206 sayi

Page 1

17 Nisan 2014• 1,25 TL

Y›l 9 • Say› 206

ÖZGÜRLÜK VE ADALET ‹Ç‹N HESAP SORMAYA 1 MAYIS’A

AKP’ye meydan verme! Türkiye’nin kalbi bu 1 May›s’ta da Taksim’de atacak. Tayyip Erdo¤an’›n, kendisine bir meydan okuma alan› olarak kabul etti¤i, yenilgiyi tatt›¤›, halk isyan›n›n simgesi Taksim, ‹stanbul halk›n› bekliyor Haziran ‹syan›’n› 1 May›s’a tafl›mak isteyenlerin Ankara’daki buluflma adresi ise K›z›lay. Uzun y›llar›n ard›ndan Haziran ‹syan›’yla birlikte halk taraf›ndan ele geçirilen meydan 1 May›s’ta da bofl kalmayacak Türkiye’nin di¤er kentlerinde de “mücadeleye devam” diyen direniflçiler, Haziran’da zaptedilen meydanlar› AKP’ye vermeyecek. Sand›kta muhalefeti alt etti¤ini öne süren AKP’nin mumu 1 May›s meydanlar›nda sönecek

Meydan vermiyoruz, meydan okuyoruz

Sf. 3

SEÇ‹M KURTARMADI KR‹Z SÜRÜYOR

Özgürlük sokakta kad›nlar 1 May›s’ta AKP'nin kadın düşmanlığına karşı sokakta mücadeleyi büyüten kadınlar “Gericiliğin iktidarını biz yıkacağız” diyerek 1 Mayıs meydanlarına çıkıyor. İşçi, işsiz, öğrenci, köylü kadınların ortak isteği eşit ve özgür bir hayat.§ S.2

Seçimde ald›¤› oy oran› AKP'yi kurtarmad›, siyasi kriz sürüyor. AKP krizi de memleketi de eskisi gibi yönetemiyor. Erdo¤an cumhurbaflkanl›¤›n› kiflisel kurtulufl projesi olarak görüyor ancak “terleyen cumhurbaflkan›, yetkisiz baflbakan” formülü henüz parti içinde dahi genel kabul görmüfl de¤il. Anayasa Mahkemesi ile iktidar aras›ndaki gerilim ise egemen s›n›flar aras› çatla¤›n bir yans›mas› ve AKP'nin elinin pek de rahat olmad›¤›n› gösteriyor. Kendini güvende hissetmeyen Erdo¤an fliddet ayg›t›n› M‹T üzerinden kendi tekeli alt›nda yap›land›rmaya, M‹T'i de iktidar› da “yasall›k” flemsiyesi ile koruma alt›na almaya çal›fl›yor

Haziran'dan 1 May›s'a 1 May›s'tan Haziran'a 2013'te1 Mayıs Taksim direnişi Haziran İsyanı'nın işaret fişeğiydi. 1 Mayıs'ta sokaklardan yükselen “Her yer Taksim her yer direniş” sloganı tam 30 gün sonra 31 Mayıs'ta yine tüm Türkiye sokaklarında bu defa AKP'ye karşı bir halk isyanının parolası olarak yankılanıyordu. Haziran İsyanı'nda kendi gücünü gören ve iktidarı sarsan halk şimdi yeniden sokaklara, ele geçirdiği kent meydanlarına çıkmaya hazırlanıyor. Erdoğan'ın çürümüş diktatörlüğüne karşı milyonların dilindeki adalet, özgürlük, eşitlik talepleriyle 2014 1 Mayıs'ı sokağın isyanının, yeni Haziranların habercisi olmaya aday... § S.8

Her yer festival, her yer direnifl Uluslararası İşçi Filmleri Festivali'nin 9'uncusu 1-8 Mayıs'ta İstanbul, Ankara ve Diyarbakır'da eş zamanlı olarak başlayacak. Bu yılın teması “Her yer festival her yer direniş”. 25'i yabancı 52'si yerli 77 filmin gösterileceği festivalin omurgasını, işçi direnişlerini ve Haziran İsyanı'nı konu alan filmler oluşturuyor. 20 filmden oluşan bir seçki, gösterim salonlarının dışında direnişin medyası Çapul TV'de de gösterilecek. Ayrıntılı bilgi için: http://festival.sendika.org/

‹flgal ve direnifllerle 1 May›s’a 1 Mayıs’a giderken İstanbul’dan Diyarbakır’a, Antalya’dan Tekirdağ’a onlarca işyerinde ve fabrikada militan işçi direnişleri yaşanıyor. Birçok kente ve işyerine yayılan direniş çoğunlukla işyeri işgali ve fiili grevler biçiminde gerçekleşiyor. Beyaz yakalısından inşaat işçisine, liman işçisinden tekstil işçisine, enerji işçisinden sağlık işçisine on binlerce emekçi Haziran’ın umudunu taşıyor, öfkesini büyütüyor. S.7


2

KİBELE 17 Nisan 2014 / 1 May›s 2014

Halk›n Sesi

Özgürlü¤ümüz için kavga edece¤iz iddetin, gericiliğin, yoksulluğun, yolsuzluğun iktidarının meşruiyetini yeniden tesis etmeye sandık sonuçları yetmiyor. Kadınlar olarak eşit, özgür bir yaşam için özgüçlerine, mücadelelerine tutunarak 1 Mayıs’a hazırlanıyoruz. Yerel seçim sürecinde ülkenin dört bir yanında AKP gericiliğine, yolsuzluğa, yoksulluğa karşı tepkilerimizi eylemlerimizle görünür kıldık. Bugün de, seçim sonuçları yeni yeni açıklanırken Tayyip Erdoğan’ın yaptığı balkon konuşmasıyla bize karşı savaş ilan eden iktidara, baskı politikalarına, gericiliğe karşı “daha fazla sokak, daha fazla isyan” diyerek yanıt veriyoruz. Hem de her zamankinden daha güçlü; kürtaj hakkı eylemlerinden Haziran İsyanı'na, yerel seçim sürecinde açığa çıkan “Artık yeter, biz yöneteceğiz” iradesinden, 8 Mart’ta geceli gündüzlü eylemlere daha öfkeli, daha kitlesel, daha kararlı… Kadınlara karşı savaş balkondan ilan edildi: 'Direniş her yerde' Seçim sonuçlarıyla ve sonrasında açığa çıktığı üzere AKP toplumsal kutuplaşma yaratarak, bu kutuplaşmayı derinleştirerek sarsılan iktidarını sağlama almaya çalışacak. Bu kutuplaşmanın harcı gericilik, savaş ve şiddet olurken bu politikalar yine en çok kadınları hedef alıyor. Nitekim hemen seçimlerin ardından Bingöl Belediye Başkanı “Belediye başkan yardımcılığında ve başkan vekilliğinde kadınlara görev vermeyeceğiz” sözleriyle kadınlara bir kez daha “evlerinize dönün” çağrısını yaptı. Kadınları toplumsal yaşamdan dışlamanın bin bir yolunu hayata geçiren iktidarın icraatları Keban Belediye Başkanı'nın kadınlara özel otobüs uygulamasıyla sürdü. Kadınları aileye hapseden, eve mecbur bırakan iktidarın toplu taşıma araçlarında kadınları yalıtma çabası gericiliğin farklı biçimler Dilflat alarak örgütlenmeye devam Aktafl edeceğini gösteriyor. Meclis daha tatildeyken baHalkevleri sına servis edilen haberlerden Kad›n Sekreteri kadın emeğini daha çok güvencesizleştirmek ve ucuzlatmak üzere hazırlanan “Kadın İstihdam Paketi”ni yasalaştırmanın iktidar için önceliğini koruduğunu öğreniyoruz. İşyerlerinde, evlerde en güvencesiz işlerde kadın emeği sömürülürken, tarım sektöründe, ev işçiliğinde kadınlar iş cinayetlerinde katledilirken, kreş olmadığı için işyerlerine getirilen çocuklar dahi hayatlarını kaybederken iktidarını korumak isteyen AKP; kadınları emekçileri kendi kavgasına taraf olmaya çağırıyor. Yolsuzlukları herkesçe görünür olan iktidar, kasalarında, ayakkabı kutularında kadınların alınterinin karşılığı birikirken Tayyip Erdoğan, o balkon konuşmasında ailesini de yanına alarak, halkı bu suça batmış ailenin yanında taraf olması çağrısını yapıyor. Balkon konuşmasında, Tayyip Erdoğan’ın yanında dikilen Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı ile birlikte kadınlara karşı ilan ettiği savaşta kadınlar can vermeye devam ediyor. Nisan ayının ilk 11 gününün her birinde kadınlar, AKP gericiliğinden, iktidarından beslenen erkek şiddeti sonucu olarak öldürüldü. Çocuk yaşta zorla evlendirilmeyi “masumane”, kadın cinayetlerini istatistik, eşcinselliği hastalık olarak gören bir iktidarda kadın cinayetlerinin sıradanlaşmasından başka bir şey olamaz da zaten. Özgürlük sokakta, kadınlar 1 Mayıs alanlarına Emekçilerin, gençlerin, kadınların, halkın devrimci eyleminden korkan AKP iktidarı bir kez daha 1 Mayıs meydanlarını yasaklayarak ömrünü uzatmaya çalışıyor. Taksim Meydanı başta olmak üzere 1 Mayıs meydanlarını şimdiden çevrelemeye başlayan barikatların insanca bir yaşam, eşitlik ve özgürlük taleplerimizin karşısına dikildiğini biliyoruz. Bu barikatları 1 Mayıs’lardan, Haziran İsyanı’ndan, 8 Mart gece yürüyüşlerinden tanıyoruz. Biz kadınlar, bu barikatları tanıdığımız gibi şiddetin her çeşidini meydanlardan, evlerimizden yaşamlarımızdan biliyoruz. Ve bir kez daha devlet şiddetine, özgürlüğümüze kurulan barikatlara meydan okuyoruz. Şiddetin, baskının iktidarının karşısına 1 Mayıs meydanlarına çıkmaya hazırlanıyoruz. Evlerimize dönmüyoruz, yaşamın bütün alanlarında, ülkenin bütün meydanlarındayız İktidar nafile eve dönün çağrıları yapsın, dönmeyenleri ıslah etmek için barikat, gaz, TOMA siparişleri versin. Evlerimize dönmüyoruz. Yaşamın her alanında, belediye yönetimlerinde, muhtarlıklarda, sendikalarda, işyerlerimizde, mahallelerimizde sözümüzü, eylemimizi büyütürken AKP gericiliğine hep birlikte meydan okumak üzere, emeğimizin hakkı için 1 Mayıs meydanlarında buluşuyoruz. Yaşamın her alanında, direnişin her biçimi ile var oluyoruz. AKP iktidarını yıkmak üzere attığımız her adımda gerçek eşitliğin, özgürlüğün temellerini atıyoruz. Her gün büyüyen öfkemiz ve umudumuzla 1 Mayıs meydanlarına buluşuyoruz. “Gericiliğin iktidarını biz yıkacağız” diyen kadınlar, meydan okumanın coşkusuyla 1 Mayıs meydanlarındayız.

Ş

DÜZELTME 205’inci say›m›zda resmi seçim sonuçlar› aç›klanmadan yer verdi¤imiz “LGBT‹’ler belediye meclisinde” bafll›kl›, haberimiz resmi sonuçlar aç›klan›nca hatal› hale gelmifltir. LGBT‹ bireyler, 27’nci s›radan gösterildikleri için belediye meclisine girememifltir.

A K P ’ Y E , E R K E K EG EM EN L‹ ⁄ ‹ N E , K A D I N D Ü fi M A N LI ⁄ I N A K A R fi I

Meydanlarda olacağız! Antalya Ahmetler Köyü’nden HES direniflçisi kad›nlar: “HES'lere karfl›, suyumuza sahip ç›kmak için 1 May›s'ta olaca¤›z”

Kimimiz ev kadını, kimimiz işçi, emekli, memur, öğrenci ya da işsiz... Mesleklerimiz, şehirlerimiz farklı ama hepimizin 1 Mayıs'a gitme nedeni aynı: Eşit ve özgür bir hayat Mayıs meydanları görünmeye başladı. Herkes gibi kadınlar da “o” gün geldiğinde sokaklarda, meydanlarda barikatlarda olacaklar. Türkiye'nin dört bir yanındaki Kibeleler kadınların neden 1 Mayıs meydanlarında olması gerektiği sorusunu yanıtladı. Ev işçisi, sağlık emekçisi, memur, akademisyen, ataması yapılmayan öğretmen, HES direnişçisi, DirenİŞÇİ ya da LGBTİ birey... Kimimiz Karadeniz'de bir köyde, kimimiz Akdeniz'de ya da ülkenin herhangi bir yerinde aynı sorulara farklı cümlelerle aynı yanıtı verdik: “Erkek egemenliğine, AKP'ye, kadın düşmalığına karşı eşit, özgür bir hayat için 1 Mayıs'ta meydanlarda olacağız”

kadınlar, ücretli bir işte çalışsa da çalışmasa da en büyük emekçidir. Neoliberal politikalar uygulanmaya başlandığında özellikle kadınları iş alanlarından uzaklaştırıp evlere hapsetti. Ve bununla birlikte güvencesiz fason işçiliğe mecbur bırakıldı. Kadınların eşit işe eşit ücret şiarını yükselterek, emeklerine ve kimliklerine sahip çıkmaları için 1 Mayısta alanlarda olmamız gerekir.”

MERS‹N'DE D‹REN‹fiÇ‹ SEMRA: “EN ÇOK DA KADINLAR ÇIKMALI SOKA⁄A” Semra, 30 yıldır sağlık işçisi, 9 yıl önce şiddet gördüğü eşinden ayrılarak 2 çocuğuyla silbaştan bir hayat kurmuş. Haziran İsyanı'ndan bu yana her eyleme katılıyor. Sokağa ilk kez o zaman çıkmış ancak “Kendimi bildim bileli mücadele içinde oldum hep. Zaten hepimizin hayatı bir direniş değil mi?” diyor. “Kadınlar 1 Mayıs’a neden katılmalı?” sorumuza şöyle yanıt veriyor: “En çok kadınlar eziliyor, hem işte hem de evde emek harcıyorlar. En çok da onlar çıkmalı sokağa. Emekleri için çıkmalılar ve bunun mücadelesini vermeliler. Ben bugüne kadar 1 Mayıs günü de çalıştığımdan hiç çıkamadım ama bu sefer ne olursa olsun orada olacağım”.

Nevim

1

ÇANAKKALE'DE ESNAF SEZA: “Efi‹T ‹fiE Efi‹T ÜCRET ‹Ç‹N SOKA⁄A” Seza, Çanakkale'de esnaf. Onun da 1 Mayıs'a katılmak için bir sebebi var. Kadınların emeğinin güvencesizleştirilmesine karşı 1 Mayıs'ta meydanda olacak. “Toplumun erkek egemen zihniyetinden kaynaklı işçiler arasında da kadın erkek eşitsizliği var. Özellikle

Semra

KOCAEL‹'NDE B‹R KADIN EfiKIYA: NEV‹M Nevim Kocaeli'nde yaşayan bir Hopalı... 3 çocuk annesi Nevim kendini “Eşkıya bir kadın” olarak tanıtıyor bize. Çalışmıyorum dese de yılda 3 kere memlekete çay toplamaya gidiyor. 1 Mayıs'a neden gideceksin diye sorduğumuzda bir tek cevap vermiyor. Kocaeli'nde yaşadığı mahallede parasız bir kreşleri olmadığı için, birlikte çalıştığı çay işçisi kadınlara ve kendisine güvenceli bir iş için, Gezi Direnişi'nde oğullarını kaybeden anneler için ve AKP'yi istemeyen bir kadın olarak AKP'den hesap sormak için Nevim 1 Mayıs'ta alanda olacak. ESK‹fiEH‹R'DEN LGBT'LER SESLEN‹YOR: “EMEK MÜCADELES‹N‹N DESTEKÇ‹S‹ DE⁄‹L ÖZNES‹Y‹Z” O da birçok kadın ve LGBTİ birey gibi ilk defa 1 Mayıs'a katılacak. Eskişehir'de MorEl LGBTİ örgütüyle birlikte mücadele ediyor. Herkes gibi LGBTİ'lerin de bir değil birçok sebebi var sokağa çıkmak için. Haziran İsyanı'nda LGBTİ'ler için ne değiştiğini soruyoruz önce, farklı alanlarda mücadele edenlerin ortak alanlar yaratma konusunda geri alınamaz bir ilerleme yarattığını söylüyor. 1 Mayıs'ta neden sokağa çıkacaklarını ise “LGBTİ hareketi, 1 Mayıs'ta emeğin sömürüsüne karşı, işçi ve emekçinin hak ve özgürlük mücadelesine sadece destekçi katılımcı değil, bizzat mücadele alanının öznesi olarak katılacak” diyerek özetliyor.

SAMSUNLU AYÇA: “ÖZGÜRCE B‹Z DE VARIZ DEMEK ‹Ç‹N... Ayça Samsun'da 1 Mayıs alanında olacak. AKP’nin ve toplumun kadınlara yaptığı cinsiyetçi ayrıma, toplumda kadını sadece insan olarak değil, hep birinin anası, kardeşi, eşi olarak görmelerine, birey olarak değerlendirmemelerine karşı 1 Mayıs'a katılacak. Son olarak ne demek istersin diye soruyoruz, ekliyor, “İş hayatında ve toplumsal yaşamda erkek egemenliğine, cinsiyetçiliğe artık yeter demek için, sistemin dayattığı 'Sen kadınsın sus! Hep bir adım geride dur' dayatmalarına ‘Hayır’ demek için, özgürce 'Biz de varız' demek için tüm kadınlar 1 Mayıs'ta alanlara.” KARAÇAMLI GÖNÜL: “B‹Z‹ YÖNETEN BU KOKUfiMUfi Z‹HN‹YETE KARfiI” Neden 1 Mayıs'a katıldığını soruyoruz Trabzon Karaçam'da derelerine yapılacak HES'e karşı mücadele eden Gönül'e cevabı kısa ve öz: “Var olan çürük sistem ve bu sistemi oluşturan, bizi yöneten kokuşmuş zihniyet.” Gönül 1 Mayıs'ta alanalara hem bu zihniyetin halka kabul ettirmeye çalıştığı dayatmalara, yolsuzluklara, adaletsizliklere karşı durmak için çıkıyor. Peki bir kadın olarak neden önemli diye soruyoruz, “Kadınlara yönelik şiddetin tacizin,ve ötekileştirmenin gün geçtikçe artması” diyor. Ve başlıyor sıralamaya “Eğitimdeki yetersizlik, halkın sokaklarda hak arayışına hükümetin uyguladığı şiddet, doğanın talan edilmesi, kısacası toplum olarak temel hak ve özgürlüğümüzün kısıtlanması hatta yok edilmesi başlıca nedenlerimdir. Saygılarımla.” TRABZON'DAN EL‹F: “UMUDUMUZU Y‹T‹RMEMEK ‹Ç‹N 1 MAYIS'TA ALANLARA” Elif Tunç Trabzon'da ataması yapılmayan bir öğretmen. “Neden sokaklardasın?” sorumuza yanıtı basit “Çünkü sokaklar bizim. Çünkü özgür olmak istiyorum, nefes almak istiyorum.” 1 Mayıs'a neden katılacağını soruyoruz “1 Mayıs sadece işçinin bayramı değil, emeğin ve alınterinin sembolü” diyor. Ataması yapılmayan öğretmen olarak Elif, önlerine koyulan hiçbir geçerliliği ve güvenilirliği olmayan sınavlara, adaletsizliğe karşı sokağa çıkacak. “Öğretmenlik mezunlarının hepsi öğretmen olacak diye bir kaide yoktur” diyen bir milli eğitim bakanına karşı okulların ticarethaneye dönüştürülmek istenmesine karşı “Ne öğretmenler tacir, ne de öğrenciler müşteridir” dediği için sokakta olacağını söylüyor. Son olarak ekliyor ve bitiriyor, “Umudumu yitirmemek, yalnız olmadığımı görmek için 1 Mayıs’ta sokaklardayım.”

Neden 1 May›s'ta meydanlarda olaca¤›z? ANKARA Sultan Ç›rac›: Kad›na yönelik fliddete, tacize, tecavüze, bask›lara karfl›, Berkin Elvan’lar gibi gençler ölmesin diye, AKP düzenine ve faflizme karfl›... Türkan fiahin: Dayan›flmay›, mücadeleyi ve umudu büyütmek için, kad›n düflmanlar›ndan, halk düflmanlar›ndan hesap sormak için... Süheyla Çelikcan: Bar›fl, özgürlük, eflitlik ve adalet taleplerimiz için... Beliz Bayrak: AKP’nin gericili¤ine, kad›na yönelik fliddete, ölümlere, çocuk gelinlere, iflsizli¤e art›k yeter demek için 1 May›s’tay›m... ‹ZM‹R/GÜLTEPE Hasret Poyraz: Çocu¤um olmadan önce büyük endiflelerim olmazd›. fiimdi her ad›m›m› dikkatle at›yorum. Yürürken bir tafla tak›laca¤›m diye korkuyorum. Çocuklar›m›z›n gelece¤i için, Berkin için... ‹STANBUL Gazel Arslan: “Evde çal›flan kad›nlar 1 May›s’ta olmaz” diyorlar. Evde çal›flan kad›nlar›n ne sigortas› var, ne servisi var, ne de haklar› var. Bir ömür boyu böyle devam etmemek için... Gül Arslan: Kad›nlar hep evde mi otursun! Onlar hep ön planda biz arkada m› kalal›m! Biraz da biz ön plana ç›kal›m. Sesimizi duyural›m.

Gönüll


3

GÜNDEM 17 Nisan 2014 / 1 May›s 2014

Halk›n Sesi

Halkevleri: AKP'ye meydan verme, meydanı verme!

H

alkevleri tüm Türkiye'de halkın adalet ve özgürlük talebini 1 Mayıs meydanlarına taşımaya hazırlanıyor, “Yalana, hırsızlığa, zorbalığa, AKP’ye meydan verme! Meydanı verme!” diyerek herkesi 1 Mayıs'a katılmaya çağırıyor. Halkevleri Genel Başkanı Oya Ersoy 2014 1 Mayısı ile ilgili bir açıklama yayımladı. Ersoy yaptığı açıklamada “Geçtiğimiz 1 Mayıs ve ardından 31 Mayıs’ta başlayan isyanımız, AKP faşizmine karşı haklı mücadelemiz sürüyor. 1 Mayıs'ta Haziran İsyanı’nda aramızdan aldıkları kardeşlerimizle birlikte yıllar yılı halka yasakladıkları, alınterimizle, mücadeleyle kazandığımız meydanlara yürüyoruz” dedi. Sandığın hırsızlığı, rüşveti, yolsuzluğu, zorbalığı aklamadığını ifade eden Ersoy AKP'nin seçimlerden kazanarak çıkmadığını bildiğini, sokağın gücünden korkarak saldırganlaştığını ve kent meydanlarında 1 Mayıs yasaklarının bu korkunun ürünü olduğunu belirtti.

tanımadıklarını ifade etti. Ersoy “Ülkemizdeki meydanlar iktidarların malı değildir, halkındır. Hiçbir iktidar meydanları halka yasaklayamaz. Yüz binlerce insan İstanbul’da Taksim’e, ülkenin dört bir tarafında 1 Mayıs meydanlarına çıkmak için hazırlanırken yandaş sendikalarına çağrı yaptırıyor. Türk İş Kadıköy’e, Hak İş Kayseri’ye çağırıyor. İşçileri, halkı bölmek için, gayrimeşru hükümetin Taksim yasağını desteklemek için. Oysa herkesin bildiği gerçek; 1 Mayıs alanı Taksim’dir, Taksim halkındır” dedi. Halkevleri Genel Başkanı Oya Ersoy'un açıklamasının devamı şöyle; “Sokak özgürlüktür. Tek tipleşmeye, herkesi bir kalıba sokmaya çalışan iktidara dur demektir. Halkın kendi kaderine, kendi yaşamına sahip çıkmasının yoludur. Özgürlüğümüz için 1 Mayıs’a! Sokak adalettir. Yağma, katliam, hırsızlık, yolsuzluk, hukuksuzluk düzenine karşı adalet talebidir. Katillerin, hırsızların, savaş suçlularının yakasına

yapışmaktır. Adalet için 1 Mayıs’a! Sokak eşitliktir. Bir avuç sömürücünün zenginlik içinde yaşadığı, milyonların açlık sınırının altında yaşadığı bir ülkede üretenlerin yönettiği, eşitlik içinde yaşadığımız bir ülke mücadelesinin verildiği yerdir sokak. Eşitlik için 1 Mayıs’a! Sokak kardeşliktir. Türklerin, Kürtlerin, Arapların, Ermenilerin, ülkemizde yaşayan bütün halkların eşit haklara sahip olarak kardeşçe yaşadığı bir ülke mücadelesidir. Kardeşlik için 1 Mayıs’a! Sokak halk demokrasisidir. Söz, yetki, karar hakkının meydanlarda, parklarda, forumlarda doğrudan demokrasi yöntemiyle kullanılmasıdır. Halk Demokrasi için 1 Mayıs’a! Sokak dayanışmadır. Adını bile bilmediğin bir insanla ortak bir amaç için omuz omuza vermektir sokak. İnsanlar arası rekabet ve düşmanlığı körükleyen kapitalizmin karşısında birliğin değerini ve gücünü gösterendir. Dayanışma için 1 Mayıs’a!”

'1 MAYIS ALANI TAKS‹M’D‹R' İstanbul Halkevleri 1 Mayıs'ta Taksim'de olacak. Ersoy yaptığı açıklamada kent meydanlarına iktidar tarafından konulan yasakları

İsyanın sesi 1 Mayıs'ta Kızılay'da 1 Mayıs için Ankara toplumsal muhalefeti ikiye ayrıldı. Sendika bürokrasisi Sıhhiye’de karar kılarken, politik inisiyatifler, forumlar, gençlik örgütleri kentin ve direnişin merkezi “Kızılay” diyor

H

aziran İsyanı’ndan sonra sadece egemenler için değil, toplumsal muhalefet için de sıkça dillendirilen “Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” tespitinin son dönemdeki önemli yansımalarından biri Ankara'daki 1 Mayıs tartışmaları oldu. Hak-İş, Memur-Sen gibi AKP yanlısı konfederasyonların Tandoğan’da Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı ile el ele düzenlediği 1 Mayıs’ları bir kenara bırakırsak; mücadeleyi sokakta ören toplumsal muhalefet, bir süredir farklı düzlemlerde yürüttüğü tartışmalar sonucunda 1 Mayıs için farklı politik tavırlar geliştirdi. Sendika ve meslek odaları bürokrasisi, 1 Mayıs’ın yıllardır olduğu gibi Sıhhiye Meydanı’nda bir miting olarak yapılması tutumunu geliştirirken, Haziran İsya-

nı'nda öne çıkan politik inisiyatifler, mahalle forumları, gençlik örgütleri “1 Mayıs’ın AKP’nin izin verdiği alanda ve izin verdiği biçimde” değil kentin en önemli meydanı ve Haziran İsyanı'nın Ankara'daki sembolü Kızılay'da kutlanması gerektiğini söyleyerek Kızılay'a çağrı yaptı. D‹REN‹fi ‹Ç‹N, ETHEM ‹Ç‹N, TAKS‹M ‹Ç‹N #1May›staK›z›laya Sosyal medyanın eğilimi de mutlak biçimde Kızılay yönünde oldu. Nisan başından itibaren 1 Mayıs’ın Kızılay’da olması gerektiğine yönelik başlıklar, etkinlikler ve gruplar açıldı. Yapılan tartışmalarda şu tartışmalar öne çıktı: Geçtiğimiz 1 Mayıs'tan bu yana

hiçbir şey eskisi gibi olmadığı için 1 Mayıs tartışması da eski rutinle örgütlenemez. Ethem'in Kızılay'da öldürülmesi, AKP faşizminin saldırganlığı ve baskıları, direniş sırasında Kızılay'ın halk tarafından birçok kez kazanılması, onu direnişin sembol mekanı yapıyor. Kızılay Ankara'nın ana meydanı olarak Taksim'in başkentteki muadilini temsil ediyor. Direnişle özgürleştirilen mekanlara sahip çıkılması, Kızılay'ı vazgeçilmez kılıyor. Yıllardır Sıhhiye Meydanı’nda ortaklaşa düzenlenen Ankara 1 Mayıs’larında bu yıl ikiliğin oluşmasının

belirli politik gerekçeleri var. Yürüyüş güzergahı ile saatinin iyi belirlenmemesi ve kürsünün iyi kullanılmamasının 1 Mayıs’ı ruhsuzlaştırdığına yönelik eleştiriler uzun zamandır mevcuttu. Bu eleştiriler, Haziran İsyanı’nın yarattığı değişim rüzgarıyla daha da öne çıkmış durumda. Son bir yılda Güvenpark’ın direnişle kazanılması, Kızılay Meydanı'nın defalarca işgal edilmesi, Ethem Sarısülük’ün Kızılay’da katledilmiş olması ve TaksimKızılay arasında direniş eksenli kurulan bağ 1 Mayıs tartışmalarında belirleyici oldu.

Meydan vermiyoruz, meydan okuyoruz! Geçen yılki 1 Mayıs’tan başlayarak bu yılki 1 Mayıs’a kadar yaşadığımız koca bir yıl, ülke tarihinin benzeri görülmemiş tarihsel olaylarına tanıklık ettiğimiz bir dönem oldu. Ve üstelik bu dönem noktalanmış, tamamlanmış değil. Hala canlı, hala dinamik ve hala ezilenler lehine zaferle tamamlanabilecek bir süreç olarak ilerliyor. Yerel seçim sonuçları Tayyip Erdoğan dahil hiç kimseyi memnun etmedi. Tam da bu yüzden siyasetin hiçbir öznesi yeni bir siyasal proje ortaya koyamıyor, herkes seçim öncesi pozisyonunu ve çizgisini devam ettirmekle meşgul, şimdilik. Yerel seçim sonuçları “beklenen” kırılmayı yaratmadı. Sadece fay hatları üzerindeki gerilimi daha da arttırdı. AKP aynı gerici, yolsuz ve iktidarda kalmak için her şeyi yapabilen tarzını devam ettirecek. Sağa açılma projesi iflas eden CHP’de (her ne kadar cumhurbaşkanlığı seçiminde bir kez daha sağla ortaklaşma denenecek olsa da) ulusalcıların sesi biraz da fazla çıkacak ama kısır muhalefet değişmeyecek. Politikasızlığına rağmen aradan sıyrılarak “en başarılı” parti olan MHP bildiğimiz gibi. Kürt hareketi bir taraftan bekleme/pazarlık sürecini “demokratik özerklik” söylemiyle zorlarken diğer taraftan yeni bir yasal temsiliyet (BDP-HDP birleşmesi) gündemiyle uğraşacak. Devrimci/sosyalist solun tümü son bir yılda yaşanan depremlerden (deneyimlerden) kendi geleceği için etkili sonuçlar çıkarmayı erteleyecek. Ancak sokak, statükocu siyasetin tüm bu iç rutinini bozabilecek en “tehlikeli” güç olarak, burjuva siyasal aktörler için korku salmaya devam edecek. AKP kaldığı yerden devam ediyor, ancak bu kez daha ürkek bir saldırganlıkla. Seçimlerin hemen ardından halkın gündemini çok yakından ilgilendiren (?!) iki sorunu çözmekle işe başladı; HSYK ve MİT. Aslında bunlar

halka sorun çıkarmaktan başka bir işe yaramıyorsa da bu iki sorun da AKP’nin geleceği ile dolaylı, Tayyip Erdoğan’ın geleceği ile doğrudan ilişkili. Şu an onu kaygılandıran en önemli konu, cumhurbaşkanlığına giden yolda Cemaatin bir arıza çıkarmasını engellemek. Ancak seçimlerde verdiği başarı görüntüsüne rağmen eli güçlenmedi ve parti içinde “kaygılı” olanları ikna edemedi. Anayasa Mahkemesi’ne ise öfkesinin iki nedeni var. Mahkeme Başkanı Haşim Kılıç’ın cumhurbaşkanı adaylığına hazırlandığı/hazırlandırıldığının farkında. İkincisi ise Anayasa Mahkemesi’nin aldığı iki karar planlarını bozabilecek nitelikte. Twitter ve Youtube yasaklarının kaldırılması, her an yeni bir tape bombardımanına maruz kalma riski ile karşı karşıya bırakıyor. Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu düzenlemesinin bazı maddelerinin iptali ise HSYK üyelerini işlevsiz hale getirip, Adalet Bakanı’nı HSYK yerine çalıştırma planını bozmuş durumda. 26 HSYK üyesinin 13’ünün cemaatçi olduğu bir yapıda, Cemaat (paralel devlet) üyelerini yargılayıp cezaevine göndermek çok zor olacak. İlk girişim başarısız oldu bile. (Adana’da tutuklanan polisler ve askerler bir üst mahkeme tarafından salıverildi.) Üstelik karşı operasyon bir yana kendisine yönelen tehditleri de hala bertaraf edebilmiş değil. Karşı operasyon için elinde sadece MİT kalmış durumda. MİT Kanununda yapılacak değişiklik, aslında daha önce Beşir Atalay’ın dediği gibi “fiili durumu yasal” hale getirecek. Yani MİT daha öncede her türlü dinleme/izleme faaliyetini yapıyordu, ülke içinde ve dışında operasyon da yapıyordu, şimdi bunlar yasal hale gelecek, üstelik yine de sorun yaratacak durumlar olursa yasaların ve yargının bulaşamayacağı halde olacak. Örneğin; MİT’in yasadışı dinleme

yapması durumunda savcılara verilen resen soruşturma açma yetkisi, şimdi tamamen kaldırılıyor. (Eskiden bu madde işletiliyor muydu, elbette işletilmiyordu ama şimdi savcılar da bir risk barındırdığı için kağıt üzerinde bile bu yetkilerinin olmaması gerek). Fethullah’ın dinleyen, operasyon yapan paralelleri varsa Tayyip’in de aynı işlevde MİT’i olacak. Tabii Tayyip’in MİT’i (tıpkı Fethullah’ın Cemaati gibi) sadece Cemaate karşı çalışmayacak, kendi karşısında kim varsa hepsi istihbarat ve operasyon konusu olacak. Hatta Tayyip Erdoğan’ın en yakınındakiler bile. Çünkü AKP’nin içerisinden bile “Erdoğan gitsin, bari AKP kalsın, yoksa AKP’yi de götürecekler” endişesi artık iyice duyulur hale geldi. Üstelik Tayyip Erdoğan’ın daha çok çalışması lazım (derdi bitmiyor bu adamın). Dertlerinden en azından beş yıl tamamen kurtulmasını sağlayacak en ideal makam cumhurbaşkanlığı şüphesiz. “Tayyip-Emine Köşke, Abdullah- Hayrünnisa Başbakanlık konutuna” formülü şimdilik yürürlüğe girmiş durumda, her ne kadar önümüzdeki dört ayda çok fazla şey değişebilecek olsa da. Bu konuda Erdoğan’ın en büyük avantajı karşısına çıkacak/çıkartılacak adayın AKP karşıtlarının tamamının oyunu alamayacak olması. CHP, MHP ve BDP’nin üzerinde anlaşacağı bir adayı bulmak imkansız. Ancak Tayyip Erdoğan ülke siyasetinde var olduğu sürece de toplumun bölünmüşlüğü/kutuplaşması engellenmek bir yana çok daha köklü bir biçimde artarak devam edecek. Kürtlerin, sosyaldemokratların ve hatta MHP kitlesinin Tayyip Erdoğan kişiliğinde birleştirdikleri AKP karşıtlığının yanında bu kitlelerin birbirlerine karşı olan husumetleri de (tarihsel, kültürel, sosyal,vb) varlığını güçlü bir biçimde sürdürüyor. Tayyip Erdoğan’ın çok övündüğü “bir tek ilin dışında

bütün illerde yüzde 20’nin üzerinde oy aldık, biz Türkiye’nin her yerindeyiz” lafzı aslında tek bir şeyi açıklıyor; bütün kutuplaşmalarda AKP kutbun bir tarafında yer almaktadır. Tayyip Erdoğan’ın yaratmak için özenle uğraştığı bu kutuplaştırmanın, nasıl operasyonel bir hal aldığının en somut kanıtı 1 Mayıs günü yaşanacak. Hak-İş Kayseri'de, Memur-Sen Diyarbakır İstasyon Meydanı'nda ve Türk-İş Kadıköy Meydanı'nda. Cemaatin Cihan Sendikalar Konfederasyonu ismiyle kamu sendikaları kurduğu ve “Pak” ismiyle de işçi sendikaları kurmaya başladığı biliniyor. Ve Cemaatin bu konuda en güçlü olduğu yerlerden birinin de Kayseri olduğu biliniyor hatta bilinen bir başka şey de Kayseri’nin en büyük sermaye grubu olan Boydakların da Cemaate yakın olduğu. İşte bu noktada “sermayeden ve iktidardan bağımsız” işçi konfederasyonu Hak-İş, Tayyip Erdoğan’ın tetikçiliğini yapıp üstelik üye işçilerini de bu tetikçiliğe ortak edip 1 Mayıs’ı yani işçi sınıfının birlik, mücadele, dayanışma gününü Kayseri’de kutlama kararı almış! Doğrudan AKP’ye bağlı alt teşkilat konumunda olan MemurSen’in 1 Mayıs’ı kutlamak için neden Diyarbakır’ı seçtiği zaten malum. Tayyip Erdoğan, Kürtleri çok sevdiği için (Uludere, Rojava) onlarla bağını çok sıcak tutmak istiyor, olsa gerek. Türk-İş ise büyük olduğu için en büyük tetikçilik işi ona verilmiş durumda; Taksim’e alternatif Kadıköy. Ne diyor Türk-İş Başkanı Kavlak; “"Meydan öne çıkıyor bizim isteklerimiz, taleplerimiz bir türlü bu nedenle dile gelmiyor. Bu yüzden son dönemde Taksim Meydanı üzerinde ortaya çıkan hassasiyeti de dikkate alarak Kadıköy Meydanı'nda bu mitingi yapma kararı aldık”. Tayyip emir vermiş ama akıldışı sonuçlarını hesaba katmamış. Uydurduğu

mazeret, yaptığı işe tekrar mazeret olacak! Egemenlerin Tayyip Erdoğan nezdinde toplumu kutuplaştırma, kendinden olmayanı düşmanlaştırma siyasetine karşı ezilenler, uyum göstermeyecek, uzlaşma çağrısı yapmayacak, orta yol aramayacaktır. Bunu en somut haliyle geçen yıl Taksim’de kanıtlamışlardı ve hemen ardından Haziran İsyanı’nda. Unutulmamalıdır ki Haziran İsyanı’na giden kıvılcım 1 Mayıs Taksim Meydanı’ndan çakılmıştı. 1 Mayıs bu yıl da DİSK, KESK, TMMOB, TTB ve tüm devrimcilerle, demokratlarla birlikte Taksim Meydanı'nda kutlanacak. Kızılay Meydanı da Ankaralı devrimcilerin, demokratların 1 Mayıs alanıdır kuşkusuz. Gerek egemenler cephesinden gerekse de sol cenahtan hiç kimse bu bir yıl yaşanmamış gibi davranarak 1 Mayıs’ı tartışamaz, 1 Mayıs’a ilişkin tutum belirleyemez. Haziran İsyanı’nın damgasını vurmadığı bir 1 Mayıs olabilir mi? Ethem’in Kızılay’da can vermesi göz ardı edilebilir mi? Üç milyon insanın ülkenin tüm şehirlerindeki meydanları zapt etmesi tarihsel istisna olarak mı kalacak? AKP’ye, Tayyip Erdoğan’a karşı biriken milyonların öfkesi İçişleri Bakanı’nın, valinin icazeti ile dindirilebilir mi? Bu yıl 1 Mayıs alanları özgürlük ve adalet sloganları ile coşacak! Geçen yıl 17 Nisan’da bu köşede şunlar yazılıydı: “1 Mayıs, tarihle geleceğin buluşma noktasıdır. İşçi sınıfının komünden sovyete, oy hakkından 8 saatlik çalışma hakkına kanı ve canıyla yazdığı mücadele tarihiyle işçi sınıfının iktidar mücadelesinin yani sosyalizm hedefinin buluştuğu meydandır 1 Mayıs meydanı. 1 Mayıs, simgelediği tarih ve gelecek dışında bugünün çatışmaları ve devrimci dinamiklerinin de o meydana çıktığı, emeğin sermayeye o meydanda ‘meydan okuduğu’ günüdür.” Ve yine geçen yıl 1 Mayıs’ın

hemen ardından 2 Mayıs’ta ise: “AKP’nin provokasyon rejimi yüz binlerin sesini bastırmaya yöneliktir. Ancak AKP ve özellikle Tayyip Erdoğan anlayacaktır ki o ses Türkiye’nin her meydanından büyümeye devam edecek. Gelecek yıl Taksim’de buluşmak bir kez daha kaçınılmaz!” 1 Mayıs 2013’ün ardından Taksim’de patlak veren Haziran İsyanı, hem bu kaçınılmazlığı doğrulamış hem de Taksim’in ve 1 Mayıs’ların önemini katbekat artırmıştır. Türkiye’nin kalbindeki meydan Taksim artık 1 Mayıs 1977’nin belleğini taşımanın, 1 Mayıs alanı olmanın ötesinde ülke tarihinin gördüğü en büyük halk isyanının da doğduğu yerdir. Taksim’de patlak veren Haziran İsyanı, “Her yer Taksim her yer direniş” sloganının yayıldığı ülkenin dört bir yanında, halkın zapt ettiği bütün kent meydanlarına basit protestonun değil isyanın, özgürlüğün ve düzeni değiştirme iddiasının damgasını vurmuştur. Çürümüş diktatöre “meydan vermeyeceğiz” diyerek bu meydanlara sahip çıkmak aynı zamanda düzeni değiştirme iddiasına sahip çıkmaktır. Ve 1 Mayıs bu iddianın ileriye taşınacağı en önemli gündür. 1 AKP, mayısın ilk haftası cumhurbaşkanı adayını açıklayacak. 2 Hak-İş’in gerekçesi; “Biz 1 Mayıs'ın Kayseri'de yapılmasını bilerek, tartışarak belirledik. Hak-İş bölgede önemli bir üye sayısına sahip, sanayi açısından gelişmekte olan ve İç Anadolu'da olması dolayısıyla Kayseri 1 Mayıs'ı hak ediyor." 3 Memur-Sen’in gerekçesi; Beş yıl önce 6 konfederasyonun birlikte karar alarak 1 Mayıs'ı Taksim Meydanı'nda kutladıklarını anımsatan Gündoğdu, "Ama konfederasyonlar orada bilhassa DİSK ve KESK, sözlerinin arkasında durmadılar. Çünkü orada Türk-İş Başkanını sözcü seçmiştik ve ona karşı bazı olaylar oldu, istediğimiz verimi çok alamadık"


4

GÜNDEM 17 Nisan 2014 / 1 May›s 2014

Halk›n Sesi

Seçim AKP'yi kurtarmadı, kriz sürüyor Seçimlerde ald›¤› oy AKP'ye çare olmad›. Haziran ‹syan› ile hegemonyas› sars›lan ve temsil iddias› ile iktidar›n› yaslad›¤› tarihsel blok içindeki çatlaklar›n ne denli derinleflti¤i 17 Aral›k operasyonlar› ile ortaya ç›kan AKP'nin baflar› olarak sundu¤u seçim sonuçlar› siyasi krizi yönetmeyi baflaraca¤› anlam›na gelmiyor. AKP yerel seçimlerin hemen arkas›ndan yolsuz-

luk dosyalar›n› gündem d›fl›na iterek Cumhurbaflkanl›¤› seçimine kilitlendi. Ancak Erdo¤an'›n kendisi ve gelece¤ini kendi kaderine ba¤lad›¤› AKP için Cumhurbaflkanl›¤› seçimi de bir kriz oda¤› olmay› sürdürüyor. 2010 y›l›nda “Baflkanl›k sistemi”ni yüksek perdeden tart›flmaya açan ve Erdo¤an'› “devlet baflkan›” ilan etmeye haz›rlanan AKP, bugün “Erdo¤an yüzde 50 oy alabilir mi? Cumhurbaflkan›

olursa AKP da¤›l›r m›? Nas›l bir ittifakla iflin içinden ç›kar›z?” sorular›n› tart›flmak durumunda. Siyasi krizin görünür oldu¤u bir di¤er eksen ise yüksek yarg›. Art›k egemen s›n›flar›n ortak temsilini sa¤layamayan Erdo¤an'›n HSYK'ya müdahalesi yetmedi, flimdi gündemde Anayasa Mahkemesi ile yaflanan gerilim var. Kendini güvende hissetmedi¤i kurmaylar› tara-

f›ndan ilan edilen Erdo¤an'›n seçim sonras› balkon konuflmas›nda kulland›¤› savaflç› dil, hegemonya tesisinde bask› ve zor politikalar›na sar›laca¤›n›n ve iktidar›n› güvence alt›na alacak yeni düzenlemeler yapaca¤›n›n ilan› olmufltu. M‹T yasas›na iliflkin düzenleme, Erdo¤an'›n fliddet ayg›t›n›n düzenlenmesinde ve kontrolünde M‹T'e özel misyon verece¤ini gösteriyor.

Erdo¤an için kiflisel kurtulufl yolu ve projesi olarak görülen Cumhurbaflkanl›¤› yerel seçim sonras›n›n ana gündemi haline dönüfltü. Ancak ortada halk›n talepleri üzerinden yürüyen bir tart›flma olmad›¤› gibi henüz egemen s›n›flar›n ihtiyaçlar› da gündemde de¤il. Muhalefetin de belirgin bir cumhurbaflkanl›¤› tutumu olmamas› adayl›¤›n flimdilik iktidar gücünü elinde tutan AKP içi dengelerle belirlemesine yol aç›yor

Cumhurbaflkanl›¤› de¤il Erdo¤an krizi ÖZGE OZAN

Y

erel seçimin hemen ardından AKP, Cumhurbaşkanlığı seçimini gündemin birinci konusu haline getirdi. AKP'nin oy oranının gerilemeye rağmen beklenenin üzerinde çıkması bu defa da seçimleri Cumhurbaşkanlığı adaylığı etrafında bir saflaşma yaratmanın ve Erdoğan'ı aday çıkarmanın dayanağı yapıldı. Ancak bu durum cumhurbaşkanlığı seçimlerinin de AKP için bir kriz odağı olduğu gerçeğini değiştirmiyor. 2010 yılında “başkanlık sistemi”ni yüksek sesle dillendirmeye başlayan AKP bugün yüzde 50'yi hangi denklemle tutturacağının, Erdoğan cumhurbaşkanı seçilirse AKP'yi dağılmadan nasıl birarada tutacağının hesabını yapmak zorunda. Cumhurbaşkanlığı tartışmasında birinci gündemi Abdullah Gül ve Erdoğan arasında yapılması planlanan anlaşma oluşturuyor. Cumhurbaşkanı Gül “Arkadaşlarımla, başta Erdoğan'la konuşup karar vereceğiz” diyerek bu kararın ortak alınacağına vurgu yaptı. Gül ile Erdoğan arasındaki anlaşmanın asıl içeriğinin ise kimin cumhurbaşkanı olacağından öte cumhurbaşkanı ve başbakanın yetkileri konusunun ne olacağı açığa çıkmış durumda. Erdoğan'ın “Bu seçimden sonra so-

rumluluklar daha da farklı olacak. Protokol cumhurbaşkanı değil, terleyen, koşan, koşturan cumhurbaşkanı…” açıklaması Cumhurbaşkanlığını ilk kez halk oyuyla seçilmiş olmaya da yaslanarak fiili bir Başkanlık olarak kullanmayı ve siyasi gücü kendi elinde toplamayı hedeflediğinin göstergesi. AKP'nin elinde Anayasa yapacak çoğunluğun olmaması ve yasal alt yapının bu hedefe uymaması Erdoğan'ın bu yöndeki fiili ugulamalarının gerilimi arttıracağının da göstergesi. Tam da bu nedenle AKP Grup Başkanvekili Mustafa Elitaş, Başbakan Erdoğan’ın dinamizm ve anlayışına uygun modelin, “partili cumhurbaşkanı” olduğunu söylüyor ve bunu gerçekleştirmek için “referandumu dahi göze alırız” diyor. Ancak Gül de etkisiz bir başbakanlığın uygun olmadığı mesajını vermiş durumda. Üstelik 15 Nisan'da basına yansıyan “Erdoğan ve Gül arasında anlaşma tamamlandı” haberlerine cumhurbaşkanlığından gelen “hiçbir görüşme olmamıştır” jet yanıtı sürecin henüz içeride de tamamlanmadığını gösteriyor. Üstelik TBMM Başkanı Cemil Çiçek'in “Yetkili ve sorumsuz cumhurbaşkanı ile etkili başbakan arasındaki ilişki sağlıklı olmaz” açıklaması AKP içinde de farklı eğilimlerin olduğuna işaret ediyor. AKP

cephesinde tartışmanın bir yönünü de eğer Erdoğan Cumhurbaşkanı olursa “AKP ne olacak?” sorusu oluşturuyor.

‹TT‹FAK: NE ‹Ç‹N NE PAHASINA? Cumhurbaşkanlığı seçiminin bir diğer yönünü ise “ittifaklar sorunu” oluşturuyor. Hiçbir partinin yüzde 50 oyu tek başına alamayacak olması, BDP ve HDP'ye aldıkları 6.6’lık oy oranı ile seçimlerde kilit bir pozisyon vermiş durumda. Seçimlerin hemen ardından Pervin Buldan'ın yaptığı "Basit, gözle görülür, Kürtleri tatmin edecek ve taleplerini karşılayacak adımlar olursa BDP ve HDP de buna ilişkin önemli kararlar alabilir” açıklaması Kürt hareketinin cumhurbaşkanlığı sürecini olabildiğince pazarlıkla ilerleteceğini ortaya koyuyor. Diğer ittifak tartışması ile CHPMHP ikilisi ekseninde yapılıyor. AKP iktidarı döneminde her kritik dönemeçte MHP'nin ya siyasi parti kararı ile ya da taban eğilimi ile AKP iktidarı lehine sonuçların alınmasındaki katkısı ve bu yerel seçimlerde “güçlü olanı destekle” stratejisinin CHP aleyhine sonuçlanması bu “ittifakın” ve hedeflenen sonuçların garanti olmadığını gösteriyor. Seçimden güçlenerek çı-

kan tek parti olan MHP ise cumhurbaşkanlığı seçimi konusunda ön alarak aday şartlarını açıkladı bile. MHP adaylık için “milliyetçilik ve dini bütünlüğü” temel iki şart olarak öne sürüyor.

CUMHURBAfiKANLI⁄I TEHD‹D‹ Anayasa Mahkemesi ile iktidar arasındaki gerilimde simge isim haline gelen Mahkeme Başkanı Haşim Kılıç'ın ismi cumhurbaşkanlığı adaylığında da geçiyor. İslamcı geçmişi ve son döneme kadar AKP ile uyumlu tutumları ile bilinen Haşim Kılıç'ın Cumhurbaşkanlığı adaylığının önü henüz adaylık açıklanmadan iktidar tarafından kesilmek isteniyor. Erdoğan'ın kalemlerinden Abdülkadir Selvi, Kılıç'ın adaylığı üzerine yazdığı yazıda “sonu kötü olur” diye uyardıktan sonra yazısını “Bu milletin sinesi ne kadar sıcaksa, sillesi de o denli serttir” diye bitirdi. Beşir Atalay ise Kılıç'ın adaylığı ile ilgili “Bu ülke yargı vesayetinden çok çekti... Artık öyle yüksek yargıdan birisi veya emekli generaller falan o tür şeylerin cumhurbaşkanı olma şansı kalmadı. Bunu Sayın Başkan iyi bilir” diyerek adaylığa karşı çıkacaklarını açıklamış oldu.

AKP'den Kürtleri kuflatma hamlesi AKP işbirliğiyle kıskaca almak istemesinin altında, Kürt hareketini rehin alıp müzakere masasında 'daha azına' razı etme niyeti yatıyor. Ağustos ayındaki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Tayyip Erdoğan'ın en çok Kürt oylarına ihtiyacı var. Kürt illerinde ise AKP'nin kalekol yapımına, askeri operasyon hazırlıklarına, kazdırdığı hendeklere ve seçim hilelerine karşı direniş yükseliyor.

MEHTAP MET‹NO⁄LU

A

KP, Urfa'nın Suriye sınırındaki Ceylanpınar, Suruç ve Birecik hattına stratejik yaklaştığını yerel seçimlerde gösterdi. Ceylanpınar'da hileyle AKP'ye kazandırılan seçimlere itiraz edenlere polis saldırırken ilçe kaymakamı 30 gün boyunca OHAL ilan ederek kentteki tüm eylemleri yasakladı. Ceylanpınar, hem Suriye sınırında yer alması hem de Rojava açısından kritik önem taşıyor. İlçede son iki dönemdir belediye başkanı seçilen İsmail Arslan bu seçimde tekrar BDP'den aday olurken AKP'nin adayı ise El Nusra çetesinin lideri Nawaf El Beşir’le aynı fotoğraf karesini paylaşan Menderes Atilla'ydı. AKP’li Menderes Atilla, El Nusra çetesinin lideri Nawaf El Beşir’in aynı karede bulundukları fotoğrafları deşifre olmuştu. AKP'nin Ceylanpınar’ı zorla ele geçirmesinin amacı, Rojava'yı bastırmak için ilçeyi bir cephe gerisi olarak kullanmak. AKP, ilçeye bir yandan askeri yığınak yaparken bir yandan da çetelerin karargahı haline getirmeye çalışıyor. AKP güdümlü IŞİD çeteleri, yaklaşık bir buçuk aydır Kobani Demokratik Özerk Kanton'una karşı saldırılar düzenliyor. Rojava'ya yönelik tehdit ve baskı bunlarla bitmiyor. AKP, Rojava sınırına askeri yığınak yapıp tank mevzileri kazarken diğer taraftan

Barzani yönetimindeki KDP (Kürdistan Demokrat Partisi), Rojava sınırı boyunca hendekler kazıyor. Hendeklerin kazılmasının iki somut karşılığı olacak. İlki, Rojava'nın insani ihtiyaçlarını karşıladığı yolları engellemek, ikincisi ise Rojava halkının olası bir saldırıda kaçıp Güney Kürdistan topraklarına sığınmasının önüne geçmek. AKP-KDP ittifakı, Rojava'ya karşı stratejik biçimde hareket edip Kürt hareketinin bölgede güçlenmesini engellemeye çalışıyor. AKP'nin, Rojava'yı cihatçı çeteler-KDP-

HENDE⁄E, KALEKOLA KARfiI KÜRTLER D‹REN‹YOR AKP'nin bölgede askeri yığınak yapmasına, kalekol inşaatlarına hız vermesine, mevzi ve hendek kazdırmasına karşı 910 ve 14 Nisan'da Efrin’de eylemler yapıldı. 9 Nisan'da yüzlerce genç hendeği protesto ederken, peşmergelerin açtığı ateş sonucu 18 yaşındaki bir genç ayağından yaralandı. 10 Nisan'da binlerce kişi aynı yerde eylem yapıp, Kürdistan'ı bölen sınırların kaldırılmasını istedi. 14 Nisan'da Efrin’de, on binler bir araya geldi. Hakkari'nin Meskan Dağı'nda yapımı planlanan kalekolu protesto etmek amacıyla 14 Nisan'da tepeye yürüyen binlerce kişiye, asker saldırdı. Batı ve Güney Kürdistan arasındaki Sêmalka Sınır Kapısı'nı 15 Nisan gecesi geçmek isteyen bir Rojavalı, peşmergelerin açtığı ateş sonucu hayatını kaybetti.

Düzenleme bir yandan ülke tarihinde katliamlarla an›lan ve M‹T eliyle yürütülen kontrgerilla operasyon tekniklerine yasal statü kazand›r›yor. Düzenlemenin bir di¤er önemli yan› ise Öcalan ile görüflmeler ve Suriye operasyonlar› gibi yasal olarak iktidar›n suçlanabilece¤i boflluklar›n bu flekilde kapat›lmas›.

MİT'e süper yetki kontrgerillaya ‘yasallık’ Y

erel seçimlerden hemen sonra Meclis Genel Kurulu'na getirilen MİT kanun teklifinin özü -AKP önergeleriyle değişikliğe uğrayacağı söylense de- MİT'e istihbarat faaliyeti dışında operasyonel yetkiler vermek. MİT'i, dolayısıyla iktidarı korumaya almak. MİT bu değişiklikle içeride ve dışarıda istihbarat faaliyeti dışında yasal olarak operasyon yapabilen bir kurum haline getiriliyor. Bir nevi kontrgerilla faaliyeti yasallaştırılıyor. MİT dış güvenlik, terörle mücadele ve milli güvenliğe ilişkin konularda Bakanlar Kurulu’nca verilen görevleri yerine getirecek. Düzenlemede yer alan “yerli ve yabancı her türlü kurum ve kuruluş ile tüm örgüt veya oluşumlar ile kişilerle doğrudan ilişki kurabilir, “terör örgütleri” dahil olmak üzere milli güvenliği tehdit eden bütün yapılarla irtibat kurabilir” ifadesi ise Öcalan'la İmralı'da yürütülen görüşmelerin “yasal dayanağı” haline getiriliyor. Bu şekilde daha önce Oslo görüşmeleri ile ilgili Hakan Fidan'ın ifadeye çağrılması krizinin bir daha yaşanmasının önü alınmak isteniyor. Bu şekilde Paris suikasti, MİT TIR'larıyla Suriye'deki cihatçılara destek, sınır dışı provokasyonlarla savaş senaryolarının deşifrasyonunda olduğu gibi MİT üzerinden iktidara yönelen tehditlerin ortadan kaldırılması da amaçlanıyor. Bu düzenleme aynı zamanda Kürt sorununun “çözümünde” yasal çerçeve ve meclis düzleminde komisyonlar kurulmasını isteyen Kürt hareketine sürecin MİT üzerinden ve “terör konsepti” ekseninde ilerleyeceği mesajını da veriyor.

M‹T ‹STEMEZSE SORUfiTURULAMAYACAK Düzenlemeye göre Cumhuriyet savcıları, MİT görev ve faaliyetleri ile mensuplarına ilişkin herhangi

bir ihbar veya şikayet aldıklarında veya böyle bir durumu öğrendiklerinde, MİT ile temasa geçecek, kendi başlarına hareket edemeyecek.

ERDO⁄AN’IN CANI NE ‹STERSE… MİT Müsteşarının sadece başbakan izniyle Yargıtay’da yargılanabilmesi de düzenlemenin bir başka yönü. Muhalefetten gelen eleştiriler ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün itirazları olduğu haberleri üzerine ise AKP yetkilileri önergelerle yasa teklifinde değişiklikler yapılacağını MİT çalışmalarının TBMM'de kurulacak bir komisyonca denetleneceğini açıklamış durumda. M‹T HERKES‹ D‹NLEY‹P ‘BÜYÜK AB‹’ OLACAK MİT teklifi, 2012 yılında kısmen MİT’e devredilen Genelkurmay Elektronik Sistemleri’yle (GES) ilgili de düzenleme içeriyor. MİT teklifinin 11. maddesinde yer alan, “Kamu kurum ve kuruluşları ile diğer kurum ve kuruluşların bu kanunda yazılı görevlerin yerine getirilmesi sırasında ihtiyaç duyulan hallerde, kullanımında bulunan her türlü malzeme, ekipman, teçhizat ve cihazı diğer kanunların bu konudaki düzenlemelerine bakılmaksızın kuruma devretmesi” hükmü, GES’i tamamen devralma sonucunu doğuracak. Bu TİB'e alternatif bir dinleme merkezinin oluşturulması, MİT'in bugün siyaset alanını dizayn eden en temel araçlardan biri olan “dinleme, izleme” sisteminin büyük abisi haline gelmesi anlamına geliyor. Yine AKP'nin teklifinde MİT’in tüm kamu kurumları, meslek kuruluşları ve Bankacılık Kanunu kapsamındaki tüm kuruluşlar ile şirketlerin elektronik verilerine doğrudan ulaşmasının önü açılıyor.

Anayasa Mahkemesi de AKP’ye bol geldi AKP'nin krizi yönetmede nasıl zorlandığını gösteren gelişmelerin yaşandığı yerlerden biri yine yargı. AKP, “Referandumda yanlış yapmışız” diyerek HSYK'yı yeniden düzenlemeye çalışırken bu defa Anayasa Mahkemesi ile karşı karşıya geldi. 80 darbecilerinin “61 Anayasası bize bol geldi” söylemini bu defa AKP tekrarlıyor: ‘Anayasa mahkemesine çok geniş yetki vermişiz’ Devlet iktidarında süren krizin yeni adresi rejimin işleyişi açısından kritik bir yer tutan Anayasa Mahkemesi oldu. Mahkeme önce Twitter yasağının kaldırılması ile Erdoğan'ın hedefi haline geldi. Mahkeme'nin HSYK kanununda Adalet Bakanı’na verilen yetkilerin iptal edilmesi kararının ardından ise Erdoğan Mahkeme Başkanı Haşim Kılıç'a “Siyaset yapacaksan cüppeni çıkar” diye seslendi. Yargı uzun süredir siyasi krizin merkezinde yer alıyor. AKP iktidarının HSYK'nın yapısını değiştiren ve kendi kontrolüne almak üzere Adalet Bakanı'nın yetkilerini arttıran tasfiye ve yeniden düzenleme hamlesinin ardından Anayasa Mahkemesi krizin yeni adresi haline geldi. Twitter ve HSYK'ya ilişkin kararlar ise gerilimin görünür hale gelmesine ne-

den oldu. Erdoğan, Twitter yasağının kaldırılması kararının ardından karara saygı duymadığını, kararı gayri milli bulduğunu açıkladı. Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç ise iktidardan gelen tepkileri “duygusal refleks” olarak değerlendirirken “Kararın milleti, dini, mezhebi olmaz evrensel hukuku temel alır” diyerek Erdoğan'a cevap verdi. HSYK kararıyla ise HSYK düzenlemesinin özüne, tüm yetkinin bakan aracılığı Erdoğan'da toplanmasına itiraz edilmiş oldu. Erdoğan ise bu defa “paralel yapı” söylemini tekrarlayarak Haşim Kılıç'ı muhaliflerini ittiği düşman hattında “komplo cephesi”nde gördüğünü açıkladı. Anayasa Mahkemesi ekseninde yaşanan bu gerilim ve Erdoğan'ın iktidarını korumak için gereksinim duyduğu düzenlemelerin engellenmesi iktidarın kırılganlığını ve krizin sürdüğünü gösteriyor. HSYK kararının ardından Başbakan yardımcısı Beşir Atalay'ın “referandumdan sonra Anayasa Mahkemesi'ne çok geniş yetkiler vermişiz” ifadesi, AKP Ankara Milletvekili Zelkif Kazdal'ın Anayasa Mahkemesi kapatılsın çıkışı ise iktidarın Anayasa Mahkemesi'ne ilişkin de değişiklik yapmaya hazırlanabileceğini gösteriyor.


5

DÜNYA 17 Nisan 2014 / 1 May›s 2014

Halk›n Sesi

Erdoğan’ın cihatçıları ve sarin komplosu Emperyalizmin Suriye’deki aktif taşeronu AKP hükümeti savaş suçu işliyor. Cihatçıları Türkiye üzerinden Suriye’ye saldırtan, askeri eğitim ve lojistik destek sunan AKP hükümeti, son olarak dünya kamuoyuna 21 Ağustos’ta Guta’da düzenlenen sarin gazı saldırısının bir numaralı faili olmakla suçlanan Nusra’nın tedarikçisi olarak sunuldu VEC‹H CUZDAN

A

KP hükümetinin savaş tapelerinde, Hakan Fidan “Suriye’ye girmek için 8 füze attırır, gerekirse Süleyman Şah’ı vururuz” deyip, Suriye’deki muhaliflere gönderilmiş 2 bin TIR’lık mühimmatı vurgularken, Ahmet Davutoğlu ise Temmuz 2012’de Suriye Ulusal Güvenlik binasındaki bombalı saldırıyı kastederek “2012 yazında cesur kararlar alsaydık” demişti. Tapeler herkesin bildiği gerçeği, AKP’nin Suriye’de savaş suçlarına bulaştığını göstermişti. Suriye savaşının aktif taşeronu AKP’nin adının karıştığı son iddia, resmen belgelenmesi halinde uluslararası yargılama gerektiren bir savaş suçundan bahsediyor. Uluslararası saygınlığı bulunan ABD’li gazeteci Seymour Hersh, 6 Nisan’daki “Kırmızı Hat ve Gizli Hat” isimli haber-analizinde Suriye’nin Doğu Guta bölgesinde 21 Ağustos 2013’te düzenlenen sarin gazı saldırısının, El Kaide’nin Suriye kolu Nusra Cephesi tarafından yapıldığını, Nusra’ya malzeme sağlayanın ve eğitim verenin de Tayyip Erdoğan hükümeti olduğunu öne sürdü. İddiaya göre ABD’li yetkililer, bu “acı gerçeği” son anda öğrenip saldırıdan sorumlu tutulan Suriye hükümetine karşı harekat düzenlemekten vazgeçti ve “felaket sonuçlar” doğuracağı için gizli tuttu. Aslında her şey gözümüzün önünde yaşanmıştı. ADANA’DAN GUTA’YA: SAR‹N’‹N TÜRK‹YE’DEN SUR‹YE’YE G‹D‹fi ÖYKÜSÜ 3 Eylül 2012: Türkiye El Kaide’si devlet koruması altında Adana’da toplandı Türkiye El Kaide’si Adana’da toplandı. Sendika.Org’un açığa çıkardığı, AKP’nin bilgisi dahilinde gerçekleşen ve basından gizlenen toplantıda AKP ilişkili bir cihatçı, Türk-Kürt Selefilerinin Suriye emiri olarak atandı. Türkiye El Kaide’si Suriye’de eylemleri yoğunlaştırma kararı aldı. 5 Aralık 2012: Cihatçıların kimyasal silah ürettikleri video görüntüleri yayımlandı Üzerlerinde “Tekkim potasyum klorat” yazan Türk malı kimyasal maddeler-

Maduro: Muhalefetle anlaşma yok

V

enezüella Cumhurbaşkanı Nicolas Maduro haftalar süren hükümet karşıtı gösterilerin ardından muhalefet liderleri ile bir araya geldi. Göstericileri ABD destekli bir “faşist komplo”nun parçası olmakla suçlayan Cumhurbaşkanı Maduro, “Burada pazarlık yok. Anlaşma arayışı yok. Bütün aradığımız bir barış içinde bir arada bulunma ya da birbirine tahammül formülü bulabilmek” dedi. Cumhurbaşkanı muhalefet ile bir anlaşma imzalarsa “Chavizme ihanet etmiş” olacağını söyledi. Ayrıca muhalefeti şiddeti kınamaya çağırdı. Muhalefet lideri Henrique Capriles ise, hükümete karşı bir darbe, komplo peşinde olmadıklarını vurguladı. Taraflar arasındaki görüşmeler altı saat sürdü ve önümüzdeki salı günü ikinci bir tur yapılacağı açıklandı. Venezüella’da 12 Şubat’ta başlayan hükümet karşıtı protestolarda şimdiye kadar en az 40 kişi hayatını kaybetti.

le kimyasal silah üretip bunu tavşanlar üzerinde deneyen cihatçılara ait video görüntüleri yayımlandı. Videoda cihatçılar sıklıkla “Esad ve Nusayrilerini bu tavşanlar gibi öldüreceğiz” diyordu. 1 Ocak 2013: ÖSO’dan AA’ya “kimyasal silahlara sahibiz” açıklaması Özgür Suriye Ordusu Sözcüsü Bessam Dade, Anadolu Ajansı’nın (AA) Arapça servisine verdiği demecinde kimyasal silahlara sahip olduklarını ve gerekirse bunu kullanabileceklerini açıkladı. AA, daha sonra bu haberini yayından kaldırdı. 28 Nisan 2013: Debka’dan, “MİT ve MOSSAD’ın Suriye paslaşması” iddiası İsrail istihbaratına yakın, güvenlik-istihbarat haberleri ve yorumları yapan internet sitesi Debka, Mossad Şefi Tamir Pardo’nun MİT Müsteşarı Hakan Fidan’la görüşeceğini ve Türkiye ile İsrail’in Suriye konusunda istihbarat paylaşımı yapacağını iddia etti. 30 Mayıs 2013: Adana’da Nusra Cephesi’nin kullandığı evden sarin gazı çıktı Adana’da El Kaide bağlantılı Nusra Cephesi üyelerinin evine operasyon yapıldı. Baskında iki kilogram öldürücü sarin gazı ele geçirilirken, El Kaide’nin Suriye kolu Nusra Cephesi üyesi olduğu söylenen 12 kişi gözaltına alındı. Operasyon sırasında yapılan aramalarda sarin gazının yanı sıra çok sayıda belge ve dijital verilere el konuldu. 2 Haziran 2013: Vali Coş’tan “Sarin gazı değil, antifriz” açıklaması Adana Valisi Hüseyin Avni Coş, Nusra operasyonunda bazı kimyasal maddeler bulunduğunu, ancak sarin gazının ele geçirilmediğini söyledi. Coş, sarin gazı sanılan malzemenin, araçların radyatörlerine kış aylarında donmalara karşı kullanılan antifriz olduğunu öne sürdü. 21 Ağustos 2013: Şam Guta’da düzenlenen saldırıda bin 500’ü aşkın kişi öldü Suriye’nin başkenti Şam’ın kırsal Guta bölgesinde 21 Ağustos günü yaşanan ve bin 500’den fazla insanın ölümüyle sonuçlanan katliamla ilgili olarak cihatçılar ve dış destekçileri Esad yönetimini suçlarken, Esad yönetimi iddiaları reddetti ve saldırıdan silahlı muhalifleri sorumlu tuttu. 30 Ağustos 2013: Davutoğlu, katliamdan Suriye yönetimini sorumlu tuttu

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, "Doğu Guta'daki kimyasal silah saldırısının sorumlusu Suriye rejimidir. Bizim açımızdan kimyasal saldırıdan rejimin sorumlu olduğuna dair şüphe yok" dedi. Suriye konusunda‚ tüm kırmızıçizgilerin aşıldığını belirten Davutoğlu “Konu hemen araştırmalı ve sorumlular cezalandırılmalı” dedi. 30 Ağustos 2013: Erdoğan: “Suriye'ye sınırlı müdahale bizi tatmin etmez” ABD’nin müdahale hazırlıkları sürerken Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Suriye'ye olası müdahaleyle ilgili olarak, “Suriye'ye sınırlı müdahale bizi tatmin etmez. Kosova benzeri bir operasyon olmalı” dedi. Erdoğan, müdahalenin 1-2 günlük “vur-çık” değil, Şam yönetimini bıraktırma noktasına getirmesi gerektiğini söyledi. 11 Eylül 2013: Adana’da sarin gazıyla yakalanan Nusra’cıların serbest bırakıldığı ortaya çıktı Adana Emniyet Müdürlüğü’nün, Reyhanlı Katliamı’nın ardından başlattığı El Kaide ve Nusra operasyonunda sarin gazıyla yakalanan 12 militanın 11’i serbest bırakıldı. Zanlılardan yedisi savcılık tarafından serbest bırakıldı, beş kişi ise cezaevine gönderildi. Soruşturma hakkındaki iddianame henüz tamamlanmamışken, tutuklanan zanlılardan dördü de itiraz üzerine serbest bırakıldı. Militanlar Suriye’ye geçerek Nusra’ya katıldı. 17 Eylül 2013: BM denetçileri Guta saldırısında sarin gazı tespit etti Suriye’deki katliam bölgesinde incelemelerde bulunan BM denetçileri, raporlarını tamamlayarak Ban Ki-mun’a sundu. Raporda, daha önce Adana’da El Kaidecilerden ele geçirilen sarin gazının kullanıldığı belirtildi. Şam kırsalındaki Guta bölgesinde 21 Ağustos günü yaşanan ve bin 500’den fazla insanın ölümüyle sonuçlanan katliamla ilgili incelemelerde bulunan BM denetçileri, hazırladıkları raporu BM Genel Sekreteri Ban Ki-mun’a sundu. Raporda kimyasal sarin gazının kullandığı ifade edildi. 8 Aralık 2013: Hersh: “ABD, saldırının arkasında Nusra’nın bulunduğunu biliyor” Seymour Hersh, London Review of Books’ta yayımlanan “Kimin sarini?” isimli makalesinde, Suriye’yi kimyasal silah kullanmakla suçlayıp askeri müda-

haleyle tehdit eden Obama yönetiminin Guta’daki saldırının arkasında Şam’ın değil Nusra’nın olduğunu bildiğini yazdı. 6 Nisan 2014: Hersh: “Suriye’deki sarin gazı saldırısını Erdoğan’ın bilgisi dahilinde Türkiye yaptırdı” Hersh, London Review of Books’ta yayımlanan “Kırmızı Hat ve Gizli Hat” isimli makalesinde Suriye’nin Doğu Guta bölgesinde 21 Ağustos 2013’te düzenlenen sarin gazı saldırısının, Başbakan Erdoğan’ın bilgisi dahilinde Türkiye tarafından yaptırıldığını ileri sürdü. İddiaya göre Amerikalılar, bu “acı gerçeği” son anda öğrenip saldırıdan sorumlu tutulan Suriye hükümetine karşı harekat düzenlemekten vazgeçti ve “felaket sonuçlar” doğuracağı için gizli tuttu. “DAND‹K B‹R D‹KTATÖR” Hersh’ün haber-analizinde adı açıklanmayan kaynağın, “ABD eski askeri istihbarat yetkilisi” sıfatı olması tesadüf değil. Wall Street Journal gazetesi 8 Nisan tarihli bir haberinde ABD yönetimindeki ‘Suriye çatlağı’na işaret ediyor. Haberde, ABD Dışişleri Bakanı John Kerry ve Birleşmiş Milletler Büyükelçisi Samantha Power gibi sivil yöneticilerin, aralarında doğrudan ABD askeri müdahalesinin dahil olduğu çeşitli seçenekleri desteklerken, Genelkurmay Başkanı General Martin Dempsey ve Savunma Bakanı Chuck Hagel'in askeri müdahaleyi desteklemediğini öne sürüyor. AKP’nin bu çatlaktaki tarafının ABD’nin savaş heveslisi sivilleri olduğu ve bu ikili arasındaki ilişkinin ‘model ortaklık’tan ‘sorunlu ortaklık’a evirildiği görülüyor. AKP’nin savaş suçları ABD ordusu içinde saygınlığı olan gazetecilere servis edilirken, ABD sivil bürokrasisi beklendiği gibi bu iddiaları reddetti. Ancak eğer amaç ABD’yi bir Suriye macerası konusunda uyarmak ve bu maceraya davetiye çıkarmaya çalışan AKP’yi teşhir edip uluslararası alanda itibarsızlaştırmaksa, sızdırma operasyonu başarılı oldu. Tayyip Erdoğan artık yalnızca bölgesel güç iddiası ciddiye alınmayan bir lider değil, El Kaide ittifakı ve kimyasal saldırı bağlantısı nedeniyle de uluslararası meşruiyetini yitirmiş bir siyasi. Independent yazarı Patrick Cockburn’ün sözüyle, “Dandik bir diktatör.”

Ukrayna’nın doğusu ateş altında K

ırım’ın Rusya’ya bağlanmasının ardından nisan ayı başlarından itibaren Ukrayna’nın doğusunda Rusça konuşan nüfusun yoğun olduğu doğu bölgelerinde eylemler başladı. Donetsk, Luhansk ve Harkiv’de hükümet binaları ve emniyet müdürlükleri işgal edildi. Bunu üzerine Kiev yönetimi son derece kritik bir karar alarak bu bölgelerde ‘terörle mücadele operasyonu’ başlatacaklarını açıkladı. Son olarak Slavyansk kentinde emniyet müdürlüğü binasını işgal eden Rusya yanlısı göstericilere başlatılan operasyonda bir Ukraynalı komutan öldü. Ukrayna İçişleri Bakanı Arsen Avakov, Ukrayna güven-

lik güçleri ve Rusya yanlısı milisler arasında çatışmalarda her iki taraftan da ölü ve yaralılar olduğunu açıkladı. Kırım krizinden bu yana Rusya’ya karşı tavır alan NATO da Slavyansk’deki gelişmelerin ardından Rusya’nın şu anki uluslararası tecridini derinleştirdiğini açıkladı. Konuya dair ABD’den de açıklama geldi. Beyaz Saray Milli Güvenlik Konseyi sözcüsü Laura Lucas Magnuson, “Ukrayna’nın doğusunda planlanan ve Rusya’nın destek verdiği görülen operasyondan dolayı çok endişeliyiz” dedi. ABD Dışişleri Bakanı John Kerry ise bir kere daha Rusya’ya askerlerini Ukrayna sınırından

çekmesi çağrısında bulundu. Ayrıca Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile telefonda konuşan Kerry, Rusya’nın Ukrayna’nın doğusundaki durumu sakinleştirmek için adım atmaması durumunda ‘ek sonuçlar’la karışılacağını belirtti. Kiev yönetiminin ‘terörle mücadele operasyonları’ üzerine 13 Nisan’da Rusya'nın çağrısıyla acil toplanan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, Ukrayna'nın doğusundaki çatışmaları görüştü. Burada konuşan Rusya BM Daimi Temsilcisi Vitali Çurkin, uluslararası toplumun Maidan'ın "yardakçılarının" kendi halkına savaşını durdurmasını talep etmesi gerektiğini söyledi.

Arjantin’de genel grev hayatı durdurdu

A

rjantin’de hükümet karşıtı sendikaların yaptığı bir günlük genel grev çağrısı ülkede hayatı durdurdu. Yüzde 30’luk enflasyon, su ve gaz faturalarındaki sübvansiyonların kaldırılması ve emlak vergilerinde yeni düzenleme çalışmalarını protesto etmek için yapılan grev çağrısına toplu taşıma işçileri de katıldı. Genel İşçi Sendikası muhalif kanadı ve Taşımacılık Sendikası başkanı Hugo Moyano ve Gastronomi Sendikası lideri Luis Barrionuevo’nun çağrısına son dönemde birçok sendikanın yönetimine gelen Troçkist partiler ana arterlerde barikatlar kurarak destek verdi. Mart ayında maaş artışları için yaklaşık bir ay grev yapan öğretmenler yüzde 31’lik artış almışlardı. Ülkede ücret artışlarında öğretmen maaşlarındaki artış yüzdesi temel parite olarak kabul görüyor.

İtalya’da hükümet karşıtları polisle çatıştı

İ

talya’nın başkenti Roma’da Matteo Renzi başbakanlığındaki hükümeti, kemer sıkma politikalarını, işsizlik oranlarını ve kentteki inşaat projelerini protesto etmek için 12 Nisan’da Ekonomi Bakanlığı’na yürüyen eylemcilere polis saldırdı. “Barınmak haktır” adlı sivil toplum örgütü öncülüğünde öğrenciler, Torino-Lyon hızlı tren karşıtları ve sol partilerin katılımıyla başkentin ana arterlerinden geçen kortej, kentin ünlü Via Veneto Caddesi’ndeki Ekonomi Bakanlığı önünde barikat kuran polisle karşı karşıya geldi. Polisin kitleye saldırmasıyla yaşanan çatışmada eylemciler Bakanlık binasına ve polise şişe, yumurta, taş, meşale, ses bombası ve havai fişekle karşılık verdi. Olaylarda en az 60 kişi yaralandı, çok sayıda eylemci gözaltına alındı.


6

KENT 17 Nisan 2014 / 1 May›s 2014

Halk›n Sesi

‹stanbul’u bo¤an AKP’nin beton grili¤i içinde kalan Gezi Park›, ölenlerden bize yadigar...

‘Emek de bizim kent de bizim’ ÖZEN TAÇYILDIZ

Y

erel seçimlerin ertesi günü, 31 Mart’ta İstanbul’a gelen Erdoğan, Üsküdar’daki evinden ilk kez 3 Nisan’da çıktı: 3. Köprü ve çevre yollarını denetlemek için. Yanında Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Lütfi Elvan, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş ile atladı helikoptere, köprüyü ve Kuzey Marmara otoyolunu havadan inceledi, köprünün Garipçe Köyü ayağında indi, bilgi aldı. Acelesi vardı. 3 yılda tamamlanması planlanan köprünün temelinin atıldığı gün, yabancı ortaklarla pazarlık yaptı, “12 saat değil, 24 saat çalışılacak” dedi, bitiş tarihini bir yıl öne çekti. 3. KÖPRÜ ‹fiÇ‹N‹N DE KAT‹L‹ Erdoğan’ın helikopter turundan 2 gün sonra gece saatlerinde, inşaatın 35 no’lu viyadüğünde iskele çöktü, üç işçi öldü. Gece-gündüz devam eden çalışmalarda Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın müfettişleri, 19 no’lu viyadüğe kadar denetimde bulunmuş, 35 no’luya henüz gelememişti. Eksiklikler vardı ve denetleme yapılmadığı için o eksiklikler giderilmemişti. Seçim sonrası yeni dönem böyle başladı. Erdoğan’ın ilk icraatı şantiye denetimi oldu ve bu inşaat şantiyesi, İstanbul’un kalan son ormanını, su havzalarını değil, işçilerini de yuttu. 19 YAfiINDA CESED‹ ‹NfiAAT SEPET‹NDE Bir başka işçi ölümü yine Erdoğangillerin şantiyesinden geldi. İmam hatipten arkadaşı Aziz Torun’un Ali Sami Yen Stadı yerine yaptığı Torun Center’de, Van’dan dershane parası biriktirmek için gelen Erdoğan Polat öldü. 19 yaşındaki Erdoğan’ın cesedi bir inşaat sepetine konularak düştüğü yerden çıkarıldı. Burası da hakkında verilen yürütmeyi durdurma ve iptal

Yaşadığımız kentlerde hakkımız var. Kentleri yaratırken ölen işçilerin, savunurken ölen çocukların hakkı da bize emanet. Bu emanet de 1 Mayıs’ta en çok kentlerimizin meydanlarına yaraşır kararlarını aşmak için küçük plan değişiklikleriyle devam eden inşaatlardan biriydi. “Zaman kaybı oluyor” diyordu Aziz Torun, proje hazırdı, satışa çıkacaktı. KUZEYDEN B‹R BETON DÖKSEN… İşçi ölümlerini de beraberinde getiren bu saldırı dalgası kenti; doğası, tarihi, kültürel mirası, belleği, insanıyla yağmalıyor. İstanbul’un her bir ilçesinde devam eden kentsel dönüşüm projelerini, çılgın inşaatları, AVM’ye, otele tahsis edilen her bir projeyi birleştirin, bir beton kütlesi çıkar karşınıza. 3. Köprü ile kuzeyden dökülen beton, Boğaz’da imara açılan Tarabya sırtlarındaki ormanlık alandan iner, Haliç yat limanı, Okmeydanı, Eyüp-Fener-Balat kentsel dönüşüm projesi ile tarihi yarımadayı boğar, Ataköy sahiline yapılan rezidanslarda yükselir, denizden esen rüzgarı, Ataköylülerin nefesini keser. Diğer tarafta 3. havalimanının yapılacağı, acele kamulaştırılan yüzyıllık Kuzey Ormanı köylerinden akar, İstanbul’da mandacılığı bitirir, mezarlığın dahi riskli alan ilan edildiği Gaziosmanpaşa’dan geçer. Boğazın öte yakasında ise küfürbaz Mehmet Cengiz’e hibe edilen Üsküdar Hüseyin Avni Paşa Korusu’ndan, Kartal’da özel üniversiteye peşkeş çekilen Cevizli Tekel arazisine, uyuşturucu çeteleriyle teslim alınmak istenen Gülsuyu, Gülensu’ya iner. AKP’N‹N SEÇ‹MDEN ANLADI⁄I: ‹NfiAATA DEVAM Bu kuşatma İstanbul’da değil sa-

dece. Ankara’da tekrar başkan olan Melih Gökçek’in de ilk icraatı inşaat oldu. Gece girilen Devlet Tiyatroları İrfan Şahinbaş Sahnesi’nde bizzat Muhsin Ertuğrul’un diktiği söylenen sayısız ağaç kesildi, nöbet bekleyen insanlar tehdit edildi. Parça parça yağmalanan AOÇ’den en büyük lokmayı Başbakanlık Konutu ile yine Erdoğan aldı, hukuku ayaklar altına alarak. Kuzeyde, Sinop’ta nükleer santral yapılacak. Daha bilimsel ölçümler bitmeden yeri ayrıldı bile, orman içinde. Güneyde, Antalya’da AKP iktidarı boyunca verilen taş ve maden ocağı ruhsatlarının kapsadığı alan İstanbul kadar, Antalya’nın da dörtte birinden fazla, HES’ler de cabası. Diyarbakır’da Hevsel Bahçeleri’nde kesilecek ağaçlar için nöbet yeni bitti. HALK MÜHRÜ SOKAKTA BASTI Kaderin cilvesi; Erdoğan, Gezi Parkı’nda nöbet tutanlara da ilk olarak 29 Mayıs’ta, köprünün temelinin atıldığı törenden seslenmişti. “Ne yaparsanız yapın biz kararımızı verdik” diyordu. Sonrası malum… Kentin ortak alanındaki ağaçların sökülmesine izin vermeyen insanlar iş makinalarını durdurdu. Parkı, meydanı gerçek anlamıyla yayalaştırdı. Gezi’ye destek eylemleri ile sokaklara dökülen insanlar, Türkiye’nin yasaklı meydanlarına girdi. Erdoğan “sandık” diye tutturdukça sokağa çıkan insanlar bunlar. AKP, seçimden birinci parti çıkmanın tüm o yolsuzlukları, hukuksuzlukları akladığına, kendisine her türlü yetkiyi verdiğine inanırken

onlar yine sokaktaydı. 1 Nisan’da, Edirne’de yaşayan Kıymet Peker, mahallesindeki parkın imara açılmasına 75 yaşındaki bedenini siper ederek engel oldu. Apartmanlar, otel ve benzinliğin arasına sıkışmış, semtin tek yeşil alanına bakan evinden inşaat makinalarının parka girdiğini gördü. Tek başına kepçenin önüne oturdu. Ardından Edirne Bölge İdare Mahkemesi parkın yıkılarak yerine inşaat yapılmasına ilişkin imar planındaki değişikliğin yürütmesini durdurdu. 5 Nisan’da yüzlerce kişi, Gezi’nin öncüllerinden Emek Sineması eylemlerinin bir başkası için sinemayı çevreleyen inşaat önünde, hukuksuz inşaatı mühürledi. Başkent Dayanışması, seçimlerden bir gün önce, 30 Mart’ta, mahkeme kararına rağmen devam eden AOÇ inşaatını mühürlemişti. KENT, ONU YARATAN ‹fiÇ‹LER‹N HAKKI İktidarın saldırdığı her yerde Gezi’den sonra yerellerde örgütlenen halk, kent mücadelesi deneyimini biriktiriyor. Kuzey Ormanları Savunması, Hewsel Dayanışması, Gaziosmanpaşa Barınma Hakkı Bürosu, Başkent Dayanışması, mahalle dayanışmaları, park forumları, işgal evleri, bostanlar, yağmanın talanın karşısına dikiliyor. Gezi’den bu yana ayağını sokaktan çekmemiş, yaşadığı kente sahip çıkmış insanların bu mücadeleyi 1 Mayıs’a taşımaması, 1 Mayıs’ta kente, yaşamlarına ilişkin taleplerle meydanlarda olmamaları mümkün mü? Üstelik yaşadığımız her bir kent, bizden öncekilerin, emekçilerin, kadınların emeğiyle şekillenip, ilmek ilmek dokunup bizlere bırakılmışken… Yaşadığımız kentlerde hakkımız var. Kentleri yaratırken ölen işçilerin, savunurken ölen çocukların hakkı da bize emanet. Bu emanet de 1 Mayıs’ta en çok kentlerimizin meydanlarına yaraşır.

Protesto etti¤in y›k›mlar›n molozunda eylem AKP’nin geçen 1 May›s’ta inflaat çukurunu bahane ederek kapatt›¤› Taksim Meydan› için insanlar gün boyu direndi. 1 May›s meydan›, Taksim Meydan›’yd›. Haziran’a da meydan›n yan› bafl›ndaki Gezi Park› için bütün gün-gece direnerek girdi. Kentin merkezinde kalan son ortak alanlardan biriydi. Meydan›n anlam› bu birikimle katmerlendi, iflçi s›n›f›n›n miras›na Türkiye tarihinin en büyük direnifli eklendi. AKP, y›llar›n süzülüp gelen haf›zas›n› yok saymam›z› isteyerek, denizi doldurarak yapt›¤› Yenikap›’y› adres gösteriyor flimdi de. Adres gösterdi¤i Yenikap› da di¤er tüm inflaat projeleri gibi hukuksuzluk, izans›zl›k örne¤i. Hemen yan›nda 8 bin 500 y›ll›k UNESCO’nun dünya miras› listesinde yer alan, kentsel ve arkeolojik sit alan› mevcut. Kültür Varl›klar›n› Koruma Kurulu’nun, meydan›n tarihi yar›madan›n siluetini ve topografyas›n› bozaca¤›n› ve arkeolojik miras› etkileyece¤ini belirtmesine ra¤men dolgunun “sit alan›na de¤il

denize” yap›laca¤› gerekçesiyle kurul yetkisiz b›rak›lm›fl, proje Çevre ve fiehircilik Bakanl›¤› onay›yla geçmiflti. Sahil fleridinde infla edilen meydan için denizin dibi dolduruldu. ‹stanbul’un tarihi yar›madas›n›n flekli de¤iflti. O dönem meslek odalar›ndan uzmanlar, inflaat kaynakl› kirlilik oluflaca¤›na, ekosistemin bozulaca¤›na, dolgu sisteminin depremde riskli olaca¤›na dikkat çekmiflti. Fakat Erdo¤an karar›n› vermifl; “‹stanbul Metropolü Miting ve Gösteri Alan›” olacak. 1 milyonluk meydanda gidin ne yapars›n›z yap›n, rüzgara, denize anlat›n. Kentten yal›t›lm›fl, kullan›m de¤eri s›f›r olan bir alan. ‹nflaat› yapan firmalar kazanm›fl olmal›. Üstelik kentsel dönüflümle y›k›lan binalar›n molozlar› dökülüyor bu dolgu alanlara. Yani protesto etti¤imiz y›k›mlar›n molozu. fiimdi de onlar›n üzerinde eylem yapmam›z›, ayaklar›m›z o molozlara basarken hayk›rmam›z› istiyor.

Kentlerini savunanlar seçimlerin hemen ertesinde sokaktayd›. 1 Nisan’da Edirne’de K›ymet Peker, mahallesindeki son yeflil alan için kepçenin önüne oturdu. 5 Nisan’da, Gezi direniflinin öncüllerinden Emek Sinemas› eylemlerinin bir yenisi vard›. Yüzlerce eylemci hukuksuz inflaat› mühürlemek için inflaat önünde, “Emek sermayeyle uzlaflmaz” dedi.


7

EMEK 17 Nisan 2014 / 1 May›s 2014

Halk›n Sesi

Dört yanda işgal ve direnişlerle 1 Mayıs’a ÇAPA’DA ÜCRET GASPINA KARfiI ‹fi BIRAKMA İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi’nde taşeron firmalarda çalışan işçiler 2012 Temmuz’unda kesilen yol ve yemek ücretlerinin iadesi için iş bıraktı.

ZAR‹FE AKBULUT

1

Mayıs’a giderken İstanbul’dan Diyarbakır’a, Antalya’dan Tekirdağ’a onlarca işyerinde ve fabrikada militan işçi direnişleri yaşanıyor. Birçok kente ve işyerine yayılan direniş çoğunlukla işyeri işgali ve fiili grevler biçiminde gerçekleşiyor. Beyaz yakalısından inşaat işçisine, liman işçisinden tekstil işçisine, enerji işçisinden sağlık işçisine on binlerce emekçi Haziran’ın umudunu taşıyor, öfkesini büyütüyor. Haziran İsyanı’yla, bundan önceki işçi direnişleriyle ortak bir duyguyu taşıyan bu direnişlerin hemen hemen tamamı güvencesizliğe karşı, militan sınıf mücadelesi pratikleri olarak kayda geçiyor. Parça parça sesini yükselten emekçiler kendilerini yoksullaştıran, daha yoğun ve kötü koşullarda çalışmaya zorlayarak iş güvenliğini ve işçi sağlığını tehdit eden taşeronlaşma sistemine karşı, sanki tek bir ordunun neferleri gibi, güvenceli, insanca bir yaşam için mücadelede birleşiyor.

GRE‹F’TE ‹fiGAL SOKAKTA SÜRÜYOR İstanbul Hadımköy’de bulunan Greif (Sünjüt) çuval fabrikasında yetkili olan DİSK Tekstil ile fabrika yönetimi arasında yapılan toplu sözleşme süreci uyuşmazlıkla sonuçlandı. Toplam 66 maddeden oluşan toplu sözleşmenin 10 maddesinde anlaşma sağlanamadı. İşverenin fabrikayı kapatmakla tehdit etmesi üzerine işçiler Hadımköy’deki fabrikayı işgal etti. Eyleme, çoğu taşeron şirketlerde çalışan 500 işçi katıldı. İşyerini işgal eden Greif işçileri sokağı da boş bırakmadı. İşçiler direnişi 53. gününde Bo-

Greif çuval fabrikasını işgal eden direnişçileri Karşı gazetesini işgal eden işçilerle, Diyarbakırlı enerji işçileriyle Muğlalı maden işçilerini bir araya getiren bir direniş dalgası büyüyor ğaz Köprüsü’ne çıkarak yolu trafiğe kapattı. Kentlerde Greif Direnişiyle Dayanışma Platformları kuruldu. İstanbul, İzmir, Bursa, Antalya, Kayseri ve Ankara’da kurulan bu platformlar direnişe yönelik polis saldırılarında, direnişe sahip çıkmak için eylem yaptı. Direnişinin 60. gününde polis operasyonu ile fabrika işgali kırıldı. Polis saldırısı, fiili, meşru mücadelenin engellenmesine dönük bir saldırıydı. Ancak bu saldırı sonrası kararlı duran işçiler ve dayanışma gösteren demokrasi güçleri, saldırıları boşa çıkardı. DEDAfi’TA TOMA’LARA KARfiI D‹REN‹fi KAZANDI Diyarbakır'da Dicle Elektrik Dağıtım AŞ (DEDAŞ) bünyesinde taşeron Akdeniz firmasında çalışan 130 arıza bakım onarım işçisinin başlattığı iş bırak-

ma eylemi sona erdi. 11 gün boyunca DEDAŞ binası önünde işçi sağlığı, iş güvenliği ve fazla mesai ücretlerinin ödenmesi talepleriyle direnen işçiler iş başı yaptı. Resmi olarak hiçbir işçi işten çıkartılmazken 15 işçi henüz iş başı yaptırılmadı. İşçilerin can güvenlikleri için en önemli talebi olan iş malzemelerinin ise düzenli olarak verileceği duyuruldu. Enerji Sen sendikası üyesi enerji işçilerin 4 Nisan'da başlattıkları eyleme polis 7 defa saldırdı. İşletme önünde TOMA’larla, akrep’le bekleyen polis direnişi zayıflatmaya çalıştı. İş bırakma eylemi sürerken işçiler, işletmeyi bir gün boyunca işgal ederek taleplerinin kabul edilmesini istedi. Ceylanpınar’dan işçilerinin eylemine desteğe gelen 5 DEDAŞ işçisi ile Enerji Sen Genel Başkanı

Ali Duman ve yöneticisi Süleyman Keskin polislerce gözaltına alındı. Polisin baskısı dışında Akdeniz firması, işçilerin eylemini kırmaya yönelik girişimleri başarısız oldu. SEND‹KA HAKKI ‹Ç‹N D‹REN‹fi Alanya Devlet Hastanesi’nde ihale değişikliği sonrası imzalatılmaya çalışılan usulsüz iş sözleşmelerine karşı sağlık işçileri, DİSK’e bağlı Dev Sağlık İş’te örgütlendi. Sendikal çalışmalara engel olmak isteyen başhekim iki işçiyi işten çıkardı. Devrimci Sağlık İş Genel Sekreteri Gürsel Kaya konuya ilişkin görüşmeler yapmak üzere nisanın ilk haftası gittiği Alanya’da hastane başhekiminin şikâyeti üzerine gözaltına alındı. Direniş sürüyor.

KARfiI’DA ‹fiGAL 9 Şubat’ta okurlarıyla buluşan Karşı gazetesi yayın hayatına 14 Nisan günü son verdi. Karşı gazetesi emekçileri kendilerine hiçbir tebligatta bulunulmadan ve ödeme yapılmadan gazetenin kapatılmasını protesto için gazete binasını işgal etti. Basın emekçileri, hakları için işgal ettikleri gazete binasında kendi ‘Karşı Direniş’ gazete sayısını çıkararak direnişe devam ediyor. ‹NfiAAT ‹fiÇ‹LER‹ ‹fiGALLE KAZANDI TOKİ’ye bağlı Emlak Konut’un Bahçeşehir’de yapımı süren 1stanbul Evleri Toplu Konut Projesi’nde taşerona bağlı olarak çalışan, bağlı oldukları taşeron iflas edince Aralık’tan beri alamadıkları ücretleri ve diğer hakları gasp edilen inşaat işçilerinin 7 gündür süren direnişleri kazanımla sonuçlandı. Şantiye işgalinde ücretlerini alamayan mühendisler ve güvenlik görevlileri de direnişe katıldı. HER YER D‹REN‹fi Bu direnişlerin yanı sıra Yatağan’daki maden ve enerji işçilerinin direnişi, Plastik (Tekirdağ), Feniş (Kocaeli Gebze), Ena Tekstil (Bursa), Zorlu Tekstil, Standard Profil (Manisa), Luna Sayaç Fabrikası (İzmir), Crown Bevcan (Kocaeli), Kumport, Goldaş, Punto Deri (İstanbul) direnişleri sürüyor.

1 May›s’ta, iflçiler ifl cinayetlerine karfl› can güvenli¤i diyecek İş cinayetleri artarak devam ediyor. İş Güvenliği yasası yürürlüğe girmesine rağmen, hem yasanın yetersiz olması hem de uygulanmamasından dolayı iş kazaları ve iş cinayetleri devam ediyor. İş cinayetlerinin artmasındaki diğer bir sebep taşeron çalıştırma olarak öne çıkıyor. AKP iktidarında devam eden kent yağması, inşaat işçilerini öldürmeye devam ediyor. Rant olanaklarını 'hızlı hızlı' değerlendirmek ve ayakkabı kutularını 'hızlı hızlı' doldurmak için işçiler ölüyor, üçüncü köprü de dâhil inşaatlarda iş cinayetleri sürüyor. 2014 yılının ilk 95 gününde 87 inşaat işçisi hız ve rant tutkusu nedeniyle yaşamını yitirdi. 3.Köprü inşaatında ihmal sonucu 3 işçi hayatını kaybetti. Üçüncü Boğaz Köprüsü’nün Reşadiye-Çamlık bağlantı yolu üzerindeki 35 No’lu viyadüğün başlık kirişinin beton dökümü esnasında kalıbın açılması sonucu 50 metreden düşen 3 işçi yaşamını yitirdi. En basit iş güvenliği önlemlerinin bile alınmadığı köprü inşaatında gerekli denetimlerin yapılmadan işe başlandığı işçilerin ölümüyle ortaya çıktı. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın '3 değil 2 yılda bitireceksiniz. Hızlı, hızlı' talimat ile işin çabuk bitirilmesi için işçilere haddinden fazla çalıştı. Dershane parası biriktiren 19 yaşındaki inşaat işçisi iş kazasında yaşamını yitirdi. Tayyip Erdoğan’ın arkadaşı Aziz Torun’un ortaklığın-

da, Ali Sami Yen arsasında inşaatı devam eden Torun Center’da 19 yaşında bir işçi öldü. Mecidiyeköy’de Ali Sami Yen Stadı yerine yapılan Torun Center projesi inşaatında çalışan 19 yaşındaki Erdoğan Polat, inşaat sepetinin halatının kopması sonucu 15’inci kattan düştü, hayatını kaybetti. Polat’ın cenazesi, yine bir inşaat sepetine konularak düştüğü yerden çıkartıldı, Adli Tıp Kurumu’na gönderildi. Kreş olsaydı iş kazasında ölmeyecekti Gerekli önlemler alınmadığı için çığ gibi büyüyen iş kazaları ve işçi cinayetlerine bir yenisi daha eklendi. Bu kez kreş olmadığı için işçi bir babanın çalıştığı fabrikaya götürdüğü 6 yaşında bir çocuk yaşamını yitirdi. Antalya’nın Aksu ilçesinde bir kereste fabrikasında çalışan 23 yaşındaki Özgür Öz, eşi Sultan Öz’ün o gün çalışması nedeniyle çocukları 6 yaşındaki Ali Can ile 3 yaşındaki Ayşe’yi fabrikaya getirdi. Oyun oynamaya başlayan 6 yaşında Ali Can Öz tomrukların yıkılması sonucu altında kalarak yaşamını yitirdi. Baba Öz, 3 yaşındaki kızını ise son anda ezilmekten kurtardı. Sigortasız çalıştırılan çocuk işçinin parmakları koptu İstanbul Beylikdüzü’nde bir alüminyum atölyesinde 17 yaşındaki çocuk işçi O.T. elini makineye kaptırdı. İşvereni tarafından sigortasız çalıştırılan çocuk, kazanın ardından hastaneye kaldırıldı. O.T iş kazası raporu tutturdu. O.T’nin sağlığı iyiye gidiyor.

AKP’nin TEKEL korkusu Yatağan’la depreşti

M

uğla Yatağan’da maden ve enerji işçilerinin özelleştirmeye karşı başlattığı direniş sürüyor. İşletme önünde 16 Eylül 2013’te çadır kurarak direnişe geçen işçiler, AKP önüne gerçekleştirdikleri yürüyüşlerde defalarca polis saldırısına maruz kaldı. Ankara’ya yürüyen, açılım grevi yapan ve 29 Aralık 2013’te 40 bin kişinin katıldığı bir miting gerçekleştiren emekçiler direnişi 10 Nisan’da Ankara’ya taşındı. Yatağanlı işçilerin Ankara yürüyüşü, hükümetin yeni bir TEKEL direnişinin olmasından korktuğunu gösterdi. Kömür madeni ve termik

santral işçilerinin, özelleştirme kararının iptali için 10 Nisan’da Ankara’ya yapacakları yürüyüş hükümet emriyle engellendi. Maden-İş ve Tesİş üyesi işçiler 35 otobüsle yola çıktı. İşçilerin aileleri keyfi olarak Muğla çıkışında durdurularak engellense de 300 işçi Ankara'ya ulaştı. İşçiler, Ankara’da özelleştirmenin kararının iptali için Başbakanlık Özelleştirme İdaresi Başkanlığı'nın karşısında bulunan Kurtuluş Parkı'nda nöbet tutuyor. Aylardır çeşitli eylem ve etkinliklerle seslerini duyurmaya çalışan Yatağan enerji ve maden işçileri Özelleştirme İdaresi'nden çıkacak kararı bekliyor.

Yetki bakanlıktan değil işçi iradesinden alınır N

eredeyse tamamı asgari ücretle çalıştırılan taşeron işçilerin sendikalaşmaması için patronların baskı ve şiddeti yetmezmiş gibi bunlara göğüs gerip sendika üyesi olanların üyeliği bakanlık tarafından yok sayılabiliyor. Taşeron sağlık işçileri de ayak oyunlarıyla çalınan toplu iş sözleşmesi haklarını, örgütlenme haklarını almak için fiili toplu sözleşme mücadelesi

başlattı. Dev Sağlıkİş üyeleri oluşturdukları fiili toplu sözleşme maddelerini görüşmek üzere örgütlü oldukları hastanelerin Kamu Birliği Genel Sekreterliği’ne ve üniversite hastanelerine temsilcileri aracılığıyla iletti. İstanbul’da Koşuyolu Yüksek İhtisas hastanesi ve Şişli Etfal Eğitim Araştırma hastanesin de kurulan çadırlarla bu sürecin takipçisi olacağını ilan etti.

Fiili T‹S sürecinde iflçiler diyor ki: Taflerona ba¤l› çal›flan sa¤l›k iflçileri hastanelerin asli ve sürekli iflçileridir, bu nedenle ifl güvencesi istiyoruz! Asgari ücretin bile alt›nda ücretle çal›flan sa¤l›k iflçileri, bütün iflçilerin hakk› olan y›lda iki ikramiye hakk›n› istiyoruz! Ayl›k toplu tafl›ma abonman ücreti kadar yol paras› ve

‹fl Kanunu’nda öngörülen y›ll›k izinlerini istiyoruz! SGK kay›tlar›n›n üst iflverenin iflkoluna göre yani sa¤l›k iflkolundan yap›lmas›n› ve bu yolla gasp edilen sendika hakk›n› istiyoruz! Baflta ‹flçi Sa¤l›¤› ve ‹fl Güvenli¤i kurullar› olmak üzere yönetimde söz hakk› istiyoruz!

Bir kez daha tafleron yasas› Taşeron yasası diye tabir edilen yasal düzenleme tekrar gündeme geldi. 16 Nisan günü Çalışma Bakanı ilgili kurum ve kuruluşların temsilcileriyle görüşerek yasal düzenlemenin son halini vermeye çalışacak. Medya bu gelişmeleri “TAŞERONA MÜJDE!” olarak vermeyi tercih ediyor. Bunu okuyan işçi arkadaşlarımız da sendikaları arayarak “Bu yasadan bize iyi bir şey çıkar mı?” diye soruyor. Çalışma Bakanı’nın ağzından taşeron işçilere kadro verileceğine dair tek bir kelime dahi çıkmazken bazı medya organlarının kasıtlı olarak “Kadro verilecek mi?” diye haber yapması ancak bilinçli bir çarpıtmanın ürünü olabilir. Henüz net halini almamış olmasına rağmen Bakan Faruk Çelik’in açıklamalarından anladığımız kadarıyla, hükümet taşeron işçilerin ağzına bir parmak bal sürerek taşeron sistemini biraz daha köklü ve yaygın hale getirmeye çalışıyor. İşçilerin ağzına sürülen bir parmak bal, eğer konuşulduğu gibi yasalaşırsa “ihale süresinin en Tufan az 3 yıllık” olmasıdır. Böylece Sertlek işçilerin her yıl sonunda “acaba bu sene ihale dışı bırakılaDev Sa¤l›k-‹fl cak mıyım?” endişesinin 3 yı- Yönetim Kurulu la çıkmış olacak! Peki yasada başka ne var? Bakan Çelik’in yasanın en önemli maddesi dediği husus “Taşeron kullanılacak hizmetlerin açıkça belirli hale getirilmesi ve bunun dışında kalan hizmetlerin kesinlikle taşeron eliyle gördürülmemesi”dir. Mevcut yasada aslında zaten hangi durumlarda “hizmet alımı” yapılacağı hangi durumda yapılmayacağı açıkça yazmaktadır. Yasada “asıl iş” taşerona verilemez diye açık bir hüküm bulunmaktadır. Ancak bu hüküm yasada bütün çıplaklığıyla dururken bile hastanelerde sağlık hizmetleri, belediyelerde temizlik hizmetleri açıkça taşerona devredilerek işçilerin beğenmediği 4857 iş kanunu bile tanınmaz hale getirilmiştir. Yeni yasal düzenlemeyle muhtemelen taşerona yaptırılacak işlerin alanı genişletilerek açıklık getirilecek ve böylece mevcut yasaya dayanılarak açılan “muvazaa” davaları geçersiz hale getirilecek. Tam bir şark kurnazlığı yani! Üstelik mevcut yasada Bölge Çalışma müfettişlerinin yetkisinde olan muvazaa kararları mahkemelere devredilerek, işçilerin önemli bir dayanağı olan iş hukuku alanı mahkeme süreçlerine kurban edilecek. Çalışma Bakanı inanılması zor bir pervasızlıkla yeni çıkarılacak yasayla taşeron işçilerinin “yıllık izin” ve “kıdem tazminatı” haklarına kavuşacaklarını anlatıyor. Oysa sendikalar 10 yıla yakın bir süredir taşeron sistemine karşı verdikleri mücadeleyle “yıllık izin”, “kıdem tazminatı”, “fazla mesai” gibi hakların kadrolu veya taşeron işçi ayrımı olmaksızın iş kanununa tabi çalışan tüm işçiler için geçerli olduğunu hükümete kabul ettirmiş durumdalar. “İş Kanunu kadrolu işçi için geçerlidir, taşeron işçi için geçerli değildir” palavrasını yıllarca taşeron işçilere yutturdular. Taşeron patronların ağızlarından düşmeyen bu yalanı şimdi Çalışma Bakanı’nın ağzına dolaması manidardır. Kıdem tazminatı meselesinde “fon” kurulması için de taşeron yasası işçileri alıştırma vazifesi görüyor. Güya taşeron işçilerin kıdem hakkı yokmuş gibi taşeron işçilerin kıdemlerini fonda biriktirme düzenlemesi getiriliyor. Böylece önümüzdeki yıllarda taşeron sisteminde başlayan “kıdem tazminatı fonu” uygulama alanı rahatlıkla genişletilebilecek. Bir başka husus da; asıl işvereni ücretten sorumlu tutarak işçilerin ücretinin güvenceye alınmasını ne kadar önemsediğini göstermeye çalışıyor AKP hükümeti. Oysa iş kanunu ve ilgili yönetmelikleri biraz bilen bir kişi mevcut yasada da zaten alt işverenlik ilişkisinin kurulduğu her yerde alt işverenin işçilerinin ücret vb. haklarından alt ve üst işverenin birlikte sorumlu olduğunu zaten bilir. AKP hükümeti bu tür can alıcı hususları üzerine basa basa tekrarlayarak mevzuattan yeteri kadar haberi olmayan işçileri ve ilgili çevreleri açıkça kandırmaya çalışıyor. Konudan haberi olmayanların bunları okuyunca AKP’nin işçiler lehine ne büyük düzenlemeler yaptığını düşünmesi isteniyor. Özet olarak işçi arkadaşlarımıza şunu açıkça söyleyelim: Yeni taşeron yasasında işçilere kesinlikle kadro yok! Aksine taşerona verilecek hizmetler daha da genişleyecek, şu anki haliyle asıl iş gibi kabul edilen işlerde de taşeron kullanılabilecek ve böylece işçilerin hukuk alanında tutundukları en güçlü dal koparılmış olacak. Bütün bu hengamenin, gürültü-patırtının sebebi budur. Bunun dışındakilerin çoğu zaten mevcut yasalarda olan hükümlerdir, olmayanlar ise göz boyamaktan öte bir anlam taşımamaktadır. AKP yerel seçimlerden aldığı güçle işçi sınıfını güvencesiz çalıştırma doğrultusunda daha güçlü adımlarla yoluna devam edecektir. Taşeron yasası, kiralık işçi çalıştırma, kamu çalışanlarının güvencesizleştirilmesi bu adımların en önemlileridir. Güvencesizliğin farkına varma, mücadeleyi meşrulaştırma ve örgütlenme bilincini açığa çıkarma şeklinde özetleyebileceğimiz taşerona karşı mücadelenin birinci dönemi sona ermiştir. Şimdi yeni döneme uygun olarak sendikal örgütlenmenin Türkiye’nin her yerine tohumlarının saçıldığı, var olan örgütlenme deneyimlerinin daha derinleştirildiği ve kökleşerek saldırılara karşı dayanıklı hale getirildiği, en güçlü olunan yerlerde yasal/fiili meşru sözleşme pratiklerinin yaşandığı süreçleri yaşama geçirmeliyiz. Ve kuşkusuz bunu aynı mücadele anlayışına sahip mücadele örgütleriyle birlikte ortak mücadele deneyimlerini yaratarak yapabilmeliyiz.


8

1 MAYIS 17 Nisan 2014 / 1 May›s 2014

Halk›n Sesi

‘Hem hakkımız hem görevimiz

1 Mayıs’ta Taksim’deyiz’ AL‹ ERG‹N DEM‹RHAN

“1

Mayıs’ın nerede kutlanacağına işçi sınıfı karar verir. Alan tartışması yıllar önce bitmiştir. Taksim 1 Mayıs alanıdır!” DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu, 14 Nisan’da İstanbul Valiliği’nde yapılan görüşme sonrasında twitter hesabından böyle yazdı. AKP sözcüleri ve mülki amirler Taksim’e “izin” vermeyeceklerini söyleyedursunlar; işçi sınıfının temsilcileri 1 Mayıs alanının neresi olduğunu AKP’den ve Vali’sinden öğrenecek, onlardan izin isteyecek değildi. DİSK, KESK, TMMOB ve TTB 10 Nisan’da sözünü söylemişti: “Biz bu ülkenin değerlerini yaratanlar, işçiler, kamu emekçileri, hekimler, mimarlar, mühendisler 1 Mayıs’ta Taksim’de olacağımızı ilan etmek için buradayız.” YÜZÜMÜZÜ A⁄ARTAN IfiIK TAKS‹M’‹ ‹fiARET ED‹YOR Toplumsal muhalefetin birleştirici merkezlerinden bu dört büyük emek ve meslek örgütü adına açıklama yapan DİSK Genel Başkanı Kani Beko, 1 Mayıs 2013’ün hemen ardından Gezi Parkı’nda patlak veren ve bugüne uzanan halk isyanına vurgu yaparak şunları söyledi: “Emeğin, eşitliğin, özgürlüğün, barışın, adaletin ve demokrasinin egemen olduğu bir ülkenin kurucu özneleri geçen 1 Mayıs’tan, özellikle de Haziran’dan beri sokaklarda, meydanlarda, işyerlerinde, okullarda, yoksul mahallelerde ayağa kalkıp yüzlerini güneşe döndüler. Yüzümüzü ağartan bu ışık şimdi işçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma gününün arifesinde bize yeniden Taksim yolunu işaret ediyor. Ne istediğimizi bilerek ve artık bu isteklerimizin ‘hayal’/‘ütopya’ olmadığının farkına vararak yürüyüşümüzü başlattık…” Dört örgütün açıklamasında, AKP iktidarının Taksim’i bir kez daha emekçilere kapatma çabalarına da meydan verilmeyeceği vurgulandı: “Biz, isteklerimizi, taleplerimizi haykırdığımızda ‘polis destanıyla’, adalet sarayıyla, yasakla, sürgünle, panzerle, TOMA’yla, copla, gaz fişekleriyle, hapishanelerle, tabutluklarla karşılaşan bir halkız; artık susmak, kader diyerek boyun eğmek istemiyoruz.”

Başbakan’ın 1 Mayıs’ı da kutuplaştırma ve gerilim siyasetine alet etmeye çalıştığını belirten Arzu Çerkezoğlu buna izin verilemeyeceğini, 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlamanın DİSK açısından bir görev ve hak olduğunu söyledi

Meydanda yenilen AKP yasaklamaya doymuyor

VAL‹ HALA ÇUKURDA 2010, 2011 ve 2012 yıllarındaki yasaksız, sorunsuz ve görkemli 1 Mayıs’ların ardından geçen yıl inşaat çukurunu gerekçe göstererek Taksim’i 1 Mayıs’a kapatan İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, bu yılki 1 Mayıs kutlamaları ile ilgili 14 Nisan’da gerçekleşen görüşmede de Taksim’de miting yapılamayacağını söyledi. Ancak bu yıl çukur bahanesi de yoktu. İkna edici bir gerekçeleri olmadığı için “yasak” sözcüğünü kullanmaktan kaçınan Mutlu, Tayyip Erdoğan’ın Taksim’de gösteri yaptırmama emrini uygulamaya çalışıyor. Ne var ki geçtiğimiz yıl da engelleme çabasının ardında yatan sorunun teknik değil politik bir sorun olduğunu belirten emek

örgütü temsilcileri, 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlamanın siyasi iktidarın kararlarıyla engellenemeyecek bir hak olduğunu vurguluyor. Üstelik bu, yalnızca emekçilerin iddia ettiği değil; güncel, tarihsel dayanaklarıyla ulusal ve uluslararası hukukça da tescillenip tarihe geçmiş bir hak. AKP istediği kadar inkar yoluna gitsin, emekçilerin uzun yıllar verilen mücadelenin ardından 1 Mayıs’ı tatil günü, Taksim’i de 1 Mayıs alanı olarak resmen tanımak zorunda kalan ve sanki bir lütufta bulunmuş gibi bununla övünen AKP’nin kendisi idi. Şimdi, Taksim 1 Mayıs’larının “ürkütücü” görkemi ve Haziran İsyanı’nın sarsıntısıyla Taksim’i yasaklamaya çalışan AKP bu gerçekler karşısında çaresiz.

‘BU B‹R HAK VE GÖREVD‹R’ Valilik görüşmesinin ertesi günü AKP’nin Taksim “yasağı” çabasını değerlendirmek için DİSK Genel Merkezi’nde bir açıklama yapan Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, ulusal ve uluslararası hukuk gereği AKP’nin Taksim’i 1 Mayıs’ı hazırlamak zorunda olduğunu, aksi durumda hukuku çiğnemiş olacağını belirtti. DİSK ve KESK’in 2008’deki başvurusu üzerine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin 22 Kasım 2012’de, Taksim’i 1 Mayıs alanı olarak tescilleyen bir karar aldığını hatırlatan Kaboğlu, emekçilerin ifade özgürlüğünün bunu kullanacakları yeri seçmeyi de içerdiğini ve Taksim’in belleğini canlı tutmasının da bir hak olarak tanımlandığını belirtti. DİSK Genel Sekreteri Arzu

Çerkezoğlu da 1 Mayıs’ın basit miting kapsamında değerlendirilemeyecek bir anma günü, bir bayram ve emeğin uluslararası birlik, mücadele, dayanışma günü olduğunu belirtti. Çerkezoğlu, yasaklama çabasının Erdoğan’ın her şeye kendisinin karar verme yaklaşımının bir ürünü olduğunu söyledi ve ekledi: “Ancak Gezi’de, Haziran’da sokağa çıkanlar ilan etmiştir ki Başbakan’ın ağzından çıkan her şey kanun olmayacak.” Başbakan’ın 1 Mayıs’ı da kutuplaştırma ve gerilim siyasetine alet etmeye çalıştığını belirten Çerkezoğlu buna hukuken de vicdanen de izin verilemeyeceğini, 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlamanın DİSK açısından bir görev ve hak olduğunu, bu tarihsel görevi yerine getireceklerini vurguladı.

1 May›s’› Taksim’de kutlama karar›n›n aç›klanmas›n›n ard›ndan AKP ad›na ilk yan›t Çal›flma Bakan› Faruk Çelik’ten geldi. Çelik, 1 May›s’ta hayat›n› kaybedenler için an›ta çelenk b›rak›p anma yap›labilece¤ini, ancak mitingin belirlenen alanda yap›lmas› gerekti¤ini savundu: “Müsaade edin de nerede toplumsal gösterilerin yap›laca¤› konusunda belirlenen yerlerde bunlar› gerçeklefltirelim.” Çelik ile ayn› argümanlar› s›ralayan Vali Mutlu da yeni bir dönemin bafllad›¤›n› ve mitinglerin kendilerince belirlenen alanlarda kutlanaca¤›n› belirterek, “yasak” sözcü¤ünü kullanmadan yasak ilan etti: “fiu anda Yenikap› d›fl›nda herhangi bir alternatif söz konusu de¤ildir.” AKP’nin Taksim’deki 1 May›s gösterilerini engelledi¤i 2007, 2008 ve 2009’da kent çap›na yay›lan polis terörü ve direniflle ‹stanbul felç olmufl ancak emekçiler geri ad›m atmam›flt›. Yasa¤›n olmad›¤› 2010, 2011, 2012’de sorun yaflanmam›fl, Taksim dünyan›n en kalabal›k 1 May›s gösterilerine sahne olmufltu. Görkemli 1 May›s’lar›n AKP karfl›t› duruflu iktidar› rahats›z etmifl olacak ki, 2013’te AKP Taksim’i bir kez daha yasaklad›. Bu yasak da 1 ay sonra Taksim merkezli olarak patlak veren Haziran ‹syan› ile çöpe at›ld›.

Emekçiler gider Taksim’e, ‘Tayyip sendikaları’ aksine Meydanı’nda kutlama” kararı açıkladı. Türk-İş’ten yapılan yazılı açıklamada, DİSK’in erken açıklama yapması bahane edilerek Kadıköy kararı verildiği savunuldu. Türk-İş, Taksim’in kazanılması mücadelesinde ortaklaşma yönündeki hassasiyetleri hep diğer emek örgütlerinin elini bağlamak için istismar etmiş, gerilimli dönemlerde hep AKP’nin gösterdiği adreste eylem yapmıştı.

D

AİHM’den tarihi karar: Taksim 1 Mayıs’a açılmalı İ

stanbul Valiliği’nin Taksim’i 1 Mayıs gösterilerine kapatma tavrını beyan etmesinin ardından DİSK Genel Merkezi’nde yapılan basın toplantısında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Taksim’i 1 Mayıs alanı olarak tescilleyen bir karar verdiği ve geri dönüşü olmayan bu kararın hükümet açısından bağlayıcı olduğu belirtildi. DİSK ve KESK’in 2008’de yaptığı başvuru sonucunda AİHM, 22 Kasım 2012’de bir karar vererek toplantı ve gösteri yapma hakkının, gösterinin yapılacağı yeri belirlemeyi de kapsadığına, DİSK’in üyelerini anmak için Taksim Meydanı’nı kullanmak istemesinin hakkı ve üyelerine karşı görevi olduğuna; bu gösterilerden günlük yaşam etkilense bile hükümetin, barışçıl hakkın gerçekleştirilmesi konusunda hoşgörülü olması gerektiğine karar verdi. Taksim’in 1 Mayıs Alanı olduğu böylece ulusalüstü hukukça da tescillendi. İlk defa bir

meydan, Avrupa İnsan Hakları Sistemi’nde bir özne olarak yer aldı. Bu kadar tartışılan, uğruna bedeller ödenen, tarihte, anılarda ve türkülerde bile emekçilerle anılan Taksim böylece bir şekilde “Emekçilerin 1 Mayıs Meydanı” olarak uluslararası hukuk tarihine geçti. Bu kararla birlikte, kararın “Uygulanma Zorunluluğu” ilkesinin gereği olarak, Taksim Meydanı’nda 1 Mayıs’ın kutlanmasını sağlamak hükümetin görevi haline geldi. Hukukçulara göre bu karar devam eden diğer davaları da etkiliyor. Buna göre; HES’lere karşı yapılan Hopa’daki gösteriler; Hopa’da Metin Lokumcu’nun öldürülmesini protesto eden gösteriler; toplumun her kesiminin barışçıl olarak yaptıkları gösteriler, ODTÜ’deki Başbakan’ı protesto eylemi, üniversitelerdeki protestolar, Cumhuriyet Bayramı’nın kutlanması, toplu ifade özgürlüğü kapsamında kalacak ve bu gösterilerin engellenmesi hakkın ihlali olacak.

İSK, KESK, TMMOB ve TTB’nin İstanbul’da 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlayacaklarını açıklamalarının ardından, AKP güdümlü konfederasyonlar farklı adreslerde 1 Mayıs çağrıları yaptı. 1 Mayıs’larda eylem yapmaktan çok eylemleri engelleme yönünde çaba sarf eden Türk-İş, Hak İş ve Memur Sen, bu kez de aynı çizgiyi Taksim dışındaki adreslere çağrı yaparak izliyor. AKP, hukuk dışı bir biçimde Taksim’i bir kez daha emekçilere kapatmaya çalışırken, AKP güdümündeki konfederasyonlar da Taksim 1 Mayıs’ına karşı kafa karışıklığı yaratmak için elinden geleni yapıyor.

KAYSER‹, NE ‹fi? 1 Mayıs için Hak İş Kayseri’ye, Türk-İş Kadıköy’e, Memur Sen ise Diyarbakır’a çağrı yaptı. İlk açıklama Hak İş’ten geldi. AKP’ye yakınlığı ile bilinen ve bu nedenle sık sık eleştiri konusu olan Hak-İş Konfederasyonu, 1 Mayıs’ı Kayseri’de kutlama kararını

Memur Sen Genel Baflkan› Gündo¤du, patronu Erdo¤an’la birlikte. O, üyelerinin de¤il AKP’nin ç›karlar›n› savunuyor yazılı olarak ilan etti. Bugüne kadarki “bağımsız” çabaları, mitinglerine AKP zoruyla işçi taşınmasına rağmen oldukça zayıf geçen Hak İş’in Kayseri kararında, 1 Mayıs adresine ilişkin bir kafa karışıklığı yaratma çabasının yanı sıra İslamcı sermayenin simge kentlerinden Kayseri’de, Gülen Hareketi eliyle kuru-

lan yeni sendikaların başlattığı örgütlenme faaliyetine karşı inisiyatif alma kaygısının da belirleyici olduğu belirtiliyor. TÜRK ‹fi GELENE⁄‹ BOZMADI Türk-İş Başkanlar Kurulu, DİSK’in Taksim kararının hemen ardından “1 Mayıs’ı İstanbul Kadıköy

AKP MEMUR KOLLARI D‹YARBAKIR’DA Bütün politikaları AKP tarafından belirlenen Memur-Sen’in Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu, ise geçen yıl Çanakkale’de kutladıkları 1 Mayıs’ı bu yıl da Diyarbakır İstasyon Meydanı’nda kutlama kararı aldıklarını kaydetti. Türkiye’nin en büyük kamu emekçileri sendikası konfederasyonu olmakla övünen Memur Sen geçen yıl Çanakkale’deki bin kişiyi ancak bir araya getirmişti.


9

SÖYLEŞİ 17 Nisan 2014 / 1 May›s 2014

Halk›n Sesi

Ali Çerkezo¤lu

Arda Araz

Güllü Hano¤lu

Emre Canpolat

Füsun Ifl›k

Adalet ve özgürlük için 1 Mayıs’ta ‘görüşeceğiz’ karşı adalet ve özgürlük talebiyle 1 Mayıs meydanlarına çıkmaya haBu yıl ülkenin dört bir yanında halk, Erdoğan'ın çürümüş diktatörlüğüne ki güvencesiz işçiler, Gezi Direnişi'ni doğrudan demokrasi decında kıska ti'nin uriye Cumh on Taşer ladı. yanıt onlar , sordu Sesi n Halkı zırlanıyor. erinde hırsızlığa, faşizme, gericiliğe, AKP'ye karşı mürsitel ünive ler, hekim n edile um mahk güne tam liler, emek lar, forum n neyimlerine taşıya er, sanatçılar, Erdoğan'ın savaş politikalarının sonuçlarını en yakından cadele eden üniversiteliler, Haziran'dan beri sokakları bırakmayan liselil ak için ayrı ayrı sebebi ve tek hedefi var: AKP’den hesap sormak hisseden Antakyalılar Hakın Sesi’ne konuştu. Herkesin 1 Mayıs'a katılm UTKU O⁄UL

temel simgesi haline getirdi Taksim'i. Eğer kendi talep ettikleri alanda işçiler 1 Mayıs'larını yapamayacaksa kimse bu ülkede demokrasiden, işçilerin haklarından bahsetmesin. Taksim gibi meydanlardan geri adım atılması safdillilik olur. Ve bu ülkeyi tanıyan herkes de bilir ki 1 Mayıs Taksim'de kutlanır. Füsun Işık (Kamu emekçisi) 1 Mayıs'ı kadınların daha çok sahiplenmesi gerektiğine inanıyorum. Sebebi de şu toplumun her

tarihinin en şaibeli seçim ‘zaferini’ kutladı. Tayyip aldığı oy oranıyla kendini bu ülkenin padişahı zannede dursun, gençlik bir an olsun umutsuzluğa kapılmadan direnmeye devam edecek. Çünkü bizler gücümüzü hileyle kuşattıkları sandıklarından değil, Haziran'da sokaklara dökülen milyonların haklı öfkesinden aldık. Çünkü bizim Ali İsmail’e, Berkin’e ve Gezi'de yitirdiklerimize verdiğimiz sözler var. Hırsız, halk düşmanı ve savaş çığırtkanı AKP’nin bu memleketin

Utku (İstanbul Abbasağa Forumu) 1 Mayıs'ta kurumların çağrısıyla Taksim'de olacağız. Taksim, sokaklar bize yasak değil, olamaz. Haziran İsyanı'ndan 1 Mayıs'a kaybettiklerimizi yaşatmak için, daha güzel; eşit, demokratik bir ülkede yaşamak için 1 Mayıs'ta buluşalım. Kazım Pekşen (Emekli): Biz emekliler 1 Mayıs'ta olmazsak ayıp olmaz mı? Bu bayram sadece Türkiye'de değil tüm dünyada emeğiyle çalışanların Tahir Özçelik bayramı, aynı zamanda emeklilerin de bayramı. Biz de 1 Mayıs'ları kutlamak için sonuna kadar direneceğiz. Cesur olmaya çalışıyoruz; ama yaşımız itibariyle sağlık sorunlarımız da oluyor elbette. Ama gücümüzün yettiği kadarıyla 1 Mayıs alanlarında olacağız. Hayatımızın son çeyreğinde insanca yaşamak için 1 Mayıs'tayız. Utku Kaz›m Pekflen Emre Canpolat (Tiyatro oyuncusu): Her sene olduğu gibi bu yıl da 1 Mayıs'a katılacağım ve 1 Mayıs meydanında yerinde, her kademesinde daha geleceğini karartmasına izin verolacağım. Kendimi bildim bileli fazla emek veren, buna rağmen yi- meyeceğiz. Gençlik halkın umudu gittiğim 1 Mayıs'ta yine sınıfımın ne ezilenin kadınlar olduğunu düolmaya devam edecek. Kirli iktiyanında olacağım. Ülkede ortalışünüyorum. Şahsım olarak da bu darlarını tarihin çöplüğüne gönğın tozu dumanı kalkınca her şeyaşıma kadar her 1 Mayıs’a, her dermek için hazırız. Yapmamız yin sınıf mücadelesi olduğu belli nerde bulunduysam katıldım. Kagereken inatla ve inançla daha öroldu. Bu bayram benim en doğal dınlar olarak hayatın her alanında gütlü ve daha güçlü bir şekilde sohakkım. Biz anayasal, insan hakla- varız, her alanında emek veriyokaklara baharı getirmek. Umudu rından doğan bu en doğal hakkıruz. Evdeysek evde, çalışıyorsak iş- yeniden yeşertmenin zamanı. Özmızı kullanmak için Taksim'e doğ- yerinde, anneysek çocuklarımıza gürlüğün, demokrasinin ve eşitliru yola çıkacağız. Ondan sonrası emek veriyoruz. Yani en büyük ğin günü 1 Mayıs yaklaşırken sozulüm, baskı uygulayanlara aittir. emeği biz veriyoruz, bu yüzden ka- kak seni çağırıyor. Bizim için farketmez, onlar göz dınların 1 Mayıs'ı daha çok sahipTahir Özçelik (Ankara'da yaşartıcı gaz atarsa ağlarız, TOlenip, alanları daha çok doldurma- direnen Yatağan işçisi ) MA'yla su sıkarlarsa ıslanırız. sı gerektiğini düşünüyorum. Tüm Bu ülkede özgürlük sözde, deAli Çerkezoğlu (İstanbul Tabip kadınları emeklerine, haklarına ve mokrasi sözde. Faşizmin en katı Odası Genel Sekreteri): Emeğin, geleceklerine sahip çıkmak için 1 kuralları gerçek olan. Bizim AnkaMayıs'a çağırıyorum. bu ülkenin demokrasi geleneğinin ra’ya gelmemizi, demokratik hak Arda Araz (ODTÜ Kolektif) doğal sonucu olarak 1 Mayıs'lar ve taleplerimizi burada haykırmaçok önemli. Biz hekimler için de Türkiye son yılların en hararetli mıza engel oldular, 24 Ocak’ta. 3 böyle. 1 Mayıs'ın bugün bir işçi seçim dönemini geride bıraktı. bin işçi sabaha kadar, o karayolunbayramı olmasının yanı sıra çok Hırsızlık ve yolsuzlukla 12 yılda in- dan Muğla’ya kadar eşlerimizle ve özel bir yeri var. 1 Mayıs 1977'de şa ettikleri iktidarlarının pislikleri çocuklarımızla yürüdük. EngelleTaksim'de kaybettiklerimiz, yüz birer birer ortaya döküldü. “Taymelerle karşılaştık. 8 Nisan’da Yabinlerce kişilik 1 Mayıs'lar, Gezi yip egemenliğinin” ülkede yarattıtağan’dan çıkıp gelişimizde de yiDirenişi gibi yaşadığımız gerçekler ğı yıkımın boyutları gözler önünne engel vardı. Yani hep engel! 1 bu ülkedeki emek hareketinin en deyken, AKP belki de cumhuriyet Mayıs’ta Taksim’in yasaklanması,

Gezi Parkı’nın yasaklanması da yeni değil. İktidarların, devletin karakterinde var bu. Bu devlet artık tamamen polis devletidir, yasakçıdır, baskıcıdır, biatçıdır. Toplumu da örgütsüz kılmak istiyorlar; ama biz işin bilincindeyiz. Özelleştirmelerin ne anlama geldiğini biliyoruz. Özelleştirmeler işsizliktir, işten atılmadır, 4/C köleliğine mahkum olmaktır. Sadece bu değil, memleketin parsel parsel satılmasıdır, talanıdır. 1 Mayıs’ı Yatağan’da kutlamak istiyoruz. Bu yıl bizim için bir mücadele yılı oldu. Bu mücadele yılında 1 Mayıs’ı kendi şehrimiz Yatağan’da kutlamak için başvuruda bulunacağız. Öte yandan Taksim 1 Mayıs alanıdır. 1977’de işçi kardeşlerimizin katledilmesinden sonra Taksim, 1 Mayıs ile özdeşleşmiştir. Öyle sembolik falan değil, gerçekten işçi sınıfına açılmalıdır. Güllü Hanoğlu (Dev-Sağlık İş üyesi taşeron sağlık işçisi) İşçi sınıfı hafızasında 1 Mayıs, kanlı 1977 tarihi ile yer alır. Buna karşın işçiler, ezilenler, sömürülenler yıllarca hak arayışında bulunmuşlar ve bu mücadeleler sonucunda birçok haklarına kavuşmuşlardır. Bu kazanımlardan birisi de 1 Mayıs'ın resmi tatil ilan edilmesidir. Büyük bedeller ödeyerek bugünlere geldik. 77’yi unutmadan, onların yarattığı değerlere sahip çıkarak ve bunun için gerekli mücadeleyi vererek yolumuza devam edeceğiz. Bu ölümlerin hesabını sormak, çalışma koşullarımızın iyileştirilmesi ve diğer işçilerle yan yana olmak için alanlarda olacağız. Bizler taşeron işçiler olarak, yıllardır verilen müjdelerin işçileri oyalamaktan başka bir şey olmadığını söylemek için sokağa çıkacağız. Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi işçileri olarak her 1 Mayıs’ta eylemin içindeydik. Bu yıl ise hastanenin taşınmasından dolayı uzakta olacağız. Ama elbette ki 1 Mayıs alanı Taksim’dir, biz de orada olacağız ama hastanede değil kortejde yerimizi alacağız.

Hopa: AKP’yi sokakta yenece¤ijz

Metin Albay

AKP'yi sokakta yeneceğiz diyen Hopalıların ilk büyük buluşması 1 Mayıs'ta. Hopalılar ilçeye “iktidar” olduğunu zannedenlere cevap vermeye hazırlanıyor Metin Albay (İşsiz-31 yaşında) Üniversite mezunu işsizim. Bu yıl doğanın talanına ve HES’lere karşı, her zamankinden daha güçlü bir şekilde mücadele edeceğiz. Bu

mücadeleyi büyütmek için ben de 1 Mayıs meydanlarında olacağım. Hatun Gedik (Esnaf50 yaşında) AKP hükümetinin kadınlar üzerindeki baskıcı tutumuna karşı, kadınları ucuz işgücü görenlere karşı, deremizi, çayımızı, Hopa'mızı savunmak için bu yıl daha kararlı bir şekilde 1 Mayıs’a katılacağım.

Hatun Gedik

Nesli

Gamze Tafl

Gamze, Berkin Elvan yaflam›n› yitirdi¤inde lisesinde üç gün süren ders boykotuna kat›ld›.

“Hayallerimizi satmad›k ya” Gezi Direnişi'ne can veren, bu yıl da arkadaşları Berkin'i okullarında yaşatmak için tüm cezalara, baskılara rağmen boykotlar yapan liselilerle 1 Mayıs'ı konuştuk. Gamze Taş ( Hatay Necmi Asfuroğlu Lisesi öğrencisi) Antakya'da liseliler çok zor bir yıl geçirdi. Ağabeylerimizi kaybettik. Bizim gibi gencecik arkadaşımız Berkin'i yitirdik. Ahmet Atakan'ın herkesin bildiği bir fotoğrafı var, “Hayallerimizi satmadık ya” yazan duvara yaslandığı hani. İşte bizim Ahmet Ağabey'imize bir sözümüz var. Ve bu 1 Mayıs'ta ona verdiğimiz sözü tüm Türkiye'ye göstereceğiz. Hayallerini satmayan, parasız eğitim ve demokratik lise mücadelesi veren biz liseliler için, abilerimizi ve arkadaşlarımızı katledenlerden hesap sorma günü olacak 1 Mayıs.

Nesli (İstanbul Pertevniyal Lisesi öğrencisi – Genç Umut) 1 Mayıs sadece bir bayram değil aynı zamanda mücadele günüdür. Bizim de mücadele etmemiz gereken bir çok başlık var. Bunlardan biri lisede sürekli gördüğümüz baskılar. Mesela, Gezi'de kaybettiğimiz insanları anmaya, onları liselerimizde yaşatmaya çalışıyoruz. Hemen baskılar geliyor. Ben idare tarafından defalarca okuldan uzaklaştırma, örgün eğitimden çıkarma gibi cezalar alabileceğime dair tehdit edildim. Onun dışında biz 14 yaşındaki Berkin kardeşimizi, yine lise öğrencisi Medeni kardeşimizi kaybettik. Son olarak da Mecidiyeköy'de dershane parası için inşaatta çalışan bir kardeşimizi kaybettik. Evlilik yaşı liselere kadar indi. Yasaklarınızı tanımıyoruz demek için 1 Mayıs'tayız.

Savafla dur demek için... Caner Sönmez (Ahmet Atakan Kütüphanesi gönüllüsü Hatay) Baskıların, tehditlerin, katliamların bizi korkutmadığını göstermek ve sömürüsüz, eşit, sınıfsız, savaşsız bir dünya özlemini 1 Mayıs'ta tekrar sokağa taşımak istiyoruz. AKP’nin kentimizde ve Suriye’de yürüttüğü savaş politikalarına dur demek için, eli kanlı cihatçı katilleri kentimizden kovmak için alanlarda olacağız. Bizler Ahmet Atakan Kütüphanesi gönüllüleri olarak, Güneyin Üç Fidanı'nın; Ali’nin, Ahmet’in, Abdullah’ın pankartları arkasında tüm Hatay halkını birleşmeye çağırıyoruz.

Caner Sönmez

Direnifl s›ras›nda polis fliddeti nedeniyle yaflam›n› yitiren Ahmet'in do¤um gününde aç›lan Ahmet Atakan Kütüphanesi kuruldu¤u günden bu yana Antakya'da direniflin merkezi olan Armutlu’da halk›n buluflma noktas›


YEREL SEÇİM

10

17 Nisan 2014 / 1 Mayıs 2014

Halk›n Sesi

Yoksullar› sa¤a terk etmemek için ne yapmal›? Mart seçimleri, solun aleyhine bir siyasi kutuplaşma sürecinin yaşanmakta olduğunu ortaya koydu. Büyük kentlerde orta ve üst gelir düzeyine sahip yerleşim alanlarında CHP belirgin bir üstünlük sağladı; buralarda AKP’nin marjinalize olma eğiliminde olduğu görüldü. Buna karşılık, düşük gelir gruplarının yerleşim alanlarında AKP ciddi bir oy artışı sağladı ve CHP’yi marjinalize etti.* CHP’nin ne kadar “sol” bir parti olduğu elbette tartışılır, ancak ülkenin bugünkü siyasi kutuplaşma ortamında, CHP’nin sözcüğün geniş anlamıyla “sol” seçmen kitlesinin oylarının kahir çoğunluğunu topladığı da bir gerçek. Dolayısıyla 30 Mart seçimlerinin ortaya koyduğu oy dağılımına bakarak, solun orta gelir düzeyindeki yerleşim alanlarında hegemonya kurduğunu, yoksul mahallelerde ise sağ hegemonyanın güçlendiğini ve pekiştiğini söyleyebiliriz. Yalnızca bu da değil; küçük köylülüğün muazzam bir yıkım yaşadığı Orta Anadolu, Doğu Karadeniz ve İç Ege’de de sağ hegemonya ürkütücü boyutlara ulaşmış bulunuyor. Buralarda “sol” üçüncü, hatta dördüncü siyasi yoğunluk durumunda. Sol, ezilen sınıfların “aşağıdaki” büyük çoğunluğu içerisinde “baraj altında” kaldı. Türkiye sosyalist hareketi bu tabloyu soğukkanlılıkla değerlendirmek ve gelecek perspektifini bu fotoğrafa bakarak oluşturmak ihtiyacındadır. Elbette devrimciler, toplumun bütün sınıfları içerisinde devrimci siyaseti örgütlemeyi hedeflerler. Elbette eğitimli ve giderek proleterleşen orta sınıflar içinde solun hegemonik güç haline gelmesi önemli bir kazanımdır ve bu kazanımın korunması, derinleştirilmesi, pekiştirilmesi gereklidir. Ancak, toplumun ezilen sınıf ve gruplarının büyük kitlesi sola ve sosyalizme kazanılmadan ülkedeki siyasal-sınıfsal güç dengesinin değiştirilemeyeceği de ortadadır. Orta ve yüksek gelir grupları içinde mutlak çoğunluk, düşük ve çok düşük gelir grupları içinde mutlak azınlık olan bir solun Ferda geleceği yoktur. Oysa bugün, solun orta sınıflar ve işçi sınıfıKoç nın eğitimli katmanı içerisinde ferdakoc@ sağladığı hegemonya, en alttahotmail.com ki sınıf ve gruplar içerisindeki sağ hegemonyayı sarsmamakta, zayıflatmamaktadır. Bu durumun süreklileşmesi işçi sınıfı içerisinde gerici bir siyasi parçalanmanın süreklileşmesi demektir. Şapkamızı önümüze koyalım ve gerçeğin altını bir kez daha çizelim. “Devrimci sınıflar” denildiğinde aklımıza gelen toplumsal tabanın çoğunluğunu oluşturan, işçi sınıfının örgütlü ve örgütsüz kesimleriyle, küçük ve yoksul köylülükle “bugünkü sol” arasında büyük bir uçurum oluşmuştur. Ezilen, sömürülen geniş yığınlar için “bugünkü sol” yönelinebilecek bir siyasi alternatif değildir. Bugünkü sol, sömürülen geniş yığınların yaşamakta olduğu gerçek sorunlara siyasi bir alternatif sunmamaktadır. Bu “bizim dışımızda”ki bir gerçek de değildir. Halkın hakları mücadelesi boyunca yoksul mahallelerde, örgütsüz ve örgütlü işçi sınıfı kesimleriyle kurduğumuz olumlu ilişki, bu kitlenin siyasi alanla ilişkisinde anlamlı bir değişim meydana getirememektedir. Bizim de içinde yer aldığımız sol, yoksul mahallelerde; ezilen kimlik gruplarının, Kürtlerin ve Alevilerin dışına taşamamakta ve gerçekte bu gruplara daraltılarak yalıtılabilmektedir. Bu olgu, ezilen sınıfların geniş kitlesi içinde solun bir “kimlik” ve “yaşam tarzı” siyaseti olarak algılanması biçiminde yansımaktadır. Ve bu geniş yığının algısındaki solun gösterdiği “kimlik” ve “yaşam tarzı” da, “dışsal”, “yabancı” ve “antipatik”tir. Sorunun merkezinde sol siyasetin yoksul halk içinde “kimlik” ve “yaşam tarzı” odaklı görünümünü aşacak bir başka gerçeklik haline getirilmesi bulunmaktadır.** AKP’nin yoksul halk içerisindeki hegemonyasının en önemli maddi dayanağı, Metin Özuğurlu’nun “neopopülist yoksulluk yönetimi” olarak adlandırdığı sağ siyasettir. Solu yoksul halk yığınlarına “nüfuz edebilir hale getirmenin” yolu da bu gerçekle hesaplaşmakdan geçiyor. Görünen o ki, orta vadede solun kaderini belirleyecek olan, “neopopülist yoksulluk yönetimini” bütün alt başlıklarıyla birlikte açıkça karşısına alan ve sosyalist bir toplumsal yeniden kuruluş programıyla bütünleşen somut bir mücadele zeminini oluşturmada, bu zemini sol siyasetin tanımlayıcı unsuru haline getirmede göstereceğimiz başarı olacaktır. Mevcut siyasi aktörleri ufalayacak “büyük bir ekonomik krizin patlak vermesi”, “siyasi bir kaos ortamının doğması” gibi, irademize bağlı olmayan “anları” bekleyerek gönül eğlendirilecek zamanlarda yaşamıyoruz.

30

* Anlamlı bir döküm için bkz. Yenilgiler partisi CHP’nin toplumsal gerçeği - Dr. Mustafa Peköz, www.sendika.org. ** Elbette sol aynı zamanda bir “kimlik” ve “yaşam tarzı” siyasetidir. Neoliberalizmin dünyasında, ezilen kimlikleri özgürleştirmeyen, ezilen yığınları tüketim ve itaat gettolarına hapseden kültürel yozlaşmadan kurtarmayan bir siyasi hareketin “sol”a karşılık gelmesi düşünülemez. Ancak bu gerçek, sol siyasetin “kimlik ve yaşam tarzı odaklı” bir siyaset olarak tahayyül edilmesini doğurulamaz.

Halk›n Sesi Sahibi ve Sorumlu Yaz› ‹flleri Müdürü Ali Ergin Demirhan Telefon / Faks 0212 245 90 37 Adres Ergenekon Mahallesi Cumhuriyet Caddesi No: 175/2 fi‹fiL‹/‹STANBUL Bas›ld›¤› Yer ART Matbaac›l›k, Türker Saltabafl, ‹stasyon Mah. 242 Sk, No:32 Kartepe / Kocaeli (0262 373 45 03) editor.halkinsesi@gmail.com 15 günlük Yayg›n, Süreli, Türkçe yay›nd›r.

‘Sokak yegane yolumuz’ ÇAĞLAR ÖZBİLGİN

30

Mart seçimlerinin üzerinden iki hafta geçti. AKP, yerel seçimlerdeki gayrimeşru uygulamalarına seçim sonrasında da devam etti. Ankara, Antalya, Urfa gibi kentlerde muhalefetin itirazları birer birer reddedilirken, AKP’nin 15. itirazında BDP adayı Sırrı Sakık seçimin yenilenmesini istedi. Öte yandan bu iki haftalık zaman dilimi, seçimlerin bu dönemki anlamının, Türkiye haritasından çıkan tablonun ve solun seçim çalışmalarının sonuçlarının da daha kapsamlı değerlendirilebilmesini sağladı. Biz de Halkın Sesi olarak tüm bu süreci Halkevleri Genel Başkan Yardımcısı Samut Karabulut ile değerlendirdik. ‘SİYASİ KRİZ SÜRÜYOR’ “Seçimlerin kazananı var mı? Varsa kim?”, sohbetimizin ilk soruları oldu. “Siyasi olarak kazananı olmayan bir seçimle karşı karşıyayız” diyen Karabulut, AKP için güçlüklerin ve krizin sürdüğünü, yerinde sayan CHP’nin AKP’yi geriletmek için yeni yollar araması gerekeceğini, MHP’nin il belediyelerinde düşüşte olduğunu belirtti. Karabulut, özellikle CHP, halk AKP’ye olan öfkesini bu denli yüksek sesle dillendirirken Cemaat, ABD ve tekelci sermaye ile ittifak halinde sağcılaşma politikasına sırt yasladıığını, bunun ne sandığı gibi CHP'yi güçlendirdiğini ne de AKP’yi geriletmenin yolu olduğunu seçim sonuçlarının gösterdiğinin altını çizdi. Seçimlerin Cumhurbaşkanlığı tartışmalarında netleşme sağlamadığını söyleyen Karabulut, “AKP, siyasi krizin yıkıcı etkilerinin seçim sonuçlarına yansımasını asgari düzeye indirmeyi başarsa da rejimi yenileme ve yönetme kapasitesinin giderek daraldığı gerçeğini değiştirememiştir” dedi. Karabulut, AKP’nin oy kaybetmesine karşın beklentinin daha ciddi bir kayıp olduğunu hatırlattığımızda ise bu sonuçta AKP karşısında gerçek bir alternatifin olmaması ve kutuplaştırma siyasetinin belirleyici olduğunu ifade etti. Seçimleri demokratik özerk-

Halkevleri Genel Başkan Yardımcısı Samut Karabulut 30 Mart seçimlerinden sokağın tek alternatif olarak çıktığını söyledi ve ekledi: “Memleket yangın yerine çevrilmeye çalışılırken, su kaplarımızın yetersizliği, su taşıyıcıların zayıflığı ateşin söndürülmesi görevini ortadan kaldırmaz” liğin ilanı için bir eşik olarak gören Kürt hareketi konuşmamızın bir başka başlığıydı. Karabulut, Urfa’nın alınamaması ve bazı belediyelerde oy gerilemesi gibi sonuçları hatırlatarak seçimlerde alınan sonuçların Kürt coğrafyasında demokratik özerkliğin fiilen hayata geçirilmesi için yeterli olmadığını söyledi. Sol açısından seçimlere müdahalenin başarılı sonuçlar üretemediğini, Haziran ile birlikte sokakta elde edilen hegemonyaya sandıktan bir katkı sağlanamadığını, sokağın tek alternatif yol olmaya devam ettiğini söyleyen Karabulut, oy hırsızlığına karşı yapılan eylemleri ve seçimin hemen ardından Kıymet Teyze’nin parkın yıkımını engelleyen eylemini de

“sokağın geçerliliği” için örnek gösterdi. ‘UZUN BİR İŞÇİLİK BİZİ BEKLİYOR’ Ve sohbetimiz dönüp dolaşıp Halkevleri’ne geldi. Halkevcilerin daha önce sandıkla hiç bu kadar aktif bir ilişki kurmadığını hatırlatarak sözlerine başlayan Karabulut, “Bu; örgüt yapımızın, işleyişinin ve misyonunun yanı sıra aynı zamanda siyasal bir tercihti. İçinden geçtiğimiz tarihsel süreçte, öznel ve nesnel nedenlerden dolayı seçimler yoluyla solun ilerleme ve birikim sağlama olanağının zayıf olduğuna ve bu alana harcanacak eforun karşılığının başarı olamayacağına dair değerlendirmelerimiz bunun nedeniydi” dedi. Karabulut, bu ha-

tırlatmadan sonra Kemalpaşa, Hopa, Antakya Defne ve Ankara'da Halkevleri'nin de katıldığı ortak aday çalışmalarına tek tek değindi. Kemalpaşa’da belediyeyi AKP’nin alabileceğine ilişkin kaygının CHP’yi adres haline getirdiğini, Hopa’da ise CHP belediyeciliği yüzünden AKP’nin oylarını ikiye katladığını ifade eden Karabulut, Defne’de “Ortak Sol Aday Meclisi”nin inisiyatifi ile belediye başkanlığı için ÖDP’den aday çıkartıldığını ancak belediye meclis üyeliği için de barajın altında kalındığını, siyasette yaratılan keskin kutuplaşmanın sonuçlar üzerindeki belirleyici etkilerine karşın başarısız olunan yerlerde Halkevi çalışmasının öznel eksikliklerine dair tartış-

maların yapıldığını ekledi. Samut Karabulut’un değerlendirmelerinde Ankara ise farklı bir noktada yer aldı. “Bizim Ankara’da aday çıkartmaktaki temel nedenimiz sol kitlelerin sağ adaya mecbur edilmesine itiraz etmekti. Yani seçime girdiğimiz diğer yerlerde ‘iddia’, Ankara’da ise ‘itiraz’ söz konusudur” diyen Karabulut, AKP-CHP ve Gökçek-Yavaş etrafındaki saflaşmanın Ortak Sol Aday çalışmasını görünmez kıldığını, buna ilaveten ortak çalışmanın kendi iç sıkıntılarının da oy sayısını sadece aktivistlerle sınırladığını dile getirdi. Halkevleri’ne ilişkin değerlendirme şu sözlerle noktalandı: “Halkevciler açısından belediye başkanlıklarına ilk kez dört yerde aday çıkartılarak dahil olunan seçimden başarılı bir sonuç elde edilemedi. Örgütümüzün seçimlere dahil olma açısından geleneği ve yapısının uygun olmadığı, adına seçime girilen partilerle ortak çalışma deneyimlerinin olmadığı, ortak çalışmalar için ise tamamen seçim dönemleriyle sınırlı bir ortaklaşmanın yetersizliği de ortaya çıkmıştır. Seçim sonuçları solun mücadele olanaklarını arttırmamıştır. Bu konudaki beklentimiz sokakta kazanılan hegemonyaya sınırlı katkıların sağlanabilmesiydi. Aynı zamanda solun ortaklaşa iş yapabilmesinin zeminlerinden birini de inşa etmekti. Sonuçlar bu açılardan daha uzun bir işçiliğin bizi beklediğini göstermektedir.” ‘ÜTOPYALARIMIZA SAHİP ÇIKMA ZAMANI’ Karabulut, sohbetimizin sonunda seçim dönemlerinin sokak siyasetinin aleyhinde bir atmosfer yarattığını belirttikten sonra yeni görevlerini tanımlayarak sözlerini noktaladı: “Devrimcilerin ütopyalarına tavizsiz sahip çıkma zamanıdır. Faşistinden milliyetçisine, İslamcısından ılımlısına sağcılılaştırma ateşiyle memleket yangın yerine çevrilmeye çalışılırken, yangına su taşımak bir görevdir. Su kaplarımızın yetersizliği, su taşıyıcıların zayıflığı ateşin söndürülmesi görevini ortadan kaldırmaz.”

Böyle seçime böyle itiraz süreci 30

Mart seçimleri, sadece öncesiyle ve seçim günü yaşananlarıyla değil, sonrasıyla da “Türkiye’nin en kirli seçimi” sıfatını hak etti. Devletin gücünü her anlamda kullanan AKP, il ve ilçe seçim kurulları ile ve YSK aracılığıyla da sonuçlara müdahale etti. AKP’nin kaybettiği kent ve belediyelerde oylar defalarca sayılırken, AKP’nin hile ve usulsüzlüklerle kazandığı kentlerde itirazlar sonuç vermedi.

diye CHP’nin oldu. AKP’nin Suriye politikasında üs olarak kullandığı Urfa Ceylanpınar’da 81 oyla seçimi AKP’ye kaybeden BDP’nin tüm itirazları reddedildi. Sadece çöplerden, ormanlık alandan ve okul bahçelerin-

den çıkan BDP oylarının sayısı ise birkaç yüzü buldu. İstanbul’un Üsküdar, Urfa’nın Birecik, Batman’ın Hasankeyf ve Kozluk, Bitlis’in Ahlat, Van’ın Gevaş, Mardin’in Ömerli ilçelerinde CHP ve BDP’nin itirazlarının tümü reddedilirken; AKP ve MHP’li adayların yarıştığı Çankırı/Şabanözü ve Bayburt/Aydıntepe’de seçimlerin yenilenmesine karar verildi. AĞRI: ‘AKP KAZANANA KADAR’ Ağrı’da yaşananlar ise seçimlerin “AKP kazanana kadar sayım” haline döndüğünün göstergesiydi. BDP’li Sırrı Sakık’ın seçimleri kazandığı kentte AKP’nin ilk itirazını reddeden Merkez İlçe Seçim Kurulu Başkanı 5 günlük izin aldı. Yerine gelen hakim Mehmet Selim Karakuzu ise AKP’nin peş peşe yaptığı 14 itirazın 14’ünü de kabul etti. BDP’nin de oyların değiştirildiğini belgelemesi ve Sırrı Sakık’ın da talebi üzerine YSK, Ağrı seçimlerinin 1 Haziran’da yenilenmesine karar verdi.

MUHALEFETİN İTİRAZLARINA RET Tartışmanın en yoğun yaşandığı kent başkent oldu. Melih Gökçek’in 28 bin oy farkıyla kazandığı Ankara’da kent genelindeki 12 bin 300 sandığın 6 bin 240’ında usulsüzlük tespit ettiklerini ve yaklaşık 120 bin oyun geçersiz sayıldığını belgeleyen CHP’nin tüm itirazları reddedildi. CHP, itirazlarını son olarak Anayasa Mahkemesi’ne taşıdı. CHP’nin sadece 7 bin oyla kaybettiği Antalya’da da yapılan itirazların tümü reddedilirken, Yalova’da ise AKP’nin itirazları sonuç vermedi ve bele-

İl özel idaresinden AKP idaresine 6

Aralık 2012’de TBMM’de kabul edilen Bütünşehir Yasası, 30 Mart seçimleri itibariyle yürürlüğe girdi. Yasayla birlikte büyükşehirlerde il özel idareleri ortadan kalktı. Yasanın geçici 1. maddesinin 3, 5, 6 ve 8. bentlerine göre köy, kapatılan belediye ve il özel idarelerinin tahsisli olmayan taşınmazlarının ilçe belediyelerine, büyükşehir belediyelerine ve bağlı kuruluşlara verilmesi gerekiyordu. Bunun için valiliklerin bünyesinde hükümetin atadığı yerel kurul temsilcilerinden oluşan DevirTasfiye-Paylaştırma Komisyonu kuruldu. Ne var ki komisyon AKP’nin çıkarlarına uygun hareket etti. AKP’nin kazandığı yerlerde her türlü mülk ve gayrimenkul bü-

yükşehir belediyelerine, AKP’nin kaybettiği yerlerde ise valiliklere devredildi. BELEDİYEYE İŞÇİLER VE BİRKAÇ HURDA AKP’nin kazandığı Urfa, Antep gibi büyükşehirlerde yasal düzenleme harfiyen uygula-

nırken, Diyarbakır ve Mardin tasfiyedeki skandalın en aleni örnekleri oldu. Diyarbakır İl Özel İdaresi’nin yüzlerce milyon lira değerindeki yönetim ve idari binaları, iki öğretmenevi, misafirhanesi, lojmanları, atölyeleri ve 56 bin metrekarelik arazisi Diyarbakır Valiliği’ne

devredildi. Yine İl Özel İdaresi’ne ait 100’den fazla TIR, kamyon, greyder, kepçe, ambulans, cip ve binek aracı da Valilik, Bayındırlık, Müftülük gibi kurumlar arasında paylaştırıldı. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’nin payına ise birkaç hurda araç düştü. Yasada kurumlar arasında nasıl paylaştırılacağı belirtilmeyen çalışanlar da Diyarbakır örneğinde belediyeye kaydırıldı. 402 işçi ve 156 kamu çalışanının tüm maaş ve özlük haklarının belediye tarafından karşılanmasına karar verildi. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi, uygulamayı yargıya taşıyacak.

‘BİZ HALKIMIZIN MALINI YEDİRMEYİZ’ Mardin’de de belediyeyi bir katrilyon borç ile aldıklarını söyleyen Bağımsız Belediye Başkanı Ahmet Türk de İl Özel İdaresi’ne ait 4 parselin ve üniversite arazisinin Hazine’ye, İl Genel Meclisi’nin çalışma yaptığı binanın Yatırım İzleme Komisyonu’na, hizmet araçlarının diğer kamu kurumlarına devredildiğini açıkladı. Türk, “Burada ne hukuki ne de etik yanı olan bir tasfiye var. Biz halkımıza söz veriyoruz. Suç duyurusunda bulunacağız. Yürütmeyi durdurma alacağız. Sayıştay’a, İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuracağız. Biz halkımızın malını kimseye yedirmeyiz” dedi.


11

1 MAYIS 17 Nisan 2014 / 1 May›s 2014

Halk›n Sesi

1 Mayıs Taksim eylemleri, toplumun farklı katmanlarının AKP'ye karşı direnme eğilimlerini birleştirdi; direnişi büyüten, Haziran İsyanı'na uzanan bir sıçrama tahtası oldu. 2004'ten 2013'e Taksim 1 Mayıs direnişlerinden... MEHTAP MET‹NO⁄LU

1

Mayıs 2014'te İstanbul için randevu yeri: Taksim. Emekçilerin “Taksim 1 Mayıs Meydanı’dır” diyerek on yıllardır sürdürdüğü 1 Mayıs Taksim mücadelesi bu yıl, Haziran İsyanı'nın kazandırdıklarıyla daha coşkulu, daha inatçı ve daha direngen geçecek. AKP, Taksim’i iktidarını sarsan hak mücadelesinin bir sembolü olarak görüyor ve yıkılmaktan korkuyor. Bu yıl Taksim 1 Mayıs'ına 'izin' vermeyeceklerini ilk duyuran Kadir Topbaş oldu. 1 Mayıs kutlamalarının Taksim Meydanı gibi kent merkezlerinde yapılmasının gündelik yaşamı kesintiye uğrattığını belirten Topbaş, 1 Mayıs için Yenikapı dolgu alanını işaret etti. Yenikapı'yı son olarak adres gösteren ise İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu oldu. AKP'nin özel misyon yüklediği, çatışmacı ve kutuplaştırıcı dilin simgelerinden biri olan AKP İstanbul İl Başkanı Aziz Babuşçu, Taksim Meydanı için "Bu tür organizasyonlar için uygun bir alan değil" açıklamasında bulundu. Her ne kadar AKP kurmayları 'izin' vermeyeceklerini söyleseler de, 1 Mayıs günü Taksim hedefiyle sokağa çıkacak işçiler, emekçiler ve toplumsal muhalefet fazlasıyla antrenmanlı. Taksim 1 Mayıs'ı için tüm Türkiye'den getirilen polise, polis şiddetine ve kara propagandaya rağmen direnişin meşruluğu kırılamadı. Devrimcilerin 1 Mayıs mücadelesiyle 2009’da Taksim Meydanı'nın kazanılması, iktidarın tüm baskı-saldırı aygıtlarının yenilebileceğini gösterdi. Haziran İsyanı'nın temelini atan da direniş birikimini yaratan da 1 Mayıs Taksim mücadelesiydi.

AKP ‹KT‹DARINA KARfiI D‹REN‹fi İktidarı boyunca kentleri yağmalayan, hırsızlık ve yolsuzlukla servetine servet katan, sermayenin gereksinim duyduğu tüm neoliberal politikaları hayata geçirmeye çalışan, bu konuda da diğer iktidarlara nazaran oldukça başarılı olan, baskıcı-yasakçı

tutumuyla toplumsal muhalefeti kontrol altında tutmaya çabalayan AKP döneminde, 1 Mayıs'ların temel içeriği 'AKP iktidarına karşı direniş' idi. AKP'nin çiçeği burnunda bir iktidar olduğu, 2002 ve 2003 yıllarında 1 Mayıs, Çağlayan Meydanı'nda kutlandı. Esas çatışmalı yıllar ise 2004 yılında DİSK ve Türk-İş'in kutlamaları Taksim’de yapmak üzere valiliğe başvurmasıyla başladı. Valiliğin Taksim'e izin vermemesi üzerine, meydana en yakın güzergah olan Saraçhane'de toplanma kararı alındı. Yıllar sonra ilk kez 1 Mayıs fiili olarak kutlanıyordu. İktidar çatışmayı göze alamazken, kitlenin Yenikapı'ya yürümesine izin vermek zorunda kaldı. Böylece toplumsal muhalefet, kent hayatından izole olan Çağlayan Meydanı'ndan kurtuldu. 2005 ve 2006 1 Mayısları1996’dan beri yasaklanan Kadıköy Meydanı’nda yapıldı. 1996 1 Mayıs’ında, 80 sonrasının en kitlesel mitinginin gerçekleştirildiği Kadıköy’de kontrgerillanın devreye girmesi ve kitlenin üzerine ateş açmasıyla 3 kişi katledilmişti. 1 Mayıs 2007, 1977 1 Mayıs Katliamı'nın 30'uncu yılıydı. DİSK, 2007 yılında Taksim Meydanı'nı geri almak için 1 Mayıs'ı Taksim'de kutlama kararı aldı. DİSK'in bu kararlı adımına çeşitli kitle örgütleri ve siyasi partiler de destek verdi. 1 Mayıs kutlamalarının uzun yıllar yasaklanması 1970’lerde toplumsal muhalefetin yükselmesiyle birlikte değişmişti. 1975’te İstanbul Tepebaşı Gazinosu’nda yapılan kutlamanın ardından 1976'da Taksim Meydanı'na çıkıldı. 1977 yılında ise yüz binler Taksim’e akmıştı. Devrimci mücadelenin yükseldiği dönemde 1 Mayıs'ı provokasyonla kutlanamaz hale getirmek isteyen kontrgerilla halkın üzerine ateş açtı. Olayda 36 kişi yaşamını yitirdi, 200’den fazla kişi yaralandı. 1977 1 Mayıs’ı tarihe Kanlı 1 Mayıs olarak geçti. Ertesi yıl 1978’de, yaratılan korku ortamına ve önceki yıla

rağmen yüz binler yine Taksim’deydi. Tüm provokasyonlara rağmen Taksim'den vazgeçilmezken, sıkıyönetimle birlikte 1979’da Taksim 1 Mayıs'ı yasaklandı. Katliamın 30'uncu yılında DİSK, 1 Mayıs’ın resmi tatil ilan edilmesi ve 77 Katliamı'nın aydınlatılması için gerekli girişimlerin yapılması talebiyle 1 Mayıs'ta Taksim'e çağırdı. Bu çağrı ile birlikte on binler Taksim’i kazanmak için 3 yıl boyunca polis saldırısına direndi. 2007'de tüm Türkiye'den toplumsal muhalefet bileşenleri 1 Mayıs'ta Taksim'e geldi. Polis terörüne rağmen 3 bin kişi alana girmeyi başardı ve dönemin DİSK Başkanı Süleyman Çelebi, “Alan tartışması bitmiştir. Taksim 1 Mayıs alanıdır” diyerek son noktayı koydu. 2009’a kadar geçen iki yılda eylemcilerin direnişi, AKP'yi zor duruma düşürdü. AKP, 2009'da meydana “makul sayıdaki kitlenin” girebileceğini duyurdu. Bu geri adım Taksim Meydanı'na açılan 'yasal' yolların kapısı araladı.TBMM’de 1 Mayıs’ın resmi tatil olması ile ilgili yasanın görüşmelerinde bile 6 saat tartışılan tek şey Taksim talebi oldu. Ve 2009 1 Mayıs’ında işçiler, kamu çalışanları, gençler, kadınlar ve yoksullardan oluşan 10 bine yakın kişilik bir kitle, tüm engellemelere rağmen, Taksim Meydanı'na girmeyi başardı. Taksim yeniden kazanılmıştı. MEYDAN AYAK TAKIMININ 32 yıl

aradan sonra 2010 1 Mayıs'ı 'yasal' olarak 1 Mayıs alanı olarak tanınan Taksim Meydanı'nda yapıldı. O gün meydan hınca hınç doldu, alana giremeyenler ya da çok sonraları girenler oldu. En az iki kez doldu boşaldı… Meydandaki herkes 'çatışa, çatışa', iktidarın elinden koparıp aldığı Taksim Meydanı'nın coşkusunu yaşadı. AKP iktidarı için, emekçilerin direnişiyle atılan geri adımlar yeni direnişlerin habercisiydi. Tayyip Erdoğan, "1 Mayıs'ı, 1 Mayıs havasında kutladık. Dün Taksim 100 bin kişiyi ağırladı. Tarihi gün yaşandı. 33 yıl aradan sonra böyle bir zemini hazırlamanın mutluluğu içindeyiz. Kimsenin bu iktidardan kopara kopara aldığı bir şey yok. Kopara kopara alma güçleri varsa 1977'den beri neredeydiler?" diyordu. 2008 1 Mayıs'ında aynı Başbakan Erdoğan, “Ayaklar baş olunca kıyamet kopar!” sözleri sarf etmişti. AKP'lilere göre, 1 Mayıs bir 'bayram'dı ve onlar da hoşgörü gösterip kutlamalara izin veriyordu. AKP'nin kendince 'hoşgörüsü' çok sürmedi. 2011 ve 2012'de de Taksim Meydanı'nda kutlanan 1 Mayıs'ın ardından meydan yeniden yasaklandı. Bu kez başka bahaneleri vardı. AKP için 1 Mayıs krize dönüştü. Dünyada Küba ile birlikte en kitlesel 1 Mayıs, Türkiye'de, üstelik sol-sosyalist değerlerle kutlanıyordu. Toplumun farklı emekçi katmanları ve kesimlerini 1 Mayıs’ta birleştiren ise AKP karşıtlığıydı. 1 Mayıs’ın hedefi AKP’ydi. D‹REN‹fi MEYDANDA AKP ÇUKURDA 1 Mayıs'ın simge meydanı Taksim'de 2013 1 Mayıs'ı öncesinde hummalı bir çalışma vardı. Ancak bu 1 Mayıs hazırlığı için değil, simge meydanı yok etmek, Taksim'i işçi sınıfına ve yoksul halka kapatmak için yapılan bir dönüşüm projesiydi: Taksim Yayalaştırma Projesi. Projenin kapsamında, Gezi Parkı'na ne yapılacağına karar verile-

memiş bir inşaat (AVM, opera binası, Barok da olabilir) meydanın altından akacak trafik ve battı-çıktı tüneller bulunuyordu. Meydanda var olan ise, trafik akışı için kazılan derin çukurlardı. AKP'nin yeni bahanesi buydu. Ne de olsa proje bittiğinde hiçbiri Taksim'e girmek bile istemeyecek, isteseler bile 'izin' vermeyecekti. Taksim'i 1 Mayıs kutlamalarına yasaklayan Tayyip Erdoğan, konfederasyon başkanlarıyla yaptığı görüşmede, “Ben istersem izin veririm, istemezsem vermem” dedi. Gerekçesini ise teknik nedenler, inşaat çalışması, insanların başına çukur yüzünden bir şey gelmesini istememesi olarak açıkladı. 1 MAYIS'TAN HAZ‹RAN ‹SYANI'NA Toplumsal muhalefet ise bu yasağın gerekçesinin ‘inşaat’ olmadığını söyleyerek ‘karar siyasidir’ dedi ve Taksim 'ısrarından' vazgeçmedi. Meydana çıkan tüm yolları kesen, İstanbul trafiğini felç eden, otobüs-vapur-metrobüs seferlerini durduran iktidar, İstanbul'un tamamında kent yaşamını felç etmişti bile. Sabahın erken saatlerinde başlayan polis saldırısı Şişli’de DİSK binası çevresinde ve Halaskargazi Caddesi’nde, Beşiktaş’ta Barbaros Bulvarı’nda ve Çarşı çevresinde, Okmeydanı’nda, Mecidiyeköy’de, Gayrettepe’de, Bomonti’de, Kurtuluş’ta, Tarlabaşı’nda, Dolapdere’de sürdü. Emekçiler, sosyalistler omuz omuza direndi. Yaklaşık 8 saat süren direnişe rağmen yorulmak bilmeyen direnişçiler, "Bir 6 saat daha çatışırım" diyordu. İşte bu ısrar ve inat, Tayyip’e şu sözleri söyletmişti: “İlla Taksim demeniz; bana, AKP iktidarına karşı yapıyoruz dedirtir, bundan bunu anlıyorum.” Evet, Tayyip Erdoğan bu konuda haklı çıktı. 1 Mayıs Taksim eylemleri, toplumun farklı katmanlarının AKP'ye karşı direnme eğilimlerini birleştirdi. AKP iktidarına karşı siyasal muhalefetin direnişini daha da büyüten Haziran İsyanı'na uzanan bir sıçrama tahtası oldu.

Şarlo, V, Kırmızılı Kadın ve Karagöz’le festivale İşçi Filmleri Festivali'ne bu yıl Haziran İsyanı damgasını vuruyor. "Her yer festival, her yer direniş" temasını taşıyan festivalin ana karakterleri Karagöz ve Şarlo'ya Kırmızılı Kadın ile V eşlik ediyor

İ ‹FF'de bu y›l ilk defa 'internet sinema salonu' uygulamas› gerçeklefltirilecek. Festival filmlerinden seçilen 20 film, 1-8 May›s tarihleri aras›nda 22.00-00.30 saatleri aras›nda, üç ayr› kalitede Çapul TV'de gösterilecek.

şçi Filmleri Festivali’nin (İFF) 9’uncusu 1-8 Mayıs’ta İstanbul, İzmir, Ankara ve Diyarbakır’da eşzamanlı olarak başlayacak. Bu yılın teması “Her yer festival, her yer direniş.” Festivalin ana karakterleri Karagöz ve Şarlo'ya bu yıl V For Vendetta filminin karakteri ünlü maskesi ile Guy Fawkes ve Haziran Direnişi'nin sembollerinden birisi olan Kırmızılı Kadın eşlik ediyor. İFF afişlerinde yer alan dörtlünün, ilk gösterimlerin yapılacağı 4 şehir için 4 farklı illüstrasyon ve afişler çalışıldı. Festival boyunca 25 uluslararası, 52 Türkiye'den olmak üzere 77 tane uzun ve kısa kurmaca, belgesel film seyirciyle buluşacak. Direnişler ise, festivalin omurgasını oluşturuyor. Hava-İş, Kazova Direnişi, Berfo Ana ve

ev işçilerininin direnişlerini anlatan filmler festival programında yer alıyor. Ayrıca, Gezi direnişini hatırlamak ve hatırlatmak amacıyla Haziran İsyanı üzerine çekilmiş 15 film de program kapsamında. Gezi direnişi boyunca yaşanan ağır medya sansürünü ve oto sansürü ele alan Selin Girit'in 'Medya: Gizlenen Gerçekler' belgeseli ile Ayce Kartal'ın animasyon filmi 'Tornistan' da festivalin bu yılki programında yer buluyor. Roboski'de katledilen 35 Kürt köylüsünün barış ve adalet beklentisi sürerken Banu Güven'in hazırladığı 'Roboski Adalet İstiyor' belgeseli de festival programında. İFF, dört şehirdeki gösterimlerinden bir süre sonra birçok kenti kapsayan uzun bir yolculuğa çıkacak. Gösterimler ise her yıl olduğu gibi parasız

Festivalin düzenleyicileri: D‹SK Sine-Sen, D‹SK Dev Sa¤l›k ‹fl, D‹SK Birleflik Metal ‹fl, D‹SK Genel ‹fl, D‹SK Bas›n ‹fl, Türk-‹fl Petrol ‹fl, Türk-‹fl Tek G›da ‹fl, Türk-‹fl Kristal ‹fl, KESK SES, TTB, Halkevleri, Sendika.Org, Çapul TV.


SOKAĞIN SESİ

ÜRET EN B‹Z‹Z YÖNET EN DE B‹Z O LACA⁄IZ

17 Nisan 2014 / 1 May›s 2014

12 Halk›n Sesi

1 Mayıs’tan 1 Mayıs’a

Kesintisiz isyan

Belki de hiçbir 1 Mayıs, bir öncekinden sonra bu kadar hızlı gelmemişti. Hiç boşalmayan sokaklar, emeğin sesiyle yeniden dolmaya hazırlanıyor. İşçinin emekçinin günü bir yıldır biriktirilen ve büyütülenlerle, başka bir heyecanla geliyor TUBA GÜNEfi

1

Mayıs 2013 Taksim yasağına karşı direnişin, ülke çapında büyük bir isyan hareketi doğuracağını kimse bilemezdi. O güne kadar Türkiye’de eşine rastlanmamış 7 saatlik, kitlesel, aynı zamanda 1 Mayıs alanı ve emeğin mücadelesine layık bir direniş; günlerce süren çatışmalara, Haziran İsyanı’na da prova olmuştu. 1 Mayıs’ta özgürleşen Beşiktaş sokakları Haziran İsyanı’nın İstanbul’daki en güçlü direnişine de sahne olacaktı. 1 Mayıs’ta Şişli kolunda saatler süren çatışmaların geçtiği Şişli, bir sonraki 1 Mayıs’a kadar defalarca gaza boğulacaktı. Taksim’e giden sokakları, halk neredeyse hiç terk etmeyecek, tencere tava sesleri iktidarı ürkütecekti. 1 Mayıs 2013’te Ankara, İzmir, Bursa, Kocaeli, Antalya, Hatay, Diyarbakır, Adana, Mersin, Silifke, Çanakkale, Samsun, Artvin, Hopa, Giresun, Sinop, Sivas, Dersim, Bartın, Bolu, Konya, Niğde, Edirne, Zonguldak, Çaycuma, Afyon ve daha pek çok il ve ilçede 'Her yer Taksim, her yer direniş' sloganı ile Taksim direnişine selam gönderilmişti.

TAR‹H‹ 2013 MAYIS’I Elbette 1 Mayıs’tan 31 Mayıs’a artarak süren baskı ortamı, 1 ay boyunca her gün İstiklal Caddesi ve çevresinin çeşitli bahanelerle gaza boğulması, hükümete olan öfkeyi su yüzüne çıkarmış, kabartmıştı. Reyhanlı Katliamı’nı protesto etmek, 1 Mayıs'ta gaz fişeği ile yaralanan Dilan'ın hesabını sormak, 6 Mayıs'ta Denizleri anmak, tecavüze karşı ses çıkarmak, THY grevinin sesini duyurmak için Taksim Meydanı defalarca zorlanmıştı. Eylemcilere dönük polis saldırıları çevredekilerin protestoları ile karşılaşmıştı. ÜLKE ‹SYANA HAZIRLANIYOR Yalnızca Taksim çevresi değil, her yerde toplumsal muhalefet hareket kazanmıştı. Dersim'in suyuna, doğasına sahip çıkan binlerce kişi Sadakat Yürüyüşü'nde buluşmuştu. Ümraniye'de 2B’yle yaşama alanları talan edilen binlerce kişinin çıktığı sokaklarda ivme yükselmişti. Tonya’da çimento fabrikasına karşı, Tortum'da HES'e karşı direnişler hak mücadelesinin yaygınlığı, meşruluğu ve haklılığını ortaya koyuyordu. H‹ÇB‹R fiEY ESK‹S‹ G‹B‹ OLMAYACAK! Nihayet 31 Mayıs’ta isyan patladı ve artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Ülke toplumsal muhalefet tarihinin en yoğun içerikli kesiti 2013’ten 2014’e geçen zamanı ifade edecekti. Türkiye'nin 80 ilinde günlerce süren eylemler Haziran kelimesine başka bir tını kazandırdı. İsyan, 1 ay önceki 1 Mayıs’ta aldığı kararlar ve izlediği hedefler doğrultusunda ama başka bir öfke ve heyecanla illerdeki tüm yasaklı meydanların kazanılmasını sağladı.

Başta Gezi Parkı olmak üzere pek çok ilde sokak; isyancıların komün hayat kurduğu evi, kamp alanı, adresi oldu. Direniş büyüdükçe polis şiddeti arttı, şiddet arttıkça direniş büyüdü. Mahalleliler birleşti, emekçiler bir olup grevle sokağa aktı. Avukatlar, mühendisler, hekimler, sanatçılar, kadınlar ayrı ayrı eylemlerle sokakları renklendirdi. Tarihin en kitlesel LGBTİ Onur Yürüyüşü 2013’te gerçekleşti. DURAN ‹NSANLAR, TARTIfiAN FORUMLAR, CUMARTES‹LER… Yürüyüşlere yapılan saldırılara tepki olarak, Taksim Meydanı’ndaki ilk 'duran adam' eyleminden sonra, meydanlar duran insan eylemleriyle doldu. Forumlarla halk, parkları, sokakları hiç boşalmamacasına doldurduğunu ve kararlılığını gösterdi. Beyoğlu Belediyesi'nin gökkuşağı renklerine boyanan merdivenleri griye boyamasının ardından ülke çapında binlerce basamak, “faşizm grisi”ne karşı rengarenk boyandı. Bu sırada Taksim Dayanışması’nın “Her cumartesi taleplerimiz için Taksim’e” çağrısı gelenekselleşen cumartesi eylemlerini başlattı. ON B‹NLERCE AL‹ ‹SMA‹L 2 Haziran’da polis ve sivil faşistler tarafından darp edildikten sonr 38 gün komada kalan Ali İsmail Korkmaz’ın hayatını kaybetmesi üzerine isyancılar arkadaşlarına sahip çıkarak dört bir yanda eylemler yaptı. Direnişte hayatını kaybeden ve yaralananlar için yola çıkan Adalet Yürüyüşcüleri Antalya’dan İstanbul’a ulaştığında, Gümüşsuyu’nda saldırıya uğradı. Direnişçiler bir kez de onlar için sokağa çıktı. ‹KT‹DARIN KORKUSU: EYLÜL İsyancılar Gezi’ye sahip çıktıkları gibi Tuzluçayır’daki Cami-Cemevi projesine karşı direnişe de sahip çıktı. Ankara’dan Antakya’ya büyüyen kıvılcım Ahmet Atakan’ın katledilmesi ile ülkeyi yeniden yangın yerine dönüştürdü. Kadıköy sokaklarında yakılan barikatların ve havai fişeklerin ateşi Eylül’de de sürdü. Gaza boğulan, iktidara “yeni bir Taksim” korkusu yaşatan ve bir direniş merkezi haline gelen Kadı-

köy’de Serdar Kadakal gaz nedeniyle hayatını kaybetti. Üniversiteler açılmadan daha, ODTÜ ve Yüzüncü Yıl halkının ODTÜ ormanları için kaldıkları yerden başladıkları direniş isyan için bir dönüm noktası daha yarattı. Üniversitelerin açılışı ile direniş kampuslara yayıldı. Ligin başlamasıyla da tribünlere… “Eylül’de Gel” ile isyandan sonra ilk kez kitlesel bir miting örgütlendi. Gülsuyu’nda Hasan Ferit Gedik’in çetelerce katledilişi Eylül’e damgasını vurdu ve arkadaşları onun cenazesi için yeniden sokaklara döküldü. Direniş nöbeti 6 Kasım’da üniversitelilerdeydi. YÖK karşıtı

eylemlerde Ali İsmail anıldı. ‘KARfiI’NIN D‹REN‹fi‹ İsyanın etkisi ile 25 Kasım’da kadınlar yenilenmiş bir profille Kadıköy’de buluştu. Bu buluşmayı gelecek 8 Mart’a kadar kapalı olan İstiklal Caddesi’ni eylemlere açan büyük kadın yürüyüşü ve 9 Mart’taki Kadıköy mitingi takip etti. BU DAVA B‹TMEZ İsyanda yitirilenlerle ilgili her dava, adliye salonlarının önünü direniş alanı haline getirdi. Ali İsmail davası

taşındığında Kayseri, Ethem için Ankara, Mehmet için İstanbul Anadolu, Ahmet için Hatay Adliyeleri önlerinde on binlerce kişi buluştu. İsyancılar, arkadaşlarının tutuklu veya tutuksuz yargılandığı her davayı sokakta takip etti. Duruşmalara adliye önlerinde bekleyenlerin etkisi damgasını vurdu. Kimi zaman duruşma salonları “Her yer Taksim” sloganları ile yankılandı. DİSK’in kıdem tazminatı ve asgari ücretle ilgili yaptığı “Direnİşçi” kampanyası ile şehir şehir dolaştığı eylemler Aralık’ın en kararlı sokak eylemlerindendi. ‘HER YER YOLSUZLUK’ 17 Aralık operasyonları ile isyanın sloganlarına yenileri eklendi. “Her yer rüşvet, her yer yolsuzluk”, “Katil, hırsız AKP” sloganlarıyla ülke çapında AKP binaları, Halkbank şubelerini hedef alan sayısız eylem yapıldı.

Hrant Dink’in ölüm yıldönümü 19 Ocak’ta binlerce kişi sokaktaydı. Şubat’ta internet sansürünün yeniden gündeme gelmesi ile yeniden hareketli cumartesiler yaşanmaya başladı. Seçimler yaklaştığında, AKP seçim bürolarına, seçim araçlarına dönük eylemlerle sokağı unutturmaya çalışan sandığa imza atıldı. Seçim sonrasında da hileleri protesto etmek için ve oylarına sahip çıkmak isteyen halk, seçmene indirgenmeye karşı tavrını gösterdi. 15’‹NDE B‹R F‹DAN BERK‹N ELVAN Vurulduğu 15 Haziran’dan itibaren isyancılar her güne “Diren Berkin” diyerek başladı. Berkin yıl boyunca yapılan eksiksiz tüm eylemlerde, liselerde, Okmeydanı’nda anıldı. Doğum gününde, okulların açıldığı gün, karne günü onun için eylemler yapıldı. Hayatını kaybettiği 11 Mart ve cenazesinin kaldırıldığı 12 Mart günleri, Haziran’dan sonraki en yaygın ve kitlesel eylemlerle tarihe geçti. Liseliler belki de ilk defa bu denli yaygın, kitlesel ve güçlü eylemlere imza attı. #Diren‹flçi Emekçilerin, kimi hala süren direnişlerinde isyanın izleri vardı. Kazova, Yatağan, Greif, Hacettepe, Cerrahpaşa, BEDAŞ, DEDAŞ, Standart Profil, Punto Deri, Aksa, Feniş, Zorlu Tekstil, Hakan Plastik, Ena Tekstil, Luna Sayaç, Crown Bevcan, Zentiva ve Karşı ve pek çok işyerindeki direnişler, isyanda ortaya çıkan pek çok forum, dayanışma ve örgütlenme deneyiminin de desteğini aldı. FORUMLAR ÖZGÜN TALEPLER‹ ‹LE EYLEMDE Mahalle forumları 1 yıl boyunca, özgün mücadele konuları ile ekmek zammına karşı mücadeleden ağaç dikimine, park adını değiştirmekten seçimlerde aday çıkarmaya, yıkımlara karşı direnişten kadın atölyelerine, okul talebinden hastane talebine envai çeşit konuyu ayrı ayrı ele aldı. Kendi eylemini yaptı, özgün talebini çıkardı, muhatabının kapısına dayandı. Kuzey Ormanları için pek çok forum bir araya geldi. 22 Aralık’ta İstanbul’da düzenlenen kent mitingi İstanbul Kent Savunması’nı doğurdu. Sokak kendi medyasını da yarattı. Çapul TV, Direnişteyiz.Org ile birlikte forumların gazeteleri, siteleri sokağın bir başka direniş biçimi oldu. 1 MAYIS’IN MESAJI: ‘TEK YOL SOKAK’ 2013 1 Mayıs’ından, 2014 1 Mayıs’ına sokak zaman zaman sönümlenmiş görünse de hiç durmadı. Her eylem bir yenisi için cesaret verdi. Her yeni eylem bir öncekine güveni temel aldı. Geçtiğimiz 1 Mayıs tek yolun sokak olduğunu göstermişti. Bu 1 Mayıs da aynı hedefle o yoldan


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.