204

Page 1

A-PDF Merger DEMO : Purchase from www.A-PDF.com to remove the watermark

15 Mart 2014• 1,25 TL

Y›l 8 • Say› 204

Katillerin, h›rs›zlar›n sonu geldi

SANDIK KURTARMAZ

SOKAK AFFETMEZ Soka¤› bofl b›rakmayanlar yüz binlerle Berkin’i u¤urlarken “H›rs›z Erdo¤an”›n yan›na “Katil”i de ekledi. Belli ki AKP’nin sand›kla belini do¤rultma planlar› tutmayacak

AKP iktidar› çürümüfl bir diktatörlü¤e dönüflüyor. Bask› ve zor ayg›tlar›n› sonuna kadar kullanmak, k›flk›rtma ve provokasyona sar›lmak d›fl›nda seçene¤i yok

4

Menderes Tutufl

sf

‹ktidar savafl›m› devir-teslim oyunu olmaktan ç›kt›

AKP’nin neresinden dönersen kar

Egemenler yeni bir isyandan endifleli. Özgürlük, adalet ve sayg› taleplerinden vazgeçmeyen halk ise Erdo¤an’a ‘Sand›¤a s›¤›nsan da peflini b›rakmayaca¤›z’ diyor

5

Ferda Koç

sf

AKP y›k›lsa da süreç ayakta kalacak

Nevruz Tu¤çe Özçelik

AKP’yi neden hala ayakta tutuyorsunuz?

AKP yüzde 50’nin iktidar› oldu¤unu iddia ediyor oysa yüzde 1’in ç›karlar›n› savunuyor. AKP “Çald›ysam sizin için çald›m” diyor oysa bizim eme¤imizden, cebimizden gelece¤imizden çal›p cebini dolduruyor. Paralar› S‹T arazilerine kondurulan villalara, 700 milyar liral›k kol saatlerine, milyon dolarl›k gemilere harc›yorlar. AKP iflbitiriciyim,

K›z›ldere son de¤il!

Söylemek kolay, yapmak zor. 30 Mart 1972 K›z›ldere, söyledi¤ini yapmakt›r. THKP-C ve THKO önderleri K›z›ldere’de sadece devrimci dayan›flman›n görülmemifl bir örne¤ini vermediler. On’lar 12 Mart faflizmine karfl› silahl› bir direnifl çizgisini hayata geçirerek Türkiye sol hareketinin sonraki devrimci yolunu da çizdiler. Mahir Çayan, Saffet Alp, Sinan Kaz›m Özüdo¤ru, Hüdai Ar›kan, Ertan Saruhan, Sabahattin Kurt, Ahmet Atasoy, Nihat Y›lmaz, Ömer Ayna ve Cihan Alptekin‘i K›z›ldere’de katledenler onlar› yok ettiklerini zannettiler. Yan›lg›lar› hiç bu kadar büyük olmam›flt›. Haziran ‹syan›’n› bahara tafl›yan barikatlarda yank›lan›yor hala sesleri: K›z›ldere son de¤il savafl sürüyor!

2

sf

Tufan Sertlek

8

Gidene ‘a¤am’ demedik gelene ‘paflam’ demeyece¤iz!

sf

Vay Topbafl vay

proje partisiyim diyor. Proje olmadan rüflvet de olmuyor. AKP bu yüzden sürekli inflaat yap›yor. Erdo¤an reddetse de AKP treni devrilmek üzere. AKP ile devam etmek her bak›mdan kaybettirecek. AKP’nin sand›kta gerilemesi için seçmeninin görmesi laz›m: AKP’nin neresinden dönsen kar.

Art›k yeter, biz var›z! Yerel seçimlere az bir süre kala halkç›, demokratik bir yerel yönetim yaratma iddias›yla yola ç›kanlar›n heyecan› art›yor, çal›flmalar h›z kazan›yor. Hatay Defne’de halk meclislerine gençlik ve kad›n meclisleri ekleniyor. Kemalpafla’da ilk kez aday isimleri de¤il yerel yönetim program› tart›fl›l›yor. Son iki haftaya girerken Hopa’da mahalle toplant›lar›, Ankara’da üniversite ziyaretleri çal›flmalar›n gündemini oluflturuyor.

Sand›¤a da girse peflindeyiz

Seçim atmosferinde flov yaparak Haziran’da kaybetti¤i gücü toplayaca¤›n› sanan AKP yan›ld›. Stantlar› kovuluyor, pankartlar› iniyor, bakanlar› yuhalan›yor. AKP seçimi sokakta kaybetti. Seçim çal›flmas› yapmakta zorlan›yor. § S.7


2

KİBELE 15 Mart 2014 / 30 Mart 2014

Halk›n Sesi

‘AKP’yi neden hala ayakta tutuyorsunuz?’ Mart’ta AKP, Sinan Erdem Spor Salonu’nda ¨Kadın ve Demokrasi Buluşması¨düzenledi. Etkinlikte Erdoğan, ‘hanımlar’ın anne olarak ne kadar değerli olduğu ve sandıkların onlara emanet olduğu vurgusuyla süslediği konuşmasında dünyanın her yerindeki ‘müslüman’ annelere ve ‘hanımlara’ teşekkür etti. Konuşmasının geri kalanını muhalefete cevap vermeye ayırdı. Bu yazının sorusu burada başlıyor. AKP ‘yi iktidara getiren ve iktidarda tutan gücün kadınlar olduğu hepimizin malumu. Refah Partisi döneminden beri büyük bir özveri ve sadakatle bu gelenek için çalışıyorlar. Soru şu: Neden? Bu soruyla 3 ayrı ilçede 6 ayrı seçim bürosu gezerek AKP’nin ‘hanımlarını’ aradım. Bilmeden 8 Mart sabahı gittiğim büroda beni karşılayan AKP’li erkeğe kadınlarla konuşmak istediğimi söylediğimde aldığım cevap, Erdoğan’ın atfettiği önemin aksineydi. Adamın cevabı ¨Bizim kadınlar bilmez sen bana sor¨ olmasına aldırmadan aradığım kadınları Beşiktaş’ta bir stantta buldum.

8

NEDIR KADINLARI AKP’DE TUTAN? Erdoğan’ın kadınlara kendilerini değerli hissettirdiği bir gerçek. Kadınların kendilerini bir şeyin parçası, hatta olmazsa olmazı hissetmeleri onları partide tutan en önemli sebeplerden biri. Sık sık ‘Biz çok memnunuz’larla süren sohbetimizden çıkardığım sonuçlardan biri bu. Tabiki de Erdoğan’ın vaadettiği ‘ahlaklı’ toplum da onlar için önemli bir rol oynuyor. “Peki kadınların bedenini, yaşamını denetlemek üzere kurulu bu ‘ahlak’ kaideleri nedeniyle öldürülen kadınlar?” dediğimizde aldığımız “Başbakan mı gidin öldürün diyor? Ne alakası var bunun iktidar partisiyle” cevabından anlaşılan o ki AKP’nin kadınlara verdiği rol bu Tu¤çe “ahlak” düzeninin bekçiliği. Zira kürtaj yasağını sorduÖzçelik ğunuzda alacağınız ilk cenevruz@sendivap ‘her önüne gelenin her ka.org istediğiyle yatması’nın engellenmesinin gerekliliğinden kızlı erkekli evlerin ahlaksızlığına bağlanıyor. Zaten evli olmayan kadınların kürtaj olması, kürtajın serbest, parasız ve nitelikli olması gibi bir fikri olmayan kadınlar için kürtaj kocanın da izniyle evli kadınlara serbest. Bir diğer soru kılık kıyafet özgürlüğü ve türban. 8 Mart’ta gazetelere tam sayfa verdiği ilanda AKP, türbanı bir kılık kıyafet özgürlüğü olarak ele almasına rağmen mini etek, kafalarında bir kılık kıyafet özgürlüğünden ziyade teşhircilik olarak yer alıyor. “Peki kadınları taciz eden erkekler bu cüreti nereden alıyor?” sorusunun cevabı sessizlikle karşılanıyor. Kadına yönelik şiddet konusu ise AKP’li kadınlar için de biraz hassas bir noktada duruyor. AKP döneminde şiddetin arttığını söylediğimde en bilindik argümanları olan “Şiddet AK Parti’den önce de vardı” cevabını dahi alamadım kadınlardan. Hatta bu bir itirafa dönüşerek “Evet son dönemde arttı” dediler. AKP’L‹ KADINLARA SORALIM Yerel seçimlere iki hafta gibi kısa bir süre kala Erdoğan her gittiği mitingde kadınlara seçimlere iyi hazırlanmalarını, kapı kapı dolaşmalarını ve sandıklara sahip çıkmalarını salık veriyor. Ortaya saçılan bütün yolsuzluklar, dinlemeler ve cinayetlerine rağmen önümüzdeki yerel seçimleri küçük hasarlarla atlatmanın yolunun kadınlardan geçtiğini bildiği için kadınların güvenine oynuyor. Ve kadınlar da son 20 yıldır yaptıkları gibi bu seçimlerde de kapı kapı dolaşıp AKP’ye oy istiyorlar. Muhakkak mahallemizde karşılaşacağımız bu kadınlara soralım, kadına yönelik şiddetle nasıl mücadele edeceklerini, kaç kadının koruma altındayken öldürüldüğünü, kaçının koruma dahi alamadığını, otobüste 6 kurşunla öldürülen üniversiteli Özge’yi soralım. İlanlarda, meydanlarda, kapımıza gelip gerine gerine anlattıkları her şeyi soralım onlara. “Türban nasıl bir özgürlüktür?” diye soralım. “Kadın erkek eşit değildir” diyen bir Başbakan’ı nasıl savunduklarını soralım. “Siyasette kadın kotasını yükselttik” dediklerinde seçilebilir yerlerden adaylarının yüzde kaçının kadın olduğunu, kaç büyükşehir adayının kadın olduğunu soralım. Sosyal güvenlik sisteminden dem vurduklarında emeklilik haklarının olup olmadığını, babalarından kocalarından bağımsız sosyal güvenceleri olup olmadığını soralım. Ev işçisi kadınların kaçının öldükten sonra sigorta kapsamına girebildiklerini soralım. Yolsuzluk Operasyonu’ndan çıkan paraların ne kadarının kadınlar için harcandığını, kadınlara ayrılan bütçenin ne kadar olduğunu ve nelere harcandığını soralım. Kimlerin kürtaj olmaya hakkı olduğunu ve neden ‘bazı’ hastanelerde yapılmadığını soralım. Bu ülkede kadınların yalnız yaşayıp yaşayamayacağını soralım ya da kimlerle yaşayabileceğini. Ve tabiki de yaşamın tüm alanlarında sonsuz sömürdükleri kadınların adını neden devletten sildiklerini, aile dışında bir hayat hayaline neden tahammüllerinin olmadığını soralım. Bu seçimlerde AKP’li kadınlar yine bildiklerini yapadursunlar ama biz bugüne kadar yapmadığımız bir şeyi yapalım. Kapımıza, mahallemize oy istemeye gelen ve bu partiye oy veren kadınlara bizim bildiklerimizi soralım: ‘“Kadınları öldüren, yaşayamaz hale getiren, emeğini çalan, saygı duymayan, üstelik kadınları ikinci sınıf gören ve erkek egemenliğinin bayraktarlığını kimseye bırakmayan bu erkek partisini neden hala ayakta tutuyorsunuz?”

Umuda, sokağa, isyana Türkiye'nin dört bir yanında kadınlar 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nde sokaklardaydı. Kadınların gündemlerinde, erkek ve devlet şiddetinden yolsuzluklara, kentlerin ve yaşam alanlarının talanından kadınları aile içine hapseden, emeğini güvencesizleştiren AKP’ye tepki vardı. İstanbul’da kadınlar İstiklal’i eylemlere açtı

H

aziran İsyanı'na rengini ve sesini veren kırmızılı, siyahlı, tencereli, tavalı kadınlar 8 Mart'ta yeniden biraraya geldi. Türkiye'nin birçok ilinde 8 Mart öncesinde ve sonrasında mahalle mahalle yapılan etkinliklerde kadınların ortak öfkesi AKP'ye idi. Sokakları “isyan moru”na boyayan kadınlar, eylemlerde AKP'nin kadınların bedenlerine ve yaşamlarına yönelik açık saldırılarının ve polis barikatının üzerine çoşkularıyla yürüdü. Türkiye genelinde hava şartlarının olumsuzluğuna rağmen sokağa çıkan onbinlerce kadının dilinde şiddete, tacize, tecavüze karşı mücadele vardı. Kadınlar 8 Mart'tan iki gün önce, korunma talep etmesine rağmen eski sevgilisi tarafından öldürülen İstanbul Üniversitesi öğrencisi Özge'yi de unutmadı. Eylem alanlarında Özge'nin fotoğrafını taşıyan üniversiteli kadınlar “Özge'nin hesabı sorulacak” sloganları attılar. Kadınlar, “Tayyip kaç kaç kaç kadınlar geliyor”, “Tacize, tecavüze son”, “Bir kere gittik Gezi’ye dönmeyiz evimize” sloganlarıyla yürürken kortejlerde AKP iktidarının yolsuzluklarının simgesi haline gelen ayakkabı kutuları da taşındı. İsyan koşularıyla, ritim aletleriyle, uçan balonlarıyla, şarkıları ve danslarıyla yürüyen kadınlar cadı kıyafetleri giyip mor baretler taktılar. Kadınlar birçok yerde skeçler, müzik dinletileri, resim sergileriyle kendi ürettiklerini sergilediler. Haziran İsyanı'nda evlatlarını yitiren kadınları unutmayan ve Fadime Ayvalıtaş, Miran Encü ve Hatice Can’ın resimlerinin bulunduğu dövizler taşıyan kadınlar, erkek ve devlet şiddetiyle öldürülen kadınları da unutmadı. Antakyalı kadınlar Ahmet Atakan’ın annesi Emsal Atakan, Ali İsmail Korkmaz’ın annesi Emel Korkmaz ve Abdullah Cömert’in annesi Hatice Cömert’e yılın annesi plaketleri verdi. Bursa'da Halkevci Kadınların hazırladığı ‘Direniş Hatırası’ pankartında kadınlar fotoğraf çektirdi. KADINLAR TAKS‹M'‹ ÖZGÜRLEfiT‹RD‹ İstanbul'da bu yıl 8 Mart'ta 12’ncisi düzenlenen Feminist Gece Yürüyüşü'ne yoğun yağmura rağmen binlerce kadın katıldı. Galatasaray Meydanı'nda buluşan kadınlar uzun zamandan beri yürüyüşe kapalı olan İstiklal Caddesi boyunca yürüdü. Cadde boyunca sloganlar ve şarkılarla yürüyen kadınlar Fransız Konsolosluğu'nun önünde polis barikatıyla karşılaştı. Polisin barikatı açmaması üzerine barikatın önünde uzun süre bekleyen kadınlar sık sık barikatı zorladı. Polislerin kalkanlarına mor boyalarla femina işareti yapan kadınlar ertesi gün gerçekleşecek olan mitinge çağrı yaparak eylemi sonlandırdı. 9 Mart'ta Kadıköy'de tekrar bir araya gelen kadınlar, Kadıköy İskele Meydanı'nda miting gerçekleştirdi. Miting alanını kendilerine özgü kıyafetleriyle dolduran Kürt kadınlarının ellerinde Paris'te katledilen Kürt kadın siyasetçiler Sakine, Leyla ve Fidan'ın fotoğraflarını taşıdı. Kürt kadınlarının özgürlük talebi öne çıkarken, HDP İstanbul'un 39 ilçesinden gösterdiği belediye eşbaşkan adaylarıyla alandaydı. Yolsuzluklar ve Bilal Erdoğan'ın eritemediği milyonları da hedef alan Halkevci Kadınlar yaptık-

Mersin, Bursa, Bilecik, Antakya, Bart›n, Trabzon, Samsun, Edirne, Dersim, Hopa, Kemalpafla, Kocaeli, Manisa, Çanakkale, Antalya, Eskiflehir, ‹zmir, ‹stanbul, Ankara, Batman, fi›rnak, Mufl, Artvin, Kars, Da¤p›nar, Mutki, Tatvan’da da kad›nlar alanlardayd› ları ayakkabı kutularının üzerine “30 milyon dolar kaç sığınma evi eder?” yazdı. Emek ve meslek örgütlerinden kadınlar da kadın emeğinin esnekleştirilmesi ve güvencesizleştirilmesine karşı tepkilerini ve taleplerini dile getirdi. İMECE Ev İşçileri Sendikası ev işçiliğinin iş yasası kapsamına alınması için sürdürdükleri mücadeleyi alana taşırken, DİSK’li kadınlar “Emeğimiz, bedenimiz, kimliğimizin özgürleşmesi için sokaklardayız” pankartı taşıdı. ‘B‹Z‹ HAZ‹RAN’DAN TANIRSINIZ’ Ankara Kadın Platformu'nun çağrısıyla 8 Mart günü sokağa çıkan kadınlar son yılların en kitlesel mitingini gerçekleştirdi. Kadınların yürüyüş güzergahında bulunan AKP seçim bürosu önüne gelindiğinde Halkevci Kadınlar, “Hırsız var” sloganları atarken üniversiteli kadınlar da seçim bürosunun camlarına yumurta attı. Protesto sırasında bir sivil polisin AKP bürosunu korumaya çalışması üzerine kadınlar sivil polise karşılık vererek miting alanından kovaladı. Kadınlar basın açıklamasında Haziran İsyanı'ndan 8 Mart'a vurgu yaparak, “Bizi 31 Mayıs gecesinden, 1 Haziran’dan tanıyorsunuz! Biz gücü karşısında dehşetle irkildiğiniz o ‘çapulcu’lardanız. Siz saldırdınız, hapsettiniz, öldürdünüz ama biz kazanacağız!” dedi. Belediye binasına pankart asmak isteyen Özgür Genç Kadın üyelerine özel güvenlik görevlilerinin saldırması üzerine pek çok kadın belediye binasına çıkarak miting alanındaki kadınlarla birlikte “Yaşasın kadın dayanışması” sloganını attı. 8 Mart akşamı yüzlerce kadının katılımıyla gerçekleşen Feminist Gece Yürüyüşü oldukça coşkulu geçerken çevreden de büyük destek aldı. Yürüyüşün sonlarında güzergahın üzerinde duran bir otomobilin yoldan çekilmemesi üzerine kadınlar arabanın üzerinden geçti. '8 MART MÜCADELE GÜNÜDÜR' Halkevleri Genel Başkanı Oya Ersoy'un da katıldığı Mersin'de gerçekleşen mitingde kadınlar erkek egemenliğine, kadın düşmanlığına, yolsuzluğa karşı hesap sormak için yürüdü. Miting katılımcıları, HDP Eş Başkanı Sebahat Tuncel, YNK (Kürdistan Yurtseverler Birliği) temsilcileri, BDP Yenişehir ve Mezitli Büyükşehir Eşbaşkan adayları da vardı.

Oya Ersoy mitingde yaptığı konuşmada Tayyip Erdoğan'ın gerici, cinsiyetçi söylemlerini hatırlatırken, AKP'nin savaş politikalarına, Kürt sorunun çözümünde açılım yalanına vurgu yaptı. Roboski Katliamı'nı hatırlatan Ersoy, isyan etmek için en çok kadınların nedeni olduğunu belirterek “Onlar 11 yıldır ayakkabı kutularını nasıl dolduracaklarının hesaplarını yaparken biz daha fazla öldürüldük, biz daha fazla güvencesizleştirildik. O yüzdendir ki 8 Mart mücadele günüdür ve mücadele için bir başlangıç günüdür” dedi. Türkiye'nin birçok ilinde gerçekleşen etkinliklerde AKP'nin ortaya saçılan milyon dolarları, yolsuzlukları, yerel seçimler ve kadınların talepleri vardı. Ortak Sol Aday çıkaran il ve ilçelerde yerel seçimler öne çıkarken, kimi illerde de kadınların kreş, sığınma evi, sağlık ocağı gibi talepleri öne çıktı. Kadınlar, AKP seçim irtibat büroları, ilçe binaları hatta panoları önünden geçerken yumurtalayarak, “Hırsız var” sloganları atıp, çelenklerini indirdi. Eskişehir'de 8 Mart mitinginden bir gün önce Erdoğan’ın düzenlediği mitingi protesto eden ve gözaltına alınan 20'ye yakın Üniversiteli Kadın Kolektifi üyesi, “Gözaltında tacize, tecavüze son” sloganıyla maruz kaldıkları şiddetin hesabını soracaklarını belirtti. Trabzon, Edirne, Çanakkale gibi illerde sokağa taleplerini de taşıyan kadınlar “Bizler güvenceli, tam zamanlı, sendikalı ve insan onuruna yakışır bir ücretle çalışmak istiyoruz. En az 50 çalışanın olduğu her işyerinde kreş açılmasını talep ediyoruz" dediler. AYDINLIK B‹R DÜNYAN‹N UMUDUNU YEfiERTECE⁄‹Z Hopa, Kemalpaşa ve Antakya'da Ortak Sol Aday çalışması yürüten kadınların gündeminde ise yerel seçimler vardı. Hopa Halkçı Yerel Yönetim Meclisi Belediye Meclis Üyesi adayı Ayşegül Aydın konuşmasında “Kemalpaşa‘yı hep birlikte yeniden kurmak üzere adayız. Ne vaatler sunuyoruz, ne de bir şeyler dağıtıyoruz. Kemalpaşa’da biz de varız demek üzere tüm kadınları dayanışmaya çağırıyorum’’ dedi. Antakya'da bir araya gelen kadınlar ise Ahmet Atakan Kütüphanesi'nde kadın mücadelesi ve yerel yönetimlere dair bir söyleşi gerçekleştirdi.


3

GÜNDEM 15 Mart 2014 / 30 Mart 2014

Halk›n Sesi

AKP provokasyonlardan medet umuyor AKP ve polisi, Karamanoğlu’nun ölümünü solun geleneksel olarak güçlü olduğu Okmeydanı gibi mahalleleri kuşatmak ve Berkin Elvan’ın yaşamını yitirmesi nedeniyle AKP aleyhinde oluşan psikolojik atmosferi dağıtmak için fırsat olarak algıladı

O

kmeydanı’nda Berkin Elvan’ın cenazesinin yüz binler tarafından uğurlandığı 12 Mart günü geceyarısına doğru silahların da kullanıldığı bir çatışma yaşandı. Nasıl gerçekleştiği konusu şaibeli olan çatışmada bir kişi yaşamını yitirirken, AKP bu tür durumları aleyhindeki psikolojik atmosferi ve sokak hareketliliğini engellemek için fırsata çevirmeyi denedi. AKP il başkanı Aziz Babuşçu, CNN Türk televizyonuna korsan bağlantı yaparak bir kişinin öldüğünü ifade etti ve olayı “eylemcilerin vatandaşı öldürmesi” şeklinde servis etmeye başladı. Pek çok anaakım internet sitesinde de Burak Karamanoğlu’nun eylemcilerin ateş açması sonucu hayatını kaybettiği iddia edildi. Sosyal medyada olayların “eylemci-ülkücü çatışması” şeklinde yansıtılması üzerine MHP’nin resmi kanallarından hızla yalanlama geldi. İtidal çağrıları yapan MHP ve Ülkü Ocakları olaylarla ilgileri olmadığını ve AKP tarafından özellikle olaylara dahil edilmek istediklerini açıkladı. İstanbul Valisi ve Emniyeti henüz açıklama yapmadan AKP il başkanı Aziz Babuşçu sahne aldı ve CNN Türk’te telefonla bağlandığı Tarafsız Bölge programında canlı yayında “1 saat önce 22 yaşında bir genç Okmeydanı’nda eylemciler tarafından öldürüldü” dedi. Program katılımcısı gazetecilerin programa yönelik bu korsan müdahaleye tepki göstermesi üzerine Babuşçu, programa parti yöneticisi kimliği ile değil “vatandaş Babuşçu” kimliği ile katıldığını söyleyip kendini savunmaya çalıştı. Ancak diğer AKP yöneticilerinin ve sosyal medyadaki uzantılarının üst üste gelen kışkırtıcı açıklamaları büyük bir kamuoyu tepkisi ve sokak muhalefeti ile karşı karşıya olan AKP’nin ortam bulandırma çabasında olduğunu ortaya koydu. Facebook’ta bir provokasyon

sayfası: “Kasımpaşa 1453 grubu” Olayların nasıl geliştiği kısa sürede açığa çıktı. AKP’li taraftar grubu “Kasımpaşa 1453” gündüz saatlerinde facebook sayfası üzerinden Berkin’in cenaze törenine katılanlara karşı Okmeydanı’nda bir gövde gösterisi çağrısı yapmış ve bu çağrı üzerine tekbir getiren sopalı grupları Kulaksız Dörtyol mevkiinde toplanmıştı. Bu grup, gece saatlerinde cenaze töreninden dönenlerle karşılaştı. Bölgedeki sokak aydınlatmaları sönmüştü. Gerilimin ortasında kim tarafından kullanıldığı belli olmayan silahların sesleri duyuldu. Burakcan Karamanoğlu burada vuruldu. Bu andan itibaren Emniyet ve Valilik saatlerce sessiz kalırken, AKP il başkanı Babuşçu ortalığa düşerek “Gezicileri, eylemcileri” suçlamaya başladı. CAN‹KL‹: “CHP’N‹N ‹LLEGAL ASKERLER‹ KATLETT‹ Ertesi gün Karamanoğlu için düzenlenen töreni bahane eden gerici-faşist gruplar, palalar ve sopalarla Berkin Elvan’ın evinin bulunduğu bölgeye yürümek istedi. Polisin kısmen engellediği bu yürüyüş girişiminin ardından saldırganlar Kasımpaşa’daki CHP seçim bürosunu tahrip etti. Aynı saatlerde Karamanoğlu’nun memleketi Giresun’daki bir toplantıda konuşan AKP Grup Başkanvekili Nurettin Canikli, “Burak Karamanoğlu CHP’nin illegal askerleri tarafından katledildi” diyerek kışkırtıcı bir çıkış daha yaptı. Canikli, önceki gün Dersim’de biber gazı nedeniyle kalbi durarak yaşamını yitiren polis memurunun da eylemciler tarafından öldürüldüğü yalanını ortaya attı. Oysa kalp hastası olan polis memuru angarya olarak AKP önünde nöbet tutmaya zorlanmış, polis arkadaşlarının attığı yoğun biber gazından rahatsızlanarak yaşamını yitirmişti. Bugüne kadar polisin öldürdüğü tek bir kişi için başsağlığı dahi dilemeyen Tayyip

Erdoğan da miting meydanlarında Burak Karamanoğlu’nun ölümü üzerinden eylemcileri hedef gösteren açıklamalar yaptı. OKMEYDANI’NDA POL‹S KUfiATMASI 13 Mart akşam saatlerinde ise gerici-faşist gruplar Okmeydanı’na yürümeye kalkışırken polis bunu gerekçe göstererek Okmeydanı’nı kuşatma altına aldı. Saldırı tehdidi nedeniyle barikatların kurulduğu mahallede yer yer polis saldırıları ve direniş yaşandı. Polisin yer yer silah da kullandığı gece boyunca özellikle AA ve AKP medyasının direnişçilerin silah kullandığı yönündeki hedef gösterici yayınları dikkat çekti. AKP ve polisi, Karamanoğlu’nun ölümünü solun geleneksel olarak güçlü olduğu bu semti kuşatmak ve Berkin Elvan’ın yaşamını yitirmesi nedeniyle AKP aleyhinde oluşan psikolojik atmosferi dağıtmak için fırsat olarak algıladı.

SOKA⁄I SUSTURMAK ‹Ç‹N GEREKÇE AKP’li yöneticilerin açıklamalarının ardından sosyal medyada AKP’liler tarafından başlatılan “katilgezicilerburakıöldürdü” etiketi altında Gezi direnişine katılanlara dönük hakaretler ve suçlamalar yağdırıldı. “Sokağaçıkmakanaengelol” etiketi ile ise tıpkı Haziran İsyanı’nda başlatılan “evedön” etiketinde olduğu gibi sokağa çıkmama çağrısı yapıldı. Haziran İsyanı’nda 8 genç direnişçinin ölmesine neden olan şiddetin “emrini veren”, son üç aydır 11 yılda kurduğu talan düzeninin yolsuzlukları, hırsızlıkları ortaya dökülen AKP iktidarına yönelik öfke yeniden sokakla buluşurken Okmeydanı’nda yaşananlar üzerinden sokağı susturmaya yönelik bu hamle bildik kontrgerilla tekniklerini andırıyor. Ancak “Geziciler” bu psikolojik harp tekniğine “Ölümlerin sorumlusu AKP” diyerek cevap veriyor.

41 ilden yüzlerce üniversiteli Kolektif Genel Kurulu’nda

Ö¤renci Kolektifleri 41 ilde onlarca üniversiteden ö¤rencinin kat›ld›¤› 4. Genel Kurulu’nu 29 fiubat’ta Bo¤aziçi Garanti Kültür Merkezi’nde gerçeklefltirdi. Geçti¤imiz senenin de¤erlendirmesinin ve gelecek

dönemin planlar›n›n yap›ld›¤› Genel Kurul’un bir gün öncesinde de Büyük Gençlik fienli¤i’nde buluflan binlerce üniversiteli, “AKP’den hesab› gençlik soracak” dedi.

Gidene ‘a¤am’ demedik, gelene ‘paflam’ demeyece¤iz! Türkiye, tarihinin en uzun süren karanlık dönemlerinden birini AKP iktidarında yaşıyor. Elbette bu ülke tarihinin hiçbir döneminde gerçek bir demokrasiyi, adil bir hukuksal işleyişi, halkın çıkarlarını esas alan bir iktidarı yaşamadı. Ancak Türkiye, darbe dönemleri dışında, demokrasinin neredeyse hiçbir kuralının uygulanmadığı, hukukun çıkar gruplarına göre bile değil kişilere göre biçimlendirildiği ve işletildiği, iktidar olanaklarının iktidarı paylaşanlar arasında doymak bilmez bir açgözlülükle paylaşıldığı böyle bir dönemi de daha önce hiç yaşamamıştı. Sadece bu kadarla da sınırlı değil. AKP iktidarı boyunca uygulanan politikalar sonucunda toplumsal ayrıştırma, dışlama ve kutuplaştırma, 1980 öncesinin MC hükümetlerini dahi aşan boyutlara ulaştı, rejimin temeli haline getirildi. Başbakan Tayyip Erdoğan, zımni bir iç savaş lideri haline geldi. İç ve dış politikaları iflas ederek krize giren ve Haziran İsyanı ile birlikte meşruiyetini yitiren AKP iktidarı, varlığını sürdürebilmek için, geçtiğimiz 12 yıl boyunca yarattığı bu siyasi toplumsal dokuyu temel alan bir çürümüş diktatörlüğe dönüşüyor. Ancak Türkiye halkı, Erdoğan'ın çürümüş diktatörlüğüne teslim olmayacağını Haziran İsyanı'ndan itibaren her gün daha da artan bir güç ve kararlılıkla ortaya koyuyor. Berkin Elvan'ın 9 ay sürdürdüğü yaşam savaşını kaybetmesinin ardından Türkiye'nin tüm kentlerinde sokakları dolduran yüzbinler, Haziran İsyanı'nın gelip geçici bir "an" değil devam etmekte olan bir süreç olduğunu ortaya koydu. Haziran ayından bugüne dek

inişli çıkışlı da olsa varlığını sürdüren sokak muhalefeti, AKP iktidarının sokaktaki ideolojik ve fiili hegemonyasını (meşruiyetini) neredeyse ortadan kaldırmasına rağmen kabul etmek gerekir ki AKP’nin siyasi iktidarını sarsacak hamleler geliştiremedi. Ve ne yazık ki bu hamleler ABD güdümlü/merkezli bir organizasyonun operasyonları olarak sürüyor. Ancak kaçış yok; Erdoğan'ın çürümüş diktatörlüğü ayakta kalamayacak, halkın kararlı direnişi, zorbayı tarihin çöplüğüne gönderecek. Erdoğan, kaçınılmaz çöküş sürecini durdurabilmek için umutsuz bir çırpınış içerisinde. 17 Aralık skandalının sonrasında AKP tabanını kendi kişisel liderliği etrafında konsolide etmeye çalışan Erdoğan, bütün ümidini 30 Mart seçimlerinden %40'ın üzerinde oy almasına bağladı. Ancak, Berkin Elvan'ın ölümüyle birlikte sokakları dolduran milyonlar, Erdoğan'ın bu oy oranına ulaşması halinde dahi iktidarına meşruiyet kazandıramayacağını gösterdi. Diktatörlüğe karşı ayaklanmış yığınlar için Erdoğan'ın sandıkta elde edeceği sonuç, çürümüş bir diktatörlüğün kitle desteğini gösterecek sadece. Sandıktan hangi sonuç çıkarsa çıksın, Erdoğan isyan halindeki bir halkın kuşatması altında olacak. 2002'den bu yana her seçimde sokak hakimiyetini elinde tutan AKP, ilk defa 30 Mart seçimi sürecinde sokakta varlık yokluk mücadelesi verir hale geldi. Önceki seçimlerde ana arterleri kapatan AKP seçim stantları, birçok noktada halkın tepkisi nedeniyle açılamıyor, açılsa dahi eski debdebesinden çok uzakta düşük bir profil veriyor. Bu duru-

mun farkında olan Erdoğan, kendi seçmen kitlesini savaşçı bir kitleye dönüştürmeye çalışıyor. Haziran İsyanı'nda "benim başörtülü bacımı Kabataş'ta çocuğuyla birlikte linç ettiler", "camide içki içtiler" yalanlarıyla kışkırtamadığı seçmenlerini harekete geçirebilmek için AKP'li mafyatik gençlik çetelerini sokağa salmaya başladı. Erdoğan, HDP bürolarına karşı geliştirilen zincirleme saldırılardan sonra, Berkin Elvan'ın öldürülmesini protesto eylemlerinin ardından yeniden peydah olan "eli sopalı" gruplarla sokak gücü oluşturmaya çalışıyor. Şimdi açıkça görülüyor ki, 30 Mart seçimleri, Türkiye tarihinin bugüne kadar görmediği bir gerilim ve çatışma odağı olacak. AKP seçimden istediği sonucu elde edebilmek için her türlü aracı kullanacak. Seçimler yaklaştıkça, gerilimi de tırmandıracak. Erdoğancı gençlik çetelerinin güçlü oldukları yerlerde AKP karşıtlarına, CHP ve HDP seçim ofislerine saldırdıklarını da görebiliriz. Meydanları polis zorbalığıyla muhalefete kapatmaya çalışan Erdoğan, özellikle yoksul mahallelerde bir kontra sokak hareketi yaratarak seçmen tabanını konsolide etme tercihine sarılabilir. Taşıma seçmenler, mükerrer oy, başkasının yerine oy kullanma, yapacağı bütün hile ve düzenlere rağmen AKP sandıkta istediği sonucu elde edemezse, muhalefetin cemaat eliyle seçimlere hile karıştırdığını iddia ederek sandık sonucunu tanımamaya da hazırlanıyor. Tabii tersi de mümkün. Yani Tayyip Erdoğan ve yakın ekibini siyasetten silmeyi amaçlayan 17 Aralık operasyonunun sahiplerinin, özellikle

İstanbul ve Ankara’nın her ikisini birden AKP’nin tekrar kazanması durumunda, bu sonucu “sandığın kararı” deyip kabullenmeleri imkansız. Hile karıştırılması kaçınılmaz olan seçimlerde, sandıktan hangi partilerin çıkacağı şimdiden bilinemezse de, her sandık bir çatışma çıkarabilecek potansiyel taşıyor. Ne olursa olsun, bu süreç ne Tayyip Erdoğan’a ne de 17 Aralık operasyonunun arkasındaki güçlere bırakılamaz. Tayyip Erdoğan’ın iktidarının devamında halkın taleplerini dikkate alan bir değişimin imkansızlığı kadar yozlaşmanın, yolsuzluğun ve diktatörlüğün katmerleşerek artacağı mutlak bir gerçek. 17 Aralık operasyonunun arkasındaki güçlerin olası iktidarında da AKP’nin özellikle son dönem uygulamalarıyla rayından çıkardığı sistemi, zaten o sistemin bir parçası olanların özeleştirel değerlendirmeyle topyekün yeniden yapılandırılmayacağı sadece kendi iç koalisyon dengelerine göre yamalar yapılarak geçiştirileceği de mutlak bir gerçek. Yapılması gereken ise AKP iktidarında artık kronik bir hal alan yolsuzluğun, yozlaşmanın ve keyfiliğin kalıcı bir halde topyekün ortadan kalkmasını sağlayacak yeni bir hesap sorma mekanizması, yeni bir hukuksal düzen ve yeni bir demokratik işleyiş biçimi olmalıdır. Bunları sistem içi güçlerden hele hele halkın taleplerini gözeterek yapmalarını beklemek elbette aymazlık olacaktır. Halkın talepleri ekseninde gerçekleştirilecek bir reform hareketi bile halkın doğrudan oluşturduğu

örgütler aracılığıyla gerçekleştirilebilir. Ancak Erdoğan'ı adım adım çöküşe sürükleyen halk direnişi, forumları ve eylem platformlarıyla kürsülerini oluşturmasına karşın, Türkiye'nin yeni iktidarını şekillendirecek bir politik muhalefet merkezini oluşturabilmiş değil. Erdoğan'ın çürümüş diktatörlüğünün yerinin aynı çürümüş kurumsal politika merkezleri tarafından dizayn edilmesi tehlikesi, halkın, onur, özgürlük ve adalet hareketinin karşısındaki bir başka büyük tehlike olarak dikilmektedir. Bu nedenle, onur, özgürlük ve adalet için ayağa kalkan halkın istemini açık ve basit ifadelerle ortaya koyacak bir acil ve vazgeçilmez talepler dizisinin, halk isyanının temel çağrısı olarak halk isyanının meşru politik öznelerinin ortak gücüyle dile getirilmesi yaşamsal önemdedir. Berkin Elvan’ın hayatını kaybetmesi sonucunda sokağa çıkan yüzbinler (sistem içi güçlerin bu tepkileri sadece bir cenaze törenine indirgeme propagandalarına rağmen) göstermiştir ki halk, Tayyip Erdoğan iktidarının sürmesine izin vermeyeceği gibi yeni kurulacak bir dönemin de aktif kurucusu olmaya kararlıdır. Onurumuz, özgürlüğümüz ve adalet için, Haziran ayından beri sokakları, forum alanlarını terk etmeyenlerin vazgeçilmez talepleri şunlardır: Saygı istiyoruz! Türkiye toplumunu oluşturan bütün insanların etnik kimliğine, cinsel kimliğine/yönelimine inancına saygı gösteren ve her milliyetten, her cinsel

kimlikten/yönelimden ve her inançtan insanın kendisini içerisinde eşit ve özgür hissettiği, insanca bir yaşamın vazgeçilmez şartları olan temel hakların ve doğanın varlığını sürdürebilmesinin güvence altına alındığı, halkın söz yetki ve karar sahibi olduğu bir kamu düzeni istiyoruz. Özgürlük istiyoruz! Herkesin, ihtiyaç duyduğu her alanda örgütlenme, ifade ve iletişim özgürlüğünün teminat altına alınmasını istiyoruz. Örgütlenme, ifade ve iletişim özgürlüğünü tehdit eden bütün kurum ve düzenlemelerin kaldırılmasını, en yoksul ve en zayıf insanın en zengin ve en güçlü insan karşısında haklarını ve özgürlüklerini savunabilmesini sağlayacak yeni bir haklar ve özgürlükler düzeninin kurulmasını istiyoruz. Adalet istiyoruz! İnsana karşı, özgürlüğe karşı, halka karşı suç işleyen, çalan, öldüren, yağmalayan bütün güç ve iktidar sahiplerinin yargılandığı, cezalandırıldığı adil ve tarafsız bir yargı işleyişi istiyoruz. Yeni zorbalar, yeni cellatlar, yeni sansürcüler, yeni hırsızlar istemiyoruz. Halkın örgütlü, eşit ve özgür iradesiyle yaptığı ve uygulamasını doğrudan doğruya denetlediği bir hukuk düzeni istiyoruz. Bu taleplerimizi gerçekleştirmeyi en temel sorunu haline getirmeyen bir yeni iktidarın halk isyanı karşısında gayrı meşru olacağını, ona karşı da isyan edeceğimizi şimdiden ilan ediyoruz. Gidene "ağam" demedik, gelene "paşam" demeyeceğiz


4

GÜNDEM 15 Mart 2014 / 30 Mart 2014

Halk›n Sesi

‹ktidar savafl›m› ‘devir-teslim oyunu’ olmaktan ç›kt› Yargı marifetiyle kolu kanadı kırılan “askeri vesayet”in namlı komutanları, sivil uzantıları, kontrgerilla tetikçileri ve faşist katiller “adil yargılanma” adına bir bir dışarı salınıyor. Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’la başlayan salıverilme süreci, eski MGK Genel Sekreteri Tuncer Kılınç, Şener Eruygur, Hasan Iğsız, Hasan Atilla Uğur, Veli Küçük, Levent Ersöz, Doğu Perinçek ve Kemal Kerinçsiz’le devam ediyor. Gazetecilerin ayağına kadar gittiği, Hrant’ın, Zirve’nin, Danıştay’ın katilleri, “devlet bağlı” hareket etmenin rahatlığı ve pişkinliğiyle medyatik açıklamalar yapmaya başladılar bile…

Yaygın kanaate göre Cemaat’in tasfiyesini bir devlet politikası haline getiren son MGK kararları (26 Şubat 2014) ve askerlerin salıverilmesi, AKP ile TSK arasında bir ittifak arayışının işaretlerini veriyor. Yalnızca iktidar savaşımı ekseninden bakıldığında bu kanaat doğru kabul edilebilir. İslamcı hareketin polis, istihbarat ve yargıda güçlü yığınakları olan Cemaat kanadının, “Erdoğan iktidarı”na karşı, başta CHP, mümkün olan bütün güçlerle fiili bir ittifak sürecine girmiş olduğu görülüyor. Elbette bunda ABD dışişleri bürokrasisinin ve CIA istihbarat ağının hizmetlerini de göz önünde bulundurmak gerek. Bu türden yakınlaşmaları, iktidarı hedefleyen stratejik bir ortaklıktan ziyade, AKP iktidarının çözülmesini hızlandıran fiili bir güçbirliği, deyim yerindeyse eylembirliği olarak değerlendirmekte yarar var. Yine aynı şekilde, AKP-TSK arasındaki yakınlaşmayı, AKP’nin giderek genişleyen “karşı Menderes cephe”yi Tutufl olabildiğince daraltmenderes.tutus mak ve kendini @sendika.org güvenceye almak için bir güçbirliği zemini yaratma girişimi olarak değerlendirilebilir. MİT müsteşarından sonra ordu komutanlarının dokunulmazlıklarının da artırılması ve son tahliyeler bu yönde atılmış bir adım olsa gerek. Ne var ki her iki cephede de meydana gelen oluşumlar, çok merkezli çatışmaların yükseldiği hareketli zeminde ortaya çıkan, kısa erimli, kararsız ittifaklardır. Öte yandan iktidar savaşımı, gerçeğin sadece bir yüzünü gösteriyor. Daha önemlisi, AKP iktidarı hızla çözülürken, devlet krizi derinleşiyor. “Uyum yasaları”yla yürürlüğe sokulan şaşaalı “reform paketleri”nin ömrü, ancak on yıl sürdü. Ne 28 Şubatçıların bin yıllık vaadinin ne de Bahçeli ve Erdoğan tarafından patenti paylaşılamayan 2023 ya da 2071 vaadinin pratik olarak bir hükmü kaldı. Yenisömürgesel devlet “İslamcı-neoliberal” nefesini de tüketti. “Bireysel hak ve özgürlükler”, “özel yaşamın mahremiyeti”, “iletişimin gizliliği”, “adil yargılanma hakkı”, “barınma ve seyahat özgürlüğü” adına “askeri vesayet”e bayrak açan AKP iktidarı, tam gücünün doruğundayken en güçlü olduğu yerden yarıldı. Yenisömürgesel devlete İslamcı-neoliberal içerik ve biçim kazandıran “kutsal ittifak” bozuldu. Belirleyici bir ağırlıkla AKPCemaat kadrolarının yapılandırdığı devlet çekirdeği parçalandı. Devlet sırrı ardına gizlenmiş İslamcı-liberal çürümüşlük ve İslamcı girişimcilik ahlakının tüm pislikleri ortalığa saçıldı. Ahlaki bir yenilenme, adalet ve kalkınma vaadiyle iktidarı ele geçiren İslamcı hareketin zinde kadrolarının yaşadığı çürüme ve Siyasal İslam’ın krizi yine bu temelde değerlendirilmesi gereken ayrı bir gerçeklik. İktidarın paranoyası devletteki kadro hareketliliğinde adeta bir kaosa yol açtı. Dışişleri politikasındaki fiyaskolarının üstüne MİT neredeyse Erdoğan kişisel istihbarat hizmetlerine bakar hale getirildi. HSYK yüksek bürokrasisiyle hükümet denetimine geçen yargıda, Ergenekon tahliyelerinde İstanbul 13. Ağır Ceza’nın yaptığı gibi iktidar politikalarına sabotajlar görülüyor. Örnekleri çoğaltmak mümkün. Devlet güçleri arasındaki göreli denge (“istikrar”) kısa sürede onarılamayacak şekilde tahrip edildi. Bir on yıl daha istikrar vadeden düzeniçi bir iktidar alternatifi ufukta görünmüyor. AKP’yle birlikte devlet çekirdeğini de parçalayan stratejilerin kısa erimli kararsız güçbirliği politikalarıyla durumu idare edebilecek kabiliyeti ve kapasitesi bulunmuyor. İktidar savaşımları egemenler arasında güvenlikli bir devirteslim oyunu olmaktan çıktı. Sokak hareketleri, derinleşen devlet krizine devrimci bir iktidar seçeneğiyle yıkıcı bir müdahalede bulunabilecek militan kitle hareketleri yaratacak olgunluğa ulaştı.

AKP’nin neresinden dönersen kar yakalayamayız, kaybederiz.”

AL‹ ERG‹N DEM‹RHAN

M

uhalefetin AKP’yi sandıkta da geriletmesinin yolu, AKP seçmenini artık AKP’ye oy vermekten vazgeçirmesinden geçiyor. Bu noktada AKP’nin kabahatlerini sayıp dökmenin, AKP seçmenini partisinden vazgeçirmeye yetmediği biliniyor. AKP de buna güveniyor. Yolsuzluğu protesto edenlere “Çaldıysa benden çaldı” diye çıkışan AKP taraftarı ile “Ses kayıtlarına doğru olsa bile inanan yok” diyen AKP milletvekili Burhan Kuzu, aslında bu gerçekten bahsediyor. Tarihin en büyük yolsuzluk operasyonuyla karşı karşıyayken AKP “çalmadık” diye kendini savunmak yerine, geniş kitlelerin “AKP’yi desteklemek benim çıkarımadır” diye düşünmesini sağlamaya çalışıyor. Muhalefet, ancak bu ve benzeri düşünceleri tersine çevirebildiği oranda etkili olabilir. AKP’yi desteklemeyi kendi çıkarına görenler şöyle düşünüyor: “AKP iktidarı benim de dahil olduğum yüzde 50'nin iktidarıdır ve bu yüzde 50 diğer yüzde 50 ile uzlaşmaz bir karşıtlık içindedir.” “AKP çaldı ama bizim için çaldı.” “Hizmet verebilmek için işbitirici olmak gerekir, AKP de işbitiricidir.” “AKP iktidarı yoluna devam ediyor, yoluna devam eden trenden atlarsak bu treni bir daha

YÜZDE 50’N‹N DE⁄‹L YÜZDE 1’‹N ‹KT‹DARI AKP son genel seçimlerde aldığı yüzde 49.98’lik oy oranına dayanarak kendisini “yüzde 50’nin iktidarı” diye tanımladı. Gezi eylemleri boyunca da, “sokağa dökülen yüzde 50’ye karşı yüzde 50” diye bir söylem tutturdu. Oysa sokağa dökülen halk, bir avuç sermayedarın ve iktidar elitinin çıkarları için, AKP’ye oy veren vermeyen milyonların isteklerinin, itirazlarının hiçe sayılmasına, haklarının ve ortak zenginliklerin gasp edilmesine itiraz etmişti. AKP büyük sermayenin ve iktidar olanakları ile zenginleşen bir azınlığın, toplamda belki de ancak yüzde 1'in çıkarlarını savunan, Burhan Kuzu’nun yukarıdaki sözlerinden de görüldüğü gibi kendi destekçilerinin büyük çoğunluğuna “aptal” muamelesi yapan bir iktidar. Tayyip Erdoğan da Kuzu gibi düşünüyor olacak ki, Kabataş yalanı gibi adi numaralarla halkın bir kesiminin dini duyarlılıklarını kullanarak kandırıp, kışkırtmaya çalıştı. AKP yüzde 50’nin oyunu almakta ancak yüzde 1’in çıkarlarını savunmakta, yönetimde yalnızca Erdoğan’ın çevresindeki küçük bir azınlığa söz hakkı tanımaktadır. AKP’li yıllarda patronlar zenginliğine zenginlik katarken, emekçiler ortaya çıkan zenginlikten giderek daha az pay almış, borca batmış, ortak zenginliklerinin sermayeye peşkeş çekildiğine şahit

olmuştur. Dışarıda kalan, söz hakkı tanınmayan, ülkenin zenginliklerini üreten ancak yoksullukla boğuşan yüzde 99’un çıkarları ise ortaktır.

B‹Z‹M ‹Ç‹N DE⁄‹L B‹ZDEN ÇALDI Tayyip Erdoğan “Yolsuzluk devlet kasasından çalınırsa olur, devlet kasasından çalınan bir şey yok” diyerek aklınca halkı kandırmakta, yoksullara dağıtmak için zenginlerden para aldığını ima etmektedir. Ancak eski parayla katrilyonları istifleyen Erdoğan’a rüşvet veren şirketler bu paraları da çalıştırdıkları işçiden, yağmaladıkları ortak zenginliklerimizden çıkarmakta, yani bizim emeğimizden, cebimizden ve geleceğimizden alıp Erdoğan’ın cebine koymaktadır. Katrilyonları istifleyen Erdoğan ve bakanları, emekçilerin “asgari ücret açlık sınırının üstüne çıksın” talebine simit hesabı yaparak “800 liraya bal gibi geçinilir” diye yanıt verirken, bir ayakkabı kutusunda 10 bin asgari ücret saklamakta, Erdoğan’ın oğlu 2 milyon 800 bin asgari ücret tutarındaki parayı bir günde sıfırlamaktadır. Bu paralar doğal sit alanlarına kondurulan villalara, 700 milyar liralık kol saatlerine, milyon dolarlık gemiciklere, Dubaili prenslere “eskort kadın” pazarlıklarına, 1 trilyon liralık Bakan oğlunun deyişiyle “3-5 kuruş” cep harçlıklarına dönüşmektedir.

Rantı yüksek semtleri riskli bölge ilan edip evleri yıkan, vatandaşı dışarı süren belediyeler bu kıymetli arsaları TÜRGEV’e bağış diye Erdoğan ailesine peşkeş çekmektedir. Çalınan bizim emeğimiz, bizim kentimiz, bizim doğamız, bizim geleceğimizdir. AKP’nin “hayır işi” diye gösterip halka sadaka niyetine dağıttıkları ise halktan çaldıklarının yanında devede kulak kalır.

‹fiB‹T‹R‹C‹L‹K H‹ZMET‹N DE⁄‹L HIRSIZLI⁄IN GERE⁄‹ AKP çok çalışmakla, çok proje yapmakla, işbitirici olmakla övünmektedir. Doğru, AKP işbitiricidir ancak bu halka hizmet etmenin değil yolsuzluğun gereğidir. Erdoğan’ın “yolsuzluk yapan bir iktidar bu kadar yol, inşaat yapabilir miydi” sözünü anlamsız kılan gerçek yolsuzluk yapmak için komisyon ve rüşvet alacak proje üretmek gerektiğidir. AKP bu inşaat imparatorluğunu bizim babamızın hayrına değil kendi “evlatlarının” hayrına kurmuştur. Öyle ki devasa kamu kaynakları, doğanın ve kentlerin tahrip edilmesi pahasına, ihtiyaç dışı projelere aktarılmaktadır. Melih Gökçek’in kimsenin geçmediği üst geçitleri ve olur olmaz yere konan fışkiyelerinden, AKP’li belediyelerin gereksiz yere yaptırdığı battı çıktılarına, 3. Köprü’den Kanalistanbul’a pek çok proje hukuk, doğa, yerel halkın itirazı hiçe sayılarak haya-

ta geçirilmekte, ancak bu yolla devasa rüşvetler alınmaktadır. “Öyle de olsa bir şeyler yapılıyor” diyenler çıkabilir. Ancak üstgeçit zengini Ankara’da düzgün bir kaldırım olmaması, battı çıktılarla donatılan İstanbul’da kentte yağmurda yolların havuza dönmesi, şehirlerde yeşil alan kalmaması, kentsel dönüşümün insanları yeni ev sahibi yapacağına yerinden yurdundan etmesi, ulaşımın onca yatırıma rağmen giderek daha pahalı ve çileli hale gelmesi aslolanın hizmet değil rüşvet vs olduğunu gösteriyor.

AKP’N‹N NERES‹NDEN DÖNERSEN KÂR Erdoğan tam aksi bir algı yaratmaya çalışsa da AKP treni devrilmek üzere. AKP inenin bir daha binemeyeceği değil, altında kalmaktan kurtulacağı bir tren. Haziran İsyanı ile ezilen halk nezdinde biten meşruiyet artık egemen sınıflar nezdinde de bitti. 17 Aralık operasyonu ile de görülmüştür ki, 10 yıl boyunca AKP’yi yükselten istikrar koşulları artık tükendi. Yalnız Cemaat değil ABD, AB, İslamcı kesim de dahil sermaye, medya, liberaller adım adım AKP’den uzaklaşmakta, ona cephe almakta. AKP’yle devam etmek siyasi olarak da maddi olarak da ahlaki olarak da kaybettirecek. AKP’nin neresinden dönersen kar…

Erdoğan yalnızlaşmaktan şikayetçi Siyasi kriz derinleştikçe AKP içi çatlaklar derinleşebilir. Erdoğan, etrafının boşalma riski ile karşı karşıya. En yakınındaki kurmay kadrosuna, gazete manşetlerini bizzat attığı medyasına, beslediği sermayeye dahi güvenemeyen Erdoğan şikayetlenip duruyor

C

emaat ile kanlı-bıçaklı hale gelmesiyle iktidar ağının iç yüzü ifşa olan Erdoğan, partisini ve kitle tabanını etrafında saflaştırma derdinde. “Benim şu anda bütün hafıza kaydımın içinde birinci derecede 30 Mart var” derken açık ettiği gibi bugüne dek besleyerek/baskı yaparak etrafında tuttuğu bloğu, kadrolarını, sermayeyi, medyayı, “birlik ve beraberliğe en çok muhtaç olduğumuz bu günler” diyerek açıktan kendisinden yana taraf almaya, savaşa katılmaya zorluyor. Oysa dar çekirdek kadrosu dışında bu bloğun özneleri savaşa girmekte isteksiz, daha geniş bir çözülme ihtimaline karşı pozisyon almış bir durumda.

TUZLUK VEK‹LLER‹N‹ K‹M “SIZDIRDI”? Cemaatle çatışmanın AKP’de çözülmeleri başlattığı ilk alan milletvekili kadrosu oldu. 30

Kasım’da dershanelerin kapatılması konusunda karşı karşıya geldikleri Kütahya milletvekili İdris Bal ile başlayan istifalar 17 Aralık operasyonu ile devam etti. Erdoğan 1 Şubat’ta yaptığı konuşmada istifa eden vekiller için “Milletin oyuyla AK Parti çatısı altında yer alanlar, meğer bir yerlerden gelen emirlerle istifa ettirilmişler. Meğer AK Parti'ye de bazı tuzluklar sızmış” deyiverdi. Oysa herşeyi kontrol altında tutan Erdoğan’ın bilgisi dışında partiye aday olarak “sızmak” ne kadar mümkün? Ancak daha fazla sayıda milletvekilinin istifa beklentisi sıcak tutuluyor. Ancak Erdoğan’ın milletvekilleri ile sorunu “istifa tehdidi” ile sınırlı değil. İktidar yalakası Rasim Ozan Kütahyalı’nın Erdoğan’la yaptığı röportaj sonrası “Korkak AKP’liler bunun bedelini öder” başlığı atması boşuna değil. Erdoğan girdiği iktidarı ve kendi geleceğini koruma savaşında

milletvekillerinin suskunluğundan şikayetçi, "Şimdi konuşmayacaklarsa ne zaman konuşacaklar" diyor. Kütahyalı “kendi yorumunu” ekliyor “Paralel örgüt AKP’lilerin susması için şantaj montaj kaseti biriktirmiş olabilir”. Açık ki Erdoğan grubunun yanında duracağına güvenmiyor “susan bedel öder” mesajı milletvekillerini tehditle yanında tutma hamlesi.

‹fi DÜNYASINA KORUMA VAAD‹ İş dünyasının sürece ilişkin tutumu da Erdoğan’ı zorlayan bir başka alan. TÜSİAD’ın eleştirel tavrı, TUSKON’un “Kim in arayacak görürüz” söylemine varan aktif karşı duruşunun yanında yandaşı MÜSİAD’dan beklediği desteği bulamıyor. Erdoğan miting alanlarında “adam mı öldürdük” diye kükreyerek Berkin’in adını anmazken AKP’ye yakınlığı ile bilinen

Murat Ülker’in twitter üzerinden başsağlığı mesajı paylaşması Erdoğan’ın beklentisi ile var olan durumun arasındaki açıyı gösteriyor. Erdoğan, 12 Mart’ta Kanal 24’te katıldığı canlı yayında iş dünyasının bu sessizliğini cemaatin şantajına yordu. Star Medya Grubu Başkanı Mustafa Karaalioğlu’nun sorularını yanıtlayan Erdoğan, iş dünyasından kendilerine güvenmelerini istedi: “Ya, sen bize güven ya. Bu ülkenin hükümeti biz değil miyiz, devleti biz yönetmiyor muyuz? Geleceksin, bunu bize söyleyeceksin ki biz bu şifreleri çözelim…İstediği kadar tehdit olsun. Koruma altına alınmaksa biz, seni koruma altına alırız.” Kendince güvence veren Erdoğan, tehdidi de elden bırakmıyor “Ama hala bize güvenmiyor da oraya güveniyorsa, işte bu paralel devlettir” ifadesini kullandı. Erdoğan’ın ya bendensin ya onlardan zorlaması

gerilimi büyütüyor.

B‹LAL MANfiETLER‹ DE YETM‹YOR Erdoğan sadece “cemaate çanak tutan” iş adamlarını değil, sanatçıları, gazetecileri de uyarmak zorunda hissediyor. Doğan medyası ile durum malum. Bir başka medya patronu Ferit Şahenk ise yılbaşı mesajında bir devrin kapandığını söylemişti. Çıkan ses kayıtlarında ise operasyondan sonra NTV’de Erdoğan’ın taleplerine “aktif taraf” görünmemek için bir direnç oluştuğu açığa çıktı. Habertürk “Alo Fatih” vakasından sonra yavaş yavaş mesafe koymaya başladı. Üstelik Erdoğan kendi medyasından da memnun değil. En sadığına bile ayar veriyor. Kanal 24’teki yayında “cemaat” diyen Mustafa Karaalioğlu’na sert çıktı, “Bak bir daha da şu cemaat ifadesini lütfen kullanmayın. Örgüt var. Niye korkuyorsun? Örgüt de” dedi.


5

GÜNDEM 15 Mart 2014 / 30 Mart 2014

Halk›n Sesi

AfiAMA

AfiAMA

OPERASYON

SEYR‹

Baş hedef, başçalan Erdoğan MEHTAP MET‹NO⁄LU

Mart'ta yayımlanan tapelerde yer aldı. Ses kayıtlarında Tayyip Erdoğan ve Sadullah Ergin’in arasında geçtiği öne sürülen iki görüşme yer aldı. İlk görüşmede Erdoğan, Aydın Doğan ile ilgili dosyanın yakından takip edilmesini istiyor ikinci görüşmede ise Erdoğan’ın Ergin’e “ilgilenilmesini” istediği davanın geçtiği ve Aydın Doğan hakkında beraat kararı çıktığı anlaşılıyor. Ergin, “Mahkeme hakiminin Alevi olduğu yönünde bir bilgi de vardı” diyerek yargı mensuplarını nasıl fişlediklerini açıkça ortaya koyuyor. Erdoğan ise SPK’nin, karar nedeniyle şokta olduğunu söylüyor. İkili konuşmalarının sonunda yargıdaki kadrolaşmaya değiniyor. Ergin, yeni stajları biten 370-380 civarında hakim-savcının kürsüye yollandığını söyledikten sonra sisteme transfer alımlarının sayısal verilerini sunuyor.

İ

ktidar çatışmasının Cemaat tarafı, 24 Aralık'ta servis ettiği baba-oğul Erdoğan'ların paraları sıfırlama tapesinin ardından hız kesmedi. Neredeyse her gün yayımlanan tapelerin hedefi ise şaşmadı: Tayyip Erdoğan. Sabah'ın iddiasına göre Cemaat'in elinde toplamda 300 bin tape bulunuyor. Ancak şu ana kadar servis edilenler, Erdoğan'ı, bakanlarını, AKP'nin müteahhitlerini ve medyasını hedef aldı. İktidar kurumlarının ve destek temelindeki zayıf unsurların ön plana çıkarıldığı operasyonda, Sadullah Ergin'in 'Alevileri' hedef göstermesi ve Paris suikastinin ardında MİT'in olduğuna yönelik iddialar içeren ses kayıtları yayımlandı. Operasyonun genelinde kent rantından faydalanarak büyüyen Erdoğan sermayesi hedef alındı. Cengiz-Limak-Kolin, Ali Ağaoğlu gibi AKP'nin inşaat ekonomisi politikasıyla büyüyen gruplar hedeflendi. Erdoğan ise tüm gücüyle yüklenerek, kendisinin dokunulmaz lider olduğu, yasama ve yargının bütünüyle kendisine bağlandığı bir rejimin köşe taşlarını yasalarla döşemeye çalışıyor. Başçalan ve Haramzadeler adlı Twitter hesapları aracılığıyla yayımlanan son tapelerde medya ve yargı üzerine kurulan baskı, paravan olarak kullanılan TÜRGEV'e 'bağış' adı altında verilen rüşvetler, Egemen Bağış-Zafer Çağlayan-Muammer Güler hakkında yayımlanan fezlekeler, Efkan Ala'nın Zekeriya Öz ve bir polisin sürülmesine dair konuşmaları yer alıyor.

MEDYA PATRONLARINI A⁄LATAN BASKI Medya üzerinde kurulan baskı ve sansür dayatmasına dair Tayyip Erdoğan’ın hem Erdoğan Demirören'le hem de Ferit Şahenk'le yaptığı görüşmeler servis edildi. Milliyet'te Öcalan-BDP görüşme tutanakla-

Operasyonun ana hedefi Erdoğan, medyaya baskısı, yargıya müdahalesi ve TÜRGEV aracılığıyla döndürülen rüşvet ağıyla köşeye sıkıştırılıyor. Seçmece şekilde servis edilen tapelerde iktidarın tüm ilişki ağları yerine bugüne kadar Erdoğan ve çevresinde oluşan ilişki ağı hedef alındı rının yayımlanmasının ardından 6 Mart'ta yayımlanan tapeye göre Erdoğan, gazetenin sahibi Erdoğan Demirören'i arayıp hakaret ediyor. Bu görüşmenin ardından gazetenin Genel Yayın Yönetmeni Derya Sazak'ın işine son veriliyor. Tapenin sonunda ise Demirören, "Nasıl girdim bu işe ya kim için" diyerek ağlıyor. 17 Aralık Operasyonu'nun ardından NTV'de çıkan haberlere ve gelen konuklara müdahale etmek için Yalçın Akdoğan,

NTV Genel Yayın Yönetmeni Nermin Yurteri'yi arıyor. Kayda göre, Akdoğan haberlerin 'dengeli' olmadığını söylüyor. Yurteri ise olabildiğince 'dengeli' yayın yaptıklarını daha fazlasını yaptıkları zaman kapıya 10 bin kişinin yığılacağını belirtiyor. NTV yayınlarına devam ederken Yurteri'nin açıklamasından tatmin olmayan Erdoğan, Ferit Şahenk'i arıyor. Yiğit Bulut gibi 'finansal işleri' anlatabilecek birinin çıkmasını uygun gördüklerini söylüyor,

'Ferit Kardeş' topu yine Yurteri'nin kucağına bırakıyor. Akdoğan'a "Başkası gelsin" diyerek yalvaran Yurteri, Yiğit Bulut baskısına daha fazla dayanamayıp 21 Aralık'ta yayına çıkarıyor. 'BAfiÇALAN'DAN 'BAfiYARGIÇ'A YARGIYA MÜDAHALE Erdoğan’ın yargı kararlarına müdahalesi, yargı mensuplarının fişlenmesi ve yargı alanındaki kadrolaşma çalışmaları 3

TÜRGEV: ÇOK AMAÇLI K‹RL‹ ‹fiLER VAKFI Erdoğan ailesinin, mal varlığını garanti altına alma, el konulmasını engelleme amaçlı kurduğu TÜRGEV'e, usülsüz ihale kapmak ve belediyeye aday olmak isteyenler 'bağış' adı altında rüşvet veriyor. Hazine arazilerinin belediyeler ve iktidar ilişkileri kanalıyla TÜRGEV’e peşkeş çekildiği iddialarının ardından AKP’nin Tokat Belediye Başkan adayı Eyüp Eroğlu, 3 Mart'ta servis edilen ses kaydına göre kamu arazisinin TÜRGEV’e tahsisi karşılığında adaylık desteği sözü alıyor. TÜRGEV'le ilgili tapelerin devamında vakfın, İstanbul Esenyurt’taki bir arazi için belediye başkanı Necmi Kadıoğlu ile görüşmesi, görüşmede TÜRGEV adına usulsüz arazi tahsisi kararı aldırılması, Erdoğan'ın Urfa belediye başkanı Eşref Fakıbaba’yı arayarak TÜRGEV’e arazi tahsisinde bulunması için talimat vermesi de yer alıyor.

Suç ortağısınız, sıyrılamazsınız! Berkin'in hayat›n› kaybetmesinin ard›ndan ülkenin dört bir yan›ndan binler soka¤a "Berkin Elvan ölümsüzdür" diyerek ç›kt›. ‹stanbul'da on binler, '15 yafl›ndaki fidan›' u¤urlamaya fiiflli'ye ak›n etti. Twitter'dan, kendi blo¤undan ya da herhangi bir törenden Berkin'nin hayat›n› kaybetmesine üzüldü¤ünü söyleyenler de vard›. Abdullah Gül, Hüseyin Avni Mutlu, Fethullah Gülen, Muharrem Y›lmaz, Cem Boyner, Güler Sabanc› ve Murat Ülker öne ç›kan isimler. Hepsi Berkin'in öldürülmesi suçundan kendini s›y›rma çabas›ndayd›. AKP cephesinden ilk hamle Abdullah Gül'den geldi. Gül, Berkin'in ailesini, Berkin hayat›n› kaybetmeden bir gün önce arad›, sonras›nda 'üzgün' oldu¤unu söyleyen bir tweet att›. Gül, katillerin belirlenip yarg› önüne ç›kar›lmas› konusunda 268 gün hiçbir fley yapmam›flt›. Avni Mutlu, Twitter'dan sanki Haziran ‹syan› boyunca ‹stanbul valisi kendisi de¤ilmifl gibi 'bafl sa¤l›¤›' diledi. Gezi direnifli s›ras›nda direniflçileri “bafl›bofl nesil” ve “nesebi gayr-i sahih” (evlilik d›fl› çocuk)

diye hedef gösteren Fethullah Gülen, hükümeti suçlayarak, “AVM inad›yla bafllayan hadiseler teskin edilece¤ine kutuplaflt›r›c› bir dille körüklenmifl ve bugüne kadar birçok gencimizin hayat›n› kaybetmesine sebep olmufltur” dedi. S‹Z‹N ESER‹N‹Z

Baflta tekelci sermaye gruplar› olmak üzere tüm sermaye çevreleri, 10 y›l boyunca AKP iktidar›yla birlikte büyüdü. AKP, iktidar›n› kurumsal-

laflt›r›p güçlenirken sermaye de kâr›na kâr katt›. Referandumla birlikte bafllayan AKP-tekelci sermaye aras›ndaki gerilim Gezi'de iyice gün yüzüne ç›km›flt›. Berkin'in hayat›n› kaybetmesinin ard›ndan destek mesajlar› atan sermaye gruplar›, Berkin üzerinden Erdo¤an'a tav›r ald›. TÜS‹AD Yönetim Kurulu Baflkan› Muharrem Y›lmaz, “Hiçbir fley 15 yafl›ndaki bir çocu¤un ve Gezi olaylar› s›ras›nda kaybetti¤imiz di¤er gençlerimizin hayat›ndan daha önemli de¤ildir" diyerek bugüne

kadar birlikte büyüdü¤ü ve besledi¤i AKP'ye karfl› kendince günah ç›kard›. Sabanc› Holding Yönetim Kurulu Baflkan› Güler Sabanc› da suç ortakl›¤›ndan s›yr›lmak için, "Hepimiz üzüntümüze ra¤men sab›rl› olmal› ve yeni Berkin'ler olmamas› için sa¤duyulu olmal›y›z" ifadesini kulland›. Cem Boyner ise tüm Boyner ma¤azalar›nda müzik yay›nlar›n›n durdurulmas›n›, müflteri etkinliklerinin iptal edilmesini ve tüm ma¤azalar›n

internet flifrelerinin aç›lmas› talimat›n› verdi. Bu talimat›yla Erdo¤an'›n do¤rudan hedefi oldu. Erdo¤an, Boyner ma¤azalar›n› boykot ça¤r›s› yapt›. AKP M‹LYARDER‹NDEN BERK‹N TWEET‹

Sermaye çevrelerinden gelen en 'flafl›rt›c›' mesaj ise Y›ld›z Holding Yönetim Kurulu Baflkan› Murat Ülker'den geldi. Ülker Twitter'dan, "Rahmetli abim Ali'yi sokakta bir kaza sonras› kaybetti¤imizde befl yafl›ndayd›m. Genç yaflta ölüm daha bir üzücü! Bafl›m›z sa¤olsun" dedi. AKP'yle birlikte son zamanlarda Forbes, Ekonomist gibi dergilerde milyarder olarak gösterilen Ülker, 8 Mart'ta da Naz›m Hikmet'in 'Hofl geldin kad›n›m' fliirini paylaflm›flt›. Ülker Grubu’yla AKP'nin 'dostlu¤u' eskiye dayan›yor. 2001'de Sabri Ülker’in kardefli As›m Ülker öldü¤ünde, o zamanlar AKP’yi kurma haz›rl›klar› içinde olan Erdo¤an, yazd›¤› taziye mesaj›na “de¤erli büyü¤üm” diye bafll›yordu. Erdo¤an Ülker'in da¤›t›mc›s› olmufl, AKP ilerledikçe Ülker'in ald›¤› finansmanl›klar artm›flt›.

AKP y›k›lsa da süreç ayakta kalacak rhan Tuncel, Zirve Yayınevi katilleri, İlker Başbuğ tahliye oldu. Ardından, Veli Küçük, Levent Ersöz, İbrahim Şahin, Alpaslan Aslan, Kemal Kerinçsiz ve Sedat Peker'in tahliye kararları geldi. Doğu Perinçek, Tuncay Özkan ve Yalçın Küçük gibi "Ergenekon yancıları"nın da yararlandığı düzenleme sıra Kürtlere gelince tıkandı. KCK davasının 5 yılı aşkın bir süredir cezaevinde tutulan sanıkları "dağa çıkabilecekleri" gerekçesi ile Ferda içerde tutuluyorlar. Koç Türkiye'nin ferdakoc@ sömürge tipi hotmail.com faşizminin "kontrgerilla desteği olmadan iktidar olunamaz" diyen tunç yasası işliyor. İktidarının kontra desteğini Cemaat’ten alan Tayyip, Cemaat’in boşalttığı yeri "Ergenekon" kontrası ile doldurmaya çalışıyor. AKP iktidarının kontra partnerini değiştirdiği sırada, Urla, Aksaray, Ordu, Giresun ve Fethiye'de HDP'ye yönelik saldırıların patlak vermesi ve bu saldırıların bizzat

E

idare ve emniyet tarafından meşrulaştırılması, hükümetin ise lal olması tesadüf olmasa gerek. (Kambersiz düğün olmaz. Bu ülkede devletin tepesi işin içinde olmadan linç hareketlerinin olmadığını Mustafa Suphi'lerden bu yana biliyoruz.) Anlaşılan Kürt coğrafyasından sürülmekte olduğunu hisseden AKP, Kürtleri Kürdistan coğrafyasına sıkıştırarak karşı hamle yapıyor. AKP bu hamleyle kendi tabanının MHP'ye doğru erimesinin önüne geçmeye çalışıyor. (Tabii siyasetin, orijinali varken çakmasının rağbet görmeyeceği kuralının burada da hükmünü yürüteceğini not etmeliyiz.) AKP'nin bu hamlesinin yeni Ergenekoncu partnerini de memnun edeceği kesin ama AKP "çözüm süreci" söylemini de bir kenara bırakmıyor. Çünkü Türkiye'de Kürt sorununu çözme iddiasını yitiren bir iktidarın ayakta kalamayacağını biliyor. Kürtleri siyasi olarak Kürdistan'a hapsetmek için linç hareketlerinin önünü açan AKP, "süreci sonuna kadar götürme" iddiasında. Erdoğan, Oslo sürecinin sona erdirilmesinin ve Paris cinayetinin sorumluluğunu Cemaat’e yıkıp, 17 Aralık operasyonunun asıl amacının çözüm sürecini engellemek olduğunu ileri sürebiliyor.

Bütün sağcı politikacılar gibi halkın hafızasızlığına bel bağlayan Erdoğan, Oslo sürecinin 7 Şubat 2012'deki MİT soruşturmasıyla sabote edildiğini ileri sürüyor. Oysa Oslo sürecinin sonunu simgeleyen olay Aralık 2009'daki KCK operasyonu olmuştu ve tesadüfe bakın ki bu operasyon şimdi kimselerin hatırlamadığı ama "Balyoz" soruşturmasının "Fadime Şahin olayı" olan "Bülent Arınç suikasti"nden yalnızca üç gün sonra gerçekleştirilmişti. (AKP ile Cemaat arasındaki koalisyonun bozulmasında tarihsel kırılma anı olan 7 Şubat krizinin, 2 yıl önce bitmiş olan bir sürece karşı suikast olduğunun ileri sürülmesindeki "derin anlamı" ayrıca tartışmak gerekir.) Paris suikasti soruşturmasında Erdoğan hükümetinin gösterdiği "ketumiyetin", tüm kontrgerilla cinayetlerinde gördüğümüz "devlet tavrı"nın bir benzeri olduğu da herkesin görebildiği bir şeydir. Bilindiği gibi Paris cinayetinde devlet parmağına ilişkin ilk somut suçlama Cemaat’ten gelmişti. Cemaat, yayımladığı belgelerle, Ömer Güney'in MİT personeli olduğunu ve cinayeti üstlerinin talimatıyla işlediğini iddia etmişti. AKP ise bu belgeler karşısında doyurucu herhangi bir açıklama yapmadığı gibi, Paris cinayeti soruşturmasında

Fransız mahkemelerinin istediği hiçbir bilgiyi de vermemişti. Kürt hareketi aptal değil, bütün bu olan bitenleri görüyor ve kendi bulunduğu noktadan değerlendirerek karşı politikalar geliştiriyor. BDP-HDP heyetiyle 9 Mart'ta yaptığı görüşmede Öcalan'ın, aynı gün devlet heyetiyle yaptığı görüşmenin olumlu geçtiğini söylediği, 30 Mart seçimlerinin barış için referandum niteliği taşıdığına vurgu yaptığı bildirildi. Heyet sözcülerinin aktarımları, ölçülü bir biçimde, müzakereler için hukuki bir çerçevenin 30 Mart seçimlerinden sonra oluşturulabileceği hissini veriyordu. Bununla birlikte Öcalan hükümetin son saldırılarla ilgisi olmadığını göstermesi gerektiğini söylerken, demokratik çevreler ve Kürt halkının ise saldırılara karşı gerekli tedbirleri almasını istiyordu. Yani Öcalan, Kürt siyasetinden, siyasi varlık zeminini "sürecin devam edeceği" varsayımına göre korumasını ve güçlendirmesini istiyordu. "Süreç"in gerçek bir kriz yaşamakta olduğunu gösteren en önemli belirti ise, PKK sözcülerinin "silahlı mücadeleye geri dönüş" olasılığından söz etmeye başlamalarıydı. Bilindiği gibi Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi'nin lideri Öcalan 21 Mart 2013'te yaptığı açıklamada, silahlı mücadelenin bir

daha dönülmemek üzere geride bırakılması istemişti. Hareketin yasal temsil alanındaki sözcüleri de, "süreç tıkansa dahi, silahlı mücadelenin artık bir mücadele yöntemi olarak kullanılmayacağını" çeşitli vesilelerle dile getirmişlerdi. PKK sözcülerinin "silahlı mücadeleye dönüş" yönündeki açıklamalarının sıklaşmasının ardından, Şırnak'ta karakol ve askeri amaçlı yol yapımları nedeniyle çıkan çatışmalar, "süreç"in sonuna gelindiğini göstermese de, silahlı mücadele açısından geri dönülmez noktaya henüz gelinmediğinin de bir kanıtı oldu. (Tabii bu durum, bir an önce silahlardan kurtulmak isteyen demokrat politikacıları zor durumda bıraktı. Bir kere daha, barış sürecinin her şeyden önce "savaşan güçler arasında" yaşanmakta olduğu ve savaşan güçler "yasal politik muhatap" haline gelmeden savaş seçeneğinin masadan kalkamayacağı gerçeği ortaya çıktı.) Bütün bunlar olurken Kürt Özgürlük Hareketi’nin tüm sözcüleri zamandaş bir biçimde, çözüm masasının Öcalan ve Kürt halkı tarafından oluşturulduğu söylemine geri dönerek, sürecin AKP ile kaim olmadığını vurgulamaya başladılar. Anlaşılan o ki, Kürt Siyasi Hareketi, AKP'nin "gidici" olduğunu görüyor ve AKP ile arasındaki diyalog

düzlemini devlet ile Kürtler arasındaki kalıcı bir ilişkiye dönüştürmenin olanaklarını çoğaltmaya çalışıyor. Kürt siyasi hareketi AKP'yi "yıkmaya" çalışmıyor, ama AKP'siz bir Türkiye'nin yeni iktidar merkezleriyle de "konuşabilir" bir konumda olmak istiyor. Bu bakımdan belirli bir temas aralığı sağlamış olmalılar ki, Kürt siyasi hareketinin sözcüleri parlamenter temsil alanındaki değişikliklerin mevcut diyalog-müzakere-çözüm düzlemini dramatik bir biçimde etkilemeyeceği kanısını dile getiriyorlar. BDP ve HDP'nin Berkin Elvan'ın ölümünün harekete geçirdiği AKP karşıtı dalganın ön sırasına geçme çabasını da bu bakış açısıyla algılamak ve değerlendirmek gerekiyor. Haziran İsyanı ile Kürt Özgürlük Hareketi’nin buluşmasına doğru ilerleyen bir süreç yaşıyoruz. Kürt siyasi hareketi ve Kürt halkı, AKP yıkılırken çözüm sürecinin ayakta kalabilmesinin en önemli şartının Haziran İsyanı ile Kürt Özgürlük Hareketin’in buluşabilmesi olduğunu giderek daha fazla hissediyor.


6

YEREL YÖNETİM 15 Mart 2014 / 30 Mart 2014

Halk›n Sesi

‘‹LK DEFA SADECE ADAYI DE⁄‹L NASIL B‹R KEMALPAfiA ‹STED‹⁄‹M‹Z‹ TARTIfiIYORUZ'

Artık yeter, biz varız! Hopa Kemalpaşa'da ilk defa yerel yönetim programının tartışıldığı bir seçim yapılıyor. “Artık yeter! Biz varız” diyerek seçim çalışmasına başlayan Kemalpaşa Halkçı Yerel Yönetim Meclisi köy köy, mahalle mahalle, sokak sokak çalışıyor ÖZGE OZAN

‘Üreten yöneten olacak, Hopa halkı kazanacak’

H

opa Kemalpaşa'da ilk defa yerel yönetim programının tartışıldığı bir seçim yapılıyor. Yaklaşık iki ay önce Kemalpaşa Meydanı'nda “Artık yeter! Biz varız” diyerek seçim çalışmasına başlayan Kemalpaşa Halkçı Yerel Yönetim Meclisi köy köy, mahalle mahalle, sokak sokak çalışarak seçimlere hazırlanıyor. Eviyle çay tarlası arasına hapsedilmeye çalışılan Kemalpaşalı kadınlar seçim çalışmasının en önemli öznesi. Çünkü kadınların sokaklarında özgürce dolaşabildiği, söz sahibi olduğu bir Kemalpaşa istiyorlar. HIRSIZA,GER‹C‹YE, HALKA SORMADAN YÖNETENE OY YOK Kemalpaşalılar ülke halkının alın terini çalıp ayakkabı kutularında, evlerinde saklayan hırsızlara, yolsuzlara, gericilere öfkeli. Bu nedenle AKP'nin Kemalpaşalıları kendine inandırabilmesi mümkün değil. Beldeyi uzun yıllardır yöneten CHP'nin ise “Bunca yıl Kemalpaşa için ne yaptın?” sorusuna verecek cevabı yok. “Ne parada pulda, ne makam mevkide gözümüz var, hak ettiğimiz Kemalpaşa'yı hep birlikte kurmak için yola çıktık” diyen Yerel Yönetim Meclisi ise Kemalpaşa'da bugüne kadar olmayan bir seçim atmosferi yaratmış durumda. Beldede ilk defa adayların isimleri değil belediye programı ve belediyenin nasıl yönetileceği tartışılıyor. YEREL YÖNET‹M PROGRAMI TARTIfiILIYOR Politeknik'ten mühendis, mimar ve plancıların ziyareti ile yoğunlaşan tartışmalar Kemalpaşa'ya ilişkin taleplerin belirginleşmesi ile sürüyor. Seçim bürosunda yapılan kahval-

tılarda, Belediye Başkan Adayı Şenol Çelik'le birlikte yapılan mahalle gezilerinde beldenin sahilinin, meydanlarının, nasıl düzenleneceği, kadınlar için ortak sosyal alanların nasıl yaratılacağı, belediye binasının atıl katlarının nasıl değerlendirileceği, atık sorununun nasıl çözüleceği, kontörlü su sayaçlarının nasıl kaldırılacağı, bugüne kadar beldede sadece Halkevi’nin düzenlediği kültür sanat çalışmaları ve kursların belediyenin gücüyle nasıl yaygınlaştırılacağı ve geliştirileceği tartışılıyor. Halkın mimar, mühendisleri 15-16 Mart'ta bir kez daha beldeye gidecek. Bu defa ellerinde Kemalpaşa halkının taleplerine ilişkin hazırladıkları projeler, çizimler olacak. Yönetim alındığında neler yapılabileceği halkın doğru-

dan katkısı ile hangi konularda adım atılabileceği halkla beraber tartışılacak. Bu çalışma aynı zamanda yıllarca Halkevleri Halk Festivali’nde birçok bilim insanını, aydını, sanatçıyı, uzmanı ağırlayan Kemalpaşalıların birlikte kuracağı halkçı bir belediyeye ülkenin dört yanından nasıl destek alacağının da göstergesi. Kemalpaşa'da seçimlerde geleneksel bir sorun da adayların etnik kökene göre değerlendirilmesi. Bu nedenle Yerel Yönetim Meclisi'nin sloganlarından biri “Irkçılığa, gericiliğe karşı, Laz-Hemşin şovenizmi yapanlara karşı barış ve kardeşlik için biz varız.” Meclis Kemalpaşa'da yaşayan halkların kardeşçe yaşadığı, sorunları birlikte tartışıp çözdüğü bir Kemalpaşa hedefliyor.

Yerel seçimler yaklaflt›kça Hopa'da heyecan art›yor, çal›flmalar h›zlan›yor. Hopa Halkç› Demokratik Yerel Yönetim Meclisi çal›flmalar›n› mahalle ve ev toplant›lar›, Belediye Baflkan Aday› Enver Korzay'›n da kat›ld›¤› afiflleme çal›flmalar›, bildiri da¤›t›mlar› ve esnaf ziyaretleri ile sürdürüyor. Hopal›lar “Bizden fafliste, yolsuza, rantç›ya oy ç›kmaz” diyor. AKP’nin ilçede ses arac› dolaflt›rmak d›fl›nda herhangi bir çal›flmas› yok. AKP aday›n›n esnaf ziyaretleri program› ise “Buraya girebilmek için önce onurlu ol AKP'den istifa et” diyen Hopal›lar taraf›ndan kovuldu¤u bir kafede bafllamadan bitti. CHP ise seçim çal›flmalar›n› ilçede siyasi bir varl›k gösteremeyen AKP üzerinden yürütmeye, “Ya AKP gelirse” söylemi ile halktan oy istemeye devam ediyor. Hopa Halkç› Demokratik Yerel Yönetim Meclisi ise haftal›k düzenli toplant›lar›, iflleyen komisyonlar› ve halkla birlikte yürüttü¤ü program çal›flmalar› ile seçimlerin havas›n› de¤ifltirmifl durumda. HOPA HALKININ OLANA DOKUNAMAZSINIZ

Halkç› Demokratik Yerel Yönetim Meclisi’nin mevcut CHP’li belediyeye yönelik en önemli elefltirilerinden biri rant odakl› politikalar›yd›. Hopa halk› bu politikalar›n bir örne¤ini seçim sürecinde yafl›yor. Hopa’da kullan›m hakk› belediyeye ait olan

Turan Alt›ntafl Ticaret Merkezi'ndeki 122 dükkan mevcut belediye baflkan› taraf›ndan sat›lmak üzere ihaleye ç›kar›ld›. Bunun üzerine Yerel Yönetim Meclisi hem hukuki mücadele bafllatt› hem de kamu arazisine halk›n kaynaklar› ile infla edilen binan›n sat›lmas›na karfl› fiilen mücadele edece¤ini ilan etti. Baflkan aday› Enver Korzay da mevcut belediyenin seçimlere say›l› gün kala yang›ndan mal kaç›r›r gibi ihaleye soyunmas›na karfl› ç›karak Belediye Baflkan›’n› ve encümenleri uyard›. “Kimden neyi kaç›r›yorsunuz, ayak seslerimizden mi rahats›z oldunuz?” diye soran Korzay Hopa halk›na ait hiçbir fleyi satt›rmayacaklar›n› söylüyor.

Korzay'›n da kat›l›m› ile okul dolaflmalar›na da bafllam›fl durumda. Okullar tek tek gezilerek ö¤retmen odalar›nda ö¤retmenlerle hem e¤itim sisteminin sorunlar› tart›fl›l›yor hem de “Nas›l bir Hopa” istedikleri. MUHTALARLA EL ELE YEREL YÖNET‹ME

Muhtarlar ve muhtar adaylar› ile kurulan iliflkiler de yerel yönetim çal›flmas›n›n önemli bir gündemi. Enver Korzay ve Meclis

üyeleri Hopa'da mevcut muhtarlar ve muhtar adaylar› ile biraraya gelerek bir toplant› yapt›. Mahallelerde yeflil alanlar›n ve çocuk parklar›n›n olmay›fl› muhtarlar›n dile getirdi¤i temel sorunlar aras›ndayd›. Yap›lan toplant›da yerel iktidar al›nd›¤›nda kentin sorunlar›n›n mahalle mahalle birlikte belirlenece¤i ve çözüm yollar›n›n birlikte aranaca¤›, belediye yönetimi ile muhtarl›klar aras›nda sürekli ortak bir çal›flman›n kurulaca¤› vurguland›.

MAHALLELERDE EV TOPLANTILARI, OKUL Z‹YARETLER‹

Hopa'da seçim çal›flmalar›n›n ana a¤›rl›¤›n› mahalle ve ev toplant›lar› oluflturuyor. Evlerde komflular›n bir araya gelmesi ile düzenlenen toplant›larda sanat ve etüt merkezlerinin olmay›fl›, uyuflturucuya karfl› mücadele, kad›n eme¤ini korumaya yönelik önlemler, iflsizlik, Sarp'tan Hopa'ya direkt ulafl›m olmamas›, kontörlü su sayaçlar› ve ulafl›m›n pahal›l›¤› temel gündemler. Mahalle toplant›lar›na kat›lan Hopal›lar Meclis temsilcilerine “Bizim oyumuz fafliste gitmez. Birlikte hareket ederiz, oylar›m›z› veririz ama ertesi gün de hesab› sorar›z” diyor. Yerel Yönetim Meclisi

ENVER KORZAY

Ankara solu hazır: ‘Çare biz kendimiz’ Ankara’da solun ortak adayı Kaya Güvenç. Ortak aday çalışması sokakta direnişin içinde, kampuslarda üniversitelilerle, mahallelerde halkla büyüyor. ‘Faşist, piyasacı Gökçek’e de Yavaş’a da mahkum değiliz’ diyenler ortak sol aday çalışmasında yan yana geliyor ÇA⁄LAR ÖZB‹LG‹N

H

aziran İsyanı’nda meşruiyeti yerle bir olan ve siyasal krizi her geçen gün derinleşen AKP, egemenler için tercih edilebilir bir iktidar olmaktan çıktı. Tayyip Erdoğan’ı yere serecek son darbeyi halkın indirmesini istemeyen egemenler, bir yandan kirli yöntemler ile AKP’nin ipliğini pazara çıkarmaya, diğer yandan yeni bir iktidar alternatifini şekillendirmeye başladı ve böylece 30 Mart, bir yerel seçim olmanın ötesine geçti. AKP iktidarını yıpratmaya yönelik hamlelerden ağırlıklı olarak mevcut belediye başkanlarını göstererek en az yarayla sıyrılmaya çalışırken, CHP, egemenlerin iktidar seçeneği olmanın yolunu “sağa açılma” politikasında gördü. Bu politikanın bir sonucu olarak faşist kimli-

ğiyle bilinen Mansur Yavaş’ı Ankara adayı olarak gösterdi. Başkan seçilmesi halinde Gökçek’ten farklı bir belediyecilik sergilemeyecek olan Yavaş’ın adaylığı ile CHP Ankara’da haziranda sokaklara dökülen halkın taleplerine sırtını dönerken AKP’nin ancak sağa açılarak yenilgiye uğratılabileceği propagandasını yaparak kendi tabanını da “sağ”a mahkum etme yoluna gitti. ‘SEN, BEN, B‹Z YÖNETECE⁄‹Z’ AKP’nin, Haziran İsyanı ile birlikte yükselen sol taleplerle geriletilmesini görev edinen devrimciler, Ankara’nın neoliberal-sağ bir belediyeciliğe ve faşist belediye başkanlarına mahkum olamayacağını söyleyerek Ortak Sol Aday çalışmasında buluştu. Türkiye siyasetinin yeniden biçimlendirilme sürecinde sosyalistlerin aldığı inisiyatifin ürünü

Halkç› belediyecilik halkla beraber yap›l›r

olan Ortak Sol Aday çalışması Özcan Kaya Güvenç adında uzlaştı. Güvenç adının ilan edildiği 21 Ocak’tan bu yana Meclis düzleminde toplumsal muhalefet bileşenleriyle yan yana gelindi. Halkın talepleri alınarak, farklı kesimlerden yet-

H

atay Defne'de halkın kendi öz örgütlerini kurarak yönettiği bir ilçe için harekete geçenler Halk Meclisleri etrafında ördükleri seçim çalışmalarını Belediye Başkan Adayı Malik Kılıç'la birlikte sürdürüyor. Halkevleri, ÖDP, Defne Halk Meclisi, Defne Dayanışması, Aknehir ve Yeşilpınar beldelerinin mevcut belediye başkanları ile çeşitli dernekler ve meslek odalarından insanların, Defne ilçesi belediye başkanlığı için sürdürdüğü ortak aday çalışması 30 Mart'ta yapılacak yerel seçimleri kazanma hedefinin yanında bugünden 31 Mart sabahıyla birlikte oluşacak yönetimin de alt yapısını oluşturuyor. YEN‹ B‹R KENT‹ NASIL B‹RL‹KTE ‹NfiA EDECE⁄‹Z? AKP'nin herhangi bir siyasi varlık göstermediği ilçede rüzgar soldan esiyor. Ye-

kin isimlerin de katkısı ile seçim bildirgesi çıkartıldı. Merkezi ve yerel düzlemlerde farklı ekiplerle çalışmalar yürütüldü. “AKP talanına karşı çare biz kendimiz; sen-ben-biz yöneteceğiz” söylemi geniş bir kitleye ulaştırıldı.

HALKÇI DEMOKRAT‹K B‹R YEREL YÖNET‹M Ortak Sol Aday çalışması halkçı demokratik bir belediyecilik ekseninde programını oluşturdu. Program ile halkın temel yaşamsal haklarını her şeyin üstünde gören, halk meclislerinin doğrudan yönetime katıldığı sol bir yerel yönetim anlayışı hedeflendi. Programda şu başlıklar yer alıyor: Halkçı planlama, sağlıklı bir kent, temiz su, barınma hakkı, toplu ve parasız ulaşım, kültür-sanat hakkı, tarihsel, kültürel değerlere ve doğa mirasına saygı, insanlar ve hayvanlara dost bir yaklaşım, köylükentli dayanışması, belediyelerde taşeron çalıştırmanın sonlanması, kadınların, LGBTİ bireylerin, gençlerin, emeklilerin, işçilerin, Alevilerin, Kürtlerin ve tüm emekçilerin yerel yönetimlerde eşit söz sahibi

rel yönetim çalışması da “oy istemeye” indirgenmiyor. Seçim tartışmaları “Yeni bir kenti nasıl inşa edeceğiz?” sorusu etrafında şekilleniyor. Halk yaşama ve yaşam alanlarına nasıl müdahale edeceğini tartışıyor. Toplantılarda sıklıkla gündeme gelen “15-20 yıl önce musluklarımızdan akan suyu rahatça içebilirken ne oldu da şimdi şişelenmiş su alıyoruz” sorusu örneğinde olduğu gibi Defne halkı halkçı bir belediyeyi kurmaya hazırlanırken aynı zeminde neoliberal politikaları da sorguluyor.

lelerde kurulan halk meclislerinin sayısı yerel yönetim çalışmalarıyla beraber artıyor. “Kentler kadınlar için düzenlenirse herkes için yaşanılabilir olur” diyen Kadın Meclisleri her gün birçok mahallede toplantı yaparak, kadınların söz yetki ve karar mekanizmalarındaki yerini tartışıyor, taleplerini çoğaltıyor. Gençlik meclisleri “İnsanca yaşanılabilir Defne” kurma hedefiyle semt pazarlarında, mahalle derneklerinde, spor kulüplerinde seçim çalışmasını yaygınlaştırıyor.

GENÇLER VE KADINLAR MECL‹SLERDE ÖRGÜTLEN‹YOR Haziran İsyanı'nda Antakya direnişinin en aktif unsurlarından olan gençler ve kadınlar halk meclislerine kadın ve gençlik meclislerini ekleyerek yerel seçim çalışmalarının öznesi haline geliyor. Çeşitli mahal-

HALK MECL‹SLER‹ NEDEN ÖNEML‹? Defne'de açılan seçim bürolarında, esnaf ve ev ziyaretlerinde “10 belediye, 5 mahalle ve 23 köyün birleştirilmesiyle oluşan 150 bin nüfuslu Defne'yi ne bir belediye başkanı ne de 31 meclis üyesi yönetebilir” sözü sıkça duyuluyor. Bu örnek Def-

olması ve insanca bir yaşam hakkı. SEÇ‹M ÖNCES‹ BÜYÜK BULUfiMALAR Ortak Sol Aday Özcan Kaya Güvenç, seçimlerin son 20 gününde ise basın emekçileriyle, akademisyenlerle, mühendis, mimar ve şehir plancılarıyla buluşmalar gerçekleştirecek. 15 Mart’ta Güvenpark’ta kadınlarla bir araya gelecek olan Özcan Kaya Güvenç, 17-18-19-20 Mart’ta da ODTÜ, Hacettepe Üniversitesi Beytepe Yerleşkesi, Ankara Üniversitesi Cebeci Yerleşkesi ve Bilkent Üniversitesi’nde gençlik ile yan yana olacak. 16 Mart’ta Keçiören, 22 Mart’ta Batıkent, 23 Mart’ta ise Dikmen’deki buluşmaların ardından Ortak Sol Aday çalışmasının son eylemi seçimden bir gün önce, 29 Mart günü Güvenpark’ta olacak.

ne'de birleşen beldeler için de geçerli. Örneğin 2009 yılında 25 bine yakın nüfuslu ve 11 mahalle muhtarı ve 1 belediye başkanı olan Harbiye Defne'ye bağlanınca bugün bir muhtarın ilgileneceği bir alana dönüştürülmüş durumda. Yaşam alanlarına dair kendilerine sorulmadan nasıl karar alındığını Defne ilçesinin kuruluşunda da yaşayan halk doğrudan yönetime katıldığı bir alternatifi yaratmak için Malik Kılıç'ın adaylığını destekliyor. Oluşturulan Halk Meclisleri, yaşadığı bölgede karşılaştığı sorunları, yapılacak her türlü altyapı ve hizmet çalışmaları ile kültürel sanatsal faaliyetleri kendi içinde tartışacak ve her mahalleden seçilen temsilciler ile meclislerden çıkan kararları belediye yönetimine taşıyacak. Taleplerinin yaşama geçmesi için bilfiil karar alma ve uygulama süreçlerinin içinde yer alacak.


7

YEREL YÖNETİM 15 Mart 2014 / 30 Mart 2014

Halk›n Sesi

Sandığa da girse sokak peşinde Kurtuluş umudunu sandıkta gören Erdoğan, bir yandan Haziran’dan itibaren direnişin bitmediği sokağın sesini susturmak için polis terörünü devreye sokuyor, diğer yandan ise “sokağı bırakın sandığa gelin” diyerek 30 Mart’ı işaret ediyordu. Ancak sokak Erdoğan’ın hesabını yine bozdu. AKP sokakta seçim çalışması yapamaz, bürolarını kullanamaz halde ÖZGE OZAN

A

KP iktidarının planı hazırdı. İsyanı şiddetle geri çekilmeye zorladıktan sonra yerel seçim atmosferi ülkenin üzerine çökecekti. AKP teşkilatları seçim çalışmaları ile bangır bangır yalanlarını sokaklarda halka anlatacak, her mahalleye açılacak seçim irtibat büroları yalan aktarma, AKP’yi “Ak”lama merkezlerine dönüşecek, seçim araçları AKP’nin çalıntı seçim müziği ile sokaklarda fink atacak, tüm kentler Erdoğan’ın fotoğrafları ile süslenmiş bilboard, bayrak ve pankartlarla donanacak, yer gök Erdoğan’a kesecek, aday açıklama törenleri ve seçim mitingleri AKP’nin güç gösterdiği şovlara dönüşecekti. Ama olmadı. Haziran İsyanı AKP’nin meşruiyetini geri dönülemez biçimde sarsmıştı. Devamını direnişçiler getirdi. HALK AKP’N‹N YALANLARINI D‹NLEM‹YOR AKP teşkilatları seçim çalışması için sokağa adım attığında karşılarında sokağın gerçek sahiplerini buldu. Önce Halkevciler ellerinde isyan sırasında katledilen direnişçilerin fotoğraflarıyla AKP’nin seçim stantlarına giderek hesap sordular.

Bakanlardan soka¤a inen terledi Tayyip Erdo¤an, bu yerel seçimin iktidar› için ölüm kal›m konusu oldu¤unu bildi¤i için baz› bakanlar›n› belediye baflkanl›¤›na aday göstermifl, tüm bakanlar›na yerel seçim için “sahada çal›flacaks›n›z” emri vermiflti. Ancak AKP’li bakanlar her gittikleri yerde protesto edildi. Sahaya ç›kt›klar›na piflman oldu

Ardından forumlar, işine okuluna gidenler, pazarda alışveriş yapanlar, yoldan geçenler… Ülkenin dört bir yanında AKP’lilerin karşısına dikilenler mahallelerinde, kent meydanlarında AKP propagandası yapılmasına izin vermediler. AKP’liler halk protestoları eşliğinde kovuldu. AKP stantlarına çevik polis koruması tahsis edildi. AKP SEÇ‹M ‹RT‹BAT BÜROLARI HESAP SORMA YER‹ 17 Aralık’la başlayan yolsuzluk operasyonlarının ardından ise sokakları yeniden dolduran direnişçiler “Beraber yürüdünüz, beraber sömürdünüz, beraber öldürdünüz” diyerek Cemaat’e de AKP’ye de eylemlerle tepki gösterirken bu defa AKP stantları ve seçim irtibat büroları 11 yıllık iktidarın hırsızlığının, talanının hesabının sorulduğu adresler oldu. Ankara Kızılay’da olduğu gibi kimi yerde büroların açılışını “katil, hırsız” yazılamaları, “Hükümet istifa” afişleri ile direnişçiler yaptı.

Bürolar içinde Mersin’de olduğu gibi açılıştan bir gün önce Halkevcilerin yaptığı yazılamalar üzerine acilen kiraya verilip AKP tarafından boşaltılan da oldu, Beşiktaş’ta olduğu gibi karşısında “Yalana, talana, zorbalığa artık yeter” bildirileri dağıtan Halkevcileri görünce kepengi indirilenler de. Ülke çapında kapısına ayakkabı kutuları bırakılan, duvarına yazılama yapılan büroların sayısı tutulamaz oldu. Bütün kentlerde AKP bilboardları “Katil”, “Hırsız” yazılamaları ile doldu. Afişler yırtıldı. AKP ses araçları mahallelerden kovuldu.

doğan’la da bitmedi. Seçim çalışmaları için sahaya sürdüğü bakanlar, milletvekilleri, AKP belediye başkan adayları protestolardan kaçamadı. Erdoğan miting için geldiği Eskişehir ve Mersin’de direnişle karşılandı. Ve peşini bırakmayan, bir türlü aklından çıkmayan Gezi’yi dilinden düşürmedi, düşüremedi. Berkin Elvan’ın yaşamını kaybetmesinin ardından ülkenin dört bir yanında sokağa çıkan büyük halk kitlelerinin hedefinde, Haziran İsyanı sırasındaki polis şiddeti için “Emri ben verdim” diyen Erdoğan ve partisi vardı yine. Kentlerde yürüyüş

güzergahlarında ve polis saldırılarına karşı direnişin yayıldığı alanlarda AKP seçim büroları kullanılamaz hale getirildi. AKP pankartları, bayrakları söküldü. Seçim arabaları yakıldı. Haziran sandığa sıkıştırılamadı, iktidarından muhalefetine sandığı etkisi altına aldı. Ülkenin çoğunluğu olduğunu iddia eden ve geleceğini sandıktan çıkan sonuca bağlayan bir iktidar partisi olarak AKP’yi seçim çalışması yapamaz hale getiren direniş AKP’nin önümüzdeki seçimden hangi sonucu alırsa alsın yeniden meşruiyeti sağlayamayacağını gösterdi.

HALK HIRSIZ VE KAT‹LLER‹N YAKASINDA Halkın AKP’ye yönelik tepkisi bununla da sınırlı kalmadı. Erdoğan görülmemiş koruma önlemleri altında, taşıma kitlelerle gerçekleştirdiği seçim mitinglerinde istediği katılımı yakalayamayınca devletin resmi ajansı AA’ya fotomontajla kalabalık gösterilen miting fotoğrafları servis ettirmek zorunda kaldı. Seçim konvoylarının güzergahlarında, seçim mitinginin yapıldığı meydanlara bakan evlerin balkonlarında elinde talancılığın sembolü haline gelen ayakkabı kutusuyla AKP’yi protesto eden vatandaşlar Erdoğan’ı rahat bırakmadı. Protestolar Er-

Ali İsmail’in kentinde Erdoğan’a rahat yok Tayyip Erdoğan, Ali İsmail Korkmaz’ın kentinde direnişle karşılandı. Kent “Ali İsmail Korkmaz, Eskişehir yıkılmaz” diye inledi. Polis saldırısında çoğu üniversiteli 183 kişi gözaltına alındı

Mersin: Berkin’in katili hesap verecek Mersin halk› Berkin Elvan için 2 gün boyunca sokaklardayd›. 13 Mart’ta Tayyip Erdo¤an seçim mitingi için Mersin’e gelirken tedirginli¤i had safhadayd›. Mitingin yap›laca¤› Tevfik S›rr› Gür Stadyumu’nun etraf› polis barikat›yla çevrildi. Sahil yolu da trafi¤e kapat›ld›. Miting alan›n›n bofl kalmamas› için Antakya, Adana ve Mersin’in ilçelerinden otobüslerle insanlar Mersin’e tafl›nd›. Mersin’de ola¤anüstü hal flartlar› oluflturuldu. Kentte estirilen polis terörüne ra¤men Mersinliler soka¤a ç›kt›. Polis AKP belediye baflkan› aday›n›n arac› protesto edilince Mersinlilerin topland›¤› Özgür Çocuk park›n› kapad› “H›rs›z var” diyeni, tencere tava çalan›, “Berkin’in katili h›rs›z AKP hesap verecek” pankart› ile miting alan›na yürüyenleri gözalt›na almaya bafllad›. AKP seçim araçlar› geçerken “H›rs›z, katil Erdo¤an” sloganlar› ile protesto edildi. Akflam saatlerinde Mersin’de liselilerin ça¤r›s› ile kitlesel bir eylem yap›ld›.

A

li İsmail Korkmaz’ın faşistler ve polisler tarafından katledilmesiyle AKP’ye yönelik öfkenin katmerlendiği Eskişehir, Tayyip Erdoğan’ın seçim mitingi için kente gelmesiyle yeni bir direnişe sahne oldu. Haziran İsyanı’ndan bu yana 7 Mart’ta ilk kez kente gelen Tayyip Erdoğan, “Ali İsmail’in hesabını soracağız” diyen Eskişehirliler tarafından eylemle karşılandı. HIRSIZLARA OLA⁄ANÜSTÜ KORUMA “Karşılama” öncesi kent genelinde tam anlamıyla olağanüstü hal ilan edildi. Miting gününden önce gözaltılar başladı, kent merkezinde keyfi kimlik kontrolleri yyapıldı. Çevik kuvvet ise buluşmanın kesildiği Espark’tan AKP mitinginin yapılacağı Odunpazarı’na giden cadde üzerinde peş peşe barikatlar kurdu, ara sokaklara birlikler yerleştirdi. Polis terörüne rağmen “Ali İsmail’in şehrinde Tayyip Erdoğan’a yer yok” de-

nilerek yapılan çağrılar sonucunda birçok Eskişehirli doğrudan Espark’a geldi. Anadolu Üniversitesi öğrencileri de Yunus Emre Yerleşkesi’nde buluşarak bir yürüyüş gerçekleştirdi. Yürüyüşün önü çok kısa bir süre sonra polis barikatıyla kesildi. “Hepimiz Ali’yiz” diyen Eskişehirliler polis barikatını aşmak isteyince Ali İsmail’in katillerinin saldırısı başladı. Sadece birkaç metre mesafeden hedef gözeterek plastik mermi yağdıran çevik kuvvet, çok sayıda kişiyi yerlerde copladı. Polisin vahşi saldırısı sonucu 183 kişi gözaltına alındı.

Ancak Eskişehir halkının direnişi bitmedi. Gözaltına alınanlar karakolda alınmayanlar dışarda direnişi sürdürdü. Polisin saldırısı ve kent genelinde estirdiği terör havası, tepkinin daha da büyümesine yol açtı. Arkadaşlarının işkenceden geçirilerek gözaltına alındığını öğrenen üniversiteliler amfileri boşalttı, sokakları doldurdu. Polis barikatının tam karşısına “Ali İsmail Korkmaz Barikatı” kuruldu, barikat malzemeleri metrelerce uzunluktaki kuyrukta elden ele taşındı. Kent içinde bir de yürüyüş gerçekleşti-

ren Eskişehirliler, gözaltındaki arkadaşları serbest bırakılana kadar sokaklardan ayrılmadı. ERDO⁄AN’IN DENGES‹ BOZULDU Tayyip Erdoğan Ankara Polatlı’dan otobüslerle insanların taşınmasına karşın görüntü hilelerinin dahi yetersiz kalacağı az sayıdaki kişiye seslendi. Binlerce Eskişehirlinin saatler süren direnişiyle dengesi bozulan Erdoğan’ın dil sürçmesi ise her şeyin özetiydi: “Ben evlatlarıma helal lokma yedirmedim.”

23 fiubat: ‹çiflleri Bakan› Efkan Ala, seçim merkezi aç›l›fl› için Ni¤de'nin Bor ‹lçesi'ne geldi. Ala 'Ayakkab› kutusu' diye ba¤›ran bir yurttafl taraf›ndan protesto edildi. 26 fiubat: Mersin’de esnaf gezisi yapan Gençlik ve Spor Bakan› Akif Ça¤atay K›l›ç’› protesto eden Ö¤renci Kolektifleri üyesi bir üniversiteli kad›n gözalt›na al›nd›. 3 Mart: AKP’nin Osmaniye mitinginde, Erdo¤an konuflmas› s›ras›nda üzerinde ‘H›rs›z var’ yaz›l› pankart açan biri taraf›ndan protesto edildi. 5 Mart: Baflbakan Yard›mc›s› Emrullah ‹fller Van Çald›ran ‹lçesi'nde seçim bürosu aç›l›fl› için karayoluyla Muradiye'ye geldi. ‹fller'in konvoyuna ayakkab› kutusu ve tafl at›ld›. 6 Mart: CHP’nin Rize’de yapaca¤› mitingten bir gün önce kente giden Gümrük ve Ticaret Bakan› Hayati Yaz›c›’n›n K›l›çdaro¤lu’nun yapt›¤› mitinge sald›ran AKP’lileri yönlendirdi¤i iddia edilmiflti. Yaz›c› sald›r›n›n K›l›çdaro¤lu’nun Erdo¤an’în tapelerini dinletmesine dayanamayan Rizelilerce yap›ld›¤›n› söyleyip: “Herkes ekti¤ini biçer” diye konuflmufltu. Yaz›c› bu konuflman›n ertesi günü Pazar’da “H›rs›z var”, “Her yer rüflvet her yer yolsuzluk” sloganlar›yla protesto edildi. Bununla bitmedi Berkin’in öldü¤ü gün 11 Mart’ta F›nd›kl›’ya geçen Yaz›c› burada da ellerinde Berkin’in foto¤raflar›n› tafl›yan halk taraf›ndan protesto edildi. 7 Mart : Aile ve Sosyal Politikalar Bakan› Ayflenur ‹slam yerel seçim çal›flmalar›na kat›lmak için geldi¤i Sakarya Sö¤ütlü’den ç›karken konvoyun geçece¤i cadde üzerine ayakkab› kutular› konuldu. 7 Mart: Çal›flma ve Sosyal Güvenlik Bakan› Faruk Çelik seçim bölgesi fianl›urfa’da Birecik seçim bürosunu açarken ‘H›rs›z var’ sloganlar›yla protesto edildi. 10 Mart: Konya Cihanbeyli'de AKP'li vekilleri karfl›lamaya gelen baz› yurttafllar vekiller otobüsle geçtikleri s›rada bakanlara s›rtlar›n› dönerek protesto etti. 10 Mart: Kastamonu'da seçim çal›flmalar›n› sürdüren Adalet Bakan› Bekir Bozda¤ AKP’den aday gösterilmeyen ve ba¤›ms›z aday olan Devrekani Belediye Baflkan› Mümtaz Aliustao¤lu'nu destekleyen kalabal›k bir grup taraf›ndan yuhaland›. 10 Mart: Ayd›n Nazilli’de 68 yafl›nda seyyar sat›c›l›k yapan yafll› bir kad›n seçim çal›flmas› için esnaf ziyareti yapan Ekonomi Bakan› Nihat Zeybekçi'yi "Bize 16 lira zam veriyorsunuz kutular› doldurmaktan bize para kalm›yor" diye seslenerek protesto etti. 12 Mart : AKP Mardin mitinginde Erdo¤an'›n kürsüye davet etti¤i Muammer Güler halk taraf›ndan yuhalanarak karfl›land›.

Halk›n Sesi Sahibi ve Sorumlu Yaz› ‹flleri Müdürü Ali Ergin Demirhan Telefon / Faks 0212 245 90 37 Adres Ergenekon Mahallesi Cumhuriyet Caddesi No: 175/2 fi‹fiL‹/‹STANBUL Bas›ld›¤› Yer ART Matbaac›l›k, Türker Saltabafl, ‹stasyon Mah. 242 Sk, No:32 Kartepe / Kocaeli (0262 373 45 03) editor.halkinsesi@gmail.com 15 günlük Yayg›n, Süreli, Türkçe yay›nd›r.


8

EMEK 15 Mart 2014 / 30 Mart 2014

Halk›n Sesi

Vay Topbafl vay (*) adir Topbaş’ı belediye başkanı olarak efendiliği ve halim, selimliğiyle siyasi görüşünden bağımsız olarak sevebilirsiniz. Lakin dindar belediye başkanımız patron olarak hiç de göründüğü gibi değilmiş. Laik sınıfdaşları gibi bayağı gaddar patronluk yapıyormuş da haberimiz yokmuş. Saray Muhallebicisi’ni İstanbul’da bilen çoktur. Ancak bilmediğimiz Saray Muhallebicisi çalışanlarının Kadir Topbaş ve yöneticileri tarafından inim inim inletildiğidir. Meğerse paraya para demeyen Saray Muhallebicisi’nin patronu Kadir Topbaş’ın herhangi bir “kötü patron”dan farkı yokmuş. Bakın 15 yıldır Topbaş’ın işyerinde çalışan Ahmet Bayır ne diyor: “Çalışanlara çalışma saatleri konusunda, tembih ediliyor. O gün 17 saatte çalışmış olsan, gelip sana biri 'Kaç saat çalışıyorsun?' diye sorarsa, '8 saat diyeceksiniz' diye öğretiyorlar. Bunu bizzat ben de yaşadım” Bu kadar çalıştırılıyorlar da fazla mesai karşılığı ücret alıyorlar mı? Kötü patron fazla mesai ücreti verir mi, vermez. Ha laik olmuş ha dindar. 17 saat çalışmadan bahsediyor işçi arkadaşımız. Tıpkı 17. yüzyıl Avrupa’sındaki gibi… Vahşi kapitalizmin en önemli göstergelerinden biridir “uzun süreli çalışma”… Pek çok sektörde yeniden hortlamış durumda. Sadece bu kadar mı? Değil tabii… Dedik ya, Topbaş, kötü patron! Meğerse işçilerin SSK’larını da düşük gösteriyormuş, asgari ücretten yatırıyormuş. İşçiler itiraz etmişler, “Emeklilik hakkımızı gasp ediyorsunuz, geleceğimizi çalıyorsunuz” demişler. Bazı işçiler de fazla mesai alacakları için Topbaş’a ihtar çekmişler. Vay sen misin hakkını arayan! Topbaş ve şürekası hemen kolları sıvamış, 14 işçiyi işten atmış. Hakkını arayan işçiler “İşi yavaşlatma, isyan çıkarma, arkadaşlarını kışkırtma ve devamsızlık” gibi sebeplerle işsiz bırakılmış. Üstelik işten çıkartma nedeni olarak gösterdikleri gerekçeden dolayı işsizlik maaşı almaları da engellenmiş. ''Hakkımızı aradığımız için bir de 'hain' ilan edildik” diyor işçilerden biri. “Geçtiğimiz günlerde çalışan bir arkadaşımızı aradım, telefonunu açmadı. Ne olduğunu Tufan sordum; müdür telefonların dinlediğini ve bizlerle konuşSertlek mamaları gerektiğini söyleDev Sa¤l›k-‹fl miş” Topbaş, olağanüstü Yönetim Kurulu hal ilan etmiş anlaşılan… İşçiler buna rağmen Topbaş’ı pas geçmek istemezler. Olur ya belki bütün bu olan bitenlerden haberi yoktur. Seçim çalışmalarına dalmıştır, koca memleket meselesi dururken muhallebici işçilerinin sorunlarına zaman ayıramayabilir… Böyle demişler ve görüşme talep etmişler. Ancak ne gelen var ne giden. Üstelik Topbaş mağaza müdürleriyle bir toplantı yapmış ve işçilerin aldıkları duyuma göre “Biz sizin sayenizde varız” diyerek, vermiş gazı müdürlere. Böylece işçiler de cevabı almış olmuşlar! Kendilerini “dindar” olarak tarif etmeyi önemseyen kişilerin dünya malıyla bu kadar haşır neşir olmaları normal midir, bilemiyorum. İlim sahibi Müslümanlar bu konuyu epeydir tartışıyorlar zaten… Ancak dindar ya da laik, Müslüman ya da Hristiyan veya dinsiz veya Budist.. Şurası tecrübeyle sabittir ki; her kim ki emek sömürüsüyle zenginleşme yoluna gidiyor er ya da geç emekçi tarafından çarpılacaktır. Bu dünyanın hiç bozulmayan kuralı budur. Öbür dünyada ayrıca cehennem ateşinde yanarlarsa, bundan da memnuniyet duyacağımızı söylemekten imtina etmeyiz. Saray Muhallebicisi’nde çalışan işçiler de tüm diğer işçi kardeşleri gibi en basit haldeki işçi gerçeğinin farkına varmışlar. İşten çıkartılan Ahmet Bayır “Biz alın terimizle çalışıyoruz, köle değiliz” diyor. Bu farkındalık bir bilinç yolculuğuna çıkıldığının en önemli işaretidir. Sınıf bilincine doğru giden yol da tıpkı diğer yollar gibi “engebeli, dolambaçlı ve sarptır.” Ancak çıkılmış yol yarılanmış sayılır. Türkiye’ye belki de en akıl dışı süreçlerden geçtiği bir döneminde, dalgaya kapılmadan daha çok sınıf mücadelesi pratikleri yaşatmak gerekiyor. Sel gidip kum kaldığında, kalan kum tanelerinin içinde bu ülkenin geleceğini sınıfsız, sömürüsüz bir düzende arayanların da olması için bu şart… (*) Birgün Gazetesi ve Gazeteport’un haber ve röportajlarından faydalanılmıştır.

K

Doğu Karadeniz’de DİSK rüzgarı D

İSK Yönetim Kurulu’nun aldığı karar doğrultusunda; Genel Başkan Kani Beko, Genel Sekreter Arzu Çerkezoğlu ve yönetim kurulu üyeleri Doğu Karadeniz’de devam eden örgütlenme çalışmalarına katkı sunmak için Rize ve Artvin’deydi. DİSK heyeti 2 Mart Pazar günü Rize’de DİSK Rize temsilciliğinin açılışına katıldı ve Sır Düğün salonunda DİSK/Gıda-İş Sendikasının etkinliğinde ÇayKur işçileriyle buluştu. Çok sayıda Çay Kur işçisinin katıldığı etkinlikte DİSK ve Gıda İş’te örgütlenmenin önemi tartışıldı. Aynı gün içerisinde Artvin’e geçilerek DİSK Enerji Sen sendikasında örgütlenmeyi seçen Hopa Çoruh EDAŞ işçileri işyerlerinde ziyaret edildi. Ardından Kemalpaşa’ya geçildi ve 2011 seçimleri sırasında polislerin attığı gaz bombalarıyla öldürülen öğretmen Metin Lokumcu’nun mezarı ziyaret edildi. 3 Mart Pazartesi günü Artvin’de basın mensupları ile kahvaltı edildikten sonra EnerjiSen’in örgütlendiği Artvin Çoruh EDAŞ işyeri ziyaret edildi. Ardından Artvin Belediye Başkanı ile görüşme yapıldı ve Genel-İş üyesi belediye işçileriyle buluşuldu.

M İ LY O N L A R A 3 - 5 K U R U Ş D İ Y E N L E R İ N A S G A R İ Ü C R E T L İ Y E YA P T I Ğ I S İ M İ T H E S A B I N I U N U T M A

İşçi düşmanı AKP’ye oy yok! Ayakkabı kutusundan 10 bin asgari ücret çıkmasına öfkelenmiştik. Oysa turbun büyüğü Başbakan’ın heybesindeymiş: Bir günde sıfırlanacak 2 milyon 800 bin asgari ücret...

‘E

vlerden çıkan paraları inkâr etme imkânı kalmayınca, bu paranın devlete ait olmadığını, ‘zenginlerin yoksula dağıtılacak zekâtı’ veya ‘hayır hasenat’ işleri için toplanmış para olduğunu söylüyorlar. Asgari ücreti arttırmamak için, işverenlerin sırtındaki yükleri hafifletmek için ‘istiklal savaşı’ veren iktidar, zenginin zekâtını toplayıp yoksula dağıtacakmış! Mübarek adamlar sanki birer Robin Hood! Herkes biliyor ki, ortalığa saçılan paralar hırsızlık malı, emekçilerden, halktan çalınan paralar. Asgari ücretlilerin, düşük ücretle çalışan işçilerin hak ettiklerinin daha altında bir ücretle çalışmaları nedeniyle arada oluşan fark ayakkabı kutularını dolduruyor. Şehrizar Konutları’nda Bilal 1 oğlana ev parası oluyor.” Hakları için mücadele eden emekçiler, AKP’nin “Çaldık ama sizin için çaldık” mealindeki yalanlarına kanmıyor. Çünkü onlar, daha iki ay önce asgari ücrete zam istediklerinde iktidarın “800 TL ile bal gibi geçinilir” deyip ekonomik durum bahanesiyle kuruş hesabı yapışını çok iyi hatırlıyor. DİSK 28 Şubat’ta bir basın toplantısı düzenleyerek yerel seçim tavrını açıkladı: “Yolsuzluğa batmış, işçi düşmanı AKP’ye oy yok!” Açıklamaya DİSK Genel Merkez yöneticilerinin yanı sıra üye sendikaların başkanları da katıldı. DİSK Genel Başkanı Kani Beko, halkın yağmalanan ortak zenginlikleri ve geleceği üzerinde yaşanan filler tepişmesine seyirci kalmayacaklarını söyledi: “Türkiye halkı saray kavgalarıyla ve çete savaşlarıyla yönetilmek istemiyor. Her gün ortaya çıkan yeni deliller açıkça gösteriyor: Bir avuç azınlık Türkiye işçi sınıfı tarafından yaratılan değerler üzerinde tepiniyor. Ve bu azınlık bizi kirli savaşlarının seyircisi ve figüranı yapmak istiyor.” “Artık yeter! Bizim ekmeğimizin, bizim alınterimizin, bizim geleceğimizin, bizim haklarımızın üzerinde tepişmelerine seyirci kalamayız!” AKP’nin açığa çıkan yolsuzluk-

larına tepki gösteren Beko, “1 milyon TL’ye üç beş kuruş, 30 milyon Avroya ‘küçük bir miktar’ diyenlerin, asgari ücretliye yaptığı simit hesabını unutmuyoruz” dedi. İnternete sızdırılan tapelere göre eski İçişleri Bakanı Muammer Güler ile 17 Aralık yolsuzluk operasyonunda tutuklanan oğlu Barış Güler arasında o gün geçen konuşmada, Bakan Güler’in “Üzerinde ne kadar para var?” sorusuna, oğlu “üç beş kuruş var işte, 1 trilyon” diye yanıt vermişti. Beko, yolsuzluk operasyonunda kayıtlara takılan para miktarlarını asgari ücretle kıyaslayarak, hırsızlığın boyutlarını gözler önüne serdi: “Dün Bakan oğlunun bir ayakkabı kutusundan çıkan 10 bin asgari ücrete öfkelenmiştik; oysa turbun büyüğü Bakanların değil Başbakan’ın heybesindeymiş. 2 milyon 800 bin asgari ücretlinin bir aylık maaşını bir günde sıfırlamaya çalışan, bunun için devletin kriptolu telefonlarını kullanan bir Başbakan tarafından yönetilmek istemiyoruz.” “Bu paralar AKP döneminde iş cinayetlerinde öldürülen 12 bin işçi kardeşimizin ödenmemiş emeğinin karşılığıdır. Bu paraların karşılığı sermayeye peşkeş çekilen fabrikalarımızdır, Kocaeli’dir, Seydişehir’dir, Yatağan’dır. Bizim için bu paraların anlamı özelleştirme sonrası işsiz kalan sınıf kardeşlerimizdir.” “Piyasaya açılan belediyecilik halka kapatılmıştır” diyen Beko yerel seçimde bir avuç azınlığın çıkarlarını savunan adaylara oy vermeme ve bu adayları teşhir etme çağrısı yaptı. Beko “sosyal adalete, sendikal hak ve özgürlüklere, toplumsal kazanımlara, eşitliğe, barışa ve özgürlüğe değer veren adaylar desteklenmelidir” dedi. “Yolsuzluğa batmış, işçi düşmanı iktidar partisine asla oy verilmemelidir” diyen Beko, yolsuzluk düzenine son verecek olanın örgütlü bir işçi sınıfı olduğunu belirterek sendikalı olma ve DİSK’te örgütlenme çağrısı yaptı. 1) Zafer Aydın, Emek hırsızlarına fatura kesmek, sendika.org.

Direnİşçinin şartları I Tafleronlaflt›rma uygulamalar›na son verilmeli, belediye hizmetlerinin tamam› belediyenin kendi personeliyle yap›lmal›d›r. Tüm tafleron flirketlerle sözleflmeler feshedilmeli, bu flirketlere ba¤l› çal›flan iflçiler do¤rudan belediye iflçisi olarak ifle al›nmal›d›r. ‹flçilere kölece çal›flmay› dayatan yasal düzenlemeler kald›r›lmal›d›r. I Örgütlenme önündeki engeller kald›r›lmal›, tüm iflyerlerinde yetkili sendika referandumla belirlenmelidir. I Elektrik, su, do¤algaz kullan›m› asgari ihtiyaç s›n›r›na kadar paras›z olmal›, sabah 6.00-9.00 ile akflam 18.0021.00 saatlerinde ulafl›m paras›z olmal›d›r. I Kentsel dönüflüm projeleri ad› alt›nda iflçi s›n›f›n›n kent d›fl›na sürülmesi son bulmal›, halk›n onay›n› almayan projeler durdurulmal›d›r. I Kad›nlar›n çal›flma yaflam›na kat›l›m› ve kent olanaklar›ndan faydalanabilmesi için belediyeler, krefller, ba-

k›mevleri, ortak çamafl›rhaneler kurmak gibi ev ifllerinin toplumsallaflt›r›lmas›na yönelik ad›mlar atmal›d›r. I Temiz su kaynaklar› korunmal›, suyun ticarilefltirilmesine karfl› durulmal›d›r. I Park, bahçe ve yeflil alanlar artt›r›lmal›, tar›m arazilerinin imara aç›lmas› yasaklanmal›d›r. I Halk›n yönetime kat›l›m› “forum” örgütlenmelerinden faydalan›larak sa¤lanmal›d›r. I ‹ktidar›n da yolsuzluk sab›kas›n›n kabar›k oldu¤unun bilinciyle iflçiler seçim sand›klar›na ve iradelerine sahip ç›kmal›d›r. I Yolsuzlu¤a batm›fl, iflçi düflman› iktidar partisine asla oy verilmemelidir! I Eme¤in talep ve beklentilerini benimseyen, demokrasiden yana, toplumsal eflitlik, dayan›flma ve bar›fl yanl›s› adaylara destek verilmelidir.

Taşeron masalında zamanlama manidar Ç

alışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, 2 Mart’ta katıldığı bir etkinlikte taşeron çalıştırma meselesini “kökten” çözeceklerini, açıklamanın 9 Mart’ta Başbakan tarafından yapılacağını söyledi. Çelik “Bundan sonra iki işçi bir işyerinde farklı statüde çalışmayacak, bunu kaldırıyoruz” dedi. Ne var ki Bakanlığın sayfasında herhangi bir resmi açıklama yer almadığı gibi, Başbakan da Faruk Çelik’in iddiasının aksine herhangi bir açıklama yapmadı. Çelik yine taşeron şirketlerdeki işçilerle dalga geçmiş, işçilerin umutlarıyla seçim öncesi siyasi rant hesabına girişmişti.

ÜÇ YILDIR AYNI HİKAYE Bakan Çelik, Mart 2012 ve Mart 2013’te de taşeron sorununu çözecek bir yasal düzenleme geçireceklerini söylemiş ama somut adım atılmamıştı. Çelik’in, Nisan 2013’te emek örgütleriyle

bir araya geldiği Üçlü Danışma Kurulu toplantısında da sonuç çıkmamış, DİSK “İyileştirme bir yana, asıl işin tamamı taşeronlaştırılmak isteniyor” demişti. BAHANELERİ 17 ARALIK Çelik, taşeron işçilerle ilgili Bakanlar Kurulu’na sevk edilen yasanın mecliste 2013 Aralık’ta görüşülmesinin planlandığını ancak son dönemde yaşananların buna engel olduğunu savundu. Oysa “son dönemdeki” gelişmelerin söz konusu olmadığı 10 yıl boyunca taşeron çalışma AKP eliyle hızla yaygınlaştırılmış, hükümet bu konuda sınırlayıcı bir düzenlemeye gitmekten özellikle kaçınmıştı. TAŞERONDA EŞİTLENMEK Yasanın taşeron işçileri rahatlatacağına inandığını söyleyen Çelik, şöyle konuştu: “Örneğin Sağlık Bakanlığı’nın 10 bin kişiye ihtiyacı varsa orada taşeron işçi değil asıl işçi çalışacak.”

Çelik’in “Şimdi ‘hiç hizmet alımı olmasın’ diyorsanız bu doğru olmaz, hizmet alımında eşitsizlik olmaması lazım” cümlesi de dikkat çekici. Çünkü taşeronlaştırma zaten “hizmet alımı” yoluyla oluyor. Bu alandaki bir eşitleme bütün çalışma alanının taşeronlaştırılması anlamına geliyor. ÜÇLÜ DANIŞMA KURULUNDA NE KONUŞULMUŞTU? Nisan 2013’te hükümet, işveren ve işçi temsilcilerinin katılımıyla düzenlenen Üçlü Danışma Kurulu toplantısında alt işverenin tanım maddesine, muvazaanın tespiti sonucunda ortaya çıkan sonuçlara ve diğer haklara ilişkin tartışmalar yürütülmüştü. Toplantıya DİSK adına katılan Arzu A. Çerkezoğlu, işverenlerin ve hükümetin iyileştirmeler bir yana taşeron çalıştırmayı yaygınlaştıracak ve asıl işin hemen hemen tamamının taşerona verilmesini sağlayacak düzenlemeler istediğini belirt-

mişti. Çerkezoğlu, ayrıca mevcut yasadaki hakların uygulanmasının sağlanması ve sorunların çözülmesi konusunda bakanlığın sorumlu olduğunu dile getirdiklerini söylemişti. Bakan Çelik işçilerin mevcut yasal çerçevede de tanınmış olan ancak kamu dahil işverenlerce engellenen sendikal örgütlenme, yıllık izin ve kıdem tazminatı gibi haklarının yeni yasayla tanınacağını söylüyor. Oysa bu hakların kullanımı için yasaların uygulanması dahi yeterli. Ancak taşeron şirketlerin kamu başta olmak üzere asıl işverenle birlikte işçinin sendika hakkını ve sosyal haklarını gasp eden hilelere başvurması karşısında mahkemelerce kesinleşen kararlar dahi uygulanmıyor. Sağlık, enerji, karayolları ve büro hizmetleri alanında on binlerce işçinin sendika üyeliği ve mahkemelerce asıl işverene bağlı işçiler olmaları gerektiği yönündeki kararlar bilinçli bir ter-

cihle yok sayılıyor. DİSK Genel Sekreteri Çerkezoğlu, Çelik’in son açıklamaları üzerine şunları söyledi: “AKP hükümeti, gerçekten var olup olmadığı şüpheli olan, içeriği bilinmeyen bir taslak üzerinden umut dağıtmakta, taşeron işçilerin beklentilerini oya dönüştürmeyi amaçlamaktadır. Bir yasa taslağı gerçekten varsa, bu taslak derhal konfederasyonlara gönderilmeli, kamuoyuna açıklanmalıdır.” Çerkezoğlu, bütünüyle kurutulması gereken bir bataklık olan taşeron sistemine karşı mücadelelerinin sonuna kadar süreceğini söyledi.

Ücretli mühendisler 'çalışma yaşamındaki hakları' için buluştu Ücretli çal›flan mühendisler, mimarlar, flehir planc›lar› Politeknik'in düzenledi¤i 'Çal›flma yaflam›nda haklar›m›z' panelinde bulufltu. Avukat Mehmet Ümit Erdem'in kat›l›m›yla Mimarlar Odas› ‹stanbul fiubesi'nde düzenlenen panelde ifl kanunu, k›dem tazminat›, mühendis asgari ücreti,

belirli-belirsiz süreli ifl sözleflmeleri ele al›nd›. Erdem iflçilerin haftal›k en fazla 45 saat çal›flt›r›labilece¤ini, bu sürenin afl›lmas› durumunda mesai ücretinin iflveren taraf›ndan ödenmesi gerekti¤ini belirtti. SGK primlerinin maafl üzerinden yat›r›lmas› gerekti¤ini belirten

Erdem, maafl›n 20 gün gecikmesi halinde iflçinin çal›flmama hakk›na sahip oldu¤unu vurgulad›. Mühendislerin, mimarlar›n, flehir planc›lar›n›n genellikle fazla mesai yapt›¤›n› ve ücretini alamad›¤›n› belirten Erdem, bu konu hakk›nda mühendislerden çok az dava talebi geldi¤ini ifade etti.


9

KENT 15 Mart 2014 / 30 Mart 2014

Halk›n Sesi

Erdoğan hala rantının derdinde “L

Erdoğan, rant için talana devam ediyor. AOÇ’deki konutunun inşaatını durduran mahkeme kararını tanımadı. İnşaatçıların talanı hız kesmesin diye de valilere ÇED raporu yetkisi verdi. Bir kendisine, bir yandaşına…

URLA’DA “MA⁄DUR”, AOÇ’DE MA⁄RUR Geçtiğimiz günlerde Muğla mitinginde “doğal sit alanlarından dolayı mağduriyet yaşayan vatandaş”lara seslendi sözüm ona. Bilindiği gibi sit alanlarında inşaat yapılması yasak. Erdoğan da sayıları Muğla’da 200’ü, tüm Türkiye’de de 2000’i bulan doğal sit alanlarının yeniden gözden geçirileceğini, “keyfi uygulamalara son verileceğini” açıkladı. Yani sit alanı statüleri değişecek ki inşaatlar başlasın. Bu uygulamanın ilk örneklerinden faydalanan vatandaş kim peki? Elbette kendisi. Urla’da kendi villalarının olduğu alan 1. derece sit alanı iken

yeniden değerlendirilerek yapılaşmaya izin verilen 3. derece sit alanına dönüştürüldü. Bir diğeri de AOÇ(Atatürk Orman Çiftliği). Orada da kendisine başbakanlık konutu yaptırmak için AOÇ’nin sit alanı derecesini değiştirtti, binlerce ağacı kestirdi, kentin nerdeyse tek yeşil alanına

ÖZEN TAÇYILDIZ

afa değil icraata bakarım.” AKP, yerel seçimlerle ilgili–ilgisiz her şeyi, bu seçim sloganı altına toplamış. İcraatlarını yaşadık gördük, şimdi de her gün yeni bir ses kaydıyla bunların iç yüzüne tanıklık ediyoruz. Özeti şu: Her fırsatta sarıldığı ‘yüzde 50’nin üzerine basıp yükselmiş Erdoğan, ailesi ve -haraçlarını vermek kaydıyla- etrafında kümelenmiş bir çekirdek kadroyla, üzerinde hepimizin hakkı olan ormanların, derelerin, doğal-tarihi alanların üzerine çöreklenmiş. Erdoğan bir kendine almış, bir müteahhide vermiş, haracını da kesmiş. Bunun için bakanlık kurmuş, ihale yasasını defalarca değiştirmiş, hukuku eğmiş bükmüş, olmadı kaldırıp atmış. Şimdi de hem kendine hem yandaş sermayesine biraz daha pay kapmak için can havliyle saldırıyor.

devasa betonları kondurdu. İnşaata mahkemeden durdurma kararı çıkınca afili lafları da bir kenara bıraktı bu defa. “Güçleri yetiyorsa yıksınlar. Yürütmeyi durdurdular, bu binayı durduramayacaklar. Açılışını da yapacağım, içine de girip oturacağım” dedi. Mahkeme kararı gereği durdurulması gereken inşaatın devam etmesi bir yana bir de çevresinde ilave inşaat için TOKİ, 10 Aralık’ta ihaleye çıktı. İhale güvenlik işletme binası, kafeterya, kreş, cami, kongre nizamiye binası gibi yapıları kapsıyor. Kime, ne faydası var?

Erdo¤an, AOÇ’de yapt›rd›¤› inflaat› durduran mahkeme karar›n› tan›mad›¤›n› aç›kça söyledi. Ancak Ankaral›lar›n da bu iflin peflini b›rakmaya niyetleri yok

Topçu Kışlası ısrarında sıra mahkemede Gezi Park› Koruma ve Güzellefltirme Derne¤i’nin Topçu K›fllas› projesine Kültür Varl›klar›n› Koruma Yüksek Kurulu’nda verilen onay›n iptal edilmesi için açt›¤› dava, ‹stanbul 6. ‹dare Mahkemesi’nce reddedildi. Proje, Beyo¤lu 2 No’lu Koruma Kurulu’nca “kamu yarar›na ayk›r›” diyerek reddedildikten hemen sonra Baflbakan Tayyip Erdo¤an’dan “Reddi reddederiz” aç›klamas› gelmifl, 2013 fiubat’ta da Yüksek Kurul, 2 No’lu Koruma Kurulu’nun reddetti¤i projeyi, hiçbir gerekçe göstermeden onaylam›flt›. ‹stanbul 6. ‹dare Mahkemesi, 31 May›s 2013’de “telafisi mümkün olmayan zararlar do¤aca¤›” gerekçesiyle yürütmeyi durdurma karar› vermiflti. Ancak 21 fiubat’ta davan›n reddedilmesine karar vererek “Dava konusu ifllemde hukuki isabetsizlik görülmemifltir” dedi. Mahkeme, aç›lan davan›n “eserin ihyas›n› engelleme sonucunu do¤uracak” bir dava olmad›¤›n›, mahkemenin ancak “projenin eserin asl›na uygun olup olmad›¤›n›” inceleyebilece¤ini, davac›n›n bu yönde bir “bilgi ve belge ortaya koyamad›¤›n›” belirtti. Topçu K›fllas›’n›n temel planlar›n›n bile olmad›¤›n›, yeniden infla için yeterli bilgi olmad›¤›n› belirten ve uzman görüfllerini de sunan dernek, karar› Dan›fltay’da temyiz edecek. Projeye dayanak imar planlar› iptal edildi¤i için flu anda Topçu K›fllas›’n›n yap›lmas›n›n hukuken mümkün olmad›¤›n› belirten avukatlar, karar›n hiçbir gerekçesi olmad›¤›n› da ifade ediyor.

ÇED VAL‹S‹ Kendisi bu kadar pervasızken haracını aldığı projelerindeki patronlar niye dursun? İşte 3. Havaalanı. Proje için verilen ÇED olumlu kararı 21 Ocak’ta durdurul-

muş, mahkeme, yapılan incelemeleri yetersiz bulup bilirkişi keşfi yapılana kadar inşaat faaliyetlerinin yapılamayacağını söylemişti. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı karara itiraz etti, Bakan İdris Güllüce de, “Kimse Türkiye’nin dünyaya nam salan projesinin duracağı kanaatine varmasın. ÇED raporu olumlu. Çok kısa zamanda konu çözülecektir” dedi. Bizzat bakan konuşur da AKP’nin ihale gediklisi Cengiz-Kolin-Limak durur mu? Mahkemenin esas kararını beklemeden 6 Mart’ta bakanlığa yeni bir ÇED dosyası sundular. Yeni dosyaya olumlu karar verilirse mahkemenin nasıl sonuçlanacağının da bir önemi kalmıyor. Yeniden dava açılması, keşif paralarının yeniden mahkemeye yatırılması gerekiyor. Sermayenin önündeki engelleri

kalkacak ki çark dönsün, Erdoğanların cebi dolsun. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, petrol, doğalgaz, kayagazı veya jeotermal arama projelerine ilişkin ÇED’in gerekli olup olmadığına karar verme yetkisini 1 Mart itibariyle valilere bıraktı. “Vali ne anlar ÇED’den” demeyin o kadar anlıyor ki kararı verirken yeri görmesi dahi gerekmiyor. Onun yerine Denizli Valisi gibi gitsin Bilal’in TÜRGEV’ine arsa baksın. EV‹ YIKILANA DE⁄‹L MÜTEAHH‹TE PARA Hatta Maliye Bakanlığı da seferber olmuş, en uygun yöntemi bulup bir toplantı eşliğinde sunmuş. Buna göre TÜRGEV, kamu kurumlarına ait yani üzerinde hepimizin hakkı olan arsaları seçecek beğenecek, bakanlığa bildirecek. Bakanlık da mahsuplaşmayla, satın alarak vakfa

Hevsel’de de ağaç nöbeti D

iyarbakır’ın güney batısında, Dicle Vadisi içinde yer alan UNESCO miras listesine aday Hevsel Bahçeleri’nin tarihi 8 bin yıl geriye gidiyor. Dicle Üniversitesi ile kent merkezi arasında kalan ve geçmişte Diyarbakır’ın sebze ihtiyacını karşılayan, 100’ün üzerinde kuş çeşidinin yaşadığı Hevsel Bahçeleri, şarkılara şiirlere konu olmuş önemli bir kültürel miras. Ancak Hevsel, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın bölgeyi rezerv yapı alanı ilan etmesiyle yapılaşma tehdidi altında. Hevsel Bahçeleri'nin kampüs içinde yer alan bölümünde üniversitenin ağaç kesimlerine başlaması üzerine bölgede nö-

bet başladı. Dicle Üniversitesi, kendi arazisinde bulunan 10 bin ağacın, Diyarbakır Orman Müdürlüğü tarafından hazırlanan rapor doğrultusunda, yangın tehlikesi ve halk sağlığına zarar verdiği gerekçesiyle ke-

sildiği yönünde açıklama yaptı. Diyarbakır’da başlayan nöbetin beşinci gününde İstanbul ’da ‘Hewsel Dayanışması’ kuruldu, dayanışma 7 Mart’ta Beşiktaş’ta yürüyüş düzenledi. “Gezi Parkı’ndan Hevsel Bah-

çeleri’ne, bu daha başlangıç mücadeleye devam” pankartıyla yürüyen dayanışma üyeleri tüm İstanbullulara çağrı yapılarak “Hevsel Bahçeleri’ni kalkınmacı, rantçı anlayışa karşı birlikte savunmaya, dayanışmanın bağlarını güçlendirmeye çağırıyoruz” denildi. Hevsel Bahçeleri’nin talan edilmesine karşı başlatılan direnişe destek için İzmir’de de 6 Mart’ta yürüyüş düzenlendi. Dicle Vadisi’ndeki tek tehlike ağaç kesimi değil. Dicle Vadisi’nde 1 adet HES için ÇED olumlu kararı verilmiş durumda, 4 adet HES için ise ÇED süreci devam ediyor. Hevsel Bahçeleri’nin yakınında petrol arama şirketleri de kaya gazı sondajına başladı.

Belediyenin kaçak inşaatını halk mühürledi

İ

stanbul Büyükşehir Belediyesi, Kadıköy’de doğal SİT alanı olan tarihi Kuşdili Çayırı’nda onaylanmış, yasal bir plan olmaksızın ‘ıslah’ adı altında Kurbağalıdere’nin yatağını değiştirmek için inşaat çalışmalarını sürdürüyor. 3. derece SİT alanı olan çayırda değişiklik yapılabilmesi için imar planına işlenmesi ve Koruma Kurulu’ndan izin alınması gerekiyor. Kuşdili Platformu, sürdürdü-

ğü mücadelesinde SİT alanında dere yatağı değiştirmenin tehlikelerine dikkat çekerek 7 Mart günü bir eylem yaptı. Boğa’da bir araya gelen Kadıköylüler “Kuşdili bizim, Kadıköy bizim” sloganlarıyla kaçak inşaata yürüdüler ve inşaatı mühürlediler. Şantiyenin kapısına ‘Kaçak inşaat, halk mühürledi’ yazılı pankart asıldı, “Kuşdili’nin yok edilmesine sessiz kalmayacağız” denildi.

önce kiralayacak sonra düşük bedelle devredecek. CHP’nin önergesini yanıtlayan bakanlık, İstanbul Tuzla’daki 120 dönümlük arazisinin yarısının vakfa tahsis edildiğini kabul etti zaten. Ailesi TÜRGEV’le ihya olurken yan kadro da TOKİ ile zenginleşti. Ses kayıtlarında AKP Grup Başkanvekili Nurettin Canikli’nin “Sayıştay dosyaları Meclis’e gelirse duman oluruz” dediği denetim raporlarında TOKİ’yle ilgili bölümler mühim. 2011 yılı raporunda TOKİ’ye açılan dava sayısı ve ödenen tazminat tutarının yüksekliğine dikkat çekilmiş, “daha düzgün müteahhitlerle çalış” denilmişti. 2012 yılı raporuna göre ise TOKİ müteahhitlerle bazen hiç çalışmadı bile. Projesiz ihale yetkisi alan TOKİ, bazı ihalelerde projenin, doğalgaz hattı veya fay üzerinde olduğunu sonradan anlayınca sözleşmeleri feshetti ama müteahhit firmalara paralarını ödedi, 1.7 milyon. Ama iş “afet riski” bahanesiyle evini/işyerini yıkacağı insanlara kira yardımına gelince bu kadar istikrarlı değil, “yapılabilir” diyor sadece. Taze taze de TOKİ’nin yaptırdığı statlardaki yolsuzluklar var gündemde. Sayıştay, Sivas ve Malatya’da yapımı devam eden stadyumların sözleşmede 385 bin TL olması gereken kale direkleri, korner direkleri ve saha çizgilerinin maliyeti 5.6 milyon TL’yi bulunca TOKİ’yi uyardı. Sadece iki statta binlerden milyonlara… VAATLER‹ KEND‹ CEB‹N‹ DOLDURUYOR İşte Erdoğan ve son icraatları. Lafa gelince 77 milyonun tamamını çok seviyor, ama üzerine titredikleri başka. Yolsuzluk iddialarının merkezindeki patronların “müteşebbis ruhları zedelenecek” diye korkuyor. Her birinden talan dökülen projelerini de “ne desem yerler” tavrıyla her yerde pazarlıyor. Bitlis mitinginde İstanbul’daki Marmaray’dan, çevre yolundan, Malatya’dakinde 3. havaalanından, Tokat’ta 3. köprüden bahsediyor. Kime ne? Vaatleri de dönüyor dolaşıyor kendi cebini dolduruyor.

KISA KISA Ankara Devlet Tiyatrolar›'n›n 50 y›l› aflk›n süredir kulland›¤› ‹rfan fiahinbafl Atölye Sahnesi'nin arazisindeki 60 y›ll›k a¤açlar, ‹vme Yap› adl› inflaat firmas› taraf›ndan geceyar›s› operasyonuyla kesildi. Tiyatro sanatç›lar› ve emekçileri avukatlar›yla alana gelerek y›k›m› durdurdu. Ellerinde Orman Bakanl›¤›’n›n raporu oldu¤unu ve a¤açlar›n ancak izne tabi olarak kesilebilece¤ini aktaran avukatlar, kooperatifin de Devlet Tiyatrolar›’na açt›¤› herhangi bir tahliye davas› olmad›¤›n›n alt›n› çizdi. Kuzguncuk Bostan›’n›n korunmas› için mücadele veren Kuzguncuklular Derne¤i, Vak›flar Genel Müdürlü¤ü’nün bostan› yeniden ihaleye ç›karmas› ile tekrar direniflte ve nöbette. ‹hale tarihi olan 12 Mart’ta Vak›flar 2. Bölge Müdürlü¤ü önünde eylem yapt›lar. ‹haleyi alan Üsküdar Belediyesi, kap›s›na dayanan Kuzguncuklulara bostan›n onlar›n istedi¤i gibi yeflil kalaca¤›n› söylemek zorunda kald›. ‹stanbul’da Hitit izlerinin bulundu¤u Bathonea Antik Kenti’nin ören yeri olaca¤›n› ö¤renen ‹Ü, üniversiteye ait binalar›n yenilenmesi ve sosyal tesisler yap›lmas› karfl›l›¤›nda ören yeri olacak bölgeyi konut yapmas› için TOK‹’ye devretti. Bu alan›n Bathonea bile olmad›¤›n› ileri süren üniversite, kaz›lar›n abart›ld›¤› görüflünde.

Kartal, Maltepe, Pendik: ‘Bittin sen usta’ M altepe, Kartal ve Pendik halkı 2 Mart’ta Kartal Meydanı’nda buluşarak, yaşam alanlarını yağmalayan iktidara karşı bir eylem gerçekleştirdi. Binlerce kişinin katıldığı eylemde halk, Cevizli Tekel Alanı’nın özel üniversite olarak yapılaşmaya açılmasına, kent merkezlerinin riskli alan ilan edilerek

ranta açılmasına, kentsel dönüşümle yoksulların kent merkezinden sürülmesine, kıyıların doldurulup, halka kapatılmasına, kamu alanlarının ayrıcalıklı imar planları ile ranta kurban edilmesine, parkların, meydanların kamunun kullanımına kapatılmasına, tarihi ve kültürel değerlerin yok edilmesi-

ne karşı ses çıkardı. Tayyip Erdoğan’a ‘Bittin sen usta’ diye seslendi. Eylemde Kartal ve Maltepe-Pendik kolları olmak üzere iki güzergahtan yüründü, Kartal Meydanı’nda buluşuldu. Burada Taksim Dayanışması’ndan Mücella Yapıcı kitleye konuşma yaparak, yolsuzluktan tu-

tuklananların tahliyelerine değindi. Kartal, Maltepe ve Pendik Dayanışmaları Dayanışmalar adına Esin Köymen de bir açıklama yaparak parkların, meydanların, kıyıların, ormanların, mahallelerin, tarihi ve kültürel varlıkların yağmalanmasına izin vermeyeceklerini vurguladı.

‹stanbul Mimarlar Odas›, Emek Sinemas› inflaat›n›n Koruma Bölge Kurulu kararlar›na ayk›r› olarak sürdürülmesi ve kaz› uygulamalar› s›ras›nda gerekli tedbirlerin al›nmayarak çevredeki tarihi binalar›n zarar gördü¤ü gerekçesiyle yetkililer hakk›nda suç duyurusunda bulundu.


10

DÜNYA 15 Mart 2014 / 30 Mart 2014

Halk›n Sesi

E M P E R YA L İ Z M İ N Y E N İ O R TA D O Ğ U H E S A B I A K P ’ Y E U Y M A D I

AKP artık “teröre destek veren hükümet” VECİH CUZDAN

Emperyalizmin aktif taşeronu AKP, bölgede istikrara 'model' olması istenirken istikrarsızlığın kilit taşı oldu. Siyasal İslam’ın bölgedeki hamileri Katar ve AKP “teröre destek veren yönetimler” pozisyonuna düşürüldü. Batı için tehdit teşkil ettiği vurgulanan Erdoğan ve AKP için işler hiç iyi gitmiyor

2

009’da Davos’ta, İsrail Cumhurbaşkanı Peres’e ‘One minute’ çıkışıyla ‘Arap sokağı’nda ivmesi yükselen Erdoğan, her fırsatta kendisini Ortadoğu’nun lideri olarak görmeye başlamıştı. Erdoğan hükümeti, İsrail karşıtı güçler olan Suriye, İran ve Hamas ile ilişkileri bu temelde yoğunlaştırdı, ancak arka planda İsrail ile ekonomik ve askeri ilişkiler sürdürdü. AKP’nin ‘komşularla sıfır sorun’ politikası Suriye’de başlayan iç savaşla son buldu. Özellikle cihatçı çeteleri bölgede palazlandıran, Esad yönetiminin düşmesini sağlayamayınca da Suriye’ye batının askeri müdahalesini meşru kılmaya çalışan Erdoğan hükümetinin çabaları sonuç vermedi. Üstelik uzun Suriye sınırı boyunca önemli ölçüde cihatçı Türkiye topraklarında yedeklendi. Tunus, Mısır ve Suriye’deki çalkantıların ardından bölgenin emperyalizme yeniden entegre edilmesi sürecinde AKP’nin rol model olarak önerildiği Müslüman Kardeşler (İhvan) örgütlenmeleri ön plana çıkarıldı. Katar destekli İhvancıların öncülüğündeki eylemler de yine Katar sermayeli El Cezire aracılığıyla dünyaya servis edildi. Ancak İhvan’ın buralardaki kolları Katar’ın umduğu etkiyi hiçbir zaman yapamadı. Tunus’ta Ennahda’nın etkisi sınırlı kaldı, Mısır’da İhvan iktidarı Suudi destekli darbeyle devrildi,

AB’den ‘üyeliği askıya alırız’ tehdidi 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarının kilit noktalarından olan Avrupa Birliği Bakanlığı ile Bakan Egemen Bağış’ın, hasarlı AB ilişkilerine etkisi ağır oldu. Operasyon sonrasında Erdoğan’ın gözden çıkardığı dört bakandan biri olan Bağış için soruşturma dahilinde hazırlanan fezlekede sayfalarca yer ayrılmıştı. Bu gelişmeler üzerinde Avrupa Komisyonu, Bağış’ın AB Bakanı olduğu dönemde, usulsüz ihale ve personel alımı iddiaları için soruşturma başlattı. Türkiye’nin Brüksel’deki daimi temsilciliği, AB Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve Ulusal Ajans Başkanı Bülent Özcan’a gönderilen 20 Ocak 2014 tarihli mektupta, Ulusal Ajans’ta yürütülen Hayat Boyu Öğrenme ve Gençlik Programları ile ajansın ihale ve personel alımlarını kapsayan soruşturmanın AB Bakanlığı’na da uzanabileceği belirtildi. Erdoğan’ın 22 Ocak tarihindeki Brüksel temasları AB yetkililerini tatmin etmezken, Avrupa Birliği-Türkiye Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanı Helene Flautre, Erdoğan'ın Türkiye'deki siyasi gelişmelerle ilgili sorulara "ikna edici" cevaplar veremediğini söylemişti. Bu gelişmenin ardından Avrupa basınında Türkiye’nin AB üyeliğinin askıya alınabileceğine dair haberler yapıldı. İngiliz Times gazetesine

demeç veren Avrupa Parlamentosu üyelerinden Andrew Duff “Şu anda gerçek bir katılım süreci varmış gibi yapmak maskaralıktan başka bir şey değil. Süreç Sonbaharda askıya alınmazsa sürpriz olur” dedi ve gerekçe olarak “Erdoğan’ın otokratik yönetime kaymaya başladığına dair kaygıları” gösterdi. Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, “Türkiye, Şanghay Beşlisi ya da Afrika Birliği’ni değil AB’yi referans alıyor” sözleriyle tepkileri azaltamadı ve Avrupa Parlamentosu (AP) Genel Kurulu, 2013 Türkiye ilerleme raporunu 153’e karşı 475 oyla kabul etti. Raporda AKP’nin yargı bağımsızlığını ihlal ettiği ve Kopenhag kriterlerinden uzaklaştığı belirtildi. Ayrıca AB Komisyonu’nun genişlemeden sorumlu üyesi Stefan Füle de Türkiye İlerleme Raporu’nun görüşmelerinde, “Berkin Elvan için çok üzgünüm. Türkiye halkı daha fazla demokrasi talep ediyor. Halkın bu çağrısını duyuyorum. Çalışmalarımda bu çağrı bana rehberlik edecek” açıklamasında bulundu. Dışişleri Bakanlığı ise AP raporu hakkında yaptığı açıklamada ‘güçler ayrılığı ve yargının bağımsızlığı için yapılmakta olan çalışmaların AB kurumları ve yetkililerince yeterince anlaşılamadığı’ belirtildi.

Suriye’de ise sahayı elde tutan El Kaide uzantılı örgütlerin etkisiyle İhvan’ın ciddi bir etkisi kalmadı. Katar’ın bu süreçteki en önemli ortağı AKP de, kendi modelini İhvan’a önererek ülke iç siyasetlerine müdahaleden geri durmadı. Mısır’da ordunun yaptığı 3 Temmuz darbesi, sadece İhvan ile Muhammed Mursi değil aynı zamanda Katar ve AKP’ye de yapılmış bir darbeydi. Mısır’da darbe yönetimi, süreci Mursi’nin yargılanmasıyla başlattı, İhvan’ın ve Hamas’ın yasaklanmasıyla devam ettirdi. Mısır’daki darbe Körfez monarşileri arasındaki derin kriz dinamiklerini de harekete geçirdi. Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Bahreyn tarafından oluşturulan Katar karşıtı ittifak bir dizi yaptırım uyguladı. İlk olarak 5 Mart’ta, İhvan’a desteğinden dolayı Katar’daki büyükelçiler çekildi, Suudi Arabistan bir adım daha ileri giderek İhvan’ı, Suudi Hizbullah’ı, Yemen’deki Husi milislerini, Suriye’deki El Kaide uzantıları El Nusra Cephesi ve Irak Şam İslam Devleti’ni terör örgütleri listesine aldı. Erdoğan ise, 6 Mart’ta Katar Emiri Şeyh Tamim Bin

Hamad El Tani ile telefon görüşmesi gerçekleştirerek bölgedeki en önemli müttefikini teselli etti. Ancak Katar’ı ‘teröre destek veren ülke’ pozisyonuna getiren bu hamle aynı zamanda AKP aracılığıyla Türkiye’yi de aynı pozisyona getirdi. Katar ile Suudiler arasında en önemli krizlerden biri Suriye’deki savaş. Körfezin iki monarşisi arasında görüş ayrılığı, Suriye’deki cephelere de yansıdı ve 2014 yılı başından itibaren kuzey bölgelerindeki cihatçı çeteler aralarında şiddetli çatışmalara girişti. Bu durumu lehine çeviren Suriye yönetimi özellikle Şam kırsalı ve Halep’teki cihatçılara karşı önemli başarılar elde etti. Savaşın başından beri ortak tavır alan Katar ve Türkiye’nin İhvancı politikası bugün itibariyle bölge için rol modellikten çıktı. Körfez monarşilerinin ibresi ise ABD’nin yeni Suriye politikası ekseninde öncelikli sorun olan ‘El Kaide ve uzantılarına’ yönelik tavra evrildi. Emperyalistler NATO müttefiki Türkiye’den kolay kolay vazgeçmeyecek lakin aynı durum Erdoğan ve AKP hükümeti için geçerliliğini kaybetti.

Tayyip’in Katar’la ‘duygusal’ ilişkisi Erdo¤an 2005 y›l›nda, Türkiye'deki özellefltirme ihaleleri için ç›kt›¤› Körfez turu kapsam›nda ilk olarak Katar'a gitmiflti. Bu dönemle birlikte AKP’nin Katar ile iliflkisi hem siyasi hem ekonomik olarak güçlü bir iflbirli¤i fleklinde tecelli etti. Bugün ise D›fliflleri Bakanl›¤› verilerine göre, Katar’da 30’dan fazla Türk flirketi faaliyet gösterirken, bu flirketlerin Katar’da üstlendi¤i projelerin tutar› da 8,5 milyar dolara civar›nda. Ayr›ca Katar’›n Türkiye’ye boru hatt›yla do¤algaz verme projesi de flu s›ralar gündemde.

‘ABD, Türkiye’nin içişlerine müdahale edebilir’ 17 Aral›k Operasyonlar› sonras›nda imaj› iyice bozulan Baflbakan Recep Tayyip Erdo¤an ve hükümetine karfl› ABD ve AB'nin ihtiyatl› bask›s› art›yor. Son haftalarda ABD ve Avrupa bas›n›nda, 'iktidar›n yolsuzluk tapeleri' ve buna karfl›n AKP'nin yürüttü¤ü sansürcü politika da s›kl›kla iflleniyor. Erdo¤an'›n 6 Mart'ta kat›ld›¤› bir televizyon program›nda, meclisten alelacele geçirilen internet yasas› ile "malum çevrelere çomak soktuklar›n›" söyleyen Erdo¤an, ‘milleti Facebook’a ve YouTube’a yedirtmeyece¤ini” belirtti, bunlar›n kapat›lmalar›n›n ihtimal dahilinde oldu¤unu vurgulad›. Bu sözlere ulusal ve uluslararas› kamuoyu tepki gösterdi. Erdo¤an ise 30 Mart’ta düzenlenecek olan yerel seçimler için yap›lan mitinglerin fianl›urfa aya¤›nda konu hakk›nda zorunlu da olsa ‘yumuflama’ sinyali verdi. D›fl politikada Suriye, ‹srail ve M›s›r gibi konularda ABD’yle ‘model ortakl›k’ de¤erlerinden uzaklaflan AKP, iç politikada Gezi Park› protestolar› ve 17 Aral›k Operasyonlar› sonras› geliflmelerde tak›nd›¤› sert tutumla iyice gözden düfltü. Erdo¤an kat›ld›¤› bir TV progra-

m›nda, 19 fiubat'ta yapt›¤› telefon görüflmesinde Obama’ya, Fethullah Gülen’e dair flikâyetlerini sundu¤unu ve “Mesaj al›nm›flt›r” cevab›n› ald›¤›n› iddia etti. Ancak Hürriyet'ten Tolga Tan›fl ve Zaman'dan Ali H. Aslan, 'Beyaz Saray'daki kaynaklar›na' dayand›rd›klar› haberlerinde, Obama'n›n daha çok 'hukukun üstünlü¤ü' ve ‘bas›n özgürlü¤ü’ üzerinde durdu¤u belirtildi, Erdo¤an'›n 'mesaj al›nm›flt›r' söyleminin Beyaz Saray Ulusal Güvenlik bas›n bürosundan taraflar›na yollanan aç›klama ile yalanland›¤› ifade edildi. Ayr›ca Tan›fl, CIA'n›n Türkiye uzmanlar›ndan Henri Barkey'in "Erdo¤an’›n yalanlanan bu aç›klamas›, ABD’nin Türkiye’nin içifllerine müdahale etmesinin de kap›s›n› açar” sözlerine de yer verdi. fiubat ay› sonunda aç›klanan ABD 2013 ‹nsan Haklar› Raporu'nda, Türkiye'ye 51 sayfa ayr›ld› ve Gezi Park› protestolar›, 17 Aral›k operasyonu ve telefon dinlemeleri gibi konularda a¤›r elefltiriler yöneltildi. Raporda "güvenlik güçlerinin baz› unsurlar›n›n insan haklar› ihlalleri iflledi¤i" kaydedildi, tutuklu gazetecilere ve bas›na yönelik sansüre de¤inildi.

Erdo¤an’›n, fianghay Befllisi ve Çin füzesi gibi ‘sözlü’ ataklar›ndan sonra, Akdeniz’de tek üssü Suriye’de bulunan Rusya’ya yönelik, “E¤er siz Akdeniz hesaplar› yap›yorsan›z, Akdeniz’de zaten en uzun k›y›ya sahip ülkelerden bir tanesi biziz. Yani bunlar› aram›zda bir oturur konufluruz” aç›klamas› yapt›. NATO üyesi bir ülke hükümetinin Rusya ile böylesi bir askeri iliflki kurma olas›l›¤› bulunmazken, Baflbakan Erdo¤an’›n bu ç›k›fllar›yla hamaset yapt›¤› bilinse de ABD’deki rahats›zl›k büyüyor.

“Gül, Erdoğan’a tavır alsın” ABD ve Avrupa bas›n›, s›k›nt›l› ve karmafl›k Türkiye siyasetini oldukça yak›ndan takip ediyor. Ülkedeki siyasi çalkant›lar›n iktidar› yozlaflt›rd›¤›, hükümetin ülkedeki kurumlar ile uluslararas› müttefikleri için de tehlike teflkil etti¤i s›kl›kla vurgulan›rken, yaflananlar s›kl›kla AKP için 'sonun bafllang›c›' fleklinde nitelendiriliyor. ‹ngiltere merkezli Financial Times gazetesi, Erdo¤an’›n görevde kalmas›n›n hukuk üstünlü¤üne ve ülkedeki kurumlara zarar verdi¤i ifade ederek “Cumhurbaflkan› Abdullah Gül’e ‘tav›r almas›’ ça¤r›s›nda bulundu.

Davutoğlu Suriye için şahin, Ukrayna’da güvercin Suriye krizinde ‘s›f›r sorun’ politikas› ‘s›rf sorun’a dönüflen AKP hükümeti, Suriye’de gösteremedi¤i tutarl›l›¤› Ukrayna krizinde gösterdi. 1 Mart’ta Kiev’e giden D›fliflleri Bakan› Ahmet Davuto¤lu, Ukrayna Devlet Baflkan Vekili ve Meclis Baflkan› Aleksandr Turçinov ile görüfl-

tü. Ukrayna ile Rusya aras›nda yaflanan krize dair yapt›¤› aç›klamada: “Bölgede yeni gerilim hatlar› oluflmamas› için ola¤an üstü bir çaba sarf ediyoruz. Rusya ve Ukrayna bizim iki önemli stratejik orta¤›m›zd›r. Bu gerilimin düflmesi noktas›nda Türkiye üzerine düfleni yapacakt›r” dedi.


11

SOKAĞIN SESİ 15 Mart 2014 / 30 Mart 2014

Halk›n Sesi

Berkin’e sözümüz var

‘Hesabını soracağız’ 269 gündür direnen ve 11 Mart’ta hayatını kaybeden Berkin için halk, onlarca ilde sokakları doldurdu. Öğrenciler derslerini boykot ederek alanlara aktı, meydanlar Gezi’yi hatırladı. Yüz binler Berkin’in katillerinden hesap sormak için AKP binalarına, seçim bürolarına yürüdü MURAT DURAL

269

gündür direnen ve 11 Mart saat 07.00 civarında hayatını kaybeden Berkin Elvan için tüm kentler direnişe geçti. Birçok yerde liseliler ve üniversiteliler haberi alır almaz ders bıraktı, anma etkinlikleri düzenledi. Ankara’dan başlayan ekmekle oturma eylemleri tüm Türkiye’ye, Antalya’ya, Bursa’ya, Eskişehir’e, Giresun’a, İzmir’e, Hopa’ya yayıldı. Haziran İsyanı’nda olduğu gibi, eylem çağrıları ardı ardına geldi, akşam saatlerine koyulan eylemlerde meydanlar Gezi’yi hatırladı, hatırlattı. İlk gün, kentlerde en kitlesel direnişler gerçekleşti. Eskişehir’de on binin üzerinde kişi Ali İsmail’in ve Berkin’in hesabını sormak için AKP binasına yürüdü. İzmir’de, binlerce kişi saatlerce direndi. Polis direnişçileri gözaltına almak için binalara sıkıştırmak zorunda kaldı. Adana, Bursa, Çanakkale, Edirne, Trabzon Berkin için ayağa kalktı. Binlerce kişi sokakları boydan boya doldurdu. 40 KENTTE EYLEM Berkin’in hayatını yitirdiği gün yaklaşık 40 şehirde eylem düzenlendi. Antep, Bartın, Bilecik, Bolu, Diyarbakır, Kayseri, Tekirdağ, Zonguldak ve pek çok ilde binler bir araya geldi. Berkin’in katili polis AKP seçim bürolarının, il binaları-

nın korumalığını üstlendi, direnişçilere saldırdı. Adana, Antalya, Bursa, Eskişehir, Kocaeli, Samsun, Niğde’de AKP binaları, seçim büroları hedef alındı, AKP’nin propaganda malzemeleri kullanılamaz hale getirildi. BAR‹KATLAR KAT‹LLERE KARfiI 11 Mart Anadolu eylemleri öfkenin ve kitleselliğin en yoğun olduğu gün oldu. Adana’da direnişçiler tıpkı Haziran İsyanı’ndaki gibi direnişi şehir merkezine yaydı. Adana’da Atatürk Caddesi, Antakya’da Armutlu sokakları direniş alanına dönüştürüldü. Antalya’da polise karşı direniş yaklaşık iki saat sürdü, Muğla’da AKP binasını koruyan polise taşlarla karşılık verildi. Mersin’de toplanma yerine yürüyen halk, yan yoldan yürüyen terörle mücadele ve güvenlik şube ekiplerini kovaladı. Polis saldırısına karşı havai fişekler, Adana’da, Antalya’da, Denizli’de, Eskişehir’de ve İzmir’de kullanıldı. Emniyete yürüyen Dersim halkı, taşlarla direndi, bir akrebin etrafını sardı. Berkin’i vuran polis, halka gazla, plastik mermiyle, copla, tazyikli suyla saldırdı. Armutlu’da gözaltına alınan Ahmet Atakan’ın arkadaşı Caner Sönmez’i polis darp etti. Caner’in kafasına iki dikiş atıldı. Mersin’de TOMA iki kadına çarptı. Gözaltındaki arkadaşlarını bekleye-

rek oturma eylemi yapan direnişçilere dahi polis saldırdı. Adana’da DİHA muhabirinin ayağını TOMA ezdi. ‘BU YÜZLERE ‹Y‹ BAKIN’ Diyarbakır’da şu slogan sistematik devlet şiddetini ve AKP faşizmini özetliyordu: “Medeni’den Berkin’e katilleri tanıyoruz.” Bolu halkı ise HDP saldırılarını örnek göstererek “saldırılar olabilir” diyen polise karşı direnişçilerin resimlerini gösterdi ve şunları söyledi: “Bu yüzlere iyi bakın çünkü bu yüzler peşinizi bırakmayacak.” ÜN‹VERS‹TELERDE ‘BERK‹N’ SESLER‹ İstanbul ve Ankara’nın birçok üniversitesinde olduğu gibi Anadolu’da da isyanın genişletici unsuru

üniversiteliler oldu. Bursa’da Berkin’in hayatını kaybettiği gün Uludağ Üniversitesi'nde "Ekmek fabrikası" açmaya gelen AKP Bursa Belediye Başkanı Recep Altepe üniversiteden "Berkin için ekmek almaya geldik" sloganlarıyla üniversiteden kovuldu. İzmir’de 12 Mart’ta binlerce kişi Ege Üniversitesi kampusundan başlayarak Bornova AKP binasına yürüdü. Birçok fakülteden yapılan yürüyüşler kampus çıkışında birleşti, eyleme liseliler de katıldı. Binlerce kişi AKP ilçe binası önünde sloganlar attı, alandan sivil polisleri kovdu. Eskişehir Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi’nde başlayan boykot, tüm fakültelerin gezilmesiyle yüzleri buldu ve üniversiteliler şehir merkezinde 12 Mart akşamındaki

eyleme çağrı yaptı. Adana, Antalya, Aydın, Isparta, Kocaeli, Manisa, Mersin, Samsun, Trabzon, Zonguldak ve daha birçok şehirde de üniversiteliler ayağa kalktı. L‹SEL‹LER ÖRNEK OLDU Anadolu illerinde liseliler eylemin birinci, ikinci ve üçüncü günlerinde düzenledikleri boykotlarla, anmalarla, yürüyüşlerle örnek oldu. Dersim’de, Mersin’de, Antakya’da, İzmir’de örgütlenen liseliler binler olup derslerine girmedi, sokaklara çıktı. Antakya’da liseliler 12 ve 13 Mart günlerinde şehir merkezinin tüm mahallelerini dolaştı. Okul yöneticilerinin liselileri engellemeye çalıştığı yerde, okulların içine girip arkadaşlarını alarak eyleme devam ettiler. 13 Mart günü ilköğretim öğrencileri de liselileri aratmadı, giderek büyüyen eylemler gerçekleştirdi. Samsun Milli Piyango Anadolu Lisesi öğrencileri, Berkin’in katledilmesini kantinlerinde kuru ekmek yiyerek protesto etti, okul bahçesinde anma gerçekleştirdi. BERK‹N D‹REN‹fiLERLE U⁄URLANDI Berkin Elvan’ın İstanbul’da cenazesinin kaldırıldığı 12 Mart’ta Anadolu’nun birçok ilinde halk Berkin olup sokaklara aktı. İstanbul’daki cenazesinden sonra yüz

binlere TOMA’larla saldıran polis 12 Mart günü Anadolu’daki saldırılarına da erken başladı. Denizli’de Pamukkale Üniversitesi’ndeki boykotu sokaklara taşıyan öğrenciler TOMA’yla karşılaştı. İzmir’de demokratik kitle örgütlerinin sabahki açıklamasına TOMA saldırdı, İzmirliler polis barikatını aşarak Konak Meydanı’na ulaştı. Zonguldak’ta seçim bürosuna yürüyenlere de polis saldırısı oldu. Berkin’i vurduğu gaz bombalarıyla kitleleri durdurmaya çalışan polise karşı yine barikatlar kuruldu. Kocaelililer bir gün önce gözaltına alınan arkadaşlarını adliyeden alarak AKP binasına hesap sormaya gitti. Yüzlerce kişinin barikata yüklenmesi sonucunda polis AKP binası önünde sıkıştı. Antakya barikatlarını polis geçemedi. Barikata yaklaşmaya çalışan bir TOMA taşlarla geri püskürtüldü. Eskişehir’de bir çöp kamyonu polise karşı barikat oldu. İzmir’de Basmane-Kıbrıs Şehitleri arasına onlarca barikat kuruldu. Tarsus halkı “Berkin Elvan ölümsüzdür” çelengini emniyet önüne bıraktı. Eylemler, 3 gün boyunca Malatya’dan Sakarya’ya, Erzincan’dan Roboski’ye kadar yayıldı. Direnişin 3. gününde Eskişehir’de, Çanakkale’de anma etkinlikleri düzenlendi. Roboskili anneler Perşembe günü kaybettikleri yakınlarıyla beraber Berkin’i de andı.

Ankara Berkin’i direniflle u¤urlad› Berkin Elvan Ankara’da Kızılay Meydanı’nın zapt edildiği, kitle militanlığının çeşitli alanlara yayıldığı, eylem biçimlerinin arttığı bir direnişle uğurlandı

H

aziran İsyanı’nın “15’indeki fidanı” Berkin Elvan’ın 269 gün sonunda uyanamaması sonucunda tüm Türkiye’de olduğu gibi Ankara’da da halk yeniden uyandı. Başkentin meydanları, caddeleri, mahalleleri, üniversite ve liseleri çeşitli eylem

biçimleri ve direnişlerle Haziranı anımsatan günlere tanıklık etti. Ankara’da Berkin Elvan Direnişi’ne giden süreçte 1 Mart dönüm noktasıydı. Tayyip-Bilal Erdoğan’a ait olduğu öne sürülen ses kaydının yayımlanmasından sonra 1 Mart’ta yolsuzluk, hırsızlık, internet sansürüne karşı eylem yapıldı. Haziran İsyanı’nın kazanımı Güvenpark’ta bir süredir “basın açıklaması” yapmakla yetinen Ankara muhalefeti, biriken öfkesini “AKP’yi sıfırlama” eyleminde alana yansıttı. Kızılay Meydanı binlerce kişi tarafından zapt edilirken, ana cadde ve ara so-

kaklar direniş alanına çevrildi. Polis, direnişçileri bir türlü dağıtamadı. Dört bir yandan “Katiller” bağırışlarıyla kovuldu, TOMA’lar direnişçilerden kaçtı. YEN‹DEN KIZILAY Berkin Elvan’ın ölümünden sonra ilk ses Ankara’dan geldi. Sabahın erken saatlerinde ekmeği ve “Ben Berkinim” yazısıyla Güvenpark merdivenlerine oturan bir Halkevci, birkaç saat içerisinde sadece binleri yanında bulmakla kalmadı, tüm Türkiye’ye yayılan bir eylem biçimini tetikledi. Güvenpark buluşmalarının her ikisinde de öfke parka

sığmayarak Kızılay Meydanı’na taştı. Ankara Emniyeti 1 Mart’tan edindiği tecrübe ile çok sert saldırılar gerçekleştirdi. Meydanın yanı sıra ara sokaklardan da hareket ederek direnişçilerin toplanmasını engellemeye çalışan polis, çok sayıda eylemciyi işkenceyle gözaltına aldı. Yine de Kızılay direnişleri saatler sürdü. 1 Mart ile 11-12 Mart günlerinde Ankara Dayanışması gibi örgütsel formların ve forum çağrılarının etki alanının Haziran’dan bu yana daha da genişlemiş olduğu görüldü. YEN‹DEN SOKAK Kızılay direnişleri sonrasının adresi Kennedy Caddesi

de kitlesel buluşmalara ev sahipliği yaptı. Polisin Kızılay’ı aratmayan sertlikteki saldırılarına direnişçiler ile bölge halkı dayanışma içinde karşı koydu. AKP’nin Tuzluçayır bölgesinde bir savaş üssüne dönüştürdüğü Cami-Cemevi inşaatı ise Mamaklıların hedefiydi. Üç gün boyunca öğle saatlerinden gece yarılarına kadar süren direnişte uzun zamandır yakalanamayan kitlesellik yakalandı. ÜN‹VERS‹TE AYAKTA Üniversite ve liseler ders boykotlarıyla Berkin’i selamladı. “Emri Berkin’den aldık, Başbakanlığa yürüyoruz” di-

yen ODTÜ’lüler o kadar hızlı örgütlendi ki, polis kapanan Eskişehir Yolu’nda saldırabildi. Cebecililer de polisin tüm saldırılarını püskürterek Kızılay’a yürüdü. Ankara üniversiteleri, özel okulların da etkin katılımıyla “ODTÜ Ayakta” sürecini aşan yaygınlıkta boykotlar gerçekleştirmiş oldu. ‹MZAYI L‹SEL‹LER ATTI Kuşkusuz 11-12 Mart’ın parlayan öznesi liselilerdi.

Mamak, Keçiören, Dikmen ve Batıkent’te ders boykotları ilan eden liseliler, sıra arkadaşlarını kaybetmenin öfkesini hızla biriken tecrübe ile bütünleştirdi. Baretiyle, maskesiyle, sapanıyla çok daha hazır alanlara çıkan liseliler barikatları el birliğiyle kurdu, havai fişekleri kullanmaya başladı, TOMA ve akreplerle kedinin fareyle oynadığı gibi oynadı. Liseliler, direngenlikte üniversite gençliğine yetişmeye başladıklarının işaretini verdi.


SOKAĞIN SESİ

ÜRET EN BİZİZ YÖNET EN DE BİZ O LACAĞIZ

15 Mart 2014 / 30 Mart 2014

12 Halk›n Sesi

Berkin Haziran’a yakışır uğurlandı

Berkin, 269 gün süren direnişin ardından hayatını kaybetti. Direnişçiler, Berkin’e, mücadelesine, Haziran İsyanı’na sahip çıktı, ailenin “İstanbul ayağa kalk” çağrısına yanıt verdi. Berkin’i yitirdiğimiz 11 Mart ve defnedildiği 12 Mart’ta İstanbul’da liseliler, üniversiteliler boykot eylemleri yaptı. Mahalleler, kent merkezleri direniş alanına çevrildi. İstanbul bu kez Berkin için, katillerden, hırsızlardan hesap sormak için sokaklara döküldü

P

olis tarafından gaz fişeği ile vurulan Berkin Elvan, 269 gün direndi. Berkin, 11 Mart günü komadayken girdiği 15 yaşında hayatını kaybetti. Ölümünden bir hafta önce sağlık durumu kötüye giden Berkin’in ailesinin “Berkin sizi bekliyor. Gelin ve direnin diyor. Yeter artık ayağa kalk İstanbul” çağrısı İstanbul’u sokaklara döktü. Hafta boyunca hastane önünde nöbetler tutuldu, polis biber gazıyla nöbete saldırıp 10 kişiyi gözaltına aldı. Berkin’in hayatını kaybettiği gün İstanbul ve ülkenin her yerinde isyan vardı. Onu takip eden cenaze günü Haziran İsyanı’ndakine benzer kalabalıklara ve çatışmalara sahne oldu. “Katili biliyoruz” diyen yüz binler, katillerden ve hırsızlardan hesap sordu.

HER YER DİRENİŞ 11 Mart’ta sadece İstanbul’da onlarca lisede eylem yapıldı. Pek çok liseli boykot yaparak okullarında derslerine girmedi. Devlet ve vakıf üniversitelerinde öğrenciler anma etkinlikleri ve yürüyüşler düzenledi. Berkin Elvan’ın Adli Tıp’a oradan da Okmeydanı Cemevi’ne getirilen cenazesine İstanbullular eşlik etti. NTV önünde tek kişiyle başlayan eylem onlarca kişinin katılmasıyla büyüdü. Kartal Hukukçular Derneği ve Çağdaş Hukukçular Derneği, Anadolu Adliyesi’ni eylem alanına çevirdi. Devrimci Öğretmen’in çağrısı ile Kadıköy’de buluşanlar Berkin Elvan için uzun süre İskele Meydanı’nda anma gerçekleştirdi. LİSELER, ÜNİVERSİTELER BERKİN İÇİN BOYKOTTA Koç Üniversitesi öğrencileri hem kampuslarında hem de sokaklarda anma eylemleri yaptı. Marmara Üniversitesi Bahçelievler Fakültesi Berkin için boykot yaptı. İTÜ Maçka Kampusu’nde yapılan eylemden sonra üniversiteliler, Beşiktaş’a doğru yürüyüşe geçti. İTÜ Taşkışla öğrencileri ve hocaları da Beşiktaş’a yürüdü. Marmara Üniversitesi

Haydarpaşa Kampusu’nda yine OHAL uygulandı. Üniversiteliler içeri alınmadı. Bilgi, Sabancı, Özyeğin, Doğuş üniversiteleri öğrencileri Berkin için direnişteydi. Mimar Sinan Üniversitesi öğrencileri Berkin için boykot örgütledi. İstanbul Üniversitesi’nin tüm kampuslarında eylemler, anmalar yapıldı. İTÜ yurtlarından Berkin için sokaklara dökülen üniversiteliler Büyükdere Caddesi’ni kesti. Kadıköy’de liseliler yürüdü. Ahmet Sani Gezici Lisesi öğle teneffüsünde yoklama defterlerini alarak okul bahçesinde Berkin’in katillerinden hesap soracaklarını söyledi. Pek çok liseli de Okmeydanı Hastanesi’ne akın etti. İSTANBUL BERKİN’E SAHİP ÇIKTI Gün boyu süren boykot ve oturma eylemlerini akşam saatlerindeki yürüyüşler ve çatışmalar takip etti. Taksim, Osmanbey, Kadıköy, Avcılar, Kartal, Sarıgazi, Gazi’de polis saldırılarına karşı uzun süreli direnişler yaşandı. Beşiktaş’ta binlerce eylemci Taksim’e yürümek istedi. Polis Harbiye’de eylemcilere saldırınca, eylemciler çevre bölgelere dağılıp uzun süre direnişi sürdürdü. Gecenin ilerleyen saatlerinde çoğu kadın olan direnişçiler Barbaros Bulvarı üzerinde eylem yaptı. Binlerce kişi, HDP’nin çağrısıyla bir araya gelerek İstiklal Caddesi üzerinden Taksim’e yürümek istedi. Fransız Konsolosluğu önüne geldiğinde polis barikatı ile durduruldu. Eyleme polis saldırdı. İstiklal civarında uzun süre direniş gerçekleştirildi. CENAZEMİZ VAR KAPALIYIZ Beylikdüzü halkı E5’i trafiğe kapatırken, Avcılar’da saatlerce süren direnişte Kanada vatandaşı bir kadının elmacık kemiği ve çenesi polisin attığı gaz fişeği ile kırıldı. Kocamustafapaşa Dayanışması’nın çağrısıyla sokağa çıkan 3 bin kişi de mahalle içinde bir yürüyüş gerçekleştirdi. Meydanın adını “Berkin El-

van Meydanı” olarak değiştirdi. Kadıköy sokakları direniş alanı oldu. Barlar Sokağı’ndaki neredeyse tüm işletmelerin “Cenazemiz var, kapalıyız” yazısı ile kepenk kapattığı Kadıköy’de saatlerce polis saldırısı ve ona karşı direniş vardı. Kadıköy’ün mahallelerinde yeniden tencere-tava sesleri duyuldu. Okmeydanı esnafı da gün boyu kepenkleri kapattı. Gaziosmanpaşa halkı dilek feneri uçurup Berkin Elvan’ı andı. Esenyurt halkı, Esenyurt Halkevi’nin çağrısı ile sokağa çıktı. Maltepe ve Gülsuyu da Gezi’den beri ilk kez yakaladığı kitlesellikle sokağa döküldü. Sarıgazi binlerce kişiyle eylem yaptı. Polis saldırısına havai fişeklerle direnen halk, Berkin Elvan’a sahip çıktı. Gazi mahallesinde de çatışmalar yaşandı. AKP SEÇİM BÜROLARINDA BİNLERCE BERKİN ELVAN Beykoz halkı, AKP seçim bürosuna yürüdü, İkitelli muazzam bir kalabalıkla AKP’nin karşısına dikildi. Kartal’da 5 bin kişi eyleme geçti. “Katil polis Kartal’dan defol” sloganlarına polis, plastik mermi ve biber gazı ile saldırarak yanıt verdi. Kadıköy’den eylemden dönenler Kozyatağı metro durağında silahlı faşistlerin saldırısına uğradı. AKP karşıtı sloganlar nedeniyle silah çeken faşistler, eylemciler tarafından etkisiz hale getirilip olay yerine yarım saat sonra gelen polise verildi. Ertesi gün haklarında suç duyurusunda bulunuldu. Beşiktaş’ta, Kartal’da ve pek çok eylemde AKP seçim büroları tahrip edildi, yollarda AKP’nin seçim bayrakları indirildi. Avcılar’da AKP’nin iki seçim otobüsü devrildi, bir tanesi yakıldı. İSTANBUL CENAZE İÇİN OKMEYDANI’NDA Cenaze günü 12 Mart, eylemlerle başladı. Gazi Katliamı’nın yıldönümünde Gazi halkının 9.00’da yaptığı yürüyüş ve ardından yapılan mezarlık anması günün ilk eylemiydi. Gazi halkı buradan cenaze için

Yüz binlerin u¤urlad›¤› Berkin’in cenazesine polis sald›rd›

Okmeydanı’na geçerken kentin her yerinden yurttaşlar akın etmeye başlamıştı. Gazi İlköğretim Okulu’ndaki çocuklar da pencerelere çıkıp “Berkin Elvan ölümsüzdür” sloganları ile eyleme katılmak istedi. İdare izin vermedi. Okmeydanı Cemevi önündeki “Çocuk gülüşün hep içimizde kalacak. Berkin Elvan mücadelemizde yaşayacak” pankartı, gün boyu yüz binlerce kişiyi selamladı. Mimar Sinan Bomonti Kampusu Bilgi Üniversitesi Santral Kampusu, İstanbul Üniversitesi, Marmara Üniversitesi, İTÜ Maslak Kampusu kimi zaman yolu trafiğe kapatarak yaptıkları yürüyüşler sonrası Cemevi’ne geldi. ÖLDÜRDÜKÇE ÇOĞALIYORLAR… ÇHD’li avukatlar, duruşmaları, liseliler ikinci günde okulları boykot ederek Cemevi’ne geldi. Ancak yüz binlerle ifade edilen kalabalık Okmeydanı’na sığmadı. Metrobüs yoluna kadar yığılan kalabalık, cena-

zenin kaldırılmasının ardından, yürüyüş güzergahı üzerindeki Cevahir Alışveriş Merkezi önündeki on binlerle buluştu. Buradan Feriköy Mezarlığı’na doğru harekete geçen direnişçiler “Katil Erdoğan” sloganları attı. Eylemde Gezi’de yitirilen direnişçilerin aileleri Sami ve Gülsüm Elvan’ın koluna girdi. Gülsüm Elvan, “Benim çocuğumu Allah almadı, Erdoğan aldı” dedi. SALDIRI TALİMATI GİBİ TEŞEKKÜR Taksim Dayanışması, defin töreninin ardından her şeyin başladığı yere, Taksim’e yürüyeceklerini duyurdu. Polis, Berkin’in misketler ve karanfillerle defnedilmesini beklemeden, mezarlığa sığmadıkları için Pangaltı’da bekleyen kitleye katliam yapmak ister gibi saldırdı. O andan sonra gün boyu Türkiye’nin çeşitli illerinde yeniden eylem yapılması kararları alındı. Saldırıdan hemen önce de Vali Mutlu “Berkin Elvan toprağa verildi. Büyük bir katılımla gerçekleşen törende şu ana

kadar özen gösteren herkese ve emniyete teşekkür ederim” tweeti attı. Pangaltı’dan Kurtuluş, Dolapdere, Tarlabaşı, Taksim, Cihangir, İstiklal çevresine çekilen direnişçiler saatlerce direndi. Cevahir AVM içine sığınan direnişçilere biber gazı atıldı. Direnişin en uzun süreli yaşandığı Kurtuluş’ta AKP seçim bürosu kullanılamaz hale getirildi. Polis saldırılarında gaz kapsülleri ve plastik mermiler pek çok kişiyi yaraladı. Taksim’de 16 yaşlarında bir pilavcı ağır yaralandı. Onlarca kişi de gözaltına alındı. BERKİN DİRENİŞİ TARİHE YAZILACAK İstanbul Haziran 2013’e benzer bir isyanla, 11-12 Mart tarihini “Berkin Elvan Ölümsüzdür. Katil, hırsız AKP hesap verecek” sloganıyla tarihe not etti. Berkin’in babası Sami Elvan“Berkin’i artık sonsuzluğa uğurladık. Berkin’im gitti ama milyonlarca Berkin’im var artık” dedi.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.