203

Page 1

A-PDF Merger DEMO : Purchase from www.A-PDF.com to remove the watermark

Halkevci Kad›nlar 8 Mart’a ça¤›r›yor “Art›k Yeter Biz Var›z Sokaktay›z, isyanday›z” diyen Halkevci Kad›nlar 8 Mart Dünya Kad›nlar Günü’ne haz›rlan›yor. ‹l il eylem programlar›:

Ankara : Ankara Kad›n Platformu 8 Mart Mitingi 13.00 Kurtulufl Park›. ‹stanbul: 8 Mart Platformu Gece Yürüyüflü 8 Mart 19.00 Taksim / 9 Mart Miting Kad›köy 12.00.

‹zmir: ‹zmir Kad›n Platformu 8 Mart Mitingi 13.30 YKM önü. Adana: Adana Kad›n Platformu 8 Mart Mitingi Mimar Sinan Aç›k Anfi. Antalya: Antalya Kad›n

Platformu 8 Mart Mitingi. Trabzon: Trabzon Demokratik Kad›n Platformu 8 Mart Mitingi 14.00 Postane önü. Artvin Hopa: Kemalpafla Kad›n fienli¤i 8 Mart 19.00 Kemalpafla Belediye Dü¤ün

Salonu Sinop Gerze: Gerze Demokratik KadIn Platformu 8 Mart Mitingi 14.00 Cezaevi önü. Kocaeli: ‹zmit Kad›n Platformu 8 Mart Mitingi 14.00 Merkez Bankas› önü.

27 Subat 2014• 1,25 TL

Y›l 8 • Say› 203

Erdo¤an’›n meflruiyeti, halk›n sabr› tükendi. 11 y›lda yalanda ve h›rs›zl›kta ustalafl›p halk düflmanl›¤›nda “tarih yazan” AKP hükümetine istifa ça¤r›lar› yükseliyor

ARTIK YETER!

‹ktidar› kaybedince yarg›lanaca¤›n› bilen Erdo¤an M‹T, HSYK, internete sansür yasas› gibi bask› düzenlemeleriyle önlem almaya çal›flsa da nafile

Bu pisli¤i temizleyecek tek güç, soka¤a ç›k›p ‘Art›k yeter’ diyen halk. Halk›n hak mücadeleleri AKP’nin tek umudu sand›k oyunlar›n› da bozacak

Menderes Tutufl

Yenisömürgesel devlet ‘intihar›n’efli¤inde

Kral yalanc›, kral h›rs›z, kral ç›plak

4

sf

Zeynep Cansu Elifo¤lu

‘Gerizekal›’ de¤iliz, sadece dilimiz farkl›

7

sf

Umar Karatepe

Direniflçi, mahallesine, kentine sahip ç›k›yor

Halk›n adaylar› alanlarda

Ukrayna, Tayland, Venezüella, Bosna... Üç k›tada dört ülke görkemli sokak hareketleri eflli¤indeki siyasal krizlerle çalkalan›yor. Bu hareketleri belli bir kal›ba s›¤d›rmak mümkün de¤il. Sokak hareketleri Ukrayna’da oligarklar›n aras› çat›flma, Venezüella’da devrimci sürece karfl› darbeci güçlerin sabotajlar› ba¤lam›nda hayat buldu. Taylandl› çiftçilerin büyük tepkisi hala egemenler aras› çekiflmenin arac› olarak kal›rken, eski Yugoslav halklar› ise iflçi eylemleri sayesinde yeniden omuz omuza... § S.9

8

sf

Halkç› Demokratik Yerel Yönetim Meclisi 22 fiubat’ta Hopa ve Kemalpafla’da Halkevleri Genel Baflkan› Oya Ersoy ve ÖDP Eflbaflkan› Alper Tafl’›n kat›ld›¤› halk buluflmalar› ile Hopa aday› Enver Korzay, Kemalpafla aday› fienol Celik ve meclis üyesi adaylar›n› tan›tt›. Antakya Defne’de Malik K›l›ç’› aday gösteren Halkevleri, ÖDP ve Defne Halk Meclisi de 16 fiubat’ta Ersoy ile Tafl’›n kat›ld›¤› bir buluflma ile yeni seçim bürosunu açt›. § S.10

Tufan Sertlek

8

Bu sürecin halkın taleple ri ve örgütleri yok sayılarak diz ayn edilmesine izin vermeyec eğiz. Tam tersine bu sürecin ku rucu adayıyız, politik taleplerim iz ve örgütlerimizle... § S.3

sf

Yolsuzluk ve seçmen davran›fl›

IV. Halk›n Haklar› Ödülleri 82. yafl›na giren Halkevleri’nin bas›n, sanat ve dayan›flma alan›nda verdi¤i Halk›n Haklar› Ödülleri’nin dördüncüsü sahiplerini buldu. Çapul TV, Birgün, Evrensel, soL, Yurt, Cumhuriyet, ETHA, Halk TV, Elif ‹nce, ‹smail Saymaz, Yetvart Danzikyan, Gökçer Tahincio¤lu, Ali ‹hsan Varol, Bo¤aziçi Caz Korosu, Narphotos, Ankara Tabip Odas› ve Ankara Mimarlar Odas›’n›n ödül ald›¤› törene Haziran ‹syan› damgas›n› vurdu. § S.11

“Elbet bir bildi¤i var bu çocuklar›n, kolay de¤il öyle genç ölmek...”


2

KİBELE 27 fiubat 2014 / 12 Mart 2014

Halk›n Sesi

EVDE, ‹fiTE, SOKAKTA D‹RENEN KADINLAR 8 MART’A

Direniş varsa ‘biz varız’ Kadınlar bir yıldır, Gezi’de, evlerinde, işyerlerinde, yaşamın tüm alanlarında ‘Biz varız’ dedi. Bu seneki 8 Mart’a ‘Biz varsak direniş var, direniş varsa biz varız’ diyerek gidiyor Evlerinde, sokaklar›nda, iflyerlerinde, okullar›nda ‘Biz var›z’ diyerek direnen Dilanlar, Ayfle Denizler, Fatofllar 8 Mart’a haz›rlan›yor. Yaflam›n her alan›n› direnifl alan› haline getiren kad›nlar Gezi’den sonraki ilk 8 Mart’›, yerel seçimlerden önceki bu büyük eylemi, talepleri, umutlar› ve inançlar›yla karfl›l›yor. Kad›nlar, Haziran ‹syan›’nda barikatlar›n en önünde, AKP’ye, polis fliddetine, erkek egemenli¤ine, gericili¤e ve

neoliberalizme karfl›; kad›nlar için yaflanabilir bir ülke için büyüttükleri direnifllerini 8 Mart’a tafl›yor. Krefl hakk›, s›¤›nak, anadilinde e¤itim-sa¤l›k için y›llardan beri mücadele veren kad›nlar için bu 8 Mart, yerel seçimlerin arifesinde güçlü bir 盤l›k anlam›na geliyor. ‹flyerlerindeki grev çad›rlar›nda patrona, taflerona; evde babaya, kocaya karfl› direnen kad›nlar kad›n eme¤ini yok sayan, de¤ersizlefltiren, ucuzlaflt›ran erkek egemenli¤ine ve AKP’ye karfl› 8 Mart eylemlerine

8 Mart, Gezi’deki kadın militanlığının gücü ve cesareti, kadınların yerel yönetimlere ilişkin talepleri ile geliyor. Kadınlar 8 Mart’ı direniş ve coşkuyla karşılıyor

haz›rlan›yor. Erkek ve devlet fliddetine, kad›n cinayetlerine karfl›, bunlara ra¤men sokaklar› terk etmeyen kad›nlar, kad›nlar›n ihtiyaçlar›na uygun sokaklar yaratmak, sokaklar› kad›nlar›n söz, yetki, karar sahibi olaca¤› yönetimlerle özgürlefltirmek için 8 Mart’a gidiyor. 8 Mart say›m›zda Kibele’de yaflam›n her alan›n› direnifl alan› haline getiren kad›nlardan Ayfle Deniz, Dilan ve Fatofl’la söyleflilerimizden birer parça var.

Haziran ‹syan›’na kat›ld›¤› için tutuklanan, 6 fiubat’ta serbest b›rak›lan Ayfle Deniz, hapishaneye girse de sokakta olaca¤›n› söylüyor. Dilan, “Oturamad›n m› evinde?” diyenlere karfl› yine 8 Mart’a kat›laca¤›n› vurguluyor. Fatofl, çal›flma hakk›na sahip ç›kmak için bu y›l ilk defa 8 Mart’a kat›l›yor. Söyleflilerimizin tamam›n› ve “Direnen kad›nlarla 8 Mart sohbetleri”ni Sendika.Org’da bulabilirsiniz. Sendika.Org’da sohbetlerimizi paylaflal›m.

‘Oturamadın mı evinde?’ diyenlere inat sokak DEMET YILAN Haziran Direnişi’nde başından gaz bombası ile yaralanan, dört gün yoğun bakımda kalan ve hala sağlık sorunları yaşayan Dilan Dursun ile 8 Mart yaklaşırken bir söyleşi gerçekleştirdik. Kimi zaman gözlerimizin dolduğu ama kahkahaların da eksik olmadığı söyleşimizde Dilan, 8 Mart’ta “Oturamadın mı evinde?” diyenlere inat sokakta olacağını söylüyor Dilan’ın adını pek çoğumuz 16 Haziran 2013 günü Ethem Sarısülük’ün polis tarafından engellenen cenazesinde duyduk. Dilan, o gün Kızılay’da Ethem için sokağa çıkıp akrep aracındaki polisin hedefi olmuş üniversiteli bir kadın. Hacettepe Üniversitesi’nde Sosyal Hizmet Bölümü’nde okuyor. Dilan’la 8 Mart yaklaşırken Gezi Direnişi’nden kadın cinayetlerine, kızlı-erkekli ev tartışmasından Kabataş’ta yaşandığı iddia edilen olaya kadar pek çok konuda konuştuk. Konu konuyu açıyor sohbet ederken. Dilan, sağlık problemleri nedeniyle hatırlama zorluğu çektiğini söylüyor. Ama anlatmaktan da vazgeçmiyor. Üniversite öncesi hayatıyla şimdiyi kıyaslayınca gülerek “Eskiden ailemin sınırları dışına çıkmamaya gayret ederdim. Edep meselesi” diyor ve ekliyor: “Üniversiteyle gelen kısmi özgürlükten bah-

setmek isterdim ama şimdi de hükümet benim namusumun peşine düşmüş.” Dilan, kadına yönelik şiddetin, hükümet politikaları ve şiddeti anlamlandırmada yaşanan eksiklikle arttığını düşünüyor. “Şiddet denilince akla hemen fiziksel şiddet geliyor. Halbuki o kadınlara hayatındaki erkeklerce diğer kadınlarla kıyaslanmalarının da şiddet olduğunu anlatabilecek kurumlar olmalı” diyor. Şiddete uğramış bir kadın olarak bu alanda çalışma yapmak istediğini de ekliyor. ‘KADINLAR DA ÖFKELER‹N‹ B‹R‹KT‹RD‹’ Sohbetimiz uzarken Gezi direnişindeki kadınlardan bahsediyoruz. Dilan, Gezi direnişindeki kadınları şu sözlerle anlatıyor: “Kadınlar da çok biriktirdi hükümete karşı öfkelerini. Yani ben bir tane bile kadın lehine sonuçlanan cinayet ya da tecavüz davası hatırlamıyorum. Bir kere olsun hükümet yetkilileri kalkıp iyi bir şey demedi kadınlar için. Hatta daha da vahimi hep aşağılandı kadınlar, şiddet meşrulaştırıldı. Hükümetin politikalarında da, yargı kararlarında da bunları gördü kadınlar. E Gezi Direnişi’nde de kadınların dört bir yanda sokağa çıkması şaşırtmamıştı beni o yüzden.” “NASIL ‹NANALIM B‹Z BAfiBAKANA?” Gezi demişken konu Kabataş’ta yaşandığı iddia

edilen olaya da geliyor. “Sonuçta bir kadın bunu iddia ediyor” diyor ve devam ediyor: “Olayı başbakandan duyunca düşündüm üzerinde uzun uzun. Bugüne kadar binlerce kadının şiddete uğradığını, tecavüze uğradığını öldürüldüğünü gördük. Bir kere de kalkıp demedi ‘Benim bacımı öldürdüler’ diye ve o öldürülen kadınların acısını içinde biriktiren kadınlar sokakta hesap sorarken böyle bir iddia attı ortaya. Nasıl inanalım biz başbakana? Kadının beyanını hiçe sayan mahkemeler, adli tıp kurumları varken bir anda kadının beyanını yeterli gören birinin samimiyetinden nasıl bahsedebiliriz?” Son olarak 8 Mart’a geliyor konu. Dilan önce 16 Haziran’da yaşadıklarını anlatıyor. Anlatırken de gözyaşlarına engel olamıyor. “Beni hedef aldı o akrepteki erkek polis. Şimdi hiç düşünüyor mudur ben birini öldürebilirdim diye? Ya da üstünde üniforma, cebinde aldığı ekstra avansla mutlu mudur? Benim kafamın sol kısmında kemik yok şimdi. O sol tarafına dönüp rahatça uyuyabiliyor mudur? Savcı bunu yapanı ifadeye bile çağırmadı. Aylar geçti hala soruşturma aşamasında yaşadıklarım.” Dilan’ın şu sözleriyle sohbetimizi sonlandırıyoruz söyleşimizi: “8 Mart’ta hem beni hedef alan polise hem de ‘Oturamadın mı evinde’ diyenlere inat sokakta olacağım.”

Kırmızı fularlı kadın: Haklarımızı alana kadar... H‹LAL TOPÇU Ayşe Deniz Haziran İsyanı’nda eylemlere katıldığı için 4 Ekim’de tutuklandı. Kırmızı fuları suç aleti sayıldı. 6 Şubat’ta tahliye oldu. Ayşe Deniz’le hapishaneyi, öncesini sonrasını ve 8 Mart’ı konuştuk Biraz kendinden bahseder misin? Mücadeleyle tanışmamı anlatayım. Zaten ilk başta annemin karnında başlamış bu mücadele doğumuma kadar. Sonra Samsun’a taşınmıştık ve Samsun’da mahallede bir çalışma yürütülüyordu. Halkevleri çalışması. Koordinasyonların olduğu dönem onların kucağında büyüdüm ben. İlk kez 12 yaşında gözaltına alındım. Hatta ilk şiddetle karşılaşmam da buradaydı. Sonra bütün Doğu Karadeniz sahil hattını annemle gezmeye başladım. Hapishane sürecini anlatır mısın biraz? Açık hapishanelerde bütün hapishaneyi kadınlara yıkatıyorlar. Biz kesinlikle bunu reddediyorduk. Hatta adli mahpus kadınlarla da bu konuyu birçok kez konuşmak istedik. Bu yüzden bizi adli mahpus kadınlarla karşılaştırmıyorlardı. Sabah kadını koğuşundan alıyorlar. Bütün gün hapishaneyi iç dış, her yerini yıkatıyorlar ve bunun karşılığı sadece 5 lira. Yani emek sömürüsü içerde ne yazık ki çok daha ağır oluyor. Mesela ip istiyorduk dışarıdan. Hapishane yönetimi izin vermiyordu. 3 kazak alma hakkımız vardı içeride. Sırf görüşe gelenlere bir şey hediye edebilmek için kadınlar kazaklarını söküyorlardı ve onun iplerinden bileklik yapıyorlardı sevdiklerine. Bir annenin ölüm haberini alıyorduk. Bir kardeşin ya da... Bu acıyı alıyor, 20

kişiysek geri kalan 19 kişiye bölüyorduk. Bu acıyı ancak böyle kaldırabiliyorsun çünkü. Orada çok farklı bir dayanışma var. Ben ilk gittiğimde battaniye vermemişlerdi. Beraber uyuduk. Aynı yatağı, aynı yorganı paylaştık oradakilerle. Sadece acıları değil, biz her şeyi paylaştık. Alanya’ya gittiğimde de bir arkadaş battaniyesini ikiye bölmüş, ben üşümeyeyim diye. Ama benim haberim olmadı hiç. En son çıkarken ben battaniyeyi yönetime teslim edecektim. “O benim battaniyenin yarısıydı, yönetime verme” dedi. Çok duygulanmıştım. Yine kıyafetin yok diyelim, o çıkarıyor, onda da olmamasına rağmen seninle paylaşıyor. Bana “anlat” diyorlar ama anlatılmıyor bunlar sözlerle. Hapishaneye girmeden önceki Deniz’le çıktıktan sonraki Deniz arasında ne gibi fark var? Mesela daha bencil bir insandım ben. Kitaplarımı kıskanırdım hep. Paylaşmak istemezdim. Ama orada 6 kitap sınırlaması olduğunu biliyorum ve daha fazla okumak için pay-

laşmak gerekiyor. En değerli kitabımı bile orada bırakıp geldim. Aslında bu kötü bir alışkanlık ama bakıyorsun orada onların bu kitaba daha fazla ihtiyacı var. Mesela köye gidersin, evin gizli yerlerini öğrenmeye çalışırsın ya küçükken. Ben de orada o siyasi kadınları gizli bir oda gibi görüyordum. O kapıyı açmak, o kapının ardına adım atmak beni çok değiştirdi. Bir mektubu beklemek bile değiştiriyor insanı. Çünkü bir mektup 20 günde gitse, 20 günde gelse 40 gün. 40 günü bekliyorsun. Sabrı öğreniyorsun. Sence bu 8 Mart’ın geçmişteki 8 Martlardan ne farkı olacak? 8 Mart’ın yanlış bir tanımlaması var bence. Bu mücadele ne yazık ki günlerle sınırlıymış gibi görünüyor. Ama ben Gezi süreciyle birlikte bu algının değiştiğine inanıyorum. Halkın, kadınların taleplerini ilettiği ve bunu onurluca taşıdığı, korkusuzca yaşadığı, pervasızca saldırılara rağmen gerçekten o bayrakları dik tuttuğu bir direnişti Gezi direnişi. Kadınlar bu direnişin öncüleri oldular. Ve ben bu sürecin kadınlar bazındaki kazanımlarının 8 Mart’lara yansıtılacağını düşünüyorum. Çünkü o barikatlarda korkusuzca etekleriyle, pantolonlarıyla, uzun–kısa saçlarıyla, elinde sütle, limonla, talcidle o kadınların, o insanların dayanışması bence çok güzel günleri doğuracak. 8 Mart yaklaşırken kadınlara mesajın nedir? Bu 8 Mart’ta ben yine alanlarda olacağım. Kaldığım yerden devam edeceğim. Nereden saldırırlarsa saldırsınlar, ister hapishaneye tıksınlar, ister sokaklarda saldırsınlar, ister üniversitelerde yurtlarımızı ayırsınlar, haklarımızı alana kadar sokakları, meydanları doldurmaya devam edeceğiz.

Hayat hepimizin hayatı sonuçta TÜL‹N TURAN Fatofl Abla'y› Mersin'deki hâlde yevmiye ücretleri için yapt›klar› eylemde tan›m›flt›m. Eylemle ilgili sohbet etmifltik o zaman; bu kez Fatofl Abla'yla, Fatofl Abla'y› konufltuk. Bir ayd›r çal›flm›yor, iki o¤lu ve bir torunuyla birlikte yafl›yor. fiimdiye kadar hiç 8 Mart eylemine gitmemifl. Ama kendi deyimiyle "Newroz'a bile" gitmemifl ki... Hep televizyonlardan izlemifl. Ama bu sene gelebilirmifl, bir faydas› olacaksa. Çocuklar›na da bir faydas› olabilirmifl hem... "Hayat hepimizin hayat›"ym›fl sonuçta... Onunla sohbet etmemize sebep, hâldeki direnifli. Sohbete de oradan bafllad›k: "Ben Urfal›y›m. 1968 do¤umluyum. 9 yafl›ndan beri hal iflinde paketleme yap›yorum. O zamanlar flimdiden daha iyi para al›yordum, kasa bafl› marka veriyorlard› paray›. Aileme de ben bak›yordum o yaflta, y›llar›n iflçisiyim ben. Ama flimdi yaklafl›k bir ayd›r iflim yok. fiimdi zor oldu. Adana’dan, Tarsus’tan Zazalar geliyor, onlar daha kalabal›k geliyor ve düflük fiyata çal›fl›yorlar o yüzden onlar› al›yorlar." Eylem yapt›klar› zamandaki çal›flt›¤› ifli sordum. Dört senedir orada çal›fl›yormufl ama diyor ki: “Bu ifller böyle. Meyvelerin sezonluk ç›kmas› gibi, bizim ifl sezon bitince bitiyor. ‹flte bak bir ayd›r boflum, evdeyim, kimse ça¤›rm›yor ‘gel çal›fl’ diye." 'EHL‹YET‹M DE VAR... fiOFÖRLÜK B‹R fiEY ÇIKSA BAR‹’

‹fli olmad›¤› zamanlarda neler yapt›¤›n› sordu¤umda, ilk cümle tan›d›k: “Ev, ifl, temizlik.” O¤lunun biri bofltaym›fl di¤eri de kaza yapm›fl 6 ayd›r evde yat›yormufl, onunla ilgile-

niyormufl. “Kendine ay›rd›¤›n zaman ya da kendin için yapt›¤›n fleyler oluyor mu hiç?” diyorum. “‹flim d›fl›nda vallahi bir fley yapm›yorum. Sen aramasayd›n da d›flar› ç›kmazd›m” diyor. “Komflulara falan arada gidiyorum oturmaya... O kadar s›k de¤il tabii. Üç katl› evde oturuyoruz bizim akrabalarla. Onlara gidersem ancak... Bir ayd›r boflum ya moralim kald›rm›yor bofl bofl gezdi¤imi düflündükçe... ‹fl ar›yorum. Ehliyetim falan da var, asl›nda floförlük bir fley ç›ksa onda da çal›flabilirim. Suriyelileri de ucuza çal›flt›rd›klar› için, ifl bulam›yorum.” “8 Mart’ta bir program›n var m›, o gün tüm kad›nlar soka¤a ç›k›yor sen de kat›l›r m›s›n?” Ben öyle 'çat' diye sorunca birden afall›yor, nas›l cevap verece¤ini de tam kestiremiyor. Biraz düflünüp, “Biz de mücadele ederiz. fiimdiye kadar hiç gitmemifliz ama gitmemiz gerekirse gideriz tabii, hayat hepimizin hayat› sonuçta.” Bugüne kadar 8 Mart üzerine çok düflünmemifl. Derdi ifli. Oradan kuruyor tabii tüm tart›flmay›: “Kad›nlar›n haklar› için gittiklerini biliyorum ama bana bir faydas› olursa giderim tabii. Kim diyecek ki orada ‘bu kad›n da ma¤durdur, ona bir ifl bulal›m’ diye. E¤er benim için de mücadele edeceklerse, bana da bir faydas› olacaksa ben de mücadele ederim. Hiç kat›lmad›m inan, flimdi kat›ld›m desem yalan söylemifl olurum. Bizim Newroz bayram›na bile hiç kat›lmad›m, televizyondan izlerim.” Sohbet ilerledikçe Fatofl Abla flu noktaya geliyor: “fiu an da mesela ben iflsizim. Ben gelirim mesela 8 Mart’a. Bir faydam olacaksa bir fleylere. Hem çocuklar›m›n haklar› içinde giderim." Hangimizin hayat› yok ki bu sohbette? Fatofl Abla'n›n dedi¤i gibi "onun hayat› hepimizin hayat› sonuçta... "


3

GÜNDEM 27 fiubat 2014 / 12 Mart 2014

Halk›n Sesi

Gökçek rantın, ODTÜ Ahmet’in yolunda M

elih Gökçek'in ODTÜ ormanını katlederek yaptığı yolun açılışı 25 Şubat'ta Erdoğan'ın katılımıyla gerçekleşti. Gökçek ve Erdoğan ODTÜ'yü “fethetme” hevesini gidermek istercesine ismini 1071 Malazgirt Bulvarı koydukları ODTÜ yolunun açılışını “güvenlik çemberinde” yaparken üniversiteliler kampüsteki polis terörüne karşı direnişteydi. Açılış nedeniyle üniversitede olağanüstü hal ilan edilirken, giriş çıkışlarda detaylı arama yapıldı. Üniversiteliler, polis saldırısını püskürttükten sonra açılışı yapılan yolu trafiğe kapattı. ODTÜ’DE B‹R F‹DAN Gökçek, ODTÜ yolunu yapmaya başladığında üniversiteliler ve 100. Yıl Mahallesi halkının direnişiyle karşılaşmış ve polis saldırısıyla bastırmaya çalışmıştı. ODTÜ direnişiyle dayanışma göstermek için ülkenin dört bir yanında sokağa çıkılmış ve Antakya direnişinde polis saldırısı sonucu Ahmet Atakan yaşamını yitirmişti. Üniversiteliler, Ahmet Atakan'ı açılış günü unutmadı. “Gökçek

rantın ODTÜ Ahmet Atakan'ın yolunda” sloganıyla açılış gününe çağrı yapan üniversiteliler, eyleme de bu pankartla katıldı. Kampüse Ahmet'in anısına fidan diktiler. Öğrenciler ve öğretim üyeleri diktikleri fidana Ahmet Atakan için hazırladıkları ODTÜ kimliğini astılar.

Gökçek ve Erdoğan, binlerce ağacı katletme ve adeta işgal havasında onlarca üniversiteliyi yaralama pahasına yaptıkları yolu açtılar. “Bu yolda Ahmet'in kanı var” diyen üniversiteliler ise açılış günü Gökçek ile Erdoğan'ı direnişle karşıladı, polisi üniversiteden kovdu

ODTÜ'DE OHAL ODTÜ'lülerin direnişinden korkan Erdoğan ve Gökçek ODTÜ'yü yine abluka altına aldırdı. Ancak polis ablukasına rağmen üniversiteliler saatlerce direndi. Polis ODTÜ'yü gaza boğarken ünivesiteliler havai fişeklerle karşılık verdi. Polis saldırısına saatlerce direnen üniversitelilerin “Kameralar hepinizi tespit etti. Ne öğrencilik hayatınız kaldı ne de başka bir şey. Hayatınızı karartacağız” tehditleri savuran polise yanıtı, “Polis boş durma açılışta hırsız var” oldu. Erdoğan ise açılış konuşmasında “Bu gençler kandırılmış” dedi. Saatlerce AKP faşizmine karşı direnen üniversiteliler polisi üniversitelerinden kovduktan sonra açılan yolu bir süre için trafiğe kapattı.

Ortak Sol Aday Ankaralıyla buluşuyor

23 yaşında bir fidan Güney'in üç fidan›ndan Ahmet Atakan'›n 23. yafl gününde ailesinin ça¤r›s› ile Antakya'da 16 fiubat'ta binlerce direniflçinin kat›ld›¤› “Adalet yürüyüflü” yap›l›rken Ankara'n›n mahallelerinde de dilek fenerleri uçuruldu. Adalet yürüyüflünde Ahmet Atakan Soka¤›’nda biraraya gelen direniflçiler Ahmet'in mezar›na yürüyerek, karanfiller b›rakt›. Ali ‹smail korkmaz ve Abdullah Cömert’in aileleri, Halkevleri Genel Baflkan› Oya Ersoy ile ÖDP Eflbaflkan› Alper Tafl da “Ahmet için adalet”

A

yürüyüflüne kat›lanlar aras›ndayd›. DO⁄UM GÜNÜNE KÜTÜPHANE

Antakya Halkevi, Atakan'›n arkadafllar› ve Armutlu halk›n›n el birli¤iyle kurdu¤u, ülkenin dört bir yan›ndan direniflçilerin kitap göndererek destek oldu¤u kütüphane ise 17 fiubat'ta aç›ld›. Halkevleri Ahmet Atakan Kütüphanesi’nde Ali ‹smail Korkmaz ve Abdullah Cömert s›n›flar› da yer al›yor. Aç›l›fla Halkevleri Genel Baflkan› Oya Ersoy ve Baflbakan’›n ‘ucube’ diyerek heykelini y›kt›rd›¤› Mehmet Aksoy

da kat›ld›. Ahmet'in do¤um günü için haz›rlanan kütüphane Ahmet’in 52 gün boyu direndi¤i Sevgi Direnifl Park›'ndan kütüphaneye yap›lan

yürüyüflle aç›ld›. Ahmet Atakan Soka¤›'na gelindi¤inde Bilge U¤ur'un haz›rlad›¤› mozai¤in aç›l›fl›n› Emsal Atakan gerçeklefltirdi.

nkara’nın sağ adaylara ve piyasacı, gerici politikalara mahkum edilmesine karşı bağımsız bir sol çizginin simgesi olan Ortak Sol Aday çalışması devam ediyor. Seçim çalışmalarının merkez ayağı aday Özcan Kaya Güvenç’in katıldığı kurum ziyaretleriyle sürerken, mahallelerde de Güvenç’in ve gönüllülerin katıldığı toplantılar düzenleniyor. Alevi örgütlerine yapılan ziyaretlerde Alevilerin eşit yurttaşlık talebinin egemenlerce görmezden gelindiği söylendi ve CHP’nin sağa kayma politikasından duyulan rahatsızlık dillendirildi. Mahalle toplantılarında ise seçim programı hakkında bilgiler verildi, seçim çalışmasının mahalle örgütlenmesinin yaratılması üzerine planlar yapıldı.

Mahallelerdeki gönüllü toplantılarının ardından propaganda faaliyetlerine ağırlık verildi. Ortak Sol Aday gönüllüleri, kırmızı ışığa takılan otobüsleri afişleyerek afişlerin kenti dolaşmasını sağlamak gibi yaratıcı yöntemlerden esnafkahve ziyaretlerine kadar bir dizi çalışma yürütüyor. Çalışmalar önümüzdeki haftalarda güçlü bölge etkinlikleri ile devam edecek. 1 Mart’ta Mamak seçim bürosunun açılışı gerçekleşecek. 16 Mart’ta Keçiören’de, 22 Mart’ta Batıkent’te, 23 Mart’ta Dikmen’de bölge etkinliklerine katılacak olan Özcan Kaya Güvenç, 17-18-19 Mart’ta da ODTÜ, Hacettepe Üniversitesi, Bilkent Üniversitesi ve Ankara Üniversitesi Cebeci Yerleşkesi’ndeki etkinliklere katılacak.

Kral yalanc›, kral h›rs›z, kral ç›plak Çin işkencesi devam ediyor, üstelik daha acı veren yöntemlerle1. Artık iyice anlaşılmıştır ki tek hedef Tayyip Erdoğan’dır. Ve artık iyice netleşmiştir ki Tayyip Erdoğan ne yaparsa yapsın siyasi kariyeri, meşruiyeti bitmiştir. Oğlunu tahsildar ve kasa bekçisi yaptığının ortaya çıkması, sadece bilinenin kanıtlanması olmuştur. Yetkileri ve gücü sınırsız bir cumhurbaşkanı olma isteği, artık kendisinin ve şürekasının ortadan silinmesiyle sonuçlanacak. Yeni dönemin paylaşım hesapları yapılmaya başlandı bile. Başına ne geleceğini biliyordu aslında. Önlemler almaya çalıştı. Biliyordu ki HSYK, İnternet, MİT yasası2 önlemeyecekti, görevden almalar, yer değiştirtmeler yetmeyecekti. Kamuoyunu hazırlamak da gerekliydi. Dinlendiğini söyledi3, hatta cumhurbaşkanı da dinleniyordu. Ayrıca ona göre yolsuzluk sadece devletin kasasını soymaktı4; irtikap, zimmet, rüşvet, hediye almak yolsuzluk değildi. (Oğlunda çıkacak paralarını bir gün açıklamak gerekebilirdi.) Bu önlemleri alırken arkasını da sağlam tutması gerekiyordu. Belediye başkanlarını, parti teşkilatını, milletvekillerini sık sık toplamak, kümesten kaçmalarını engellemek şarttı. Onlara da arkasının sağlam olduğunu kanıtlaması lazımdı. Milletvekilleriyle yaptığı toplantıda Obama ile yaptığı telefon görüşmesini anlattı. Görüşmede Obama, Türkiye’nin içişlerine karışmak gibi planları olmadığını söylemiş, Erdoğan ise Gülen’i kastederek orada misafir edilen kişinin Türkiye’nin içişlerine müdahale etmek istediğine dikkat çekmiş. Obama da bunun üzerine ‘mesaj alınmıştır’ karşılığını vermiş. Oysa ABD’de Obama’nın Erdoğan’a ‘hukukun dışına çıkılmaması’ uyarısında bulunduğu açıklandı. Bu görüşmeden bir gün sonra ise Washington’un demokratından neo-con’una

‘siyaset yapıcı’ 84 önemli ismin imzaladığı, Obama’dan ‘Tayyip Erdoğan’a karşı sesini yükseltmesini’ istedikleri bir “açık mektup” yayınlandı.5 Bununla yetinilmedi, bir gün sonra da New York Times’da ‘Türkiye’deki demokrasi ihlallerine değinen’ bir başyazı yayımlandı. Kısacası ABD, Erdoğan’ın ipini zaten çoktan çekmiş durumda. Bunu görmek için bu kadar veriye de gerek yok aslında, Fethullah’ı tetikçi olarak kullanmalarını ve ABD’nin borazanı Cengiz Çandar’ın tutum değişikliğini fark etmek yeterli. Avrupa’nın tavrının netleşmesi ise biraz daha zaman alacak. 5 Mart’ta AB Dışişleri Komisyonu, Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Komisyonu’nu Türkiye İlerleme Raporu’nda Ankara’nın birliğe katılımının yerinde olup olmadığını gözden geçirmeye çağıran bir değişiklik önergesini oylayacak. Bu oylama Avrupa’nın Tayyip Erdoğan’dan hemen mi vazgeçeceğini, yoksa bu tutumu zamana mı yayacağını gösterecek. Ancak tüm bunlara rağmen Tayyip Erdoğan elindeki en büyük kozunu; kitleleri manüple yeteneğini, yalanla dolanla da olsa onları arkasında gösterme başarısını korumak zorunda. Ne olursa olsun yerel seçimlerin kendi lehine sonuçlanmasını sağlamak zorunda. Bunun için her türlü ilkesiz, tutarsız davranışın (zaten ülkedeki sağ muhafazakar zihniyette hakim olan) sergilenmesinde bir sakınca yok. Daha önce işine gelen “kasetleri” (Deniz Baykal’ın, MHP yöneticilerinin, akademisyenlerin, gazetecilerin) şimdi en büyük hukuksuzluk sayılabilir.6 Daha önce hukuksuzluğun en büyük kaynağı olan savcıların ve hakimlerin verdiği dinleme kararları ancak şimdi Tayyip Erdoğan tarafından şikayet konusu yapılmakta.7 Ayrıca miting konuşmalarından anlaşılmaktadır ki Erdoğan iyice paniklemiştir. Devlet Bahçeli’nin eş ve çocuklarının olmaması (her ne

kadar burada hatırlatılan Fethullah Gülen olsa da) propaganda malzemesi yapılabilir8, Sarıyer’de CHP’yi seçime sokmamak için 3-5 dakikaya feryat figan ağlanabilir9 durumda. Ancak her şeye rağmen iktidarı kolay kolay bırakmayacağını da çok açık bir dille ifade etmekte: “Türkiye’yi kim yönetecek. Biz bu emaneti kusura bakmasınlar kimseye vermeyiz, bu iradeyi kimseyle paylaşmayız. Asla göz yummayız”. Bu ifadelerden de anlaşılacağı üzere Tayyip Erdoğan’ın gidişi kolay olmayacak. Mart ayında devam edecek darbelerin AKP’yi daha ne kadar zayıflatacağı belirleyici bir etken. Büyük ihtimalle sırada Tayyip Erdoğan’ın birkaç kaseti daha var. Bununla birlikte belediye başkan adayları YSK tarafından kesinleştirildikten yani değiştirilmeleri mümkün olamayacak bir biçim aldıktan sonra da AKP’li adayların kasetleri piyasaya sürülecek. Bu arada Meclis, tatile girmeden (1 Mart) önce internet yasası, sözde demokratikleşme paketi ve dershaneler yasasının aralarına sokuşturduğu maddelerle halka kazık atmaya devam ediyor. Özellikle dershaneler yasası, Cemaat’in önünü kesme iddiasıyla eğitim sisteminde AKP iktidarında kaçıncı kez olduğu bilinmeyen yeni bir köklü değişiklik getiriyor. Milyonlarca çocuğun geleceği fillerin tepişmesine kurban ediliyor. Dershanelerin özel okula dönüşmesi, 16 bin müdürün görevden alınacak olması görünenin bir kısmı. Bu hengamenin arasında MEB’in bir tür yasama kurumu olan Talim Terbiye Kurulu’nun ve bir tür yargı kurumu olan Teftiş Kurumu’nun da fiilen ortadan kaldırılacak olması da var. “Eğitim alanında yapılan bir düzenlemenin ortalama altı yılda sonuç verdiği” genel doğrusuna rağmen 4+4+4 ucubesinin yıkıcı sonuçları tüm çıplaklığıyla ortada.10 Dolayısıyla bu konudaki mücadele de tıpkı su

hakkı, ulaşım hakkı mücadelelerinde olduğu gibi ertelenemez, değersiz görülemez. Hemen bütün sol grupların “siyasi mücadele” olarak kavradıkları şeyin ya egemenlerin belirlediği gündeme edilen laflarla ya da kabalaştırılmış bir sosyalizm propagandası olduğu bir ortamda “hak mücadelesi militanları” sahip oldukları hak mücadelesi perspektifi ve ayrıntılı yerel yönetim programlarıyla bu sürecin öne çıkması gereken politik aktörüdür. Özellikle yerel seçimlere bir ay kala düzenin yerel yönetim politikalarını ve yerel yönetim güçlerini zorlayacak olan hak mücadelesinin militanları; ulaşımdan suya, barınmadan çevreye, kadınların taleplerinden emeklilerin haklarına, yerel hak mücadelesi gündemlerini kapsayan bir mücadele çeşitliliği ile sahne alacaktır. Bu atmosferde toplumsal muhalefetin hesaplaması gereken ikili bir dönem var. Biri Tayyip Erdoğan’ın gitme süreci, ikincisi Tayyip Erdoğan gittikten sonra. Erdoğan’ın gitme sürecinin inisiyatifi hiçbir biçimde egemenler içindeki güç odaklarına terk edilemez. Toplumsal muhalefet güçlerinin elinde piyasaya sürecekleri kasetler, maşa gibi kullanacağı savcılar, ‘Alo Fatih’ diyebilecekleri büyük medya kuruluşları ve rüşvet dağıtmak için depoladıkları milyon dolarları olmasa da bunların hepsinden çok daha etkili bir güç mevcut; Sokak. Tam da bu yüzden sokağın sürekli hareketli tutulması ve gelişmelere verilecek anlık tepkiler, örneğin ‘Bilal Oğlanın rolü faş olduktan’ sonra büyük kentlerdeki örgütlü eylemler, bu sürecin gerçek güç kaynakları. Toplumsal muhalefet bu süreçte kendi bağımsız örgütlülükleri ve bağımsız politik müdahalesiyle inisiyatif geliştirdikçe hem her iki taraftan birinin galip çıkmasını engelleyeceği gibi, her iki tarafın

da tasfiye edilmesini hızlandırabilir. Bununla birliktetoplumsal muhalefet bu süreçte kanıtlayacağı güçle (gerek örgütsel gerekse politik talepleriyle), Tayyip Erdoğan sonrası sürecin kuruluşunda mutlaka hesaba katılması gereken, hatta bu yeniden kuruluş sürecinin öznelerinden biri olabilir. Bu noktada CHP’ye görev biçmek, beklenti oluşturmak düşünülemez bile. Bırakın CHP’nin köhnemiş bir düzen partisi olmasını, Türkiye tarihinin en büyük isyanlarından birinin yaşandığı Haziran İsyanı’nın neredeyse hiçbir etkisini üzerinde taşımamaktadır. Ne bu isyanın talepleri ne bu isyanın özneleri yerel seçim sürecinde CHP tarafından dikkate alınmıştır. Bu süreçte CHP’nin kitlelerden isteyeceği de sokağa çıkmak, doğrudan demokrasi uygulamalarını geliştirmek değil, temsil hakkını CHP’ye vererek pasif konumda kalmalarıdır. Halkın çıkarları, talepleri bu süreçte dillendirilmek için bile olsa bir başka düzen içi kuruma, şahısa devredilemez. Bu süreçte, irili ufaklı gerçekleştirilecek her türden politik talep ve bağımsız eylem önümüzdeki dönemin kuruluşunda mutlaka bir sonuç doğuracaktır. Yeni bir tarihsel eşikten geçiliyor, bu sürecin halkın taleplerini ve örgütlerini yok sayarak dizayn edilmesine izin vermeyeceğiz. Tam tersine bu sürecin kurucu adayıyız, politik taleplerimiz ve örgütlerimizle. 1 Öldürülecek adamın yanı başında bir sac hazırlanırmış ve bu sac alttan verilen ateşle iyice kızdırılırmış… Adamın kafasını kestikten hemen sonra kafa, bu kızgın saca bastırılırmış… Sıcaktan dolayı kan, beyinde 3-4 saniye kadar dolaşacağı için adam, yerde cansız duran kafasız bedenini son defa görebilirmiş… (Erdoğan ve AKP’nin olası sonuna benzer mi?) 2 Bu arada MİT’in yasası olsa ne olur,

olmasa ne olur? MİT’in yasaya ihtiyacı mı var? Bu yeni durumu Beşir Atalay çok açık bir biçimde ifade de ediyor zaten: “Gizli yönetmelik var, MİT onunla çalışıyor. Şimdi bu yönetmelik yasa haline getiriliyor.” 3 “Bir Başbakanın eşiyle, çocuğuyla konuşması dinlenir mi? Bu nasıl insanlık?” Tayyip Erdoğan 4 “Ben yolsuzluk dendiğinde şunu anlarım; devletin kasası soyuluyor mu, soyulmuyor mu? Ayakkabı kutusu içerisinde söylenen olaylar, Halk Bankası’ndan alınan ya da soyulan para değildir” Tayyip Erdoğan 5 Mektupta yeralan bazı ifadelere dikkat çekmek gerek: “Tayyip Erdoğan,Türkiye’nin kusurlu demokrasisini bir otokrasiye döndürmekle tehdit etmektedir”, “Demokrasinin yapıtaşlarını ortadan kaldırmaktadır; güçlerin ayrılığı, fren ve denge sistemi ve sivil özgürlükler”, “Türkiye’nin ekonomisini kötüleştirdi, toplumu polarize etti ve siyasi istikrarı tehlikeye attı”. 6 Hatırlanacak olursa Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım şunları söylüyordu; “Ne o? Saklınız gizliniz mi var? Yasadışı işler mi çeviriyorsunuz? Saklın gizlin yoksa niye korkuyorsun kardeşim telefonun dinlenmesinden?” 7 Bu konuda en çarpıcı örnek Türkan Saylan ve Nedim Şener’dir. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’a suikast yapılacağını ihbarının olduğu imzasız bir mektup alan savcı, bu gerekçeyle Türkan Saylan’ı ve Nedim Şener’i 1 yıldan fazla dinletmiştir. Türkan Saylan’ın, Bilal Erdoğan’a suikast yapacak olması Tayyip Erdoğan için saçma görülmemiştir. 8 Tayyip Erdoğan: “MHP’nin başındaki beyefendi aile nedir bilmez, onun derdi yok. Ama bizim derdimiz var, biz çoluk çocuk nedir biliriz”. Bu arada çocuksuz siyasetçileri hatırlamakta yarar var; Bediüzzaman Said Nursi, Süleyman Demirel, Bülent Ecevit ve elbette Atatürk. Elbette çocukluları da, Özal’ınkileri, Çiller’inkini… 9 “YSK’ya sesleniyorum, CHP’yi Sarıyer’de seçime nasıl sokarsın?” 10 Sadece bir veri verelim; yaklaşık 12 milyon öğrencinin olduğu ilköğretimde satrancı ek ders olarak seçen öğrenci sayısı sadece 8.


4

GÜNDEM 27 fiubat 2014 / 12 Mart 2014

Halk›n Sesi

Yenisömürgesel devlet ‘intihar’›n efli¤inde Neoliberal yenisömürgesel devlet, ‘intihar’ın eşiğine gelmiş bir devlettir. Etrafı isyan ateşleriyle çevrilen devlet, gözetleme ve denetleme güçlerini kendine yönelterek, kendi çöküşünü seyirlik bir oyun haline getiriyor. Ancak yine de halkın yükselen devrimci atılımından gelen yıkıcı bir müdahale olmadan bu köhnemiş aygıtın kendiliğinden çökmesi beklenemez

eyirlik Erdoğan-Cemaat çatışmasının ardında sömürge tipi faşizmin şiddet aygıtının yeniden yapılandırılması yatıyor. MİT, polis, yargı (HSYK), TSK (komutanlar), internet ve sosyal medyadaki değişiklikler, devlet gücünü zorlu bir iktidar çatışmasına hazırlama girişimleri olarak yürürlüğe sokuldu. Devletin vurucu merkezi gücü “yasal olarak” Erdoğan’ın denetimi altına girdi. 26 Şubat MGK’sında da görüldüğü gibi “paralel yapı”, devlet politikasının öncelikli hedefi haline getirildi. Operasyon beklentileri sürekli canlı tutuluyor. “Nihai operasyon”un gecikmesi, Erdoğan’ın hazırlıksızlığına bağlanabilir. Şiddet aygıtındaki tahkimat, “büyük taarruzun” yığınak çalışmaları olarak değerlendirilebilir. Nitekim Erdoğan’a yönelik sarsıcı yıpratma vuruşları, Cemaat’in, eski ittifak ortağına göre daha idmanlı olduğunu gösteriyor. Özellikle polis ve yargıdaki mevzilenmesinin sağladığı üstünlükle TSK’yi etkisizleştirme deneyimi kazanan Cemaat, iktidar çatışmasına daha avantajlı girdi. Cemaat’e “öldürücü darbe”yi vurmadan önce Erdoğan’ın devletin şiddet aygıtını tam denetim altına almak istemesi, “en hafifinden” bir kendini savunma refleksidir. Çatışmanın çelişkili doğasına bakın ki söMenderes mürge tipi faşizmin merTutufl kezi gücü tahkim edilirmenderes.tutus ken, sistem, son kariz@sendika.org matik liderini de hızla “iktidarsızlaştırıyor”. Tayyip-Bilal Erdoğan telefon tapeleri, kuvvetli bir yıpratma hamlesi olarak ileri sürüldü. Olayın sahiciliğine ilişkin tartışmalar bir yana, iktidar çatışmasının kendi gerçekliği, neoliberal yenisömürgesel devlete ilişkin önemli bir hakikati gösteriyor. Devlet, akıldışı bir şekilde, kendi iktidar alternatiflerini çökerterek ancak ayakta kalabiliyor. İslamcı-liberal alternatiflerini tüketen yenisömürgesel devlet can çekişiyor. Neoliberal stratejinin kurucu güçlerinden biri olarak Siyasal İslam, bir alternatif olarak kendini tüketti. İslamcı-liberal AKP iktidarını krizden çıkaracak bir seçenek olmaktan çıktı. Siyasal İslam, AKP iktidarıyla birlikte, yani gelişmesinin doruğunda, ideolojik krize girdi. İnandırıcılık yitimine uğradı; hegemonya kapasitesi daraldı, kitleleri düzene eklemleme yeteneği köreldi. İslamcı hareket içindeki çelişkiler de doruğa ulaştı, “ahlaksızlık” ile “sapkınlık” arasında açmaza düştü. Ahlaki vaatlerle, hortumcu, hantal, statükocu devleti yadsıyarak iktidarı ele geçiren neoliberal İslamcı hareketin “zinde kuvvetleri”, on yıllık iktidar döneminde çürümüş bürokrasi-siyaset-kapitalist seçkinlere dönüştü. Yine aynı şekilde neoliberal “adalet ve kalkınma” vaatleri de kendi karşıtına dönüştü. Devletin küçültülüp özgürlük alanının büyütülmesi vaatleriyle yürürlüğe sokulan piyasalaştırma politikaları, devlet şiddetini ve baskılarını büyüttü. Erdoğan iktidarının çevresine tutunan dar bir çıkar kastı, iktidarın kötüye kullanımını değil, İslamcı, liberal, gerici sermaye politikalarının tipik/genelleşmiş hareket tarzını temsil etmektedir. Halkın proleterleşmesini ve doğal/toplumsal yaşamın güvencesizleşmesini büyüten bir hareket tarzıdır bu. Devrimci siyasetin hareket noktası, iktidar için savaşan tarafların somut performansı değil, çatışmanın yenisömürgesel devletin krizi açısından yaratacağı sonuçlardır. Gerçek şu ki iktidar çatışması ekseninde gelişen krize, halkın devrimci atılımını temel alan yıkıcı bir müdahalede bulunulmazsa, iktidar savaşımından galip çıkan tarafın kullandığı yöntem, çatışmadan mükemmelleşerek çıkacaktır. İktidar çatışması rejimin sertleşme eğilimleri üzerinden yükseliyor. Seyirlik iktidar çatışmasının şoklarına maruz bırakılan halk, politik kitle pasifikasyonuna maruz bırakılıyor. İşler planlandığı gibi giderse, “darbe etkisi” halkın politik pasifikasyonunda karşılık bulacak. Ancak şov devam etmeyecek! Çünkü neoliberal İslamcı iktidar alternatifinin kendisini tükettiği yer, sermaye hareketlerinin, İslamcı gericiliğin ve bunların somutlaşmış zor aygıtının kendi gerçek sınırlarına dayandığı yer değil, tam bu sınırda, işçi sınıfını hareketinin yeni bir devrimci sürecinin başlamasıdır. Şiddet aygıtının yeniden yapılandırılması da, CHP takviyesiyle devlet merkezinin yeniden inşası da, bu süreçte yükselen isyancı ateşleri söndüremeyecek; ‘intihar’ın eşiğine gelen yenisömürgesel devlete yeni bir iktidar seçeneği sunamayacaktır.

O⁄LU PARALARI SIFIRLARKEN O DA S‹YAS‹ GELECE⁄‹N‹ SIFIRLIYOR

Operasyonda ‘sıfırlama’ faslı

S

Operasyonda art›k hedef do¤rudan Tayyip Erdo¤an. Cemaat’e karfl› operasyona haz›rlanan AKP, baba-o¤ul Erdo¤an’lar›n ‘paralar› s›f›rlama’ konuflmas›n›n ses kayd›n›n yay›mlanmas›yla yeni bir darbe ald› AL‹ ERG‹N DEM‹RHAN KP-Cemaat kavgası görünümünde ilerleyen iktidar çatışmasında yıpratma ataklarını kesintisiz sürdüren “Cemaat” tarafı, operasyonu bir ileri aşamaya sıçratarak Tayyip Erdoğan’ı doğrudan hedef almaya başladı. Erdoğan’ın yerel seçimlerde yüksek oy oranlı bir galibiyet elde etmesi halinde karşı hamlelere yöneleceğini ve seçimlere kadar elinin pek de rahat olmadığını gören muhatapları “fırsat bu fırsat” diyerek yükleniyor. Bu hamlelerin hem Erdoğan’ı seçimlere kadar mümkün olduğunca yıpratıp sandıktan güçlü çıkmasını engellemeyi, hem de karşı operasyon olanaklarını sınırlamayı hedeflediği görülüyor. Diğer güç odakları da bu durumu Erdoğan’dan taviz koparmak için fırsata çeviriyor.

A

“BAfiÇALAN” HEDEFTE 24 Şubat’ta internete düşen ses kaydı ile Cemaat-AKP kavgası görünümünde ilerleyen operasyonda yeni bir safhaya girildi. Artık hedef doğrudan Erdoğan ve slogan da muhalefet liderlerince de

kullanılan “Başçalan”. Baba-oğul Erdoğan’lara ait olduğu iddia edilen görüşme kaydı, “Başbakan’ın 17 Aralık günü rüşvet paralarını kurtarma çabaları” diye sunuldu. İddiaya göre 17 Aralık sabahı Ankara’da bulunan Erdoğan, operasyonu haber alır almaz paniğe kapıldı. Bu korku ve paniğin sebebi; nakit olarak farklı aile fertlerine ait 5 ayrı adreste sakladığı, ihaleler karşılığında işadamlarından topladığı 2.2 Katrilyon TL idi. Kayda göre Erdoğan oğlunu arayarak “Amcası Mustafa, abisi Burak, eniştesi Berat ile bir araya gelmeleri ve herkesin kendi evinde bulunan paraları bir an önce evden çıkarmaları” yönünde talimat veriyor. Bilal Erdoğan da, bir süre sonra babasını arayarak “paranın büyük bir kısmını Ö.Faruk Kalyoncu’ya, bir kısmını da Mehmet Gür’e vereceklerini” anlatıyor. Bilal Erdoğan’a ait olduğu iddia edilen ses, teknik takip altında olduğunu düşündüğünü aktarıyor. Tayyip Erdoğan’a ait olduğu iddia edilen sesin sahibi ise emniyette önlem olarak bir şeyler yapıldığını söylüyor. Ses kaydı burada kesiliyor. Devamı geleceği anlaşılan

ses kayıtlarında bundan sonra da Erdoğan’ın “önlem”lerine dair yeni ifşaatların yayımlanması şaşırtıcı olmayacak. Hatta zamanlamaya bakınca, ses kaydının tam da Erdoğan “emniyetteki önlemlerden” söz ederken kesilmesine de bir anlam yüklemek mümkün. ZAMANLAMA MAN‹DAR Baba-oğul Erdoğan’lara ait olduğu söylenen ses kaydının ortaya çıkarılmasının “AKP, Cemaat operasyonunun hukuki altyapısını kuruyor” tartışmalarının tam ortasına denk gelmesi, operasyonu yürütenlerin hamle üstünlüğünü Erdoğan’a kaptırmak istemediğini ortaya koydu. Ses kaydı, 17 Aralık’tan beri inisiyatifi elde tutan Cemaat karşısında “7 bini aşkın birbiriyle alakasız kişinin Cemaat ile irtibatlı savcılar aracılığıyla sahte bir örgüt bahanesiyle dinlendiği iddiası” ile hükümetin elinin güçlendiği bir anda, iddiaların manşetlere taşındığı 24 Şubat gününde yayımlandı. 17 Aralık’ta “operasyon” biçimini alan çatışmada egemenlerin “Erdoğan’sız AKP” beklentisiyle hareket ettiği biliniyordu ancak operasyon, doğrudan Erdoğan’ı hedef

almak yerine yakın çevresinde bir kuşatma biçiminde ilerliyordu. Erdoğan’ın bu hızla ve doğrudan hedef seçilmesi, çatışmayı en üst düzeye taşıyacak ve iktidarın kırılganlığını artıracak bir durum değişikliğine yol açtı. CHP, MHP, liberaller ve toplumsal muhalefet örgütleri Erdoğan’ın meşruiyetinin bittiğini ilan ederken, sokaklar yeniden “hükümet istifa” sloganlarının yükseldiği militan protesto gösterilerine sahne oldu. Müzakere sürecine odaklanan Kürt hareketi, müzakere edilecek meşru bir muhatap olmaktan çıkan AKP’ye muhtaç olmadıkları yönünde mesajlarını öne çıkarmaya başladı. AKP’nin elinde egemen sınıflara daha fazla taviz vermek ve muhalefete karşı baskılarını artırıp, tepki çeken antidemokratik düzenlemeleri hızlandırmaktan başka seçenek kalmıyor. Bu da iktidarın kırılganlığını artırıyor. “D‹K DUR E⁄‹LME” Gırtlağına kadar pisliğe battığı açığa çıkan Erdoğan iktidarının, taraftarlarının “dik dur eğilme” tavsiyesine uymaktan başka şansı yok. Ne var ki, meşruiyeti ile birlikte

bütün inandırıcılığı da tükenen Erdoğan ne derse desin nasıl durursa dursun gerçekleri gizleyemiyor. Ses kaydı için “uydurma” diyen Erdoğan, kriptolu telefonlarının dinlendiğini söyleyip dinlemelerden TÜBİTAK’ı sorumlu tutarak aslında ses kayıtlarının gerçek dinlemeye dayalı olduğunu dolaylı olarak itiraf etti. İnternet yasasını bu tarz dinlemelerin yayımlanmasına karşı çıkardıklarını da itiraf eden Erdoğan, kayıtların içeriğine dair ise herhangi bir yalanlama yapamadı. Savunması inandırıcılıktan yoksun bulunan Erdoğan’ın, daha devamı geleceği ifade edilen ses kayıtları karşısında inkardan ve yüzsüzce iktidara yapışmaktan başka seçeneği bulunmuyor. Sonu görünen ölümcül bir siyasal vaka olarak Erdoğan, operasyonun temel hedefi olarak gördüğü “Erdoğan’sız AKP” seçeneğini yok etmek için de elinden geleni yapıyor. Yeni yasal düzenlemeleri onaylayarak Erdoğan’ın emrinde olduğunu gösteren Abdullah Gül, Erdoğan’a alternatif olma şansını giderek tüketiyor. Erdoğan kendi geleceğiyle birlikte bütün AKP’nin geleceğini de sıfırlıyor.

‘Halk soka¤a, hükümet istifa!’ T

ayyip Erdoğan ile Bilal Erdoğan arasında geçtiği iddia edilen ve Erdoğan’a ait paraların nasıl saklanacağının konuşulduğu ses kaydına, toplumsal muhalefet tepki gösterdi. “Artık yeter” diyen Halkevleri, başbakanı ve AKP hükümetini istifaya çağırdı. Halkevleri Genel Başkanı Oya Ersoy tarafından yapılan açıklamada “Koltuklarında oturmaya devam ettikleri her bir dakikanın, halka söyledikleri her bir yalanın; cebimizden, ekmeğimizden, emeğimizden, geleceğimizden çaldıkları her bir kuruşun hesabını sormak için bütün halkımızı sokağa çıkmaya çağırıyoruz” denildi. ÖDP'nin yaptığı yazılı açıklamada, "Tüm rezillikler ve pislikler içindeki başbakanın yapması gereken tek şey istifa edip, hesap vermektir" ifadesi yer

aldı. Türkiye Komünist Partisi tarafından yapılan açıklamada, hükümetin istifası, AKP ve AKP yöneticilerinin mal varlıklarına el konulması, erken seçim istendi. SDP, "Duruma el koymanın zamanıdır!” diyerek yüzsüzlerin, yolsuzların, yiyicilerin iktidarına karşı halkı sokağa çağırdı. EMEP tarafından yapılan açıklamada hükümetin istifası istenirken, soruşturma ve yargılamanın önündeki engellerin kaldırılması, başta Tayyip Erdoğan olmak üzere yolsuzluklara bulaşmış herkesin yargılanması talep edildi. Grup toplantısında konuyu değerlendiren BDP, Erdoğan’ı özeleştiri yapmaya, ülkeyi kaosa sürüklememeye çağırdı. Ülkenin dört bir yanında eylem çağrıları yapıldı.

Ya helikopter ya Yüce Divan! C

HP MYK, 24 Şubat'ta internete düşen Tayyip Erdoğan ile oğlu Bilal arasında geçtiği iddia edilen ses kayıtlarının ardından olağanüstü toplandı. Parti adına açıklama yapan Haluk Koç "Yolsuzluğun ve kirliliğin merkezindeki bir parti ve hükümet meşruiyetini kaybetmiştir" dedi ve Erdoğan'ı istifaya davet etti. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu 25 Şubat'ta partisinin grup toplantısında söz konusu ses kaydını dinletti. Canlı yayındaki televizyon kanalları, Kılıçdaroğlu kayıtları dinletmeye başlayınca yayını kesti. Yalnızca Halk TV ve Artı 1 TV ile web portalları yayını

sürdürdü. “İlk kez bir hükümet devleti soymaya kalkıyor” diyen Kılıçdaroğlu, Erdoğan’a “Ya yurtdışına kaç, helikopteri al, ya da başbakanlıktan istifa et” diye seslendi. Kılıçdaroğlu operasyonun başladığı gün 17 Aralık’ta TBMM önünde bir gencin “açım” diyerek kendini yaktığını ve 10 gün sonra yaşamını yitirdiğini hatırlattı. Söz konusu ses kayıtlarıyla ilgili MHP de olağanüstü toplandı. 25 Şubat'ta yazılı açıklama yayımlayan MHP, "Başbakan Erdoğan için malum ve mutlak son görünmüştür" diyerek 'Yüce Divan'ı' işaret etti.

Binlerce CHP’li Taksim’de ‘Hükümet istifa’ dedi


5

GÜNDEM 27 Şubat 2014 / 12 Mart 2014

‘BEN‹M

Halk›n Sesi

M‹T’‹M,

BEN‹M

HAK‹M‹M,

BEN‹M

ASKER‹M’

Yolsuzlukların efendisi Y

ıllarca kendi isteklerini pürüzsüzce yerine getirecek bir güçlü yürütme peşinde koşan egemen sınıflar şimdi, kendi elleriyle yarattıkları “tek adam”dan kurtulmanın yollarını arıyor. Bu tasfiye çabası yolsuzluk, rüşvet ve MİT operasyonları üzerinden açığa vuruyor. Sistemin “tek adamı” Tayyip Erdoğan ise iktidar tekelini daha da güçlendirecek adımlar atarak kendisinden kurtulmak isteyenlerle çatışmasında elini güçlendirmeye, operasyonlara karşı kalkan oluşturmaya çalışıyor. İnternet, HSYK, MİT ve askerlik yasalarında peş peşe gündeme gelen değişikliklerle AKP yargı, istihbarat ve ordu üzerinde kontrolünü pekiştirirken kendisini denetim dışına çıkarmayı, muhalefetin sesini kısmayı planlıyor. İnternet, askerlik ve HSYK yasaları bütün itirazlara karşın TBMM’de oylanarak Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün onayından geçirildi. MİT Yasası da yolda. Erdoğan’ın bir dediğini iki edemeyen Gül, yetkisini kullanarak yasaları geri çevirmesi yönündeki yoğun talep karşısında “ne şiş yansın ne kebap” anlayışıyla kendisini Anayasa Mahkemesi’nin yerine koyamayacağını söyledi. MAHKEME TAYYİP’E MÜLK OLDU Abdullah Gül, 26 Şubat günü yargı bağımsızlığını tehdit ettiği eleştirilerine neden olan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na (HSYK) ilişkin yasa değişikliklerini onayladı. Gül, “yasa teklifindeki bazı maddelerin Anayasayla çeliştiğini ve değerlendirmeyi Anayasa Mahkemesi’ne bıraktığını” söyledi. CHP de aynı gün içinde Anayasa Mahkemesi’ne iptal başvurusunda bulundu. Yasanın onaylanmasıyla birlikte HSYK’nın seçilmiş üyeleri dışında 1000 görevli otomatik olarak tasfiye edildi. Yeni atamalar ise 15 gün içinde Bekir Bozdağ tarafından yapılacak. Adalet Bakanı’nın HSYK üzerindeki

İnternet, HSYK, MİT ve askerlik yasalarında gündeme gelen değişikliklerle AKP, yargı, istihbarat ve ordu üzerinde kontrolünü pekiştirirken kendisini denetim dışına çıkarmayı, muhalefetin sesini kısmayı planlıyor yetkilerini genişleten tasarı TBMM’de yaklaşık 20 saat süren ve yumruklaşmaların yaşandığı oturumun sonunda kabul edilmişti. Yasaya göre, meslekleriyle ilgili araştırma yapacak, iç ve dış burstan yararlanacak hâkim ve savcıların yurtdışına gönderilmesi Adalet Bakanlığı’nın yetkisinde olacak. Hâkim ve savcıların dış temsilciliklere, uluslararası mahkeme veya kuruluşlara gönderilmesini Adalet Bakanlığı yapacak. HSYK başkan ve yardımcıları hükümet tarafından belirlenecek. Meslek içi eğitimleri de HSYK yerine,

Türkiye Adalet Akademisi tarafından düzenlenecek. Akademi’nin yönetimi de Adalet Bakanı tarafından belirlenecek. TAYYİP’İN ASKERLERİ Genelkurmay başkanları ve kuvvet komutanlarına Yüce Divan yolunu açan Askerlik Kanunu, Cumhurbaşkanı Gül’ün onaylamasının ardından 22 Şubat’ta yürürlüğe girdi. “Komutanlara Yüce Divan Yasası” denilen kanunla, Genelkurmay başkanı ve kuvvet komutanlarına MİT Müsteşarı’nı da aşan biçimde dokunulmazlık zırhı sağlandı. Buna göre Başbakan’ın

izin vermediği hiçbir paşa ne soruşturulabilecek ne de yargılanabilecek. Böylece Başbakan kaderini eline aldığı paşaların kendisine biat etmesini de sağlayacak. Yasaya göre, hükümetin de memnun olduğu kuvvet komutanlarının görev süreleri 1’er yıl süreyle yaş haddine (67) kadar uzatılabilecek. Böylece hükümetin istemesi durumunda mevcut Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel, bu görevini 2017 yılına kadar sürdürebilecek. TAYYİP’İN SÜPER MİT’İ Gazete hazırlanırken Meclis’te hala görüşülmekte olan MİT Yasası ile ise,

MİT’in yetki ve olanaklarını genişleterek son dönemde operasyonlara konu olan savaş suçu dahil kirli faaliyetlerine yasal kılıf oluşturuluyor. Türkiye toplumunun belleğine insanlık düşmanı, kirli, kriminal faaliyetleriyle kazınmış olan MİT’e milletvekillerinin dahi sahip olmadığı bir dokunulmazlık zırhı getiriliyor: - MİT’e yargıya ilişkin konularda adalet bakanında dahi olmayan olağanüstü yetkiler veriliyor. Avukatların dahi bilgi alamadığı soruşturma aşamasında MİT’e istediği her türlü dosyaya erişim yetkisi verilecek. - MİT’ten gelecek her talep kayıtsız şartsız yerine getirilecek ve bu talepleri yerine getirenlere hukuki ve cezai sorumluluk çıkmayacak. Bu, milletvekillerine dahi tanınmayan bir dokunulmazlık zırhı sağlıyor. - MİT mensupları ‘devlet çıkarlarının zorunlu olduğu haller’ dışında tanıklık yapmayacak. - Teklif, MİT’e yabancı uyruklu tutuklu ve hükümlüler hakkında sınır dışı etme, iade ya da takas yetkileri tanıyor. - MİT her türlü kuruluş ve örgüt ile temas yetkisi verilerek ‘çözüm süreci’ adı altında PKK ile yapılan görüşmelerde sorumsuz hale getiriliyor. Ancak bu yetki MİT’in El Kaide benzeri örgütlerle ya da mafyatik örgütlerle ilişkileri de olağanlaştırıyor. Yetki, herhangi bir örgüte (örn. Suriyeli cihatçılar) yönelik silahlandırma faaliyetlerinin de önünü açıyor. - Önleyici dinleme adı altında MİT’e ucu bucağı olmayan dinleme yetkisi veriliyor. - MİT belgesi yayımlayanlara hapis cezası getiriyor. Erdoğan’ın bir yandan sistem içi kavganın bir yandan sokak muhalefetinin basıncı altında giriştiği bu hamlelerin onun kaçınılmaz çöküş sürecini nasıl etkileyeceğini, kağıt üzerinde yazanlar değil somut siyasal çatışmalar belirleyecek.

‘Cemaat, ulusal güvenlik tehdidi’ İnternet sansürüne, T

ayyip Erdoğan ve oğlu Bilal Erdoğan'a ait olduğu ileri sürülen ses kaydının internette yayını ve “Paralel yapı tarafından binlerce insanın dinlendiği” tartışmalarının ortasında (26 Şubat) toplanan ilk Milli Güvenlik Kurulu toplantısında örtülü olarak Cemaat de hedef alındı. Toplantı ertesinde yapılan açıkla-

mada gündemdeki konular arasında “ulusal güvenliği tehdit eden yapılanmalar ve faaliyetler” olduğu da açıklandı. Bildiride ulusal güvenliği tehdit eden yapılanmalar ifadesine yer verilmesi, hükümetin Gülen Cemaati’ne karşı başlattığı çok yönlü operasyonun bir devlet tavrı haline geldiğinin açıkça

ilanı şeklinde yorumlandı. AKP’nin 2007’de Cumhurbaşkanlığı seçimlerini de kazanarak iktidar kavgasını kazandığını orduya kabul ettirmesinin ardından, TSK “irticai tehdit” söylemini terk etmiş ama İslamcı Hareket içinde Gülen Cemaati’ne karşı tavır almayı sürdürmüştü.

polis terörüne direniş

Beyzbol sopası göründü Erdoğan zedelenen imajını ve yitirdiği meşruiyeti uluslararası arenada yeniden onarmaya çalışırken, ABD ve AB bu durumu taviz koparmak için fırsata çeviriyor, ancak Erdoğan’a soğukkanlı müdahalelerde bulunmaktan da geri durmuyor

T

ayyip Erdoğan ve AKP kurmaylarının altı aydır beklediği telefon, 19 Şubat’ta geldi. ABD Başkanı Barack Obama uzun bir zamanın ardından ilk defa Erdoğan ile görüştü. Erdoğan, ABD desteğini koruyabilmek için Kıbrıs ve İsrail konularında tavizkâr bir tutum takınırken, bu konuda teşekkür eden Obama “hukukun üstünlüğü” ve “Suriye’deki terörist varlık” konusunda uyarılarda da bulundu. Görüşme sonrası Başbakanlık’tan yapılan açıklamada bu uyarılara değinilmezken, “Erdoğan’ın Kıbrıs sorununun çözümü için müzakerelerin yeniden başlamasını sağlama konusundaki rolü Obama tarafından şükranla karşılanmıştır” denildi. AKP İsrail’le normalleşme sürecini TürkiyeKıbrıs-İsrail anlaşmasıyla ilerletme ve İsrail ile Kıbrıs gazını boru hatları vasıtasıyla Türkiye üzerinden dünya piyasalarına sunma

girişimlerinde bulunuyor. Obama-Erdoğan görüşmesi sonrası bir diğer dikkat çeken gelişme ise, Erdoğan’ın 3,5 milyar dolarlık Sikorsky helikopteri alımına imza atması oldu. Ekim 2013’te gündeme gelen ve NATO’nun tepkisini çeken, ‘Çin füzeleri anlaşması’ çıkışının telafisine dair ilk adım böylece atıldı. Obama’nın üstü kapalı tehditler içeren telefonu ABD’li politika yapıcıların, AKP’ye karşı harekete geçme çağrıları sonrasında gelmesiyle dikkat çekti. Türkiye uzmanı ABD’li diplomatlar ve batı basını Erdoğan ve AKP iktidarının yalnız Türkiye için değil, NATO’daki müttefikleri için de tehlike teşkil ettiğini ve meşruiyetini yitirdiğini sıklıkla yineliyor. MÜZAKERELER ASKIYA ALINABİLİR Avrupa Birliği ile pamuk ipliğine bağlı ilişkileri canlandırmak için son iki ayda

İnternette sansür getiren düzenlemelere karşı halk sokağa çıkmaya devam ediyor. Abdullah Gül’ün internet içeriklerinin iktidar tarafından yargı kararı olmaksızın 4 saat içinde sansürlenmesine olanak tanıyan yasayı onaylamasının ardından Taksim’de bir kez

daha direniş vardı. Sansüre karşı 22 Şubat akşamında Taksim Meydanı’na gelenlere polis saldırdı. Tazyikli su, gaz bombası ve plastik mermilerle saldıran polise direnişçiler havai fişeklerle yanıt verdi. Polis terörüne rağmen direniş geç saatlere kadar sürdü.

Şaibeli başbakanla barış konuşulur mu! Yolsuzluk operasyonu karşısında meşruiyeti iyiden iyiye tükenen Erdoğan, Kürt hareketinin koşullu desteğini de yitirmek üzere

S

Brüksel ve Almanya ziyaretlerinde Avrupalılara pembe tablo çizmeye çalışan Erdoğan, aldığı ciddi uyarıları ise ‘ulvi ekonomik gelişme’den söz ederek geçiştirmeye çalıştı. Ancak Avrupalılar ikna olmamış görünüyor. İngiliz Times gazetesi, AB’nin Türkiye’yle müzakereleri askıya alabileceğini öne sürdü. Gazete, buna gerekçe olarak “Erdoğan’ın

otokratik yönetime kaymaya başladığına dair kaygıları” gösterdi. Avrupa Parlamentosu’nun İngiliz üyelerinden Andrew Duff gazeteye demecinde, “Şu anda gerçek bir katılım süreci varmış gibi yapmak maskaralıktan başka bir şey değil. Süreç sonbaharda askıya alınmazsa sürpriz olur” dedi.

elahattin Demirtaş, zaten adım atmamakla “çözüm sürecini” zora sokan Erdoğan’ın, yolsuzluk ve rüşvet şaibeleriyle iyice meşruiyetini yitirdiğini söyledi. “Bu kadar şaibeye bulaşmış, hakkında bu kadar iddia bulunan bir Başbakanla neyi konuşacağız? Demokrasiyi, barışı inşa etme meselesini nasıl konuşacağız? Biz neyi düzeltmeye çalışıyoruz. Başbakan hesap verebilir hale gelsin süreç toparlayabilir. Süreç zora girdi. Zaten adım atmamakla süreci sora sokmuşlardı. Başbakan hakkındaki bütün bu iddialar ortada dururken tam olarak neyi konuşacağız?” diyen Demirtaş, Erdoğan’ı hesap vermeye ve sürecin önünü açmamaya çağırdı.

ROBOSKİ HALKI BARIŞ İÇİN SINIR DİRENİŞİNDE Devlet, daha Roboski katliamının hesabını vermeden yeni şiddet politikaların hayata geçirecek altyapı çalışmalarına hız verdi. Tam da çözüm süreci çerçevesinde ciddi adımlar atmasının beklendiği dönemde “güvenlik yolu” adı altında savaş lojisitiğine yönelmesine halk tepki gösterdi. 24-25 Şubat gecesini sınırda geçiren halk, tepki göstererek inşaatın durdurulmasını istedi. Askerler halka gaz bombalarıyla saldırdı.

SEÇİM BÜROLARINA IRKÇI SALDIRILAR Urla, Dikili, Keşan, Muğla, İstanbul Kadıköy’de, İzmir Karşıyaka, Balçova, Antep, Malatya, Urfa, Erzurum ve Mersin’de ocak ve şubat aylarında HDP ve BDP seçim bürolarına ırkçı saldırılar gerçekleştirildi. ‘APO SÜREÇTEN ÇEKİLİRSE SAVAŞ ÇIKAR’ KCK, Öcalan'ın süreçten çekilmesi halinde savaş çıkacağını kaydederek, Erdoğan’ın sorumluluklarını yerine getirmesi ve toplumsal muhalefet demokratik çözüm için daha fazla inisiyatif alması çağrısı yaptı.


KENT ÇEVRE

6

27 fiubat 2014 / 12 Mart 2014

Halk›n Sesi

Kocaeli halkı suyunun kavgasında ÖZEN TAÇYILDIZ

K

uraklık tehlikesi tüm Türkiye için her geçen gün artıyor. Susuzluk tehdidi altındaki yerlerin başında gelen kentlerden biri Kocaeli. Kentin su ihtiyacını karşılayan iki önemli kaynak, Sapanca Gölü ve Yuvacık Barajı, kuraklık ve aşırı tüketim nedeniyle alarm veriyor. Tek sıkıntı bu değil, göl oksijen azlığı nedeniyle de risk altında. Suyun altını gölü nefessiz bırakacak biçimde bitkiler kaplamış, balıklar azalmış durumda. Hatta bazı balık türleri hiç yok. Bu gidişatla göldeki ekolojik denge ve besin zinciri olumsuz yönde etkilenecek, göl içme suyu olarak kullanılamaz hale gelecek. Kocaeli’nin su havzalarının bölgenin sanayileşmesine ve nüfus artışına yetmediği açık; ancak yerel yönetimin bir su politikası yok. İki dönem başkanlık yapan AKP’li İbrahim Karaosmanoğlu su üzerinden siyaset yapılmasını doğru bulmuyor zaten. Karaosmanoğlu’na göre, “Su üzerinden kavga yapmak; inançlı, akıllı insanların işi değil ancak nankör insanların işi”.

SUYUN T‹CAR‹LEfiT‹R‹LMES‹NE KARfiI MÜCADELE MECL‹S‹ Karaosmanoğlu istemese de bölgede yaşayan halk sularının kavgasında. Meramları net, “Gölümüze, deremize, barajımıza, suyumuza sahip çıkıyoruz” diyorlar. Bir yanıyla çok basit ve gündelik, temel bir yaşam kaynağına sahip çıkıyorlar. Bir yanıyla da oldukça politik ve iddialı; göllerinden Türkiye’nin ikinci bü-

Kocaeli halkı, suyun ticarileştirilmesinin tüm boyutlarına karşı derelerin özgürce akabileceği bir mücadeleyi birlikte yükseltmenin çağrısını yapıyor

yük sanayi havzasına su çekilen, nehirlerinden 27 şirketçe suları şişelenip satılan, Kuzey Otoyolu projesi ile talana açılmak istenen kentlerinde yerelden örgütlenip mücadele hattı kuruyorlar. Seçimler öncesinde oy hesabı yapanların ardına düşmeden suyun ticarileştirilmesine karşı mücadeleyi hedefleyen bir

Kocaeli ve Sakarya’ya su sa¤layan Sapanca Gölü kurakl›k ve kirlilik tehdidiyle karfl› karfl›ya

Çılgın projelere kılıf Kültür ve Turizm Bakanl›¤›’nca de¤ifltirilen “Tarihi Sit’ler, Koruma ve Kullanma Koflullar›” ilke karar› 18 fiubat tarihli Resmi Gazete’de yay›mland›. Yeni ilke karar›na göre milli park, tarihi-kültürel sit alanlar›nda yap›lacak “zorunlu altyap› uygulamalar› ve kamu hizmet yap›lar›” için koruma kurul karar› beklenmeyecek. Böylece köprü, yol, su, baraj, elektrik, bulvar gibi projeler koruma bölge kurullar›n›n ilgili karar›n› beklemeden zorunlu altyap› kapsam›na tabi tutulabilecek. Devlet eliyle yap›laflman›n önünü açacak karar ile 3. köprü, Haliç metro köprüsü, Haliç Tersanesi, Haydarpafla Gar› gibi pekçok yap›n›n “kamu hizmeti ve zorunlu altyap› uygulamas›” kapsam›na al›narak yap›m› kolaylaflacak. Karar de¤iflikli¤i ile bu alanlarda önceden süregelen tar›msal faaliyet ile ba¤ ve bahçecili¤in yap›labilece¤i; ancak bu amaç d›fl›nda kesinlikle kullan›lamayaca¤› hükmü de de¤ifltirildi. Koruma amaçl› imar planlar› onayland›ktan sonra bu alanlar›n bu amaç d›fl›nda kullan›lmas›na kap› araland›. AKP’N‹N ÖNCEL‹⁄‹ SU MU YATIRIM MI

Ç›lg›n projelere bir di¤er kolayl›k da 25 fiubat’ta Meclis’te kabul edilen yeni yasa ile geldi. Yeni torba yasada 3. havaliman› yap›m›nda yaflanan yeralt› su kaynaklar›na iliflkin sorunlar› aflacak düzenleme de yer al›yor. Buna göre, enerji, kalk›nma, çevre, sanayi ve yat›r›m karar›na onay verecek yetkiye sahip 5 bakandan oluflacak Jeotermal Kurul, jeotermal veya do¤al su kayna¤› bulunan bir bölgeye havaalan›, kanal, köprü, otoyol, demiryolu, liman, baraj, maden, petrol, do¤algaz iflletme tesisi gibi yat›r›mlar yap›l›rken olas› ‘çak›flma’ durumunda devreye girecek. Kurul, do¤al su kayna¤›n›n m›, yoksa yap›lacak yat›r›m›n m› daha önemli ve öncelikli oldu¤unu karara ba¤layacak.

meclisin çağrıcılığını yapıyorlar. Bölge halkı bu birlikteliğin ilk adımı olarak, 23 Şubat’ta Kocaeli Halkevleri ve Kocaeli Tabip Odası’nın ortaklaşa düzenlediği su forumunda bir araya geldi. Sapanca Gölü ve Yuvacık Barajı’nın kuruması, derelerin talanı, suyun ticarileştirilmesi ve su kesintileri üzerine tartışmalar yürüttüler. Foruma konuşmacı olarak Kocaeli Tabip Odası Başkanı Kemal Keşmer, Sakarya Üniversitesi’nden Çevre Mühendisi Prof. Dr. Saim Özdemir, Kuzey Ormanları Savunması’ndan Çiğdem Çidamlı ve Eski İSU Genel Müdürü Servet Alpaslan katıldı. Konuşmacıların sunumlarının yanı sıra Sapanca Gölü’ne komşu köylerin aktardıkları özellikle önemliydi. Hem mücadelenin ilkelerini belirlediler, hem de bundan sonraki hattı çizmiş oldular.

BIRAKIN SUYU DERE YATA⁄INDAK‹ CANLILAR KULLANSIN Sapanca Gölü’ne sınırı olan Yanıkköy’ün muhtarı Sibel Baykal, şirketlerin doğrudan kaynaktan su aldıklarını belirterek Sapanca’yı besleyen Yanık Deresi üzerindeki su şişeleme fabrikasından ve derenin kuruduğundan bahsetti. Yanıkköylüler, daha bir yıl önce gölü tehdit edecek Maşukiye taşocağı projesini durdurmuşlardı. Maşukiye ile Yanıkköy’ün orta noktasında, Sapanca Gölü kıyısında bulunan ormanlık alanda Ankara-İstanbul yüksek hızlı trenine mıcır sağlamak üzere yeni bir taş ocağı açmak için çalışma başlatılmış, belediye meclisinde de AKP’lilerin oyları ile kabul edilmişti. O dönem Sibel muhtar “Kamu yararı düşünülüyorsa, burada üstünlük, çevre ve insan sağlığı olma-

lı” derken, başkan Karaosmanoğlu ise “Maşukiye’de alacağımız alanı biz 10 yıl sonra yüzde yüz orman yaparız” diyordu. Balaban muhtarı Cumhur Karakadılar, yine Sapanca’ya akan Balaban Deresi’ne İSU’nun boru bağlamak istediğini aktardı. Karakadılar, bu geçici çözüm yerine, “İSU, Sapanca’dan su çekiyor zaten, bırakın dere yatağındaki canlılar kullansın. Sonra içme suyu olarak biz kullanalım” diyor. Balabanlılar, bu ay dereye bağlanmak isteyen boruyu kepçeyle kırdılar. Muhtar da “Yerel seçimlere kadar muhtarım, suyumuza sahip çıkarım” diyerek kararlılığını gösteriyor. SERMAYE TALAN EDECEK YER BULUR B‹Z‹M YOK Sapanca’nın en uzun kenarının dahil olduğu Sakarya Eşme köylü-

Yüksek gerilime karşı mücadele hattı senyurt Namık Kemal Mahallesi’nde yüksek gerilim hattına karşı yaşam alanlarına sahip çıkan mahalleliler, halk toplantısı düzenleyerek komite kurdu. 19 Şubat’ta Namık Kemal Mahallesi 9. Sokak’ta yüksek gerilim hattının yarattığı patlamayla 7 evde maddi hasar meydana gelmiş; patlamanın etkisiyle camlar sokağa saçılırken, evlerdeki birçok elektrikli alet de kullanılamaz hale gelmişti. Mahalle muhtarı ve TEDAŞ yetkililerinin ilgisiz kaldığı olayda mahalleli bir araya gelerek soruna müdahale etti. Mahalle halkının yanı sıra DİSK Enerji Sendikası ve temsilciliği, Esenyurt Halkevi, Namık Kemal Mahallesi halkın muhtar adayı Dursun Çelik’in de katıldığı toplantılarla bir mücadele hattı kuruluyor.

TÜM DO⁄A ‹Ç‹N YEN‹ DÜZENLEME Bölge halkının beyanı açık, sadece bir avuç şirketin para kazandığı bir metaya dönüşmüş sularını geri almaya kararlılar. Kuraklık ve ona bağlı olarak susuzluğun, sanayinin ve inşaat alanlarının çılgınca artmasıyla ilişkili olduğunu da biliyorlar. Bu nedenle “tüm doğa için yeni bir hukuksal düzenleme”nin çağrıcılığını da yapıyorlar. Ama bir ayakları da sokakta, “doğayı yıkıma uğratan ve yasalaşan düzenlemeleri fiilen uygulatmamayı” karara bağlamış durumdalar. Forum günü hazırladıkları sonuç bildirgesiyle yazılı hale de getirdikleri ilkelerin, taleplerinin kurdukları mücadele hattında önemli bir başlangıç olduğunun farkındalar. Derelerin özgürce akabileceği bir mücadeleyi birlikte yükseltme çağrısı yaptıkları forum gününü “tarihi an” olarak niteliyorlar. Bu nedenle o “tarihi an”da yapılan tüm konuşmalar, Sapanca Gölü ve çevresinde yaşayanlar ile Kocaeli halkına bir manifesto olarak ulaştırılacak, su varlıklarının kullanımında doğanın ve insanlığın devamını esas alan bir su meclisi kurulacak.

KISA KISA

‹STANBUL/ESENYURT

E

leri adına konuşa Galip Ateş, gölün ne kadar çekildiğine bizzat şahit, tespiti de net: “Sermaye talan edecek yer bulur, bizim yok. Biz sahip çıkmak zorundayız” Belediyenin acil eylem planında adı geçen yerlerden biri de Kocaeli Derince sınırındaki Çınarlı Deresi. Derince Halkevi’nden Merve Arısoy, bu şelaleli mesire alanında da Balaban Köyü’ndeki derelerde olduğu gibi suyun boru içine alınmak istendiğini, ancak susuzluğun bu şekilde giderilemeyeceğini dile getirdi. Derince Belediyesi’nin halihazırda Çenesuyu’nda fabrikası olduğunu hatırlatarak “Önce o suyu özgür bırakın” diyerek, suyun parasız olarak halkın kullanımına sunulması gerektiğini belirtti.

20 Şubat’ta yapılan ilk toplantıda DİSK Enerji–Sen Örgütlenme Uzmanı Ramazan Ünal, AKP’nin enerji alanındaki özelleştirme politikaları nedeniyle işten çıkarmaların arttığını, bu nedenle periyodik bakım ve onarım işleri yapılamadığı için bu tür olayların sık yaşandığını kaydetti. Enerji–Sen olarak toplumsal hareket sendikacılığını benimsediklerini ve mahallelinin mücadelesinde yanında olduklarını belirtti. Esenyurt Halkevi Başkanı Fırat Güzelad, mahalle halkıyla birlikte sokak sokak, ev ev gezerek imza topladıklarını anlattı; mücadele için bir plan-programa ihtiyaç olduğunu belirtti. Halkın muhtar adayı Dursun Çelik de sadece bir muhtar adayı olarak değil, orada yaşayan biri olarak mücadelenin bir parçası olduğunu vurguladı. Toplantı sonucunda

mücadeleyi takip eden ve mahalle halkıyla birlikte örgütleyen ve bilgi aktarımını sağlayan bir komite kurulması kararı ortak olarak alındı. 23 Şubat’ta yapılan toplantıda da hukuksal mücadele için çalışmalara başlandı. AVM ‹STERSE HAT YER‹ DE⁄‹fi‹R Namık Kemal Mahallesi’nde yer alan yüksek gerilimli hat aslında yasak. Aşırı radyasyon yayması nedeniyle ileride ciddi sağlık problemlerine neden olabilecek hattın ya toprak altına verilmesi ya da yükseltilmesi gerekiyor. Yüksek gerilim hattının tehdidi yüzünden mahallelinin yaptığı şikayetler yıllardır sonuçsuz kalırken, mahallenin alt tarafında bulunan Torium AVM’nin üzerinden geçen yüksek gerilim hattı alışveriş merkezinin şikayeti üzerine yükseltildi.

Vali Mutlu kararı uygula!

İ

stanbul’da inşaatı süren 3. havalimanı projesine yürütmeyi durdurma kararı çıkmasına rağmen uygulanmamasına karşı Kuzey Ormanları Savunması (KOS) 22 Şubat’ta İstanbul Valiliği’ne yürüdü. Vali Hüseyin Mutlu’dan mahkemenin 21 Ocak’ta aldığı yürütmeyi durdurma kararını uygulaması istenirken, konuşmalarda sık sık “Vali, okuduğunu anlıyorsan kararı uygula”

ifadeleri yer aldı. KOS adına yapılan açıklamada 3. havalimanı projesiyle ilgili mahkeme kararı başta olmak üzere, Atatürk Orman Çiftliği, Fener-Balat gibi projelere verilen yürütmeyi durdurma kararlarının hemen uygulanması istendi. Basın açıklamasının ardından eylemciler, mahkeme kararının yazılı olduğu kağıtları uçak yaparak valiliğe doğru fırlattı.

I ‹stanbul Üsküdar’›n AKP’li Belediye Baflkan Aday› Hilmi Türkmen’in Valideba¤ Korusu için planlad›¤› seyir terasl›, gözlem kuleli ”ç›lg›n proje”ye karfl› Valideba¤ Gönüllüleri, 22 fiubat’ta bir bas›n aç›klamas› gerçeklefltirdi. Aç›klamada korunun yap›laflmas› için öne sürülen gerekçeler yalanland›. I Gaziosmanpafla’da afet yasas› kapsam›nda riskli alan ilan edilen 11 bölge için acele kamulaflt›rma karar› verildi. Riskli alan karar› için Dan›fltay’a itiraz eden Gaziosmanpaflal›lar, savafl ve yurt savunmas› gibi ola¤anüstü durumlarda verilmesi gereken acele kamulaflt›rma karar›na da itiraz etmeye haz›rlan›yor. I ‹stanbul Yukar› A¤açl› köylüleri, 3. havaalan› için al›nan acele kamulaflt›rma karar›n› yarg›ya tafl›d›. 3. havaalan›n›n orman ve tar›msal alanlar› yok ederek içme suyu havzalar›na zarar verece¤ini, iklim de¤iflikli¤ini h›zland›raca¤›n›, gürültü ve elektromanyetik kirlilik yarataca¤›n› ve tüm bu sebeplerden dolay› kamu yarar› tafl›mad›¤›n› belirttiler. I Antalya’da Phaselis antik kentine yap›lmak istenen otele karfl› Antalyal›lar 23 fiubat’ta mitingde bulufltu. I ‹fladam› Mustafa Latif Topbafl'›n, Baflbakan Erdo¤an'›n talimat›yla yapt›¤› öne sürülen Urla'da Hazine arazisindeki villalar› y›k›mdan kurtarmak için yap›lan imar de¤iflikli¤i ask›ya ç›kt›. Villalar›n bulundu¤u arazi birinci derece do¤al S‹T alan› olmaktan ç›kart›larak kaçak yap›lar yasal hale getiriliyor.


EĞİTİM SAĞLIK

7

27 fiubat 2014 / 12 Mart 2014

Halk›n Sesi

M‹LL‹ E⁄‹T‹M TEMEL KANUNUNDA DE⁄‹fi‹KL‹KLER

Tüm yetkiler Avcı’da Milli eğitimde idari değişimler getiren yasa teklifi Meclis Komisyonu’nda kabul edildi. Tasarı, Talim Terbiye Kurulu’nun yetkilerini ortadan kaldırıyor, binlerce yöneticiyi tasfiye ediyor, 40 bin dershane öğretmeni için işsizlik tehlikesi yaratıyor, devlet okullarını sermayeye satıyor MURAT DURAL

A

KP-Cemaat kavgasında bir dönüm noktası olan, kasım ayında sızan dershane taslağında, dershanelere “dönüşmeleri” için tanınan süre ve verilecek teşvikler öne çıkmıştı. Tasarı, bakanlar kuruluna ocak ayında

imzaya sunulurken 22 Şubat’ta ise Meclis Komisyonu’ndan geçti. Tasarının son halinde de 1 Eylül 2015’e kadar dershanelerin “özel okul ya da açık liseye dönüşmek” için başvurması ve 2018-2019 eğitim dönemine kadar koşulları yerine getirmesi gerekiyor. AKP taslağın yeni halinde dönüşümlerin kapsamını genişletti. Tasarının son haline göre, Talim Terbiye Kurulu’nun yetkileri alınıyor, binlerce yönetici tasfiye ediliyor, okul, il-ilçe milli eğitim müdürleri valilerce atanıyor. AKP hem en sadık kadrolarını milli eğitime yerleştirme zemini oluşturuyor hem de bakan

doğrudan eğitim alanında tek belirleyici haline geliyor. TAL‹M TERB‹YE KURULU’NA TIRPAN Teklifte, 1926’da kurulmuş olan Talim Terbiye Kurulu’nun karar alma yetkisi kaldırılıyor. Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, tasarıyı anlattığı bir açıklamasında konuyla ilgili olarak “Kararı Bakan alır. Bu tekrarı önlemek için tasarıda ‘inceleme ve danışma organıdır’ dedik. Bakanlık olarak içimiz rahat” cümlelerini sarfetti. Kurumun yetkilerinin daraltılması, daha merkezi ve doğrudan bakan onayına dayalı bir politikayı hayata geçirerek, eğitim sistemindeki dayatmacı uygulamaların hızlanacağını gösteriyor. AKP, iktidarını sağlama almak için, diğer alanlarda olduğu gibi, eğitim alanında da bütün yapıları en üst makama bağlamak hedefinde. AKP’nin istediği gibi gerici bir müfredat düzenlenebilmesini “sağlayan” Talim Terbiye Kurulu’ndan karar yetkisinin alınması, AKP’nin idari bir yapılanma hedefinde olduğunu ortaya koyuyor. Kurulun en azından biçim

olarak var olan bilimsel özelliği tamamen kaldırılıyor. Taslakla, kurula üye olacak öğretim üyelerinin eğitimle ilgilisi olma koşulu da kalkıyor. HIZLI VE TOPLU TASF‹YE Tasarıya sonradan eklenen geçici madde ile Müsteşar Yardımcıları, Talim Terbiye Kurulu başkan ve üyeleri, tüm genel müdürler, grup başkanları ile 81 il milli eğitim müdürlerinin görevleri, ‘kanunun yürürlüğe girmesiyle sona erecek. Ayrıca 4 yıl üzeri görev yapan okul müdür ve yardımcılarının görevi de sona erecek. Aynı zamanda tasarıyla beraber, okul ve kurum müdürleri, müdürlük sınavından başarılı olmak kaydıyla, vali tarafından atanacak. ‘ÖZEL’E ARAZ‹ TEfiV‹⁄‹ Getirilmek istenen düzenleme ile 1 Eylül 2015 tarihine kadar özel okula dönüşme garantisi veren dershanelere devlet arazileri 25 yıllığına bedelsiz verilebilecek. Ayrıca hazine arazisi üzerindeki Milli Eğitim Bakanlığı’na ait okullar, okulların ek binaları vb. on yıla kadar kiraya verilebilecek. Devlete ait

arazisi değerli okullar birer birer özel sektöre, vakıflara devredilecek. Örneğin İstanbul`da Başbakan’ın oğlunun kurucuları arasında yer aldığı Türkiye Gençlik ve Eğitime Hizmet Vakfı’na (TURGEV) devlete ait bir okulun kendisi ya da arazisi sembolik bir paraya kiraya verilebilecek. 40 B‹N Ö⁄RETMEN ‹fiS‹Z Tasarının yasalaşması halinde, dershanelerin kapanmasından sonra 6 yıl kesintisiz dershane öğretmenliği yapmış olanlar KPSS şartı olmaksızın sözlü sınavla devlet kurumlarına atanabilecek. Bu öğretmenler ise 4 yıl aynı yerde çalışmak zorunda olacaklar ve “eş durumundan atama” talep edemeyecekler. “6 yıl dershane öğretmenliği yapmış olma” şartını yerine getirebilen dershane öğretmeni sayısı ise 52 bin içinde 10 bini geçmiyor. Diğer yandan dershane öğretmenlerinin KPSS şartı aranmaksızın kadroya geçebilmeleri, yıllardır KPSS puanıyla kamuya atanmayı bekleyen öğretmenler açısından bir sorun oluşturuyor.

Eğitim emekçileri tasfiyeye karşı sokakta M

illi Eğitim Temel Kanunu’nda yapılacak olan değişiklik ile eğitim tarihinin en büyük tasfiyesinin yapılmaya çalışıldığını söyleyen Eğitim-Sen, Eğitim-İş ve Türk Eğitim-Sen, tüm ülkede ortak grev yaptı. İstanbul’da toplanan binlerce eğitim emekçisi "Ülkeyi de eğitimi de sıfırladınız. Artık yeter" pankartıyla İl Milli Eğitim Müdürlüğü’ne yürüdü. Ankara’da da “Gaz yedik haram yemedik” sloganlarıyla bir araya gelen ve meclise yürümek isteyen eğitim emekçilerinin karşısına polis çıktı. Eğitim emekçileri “Polis boş durma, hırsızları yakala” sloganlarıyla Milli Eğitim Bakanlığı’na yürüdü.

İzmir’de yaklaşık 5 bin kişi ellerinde ayakkabı kutularıyla Konak Meydanı’na yürüdü. Adana’da Beşocak Meydanı’na yürümek isteyen sendikalıları polis engellemeye çalıştı. Çıkan arbedenin ardından İnönü Caddesi’ni trafiğe kapatan emekçiler Beşocak Meydanı’na yürüdü. Hırsızlığa karşı sloganların egemen olduğu eylemler, Afyon’da, Antalya’da, Bursa’da, Çanakkale’de, Çaycuma’da, Çorum’da, Dersim’de, Diyarbakır’da, Eskişehir’de, Hakkari’de, Hopa’da, Mersin’de, Samsun’da, Sinop’ta, Şırnak’ta, Trabzon’da, Van’da ve daha birçok şehirde gerçekleşti.

Avuçiçi fifllenmeyi engelleme yollar› Türk Tabipler Birliği, özel hastanelerdeki avuçiçi damar izi uygulamasının fişleme olduğunu belirtiyor. Tabipler Birliği bu uygulamaya karşı hastaları, kişilik haklarına sahip çıkmaya çağırıyor Kiflinin avuçiçi damar izini hastanedeki cihaza okutarak muayene olabilmesi, özel hastanelerde Aral›k 2013’te uygulanmaya bafllad›. SGK’li hastalar› kapsayan bu uygulaman›n ad›na “Biyometrik yöntemlerle kimlik do¤rulama sistemi” deniyor. SGK, 2013 Aral›k ay›nda yürürlü¤e soktu¤u bu uygulamay› özel hastanelerin yaklafl›k 700 milyon lira “haks›z kazanç” elde ettiklerini duyurarak meflrulaflt›rm›flt›. ‹ddiaya göre özel hastanelerin SGK’den fazla ödeme almak için fazla muayene ve hasta göstermesi SGK’yi de bu hasta fiflleme yöntemine götürmüfl. Türk Tabipleri Birli¤i (TTB) ise avuçiçi izinin al›nmas›n›n yasal olmad›¤›n› söylüyor. ‘5 KEZ F‹fiLEME’ Hastan›n avuçiçi damar izi, sistemini kuran hastaneden ilk baflvuruda al›n›yor. SGK, bu iki yöntem konusunda bir avuç içi damar izi firmas› ve dört parmak damar izi firmas› olmak üzere toplam 5 firmay› yetkilendirdi¤i için; hastalar gittikleri hastanenin sistemine göre 5 kere damar izi kayd› yapt›rmak zorunda kalabilir.

“UYGULAMA ZORUNLU OLAMAZ” Uygulaman›n yürürlü¤e girmesinden sonra TTB, hastan›n bu sistemi kullanma zorunlulu¤unun olmad›¤›n›, bu sistem olmadan da sa¤l›k hizmeti alma hakk›n›n oldu¤unu vurgulam›flt›. Aç›klamada parmak izi, avuçiçi damar izi, retina gibi biyometrik verilerin kiflilik haklar› kapsam›nda korunan veriler old¤una dikkat çekilmiflti. Tabipler Birli¤i, hastaya sistemi kendi r›zas›yla kulland›¤›na dair “Zorla” imzalat›lan

R›za Formu’nun da imzalat›lamayaca¤›n› söylemiflti. TTB’N‹N ÖNER‹LER‹ TTB, uygulamaya karfl› flunlar› öneriyor: Kimlik do¤rulama sistemi olmadan sa¤l›k hizmeti verilmemesi durumunda, sa¤l›k hizmetinin verilmeme durumuna dair yaz› isteyin. Yaz› verilmemesi halinde, yan›n›zdaki yak›nlarla ya da hastanede duruma tan›k olan kiflilerle bir-

likte, kimse yoksa tek bafl›n›za hizmetin verilmedi¤ine dair tutanak tutun. Durumu do¤rudan flikayet edebilirsiniz. fiikayetçi olabilece¤iniz kurumlar: Baflbakanl›k ‹letiflim Merkezi (B‹MER), Türkiye ‹nsan Haklar› Kurumu, ‹l ve ‹lçe ‹nsan Haklar› Kurullar›, Kamu Denetçili¤i Kurumu Baflkanl›¤› ve TTB. Bu kurumlardan ayn› anda birkaç tanesine ayn› dilekçeyle baflvurulabilir. fiikayet dilekçeleri ve tutanaklar›n bir örne¤i TTB’ye verilmeli. TTB’nin SGK ve Sa¤l›k Bakanl›¤›’na karfl› hukuki giriflimlerini bafllatm›fl oldu¤u için bu örnekler sürece katk› sa¤layacakt›r. TTB fiubat bafl›nda yürütmenin durdurulmas› için Dan›fltay’a baflvurdu. ‘VER‹LER‹N GÜVENL‹⁄‹ YOK’ Türk Tabip Odalar› Birli¤i Baflkan› Özdemir Aktan, bu verilerin vücudun haritas› say›labilece¤ini, herhangi bir kifliden izinsiz bir flekilde vücudundan bir örnek al›namayaca¤›n› belirtiyor. Aktan, bu verilerin güvenli¤inin garanti edilmedi¤ini, yasal güvencesinin olmad›¤›n›, ayr›ca haks›z kazanç elde etti¤i devletçe do¤rulanan özel hastanelerin bu verileri kullan›p kullanmayaca¤›ndan emin olunamayaca¤›n› belirtti.

‘Gerizekal›’ de¤iliz, sadece dilimiz farkl› am da 20 Şubat günü, yani Dünya Anadili Günü’ne bir kala, Diyarbakır Bağlar ilçesinde çocukların okuryazar olma durumları üzerine yapılan bir çalışmanın sonuçlarıyla karşılaştık. Araştırma sonuçlarına göre 3-8’inci sınıf aralığında okuma yazma bilmeyen 523 ve okuma güçlüğü çeken 1104 öğrenci bulunuyor. Aslında araştırma sonuçlarından daha çarpıcı olan Bağlar İlçe Milli Eğitim Müdürü Abdurrahman Sevgili’nin bu problemin nedenine dair yaptığı açıklama: “Bunlar, hem eğitim sürecine sonradan dahil olan ve mevsimlik tarım işçiliği yapan hem de çoğu hafif düzeyde zeka geriliği tanısı olan çocuklar…” O halde başka veriler üzerinden başka sonuçlara birlikte varalım: 2006 yılında Türkiye’de yapılan bir araştırmada, okulu terk etme oranı en yüksek çocukların Türkçe’den başka bir dil bilerek okula başlayan çocuklar olduğu bulgusuna ulaşılmıştır. Araştırmanın yapıldığı 6 il genelinde (İstanbul, Diyarbakır, Mardin, Şanlıurfa, Erzurum ve Konya) okulu terk eden çocukların yüzde 51,9’unun evinde Türkçe’den başka bir dil konuşulduğu saptanmıştır. Bu oran Diyarbakır’da yüzde 85’e çıkmaktadır. Yine bir başka araştırmada da anadili Kürtçe olan nüfusun yüzde 46’sının ilköğretim mezunu olmadığını ortaya koymaktadır. Anadili Türkçe olan nüfusta ise ilköğretim mezunu olmayanların oranı yüzde 9’a düşmektedir. Her bir veri, her bir sayının karşılığı bir çocuğun yaşamı ve aynı zamanda yalnızca anadili egemen ve Zeynep resmi dilden farklı olduğu Cansu için eğitim hakkı engellenen Elifo¤lu bir çocuğun yaşamı. İstanbul’un göbeğinde E¤itim emekçisi Kumkapı’da; öğrencilerin neredeyse tamamı göçle gelmiş, yarısından fazlası ayakkabı, deri tezgahlarında, kuyumcularda çalışan, başarı seviyesi oldukça düşük, ileri sınıflarda okuma yazma bilmeyen, onlarcası özel eğitim gereksinimli tanısı almış öğrencilerin öğretmeni olarak sorunun tek bir yere değil, tüm ülkeye ait bir sorun olduğunu söylemem yanlış olmaz. Elbette yoksulluk, göç, çocuk işçiliği devletin asimilasyoncu ve baskıcı politikaları da Kürt çocukların eğitim süreçlerinden başarısızlık hissi yaşayarak ya da yaşamadan kopmalarında önemli etkenlerdir. Ancak anadilinden farklı bir dilde eğitim almaya başlayan çocuklar, aynı anda hem yazılı dilin özelliklerini öğrenmek hem de aileden edindiği kültürden farklı bir kültürü temsil eden yeni bir dil öğrenmek, bu dili kavramak durumunda kalır ve bu çok zorlayıcı bir süreçtir. Bugün Türkiye’de uygulanan tekdilli eğitim sisteminde bu şekilde okula başlayan çocuklar açısından dezavantajlı bir durum yaşandığı ortadır. Bağlar İlçe Milli Eğitim Müdürü ya da birçokları bu verileri yorumlamaya kalksa muhtemelen bu çocukları da “geri zekâlı” olarak etiketlerdi. Cumhuriyet tarihinin baskıcı, yok sayıcı yaklaşımı bugün AKP hükümetinin hem eğitim politikaları hem de Kürt açılımı ile başlatılan sözde “demokratikleşme süreci” icraatlarında da karşımıza çıkmaktadır. Demokratikleşme paketinde yer alan açılım, özel okullarda farklı dillerde eğitim verilebileceği ve bu nedenle özel okul açılabileceği… Buna ek olarak 4+4+4 ile birlikte okullarda iki senedir hayat bulmuş olan seçmeli dersler uygulaması ile karşı karşıyayız. Okullardaki seçmeli farklı diller dersleri, bir dili kullanma yeterliliği kazanma ve bu dille yaşama olanağını çocuklara sunmaz. Özel okullarda verilecek yalnızca Kürtçe eğitim de yine çok dilli bir sistem değil tek dilli bir yaklaşımdır. Bu ülkenin ihtiyacı olan, bilimsel bir çalışmayla bu topraklarda yaşayan tüm halkların anadilini kullanma ve yaşama talebine uygun bir dil politikası geliştirilmesi ve uygulanmasıdır. Anadili temelinde gerçekleştirilecek çok dilli eğitim programları, yalnızca anadili Türkçe olmayanlar için değil çok dilli bir toplumun bilimsel eğitime kavuşması açısından da gereklidir. Tüm eğitim sistemi toplumun tamamının kendi dillerini kullanabilmelerine olanak sağlayacak şekilde düzenlenmelidir. Anadili temelinde, her öğrencinin gereksinimlerini karşılayacak şekilde kurgulanan çok dilli bir eğitim programı; öğrencilerin özgüvenlerini artırır, kendilerini daha rahat ifade edebilmelerini sağlar, kişiyi yaratıcı ve özgür kılar. Çokdilli yetişen bireyler zeka ve bilişsel gelişimleri açısından güçleneceği için ne başarısızlıkla ne de “gerizekalılık”la etiketlenmez.

T

Halk›n Sesi Sahibi ve Sorumlu Yaz› ‹flleri Müdürü Ali Ergin Demirhan Telefon / Faks 0212 245 90 37 Adres Ergenekon Mahallesi Cumhuriyet Caddesi No: 175/2 fi‹fiL‹/‹STANBUL Bas›ld›¤› Yer ART Matbaac›l›k, Türker Saltabafl, ‹stasyon Mah. 242 Sk, No:32 Kartepe / Kocaeli (0262 373 45 03) editor.halkinsesi@gmail.com 15 günlük Yayg›n, Süreli, Türkçe yay›nd›r.


8

EMEK 27 fiubat 2014 / 12 Mart 2014

Halk›n Sesi

Yolsuzluk ve seçmen davran›fl›! Yerel seçimler yaklaştıkça iktidar ortakları arasındaki gerilim giderek artıyor. Cemaat esas olarak AKP’nin yolsuzlukları üzerinden Başbakan’a yönelik bir operasyon yürütüyor. Bunun sonucunda da AKP seçmeninin en azından hatırı sayılır bir kısmının AKP’den desteğini çekeceğini umuyor olsa gerek. AKP seçmeni ağırlıkla muhafazakar-dindar bir kitle olduğundan böylesi ahlaki durum karşısında mutlaka bir tavır alır diye düşünülüyor. Kapitalizmin dünyaya bütünüyle egemen olmaya başladığı son 30-40 yılda insanların yolsuzluk karşısındaki seçmen davranışları incelenmeye değer. Kuşkusuz yolsuzluk her dönemin esas konularından biri olmuştur. Ancak sosyalist seçeneğin olduğu dönemde kapitalizm kendini “ahlaklı” bir sistem olarak göstermek, siyaset ahlakını kurarken buna olabildiğince özen göstermek zorundaydı. Zira gerek ulusal çapta gerekse de dünya ölçeğinde maddi çıkar üzerine kurulu olmayan bir sosyalist düşünce bütün eksikliklerine rağmen varlığını sürdürüyordu. Bizde malum bu konu 12 Eylül sonrası Özal dönemiyle taçlandı. Özal’ın her şeyi kapitalist piyasa ve ahlak ilişkilerine dönüştürdüğü süreçte kişilerin kendi başının çaresine bakması ve bunu becerebilenlerin “örnek vatandaş” ilan edilmesiyle her türlü gayri ahlaki ekonomik ilişki meşru hale gelmişti. “-Fakir olduğundan- Memura kız bile verilmeyen” bir dönemin sonunda iktidar olan Özal, memur maaşlarının arttırılmasına ilişkin bir konuşmada “Benim memurum işini bilir” diyerek en yetkili ağızdan rüşveti meşrulaştırmaya çalışmıştı. Bugünlerde AKP’li belediyeler için sık sık söylenen “Adamlar yiyor ama iş de yapıyorlar” sözü ilk kez ANAP’ın İBB Başkanı Bedrettin Dalan için söylenmişti. Dalan bütün İstanbul’u bir yıl içerisinde şantiyeye çevirmiş, yolsuzluk vb. hikayeler ortalığı kaplamıştı. Bugün, büyük çoğunluğu “dinsel muhafazakarlaşmış” Türkiye seçmeni yolsuzluk gibi ahlaki bir yoksunluk haline nasıl bakabilir? Görülen o ki; önemli bir çoğunluktaki AKP seçmeni bu olan biteni Erdoğan’ın söylediklerine göre değerlendiriyor. Lideri Erdoğan’a inanıyor. Zira Erdoğan, bu sürecin “dış güçler tarafından tezgahlanan bir komplo olduğu” konusunda Tufan oldukça başarılı bir kampanya yürütüyor. Kendi karizmaSertlek sını, seçmeni üzerindeki güDev Sa¤l›k-‹fl venilirliğini oldukça iyi değerYönetim Kurulu lendiriyor. Ancak kanımca bu “inanmama” tercihinin arka planında yatan sebeplerin başında “yolsuzluk meselesinin o kadar da önemli olmadığı” konusundaki vatandaş algısıdır. Buradaki esas algı “bal tutan parmağını yalar” meselesidir. Vatandaşın esas inandığı ve doğru bulduğu husus budur! Böyle olduğunda AKP yöneticilerinin ve Erdoğan’ın yolsuzluk yapmış olmalarının o kadar da önemi yoktur. Zira artık devlet yöneticilerinin makamları dolayısıyla zenginleşmesi o kadar da ayıp bir şey değildir! Üstelik AKP’li yöneticileri diğerlerinden ayıran hususlardan biri de yolsuzluk sonucu elde edilen paranın bir kısmının örgütlü hayır(!) işlerine ayrılmış olmasıdır. Böylece yolsuzluk üzerinden hükümeti yıpratmak zor bir iş gibi görünüyor. AKP gibi örgütlü, Erdoğan gibi güçlü bir lidere sahip bir iktidarın yolsuzluklarını ortaya dökerek pes ettirileceğini sanmak yanılgı olur. AKP iktidara geldiğinden beri kapitalist ekonomik ilişkileri güçlendirmesi ve acımasız rekabet altında ezilen seçmenlerini devletin sosyal yardımları ve kendi vakıf-tarikat imkanlarıyla destekleyerek ayakta tutmaya çalışması “gayri ahlaki” bir ilişki biçimiydi. Bir başka düzeyden rüşvet ilişkisi olarak kurulmuştu. Bugün milyonlarca insan, sadece AKP saflarında yer aldığından, belediyelerin verdiği alışveriş çekleriyle, açıktan ödenen paralarla geçimini sağlıyor. Kendisine dindar-muhafazakar maskesi geçirmiş bu kitle uzun süredir yolsuzluk düzeninin zaten bir parçası. Yolsuzluk sonucu bir kenara ayrılan paraların bir kısmının “hayır işlerine” ayrılacağı yalan değildir. Bu paraların bir kısmı planlı biçimde insanları “beslemek” için kullanılıyor. Bir tanıdığım lüks evini imara aykırı biçimde tadilat yapmak için belediyeye 100 bin dolar rüşvet verdiğini ve “Bir başka yetkilinin bir daha istememesini nasıl garanti edersiniz?” diye sorunca yetkilinin “Merak etme zaten biz bu paraları hayır işlerine harcıyoruz, birbirimizden haberimiz var” cevabını ne kadar büyük bir soğukkanlılıkla verdiğini anlatmıştı. Sosyalistlerin savunduğu; herkesin ailesinin geçimini sağlayabilecek bir işe sahip olması, emeğiyle geçinmesi ve devlet de dahil kimsenin-kurumun yardımına muhtaç kalmadan hayatını sürdürebilmesi; sosyal devletin kişilere-ailelere yönelik bir yardım mekanizması olarak değil, toplumun genel ihtiyaçlarını (eğitim-sağlık-altyapı vb.) karşılayan bir anlayışla inşa edilmesi gerektiği düşüncesinin önemi bir kez daha açığa çıkıyor. Zira başka türlü özgür ve onurlu bireyler yetişmiyor.

TİS görüşmesindeki talepleri kabul edilmeyen Greif işçileri 10 Şubat'ta fabrikayı işgal etti. İşçiler patrona üç seçenek sunuyor: "Ya bizim taleplerimizi kabul edecek ya Amerikalılar başka sermayeye satacak. Ya onlar çeker gider biz burada kalırız. Ki bizim yenilmek gibi bir ihtimalimiz yok." MEHTAP MET‹NO⁄LU

İ

stanbul Hadımköy'deki Greif Çuval Fabrikası'nda işçiler, 10 Şubat günü direnişe geçti. Çünkü toplu sözleşme için yaptıkları görüşmelerde 4 ikramiye, yüzde 30 maaş artışı, taşeron firmaların gönderilmesi ve bir daha getirilmeyeceğine dair ek protokol yapılması talepleri karşılanmadı. Patronun “Ya bunu kabul edersiniz ya da sizi atarız” tehdidine aldırmayan işçiler daha önceden kurdukları Direniş Komitesi'nde işgal kararı aldı. İşgale yaklaşık 400 işçiyle başlandı. Şimdiyse yaklaşık 750 işçi Hadımköy'deki fabrikada işgal eylemine devam ediyor. Samandra, Sultanbeyli ve Dudullu'da da iş durdurma eylemleri yapılarak direnişe destek veriliyor. D‹REN‹fi KOM‹TELER‹ ‹fiÇ‹LER‹ B‹RLEfiT‹RD‹ İşçiler işgalin ilk gününden itibaren direnişi planlı programlı ilerletti. Beşerli, altışarlı kurulan komitelerin yanı sıra 14 tane bö-

lüm komitesi oluşturuldu. Bütün kararlar komitelerde alınıyor. Direniş alanı fabrikada, her sabah hep birlikte spor yapılıyor. Koşudan sonra kahvaltıya geçiliyor. Voleybol, basketbol, futbol da oynanıyor. Daha sonra temizlik, yemekhane, güvenlik işleri paylaşılıyor. Toplantı yapılacak oldu mu bir anonsla toplanıyorlar. Bir ekip misafirleri karşılıyor. Demokratik kitle örgütleri, siyasi partiler, forumlar ve çevre fabrikalardan işçilerin dayanışma ziyaretleri eksik olmuyor. Direniş, dayanışma ziyaretleriyle günden güne büyürken işverenin baskısı ve tacizleri durulmadı. İşveren tarafından sürekli telefonlarla, tebligatlarla işçilerin yaptığının yasadışı olduğu söyleniyor. PATRON: OLACA⁄I VARMIfi Greif bünyesinde 44 taşeron firma hizmet veriyor. İşyerinde petrokimya işkolunda kullanılan makineler olmasına rağmen, sö konusu işçi sağlığı olunca işçiler tekstil işkolunda gözüküyor. Tekstil işkoluna göre alınan iş

sağlığı ve iş güvenliği önlemleri ise oldukça yetersiz. Düzenli sağlık kontrolleri yapılmıyor. Bu nedenle Greif'te iş kazaları çok sık yaşanıyor. Bir işçi kulağını kaybediyor ancak iş kazası raporu tutulmuyor. Ağır çalışma koşulları nedeniyle bayılan bir işçiyi taşıyacak araç temin edilmiyor. Sürekli fazla mesaiye kalan bir işçi servis olmadığı için yarım saatlik yolu yürüyor ve yorgunluktan karşıdan karşıya geçerken gelen aracı fark edemiyor. İşçi yaşamını yitiriyor, patron ise "Olacağı varmış oldu" diyor. ‹fiÇ‹LER GRE‹F'E SEND‹KAYI GET‹RD‹ Son dört yılda sadece yüzde 20 zam alabilen, asgari ücretin 50-100 TL üstünde çalıştırılan, ağır çalışma koşullarının yanı sıra sürekli fazla mesaiye kalmak zorunda olan, 15 günlük izin parası diye 380 lira verilen işçilerin sendikalaşması da kolay olmadı. İşçilerin DİSK Tekstil'de örgütlenme faaliyeti sonucu, sendika 8 Kasım 2013'te TİS (Toplu iş

Greif’in kadın işgalcileri Greif'te direnen yaklafl›k 750 iflçi aras›ndaki kad›n say›s› oldukça az. Fabrikada toplam 200'e yak›n kad›n iflçi bulunuyor. Kad›n iflçiler, fabrikada tüm iflçiler üzerinde bask› oldu¤u-

nu ancak tafleronda çal›flan kad›n arkadafllar› üzerindeki bask›lar›n daha yo¤un oldu¤unu söylüyor. Greif'te 4 ya da 9 y›l çal›flm›fl ancak hiç izin kullanmam›fl kad›nlar bulunuyor. Do-

¤um izni diye bir fley yok. Hamile kal›nca patron iflten ç›kar›yor bir daha da alm›yor. Fabrikada, krefl yok. Kad›n iflçiler, fabrikada bir kreflin aç›lmas›n› da istiyor.

sözleşmesi) yetkisi almıştı. Aynı gün "üretim daralması" gerekçe gösterilerek bir işçi işten çıkarıldı. Bunun üzerine hem Hadımköy hem de Dudullu'da işçiler eylem yaptı. Ardından 10 Şubat’ta işçiler fabrikayı işgal etti. GRE‹F ‹fiÇ‹LER‹ D‹SK'TE Greif işçileri, direnişin ikinci gününde DİSK Tekstil'in direnişle sendikanın ilgisi olmadığını belirten internet sitesindeki açıklamasından duydukları rahatsızlığı iletmek üzere DİSK'e gitti. DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu ile yapılan görüşmenin sonucunda işçilerin, DİSK Tekstil'in sitesindeki yazıyla ilgili rahatsızlıkları sendika yöneticilerine iletildi, yazı kaldırıldı, direnişle ilgili dayanışma sürecinin geliştirilmesi için yeniden görüşülmesi kararlaştırıldı ve işçiler DİSK’in 47. yıl etkinliğine davet edildi. Görüşmenin ardından 13 Şubat’taki kuruluş yıldönümü etkinliğinin ertesi günü için DİSK ve DİSK’e bağlı sendikalar olarak bir ziyaret yapılması programlandı. Kuruluş yıldönümü etkinliğine katılan Greif işçileri adına konuşmayı yapacak işçi temsilcisi, DİSK Genel Başkanı Kani Beko'dan sonra konuşacaktı. Ancak “Devrimci İşçi Hareketi” (DİH) üyesi bir grubun Beko’nun konuşması sırasında kürsüyü işgal etmesiyle etkinlik iptal edildi. Böylece Greif işçilerinin kürsüde konuşmamış oldu. DİSK'in gecesinde yaşanan olay çalışma programında değişikliğe yol açtı ve direnişin 5'inci gününde planlanan DİSK ziyareti gerçekleştirilemedi. SOKAKTA KAZANACA⁄IZ DİSK etkinliğinde konuşamayan işçiler, DİSK'in kuruluş yıldönümünü işgal ettikleri fabrika-

da kutladı. Greif işçilerinin 15 Şubat'taki etkinliğinde birçok grup sahne aldı. Yapılan konuşmalarda, Greif işçilerinin patronların yanı sıra sendika bürokratları ile de mücadele ettiği vurgulandı. DİSK yöneticileri, 19 Şubat'ta Greif işçilerini ziyarete gitti. İşçiler, DİSK yöneticilerini sloganlarla karşıladı. DİSK yöneticileri fabrikayı dolaşıp, işçilerle sohbet ettikten sonra DİSK Tekstil sendikası yöneticileri ile yemekhanede süreç hakkında bir görüşme gerçekleştirdi. DİSK yöneticileri, Hadımköy Greif fabrikasındaki işçilerle görüşmelerin ardından ertesi gün bir diğer direniş noktası olan Dudullu’daki Greif fabrikasını ziyaret etti. ‹fiÇ‹LER SANSÜRE KARfiI DA SOKAKTA İşçiler sadece patronlara ya da sendikal bürokrasiye değil internet sansürüne karşı da direndi. İnternet sansürüne karşı 22 Şubat'ta Taksim'deki eyleme katılan işçiler, Demirören AVM önünde "Sansüre, taşerona, köleliğe karşı işgal, grev, direniş" pankartını açtı. Polis saldırısı sırasında bir işçi ise gözaltına alındı. Greif işçilerinin direnişi dayanışma ziyaretleriyle büyüyor. İşçiler fabrikada her gün ya sanatçıları ya forumları ya da başka iş kollarından işçileri ağırlıyor. Greif direnişi, çevre fabrikalardaki işverenin gözünü korkutmuş olacak ki işçilerin ücretlerine zam yaptı. Greif işçilerinin kazandığı deneyimlerden faydalanıp kendi fabrikasında hayata geçirmek isteyen işçilerin oranı da az değil. Greif işçilerinin kararı ise net: “Ya taleplerimiz kabul olacak ya fabrika el değiştirse de biz kalacağız ya da hepsi toptan çekip gidecekler.”

“3 dakikada hasta bakılmaz”

Zentiva işçisi direnişte

K

ırklareli’nin Lüleburgaz ilçesindeki Zentiva ilaç fabrikasında işveren daralma bahanesi ile 50 işçinin işine son vermek istedi. Fabrikada örgütlü olan Petrol İş, işten çıkarmaları kabul edemeyeceklerini belirtti. Yapılan görüşmelerde işçilerden emekliliği gelen 23 kişi gönüllü olarak işten çıkmayı kabul etti. Ancak işveren, kalan 27 kişinin de işten çıkarılacağı konusunda ısrar etti. İşçilerin bir kısmının hemen bir kısmının Haziran sonunda işten çıkarılacağı tehdidinde bulunan işveren, 20 Şubat’ta 9 işçiyi 21 Şubat’ta da 7 işçiyi işten çıkardı. İşçiler fabrikayı işgal ederek yanıt verdi. 4-12 ve 12-20 vardiyasında direniş kararı alan işçiler arkadaşlarının işe geri alınmasını istiyor. 450 işçinin çalıştığı fabrikadaki tüm işçiler işgal eylemine katılırken, aileler ve arkadaşları da fabrikaya gelerek eyleme destek oluyor.

İ

zmir Katip Çelebi Üniversitesi ve Atatürk Eğitim Araştırma Hastanesi asistan hekimlerinin artan iş yüklerine karşın Tıpta Uzmanlık Sınavı’nda yeterli kadro açılmaması, döner sermayelerinin sürekli düşmesi, artan çalışma baskısı ve eğitim alanında yaşanan sorunlara çözüm bulunamaması sebebiyle 19 Şubat'ta başlattıkları süresiz grev kararına tüm asistan hekimler katıldı.

Diren‹flçi kentine mahallesine sahip ç›k›yor eçimlere ve yerel yönetimlere dair tutumunu bir basın açıklamasıyla duyuran DİSK, “AKP’ye oy yok” temalı bildiriler ve afişler ile bu çağrısını iş yerlerine ulaştırmayı hedefliyor. Konuya dair DİSK’ten yapılan açıklamanın ilk bölümünde, 30 Mart’taki yerel seçimlerin AKP iktidarı tarafından bir aklanma fırsatı olarak görüldüğünün altı çiziliyor ve AKP döneminde yaşanan emeğe yönelik saldırılar, gerici-faşist baskılar ve yolsuzluklar hatırlatılıyor. DİSK’in açıklamasının ikinci bölümünde ise AKP döneminde yerel yönetimlerin yaşadığı dönüşüme dikkat çekiliyor ve “piyasaya açılan belediyecilik halka kapatılmıştır” deniyor.

S

DİSK’in açıklamasında AKP belediyeciliğinin belediye çalışanları ve tüm bir işçi sınıfı açısından yarattığı sonuçlar şu başlıklar altında anlatılıyor: Belediyelerde kadrolu olarak çalışanların 4 katı kadar işçinin taşeron şirketlerde çalışması, kamu hizmetlerinin metalaşmasını ve kentsel rantın sermayeye aktarılması. Başbakan Erdoğan’ın yerel yönetimlerdeki rant akışını tek merkezden kontrol ederek dolar milyarderliğine terfi ettiği belirtilen açıklamada “İşçilerin AKP’ye verecek oyu yoktur” deniyor. DİSK’in açıklamasında dikkat çeken bir diğer nokta ise şu vurgu: “Bugün basitçe sandık tutumumuzu veya belediye başkan aday-

larından beklentilerimizi değil, bunun da ötesine geçerek seçimden önce ve sonra yerel yönetimler ekseninde sürdüreceğimiz mücadelenin temel başlıklarını açıklıyoruz.” DİSK’in bahsettiği mücadele başlıkları şöyle: I Taşeronlaştırma uygulamalarına son verilmeli, belediye hizmetlerinin tamamı belediyenin kendi personeliyle yapılmalıdır. I Yerel yönetim çalışanlarının sendikal haklarına saygı gösterilmeli, tüm işyerlerinde yetkili sendika referandum ile belirlenmelidir. I Belediye hizmeti kamu hizmetidir. Bu hizmetlerin halka parasız ve nitelikli ulaştırılması temel hedef olmalıdır. “Hayırsever” değil halkçı, toplumcu bir belediyede elektrik, su,

doğalgaz kullanımı asgari ihtiyaç sınırına kadar parasız olmalıdır. I Kentsel dönüşüm projeleri adı altında işçi sınıfının kent dışına sürülmesi uygulaması son bulmalı, halkın onayını almayan projeler derhal durdurulmalıdır. I Kadınların çalışma yaşamına katılımı ve kent olanaklarından faydalanabilmesi için belediyeler, kreşler, bakımevleri, ortak çamaşırhaneler kurmak gibi ev işlerinin toplumsallaştırılmasına yönelik adımlar atmalıdır. I Temiz su kaynakları korunarak, halkın temiz içme suyuna sahip olması sağlanmalı, suyun ticarileştirilmesine karşı durulmalıdır. I Park, bahçe ve yeşil alanlar gibi halkın

ortak kullanımına açık alanlar arttırılmalı, her türlü tarım arazisinin imara açılması yasaklanmalıdır. I Halkın yönetime katılımı yönünde acilen adımlar atılmalı, bu doğrultuda “forum” örgütlenmelerinden faydalanılmalıdır. DİSK’in açıklamasının sonunda bu mücadele programına karşı olan adayların teşhir edilmesi çağrısı da yer alıyor. “Emek ve demokrasiden yana adaylar desteklenmelidir” denilen açıklamada, mücadelenin seçim sonrasında da devam edeceği vurgulanıyor ve “Yağma ve talan politikalarına karşı en sağlam sigortamız Türkiye halkının sokaklardan yükselen itirazlarıdır” deniyor.


9

DÜNYA 27 fiubat 2014 / 12 Mart 2014

Halk›n Sesi

Ukrayna Tayland Venezüella Bosna

Kim kiminle, kime karfl›?

Dünya sayfası bu sayı 4 ülkedeki sokak hareketlerini inceliyor. Venezüella karşıdevrim saldırısına direniyor. Bosna’da açlık halkı birleştiriyor. Tayland’da çiftçiler isyanda. Ukrayna’da tufan sonrası

Filler tepişti, halklar kaybetti VEC‹H CUZDAN

U

krayna’da 2012’de yapılan seçimleri Rusya yanlısı oligarkların desteğindeki Bölgeler Partisi kazanmıştı. Ancak AB ve ABD yanlısı muhalefet partileri Anavatan, UDAR ile aşırı milliyetçi Svoboda sonuçlara itiraz etti. Hükümeti ve Cumhurbaşkanı Viktor Yanukoviç’i istifaya çağırdı. İlk protestolar Kasım 2012’de başladı, ancak iktidar karşısında etkisiz kaldı. Ukrayna, batısı ve kuzeyini Avrupa’nın, doğusu ve güneyini ise Rusya’nın şekillendirdiği ülke konumunda. Ülkenin Rusya etkisindeki bölgeleri daha iyi ekonomik koşullara sahip ve sanayinin büyük bir kısmı da bu bölgelerde konuşlanmış durumda. Doğuya nazaran ekonomik durumu kötü olan Avrupa etkisindeki bölgeler, Avrupa Birliği’ne girilmesiyle ekonomik durumun düzeleceğini düşünüyor. Kasım 2013’te Kiev’de öğrenci örgütleri, Bölgeler Partisi hükümetinin AB ile müzakereler yapması konusunda başkent Kiev’de eylemler başladı. Gösterilerin merkezi Bağımsızlık Meydanı (Maidan) oldu. 30 Kasım’daki polis saldırısının ardından, Cumhurbaşkanı Viktor Yanukoviç ve Bölgeler Partisi hükümetine karşı Anavatan, UDAR, Svoboda partileri ile sağ otonom grupların etkisiyle sokak çatışmaları başladı. UDAR lideri Vitali Kliçko eylemlerde öne çıkan isim oldu. Özellikle Sağ Sektör,

Maidan savaşlarında, Rusya yanlısı oligarkların desteğindeki Yanukoviç kaybetti, AB ve ABD yanlıları ile faşistler kazandı. Yeni oligarklar ilk icraatını azınlık halklarına karşı yaptı. Komünist Parti’nin kapatılması da gündemde Bratstvo, Ortak Dava gibi Nazi yanlısı faşist gruplar çok kısa sürede paramiliter milisleri ön plana çıkardılar. Gösteriler silahlı çatışmalara dönüştü. Güvenlik güçleri ve muhaliflerin keskin nişancı görüntüleri yayımlandı. Muhalif grupların işgali altındaki Maidan’a kolluk kuvvetleri birçok kez çıkarma yaptı. Ancak hepsi başarısız oldu. Şubat

başlarında düşük yoğunlukla seyreden olaylar 18 Şubat’ta yeniden alevlendi. Muhalefet partileri, 2004 Anayasası’na dönülmesi, yolsuzluk suçlamasıyla tutuklu bulunan eski devlet başkanı Yulia Timoşenko’nun serbest bırakılması ve Cumhurbaşkanı Yanukoviç’in istifası taleplerini yineledi. Talep reddedilince meclis kürsüsü işgal edildi. Aynı anda eylemciler meclise yürüdü, çatış-

malar yeniden alevlendi. Üç günlük bilanço ağır oldu: En az yüz ölü, yüzlerce yaralı. 19 Şubat gecesi iktidar ve muhalefet ateşkes kararı aldı, ancak çatışmalar durmadı, hatta daha da şiddetlendi. 21 Şubat’ta AB ve Rusya temsilcilerinin araya girmesiyle yönetim ve muhalefet arasında anlaşma imzalandı. Akabinde Ukrayna Parlamentosu, devlet başkanının yetkilerini kısıtlayacak 2004 Anayasası’na geri dönülmesini kararlaştırdı. 22 Şubat’ta Cumhurbaşkanı Yanukoviç başkent Kiev’i terk etti ve ülkenin doğusundaki Harkov’a gittiği iddia edildi. Aynı gün Timoşenko serbest bırakıldı, Maidan’da eylemcilere seslendi. Parlamentoda Bölgeler Partisi ile 32 milletvekili bulunan Komünist Parti’nin kapatılması tartışılıyor. Ayrıca ‘Azınlık Dil Yasası’ (Rusça, Romanca, Lehçe, Macarcanın dahil olduğu) iptal edildi. Sağ Sektör, Svoboda gibi faşist oluşumların milislerinden ise iç işleri bakanlığı bünyesinde güvenlik birimleri oluşturulması düşünülüyor. Ülkenin doğu ve güney bölgelerinde (özellikle Rusya’nın Karadeniz filosunun bulunduğu Kırım Özerk Cumhuriyeti’nin Sivastopol kentinde) Rusya yanlısı gösteriler yapıldı, hükümet binalarına eski Sovyet ve Rusya bayrakları çekildi. Bu bölgelerde Rusya yanlıları silahlanmaya başladı bile. Maidan çatışmaları sonrası tarafların daha da keskinleştiği Ukrayna’da, iç savaş tehlikesi bulunuyor.

Açlıkla gelen öfke ve direniş

Egemenlerin kavgasında sıkışan çiftçiler 68

milyon nüfuslu Tayland, egemen sınıfların çıkar çatışması ekseninde oluşan iki hizbin mücadele ettiği bir ülke. Muhalefet konumundaki “Sarı Gömlekliler”, Demokrasi Partisi, eski aristokrat elit, bürokratlar, askerler, başkent Bangkok’un orta sınıfı ve ülkenin güneyinin çoğunluğundan oluşuyor. Daha heterojen bir grup olan iktidardaki “Kırmızı Gömlekliler” ise, Pheu Thai Partisi, iş adamları, elitler ve ülkenin kuzey ve kuzeydoğusundaki halkın çoğunluğundan oluşuyor. 2001’de iktidara gelen “Kırmızı Gömlekliler”den Taksin Şinavatra, ülkenin yüzde 66’lık kırsal nüfusunu dikkate alarak özellikle kuzeyde tarımla uğraşan yoksul halka devlet desteğinde bulundu. Öte yandan yolsuzluklarla kendi kişisel zenginliğini de artırdı ve 2006 yılında yurtdışındayken askeri darbeyle indirildi. Yolsuzlukla suçlanan Şinavatra sürgünde yaşamaya başladı. Darbe sonrası yapılan seçimleri Şinavatra yanlısı bir isim kazanınca “Sarı Gömlekliler” sonuçlara itiraz etti ve büyük protestolar örgütledi. Anayasa Mahkemesi itirazları dikkate aldı ve Başbakan Samak Sundaravej’i görevden aldı. Buna karşın protestolar düzenleyen “Kırmızı Gömlekliler”e 2010 Mayısında ordu güçleri müdahale etti ve yüze yakın sivil hayatını kaybetti. 2011 seçimlerini Taksin’in kız kardeşi Yingluk Şinavatra liderliğindeki Pheu Partisi kazandı. Ülkenin ilk kadın başbakanı olan Yingluk, Taksin Şinavatra’nın politikalarını aynen sürdürdü. “Sarı

Gömlekliler” desteğindeki yeni dalga protesto Kasım 2013’te başladı. Olayları tetikleyen gelişme ise Yingluk’un, Taksin Şinavatra’nın tekrar ülkeye dönmesini sağlayacak bir af yasası çıkarmak istemesiydi. On binlerin katıldığı sokak gösterileri şiddetli çatışmalarla sürüyor. Olayların başlamasından bu yana 11 kişi yaşamını yitirdi, 550'den fazla kişi yaralandı. Başbakan Şinavatra’nın istifasını isteyenler, bakanlık binalarını işgal etti. Hükümet, 2014 Şubat ayında erken seçime gitme kararı aldı, ancak bu karar muhalefeti tatmin etmedi. Son olarak iktidarın en büyük desteği alacağını düşündüğü pirinç üreticileri eylemlere dahil oldu. Başbakan Şinavatra 2011’de seçimlerden zaferle çıkmasının ardından pirinç sübvansiyon programı kapsamında çiftçilerden pirinci piyasa değerinin üzerindeki bir fiyata satın alıyordu. Şinavatra’nın sağ eksenli politikalarının kilit taşı konumundaki çiftçiler, programa rağbet gösterdi. Ancak muhalefet milyarlarca avro finansal kayba neden olduğu ve yolsuzluk kapısını açtığı iddiasıyla programı eleştirdi. Hükümetin üç aydır çiftçilere ödeme yapmaması sebebiyle, altı çiftçi intihar etti. Çiftçiler ayaklandı ve hükümet çalışmalarının geçici olarak yürütüldüğü Savunma Bakanlığı’na yürüdü. Yaklaşık bir milyon pirinç üreticisine borçlu olan hükümet, şimdilerde küçük bir ödenek ayırarak çiftçileri yatıştırmak istedi. Pirinç üreticileri ise egemen sınıfların çatışması arasında mücadelelerini sürdürmeye devam ediyor.

Yaklafl›k 4 milyon nüfusa sahip Bosna Hersek’te, iflsizlik oran› genelde yüzde 45, genç nüfusta ise yüzde 60’›n üzerinde ve nüfusun yaklafl›k beflte biri yoksulluk s›n›r›n›n alt›nda. 5 fiubat’ta önemli sanayi flehri Tuzla’da iflçilerin bafllatt›¤› direnifl, 20’den fazla flehre yay›ld›. Halk, iflsizlik, güvencesizlik, büyük sanayi özellefltirmeleri ve yolsuzluklara karfl› sokaklara döküldü. 1990’lardan itibaren milliyetçilik temelinde da¤›lma sürecine giren Yugoslavya’da, 1992’de kurulan BosnaHersek’te, 1992 – 1995 y›llar› aras›nda Bosna Savafl› yafland›. Boflnaklar, H›rvatlar ve S›rplar aras›nda yaflanan savaflta 100 binden fazla insan hayat›n› kaybetti. 1995’te emperyalistlerin öncülü¤ünde savafl› bitiren Dayton Anlaflmas› ile ülke ikiye bölündü. H›rvat ve Boflnaklardan oluflan Bosna-Hersek Federasyonu ve S›rplardan oluflan S›rp Cumhuriyeti fleklinde iki özerk yönetim oluflturuldu. Sosyalist Yugoslavya döneminin toplumsal kazan›mlar› ve ba¤›ms›zl›kç› siyasal yap› Dayton’la bitirildi. Bosna-Hersek, sosyal, ekonomik ve toplumsal neoliberal dönüflüme tabi tutuldu. Her iki yönetim de, kendi içinde ayr› hükümetleri ve güvenlik güçleri bulunan kantonlara

ayr›lm›fl durumda. Bu yönetimlerde, genifl halk kitleleri ekonomik s›k›nt›lar alt›nda ezilirken, yöneticiler özellefltirmeler üzerinden rüflvet ve yolsuzluklar›n önünü açt› ve bu durum y›k›m› daha da artt›rd›. ‹nsanlar hükümet karfl›t› eylemlerde, Sosyalist Yugoslavya dönemine özlem dövizleri ve Sosyalist lider Josip Broz Tito posterleri tafl›d›. Tuzla merkezli bafllayan eylemlerde halk›n, özellefltirmelerin son bulmas› ve yolsuzluk ve yasa d›fl› yollarla haks›z kazanç sa¤layan kiflilerin mal varl›¤›na el konulmas› gibi talepleri hükümet taraf›nda bir karfl›l›k bulmad›. Eylemlere yönelik artan polis sald›r›lar› ve onlarca gözalt› halk› daha da öfkelendirdi. Bunun üzerine eylemlerin sürdü¤ü baflkent Saraybosna dahil birçok flehirde hükümete ait binalar eylemciler taraf›ndan bas›ld› ve atefle verildi. Dünyada dikkatler Bosna’ya çevrildi. Yaflananlar “Bosna Bahar›” olarak adland›r›ld›. fiubat ay› itibariyle bafllayan eylemlerde genifl halk kitleleri, yak›n geçmiflte de¤iflmez “yazg›lar›” ilan edilen milliyetçili¤i bir kenara b›rakt›. Eylemlerde, “Açl›k eken, öfke biçer”, “Bizi açl›k birlefltiriyor, etnik farkl›l›k ay›ramaz!”, “Kahrolsun milliyetçilik!” gibi sloganlar ön plan ç›kt›.

İşçi direnişi hükümeti sarstı ISIR’da tekstil, sağlık ve ulaşım işçileri ülkenin dört bir yanında grev düzenliyor. 2006’dan itibaren geniş çaplı grevler yapan ve 2011’de Mübarek’in devrilmesiyle sonuçlanan ayaklanmalarda öne çıkan Mahalla tekstil işçileri, darbe yönetiminin uygulamalarına karşı direnişi sürdürüyor. Mahalla kentindeki, Mısır İplik ve Helvan İplik dokuma fabrikalarında çalışan yaklaşık 22 bin işçinin 10 Ocak’ta başlattığı grev, fabrika işgalleriyle sürüyor. İşçiler ödenmeyen iki aylık ücretlerini ve söz verilen ikramiyelerini almak, asgari ücretin artırılması, adı rüşvet ve yolsuzlukla anılan fabrika yöneticilerinin işten çıkarılması ve işyeri temsilcilerinin işçiler tarafından seçilmesini talep ediyor. Tanta Delta, Zakazik tekstil atölyelerinde yaklaşık 2 bin işçi destek grevine çıktı. Sağlık çalışanları 12 Şubat’ta çalışma koşullarının düzeltilmesi ve maaşların arttırılması talepleriyle greve çıktı. Hükümet bu taleplere sessiz kalınca 26 Şubat’ta kamu ve özel hastanelerdeki sağlık çalışanları da genel grev yaptı. Greve doktorlar, eczacılar ve veterinerler de destek verdi. Doktorlar Sendikası, çalışma koşulları düzeltilmediği için birçok doktorun hastanelerde enfeksiyon kaptığını belirterek son doktor ölümlerinin araştırılmasını istedi. 24 Şubat’ta ise, Toplu Taşıma İşçileri Sendikası’nın çağrısıyla düşük asgari ücret ve artan benzin fiyatlarını protesto eden ulaşım işçileri Kahire terminali dahil 26 terminalde grev düzenledi. Çeşitli mesleklerdeki işçilerin büyüttüğü grev dalgası neticesinde 24 Şubat’ta Mısır Başbakanı Hazım Beblavi ve hükümeti istifa etti.

M

Havalalanı projesine karşı halk Karşıdevrim saldırıda halk direnişte sokakta V

enezüella’da 12 Şubat’ta başlayan ve şiddetli çatışmalara dönüşen olayların merkezinde iktidardaki Birleşik Sosyalist Parti (PSUV) karşıtı sağ muhalefet partileri var. PSUV’u yoksul halk kesimleri destekliyor. Demokratik Birlik Bürosu çatısında birleşen sağ muhalefeti ülkedeki güçlü oligarşi ve ABD destekliyor. Bolivarcı Devrim’in lideri eski Cumhurbaşkanı Hugo Chavez döneminde başlayan ekonomik sıkıntılar önemli bir soruna dönüştü. PSUV, temel gıdalara ulaşma sıkıntısı ve yüksek enflasyondan ötürü sağ muhalefeti ve ABD destekli güçlü oligarşiyi suçluyor. Oligarşinin öncülüğünde, işverenler organize bir biçimde bazı ürünleri piyasaya sürmüyor, sürdüklerinde de fahiş fiyatlarla satıyor. Chavez’in hayatını kaybetmesinin ardından yapılan başkanlık seçimini PSUV’un yeni lideri Nicolas Maduro kazanmıştı. Maduro döneminde devam eden ekonomik sıkıntılar, yerel seçimler öncesi daha da arttı. Hükümet, Kasım 2013’te büyük mağaza zincirlerine el koy-

RANSA’nın Nantes şehrinde, 2 bin hektardan fazla tarım arazisi ve ormanlık alanların bulunduğu Loire Atlantique bölgesinde yeni havalimanı projesine karşı halk sokaklara döküldü. Başta çiftçiler olmak üzere, bölge halkı yapılacak yeni havalimanının tarım arazilerine zarar vereceğini ve ekolojik dengeyi bozacağını düşünüyor. 22 Şubat’ta demokratik kitle örgütleri, sendikalar ve çevrecilerin çağrısıyla bir araya gelen yaklaşık 20 bin kişi yeni havalimanı projesine karşı düzenledikleri eyleme polis saldırdı. Polis, eylemcilere tazyikli su, plastik mermi ve gaz bombalarıyla saldırdı, eylemciler boya, taş ve şişelerle karşılık verdi. Eylemciler havalimanı inşaatını üstlenen firmaya ait iş makinelerini ve vinci tahrip etti. Saldırı sonrası direnişe geçen eylemcilere yönelik hükümet yetkilileri ‘pişmanlık’ açıklamaları yaptı. Fransa İçişleri Bakanı Manuel Vals, eylem organizatörlerini ‘kontrolsüzlük’ ile suçladı, olayları engelleyemedikleri için pişmanlık duyduklarını söyledi. Yeni havalimanı projesinin, binlerce hektarlık tarım arazisi ve ormanlık alanı yok etmekle kalmadığı ayrıca 580 milyon avroya mal olmasıyla da tepki çekiyor.

F

du, perakendecilere yüzde 60 indirim zorunluluğu getirdi, karaborsacılıkla mücadeleyi artırdı, işletmelerin kârlarını sınırlayan yasa hazırladı, döviz alım-satımına dair önlem aldı. Son olarak Kasım 2013 sonunda “ekonomik sabotaj” ile başa çıkabilmek için Cumhurbaşkanı Maduro’ya özel yetkiler tanındı. Bunlar sağ muhalefeti rahatsız etti. Bu koşulların etkisiyle karşıdevrim girişimleri başladı. Olayların ilk günlerinde üç kişi yaşamını yitirdi. Yetkililer, biri hükümet yanlısı diğeri muhalif, iki kişinin aynı silahla öldürüldüğünü açıkladı. Maduro olaylardan “ABD’nin finanse ettiği şiddet ve nefret yanlısı

neo-faşistleri” sorumlu tuttu. Sağ muhalefetin önemli bir medya gücünü elinde bulundurması nedeniyle hükümet karşıtı Voluntad Popular’ın lideri Leopoldo Lopez, “şiddete teşvik, kamu mallarına zarar, kundaklama ve komplo”dan tutuklandı. Bunun üzerine başkentte çatışmalar şiddetlendi. Hükümet karşıtları “Chavistleri öldürün” afişleri bastırdı, Chavistlerin halk için kurduğu sosyal kurumlar hedef alındı. Buna karşın ülkenin dört bir yanında halk Maduro’ya destek için sokaklara çıktı. Maduro 24 Şubat’ta "Ulusal Barış Konferansı" yapmaya çağırdı. Olaylarda şimdiye kadar 13 kişi hayatını kaybetti.


YEREL YÖNETİM

10

27 fiubat 2014 / 12 Mart 2014

Halk›n Sesi

Biz bu ülkeye umut vermeye devam edece¤iz, kazanaca¤›z! halkın doğrudan söz ve karar sahibi olduğu, Hopa'ya yakışan devrimci bir yerel yöopa’da yerel yönetimlerde gerçek netim yaratacaklarını vurguladı. bir sol seçenek yaratmak için yola Meclis adına yapılan konuşmanın arçıkan Hopa Halkçı Demokratik dından meclis üye adayları açıklanarak Yerel Yönetim Meclisi aday tanıtımları sahneye davet edildi. Hopa Halkçı Yerel için bir halk buluşması gerçekleştirdi. 31 Yönetim Meclisi Başkan adayı Enver KorMayıs Hopa direnişini sokakta örgütleyen zay’dan sonra meclis üye adayları Kamil güçler, neoliberal gerici AKP'ye meydan Ustabaş, Yusuf Aslan Yenigül, İslam Tookuyan Hopa halkı şimdi de paloğlu, Seher Ural, Okan yerel iktidarı istiyor. 22 Şubat'Karaman, Mehmet Vural ta Metin Lokumcu Başar, Havva Kırçiçek, KeARTV‹N meydanında yapılan etkinlikte nan Çelik, Ali Rıza Özgenç, HOPA Halkevi Genel Başkanı Oya Yüksel Gümüşkaya, Şefik Ersoy ve ÖDP Genel Başkanı Kalkan sahneye çıktı. Alper Taş birer konuşma yaparken konuşmalarda Terzi Fikri ve ‘BU ÜLKE HALKINA UMUT Metin Lokumcu anıldı. Yapılan VEREB‹L‹R‹Z’ konuşmalarda “İnsanca yaşanan, halkın Hopa Halkçı Demokratik Yerel kendi yaşamı ve yaşam alanları üzerinde Yönetim Meclisi Belediye başkan adayı söz ve karar sahibi olduğu, betona Enver Korzay yaptığı konuşmada boğulmayan, derelerin özgürce aktığı bir amaçlarının sadece yönetime gelmek değil Hopa yaratmak için yola insana ve doğaya saygılı bir Hopa yaratkoyuluyoruz”denildi. Halkevleri Genel mak olduğunu söyledi. Korzay şöyle Başkanı Oya Ersoy kürsüden halka konuştu: “Hopa halkı buna çok istekli. Yeter ki uygun kanallar açılsın. Hopa’daki seslenirken 2011 genel seçimleri öncesi parkta oturun, yanınıza gelen herhangi bir ustalık döneminin cakasını satan Tayyip Hopalıya ilçenin sorunlarını ve çözüm Erdoğan’ın karizmasının Hopa halkının yıllarını sorun. Aldığınız yanıt inanın sizi direnişiyle çizildiğini hatırlatırken “Şimdi de tatmin edecek. Çünkü Hopalılar genmilli irade diye diye bu seçimlerde oy toplayıp ortaya saçılan pisliklerinin üzerini lerine işlemiş biçimde kendileri ve etrafında olup bitenle ilgileniyor, o mesekapatmaya çabalayan AKP’ye de, AKP'yi leler hakkında söz söyleyip eyleme geçetaklit ederek iktidara yürümeye çalışan, biliyorlar. Bu sadece yönetilecek bir topluHopa'da rantçı, halka söz hakkı vermeyen luk isteyenlerin hoşlanmadığı bir durum. bir belediyecilik sergileyen CHP'ye de Ama bizim gibi halk iktidarını önemseyen, Hopa’dan bir ders vereceğiz, sokakta “Söz yetki, karar, iktidar halka” diyenlerin sürdürdüğümüz mücadeleyi yerel yönearayıp da bulamayacağı bir durum. Biz timlere taşıyarak tüm ülkede Haziran isyanı ile ayağa kalkan milyonların yüzünü hep birlikte halkın katılımını ve denetimini artıracak kanalları açacağız. Hopa'ya çevireceğiz” dedi. Yaratacağımızı enerji ile bu ülke halkına Hopa Halkçı Yerel Yönetim Meclis'i adına Meryem Özçep söz aldı. Özçep Hal- küçük bir umut daha verebiliriz” dedi. Korzay’ın ardından Meclis üyeleri de kevleri ve ÖDP’nin aktif olarak çalıştığı, kısa birer konuşma yaparken tanıtım yaşlısı, genci, kadını erkeği ile Hopalıların etkinliği Marsis konseri ile sonlandırıldı. Meclis etrafında örgütlediği bu seçimde ÖZGE OZAN

H

KEMALPAfiA YEREL YÖNET‹M MECL‹S‹

‘Sırtımızda taş taşır yolumuzu yaparız’ Kemalpaşa’da, Halkçı Yerel Yönetim Meclisi adına düzenlenen etkinlikte ÖDP ve Halkevi’nin ortak adayı Şenol Çelik, ‘Sırtımızda taş taşır yollarımızı yaparız’ diyerek halkçı belediyeyi nasıl örgütleyeceklerini anlattı

H

opa'nın beldesi Kemalpaşa'da da halk yerel yönetim meclisi etrafında örgütlenerek beldeyi el birliği ile yönetmeye hazırlanıyor. 22 Şubat günü Kemalpaşa'da Halkçı Yerel Yönetim Meclisi'nin aday tanıtımı Hopa meydanında oluşturulan araç konvoyu ile Kemalpaşa beldesine gidilmesi ile başladı. Kemalpaşa’da araçlarla kent turu atıldıktan sonra beldenin meydanında bulunan Kemalpaşa Halkçı Yerel Yönetim Meclisi seçim bürosu önünde biraraya gelindi. Burada konuşmasını yapan Halkevleri Genel Başkanı Oya Ersoy “Kemalpaşa’nın ve tüm Türkiye’nin Metin öğretmenine söz verdik biz, halk iktidarını kurmak için mücadele ediyoruz. Halkla birlikte yöneten, demokratik bir belediyeyi var etmek için adayız. Bu yüzden söz yetki karar iktidar Kemalpaşa halkının olacak” dedi. ÖDP Genel Başkanı Alper Taş ise konuşmasında “Size Şenol Çelik’i anlatmama gerek

Mansur Yavaş’a Deniz Gezmişli protesto

C

Hopa'da kurulan Halkçı Demokratik Yerel Yönetim Meclisi, Halkevleri Genel Başkanı Oya Ersoy ve ÖDP Eş Genel Başkanı Alper Taş'ın da katıldığı bir halk buluşması ile sosyalist Belediye Başkan adayı Enver Korzay ve belediye meclis üyesi adaylarını tanıttı. 22 Şubat Cumartesi günü Hopa'nın direnişinin simgesi Metin Lokumcu Meydanı'nda buluşan Hopa halkı “İlçemizi biz yöneteceğiz” dedi

HP’nin Haziran İsyanı'nda sokağa çıkan halkın taleplerine sırtını dönerek iktidar yolunu “sağ siyaset projelerinde” görerek aday gösterdiği Mansur Yavaş, 16 Şubat’ta gittiği Keçiören’de “Ankaralı iki faşist arasında tercihe mahkum edilemez” diyen Halkevciler tarafından protesto edildi. 12 Eylül öncesinde 7 devrimcinin ülkücü faşistler tarafından katledildiği Piyangotepe’nin de içinde bulunduğu Keçiören’e “duyurusu yapılmadan” gelen Mansur Yavaş, bir dönem hakaretler ettiği Deniz Gezmiş’in ve Yılmaz Güny’in resimleri, Yaşar Kemal’in kitaplarıyla karşılandı.

Alana dövizler ve posterlerle giren Halkevciler alkışlarla karşılandı. Birçok Keçiörenli “Ön tarafa gidin de gösterin” diyerek Halkevcilere destek verirken, posterlere müdahale etmek isteyen bazı CHP’li yöneticiler mahalleliler tarafından “Denizler bizim yol arkadaşımız, onurumuz”, “Fethullahla işbirliği mi yapıyorsunuz?” sözleriyle engellendi. Halkevciler protestonun ardından geldikleri gibi alkışlarla alandan çıkarken, mahalleliler dövizleri ve posterleri alarak eylemi sürdürdü. Birçok mahalleli de miting sonrasında Halkevi şubesine gelerek protesto nedeniyle teşekkür etti.

HATAY DEFNE

H

yok halkının hak mücadelesinden asla geri durmadı. Derelerimizin ve sularımızın başında nöbet bekledi. Çay üreticilerimizin yanında oldu hep. Kısaca bu aday tepeden gelmiyor, aşağıdan sizin aranızdan geliyor Kemalpaşa sonuna kadar adayının yanında yer alacaktır” dedi. Halkevi Doğu Karadeniz Bölge Temsilcisi Taylan Kaya ise, devrimcilerin düzen partileri gibi 5 yılda bir halktan oy istemediklerini, halkın bir sorunu olduğunda devrimcilere geldiğini ifade etti. Kaya, Kemalpaşa'da halkın bütün sorunlarını halkla birlikte devrimcilerin çözdüğünü, mücadele konusu haline getirdiğini, Kemalpaşa'da kuşak kuşak insanın sanatla, dayanışmayla, insani değerlerle Halkevleri'nde tanıştığını ifade ederken “Elimizde bir tek mührümüz yok, hakkımız olanı istiyoruz” dedi. Halkçı Yerel Yönetim Meclisi Adayı Şenol Çelik ise yaptığı konuşmada on yıldır Kemalpaşa’da halkın ortaklaşa dayanış-

mayla örgütlediği Halkevleri Kemalpaşa Halk Festivali’ni hatırlatarak belediyelerin ve organizasyon şirketlerinin bu festivali milyarlarca lira harcayarak yapamadıklarını vurguladı ve devam etti: “Mührü yıllardır ellerinde tutanların Kemalpaşa ve halk için tek bir hizmetleri dahi yok, kadınlarımız sokaklarda rahat rahat gezemiyor, çocuklarımızın özgürce oynayacakları hiçbir yer yok, imar planı uygulanmıyor, çöp sorunu bir türlü çözülemiyor. Bunları yapmak için bizim paraya, kepçeye, kamyona ihtiyacımız yok gerekirse el birliği ile tırnaklarımızla kazıya kazıya çocuklarımız için oyun alanları yaparız.” “Sırtımızda taş taşır yollarımızı yaparız” diyen Çelik devrimciler olarak beldede ayrıştırılmaya çalışılan Laz ve Hemşin halkları arasında kardeşliğin köprüsünü kuracaklarını vurguladı.Yapılan konuşmaların ardından seçim bürosu önünde tulum eşliğinde horona duruldu.

Halk›n mühendisleri, Kemalpafla'da halk›n yan›nda Kemalpafla Halkç› Yerel Yönetim Meclisi halk›n mühendisleri, mimarlar›, planc›lar› ve Kemalpafla halk› ile birlikte “Kemalpafla'y› yeniden kuraca¤›z” diyor. Halk›n mühendisleri, mimarlar›, flehir planc›lar› Kemaplafla Halkç› Yerel Yönetim Meclisi'nin ça¤r›s› ile Kemalpafla halk› ile birlikte “Nas›l bir yerel yönetim” sorusuna cevap arad›. Kemalpafla'da 15-16 fiubat'ta iki gün geçiren Politeknik ekibi belde merkezinde, mahalle ve köylerde incelemeler yapt›. Halkla birlikte sorunlar› tespit etti. 15 fiubat'ta Kemalpaflal› kad›nlarla yap›lan toplant›da beldenin kad›nlar›n taleplerine göre flekillenmesi için yap›lmas› gerekenler belirlendi. Kad›nlar özellikle belde meydan›n›n ve sokaklar›n›n kad›nlar›n özgürce var olabilece¤i alanlar olarak düzenlenmesi, kad›nlar›n rahatça sohbet edip, etkinlikler yapabilecekleri yaflama üretken biçimde kat›labilecekleri mekanlara ihtiyaçlar›n› dile getirdiler. Politeknik ekibinin Kemalpafla Yerel Yönetim Meclisi ile birlikte yapt›¤› incelemelerin ikinci gününde ise bir halk toplant›s› yap›ld›. Toplant›da tart›fl›lan köylerin yollar›ndaki sorunlar, kanalizasyonun denize akmas›, belde meydan›n›n, festival alan›n›n ve sahilin halk›n kullan›m›na göere flekillendirilmesi, mahalle aralar›nda çocuklar›n ve mahalle halk›n›n kullanabilece¤i parklar›n yap›m›, belediye binas›n›n at›l bölümlerinin halk›n kullan›m›na aç›lmas›, çarp›k kentleflmenin engellenmesi, at›k sorunun köyler dahil olmak üzere çözülmesi bafll›klar›nda Politeknik ekibinin katk›s› ile projelerin haz›rlanmas›na karar verildi. Seçimlerle birlikte Kemalpafla halk›n›n bu projeleri yaflama geçirmek için el birli¤i ile çal›flaca¤› vurguland›. Halk toplant›s›nda söz alanlar özellikle Halkç› Yerel Yönetim Meclisi aday›n›n CHP’nin oylar›n› böldü¤ü söylentilerini ç›karanlar› elefltirdi. Y›llard›r ‘AKP’ye karfl› kaybetme korkusu’nu kullanarak seçimde oy istemek d›fl›nda bir söylemleri, Kemalpafla'ya dair bir fikirleri olmayanlar›n Kemalpafla’da y›llard›r yönetimde olup halk›n hayat›nda, belde de hiçbir de¤ifliklik yapmayanlar›n as›l oyu bölenler oldu¤u vurguland›.

Halkın çıkarlarını savunan belediye üretenlerin yönetmesi ile mümkün

alkevleri, ÖDP, Defne Halk Meclisi, Defne Dayanışma Platformu’nun yerel yönetim için Defne Belediye Başkanlığı’na aday gösterdiği Malik Kılıç’ın merkez seçim bürosu 16 Şubat’ta bir halk buluşması ile açıldı. Açılışta ilk sözü Halkevleri Genel Başkanı Oya Ersoy aldı. Ersoy konuşmasında, “Birlikte kuracağımız halkçı demokratik belediyeyi direngen gençlerimizle, Antakya’nın mücadeleci kadınlarıyla yöneteceğiz” dedi. Ersoy’dan sonra söz alan ÖDP Eş Başkanı Alper Taş ise Defne'nin örnek bir kent olacağını vurguladı. Taş, “Defne halkı emperyalist güçlere Ortadoğu’dan defolun dedi. Malik Kılıç Yeşilpınar’da ‘Barışa Çığlık’ etkinliği gerçekleştirdiğinde bütün sosyalistler oradaydı. Defne’yi Sosyalistler kazanacak” dedi. Defnelileri selamlayan solun ortak adayı Malik Kılıç ise halkla birlikte yönetecekleri Defne’de ilk elden yapılacakları şöyle özetledi: “Asi Nehri üzerine

sağlıklı kentleşme için Turunçlu-Sümerler, Değirmenyolu-Tavla, Büyükçat-Balıklıdere, SubaşıAşağı okçular, Yeşilpınar-Tavuklu köprülerinin yapılması

gerekir. Planlı ve sağlıklı çağdaş kentleşmeyle tarihi değerlerini öne çıkaracağız. Gençlik bilim merkezleri, spor alanları yapacağız. Açık hava tarihi müzeleri açacağız. Kadın dayanışma merkezleri, yaşlılar için bakım merkezleri, ekolojik tarım merkezleri ile Defne’yi örnek kent haline getireceğiz.” Malik Kılıç “Halk meclisleriyle, kadın meclisleriyle geliyoruz. Doğaya sahip çıkmak hak mücadelesi vermek için geliyoruz. Sevgili Defneliler sol adaletin soluğudur” diyerek konuşmasını tamamladı. 23 Şubat'ta da Defne Harbiye'de seçim bürosunu açan sosyalistler belediye yönetiminin temeli olacak mahalle birimlerinin kurulmasına bugünden başlanacağını duyurdular. Açılışta halk meclislerinin ilkeleri açıklanırken belediye başkanı dahil geri çağırma ilkesinin uygulanacağı ve programın halkın haklarını savunma çizgisi ile belirleneceğinin altı çizildi.


11

HALKEVLERİ 27 fiubat 2014 / 12 Mart 2014

Halk›n Sesi

HALKEVLER‹ YEREL YÖNET‹M FORUMU’NDA HALK KÜRSÜSÜ KURULDU

‘Hak mücadeleleriyle müdahale edece¤iz’

ÇA⁄LAR ÖZB‹LG‹N

82. kuruluş yıldönümünü Haziran İsyanı’nda meşruiyeti sarsılmış AKP iktidarının rüşvet ve yolsuzluk operasyonlarıyla derinleşen bir siyasi kriz yaşadığı koşullarda karşılayan Halkevleri, İstanbul’da 23 Şubat'ta düzenlediği Yerel Yönetimler Forumu’nda halk kürsüsü kurdu. Mevzubahis halk düşmanlığı olduğunda aynı safta yer alan egemenlerin, kendi aralarındaki çatışmasının halkın taleplerinin üzerini örtemeyeceğini söyleyen Halkevciler, siyasal krize ve yerel seçime müdahaleyi halkın çıkarları ekseninde yürütülen hak mücadeleleri ile yapacaklarını ilan etti. Halk kürsüsünde Kuzey Ormanları’nı savunanlar, ulaşım ve barınma haklarına sahip çıkanlar, 2B düzenlemesine karşı gelenler, kadınlar, LGBTİ bireyler, engelliler, hayvan hakları savunucuları, emekliler, işçiler, üniversiteliler ile mahalle ve forum temsilcileri, halkın muhtar adayları buluştu. ‘SOKAK, HALKIN KADER‹N‹ EL‹NE ALMASIDIR’ Petrol-İş Konferans Salonu’ndaki etkinlikte ilk sözü alan Halkevleri Genel Başkan Yardımcısı Samut Karabulut, Halkevcilerin seçim sürecinde parti merkezleri ve yöneticilerinin değil, halkın endişelerini

taşıdığını söyledi. Halkı sömürürken bir ordu gibi davrananların iktidar kavgasından halk yararına bir sonuç çıkamayacağını dile getirdi ve “Sokak halkın kendi kaderini eline alma çabasıdır, halkın kendisini doğrudan siyasete dahil etmesidir. Seçim sürecine sokakla müdahale edeceğiz, sandığı sokağın gölgesinde bir araç olarak kullanacağız” dedi. ‘B‹ZE SORMADAN KENT‹M‹ZE DOKUNAMAZSIN’ Taksim Dayanışması ve Kuzey Ormanları Savunması’ndan (KOS) konuşmalar yapıldı. Dayanışma’nın avukatı Can Atalay, düzenin sınırlarını aşmayı hedeflemeyen yerel yönetimlerin halkçı olamayacağını söylerken, KOS adına Ezgi Öz talan politikalarına karşı çıkışta “Bize sormadan kentimize dokunamazsın” vurgusunun önemine işaret etti. MAHALLELERDEN YÜKSELEN HAK MÜCADELELER‹ KÜRSÜDE Hak mücadelelerini yerel yönetimlerin en alt basamaklarından yükseltmeyi görev edinen halkın muhtar adayları da Yerel Yönetim Forumu’nda söz aldı. Aşağı Dudullu Mahallesi’nden Necla Çağdar 2B düzenlemesine karşı mücadelelerinden, Esenyurt

Halkevleri’nin 82. kuruluş yıldönümünde İstanbul'da düzenlenen Yerel Yönetim Forumu’nda kurulan halk kürsüsünün mesajı netti: Siyasal krize ve yerel seçime müdahale hak mücadeleleriyle yapılacak Namık Kemal Mahallesi’nden Dursun Çelik yüksek gerilim hattına karşı çalışmalarından, Eyüp Göktürk Mahallesi’nden Yusuf Sariataş sağlık hakkı mücadelesinden, Sarıgazi İnönü Mahallesi'nden Atilla Ceylan ise mahalle meclisi çalışmalarından bahsetti. Gaziosmanpaşa’dan Süleyman Şahin riskli alan ilan edilen mahallelerindeki Barınma Hakkı Meclisi deneyimini paylaşırken, Okmeydanı’ndan Ali Coşkun belediye sınırlarındaki tüm alanların talana açılmasına dur demek için eyleme geçeceklerini ifade etti.

Alper Ateş İstanbul genelindeki ulaşım hakkı mücadelelerini, Merve Tokgöz ise Sarıgazi’deki 11ÜS hattına ilişkin kampanyalarını anlattı. Haziran İsyanı’yla kurulan forumların temsilcileri de halk kürsüsündeydi. Sporcular Forumu’ndan Hasan Sarıkaya ve Abbasağa Forumu’ndan Yılmaz Bozkurt, forumların hem bir özyönetim girişimi hem de bir yerel sorunlara müdahale aracı olarak öneminden söz etti, pratik örnekler verdi. İkitelli’den Şahin Yaşık da AKP’nin mahallelerinde yalanın propagandasını yapmasına izin vermediklerini ifade

etti ve her yerde AKP’den hesap sorma çağrısı yaptı. ‘SÖZ VE KARAR HAKKI ‹Ç‹N…’ Foruma katılan Enerji-Sen Genel Başkanı Ali Duman “Yolsuzluğa, talana karşı mücadele ile taşerona, yani emek hırsızlığına karşı mücadele aynı hattın başlıklarıdır” dediği konuşmasında güvencesizliğe karşı mücadelenin yerel yönetim talepleri ile birlikte ilerletilmesinin önemli olduğunu ifade etti. Halkevci Kadınlar adına Hande Yanar 11 yıl boyunca kadın düşmanı politikalar yü-

rüten AKP’nin karşısında verecekleri mücadelede kreşten, sığınmaevine bir dizi taleple yerel seçim sürecini örgütleyeceklerini söyledi. Yanar tüm kadınları 8 Mart’ta Taksim’e, 9 Mart’ta da Kadıköy’e çağırdı. Beylikdüzü’nden Esra Civelek belediyelerin kadın sağlığı merkezlerinin kadınlar tarafından denetlenmesi gerektiğinin altını çizerken, Kadıköy’den Özden Aras sığınma evi ve kreş gibi temel ihtiyaçların talepler arasında daha görünür olması gerektiğini belirtti. Yaşamın her alanında ayrımcılıkla karşılaşan ve kimliklerini saklamak zorunda kalan LGBTİ bireyler adına Sedef Çakmak yerel seçimlerde farklı partilerden belediye meclislerine aday olduklarını söyledi. İsyanın sürükleyici gücü gençliğin de sözünü söylediği forumda Gültepe gençliği adına Mert Özsepet uyuşturucu ve çeteleşme sorunlarına değinirken, Öğrenci Kolektifleri’nden Fırat Fıstık Ali İsmail’in sıra arkadaşları olarak AKP’lilerin karşısında olmayı sürdüreceklerini belirtti. Halkın mühendis, mimar ve şehir plancıları adına Politeknik üyesi Burcu Yanar, Hopa ve Kemalpaşa izlenimlerini anlattı. Yanar kanalizasyon, meydan düzenlemesi, park, kadınlar için sosyal mekan gibi somut taleplerin oluşumuna halkın mühendis-

leri olarak katkı sunabileceklerini söyledi. Engelliler adına Mahmut Keçeci kentlerde özgür ve eşit yurttaşlar olarak yaşamak istediklerini, kentlerin buna göre düzenlenmesi gerektiğini dillendirdi. Emekliler adına Abdullah Aydın soluk aldıkları alanların ranta açılmasına tepki gösterdi. Mehmet Tok yerel yönetimlerde “kültür kurumu” görünümlü yerlerin doğrudan bağımsız inisiyatiflerin elinde olmasını savundu. Hayvan Hakları Federasyonu’ndan Ege Sakin hayvanları korumanın yerel yönetimlerin başlıca görevleri arasında bulunduğunu hatırlattı. ‘YEN‹ SA⁄ PROJELER‹N DE KARfiISINDAYIZ’ Foruma Hopa’dan gelen Halkevleri Genel Başkanı Oya Ersoy Defne, Hopa ve Kemalpaşa adaylık deneyimlerini anlattı. AKP’ye karşı yıllardır “Tek yol sokak” diyerek mücadele ettiklerini belirten Ersoy, yaşanan siyasi kriz ortamında AKP'nin olduğu gibi anlayışını yeni sağ projelerle sürdürmeye çalışanların da karşılarında olduklarını, Ankara’daki çalışmanın bunun örneği olduğunu kaydetti. Halkevleri Yerel Yönetim Forumu Halkevleri Genel Sekreteri Nuri Günay’ın sonuç bildirgesini okumasının ardından sona erdi.

Halkın Hakları Ödülleri’ne direniş damgası Haziran İsyanı’ndan aldığı güçle 82. yılına giren Halkevleri’nin basın, sanat ve dayanışma alanlarında verdiği Halkın Hakları Ödülleri sahiplerini buldu. Ödüllere de ödül törenine de direniş damgasını vurdu Halkevleri’nin kuruluş yıldönümü etkinlikleri kapsamında basın, sanat ve dayanışma alanlarında verdiği Halkın Hakları Ödülleri’nin dördüncüsü sahiplerini buldu. Haziran İsyanı’nın içinde yer alanlar, direnişin bilgisini halka doğru aktaranlar, halkın sağlık ve yaşanabilir kent hakkına sahip çıkanlar ödüllere layık görüldü. 25 Şubat'ta Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde düzenlenen ödül töreni öncesinde Halkevleri’nin gelenekselleşen kuruluş yıldönümü yürüyüşü yapıldı. Renkli kıyafetleri, davul ve trampetleri, strafordan yapılmış Halkevleri yazısıyla renkli bir kortej oluşturan Halkevciler yoldan geçen insanların alkışlı destekleriyle etkinliğin yapılacağı

alana yürüdü. Toplumsal muhalefet bileşenlerinin temsilcileri de Halkevleri’ni yalnız bırakmadı. ‘TEK YOL HALKIN ÖRGÜTLÜ GÜCÜ’ Ödül töreninin açılış konuşmasını yapan Halkevleri Genel Başkanı Oya Ersoy, egemenlerin halkın haber alma hakkı başta olmak üzere her hakkına saldırdığı bir dönemde ödüllerin daha da anlam kazandığını söyledi. Haziran İsyanı ile neoliberal-gerici hegemonyaya yönelik tepkilerin yeni sağ alternatifler yaratılarak bastırılamayacağını söyleyen Ersoy, “Sağ iktidarları yıkacak tek gerçek halkın örgütlü mücadelesidir. Tek yol halkın örgütlü gücüdür” dedi. Oya Ersoy’un açılış konuşmasından sonra ödül törenine geçildi. Tayyip ve Bilal Erdoğan’ın rüşvet ve yolsuzluklara ilişkin ses kayıtlarına karşı Kennedy Caddesi’ne yapılan eylem çağrısı nedeniyle et-

Direniflin medyas› Çapul TV’ye de ödül Haziran ‹syan›’nda Gezi Park›’n›n içinde do¤an ve “Direniflin Medyas›” iddias›nda olan Çapul Tv de ödüle hak kazand›. Ödülünü CHP Milletvekili ‹lhan Cihaner’den alan Çapul Tv Antakya muhabiri Özge Sapmaz, kendisini direniflçi olarak tan›mlayan gönüllü muhabirler a¤›yla hareket ederek direniflin medyas›n› oluflturduklar›n› ifade etti. Sapmaz ödülü Antakya direnifline içtenli¤iyle kat›lan ve katledilen Ahmet Atakan’a adad›.

ESK‹fiEH‹R

kinlik ve konuşmalar kısa tutuldu. HEK‹MLERLE, M‹MARLAR VE ROBOSK‹L‹LERLE DAYANIfiMA IV. Halkın Hakları Ödülleri’nde “Dayanışma” alanındaki ödüller Haziran İsyanı’ndaki gönüllü sağlık hizmeti nedeniyle davalık olan Ankara Tabip Odası’na, kent politikalarındaki ısrarcı, yaratıcı ve sokağı gören eylem biçimleriyle Mimarlar Odası Ankara Şubesi’ne ve AKP’nin tüm saldırılarına karşın “Unutursak kalbimiz kurusun” diyerek hesap soran Roboskili ailelere gitti. Tabip Odası temsilcileri bundan sonra da hekimliğin gerektirdiği gibi davranmaya devam edeceklerini ifade ederken, mimarlar “Biz barikat kurmayı da yıkmayı da Halkevleri’nden öğrendik” sözleriyle teşekkür etti. Roboskili aileler adına Ferhat Encü salonda dakikalarca ayakta alkışlandı. Encü, mücadelelerin birbirlerine kattığı gücün önemine işaret etti. ÖDÜLLER HALKIN HABER ALMA HAKKINA Haziran İsyanı’nda halkın doğru habere ulaşması için çabalayan kurumlar ve basın emekçileri de ödül sahibi oldu. BirGün adına Yaşar Aydın, Evrensel adına Cem Gurbetoğlu, Sol adına Hatice Ekinci,

Yurt adına Ömer Ödemiş aldıkları ödüller sonrasında direnişin ve halkın tarafı olduklarını vurguladı. Törene katılamayan Cumhuriyet gazetesine ise ödülün daha sonra iletileceği duyuruldu. Bir dönem tutuklu kalan Etha’dan Arzu Demir ödülü gerçekleri aktardığı için katledilen, tutuklanan ve sürgün edilen basın emekçilerine adarken; direnişte kesintisiz yayınlarıyla adreslerden biri haline gelen Halk Tv adına Lale Özan Arslan da ödül aldı. ‘UNUTMAYACA⁄IZ’ Kurumların yanı sıra basın emekçileri de yaptıkları özel haberlerle ödüllere layık görüldü. Ali İsmail Korkmaz soruşturmasına dair haberleriyle Radikal’den İsmail Saymaz, “Mülksüzleştirme ağları” haberiyle Radikal’den Elif İnce, hukuk alanındaki yazılarıyla Radikal ve Agos yazarı Yetvart Danzikyan, Hopa’dan Haziran İsyanı’na

halkın hakları çizgisini yansıtan Milliyet’ten Gökçer Tahincioğlu ödül kazandı. Yazarlar ödüllerini Ali İsmail Korkmaz’a, Hrant Dink’e ve Uğur Kaymaz’a adadı. SANAT D‹REN‹fiLE BULUfiTU Sanat alanındaki ödüller ise Nar Photos ve Boğaziçi Caz Korosu’na gitti. Nar Photos adına Adnan Onur Acar, Haziran İsyanı’ndan sonra direnişi tüm sonuçlarıyla birlikte gözlemlemeye çalıştıklarını ifade ederken; Boğaziçi Caz Korosu şefi Masis Aram Gözbek “Biz direnişte en iyi bildiğimizi yaptık, şarkı söyledik” dedi. Gözbek, koro olarak gelemedikleri için ödül törenine özel hazırladıkları bir videoyu da sundu. Halkın Hakları Ödülü Töreni’ne katılamayan Kelime Oyunu yarışmasından Ali İhsan Varol ise törene bir video mesaj göndererek tüm Halkevcilere teşekkür etti.

Halkevleri’nin 82. kurulufl y›ldönümü nedeniyle Eskiflehir Halkevleri taraf›ndan düzenlenen etkinlik Özdilek Kültür Merkezi’nde halk›n yo¤un kat›l›m›yla gerçeklefltirildi. Etkinlikte konuflan Gürkan Çelik yapt›¤› konuflmada “AKP’nin gerici, piyasac›, faflist, talanc› politikalar›n›n tarihin derinliklerine gömülebilmesi için örgütlenece¤iz ve sokaklar› onlara dar edece¤iz” dedi.

SAMSUN Halkevleri'nin 82. kurulufl y›ldönümü Samsun'da sokakta yap›lan flenlik ve ard›ndan okunan bas›n aç›klamas›yla kutland›. 23 fiubat pazar günü Samsun Halkevi'nin gerçeklefltirdi¤i flenlikte halaylar ve horonlar eflli¤inde kurulufl y›ldönümü çoflkulu bir flekilde kutland›.

BARTIN E¤itim hakk› mücadelesinde öne ç›kan Bart›n’da halk odas› aç›ld›. Bart›nl›lar›n kat›l›m›yla aç›lan halk odas›n›n halk›n haklar› mücadelesinin u¤rak noktas› haline getirilece¤i belirtildi.


ÜRET EN B‹Z‹Z YÖNET EN DE B‹Z O LACA⁄IZ 27 fiubat 2014 / 12 Mart 2014

12 Halk›n Sesi

Bu pisliği halk sıfırlar Tayyip ve Bilal Erdoğan'ın operasyon günü milyon dolarları “sıfırlama” çabalarının ortaya çıkmasının ardından ülkenin dört bir yanında halk sokağa çıktı. Hükümeti istifaya çağıran direnişçilerin öfkesi AKP'nin seçim bürolarına yöneldi

25

Şubat'ta Adana, Ankara, Antakya, Antalya, Bursa, Çanakkale, Eskişehir, İzmir, Kocaeli, Sakarya, Samsun ve Trabzon'da sokağa çıkılırken İstanbul'un da birçok ilçesinde eylemler gerçekleşti. Katılımın ülke genelinde yüksek olduğu eylemlere bazı illerde polis saldırırken polis yine AKP seçim irtibat büroları ve Halkbank önlerine yığınak yaptı. Trabzon, Sakarya, Adana gibi uzun zamandır kitlesel eylemlerin gerçekleşmediği illerde ses kayıtlarının yarattığı tepki sokağa yansıdı. Polisin AKP bürolarını korumasının yarattığı öfke seçim bürolarını kullanılmaz hale getirdi. Yaralıların ve gözaltıların olduğu eylemlerde İstanbul'da bir Halkevi üyesi yüzünden gaz fişeği kapsülü ile yaralandı. Çevredekiler camlardan tencere tavalarıyla destek oldu. Haziran İsyanı'ndan bu yana mizahla da direnen eylemcilerin Bilal ve Tayyip Erdoğan'ın ses kayıtlarıyla ilgili yaratıcı duvar yazılamaları da eylemlere damgasını vurdu. “Bilal bizden duymuş olma ama baban Sümeyye'yi daha çok seviyor”, “Nerdesin babacım – Çalıyorum oğlum” ve 17 Aralık Operasyonu'ndan beri kullanılan “Babam böyle yolsuzluk yapmayı nerden öğrendi” gibi yazılamalar direnişin duvarlarında yer aldı. İstanbul, Ankara, İzmir ve Eskişehir'de yapılan eylemlerde polis saldırısı yaşanırken Bursa'da polis barikatı aşıldı. Diğer illerde de eylemler basın açıklamaları okunarak hükümet istifaya çağrıldı. Samsun'da Öğretmenevi’nden yürüyüşe başlayanlar Çiftlik Caddesi’ni trafiğe kapattı. Yolsuzlukları anlatan bir tiyatro gösteri-

sinden sonra müzik dinletisi gerçekleştirildi. Trabzon Dayanışması'nın çağrısıyla biraraya gelen Trabzonlular yürüyüş yasağı getirilen Uzun Sokak'tan yürüyüşe geçti. Yürüyüş yasağına ve yolsuzluklara karşı sokağa çıkan Trabzonlular, Meydan Park'ta yaptıkları basın açıklamasıyla eylemi sonlandırdı. Sakarya'da Çark Caddesi'nde buluşanlar cadde boyunca yürüdü. Basın açıklamasında, asgari ücretli birinin hiç harcamadan 8 bin yıl boyunca kazanabileceği paranın, hırsız iktidarın padişahının veliahtı için sadece küçük bir miktar olduğu aktarıldı. Antalya'da bine yakın kişinin katıldığı eylemde Cumhuriyet Meydanı'na yürünerek basın açıklaması okundu. Kocaeli Cumhuriyet Parkı’nda toplanan İzmitliler Fethiye Caddesi, Yürüyüş Yolu ve Leyla Atakan Caddesi’nden yürüyüş yaparak tekrardan Cumhuriyet Parkı’nda eylemlerini sonlandırdılar. Polis, Halkbank'ın önüne barikat kurarak önlem alırken direnişçilerin hedefi AKP seçim irtibat bürosuydu. AKP irtibat bürosunun önünden geçen direnişçiler “İşte burası hırsız yuvası” sloganlarıyla büroyu yumurtaladı. Bursa'da polis, AKP'ye yürümek isteyenlerin önüne barikat kurarak yürütmek istemedi. Bursalılar yürüyüşe engel olmak isteyen polisin barikat kurduğu noktada oturma eylemine geçti. Bir süre oturma eylemi yapılmasının ardından polis, barikatı açmak zorunda kaldı. Bursalılar AKP binası önünde yaptıkları basın açıklamasının ardından eylemi sonlandırdı. Çanakkale'de İskele Meydanı'nda

toplananlar AKP seçim bürosuna doğru yürüyüşe geçti. Çevik kuvvet ekiplerinin koruduğu AKP seçim irtibat bürosu önünde “Hırsız var” sloganlarıyla duran eylemciler buradan emniyete doğru yürüdü. Emniyet önünden sloganlar atarak geçen direnişçiler İskele Meydanı'na giden yolu kapattı. Donanma Çay Bahçesi'nin önünde basın açıklamasını okuyan Çanakkaleliler açıklamanın ardından eylemlerini sonlandırdı. ‹STANBUL, ‹ZM‹R, ESK‹fiEH‹R VE ANKARA'DA POL‹S SALDIRISI “Hükümet İstifa” eylemlerinin yapıldığı İstanbul, İzmir, Eskişehir ve Ankara'da polis direnişçilere saldırdı. İstanbul'un birçok ilçesinde eylemler gerçekleşirken, Kadıköy'de polis Boğa Heykeli'nin önünde direnişçilere saldırdı. Bir Halkevi üyesi

yüzünden gaz bombası fişeğiyle yaralandı. Polis saldırısına havai fişeklerle karşılık veren direnişçiler camları kırık olan Ziraat Bankası'ndaki eşyalarla Bahariye Caddesi'ne barikat kurdu. Gaz bombası, tazyikli su ve plastik mermilerle saldıran polislere direnişçiler “Babacığım nerdesin?” diye seslendi. Ankara'da Kennedy Caddesi'nde toplananlar “Hükümet istifa” sloganlarıyla yürüyüşe geçti. Polis kitleye tazyikli su ve gaz bombalarıyla saldırdı. Kennedy'nin ara sokaklarına yayılan direnişe mahalle sakinleri tencere tavalarla destek verdi. Eskişehir'de Espark AVM önünde toplanan direnişçiler yürüyüşe geçti. Bağlar AKP seçim irtibat bürosu önünde polis barikatı nedeniyle beklemeye başlayan direnişçilere polis biber gazı ile saldırdı.

Direnişçiler saldırıya taşlarla cevap verirken polis geri çekilmek zorunda kaldı. Polisin AKP seçim bürosunu korumak için kendilerine saldırmasına tepkili olan eylemciler büroyu kullanılmaz hale getirdi. Polisin çekilmesinin ardından direnişçiler tekrar Espark AVM'ye doğru yürüyüşe geçti. Alsancak Sevinç Pastanesi önünde buluşan İzmirliler Kıbrıs Şehitleri Caddesi'nden Basmane Meydanı'na doğru yürüyüşe geçti. Basmane'ye girmeden yaşanan polis saldırısı nedeniyle birçok direnişçi yaralandı. Pasaport ve Alsancak olmak üzere iki tarafta kalan direnişçiler, Pasaport İskelesi'nden bindikleri vapuru Alsancak İskelesi'ne yanaştırarak diğer direnişçi grup ile buluştu.

AKP seçim çalışması yapamaz halde konuşması sırasında ayağa kalkan bir mahalleli “Tarif ettiğiniz İnönü Mahallesi’nde yaşamıyor gibi hissettim kendimi” diyerek söze başladı ve mahallenin sorunlarını sıraladı. Mahalleli yolsuzluklardan ve öldürülen direnişçilerden bahsetmeye başlayınca kürsüden ve salondan AKP'lilerin tepkileri yükseldi. Kadıköy Meydanı'na devasa bir seçim aracı kuran AKP'ye Kadıköy sokaklarında seçim çalışması yaptırmayacaklarını söyleyen Halkevciler, AKP’nin kurduğu standı ve dev ekranı yumurtaladı. Halkevcileri çembere alan polise etraftan tepki yağmasına rağmen, polis eylemcileri gözaltına aldı. Polis AKP'lileri meydandan kaçırırken, direnişçilerin içerisinde bulunduğu gözaltı aracı da yumurtalanarak protesto edildi.

E

rdoğan resmi olarak seçim çalışmalarına başladı. Ancak ne AKP'liler ne de adaylar seçim çalışması yapmak için sokağa çıkabiliyor. Her denediği esnaf gezmesinde, açtığı propaganda standında Haziran İsyanı'nda yitirdiklerimizin fotoğraflarıyla direnişçiler karşılarına çıkıyor. Seçim stantları dağıtılan, protesto edilen AKP'nin seçim büroları da teşhir ediliyor. Seçim büroları üzerine “Hırsız var”, “Katil AKP” yazan direnişçiler, kimi yerde seçim bürolarının açılamadan kapanmasına neden oldu. Açabildikleri büroların açılış etkinliklerini ise yarıda bırakmak zorunda kalan AKP'ye direnişçiler seçim sürecinde de sokakları dar ediyor. İstanbul, Ankara, Mersin, Samsun, Zonguldak, Kocaeli ve Çanakkale'de de direnişçiler AKP'nin peşini bırakmadı. Çareyi güvenlik tedbirinde arayan AKP’liler artık her gittiği yere çevik kuvvet ekipleri ile gidiyor.

SEÇIM BÜROSUNU AÇAMADAN KAPATTILAR AKP'nin Mersin adayı Mustafa Sever'in seçim çalışması için kiraladığı büroyu “erkenden açan” Halkevciler, seçim irtibat bürosunun her yerini sloganlar ve afişlerle donattı. 14 Şubat'ta açılması planlanan büronun camına birkaç gün sonra kiralık ilanı yapıştırıldı. AKP’li Mersin Yenişehir Belediye Başkan Adayı Gönül Dilmenli'nin esnaf gezmesi sırasında ayakkabı kutusuyla karşısına çıkan Halkevci Kadınlar, Dilmenli'ye kadın düşmanı iktidarın adayıyken çocuk gelinlerin hesabını nasıl vereceğini sordu. Kadın istihdam paketinin derhal çekilmesini isteyen kadınlara AKP'liler saldırırken, esnaf gezmesi sırasında orada bulunan sivil polis kadınları gözaltına almakla tehdit etti.

AKP'L‹LER‹N YÜZÜNE GERÇE⁄‹ VURMAK SUÇ Çanakkale'de Truva atının önünde seçim standı açan AKP'lilerin etrafında yolsuzluk bildirileri dağıtan Halkevi, Öğrenci Kolektifleri ve Genç Umut üyeleri gözaltına alındı. AKP'yi protesto eden direnişçiler polis tarafından darp edilirken, polis ve AKP'liler çevredekiler tarafından protesto edildi. Ertesi gün

saldırının olduğu yerde basın açıklaması yapan Çanakkaleliler “Hesap vermeden sokağa çıkamayacaksınız” dedi. ‘TAR‹F ETT‹⁄‹N‹Z MAHALLEDE YAfiAMIYORUM’ Sarıgazi'ye seçim çalışması için gelen AKP'den tekrar aday olan Belediye Başkanı İsmail Erdem'in

BÜROLAR KAPANINCAYA KADAR SOKAKTAYIZ Dikmenliler mahallelerine 7 tane AKP bürosu açılması üzerine sokağa çıktı. Ahmet Arif Parkı'nda buluşarak AKP seçim irtibat bürosuna yürüyen Dikmenlileri çevik kuvvet ve sivil polisler karşıladı. Seçim bürosunun önünde basın açıklamasını okuyan Dikmenliler Sivas’ta, Maraş’ta, Dersim’de, Çorum’da ve Gazi’de katledilenleri nasıl unutmadılarsa Gezi’de katledilen 7 kişiyi de unutmayacaklarını ifade etti. Bütün bu katliamları yapanların ayakkabı kutularından milyonlarca dolar çıkanlar ve milyonlarca liraya 3-5 kuruş diyenlerle aynı kişiler olduğunu belirten mahalleli, halkın parasını çalan hırsızları mahallelerinde barındırmayacaklarını söyledi. Dikmen halkı mahallelerindeki seçim büroları kapanıncaya kadar eylemlerine devam edeceklerini duyurarak basın açıklamasını sonlandırdı.

Halk Bank'a özel koruma K

Halkevleri Emeklilik Hakk› ve Emekli Haklar› Atölyesi 24 fiubat’ta ‹stanbul’da AKP’ye yürüdü. AKP’nin y›llard›r yüzde 50 oy çoklu¤unu bir hükmetme arac› olarak kulland›¤› söylendi. Emekliler 28 fiubat’ta da Ankara’da AKP’ye karne verecek.

ocaeli Halkevi yolsuzluk operasyonuyla tutuklananların serbest bırakılmasını protesto etmek için 15 Şubat’ta Halkbank'a yürüdü. Yüzlerce polis barikat kurarak bankayı korurken, Halkevciler ellerindeki ayakkabı kutularını bankanın önüne atarak “Hırsızların peşindeyiz” dedi. Hırsızların ellerini kollarını sallayarak dolaştığını vurgulayan Halkevi Başkanı Yaşar Seğmen halkı koruduğu iddia edilen polislerin hırsızları koruduğunu ifade etti. Daha önce yasaklarla Kocaeli halkının yürüyüş hakkının elinden alındığını ancak; Gezi Direnişi'yle bunu geri kazandıklarını hatırlatan Seğmen “Gezi'den hala ders almadınız mı?” diye sordu.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.