202

Page 1

A-PDF Merger DEMO : Purchase from www.A-PDF.com to remove the watermark 82 YAfiINDA

Yalan›n, talan›n, h›rs›zl›¤›n, zorbal›¤›n karfl›s›nda Halkevleri var!

Halk›n en temel yaflamsal haklar›n›n gasp›na, do¤an›n talan›na, kentlerin ya¤malanmas›na karfl› yaflam›n her alan›nda halk›n haklar› için mücadele eden Halkevleri 82. kurulufl y›ldönümünü kutluyor. Halkevleri bu ülke topraklar›nda y›llard›r faflizme ve gericili¤e karfl› özgürlük ve demokrasi için mücadele edenlerin ana kuca¤› olmufl bir halk örgütüdür! Halkevleri, emperyalizme karfl› ba¤›ms›zl›k, ›rkç›-

l›¤a, flovenizme karfl› kardefllik bayra¤›n› her koflulda elinden düflürmeyenlerin örgütüdür! Halkevleri, halk›n adaletsizli¤e karfl› isyan›n›, adalet, demokrasi, eflitlik, özgürlük ve bar›fl taleplerini soka¤a tafl›yanlar›n örgütüdür! Halkevleri, kad›n düflman› politikalara karfl› “hak ve özgürlüklerimizle eflit birer yurttafl olarak yaflamak istiyoruz” diyen kad›nlar›n mücadele örgütü-

dür! Halkevleri, itaatkar, biat eden bir toplum yaratmak isteyenlerin karfl›s›nda hakk›n› bilen, hakk›n› arayan, halk›n haklar› için mücadele edelerin örgütüdür! Halkevleri, halk›n ç›karlar›ndan baflka ç›karlar› olmayanlar›n örgütüdür. Halkevleri 82. y›l›nda iflçileri, emekçileri, çocukla-

r›, gençleri, kad›nlar›, engellileri, emeklileri, köylüleri, bilim insanlar›n›, ayd›nlar› eflitli¤in, özgürlü¤ün, kardeflli¤in, ayd›nl›¤›n çat›s›nda buluflmaya ça¤›r›yor. Halkevinde örgütlenmeye, örgütlenerek mücadele etmeye ça¤›r›yor! Çünkü AKP’yi de ve gerici piyasac› politikalar› ben daha iyi uygular›m diyenleri de sermayeyi de durduracak tek güç; halk›n örgütlü gücüdür!

14 fiubat 2014• 1,25 TL

Y›l 8 • Say› 202

Hepiniz defolun Bu ülke bizim

Uzun adam›n ölmesini beklemeyece¤iz!

İpliği pazara çıkmış Erdoğ an’a daralan bir AKP iktidarın ın halk karşısında ne meşruiyeti ne gücü kalacaktır. Uzun adamın ölmesini de, iki taraftan birinin diğ eri karşısında galip gelmesini de beklemeyeceğiz…

Sf. 3

Sol bir seçenek için yola ç›kt›lar

G›rtla¤›na kadar yolsuzlu¤a batm›fl, iktidar›n› korumak için en kirli yöntemleri kullanm›fl… ‹fflaatlar ço¤ald›kça piflkinli¤e vuruyor, ülkenin kaderini kendi kaderine ba¤lamaya çal›fl›yor

‘Erdo¤anl› AKP’nin miad› doldu’ diyen egemenler ABD’siyle TÜS‹AD’›yla Fethullah Gülen Cemaati’ni öne sürüp, CHP’yi ard›ndan itekleyerek kullan›ma haz›r yeni bir iktidar alternatifi oluflturmaya çal›fl›yor

Hatay Defne’de Halkevleri’nin kurulufluna öncülük etti¤i mahalle meclislerinde al›nan kararla AKP’nin savafl politikalar›na, mezhepçili¤ine, piyasac› belediyecili¤ine ve halk›n direnifline s›rt›n› çeviren siyaset mühendisli¤inden medet uman CHP’ye karfl› ortak sol aday çal›flmas› bafllad›. Ankara’da Ortak Sol Aday Meclisi 8 fiubat’ta gerçeklefltirdi¤i toplu bildiri da¤›t›m› ile seçim çal›flmas›na start verdi. Ankara’da Meclis sekretaryas›n› oluflturan örgüt temsilcileri, Hatay’da ise Eylem Mansuro¤lu ile yerel seçim sürecini konufltuk S.10-11

“Art›k yeter, hesap vereceksiniz” diyerek sokaklar› AKP’ye dar edenler, emperyalistlerin, sermayenin ve Cemaat’in iktidar kurgular›na bel ba¤lam›yor, seyirci kalm›yor. Halk kendi alternatiflerini oluflturuyor

“Taşlıtarla’yı yıktırmayız!” Gaziosmanpaşa Halkı Gaziosmanpaşa Barınma Hakkı Meclisi’nin çağrısı ile 2 Şubat’ta kentsel dönüşüme ve mahallelerin talan edilmesine karşı GOP Meydanı’nda eylemdeydi. Mahallelerinin riskli alan ilan edilerek inşaat şirketlerine satılmasına karşı sokağa çıkan mahalleli-

Ferda Koç

4

sf

Kahrolas› paraleller

ler “Gaziosmanpaşa Biziz, Gaziosmanpaşa Bizim” sloganlarıyla yürüdü. Riskli alan ilan edilen kentsel dönüşüm alanı içerisinde mezarlıklarının da kalmasına isyan eden mahalleliler “Dirilerimizi “deprem” ile korkutuyorlar, peki ölülerimizi ne ile korkutuyorlar? diye sordu.

Menderes Tutufl

Siyasal ‹slam’›n alternatif yaratma kapasitesini çökertmek

Ulafl mücadelemizde yafl›yor! Halk için bilim, tam ba¤›ms›z Türkiye fliar›yla yola ç›kan anti-emperyalist binlerce gencin kavgas›n›n örgütü Dev-Genç’in önderindendi. ODTÜ’de Kommer’in arabas›n› yakan atefl, yeni sömürgecili¤in kriz ve dinamiklerini

4

sf

devrimci bir stratejik çizgiye dönüflmesinde kurucu bir iradeye, THKP-C militanl›¤›na dönüfltü Ulafl’ta. 19 fiubat 1972’de Arnavutköy’de kald›¤› ev kuflat›ld›¤›nda son kurflununa kadar savaflt›. Arkas›nda sadece onun için yak›lan a¤›tlar› b›rakmad›. Ulafl Bardakç›’n›n miras› bugün halk›n devrimci at›l›m›nda ›fl›ldayan bir parola hala: Kurtulufla kadar savafl! Hele Ulafl’a ulafla Ulafl benzerdi günefle Ulafl kardafl can veriyor Yüre¤im düfltü atefle

Ulafl'›n elinde mavzer Mavzeri türküye benzer, Bizimkiler böyle ölür Böyle ölür bizimkiler

Ali Çerkezo¤lu

Kim hasta ediyor bizi?

7

sf

Umar Karatepe

9

sf

Ekonomik kriz derinleflirken Diren‹flçi

Unutmayaca¤›z, hesap soraca¤›z


2

KİBELE 13 fiubat 2014 / 26 fiubat 2014

Halk›n Sesi

‘Çocuk gelinler çocuk istismarıdır’ 12 yafl›nda evlendirilen ve 14 yafl›nda öldürülen Kader Erten’in ard›ndan kad›nlar k›z çocuklar›n›n küçük yaflta evlendirilmelerine ve cinsel istismara karfl› soka¤a ç›kmaya devam ediyor. Halkevci Kad›nlar okullar›n aç›ld›¤› ilk günlerde ‘Çocuk gelinler’e dikkat çekmek için okul önlerinde ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanl›¤› önünde eylemdeydi. Kad›nlar, Ankara, Antalya, Samsun ve Antakya’da soka¤a ç›kt›. Kad›nlar›n hedefinde çocuk gelinler için ‘masumane’ diyen Aile ve Sosyal Politikalar Bakan› Ayflenur ‹slam ve 4+4+4 e¤itim sistemi vard›. K›z çocuklar›n›n küçük yaflta evlendirilmelerinin “gelenek” k›l›f›

alt›nda normallefltirilmeye çal›fl›ld›¤›n› vurgulayan kad›nlar 4+4+4 e¤itim sistemi ile 181 bin 851 k›z çocu¤unun e¤itim hakk›ndan fay-

dalanamad›¤› aç›klad›. Ankara’da bakanl›k önüne giden kad›nlar Kader Erten’i unutmad›k diyerek ellerindeki

pankartlar› ve dövizleri bakanl›k binas›n›n önüne b›rakt›. Antalya’da lise önünde yap›lan bas›n

aç›klamas›n› Gezi tutsa¤› Ayfle Deniz Karacagil okudu. Karacagil aç›klamas›nda AKP iktidar›n›n yüz binlerce çocu¤u e¤itim sisteminin d›fl›na atarak ‘Ya çocuk iflçi ya çocuk gelin’ olmaktan baflka bir flans tan›mad›¤›n› belirtti. Samsunlu kad›nlar 23 Nisan Ortaokulu önünde yapt›klar› aç›klamada, çocuk istismar›na ve gerici e¤itim sistemine karfl› herkesi ‘Art›k yeter’ demeye ça¤›rd›. Antakya’da soka¤a ç›kan kad›nlar› ise çevik kuvvet haz›rda bekliyordu. Antakyal› kad›nlar çocuk yaflta evlili¤in önünü açan, yasal olarak da hiçbir önlem almayan AKP iktidar›na karfl› isyan› büyütmeye devam edeceklerini aç›klad›.

Söz bizim kent bizim açtığı Kadın Sağlığı Merkezleri’nin birine gittiklerinde mamografi çekmediklerini ötekinde ise psikologun olmadığını anlattı. Civelek, her ilçeye tam donanımlı kadın sağlığı merkezleri istedi.

TU⁄ÇE ÖZÇEL‹K

İ

stanbul Kadın Dayanışması 2014 yerel seçimlerine giderken forumlardan kadınları bir araya getirdi. Ev işçisi, taşeron sağlık işçisi, barınma hakkı mücadelesi veren kadınlardan akademisyen, üniversiteli ve liseli kadınlara kadar herkes kürsüde sözünü, forumda yerini aldı. Kürsüsünden sonuç metnine kadar bütün içeriği orada bulunan kadınlarca belirlenen forumun sloganı “AKP sussun kadınlar konuşsun” oldu. Büyük Kadın Forumu’na İstanbul kadın forumlarının yanı sıra belediye eşbaşkan adayları, muhtarlar ve meclis üyeliği adayları da katıldı. Forumda kürsüye çıkan kadınlar kente, güvencesizliğe, şiddete dair kendi öykülerini, erkeklere göre ve sermayenin ihtiyaçlarını temel alarak göre düzenlenmiş bir kentte yaşamak istemediklerini anlattı. AKP’nin kadın düşmanı politikaları ve buna karşı nasıl mücadele edileceği de forumun temel tartışmalarından biriydi. Kadınlar eğitimden sağlığa, kreşten, sosyal alanlara kadar pek çok konuyu tartışarak yerel yönetimler için taleplerini belirlediler. Kadın dayanışması ve örgütlenmenin kadın dostu kentler yaratmak için ilk gereklilik olduğunu vurgulayan kadınlar, doğrudan demokrasiyi ve özgür sokakları kendilerinin kuracaklarına olan inançlarını dile getirdiler. Forumda söz alan kadınlar AKP’nin kadın düşmanlığına karşı mücadeleyi esas alarak, paylaştıkları deneyimlerden kente dair taleplerini de çıkardılar. Kadınların ulaşım hakkından yararlanamadığı dolayısıyla merkezlerden uzak mahallelerinden hiç çıkamadığı kentlerde yaşamak istemediklerini, havuzlu lüks vil-

KADINLAR ‹Ç‹N B‹R KENT ‹ST‹YORUZ Yel Değirmeni Dayanışması kadınların sosyal alanlara olan ihtiyacını dile getirirken, yıkım tehdidi altındaki Gaziosmanpaşa Mahallesi’nde yaşayan kadınların mahallelerine sahip çıkan mücadelelerinden bahsedildi. Erkeklerin nasıl kentler yaratmak istediğinin değil, kadınların onların bu kentleri yaratmalarına izin verip vermeyeceğinin önemli olduğu vurgulandı.

İstanbullu kadınlar İstanbul Kadın Dayanışması’nın çağrısıyla bir araya gelerek, nasıl bir kentte yaşamak istediklerini tartıştı lalar değil sadece insanca yaşayabilecekleri konutlar istediklerini bunun ancak kadınların ya da kadınlarla yönetilen bir kentte mümkün olabileceğini vurguladılar. Kadınlar için yerel seçimler sürecinde kentler, bir mücadele alanı olarak belirlenirken, yerel yönetimlerde aktif rol alarak, mahallelerinden kent merkezlerine kadar kadınlar tüm yönetim birimlerine müdahale etmeye ve aktif rol almaya çağrıldı.

Etkinli¤in ikinci bölümünde Atakent ‹kitelli Dayan›flmas›’n›n kurdu¤u kad›n korosu sahne alarak türküleriyle foruma renk katt›.

ASGAR‹ ÜCRETL‹YE ELEKTR‹K, SU, DO⁄ALGAZ ÜCRETS‹Z OLMALI Taşeron sağlık işçisi Funda Keleş “Asgari ücretle çalışan işçiler olarak, hastane kreşinden faydalanamamakta ve çocuklarımızı özel bir

kreşe de gönderememekteyiz” dedi. Taşeron işçilerin çocukları için ücretsiz kreş ve asgari ücretle çalışanlara elektrik, su ve doğalgazın ücretsiz olmasını talep etti. ‘O ZAMAN BEN SEN‹N H‹ZMETÇ‹N‹M’ Kocasından gizli olarak çalışmaya başladığını anlatan Ayten Kargın ilk gün kocasının “Nasıl hizmetçilik yaparsın? Millet ne der?” diye kendisine bağırdığını ve dövdüğünü söyledi. Ancak kocasının bu lafını “Bu işlerin aynısını evde de yapıyorum. O zaman ben senin hizmetçinim” diye yanıtladığını söyleyen Ayten “En büyük devrimi ben yaptım” dedi. MAMOGRAF‹ YOK PS‹KOLOG TAZE B‹TT‹ Ana Sağlığı Merkezleri’nin kapatılmasının ardından kadınların sağlık hizmeti almakta çok zorlandığını aktaran Esra Civelek, Ana Sağlığı Merkezleri’nin yerine AKP’nin “sağlıkta devrim” diyerek

Kibele’ye gelenler n›’ndaki Gezi-kad›n ruhu, kad›n militanl›¤›m›zdaki kararl› duruflumuz, tüm illerde yapt›¤›m›z 25 Kas›m eylemleri, kad›n düflmanlar›na bunu gösteren yerler oldu. Bizler “Art›k hiçbir fleyin eskisi gibi olmayaca¤›n›” bilen ve fliddete, tacize, tecavüze, kad›n düflmanl›¤›na 'Art›k yeter' diyenler, 8 Mart’ta bir kez daha sözümüzü söylemek için onlar›n as›l korktuklar› yer olan sokaklarda, alanlarda olaca¤›z. fiu an bir seçim sürecindeyiz. Bir yandan iktidar dalafl› sürerken di¤er yandan da kad›n cinayetleri artarak devam ediyor. Fethullah’›ndan Tayyip’ine siyasetin ana aktörlerinin tamam› kad›nlar için ayn› anlam› tafl›yor. Kad›nlar bu süreçte yolsuzluk balonunu nas›l patlatt›larsa 8 Mart'ta da kad›n düflmanl›¤›n›n balonunu öyle patlatacaklar. Çünkü 8 Mart kad›n mücadelesinin en görünür k›l›naca¤› gündür. Kad›nlar›n, yaflad›klar› hak gasp-

‹HT‹YAÇLARIMIZI DA ARZULARIMIZI DA ‹ST‹YORUZ Ortopedik engelli bir kadın olan Pakize Gürhan konuşmasında görme, işitme ve ortopedik engelliler için de yaşaması mümkün olan bir kent istediklerini belirtti. Gürhan “Kadınların ihtiyaçlarının ve arzularının dikkate alındığı bir kent istiyoruz” dedi. Ev içi emeğin toplumsallaşması için “Her mahallede bir çamaşırhane, her mahallede bir organik mutfak” önerisi sundu ve annelik hukukundan değil, herkes için olduğu gibi kadınlar için doğalgazın, suyun ve elektriğin parasız olması gerektiğini söyledi. CESARET‹NDEN CESARET ALDIM Sancaktepe, Atatürk Mahallesi muhtarı Cennet Taçyıldız, aday olduğu süreçte 7 erkek adaya karşı yarıştığını ve karşısına çıkan söylemin “Kadın ne anlar gitsin evinde otursun” olduğunu aktardı. Bu kez bir kadının daha muhtarlığa adaylığını koyduğunu anlatarak, yeni muhtar adayına yaptığı ziyarette “Benden memnun olmadığın için mi aday oldun?” diye sorduğunu onun da “Hayır cesaretinden cesaret aldım” diye yanıtladığını iletti.

*Yerel yönetimlerde kad›nlar temsili de¤il do¤rudan kat›l›mc› olmal›d›r. Bunun arac› olarak Kad›n meclisleri kurulmal›d›r. *Belediyelerde cinsiyetçi ifl bölümünün oldu¤u her uygulamaya son verilmelidir *Her ilçeye s›¤›nma evi aç›lmal›d›r. *Ev ifllerinin toplumsallaflmas›n›n önü aç›lmal›d›r. Çocuklara krefl/gündüz bak›m evleri, hasta ve yafll› bak›m› için bak›m evi/yaflam evi, her mahalleye çamafl›rhane ve aflhaneler kurulmal›d›r. *Paras›z, ulafl›labilir, denetime aç›k hukuki ve psikolojik destek merkezi olmal›d›r. *Kad›nlar›n toplumsal yaflama kat›l›m›n› destekleyecek toplumsal cinsiyet rollerini pekifltirmeyen, paras›z, nitelikli meslek edindirme kurslar› aç›lmal›d›r. *Kentin düzenlemesinde görme, iflitme ve ortopedik engellilerin rahatça dolaflabilece¤i merkezler hayata geçirilmelidir. * 8 Mart kad›nlar için ücretli izin günü olmal›d›r. Ayr›ca ulafl›m, sa¤l›k, kültürel sosyal aktiviteler paras›z olmal›d›r. * Paras›z, nitelikli, denetime aç›k ve ulafl›labilir kad›n sa¤l›¤› merkezleri aç›lmal›d›r. *Belediyelerde kad›nlar için bütçe oluflturulmal›d›r. * Trans kad›nlara yerel yönetimlerde istihdam alan› aç›lmal›d›r. *Yerel yönetimlerin her mekanizmas› çok dilli olmal›d›r. * Kad›nlar için sosyal kültürel alanlar yarat›lmal›d›r. * Paras›z-nitelikli ve üniversiteli kad›nlar›n karar mekanizmalar›na kat›labildi¤i yurtlar aç›lmal›d›r. * Sokaklarda ve meydanlarda gerekli ayd›nlatmalar yap›lmal›d›r.

Halkç› Yerel Yönetimler Kad›n Meclisleri kahvalt›da bulufltu

Kad›nlar vard›r her yerde Bir kad›n nas›l yok say›l›r? AKP’nin kad›n düflman› politikalar›na bakarsak bu sorunun cevab›n› net bir flekilde görebiliriz. AKP, iktidar› boyunca kad›nlar› yok saymaktan vazgeçmedi. Gerici-cinsiyetçi politikalar›yla kad›n düflman› oldu¤unu ba¤›rarak duyurdu, ba¤›rmaya da devam ediyor. Bizler AKP’nin kad›n düflEylül fian manl›¤›n› erkek egemen sistemi de arkas›na alarak yüzümüze ba¤›rmas›na karfl› her zaman hayk›rarak alanlarda olduk. Bize fliddeti, tacizi, tecavüzü, hatta öldürülmeyi reva görenlerin her zaman karfl›s›nda sokaklarda, isyanda olduk… Haziran ‹sya-

EfiC‹NSELLER VE TRANSLARA KOTA Trans kadın Demet Demir sistemin trans kadınlara “fuhuş” sektöründe çalışmaktan başka şans tanımadığını belirterek belediyelere eşcinsel ve trans kadın çalıştırma kotası konulmasını istedi.

KARARLAR

TUBA TUNÇ

lar›yla ve bunun uygulay›c›lar›yla hesaplaflma günüdür. fiiddete, tacize, tecavüze, kad›n cinayetlerine karfl› öfkenin kad›n dayan›flmas›yla a盤a ç›k›p y›k›laca¤› gündür. Kad›n düflmanl›¤›na karfl› öfkenin sokakta mücadeleye çevrildi¤i gündür. Yerel seçim öncesi ataca¤›m›z her ad›m, yapaca¤›m›z her eylem, kuraca¤›m›z her meclis bizi kad›n mücadelemizde bir ad›m öne tafl›yan hamleler olacakt›r. Kad›nlar için düzenlenmifl bir kent talebimizin arkas›nda olan kad›nlar bu sürecin de örgütleyicisi olacakt›r. Biz var›z diyen kad›nlar›n, gerçek eflitlik ve özgürlük için mücadele eden kad›nlar›n günüdür 8 Mart… Bu y›lki sorumlulu¤umuz kad›nlar›n görmezden gelindi¤i bir seçim sürecinde her zamankinden daha fazlad›r. 8 Mart’ a say›l› günler kala vakit kad›n dayan›flmas›n› görünür k›lma, örgütlenme günüdür…

Y

erel seçimlere doğru hızla yaklaşılırken, Halkçı Yerel Yönetimler için çalışma yapan kadınlar kahvaltıda buluştu. Hopa ve Kemalpaşa’da ayrı ayrı yapılan kahvaltılarda kadınlar ‘Nasıl bir ilçede yaşamak istiyoruz?’ sorusuna yanıt aradı. Kemalpaşalı kadınların temel problemleri olarak kreş ve kadınlara yönelik sosyal tesislerin olmaması dile getirildi. Hopalı kadınlar ise yerel yönetimlerde kadın görünürlüğünü arttırmak için, söz ve karar hakkı için kadın meclisleri kurma kararı aldı. Kemalpaşa’da yapılan kahvaltıda Merkez Mahallesi muhtar adayı Nurcan Altunkaya da konuştu. Muhtarlık çalışmasını kadınlarla birlikte yapan Nurcan konuşmasında “Kemalpaşa’da yıllardır erkekler yönetimde ancak bu topraklarda en çok emek harcayan biz kadınlar yok sayılıyoruz. Bu duruma artık yeter di-

Hopa’da ve Kemalpaşa’da yerel seçim çalışmaları hız kesmeden devam ediyor. ‘Artık yeter’ diyerek kadın meclislerini kuran Hopalı kadınlar ise bu çalışmaların devam etmesinin güvencesi yoruz. Kemalpaşalı kadınlar olarak bu seçimlerde biz de varız diyoruz” dedi. Hopa’daki kahvaltıya katılan belediye başkan adayı Enver Korzay ise bir konuşma

yaparak “Belediyeyi Hopalılarla birlikte yönetip hep birlikte kararlar alacağız, kadınlar bu yönetimde daha fazla söz, yetki ve karar sahibi olacaklar” dedi.


3

GÜNDEM 13 Ocak 2014 / 26 fiubat 2014

Halk›n Sesi

Ali İsmail’in hesabını Kayseri’de de sorarız

Örgütü, bombayı soran yok Hatay Reyhanl›’da 11 May›s 2013’te resmi say›ya göre 53 kiflinin yaflam›n› yitirdi¤i bombal› sald›r› davas›n›n ilk duruflmas› Adana Adliyesi’nde görüldü. Hukuk usulünün yerle bir edildi¤i duruflmaya patlamada ölenlerin aileleri al›nmad›, san›klar›n kimlik tespiti yap›lmad›, iddianame okunmad›. Yerel bas›na dava tarihi yanl›fl söylendi, adliyeye gelenler ise duruflmaya al›nmad›. Duruflmaya kat›lan avukatlar›n aç›klamalar› ise hukuksuzluklar› aç›klar nitelikte: “‹lk defa böyle bir fley görüyoruz. San›klara soru sorulmad›, örgütle ilgili en ufak kelime geçmedi. Bomba nereden geldi, kim ald›, paray› kim verdi bunlar sorulmuyor.” Firari ve tutuklular›nda oldu¤u toplam 33 san›¤›n yarg›land›¤› davan›n ilk duruflmas›nda sadece tutuklu san›klar dinlendi. Er Utku Kal›’n›n dosyas›n›n Samsun’dan Adana’ya getirilmesi karar›n›n verildi¤i dava 13 May›s’a ertelendi.

Direnişçiler Ali İsmail’in katillerinin peşini bırakmadı. Kayseri’de buluşan binler annesinin dediği gibi hep birlikte AKP’den hesap sordu

H

aziran İsyanı’nda dövülerek öldürülen direnişçi Ali İsmail Korkmaz’ın katillerinin yargılandığı davanın duruşması 3 Şubat’ta Kayseri’de yapıldı. Davayı halktan kaçırmak ve katilleri korumak için Kayseri’ye taşıyanların planını direnişçiler bozdu. Üniversiteliler başta olmak üzere ülkenin dört bir yanından binlerce insan katillerden ve AKP iktidarından hesap sormak için duruşma günü Kayseri’de buluştu. İllerden çıkışta otobüsler engellenmeye çalışıldı. Yola çıkan otobüsler şehir çıkışlarında ve Kayseri girişinde durdurulup kimlik kontrolü ve arama yapıldı. Binlerce polis, TOMA, akrep ve panzerlerle adliye önünde nöbet tuttu. Yüzlerce avukat dava için Kayseri’deydi. Avukatlar duruşmadan önce yaptıkları açıklamada tanıkların Eskişehir’de dinlemesi ve Lice davasının “güvenlik nedeniyle” Eskişehir’e taşınması örneklerini vererek; davanın taşınmasının hukuki

bir gerekçesi olmadığını, kararın siyasi olduğunu belirtti. Davaya sanıkların çelişkili ifadeleri ve yalanları damga vurdu. Sanık polislerden Şaban Gökpınar “Sopa polislerin kullanacağı bir silah mıdır?” sorusuna görüntülerde açıkça görünmesine rağmen “Bizim elimizde cop vardı” yanıtını verirken; bir diğer polis Yalçın Akbulut ise birkaç dakika arayla önce görüntülerde yerdeki kişinin Ali İsmail olduğunu sonra olmadığını söyledi. Akbulut ayrıca diğer katilleri korumaktan çekinmeyerek “Ali İsmail’i dövenleri gösterebilir misiniz?” sorusuna “Gösteremem, sanıkların arasındalar” yanıtını verdi. Adliye önündeki miting alanında ise direnişçiler soğuğa rağmen duruşma bitimine kadar bekledi. Taraftar grupları marşlarıyla “Özgür bir dünya düşleyen 19 yaşındaki” Ali İsmail’in düşlerine sahip çıkarken, sosyalistler her yanı Gezi’de yaşamını yitirenlerin fotoğraflarıyla donattı.

“Bir Ali gitti binlercesi geldi!” Ali İsmail Korkmaz’ın annesi Emel Korkmaz duruşma salonunda katillerden hesap sorarken dışarıda bekleyenlere yaptığı konuşmada “Benim Alimi aldılar, ama artık binlercesi var. Bizden korksunlar, çünkü oğlumun hesabını hep birlikte soracağız” sözleriyle seslendi. Ali İsmail’in ağabeyi Gürkan Korkmaz ise duruşma sonrası yaptığı basın açıklamasında şunları söyledi: “Bir kardeş kaybettim, binlercesini kazandım. Hep birlikte mücadele edeceğiz ve Ali’nin sözünü hatırlatacağız: ‘Korkacaksın, titreyeceksin, yıkılacaksın adi hükümet!’” Geç saatte biten duruşmada sanıkların “menfaat çatışması” nedeniyle ayrı avukatlarla temsil edilmesine ve tanıkların Kayseri’ye getirilmesine; ayrıca savcının, sanık Yalçın Akbulut için istediği tutukluluk talebinin reddine ve davanın 12 Mayıs’a ertelenmesine karar verildi.

Yargıçların Mehmet Ayvalıtaş korkusu Haziran ‹syan›’nda Ümraniye’de bir arac›n üzerine sürülmesi sonucu hayat›n› kaybeden direniflçi Mehmet Ayval›tafl’›n davas› Kartal Adliyesi’nde görüldü. Müdahiller, gazeteciler ve milletvekilleri dahil yüzlerce kiflinin izlemek üzere gitti¤i dava için 20 kiflilik bir salon tahsis edilmesi gerginli¤e neden oldu. Yer yer

arbede ç›karken yüzlerce kifli kap›da kald›. Taksim Dayan›flmas›’n›n da ça¤r› yapt›¤› dava için toplumsal muhalefet bileflenleri Kartal Adliyesi önünde bulufltu. Mahkeme heyeti avukatlara söz vermeden, savc›l›k mütalaas›n› beklemeden alelacele erteleme karar› verdi. Bir sonraki duruflma 21 May›s’ta yap›lacak.

‘Parayla taş attıran suç örgütü’ T

aksim Dayanışması temsilcileri hakkında iddianame hazırlandı. 5 kişi suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, 21 kişi ise Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefetle suçlandı. Örgüt kurmak iddiasına gösterilen deliller ise daha önceki Gezi davalarından hatırlanan “gaz maskesi” ve “deniz gözlüğü”. İddianamede direnişçiler marjinal ve bölücü olarak itham edilirken Gezi Parkı’ndaki bazı ağaçların sökülmesi ve yayalaştırma projesinin “masum” bir çalışma olduğu ancak Taksim Dayanışması’nın

ntalya’da Haziran İsyanı’na katıldıkları Antalya’da tahliye, A gerekçesiyle 3’ü tutuklu 5 kişi hakkındaki davanın duruşması görüldü. Savunmalarda, davanın milyonların sokağa çıktığı Haziran Kocaeli’de dava, İsyanı’nı yargıladığı vurgusu yapıldı. Duruşma tutuklu 3 kişi tahliye edildi. Mersin’de hapis cezası sonunda Kocaeli’de ise Cumhuriyet Başsavcılığı 238

kışkırtıcı çağrılarla halkı teşvik ettiği öne sürüldü. İddianame basına yansıdığında davada yargılanan isimlerden İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri Ali Çerkezoğlu bir açıklama yaparak “Kentlerin ve doğanın yağmalanmasına, demokratik hak ve özgürlüklerin yok edilmesine karşı nasıl birlikte mücadele ettiysek mahkemede de bu duyguyla, ortak sözlerimizi ve taleplerimizi söylemeye devam edeceğiz” dedi. Çerkezoğlu’nun avukatlarının suçlamaların dayanaksız olduğuna ilişin itirazı üzerine mahkeme iddianameyi savcılığa iade etti.

kişiye dava açtı. Sanıkların 2911 sayılı kanuna muhalefet, görevi yaptırmamak için direnmekten yargılanacağı dava 2 Haziran’da 4. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülecek. İlk duruşma, sanık sayısı fazlalığından 3 hafta sürecek. Mersin’de direnişe katıldıkları için yargılanan 54 kişiden 3’üne 6 ay hapis cezası verildi, 51 kişi

beraat etti. Mersin 9. Asliye Ceza Mahkemesi, 5 yıl süreyle erteleme kararı verdi. Çanakkale’de, tezkereye karşı 4 Ekim 2012’de AKP önünde eylem yaptıkları için yargılanan 49 kişi beraat etti. Avukatlar mahkeme kararının AKP önünde eylem yapmanın kanuna aykırı olmadığını gösterdiğini belirtti.

Uzun adam›n ölmesini beklemeyece¤iz “Uzun adamın ölümünü üç yıldır bekliyorduk.” Bu ifade, Enerji Bakanı Taner Yıldız’ın iddiasına göre Cemaatçiler tarafından kullanılmış. Cemaatçiler, “uzun adam kendi kendine ölmüyorsa biz de onu Çin işkencesi yaparak öldürelim” diye karar vermiş olmalılar ki zavallı uzun adama her gün yeni bir darbe indiriyorlar. Savcıları, hakimleri, ufak sıkıntıları olsa da HSYK’yı şimdilik hallettiğini düşünüyor Erdoğan. Polislerin, müdürlerin önemli bir kısmını sürgüne gönderip geri kalanların başına da Efkan Ala’yı dikerek emniyeti de bir nebze yoluna koydu. Ama beklediği gibi bu kez darbe sanal alemden geldi. Yasal düzenleme biraz geç kaldı. Haramzadeler adlı site ses kayıtlarını yayımlamaya çoktan başladı. Bir sonraki hamle büyük ihtimalle görüntülü kayıtlar olacak. Şimdilik piyasaya sürülenler; Bilal Erdoğan’ın (uzun adamın çok sevgili mahdumu) müteahhitlerle toplantı organizasyonları, ATVSabah’ın bu müteahhitlere (biraz da zorla) itelenmesi, Habertürk’ün Fatih Altaylı ve Fatih Saraç’ın neredeyse her gün şamarlanarak tımar edilmesi (bu arada Çapul TV’nin Altaylı’ya kesin ödül vermesi gerek, “tescilli pişkin” ödülünü), “Beyefendi”nin villaları için Urla’daki birinci derece sit alanının yağmalanması, Başbakan Başdanışmanı Yalçın Akdoğan’ın Meclis TV’yi makaslaması, Binali Yıldırım’ın rüşvet çarkındaki hiyerarşik pozisyonu… Bir de mahkeme kayıtlarına girmiş dinlemeleri öğrendik. Muammer Güler’in, polis baskını sırasında oğulcuğuna “nasıl ifade vermesi” gerektiğine dair verdiği taktikleri… Bu arada Erdoğan bir darbe de üçüncü havalimanında yedi, mahkeme inşaatı durdurdu. Belli ki, daha çok darbe yiyecek, belli olmayan ise bu darbelerden ne zaman kafayı yiyeceği. Şimdilik hala savunma pozisyonunda, surlarda açılan delikleri

yamamaya, safları sıkı tutmaya çalışıyor. Özel Yetkili Mahkemeleri kaldırması, HSYK Yasası’nı tekrar Meclis’e getirecek olması, yeni Askerlik Yasası’nın çıkarılması, internetin kontrolünü tek elde toplaması, mal varlıklarına tedbir konulmasının zorlaştırılması, bu çabanın ürünleri. İttifaklar kurmaya, arkasını güçlendirmeye ise özel önem veriyor bu dönemde. Almanya, Fransa derken İspanya da yağmadan faydalanmaya geldi. Kıbrıs sorunu ha çözüldü ha çözülecek! İsrail’in tazminat ödemesine ramak kaldı. Ermenistan’la ilişkiler yeniden canlandı. İran ziyareti acayip faydalı geçti. Bu kadar derdin arasında Soçi Kış Olimpiyatları’na gidip Putin’le selamlaştı bile. Alışıldık taktiklerinden ise vazgeçmiyor. Bunların başında dilinde sınır tanımamak var. Her ne kadar bu ara “paralel devlet” yerine “paralel yapı/örgüt” söylemini tercih etse de Cemaat’e laf yetiştirmede bir sıçrama yaptı ve Fethullah Gülen’i “örgüt lideri” ilan ediverdi. Çok zaman geçmedi hala belleklerde, Fethullah için yaptığı “gökten rahmet yağdı da toprak kabul etmedi mi” güzellemesi. TÜSİAD hala vatan haini, Kılıçdaroğlu hala CHP’nin müdürü. Bu arada ilginç(!) olan ise liderinin, üyelerinin, icraatlarının belli olduğu bu örgütten henüz hiç kimse hakkında soruşturma, sorgulama, gözaltına alma kararının verilmemiş oluşudur. Kuşkusuz bunda en önemli etken Tayyip Erdoğan’ın hala bir uzlaşma/şantaj umudu taşıyor olmasıdır. Ayrıca savunma pozisyonundan saldırı pozisyonuna geçiş hem kapsamlı bir hazırlığı hem de gelebilecek(!) daha güçlü saldırılara karşı önlem almayı zorunlu kılar. Anlaşılan AKP cephesi Bülent Arınç’ın da kabul ettiği gibi henüz(!) bu kadarına hazırlıklı değil. Tayyip Erdoğan şimdilik seçimi atlatma derdinde, elindeki

en güçlü manipülasyon aracı ise seçim anketleri. Seçim anketleri neden bu kadar önemli? Koskoca başbakan, çantacısına bile emanet edemeyip neden anket sonuçlarını cebinde taşır? İlk olarak ABD’de bu işe bu kadar önem veriliyorsa bir bildikleri vardır diye düşünüyordur mutlaka Tayyip Erdoğan. Bununla birlikte sürekli kullandığı taktiğin işe yaradığını biliyor; gayri meşru yapılar karşısında mağduru oynamak, millet desteği konusunda ise güçlü görünmek. Ayrıca bu seçim anketlerinin yaradığı başka bir iş daha var! Seçimde hile yapıp oy oranı yükseltildiğinde geçmişe dönük bir kanıt işlevi görürler, tıpkı Doğu Avrupa’da olan turuncu, karanfil devrimler gibi; “bizim oyumuzun yüksek olacağı daha önceden belli idi…” Tüm bu tezgahların, kapışmaların “kanlı mı, kansız mı” sonuçlanacağı bilinmez ama gerilimin her geçen gün artacağı ve çok boyutlu hale geleceği kesin. İktidar sahipleri kolayca(!) iktidarlarından vazgeçmeyecekler, iktidardan dışlananlar ise kolayca(!) kuyruklarını sıkıştırıp köşeye sinmeyecekler. Ne olursa olsun, nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın, bu süreç nesnel olarak sol için büyük avantajlar oluşturuyor. Toplumda sağ ideoloji/zihniyet çok büyük bir siyasi ve sosyal meşruiyet krizine girmiş durumda. Sağ muhafazakarlık diye tanımlanan şemsiyenin altında her türlü yağma, talan, iktidar hırsı ve din simsarlığının varlığı tarihte ilk kez bu kadar açık bir şekilde ortaya dökülmüş durumda. Artık bu ülkede yaşayan herhangi biri bile Tayyip Erdoğan’ın sıkı bir “Allahsız olduğunu” kanıtlayabilir! Allah’a inanan, cehennem korkusu olan bir Müslüman bu kadar çok yalan söyler mi, bu kadar çok yağma yapar mı, bu kadar çok “yetim hakkı” yer mi? Eeeee, demek ki… Bu şahsın ve şürekasının “öbür dünya” inancı

yok, varsa yoksa her şey bu dünya için. Elbette sol ideolojinin bu durumdan kendiliğinden bir biçimde güçleneceği sonucunu çıkarmamak gerek. Bunun için sağ ideolojiyle çok güçlü bir pratik mücadeleye girmek kaçınılmaz. Sosyalist değerlerin halkın gündelik söylemine yerleştirilmesi, sağ propagandanın hakim olduğu sokak dilinin yerine geçmesi için tek gereken şey, dışa dönük aktif ve özgüvenli bir propagandanın yaygınlaştırılmasıdır. 17 Aralık’tan (bazılarına göre 7 Şubat’tan) beri süren bu “it dalaşı”nda sosyalist sol, neredeyse tamamen devre dışı. Kuşkusuz bunda kendi dışında nedenler var; iktidarın bir parçası olmadığı gibi planlanan yeni iktidarda da rol verilmeyecek olması en önemli etken. Bununla birlikte çatışma konularının hiçbirinde herhangi bir pozisyonu yok; ihale pazarlıklarında olmamış, bakanlık paylaşmamış, kendisine bağlı savcılar, hakimler, HSYK üyeleri yerleştirmemiş, evlerinde milyon dolarlar zulalamamış… Ayrıca belki de devre dışı kalmanın en önemli nedeni, “yesinler birbirini” iradi tercihinden kaynaklanıyor. Ancak gerek sürecin ilerleyiş biçimi, gerekse olası sonuçları Türkiye halklarına olduğu kadar sosyalistler için de kendiliğinden olumlu adımlar doğurmayacak. Üstelik tam tersinin olmasını beklemek gerek. Tam da bu nedenle sosyalistler, devrimciler bu sürecin dışından ancak bu sürece müdahaleyi amaçlayan bir kürsü, bir politik çizgi ve bir pratik eylem çizgisi örgütlemek zorundalar. Solun, şimdiye kadar oluşturduğu kürsülerin bu sürece müdahil olmak için yeterli olmadığı görülebilir. Olması gereken sol adına, sosyalistler, devrimciler adına bu sürece ortak bir inisiyatif merkezi ile müdahil olmaktır elbette. Bunun için yoğun bir çaba sarf etmenin

yanında, varolan kürsülerin güçlendirilmesi, yanlarına yeni kürsülerin oluşturulması da kaçınılmazdır. Şu an için sol grupların kendi merkezlerinin çağrıcılığından daha yüksek bir etkiye sahip “çağrı merkezlerinin” olduğu rahatlıkla görülebilir; Taksim Dayanışması (ve diğer illerdeki benzer yapılar) gibi, Forumlar Koordinasyonu gibi. Hatta bunlara Kuzey Ormanları Savunması gibi daha yerel gündemler ekseninde oluşmuş üstyapılar da eklenebilir. Bunların güçlendirilmesi bir yana döneme özgü yeni çağrı merkezlerinin/kürsülerin oluşturulması hem mümkün hem de bir zorunluluk; mahalle meclisleri, muhtarlar platformları gibi. (Belki de en etkilisi Tay-Fet-Def’in kurulması olur; Tayocular da Fetocular da Defolsun Platformu). Hangi isim altında ve hangi düzlemde kurulursa kurulsun, bu yapılar için kaçınılmaz ilkelerin, bağımsızlık, meşruluk ve güvenilirlilik olacağı mutlak. Bu sürecin politik söyleminin yalana, talana, yolsuzluklara karşı oluşturulması gerektiği zaten herkes tarafından kabul görmüş durumda. İktidarın içinde bulunduğu siyasi ve sosyal meşruiyet krizi, mutlaka ekonomi politik krize emekçilerin çıkarları doğrultusunda müdahalelerle boyutlandırmak zorunda. Neoliberal politikalar, bu siyasi krizin gölgesinde uygulanmaya devam ediyor ve seçimler sonrasında yeniden yapılandırılacağı da aşikar. Özellikle bu ekonomi politikalarının yerel yansımalarına karşı çıkılması görevi tamamen sosyalistlere kalmış durumda. CHP de krizi fırsata dönüştürmüş durumda; yerel yönetimlerde neoliberal belediyecilik anlayışı sorgulanmıyor bile. Kürt hareketini de bu noktada muaf tutmamak gerek. Kılıçdaroğlu’nun daha önceki seçimlerde “belediyelerde taşeron çalışmayı kaldıracağız” vaadi

hatırlanmıyor/hatırlatılmıyor. Daha önce Dikili Belediyesi’nin uyguladığı belirli miktarda suyu parasız karşılama uygulamasının “hoş karşılanmadığı” Dikili Belediye Başkanının yeniden aday yapılmamasından rahatlıkla anlaşılabilir! Belli miktarda suyun, doğalgazın, elektriğin yoksul halka parasız ulaştırılması için mücadele, ulaşımın kentte yaşayan herkes için parasız olması için mücadele, yağmaya ve talana dönüşen kentsel dönüşüme karşı mücadele, taşeron çalıştırmaya karşı mücadele, doğanın metalaştırılmasına karşı ekosistemin sürdürülebilirliği esasına dayanan bir mücadele… Kısacası neoliberal yerel yönetim anlayışına karşı halkın haklarını savunan bir mücadele göz ardı edilerek halktan yana bir siyasi muhalefet oluşturulamaz. Ancak böyle bir mücadele egemenler arası bu “it dalaşına” halkın çıkarları ekseninde güçlü bir müdahaleyi gerçekleştirecektir. Ezber bozan, tezgah bozan olacaktır. Tüm bu sürecin olmazsa olmazı ise sokağın hakimiyetini elde tutmak, her türden “farklı planın” uygulanmasına zemin bırakmamaktır. Son dönemde iradi olarak geliştirilen “AKP’ye sokakta siyaset yaptırmama” tavrının AKP’yi büyük ölçüde zora soktuğu ortada. Ellerinde kalan tek araç (o da gizlenerek) kendilerinden olanlara ev ziyareti yapmak. AKP’nin sokak faaliyetini (standı, afişi, pankartı, esnaf ziyareti vs.) tamamen ortadan kaldırmak, AKP’nin propaganda yapma olanağını sadece Tayyip Erdoğan’a daraltacaktır. Ve ipliği pazara çıkmış Erdoğan’a daralan bir AKP iktidarının halk karşısında ne meşruiyeti ne gücü kalacaktır. Uzun adamın ölmesini de, iki taraftan birinin diğeri karşısında galip gelmesini de beklemeyeceğiz…


4

GÜNDEM 13 fiubat 2014 / 26 fiubat 2014

Halk›n Sesi

Kahrolas› paraleller ayyip Erdoğan Gülen ve cemaatini "paralel devlet" olarak suçluyor; üstelik bununla yetinmeyip "paralel devletin" iplerinin ABD ve İsrail'de olduğunu da ileri sürüyor, kendisini ise emperyalizme-siyonizme ve egemen güçlere karşı koyan bir halk kahramanı olarak sunmaya çalışıyor. Olayların akışı da, Erdoğan'ın Gülen cemaatine yönelttiği bu tanımlamaları ve suçlamaları doğruluyor. Her gün bir yenisi patlatılan ses ve görüntü kayıtları, suçüstü yapılan silah ve cephane yüklü MİT TIR’ları, CIA ve MOSSAD güdümlü/destekli bir "devlet içi örgütlenmeyi" işaret ediyor. Öyleyse Erdoğan haklı mı? "Yasal hükümet", "devlet içinde yuvalanmış bir merkezin" CIA-MOSSAD destekli bir darbe girişimiyle ya da en azından bir destabilizasyon komplosuyla mı karşı karşıya? Öyleyse biz ne yapacağız? ABD-İsrail'le karşı karşıya gelen "yasal hükümet"in "devlet içinde yuvalanmış bir cunta" tarafından yıkılmasına seyirci mi kalacağız? İsterse Tayyip Erdoğan hükümeti iktidarını pekiştirmek için bu cuntaya dayanmış olsun, parlamenter demokrasinin işleyişinin "devlet içindeki çeteler" tarafından sekteye uğratılmasına karşı çıkmayacak mıyız? Tabii daha 6 ay öncesinde Haziran İsyanı cinayetlerini "Polisimiz destan yazdı" diyerek savunan, yıllardır yasadışı dinlemelere, uydurma delillere dayanılarak gerçekleştirilen cadı avlarını "yargıya müdahale" çığırtkanlığı ile meşrulaştıran, muhalefeti gözden düşürmek için miting kürsülerinden "kasetleri elimizde", "ne özeli genel genel" diyerek çirkefliğin en derin akıntılarına kulaç atan, BOP'un eşbaşkanı olan bir Başbakan söz konusu olunca "yasal ve milli Ferda iktidarın uluslararası Koç odakların güdümlediği gayrı meşru yöntemlerle ferdakoc@ devrilmesi" tartışması hotmail.com saçmalaşıyor. Şimdi şu soruyu sormak gerekiyor: Bütün bu diktatörler ve diktatör özentileri siyasi maceralarının bir yerinde "devlet içinde besledikleri çetelerin" gadrine mi uğruyorlar? İktidardan düşmeleri "ihanet"le açıklanacak siyasi trajediler mi? Ya da bir noktadan sonra zaptedilemeyen "çeteler"in provokasyonlarına mı uğruyorlar. Onları iktidara getiren süngülerin üzerine oturamadıkları için mi devriliyorlar? Aynı tablo geçtiğimiz 60 yıl içinde defalarca tekrar edilmişse, bu "devlet içindeki çeteler", "paralel devlet", "derin devlet" ile iktidar arasındaki ilişkinin araçsal çözümlemesinden vazgeçme zamanı gelmiştir. "Paralel devlet", "devlet içinde devlet", "devlet içinde yuvalanmış çeteler" terminolojisi, diktatörlerden, cinayet sponsorlarından "mağdur" türeten bir ideolojik yanılsamadır ve Türkiye faşizminin doğasını bir türlü anlamayan ya da gizlemek isteyen ideolojik merkezler tarafından sürekli yeniden üretilmektedir. Olayın özü şudur: Türkiye sömürge tipi faşizmle yönetilmektedir. Sömürge tipi faşizm, yeni sömürgeci egemenliğin siyasi mekanizmasının "yerel" yapılanmasıdır. Bu devletin örgütleyici çekirdeği, (yıllar içinde tekamül etmekle birlikte) kontrgerilladır. Doğası gereği pozitif hukuka sığdırılamayan ve "kökü dışarda" olduğu için yerel düzlemde "ademi-merkeziyetçi" özellikler gösteren bu ağ biçimli örgütlenme, iktidarın hem kontak anahtarı hem de temel mekanizmasıdır. Gülen cemaatinin emniyette, adliyede, üniversitede ve milli eğitimdeki nüfuzunun arkasında bu mekanizmaların işleyişini düzenleyen kontrgerilla merkezinde konumlandırılması yatmaktadır. Gülen cemaati, herkesin bildiği gibi ABD'nin küresel sömürgecilik faaliyetlerinin bir parçasıdır ve bulunduğu her yerde ABD'nin asimetrik savaş aygıtlarıyla eklemlenmektedir. Türkiye kontrgerillasının kuruluş safhasındaki örgütlerinden biri olan "Komünizmle Mücadele Derneği"nden gelen Gülen cemaati, sömürge tipi faşizmin AKP iktidarı aracılığıyla neoliberal temel üzerinde konsolidasyonunun yerel co-partneri/ortağıdır, kontrgerilla aygıtındaki gücü emniyet ve adliyede odaklanmaktadır. Bu bapta Erdoğan da, parlamento çoğunluğuna dayalı hükümeti aracılığıyla bu sürece katılan bir yerel ortaktır, kontrgerilla aygıtındaki gücü MİT ve Hariciye'de odaklanmaktadır. Öküz ölmüş ve ortaklık bozulmuştur. AKP Gülen teşkilatını kontrgerilla çekirdeğinden ayıklamaya çalışmakta bunu yaparken Gülen teşkilatının etkili olduğu kontrgerilla kurumlarının bir kısmını da feda etmeyi göze almaktadır. Ortada "paralel, çapraz, dikey" bir başka devlet yoktur, bozulan bir koalisyonda, kontrol ettiği kontrgerilla aygıtlarıyla ve siyasi güçle diğerine galebe çalmaya çalışan kontrgerillanın iktidar ortakları vardır. Ama kontrgerilla iktidarı üzerindeki bu kavganın belirleyici sözünü, yerel ortakların değil kurumun asıl patronunun söyleyeceği (ve esasen de söylediği) bilinmelidir.

T

Kürtler acil somut adım istiyor MURAT DURAL

K

ürt hareketi, Öcalan ve BDP seçimler öncesi sürecin yasal bir dayanak üzerine oturmaması ve yeni ‘demokratikleşme’ paketinde süreçle ilgili bir düzenleme yapılmaması noktasında sabırlarının taştığını, sürecin kopma noktasına geldiğini ifade ediyor. AKP-Cemaat çatışmasını bir fırsata dönüştürmeye çalışan Kürt hareketi, Paris ve Roboski katliamlarına ilişkin belgelerin yalanlanamamasıyla elini güçlendiriyor. Kürt temsilciler Erdoğan’a karşı söylemini sertleştirirken sürecin Erdoğan’sız da yürüyebileceği yönündeki ifadeleri öne çıkarıyor. Üstelik bu ortamda Öcalan’ı yıpratmayı hedefleyen video görün-

tüleri dolaşıma sokuluyor. Bu görüntüler de sürece yönelik bir provokasyon olarak değerlendiriliyor.

‘GER‹LLA SONSUZA DEK SINIRDIfiINDA MI BEKLEYECEK?’ Kürt hareketi, BDP temsilcileri ve Öcalan, daha önceki “süreç”te olduğu gibi oyalanmak istemediklerini ve bir an önce somut adımlar atılması gerektiğini belirtiyor. Sürecin son hali BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş tarafından 11 Şubat’taki grup toplantısında şu cümlelerle dile getirildi: “Sabırlar taştı. ‘Barışı getireceğiz’ dedin. ‘Biz, 21 Mart’taki bildirinin arkasındayız’ dedin. Peki bir yıldır gerilla sınır dışında bekliyor. Bunlar sonsuza

kadar orada mı duracak?” AKP’nin derdinin seçimlere girmek olduğunu belirten Demirtaş, hasta mahpusların ağır şartlarına dair AKP’nin kılını kıpırdatmadığını ve AKP’nin Terörle Mücadele Kanunu’nu değiştirmeden yasal düzenlemelerini “demokratikleştirme” diye yutturduğunu söyledi. BDP-HDP heyetiyle 8 Şubat’taki görüşmesinden sonra Öcalan, açıklanan pakette AKP’nin kendi güvenliğini sağlamak için düzenlemelere gittiğini, bunun bir provokasyon olduğunu vurguladı. 11 Ocak’taki açıklamasında “ateşe benzin taşımayacaklarını” söyleyerek AKP’ye şartlı destek verdiğini bildiren Öcalan, "Bu ciddiyetsizlik devam ederse süreç için daha fazla katkı sunmam

güçleşir" dedi. Öcalan, “AKP kararlılık göstermezse darbecilerin elinde oyuncak olacak” dedi. Öcalan ayrıca kendisi hakkında dolaşıma sokulan video için “montaj” yorumunda bulunurken bu kasedi dolaşıma sokanların emperyalizmin en kanlı işlerinde kullanarak bir kenara attığı unsurlar olduğunu belirtti. Öcalan ve BDP’nin açıklamalarında sürecin yasal zemine oturtulması ön plana çıkıyor. Öcalan’ın da dikkat çektiği gibi, yasal zemine oturmayan süreç AKP tarafından bir oyalama aracı olarak görüldükçe müzakere olanakları tükeniyor. Öcalan’la görüşen heyetten Pervin Buldan, AKP’nin yasal düzenlemelere dair somut adım atması için bakanlarla bir daha görü-

şeceklerini ifade etti.

‘PROTOKOLE BA⁄LANMIfi ÇÖZÜM SÜREC‹ YOK’ KCK Yürütme Konseyi üyesi Mustafa Karasu ise 11 Şubat’ta ANF’ye verdiği röportajda AKP ile tamamen tartışılmış ve protokole bağlanmış bir çözüm sürecinin hiç olmadığını söylerken, tam tersine gerilimin arttığı bir süreç yaşandığını belirtti. Kürt hareketinin AKP’yi sıkıştırıp demokratikleşme için adım atmaya zorladığını söyleyen Karasu, AKP’nin bu adımları atmaması halinde mücadelenin daha etkili ve sert geçeceğini ekledi. Karasu bu süreçte hareketin çok aktif olamadığı özeleştirisini de verdi.

‘ÖYM’leri kaldırıyoruz, tutukluluk sürelerini kısaltıyoruz, dinlemeyi engelliyoruz’ diye pazarladığı antidemokratik paketi açıklamadan hemen önce AKP, internette sansürü genişleten torba yasayı geçirdi. Her iki yasa da Cemaat’in tasfiyesinin yanında halka saldırıya devam, AKP’lilere güvence demek

Halka saldırı, Cemaat’i tasfiye, AKP’ye güvence TUBA GÜNEfi

S

on zamanlarda konuşulan yasa tasarılarının AKP için ne anlam ifade ettiğini anlatmak için Başbakan Erdoğan’ın 9 Şubat’taki telaşesine göz atmak lazım. Erdoğan, internette sansürü savunurken, yargıyı da denetim altına almayı hedefliyor. Elbette demokratik hak ve özgürlüklerle söze giriyor ve insanların mahrem konuşmaları yayımlandığında, bunların hemen engellenmesini istiyor. Burada internetteki içeriğe erişimin engellenmesini isteyen birinin talebi üzerine, TİB tarafından 4 saat içinde engelleme kararı verilmesini kastediyor ve daha sonra ÖYM’lerin kaldırılmasını içeren ve bizzat kendi çevresini korumayı amaçlayan yasayı hatırlatarak devam ediyor: “Bir

yandan mahkeme süreci devam etsin, mahkeme karar verinceye kadar hiç kimse mağdur olmasın.”

‘ÇOK AFEDERS‹N, EDEPS‹Z GÖRÜNTÜLERE DOKUNMA’ Ve elbette hem internet sansürü getiren yasanın hem de ÖYM’lerin “kaldıracak” tasarının kimi koruduğu ve kim için hukuksuzluklar doğuracak olduğunu işaret ederek konuşmayı sürdürüyor. “Taksim’de internet sansürünü protesto edenlere istediğim yerde istediğim gibi miting yaparım, yok böyle bir şey” diyor. Sonra, sansürü bildik yöntemle meşrulaştırmaya çalışıyor: “Çok çok affedersiniz, kusura bakmayın, edepsiz görüntülere dokunma diyerek, edepsizce sokağa çıkıyorlar, bu paralel yapı onları destekliyor.”

GÖZET‹ME YASA, D‹NLEMEYE YASAK TBMM, internette sansürü de içeren Torba Yasa'yı 10 Şubat’ta Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e gönderdi. Öte yandan yeni bir torba yasa görüşülmeye başlandı. Basında “ÖYM’ler ve TMK kaldırılıyor” diye pazarlansa da ne Özel Yetkili Mahkemeler’in adil bir yargılama için koyduğu engellerin önüne geçirilecek ne de TMK kaldırılacak. Yalnızca Özel Yetkili Mahkemeler’in baktığı dosyalara artık 8 mahkeme değil ülke geneline yayılmış tüm ağır ceza mahkemeleri bakacak. Durum, yalnızca TMK’daki Özel Yetkili Mahkemeler ile ilgili 10. maddenin kaldırılmasından ibaret. Erdoğan açıkça söylüyor: “TMK’dan TCK’ya aktarılması

gereken maddeleri, aktarma gibi bir hedefimiz var.” Yani TMK’nın diğer antidemokratik maddeleri kalacak. AKP yeni Torba Yasa’yla yasa kapsamına giren soruşturmalarla ilgili malvarlığına tedbir, hak ve alacaklara el koyma, dinleme, gizli soruşturma, teknik takip kararları ancak mahkeme heyeti tarafından oybirliği ile alınabilmesini sağlıyor. Ayrıca yasanın geçmesiyle telefon dinleme kararı için “kuvvetli şüphe” şartı getirilecek. Telefon dinleme süresi iki aya indirilecek. En uzun tutukluluk süresi 10 yıldan 5 yıla düşürülecek. Gözaltı süresi 4 günden 24 saate inecek. Rıza Sarraf’ın da yargılandığı “suç işlemek amacıyla örgüt kurmak” suçunda dinleme talep edilemeyecek.

‘ÖYM’LER DE TMK DA KALDIRILSIN’ Ancak dinleme kararını zorlaştıran AKP, internette denetimi, gözetlemeyi güçlendiren yasayı geçirmiş bulunuyor. İnternette dizginleyemediği kitle sokağa çıkınca, meydanları yasaklıyor. “Edepsiz görüntüler” yaydığını söylediği cemaatin, sokaktaki “edepsiz” kitleyi desteklediğini iddia edip manipülasyona başvuruyor. Ama başarılı olamıyor. AKP kirli yüzünü kirli operasyonlarla ortaya çıkaran cemaate karşı da yıllardır ÖYM’lere karşı mücadele veren, 8 Şubat’ta internet yasaklarına karşı sokağa çıkıp saatlerce polis şiddetine direnen ve özgürlüğünü savunan halka karşı da yap-boz yasalar hazırlıyor.

Siyasal ‹slam’›n alternatif yaratma kapasitesini çökertmek MENDERES TUTUfi Fethullah Gülen hareketi, devlet içindeki yerleşik güçleriyle AKP iktidarının bağrına saplanmış bir kama gibi sürekli kanırtıyor. “Kama stratejisi”nin içerden biteviye vuruşları altında, iktidar, yavaş ve sancılı bir çözülme sürecinde sürekli kan kaybediyor. En kuvvetli iktidar ortağının öldürmeyip de süründüren taarruzları, Erdoğan’ın ezberini bozdu; sinir sistemini altüst etti. Sahip olmadığı devşirme güçlerin tepesinde mutlak iktidar hayallerine kapılan AKP iktidarının çöküşe geçmesiyle en büyük yarayı kuşkusuz Siyasal İslam projesi aldı. Çeyrek yüzyıl

öncesinin radikal İslamcı hareketlerden sonra şimdi de ılımlı/uyumlu İslamcı hareketler çok boyutlu krizler yaşıyor. Düşünsel kısırlık içinde bocalayan İslamcı entelektüeller, krizin suçunu birbirlerine ve eski müttefik kuvvetlere atsalar da krizin kökleri daha derinlere uzanıyor. Durumun vahametine eren Ali Bulaç, Platon’a sığınarak “Savaşan iki ordu uzaktan intihar eden tek ordu gibi görünür” diyerek dramatik bir anlatım yoluna gitti. Bu arada iktidar çatışmasının savaş kavramlarıyla nitelenmesi bir süredir gözleniyor. Sözümona “soylu” savaş terminolojisi, kirli iktidar savaşımına “onurlu” bir içerik kazandıracak. Burjuva siyasetin günümüzdeki

dilimini temsil eden İslamcı-liberal siyaset kültürünün ne denli soylu bir mahiyet taşıdığı “çırılçıplak” ortada. Elli yıldır “emek” verdikleri Siyasal İslam projesinin kirli iktidar hesaplarında tüketilmesinin karapropaganda aracına dönüşen İslamcı entelektüeller, ideolojik çöküş ve dinsel çürüme içindeler. On yıllardır sabırlı bir sızma stratejisiyle devleti ele geçiren İslamcılar, şimdi birbirlerini devlet İslamcılığıyla (Siyasal İslam) suçluyor, güya iktidarın kötüye kullanımıyla kirlenen İslamcılığın, “sivil İslam dairesi”ne çekilerek yenilenebileceğini vaaz ediyorlar. Devlet kibriyle özdeşleştirdikleri AKP’yi “siyasal”, Cemaat’i ise

“sivil İslam” olarak niteleyen Cemaatçilere saldıran Ergün Yıldırım’ın ibretlik yazısı (Yeni Şafak, 09.02. 2014) bunun tipik bir örneği. AKP’yi, askeri vesayete karşı siyaseti sivilleştirme hareketi olarak öven Yıldırım’a göre, asıl Siyasal İslam, dinsel cuntacılık yapan Cemaat’tir. Eski müttefiklerinin entelektüel çırpınışlarına kayıtsız kalamayan liberallere göre bu çırpınışlar boşuna. Siyasal İslam bir proje olarak çöktü. Aslında emperyalist bir proje olarak “kullanım süresi doldu” demek istiyorlar. Başbakana siyasi ağıt yakmayı ihmal etmeyen Cengiz Çandar (Radikal, 9 Şubat 2014), Erdoğan’ın “zavallı” takipçilerini de uyarma

yüceliğini gösteriyor: “Her kim ki tarihi anlamda yok olmak ister ise şu dönemde Tayyip Erdoğan’ın ipine asılır. İster siyasi olarak ister düşüncesiyle ister cebiyle ister ahlakıyla…” Siyasal İslam’ın krizi, salt İslamcı entelektüellerin düşünsel kısırlığına yorulmamalı. İslamcı-liberal rejim, finansal sermaye egemenliğini toplumsal yaşamın en ücra köşelerinden ekosisteme dek hoyratça yaydıkça kriz çanları çalmaya başlamıştı zaten. Doğal-toplumsal yaşamı yıkımına karşı yükselen halk direnişleri, somut kapitalist koşulların sürdürülemezliğinin işaretlerini veriyordu. Burası yeni devlet seçkinlerine dönüşerek ahlaki çürümenin ve yozlaşmanın

parçası haline gelen İslamcıların krizinin de başlangıcıdır. Kriz, inandırıcılık yitimi ve ezilenleri düzene eklemleme kapasitesinin daralmasıyla giderek derinleşti. Stratejik olarak devrimci siyasetin örgütlenmesinde belirleyici sorun, iktidar savaşımında çatışan tarafların hangisinin kazanacağı değil, düzenin sürekliliğini sürdürme yeteneğini yitiren Siyasal İslam’a, düzenin alternatif yaratma kapasitesini de çökertecek şekilde toptan müdahaledir. Bu da son günlerde asimetrik kirli siyaset tekniğinin ritmik hamleleriyle isyancı dinamizmi uyuşturulmaya çalışılan halkın devrimci atılımının sorunudur.


5

DÜNYA 13 fiubat 2014 / 26 fiubat 2014

Bosna Hersek

Halk›n Sesi

Açlık eken öfke biçer*

Bosna-Hersek’in Tuzla kantonundaki fabrika iflasları sonrası işten çıkarılan işçilerin başlattığı protestolar ülke genelinde bir halk ayaklanmasına dönüştü. Başkent Saraybosna’daki Cumhurbaşkanlığı binası olmak üzere ülkenin birçok şehrinde hükümet ve parti binaları ateşe verildi. Polisin saldırdığı eylemlerde çok sayıda kişi yaralandı, olayların etkisiyle birçok hükümet yetkilisi istifa etti

Munib Huseyinagiç ve Saraybosna Kantonu Başbakanı Suad Zelykoviç istifa etti.

VEC‹H CUZDAN

B

osna-Hersek’in Tuzla kantonunda çok büyük bir bölümü Yugoslavya döneminde açılmış fabrikalar, yolsuzluk ve rüşvetin belirleyici olduğu bir satış süreci sonucunda özelleştirildi. Özelleştirme sonrası yeni patronlar kısa bir sürede fabrikaların içini boşaltıp iflas bayrağını çektiler. Maaşlarından, alacaklarından ve işlerinden olan işçiler, tüm bunlara ek olarak çalıştıkları fabrikaların hileli bir iflas süreci yaşadığının da farkında olarak ayaklandılar. İşçiler, yedi aydır her Çarşamba günü Tuzla Kantonu Hükümet Binası önünde eylem yapıyor ve sosyal haklarını talep ediyorlardı. 5 Şubat’ta Kanton Başbakanı Sead Çauşeviç’le görüşme talebi reddedilen işçiler, aynı gün halkın da katılımıyla hükümet binasını işgal ettiler. Polis ise eylemcilere sert

BM verilerine göre, Bosna-Hersek’te çal›flma ça¤›ndaki insanlar›n hareketsizlik oran› yüzde 56 ve gençlerin iflsizlik oran› yüzde 50. Gayri resmi veriler ise bu oranlar›n daha da yüksek oldu¤unu söylüyor. biçimde saldırdı. Birçok kişi gözaltına alındı. ‹fiÇ‹ D‹REN‹fi‹NDEN HALK AYAKLANMASINA… Tuzla’da polis saldırısı ve gözaltılar sonrası sokaklara dökülen halk, anayolları kapattı ve barikatlar kurarak polisle çatıştı. Direnişte çok sayıda kişi yaralandı,

hükümet binası ve polis araçları ateşe verildi. Tuzla protestoları ülke genelinde 20’den fazla şehre yayıldı ve düzenlenen protestolarda polis saldırılarına, eylemciler taş, sopa ve şişelerle karşılık verdi. Başta başkent Saraybosna’daki Cumhurbaşkanlığı ve Saraybosna Kantonu

hükümet binası olmak üzere protestoların yaşandığı birçok şehirde hükümet ve parti binaları eylemciler tarafından yakıldı. Eylemlerin etkisiyle, Una-Sana Kantonu Başbakanı Hamdiya Lipovaça, Tuzla Kantonu Başbakanı Sead Çauşeviç, Zenitsa-Doboy Kantonu Başbakanı

TUZLA’DA EYLEMC‹LER‹N TALEPLER‹ Eylemciler yalnızca kanton başbakanlarının değil, Bosna-Hersek hükümetinin de istifasını ve erken seçime gidilmesini talep ediyor. Ayrıca Tuzla’daki eylemciler taleplerini şu şekilde sıralıyorlar; Özelleştirmelerin son bulması, yolsuzluk ve yasa dışı yollarla haksız kazanç sağlayan kişilerin mal varlığına el konulması, hükümetin haftalık plan ve faaliyetlerini rapor halinde sunması, kamu ve özel sektör çalışanları ile hükümet temsilcilerinin maaşlarının dengelenmesi ve görev süresi sona eren bakanlar ile diğer devlet görevlerinin maaşlarının kesilmesi.

*Tuzla’da eylemcilerin duvar yazısı. Boşnakça: “Ko sije glad Zanje bijes!”

Brezilya’da ulafl›m zamm› protestosu

B

rezilya’da, 2014 Dünya Kupası için milyarlarca dolar yatırım yapılırken, halkın eğitim, sağlık ve ulaşım hakkına aynı hassasiyet gösterilmiyor. Sao Paulo'dan sonra, ülkenin ikinci büyük kenti Rio de Janeiro’da Belediye Başkanı Eduardo Paes’in onayladığı otobüs biletlerine getirilen yüzde 10’luk zam tansiyonu yükseltti. 7 Şubat’ta Rio’nun merkezinde bir araya gelen eylemciler, Dünya Kupası içi yapılan milyarlarca dolar harcamayı kınayan ve bu paraların hastane, okul ve alt yapı için kullanılmasını talep eden pankartlarıyla kentin en büyük tren istasyonuna doğru yürüyüşe geçti. Tren istasyonunun içine giren ve turnikeler üzerinden atlayan eylemcilere polisin saldırması üzerine çatışmalar başladı. Olaylar sırasında Bandeirantes TV’nin kameramanı, başından gaz fişeğiyle vuruldu ve ağır yaralandı. 11 Şubat tarihinde ise Santiago Andrade adlı kameramanın yaşamını yitirdiği açıklandı. Eylemlerde en az sekiz kişinin yaralandı ve yaklaşık 20 kişi gözaltına alındı.

Masada temsil, sahada cihatç› krizi Cenevre-2’nin 10 Şubat’ta başlayan ikinci turunda hala somut bir sonuç çıkmadı. Muhalefet adına görüşmelere yine Suriye Ulusal Koalisyonu heyeti katıldı. Heyet, ne sahadaki silahlı muhalifler ne de diğer muhalif siyasi aktörler tarafından kabul görüyor. Times ise, İHH’yı kastederek Suriye’deki bazı İslamcı yardım kuruluşlarına ‘cihatçıların paravanı’ dedi. Sınırlardan rahatça geçen İHH destekli cihatçı çeteler, Hama’da sivilleri katletti

S

uriye krizine siyasi çözüm sağlamak amacıyla düzenlenen Cenevre-2’nin ikinci tur görüşmeleri 10 Şubat tarihinde başladı. Suriye muhalefetini temsil eden Koalisyon heyeti, silahlı muhalifler ve diğer muhalif siyasi aktörler tarafından kabul görmüyor. Suriyeli tarafların ilk turda üzerinde durdukları gündem maddeleri, ikinci turda da değişmedi. Suriye, silahlı muhalefetle müzakere yapmayacağını ön plana çıkarırken, muhalefet heyeti ise önceliğin Beşar Esad'ın iktidarı terk etmesi olduğu görüşünde. Bu yüzden ikinci tur görüşmelerinde de taraflar hala somut bir adım atmış değil. Cenevre’ye çözüm sağlamak umuduyla gidilmesine karşın ABD, Suriye’deki silahlı muhaliflere silah ve mühimmat sevkiyatı ile 30 Eylül’e kadar bu sevkiyatın sürmesi için gereken finansmanın sağlanması kararı aldı. Ancak bu kararına rağmen sahada Suriye ordusunun ilerleyişi sürerken, silahlı muhalifler arasındaki çatışmalar da tüm şiddetiyle devam ediyor. Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) ve İslami Cephe - El Nusra Cephesi arasındaki çatışmalar kuzey Suriye’de şiddetli olsa da, ülkenin çeşitli bölgelerinde de benzer çatışmalar söz konusu. Suriye’nin doğusundaki Deyrizor’da, İslami Cephe ve El Nusra’nın gerçekleştirdiği ortak saldırı sonucunda IŞİD bu bölgeden ağır kayıplarla çekildi. IŞİD’e yakın haber siteleri bu olaya kadar El Nusra ile aynı safta yer aldıklarını ve çatışma içerisinde bulunmadıklarını belirtiyordu.

Cihatç› çeteler Hama’da katliam yapt›

Suriye’deki cihatç› gruplar, kendi aralar›nda kanl› bir iç savafl sürdürüyorlar. Ancak mevzu bahis ‘Esad yandafllar›’ olarak gördükleri siviller olunca ortaklafla katliam yapmaktan kaç›nm›yorlar. Bunun son örne¤i ise, Hama’ya ba¤l› Maan köyünde yafland›. Maan, stratejik öneme sahip Hama-fiam karayolu üzerinde yer almas› ve Alevilerin yaflad›¤› bir köy olmas› sebebiyle çeteler taraf›ndan hedef al›nd›. 9 fiubat’ta, El Kaide ba¤lant›l› El Nusra Cephesi, ‹slami Cephe ve IfiID'e ba¤l› Cundu’l- Aksa Tugay›’n›n Maan’a ortak düzenledikleri sald›r› sonucunda aralar›nda kad›n, çocuk ve engellilerin bulundu¤u 42 sivil vahflice katledildi. Ayr›ca köydeki evler ya¤maland› ve yak›ld›. Cihatç› çetelere yak›n haber siteleri ise katliam›, ‘Maan köyünün kurtar›lmas›’ ve ’42 kafir Nusayri’nin öldürülmesi’ fleklinde verdi. BM Genel Sekreter Sözcüsü Martin Nesirky 12 fiubat’ta yapt›¤› aç›klamada, BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon’un Maan’daki katliam› k›nad›¤›n› söyledi.

H

umus’ta sivillerin tahliyesi ve bölgeye insani yardım yapılması üzerine varılan anlaşma uyarınca BM öncülüğünde, Suriye güvenlik güçleri gözetiminde çalışmalar sürüyor. BM Genel Sekreter Sözcüsü Martin Nesirky, 7 Şubat'tan bu yana kentten 1200'den fazla kişinin tahliye edildiğini ve iki yıldır kuşatma altında olan bölgede insani yardımların zorluklara rağmen yapıldığını açıkladı. 8 Şubat’ta, tahliyelerin yapıldığı sırada BM ve Suriye Kızılayı görevlilerine yönelik saldırı sonucunda 11 kişi yaşamını yitirdi. Suriyeli yetkililer saldırıdan silahlı grupları sorumlu

Suriye’de etkin oldukları bölgelerde çıkar çatışmasına düşen cihatçı gruplar aynı anda başka bölgelerde de ateşkes yapabiliyorlar. Örneğin, İslami Cephe bileşenlerinden Sukur'uş Şam ile IŞİD geçtiğimiz günlerde yayınladıkları bildiriyle ateşkes yaptıklarını ilan ettiler. Aynı cihatçılar, Hama’nın Maan köyünde ise ortaklaşa katliam düzenlediler. Şimdilerde ABD, Suriye’deki kimyasal silahların imhası konusunda, BM ve Kimyasal Silahları Yasaklama Örgütü’nün belirledikleri takvimin gerisinde kalındığı iddiasıyla Suriye yönetimine aba altından sopa gösteriyor. ABD Başkanı Barack Obama 11 Şubat’ta yaptığı açıklamada, ABD’nin Suriye’ye bir askeri operasyon düzenleme hakkını saklı tuttuğunu ve Suriye için siyasi çözümün öncelikli tercih olduğu

ifade etti. Suriye’deki kimyasalların imhası konusunda ise Rusya’yı garantör olarak gördüğünü bir kez daha yineledi. Avrupalı devletler ise, istihbarat servisleri gözetiminde cihat için Suriye’ye giden ‘aşırılık yanlısı’ vatandaşlarının ülkeye geri dönmeleri konusunda kaygılılar. Bu konu hakkında, 10 Şubat’taki haberinde İngiliz The Times gazetesi, Türkiye’yi işaret etti. Dünyanın önde gelen istihbarat servisleri Türkiye-Suriye sınırını Batı’ya karşı bir sonraki ölümcül saldırının kaynaklanabileceği yer olarak gördüğünü yazdı. İngiliz istihbaratı MI6 ise, 7 Şubat’ta Halep Cezaevi’ne El Nusra’nın düzenlediği bombalı saldırıyı, İngiliz vatandaşı bir cihatçının gerçekleştirdiğini doğruladı. Times’in bir diğer dikkat çektiği konu ise yardım kuruluşları. İngiliz yetkililere göre

Suriye’ye yardım yaptıklarını söyleyen bazı İslamcı yardım kuruluşları, aslında kuzey Suriye’deki cihatçı grupların paravanı. Örnek olarak da adı açıklanmayan bir yardım kuruluşunun yelekleri bulunan bir grubun Türkiye sınırından, Suriye tarafındaki Azaz’a geçtiği ve ardından üzerlerindeki yelekleri çıkararak tekbir getirmeye başladıkları belirtildi. Türkiye’nin Kilis ili sınırına yakın olan ve muhaliflerin elinde bulunan Azaz kasabasına ulaşmada zorluk çekmeyen yardım kuruluşlarının en bilineni, 14 Ocak tarihinde aynı ildeki bürosuna El Kaide operasyonu kapsamında polis baskını yapılan İHH. Cihatçı çeteler, AKP destekli bu kurumun çeşitli yardımlarıyla, Suriye halklarına yönelik saldırılarını sürdürüyor.

çatışmalar yönetim yandaşlığıkarşıtlığı ekseninde bu kentte gerçekleşti. Şehirdeki bu çeşitlilik ise yerini acı ve kedere bıraktı. Ayrıca silahlı çatışmaların başladığı Nisan 2011’de tutarken, Suriye İnsan Hakları Gözlem yer alıyor. Şam-Tartus-Lazkiye, Şam-HamaGrubu isimli muhalif yapı, ‘saldırıyı ordu Halep-İdlip karayolu hattının ortasında yer Humus’un Bab-ı Amr bölgesi silahlı muhaliflerin merkezi konumunda iken daha yaptı’ iddiasında bulundu. Saldırıya ilişkin alan Humus'u elinde tutan bir anlamda bir açıklama yapan BM İnsani Yardım bütün Suriye'yi kontrol edebilir. Bu nedenle sonra bu bölge ordu tarafından ele geçirildi. Koordinatörü Valerie Amos, saldırının Humus, hem yönetim hem de silahlı muha- Haziran 2012’den bu yana sadece Humus merkezindeki Eski Şehir bölgesini kontrol kendilerini yıldırmayacağını söyledi. lifler için stratejik öneme sahip bir bölge eden silahlı muhalif gruplar ordu tarafından durumunda. Çatışmalardan önce Humus, HUMUS NEDEN ÖNEML‹? Sünni, Alevi ve Hıristiyan vatandaşların bir kuşatma altına alındı. Cenevre-2’de ise ilk defa Humus için bir Suriye’nin en büyük üçüncü kenti olan arada yaşadığı kent olmasıyla dikkat çekiateşkes öngörüldü. Humus, her anlamda ülkenin tam ortasında yordu. Ancak ilk mezhep ve din endeksli

Humus’ta sald›r›lara ra¤men yard›mlar sürüyor

26 FARC-EP gerillas› katledildi

K

olombiya Devrimci Silahlı GüçleriHalk Ordusu'nun (FARC-EP) hükümetle barış müzakereleri yürütmesine ve 15 Aralık'ta tek taraflı ateşkes ilan etmesine karşın hükümet güçleri 19-21 Ocak tarihlerinde düzenlediği saldırılarda 26 gerillayı katletti. Meta ve Tolima’da düzenlenen operasyonlarda 13 gerilla da esir alındı. Devlet kaynakların ordudaki kayıplara ilişkin bilgi verilmedi. Kolombiya’da FARC-EP ile hükümet arasında Küba’nın başkenti Havana’da bir yıldan bu yana süren barış müzakerelerinde kritik bir uzlaşma sağlanmıştı. İki taraf, FARC-EP’nin siyasi parti kurarak seçimlere katılacağı bir yasal siyaset zemininin sağlanması konusunda 7 Kasım’da uzlaşmıştı. FARC-EP'nin 15 Aralık'ta başlattığı bir aylık ateşkes kararına rağmen Kolombiya Devlet Başkanı Juan Manuel Santos askeri operasyonların devam edeceğini açıklamıştı. FARC-EP’in barışın sağlanması adına taahhüt altına almak istediği adımlar şunlar: Toprak reformu, siyasi katılım, silahsızlanma, uyuşturucu ticaretine son verilmesi, savaş kurbanlarının haklarının güvence altına alınması ve barış anlaşmasının eksiksiz uygulanması.

Londra’da metro iflçileri grevde

G

ünde yaklaşık 3 milyon kişinin kullandığı dünyanın en eski metrosu olan Londra metrosunda, işten çıkarmalarla karşı karşıya kalan işçiler greve gitti. Belediyenin modernleşme gerekçesiyle gişeleri kapatması ve yüzlerce iş birimini ortadan kaldırarak işten çıkarmaların önünü açması üzerine ulaşım emekçilerinin örgütlü olduğu TSSA ve RMT sendikaları ile belediye arasında görüşmeler yapıldı. Sonuç alınamaması üzerine 4 Şubat’ta başlayan greve yüzde 70’in üzerinde katılım gerçekleşti. Grevin, toplu ulaşımı alt üst etmesi üzerine ‘Londra Ulaşım Kurumu’ halka alternatif yolları kullanması ve yürümeleri önerisinde bulundu. Sendikalar, çözüm üretilmemesi halinde yeniden greve gideceklerini açıkladılar.


KENT ÇEVRE

6

13 fiubat 2014 / 26 fiubat 2014

Halk›n Sesi

AK İnşaat krizde! İnşaat işlerine, betona, çimentoya sarılan AKP, yıllarca nasıl iş görmüşse bugün de öyle devam etmek istiyor ama düzen eskisi gibi işlemiyor

ÖZEN TAÇYILDIZ

B

ir inşaat şirketi gibi çalışan AKP iktidarının akçeli işleri parça parça dökülürken sarıldığı şey yine inşaat. Yerel seçimler de yaklaşırken belediye başkan adaylarının irili-ufaklı projelerinden, merkezi iktidarın sunduklarına dek kente ilişkin her proje, yine bu minvalde. Yıllarca hangi ilkelerle iş görmüşlerse bugün de hala oradalar. Ama düzenleri eskisi gibi işleyemiyor artık. Ne Gezi ve sonrasındaki sokak hareketiyle baş edebiliyor ne de eski ortak cemaatin açık ettiği yolsuzlukları halka unutturabiliyorlar. Önce nasıl bir inşaat çarkında olduklarına bakalım. ÇEVRE: KIRBAÇ, YABAN HAYAT: ÖLÜ LEOPAR AKP iktidarının ustalık döneminde kurulan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın ilk bakanı, TOKİ’den gelme Erdoğan Bayraktar. 17 Aralık sonrasında Başbakan tarafından istifaya zorlanınca patlamış, “İstifa baskısı yapılmasını kabul etmiyorum çünkü soruşturma dosyasında var olan ve onaylanan imar planlarının büyük bir bölümü başbakanın talimatıyla yapıldı o da istifa etmeli” demişti. Üzerinden iki ay geçmeden nedamet getirdi, kendisi için “pişman olması lazım” diyen “lideri” Erdoğan’dan özür diledi. Belli ki örtecekleri daha çok pislik var. Bayraktar’ın ardından bakanlığa atanan İdris Güllüce, Çevre ve Şehircilik Bakanı

Atakentli çocuklar a¤açlar›n› kestirmedi

İ

olduğunu unutmuş yakınıyor. Çevre, hükümetlerin önünde bir “engel mekanizması” olarak kullanılıyor, bazı ülkeler kendilerine rakip gördükleri ülkelerde, “çevrecilik enstrümanını” bir “kırbaç” olarak kullanıyormuş. Oysa çevre nedir? Güllüce’ye göre “Çevre, Müslümanların öz be öz anasının ak sütü kadar helal, kendi mallarıdır.” Bu yüzden de “Kimse Müslümanlara, Türkiye’deki insanlara ne çevreciliği öğretmeye kalksın, ne de çevrecilik edebiyatı yapsın.” Belli ki talan edecekleri daha çok alan var. Bir diğer bakan Veysel Eroğlu, Orman ve Su İşleri Bakanı. İktidarları boyunca memleketin azalan ormanları uydu fotoğraflarıyla belgelenmiş, İstanbul’da kuzey ormanlarının kesilmeye başlanmasıyla yuvasız kalan anneli-yavrulu bir domuz grubu Boğaz’ı yüzerek geçmişken o, yaban hayatı korumak için çok ciddi tedbirler aldıklarını anlatıyor. Vurulup doldurulup sergilenmeye başlayan bir leoparın önünde poz verirken üstelik. Belli ki katledecekleri daha çok orman var. “‹NSAN GERÇEKTEN HAYRET ED‹YOR!” Tüm bu işlerin başındaki Erdoğan’ın “büyük patron” olarak derdi de; çark dönsün, işler yürüsün. Almanya dönüşünde yolsuzluk iddialarının merkezinde yer alan, 3. havalimanı, 3. köprüyü yapacak mütahhitler için dertliydi. “Bu insanları böyle bir sürece sokarsanız onlar da demoralize

olacak ve müteşebbis ruhları zedelenecektir” dedi. Belli ki girişecekleri daha çok iş, doyuracakları daha çok müteşebbis ruh var. Ve Abdullah Gül. Roma’ya gitti, dönüşünde de “Şehrin yüzlerce yıllık ihtişamlı binaları, meydanları, sokakları öyle korunmuş ki ne bir gökdelen ne de bir AVM var” tweeti attı. Kentsel dönüşüm yasalarını onaylayan, imar kanunlarını değiştiren torba yasalara imza atan kendisi değil miydi? Yine onun tweetiyle, “İnsan gerçekten hayret ediyor!” Belli ki pişkinlik edecekleri daha çok mevzu var. GEZ‹’DEN SONRA “BOL A⁄AÇLI” Hukuksuzluk, rant kapma yarışı her yerde gırla. Ama bir yandan da içinde oldukları krizin telaşındalar. İşte, her şeyin başladığı yer Taksim Meydanı. İBB Başkanı Kadir Topbaş, meydanda yapmayı planladığı düzenlemeyle ilgili resimleri twit attı. Gezi’den sonra bolca ağaç eklemiş. Kolay değil, ne yapacağını bilemediği bir beton meydan patladı elinde. İhaleyle ilgili teklifler alınmaya başladığını, “yeşil dokusuyla, mümkün olduğu kadar bol ağaçlı ve çiçeklendirilmiş güzel bir Taksim” ortaya çıkaracaklarını söyledi. Ama meydan ve Gezi’ye ilişkin projeler, projeye dayanak olan imar planları mahkeme kararı ile iptal edilmişken bunların nasıl yapılacağı sorulunca “Yeni proje yapmıyoruz, peyzaj düzenlemesi yapıyoruz” diyor.

sağlanacağı konuşuluyorken D‹REN‹fi OLMASIN D‹YE… AKP akıllı davranıp bundan Bu telaş yüzünden Gökçek, vazgeçse iyi edecek ama bir yanAnkara’da bir kişinin ölümüne dan da iktidarını nasıl pazarlayaneden oldu. Büyükşehir cak, 1 yıl bekler mi? Devlet belediyesinin Altındağ’daki kentsel dönüşüm çalışmalarında Hava Meydanları İşletmesi ve Ulaştırma, Denizcilik ve belediyenin iş yaptırdığı taşeron Haberleşme Bakanı Lütfi Elvan, firma yıkım yaparken bir kişiyi “projenin devam edeceğini” öldürdü, insanlar enkaz altında açıkladı hemen. Ancak bu krizle kaldı. Riskli alan ilan edilen nasıl devam edecek? Polis-savcı bölgede hukuki süreç devam değiştirecek, “Alo Fatih” diyeederken, insanlar o evlerde otucek, sandık diye tutturacak da rur, o işyerlerinde çalışırken bu işin bir de sokağı var. Seçim belediye yıkım işlemlerine stantlarında, Sabah-ATV başlamıştı. Haber vermemişti kapısında, HES fuarı önünde çünkü direnişten korkuyordu. hesap soran, yıkılacak parkı, Şimdi de “büyük patron” ve taşınacak okulu için mücadele iş tuttuğu müteahhitler endişeli. eden bir de sokak var. Cumhuriyet tarihinin en büyük ihalesi, 3. havalimanı projesinin ihaleye çıkmasını sağlayan ÇED olumlu raporunun yürütmesi, mahkeme kararıyla durduruldu. Projeyi CengizLimak-Kolin ortaklığı almış, haraçlarını da Sabah-ATV’nin olduğu Turkuvaz Medya Grubu’nu alarak ödemişlerdi “havuz usulü”. Mahkeme, yapılacak keşif ve bilirkişi raporunun incelenmesine dek projeyi durdurdu. Bu belgeleri inceledikten sonra kararını ¤ü, Sabahyeniden değerlendivre ve fiehircilik ‹l Müdürlü Çe recek. Bu da ediyor ünde AKP’nin ATV kap›s›nda, HES fuan ön mu en azından 1 yıl. an insanlar var Bu çapta bir projenin inflaat çark›ndan hesap sor finansmanının nasıl

Rize ve Şırnak’ta santral protestosu Rize’de Andon deresine HES yapma ›srar›n› sürdüren Smart Hidroelektrik flirketine ait ifl makinalar›n›n önü 7 fiubat’ta köylülerce kesildi. Jandarma iki köylüyü gözalt›na ald›, flirkete yolu açt›. Gözalt›na al›nanlardan Yusuf Esir, HES’e karfl› ç›kt›¤› için belediyedeki iflinden at›lm›flt›. Naz›m Delal ise HES karfl›t› mücadele ile tan›nan Yurttafl Kaz›m’›n kardefli. Rize ‹dare Mahkemesi’nin havza plan› olmadan dere üzerinde çal›flma yap›lamayaca¤›n› ve DS‹’nin Salarha’y› içme suyu havzas› olarak ilan etmesine ra¤men AKP’li belediye baflkan› HES ihalesini flirkete verdi. DS‹’nin HES’e onay vermemesi üzerine bu defa belediye ile ‹l Özel ‹daresi aras›nda bir protokol imzalanarak, içme suyu takviyesi ad› alt›nda HES çal›flmas› devam etti. 1 fiubat’ta fi›rnak'›n merkeze ba¤l› Toptepe Köyü Avgamasya Mevkii'ne kurulmas› planlanan termik santral 5 bin kiflinin kat›l›m›yla protesto edildi. Yap›lan aç›klamada "30 y›ld›r da¤, yayla ve meralar›m›z bombalan›yor. fiimdi de kalkm›fl do¤am›z› zehirle donatacak termik santraller kurmak istiyorsunuz. Bizler do¤am›z› kirletmenize asla ve asla izin vermeyece¤iz” denildi.

ATV-Sabah: Emlak reklam ofisi K

uzey Ormanları Savunması ve 22 Aralık İstanbul Kent Mitingi bileşenleri, 3. köprü, 3. havalimanı ve Kanal İstanbul projelerinin yaratacağı, geri dönüşü olmayacak ekolojik ve sosyal tahribatlara karşı 8 Şubat’ta bir araya geldi. Bu projeleri yürüten şirketlerden toplanan paralarla alındığı ortaya çıkan ATV-Sabah önüne bir yürüyüş düzenledi. Beşiktaş Abbasağa Parkı’nda toplanan İstanbullular “Sermaye defol İstanbul bizim”, “Susma sustukça dünya beton olacak”, “Kuzey köylerini yedirmeyeceğiz” sloganlarıyla yürüyüşe geçti. Yürüyüş sırasında Beşiktaşlılar da balkonlardan alkışlarla, ıslıklarla yürüyüşe destek verdi. Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü önünden geçerken

hep bir ağızdan “Burası hırsız yuvası” sloganları atıldı. “HIRSIZLAR ÇETES‹ HESAP VERENE DEK” İstanbulluların önü ATV-Sabah binasının yakınında polis tarafından kesildi. Bina önünde okunan basın açıklamasında “Bizler İstanbul’u ve doğayı savunanlar; bu katliamın tanıkları olarak İstanbul’un kuzeyinin yok edilmesine seyirci kalmıyoruz. İlan ediyoruz: Madem ki adaletsizlik kol geziyor; bizler İstanbul halkı olarak, bu projelerde Kuzey ormanlarını, Kuzey orman köylerini ve kentimizi yağmalamakta ortaklaşan Cengiz, Kalyon Limak, Ma-pa, Kolin grubunun suçlarına izin vermeyeceğiz. Her yerde peşlerinde olacağız. 3.

havalimanı projesinin şaibeleri içinde görünüşte Kalyon grubu ancak gerçekte konsorsiyumun tamamı tarafından ‘banka kredili havuz’ usulü ile satın alınan ve basın meslek etiğinin yüz karalarından biri olan ATV-Sabah emlak reklam ofisinin önünde İstanbul halkına söz veriyoruz: Kuzey İstanbul’un ormanlarına, su havzalarına, yaban hayvanlarına, tarım alanlarına, köylerine sahip çıkmaya devam edeceğiz; bu cinayet projelerini durduracağız” denildi. Basın açıklamasının ardından acele kamulaştırma kararları ile yerlerinden edilmeye çalışılan köylerden gelen temsilciler söz aldı. Eylem “İstanbul’un talan edilmesine seyirci kalmayacağız. Bu hırsızlar çetesi hesap verene kadar peşlerini bırakmayacağız!” sözleriyle bitirildi.

stanbul, Küçükçekmece, Atakent Mahallesi’nde yeşil alan, deprem toplanma alanı ve çocuk parkı olan alanın tüm kullanım hakları toplu konut idaresi tarafından orada yaşayan site sakinlerine satılmıştı. AKP’li Küçükçekmece Belediyesi, Atakent 3. Etap sakinlerine ait olan bu ortak alanı ticari alana dönüştürmek için imar planlarında değişiklik yaparak yapılaşmaya açtı. 9 Şubat’ta Ali İsmail Korkmaz Parkı’ndan belediyenin imara açtığı yeşil alana yürüyen Atakentliler, burada bir basın açıklaması yaptı. 13 yıldır baktıkları ağaçlarını kestirmeyeceklerini, parklarının betonlaşmasına izin vermeyeceklerini belirttiler. İçerisinde çocuk parkı da olan yeşil alanın ranta açılmasını istemeyen çocuklar da eylemde ön sıralarda yerlerini aldı. Atakent halkı hem hukuki hem de fiili olarak mücadeleyi devam ettireceklerini söyleyerek eylemi sonlandırdı. Parkın ticari alana dönüştürülmesi sırasında Küçükçekmece Belediyesi’ne bağlı ekipler parktaki ağaçları kesmek için gelmiş ancak karşılarında Atakent halkını bulduklarından ağaçları kesemeden gitmişlerdi.

“Baz istasyonu gitmeden eve dönülmeyecek!”

B

ursa’da Ortabağlar Mahallesi halkı, mahallelerine bir gece gizlice kurulan baz istasyonuna karşı 31 Ocak’tan bu yana eylemdeler. İlk gün Vodafone’a ait baz istasyonunun kurulduğu yolda bir araya gelen mahallelinin yolu trafiğe kapamasıyla mücadeleleri başladı. Her gün bir sonraki eylemin kararını birlikte alan, planını birlikte yapan mahalleli, baz istasyonu gitmeden evlerine dönmemeye kararlı. Kendilerinden habersiz, açıklama yapılmaksızın kurulan baz istasyonuyla ilgili bir yetkili de bulamıyorlar. Mahalleli üst üste yapılan yol kesme eylemlerinin ardından 5 Şubat günü mahalle halkından toplanan imzaları belediyeye vermek üzere yola çıktı. Belediye önünde basın açıklaması yapmak ve imzaları belediye Başkanı Recep Altepe’ye ulaştırmak isteyen Ortabağlar halkı burada polis barikatıyla engellenmeye çalışıldı. Mahalleden seçilen temsilciler tarafından toplanan imzalar belediyeye teslim edildi ve taleplerini son derece açık ve net ifade ettiler: “Mahallemizin sakini değil sahibi olan bizler kendi mahallemizde baz istasyonu istemiyoruz. Her ne koşulla olursa olsun, bizden habersiz, hiçbir açıklama yapılmadan dikilen baz istasyonunun kaldırılmasını istiyoruz. Eğer siz kaldırmazsanız biz kaldıracağız.” “‹Y‹ K‹ BURADALAR” Fakat mahalleden seçilen hiçbir temsilcinin aranmaması ve baz istasyonunun kaldırılmaması üzerine Ortabağlar halkı dönüş yolunda aldıkları karar doğrultusunda 7 Şubat’ta tekrar sokağa çıktı. Eylemde söz alan bir mahalleli, baz istasyonuna karşı mücadelenin en başından beri yoğun emek harcayan, mahalle halkıyla dayanışma içinde olan Halkevleri hakkında “Hep bizi onlara karşı kışkırtmaya çalışıyorlar, hedef göstermeye çalışıyorlar. İyi ki buradalar” dedi. Eylem sırasında mahallenin gençleri tarafından baz istasyonunun kablosu kesildi. Aynı gün gece saatlerinde baz istasyonu yakıldı. Vodafone firmasının “özel mülke zarar” nedeniyle şikayetçi olması üzerine 8 Şubat’ta iki Halkevi üyesi gözaltına alındı.


EĞİTİM SAĞLIK

7

13 fiubat 2014 / 26 fiubat 2014

Halk›n Sesi

5. DEMOKRATiK E⁄‹T‹M KURULTAYI TOPLANDI

Çürümeye karfl› ‘özgürleflme yolunda’ Eğitim emekçilerinin düzenlediği 5. Eğitim Kurultayı’nda eğitimin asıl sorunları konuşuldu, talepler belirlendi. Haziran İsyanı’ndan sonra yapılan kurultayın vurgusu açıktı: “AKP’nin çürüyen eğitim sistemine karşı direniş” MURAT DURAL

T

arihi bir gün için eğitim emekçileri Ankara’da toplandı. Eğitim Sen’in yaptığı 3. kurultaydı bu. Ama kurultayın yapıldığı Başkent Öğretmenevi’nde TÖB’ün 68’de TÖB-DER’in 78’de yaptığı kurultayların izleri vardı. Eğitimin asli unsurları, eğitimin asıl sorunlarını konuşmak, AKP’nin çürümüş eğitim sistemine karşı milyonlarca çocuğun umuduyla direnmek için orada olduğunu hissettiriyordu. Kurultayın teması da bunu gösteriyor: “Özgürleşme yolunda eğitim”. Haziran İsyanı’nın yarattığı güçlü bir özgürlük hissi, özgüven ve heyecan kurultaya da yansımıştı. Zor bir zamanda bir araya gelmişti aslında emekçiler. KESK ve Eğitim Sen üyelerinin tutuklandığı, AKP’nin yeni eğitim tasarısıy-

la tarihin en büyük tasfiyesine hazırlandığı dönemde. Buna rağmen kurultayın hazırlıkları aksamamış, pek çok ilde yapılan sempozyumlarda biriken fikir, bilgi ve tartışmalar kurultaya taşınmıştı. Müzisyenlerin dinletisiyle başladı 3 Şubat’ta, 5 gün sürecek kurultay. Hazırlıkları iki sene süren, pek çok demokratik kitle örgütünün ve uluslararası sendika temsilcilerinin katıldığı kurultayın açılış konuşmasını Eğitim Sen MYK üyesi Betül Öztürk yaptı. Kurultay boyunca, yükseköğretim sorunlarından çocuk işçiliğine, eğitimde cinsiyet eşitliğinden demokratik eğitimin inşasına kadar birçok konu hakkında sunumlar yapıldı. Öğrencilerin soruları karşısında olmaya alışkın öğretmenler konuşmacılara sorularını sordu, fikirlerini paylaştı. Son gün sonuç metniyle kurultay sona erdi.

Kurultaydaki başlıca talepler ¤itim Sen üyeleri DEK’de e¤itimin gericilefltirilmesi ve piyasalaflmas› do¤rultusunda AKP taraf›ndan dayat›lan flu uygulamalardan derhal vazgeçilmesi gerekti¤ini ortaya koydu: I Gerici ve piyasac› 4+4+4 e¤itim sistemi ve sistemin beraberinde getirdi¤i yap›sal sorunlar, I Temel e¤itimi örgün e¤itim d›fl›na ç›karan her türlü politika ve uygulama, I Ö¤retmenler aras› rekabet yaratan, ifl güvencesini kald›rmaya yönelik uygulamalar, I Çocu¤un do¤al geliflimine ayk›r› olan 72 ay öncesi çocuklar›n okula bafllamas›, I Ö¤rencileri toplumsal çevreden soyutlayan ve e¤itim hizmetlerinin özellefltirilmesine neden olan e¤itim kampüsleri, I E¤itim ça¤›ndaki çocuklara uygulanan ç›rakl›k e¤itimi,

E

çocuk emek sömürüsüne yol açan her türlü e¤itim uygulamas›, I Bireyi ötekilefltiren kendine yabanc›laflt›ran, bilimsel ve pedagojik temele dayanmayan zorunlu din e¤itimi dersleri, I Cinsiyetçi ve d›fllay›c› ifadelerden oluflan müfredat, I E¤itim alan›n› daha çok piyasaya ba¤layan, ö¤rencilerin çok boyutlu geliflimi yerine araç-teknoloji merkezli FAT‹H projesi, I Mesleki ve teknik liseler, ortaö¤retim düzeyindeki lise çeflitlili¤i, I Kad›n ve erke¤in aras›na kilometrelerce mesafe koyan yurtlar›n ayr›flt›r›lmas› uygulamas›, I Üniversitede demokrasi ortam›na bir tehdit oluflturan YÖK ve disiplin yönetmelikleri, I Üniversitelerdeki tafleron çal›flt›rma ve 50/d gibi güvencesiz istihdam biçimleri.

Kurultayda belirlenen temel mücadele başlıkları I Temel e¤itim kamusal, zorunlu ve kesintisiz olmal›. I Bir y›l› zorunlu olmak üzere iki y›ll›k okul öncesi e¤itim tüm çocuk-

lar› kapsayacak flekilde kamusal, paras›z ve anadilinde sunulmal›. I Ö¤retmenlerin özgürleflme potansiyellerini yok etmeyen çal›flma koflullar› ve yarat›c› eme¤in gelifltirilmesi için mücadele edilmeli. I Çocuk gelinlere, erken yaflta evliliklere karfl› mücadele yürütülmeli. I Ö¤retmen yetifltirme politikalar›, ö¤retmenlerin toplumsal cinsiyet

duyarl›l›¤› kazanmalar›n› sa¤layacak yönde düzenlenmeli. I Lise düzeyindeki mesle¤in özel bilgisini veren meslek kazand›r›c› e¤itim yerine, mesle¤e haz›rlay›c› ve temel yaflam becerilerini gelifltirici bir e¤itim sistemi oluflturulmal›. I Devlet spor yapmak isteyen tüm bireylere spor yapmas› için gereken olanaklar› her yerde paras›z olarak sunmal›.

Gönüllü sa¤l›k hizmeti hedefte

‘Okullarımız için direniyoruz’ İ

mam hatip yapmak ve değerli arazisini paraya çevirmek için göz dikilen okul binalarına, öğrenciler, veliler, öğretmenler sahip çıkıyor.

‘KOCA MEKTEP’E DOKUNMA’ Denizli’de 100 yıllık bir eğitim kurumu Denizli Lisesi AKP’li belediyeye devredilmesinin ardından liselilerin ve halkın eylemleri sürüyor. Daha önce belediyeye yürüyen Denizlililer 1 Şubat’ta bir araya geldi. Yüzler, “Koca Mektep” olarak bilinen binalarının belediyeye verilmemesi için Çınar Meydanı’na yürüdü. AYLARDIR D‹REN‹YORLAR Kadıköy’de, Acıbadem Dayanışması’nın çağrılarıyla aylardır eylem yapan Acıbademliler Ahmet Sani

Gezici Lisesi’nin Fikirtepe’ye taşınmasına karşı ikinci eğitim döneminin ilk günü de eylem yaptı. Binanın taşınması için resmi bildirim SMS ile yapılmış ve dönem başlamadan önce okulun taşınması ertelenmişti. Acıbadem halkı, okullarının yerine imam hatip kampüsü yapılmasını istemediklerini ve keyfiyete karşı mücadelelerini sürdüreceklerini söyledi. ‘‹MAM HAT‹P ‹STEM‹YORUZ’ Manisa Akhisar’da Adnan Menderes Lisesi’ni imam hatip lisesi yapmak için kapatma kararı direnişle karşılaştı. Öğrenci velileri ikinci dönemin ilk günü okul önünde bir araya gelerek açıklama yaptı. Geçen yıl kapatma kararı alınan okula bu sene 9. sınıf kaydı alınmadığını söyleyen veliler, okullarının imam hatip değil

Anadolu lisesi olmasını istediklerini dile getirdi. Okul için 5.500 imza toplanarak valiliğe sunuldu. Ç‹V‹ ÇAKMADINIZ, YIKTIRMAYIZ Eskişehir’de Odunpazarı bölgesinde yer alan Malhatun İlkokulu’nun yıkılarak yerine “Türk Dünyası Kültür Ajansı” tarafından müze yapılacağının açıklanması veliler tarafından büyük tepkiyle karşılandı. Okul önünde açıklama yapan veliler, binanın yıkılmasıyla yüzlerce öğrencinin uzak yerlerdeki başka okullarda, kalabalık sınıflarda okumak zorunda bırakılacağını kaydetti. Veliler ayrıca, 90 yıllık okullarına şimdiye kadar çivi bile çakılmadığını, şimdi ise okulu restore etmek yerine yıkmaya çalıştıklarını söyledi.

Haziran İsyanı’nda dört bir yanda gönüllülük esasına dayalı revirler kurduğu ve yüzlerce yaralı direnişçiyi tedavi ettiğin için AKP’nin hedefi olan tabip odaları için ilk adım atıldı. Sağlık Bakanlığı, “hukuka aykırı olarak yetkisiz ve kontrolsün sağlık hizmeti verdiği ve amaçları dışında faaliyet gösterdiği” iddiasıyla Ankara Tabip Odası yönetiminin görevden alınmasını istedi. Sağlık Bakanlığı Ankara 23. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne açtığı davanın dilekçesinde AKP’nin Haziran İsyanı’na yönelik düşmanca tavrını her anlamda gösterdi. Direnişin Ankara ayağı için “Gezi Parkı eylemleri bahanesiyle meydana gelen müessif olaylar” ifadelerini kullanan bakanlık, direnişe katılanların can ve mal emniyetine yönelik kanuna aykırı eylemler düzenlediğini, sağlık problemlerinin bu sebeple yaşandığını öne sürdü. BAKANLIK CEZAYA KILIF UYDURDU Bakanlık, izinsiz sağlık birimleri açmanın ölüme ve sakatlığa yol açabileceğini iddia etti. Böylece Haziran İsyanı boyunca polis saldırılarıyla katledilen, yaralanan direnişçiler için tek açıklama yapmayan bakanlık, gönüllü hekimlerin sağlık hizmeti vermemesi için “uygun kılıf” biçmiş oldu. ‘BU HEK‹ML‹⁄‹N DO⁄ASIDIR’ TTB Genel Sekreteri Beyazıt İlhan, sağlık çalışanlarına 3 yıla kadar hapis ve 2 milyon liraya kadar varan para cezalarını içeren yasanın TBMM’den geçtiğini hatırlatırken, “İhtiyacı olan kişilerin yardımına koşmak hekimliğin doğasına olan bir görevdir. Bu dava utanç vesikası olarak karşımızda duruyor” dedi.

Kim hasta ediyor bizi? rtık herkes görmeli. Mevcut kapitalist sistem ve ülkemizdeki yetkili temsilcisi AKP, sağlığımızı korumak ve hastalanmamızı engellemek gibi bir niyet taşımıyor. Tam tersine büyütmeye çalıştıkları sağlık pazarında sürekli ilaç ve tıbbi teknoloji tüketen birer müşteri olmamız tercih ediliyor. Sadece art niyetten değil, AKP’ye uluslararası sermayenin yüklediği misyon bu. Son 7 yılda ülkemizdeki özel hastane sayısı 180’lerden 530’a çıktı, sağlık hizmetinde ağırlık özel hastanelere kaydırıldı. Artık hepimizin evinin yakınına ilk elden ulaşacağımız bir özel hastane konuşlandırıldı. Tüm hastanelere müracaat eden hasta sayısı ise 249 milyon 141 binden, 351 milyon 636 bine yükseldi. Yani yedi yıl önce yılda 250 milyon kez hastalanırken, şimdi 350 milyon kez hastane kapısını aşındırmaya başlamışız. Yıllık yüz milyon artış. Ancak bu durum da yetmiyor, sağlık piyasasının gözü doymuyor. Doymaz da. AKP hükümetinin yerleştirmeye çalıştığı sağlık sisteminin en büyük kabusunu hastalanan insan sayısının azalması, yani müşteri sayısındaki düşme oluşturuyor. Düşünün, öyle bir sağlık sistemi ile başbaşayız ki insanlarımız biraz daha sağlıklı hale gelse sistem çökecek. Bu nedenle bizlerin daha fazla hastalanmamız, daha fazla ilaç tüketmemiz, daha fazla ameliyat olmamız, BT, MR çektirmemiz, anjiyo olmamız isteniyor. Gereklilik sınırları iyice belirsizleşen, gerçekten ihtiyacımız olduğundan mı yoksa sağlık işletmesinin para kazanma çabasından mı kaynaklandığını tam olarak Ali ayıramadığımız tanılarla, Çerkezo¤lu “ameliyat olmalısın” tavsiyeleriyle, torba torba ilaç ‹stanbul Tabip Odas› Genel Sekreteri ve tetkiklerle başbaşa kalıyoruz. Dönem dönem doktorlara kızıyor, sağlık çalışanlarına öfkeleniyoruz. Sanki daha çok hastane olsa, daha çok tetkik yaptırabilsek, aldığımızı ilaç sayısı daha fazla artsa şifa bulacakmışız yanılsaması içindeyiz. Oysa, bizi bu girdabın içine müşteri olarak sokanlara soracağımız bir soru, sağlığımız, sağlık kaygımız üzerinden milyar dolarlar kazanmaya çalışanlara yöneltmemiz gereken bir öfkemiz olmalı: “Kim hasta ediyor bizi?” Ve biz bu duruma niye razı oluyoruz? Önceliğimiz hastalandıktan sonra en çok ilacı nasıl alacağımız, nerede, kaç defa ameliyat olacağımız olmamalı. Bunca teknolojik gelişim, bunca “sağlıkta devrim” laflarına rağmen neden daha fazla hastalanıyoruz? Soruyu doğru sorunca da doğru cevapları bulmakta zorlanmayız.

A

I Kim bize işsizliği bir kader olarak sunuyor, kim bize açlık sınırında asgari ücreti dayatarak “bunla da geçinilebiliyor canım” diye dalga geçiyorsa, I Kimin döneminde çalışanı köle eden taşeronluk sistemi icat edilip, alt işveren-üst işveren söylemleri arasında taşeron çalışanların sayısı milyonları bulduysa, I Kim savaş, çatışma ve şiddet ortamlarına yol açtı ve sürdürmek istiyorsa, I Kim ölümlü iş kazalarında Türkiye’yi Avrupa birincisi yaptıysa, I Kim düzenlemelerle çocuk işçiliğini “geliştiriyorsa”, I Kim engellilerle dalga geçip yapılacakları erteliyorsa, I Kim “ucuz konut üretiyoruz” diye bizi yıllarca borç altına sokup ruh sağlığımızı bozuyor ve sağlıksız konutlarda yaşamaya mahkum ediyorsa, I Kim kâr ve daha çok kâr uğruna taşa, toprağa, suya, havaya… kısacası doğaya ve bütün canlılara kast ederek dört bir yanımızı HES’liyorsa, I Kim enerji lazım diyerek nükleer santralleri planlıyorsa… İşte bunlar bizi hasta ediyor; hasta ettikten sonra da prim, katkı payı, reçete parası, tamamlayıcı sigorta diye başlayıp utanmadan bizi soyuyor, daha da yoksullaştırıyor. Öyleyse cevabını bildiğimiz bu soruyu çok daha gür bir sesle haykırmamız da yarar var: Kim hasta ediyor bizi? Aynı zamanda bunu “sağlık hakkı mücadelesi”nin manifestosu haline getirmeliyiz. İlk adım olarak, kimhastaediyorbizi.net sitesindeki imza kampanyasına katılarak başlayabiliriz. Ardından bu soruyu ve cevaplarımızı sağlık hakkı mücadelesi kapsamında her mahalleye, her eve taşımanın yollarını bulmaya gelecek sıra…

Halk›n Sesi Sahibi ve Sorumlu Yaz› ‹flleri Müdürü Ali Ergin Demirhan Telefon / Faks 0212 245 90 37 Adres Ergenekon Mahallesi Cumhuriyet Caddesi No: 175/2 fi‹fiL‹/‹STANBUL Bas›ld›¤› Yer ART Matbaac›l›k, Türker Saltabafl, ‹stasyon Mah. 242 Sk, No:32 Kartepe / Kocaeli (0262 373 45 03) editor.halkinsesi@gmail.com 15 günlük Yayg›n, Süreli, Türkçe yay›nd›r.


8

EMEK 13 fiubat 2014 / 26 fiubat 2014

Halk›n Sesi

ENERJ‹ ‹fiÇ‹S‹NE D‹REN‹fiTEN BAfiKA ‹fi, ENERJ‹ SEN’DEN BAfiKA SEND‹KA YOK

Da¤lar aflan sendikan›n s›rr› AL‹ ERG‹N DEM‹RHAN

Enerji Sen’e örgütlenme talebi gelmeye başladı.

şten atılan bir işçi neden başka bir iş aramak yerine direnmeyi tercih eder? Hem de evde üçü öğrenci beş nüfusu geçindirmek zorundayken? Hem de karşısındaki patron, bu ülke iktidarına en yakın gruplardan Cengiz-Kolin-Limak gibi çok güçlü ve çok az kural tanıyan bir sermaye ortaklığıyken? Yanıtı İstanbul’un göbeğine defalarca direniş çadırı kuran İstanbul BEDAŞ işçilerinin direnişinde… İşçileri resmi olarak toplu sözleşme hakkı olmayan bir sendikada örgütlenip greve gitmeye, sonra da bir kent halkını “onları elektriksiz bırakan” bu işçi direnişinin yanında saf tutmaya iten nedir? Yanıtı Tunceli FEDAŞ işçilerinin direnişinde… Daha sendikaya adım atar atmaz, “bu işkolunda iş bırakılmaz” efsanesini yıkarak direnişe geçen işçilerin zoru nedir? Yanıtı “işçi sağlığı ve güvenliği” gereklerinin işverence sağlanmasında emsal bir kazanım elde eden İzmir-Aydın Gediz EDAŞ direnişinde… İşçilerin işkolunda yüzde 20 örgütlülüğü bulunan, güçlü, paralı ve resmi olarak toplu sözleme hakkı olan sendikayı bırakıp da, ne beş kuruşu ne de resmi toplu sözleşme hakkı olan yeni ve küçük bir sendikaya geçmeleri hangi akla hizmettir? Yanıtı Artvin TEDAŞ işçilerinin örgütlenmesinde… Kış ortasında işini bırakıp da açlık grevine başlayan işçinin derdi nedir? Yanıtı AğrıIğdır TEDAŞ direnişinde… Enerji gibi stratejik bir sektörde, AKP’nin kuruluşuna ev sahipliği yapmış olmakla övünen namlı sarı sendika TESİş’in fiili tekeline rağmen, taşeron işçinin sendika üyeliğini yok sayan ve grevi imkansız kılan yasal engellere rağmen, İstanbul’dan Iğdır’a 15 ilde, binlerce işçiyi örgütlemenin,

YALIN AYAK, DEM‹R ÇARIK 10 Mart 2013’te yapılan genel kurulda direnişçi işçilerden oluşan genç bir kadroyu yönetime getiren sendika, kısa sürede bu yönüyle de fark yaratacaktı. Türkiye’nin en genç sendika başkanı ve enerjisi ve ataklığıyla sınıf mücadelesinin ihtiyaç duyduğu dinamizme de yanıt veriyordu. Beş kuruşsuz, yalınayak, demir çarık yollara düşen direnişçiler İstanbul, İzmir, Diyarbakır, Bursa, Adana, Aydın, Urfa, Artvin, Ağrı, Iğdır, Tunceli, Maraş, Van, Hakkari’de 4 bine yakın enerji işçisini üye yaptı. Çalışma Bakanlığı’nın taşeron işçilerin üyeliklerini yok saydığı sorunlu istatistiklerde bile 6 ayda resmi üyeliklerini 291’den 1081’e çıkardı. Binlerce üyenin yok sayılan üyeliğinin kabulü için mücadele de sürüyor. Enerji sektöründeki bir işçi direnişinin bütün bir kent halkının gündelik hayatını doğrudan etkilemesi ve Enerji Sen’in üyelerinin hakkını savunurken halkın enerji hakkını da savunan ortak mücadele perspektifi, direnişlerin halktan destek görmesini ve sonuç alıcılığını da beraberinde getirdi. Tunceli ve İzmir’deki iş bırakma eylemleri bu nedenle başarıyla sonuçlandı. Enerji işçileri arasında güvencesizlik, ağır çalışma koşulları ve düşük ücretten kaynaklanan hoşnutsuzluk tırmanırken Enerji Sen’in üst üste gelen başarılı direnişler örgütlemesi, işçilere işveren yanlısı sözleşmeler dayatan TESİş’ten Enerji Sen’e geçişleri tetikledi. Artvin’de başlayan toplu geçişlerin Karadeniz ve Doğu Anadolu bölgelerinde sürmesi bekleniyor. Enerji Sen emek hareketinin geleceğine yönelik umut veren bir ışık olarak parlıyor.

İ

Enerji Sen, iş bırakmalar, davalar, işgaller ve çadır direnişleriyle ödenmeyen ücretlerin ödenmesini, işten atılan işçilerin işe iadesini, ihmal edilen işçi sağlığı ve güvenliği önlemlerinin alınmasını sağladı. Her kazanım işyerindeki diğer işçilere, kentteki diğer işyerlerine, diğer kentlere emsal oldu taşeronu püskürtmenin, fiili grev örgütleyip ve sözleşmeler imzalamanın ve son 6 ayda üye sayısını oransal olarak en çok artıran sendika olmanın sırrı nedir? Yanıtı DİSK Enerji Sen’de… TAfiERON ‹fiÇ‹ ÖRGÜTLEN‹NCE Enerji-Sen, TES-İş’in aksine beş kuruşsuz, iktidarın desteğini değil husumetini kazanmış, Çalışma Bakanlığı istatistiklerine göre de 2 binin üzerinde üyesi yok sayılan “grev ve toplu sözleşmeye yetkisiz” bir sendika. DİSK’e yaptığı üyelik başvurusu bile kuruluşundan ancak 7 yıl sonra ka-

Kuruluştan bugüne Enerji-Sen

bul edildi. Yüklü aidat verecek, uzun süre çalışma güvencesi bulunan kadrolu ya da sözleşmeli işçileri değil de düşük ücretli ve kısa süreli sözleşmelerle çalıştırılan taşeron işçileri örgütledi. Hatta taşeron örgütlenmesini öncelikli hedef olarak benimsedi. Aslında ilk başta zaaf gibi görünen bu örgütlenme, enerji işkolundaki istisnasız bütün işçilerin kaderini belirleyen güvencesizleştirme saldırısına karşı direnişi örgütlemek anlamına geliyordu. Yani Enerji Sen bütün sektörlerde olduğu gibi enerji sektöründe de emekçilerin temel mücadele alanında örgüt-

Enerji Sen 1 Aral›k 2005’te ba¤›ms›z bir sendika olarak kuruldu. Yönetim kurulu üyelerinin tamam› sar› sendika Türk-‹fl TES-‹fl’in ve AKP’nin do¤rudan müdahaleleriyle iflten ç›kar›ld›. TES-‹fl tekeliyle kontrol alt›nda tutulan enerji iflçilerinin gerçek bir sendikal örgütlenme ile temas etmesi engellenmek isteniyordu. Birkaç y›l süren ifle iade davalar›n›n ard›ndan iflveren yük-

leniyordu. Burada da paradan, kağıt üstündeki yetkilerden, devlet ve işveren desteğinden çok işçileri örgütlenmeye ve mücadeleye ikna edecek, emekten yana bir duruşun, mücadele kararlılığının, kıvrak ve güven verici bir pratiğin sergilenmesi gerekiyordu. Enerji Sen’in en önemli avantajlarından biri, yılların “taşeron işçi örgütlenemez” iddia ve kabulünü yıkarak sendikal harekette yeni bir yol açan Devrimci Sağlık İş’in açığa çıkardığı deneyimdi. Gerek fiili süreçlerle işçilerin mücadele ederek haklarını alabileceğini göstermiş olması, gerek

hukuki mücadeleyle taşeronu mahkum ettirmesi ile Devrimci Sağlık İş örneği Enerji Sen için önemli bir dayanak noktası oldu. HERKES ENERJ‹ SEN’‹N FARKINDA İstanbul BEDAŞ başta olmak üzere batıdan doğuya pek çok kentte taşeron enerji işçilerini örgütleyen Enerji Sen, iş bırakmalar, davalar, işgaller ve çadır direnişleriyle ödenmeyen ücretlerin ödenmesini, işten atılan işçilerin işe iadesini, ihmal edilen işçi sağlığı ve güvenliği önlemlerinin alınmasını sağladı. Her kazanım işyerindeki diğer işçi-

lü tazminatlar ödeme pahas›na Enerji Sen üyelerini ifle geri almad›. Sendika, Mart-Nisan 2010’da yeniden aktif mücadeleye yöneldi. Öncelikli hedef olarak tafleron iflçilerin güvencesizli¤e karfl› mücadelesini örgütlemeyi önüne koydu. Ödenmeyen ücretler, hukuksuz tafleron ihaleleri, iflten ç›karmalar karfl›s›nda iflçilerin fiili hak mücadelelerini örgütle-

lere, kentteki diğer işyerlerine, diğer kentlere emsal oldu. Taşeron çalıştırmaya karşı açılan davalar sonucunda BEDAŞ ve Çoruh EDAŞ’ta alınan muvazaa kararları ile taşeron çalıştırmanın hileli olduğunun tescillenmesi, Enerji Sen’in yalnızca resmi üyeleri değil bütün enerji işçileri adına elde ettiği bir kazanımdı. Bu süreçte TES-İş’in davayı geciktiren, köstekleyen tutumu da bütün işçilerin gözü önündeydi. BEDAŞ’ta işverene defalarca geri adım attıran başarılı direnişler ve mahkeme kararlarının ardından ülkenin dört bir yanından

yerek ‹stanbul BEDAfi, ‹zmir Gediz Edafl ve Tunceli FEDAfi’ta baflar›l› direnifllere imza att›. Genç ve enerjik yönetimi, militanl›¤›, baflar›l› direniflleri ile 2013’ün ikinci yar›s›nda üye say›s›ndaki belirgin art›fllar ve ülke genelinde giderek yayg›nlaflan örgütlenmesiyle Enerji Sen s›n›f hareketinin parlayan y›ld›zlar›ndan biri haline geldi.

TES-İş’ten Enerji-Sen’e toplu geçiş A

Ağrı’da grev Iğdır ve Ağrı’da enerji işçileri taşeron firmanın dayattığı hukuk dışı sözleşmeye karşı greve gitti

I

ğdır ve Ağrı’da elektrik dağıtım işi yapan Aras EDAŞ bünyesinde taşeron firma aracılığıyla arıza-bakım-onarım işlerinde çalışan 200 işçi 4 Şubat’ta iş bıraktı. DİSK Enerji Sen üyesi işçilerin örgütlediği grev Ağrı Merkez, Diyadin, Doğu Beyazıt ve Iğdır’da etkili oluyor. Grev 4 Şubat’ta işbaşı yapmayı planlayan yeni taşeron firmanın, işçilere pek çok haklarını gasp eden bir sözleşme imzalatmaya çalışmasıyla başladı. Yeni sözleşmede iş kanununa aykırı hükümler bulunuyor. İşçilerin fazla mesailerinin ve bayram mesailerinin maaşın içinde oldu-

ğu, yol, yemek ücretinin olmadığı, şirket istediğinde işçiye sormadan farklı illerde görevlendirme yapılacağı şeklindeki maddelerin kabul edilmesi isteniyor. Ayrıca mevcut kadro zaten yetersizken, işveren kadro daraltmak için bir miktar işçiyi de işten çıkarmayı planlıyor. Tüm bunlara karşı işlerini ve kazanılmış haklarını korumak için harekete geçen işçilerin grevi Ağrı ve Iğdır’da etkili oldu. İki sene önce de dönemin taşeron firması benzer bir sözleşme dayatmış ama işçiler Enerji Sen’de örgütlenerek bu sözleşmeyi imzalamamıştı.

rtvin merkez, Ardanuç, Arhavi, Borçka, Hopa, Murgul, Şavşat ve Yusufeli’nde AKSA bünyesinde çalışan 95 TEDAŞ işçilerinin tamamı 11 Şubat’ta toplu bir şekilde TES-İş'ten istifa ederek DİSK Enerji-Sen'e üye oldu. Enerji Sen Genel Başkanı Ali Duman, TES-İş’e üye olan pek çok işçinin işveren yanlısı sözleşmeler nedeniyle rahatsız olduğunu, bu sözleşmeler sonucu maaşların artmak bir yana azaldığını, işçilerin çalışma koşullarına dair taleplerin de hiçe sayıldığını belirtti. Örneğin Artvin’de özelleştirmeyle birlikte AKSA bünyesine

geçmeden önce taşeron şirket bünyesinde çalıştırılan işçiler 1250 lira maaş alırken, ücretler şimdi 1350 lira civarında. Enflasyon da dikkate alındığında ücretlerin açık bir şekilde gerilediği görülüyor. Duman, pek çok işyerinde zorla TES-İş’e geçirilen işçilerin benzer sözleşmeler imzalandıkça kandırıldıklarını düşündüklerini ve mücadeleci kimliğiyle öne çıkan Enerji Sen’e yöneldiklerini belirtiyor. Artvin’deki toplu geçişin Trabzon, Gümüşhane, Giresun ve Rize’de de karşılık bulması bekleniyor.

Artvin ve ilçelerinde TEDAŞ işçilerinin tamamı, doğrudan işveren taleplerini sözleşmelere geçiren TESİş’ten istifa ederek Enerji Sen’e üye oldu

Fiili toplu sözleşme yılı

B

inlerce üyesi Çalışma Bakanlığı tarafından yok sayılarak toplu sözleşme hakkı kağıt üzerinde engellenince fiili toplu sözleşme sürecini başlattığını açıklayan Dev Sağlık-İş, 6 Şubat’ta İstanbul’un iki yakasında kamu hastane birliklerine yaptığı meşaleli yürüyüşlerle insanca yaşam için taleplerini ortaya koydu. DİSK Genel Sekreteri ve Dev Sağlık İş Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, 2014’ü “Fiili Toplu Sözleşme Yılı” ilan ettiklerini ve işçilerin talepleri karşılanıncaya kadar eylemlerin süreceğini açıkladı.


9

SERMAYE 13 fiubat 2014 / 26 fiubat 2014

Halk›n Sesi

‹NTERNET SANSÜRÜ BAHANE SERMAY E PA Z A R DERD‹NDE

‘Google gelip yat›r›m yapmaz’ İnternet yasağına karşı 1.7 milyar dolarlık serveti olan bir sermayedarı tutum almaya iten şey elbetteki yatırım ortamının yabancı sermayeye güven vermeyecek olması. Yasa ile birlikte internetin denetiminin tam anlamıyla AKP’nin eline geçecek olması, AB veri hukukuna göre veri transferinde zaten riskli bir ülke olan Türkiye’yi yerli ve yabancı sermaye için yatırım yapılamaz hale getirecek olması. MEHTAP MET‹NO⁄LU

İ

nternet yasağıyla ilgili maddeler, 5 Şubat'ta mecliste görüşüldükten sonra kabul edildi. "Sansürsüz internet", "İnternetime dokunma" diyen halk internet hakkı için sokaklara çıktı. Sermaye cephesinden de internet yasağına tepkiler geldi. Yasanın gündem olduğu Ocak ayında bir açıklama yapan TÜSİAD, meclisin yasa maddelerini kabul etmesinin ardından Abdullah Gül'e 'Veto et' çağrısının bulunduğu bir mektup yolladı. İnternet yasasıyla ilgili bir açıklama yapan TÜSİAD, ifade ve haber alma özgürlüğü gibi konulara dikkat çekmişti. Ancak TÜSİAD, asıl derdini açıklamanın sonlarına saklamıştı. Açıklamada şöyle deniliyordu: “Tasarının, temel hak ve özgürlükleri ve her geçen gün büyüyen internet ekonomisini olumsuz etkileyecek hükümlerden arındırılması gerekmektedir.” Sansür ve ifade özgürlüğü gibi kavramlar sermayedarların gözünde internet ekonomisini olumsuz etkileyecek faktörler olarak görünüyor. Söz konusu olumsuz hükümlere TÜSİAD'ın bulduğu çare ise şu sözlerde saklı: "Tasarının ilgili sivil toplum örgütleri, akademisyenlerin ve internet ekosisteminin paydaşlarının görüşleri dikkate alınarak iyileştirilmesi TBMM’den beklentimizdir." TÜSİAD gibi diğer sermaye örgütleri de yasa taslağını 6 Ocak’ta Meclis’e geldiğinde gördü. Yani tasarı, kimsenin görüşü alınmadan tamamlandı. Yasanın sermaye açısından temel sıkıntısı ise onlara sorulmadan yapılması ve denetimi arttıracağım derken internet ekonomisini riske atması. Bu

nedenle TÜSİAD açıklamasında iyileştirme yapılması gerekliliğine vurgu yapıyor. Bu iyileştirmenin "internet ekosisteminin paydaşları" olarak gösterilenlerin görüşleri doğrultusunda yapılması gerektiğini belirtiyor. YABANCI SERMAYE ‹Ç‹N R‹SKL‹ VE GÜVENS‹Z Milliyet'ten Songül Hatısaru'nun 16 Ocak tarihli yazısında, Türkiye Bilişim Vakfı Başkanı Faruk Eczacıbaşı'yla yaptığı söyleşi yer aldı. Söyleşide Eczacıbaşı ‘ciddi uyarılarda’ bulunarak şu sözleri sarf etti: “Bizim çözüm arayışımız sokaklar değil. Zaman zaman bunu da düşündük. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuracağız. Bu temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasıdır. İnternetin ötesidir. İzole olursunuz, güven kaybolur...” Eczacıbaşı, "izole olursunuz, güven kaybolur" sözleriyle yabancı sermayeyle kurulan bağların kopacağını ve Türkiye'deki yatırım ortamının yabancı sermayeye güven vermeyeceğini vurguluyor. Yasada, yaklaşık 1,7 milyar dolarlık şahsi serveti olan bir patronu sokağa çıkarmayı düşündürecek kadar kötü neler var? Bu sorunun cevabını Eczacıbaşı yanıtlıyor: “AB veri koruma hukukuna göre Türkiye, veri transferinde riskli bir ülke. Veri korumasıyla ilgili AB vatandaşının verisini işleyecek bir sistem kuramazsanız istediğiniz kadar teşvik verin, Google gelip burada merkez açmaz." “Bu taslağın yasalaşmasının bedelini herkes iyi düşünmeli” diyen Faruk Eczacıbaşı, hiçbir yabancı yatırımın, veri akışının böyle denetlendiği bir pazarı “risksiz” kabul etmeyeceğini

vurguladı. Türkiye ve İstanbul’un internetin başkenti haline gelme vizyonunun da tehlikeye girdiğini vurgulayan Eczacıbaşı, son olarak DNS ve IP adreslerinin koordinasyonundan sorumlu kuruluş ICANN’in 3 dünya merkezinden biri olarak İstanbul’u seçmesi ile hızlanan sürecin bu düzenleme ile yara alacağını belirtti. REKABET VE MASRAF KALEM‹ ARTACAK TÜSİAD'ın "internet ekonomisi olumsuz etkilenir", Eczacıbaşı'nın "riskli ülkeyiz" gibi 'endişelerini' dile getirdiği açıklamalara geniş perspektiften bakılırsa şöyle endişeler de mevcut: Tüm İnternet Derneği (TİD) Yönetim Kurulu Üyesi Av. Gökhan Ahi’ye göre yasa geçerse servis sağlayıcılar yurtdışına kaçar. Ahi, yeni yasayla pek çok firmanın rekabet etme hakkının da elinden alınacağını dile getirdi. Tasarıda, URL tabanlı engelleme, DNS tabanlı engelleme ve diğer bazı yöntemlerden bahsediliyor ve bu yöntemlerin tamamını erişim sağlayıcı şirketler sağlamak zorunda kalacak. İnternet trafiğinin belli merkezlerde toplanması ve süzülmesi gibi bazı teknik zorunluluklar da olacak. Tüm bu teknik detayların ciddi bir maliyeti olacak ve maliyet sonuçta internet sektörüne ve internet kullanıcısına yüklenecek. Türkiye’deki ağır vergi yükü, fazla lisans paraları, teknik altyapı masrafları derken, Türk işletmeciler ve yer sağlayıcılar yurtdışındaki daha hesaplı servislerle rekabet etme şansını büyük ölçüde yitirecek. Yasayla yer sağlayıcıya iki yıla kadar içerik saklama yükümlülüğü

getiriliyor. Bunun da yer sağlayıcılar açısından maliyet arttırıcı ve yatırımı olumsuz etkileyici yönü bulunuyor. Ayrıca yasada merkezi Ankara olmak üzere 'Erişim Sağlayıcıları Birliği'nin kurulacağı belirtiliyor. Bu birliğin tek amacı ise erişimi engellemek. YASAL DÜZENLEMELER B‹RER ENGEL Google Türkiye, Türkiye’de İnternet üzerinden gerçekleştirilen ticari faaliyetlerin niteliğini ve boyutunu anlamak amacıyla The Boston Consulting Group’a (BCG) Mart 2013'te "Türkiye internet ekonomisi raporu"nu hazırlattı. Rapora göre, 2011’de internetin Türkiye ekonomisine katkısı 22 milyar Türk lirası (TL) ve bu rakam Türkiye GSYİH’sinin yüzde 1,7’sine karşılık geliyor. Raporun "Küçük ve orta ölçekli işletmeler için online fırsatlar" başlığı altında KOBİ’lerin interneti sıklıkla kullanmaması şaşırtıcı olarak değerlendiriliyor. Rapor kapsamında KOBİ'lerle yapılan ankete göre, internetten yararlanmaya engel teşkil ettiği düşünülen en yaygın ikinci faktör olarak Türkiye’deki iş yapma kültürü ile yasal düzenlemeler gösterildi. KOBİ’lerin yüzde 38’i engel olarak bu seçeneği belirtti. ‘İnternette sansür’ yasası tek elden, en kısa sürede internete erişimi engellemeyi getirirken yasaya sermayenin tepki göstermesinin nedenini "Türkiye internet ekonomisi raporu"ndaki veriler açıklıyor. Bu nedenle sansür yasasına halkın yanı sıra patronlar da tepki gösteriyor. Ancak bir farkla onların tek derdi risksiz, masrafsız, güvenli bir internet pazarına sahip olmak.

Bu birliğin tek amacı sansür! İ

nternet yasasında "MADDE 6/A" başlığı altında merkezi Ankara olmak üzere 'Erişim Sağlayıcıları Birliği'nin kurulacağı belirtiliyor. Birlik, Elektronik Haberleşme Kanunu kapsamında yetkilendirilen tüm internet servis sağlayıcıları ile internet erişim hizmeti veren diğer işletmecilerin katılmasıyla oluşan ve koordinasyonu sağlayan bir kuruluş olacak. Birliğe üye olmayan internet servis sağlayıcıları faaliyette bulunamayacak. TİB’in yetkileri dışında kalan içerik çıkarma

işlemlerinin ve altyapısının tamamı da bu birlik gerçekleştirecek. Kararların uygulanması amacıyla gerekli her türlü donanım ve yazılım erişim sağlayıcıların kendileri tarafından sağlanacak. Birliğin gelirleri, üyeleri tarafından ödenecek ücretlerden oluşacak. Ancak yasada şu soruların yanıtlarına yer verilmiyor: Türkiye’de kaç tane gerçek anlamda erişim sağlayan şirket vardır? Bunların piyasadaki hakimiyet oranları nedir?

Her birine gerekli altyapıya katılmak zorunluluğu verilmiş olsa da bu katkı ve sorumluluk payı nasıl paylaştırılacaktır? En fazla gelir elde eden hakim bir erişim sağlayıcı ile çok daha ufak bir erişim sağlayıcı nasıl olur da yatırımdan, altyapıdan ve hukuki sorumluluktan eşit olarak mükellef tutulabilir? Bugün olmayan ancak bundan üç yıl sonra faaliyete geçecek bir erişim sağlayıcının durumu ne olacaktır, bu konulara nasıl katılacaktır?

Ekonomik kriz derinleflirken #Diren‹flçi erkez Bankası (TCMB) 2001 krizi sonrası en yüksek faiz artışına 28 Ocak’ta imza attı. Faiz artırma kararı alınırken döviz Umar kurunun hızlı Karatepe değerlenmesi karşısında Türk umar@ Lirası’nın çöküsendika.org şünün engellenmesi amaçlandı. Dolardaki her 1 kuruşluk artışın, büyük bir döviz borcu olan özel sektörün borç yükünü yaklaşık 2 milyar TL daha artırdığı koşullarda TCMB’nin başka da bir seçeneği yoktu. Türk Lirası’nın fiyatının (faizin) artırılması döviz kurunun yükseliş eğilimini durduramadı, durduracak gibi de görünmüyor. ABD Merkez Bankası’nın (FED) Türkiye gibi “yükselen piyasaları” dövize

M

boğan para politikalarını değiştirmesi AKP hükümetinin de üzerine bindiği dalganın sonu anlamına geliyor. FED’in musluğu kısıp faizleri yeniden yükseltmesi bu kez tersine bir fon akışına neden oluyor. Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarından gelen “not kırma” haberleri ABD doları ve Avro’daki yükselişin süreceğini gösteriyor. Bu durum üç yıldır hedefi aşan enflasyon oranın bu kez çok daha hızlı yükselmesi demek. Nitekim 2014 için hedeflenen enflasyonun üçte biri daha ilk ayda gerçekleşti bile. Ancak Başbakan’ın iddia ettiği gibi faizler yükseldiği için değil, faizlerin yükseltilmesine rağmen döviz kurunun yükselmesinin yol açacağı bir enflasyon bu. 2013 enflasyonunun hedefin üstünde çıkmasının başlıca sebebi enerji fiyatlarındaki ve döviz kurundaki artış idi. 2014’te döviz kurundaki hızlı artış ithalatı pahalılaştırırken, özellikle ithalatın en büyük kalemi olan enerji maliyetlerini hızla yükselte-

cek. Kısacası emek hareketinin en önemli gelişme kanallarından biri hayat pahalılığına ve zamlara karşı tepkiler olacak. Erdoğan artan hayat pahalılığının sıralı seçimler sürecinde bir maliyeti olduğunun farkında. Yıllardır ekonomik başarı masalları anlatmasını sağlayan dış konjonktür sona eriyor ve AKP iktidarı Türkiye kapitalizminin kronik cari açık, döviz yetersizliği gibi onlarca hükümetin başını yiyen içsel sorunlarıyla baş başa kalıyor. Türkiye’nin bir borç krizi yok diye övünürken, bu kez kamu borcu değil özel sektör borcunun yarattığı kırılganlıklarla manevra alanı kalmıyor. Dış krediyle şişirilmiş iç talebe dayalı “hormonlu büyüme” döneminin bittiğinin bizzat Erdoğan da farkında. A, B, C planları olduğunu söylese bile kendi de biliyor ki, kriz anlarında sermayenin bir kısmının elenmesi gerekir ve burada devletin rolü önem kazanır. Yani bir blok olarak sermaye artık arkasında dur-

mayacaktır. Ve yine biliyor ki farklı sermaye kesimlerini kurtarsa da A planının da, B planının da, C planının da olmazsa olmaz ortak noktası emeğe saldırıdır. “Aksi gibi” tam da seçimlere giderken! Kurdaki hızlı artış maliyetleri yükselttikçe sermayenin ortak talebi işgücü maliyetlerinin düşürülmesi ve işten çıkarmaların kolaylaştırılması olacaktır. Nitekim MÜSİAD faiz artırımının kararı sonrası bir açıklama yayımlayarak hükümetten işletmeler üzerindeki yükü hafifletecek ek tedbirleri istedi. Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu’nun (TİSK) Aylık Ekonomi Bülteni’nde de hükümetin “reel sektörü güçlendirecek reform tedbirleri” alması istendi. Patronların bu doğrultuda istediği tedbirleri de bir önceki krizin ardından 2009 yılında yayımlanan “TİSK’in Reel Sektörün Güçlendirilmesine Yönelik Görüş Ve Önerileri” başlıklı raporundan bulabiliyoruz: “Ekonomik sıkıntılar yaşanan bir dönemde, reel sektör

sosyal şarjlarla boğuşmak zorunda bırakılmamalıdır.” “İşşçi çalıştırmaktan kaynaklanan yükler dönemsel olarak azaltılmalı (Sosyal sigorta işçi ve işveren prim oranları, işsizlik sigortası prim oranları, fonlara yapılan ödemeler, kıdem tazminatı yükü gibi)” Tam da bu süreçte, sermayeyi “sosyal şarjlar”dan kurtaracak, iş gücünü değersizleştirecek ve güvencesiz çalıştırmayı yaygınlaştıracak “taşeron yasası”nın seçimden önceye yetiştirileceği veya hemen sonra çıkarılacak ilk yasa olacağı bizzat Çalışma Bakanı tarafından duyuruldu. İşyerlerindeki tüm işçilerin taşeron şirketler aracılığıyla çalıştırılmasına olanak veren yasa tasarısı daha önce Üçlü Danışma Kurulu’nda sendikalara sunulmuştu. Bu tasarı aynı zamanda kamu işverenini taşeron işçilerin kazandığı davalardan kurtarmayı hedefliyor. Daha ucuz emek maliyetleriyle tasarruf edilen kamu kaynaklarının sermaye kurtarma operasyonların-

da kullanılacağını tahmin etmek de zor değil. Taşeron yasasının ardından özel istihdam bürolarına işçi kiralama yetkisi veren yasa tasarısı sırada. Hükümet bu dönüşümlerin ağır sonuçlarının gecikmeli yansıyacağını düşünerek seçim sürecinde dahi emeğe karşı baskınlar planlarken işçi sınıfı da gelişmelerin izleyicisi kalmayacak. Özellikle kıdem tazminatına karşı proaktif bir mücadele süreci izleyen DİSK’in örgütlediği “#Direnİşçi kampanyası” önemli bir deneyim oldu. İşçi havzalarındaki yoğun bilgilendirme faaliyetleri sonrası yapılan yaygın kitlesel eylemlerle yasanın gündeme gelmesi engellendi. Bu çelme atılamasaydı kriz sürecinde işten çıkarmalar patronlar için sıfır maliyetli olacaktı. İstenince oluyor ve yeniden yapılabilir. Krizi sermaye lehine çözmek için atılacak her adım, karşısında siyasal iktidarın krizini derinleştirecek #Direnİşçi kuşağını elbette bulacaktır.


YEREL YÖNETİM

10

13 fiubat 2014 / 26 fiubat 2014

Halk›n Sesi

Hatay Defne’de sol aday tarihsel bir sorumluluk H

atay’da sınırları AKP’nin mezhepçi politikaları ile çizilen Defne’de sol, seçimlere Barışa Çığlık etkinliğinin mimarı Malik Kılıç’la giriyor

A

ntakya direnişinin merkezi olan ilçede seçim çalışmasının temeli Halkevi’nin öncülüğünde mahallelerde kurulan meclisler olmuş. Ancak TKP’nin yereldeki kurumlarla görüşme yapmadan adayını açıklamış olması ve uzun ortaklaşma görüşmeleri yapılmasına rağmen HDP’nin kendi partisi ile seçime girme ısrarı nedeni ile sol birden fazla adayla seçimlere giriyor.

ÖZGE OZAN

H

atay, AKP’nin emperyalizmin taşeronluğunu yapmak için tırmandırdığı iç savaş kışkırtıcısı, mezhepçi Suriye politikasının sonuçlarını en ağır şekilde yaşadı. Savaş nedeniyle işsizlik tırmandı, Hataylı ekmeğinden oldu. Hatay sokakları AKP’nin sırtını sıvazladığı, beslediği eli kanlı cihatçı katillerle dolduruldu. Reyhanlı katliamında resmi rakamlarla 53 insan yaşamını yitirdi. Birinin durdurulması siyasi krize neden olan MİT TIR’ları 2 yıldır Hatay halkının gözleri önünde vızır vızır işliyor, Suriye halkının katillerine silah taşıyor. AKP’ye öfkesini Haziran’da isyana dönüştüren Hatay halkı şimdi savaş politikaları ile beraber direnişte yitirdiği 3 evladının, Ali İsmail Korkmaz’ın, Abdullah Cömert’in ve Ahmet Atakan’ın hesabını da sormak istiyor “Emri ben verdim” diyenlerden. Hatay halkı için 2014 30 Mart’ı bir yerel seçimden çok daha ötesi. AKP’nin durdurulması gerek. Ancak ortada bir de yıllardır Hatay halkına kan kusturan politikaların kentteki temsilcisi AKP’li mevcut belediye başkanı Lütfü Savaş’ı aday gösteren CHP’nin yarattığı hayal kırıklığı var. “İktidara yürümek” için halkın taleplerine, Antakya halkının direnişine sırtını dönerek siyaset mühendisliğinden medet umanlar karşısında ise umut Defne’den, yine halkın içinden yükseliyor. Mahalle meclislerinde başlatılan yerel yönetim tartışmaları Defne’de solun ortak adayını çıkarma kararına dönmüş durumda. Adaylık çalışmalarını yürüten Hatay Halkevi eski Başkanı Eylem Mansuroğlu ile konuştuk. MAHALLE MECL‹SLER‹NDEN DEFNE ADAY ÇALIfiMASINA Eylem Mansuroğlu, Defne adaylığı sürecinin Halkevi’nin

kurulmasına öncülük ettiği mahalle meclislerinde yapılan tartışmalarla başladığını söylüyor. AKP’nin kenti katillerin, kontrgerilla örgütlerinin cirit attığı bir kent haline getirdiğini ifade eden Mansuroğlu, mahalle meclislerinin kurulma nedenini şöyle anlatıyor; “Halkın kendi can güvenliğini, yaşadığı sokak ve mahalleleri korumaya yönelik direniş eğilimlerini örgütlü bir hale getirmek gerekiyordu. Sadece “korunmak” için değil aynı zamanda halkın örgütlü bir güç olarak kentte yaşananlara müdahale etmesi için bu meclisleri oluşturmaya başladık.” Geçtiğimiz iki yılda mahalle mahalle, belde belde yapılan büyük halk toplantıları ile meclisler örgütlenmiş. Mansuroğlu, Haziran İsyanı’nda meclislerin kararıyla Sevgi Direniş Parkı’nın kurulduğunu, eylem ve etkinlikleri yine bu meclislerle gerçekleştirdiklerini anlatıyor. Kurulan mahalle meclisleri genel olarak Defne bölgesinde bulunan mahalle ve beldelerde oluşturulmuş. Örne-

ğin, Ahmet Atakan’ın mahallesi olan Çekmece Beldesi’ne bağlı Pınarbaşı Mahallesi’nde kurulan meclis Halkevi’nin Hatay’da deneyimlediği ilk meclis çalışması. Bu mahallenin meclis sözcüsü ise Ahmet’in annesi Emsal Atakan. SOL GÜÇLER B‹RLEfiT‹ Mahalle meclisleri yerel seçim sürecinde “Hatay Halk Meclisi” çatısı altında birleşmiş. Hatay’da iki merkez ilçe olması nedeniyle Defne Halk Meclisi ve Antakya Halk Meclisi olarak iki ayrı koldan çalışmalar yapmaya başlamış. Defne Ortadoğu’nun sınırları nasıl emperyalistlerce cetvelle çizildiyse benzer biçimde AKP tarafından mezhepçi bir yaklaşımla sınırları belirlenerek kurulan yeni bir ilçe. Defne’de CHP’nin halktan yükselen değişim taleplerine kulaklarını tıkaması ve bugüne kadar o bölgede yaşayan halkın demokrasi mücadelesinde hiç yer almamış, Haziran İsyanı’nda ortalarda

görünmemiş, daha çok sermaye gruplarıyla ilişkili ve özel hastane sahibi İbrahim Yaman’ı aday göstermesi solun ortak aday çalışmasına yönelik desteği büyütmüş. Bu ortamda “Sol bir seçenek yaratmak tarihsel bir sorumluluk haline geldi” diyen Mansuroğlu Halkevleri, ÖDP, Aka-Der, Defne Halk Meclisi ve Defne Dayanışması’nın kurumsal olarak katıldığı, sendika, meslek odası gibi mücadele örgütlerinde görev alan kişilerin, kimi derneklerin, mahalle muhtarları ve belde belediye başkanlarının da içinde yer aldığı bir ortak aday çalışmasının başladığını söylüyor. Defne solun etkin olduğu bir bölge. Ortak aday çalışmasında da solun daha geniş birliğinin sağlanması yolunda çabalar

GERÇEK B‹R SEÇENEK Mansuroğlu “Haziran İsyanı’nda yaptığımız ‘artık yönetenler eskisi gibi yönetemez yönetilenler de eskisi gibi yönetilmeyi kabul etmez’ tespitimizin haklılığını halk toplantılarında gördük. Solu birleştiren halkçı ve demokratik bir yerel yönetim programıyla seçimlere girme kararı aldık. Seçimlere hazırlanma sürecini halk meclislerinin çoğaltılacağı, öz yönetim organlarına dönüştürülmeye çalışılacağı bir süreç olarak görüyoruz” diyor. Programlarını “Rant için değil Halk için belediye” sözüyle özetleyen Mansuroğlu “12 yıldır AKP ile sokakta nasıl mücadele edilir bunu dosta düşmana gösterdik” diyor ve ekliyor: “Şimdi Defne’de iktidarı alarak, halkın yönettiği örnek bir yerel yönetim deneyimini hep birlikte inşa edeceğiz. Kadınların ve gençlerin doğrudan söz ve karar hakkı sahibi olduğu, savaş politikalarına, mezhepçiliğe karşı aktif mücadele eden, emekleri çalınan işçilerin, ayrımcılığa uğrayan engellilerin, yaşamın kenarına itilen yaşlıların, birikimlerini halkı için kullanan öğretmenlerin, doktorların, mühendislerin oluşturacağı halk meclisleriyle yönetilecek bir yerel yönetim için program oluşturuluyor... AKP Defne ilçesinin sınırlarını belirlerken sol dinamiği bu sınırlara hapsettiğini, bizleri Antakya’dan kopararak Defne halkını cezalandırdığını zannediyordu. Bizler bu durumu halkın lehine çevirerek solun gerçek bir seçenek olduğunu hep birlikte göstereceğiz.”

‘Kitaplar›m›zla yürüyece¤iz zulmün üstüne’ "Bizler çocuklar›m›za onurlu bir gelecek b›rakmak için ç›kt›k yola, aln›m›z ak, bafl›m›z dik. Bizler Ahmet'in yoldafllar›; kitaplar›m›zla yürüyece¤iz bu yolda, bu sokaklarda... Bir Ahmet gitti ise, binler olup sel gibi akaca¤›z zulmün üstüne. 17 fiubat'da do¤du Ahmet ve do¤acak bugün de yeniden kitaplar›n içinden, gülümseyecek bize...Bu daha bafllang›ç, mücadeleye devam!" Antakya direniflinde yaflam›n› yitiren Ahmet Atakan’›n yoldafllar› ad›n› yaflatmak üzere Türkiye’nin dört bir yan›ndan, direniflçilerin dayan›flmas› ile kurduklar› kütüphaneyi Ahmet’in do¤um günü olan 17 fiubat’ta bir yürüyüflle aç›yor. Do¤um gününde ellerinde kitaplar› ile saat 19’da Ahmet’in vuruldu¤u yerde toplanacak Antakyal›lar hep birlikte kütüphaneyi açmaya gidecek. Ahmet’in davas›nda polisin suç iflledi¤ine iliflkin delillerle flikayet dilekçesini veren ailesi savc›n›n bu flikayeti kabul etmesi talebi ile 16 fiubat’ta da “Ahmet için adalet” mitingine ça¤›r›yor.

Defne neresidir? Defne Hatay’da AKP taraf›ndan 10 belde 4 mahalle ve 23 köyün birlefltirilmesiyle oluflturulan 135 bin nüfuslu ve 95 bin seçmeni olan yeni bir ilçe. Dursunlu, Yeflilp›nar, Harbiye, Çekmece, Gümüflgöze gibi beldeler Defne’ye ba¤land›. Halk›n büyük ço¤unlu¤u Arap Alevisi. Belde belediyelerinde yönetimler CHP, DSP ve ÖDP’deydi. Haziran ‹syan›’nda Antakya direnifli daha çok Defne s›n›rlar› içerisinde geliflti. Örne¤in direniflin merkezi say›labilecek Armutlu Defne’de. Hatay’›n Antakya ve Defne olarak iki merkez ilçeye bölünmesi ve bu flekilde nüfus yo¤unlu¤u bak›m›ndan Alevi-Sünni halk›n yaflad›¤› bölgelerin birbi-

rinden ayr›lmas› halk aras›nda AKP’nin mezhepçi politikalar›n›n bir kan›t› olarak görülüyor. AKP’li belediye flu anda yol, su gibi temel hizmetleri flehrin Sünni nüfusunun yaflad›¤› bölgelerine yo¤unlaflt›r›yor.Yeni bir flehir merkezi kuruyor. Örne¤in Defne’nin elektrik da¤›t›m flebekesinin tamam›, Sümerler bölgesi hariç yerüstünde demir direklerle sa¤lan›yor. Yeralt›nda bir tesisat yok. Yine ilçenin yüzde 50’sine yak›n bölgede altyap› yani su-kanalizasyon flebekeleri mevcut de¤il. Zaten hizmet alamayan Antakya halk› bu ayr›mla Defne bölgesinin hiçbir belediye hizmetinden faydalanamayaca¤›n› düflünüyor.

Bat›kent Mahalle Meclisleri muhtar adaylar›n› tan›tt›

Barış için çığlık solun ortak adaylığına taşındı Defne’de solun ortak adayı Malik Kılıç. Malik Kılıç ismini gündeme getiren ise yine mahalle meclisleri oldu. Kılıç Hatay’da savaşın olanca ağırlığının ve iktidar baskısının hissedildiği ve sansür nedeniyle cihatçıların varlığının ülkenin geri kalanından gizlendiği bir dönemde, 25-26 Ağustos 2012’de Barışa Çığlık Forumu’nu belediye başkanı olduğu Yeşilpınar Beldesi’nde düzenledi. Yüzlerce aydın, gazeteci, yazar, milletvekili, müzisyen, tiyatrocu ve demokratik kitle örgütleri, dernekler, sendikalar ile meslek odaları temsilcilerinin katılımcı olduğu ve binlerce Hataylının 2 gün boyunca buluştuğu bu forum kentte AKP’nin savaş politikalarına karşı mücadele açısından bir dönüm noktası

oldu. Hatay halkı Suriye’de yürütülen kirli savaşa karşı barışa çığlık oldu ve tüm Türkiye bu çığlığı duydu. Hatay’da savaş karşıtı mücadelenin dili ortaklaştı, sokakta mücadelenin örülmesi hızlandı. Malik Kılıç savaş karşıtı mücadeleye katkısı yanında belediye başkanlığı süresince, halkın, belediye yönetimine doğrudan katılımına önem vermesi, belediyesi bünyesinde kurulan kadın kooperatifinin kurulması ve her yıl düzenlenen festivallerle yerel üretimlerin gün yüzüne çıkmasına olanak sunulması nedeniyle de bölge halkının desteklediği bir aday. CHP’den anti-demokratik tutumu nedeniyle istifa eden Kılıç, Defne’de bir araya gelen sol güçlerin ortak adayı olarak ÖDP’den seçime girecek.

Haziran ‹syan›’yla Bat›kent’te 9 mahallede kurulan Mahalle Meclisleri, ortak muhtar adaylar›n› tan›tmak için bir sokak etkinli¤i düzenledi. Yaz boyunca binlerce kiflinin kat›ld›¤› yürüyüfller yapan Bat›kent halk› Meclisler arac›l›¤› ile park alanlar›na, ormanl›k alanlara sahip ç›kmaktan, yüksek gerilim hatt›ndan baz istasyonlar›na karfl› mücadeleye birçok konuda çeflitli etkinlik, eylem ve imza kampanyalar› düzenlediler. Yerel seçim döneminde ise “Mahallemizin sakini de¤il sahibiyiz” slogan›yla yola ç›kan Meclisler, yerel yönetime talip olmaya karar verdi. Yap›lan tart›flmalar, forumlar sonucunda mahalle meclisleri muhtarl›klara aday oldular. 10 fiubat’ta saat 13.00’de Bat›kent meydan›nda bir araya gelen Mahalle Meclisleri muhtar adaylar›n› tan›tt›lar. Mahalle Meclisleri; ‹lkyerleflim Mahallesi’nde Fecire Yazan, Kent-Koop Mahallesi’nde Hayati Ataç, Bat› Sitesi Mahallesi’nde Ali Fidan, Yeni Bat› Mahallesi’nde Ebru Bütüner, Ergazi Mahallesi’nde Emine Y›ld›z, Kardelen Mahallesi’nde Gül Akgül ve Ostim Mahallesi’nde Aygün Ayd›n’› muhtar aday› gösterirken, Turgut Özal Mahallesi’nde mevcut muhtar Suna Sezer ve U¤ur Mumcu Mahallesi’nde yine mevcut muhtar Ali Cenk’i destekleme karar› ald›lar.


11

SÖYLEŞİ 13 Şubat 2014 / 26 Şubat 2014

Halk›n Sesi

ORTAK SOL ADAY

AKP’nin geriletilmesini esas alan ve halk›n sa¤ adaylara mahkum edilmesini reddeden sosyalistler Ankara’da Ortak Sol Aday Meclisi’nde bir araya geldi. 8 fiubat’ta K›z›lay’daki bildiri da¤›t›m›yla çal›flmalar›n› pratik anlamda da bafllatan Meclis’in stratejisini, hedeflerini, program›n› ö¤renmek ve elefltiriler karfl›s›ndaki yan›tlar›n› almak üzere K›z›lay Sümer Sokak’taki merkez seçim bürosunu ziyaret ettik. Bizi Ankara’n›n “Kaya Abi”si karfl›lad›. Kaya Güvenç

ile birlikte demledi¤imiz çay›m›z› yudumlarken, tamam› bu sayfaya s›¤mayacak keyifli bir sohbet gerçeklefltirdik. Daha sonra birer birer Sekretarya üyeleri geldi büroya. Söyleflinin tam hali Sendika.Org’da. Söz; Ortak Sol Aday Özcan Kaya Güvenç, Halkevleri’nden Dilflat Aktafl, ÖDP’den Y›lmaz Eren ve Levent Hekim, TKP’den Metin Uçak ve EHP’den Ayflen Ece Kavas’ta…

‘Müdahale gücümüz ortakl›k ve cesaretten geçiyor’ ÇAĞLAR ÖZBİLGİN

Sosyalist sol Ankara’da ilk kez bu ölçekte ve Büyükşehir Belediye Başkanlığı gibi bir iddia ile bir araya geliyor. Bunun arkasındaki dinamikler ve bu çalışmanın amacı nedir? Kaya Güvenç: Sol hareketler geçmişten bu yana bir araya gelme alışkanlığına sahip. Önceki birliktelikler daha noktasal olaylardı. Ankara’daki Ortak Sol Aday çalışmasının başlıca özelliği; siyasi bir konuda, bir etkinliğin çok ötesinde bir ortaklığa ulaşmak ve bunu bir kampanyaya dönüştürmek. Bugünkü çalışmanın bir başka önemli noktası da güncel olarak solun bağımsız politikasını örgütleyebilme olsa gerek. KG: Tabi, mutlaka öyle. Siyasal hayatı geriye çekme, bir bütün olarak sağcılaştırma operasyonu var. Buna karşı sol “Hayır, ben varım” diyor ve bağımsız bir politika ortaya koyuyor. Türkiye’de sol saldırılara karşı bazı dönemlerde ürkek, çekingen davrandı. 12 Eylül 2010 Referandumu’ndaki “Hayır” çıkışı, sosyalist solun, kendisine

sol diyen liberal kesimle hesaplaşması açısından çok önemliydi. Bugün de solun bağımsız tavrını ortaya koymak, birçok kesime karşı utangaç tavrını kırıp daha kararlı olmasını sağlıyor. “Haziran İsyanı sandığa sığmaz” sözü direnişe katılan hemen hemen herkesin kabulü. Ortak Sol Aday çalışmasının direnişle kurduğu ilişkiyi nasıl görüyorsunuz? KG: Haziran direnişi olmasaydı Ankara’da ortak sol aday çalışması olur muydu sorgulamak lazım. Haziran İsyanı ülkedeki siyasi yelpazeyi, mozaiği tamamen değiştirdi, yeni anlayışlar getirdi. Ortak bir hedefe karşı kendi aralarındaki ikincil üçüncül konuları arka tarafa atmayı bilen, dayanışmayı gündeme getiren bir olaydı. Haziran İsyanı sadece iktidarı değil, bizi de büyük ölçüde etkiledi. Haziran İsyanı’ndan aldığımız en önemli veri, ortak sorunların ön plana geçip belirleyici bir unsur olmasıdır. Ortak Sol Aday çalışmasının ulaşmaya çalıştığı kesim, Haziran İsyanı’nda yer

alanlardır. Çalışmanız başlangıcını yaptı. Bundan sonraki süreç nasıl örülecek? KG: Çalışmalarımız şu ana kadar daha ziyade merkeziydi. Bildirge çalışmalarımızı tamamladık. Farklı örgütlere mensup insanlar somut bir konuda güzel bir ekip çalışmasına imza attı. Planlamamızı yaptık. Bundan sonra ilçelerdeki çalışmalarımızı hızlandıracağız. Tabi güncel siyasete yönelik müdahalelerimiz pratik alanda da sürecek. Keyifli bir atmosfere giriyoruz. Bu çalışmada toplumsal muhalefetin diğer bileşenleriyle nasıl bir ilişki kurulacak? KG: Türkiye solunun hayat bulduğu emekçi sınıfların örgütleri bizim dışımızda değil aslında. Onların talepleri üzerinden hareket ediyoruz. Örneğin bildirgemize örgütlü hekim, mühendis ve mimar arkadaşlarımız desteklerini sundu. Biz herkesin kapısını çalıyoruz ve herkese şunu söylüyoruz: Biz aklınıza ve yüreğinize hitap edeceğiz. Onların düşüncelerini almak, düşüncele-

rimizi aktarmak hem seçim hem daha sonrası için önemli. “Yalnızca oy oranı ve seçim ile düşünülemeyecek bir siyasi müdahale” olarak tanımlıyor çalışmasını Ortak Sol Aday Meclisi. Bunun siyasete olan etkileri nasıl değerlendirilebilir? KG: Türkiye’deki iktidar, sistem, kapitalizm krizi giderek derinleşiyor. Çok büyük ve birkaç seneye yayılacak bir krizle karşı karşıyayız. Bugünkü yapımızla krizi derinleştirecek müdahaleyi yapabilir miyiz, o gerçekten bir soru işareti. Biz, emekçi sınıflarla ne kadar iç içe olabilirsek, ne kadar örgütlenirsek müdahale gücümüz o kadar artacaktır. Daha büyük bir ortaklık ve cesaret gerekiyor. Şu an yaptığımız her çalışmanın buna katkısı olduğunu biliyorum. Haziran İsyanı’nda kimi tartışmalar bir anlamda örgütsüzlüğe davetti. Oysa örgütlenmek isyana engel değildir, isyanı somut ve sonuç alıcı mecraya sevk etmeyi sağlar. Ortak Sol Aday çalışması aynı zamanda örgütlülüğün daha olumlu sonuçlar doğuracağına inanan anlayışı da pekiştirecektir.

‘HAZİRAN’DA ÖZNELEŞEN HALKA 40 YILLIK FAŞİSTİ KURTARICI DİYE SUNAMAZLAR’ Meclis kimlerden oluşuyor ve çalışmalarını nasıl yürütüyor? Ayşen Ece Kavas: Süreci başlatan örgütler dışında Mecliste sendika ve meslek odalarının yöneticileri, akademisyenler, gençler, kadınlar ve forumlardan insanlar var. Sekretarya ise TKP, ÖDP, EHP ve Halkevleri temsilcilerinden oluşuyor. Yılmaz Eren: 8 Şubat Cumartesi başlamış olduk. Bildirimiz, afişimiz, pankartlarımız, ses araçlarımız hazır. Kadın ve gençlik alanlarında çeşitli planlamalar oldu. Üniversitelerde Öğrenci Kolektifleri, GençDer, Fikir Kulüpleri Federasyonu ve Gençlik Muhalefeti’nin içinde olduğu toplantılar oldu. Bildiğimiz kadarıyla 15 Şubat sonrası kendi özgünlüklerinde seçim çalışması yürütmeyi planlıyorlar. Merkezde Propaganda Çalışma Grubu, Bildirge Çalışma Grubu var. İlçelerde toplantılar başlıyor, seçim büroları tutuluyor, programlar belirleniyor. Kaya Güvenç ile büyük buluşmalar yapacağız. Sekretarya’nın görevi tüm bunların koordinasyonunu yürütmek. Ortak Sol Aday’ın belirlenmesi süreci nasıl yaşandı? Dilşat Aktaş: Esas olan ortak, sosyalist, halkçı bir yerel yönetim programını Haziran İsyanı’nın kent hakkı, söz hakkı, özgürlük gibi temel taleplerini ifade edebilecek bir tavrı ortaya koyabilmekti. Aday herkes olabilirdi, birikimi ile Kaya Güvenç oldu. “CHP Mansur Yavaş’ı çıkarmasaydı Ortak Sol Aday girişimi olmazdı” eleştirisi hakkında ne düşünüyorsunuz? Levent Hekim: Katılmıyoruz. Devrimciler, Gezi’den ders çıkarmayanlara, emekçi halk kitlelerini sağa mahkum bırakmaya çalışanlara Gezi’nin açtığı yoldan müdahalede bulundu. Dilşat Aktaş: Hopa’da, Kemalpaşa’da, Defne’de Mansur Yavaş yok ama sol aday çalışmamız var. CHP’yi desteklemek gibi bir zorunluluğumuz hiç olmadı. İsteseydiler

Bu müdahale 30 Mart sonrasında halkın öznesi olduğu siyasal süreçleri güçlendirerek ilerletmeyi hedefliyor. Diğer yandan seçim sürecinin ciddi çalkantılara gebe olduğu düşüncesiyle çabamızı halkın direniş mevzilerini güçlendirmenin aracı olarak da görüyoruz. Yani Haziran İsyanı’nın sandığa sığdırılamayacağı gibi, ortak aday etrafında gerçekleşen solun ortaklığının da sandığa sığmayacak sonuçlarının olacağını da düşünüyoruz.

Biz kendimiz yöneteceğiz sosyalistlerle ittifak yapabilmeleri mümkündü. Mansur Yavaş tercihi bir politik yönelimi, projeyi temsil ediyor ve buna tavır alınması zorunludur; ancak bu aynı zamanda sosyalistlerin sol kitleleri kendisine çekmesinin bir fırsatıdır da. Metin Uçak: Devrimcilerin başkentte bir bağımsız adayla çıkması başlı başına bir sinerji yaratır. İkincisi; CHP Haziran’dan sonra kendisini bu eylemleri yapan insanlarla özdeş mi hissetti, yoksa kendisini daha mı sağa götürdü? Yavuz hırsız ev sahibini bastırır. CHP yavuz hırsızdır. Ayşen Ece Kavas: Bir de yıllardır diyorlar ki “Sol niye birleşmiyor?”. Buyurun birleştik. Bu eleştirilerde bulunan arkadaşlarımızı da bu olumlu noktaya davet edelim. Tam bu noktada CHP tabanından gelen “Gökçek’in elini güçlendiriyorsunuz?” söylemi öne çıkıyor… Metin Uçak: Biz Gökçek ya da

Erdoğan nefretimizle ilgili bir şey kanıtlamak zorunda değiliz. CHP, bizimle birlikte sokağa çıkan, kavga veren insanların bir kısmına kendi cellatlarına aşık olmayı öneriyor. Bu kabul edilemez. Dilşat Aktaş: Bizler Gökçek’in elini güçlendirmek bir yana kabusu olduk. Bizim yüzümüzden sokağa çıkamaz oldu. Bugün bu kadar yıpranmış ve ipliği pazara çıkmışsa devrimcilerin mücadelesinin belirleyici rolü var. Gökçek’in her seferinde belediyeyi kazanmasında CHP’nin seçim taktikleri sorumludur. Bu defa da aynı şeyi yaptılar. “Gökçek mi Mansur Yavaş mı” sorusu, “Kırk katır mı kırk satır mı” sorusundan farklı değildir. Katırcının elini mi güçlendirelim satırcının mı? En iyisi biz kendi elimizi güçlendirmeye bakalım dedik. Ortak Sol Aday çalışmasında HDP’nin yer almaması da bir diğer tartışma konusu.

Yılmaz Eren: HDP’li arkadaşlarımız tüm Türkiye’de seçimlere HDP çatısı altında gireceğini, bizim de onlarla işbirliği yapmak istiyorsak HDP çatısı ve adayını kabul etmemiz gerektiğini söylediler. HDP konusunda bize gelecek eleştirilerin muhatabı biz değiliz. Dilşat Aktaş: Tüm solun ortak adayını çıkarmayı gerçekten çok istedik ve bunun için çabaladık. Bir model üretebilirdik ve buna ihtiyaç da var. Solun eşit bir güç birliği için iyi bir fırsattı ama eşitlerin ittifakı fikri HDP’li arkadaşlara anlamlı gelmemiş olacak ki, HDP çatısı altında seçime girmemizi şart koştular. Böylece onlar olmadan yola devam etmek zorunda kaldık. Seçimlere 1,5 ay kaldı. Ortak Sol Aday çalışmasının stratejisi ve hedefi nedir? Bu çalışmada Melih Gökçek ve Mansur Yavaş belediyeciliği nerede duracak? Metin Uçak: Mansur Yavaş’ı

sosyal demokrat yapmaya çalışıyorlar ama Yavaş ilk boşlukta “Yaklaşık 10 milyon profesörlük bir bilgisayar yapacağız” diyor. Türkiye’de sağ akıldışıdır, spekülatif şeyleri söyler. Biz topluca bu sisteme karşı bir mücadele yürütüyoruz. Karşı çıktığımız zihniyettir. Dilşat Aktaş: Haziran İsyanı’nda özneleşme yolunda büyük bir adım atan kitlelerin önüne kurtarıcılar sunulmasına itiraz ettik. Burada 20 yıllık Gökçek rezaletinden kurtulmanın yolu olarak “kurtarıcı” olarak halka CHP tarafından dayatılan 40 yıllık faşist, piyasacı Yavaş’tır. Oysa biz doğrudan demokrasinin adresini işaret ediyor, “Tek yol sokak” diyoruz. “Kimse bizi kurtarmaya veya bize kurtarıcı bulmaya kalkışmasın, ‘Biz Kendimiz’ hallederiz” diyoruz. “Söz yetki karar iktidar halka” veya “Üreten biziz, yöneten de biz olacağız” şiarlarımızın güncel vurgusu olarak “Biz kendimiz” diyoruz.

“Yalnızca oy oranı ve seçim ile düşünülemeyecek bir siyasi müdahale” olarak tanımlıyor çalışmasını Ortak Sol Aday Meclisi. Bunun siyasete etkileri nasıl değerlendirilebilir? Levent Hekim: Bu sürecin Türkiye solu açısından ideolojik keşmekeşin sadeleşeceği, referandum gibi safların yeniden netleşeceği bir dönem olduğunu düşünüyorum. Üçüncü, bağımsız, devrimci bir yolu seçenlerin duruşunun gelecek dönem açısından önemli olduğunu düşünüyorum. Metin Uçak: 12 Eylül rejimi Haziran Direnişi ile psikolojik olarak bitmiştir. Yeniden toplumsallaşma şansı ortaya çıktı. Solun önünün çok açık olduğu bir dönem görüyorum. Bundan sonrası, bundan öncesinden kolaydır. Dünya ölçeğinde burjuvazi ideoloji üretemiyor. Türkiye’de de rejim krize girdi burjuvazi açısından. Bizim bildiğimiz çok temel bir laf var: Rejimin krizini derinleştirmek görevi. Rejimi değiştiremiyorsak, alaşağı edemiyorsak, bu krizi derinleştirebiliriz. Bizim Ankara’da bulduğumuz yol Ortak Sol Aday çalışmasıdır. Dilşat Aktaş: Türkiye ciddi bir siyasal sürece giriyor. AKP, iktidarını kaybetme gerilimi yaşıyor. Egemenler arası çatışma daha da görünürleşti. Halkın her durumda sokakta yanıt vermesi önemli. Seçim sürecinde de sonrasında da sokak belirleyici olacak. Stratejik hedefimiz; sokağı, halk hareketini ve emek hareketini güçlendirmek, süreci devrimci bir sürece dönüştürmektir.


ÜRET EN BİZİZ YÖNET EN DE BİZ O LACAĞIZ 30 Ocak 2014 / 12 Şubat 2014

12 Halk›n Sesi

DNS’yi değ il iktidarı değ iştir K

anun değişikliği başlığında bahsi bile geçmiyor. Yasanın adı şu: Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Tasarı. “Bazı Kanun” diye anılan yasalardan biri, internet içeriklerinin sansürlenmesine yarıyor. Satır aralarında özgürlüklerine saldırıyı okuyan halk, 8 Şubat’ta İzmir, Ankara ve İstanbul’da “İnternetime dokunma” diyerek eylem yaptı. Ankara’da Güvenpark’ta buluşan eylemciler, “Sansürün ecele faydası yok” dedikleri bir basın açıklaması yaptı. “Hırsızlığınızı, yolsuzluğunuzu sansürleyemezsiniz” diyen Ankaralılar, İstanbul’daki direnişe de selam gönderdi. İstanbul’da internet üzerinden örgütlenerek Taksim Meydanı’nda bir basın açıklaması yapmak isteyen binlerce kişi daha eylem saati olan 19.00 gelmeden 15 dakika önce polis saldırısına uğradı.

İstiklal Caddesi, caddeye çıkan ara sokaklar, Cihangir ve Gezi Parkı civarında direniş başladı. Saatler süren saldırı ve direnişte pek çok kişi yaralandı, kimi eylemciler gözaltına alındı. Eylemciler, sokakları Gezi İsyanı’nın patladığı 31 Mayıs’takine benzer yazılamalarla donattı. Polis bir apartmanın içine gaz bombası attı. Gözaltına almaya çalıştığı direnişçileri, diğer direnişçiler polise vermedi. Eylemciler polisin fiziksel, gazlı, plastik mermili saldırılarına havai fişeklerle yanıt verdi. Kurulan barikatlara Gezi’de öldürülenlerin isimleri verildi. Bir TOMA’ya Berkin’in ismi yazıldı. Eylemle, isyana internet üzerinden pek çok slogan da eklenmiş oldu: “Mesele 3-5 Megabyte değil”, “Server kasıyor”, “İnternet çok yavaş hükümeti indiremiyoruz”, “Sağlam sansür”, “Error 404 Democracy not found”, “DNS’i değil iktidarı değiştir”, “Ya internet ya kıyamet”…

Mahallemize katiller ve hırsızlar giremez! ‘Farklı görüşlere saygı duyun’ diyen AKP’lilere, onlara seçim çalışması yaptırmayan ve sokakları dar eden Halkevcilerden yanıt: ‘Farklı görüş dediğiniz bizi, arkadaşlarımızı öldürüyor. Saygı duymuyoruz!’

A

KP, özellikle Haziran İsyanı’nda öne çıkan merkezlerde, seçim çalışması yapamıyor. Gezi’de öldürülenleri, gaz fişeği ile vurulduğu için aylardır uyuyan Berkin’i, Gezi’de yaralananları hatırlatmak üzere seçim stantlarına giden direnişçiler, AKP’den arkadaşlarının hesabını soruyor. Sokakları AKP’ye dar ediyor. KADIKÖY BİZİM, KATİLLERE BIRAKMAYIZ Kadıköy Yeldeğirmeni’nde 2 Şubat’ta stant açan AKP’liler, Ali İsmail Korkmaz’ın ve yolsuzlukların hesabını sormak için gelen Halkevleri ve ÖDP üyelerine saldırdı. Bir AKP’li bıçak çekti. Direnişçi Kadıköy halkı eyleme sahip çıktı. Çevik kuvvet korumasına rağmen AKP’liler Kadıköy’ü terk etmek zorunda kaldı. KORKACAKSIN, TİTREYECEKSİN Direnişin kilit bölgelerinden Dikmen’de 8 Şubat’ta AKP seçim çalışması yapmak için

dört büro açtı. Halkevciler, Dikmen Caddesi’ndeki seçim bürosuna giderek seçim aracının üzerine “Korkacaksın, titreyeceksin, yıkılacaksın, adi hükümet” ve “Hırsız Gökçek” yazılı pullar yapıştırdı. Halkevciler, Ethem Sarısülük’ün katillerinin Dikmen’de çalışma yapamayacağını, Dikmenlilerin buna izin vermeyeceğini söyledi. Bir seçim aracı daha halkın sokaklarından kovuldu. SEÇİM ARACININ LASTİKLERİ İNDİRİLDİ Anadolu’da direnişin en yoğun katılımla gerçekleştiği ve en uzun sürdüğü illerden biri olan Eskişehir’in Emek Mahallesi’nde, mahalle gençleri AKP’li adayın seçim aracına yazılamalar yaptı. 7 Şubat’taki eylemde arabanın lastiklerini indiren gençler, araca “Ali İsmail Korkmaz”, “Eskişehir Emek Mahallesi’nde sizleri istemiyoruz katil köpekler”, “Hırsızlar” yazdı. GÖKÇEK’İN BÜROSUNDA ŞENLİK Ve Kızılay… Direnişin ana meydanlarından birinde Ankara

Büyükşehir Başkanı ve adayı Melih Gökçek Meşrutiyet Caddesi’nde bir seçim bürosu açtı. 7 Şubat’ta Halkevciler, oradaydı. Büro, “Korkacaksın, titreyeceksin, yıkılacaksın adi hükümet” yazılı Ali İsmail Korkmaz stickerlarıyla donatıldı. “Tek eksik transformers”, “Doğalgaz artık ucuz, bir de boğaz geliyor”, “Ankara’nın altyapısı tamam, sıra yürüyen merdivenlerde”, “Ankara’da trafik rahat, tek eksik saat kuleleri” yazılı dövizler asıldı. Bir de not düşüldü: “Artık yeter, bu pisliği halk temizler!” Bir yandan da basın açıklaması yapıldı ve AKP’lilerin seçim çalışması yapacakları yerlere giderken dikkat etmesi gerektiği konusunda uyarı yapıldı. Eylem nedeniyle çıkan arbedede Halkevcilere duraklarda bekleyenler alkışları ile destek verirken, Melih Gökçek’in seçim bürosunu polis korudu. Güvenlik Şube amirinin, “Niye gelip kirletiyorsunuz? Ben gelip sizin derneğinizi boyasam ne olacak?” diye sorduğu Halkevciler “Orası sizin derneğiniz mi?” deyince,

Melih Gökçek’in K›z›lay’daki seçim bürosu. Halkevciler, katillerden, h›rs›zlardan hesap soruyor... polis amiri çaresizce söylendi: “Allah Allah…” ‘FARKLI GÖRÜŞÜNÜZE SAYGI DUYMUYORUZ’ Gezi İsyanı’na kent talanının doğrudan mağdurları olarak ayrı bir öfkeyle sarılan Sarıyer halkı da 6 Şubat’ta AKP stantlarını bastı. Her hafta kurulan pazara gelerek seçim propagandası yapan AKP’nin standına

Befliktafl’ta katilin ad› gizlenmeye çal›fl›l›yor. AKP’nin seçim stand›n› liselilerden polis koruyor

giden Sarıyer Halkevleri üyeleri Hasan Ferit Gedik’i, Ali İsmail Korkmaz’ı sordu. AKP’nin seçim aracına direnişçilerin fotoğraflarını asan Halkevciler AKP örgütçülerinin engellemeleri ile karşılaştı. Bir AKP’li “Farklı görüşlere saygı gösterin” deyince Halkevciler, “Farklı görüş, bizi, bizim arka-

daşlarımızı öldürüyor. Saygı duymuyoruz” diye yanıt verdi. 7 Şubat’ta Sarıyer Belediye Başkan adayı Sedat Özsoy esnaf ziyaretine gittiği Büyükdere’de Halkevciler tarafından karşılandı. Özsoy’un geçiş güzergahına ve Büyükdere esnafının camlarına “Yağmacılara, talancılara artık yeter” afişleri asan Halkevciler, cuma namazına geldiği

Büyükdere Camii’nin etrafında yoğun polis önlemi aldırmak zorunda bıraktı. Özsoy, namazın ardından esnaf ziyaretini iptal etmek zorunda kaldı. LİSELİLER NEFES ALDIRMADI Direnişin kalbi Beşiktaş’ta da AKP’ye 11 Şubat’ta liseliler nefes aldırmadı. Abbasağa

Liseli Forumu Beşiktaş’ta stant açan AKP’nin standını kaldırmak istedi. Araya çevik kuvvet girdi. Liselilere sahip çıkmak isteyen direnişçi Beşiktaş halkı polis engeli ile karşılaştı. 12 kişi gözaltına alındı. Beşiktaş’taki saldırı aynı günün akşamında Abbasağa Forumu’nun çağrısı ile protesto edildi.

Sar›yer’de AKP’nin seçim arac›nda Hasan Ferit Gedik’in foto¤raf› as›l›...


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.