşünüyorum. Haziran bir “iktidar eleştirisi” olarak gerçekleşti, isyanın şimdiki birikim sürecinin bir sonraki isyanın aynı zamanda “muhalefet eleştirisi” olarak yaşanmasına yol açacağı kanısındayım ardına odaklayan alaturka bir “devrim hırsızlığı” olarak gerçekleşti. AKP iktidarını sokaktaki kahramanlıklarına karşın düşüremeyen yığınlar, iktidar içindeki bu çatışmanın üreteceği siyasi sonuçları “beklemeye” başladılar. CHP-MHP-Cemaat arasında bir “esnek koalisyon” yaratılarak AKP'nin sandıkta yenilgiye uğratılması ve bu yolla AKP iktidarının çözülme sürecinde yeni bir mesafenin alınması Haziran İsyanı kitlesine “aklın yolu” olarak sunulabildi ve kabul ettirilebildi. AKP Haziran İsyancılarına, “sokaktan çekil sandığa gel” demişti; büyük kitlesi itibariyle CHP'ye oy veren isyancı güçler, pratik olarak AKP'nin kurduğu bu tuzağa düştüler. Bu somut öykü ışığında bir yıllık politik

pratiğin, kurumsal siyaset ile Haziran İsyanı'nın politik düzlemleri arasındaki “uzlaşmazlığı” ortaya koyduğunu düşünüyorum. 30 Mart'ta açığa çıkan manzaraya bakarak, hükümetin İsyan’ın rövanşını aldığı sonucuna varılabilir mi? 30 Mart seçimlerinin Haziran İsyanı'nın kitlesi için bir “yenilmişlik” duygusu yarattığı açık. Ancak, Haziran İsyanı'nın arkasında bir seçim başarısı değil, uzun yıllardır mayalanan bir direniş kültürü bulunuyordu. Bu direniş kültürü bir seçim yenilgisiyle yok edilemez. Aksine bugün, Haziran'da çiçek açan direniş kültürünün Haziran'da harekete geçmeyen toplumsal direniş zeminlerine de -örneğin işçi direnişleri- yansıdığını görüyoruz.

Sizce sosyalist hareket ve emek-meslek örgütleri açığa çıkan dinamiklerle ilişki kurmada ne ölçüde başarılı oldu? “Hareketin siyasi merkezi yok” demiştiniz. Hala da aynı sorun sürüyor. Sosyalistlerin bu konudaki girişim ve tartışmalarına ilişkin değerlendirmeniz nedir? İlerici toplumsal ve politik muhalefetin örgüt ve kadrolarının Haziran İsyanı'nda harekete geçen yığınlara “değdiği” ancak bu yığınların ideolojik-politik-örgütsel evriminde etkili olamadığı ortada. Ancak tren kaçmış değildir; neoliberalizme ve faşizme karşı gelişen bu çaptaki bir halk isyanının yığınların bilincinde köklü değişiklikler meydana getirmeden sönüp gitmesi beklenmemelidir. Hareketin neoliberalizm ve faşizme karşı eşitlikçi, özgürlükçü, ekolojist, cinsiyet özgürlükçü karakteriyle yeni bir

Önümüzdeki dönemde yeni “Haziran”lar bekliyor musunuz? Yeni seçim süreçlerinin belirleyiciliğinde şekillenen siyasal alanda, İsyan’ın yeri ve etkisi nedir? AKP faşizmine karşı direnişi bir varlık yokluk sorunu olarak hisseden çok geniş halk kesimleri var. Eğitimli güvencesiz “ücretliler”, kadınlar, Aleviler, üniversite öğrencileri, LGBTİ'ler... AKP iktidarı “sandıksal” ve “bürokratik” yöntemlerle pekiştikçe “isyanla ayakta kalma” seçeneği daha da geniş bir kesim için tek geçerli yöntem haline gelecek. Halk muhalefeti şu anda yeniden küçük mevzi çarpışmalar planına geçmiş görünüyor. Ancak bu mevzi çarpışmaların Haziran öncesiyle kıyas kabul etmez bir kitlesel militanlık, politizasyon, örgütsel derinlik ve teknik kapasiteyle gelişme eğiliminde olduğunu saptamalıyız. 1 Mayıs direnişleri bunu gösterdi. Bu nedenle şimdiki direnişlerin bir öncekinin tekrarı olmayan yeni bir isyan dalgasını biriktirdiğini düşünüyorum. Haziran İsyanı bir “iktidar eleştirisi” olarak gerçekleşti, isyanın şimdiki birikim sürecinin bir sonraki isyanın aynı zamanda “muhalefet eleştirisi” olarak yaşanmasına yol açacağı kanısındayım.


13

SÖYLEŞİ 15 May›s 2014 / 28 May›s 2014

Halk›n Sesi

Bir suda iki defa y›kan›lmaz; ama bu su da bir daha durulmaz Gezi’den kalan bir dizi eylemlilikler,örgütlenmeler, ilişki ağları, olanaklar dönem dönem yeniden yaşatıldı. Her şeyden öte iktidar için asıl tehlike parlamento muhalefeti değil, “Gezi” olarak görülmeye başlandı Haziran İsyanı’nın yıldönümü. Türkiye bu bir yılda olağanüstü bir süreç yaşadı. İsyan, 17 Aralık, 30 Mart seçimi… Bu üç büyük gelişme arasındaki ilişki ve isyanın diğer alanlara etkisi sizce neydi? Mustafa Sönmez: Üstünden bir yıl geçti; ama ilerleyen yıllarda isyanın anlamı daha net ortaya çıkacak. İsyan, toplumsal muhalefet açısından kilometre taşı, rejime karşı başkaldırı oldu. Mayıs başlarında AKP rejimi zirveyi yaşarken İsyan’la bu tırmanışa çok güçlü bir fren oluştu. AKP’nin isyanı bastırmak için sarfettiği baskıcı, polis şiddetine dayanan yöntemler, medyayla gerçekleştirdiği baskılar hem içeride hem dışarıda AKP’nin üzerindeki maskeyi alaşağı etti. AKP kuruluşu ve yükselişi döneminde dışarıdan çok ciddi destek aldı. İsyanla uluslararası medya, baskıları, medyaya yönelik paralizasyonu gördü. Artık dış dünya AKP’ye farklı bakıyor. İçeride de sol liberaller, AKP’nin 2010 referandumuyla gözlerinde meşruluk sağladığı kesimler gerçeği gördü. ‹KT‹DAR ‹Ç‹N ASIL TEHL‹KE GEZ‹ Bu direniş aynı zamanda sokak muhalefetine de müthiş moral oldu. Elbette öncesinde sürdürülen mücadeleler vardı. Gezi’yle birlikte; farklı alanlarda, farklı şekillerde süren direnişler, küçük küçük dereler buluştu. Bu, sokak muhalefetine bir özgüven, doğrudan demokrasi planını pratik etme gibi imkânlar sağladı. Muhtelif AKP karşıtı kesimler; cemaat ve TÜSİAD gibi büyük sermaye kesimleri, bu baş-

kaldırı sonrasında içeride daha çok muhalefet eder hale geldiler. 17 Aralık operasyonunun başlamasında Gezi’nin önemli etkisi var. Bloktaki ufak çatlaklara çok güçlü bir rüzgar olarak ivme kazandırdı, içlerindeki muhalefet cesaretlendi. Ayrıca Türkiye’deki çok büyük, memnuniyetsiz, harekete geçmeye hazır bir kitleyi Cemaat, CHP gibi muhtelif kesimler de görmüş oldu. Bunların hepsi Gezi’nin birer sonucu. Gezi’den kalan bir dizi eylemlilikler, örgütlenmeler, ilişki ağları, olanaklar dönem dönem yeniden yaşatıldı. Her şeyden öte iktidar için asıl tehlike parlamento muhalefeti değil, “Gezi” olarak görülmeye başlandı. GEZ‹, KÜRT ÖZGÜRLÜK HAREKET‹NE MÜCADELELER‹N‹ D‹⁄ER DEMOKRAS‹ GÜÇLER‹YLE B‹RL‹KTE VER‹LERSE BAfiARILI OLACAKLARINI SANIRIM Ö⁄RETT‹ Kürt siyasi hareketinin Haziran’la etkileşimi sizce nasıldı? Kürt hareketinin olaylara kendi hedefleri doğrultusunda yaklaşıyor. Hedeflerini masaya koyup pazarlıklarını yapıyorlar. AKP de bu durumu Kürt hareketini diğer muhalefet kesimleriyle ayrıştırmak için kullanıyor. Gezi’den tam önce “çözüm” flörtü başlamıştı. Kürt hareketi ilk olarak bu direnişi kendi objektifinden algıladı. Ulusalcı bir hareket olarak gördü. Gerçek fotoğrafın böyle olmadığı anlaşılınca, iç muhalefetin de etkisiyle, bundan uzak durma halinde kendi demokratik varlıklarına yabancılaşacaklarını gördüler, direnişin nispeten parçası oldu-

lar. Potansiyelleri itibariyle bakınca Kürt hareketi isyanda iyi bir sınav vermedi. Gezi, Kürt özgürlük hareketine mücadelelerini diğer demokrasi güçleriyle birlikte verilerse başarılı olacaklarını sanırım öğretti. Gelelim 17 Aralık’a? Gezi ikliminden farklılaşmaya yol açan bir dış etken yolsuzluk operasyonlarının başlaması oldu. Doğrudan demokrasi pratikleri üzerinden yerel seçimlere katılma durumu olabilirdi mesela, bu durum yaşanmasaydı. Ancak bu durumun iktidarı yıpratır keskinlikte olması nedeniyle muhalefet buraya yöneldi. AKP de kendi kitlesini konsolide etmek için hukuksuzluklara, operasyonlara başvurdu. Komplolar, istiklal savaşı söylemleri ortaya atıldı. Ancak yüzde 43’ün tamamı bunlara inanıp oy vermedi, bunlara rağmen AKP tercihini kullandı. Bundan sonrası daha önemli. Yolsuzluk, rüşvet iddiaları ortadan kalkmıyor. Hükümet bunları sümenaltı yapmak istiyor. En sıradan parlamento, burjuva ya da sokak muhalefeti dahi bunu unutturmaya meyilli değil. Barolar Birliği başkanının konuşmasına kadar gitti bu durum. Hükümet bagajında bir cesetle dolaşıyor. Bunu köşke çıkarsa da taşıyacak. Bunun hesabı bir şekilde sorulacak. Yeni Haziran’lar ihtimali var mı sizce? Bir suda iki defa yıkanılmaz ama bu su da bir daha durulmaz. Diğer muhalefet için de geçerli bu durum. 30 Mart bir raunttu, o raunda çıkanların hiç biri ringden inmedi. İkinci raunda çıkacak herkes, bu devam edecek. Sınıf mücadelesi de devam edecektir.

Ekonomist, yazar Mustafa Sönmez

Anması yapılacak geçmiş bir süreç değil, yaşayan canlı bir süreç

D‹SK Genel Sekreteri Arzu Atabek Çerkezo¤lu

Haziran barikatları üretim alanlarına! ‹SYAN, fi‹MD‹L‹K, ‹KT‹DAR ALTERNAT‹F‹ OLACAK KADAR KALICI B‹R KURUMSALLAfiMA YARATAMADI ‹syan›n genel olarak toplumsal muhalefet üzerindeki etkileri neler? Arzu Atabek Çerkezo¤lu: Art›k ülkemizde yaflanan her olay›n Haziran ‹syan› prizmas›ndan geçti¤ini söylemek mümkün. Her fleyden önce AKP'nin hegemonyas›n›n sars›ld›¤› bir etki yaratan ‹syan 17 Aral›k Operasyonu, 30 Mart yerel seçimleri ve hatta iktidar›n 1 May›s politikas›n› belirledi. Ancak 30 Mart sonuçlar›na bakarak Haziran ‹syan›'na dair sonuç ç›karmak bizi do¤ru bir yere götürecek bir de¤erlendirme de¤il. AKP'nin ‹syan'a ra¤men güçlendi¤i bir durum olmad›¤› gibi ‹syan'›n etkisini sand›kta aramak ya da sand›kla s›n›rlamak da do¤ru de¤il. Zira Haziran AKP iktidar›na karfl› bir baflkald›r› olmakla beraber en bafl›ndan da söyledi¤imiz gibi bu istemedi¤i iktidar›n alternatifini yaratamayacak kadar körpe ve kurucu karaktere sahip olmayan bir isyand›. Türkiye toplumsal hayat›na ve muhalefetine yans›yan kal›c› de¤erleri olmakla beraber Türkiye siyasi hareketine yans›yacak bir kal›c› kurumu oluflturmad›. Oluflturmas›n› beklemek de belki de erken ve ‹syan’›n gerçekli¤ini, karakterini aflacak kadar fazla iyimser bir beklenti olurdu. 1 MAYIS’TA YASAKLI MEYDANLARI ZORLAYAN D‹REN‹fiÇ‹LER HAZ‹RAN RUHUNUN TESL‹M ALINAMAZLI⁄INI GÖSTERD‹ Haziran sonra ilk 1 May›s olarak 2014 1 May›s’›n› nas›l de¤erlendiriyorsunuz? 1 May›s yasa¤› ve o gün yaflanan polis fliddeti AKP'nin Haziran ‹syan›'n› bast›rma, bölme ve fliddetle kuflatarak s›n›rlama takti¤inin bir parças› olarak görülmeli. 1 May›s yasa¤› ile AKP, Haziran ‹syan›'n›n nüvelerinin bulundu¤u her türlü toplumsal muhalefet eylemini ve hareketini fliddet sarmal› ile kuflatarak etkisini s›n›rlama çabas›n› sürdürdü. Fakat s›n›flar mücadelesinin karakteri ve tarihsel birikimi iktidar›n bu çabas›n› aflacak kadar zengin ve ac›l› dene-

yimlere sahip. Baflta 1989 Taksim 1 May›s'› ve 1996 Kad›köy 1 May›s'› olmak üzere birçok eylem ve tarihsel gün iktidar›n fliddet ve zorbal›k yöntemlerinin 1 May›s'› terörize edemedi¤ini an›msat›yor. Üstelik bu y›l bu deneyim Haziran isyan› ile zenginleflti. Bu noktada flunu da belirtmek gerekir bu y›l baflta D‹SK, emek ve meslek örgütleri olmak üzere Türkiye Solu 1 May›s’ta yasakl› meydanlara girme konusunda ›srarlar›n› ortaya koyarak Haziran ruhunun teslim al›namayan süreklili¤ini bir kez daha gösterdi. Bu aç›dan bu 1 May›s'›n iktidar açs›ndan isyan› bast›rma, bizler aç›s›ndan ise iktidara meydan okuma iddias›n›n süreklili¤ini sa¤lad›¤›n› söylemek mümkün. ‹SYANIN DAYANDI⁄I TOPLUMSAL D‹NAM‹ZM SEND‹KAL HAREKET‹N YEN‹LENMES‹ ‹Ç‹N DE C‹DD‹ B‹R OLANAK YARATIYOR Sizce, emek hareketi, Haziran ‹syan›’ndan gerekli dersleri ç›karabildi mi? Asl›nda Haziran ‹syan›’yla sendikal yenilenme hareketi ayn› toplumsal dinamizmden besleniyor. Bu bak›mdan ilk bak›flta ç›kar›lacak iki ders var: Birincisi, büyük bedeller ödemeyi göze alarak sokaklara ç›kan isyanc› kitleler içinde sendikalaflma oran› çok düflük; yani sendikalar›m›z›n üyeleri de¤iller. Geleneksel sendikal hareket merkezleri neoliberal politikalar›n ortaya ç›kard›¤› yeni iflçi s›n›f›n› kitlelerini kavray›p kapsayabilecek yap›lanmalara gidemiyor. ‹kincisi, s›n›f mücadelesi ile baflta kent hakk› olmak üzere haklar mücadelesinin di¤er veçheleri karfl›l›kl› bir etkileflim içinde birlefltiremiyoruz. Haziran ‹syan›'n› ateflleyen gerçek, Gezi Park›'n›n halka ra¤men rant düzenine kurban edilmesine karfl› kentsel haklar mücadelesi ile a盤a ç›kan bir bilinçti. ‹syan, ulafl›mdan sa¤l›¤a, bar›nmadan e¤itime haklar mücadelesinin hayati önemini ortaya ç›kar›rken güncel sendikal çizginin üretim alan› ile beraber yeniden üretim alan›n› da görecek biçimde kendisine bir eksen kurmas› gerekti¤ini gösteriyor.

Haziran İsyanı’nın yıldönümü yaklaşıyor. Sizce geçtiğimiz bir yıl içinde yaşananlar üzerinde, özellikle 17 Aralık ve 30 Mart seçim süreci üzerinde İsyan’ın etkileri nedir? Ali Çerkezoğlu: Öncelikle klasik bir söylem olarak Gezi’nin 2013 Mayıs’ında başlamadığını, en karanlık dönemlerde bile sesini kısmayan Türkiye devrimci birikiminin yarattığı zeminde ayak seslerinin aylar öncesinden duyulduğunu ve yine 2013 yazında sonlanan dönemsel, tepkisel bir reaksiyon olmadığını düşünüyorum. Yani Haziran isyanı büyüdüğü ay esas alınarak bir yıl dönümüne yaklaşıyor ama anması yapılacak, geçmiş bir süreç olarak değerlendirilemez. Yaşayan ve canlı bir süreç olarak inişleri ve çıkışlarıyla devam ediyor ve devam edecek. YAfiAMLARINI Y‹T‹RENLER‹ YAfiAMA DÖNDÜREMED‹⁄‹M‹Z ‹Ç‹N ÜZGÜNÜZ! Hekimler yaralılara yardım ettikleri için yargılanıyorlar. Artık hükümetin çıkardığı yasayla bu durum ‘suç’ haline getirildi. Bundan böyle hekimler Haziran İsyanı’na benzer bir durumda nasıl bir tutum takınacak? Yaralıları tedavi ettiği için hekimleri suçlayanlara, haklarında davalar açanlara böyle bir suçlamanın insanlık tarihinde görülmediğini, hekimlerin bunun onurunu taşıdığını söylemek istiyorum. Gezi sürecinde en can yakan durum hiç kuşkusuz yitirilen gencecik canlar oldu. Tüm hekimler adına öncelikle polis şiddetiyle yaşamını yitirenleri yaşama döndüremediğimiz ve sakatlanan kardeşlerimizi tam bir şifaya kavuşturamadığımız için üzgünüz. Bu nedenle yaralıyı tedavi etmeyen, hastalar arasında ayrım yapan, korku ya da bir başka nedenle bilgisini ve becerisini ihtiyacı olan yaralılardan esirgeyenlere dünyanın hiçbir yerinde ve tarihin hiçbir döneminde hekim denmediğini ve denmeyeceğini, hekimleri hapis ve para cezalarıyla korkutmaya çalışanların ise insanlık tarihinin yüzkarası olduklarını açıklıkla ifade etmekte yarar var. Hekimler hem aydın karakterleri, hem belirginleşmeye baş-

Sosyalist hareketin bir an önbüyük kabarışın kapsayıcısı olabilecek bir yaklaşıma, programa, mücadele birliklerine kavuşmasını diliyorum layan emekçi kimlikleri, hem de bu ülkenin yurttaşları olarak, emeklerine, ülkelerine, yaşamlarına sahip çıkmak, demokratik bir ülkede yaşamak mücadelesinin de neferi olmak durumunda. MEVCUT SEND‹KA VE ODA STATÜKOLARININ SONUNA GEL‹ND‹⁄‹N‹N GÖRÜLMES‹ GEREK‹YOR; HAZ‹RAN ‹SYANI BUNU GÖSTERD‹ Sizce sosyalist hareket ve emekmeslek örgütleri açığa çıkan dinamiklerle ilişki kurmada ne ölçüde başarılı oldu? Bundan sonra ne yapılmalı? Gezi’de açığa çıkan halk dinamiği ile emek-meslek örgütlerinin ilişki kurmadaki başarıları doğal olarak buraya gelene kadar ki örgütsel yapıları, eylem biçimleri, kapsayıcılıkları, katılımcı ve demokratik olup olmadıkları ile doğrudan ilişkili. Kuşkusuz DİSK ve KESK yöneticilerinden, bazı ilerici Türk-İş şubelerinden çok kişinin büyük bir özveri ve emek harcadıkları, Haziran boyunca gece gündüz koşturdukları bir gerçeklik. Ancak kurumsal olarak hazırlıksızlık, yetmezlik ve algılayamama eleştirisine ihtiyaç var. Bu özeleştirel yaklaşımın sadece saydığım sendikalar için değil, bir başka düzeyde, Taksim Dayanışması’nın çekirdeğini oluşturan TMMOB bileşenleri ile sağlık hizmeti sunumu üzerinde popülerleşen Tabip Odaları için de geçerli olduğunu söyleyebilirim. Kanımca mevcut sendika ve oda statükolarının sonuna ge-

lindiğinin görülmesi gerekiyor. Haziran isyanı bunu gösterdi. Sosyalist hareket için özveri ve gözü karalık dışında tamamen bir ezberin içinde kalınması, çokça bağırılan “devrimci dayanışma” sloganlarının altına gizlenmiş, aslında artık pekte gizlenme zahmetine de katlanılmayan kaba bir “sol rekabet”in sürdürülmesi ile karşı karşıyayız. Bu tutum ve algı düzeyinin Gezi ile Haziran İsyanı ile bir ilişkisi olmadığını düşünüyorum. Sosyalist hareketin bir an önce bu kabarışın kapsayıcısı olabilecek bir yaklaşıma, programa, mücadele birliklerine kavuşmasını diliyorum. PROBLEM, SANDIK DIfiINDA YAfiAMA DE⁄EN SONUÇLAR YARATAMAMIfi OLMAMIZDA G‹ZL‹ İsyan, parlamenter siyasete karşı, sokağı temel alan bir başka siyaset yapma yolunun ortaya konmasıydı. 30 Mart seçiminde ortaya çıkan hayal kırıklığını nasıl değerlendiriyorsunuz? 30 Mart seçimleri ve AKP’nin sandıkta geriletilmesi tek amaç haline geldi. Tabii ki böyle bir halk hareketinin “parlamenter

sisteme itirazları, alternatifleri” içerisinde barındırsa da sandık beklentisi olması çok doğal. Problem bu harekete sandık dışında anlayabileceği, yaşamına değen sonuçlar yaratamamış olmamızda gizli. Hareketin devamında ortaya çıkan “forumların” bile pozitif bir sonuç olarak algılanıp, coşku yaratmış olmasını önemsememiz lazım. Sendikasından, odasına, sosyalist partisinden, derneğine kadar bu dalgayı yeni ve katılımcı - kapsayıcı kampanyalarla selamlamış olsaydık, sandık beklentisi belki yine de olurdu; ama sonuçları bu kadar yıkıcı olmazdı. Hala da bu konuda yapılabilecek çok şey atılabilecek çokça adım var… Yukarıdaki soruyla bağlantılı olarak, önümüzdeki dönemde yeni “Haziran”lar bekliyor musunuz? Yeni seçim süreçlerinin belirleyiciliğinde şekillenen siyasal alanda, İsyan’ın yeri ve etkisi nedir? Ben her yıl takvimsel olarak yeni bir “Haziran”ın geleceğine inanıyorum. Elbette yeni isyanlar gelecek. Milyonların sokağa döküldüğü, Tomaların karşısında “sık bakalım” diyenlerin, ülkenin dört bir yanını “Taksim”e çevirenlerin, “Bu daha başlangıç mücadeleye devam” diyenlerin Haziran’ından ilham alarak gelecek. Ekilen bu tohumun filizlerini barındırarak gelecek. 2013’te adı Haziran’dı, bakarsınız bir ayı değil, ayları hatta yılları kapsayan ve kalıcı sonuçlar doğuran, geçici değil kalıcı bir isyan bizi bekliyor olabilir!

‹stanbul Tabip Odas›/Taksim Dayan›flmas› Sözcüsü Ali Çerkezo¤lu


İSYAN’DA YİTİRDİKLERİMİZ

14

15 May›s 2014 / 28 May›s 2014

Halk›n Sesi

Elbet bir bildiği var bu çocukların Kolay değil öyle genç ölmek

KIZILAY’I ALMAK ‹Ç‹N CANINI VERD‹ ETHEM Kızılay Meydanı’nın on binler tarafından zapt edildiği 1 Haziran’da kaptığı polis kalkanıyla en ön saflarda yer alan işçi Ethem Sarısülük, polis Ahmet Şahbaz’ın açtığı ateş ile katledildi. Ethem’i vurduktan sonra “Çektim, sıktım üç tane” dediği görüntülerde ortaya çıkan Şahbaz, ilk günden itibaren korundu, kollandı. Şahbaz tutuksuz yargılanırken hakim ve savcılar, adalet isteyenlerin karşısında uyudu. Polis önce cenazede, sonra da iki duruşmada adliye önünde bekleyenlere saldırdı. Sarısülük ailesi gözaltı, soruşturma ve davalarla baskılanmak istendi. Haziran İsyanı’nın militanlığının simgesi Ethem’in bayrağını devralanlar 1 Mayıs’ta randevuyu Ethem’in vurulduğu noktaya kesti ve Kızılay’ı 1 Mayıs Meydanı’na dönüştürdü.

AS‹ KENT‹N ‹LK KAYBI ABDULLAH CÖMERT Cihatçı katillerin ağırlanması, Reyhanlı Katliamı, Alevi düşmanlığı eksenindeki savaş politikalarının öfkesini İsyan’a taşıyan ve güçlü bir direnişe ev sahipliği yapan Antakya’nın ilk kaybı 22 yaşındaki Abdullah Cömert oldu. 4 Haziran’da akrepten atılan gaz fişeğiyle başından vurulan Cömert, Armutlu halkı tarafından haftalarca anıldı. Cömert için mücadele, barikatlardan mahkemeye taşındı. AKP, katilleri saklamaya çalışsa da Çapul TV’nin netleştirdiği görüntüler ile Cömert’i vuran polis Ahmet Kuş belirlendi. “Kasten öldürmek” ile suçlanan Kuş, avukatların talebine karşın tutuksuz yargılanırken, emri veren üstleri ise takipsizlik kararıyla koruma altına alındı. Cömert için başlayan adalet mücadelesi, Antakya direnişi için barikatlar kadar vazgeçilmez artık.

AHMET ATAKAN’IN BAYRA⁄I EM‹N ELLERDE “Her yer direniş” sloganında somutlaşan, yerel direnişleri ülkenin dört bir yanında yaygınlaştırarak Haziran İsyanı’nın arkasında biriktirme refleksinin çarpıcı bir örneğiydi Ahmet Atakan. ODTÜ ve Tuzluçayır’da eş zamanlı başlayan direnişlere ses vermek için 10 Eylül’de AntakyaArmutlu’da sokağa çıkan halka yönelik polis saldırısında ölen 22 yaşındaki Ahmet Atakan, Antakya’nın yitirdiği üçüncü evlat oldu. Atakan’ın ölümüyle Armutlu’nun barikatları yeniden alevlendi, polis saldırıları ve direniş günlerce sürdü. AKP medyası, Atakan’ın katledilmesini “Çatıdan kendi düştü” yalanıyla aklamaya çalışırken, yürütülen soruşturma bir dava sürecine dahi dönmedi. Antakya’nın bu yiğit evladının adı Halkevleri’nin açtığı kütüphanede yaşatılıyor.

Mehmet, Ethem, Abdullah, Medeni, Ali İsmail, Ahmet, Berkin ve son olarak da ağzına sıkılan biber gazı nedeniyle dil kökü kanseri olan Menmet İstif’i yitirdik... Polis şiddeti kimisini ‘trafik kazası’, kimisini kurşun, kimisini gaz fişeği, kimisini linçle aramızdan aldı. Gazın etkisiyle kalp krizi geçirip ya da tedavisi engellenip ölen, Mustafa ve Lobna gibi sakat kalan, Elif Çermik gibi hala yaşam mücadelesi veren, gözünü yitiren onlarcası ve on binin üzerinde yaralı, yani bir iç savaş bilançosu var. Polise emri Erdoğan verdi. Ne bu emri ne de yitirdiklerimizi unutacağız. 15’‹NDE B‹R F‹DAN, YAfiIYOR BERK‹N ELVAN 14 yafl›nda ‹stanbul Okmeydan›’nda ekmek almak için ç›kt›¤› sokakta polisin att›¤› gaz fifle¤i ile vurulan Berkin Elvan, 269 günlük yaflam mücadelesinin sonunda “Uyan” ça¤r›lar›na karfl›l›k veremedi. Erdo¤an Berkin’i terörist ilan etti, annesini yuhalatt›. Katillere yönelik koruma Berkin Elvan soruflturmas›nda da devreye girdi. Olay günü Okmeydan›’nda görevli polislerin baz›lar› “Gaz kullanmad›m”, “Hat›rlam›yorum” gibi ifadeler verdi, baz›lar› ise “gizli” tutuldu. “Elvan’› ÇHD’ye götürdüler” yalan› k›sa süre içinde ortaya ç›kt›. Berkin’in cenazesi ise sadece toplumsal muhalefet için tarihi bir gün olmakla kalmad›, Haziran ‹syan›’ndaki enerjinin ve öfkenin aradan geçen 9 ayda ne kadar canl› oldu¤unu dosta düflmana gösterdi. ‹stanbul’da yüz binlerce kifli Okmeydan›’ndan Taksim’e do¤ru ilerlerken polisin sert sald›r›s›na u¤rad›. Sald›r›n›n ard›ndan saatler süren bir direnifl yafland›. Ülkenin dört bir yan›nda liseliler, hatta orta okullular boykot örgütledi. 15’ine komada giren Elvan, ‹syan’›n en genç ve en çarp›c› kayb›yd›. ‹syan›n simgeleri aras›na giren ekme¤i ve bilyeleriyle milyonlar› harekete geçirdi.

HER YER L‹CE, HEP‹M‹Z MEDEN‹’Y‹Z! AKP’nin ‘çözüm’ sürecinde giriştiği savaş hazırlıkları kapsamında pekçok yerle birlikte Lice’de başlattığı karakol inşaatı 28 Haziran’da bölge halkı tarafından protesto edildi. Askerlerin, hedef alarak ateş açması sonucu 18 yaşındaki Medeni Yıldırım yaşamını yitirdi. Başsavcılık, Medeni’yi vuranları değil, Medeni’nin vücudunda alkol olup olmadığını araştırdı. İsyancılar ise Yıldırım’a sahip çıktı. “Ulusalcı” diye bilinen ilçelerde binlerce kişi “Her yer Lice” diye yürüdü, Gezi’den Lice’ye kardeşlik köprüsü kurdu. “Kardeşlik” namına Diyarbakır’a Barzani ile giden Erdoğan’a yanıt ise elinde oğlunun pankartıyla Fahriye Ana’dan geldi: “Oğluma Gezi Parkı’nda kahraman diyorlar. Ya siz? Oğlumun katilini neden bulmuyorsunuz? Savcılar, polisler nerede? Çocuğumun katili sizsiniz!”

MEHMET AYVALITAfi, ‹LK KAYBIMIZ... Haziran İsyanı’nın ilk kaybı Mehmet Ayvalıtaş, 1 Mayıs Mahallesi’nden çıkarak TEM Otoyolu’nu trafiğe kapatan yüzlerce kişi arasındayken, iki aracın kalabalığın içine dalmasıyla birlikte yaşamını yitirdi. Olay kayıtlara “trafik kazası” diye geçti. İddianame olay yeri keşfi olmadan, mobese görüntüleri bulunmadan, tanıklar dinlenmeden hazırlandı. Başbakan’ın “Analar ağlamasın” sözüne “Önce biz anaları öldürsünler ki evlatlarımızın öldüğünü görüp ağlamayalım” diyen Fadime Ayvalıtaş ise evlat acısına 6 ay dayanabildi ve 13 Aralık’ta kalp krizi sonucu yaşamını yitirdi. Mehmet Ayvalıtaş için yürütülecek adalet mücadelesi, aynı zamanda Fadime Ana için yürütülecek adalet mücadelesi haline geldi.

AL‹ ‹SMA‹L KORKMAZ, UNUTULMAZ... Haziran ‹syan›’n›n asli öznelerinden üniversiteli gençli¤in simgesi Ali ‹smail Korkmaz oldu. Eskiflehir’de 2 Haziran gecesi, polis sald›r›s›ndan kaçarken bir ara sokakta sopal› polisler ve sivil faflistlerin ortak sald›r›s›na u¤rayan Korkmaz, dakikalarca dövülmesinin etkisiyle beyin kanamas› geçirdi ancak hastaneye gitti¤inde doktor “Bir fley olmaz, dinlen geçer” dedi. 37 gün komada yaflam mücadelesi verdikten sonra yaflam›n› yitiren Korkmaz, sald›r›lardaki vahflili¤in de en çarp›c› örne¤iydi. Korkmaz’›n dava süreci de hukuksuzluklar zincirine dönüfltü. Sald›r› görüntülerinin polis ve sald›rganlar taraf›ndan silindi¤i ortaya ç›kt›. Korkmaz’›n mücadelesinin üniversiteliler taraf›ndan h›zla toplumsallaflt›r›lmas›, AKP’yi Eskiflehir’de görülecek davay› Kayseri’ye kaç›rmak zorunda b›rakt›. Duruflmalarda Korkmaz’› katletti¤i tespit edilen 10 kifliden sadece 5’i tutukland›, ikisi san›k bile yap›lmad›. Tan›k ifadelerine ve sonradan ortaya ç›kan görüntülere karfl›n katillerin korunmas›na devam edildi. Ali ‹smail Korkmaz’›n ad› ve mücadelesi, tribünlerin ve üniversitelilerin mücadelesinde güçlü bir biçimde yaflamaya devam ediyor.

ÇETELER DEVLET‹N, HASAN D‹REN‹fi‹N... İstanbul Gülsuyu’nda mafyanın devrimcilere yönelik saldırıları, 29 Eylül 2013’te ölümle sonuçlandı. 21 yaşındaki Hasan Ferit Gedik, çeteleşmeye karşı düzenlenen bir eyleme yönelik silahlı saldırıda başından vurularak katledildi. Cenazenin Gülsuyu’na götürülmesi engellenince Armutlu’da polis barikatının önünde üç gün direnişte kalan bölge halkı, polisi geri çektirerek binlerce kişiyle cenazeyi gerçekleştirdi. Gedik’i öldüren çete üyelerinden 3’ü tutuklanırken, birçoğu ellerini kollarını sallayarak yeni saldırılar gerçekleştirdi. Gedik etkin bir parçası olduğu İstanbul forumlarınca sahiplenildi. Hasan Ferit Gedik, Haziran İsyanı’nın faşizme karşı özgürlük ve yaşam alanlarına sahip çıkma mücadelesinin simgelerinden birine dönüştü.


15

HAZİRAN İSYANI 15 May›s 2014 / 28 May›s 2014

Halk›n Sesi

Artık hiçbir şey eskisi gibi değil

Haziran İsyanı’ndan bu yana yeni bir toplumun inşasına tanıklık ediyoruz. İsyan günlerinden aldığı cüretle sözünü söyleyen, iktidardan hesap soran halk ortak karar alıyor, anında müdahale ediyor, farklı alanlardan birleşik mücadeleyi örgütlüyor. Mücadele gibi değişim de hala devam ediyor

ÖZEN TAÇYILDIZ

G

ezi Parkı direnişiyle başlayan isyan günleri, gündelik hayatlarımızdan iktidara muhalefet etme biçimimize dek pek çok şeyi değiştirdi. Türkiye tarihine damgasını vurmuş bu halk isyanı, AKP için bir korku haline gelirken isyanı yaratan halkı da değiştirdi, dönüştürdü. Üstelik mücadele gibi bu değişim de hala devam ediyor, kendi içinde evriliyor. İstanbul’un merkezi Taksim’i 2 hafta boyunca gerçek anlamıyla yayalaştırmış, memleketin yasaklı meydanlarını açmış, iktidar-sermayemedya bloğunu silkelemiş milyonlar, o günlerin özgüveni, cesaretiyle bugün itirazı hayatın her ne alanına ilişkin isebireysel veya kitlesel biçimlerde sesini çıkarıyor, doğrudan müdahale ediyor. O günlerin açığa çıkardığı yetenekler, kazandırdığı deneyimlerle

dertlere mücadeleye temas ettiğini biliyor.

yaşamını kendisi örüyor. Yine isyan günlerinin ortak değerleri ile daha ileriye, yenilenerek devam etmeye zorluyor. Gezi direnişinden bugüne işte isyanın şifreleri:

HALKIN DEMOKRAS‹S‹ DO⁄RUDAN Ortaklık kimi zaman eylemlerde buluşuyor. Berkin öldüğünde elinde ekmeğiyle tek başına oturan biri tüm Türkiye için çağrı olabiliyor. Kimi zaman eylemlere ortak karar veriliyor. Özne olmayı öğrenen, deneyimleyen insanlar eylem ya da etkinliğe karar almaktan, yapılacak işler ve nasıl örgütleneceğini belirlemeye kadar özne olmak istiyor. Son örneği 29 Mayıs’ta temeli atılacak 3. Havalimanı’na karşı yapılacak eylemlerini belirlemek için İstanbul’da yapılan forum çağrısı. Ne AKP’nin önerdiği gibi siyaset etme biçiminin tek yolu sandık ne de sandığa gitmek toptan yetki devri anlamına geliyor. Forumlarla hayatımıza girmiş sahici bir demokrasi var artık: “doğrudan demokrasi” Mahalleler ölçeğinde

‹SYANDAN ALDI⁄I CÜRETLE “Yeter” diyen insanların sesiyle başlayan isyan insan olmaya ilişkin önemli bir özelliği ortaya çıkardı; sözünü söylemek. İnsanlar, artık yaşamın her alanında sözünü söylemeyi, buna cesaret etmeyi ve sözüne sahip çıkmayı öğrendi. İktidardan hesap sorabilme hakkının olduğunu bilen insanlar TOMA’nın onune geçiyor, belediyenin hukuksuz inşaatını mühürlemeye gidiyor, seçim standlarında AKP’lilerden çaldıklarının öldürdükleri insanların hesabını soruyor. Tek başına “kahramanlık” hikayeleri değil bunlar. İsyan günlerinden aldığı cüretin toplumda bir karşılığı olduğunu ortak

Gezi’den sonra sokaklar AKP için pek de tekin de¤il. Seçimler öncesi flova ç›kan AKP konvoylar› geçtikleri yerlerde yuhaland›, h›rs›zl›klar› yüzlerine hayk›r›ld›, “Katilleri istemiyoruz” denilerek mahallelerden kovuldu.

LGBT Onur Yürüyüflü’nün, geçti¤imiz y›l Gezi’den çok önce belirledi¤i temas› “direnifl”ti. Onur Yürüyüflleri en kalabal›k ve coflkulu y›l›n› yaflarken eylemlerde LGBT‹’ler direniflin vazgeçilmez öznelerinden oldu.

parklara taşınan forumlarda ortak yaşam alanlarına dair ortak alınan kararlarla başlayan bu doğrudan demokrasi biçimi daha büyük ölçekte oluşumlarda da etkili. DO⁄RUDAN MÜDAHALE-K‹TLESEL ÇATIfiMA DÜZENE⁄‹ Karar alma biçimi doğrudansa eylem de müdahale de doğrudan. Kimi zaman tek başına. Edirne’de mahallenin tek yeşil alanı olan parka giren kepçeyi evinin penceresinden görüp gidip önüne oturan Kıymet Teyze gibi. Kimi zaman da kitlesel eylemlerle. AKP’nin yolsuzlukları patladığında, e-bilet zorlaması geldiğinde, internet sansürlendiğinde… İnsanlar kendiliğinden kitlesel eylemlerle sokağa dökülüyor. Üstelik militan bir biçimde çatışmayı da göze alarak. Üstelik o da kendi içinde örgütlü saatler süren çatışmaların da bir düzeneği var. Direniş kültürünün oluşturduğu da-

yanışma organizasyonu yeteneği ile kendiliğinden örgütleniyor. Revirlerden hukuki yardıma direnişçilere kapılarını açan evlere esnafa dek. Direnişin içinde geliştirilen özsavunma araçları gaz maskesi talcidli sudan havai fişeklere kalkanlara dek. Eylemin çağrısını sosyal medyadan yapan barikat bilgisini eylemden alan ama sokaktan ayağını kesmeyen bir örgütlenme ile. B‹RLEfi‹K MÜCADELEYE Barikatlarda birleşenler sadece aynı alanda mücadele edenlerle değil farklı alanlardaki mücadelelerde de birleşiyorlar. Kentin ortak alanının talanına karşı başlayan mücadele tüm Türkiye’de kentin, doğanın talanına karşı kesintisiz devam ediyor. İktidarın talanına karşı Gezi’den Hewsel’e uzanan direniş mücadeleyi ortaklaştırıyor. AKP’nin “çılgın” inşaatları kentlerimizi, doğamızı ve beraberinde işçileri de öldürürken kent-çevre mü-

AKP’nin fliddetli sald›r›lar›na karfl›l›k özsavunma biçimleri de oluflmufl durumda. Gaz maskesi, talcid, deniz gözlü¤ü… Direnifl ne kadar meflruysa bunlar da o kadar ola¤an. Elinin alt›ndaki süpürgeyi barikat malzemesi yapmak gibi.

‹ste halk›n habercili¤i… Sadece bu de¤il, insanlar medyan›n haber verme biçimine de müdahale etti. Protestolar›n› Do¤ufl Holding önüne tafl›d›, Taksim Meydan›’nda “polis halk›na sald›r›yor, do¤ru haber verin” diyerek canl› yay›na müdahale etti.

cadelesi emek mücadelesiyle içiçe geçiyor. “ÖTEK‹”NE ALAN AÇILDI Birleşen mücadeleler farklı alandan, hayatlardan insanları da birleştirdi. Dayanışma temelinde başlayan birliktelik, beraberinde ayrımcılığa karşı tutumu da geliştirdi. İktidarın halkı ayrıştırmak bölmek için kullandığı farklılıklar iktidarın şiddeti karşısında ilk defa hakiki bir ortak zeminde buluştu. Kürtler, eşcinseller, seks işçileri, LGBTİ’ler, dışlanan, mesafe konulan, nefret edilen, bir biçimde ötelenen gruplarla başka değerlerde buluşuldu. Hem kendini ifade etmek, anlatmak hem de “öteki”ni anlamak için alan açıldı. Hayatlarımızda kentlerimizde kendimize açtığımız alanlar iktidarı zorluyor bir süredir. Bizi de daha iyiye, güzele örgütlü birleşik bir mücadeleye zorluyor. Neydi sloganımız: “Bu daha başlangıç, mücadeleye devam”.

Birleşik kent mücadelesi Kentine, eme¤ine, do¤as›na yaflam alanlar›na sahip ç›kan insanlar, iktidar›n talanlar›na karfl› yürüttükleri parçal› mücadeleyi birlefltiriyor. Çok say›da forum, çevre örgütü ve demokratik kitle örgütünün kat›l›m›yla 22 Aral›k’ta ‹stanbul’da ilk defa bir kent mitingi düzenlendi. Haklar›n›n ve taleplerinin neoliberal kente, ayakkab› kutular›na s›¤d›r›lamayaca¤›n› hayk›rd›. Do¤am›za ve kentimize sahip ç›kan bu insanlar, eflitlikçi ve özgürlükçü bir kent için ‹stanbul Kent Savunmas›’n› kuruyor.


SOKAĞIN SESİ

ÜRET EN B‹Z‹Z YÖNET EN DE B‹Z O LACA⁄IZ

15 May›s 2014 / 28 May›s 2014

16 Halk›n Sesi

Dünden yarına Haziran İsyanı Haziran İsyanı’nın üzerinden bir yıl geçti, direniş ise yeni biçimleriyle sürüyor. İsyanın ilham kaynağı olduğu birçok yaratıcı direnme biçimi sürerken toplumsal muhalefet mücadele deneyimlerine yenilerini kattı MEHTAP MET‹NO⁄LU

H

aziran İsyanı’nda üretilen birçok yeni-yaratıcı eylem tarzı, isyanın üzerinden geçen bir yıl boyunca direnişi sürdürme biçimi olarak gelişmeye devam etti. Ülkenin dört bir yanında yapılan mahalle ve park forumları, kurulan kütüphaneler, üretilen filmler, kısa filmler, belgeseller, sergiler, isyanda hayatını kaybeden direnişçilerin adının verildiği sokaklar, parklar, anıtlar, heykeller, nerede ihtiyaç varsa anında kurulan revirler, isyanla birlikte çoğalan alternatif medya deneyimleri, kurulan platformlar, işgal edilen evler hepsinin ilham kaynağı Haziran İsyanı’ydı. İsyanın ardından toplumsal muhalefetin bir yıl içinde biriktirdiklerini derledik. FORUMLAR SOKA⁄IN BAfiINI TUTTU “Doğrudan demokrasi”den esinlenerek Gezi Parkı’nda kazanılan deneyimler, Haziran İsyanı’nın ardından Türkiye geneline yayıldı. Mahalle, park ve üniversite forumları ülke genelinde 18 ilde ve toplamda 150’ye yakın merkezde yapıldı. Ankara’da 20’yi aşkın mahalle-park-üniversite forumu yapılırken İstanbul’da ise 60’a yakın merkezde direnişçiler forumlarda buluştu. Ayrıca Avukat Dayanışması ve Kadın Dayanışması gibi farklı dayanışma biçimleri altında da bir araya gelindi. İstanbul’daki kadın forumları, “İstanbul Kadın Dayanışması”, Ankara’daki kadın forumları da “Güvenpark Kadın Forumu” adı altında birleşti. Forumlar aradan geçen bir yıl içinde kentine, doğasına, isyana sahip çıkmak için sokaklardaydı. İs-

tanbul forumları ise, 18 Mayıs’ta ortak bir forum düzenliyor. Kadıköy Yoğurtçu Parkı’nda gerçekleşecek olan buluşma, yıldönümünden hemen önce Gezi Direnişi’ni ve forumların dününü, bugününü, yarınını değerlendirecek. SANATÇI EL‹ ‹SYANDA Haziran İsyanı’nda sanatçılar sanatıyla direnirken halk için, halkla birlikte, halktan yana sanatın önündeki engellere güçlü darbeler vurdu. Ağustos 2013’te “kendi sözü ve müziği olan” topluluklar ve müzisyenler “Gezici Müzisyenler Platformu”nu kurdu. İsyan müzikten sinemaya sanatın birçok dalını etkiledi. İsyana dair onlarca şarkı yazılırken kısa filmlere ve belgesellere konu oldu. İsyan sırasında video ve fotoğraf çekmek ise eylemci olmanın bir gereği haline geldi. İsyan sırasında biriktirilen tarihi anlar fotoğraf sergilerinde, kısa filmlerde, şarkılarda ve belgesellerde yaşatıldı. Bu yıl 9’uncusu gerçekleştirilen İşçi Filmleri Festivali’nin temasını Haziran İsyanı belirlerken afişten slogana, gösterilen filmlere kadar isyan perdeye yansıtıldı. İsyan üzerine çekilmiş 15 film, program kapsamında gösterilirken İFF’nin sloganı “Her yer festival her yer direniş”ti. 4’üncüsü yapılan Gençlik Filmleri Festivali’nin (GFF) teması ise “direniş”ti. GFF, perdelerini birçok yerde “Ali: Düşlerinde Özgür Dünya” belgeseli ile açtı. D‹REN‹fiÇ‹LER MÜCADELEYE YEN‹ B‹Ç‹M KAZANDIRDI Haziran İsyanı’nda hayatını kaybeden direnişçilerin adları, onlarca parka, sokağa, anıta ve meydana verildi. Eskişehir’de Ali İsmail Korkmaz’ın heykeli dikildi. Antakya’da Ahmet

Atakan Kütüphanesi, Ankara Mamak’ta Ethem Sarısülük Kütüphanesi, İstanbul İçerenköy’de Abdullah Cömert Kütüphanesi, İstanbul 1 Mayıs Mahallesi’nde Mehmet Ayvalıtaş Kütüphanesi, Diyarbakır'ın Lice İlçesi'ne bağlı Kayacık Köyü'nde Medeni Yıldırım Kütüphanesi, Kocaeli’nde Berkin Elvan Kütüphanesi açıldı. Söz konusu kütüphaneler ise açılan onlarca kütüphane ve kitaplıklardan yalnızca birkaçı. Hasan Ferit Gedik adına futbol turnuvası düzenlenirken birçok park forumu, parklarının adını direnişçilerin adlarıyla değiştirdi. MÜCADELE YEN‹ B‹Ç‹MLERE BÜRÜNÜYOR Haziran İsyanı, yeni mücadele zeminlerinin oluşmasına imkan sağlarken isyanın gücü kitlelerin kendine güvenini sağlamlaştırdı. AKP iktidarının isyanı şiddet ve zor aygıtıyla bastırma girişimleri sonucunda Gezi’de yaralananlar ve hayatlarını kaybedenlerin aileleri, “Gezi Şehitleri ve Gazileri Platformu”nu kurdu. İktidarın kirli yöntemlere başvurarak isyanı bastırma çabalarının yarattığı hukuksuzluklara karşı “Gezi Hukuk İzleme Komitesi” oluşturuldu. 2 Aralık 2013’te kentine, mahallesine, meydanlarına, doğasına sahip çıkan on binleri Kadıköy’de bir araya getiren İstanbul Kent Mitingi çağrıcıları, yeni bir yapılanmaya giderek İstanbul Kent Savunması ismini aldı. #İnternetimeDokunma eylemlerine "Ateist Dernek Girişimi" imzalı pankartla katılan ateistler isyanın kazandırdığı özgüvenle, “Ateizm Derneği”ni kurdu. D‹REN‹fi NEREDEYSE GEZ‹C‹ REV‹RLER ORADA Gezi Parkı’na kurulan revirlerde

parasız sağlık hizmeti, sağlık çalışanları tarafından karşılanırken saldırı olduğu anlarda da mobil sağlık çalışanları alanda ilkyardım ihtiyacı olan direnişçilerin yanındaydı. İsyan sırasında TTB, Acil Müdahale Birimi kurarken birçok otel, kafe ve kurum revire dönüştürülmüştü. İsyanda kazanılan bu deneyim internet eylemlerinde, Ahmet Atakan ve Berkin Elvan’ın hayatını kaybetmesinin ardından yapılan eylemlerde ve 1 Mayıs direnişlerinde de kullanıldı. Revirler nerede ihtiyaç varsa orada kuruluyordu. Mesleki bilgilerini halkın sağlığı için kullanan sağlık çalışanları ve doktorlar ise “Görevini kötüye kullanmaktan” yargılanıyor. Ayrıca Haziran İsyanı’nda Twitter kullanımının yaygınlaşmasıyla sosyal medya üzerinden ilkyardım bilgileri veren hesaplar da açıldı. Direnilkyardım ve gezirevir.com, sık sık polis saldırısı karşısında ne gibi önlemler alınması gerektiğini direnişçilerle paylaştı. FORUMLARDAN ‘‹fiGAL EVLER‹’NE Kadıköy Yeldeğirmeni Dayanışması’nın mahallede 15 yıldır inşaat halinde duran evi “Donkişot İşgal Evi”ne çevirmesi birçok “işgal evi” deneyiminin ortaya çıkmasına ön ayak oldu. İşgal edilen evlere Kadıköy Caferağa Dayanışması “Mahalleevi, SYKP üyesi öğrenciler “Beşiktaş Berkin Elvan Öğrenci Evi” adını verdi. Ayrıca Trabzon’da KTÜ’lü öğrenciler kampus içinde boş duran bir binayı işgal evine çevirdi. Zonguldak’ta ise SİT alanının peşkeş çekilmesine tepki gösteren halk, inşaatın başladığı SİT alanının karşısını işgal ederek ‘Çapulcu Lokali’ kurdu.

‘Üç befl a¤aç’tan Kuzey Ormanlar› Savunmas›’na 3. Köprü’nün ayaklar›n›n bulundu¤u Garipçe Köyü civar›nda 7 Temmuz günü “Buralar eskiden dutluktu” pankart›yla pedal çevirenlerin bafllatt›¤› hareket, bugün çok say›da forum, çevre örgütü ve demokratik kitle örgütünün emek verdi¤i Kuzey Ormanlar› Savunmas›’na dönüfltü. Kuzey Ormanlar› Savunmas› aktivistleri, 13 Temmuz’da öldürülen a¤açlar›n helvas›n› da¤›tt›, 19 Temmuz’da Ça¤layan Adliyesi’nde suç duyurusunda bulunarak süreci yarg›ya tafl›d›, 4 Ekim’de ormana gidip kesim alan›nda 3 gün boyunca yürüdü, 6 Ekim’de fiili a¤aç kesiminin sürdü¤ü Çekmeköy’de eylem yapt›, 22 Aral›k ‹stanbul Kent Mitingi’nin ça¤r›c›lar›

aras›ndayd›. Kuzey Ormanlar› Savunmas›, 27 Nisan’da Marmara Bölgesi’nde yerel çevre mücadelesi yürüten sivil toplum kurulufllar›n›, akademisyenleri ve çevre aktivistlerini bir araya getirmek amac›yla “Kuzey Ormanlar› Savunmas› Marmara Bölge Forumu”nu yapt›. Daha birçok eylem ve etkinlikte bulunan Kuzey Ormanlar› Savunmas›, dinamik ve renkli yap›s›yla Haziran ‹syan›’n›n tam da içinden do¤du. “Bizler 3. Köprü’nün yap›lmama, ormanlar›n talan edilmeme ihtimalini seviyoruz” diyen savunmac›lar bunun için de Haziran ‹syan›’ndan ö¤rendikleriyle Kuzey Ormanlar› mücadelesini büyütmeye kararl›.

Direnişin medyası büyüyor Gezi Park›'ndaki sald›r›lara karfl›, iktidar ayg›t› biçiminde hareket eden, gerçekleri görmemeyi örgütlü biçimde yapan ana ak›m medyan›n sansürüne ve kara propagandas›na karfl› yeni bir iletiflim kanal› ortaya ç›kt›. Sosyal medya kullan›m›n›n üst noktas›na ulaflt›¤› Haziran ‹syan›’nda direniflçiler, Twitter ve Facebook üzerinden ‘do¤ru’ bilgiye ulaflmaya çal›flt›. Çapul TV'nin ç›k›fl noktas›n› direnifl boyunca uygulanan

sansüre, karart›lm›fl haberlere karfl› direniflin içinden, direnifl alan›ndan gerçek bilgileri aktarmak oluflturdu. ‹syandan sonra direnifl sürdü¤ü gibi direniflin medyas› Çapul TV de yay›n hayat›na devam etme karar› ald›. Ankara ve ‹stanbul’da iki stüdyo kuran Çapul TV, mücadelenin ihtiyaçlar›na göre içeri¤ini belirledi¤i programlar›n› ço¤ullaflt›rarak yay›n hayat›n› sürdürüyor. Forumlardan muhtar adaylar›na, sanatç›lardan direniflçi

iflçilere kadar direniflin tüm öznelerini ekran›na tafl›d›. Çapul TV’nin yan› s›ra Naber Medya ve Kamera Sokak isyanla birlikte ortaya ç›kt› ve yay›n hayat›na devam ediyor. Ayr›ca Yar›n TV, direniflteyiz.org, Sayfalar Ortak Platformu gibi çeflitli medya kanallar› da bulunuyor. Twitter kullan›c› say›s›n›n artmas›yla Park Gazetesi, video occupy gibi sosyal medya üzerinden yay›n yapan kanallar da mevcut.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.