200

Page 1

A-PDF Merger DEMO : Purchase from www.A-PDF.com to remove the watermark

16 Ocak 2014• 1,25 TL

Y›l 8 • Say› 200

SAGLAM CUVALLADILAR Ac›rsan›z, ac›nacak hale düflersiniz

Yolsuzluk operasyonunda, “büyük patron” Tayyip Erdo¤an etraf›ndaki çember daral›yor. S›ra Bilal’in ve Tayyip’in kaset, foto ve tapelerinde

...Türkiye halkları için de bu “it dalaşı” kendiliğinden güzel günler getirmeyecek. Tam tersine yeniden istihkam edilen egemenler cephesi emekçi halklara karşı yarım kalmış saldırıların tamamlayıcısı olacak... Sf. 3

AKP hem El Kaide ba¤lant›lar›n›n hem de Paris ve Roboski katliamlar›ndaki rolünün iffla olmas› ile Kürtler ve dünya karfl›s›ndaki kredisini yitiriyor

‹fl yoksa direnifl var

Haziran ‹syan›’n›n ard›ndan flimdi de yolsuzluklar›, Kürt halk›na ve komflu Suriye’ye yönelik katliamlardaki rolü pefl pefle iffla olan AKP bütünüyle gayri meflru bir iktidar haline geldi. Yarg›ya, polise ve bürokrasiye yönelik düzenlemeler de durumu kurtarm›yor, aksine kötülefltiriyor. Çuvallayan AKP sokaklarda, meydanlarda, reklam panolar›nda halk›n hesap soran cesur ve yarat›c› eylemlerinden kaçam›yor

Çürümüfl iktidara ‘Sa¤lam’ direnifl

P›nar Çelik Arpac›

2

sf

Kader Erten’in 14 yafl›ndaki gölgesi üzerimize düflüyor

Ferda Koç

Koflullu deste¤in mant›¤›

4

A. Can Do¤ruer

sf

4

sf

AKP - Cemaat çat›flmas› ve yeni ittifak aray›fllar›

8

Tufan Sertlek

sf

K›dem tazminat›n›n hat›rlatt›klar›

Cerrahpafla T›p Fakültesi Hastanesi'nde tafleron çal›flan DevSa¤l›k ‹fl üyesi 11 iflçi önce rotasyonla, Beyaz›t kampsüne gönderildi. Beyaz›t Kampüsü'nde flirketin ihalesinin bitmesi üzerine iflyerlerine geri dönmek isteyen iflçiler ifle geri iade edilmeyince, hastane önüne direnifl çad›r›n› kurdu. § S.8

Mehmet Ümit Erdem

11

sf

Yarg›n›n krizi halkla de¤il

Halk›n muhtarlar› var Haziran İsyanı’ndan forumlara, forumlardan Halk Meclislerine “Yaşamımız ve yaşadığımız yer hakkında söz ve karar hakkı bizimdir” diyenler yerel seçimlere halkın muhtar adayları ile katılıyor 2014 yerel seçimleri, sonuçlar› sadece kendisinden sonra gelecek Cumhurbaflkanl›¤› ve genel seçimleri etkileyecek olmas› nedeniyle de¤il, art›k giderek derinleflen siyasal krizin alaca¤› boyut ve Erdo¤an’›n dolay›s› ile AKP’nin gelece¤i aç›s›ndan çok kritik. Tam da bu nedenle süreç yerel seçim ezberi ile ilerlemiyor. Egemenler aras› iktidar çat›flmas› aç›k bir savafla dönüflürken tüm siyasi aktörler yerel seçimlere dair konum al›yor.

Haziran ‹syan›’ndan direnifl forumlar›na tafl›nan do¤rudan demokrasi deneyimini a盤a ç›karan, kendi yaflam›, yaflad›¤› mahallesi, kenti ve ülkesi hakk›nda söz ve karar hakk› talep etti¤ini isyan› ile gösteren Türkiye halklar› için halk›n ba¤›ms›z ç›karlar›n› savunmaya dayanan örgütlenmeler her zamankinden önemli. Kendi karar ve yönetme organlar›n› oluflturmak da. Yerel forumlarda a盤a ç›kan do¤rudan

demokrasi deneyiminin, hak mücadelelerinin ve halk örgütlenmelerinin kurumsallaflmas› aç›s›ndan ve bunlar›n temsiliyet biçimlerinden biri olarak muhtarl›klar önemli bir olanak sunuyor. ‹flte ülkenin dört bir yan›nda bafllayan “halk›n muhtarlar›” çal›flmalar› bu kurumsallaflma ve örgütlenme çabas› içinde öne ç›k›yor. Bu say›m›zda konumuz Ankara’dan Dikmen ve Bat›kent’te süren muhtarl›k çal›flmalar›.

Halkevleri seçim afifli

Ahmet Atakan halk›n evinde yaflayacak Hatay Halkevi "Güneyin üç fidanı"nı Halkevi Ahmet Atakan Kütüphanesi'nde yaşatacak. Bir aydır Ahmet Atakan'ın arkadaşları, yoldaşları ve Armutlu halkının tadilatını yaptığı Ahmet Atakan Kütüphanesi 17 Şubat'ta açılacak. Ahmet Atakan Kütüphanesi'nde Ali İsmail Korkmaz ve Abdulah Cömert'in isimlerinin olduğu salonlar da bulunacak. Kütüphane için ihtiyaç listesi yayımlayan Halkevciler tüm direnişçileri dayanışmaya bekliyor. İhtiyaç listesi: Kitap, kitaplık, yazı tahtası, masa-sandalye, kırtasiye malzemeleri, bilgisayar, hard disk, kamera, fotoğraf makinesi, sinevizyon, klima, perde ve mutfak araç-gereçleri. İletişim: 0507 774 75 67

‘‹nternetime dokunma’ AKP taraf›ndan meclise sunulan taslak, internette sansürü derinlefltiriyor. Teklif yasalafl›rsa internette “uygunsuz” olarak belirlenen herhangi bir içerik mahkeme ya da T‹B Baflkan› taraf›ndan an›nda kald›r›labilecek. Düzenlemeyle alternatif eriflim yollar› da kald›r›lmak isteniyor. Sosyal medyadan, sansüre karfl› ‘internetime dokunma’ slogan›yla birçok ilde 18 Ocak’ta soka¤a ç›kma ça¤r›s› yap›ld›.

Katilleri birlikte kollad›lar Bugün birbirlerini paralel devlet olmak ve otoriterleflmekle suçlayarak çat›flan AKP ve Cemaat, kontrgerilla ayg›t›n›n yeniden yap›land›r›lmas› sürecinde birlikte hareket etmifl, Hrant Dink'i birlikte öldürmüfl, tetikçileri birlikte kollam›flt›. 7 y›ldan bu yana her 19 Ocak'ta "Hepimiz Hrant'›z" diyenler, 19 Ocak Pazar yine Hrant'› anacak, kardefllik sloganlar›n› hayk›racak.

AKP savafl suçu iflliyor ‹HH ve El Kaide operasyonlar›yla, cihatç› çetelerle iliflkisi gözler önüne serilen AKP hükümeti savafl suçu ifllemeye devam ediyor. Hükümetin besledi¤i cihatç› çeteler Hatay’da bir kifliyi katletti. Katil çetelerin varl›¤› bölge de huzursuzluk yarat›yor. Hatay halk› ise AKP hükümetini uyard›: “Katil çetelerden gelecek en ufak bir sald›r›n›n sorumlusu Vali Lekesiz, D›fliflleri Bakan› Davuto¤lu ve Baflbakan Erdo¤an’d›r." § S.5


2

KİBELE 16 Ocak 2014 / 29 Ocak 2014

Halk›n Sesi

Muhtarıyla azasıyla kadınlar yönetime aday Nurcan Altunkaya, Hopa-Kemalpafla’n›n en büyük mahallelerinden biri olan Cumhuriyet Mahallesi’nin muhtar aday›. Kemalpafla Halkç› Yerel Yönetim Meclisi flimdiki Cumhuriyet Mahallesi muhtar› fienol Çelik’i Belediye Baflkan› yapmaya haz›rlan›rken Meclis içindeki kad›nlar iki kat heyecanl›. Çünkü kurduklar› kad›n meclisleri ile Cumhuriyet Mahallesi’nin muhtarl›¤›n› almaya haz›rlan›yorlar. Üstelik azalar da kad›n. Nurcan’a neden aday oldu¤unu

Hopa-Kemalpaşa’nın en büyük mahallelerinden biri olan Cumhuriyet Mahallesi’nde muhtar adayı da, azaları da, çalışma ekibi de kadın… ve listesinin tamam›n›n neden kad›nlardan olufltu¤unu sordu¤umuzda: “Mahallelerde ve yerel yönetimlerde kad›nlar›n söz ve karar hakk› için muhtarl›¤a adayl›¤›m›z› koyduk” diyor. Kemalpaflal› kad›nlar› HES’lere karfl› mücadeleden, çayda kota ve kontenjana karfl› yol kesme eylemlerinde att›klar› “Üreten biziz yöneten

Kader Erten’in 14 yafl›ndaki gölgesi üzerimize düflüyor 11,5 yaşındaki Kader’in sınıftaki boş sırası Milli Eğitim’imiz tarafından fark edilemez miydi? 11,5 yaşındaki Kader’in imam nikahını kıyan imam hakkında Diyanet bir soruşturma açsa; başka imamlar baş ka Kader’lerin nikahını o kadar rahat kıyabilir miydi? Haber bültenleri yine bir kadın ölümünden bahsediyor. Bu kez haberi ana haber bültenlerine taşıyan kadının öldürülme şekli, öldükten sonra cebinden çıkan koruma kararı ya da dramatik hayat hikayesi değil. Öyleyse nasıl oldu da bir kadın ölümü ana haber bültenlerinde kendine yer buldu diye soruyoruz kendi kendimize. Sonradan ayrıntıları aktarıyor haber sunucusu: “Siirt’in Pervari İlçesi’ne bağlı Düğümcüler Köyü’nde, 11,5 yaşında imam nikâhıyla evlendirilen ve 12,5 yaşında anne olan 14 yaşındaki Kader Erten, erken doğumla dünyaya getirdiği ikinci bebeğinin ölümünün ardından, evinde tabancayla vurulmuş halde ölü bulundu.” Kader Erten’den “çocuk gelin” diye bahsedilen haberin devamında küçük Kader’in düğününden görüntüler izletiliyor seyirciye. “Çocuk gelin” diyorlar, 14 yaşında, ölmüş mü öldürülmüş mü, belli olmayan Kader için. Oysa çocuktan gelin olur mu? İlk önce bu soruya cevap vermeli seyirci. Cevabımız “hayır olmaz” ise bu durumda “gelin” kelimesinin pozitif anlamını bir kenara bırakıp bu durumun hukuki tanımı olan çocuk P›nar Çelik istismarından bahsetmeliyiz. Ya da Arpac› bir toplumsal olgu olarak “çocuk Eskiflehir Barosu evliliği” gibi bir tanımlama kullanKad›n Hukuku malıyız. Komisyonu Baflkan› Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı verilerine göre, Türkiye’de her 100 evlilikten 8’i, 18 yaşın altında, yani çocuk yaşta gerçekleşiyor. Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü (KSGM) bünyesinde kurulan “Erken Yaşta Evlilikler Birimi”, çocuk yaşta evlilikleri önlemeyi amaçlıyor. Ancak kurulduğu günden beri somut bir adım atmadığı gibi henüz tam olarak ne yapacağına dair bir yol haritası bile çizemiyor. Yani ülkemizdeki birçok kurum gibi “kurulmuş olmak” için kurulu, öylece duruyor. KSGM bünyesinde kurulan “Erken Yaşta Evlilikler Birimi” küçük Kader’in kaderini değiştirebilir miydi? Ya da henüz 11,5 yaşında olan Kader’in sınıftaki boş sırası Milli Eğitim’imiz tarafından fark edilemez miydi? 11,5 yaşındaki Kader’in imam nikahını kıyan imam hakkında Diyanet İşleri Başkanlığı bir soruşturma açsa; başka imamlar başka Kader’lerin nikahını o kadar rahat kıyabilir miydi? Kader’in anne, babası ve imam nikahlı kocası hakkında, daha o ölmeden Siirt Cumhuriyet Başsavcılığı bir hazırlık soruşturması başlatsa durum ne olurdu? Kader’in düğününü duyan köy halkı bu durumu kınasa, “11,5 yaşında çocuk evlenir mi a komşular” deseler, köy halkından başkaları böyle çocuklara düğün dernek kurar mıydı? Hukuk ne işe yarar. Hak kimin için var. Mesela Kader’in çocukluğunu yaşama hakkı var mı? Onun bu hakkı kullanmasını ne sağlayacak? Yoksa hukuk bu günlerde sıkça duyduğumuz siyasal kavgalara araç olmaktan başka bir işlev kazanabilir mi? Çocuk istismarı karşısında etkin ve caydırıcı bir cezalandırma sistemi kurabilecek miyiz? Belki bu soruları sordukça cevaplar bulacağız. Bizim bulduğumuz cevaplarca Kader’ler yaşayacak. Belki Kader’lerin eğitim hayatını bitiren 4+4+4 eğitim sistemi, “çocuk gelin” sıfatının sevimliliği, cezasız kalan imamların kıydığı nikahlar, sorgulanmayan toplumsal davranış biçimleri bu sorularla bir son bulacak. Çocuklara zorla giydirilen gelinliklerin bir kefene dönüşmemesi bir temenni değil, vicdan, adalet ve mücadele meselesidir.

de biz olaca¤›z” sloganlar›ndan, kitlesel 8 Mart eylemlerinden, fliddete, taciz ve tecavüze sokakta verdikleri yan›ttan tan›yoruz. Nurcan da, aza listesi de direniflin ve kad›n mücadelesinin içinden. fiimdi bu mücadeleci kad›nlar “Yaflam alanlar›m›zda bizim de söz ve karar hakk›m›z var” diyerek yola ç›-

k›yorlar. Hem belediye baflkanl›¤› hem de muhtarl›k çal›flmas›nda, kad›nlar›n taleplerini belirlemek, mahallelerinde ve beldede süre giden seçim çal›flmalar›na kad›nlar›n da rengini vermek ihtiyac›ndan do¤mufl kad›n meclisleri fikri. Ev ev dolaflmaya bafllayan kad›n muhtar ve azalar önce kad›nlara soruyor “Nas›l

bir mahallede yaflamak istiyoruz?” diye. Çay zamanlar› uzun saatler çal›flan çay üreticisi kad›nlar›n ya da ücretli ifllerde çal›flan kad›nlar›n ortak sorunu çocuklar›n› b›rakacaklar› bir kreflin olmamas›. Krefl talebi Nurcan’›n ilk vurgulad›¤› sorunlardan biri. Bir di¤eri ise yaz›n çayda, çarfl›da, yaylada bir araya gelen kad›nla-

r›n k›fl aylar›nda bir araya gelebilece¤i, kültürel, sanatsal faaliyetlerde bulunabilecekleri, birlikte üretebilecekleri bir sosyal alanlar› olmamas›. Cumhuriyet Mahallesi’nden kad›nlar bu talepleri birlikte mücadele ederek hayata geçirmenin haz›rl›klar›n› yap›yor.

2014 hesap sorma y›l› olacak Kadın düşmanlığına, yolsuzluğa, AKP’ye “Artık yeter” diyen kadınlar kutuları, şemsiyeleri ve balonlarıyla Türkiye’nin dört bir yanında yeni yılı eylemlerle karşıladılar ‹zmir

Ankara

TU⁄ÇE ÖZÇEL‹K

İ

ktidarı boyunca gerici, piyasacı AKP’ye karşı mücadele eden kadınlar yeni yılın ilk günlerinde de Türkiye’nin dört bir yanında kutuları, şemsiyeleri, balonlarıyla AKP’nin kadın düşmanlığına, yolsuzluklarına, gericiliğine karşı sokağa çıktı. “2014 hesap sorma yılı olacak” diyen kadınlar, daha 1 Ocak’ta öldürülen 3 kadının, bugüne kadar erkek şiddetiyle öldürülen kadınların ve AKP’nin kadınların emeğinden çalarak doldurduğu kutuların hesabını sordu. Daha önce İstanbul, Çanakkale ve Ankara Mamak’ta AKP ve Halk Bankası binaları önünde eylemler yapan Halkevci Kadınlar, İzmir, Ankara, Eskişehir, Antakya, Adana, Kocaeli ve Mersin’de

de AKP’nin talan ve yağma düzenine, açığa çıkan yolsuzluklara karşı yürüdü. Ankara ve Antakya’da direnişin meydanları Güvenpark ve Uğur Mumcu, kadınları ağırladı. Mersinli kadınların hedefinde Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı vardı. Kadınlar eylemlerde,

erkek şiddetine, tacize ve tecavüze maruz kalan kadınları, korunma talebi reddedildiği için sokak ortasında öldürülen kız kardeşlerini hatırlattılar. AKP’nin, Kadın İstihdam Paketi’yle kadınları daha da güvencesizleştirmek istediğini, emeklerinden çalarak, yaşam alanlarını talan ederek

patronların ceplerini doldurduğunu söylediler. Kadınlar önümüzdeki yerel seçimlerde kapılarını çalacak olan AKP’lilere de seslenmeyi unutmadı. Haziran İsyanı’yla Türkiye’nin birçok kentinde mahallelerini yönetmeye aday olan kadınlar, “Kadına yönelik şiddetle mücadele etmeyen, direniş-

Antakya

çilere vahşice saldıran, kadınları taciz eden polise “destan yazdılar” diyenlere, Alevileri asimile etmek için cami-cemevi projelerini bizlere dayatanlara oy vermiyoruz” dediler. Yerel yönetimlerde kadınların söz ve karar hakkı için Halkın Kadın Muhtar Adayları çalışması yürüten Halkevci Kadınlar, kadınları, sadece eş ve anne olarak gören kadın düşmanı politikaları uygulayan, kadınları yönetim kademelerinden ve karar mekanizmalarından uzaklaştıran iktidara karşı mücadeleyi sürdüreceklerini ilan etti. Yolsuzluk eylemlerinin simgesi haline gelen kutular, eylemlerde kadınların ellerindeydi. Kadınlar, AKP’nin milyon dolarları doldurduğu kutulara nasıl bir kent istediklerini, nasıl bir yaşam

istediklerini yazdıkları kartları doldurdular. Kentlerin kadınlar için yeniden düzenlenmesini isteyen kadınlar, parkların ve sokakların ışıklandırılmasını, düzenli sağlık kontrolü yaptırabilecekleri sağlık ocakları, korunma yöntemleri ve cinsellik hakkında bilgi alabilecekleri yerler olmasını, çocuk bakımının üzerlerine yıkılmaması için mahallelere kreş açılmasını, kadın sığınma evi ve danışma merkezlerinin sayısının arttırılmasını istediler. Eylemlerde Fadime Ayvalıtaş ve Miran Encü’nün fotoğraflarını taşıyan kadınlar, İstanbul Kent Mitingi’nde polisin kullandığı yoğun gaz nedeniyle kalbi duran ve hala hastanede yaşam mücadelesi veren Elif Çermik’i de unutmadılar.

Hırsızları değil kadınları koruyun siyle reddetti. Kadınlar 2013 nikahıyla evlendirilip 14 yaşında olsuzluk operasyonunun Y ardından Kadın Cinayetlerini yılında 237 kadının öldürüldüğünü iki çocuk dünyaya getiren ve ve bu kadınların 25’inin koruma odasında ölü bulunan Kader Durduracağız Platformu “Kadınlar ölüyor, AKP çalıyor” diyerek sokağa çıktı. İzmir, İstanbul, Eskişehir, Ankara ve Bursa’da eylem yapan kadınlar AKP’den yolsuzlukların ve kadın cinayetlerinin hesabını sormak için sokaktaydı. 5 Ocak’ta Taksim Tünel Meydanı’ndan yürüyüşe geçen kadınlar polis barikatıyla karşılaştı. Eylemden birkaç saat önce aynı yoldan gazetcciler yürümüştü. Kadınların barikatın açılması talebini polis, “yolsuzlukla ilgili eylem” yaptıkları gerekçe-

Sahne kad›nlar›n

Atakent – ‹kitelli Kad›n Dayan›flmas› ve ‹kitelli Cem Evi Kad›n kollar›n›n birlikte düzenledi¤i y›lbafl› etkinli¤inde yüzlerce kad›n bir araya geldi. Kad›n korosunun ve kad›n tiyatrosunun sahne ald›¤› etkinlikte kad›nlar Miran Encü ve Fadime Ayval›tafl’› da unutmad›.

talep ettiğini 18’nin koruma alabildiğini belirterek “Hırsızları değil kadınları koruyun” sloganıyla barikatın üzerine yürüdüler. Kadınlar öldürülürken ağzını açmayan Başbakan’dan ve Aile Bakanı’ndan hesap soracağız diyen kadınlar ellerindeki dövizleri ve kutuları polis barikatının önüne bırakarak eylemi sonlandırdı. KADERLER‹N SORUMLUSU A‹LE BAKANLI⁄I’DIR Siirt’te 11 yaşında imam

Erten için Platform 14 Ocak’ta Galatasaray Meydanı’nda eylem yaptı. Kadınlar basın açıklamasında “Çocuk yaşta evlendirilip yaşam hakkı çalınan tüm kız çocuklarının sorumlusunun Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’dır” dedi. Kadınlar, Kader’in ölümü üzerindeki tüm şüpheler ortadan kalkıncaya, sorumluları hesap verinceye kadar peşini bırakmayacaklarını ilan ederek eylemlerini sonlandırdı.

‘Karar› tan›m›yoruz’

‘Kad›n do¤ulmaz, kad›n olunur’

Sebahat Tuncel hakkında “PKK üyeliği” gerekçesiyle Yargıtay’ın 9 yıl 8 ay hapis cezası vermesinin ardından kadınlar İstanbul ve Ankara’da sokağa çıktı. Birçok kadın örgütünün bir araya gelerek oluşturduğu Sebahat Tuncel için Kadın Dayanışması’nın çağrısıyla bir araya gelen kadınlar, Sebahat Tuncel’in kadınların Meclis’teki sesi olduğunu söyledi. Sebahat Tuncel’in tutuklu bir kadın iken kadınların iradesiyle vekil olduğunu vurgulayan kadınlar, erkek egemenliğine, cinsiyetçiliğe ve homofobiye karşı yan yana mücadele ettikleri Tuncel’e yönelik bu kararın siyasi olduğunu ve kabul etmeyeceklerini söylediler.

Yaşamı ve kadın özgürlük mücadelesinde açtığı tartışmalarla Modern Feminizmin öncülerinden Simone De Beauvoir... (9/1/1908 14/4/1986) “Etrafımızdaki dünyanın sarsıcı boyutlarına, cehaletimizin yoğunluğuna, bizi bekleyen felâket risklerine ve o muazzam topluluk içindeki bireysel zayıflığımıza rağmen, gerçek şu ki varlığımız kendi sınırlılığı içinde, sonsuza açılan bir sonluluk içinde sürdürme irademizi kullanırsak tamamen özgür oluruz. Ve aslında, gerçek aşkları, gerçek başkaldırıları, gerçek düşleri ve gerçek iradeyi tanımış olan her insan bilir ki, hedeflerinden emin olmak hiç kimsenin iznine, güvencesine muhtaç değildir; O kesinlik duygusu kendi içgüdüsünden kaynaklanır.”

Soyad› hakt›r Kadınların yıllardır mücadele verdikleri soyadı hakkı mücadelesinde bir kazanım daha elde edildi. Kadınlar ilk olarak evlendikten sonra kendi soyadını da eşininkiyle birlikte kullanma hakkını kazanmışlardı. Şimdi ise evli bir kadının sadece kendi soyadını kullanma talebiyle Anayasa Mahkemesi’ne açtığı davanın kabul edilmesinin ardından artık kadınlar sadece kendi soyadını kullanabilecek. Anayasa Mahkemesi, kadının Anayasa’nın 17. Maddesiyle güvence altına alınan manevi varlığının korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğine hükmederek konuyla ilgili Aile Mahkemesi’nde tekrar görülmek üzere iade etti. Daha önce Aile Mahkemesi’ne açtığı dava reddedilen kadının tazminat talebi de reddedildi.


3

GÜNDEM 16 Aral›k 2013 / 29 Ocak 2014

Halk›n Sesi

Sol, Ankara'da ortak adayını belirliyor 'Kaderimizi kendimiz belirleyebiliriz' ÇA⁄LAR ÖZB‹LG‹N

A

nkara'da AKP'nin Melih Gökçek'i, CHP'nin Mansur Yavaş'ı aday göstermesi üzerine bir dizi görüşme yapan Halkevleri, ÖDP ve TKP Ankara'da solun bağımsız ortak adayı üzerine çalışma yapmak konusunda anlaştı. Çalışmaya bir sonraki toplantıda EHP de dahil oldu. HALKÇI DEMOKRAT‹K B‹R YEREL YÖNET‹M ‹Ç‹N Çalışmalarının bütününü "Ortak Sol Aday Meclisi" aracıyla yürütme kararı alan dört örgüt, yürütücülüğün kolaylaştırılması için de bir Sekretarya kurdu. Meclis 2014'ün ilk günlerinde yaptığı toplantılarda, solun yerel seçim programını oluşturma ve adayını belirleme yolunda ilk olarak çalışmaları daha geniş kesimlere yaygınlaştırma kararı aldı. Bu doğrultuda emek ve meslek örgütlerinden, demokratik kitle örgütlerinden, gençlik örgütlerin-

AKP'nin geriletilmesini esas alan ve sol kitlelerin sağ adaylara mahkum edilmesini reddeden sosyalistlerin oluşturduğu Ankara'da Ortak Sol Aday Meclisi, mücadele programını belirlemeye başladı den ve Alevi örgütlerinden temsilciler ile akademisyen ve yazarların katıldığı toplantılar düzenlendi. Toplantılarda görüş ve öneriler sunuldu, halkçı demokratik bir yerel yönetim anlayışını savunan bir adayın AKP'nin neoliberal yağmacı, baskıcı, gerici siyasetini kitleler nezdinde mahkum edeceği ifade edildi. MÜCADELE PROGRAMI 21 OCAK'TA Ortak Sol Aday Meclisi, 11 Ocak'taki toplantısında ise yürütülecek çalışmanın yöntemi ve mücadele programı üzerine tartışmalar yürütüldü. Meclis sekretaryası da kısa vadeli bir çalışma programı belirledi. Programa göre Meclis, bir internet sitesi oluşturarak halka açık bir imza metni

Hatay’da büyüyen El Kaide tehdidi Sorumlusu Erdo¤an’d›r!

yayımlayacak. 21 Ocak Salı saat 18.00'da ise İnşaat Mühendisleri Odası Teoman Öztürk Salonu'nda geniş katılımlı bir etkinlik düzenlenecek ve mücadele programı halka duyurulacak. HDP'DEN 'EVET'ÇI ADAY Solun bağımsız ortak adayı çalışmasının ilk toplantısına katılan HDP, merkezi kararları gereği sadece HDP'den adaylık olması durumunda ortaklaşabileceklerini söyleyerek görüşmelerden çekildi. HDP birkaç gün sonra ise 2010 Referandumu'nda "evet" cephesinde yer alan eski SHP Milletvekili Salman Kaya'yı Ankara adayı olarak açıkladı. Ankara Ortak Sol Aday Meclisi 21 Ocak'taki geniş katılımlı etkinlik öncesi bir deklarasyon

Hatay Halkevi, cihatç› çetelerin Yaylada¤›’nda bir kifliyi kaç›rarak vahflice öldürmesi, valili¤in ve kolluk güçlerinin bu sald›r›lara göz yummas› ve kentte giderek yükselen sald›r› tehdidi ile ilgili bir aç›klama yay›mlad›. Hatay’da 15 Eylül ve 17 Kas›m’da yine cihatç›larca ifllenen vahfli cinayetlerin hat›rlat›ld›¤› aç›klamada, kentteki kolluk güçlerinin cihatç› katilleri de¤il kent halk›n› kontrol alt›nda tutmaya çal›flt›¤›na dikkat çekilerek olas› sald›r›lar›n sorumlulu¤unun iktidarda oldu¤u vurguland›: “Cilvegözü, Reyhanl› patlamalar›, H›ristiyan din adamlar›n›n kaç›r›lmas›, Alevi din adamlar›n›n evlerine yap›lan sald›r›lar, tehditler, “savafla hay›r” diyen yüzlerce insana aç›lan soruflturmalar, tutuklamalar… Abdullah’›n Ali ‹smail’in Ahmet’in katledilmesi, Ar-

metni yayımladı. Deklarasyon metninde şu ifadelere yer verildi: "Güncel politikamız AKP’nin geriletilmesidir. Çünkü AKP, Türkiye’de neoliberal yağmanın yürütücüsü, son zamanlardaki baskı rejiminin kurucusu, dinci gericiliğin temsilcisi, emperyalizmin bölge politikalarının uygulayıcısı ve halk düşmanı bir partidir. Siyasi inisiyatifin sol/sosyalist emek güçlerinin eline geçmesi, Haziran İsyanı’yla birlikte bir temenni olmaktan çıkmış ve somut bir olasılık haline gelmiştir. Haziran İsyanı, toplumda birikmiş olan öfkenin patlaması olarak kalmamış, aynı zamanda dinci gerici bloğun çatlamasına da yol açmıştır. Şimdi devrimci bir müdahalenin zamanı gelmiştir.

Bizler, Haziran İsyanı ile yüzünü sola ve isyana dönen kitlelerin sağa çekilmesine, sağ seçeneklere mahkum kılınmasına itiraz etmek için gerçek bir sol aday çıkartıyoruz. Kenti ve kentsel hizmetleri meta yığını, kentte yaşayan insanları ise müşteri olarak gören sömürücü, rantçı neoliberal belediyecilik anlayışlarına karşı halkçı, demokratik, katılımcı, toplumcu bir yerel yönetim anlayışını kitlelere ulaştırma ve onları yöneten konumuna getirme tarihsel hedefiyle Ankara’da solun ortak adayını çıkartıyoruz. ‘Kaderimizi biz, kendimiz belirleyebiliriz’ diyen halk hareketini önümüzdeki yıllara taşıyacak siyasi çabaların önemli bir uğrağı ve unsurlarından biri olarak, AKP’ye ve tüm sağa karşı Ankara’da sol aday çıkartıyor, tüm halkımızı, demokrat, sol/sosyalist ve tüm devrimci güçleri bu birlikteliği güçlendirmeye, omuz vermeye çağırıyoruz."

D e r s h a n e l e rin d önüflümünd e p a t ro nl a ra ö¤r e n ci b a fl› 3 bin öd e m e

Kimin paras›n› kime veriyorsunuz? AKP’nin Cemaate karfl› bir koz olarak kullanmakla beraber özel okullaflmaya teflvik için haz›rlad›¤› “dershanelerin dönüflümü” tasar›s›n›n içeri¤i bas›na s›zd›r›ld›. NTV’nin haberine göre, dershanelerin özel okullaflt›r›lmas›nda “1-5-9 formülü” olarak adland›r›lan bir sistem getiriliyor. Bu sisteme göre, özel okula dönüflen dershanelerin 1, 5 ve 9’uncu s›n›flar›na kay›t yapt›ran ö¤rencilerin masraf›n› devlet karfl›layacak. Yani kamu okullar› sefalet koflullar›nda halk›n paras›yla dershaneözel okul patronlar›n› ihya edecek. Milli E¤itim Ba-

kanl›¤›, ö¤rencilerin “devlete maliyeti” olarak 3 bin lira belirlerken bu pay› patrona ödeyecek. 4+4+4 sisteminin aflamalar›nda ilk s›n›flar› oluflturan 1,5, 9’uncu s›n›flara kay›t olan ö¤renciler için devlet taraf›ndan özel okula verilen 3 bin liral›k teflvik 4 sene devam edecek. ‹lerleyen zamanlarda özel okulun ö¤renciden para al›p almayaca¤› meçhul. AKP döneminde, özel hastanelere de teflvik için SGK bir müddet hasta masraflar›n› karfl›larken hastadan para al›nmam›fl, daha sonra özel hastaneler hem devletten hem de hastadan para almaya bafllam›flt›.

mutlu’da onuru için direnen halk›n üzerine boca edilen binlerce gaz kapsülü, TIR ve yolcu otobüsleriyle Suriye’ye tafl›nan askeri mühimmat… Son 1 y›lda yaflanan bunca sald›r›n›n psikolojik tahribat›n› atlatamam›fl olan Hatay halk› flimdi de El kaide büyük bir eylem yapacak dedikodular›yla tedirgin. Uyar›yoruz! Savafl k›flk›rt›c›l›¤›n›zdan, mezhepçi politikalar›n›zdan, Suriye’de masum insanlar› vahflice katleden cihatç› katillere destek vermekten bu katilleri kentimiz de bar›nd›rmaktan bir an önce vazgeçin. Hatay’da yaflanacak en ufak bir sald›r›n›n, eli kanl› çetelerden kaynaklanacak en küçük bir sorunun sorumlusu Hatay Valisi Lekesiz, D›fliflleri Bakan› Davuto¤lu ve Baflbakan Recep Tayyip Erdo¤an olacakt›r.”

Ac›rsan›z ac›nacak hale gelirsiniz ünlük gazetelerin satışları düşmüş durumda. Çünkü gazeteler bile “bomba haberleri” takip etmekte yavaş kalıyorlar. Artık revaçta olan internet siteleri, twitter. Her an yeni bir operasyon haberi gelebilir, yeni bir kayıt ifşa edilebilir. Baransu’yu, Gülerce’yi takip etmek, zırt pırt (sık sık) youtube’a, sendika.org’a bakmak gerek. Cemaat ile savaşa bir taraftan zorunlu kalan ama aynı zamanda da bu savaşı tercih eden Tayyip Erdoğan, hazırlığını iyi yap(a)mamış. Darbe aldıkça önlem almaya çalışıyor. Ancak Cemaat’in elinde hem çok malzeme var hem de Erdoğan’ın cephesinde çok açık var. Erdoğan’ın neredeyse tek yapabildiği; Cemaatçi savcıların, nereden geleceği belli olmayan operasyonları sonrası, o bölgedeki polisleri görevden almak. Cemaate karşı giriştiği tek ciddi atak Bank Asya’dan para çektirme operasyonu oldu ki o da başarılı bir sonuç vermedi. (“Haşhaşilerin” herhangi bir üyesini gözaltına aldıracak bir savcı bile bulamıyor!) Cemaat’in sistematik saldırıları ise Erdoğan’ın yakın çevresine, MİT’e ve Suriye bağlantılı İHH’ya odaklanmış durumda. Özellikle İHH’ya, yolsuzluk gerekçesiyle değil de silah kaçakçılığı ve El Kaide bağlantıları üzerinden yapılan operasyonlar, Cemaat’in doğrudan ABD tetikçiliğini yaptığının somut kanıtı. Erdoğan’ın yakın çevresine (oğullar, bacanaklar) yapılan operasyonlar ise AKP iktidarını itibarsızlaştırmaya, yalnızlaştırmaya yönelik. Cemaat şimdilik bir siyasi tercih oluşturmaya yönelmiş değil. Bu operasyonun belki de en zayıf tarafı bu. Merkez sağdaki tüm partilerin Tayyip Erdoğan tarafından iç edilmesi, bunda en büyük etken. HAS Parti kalmış olsaydı, şimdi çok “işe yarayabilirdi.” Denize düşen yılana sarılır, ya yılan denize düşerse? Tayyip Erdoğan’ın durumunu herhalde en iyi bu ifade tanımlıyor! Panikleyen Erdoğan, bir taraftan Cemaat operasyonlarını savuşturmaya çalışırken diğer taraftan neredeyse herkesle ittifak arayışına girmiş durumda. Ergenekonculara, Balyozculara yeniden yargılama vaat ediyor, Kürt milletvekillerinin hapishaneden çıkmasıyla yetinmiyor diğer KCK’lilerin de çıkarılacağı

G

umudunu pazarlıyor, Fethullah dışındaki diğer tarikatların yemlerini artırıyor, yurtdışına önümüzdeki 12 ay içinde 136 milyar dolar ödemesi gereken sermayeye karşı siyasi istikrarsızlığın borçlarını katlayacağı korkusunu salıyor, kendisine Avrupa’dan yeni müttefikler arıyor (21 Ocak’ta Brüksel’de olacak). Hatta ABD’ye bile Japonya’dan mesaj gönderiyor: “Türkiye’nin bölgesel ve küresel güç olmak gibi bir hedefi yok. Türkiye sadece üzerine düşen görevi yapmak suretiyle bir yere oturtuluyor.” Tüm bunlar Erdoğan’ın iktidarda kalmak için Esad’ın taktiklerini örnek aldığının göstergesi aslında. Nasıl ki ABD, Suriye krizinin başında Esad’a karşı çok sert tutum almasına rağmen, daha sonra Esad’ın ulusal ve uluslararası ittifaklar geliştirmesi ve kitle gücünü sağlamlaştırması karşısında geri adım atarak Esad ile uzlaştıysa, Tayyip Erdoğan da aynı taktiği izleyerek benzer bir sonuca ulaşmak istemektedir. Tam da bu yüzden cemaatle savaşını mutlaka kazanıp, yerel seçimlerden de başarılı çıkmak zorunda. Yoksa Tayyip’in sonu kendinin de farkında olduğu ve ifade ettiği gibi olacak; “acırsanız, acınacak hale gelirsiniz.” Bu “it dalaşının” daha da süreceği, açılmadık daha çok cephe olduğuna göre daha da genişleyeceği aşikar. Bu dalaşın dışında kalan güçler ise şimdilik bir iktidar perspektifi geliştirebilmiş değiller. Ulusalcılar büyük bir beklenti içindeler. Bir taraftan “yesinler birbirlerini” ruh haliyle ellerini ovuştururken diğer yandan Erdoğan tarafından pazarlanan “yeniden yargılanma” yani salıverilme umuduna sarılmış durumdalar. Bu toz duman dağıldığında ise ister kolu kanadı kırılmış Erdoğan ile ister sağcılarca sarmaş dolaş olmuş CHP ile yeniden iktidarı paylaşmanın tatlı hayallerini kurmaktalar. Kürt siyasi hareketi de benzer bir tutumla, AKP’yi doğrudan karşısında almak yerine koşullu bir destek sunarak, çatışmayı siyasi özerklik hedefi doğrultusunda değerlendirmeye çalışıyor. AKP'ye Cemaat karşısında sunulan bu “koşullu desteğin” Kürt hareketine bölgede mevzi kazandırmakla birlikte, Türkiye toplumsal muhalefeti ile Kürt siyasi hareketi arasındaki açıyı daha da genişletebileceği gö-

rülüyor. MHP ise sütten ağzı yanmış kedi misali. Daha önceki seçimlerde kaset operasyonunun doğrudan hedefi haline gelmiş olmasının tecrübesiyle ortalıkta görünmemeye çalışıyor. Ne olur ne olmaz filler tepişirken birkaç MHP’linin kaseti de tekrar yeni sürümleriyle ortaya çıkıverir. Var olan pozisyonuyla seçimlerden çıkması MHP için en büyük başarı olacak. CHP ise durumdan vazife çıkarmış hatta vazife çıkarmaya zorlanmış durumda. Kendilerine iktidarın tepsiyle sunulduğuna kanaat getiren CHP yöneticileri dönem fırsatını kaçırmamak için her türlü “sağ projeye” sosyal demokrat bir kılıf geçirmeye çabalamaktalar. Cemaate tek kelime laf dokundurmadan hatta kendi iç yapılanmasında hiçbir demokratik ve şeffaf kuralı barındırmayan bu “haşhaşin” topluluktan Türkiye halklarının yararına olacak açılımlar beklemek tam bir aymazlık olsa gerek. Kendi iç muhalefetini bile “bu projeyi yapmazsak (örneğin Mansur Yavaş) ülkede iç savaş çıkacak” diyerek korkutan CHP yönetiminin, proje gerçekleştiğinde yani İstanbul ve Ankara yönetimlerini ele geçirdiklerinde nasıl bir fark yaratacakları da ayrı bir muamma! Sol siyasal muhalefet cephesinde ise iki kritik müdahale öne çıkmakta. Bunlardan ilki AKP’ye sokakta konan “propaganda yasağı”. AKP afişleri sökülüyor, AKP seçim masalarında propaganda yapılması engelleniyor hatta AKP’nin kullandığı bu araçlar, karşı propaganda malzemesi haline getiriliyor. Artık AKP’liler kendi çöplüklerinin dışında hiçbir yerde rahat değiller. Devrimciler öncülük misyonunun gereklerini yerine getiriyor, AKP’nin kaybettiği meşruluğunu yeniden kurmasına izin vermedikleri gibi, AKP karşıtı muhalefetin (halk muhalefetinin) nasıl yapılması gerektiğinin de dersini veriyorlar. (Siyasi iktidara muhalefet etmek, sadece seçimden seçime sandığa gitmekle olmaz!) İkincisi ise Ankara’da bağımsız aday çıkarma iddiasıdır; AKP’nin Melih Gökçek’i ve CHP’nin Mansur Yavaş’ı karşında. İlk olarak belirtmek gerekir ki bu tercihin yapılmasını asıl zorlayan CHP yönetimidir. Tüm Türkiye’de “AKP’nin geriletilmesi” politik amacını belirleyen

Devrimciler, bu politikanın Ankara’da çok daha elzem olduğunun, yani halk düşmanı Melih Gökçek’in –ki en büyük zararı onlar görmüştür- indirilmesinin öneminin farkındadırlar. Ancak bu amaç bile devrimcilerin kendi ilke ve değerlerini yok saymasına, tescilli bir faşisti (zımnen bile olsa) desteklemesine, sol-sosyal demokrat güçlerin kirli bir “sağ koalisyona” ortak edilmesine ve hepsinden önemlisi de emekçi ve yoksul halkların ve onların taleplerinin istismar edilmesine yol açmamalıdır. O yüzden “nerden icap etti” sorusunun yöneltilmesi gereken asıl yer CHP yönetimidir. Evet nereden icap etti, Alevileri, kadınları, Haziran isyanının öznelerini (taleplerini), üniversite ve ilköğretim öğrencilerini, Ankara’nın solcularını, demokratlarını bir bütün olarak yok saymak, onları payanda olarak kullanmak? Bu tescilli faşist mi Alevileri gözetecek, kadınların taleplerini hayata geçirecek ya da ODTÜ öğrencilerinin taleplerinin yanında olacak? Diğer yandan Mansur Yavaş tercihinin, sadece Melih Gökçek’i indirmeyle sınırlı olmadığı ortada. Bu mühendislik projesi, CHP içinde bir sağ koalisyon oluşturmayı içerdiği gibi, gerek duyulan koşullarda yeni bir sağ partinin meşruluğu için de değerlendirilmesini içeriyor. Ankara halkının oyları ise buna kanıt gösterilecek. CHP yönetiminin bu tutumudur ki, Ankara’da bağımsız aday çıkartılmasını bir tercih değil, bir zorunluluk haline getirmiştir. Daha sonra söyleneceği şimdiden de söylemek gerek, eğer CHP Ankara’da seçimi kaybederse, bunun sorumlusu bağımsız sol aday çalışması yapanlar olmaz. Bunun tek sorumlusu CHP yönetimi olacaktır. (Dayatılan seçeneği kabul etmeyenler, hangi hukuk kuralına göre suçlu ilan edilirler). Ayrıca bu söylem CHP yöneticilerinin yıllardır pişirip sundukları bir taktiktir ve artık kabak tadı vermeye başlamıştır. Basiretsiz ve yanlış tercihler hep halkın suçu olagelmiş. Üstelik CHP yönetimi böyle bir tokat yiyecekse de bu çok hayırlı olur, sola karşı olmayı değil, biraz da solla birlikte düşünmenin ve birlikte sağa karşı olmanın gerekliliğini öğrenirler. Bu konuda (bağımsız aday çıkarma) birkaç ayrıntının daha

açıklanması gerek. Her ne kadar büyük kısmı iyi niyetli kaygılardan hareket etse de Mansur Yavaş’ı desteklemek gerektiğini açıktan ifade edemeyen ama dolaylı olarak çelişki yaratmaya çalışanların kaygıları giderilmeli. Bu “kaygılar”ın başında; aday çıkartmadan da varolan seçenekler dışında bir farklılığın yaratılıp yaratılamayacağıdır. Devrimci Hareketimizin tarihinde asıl olarak bu taktik benimsenmiştir (özellikle bağımsız, güçlü bir tercihin yaratılamadığı durumlarda) ve genel olarak da bu taktik doğrudur da. Ancak burada söz konusu olan özel bir durumdur; Ankara halkına iki faşistten birini seçmesi emredilmektedir. (Bu arada Mansur Yavaş faşistlikten vazgeçtiğini beyan edip sosyal demokrat oldu da biz atlamadık değil mi?). Bu noktada sandık tavrı olmayan bir siyasi faaliyet ciddi zafiyet gösterir. Bu zafiyetin en somut karşılığı, en rezil durumda bile seçenek oluşturamamaktır. Sandıkta seçenek oluşturulacaksa da çok değil iki tane mevcut; ya boykot çağrısıdır ya da bağımsız aday çağrısı. (Boykot tercihinin yerel yönetim seçimleri için uygun olmadığı ortada. Yerel yönetim seçim dönemleri “var olan kötüyü” reddetmekle birlikte, ne istendiğinin ve nasıl yapılacağının propaganda edildiği bir faaliyeti içermek zorundadır, özellikle güçlü siyasi hareketler için.) Kısacası, farklılığı ortaya koymanın en somut ve gerçek yolu, özellikle Ankara’da iki faşist aday karşısında bağımsız aday çıkarmaktır, bu durum da yine bir tercih değil bir zorunluluktur. Bir başka kaygı da bağımsız aday çıkararak Haziran İsyanı’nın sandığa sokulmak istendiği ve sandıkta ölçülmesi sonucunu doğuracağı! Kimsenin kaygısı olmasın iki faşistin karşında aday olundu diye Haziran İsyanı sandığa girmez. Ayrıca bu ülkenin bütün solcuları, devrimcileri ortak karar bile alsalar Haziran İsyanı’nı sandığa sokamazlar. Ne yani Mansur’a zımnen destek olunsa Haziran İsyanı büyüyecek mi? Tam tersine Ankara gösterilen bu bağımsız tutum, Ankara İsyanı’nı her konuda büyütme amacı taşımaktadır. Aynı zamanda Ankara İsyanı’nı görmezden gelenlere de bir isyandır bu. Diğer yandan haklı olan kaygı, sandıktan çıkacak olan oy sayısı-

nın düşük olabileceği yönündedir. O zaman bu kaygıyı taşıyanların yapacağı iş bellidir; daha fazla oyalanmadan oy toplamaya başlamak. Devrimciler sokak siyasetinden vazgeçip sandık siyasetine mi yöneliyor? İşte bu sorunun niyetinden kuşkulanmak gerek. Sadece tarihsel kesit olarak yakın zamanı bile alsak yani son 20 yılı, “sokak siyasetinden vazgeçiliyor” iddiası ciddiye bile alınamaz. Bu iddianın daha yumuşak biçimi de var “bir kere sandığı işaret edersek, bu teamül oluşturmaz mı?” Yıllardır mahallelerde, üniversitelerde, emek mücadelesinde sürekli işaret edilen yer hep sokak olmuştur. Sandık tavrı, devrimciler için sadece bir taktik olmuştur. Bu noktadaki parametreleri de emekçi halkın mücadelesinin kazanımlarıdır. Elbette bu dönem sandık siyasetine bu kadar kuşkuyla bakılmasının nedenleri anlaşılabilir, çünkü kendisini devrimci diye tanımlayanların bir kısmı sokak mücadelesini sadece sandığa tahvil etmek için sürdürüyor. Sandıkta başarılı olabilmenin bir yolunu bulsalar sokağa hiç çıkmayacaklar. Bu noktada tekrar etmek gereksiz de olsa belirtmek gerekir ki araç ile amaç yer değiştirmemiştir. Ankara’da bağımsız aday çıkartmak hatta o bağımsız adayın seçimleri kazanması bile bir amaç değildir, bu tercih emekçi halkın mücadelesini ileri götürmeyi hedefleyen bir araç olarak değerlendirilmektedir. Buradan yola çıkılarak da her durumda bundan sonra aday çıkarılacak sonucuna da ulaşılamaz çünkü emekçi halkların çıkarına uygun tek taktiksel biçim her durumda sandığı işaret etmek de değildir. Sonuç olarak tüm bu sürecin en veciz sözünü Tayyip Erdoğan söyledi; “acırsak acınacak duruma düşeriz.” Çok haklı, Tayyip bu savaştan yenik çıktığında Yüce Divan’a Lahey’e kadar gidebilecek bir yol önünde uzanacak. Diğer yandan Türkiye halkları için de bu “it dalaşı” kendiliğinden güzel günler getirmeyecek. Tam tersine yeniden istihkam edilen egemenler cephesi emekçi halklara karşı yarım kalmış saldırıların tamamlayıcısı olacak. Tavırsız, tarafsız ve eylemsiz kalmak süreci bizim lehimize işletmeyecektir; acırsak acınacak duruma düşeriz!


4

GÜNDEM 16 Ocak 2014 / 29 Ocak 2014

Halk›n Sesi

Koflullu deste¤in mant›¤›

‹ktidar savafl›nda stratejik yarg› hamlesi

AKP'nin Cemaat’i iktidar mekanizmasından temizlemesi geçmişte karşısına aldığı güçlerin bir kısmıyla yeni bir mutabakat zemini geliştirmesine bağlı. Bu gerçeklik, devlet iktidarının eski çekirdeği tarafından da görülüyor. "Ulusalcı" denilen politik merkezler AKP-Cemaat çatışmasını soğukkanlılıkla izliyor ve AKP'yi iktidardan indirmekten çok, AKP'yle müzakereyi öne çıkaran bir çizgi izliyor. Yaşanmakta olan "iktidar iç savaşı"nı konum kazanmak için değerlendirmeyi yeğleyen yalnızca "Ulusalcılar" değil, Kürt siyasi hareketi de benzer bir taktikle hareket ediyor. Kürt hareketi AKP-Cemaat çatışmasını Türkiye Kürdistanı'ndaki politik ve kurumsal güç dengeleri açısından ele alıyor. Bilindiği gibi AKP'nin diğer düzen partileri karşısındaki en önemli farkını, Kürdistan'da gerçek bir varlığa sahip tek düzen partisi olması oluşturuyordu. CHP, MHP gibi partiler Kürdistan'da tabela partileriydiler. Buna karşılık AKP Kürdistan'da gerçek bir kitle temeline sahipmiş gibi görünüyordu. Hatta Erdoğan, AKP'nin Kürtler içerisindeki en güçlü parti olduğunu ileri sürebiliyordu. Dışardan bakıldığında gerçeğe uygunmuş gibi görünen bu tablo, yaşanmakta olan çatışma ışığında bakıldığında hiç de AKP'nin ve Erdoğan'ın lehine olmayan unsurlarla dolu. Kürdistan'daki AKP "çoğunluğu" da yakından bakıldığında önemli ölçüde "taşeronlara" dayanıyor. AKP'nin Kürdistan'daki siyasi gücü önemli ölçüde, AKP şemsiyesi altında etkinlik gösteren Gülen cemaati, Menzil Tarikatı, irili ufaklı çok sayıdaki tarikat, Hizbullah ve diğer yerel kontrgerilla oluşumlarına dayanıyor. Erdoğan'ın Kürdistan'daki örgütü ise, çekirdek bir "işadamları" gruFerda bundan ibaret. Koç Dolayısıyla, AKP-Cemaferdakoc@ at çatışmasının derinleşhotmail.com mesinin, Kürdistan'da AKP'nin toplumsal-politik desteğinde ciddi erozyonlar yaratacağını söyleyebiliriz. AKP'nin Kürdistan'da Cemaat desteğini kaybetmesinin, Kürt hareketinin yerel siyaset ve iktidar odaklarındaki nüfuzunda bir genişlemeyi beraberinde getirmesi de ciddi bir olasılık. Kürt hareketinin Cemaat’e karşı saldırıda AKP'nin elini serbest bırakmasının, bu noktadan bakıldığında bir siyasi rasyonalitesinin olduğu su götürmez. Örneğin, Dicle, Artuklu ve Tunceli gibi bölgedeki belli başlı üniversitelerde yönetimler neredeyse bir bütün olarak Cemaatçi kadroların elinde bulunuyor. Bu üniversitelerde akademik pozisyonlarda da aynı tablo görülüyor. Bu alanda şiddetlenecek bir çatışmada cemaatçi kadrolardan boşalan yerlerin, Kürt hareketiyle daha barışık akademik kadrolar tarafından doldurulması kaçınılmaz olacak. Diğer taraftan, AKP'nin bölgesel temelini oluşturan cemaat ve oluşumların tasfiye edilmesiyle AKP bölgede bir tabela partisine dönüşebilir. AKP'nin Kürdistan'da tabela partisine dönüşmesi ise BDP'yi bölgedeki tek gerçek siyasi kitle partisi haline getirecektir. AKP'nin Kürdistan'da tabela partisi olması halinde "düzenin iktidar seçeneği" olarak değerinden çok şey yitireceği açıktır. Buna karşılık, karşısında rakip bir düzen partisi olmayan BDP'nin Türkiye Kürdistanı'nın siyasi özerkliği yönünde büyük bir hareket alanı kazanacağı da bir başka gerçektir. Öcalan ve PKK'nin 17 Aralık sonrasında izlediği çizgiyi uzaktan bakarak "yıkılmakta olan AKP iktidarına Kürt payandası sunmak" olarak değerlendiren yaklaşımlar abartılı ve tek taraflıdır. Kürt hareketinin 17 Aralık'taki siyasi taktiğini "Türkiye'den" değil, "Kürdistan'dan” bakarak değerlendirdiğimizde farklı sonuçlara ulaşırız. 17 Aralık'ta patlak veren iktidar içi savaş AKP iktidarında tolore edilemeyecek bir iç kanama başlatmıştır. Ulusalcılar ve Kürt hareketi, birbirlerine tamamen ters konumlardan hareketle bu iktidar içi savaşta, AKP'yi hemen yıkmak yerine iktidar alanlarını ve güçlerini geliştirmeye yönelik bir taktik izlemektedirler. Her iki siyasi taktik de bu siyasi merkezlerin doğalarına uygundur. Ulusalcılar, yeni sömürge devletini yıkmanın değil, iktidarına yeniden katılmanın peşindedirler. Kürt hareketinin deklare edilmiş temel amacı ise yerel siyasi özerkliktir. Her iki taktik de AKP'nin islamoneoliberal iktidar alanını daraltıcı niteliktedir. Ancak her iki siyasi taktik de devrimci güçler açısından aynı stratejik anlamı taşımamaktadır. Devlet iktidarının Ulusalcı merkezlere açılması, Türkiye'deki yeni sömürge faşizminin konsolidasyon süreci olarak kavranmalıdır. Ancak bu sürecin "barış" içinde, konvansiyonel bir koalisyon mekanizmasıyla yürümeyeceği aşikârdır. Dolayısıyla düzen için bir siyasi istikrar düzlemi vaat etmemektedir. AKP-Ulusalcı "yumuşaması" Türkiye'nin halihazırdaki siyasi istikrarsızlığının kronikleşmesini vaat etmektedir. Bu yönüyle, yönetenlerin yönetemez olduğu Türkiye tablosunu değiştiremeyecektir. Türkiye Kürdistanı'da siyasi özerkliği fiilen geliştiren bir süreç ise Türkiye'nin demokratikleşmesi yönünde olumlu bir realite yaratacaktır. Ancak, AKP'ye cemaat karşısında sunulan bu "koşullu desteğin" Türkiye'deki demokratik toplumsal muhalefet ile Kürt siyasi hareketi arasında bulunan ve bir türlü kapatılamayan açıyı genişletme yönünde etkide bulunacağı da açıktır.

Yargıda yerleşik Cemaat kadrolarının “operasyon” ataklarına karşı, AKP kurmayları, çareyi yargı gücünü kontrol altına almakta görüyor. Meclise sunulan torba HSYK kanun teklifi, adalet bakanına “olağanüstü yetki”ler veriyor; yasal olarak yargıyı yürütmenin emrine sokuyor. Kavgalı komisyon toplantıları yaklaşan “devlet krizi”ni haber veriyor

TUBA GÜNEfi

“R

üşvet ve yolsuzluk operasyonları”yla ardı ardına sarsıcı darbeler yiyen AKP kurmayları, yargı gücünü denetim altına almak için harekete geçtiler. AKP’nin, yüksek yargı bürokrasisi, HSYK, komisyonlar ve savcılıklarda uzun yıllar yaptıkları yığınaklarla yerleşik bir güç haline gelen Cemaatçileri kısa sürede tasfiye etme ve yargı gücünü ele geçirme olanağı ve yeterli kadrosu bulunmuyor. Ancak hazırlanan HSYK torba yasa teklifine bakılırsa, AKP, yargıyı Adalet Bakanı Bekir Bozdağ şahsında doğrudan hükümete bağlayarak yargı gücünü (polis-hapishane) kontrol altına alma planları yapıyor.

ÖZEL YETK‹L‹ BAKAN TBMM Adalet Komisyonu’nda görüşülmeye başlanan 52 maddelik kanun teklifi, adalet bakanını “olağanüstü yetki”lerle donatıyor. Bekir Bozdağ, dolayısıyla Tayyip Erdoğan, yargının idaresinde “tek adam” haline gelecek. Yargı doğrudan yürütmenin emrine girecek; kararlar artık “Türk Millet adına” değil, Tayyip Erdoğan adına verilecek. Teklif yasalaştığında 22 HSYK üyesi ve bürokratların görev süresi sona erecek. Mevcut müfettişler, tetkik hâkimleri, genel sekreter, kurul ve daire başkanlarının görevleri sona ereceğinden adalet bakanı HSYK’yi kökten yeniden yapı-

landırma olanağına kavuşacak. Bakanın yetkileri: HSYK üyesine soruşturmayı başlatmak (HSYK Genel Kurulu da cezaya karar verecek); hâkim ve savcılara “inceleme ve soruşturma” kararı vermek; Teftiş Kurulu başkanı, Teftiş Kurulu başkan yardımcıları ve genel sekreter yardımcılarını atamak; yönetmelik çıkarmak; genelge düzenlemek; kurul üyeleri hakkındaki suç soruşturması ile disiplin soruşturma ve kovuşturma işlemlerini yürütmek; hâkim ve savcıları, dış temsilciliklerde, uluslararası mahkeme veya kuruluşlarda görevlendirmek; Adalet Akademisi’nin başkan ve yardımcılarını atamak; dairelerle ilgili görevlendirmeleri ve üye sayıları belirlemek; bütün illerdeki adalet komisyonlarının başkan ve üyelerinin atamak… (Komisyonda 14 Ocak geceyarısına kadar görüşülen maddeler)

AYM YÜRÜTMEY‹ DURDURSA B‹LE KONTROL HÜKÜMETTE Görünen o ki kavgalı komisyon toplantılarının gölgesinde yasalaşan “kanun teklifi” cumhurbaşkanı tarafından veto edilmezse Anayasa Mahkemesi’nin vereceği olası yürütmeyi durdurma kararına kadar geçecek kısa sürede hükümet yargının merkezi idaresini büyük ölçüde kontrol altına almış olacak. Bilindiği gibi, yürütmeyi durdursa bile Anayasa Mahkemesi’nin kararları geriye yürümüyor.

Kürt katliamları üzerinden yıpratma savaşı Roboski ve Paris katliamlarıyla ilişkilendirilen MİT, Cemaat’in hedef tahtasında. Müzakere sürecinde idareci bir siyaset izleyen Erdoğan’ı yumuşak karnından vurarak zor durumda bırakmayı planlayan Cemaat, AKP’ye koşullu destek veren Kürt hareketini de açmaza almak istiyor emaat’in AKP’ye yönelik yıpratma hamleleri Kürt C katliamları üzerinden MİT’i de kapsayarak genişliyor. Asimetrik kara propaganda oyunlarıyla katliamları örtbas eden taraflar, sorumluluğu birbiri üstüne yıkarak saplandıkları bataktan kazançlı çıkmaya çalışıyor. ROBOSK‹ HAVA SALDIRISINDA ÜST DÜZEY M‹T ‹ST‹HBARATI Önce, Cemaat’in dezenformasyon kalemi Mehmet Baransu, (Taraf, 13 Ocak 2014) Roboski Katliamı’nın MİT’in yönlendirmesiyle gerçekleştiğini ileri sürdü. İki MİT belgesini kaynak gösterdi. İddiaya göre, “bombala-

manın yapıldığı gün, Uludere’de 34 Roboski köylüsünün sınırdan geçtiği sırada ise üst düzey bir MİT görevlisi TSK’yi bizzat aradı. Fehman Hüseyin’in hudut hattını geçmekte olduğunu telefonla askere bildirdi. MİT’ten gelen iki resmî istihbarat raporu ve telefon üzerine F-16’lar havalanıp, köylüleri bombaladı. Askerî ve sivil savcılığın Uludere’yi kapatmasının nedeni işte bu raporlar, telefon görüşmesi ve bombalama emrini kimlerin verdiğinin ortaya çıkmasını istememeleriydi.” PAR‹S KATL‹AMI’NDA TAL‹MAT M‹T’TEN Ardından, Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Söylemez cinayetinin (Paris, 9 Ocak 2013) tetikçisi Ömer Güney’e ait olduğu iddia edilen ses kaydı internette servis edildi (12 Ocak 2014). Ses kaydına göre, tetikçi Ömer Güney, iki MİT’çiyle suikast planları yapıyor. Hedefler arasında Remzi Kartal ve Sakine Cansız’ın da aralarında bulunduğu Kürt siyasetçilerin adı geçiyor. AKP-Cemaat çatışmasında

müzakere şartı ile AKP’nin elini rahatlatma mesajı veren Öcalan’ın açıklamalarının hemen ardından yayımlanan ses kaydı, üç Kürt kadın siyasetçinin katledildiği Paris Katliamı’nın MİT talimatıyla gerçekleştiği iddiasını gündeme getirdi. Ayrıca 14 Ocak’ta “sol.org.tr”de iddiaları destekleyen bir MİT belgesi yayımlandı. İnternet sitesinden yayımladığı basın

açıklamasıyla (14 Ocak 2014) iddiaları reddeden MİT ise, saldırıları, Öcalan-AKP yakınlaşmasını pekiştirecek şekilde savuşturma yoluna gitti: “Söz konusu yayınların, Çözüm Süreci’nde aktif rol üstlenen Teşkilatımızı yıpratmaya ve bu süreçte görev alan personeli deşifre ederek görevlerini yapamaz hâle getirmeye yönelik bir operasyon olduğu değerlendirilmektedir.”

AKP-Cemaat çat›flmas› ve yeni ittifak aray›fllar› A. CAN DO⁄RUER

Devlet iktidarını ele geçirmek için kurulan AKP-Gülen Cemaati koalisyonu bozuldu. Koalisyondan "çekilen" Cemaat, daha önceki bütün koalisyon krizlerinde görüldüğü gibi eski ortağını iktidardan düşürmek için elindeki bütün kozları birer birer masaya sürüyor. Buna karşılık AKP, can havliyle, eski ortağını iktidar mekanizmalarından uzaklaştırmaya ve kan kaybeden iktidarını konsolide etmeye çalışıyor. Ancak bu işlemin AKP'deki kanamayı durdurması mümkün

görünmüyor. AKP, Emniyet ve Adliye'nin neredeyse tamamını Cemaat kadrolarının kontrolüne geçirerek iktidarının bir parçası haline getirmişti. Bu kurumların Cemaat kadrolarına tahsis edilmesinin bir nedeni AKP ile Cemaat arasındaki "paylaşım anlaşması" ise diğer nedeni de bu kurumlardaki Cemaat kadrolaşmasının gücü idi. AKP Emniyet ve Adliye'de iktidarı elinde tutacak bir kadro birikimine sahip değildi, oysa bu kadro birikimi Cemaat’te vardı. Şimdi AKP Emniyet’i ve Adliye’yi eski koalisyon or-

tağının kadrolarından temizlemek için "şuursuzca hücum ediyor". Ancak elinde Cemaat kadrolarının yerine koyacağı bir ekibinin olup olmadığını bilmiyoruz. Tasfiye edilen 2 bin 500 polisin yerine konulanların bir kısmının da Cemaatle ilişkili oldukları yaygın bir görüş. Bu nedenle Emniyet ve Adliye'deki tasfiye operasyonunun bu kurumları bir hamlede AKP'nin kontrolüne sokması güç. AKP Cemaat'i Emniyet'ten temizlemek için yeni ittifaklar (MHP, Hanefi Avcı?) kurmak zorunda kalabilir. Böyle bir ittifakın nasıl, ne ölçüde ve kapsamda kurulacağı ise

politik bir sorun. Bu kurumların benzer ideolojikpolitik zemini paylaşan Cemaat'le güdümlenmesi nispeten kolaydı; potansiyel müttefiklerin AKP güdümlemesine uyum göstermesi kolay değil. Yani AKP'nin Cemaat koalisyonu aracılığıyla kotardığı Emniyet ve Adliye iktidarını yeni müttefiklerle yeniden üretebilmesi mümkün değil. Ne yaparsa yapsın, AKP artık Emniyet ve Adliye üzerinden iktidar alanını genişletmekte eskisinden daha zayıf bir konumda olacak. AKP'nin sabık koalisyon ortağıyla kavgasının yaratacağı kayıplar Emniyet’i

ve Adliye ile sınırlı değil. Çünkü 10 yıllık koalisyon boyunca "birlikte yürünen yollar"ın köşebaşları yalnızca bu kurumlarda bulunmuyordu. Erdoğan'ın "ne istediniz de vermedik" sorusu daha geniş bir alandaki "iktidar paylaşımı"nı ifade ediyordu. Bu durum, Abdülkadir Selvi'nin "2004’ten önce ve sonra kaç valiniz vardı, şimdi kaç valiniz oldu, kaç milletvekiliniz vardı, şimdi kaç milletvekiliniz oldu, kaç bakanınız vardı, şimdi kaç bakanınız oldu?” sorusunda somut anlatımını buldu. Aynı durum üniversiteler için de geçerlidir. Üniversitelerin birçoğunda

yönetim kadroları Gülen Cemaatine bağlı isimlerle dolduruldu. Cemaatin üniversitelerde muazzam bir kadrolaşma atağında olduğu sır değil. Bu nedenle olmalı ki, Cemaat operasyonu, AKP meclis grubuna, bakanlıklara ve üniversitelere yansıtılamıyor. AKP bu alanlarda yeni cepheler açmaktan kaçınıyor. Cemaat de bu cephelerde çatışmakta son derece ekonomik davranıyor. AKP-Cemaat çatışmasının bu alanlara da yayılması halinde AKP buralarda da kendisine yeni müttefikler aramak zorunda kalacak.


5

DÜNYA 16 Ocak 2014 / 29 Ocak 2014

Halk›n Sesi

AKP, El Kaide ve ABD arasında AKP’nin çöken Suriye politikası El Kaide’yi Türkiye sınırına taşıdı, Türkiye-ABD ilişkilerini gerdi. CIA’nın Türkiye uzmanı Barkey Türkiye’yi uyarırken, El Kaide operasyonları AKP’yi zora sokuyor VEC‹H CUZDAN

A

KP hükümeti üçüncü yılına yaklaşan Şam macerasında sona yaklaşırken, çöken Suriye politikası kendisine geride iki büyük sorun bıraktı. Bir taraftan El Kaide bağlantılı gruplar Türkiye sınırına dayandı, öbür taraftan en büyük müttefik olan ABD ile ilişkiler gerginleşti. El Kaide bağlantılı gruplarla ilgili ikiyüzlü politikasını sürdüren AKP, bir yandan El Kaide bağlantılı Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) ile El Nusra Cephesi ve İslami Cephe arasındaki çatışmalara tepki gösterirken, diğer yandan aynı gruplara Türkiye üzerinden Suriye’ye geçiş, askeri mühimmat desteği ve cephe gerisi sağlık hizmeti sunmaya devam ediyor. Suriye’nin kuzeyinde ‘kontrollerindeki’ silahlı muhalefetin güçlendiği vakit IŞİD’in ortaya çıktığını savunan Ahmet Davutoğlu 10 Ocak’ta, “Esed rejimiyle El Kaide şu ana kadar karşılıklı olarak çatışmadı” dedi. Davutoğlu böylece “El Kai-

de’yi biz değil Esad destekliyor” mesajı vermeye çalışsa da, son süreçte yaşananlar AKP ve cihatçı çetelerin ortaklığını gözler önüne serdi. ‹HH VE EL KA‹DE’YE OPERASYON 14 Ocak’ta hükümete yakınlığıyla bilinen İnsan Hak ve Hürriyetleri İnsani Yardım Vakfı’nın (İHH) Kilis bürosuna polis baskını yapıldı ve 6 ilde eş zamanlı El Kaide operasyonu başladı. Hatay’da patlak veren silah yüklü TIR olayıyla ismi gündeme gelen İHH’nin, El Kaide’nin Türkiye uzantılarıyla yakın ilişkide olduğu ve cihatçılara askeri mühimmat aktarımında kilit öneme sahip olduğu iddia ediliyor. MENNA’NIN AÇIKLAMALARI Suriye Ulusal Koordinasyon Kurulu (NCC) liderlerinden Heysem Menna 8 Ocak’ta Lübnan’ın El Meyadin televizyonuna, AKP ile cihatçı çetelerin ilişkisine dair önemli açıklamalarda bulundu. Menna, “Cumartesi (4 Ocak) 6 İngiliz,

IŞİD’e katılmak için, MİT gözetiminde Suriye’ye girdi” dedi. ADANA’DA MÜH‹MMAT YÜKLÜ OTOBÜSLER 1 Ocak itibariyle Hatay üzerinden cihatçılara aktarılan ‘devlet sırrı’ TIR sevkiyatından sonra, 3 Ocak’ta IŞİD ile savaşmaya başlayan İslami Cephe, 10 Ocak’ta Adana’da durdurulan iki yolcu otobüsündeki askeri mühimmata sahip olamayınca elindeki stratejik yerler IŞİD’e geçti. “M‹T’‹N ‹NSAN‹ YARDIM OPERASYONU” Davutoğlu 11 Ocak’taki açıklamasında, Hatay'da durdurulan şüpheli TIR olayıyla ilgili olarak olay sırasında savcıyı arayıp, "Başbakan'ın bilgisi var" dediklerini buna rağmen savcının TIR’a müdahale ettiğini söyledi. Recep Tayyip Erdoğan ise partisinin 14 Ocak’taki grup toplantısında konuyla ilgili olarak Adana savcısının, kendisinin bilgisi dâhilinde yapılan “MİT’in insani yardım operasyonuna” müdahale ettiğini savundu. BARKEY’‹N AÇIKLAMALARI CIA’nın Türkiye uzmanlarından Henri Barkey gerilen AKPABD ilişkilerine dikkat çekerek, AKP’nin saldırgan tavrını sürdürmesi durumunda Washington yönetiminin bir noktada “artık yeter” diyebileceğini belirtti. Barkey, Amerika’nın Sesi Radyosu’na verdiği demeçte, “Amerika, Türkiye’nin en büyük müttefiki ve Türk hükümetine çok yardımı dokundu. Bunun ardından hükümet, kendi yandaşlarını Amerika aleyhine

döndürdü ve her türlü korkunç şeylerle suçladı. Bu söylediklerini destekleyemezler, çünkü hiçbir kanıta dayanmıyor” dedi. Erdoğan ve AKP’nin gereğinden fazla güçlendiğini söyleyen Barkey, toplum içinde bir denge oluşturulması gerektiğini ve bunun saldırganlıkla gerçekleşmeyeceğini ifade etti. TÜRK D‹PLOMAS‹S‹NE ABD AYARI 12 Ocak’ta Paris’teki Suriye Halkının Dostları Çekirdek Grubu toplantısının ardından Ahmet Davutoğlu ve ABD Dışişleri Bakanı John Kerry ABD Büyükelçiliği’nde ikili bir görüşme gerçekleştirdi. Görüşmede Kerry’nin, “Türkiye’de hukukun üstünlüğü ile ilgili kaygılarını” dile getirdiği belirtildi. Görüşme sonrasında basın karşısına çıkan taraflar arasında ilginç bir diyalog yaşandı. Kerry, Davutoğlu’na dönerek “Görüşmemiz hakkında bir şeyler söyleyecek misin yoksa ben mi söyleyeyim?” dedi. Barack Obama'nın Ahmet Davutoğlu'nu işaret parmağıyla çağırdığı görüntülerden sonra, Paris’te ikili görüşme sonrası Kerry'nin çıkışı, ABD’nin Türkiye’ye yönelik tavırlarının sertleştiğini gösteriyor.

İslami Cephe’ye makyaj tutmuyor Esad yönetimi karfl›s›nda etkisiz kalan Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) yerine ön plana ç›kar›lan ve AKP ile Körfez monarflilerince desteklenen ‹slami Cephe, ABD ve Avrupa Birli¤i’nden (AB) umdu¤u deste¤i bulamay›nca Ifi‹D karfl›s›nda zor duruma düfltü. AKP hükümeti, El Nusra Cephesi ve Ifi‹D gibi El Kaide ba¤lant›l› gruplarla ideolojik olarak ayn› çizgide bulunan, Selefi cihatç›lar›n a¤›rl›kta oldu¤u ‹slami Cephe’ye Bat›’n›n hofl görece¤i bir imaj oluflturmakta zorlan›yor. ‹slami Cephe, Suriye’de birçok bölgede El Nusra ile ortaklafla hareket eden gruplar›n birleflmesiyle kuruldu. fiimdilerde Ifi‹D ile savaflan, ABD’nin terör örgütü listesine ald›¤› El Nusra ile ad›n›n an›lmas› hususunda temkinli davranan ‹slami Cephe’nin, bu çabalar›na ve AKP taraf›ndan desteklenmesine karfl›n Selefi cihatç› ve mezhepçi kimli¤ine makyaj tutmuyor. Körfez monarflilerinden Suudi Arabistan ve Katar Ifi‹D’in bitirilmesi, ‹slami Cephe’nin desteklenmesi konusunda mutabakata varsalar da, ABD ve AB’nin güvenmedi¤i cihatç›lar hala istedikleri lojistik deste¤i bulabilmifl de¤iller.

Hamburg’da direniş büyüyor

A

lmanya’nın Hamburg şehrinde 22 Aralık’ta, polisin 1989 yılından bu yana bütün sol grupların müşterek mekânı olarak işgal altında tutulan Rota Flora Kültür Merkezi’nin zorla tahliye etme girişimiyle başlayan direniş büyüyor. Zorla tahliyeye karşı ülkenin sol muhalefeti ortak hareket etmeye başlarken, hükümet ise çareyi kültür merkezi çevresindeki Altona, St. Pauli ve Sternschanze semtlerini “tehlikeli bölge” ilan etmekte buldu. Bir tür olağanüstü halin ilan edildiği semtlerde son olarak gösteri yapan gruba saldıran polis 40 protestocuyu gözaltına aldı. Rota Flora Kültür Merkezi’nin bulunduğu bölgeye dönük bu baskı politikası tesadüf değil. “Tehlikeli bölge” ilan edilen semtler aynı zamanda eyalet yönetiminin kentsel dönüşüm adı altında bölgedeki yoksulları şehir merkezi dışına sürme planında önemli yer tutuyor. Bunların göçmenlerin de yoğun olarak yerleştiği semtler olması, bölgenin, Almanya devletinin göçmenleri şehrin çeperindeki banliyölere sürme politikası nedeniyle hedef haline getirilmesine yol açıyor. “Tehlikeli bölge” ilan edilen bölgelerden St. Pauli’de işgal altında bulunan Park Fiction’ın isminin Haziran İsyanı sırasında “Gezi Parkı” olarak değiştirilmesi de polisin bu bölgeye saldırısıyla sadece rantın değil sol muhalif kültürü ortadan kaldırmanın da hesaplarının yapıldığını ortaya çıkarıyor. 4 Ocak itibariyle üç semtin “Tehlikeli bölge” olmaktan çıkarıldığı açıklanırken, Hamburg’da özelleştirmelere ve kentsel dönüşüme karşı direniş devam ediyor.

IŞİD güçleniyor Esad ilerliyor Suriye’deki askeri durum günden güne de¤ifliklik gösteriyor. 3 Ocak’ta bafllayan Ifi‹D–‹slami Cephe çat›flmalar›nda, Ifi‹D’in üstünlük sa¤lad›¤› görülüyor. Suriye ‹nsan Haklar› Gözlemevi Baflkan› Rami Abdurrahman, 3-11 Ocak tarihlerinde 246’s› Ifi‹D militan›, 351’i di¤er grup militanlar› ve 100’ü sivil olmak üzere 700’e yak›n kiflinin çat›flmalarda öldü¤ünü aç›klad›. Suriye’nin kuzeyindeki ‹dlip, Halep ve Rakka bölgelerini kapsayan çat›flmalarda ‹slami Cephe, Ifi‹D karfl›s›nda stratejik öneme sahip iki bölgeyi kaybetti ve Ifi‹D Türkiye s›n›r›na dayand›. Ifi‹D’in 12 Ocak’ta Rakka iline ba¤l› Tel Abyad’› ele geçirmesinin ard›ndan Türkiye Akçakale s›n›r kap›s›n› geçici olarak kapatma karar› ald›. 13 Ocak’ta ise El Bab’› ve çevresindeki di¤er önemli yerleflimleri ele geçiren Ifi‹D, Halep’in kuzeyini büyük ölçüde ele geçirmifl oldu. ‹slami Cephe ise Ifi‹D’in ‹dlip’teki en

önemli kalesi olan Sarakip’i almak için 12 Ocak’ta bölgeye operasyon bafllataca¤›n› duyurdu. ‹slami Cephe, Ifi‹D’in Rakka’da örgüt bileflenlerinden Ahrar’ufl fiam üyesi 100 kifliyi infaz etti¤ini iddia etti. Suriye ordusu ise Halep k›rsal›ndaki operasyonlar›n› artt›rd›. K›rsaldaki Zerzur, Nekarin, Tellet el Taane ve el Mecbel bölgelerinden muhalif gruplar› ç›karan ordu birlikleri buralar› ‘güvenli bölge’ ilan etti. Suriye ordu birliklerinin, Hama, Humus, Dera’n›n çeflitli bölgeleri ve fiam k›rsal›ndaki askeri operasyonlar› sonucunda önemli mevziler kazand›¤› belirtiliyor.

Kamboçya’da tekstil işçileri isyanda

K

Cenevre II yolunda Esad rahat, muhalefet darda S

uriye krizine siyasi çözüm sağlamak için 22 Ocak’ta İsviçre’nin Montrö kentinde yapılması planlanan konferans için ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ve BM ile Arap Birliği'nin Suriye Özel Temsilcisi Ahdar İbrahimi üçlüsü çalışmalarını hızlandırdı. Kerry, 13 Ocak’taki açıklamasında çatışmaların durdurulmasına öncelik verdiklerini belirterek, Halep’ten başlayacak bölgesel bir ateşkesin sağlanabileceğini vurguladı. Esad yönetimi, uzun bir zamanın ardından

uluslararası arenada boy göstereceği Montrö’ye, ordunun kazanımları ve El Kaide tehdidine yönelik tutumuyla eli güçlü bir şekilde katılacak. Muhalefetin şemsiye örgütü Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu Başkanı Ahmet Carba Kasım ayı sonunda, 22 Ocak’taki konferansa katılacaklarını ancak Esad’ın görevde olduğu bir geleceği kabul etmeyeceklerini açıklamıştı. Şam rejimi ise barış görüşmelerine ön koşul getirilmemesi gerektiğini açıkladı. 12 Ocak’ta Paris'teki Suriye Halkının Dost-

ları Çekirdek Grubu Toplantısı sonrasında Kerry ile Davutoğlu, ABD Büyükelçiliği’nde ortak basın toplantısı yaptı. Davutoğlu, muhalefetin kaygılarını anladıklarını belirtti. Ancak 22 Ocak’taki konferansa katılmaları konusunda Koalisyon’a çağrı yaptı. ABD ve İn-

giltere, Suriye muhalefetinin Montrö’de düzenlenecek barış görüşmelerine katılmaması durumunda koalisyona desteklerini gözden geçirecekleri belirtiliyor. Koalisyon Başkanı Ahmet Carba, 6 Ocak tarihinde AB’ye ‘daha elverişli şartların oluşturulması’ için konfe-

ransın ertelenmesini istediğini bildirmiş, ancak AB tarafından isteğinin kabul edilmediği açıklanmıştı. ABD ve AB’nin baskısı sonucu Koalisyon’un, 17 Ocak’ta son bir kez toplanması ve 22 Ocak’taki konferansa ön koşulsuz katılması bekleniyor.

Konferansa katılan ülkeler arasında şimdilik İran yer almazken, Rusya ve Suriye yönetimleri İran’ın katılımı için destek veriyor. BM Genel Sekreteri Ban Ki-mun ise İran’ın konferansa katılımı konusunda uzlaşma sağlamak için çalıştığını ve konunun önümüzdeki günlerde netlik kazanacağını açıkladı. KÜRTLER BA⁄IMSIZ HEYETLE KATILMAK ‹ST‹YOR Rojava’daki siyasi partiler 14 Ocak’ta yaptıkları ortak açıklamada, Suriye muhalefetinin El Kaide’ye bağlı gruplara yönelik

ikiyüzlü politikalarını kınayarak, Kürtlerin Cenevre Barış Konferansı’na bağımsız bir heyet olarak katılması konusundaki taleplerini yinelediler. Açıklamada muhalefetin IŞİD, El Nusra ve İslam Cephesi’nin Rojava’da Kürtlere yönelik saldırılarına destek verdiği ifade edilerek “Suriye Ulusal Koalisyonu Rojava’ya yönelik saldırı düzenleyen grupları ÖSO’nun taburları gibi göstererek desteklerken aynı grupların Tel Ebyad, Halep ve Rakka’ya yönelik saldırını düşmanca bulup onlarla savaşıyor” denildi.

amboçya’da insanca yaşamaya yetecek asgari ücret talebiyle greve giden ve sokağa çıkan binlerce tekstil işçisine 3 Ocak’ta saldıran polis, 3 işçiyi katletti, onlarca işçiyi yaraladı. Saldırının ardından aralarında sendika liderlerinin de olduğu 23 işçi tutuklandı. Polisin silahlı saldırısına işçiler taş ve molotof kokteylleriyle karşılık verdi. İşçiler kurdukları barikatlarda saatlerce polisle çarpışarak, Bangladeş’teki asgari ücret isyanını hatırlattı. İki isyan da doğrudan eylem temelli bir hak mücadelesiydi. İşçiler, 80 dolar civarında olan asgari ücretin 160 dolara çıkarılmasını talep ederken, Kamboçya hükümeti ise bu rakamın en fazla 100 dolar olmasında diretiyor ve işçilerin taleplerine devlet terörüyle karşılık veriyor. Dünya tekstil endüstrisinin ucuz işçi cenneti olan Kamboçya’da 500 binden fazla tekstil işçisi var. Tekstil işçileri uzun çalışma süreleri, kötü çalışma koşulları ve açlık sınırının altındaki ücretlerle üretime zorlanıyor. Kamboçyalı tekstil işçilerinin grevi, 2013 ekiminden bu yana ülkedeki siyasi krizin hem son halkası hem de bu krizi yeniden tetikleyecek bir gelişme. Ülkeyi 28 yıldır yöneten Kamboçya Halk Partisi’nin son seçimlerden şaibeli biçimde galip çıkmasıyla, muhalefet meclisi boykot etmeye başlamış, sokaklarda yüz binlerce kişilik protesto eylemleri düzenlenmişti. Tekstil işçilerinin meşru eylemlerinin polis zoruyla bastırılmasıyla birlikte, hükümet her yönden ülkeyi bir sıkıyönetim atmosferine sokmuş durumda. Ancak ne sokak ne de işçi muhalefeti geri adım atacak gibi görünmüyor.


KENT ÇEVRE

6

16 Ocak 2014 / 29 Ocak 2014

Halk›n Sesi

A K P - C EM A AT

GÜN LERİNDEN

BİR

TA L A N

ÖY KÜSÜ

Gediz’de ‘vahşi madencilik’

Manisa Çalda¤›’ndaki maden havuzu

A

Manisa Çalda¤›’nda halk ÇED toplant›s›n› yapt›rm›yor

KP’nin Manisa Çaldağı’nda maden işletme ruhsatı vermesinin öyküsü, şimdi parça parça dökülen yağma düzenini gösteren önemli bir örnek

ÖZEN TAÇYILDIZ

17

Aralık’tan itibaren ifşa olan kent-doğa talanının bir ayağı, maden ruhsatı verilen ormanlar. Bilal Erdoğan’ın ortakları arasında olduğu Bosphorus 360, başlangıçta izin verilmemesine rağmen 1 ayda İstanbul Sultanbeyli Paşaköy orman sahasında maden işletme izni almış. Ruhsatın verilmesinde Bakan Veysel Eroğlu ve Erdoğan’ın bizzat devrede olduğu, rüşvet olarak şirketin hisselerinin yarısının alındığı ortaya çıktı. İddialar şimdilik polis fezlekesinde. Biz, bu vesileyle tekrar gündeme gelen Çaldağı’nda neler olduğunu hatırlayalım.

BİR MEKTUPLA ÇÖZÜLÜR İŞLER Manisa Turgutlu’ya 12 kilometre uzaklıktaki Çaldağı’nın altında 40 milyon ton nikel rezervi var. Piyasa değeri 6 milyar dolar. Arkasında

dünyanın en büyük maden karteli BHP Billiton’un bulunduğu İngiliz European Nickel şirketi, 2002’de Türkiye’de Bosphorus Nickel Madencilik’i kurdu ve AKP iktidarı döneminde buraya talip oldu. Ancak dönemin Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe, “çevreye ve insana saygılı olmadığı” gerekçesiyle maden işletme iznini vermedi. 2007 genel seçimlerinden birkaç ay önce, Uluslararası Yatırımcılar Derneği’nin (YASED) Ankara’da düzenlediği “Fırsatlar Ülkesi Türkiye” konferansı şirket için hakikaten bir fırsat oldu. Konferanstan bir gün önce verilen akşam yemeğinde, şirketin yönetiminde yer alan İngiltere’nin eski Türkiye büyükelçisi David Logan vardı. O akşam neler olduğunu Vahap Munyar, 26 Şubat’ta Hürriyet’teki köşesinden anlattı: “Logan, Ali Babacan’a bir şeyler söyleyip cebinden çıkardığı mektubu uzattı. Yemeğin biti-

minde Logan’a mektubun içeriğini sordum. O sırada yanına European Nickel Genel Müdürü Simon Purkiss de geldi: ‘Manisa Turgutlu'da 300 milyon dolarlık nikel yatırımı yapıyoruz’.Üsteledim: ‘Belli ki bir sorununuz var, o yüzden Babacan'a mektup verdiniz. Ayrıca Başbakan Tayyip Erdoğan'dan da randevu almışsınız.’ Sorunlarını açıklamak yerine, ‘Bizimki Türkiye'deki ikinci büyük İngiliz yatırımı olacak’ demekle yetindi. İkili ertesi gün Başbakan Erdoğan'la da görüştü... Bakalım İngiliz nikelcinin pek açık etmediği sorunu cözülecek mi?” Sorun çözüldü, 2007 seçimlerinden sonra Pepe koltuğunu kaybetti. Yerine gelen Bakan Eroğlu, 2009’da 3 milyon metrekare alanı 2026’ya kadar şirkete tahsis etti. Turgutlu Belediye Başkanı Serhat Orhan, Eroğlu’dan aktarımıyla

rdoğan-Cemaat-yabancı sermaye işbirliğinde memleketin en önemli tarım havzasını asitli sularla yıkayacak, halkını kanser edecek bir düzen

E bu izni açıkladı: “Çok sıkıştırdılar, baskılara dayanamadık” AKP-CEMAAT GÜZEL GÜNLERİNDE Maden işletme izni alan ve bu arada da adını Sardes olarak değiştiren şirket, dağdaki kızılçamları kesip sülfürik asidin basılacağı havuz çukurlarını kazmaya başlayınca bölge halkının tepkisi de başladı. Bölgenin antik kenti Sardes adını almak yerelleşmek için yeterli olmamış olacak ki, İngilizler şirketi 2011’de üç ODTÜ’lünün kurduğu VTG Holding’e devretti. Ancak 6 mil-

yar dolarlık nikelin olduğu bölgede Sardes’in 40 milyon dolara satılması makul değildi. Üstüne bir de Purkiss’in sık sık Çaldağı çevresinde görülmesi işleri perde arkasından yine Sardes’in yürüttüğü şüphesini yaratmıştı. Esas olarak Güney Afrika’da kömür üreten VTG’nin ortakları, AKP ve cemaatle yakın ilişkideydi. Vuslat Bayoğlu’nun genel müdürlüğünü yaptığı Güney Afrika’daki kömür şirketi Sumo’nun ortaklarından biri, Erdoğan’a yakın isimlerden Atasay’ın sahibi Cihan Kamer’di. Sumo’nun kömür sattığı şirketlerden biri de Melih Gökçek’in kurdurduğu VakBel’di. Bayoğlu, cemaatçi iş örgütü TUSKON’un uzantısı olarak kurulan SATBA’nın da (Güney Afrika Türk İşadamları Birliği) başkanlığını yaptı, Türkiye’den giden konukları, basın mensuplarını ağırlıyordu. Diğer ortaklardan Gökhan Kantarcıoğlu da Ata-

say’da çalışmıştı. Sardes’i alan VTG, yeşil madencilik, istihdam, ağaç dikimi vaatleriyle bölgede boy gösterdi ama “Çaldağı’nı çaldırtmayız” diyen bölge halkından destek bulamadı. HÜKÜMET DESTEKLİ “VAHŞİ MADENCİLİK” Çaldağı’nda uygulanacak sistem böyle adlandırılıyor: “vahşi madencilik”. Açık havada kazılan havuzlara basılan sülfürik asitli su ile maden alınıyor. Bu metotla Çaldağı, 15 yıl boyunca toplamda 20 milyon ton sülfürik asidin kullanılacağı bir açık hava kimya işletmesine dönecek. Havuzlara daha yukarıdan su geldiğinde ya duvarı yıkacak ya da taşırıp asitli suyu aşağı indirecek. Bu yöntemin tercih edilme sebebi çok açık, çünkü şirket için en az maliyetli olanı bu. Pek çok ülkede yasak olmasına, izin verilmemesine rağmen Türkiye’de yapılacak olması da çok açık, çünkü hü-

kümet destekli. Üstüne bir de memleketin en verimli tarım arazisine sülfirik asit fabrikası yapılıyor. Asitle yıkanacak Gediz Havzası’nda tarım bitecek. Asit buharlaşmaları ve yağmurlarıyla bağlar, yer altı sularıyla bölge zehirlenecek. Havaya, toprağa, suya karışan nikel tozları da bölge insanını bekleyen kanser tehlikesinin bir diğer boyutu. Gediz Havzası’nın bunun ardından kendisini toplaması ise yüzyıllar alacak bir süreç. Çaldağı, şimdi parça parça dökülen bozuk düzeni gösteren önemli bir örnek. Büyük patronun iş bitiriciliği ifşa olunca bölge halkı Erdoğan’a “Böyle bir madenciliğe izin vermek istemesinin ardında nasıl ilişkiler ve ne tür baskılar var” diye sormuştu. Erdoğan şimdi bunu da yeni düşmanları “cemaat-dış güçlerlobiler”e yıkar da o dönen rüşvetler, güzel günlerin işbirliği ne olacak?

‘Riskli alan’ arttı, mahalleli kararı tanımadı 26 ‹dris Güllüce

Geçmişi kaçak inşaat, temennisi ‘marka şehir’ Ç

evre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, 17 Aralık Operasyonu’nun ardından gönderilince yerine İdris Güllüce geldi. İnşaat mühendisi Güllüce, 1992-2004 yılları arasında Tuzla Belediye Başkanlığı yaptı. 2007’ye dek İBB Meclisi 1. Başkanvekili oldu, bunun iki yılında Başkan Kadir Topbaş’ın vekiliydi. İki dönemdir de milletvekili. Güllüce, belediye başkanlığı yaptığı dönemde Tuzla “kaçak kooperatifler cenneti” olarak anılır hale geldi, iskansız, imarsız mahalleler oluştu. Yapılan onlarca kaçak siteden ev alanlar ellerinde kaçak daireleri, hisseli toprak tapuları ve depreme dayanaksız evleri ile kaldı. Güllüce İBB’deyken İstanbul’u etkileyecek önemli projelere imza attı. Levent’te yapılacak Dubai Kuleleri için inşaat alanını genişleten plan değişikliği, başkanlığında toplanan İBB Meclisi tarafından kabul edilmişti. Bir başka icraatı Flor-

ya Atatürk Ormanı’nda yapılan kaçak lojmanlardı. Doğal sit alanında 11 AKP'li ilçe belediye başkanı için lojman yapıldı. Güllüce, Topbaş’ın yurtdışında olduğu sırada vekili olarak 3. köprü ve Göztepe cami projesini ondan habersiz imzalayınca görevden alındı. 2011’de, Meclis Deprem Araştırma Komisyonu Başkanı olarak katıldığı “Şehirlerimizin Geleceği, Tehditler ve Fırsatlar Sempozyumu”nda belediye başkanlığı döneminde çok bina yıktığını, kentsel dönüşümün şart olduğunu söyledi. Dönüşümün nasıl yapılacağına ilişkin de “Demokrasi olan yerlerde zor çözülür” sözünü hatırlattı. Yeni yıla bakan olarak girince de verdi yeni yıl mesajını. “Modern şehirleşme açısından zorunlu hale gelen” kentsel dönüşümde bize vaadi 400 bin konut dönüştürme hedefini aşmaktı. Temennisi de “marka şehirler”e sahip Türkiye’ye ulaşmak.

Ocak 2013’te 12 mahallesi riskli alan ilan edilen İstanbul Gaziosmanpaşa’da, 15 Aralık günü Resmi Gazete'de yayımlanan Bakanlar Kurulu kararı ile 3 mahalle daha riskli alan ilan edildi. Bağlarbaşı, Sarıgöl ve Yenidoğan mahallelerinde yaşayanlar 14 Aralık günü güven içinde yaşadıklarını düşünürlerken, 15 Aralık sabahı riskli bölgede uyandılar. Gaziosmanpaşa’da 4 milyon metrekareden fazla bir alan, yani ilçenin yaklaşık %40'ı riskli alan ilan edilmiş durum-

da. Hatta 55 bin metrekare büyüklüğe sahip Karlıtepe Mezarlığı dahi. Herhangi bir bilimsel veriye dayanmayan bu kararlar, Bakanlar Kurulu, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve Gaziosmanpaşa Belediyesi’nin kararlarıyla inşaat firmalarının tercihlerine göre şekilleniyor. Bölge aralarında Ağaoğlu, İhlas gibi isimlerin de olduğu 15 “lider” inşaat firmasına açılmış durumda. Uzun yıllardır bölgede yaşayan Gaziosmanpaşalılar, belediye tarafından “işgalci” olarak

adlandırıldıklarını, bölgeden sürülmek istendiklerini söylüyor. Gaziosmanpaşa Barınma Hakkı Meclisi etrafında bir araya gelen mahalleliler, barınma haklarının hiçe sayıldığı, inşaat firmalarına hizmet eden bir dönüşümü kabul etmediklerini duyurmak için aylardır sokak ve kahve toplantıları düzenliyor. “Buradayız ve burada kalmaya da devam edeceğiz” diyen Gaziosmanpaşalılar, 13 Ocak günü de riskli alan ilanına karşı İstanbul Bölge İdare Mahkemesi’nde itiraz davası açtı.

‘Kutu’ doldurmak için dönüşüm A

nkara Barınma Hakkı Meclisi, 7 Ocak’ta Çevre ve Şehircilik Bakanlığı önünde yaptığı basın açıklaması ile kentsel dönüşüm projelerinin ayakkabı kutularını doldurmak için yapıldığının ortaya çıktığını söyledi. Basın açıklamasını okuyan Fuat Keser, yasanın çıktığı dönemde “Bu yasa bizim için yok hükmündedir” dediklerini hatırlata-

rak Afet Riski Altındaki Alanlara Dair Bakanlar Kurulu kararının iptal edilmesi, TOKİ’den ev sahibi olanlardan alınan haksız paraların faiziyle iade edilmesi, Samsun’da selde yaşamını yitiren ailelere tazminat ödenmesi taleplerini dile getirdi. Meclis, Tayyip Erdoğan ve Erdoğan Bayraktar hakkında da suç duyurusunda bulundu.

Su bitti, AKP’nin aklına tedbir geldi Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, İstanbul’daki su durumu ile ilgili olarak İBB Başkanı Kadir Topbaş’la 10 Ocak’ta bir basın toplantısı düzenledi. Eroğlu, İstanbul’un 2007’de de kuraklık yaşadığını hatırlatarak “2014 senesinde bir kuraklık var. Ama merak etmeyin, kuraklığa karşı da tedbirimizi alıyoruz” dedi. Bu tedbirin 2007’den

bu yana neden alınmadığını açıklamadı. “İstanbul’da kuraklık olsa dahi 2-3 yıl su sıkıntısı çekilmesin diye Melen Barajı’nın temelini atmaya karar verdik. Yakında temelini atıyoruz” diyen Eroğlu, bu yıl ne yapılacağına ilişkin açıklama getiremedi. Yıllardır İSKİ’nin de başında olan Kadir Topbaş ise sadece suyu dikkatli kullanmayı önerebildi.


7

GÜNDEM 16 Ocak 2014 / 29 Ocak 2014

Halk›n Sesi

Babadan o¤ula: H›rs›z, cihatç› orta¤›, sermaye dostu 17 Aralık Cemaat eliyle artık ne ABD tarafından eskisi gibi işlevlendirilebilen ne de tüm sermaye kesimlerinin siyasi temsilcisi olarak kalabilen Erdoğan’ın hedef alındığı operasyon dalgalarının başlangıcıydı. İkinci dalga doğrudan Bilal Erdoğan’a dokundu, üstelik El Kaide finansörü ile ilişkisini ortaya dökerek. Bilal Erdoğan şimdilik elinde “iradeden” başka sağlam bir şeyi olmayan babasının arkasına saklanıyor, ancak birlikte işledikleri suçlar ortada duruyor

ÖZGE OZAN

17

Aralık operasyonu ile yolsuzluk ve rüşvet ağları bakanların oğullarına uzandı. Fatih Belediyesi ile birlikte başbakanın çocuklarının yöneticisi olduğu TÜRGEV’in adının operasyona karışmasıyla ise Bilal Erdoğan’ın hedefte olduğu ortaya çıktı. Bilal ikinci operasyon dalgasında doğrudan ifadeye çağrıldı. 25 Aralık’ta gönderilen çağrı kağıdında, “çıkar amaçlı suç örgütü kurmak ve üye olmak” suçlarından ifade vermek üzere 2 Ocak’ta savcılığa gelmesi isteniyordu. 1 Numaraya (Tayyip Erdoğan) bir adım daha yaklaşılmıştı ki emniyetin savcı talimatına uymaması ile başlayan sancı yargıyı sarsan bir çatışmaya dönüştü. “Oğlumun üzerinden bana gelmek istiyorlar” diyen Erdoğan yanılmıyordu. Tam da bu nedenle oğlunu koltuğunun altından ayırmadı. Bilal Erdoğan ifadeye gitmediği gibi 20 gün ortadan kaybolduktan sonra babasının makam arabasında görüldü, gösterildi. Başbakanın soruşturma dalgalarını kendisine gelmeden engelleme çabası savcıların dosyalardan alınmasından HSYK değişimine kadar giden bir kriz yaratırken gündem değişti. Bilal Erdoğan’ın “dosyalarından” sızanlar ise ortada duruyor.

ERDO⁄AN’IN ORTA⁄I EL KA‹DE F‹NANSÖRÜ EL KADI Soruşturma dosyasından sızan bilgilerde Bilal Erdoğan’ın El Kaide’nin Türkiye finansörü olarak bilinen Suudi Arabistanlı Yasin El Kadı ile ortak olduğu söyleniyordu. El Kadı’nın yasaklı olduğu dönemde Türkiye’ye geldiği, oğlu Muaz Kadıoğlu üzerinden işlerini yürüttüğü ve gizli ortağı olduğu BİM, Boshporus360, Al Baraka Türk’ün yönetim kurulu toplantılarına katıldığı iddia ediliyordu. El Kadı yasaklı döneminde 8 ay içinde 4 kez yasadışı olarak ülkeye girmişti. Üstelik, yine sızdırılan bilgilere göre, Erdoğan’ın yakını Mustafa Latif Topbaş’ın özel uçağı ile gelip, Başbakanlık koruma aracı ile karşılanmıştı. Bununla kalmadı. Nisan ayında bizzat Bilal Erdoğan’la Swiss Otel lobisinde yapılan görüşmeye dair fotoğraflar yayımlandı. El Kadı-Erdoğan ailesi ilişkisi iktidarın ilk yıllarına kadar uzanıyordu. El Kadı “küresel terörist” listelerine alındığında “param kadar kefilim” diyen Erdoğan bu defa da şaşmadı. Gazetecilerle yaptığı Dolmabahçe toplantısında bir kez daha El Kadı’ya sahip çıktı. ABD telkiniyle uzun süre boyunca Birleşmiş Milletler’in (BM) “terörü finanse eden şahıslar” listesinde yer alan ve Türkiye’ye girişi de yasaklanan Yasin El Kadı’yı, "Türkiye'yi seven, dindar, yatırım yapmak isteyen Suudlu

bir işadamı" olarak tanımladı. TALAN fiEBEKES‹N‹N BAfiI ERDO⁄AN İkinci dalga operasyonda adı geçen ve daha sonra Bilal Erdoğan’ın ilgili ses kayıtlarının da servis edildiği Bosphorus360 Danışmanlık Turizm İnşaat Sanayi Ticaret Limited Şirketi, işadamı Cengiz Aktürk ve eşinin üzerine kayıtlıydı ancak dosyadan sızanlar asıl ortakların Yasin El Kadı’nın oğlu Muaz Kadıoğlu, Tayyip Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan ve Usame Kutup olduğunu gösteriyordu. Şirketin sahibi Cengiz Aktürk’ün 8 Mart 2012’de yaptığı bir telefon görüşme-

sindeki, Bosphorus 360’ın yüzde 75’inin eşi Rabia Aktürk’e ait olduğunu, ancak eşinin şirkette üç kişinin “emanetçisi” olduğu yönündeki sözleri kayıtlara geçti. Dosyada Yasin El Kadı ve Erdoğan’ın isminin geçtiği yolsuzluk iddialarından en çok gündeme gelen Etiler’deki Polis Okulu arazisi oldu. İddialara göre çok değerli olan bu arazi, arsa değerinin çok altında bir fiyata, Bilal Erdoğan ve Yasin El Kadı’nın gizli ortak olduğu Bosphorus360 adlı şirkete satıldı. İhalesiz yapılan satışta arazi 460 milyon liraya verildi. Satış için Albaraka Türk bankasından fon ayarlandı. Arazinin bu

şirkete verilmesi işlemleri, bizzat Başbakan Erdoğan’ın talimatıyla başladı. Bu iddialar üzerine Kadir Topbaş apar topar bir basın açıklaması yaptı ve arazinin tapusunun İBB’de olduğunu ve henüz devir konusunda bir adım atılmadığını açıkladı. ERDO⁄AN’IN “PATRONLARINA” GÖZDA⁄I 17 Aralık operasyonunda Ağaoğlu, Yorum İnşaat ve Taş Yapı’ya yönelik gözaltılar AKP döneminde palazlanan sermaye gruplarının bu “dalgaların” dışında kalmayacağını gösteriyordu. İkinci dalga ise Erdoğan’ın ihale süreçlerini bizzat yönettiği bilinen 3.

havalimanı gibi “çılgın projelerine” dokunuyordu. Soruşturma listesinde adı geçen Mustafa Latif Topbaş (BİM AŞ Yönetim Kurulu Başkanı), Cemal Kalyoncu (Kalyon İnşaat Yönetim Kurulu Başkanı), Ömer Faruk Kalyoncu (Kalyon İnşaat Yönetim Kurulu üyesi), Mehmet Cengiz (Cengiz Holding Yönetim Kurulu Başkanı), Abdullah Tivnikli (Türk Telekom ortağı ve Yönetim Kurulu Üyesi) hakkında gözaltı kararları uygulanamasa da mallarına tedbir kararı kondu. Tedbir kararı 14 Ocak’ta “54 klasör ve bin 5 sayfalık fezleke incelenmeden bu karar alınmıştır” denerek kaldırıldı.

Gündem ‘iktidar içi kavga’ suçlar ortada Operasyonlar AKP’nin engelleme hamleleri ile sekteye u¤rad›. Gündem iktidar›n ya¤ma ve talan a¤lar›ndan yarg› çat›flmas›na kayd›r›ld›. Ancak sadece ortaya dökülenler dahi AKP’den sorulacak hesab› kabartmaya yeter. ET‹LER POL‹S ARAZ‹S‹ DIfiINDA DOSYADAN SIZAN ‹DD‹ALARDAN BAZILARI fiUNLAR ‹stanbul Sultanbeyli Paflaköy orman sahas›nda bulunan S‹T çal›flmalar› devam etti¤i ve ‹stanbul il s›n›rlar› içinde do¤al olarak yetiflen bitki türlerinin gerekçeleriyle Orman Bakanl›¤›’n›n maden iflletme izni vermedi¤i bir arazi hakk›nda Bosphorus 360 1 ayda madene iflletme izni ald› ve 10 milyar dolarl›k maden iflletme izni karfl›l›¤›nda da para ödemeden maden oca¤›na yüzde 50 ortak oldu. Turkuvaz Medya Grubu’nun elinde bulunan yaz›l› ve görsel medya organlar›n›n sat›n al›nmas› için, bir bakan›n koordinesiyle ifl

adamlar›ndan 100’er milyon dolar para topland›. 550 milyon dolara bu sat›fl›n gerçekleflti. ‹fl adamlar› Sabah ve ATV’nin sat›n al›nmas›nda verdikleri bu yüksek mebla¤l› paralar›n karfl›l›¤›n› devlet ihalelerini ald›lar. ‹stanbul Büyükflehir Belediyesi Rayl› Sistem Daire Baflkanl›¤› Avrupa Yakas› Rayl› Sistem Müdürlü¤ü taraf›ndan yap›lan Mecidiyeköy-Mahmutbey Metro Hatt› ‹halesine fesat kar›flt›r›ld›. ‹zmir Urla s›n›rlar› Zeytineli dolaylar›nda, Baflbakan Erdo¤an’›n kendisi ve ailesi için yap›lacak “villalar”›n bulundu¤u arazi usulsüz flekilde 1. derece sit alan›ndan 3. derece sit alan› haline getirildi. Karayollar› Genel Müdürlü¤ü Program ve ‹zleme Daire Baflkanl›¤›’n›n, “ÇanakkaleEzine-Ayvac›k yolu için yapt›¤› ihalede KalyonKolin-Özka ‹nflaat ortak giriflimi ihaleyi kazanmak için ihaleye kat›lan di¤er firmalarla anlaflma yap›ld›. TCDD ‹flletmesi Genel Müdürlü¤ü taraf›ndan Marmaray Projesi kapsam›ndaki Yenikap› istasyonunda 2 adet 8.85 metrekare ve

Kazl›çeflme istasyonunda 15.20 metrekarelik alanlarda yap›lacak olan “Büfe- Büvet- Cafe” iflletmelerinin ihaleyle kiralanmas›na fesat kar›flt›r›ld›. Dosyan›n flüphelilerinden Sinpafl Yap› fiirketi yöneticisi Avni Çelik, Abdullah Tivnikli ve Mustafa Latif Topbafl, Halk Bankas›’n›n alaca¤› nedeniyle ipotekli olan Pendik ilçe s›n›rlar› içerisindeki bir arazinin Kad›köy 3. ‹cra ‹flas Müdürlü¤ü’nce sat›fl› sonras›nda kendi kontrolündeki flirketleri devreye sokarak ihaleye fesat kar›flt›rd› Türkiye Gençlik ve E¤itime Hizmet Vakf›’na (TÜRGEV) yüksek de¤erli araziler devredildi. Al›nacak araziler de ç›kan sorunlar›n çözülmesi gibi konularda devlet nüfuzu kullan›ld› örne¤in; Millet Caddesi’ndeki 17 dönümlük ‹ETT garaj› arazisinin TÜRGEV’e üniversite yap›lmas› amac›yla devri giriflimi, Hay›rl› Vakf›’n›n 27 dönümlük arazisine imar al›nmas›na karfl›l›k TÜRGEV’in araziye yüzde 50 ortak olmas›, Ali A¤ao¤lu’nun imar ve ruhsat s›k›nt›lar›n›n çözülmesine karfl›l›k rüflvet olarak 20 dönüm arazisinin TÜRGEV’e devri…

AKP kime güveneceğini bilmiyor A

KP-Cemaat arası iktidar kapışması operasyon dalgaları ile birlikte MİT, bakanlıklar, belediyeler, polis, TRT, yargı, yüksek yargı bürokrasisi, HSYK, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, savcılar, yargıçlar, medya ile birlikte maliye, milli eğitim ve hariciye bürokrasisine kadar uzanan çözülme, tasfiye ve kamplaşmalarla derinleşmeye devam ediyor. Emniyette 2000’e kadar yakın ismin görevi değiştirilirken Emniyet Genel Müdürlüğü Özel Harekat Daire Başkanı da değişti. Görevden almalarda dikkat çeken ve AKP’nin kendi atadığı kadrolara da güvenemediğini gösteren bir diğer örnek ise yolsuzluk operasyonu sonrası Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü'ne (TEM) getirilen Serdar Ali Sekkin’in, 20 gün sonra görevden alınarak Sabiha Gökçen Havalimanı Şube müdürü yapılması oldu.

M‹LL‹ E⁄‹T‹MDEN DIfi‹fiLER‹NE TASF‹YE SÜRÜYOR Türkiye genelinde 8 ilin Milli Eğitim Müdürü ve Milli Eğitim Bakanlığı’nda 2 bakanlık müşaviri görevden alındı. AKP’nin tahkimatı emniyet ve milli eğitimle bitmedi. AKP döneminde MİT’teki dönüşümle birlikte önemli değişiklikler yaşanan ikinci kritik merkez olan Dışişleri Bakanlığı’na da sıçradı. Hükümet, aralarında Washington, Londra ve Paris’in de bulunduğu 12

büyükelçinin görev yerini değiştirme kararı aldı. Washington’a, Milli Güvenlik Kurulu’nda genel sekreterlik görevi yapmış olan Serdar Kılıç, Londra Büyükelçiliği’ne ise Hakan Fidan MİT Müsteşarlığı’na atandığında, beraber çalışmak üzere MİT’e getirdiği ilk isim olan MİT Müsteşar Yardımcısı Abdurrahman Bilgiç atandı. Paris Büyükelçiliği’ne, halen Roma Büyükelçisi olarak görev yapan Hakkı Akil atandı. Maliye Bakanlığı’nda 17

Aralık sonrası ilk olarak Mali Suçları Araştırma Kurulu’nda (MASAK) Başkan Yardımcısı Faruk Elieyioğlu görevinden alınmıştı. Ardından Gelir İdaresi, Gelir Politikaları, Muhasebat Genel müdürlüğü, Hukuk müşavirliği gibi birçok ana birimde onlarca daire başkanı da görevden alındı. Ergenekon ve Balyoz davalarında “yeniden yargılama” tartışmalarının büyüdüğü günlerde Adalet Bakanlığı'na bağlı Adli

Tıp Kurumu’nda yapılan görevden almalar da dikkat çekti. Ergenekon soruşturmasının kilit belgelerinden biri olduğu iddia edilen "İrtica ile Mücadele Eylem Planı" isimli belgede ıslak imzanın Deniz Piyade Kurmay Albay Dursun Çiçek'e ait olduğu yönünde görüş bildiren 5 üye, görev ve yetkileri ellerinden alınarak pasifize edilip, farklı birimlere atandı. 11 üyeli kurulda "İmzanın tespiti yapılamaz" görüşü bildiren 4 üye ise yerlerinde kaldı.

İzmir’de Binali operasyonu A

KP’ye yönelik operasyon 6 Ocak’ta İzmir’e sıçradı. Ucu AKP’nin İzmir Büyükşehir Belediye Başkan adayı, Erdoğan’a yakın isimlerden Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’a dokundu. Üstelik seçim çalışmalarına start vereceği 8 Ocak’tan 2 gün önce.

HEM fiAH‹T HEM BACANAK İzmir merkezli, 5 ilde Ulaştırma Bakanlığı sorumluluğu altındaki TCDD Liman İşletme Müdürlüğü ve daire başkanlarına yönelik başlatılan operasyonda, arananlar arasında eski Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın bacanağının adı da var. Operasyon kapsamında gözaltına alınan holding patronu M.C.B.’nin yanında çalışan bacanak Cemalettin Haberdar bir süre kaçtıktan sonra ifade vermeye gitti ve serbest bırakıldı. Çıkar amaçlı suç örgütü kurmak, yönetmek, örgüte üye olmak, rüşvet, zimmet, ihaleye fesat karıştırma, irtikap, nitelikli dolandırıcılık suçlamalarıyla yürütülen operasyonda 28 kişi gözaltına alındı, 15 kişi tutuklandı. Tutuklananlardan M.C.B

İfadesinde TCDD’den 4 ihale aldığını ve Binali Yıldırım’ın nikah şahidi olduğunu söyledi. GÖSTERE GÖSTERE GELD‹ Yerel seçimlere yaklaşıldıkça AKP adaylarına yönelik operasyonların artacağı konuşuluyor. Erdoğan’a en yakın isimlerden Binali Yıldırım’ın operasyonların hedefinde olacağı ise çok uzun zamandır biliniyordu. Cemaat’in operasyonel kalemi Mehmet Baransu 2011’den beri Yıldırım’ın üzerinde duruyor, yeğenlerinin karıştığı yolsuzluklara, aldığı ihalelere değiniyor ve Yıldırım’ın Karamehmet ve Doğan grubuna ilişkin vergi cezalarının indirilmesi için çalıştığını ifade ediyordu. Seçimlerde aday gösterilmemesi konusunda “dosyaları açılır” uyarılarında bulunuyordu. Binali Yıldırım ise operasyona ilişkin olarak gazetecilerin sorularına “2011’de başlayan bir soruşturmaya üç yıl aradan sonra operasyon yayılmasının zamanlaması manidardır” dedi.


8

EMEK 16 Ocak 2014 / 29 Ocak 2014

Halk›n Sesi

K›dem tazminat›n›n hat›rlatt›klar› ıdem tazminatı meselesinde son birkaç yıldır yaşananlar bir taraftan siyasi iktidarın sermaye sınıfı ile kurduğu ilişkideki görece özerkliği anlatması diğer taraftan bazı konjonktürlerde işçi sınıfının gölgesinin bile ne kadar korkutucu olduğunu göstermesi açısından ilginç bir deneyim oldu. Kıdem tazminatı meselesi esas olarak sermaye sınıfının emeği kuşatan güvencesizlik zincirini biraz daha sıkmak için gündeme getirdiği bir konuydu. Hükümetin her ne kadar “zaten çok az kişi yararlanıyor” dese de sadece düzenli çalışan kesimler için değil bütün çalışan sınıfların sahip olmak istedikleri en temel haklardan biri olma özelliğine sahip. Bu hem patronun işten atma konusundaki keyfiyetini frenlemesi açısından önemli olduğu gibi çalışanlar için de işsizlik ya da emeklilik halinde hayata tutunabileceği güçlü bir dal olarak da anlamlı… AKP iktidarı, başından beri sermaye sınıfının istekleri doğrultusunda kıdem tazminatını fona devrederek patronların elini kolunu bağlayan bir bağı daha çözmeyi hedeflemişti. Sermaye sınıfı ise tavizsiz tavrını başından beri sürdürdü. Her koşulda fon kurulacak ve işten çıkarmalar bütünüyle patronun inisiyatifinde olacaktı. Ancak kıdem tazminatının işçiler için önemini bilen sendikaların bu konuda gösterdiği direnç AKP’yi her seferinde “bir kez daha düşünmeye” sevk etti. Emek-sermaye ilişkilerinde başından beri tam bir sermaye hükümeti olarak işlev gören AKP iktidarı tam da art arda seçim sürecine girildiği bir dönemde ve dahası en güçlü müttefiki ile kıyasıya bir çatışmaya girmesinin de etkisiyle, sınırlı da olsa işçi sınıfının toplumsal muhalefetini göze almaya cesaret edemedi ve şimdilik konuyu rafa kaldırdı. TÜRK-İŞ ve HAK-İŞ gönülsüz de olsa başta DİSK olmak üzere bütün sendikal yapılar “kıdem tazminatı” konusundaki hassas tavrını ortaya koyduğunda AKP iktidarı bu konuda kritik adımı atmaktan Tufan korktu. Özellikle DİSK’in “diren Sertlek işçi” kampanyasıyla 30’a yakın bölgede sokak eylemleri Dev Sa¤l›k-‹fl Yönetim Kurulu düzenlemesi kıdem tazminatını sokağın gündemine taşıması için önemli işlev gördü. Sokak eylemleri AKP iktidarını frenleyen önemli hususlardan biri olsa da en az onun kadar önemli olan diğer husus “kıdem tazminatı” meselesinin Türkiye işçi sınıfı açısından taşıdığı anlamdır. 1960’lı yıllarla birlikte toplumun gündemine giren emeğin hakları konularının içinde “kıdem tazminatı” hep en kritik yeri teşkil etti. İşçiler çalışmaya başladıkları gün birikmeye başlayan kıdem tazminatının verdiği huzurla işe gidip geldiler. Bu nedenle “kıdem tazminatı”nın toplumsal belleklerdeki yeri her zaman müspet oldu. İktidarın “zaten bir işe yaramıyor” karalamaları hiçbir zaman toplumsal bir meşruiyet yaratamadı. Sonuç olarak seçim sürecine girildiği bir dönemde işçi sınıfının cılız da olsa muhalefeti iktidarın göze almakta zorlanacağı bir güç haline geldi. Bu durum işçi sınıfının potansiyel gücünü göstermesi açısından işçi sınıfı örgütlerinin gözden ırak tutmaması gereken bir husus olarak değerini koruyor.

K

U S L A N M AYA N H A C E T T E P E R E K T Ö R Ü ’ N E Y U M U R TA L I ‹ H TA R

‘‹nand›k, direndik, kazand›k’ 51 işçiyi işten çıkardı, ‘benim sorumluluğum değil’ dedi, direnenlerin üstüne özel güvenlikleri ve polisi saldı, olmadı, pes etti. Sonra intikam için direnişi destekleyenleri sürgün etmek istedi, yumurtaları gördü, yine geri adım attı AL‹ ERG‹N DEM‹RHAN

S

endika sevmezliğiyle ve gerici-piyasacı kimliğiyle bilinen Hacettepe Rektörü Murat Tuncer ne yapsa olmuyor. Taşeron çalıştırma hileleri, rektörlük duvarına astığı demagojik pankartlar, özel güvenlik saldırıları, sürgün dayatması Hacettepeli emekçilere geri adım attıramıyor. Taşeron marifetiyle Kasım ayında işten atılan 51 işçiyi yeniden işe almak zorunda kalan rektör, bu direnişin intikamını almak için sürgün silahını devreye sokunca kendisini hastane koridorunda dolaşamaz hale getiren yeni bir direnişle karşı karşıya kaldı. REKTÖR D‹REN‹fi GÖRDÜ Yeni yıla, işten çıkarıldıktan sonra bir buçuk ay boyunca hastane bahçesinde direnen işçilerin zaferiyle giren Hacettepe Üniversitesi Hastanesi, şimdi de direnişe destek veren emekçilere yönelik sürgün dayatması ile gündemde. Kasım ayında işten çıkarıldıktan sonra hastane bahçesine çadır kurarak direniş başlatan Devrimci Sağlık İş üyesi 51 işçi; asıl işveren olan rektörlüğün sorumluluk kabul etmemesine, özel güvenlik ve polis saldırısına, soğuğa rağmen bir buçuk ay boyunca direndi. Bu direnişte SES ve Ankara Tabip Odası üyesi hastane çalışanlarının, üniversite öğrencilerinin ve Halkevleri’nin aktif desteğini alan işçiler Rektör Tuncer’e geri adım attırmayı başardı. Devrimci Sağlık İş ve rektörlük ara-

Basın emekçisi silkiniyor Ocak ay› ile birlikte her y›l oldu¤u gibi bas›nda yine tensikat ad› alt›nda iflçi k›y›m› yaflan›yor. Radikal Ankara bürosunun kapat›lmas›, Hürriyet Daily News’in butik gazeteye dönüfltürülmesi, TV8’in e¤lence kanal›na dönüflmesi, +1’in ekibinin yenilenmesi, TMSF’ye devredilen AKP’nin ve Cemaat’in sevmedi¤i köfle yazarlar›n›n karfl›l›kl› tasfiyesi ile çok say›da gazeteci iflsiz kald›. Bu olaylar karfl›s›nda Radikal ve Hürriyet Daily News emekçileri iflten ç›karmalara karfl› örgütlü mücadele ça¤r›s› yapan bir deklarasyon yay›mlad›. D‹SK Bas›n ‹fl ve TGS de gazetecileri örgütlenmeye ça¤›rd›.

REKTÖRDEN ‹NT‹KAM SÜRGÜNÜ Zaferin sevincini yaşayan Hacettepe emekçileri yeni yılın ilk haftası bu kez sürgün dayatmasıyla karşı karşıya kaldı. Hacettepe’de Tuncer döneminde daha önce de 600’den fazla zorla yer değişikliği yapılmış, Tuncer bu yer değişikliklerini bir cezalandırma ve kadrolaşma aracı olarak kullanmıştı. Direnişte sürekli işçilerin yanında olan, işçilere yönelik özel güvenlik ve polis saldırısında ön safta direnen SES üyesi Erkan Sümer, 6 Ocak günü işyerine gittiğinde görev yerinin değiştirildiğini ve yeni görev yerinde iş başı yapması gerektiğini bildiren bir yazı ile karşılaştı. Buna gerekçe olarak da Sümer’den başka uzman hekimin bulunmadığı bölümde Sümer’e ihtiyaç olmadığı gibi gerçeklikten uzak bir açıklama yapıldı. Sümer bunun üzerine iş yerinin kendisinin kararı dışında değiştirildiğini ve değişikliği kabul etmediğini bildiren bir dilekçe

hazırladı ve hastane yönetimine iletti. Ayrıca sürgün kararının iptali için dava da açıldı. Bunun üzerine Ankara Tabip Odası (ATO) ve SES üyeleri ile Sümer’in çalışma arkadaşları 7 Ocak’ta rektörlüğün önüne bir yürüyüş düzenledi. Rektörlüğe girmek isteyen emekçiler özel güvenliklerin saldırısıyla karşılaştı ancak geri adım atmadı. SES ve ATO yöneticileri rektörlük temsilcileri ile yaptıkları görüşmede sürgünü kabul etmediklerini, karar geri alınana kadar da hep birlikte direnecekle-

rini söyledi. Ertesi gün yine Tuncer’in kapısına dayanan sağlık emekçileri, rektöre iletilmek üzere bir kutu yumurta hediye etti ve emekçiler Sümer’in sürgünü sonlandırılmadıkça, rektörün okul koridorlarında gezmemesini tavsiye etti. Sonra da uyarı mahiyetinde camlara birkaç yumurta fırlatıldı. Halkın Sesi’ne konuşan SES üyeleri, Rektör Murat Tuncer’in geri adım atarak Sümer tarafından başlatılan hukuki sürecin sonlanmasını bekleyeceğini belirttiğini söyledi.

“‹fl yoksa direnifl var” İ

stanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi’nde yıllardır taşeron şirketler aracılığıyla çalışan yemekhane işçileri rotasyona uğrayarak gittikleri üniversitenin Beyazıt Kampüsü’nde şirketin ihalesinin sona ermesi üzerine işyerlerine dönmek istedi. Ancak şirket hiçbir gerekçe göstermeden Devrimci Sağlık İş üyesi 11

işçiye işbaşı yaptırmadı. Hastane yönetimi de şirketin keyfi uygulaması karşısında sessiz kalarak 11 emekçinin işsiz bırakılmasına yol açan bu hukuk dışı uygulamaya ortak oldu. İşsiz kalan 11 işçi 13 Ocak günü hastane bahçesine direniş çadırlarını kurdu ve işlerine geri dönene kadar çadır direnişinin süreceğini ilan etti.

İş cinayetlerine her hafta bir çocuk kurban Bursa’nın merkez Yıldırım ilçesinde, 9 Ocak günü ağabeyleriyle birlikte kağıt topladığı alışveriş arabasıyla yolun karşısına geçmeye çalışan 6 yaşındaki Yücel Arı, bir kamyonetin çarpması sonucu yaşamını yitirdi. Kağıt toplayarak "geçimini" sağlamak zorunda kalan 6 yaşındaki çocuk, erken yaşlarda "ekmek parası" için hayata atılan yüz binlerce çocuk işçiden yalnızca biri. Ucuz emek gücü ve güvencesiz işçi havuzunun önemli bir kaynağı olan

Cemaat yeni "sendikalar" kuruyor AKP ile aras› aç›lan cemaat, kapatt›¤› Aktif E¤itim Sendikas›’n› yeniden açm›flt›. Aktif E¤itim Sen’den sonra cemaate yak›n oldu¤u iddia edilen yeni sendikalar da üst üste kurulmaya baflland›. Bu kez sadece e¤itim alan›nda de¤il farkl› sektörlerde de sendikalaflmaya gidecek olan cemaatin di¤er sendikalara rakip olmas› bekleniyor. Kurucu listeleri ve kurulufl yap›lanmalar› k›sa bir süre sonra aç›klanacak olan 7 sendikan›n h›zl› bir flekilde faaliyetlerine bafllayaca¤› söyleniyor. Sendikalar›n isimleri ve yer ald›klar› sektörle flöyle; Ufuk Sa¤l›k-Sen, Ufuk Bas›nYay›n Sen, Ufuk Kültür-Sanat Sen, Ufuk YerelSen, Ufuk Bay›nd›rl›k-Sen, Ufuk Büro-Sen, Ufuk Enerji-Sen.

sındaki görüşmeler sonucunda işten çıkarılan işçilerin üniversitenin işçisi olarak iktisadi işletmeden işe başlatılması üzerinde anlaşıldı. İşçilerin bu kazanımı kutlamak için yılbaşı arifesinde düzenlediği gecede konuşan DİSK Genel Sekreteri ve Devrimci Sağlık-İş Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu kazanacaklarından bir an bile şüphe duymadıklarını belirterek şunları söyledi: “51 arkadaşımızın alnı açık başı dik bir şekilde bu hastanenin kapısından içeri gireceklerine inandık, direndik ve kazandık.”

çocuk işçilik giderek artan bir oranda iş cinayetleriyle gündeme geliyor. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin (İSİG) hazırladığı rapora göre 2013 yılında en az bin 235 işçi yaşamını yitirdi. Bin 235 işçinin 59’u çocuk işçiden oluşuyor (18’i 14 yaş ve altı, 41’i 15-17 yaş arası). Verilere göre her hafta en az bir çocuk, “çalışırken” yaşamını kaybediyor. Türkiye'de çocuk işçi cinayetlerinin kirli yüzünü ortaya koyan birçok örnek yaşandı. 13 yaşındaki

kimya işçisi Ahmet Yıldız’ın plastik enjeksiyon makinesine sıkışarak can vermesi, hastaneye trafik kazası geçirdi diye getirilmesi ve işverenine açılan davada 30 bin 40 TL ceza verilmesi, bunun 24 taksite bölünmesi Türkiye’de çocuk işçiliğin bir özetiydi. Çocuk işçi cinayetlerinde benzer örnekler birbirini tekrarladı örneğin: 16 yaşındaki Muhammet İsa Soysal'ın ailesine “Oğlunuz 65 yaşına kadar yaşardı, asgari ücretle çalışırdı” denilerek canına 47 bin tazminat biçildi.

K›dem tazminat›n› D‹REN‹fi TURU #Direniflçi kazand›! Sermayenin ve AKP hükümetinin canhıraş çabaları işe yaramadı ve Çalışma Bakanlığı kıdem tazminatının kaldırılması ile ilgili düzenlemenin gündemden kalktığını duyurdu. Böylece işçilerin bedelsiz işten çıkarılmasını kolaylaştıracak bu plana karşı mücadele eden işçiler de emek hareketi adına önemli bir kazanım elde etmiş oldu. DİSK en başından itibaren kıdem tazminatının fona devrinin bu hakkın fiilen gaspı ve iş güvencesinin yok edilmesi anlamına geldiğini ifade etmiş ve bu konuyu “kırmızı çizgi” ilan etmişti. Kasım ayında da “Köleliğe karşı #Direnİşçi” kampanyasını başlatan DİSK’in düzenlediği 30’a yakın bölge-

sel eylemi ve DİSK üyesi sendikaların eylemlerinde sokağa çıkan on binlerce işçi iradelerini ortaya koydu. İstanbul’dan Kayseri’ye, Konya’dan Tekirdağ’a, Antalya’dan Kocaeli’ne, Eskişehir’den Adana’ya, Bursa’dan Bilecik’e, Ankara’dan Diyarbakır’a, Çanakkale’den Çerkezköy’e, Kartal’dan Topkapı’ya, Gebze’den İzmir’e, Bandırma’dan Mersin’e birçok il ve ilçede, işyerinde, işçi semtlerinde eylemler düzenlendi. Bu mücadele sürecinin kazanımla sonuçlanması üzerine bir açıklama yapan DİSK Genel Başkanı Kani Beko, mücadele eden işçileri kutlarken emeğe yönelik saldırıların son bulmadığını belirterek örgütlü mücadeleyi yükseltme çağrısı yaptı.

I 11 y›ld›r çal›flt›¤› Silifke Devlet Hastanesi'ndeki iflinden ç›kar›lan tafleron iflçi Ayla Bilmez, hastane bahçesine direnifl çad›r› kurmufltu. 93 günlük direniflin sonunda Bilmez, ifle iade hakk›n› ald›, 2 Ocak'ta mesaiye yeniden bafllad›. I Nakliyat ‹fl’e üye olduklar› için ‹stanbul, Ankara, Konya, Çay›rova’dan iflten at›lan ve aylarca iflyerlerini direnifl alan›na çeviren Yurtiçi Kargo Direniflçileri, ifle iade davalar›n› kazanmaya bafllad›. Ankara’da 13, ‹stanbul’da 2 ve Konya’da 1 olmak üzere flu ana kadar toplam 16 iflçinin davas› kazan›ld›. I Ayval›k Belediyesi'nin temizlik ifllerini yapan tafleron iflçiler, iki ayl›k ücretlerinin ödenmemesi üzerine 30 Aral›k’ta ifl b›rakma eylemi bafllatm›flt›. ‹flçiler, 4 Ocak'ta alacaklar›n›n hesaplar›na yatmas›n›n ard›ndan ifl b›rakma eylemini sonland›rd›. I Enerji Sen BEDAfi direniflinde kazan›lan zaferi 3 Ocak'ta düzenledi¤i konserle kutlad›. I Eskiflehir’de TOK‹ taraf›n-

dan yap›m›na bafllanan 33 bin kiflilik stadyum inflaat›nda çal›flan iflçiler üç ayd›r maafllar›n› alamay›nca çal›flmalar› durdurdu. I Migros’ta çal›fl›rken tafleronlaflt›rma yoluyla sendikal haklar› gasp edilen Migros Depo çal›flanlar›, yasal boflluklardan yararlanan tafleron flirket hilelerini aflmak için DGD-Sen’i (Depo, Antrepo, Gemi Yap›m› ve Deniz Tafl›mac›l›¤› Sendikas›) kurarak örgütlenmekte ›srar edince iflten at›ld›. ‹flçiler, 12 Ocak'ta polis ablukas› alt›nda Kad›köy Migros önünde eylem yapt›. I Yeni Hava ‹fl yönetimi, genel merkezden 6, Adana temsilcili¤inden 2 iflçiyi iflten ç›kard›. Hava ‹fl çal›flanlar›ndan toplam 8 kifli yeni y›la iflsiz girdi. I Enerji Sen üyesi iflçiler Gediz EDAfi’›n tehditlerine karfl› 23 Aral›k’tan itibaren 5 bölgede ifl b›rakt›. 19 gün süren eylem iflçilerin taleplerini kabul ettirmesiyle sonuçland›. ‹flçiler 11 Ocak’ta iflbafl› yapt›.


9

SERMAYE 16 Ocak 2014 / 29 Ocak 2014

Halk›n Sesi

YO LSUZ LU K

OPER ASYONUNDA N

E KO N O M ‹ K

Y IKIM A

Kriz kap›da İktidar kavgasıyla birlikte Türkiye ekonomisinin kırılganlıkları ortaya çıktı. AKP'nin ekonomi politikalarının krizi sermayenin borç döngüsünü çevirememesine, zamların da artış eğilimi göstermesine yol açıyor

MEHTAP MET‹NO⁄LU

T

ürkiye ekonomisi 2013 Mayıs ayından itibaren ciddi kriz alarmları verirken iktidar kavgası, ekonomiyi sarstı. Bu süreçte Türkiye ekonomisinin kırılganlıkları öne çıktı. Economist dergisi “Türkiye’nin ekonomisi: Maske düştü” başlıklı değerlendirmesinde, Türk ekonomisinin son yıllarda sanayi yatırımıyla değil, borca dayalı tüketim ve emlak yatırım-

larıyla büyüdüğünün altını çizdi. Sıcak para girişine bağımlı Türkiye ekonomisi için iktidar kriziyle birlikte sıcak para akışının durması veya yavaşlaması söz konusu. Bu 'risk' ise döviz fiyatındaki hızlı değişime, cari açığın (döviz açığının) büyümesine, borç döngüsünün çevrilememesine gebe. Bu başlıklar AKP'nin ekonomi politikalarının krizini derinleştiren etmenlerin başında geliyor.

DOLAR FIRLADI, ENFLASYON BEKLENT‹LER‹N ÜSTÜNDE ABD’nin değişen para politikası ile birlikte sıcak para, Türkiye benzeri ülkelerden çıkmaya başlamıştı. Bu uzaklaşma, Türkiye ekonomisinin dış kaynağa bağımlılığını gözler önüne sermişti. İktidar krizi ortamında, Türkiye yabancı yatırımcılar için 'gözden düşmeye' başladı. Yabancı yatırımcıların Türkiye'den çekilme girişimleri döviz kurunu etkiledi. Dolar kuru, 2.20 TL’yi gördü. İktidar kriziyle döviz fiyatı daha da arttı. Döviz fiyatının artması ilk elden döviz yüküm-

lülüğü olanları vurur. Türkiye’nin dış borç yükümlüğü 375 milyar dolar. Ekim 2013-Ekim 2014 dönemindeki 12 ayda vadesi gelip ödenecek borçların tutarı ise 165 milyar dolar. 12 ayda ödenmesi gereken bu borç toplamının dörtte üçü özel sektörün. Bu da birçok sermaye çevresinin borçlarını ödeyememesi ya da işten çıkarmalara başlaması için zemin hazırlıyor. Sermaye çevrelerinden iktidar kavgasına dair çeşitli açıklamalar yapılmış, hepsi endişesini dile getirmişti. Sabancı Holding Perakende ve Sigorta Grup Başkanı Haluk Dinçer, sermayenin ortak problemlerini şöyle dile getirdi: "Normal şartlar altında

2014'te Türkiye ekonomisinin yüzde 3.5 büyüyeceğini düşünüyorduk. Bu son olan bitenlerle, kur ve faizlerdeki hareketlilik dolayısıyla büyümede aşağı yönde, enflasyonda yukarı yönde riskler var." Döviz kurunun fırlaması enflasyon oranını da etkiliyor. Dolardaki her yükseliş iğneden ipliğe tüm ithal malların fiyatına yansıyor ve tüketici fiyatlarını tırmandırıyor. Bunun sonucunda da enflasyon ve işsizlik çift haneye ulaşabilir. Radikal'den Ümit Gürses, 3 Ocak'ta yayımlanan yazısında, "Sadece son bir aylık dönemdeki döviz kuru artışı yüzde 8’i geçti. Buradan da önümüzdeki altı ayda enflasyona artış etkisi gelecek" değerlendirmesinde bulundu. TÜ‹K'‹N HESABI ÇARfiIYA UYMUYOR TÜİK, aralık ayı itibariyle yıllık enflasyonu yüzde 7.4 olarak açıkladı. Orta Vadeli Program’daki yüzde 5.3 olarak belirlenen 2013 enflasyon hedefini Merkez Bankası önce yüzde 6.2’ye ardından yüzde 6.8’e yükseltmişti. Buna rağmen enflasyon, Merkez Bankası’nın hesaplarına göre fazla çıktı. Ancak halkın hesabına göre oldukça az çünkü TÜİK’in hesabıyla halkın hesabı birbirine uymuyor. Halkın cebinden daha çok para çıktı, fiyatlar daha çok arttı.

A

KP-Cemaat arasındaki iktidar kavgası bankacılık sektörüne kadar uzandı. Taraf gazetesi Ankara Temsilcisi Hüseyin Özay’ın haberine göre, AKP Bank Asya'ya "el koyma operasyonu" planladı. Başta THY olmak üzere bazı kamu kurumları, yaklaşık 900 milyon liralık mevduatı, vadesinden önce çekti. Vadesinden önce mevduatın çekilmesi nedeniyle, kamu kurumları “kâr payı” alamadı. Ve bu nedenle milyonlarca liralık gelir kaybına uğramış oldu. Banka likidite problemiyle karşı karşıya kaldı. Bunun üzerine Cemaate yakın işadamla-

Bu yıl gıdada en çok zamlanan ürün yüzde 110 artışla patates. Patates fiyatı 86 kuruştan 1.8 liraya fırladı. Takipçisi ise kuru fasulye oldu. Fiyat artışı yüzde 58.9. Biber yüzde 40, patlıcan yüzde 37 zamlandı. FATURA HALKA Döviz kurunun artışı, zamların kapıda olduğunun da habercisi. Enerji Piyasası Denetleme Kurulu Başkanı Hasan Köktaş, 6 Ocak'ta yaptığı basın toplantısında "zam" sinyali verdi. Köktaş, "Döviz kurundaki artış nihai yatırımcıyı elbette etkiler. Elektrik üretim özelleştirmelerinde finansman sorunu yaratabilir" dedi. İmalat sanayinin alt dallarında da (başta kimya-ilaç, otomotiv, ara ve yatırım malları) döviz kurunun artışına oranla zamların gelmesi söz konusu. SICAK PARA KR‹Z‹ ABD Merkez Bankası'nın (FED) değişen para politikası, AKP'nin sermayeye güven vermeyişi ve iktidar kavgası ile ortaya saçılanlar Türkiye ekonomisinin kırılgan yapısını gözler önüne serdi. Ekonomiyi "ferahlatan" Körfez sermayesi olarak gösterilen kaynağı belirsiz paraların girişi, iktidar kriziyle birlikte kesilmeye yüz tuttu. Sıcak paraya bağımlı Türkiye ekonomisi için bu durum bir başka kriz merkezi olarak ortaya çıktı.

BABACAN BDDK'Y‹ UYARDI BDDK, 10 Ocak'ta Bank Asya durumu kurtardıktan sonra açıklama yaptı. Bankalar hakkında haber yapılırken dikkat edilmesi gerektiğine dair açıklamada bulundu. Kamu kurumlarının vadesinden önce mevduatlarını çekmesi nedeniyle, banka zor duruma düşecekti

ve BDDK de, mevduat taleplerini karşılayamayan bankanın yönetimine atama yapacaktı. Ancak, Başbakan Yardımcısı Ali Babacan'ın yönetim devrine izin vermemesi bunu engelledi. BDDK içinde, Babacan'ın Bank Asya'ya yönelik operasyondan rahatsız olduğu ve konuyla ilgili olarak BDDK yönetimini uyardığı söylendi. OPERASYON VURGUNU ‹DD‹ASI Ayrıca, 17 Aralık'tan itibaren Bank

Tayyip Erdo¤an, hem Gezi direniflinde hem de yolsuzluk operasyonlar› s›ras›nda "faiz lobisini" suçlad›. fiimdi ise Türkiye'nin para birimindeki ani düflüflü durdurmak için faiz oranlar›n› yükseltmek zorunda. Ancak AKP "faiz lobisi" söylemi nedeniyle bu önleme s›cak bakam›yor. Hem Financial Times hem de Economist AKP'nin "faiz lobisi" çeliflkisine dikkat çeken yaz›lar yazd›. FT muhabiri Daniel Dombey, yaz›s›nda bu durumu flöyle de¤erlendiriyor: "Erdo¤an taraftarlar›n›n yaflad›klar› sanc›lar nedeniyle yabanc› tertipleri suçlamas›na ra¤men, Türkiye büyük oranda k›sa dönemli yabanc› sermayeye ba¤›ml›. Mevcut 60 milyar dolarl›k bütçe a盤›n›n yaklafl›k 5'te 4'ü do¤rudan yabanc› yat›r›mla de¤il, s›cak parayla finanse ediliyor." Amerikan yat›r›m flirketi Paamco uzman› Alper ‹nce ise dünya çap›nda faizler artarken Türkiye'nin de bu ad›m› atmak zorunda kalaca¤›n› söylüyor. Ekonomik göstergelerin faiz art›fl›n›n zorunlulu¤una iflaret etti¤ini vurgulayan Economist, Türkiye’nin ekonomisi: Maske düfltü” bafll›kl› analizinde Merkez Bankas›’n›n alternatif yollar arad›¤›na dikkat çekti. Enflasyon yüzde 7’nin üzerindeyken, cari ifllem a盤›n›n gayr› safi milli has›lan›n yüzde 7’si civar›nda seyretti¤ini aktaran Economist, hem yabanc› yat›r›m›n, hem özel tasarrufun hem de ihracat›n azald›¤›n›n alt›n› çiziyor. Böyle bir ortamda her “gelenekçi ekonomistin” faizlerin yükseltilmesi seçene¤ine yönelece¤i belirtilen analizde, Merkez Bankas›’n›n ise, bir hesaba göre yüzde 11 dolay›nda olmas› gereken faiz oran›n› yüzde 8’de tuttu¤u kaydediliyor. Uzmanlar›n, Baflbakan Erdo¤an’›n ›srar› nedeniyle, 30 Mart’taki yerel seçimlerden önce faiz oran› art›fl› beklemedi¤ini aktaran Economist, piyasa güveni sa¤lanamazsa, döviz alarak Türk liras›n›n de¤erini sabitlemeye çal›flan Merkez Bankas›’n›n “nefesinin tükenebilece¤i” uyar›s› yap›yor.

Asya'ya yönelik incelemelerin arttığı iddia ediliyor. AKP medyasında Bank Asya aleyhinde birçok haber de yer almıştı. Son.tv sitesinde yer alan haberde, 17 Aralık'ta başlayan rüşvet ve yolsuzluk soruşturmanın hemen öncesinde Bank Asya yetkililerinin operasyondan haberdar oldukları ve bankanın tüm mevduatını dövize yatırdığı öne sürüldü. Bankanın 2 milyar dolarlık kazanç elde ettiği iddia edildi. Ancak Bank Asya, tüm döviz işlemlerinin listesini yayınladı ve yaşanan süreçten kâr etmediğini ispatladı.

Bank Asya'ya el koyma atağı rı kampanya ile paralarını Bank Asya’ya yatırmaya başladı. Kamu kurumlarının talep ettiği tüm mevduatlar ödendi.

‘Faiz lobisi’ çelişkisi

Halk›n Sesi Sahibi ve Sorumlu Yaz› ‹flleri Müdürü Ali Ergin Demirhan Telefon / Faks 0212 245 90 37 Adres Ergenekon Mahallesi Cumhuriyet Caddesi No: 175/2 fi‹fiL‹/‹STANBUL Bas›ld›¤› Yer ART Matbaac›l›k, Türker Saltabafl, ‹stasyon Mah. 242 Sk, No:32 Kartepe / Kocaeli (0262 373 45 03) editor.halkinsesi@gmail.com 15 günlük Yayg›n, Süreli, Türkçe yay›nd›r.


YEREL YÖNETİM

10

16 Ocak 2014 / 29 Ocak 2014

Halk›n Sesi

Halk için halkla birlikte

HALKIN MUHTARLARI Halk›n haklar›na sahip ç›kar. Bar›nma, temiz bir çevre, su, e¤itim, sa¤l›k gibi haklar› kendi yasal yetki alan›na girip girmemesine bakmaks›z›n halkla birlikte savunur, mücadele eder. Halk›n ve do¤an›n zarar›na olacak her projenin karfl›s›nda durur.

HALKIN MUHTARLARI Halk için halkla birlikte çal›fl›r. Tüm sorunlar› sokak temsilcileri ve halk meclisleri ile birlikte çözmeyi, kararlar› birlikte almay› hedefler. Bütün çal›flmalar› halk›n denetimine aç›kt›r. HALKIN MUHTARLARI Halk›n muhtar-

lar› mahalle halk› aras›ndaki dayan›flmay› güçlendirmek için çal›fl›r. Mahalleye yönelik her tür piyasac›, gerici, faflist sald›r›da direniflin içinde dayan›flman›n kurulmas›n›n yan›nda kültürel çal›flmalardan spor etkinliklerine dayan›flmay› mahallenin gündelik hayat›n›n örgütlen-

mesi içinde gelifltirir. HALKIN MUHTARLARI Yaflad›klar› mahalleyi en iyi bilen, yaflam alanlar›na yönelik sald›r›lardan en a¤›r biçimde etkilenen kad›nlar›n do¤rudan yönetime kat›lmas› söz ve karar hakk› kullanmas›n› temel bir ilke olarak savunur.

YA L A N I N , TA L A N I N , Z O R B A L I Ğ I N K A R Ş I S I N D A , H A L K L A B İ R L İ K T E

Halk›n muhtarlar› var! ÖZGE OZAN

2

014 yerel seçimleri, sonuçları sadece kendisinden sonra gelecek Cumhurbaşkanlığı ve Genel seçimleri etkileyecek olması nedeniyle değil, artık giderek derinleşen siyasal krizin alacağı boyut ve Erdoğan’ın dolayısı ile AKP’nin geleceği açısından çok kritik. Tam da bu nedenle süreç yerel seçim ezberi ile ilerlemiyor. Egemenler arası iktidar çatışması açık bir savaşa dönüşürken tüm siyasi aktörler yerel seçimleri gözeterek konum alıyor. Haziran İsyanı’ndan direniş forumlarına taşınan doğrudan demokrasi deneyimini açığa çıkaran, kendi yaşamı, yaşadığı mahallesi, kenti ve ülkesi hakkında söz ve karar hakkı talep ettiğini isyanı ile gösteren Türkiye halkları için halkın bağımsız çıkarlarını savunmaya dayanan örgütlenmeler her zamankinden önemli. Kendi karar ve yönetme organlarını oluşturmak da. Yerel forumlarda açığa çıkan doğrudan demokrasi deneyiminin, hak mücadelelerinin ve halk örgütlenmelerinin kurumsallaşması açısından ve bunların temsiliyet biçimlerinden biri olarak muhtarlıklar önemli bir olanak sunuyor. İşte ülkenin dört bir yanında başlayan “halkın muhtarları” çalışmaları bu kurumsallaşma ve örgütlenme çabası içinde öne çıkıyor. Bu sayımızda konumuz Ankara’dan Dikmen ve Batıkent’te süren muhtarlık çalışmaları. YAŞADIĞIMIZ ALANIN ZATEN MUHTARIYDIK Ankara’da Haziran İsyanı’nın en önemli merkezlerinden biriydi Dikmen. Direnişin içinde gelişen park forumla-

Songül Kurt

Haziran İsyanı’ndan forumlara, forumlardan Halk Meclislerine “yaşamımız ve yaşadığımız yer hakkında söz ve karar hakkı bizimdir” diyenler yerel seçimlere halkın muhtar adayları ile katılıyor rında başlayan “yaşadığımız mahallede söz ve karar sahibi olmalıyız” tartışmaları önce İlker’de bir Halk Meclisi’nin kuruluşunu hazırladı. Ardından İlker Halk Meclisi’nde Songül Kurt’un Çankaya’nın üçüncü büyük mahallesi olan Ş.Mürsel Uluç Mahallesi’nde halkın muhtar adayı olarak seçimlere girmesine karar verildi. İlker Halk Meclisi’nden Hülya Gülmez’le Ş. Mürsel Uluç Mahallesi’nde yürüttükleri muhtarlık çalışması hakkında konuştuk. Halkın muhtar adayını nasıl belirlediniz? Halk Meclisi’nde işçisi, esnafı, kadını genci bu mahallede yaşayanlar olarak mahalleye ilişkin sorunları ve nasıl bir mahallede yaşamak istediğimizi birlikte tartışıyorduk. Aday belirleme sürecinde de 15 günde bir yan yana gelmeyi sürdürdük. Muhtar adayını belirlerken dikkat ettiğimiz şey öncelikle mahalleyi iyi tanımasıydı. Daha önce mahalledeki sorunlarla ilgilenmiş olması, direnişe katılması ve halkın birlikte mahalleyi yöneteceği bir muhtarlık çalış-

masını yürütmeye talip olmasıydı. Özellikle kadınlar olarak bizlerin taleplerini savunacak birisi olması da önemliydi. Halkın muhtar adayı olarak seçimlere giren Songül Kurt bu mahallede baz istasyonlarının kaldırılması için verilen mücadelenin içindeydi. Marmara ve Van depremlerinde depremzedelerle dayanışma kampanyasını örgütleyenlerdendi. Mahallede verilen bağlama kurslarında öğretmenlik yaptı, kadın korosuna katıldı, kadınlara yönelik okuma yazma kurslarının düzenlenmesinde çalıştı, Dikmen Vadisi’nde kentsel yağmaya karşı barınma hakkı mücadelesinin örgütlenmesinde yer aldı. Haziran İsyanı’nda sokak eylemleri birçok yerde sona ererken Dikmen bölgesinde devam etmişti. Songül ilk günden itibaren direnişin İlker kolunun yürütücülerindendi, mahallesine, sokağına sahip çıktı. Bütün bu nedenlerle Songül’ü adayımız olarak gösterdik. Bugüne kadarki muhtarlarla aramızdaki farklardan biri de şimdiden adımlarını attığımız sokak temsilcileri ve

halk meclisleri etrafında her sorunu halkla beraber ele almak, mücadele etmek, eksiklikleri gidermek konusundaki kararlılığımız. Bu nedenle muhtarlık çalışmasındaki sloganlarımız “Birlikte üretecek, birlikte yöneteceğiz”, “Halk ile birlikte halkın yerel yönetimine” ve “Artık yeter kadınlar susmayacak.” Tüm bunları mahalleliyle paylaştığımızda özellikle mahallede birlikte söz sahibi olmak, sorunların çözümünün bir parçası olmak konusunda heyecanlanıyorlar, özellikle sokakları, mahalleyi tanıyan bir adaya destek olmak istediklerini söylüyorlar. Kadınlar ise hemşerilik ilişkilerine değil mahalleyi en iyi bilen ve en çok sorunu yaşayan kadınlar olarak kendilerinden bir adayın çıkmasına olumlu bakıyor. Muhtarlık çalışmasında neler yapıyorsunuz? Öncelikle muhtarlık çalışmasına başladığımızda mahallemizde son yerel ve genel seçimlerde kaç seçmen oy kullanmış ve oy dağılımı nasıl olmuş bunu araştırdık. Son üç dönemdir kaç muhtar adayı

çıktığına, hangi kesimleri temsil ettiklerini söyleyerek aday olduklarına baktık. Muhtarların mahallemiz için neler yaptığını araştırdık. Mahallemizde köy dernekleri etkin. Tüm köy derneklerinin listesini çıkarıp muhtarlık çalışmasına katkı sunacak insanlara ulaşmak için köy dernekleri ile görüşmelere başladık. Dernekler özellikle birçok insana aynı anda ulaşılabildiği için çok önemli. Halk meclisinde esnaf ve ev ziyaretlerine kimlerin katılabileceğine ilişkin bir çalışma yaptık. Ziyaretlerde muhtar adayımıza eşlik edebilecek bir ekiple çalışmalara başladık. Ev ya da iş yerlerine yaptığımız ziyaretlerde önceden tanışsak da tanışmasak da muhtarlık çalışmasını, mahallenin sorunlarını tartıştığımız insanlardan mutlaka ziyaret edebileceğimiz başka insanların adreslerini alıyoruz, kendilerinin de ziyaretlere katılmasını istiyoruz. Bu şekilde muhtarlık çalışmasını bizzat yürütenlerin sayısı da artıyor, çalışma da gelişiyor. Muhtarlık çalışması sırasında hedefimiz mahallede gezilmemiş sokağın, girilmemiş evin kalma-

ması. 30 Mart’ta kadar ev ve kahvehanelerde, köy derneklerinde muhtarlığı tartıştığımız toplantılar olacak. Mahallemizde herkesi bir araya getireceğimiz büyük bir konser gerçekleştireceğiz. Ayrıca oluşturduğumuz kadın, gençlik komisyonlarında hem muhtarlık çalışması sürecinde hem de muhtarlık kazanıldıktan sonraki çalışmalarda kadınların ve gençlerin taleplerine ilişkin programlar oluşturacağız. Muhtarlık programından bahsetmişken biraz mahallelinin taleplerinden bahsedelim Gerçekleştirdiğimiz görüşmelerde, ziyaretlerimizde, komisyonlarımızda, toplantılarımızda muhtarlık programını belirliyoruz. Örneğin mahallemizde sadece bir kreş var o da Çankaya Belediyesi’ne ait, öncelikle belediye çalışanlarının çocuklarına bakıyor. Mahallemizdeki tüm ailelerin çocuklarını bırakabilecekleri bir kreşin, oyun alanlarının bulunduğu kurumların oluşmasını sağlamak birinci önceliklerimizden. Yine mahallemizde yaşayan kadınlar sosyalleşebile-

Mahallelerimizin sakini değil sahibiyiz Haziran İsyanı’nın Batıkent’te bıraktığı en önemli deneyimlerden biri 9 ayrı mahallede oluşturulan Halk Meclisleri oldu. Batıkentliler muhtarlık seçimlerine de Halk Meclisleri aracılığı ile hazırlanıyor

H

aziran İsyanı ile birlikte kurulan Batıkent Dayanışma Platformu içerisinde yer alan ve Batıkent’te bulunan 9 mahallede örgütlenen Halk Meclisleri, Haziran ayından bu yana her hafta düzenli toplantılar yapıyor. Mahalle sorunları üzerinden örgütleniyor, doğrudan demokrasi kurallarıyla işliyor. Meclisler, mahallelerdeki, parklardaki sorunlar, yüksek gerilim hatları, baz istasyonları, ulaşım sorunları, yol projeleri ve kentsel rant projelerine karşı örgütlenen, imza kampanyaları, eylemler, toplantılar düzenleyen birer mahalle örgütü oldular. Halk Meclisleri’nin son gündemi ise muhtarlık seçimleri. “Mahallemizin sakini değil, sahibiyiz” sloganıyla yola çıkan Meclisler, hem kendi haftalık Meclis

toplantılarında, hem de ortak düzenlenen forumlarda “nasıl bir muhtarlık” tartışmaları yaptıktan sonra, mahallenin muhtarı olmaya talip oldular. Nasıl bir muhtarlık tartışmalarında ilkelerini kurallarını belirleyen Halk Meclisleri, bu şartlarda aday olmak isteyen Meclis bileşenleri arasından adaylarını belirlediler. Meclislerde belirlenen temel kriterlerin başında ise birlikte yönetim ilkesi geliyor. Muhtarlıklar, yalnız başına muhtar tarafından değil, Mahalle Meclisleri tarafından yürütülecek. Muhtar ve azalar Meclis’in yürütmesi görevini üstlenecek, mahallelerde park sorunları, sokak hayvanları, engelliler, kadınlar, gençler, ortak kullanım alanları üzerine çalışmalar yürütülecek. Mahalle meclisleri muhtarlıklar

kanalıyla geliştirilecek, kurumsallaştırılacaklar. Kimi mahalleler tek isim üzerinde uzlaşırken, kimi mahalleler ön seçimle adaylarını belirledi. Muhtar adayları gibi azalar da yine Meclis bileşenlerinden belirlendi. Şu ana kadar belirlenen Muhtar adayları ise şöyle; İlkyerleşim Mahallesi; Fecire Yazan, Uğur Mumcu Mahallesi; Ali Cenk, Kent Koop Mahallesi; Hayati Ataç, Turgut Özal Mahallesi Suna Sezer, Ostim Mahallesi; Aygün Aydın, Kardelen Mahallesi; Gül Akgül, Batı Sitesi Mahallesi; Ali Fidan, Yeni Batı Mahallesi; Ebru Bütüner. Batıkent’te Halk Meclisleri’nin muhtar adayları seçim startını verdiler. Çalmadık kapı, sıkmadık el kalmayıncaya kadar çalışmalarını sürdürecekler.

cekleri, zamanlarını değerlendirecekleri alanların yokluğundan şikayetçi. Birlikte aynı zamanda dayanışma kültürünün de yeniden oluşacağı, kadınların tiyatrodan koroya birçok faaliyeti birlikte yapabilecekleri, okuma-yazma kurslarının olacağı yeni bir kültür merkezini kurmayı tartışıyoruz. Mahalledeki ziyaretlerde genel olarak en çok karşılaştığımız sorunlardan birisi de ulaşım. Kuracağımız mahalle meclisi ve sokak temsilcileri ile mahallelinin ulaşım hakkı için mücadele edeceğiz. Üzeri açık olan durakların kış koşullarına uygun düzenlenmesi de temel hedeflerimizden biri. Yine gençler açısından parasız ders destek eğitimleri alabilecekleri, ödevlerini yapabilecekleri, aynı zamanda mahalle halkının da kullanabileceği bir halk kitaplığı oluşturacağız. Bu kitaplığı oluşturuncaya kadar mahallemizde bulunan demokratik kitle örgütü ve dernekler arasında bir koordinasyon kurarak parasız eğitimlerin verilmesini sağlayacağız. Yine öncelikle gençlerin ve çocukların kullanacağı bir spor kompleksi kurulması için çalışacağız. Mahallemizde gecekonduların olduğu bölgede en önemli sorunlardan biri yolların bozukluğu, sokak aydınlatmasının olmaması hep birlikte insanca bir çevrede barınma hakkı mücadelesini sürdüreceğiz. Bunlarla birlikte çok sayıda başka talebi ve mücadele gündemini de sayabiliriz. Özellikle mahallemizde yaşayan engelli yurttaşların mahalle yaşamına katılımlarının önündeki engelleri olabildiğince kaldırmak, sarı şerit, rampa gibi ihtiyaçların karşılanması, mahallemizdeki park ve yeşil alanların kullanıma uygun düzenlenmesi ve yaygınlaştırılması, pazar yerinin üzerinin kapatılması, baz istasyonlarına karşı geçmişte birlikte yürüttüğümüz mücadelenin sokak temsilcileri aracılığı ile güçlendirilerek sürdürülmesi, sokak köpeklerinin aşılanmasının sağlanması ve onların da güvenli ve sağlıklı koşullarda mahallemizde yaşamasını sağlamak gibi birçok gündemimiz var. Bunlardan bir bölümü hali hazırda mücadelesini yürüttüğümüz başlıklar.

Muhtar olmak için ne yapmak gerek? Muhtar, prosedür olarak tam anlam›yla ba¤›ms›z seçilmifl kiflidir. Çünkü hiçbir siyasi parti muhtar aday› gösteremez. Muhtar aday› olmak için herhangi bir yere baflvurmaya gerek yoktur. Seçim günü ilgili seçim bölgesindeki seçim sand›klar›na isim bas›l› oy pusulalar›n› b›rakmak yeterlidir. Elbette yasal olarak muhtarl›k için gerekli flartlar› sa¤lamak gerekir. Bu flartlar flöyle s›ralanabilir; Türkiye Cumhuriyeti vatandafl› olmak, 25 yafl›n› doldurmufl olmak, okuryazar olmak, 6 ay boyunca aday olunan mahallede oturuyor olmak, yüz k›zart›c› suçlardan biriyle veya a¤›r hapis cezas›yla hükümlü ve kamu hizmetlerinden yasakl› olmamak. Muhtar adaylar› hangi mahalleden veya köyden aday oluyor ise oy pusulas›n›n üst k›sm›na aday oldu¤u yeri yazarlar. Oy pusulas›n›n alt k›sm›nda ise kendi isimleri bulunur. Oy pusulalar›n› seçim mahallinde bulunan sand›k baflkanlar›na teslim ederler.


11

GEZİ DAVALARI 16 Ocak 2014 / 29 Ocak 2014

Halk›n Sesi

‘Tay y ip’e güle güle diyeceğiz, u yan Berkin’

‹zmirliler, Berkin için dilek fenerleri uçurdu, Çi¤li Güzeltepe- fiirintepe Forumu Berkin Elvan Park›’n› kurdu, park›n ismi Belediye Meclisi’nde de onayland ›.

Ülkenin dört bir yan›nda Liseli Genç Umut’un ça¤r›s›na uyan lise ö¤rencileri Berkin’in do¤um gününden sonraya gelen 6-10 Ocak tarihleri aras›nda okullar›nda; tahtalara, s›ralara, duvarlara “‹yi ki do¤dun Berkin” yazd›.

n: Kolektifler’in Berkin için yapt›¤› bas›n aç›klamas›nda ya “Onlar kutu kutu milyonlar› çalarken, ekmek alma , day›z yan›n giden Berkin Elvan’›n hayat›n› çald›lar. Biz in” Tayyip’e güle güle diyece¤iz, yeter ki sen uyan Berk

‘V UR’ EMR‹N‹ V ERENE TA K‹PS‹Z L‹K, D‹REN‹fiÇ‹Y E ‘T ERÖR‹ST’ DA MG ASI

Yarg› halk düflmanl›¤›nda tek ses Gezi direnişinde polislere saldırı emri veren başbakana takipsizlik kararı verildi. Savcılar direnişe katılanlara uydurma suçlamalar ve yalan bilgilerle ‘torba iddianameler’ hazırlıyor. AKP ve cemaat halka yönelik davalarda birleşirken, yargı suç icat etmeye çalışıyor MURAT DURAL

A

ralarında sendika ve meslek örgütü üyesi ve gazetecilerin de bulunduğu 12 direnişçi, temmuz ve ağustos aylarında Gezi Direnişi’nde polise emir verenlere yönelik suç duyurusunda bulundu. Direnişçiler, ayrı zamanlarda Tayyip Erdoğan, Bülent Arınç, Muammer Güler ve Kadir Topbaş hakkında “görevi kötüye kullanmaktan” şikayetçi oldu. Şikayetleri birleştirilen 12 kişinin arasında, direnişte gözünü kaybeden, başına gaz bombası gelen ve kaburgası kırılan direnişçiler var. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı emri verenler hakkında “ciddi bir iddia ve delil göremediği için” takipsizlik kararı verdi. Savcı Ali Cengiz Hacıosmanoğlu, İstanbul’daki miting alanının Tayyip Erdoğan’ın da 16 Haziran’da

‹l il Gezi davalar›

miting düzenlediği Kazlıçeşme olduğunu savundu. Hacıosmanoğlu, aynı zamanda 10 Ocak’ta Zekeriya Öz’ün yerine İstanbul Başsavcılığı vekilliğine atanan isim. Savcının ciddi bir delil bulamadığı Tayyip Erdoğan, direnişteki polis saldırılarını sahiplenerek “talimatı ben verdim” demişti. YOLSUZLUK SAVCISINDAN D‹REN‹fiÇ‹LERE SORUfiTURMA İstanbul Gezi Direnişi’ne yönelik terörle mücadele savcılarınca hazırlanan ve ağır ceza mahkemesince 4 Ocak’ta kabul edilen iddianame aralarında SDP’li yöneticilerin de olduğu 4’ü tutuklu 36 kişi hakkında. Şikayetçiler arasında 9 polis memuru ve bir otel müdürü de bulunuyor. İddianameyi hazırlayan savcı Muammer Akkaş. Akkaş, cemaatin AKP’ye karşı yürüttüğü yolsuzluk ope-

Çanakkale’deki direniflte “Hükümet istifa”, “Faflizme ölüm” yazarak duvar› kirletmekle suçlanan 13 yafl›ndaki çocu¤a, 21 Ocak’taki ikinci

duruflmaya kat›lma zorunlulu¤u getirildi. Manisa’daki Gezi eylemlerinde yer alan direniflçilere yönelik aç›lan davada 183 kifli 13

rasyonlarının “yürütülemeyen” ikinci dalgasının savcısı. Terörle Mücadele Kanunuyla yetkili savcı, hazırladığı iddianamede direnişçileri “terör örgütü” üyesi olmakla suçlarken AKP’nin söylemini tekrarlıyor ve 11 Haziran’daki polis saldırısını şöyle tanımlıyor: “Dünyada ülkemizi zor duruma sokmak, devletimizi itibarsızlaştırmak isteyen terör örgütlerinin istediği bu ortama son vermek, Atatürk Kültür Merkezi ve Atatürk anıtındaki illegal pankart ve dövizleri indirmek.” İddianamede, sanıkların “Taksim Meydanı’nı savaş alanına çevirdikleri” ifadeleri yer alıyor. Aynı iddianameye göre, polis 11 Haziran’daki Gezi’ye saldırısında “orantılı güç” kullanmış. Polis o kadar mağdur ki, ağır yaralanıp hastaneye kaldıran çok sayıda polis varmış. Direnişçiler yönelik açılan davanın

Ocak’ta ifade vermeye bafllad›. Gezi sonras› ‹stanbul’daki operasyonla tutuklanan16 kifli 6 Ocak’ta tahliye edildi.

ilk duruşması 15 Mayıs’ta. 3 HAFTALIK GEZ‹ DURUfiMASI İstanbul’da direnişte yer alan 255 “şüpheli” hakkında hazırlanan ve 24 Aralık’ta mahkemenin kabul ettiği ilk Gezi iddianamesinin suçlamalarında ‘ibadethaneye zarar vermek’, ‘kamu görevinin usülsüz kullanılması’ gibi maddeler yer alıyor. 255 kişinin yargılandığı Gezi Direnişi İstanbul Davası’nın ilk duruşması 6-22 Mayıs arasında yapılacak. Duruşmanın 3 haftaya yayılması ise daha önce görülmeyen bir karar. Açılan dava, AKP’nin birçok maddeyi içine sıkıştırarak geçirdiği torba yasalara benziyor. Torba dava, 1 Haziran’dan 4 Ağustos’a kadar farklı tarihlerde gözaltına alınanları kapsıyor. Gezi'nin üç savcısından biri İsa Dalgıç, elinde bulunan 10 ayrı klasörü birleştirip tek iddianame yapmış.

Antalya’da 18 Eylül’de evlerine yap›lan bask›nlarla tutuklanan SGD üyesi Fecri Atasever ve Umut Baran, 13 Ocak’taki tutukluluk inceleme duruflmas›nda

tahliye oldu. Uflak’taki direniflte yolu trafi¤e kapatt›klar› iddias›yla haklar›nda dava aç›lan 3 kifli 7 Ocak’ta beraat etti.

Saldırganlar tanık işkenceye uğrayan suçlu Mersin’de keyfekeder hâkim

M

ersin’de Tayyip Erdoğan’ı protesto etmekten yargılanan, aralarında avukatlarında olduğu 54 kişinin ilk duruşması 10 Ocak’ta yapıldı. Duruşma, hukuk kuralları dışında, hakimin keyfiyeti dahilinde gerçekleşti. Hakim İsa Ak, AKP hakimi olduğunu duruşmanın başından itibaren kanıtladı: Avukatların sesli ve görüntülü kayıt talebini dikkate almadı, söz almak isteyen avukatlara bağırdı, mevzuata aykırı olmamasına rağmen sanık avukatların kendilerini savunan avukatların yanına oturmasına karşı çıktı. Hakim, keyfi kararlarına itiraz eden bir avukattan dışarı çıkmasını istedi. Sonra da yasalarda böyle bir şey bulunmadığını söyleyen avukatın polis zoruyla dışarı çıkarılması talimatını verdi, salon biber gazıyla boşaltıldı. Sanık ve müdafi avukatlar gaz, cop, tekme ile salondan çıkarıldı. Saldırı koridorda da devam etti. TOPLULU⁄A DANS ETT‹RME SUÇU Öte yandan Mersin’de Gezi direnişine katılanlar hakkında yeni bir soruşturma daha açıldı. 10’un üzerinde kişiye açılan soruşturma diğer Gezi soruşturmaları-davaları gibi uydurma suçlardan oluşuyor: Yürüyüş esnasında pankartın önünde yürümek, araç trafiğini kapatmak, “Sanata dokunma, tiyatro, opera, bale halkındır, satılamaz” pankartını taşımak, gruba hitaben konuşma yapmak, topluluğa dans ettirmek.

Ali İsmail Korkmaz’ın katledilmesine dair davada, sanıklar, tanıklar, tayin edilen polis ve şikayetçilerin ifadeleri ayrıldı. Ali İsmail’in saldırıya uğradığı gün işkence gören Caner Ertay’a da dava açıldı

20

Kasım’da Eskişehir’de görülmesi gereken Ali İsmail Korkmaz’ın davası, valiliğin talebi ve Adalet Bakanlığı’nın kararıyla 3 Şubat’ta Kayseri’ye taşınmıştı. Kitlesel bir eylemden korkan vali ve Adalet Bakanlığı davanın taşınma kararını “güvenlik” gerekçesine dayandırmıştı. Davanın işleyemez duruma gelmesi için tanıkların 6 Ocak’ta Eskişehir’de, şikayetçi ailesinin 13 Ocak’ta Antakya’da, sanıkken tanık yapılan saldırgan polisin 29 Ocak’ta Ankara’da dinlenmesi kararlaştırıldı. ‘ODUNLU’ DA TANIK SALDIRGAN POL‹S DE Tanıklar arasında görüntülerde meşe odunuyla direnişçilere saldırdığı ortaya çıkan ve kısa süre tutuklu kaldıktan sonra serbest bırakılan Serkan Kavak da bu-

lunuyor. Verdiği dilekçe üzerine 29 Ocak’ta Ankara’da dinlenmesi kararlaştırılan polis Selçuk Bal’ın da görüntülerde direnişçileri kovaladığı ortaya çıkmıştı. Eskişehir’de 6 Ocak’ta tanıkların dinlendiği duruşmaya, Eskişehir, Ankara ve İstanbul’dan Ali İsmail’i savunmak için yaklaşık 100 avukat katıldı. Duruşmada, tanıkların Kayseri’deki ana davadan önce dinlenmesinin usule aykırı olduğu belirtilerek duruşmanın ertelenmesi talep edildi. Tanıkların dinleneceği talimat duruşması 28 Şubat’a ertelendi. Antakya’da 13 Ocak’ta dinlenen Ali İsmail’in ailesi ve avukatları ise zanlılar hakkındaki şikayetlerini yineledi. ‹fiKENCEYE U⁄RAYANA DAVA Ali İsmail’in saldırıya uğradığı 2 Haziran gecesi polisin saldırdığı dire-

nişçilere dava açıldı. Dava açılanlar arasında polis işkencesine uğrayan Caner Ertay da var. Kolektif Yürütme Kurulu üyesi Ertay’ın yanı sıra, taksi durağında revir kurarak yaralı direnişçileri tedavi eden tıp öğrencileri, taksi şo-

förleri de gözaltına alınmıştı. 14 Ocak’ta yapılan 14 kişinin yargılandığı duruşmada dava, 31 Mayıs-1 Haziran’da gözaltına alınan 178 kişinin yargılandığı davayla birleştirilmesi talebiyle ertelendi.

Yarg›n›n krizi halkla de¤il AKP-Cemaat kavgası yargı üzerinden sürerken tarafların emniyet, savcılık, HSYK üzerinden yaptıkları karşılıklı ataklarını tenis maçı izler gibi izliyoruz. Ancak halka yönelik saldırılar konusunda cemaat-AKP işbirliği eskiden olduğu gibi kesintisiz sürüyor. 22 Aralık İstanbul Kent Mitingi’nde polise kitleye saldırı emrini veren polis şefleri ertesi gün yolsuzluk operasyonu gerekçesiyle yerlerinden sürülmüşken; yerine gelen polis şefleri 27 Aralık’ta Taksim Dayanışması çağrısı ile Taksim’de toplananlara saldırı emri vermekten çekinmedi. Çünkü AKP’nin de Cemaatin de ortak paydası demokrasi karşıtlığı. Gezi eylemleri sırasında polis şiddeti ile yaralanan gazeteci, sendikacı ve meslek örgütü temsilcilerinin yapmış olduğu suç duyuruları ile ilgili İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılan soruşturmada “Polisimiz destan yazdı” “Emri ben verdim” diyen başkomutan Recep Tayyip Erdoğan ile Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ve İçişleri Bakanı Muammer Güler hakkındaki iddialar yetersiz bulunup ‘işlem yapılmasına yer olmadığına’ karar verildi. Yolsuzluk operasyonunu yürüten yüzlerce polis ve emniyet amiri birkaç gün içinde yerlerinden sürülmüşken, Ethem Sarısülük’ü öldüren polis halen görevde. Yolsuzluk dosyalarından bilgi sızdıran polisler hemen tespit edilirken, Abdullah Cömert’i, Ahmet Atakan’ı, Medeni Yıldırım’ı öldüren, Berkin Elvan’ı, Dilan Mehmet Oğuz’u Dilan Alp’i gaz kapsülü ile yaralaÜmit Erdem yan kolluk görevlileri aylardır bulunamadı. Avukat Savcılık soruşturmasına, mahkemenin arama kararına rağmen silah yüklü olduğu iddia edilen TIR’ın aranmaması için tüm devlet erkanı seferber oldu, gözlerimizin önünde savaş suçu işlendi. Başbakanın çocuğu, hakkındaki ciddi iddialara rağmen gözaltına alınamazken bizim çocuklarımız en ufak demokratik tepkilerde gözaltına alınıp adliye koridorlarını dolduruyorlar. Çanakkale’de 13 yaşındaki çocuk duvara yazı yazdığı için 2 yıldan 6 yıla kadar hapis istemi ile yargılanıyor. Kocaeli’nde parkta üşümemek için üzerlerine Çarşı amblemli Beşiktaş bayrağı serip uyuyan çocuklar “Anarşizm sembollü bayrakla eylem hazırlığında” diye gözaltına alınıp haklarında dava açılıyor. Eskişehir’de polisler tarafından organize edilen saldırı sonucu öldürülen Ali İsmail Korkmaz duruşması güvenlik nedeniyle Kayseri’ye taşınıp toplamda 4 parçaya bölünüyor. Güvensiz denilen Eskişehir’de 24 tanık daha Kayseri yargılaması başlamadan dinlenmek istiyor. Sanıkların tanıkların ifadelerine göre kendilerini ayarlamalarının önü, Ali İsmail’in avukatlarının çabaları ile kesiliyor. Ülke çapında alelacele açılan Gezi davalarında Sakarya’da 45, Mersin’de 52, Ankara’da 137, Kayseri’de 160, Manisa’da 187, İstanbul’da 255, toplamda binlerce kişi sanık olarak yargılanırken; halka şiddet uyguladığı kamera görüntüleri ile tescillenen polislerin hiçbiri hakkında tek dava açılmıyor. Roboski’de öldürülen 34 köylü soruşturmasında failler ortada iken, “kanuna uygun davranıldığı” ve “kaçınılmaz bir hata” yapıldığı gerekçesiyle takipsizlik kararı veriliyor. Mersin Gezi davasında hızını alamayan yargıcın talimatı ile duruşma salonuna çağırılan polisler, avukat ve sanıkları biber gazı ve cop kullanarak duruşma salonundan çıkartıyor ve yargılama boş salonda sürdürülmek isteniyor. Üniversitelerdeki muhalif öğrenciler, haklarında açılan onlarca soruşturma ile okullardan uzaklaştırılmak isteniyor. 2010 referandumunda “Egemenlerin hukuku yerine hukukun egemenliği kurulsun” sloganıyla yola çıkan AKP’nin polise, yargıya HSYK’ye müdahalelerinin, görevden almaların hiçbirinin amacı daha fazla demokrasi, yargı bağımsızlığı, temiz toplum değildir. Yolsuzluğu, rüşveti, talanı AKlamak; pisliği örtmektir. Gözümüzün önünde şekillenen bu yeni hukuk sistemine seyirci kalmak, kendi ipini çekmekten farksızdır. Haziran İsyanı ile tetiklenen ve yargı üzerinden şekillenen bu krizden halkın lehine sonuç çıkabilmesinin tek yöntemi ise sürece yedeklenmek değil, daha da aktif olarak sürece müdahale etmektir.


SOKAĞIN SESİ 16 Ocak 2014 / 29 Ocak 2014

ON

12

ÜRET EN BİZİZ YÖNET EN DE BİZ O LACAĞIZ

Halk›n Sesi

BİN LER

YA L A N A

V E

YAĞ M AYA

K A RŞI

BU LUŞT U

‘Bozuk düzende sağlam çark olmaz’

"Bozuk düzende sağlam çark olmaz" diyerek halkın bağımsız politik çizgisini işaret eden on binler 11 Ocak'ta Ankara'da buluştu, mücadele alanlarından yükselen sesleri birleştirdi DOĞAN GÜNEŞ TOKSÖZ / ÇAĞLAR ÖZBİLGİN

D

İSK, KESK, TTB ve TMMOB'nin "Bozuk düzende sağlam çark olmazBu pisliği halk temizleyecek" sloganlarıyla çağrısını yaptığı Özgürlük, Barış, Demokrasi, Adalet ve Emek Mitingi yaklaşık 25 bin kişinin katılımıyla 11 Ocak'ta Ankara Sıhhiye Meydanı'nda gerçekleşti. Örgütlenmesinden programına kadar dört emek ve meslek örgütünün geleneksel merkezi sonbahar eylemlerinin sınırlarını zorlayamayan miting, öte yandan Taksim Dayanışması'nın 27 Aralık Taksim çağrısıyla birlikte iktidar içi çatışmalara karşı bir başka çizgiyi işaret etti: Halkların hak, özgürlük ve barış taleplerini esas alan politik mücadele çizgisi ve devrimci bir alternatifin zorunluluğu!

#DİRENİŞÇİ'NİN COŞKULU KORTEJİ Miting için ülkenin dört bir yanından Ankara'ya gelenler erken saatlerde Hipodrom ve Gar'a ulaştı. Sıfırın altındaki havada halaylarla ve çaylarla ısınılmaya çalışılırken, gözler DİSK'in tekerlekli, dev pankartlarına çevrildi. Bazı direnişçiler dev pankartların TOMA'nın tazyikli suyuna ve gaz bombalarına ne kadar dayanıklı olabileceğini tartıştı.

Kortejlerin oluşturulmasıyla sloganlar da daha güçlü yükseldi. DİSK pankartı arkasında Hacettepe'de kazanan, Cerrahpaşa'da ise direniş çadırı kuran Devrimci Sağlık-İş ile "Sık bakalım, sık bakalım", "Biber gazı oley" sloganlarıyla Genel-İş İzmir Şubesi coşkuyu artıran kortejler kurdu. KESK kortejinde halen tutuklu 46 kamu emekçisine özgürlük, "çözüm süreci"nde adım ve piyasalaştırma saldırılarına karşı hak talepleri dillendirildi. Eğitim-Sen'in Mardin Şubesi Roboski'de katledilenlerin adlarını giydikleri kefenlerde taşırken, Bartın Şubesi kitleselliğiyle dikkat çekti. TTB ve TMMOB üyeleri ise çalışmalarının sınırlanmasına yönelik yasal düzenlemelere tepkilerini alana taşıdı. 'ARTIK YETER' DİYENLER ALANDA AKP ve Gülen Cemaati arasındaki çıkar çatışmasına ve halka yönelik ortak yürüttükleri saldırılara "Artık yeter" diyen Halkevleri kortejinde eğitimden sağlığa, barınmadan ulaşıma hak mücadeleleri ile kadın düşmanlığına karşı mücadelenin talepleri yer buldu. Yeni eğitim-öğretim yılında üniversitenin kapılarını AKP'ye kapatan Öğrenci Kolektifleri "Bu pisliği

gençlik temizler" derken, okullarının tahtalarına Berkin Elvan'ı taşıyan Liseli Genç Umut üyeleri de polisin çıkardığı gerginliğe karşın üstlerini aratmadan miting alanına girdi. Gençlik Muhalefeti korteji de arama noktasında barikatları doğrudan geçerek ve polisi geri çekilmek zorunda bırakarak miting alanına giriş yaptı. YİNE RENKLİ, YİNE YARATICI Toplumsal muhalefetin eylemlerinde yükselen renklilik ve yaratıcılık da Sıhhiye'deydi. Taşeron yol işçileri soğuk havaya karşın ayakları çıplak, ayakkabıları elinde yolsuzlukları ve taşeronlaştırmayı protesto etti. Özellikle yerellerde rant politikalarına karşı mücadele eden 100. Yıl İnisiyatifi, Eryaman Halk Dayanışması ve Yenimahalle Yunus Emre Forumu pankartlarıyla kortejler arasında yerlerini alırken; taraftar grupları da tribünlere yansıyan direniş marşlarıyla yürüdü. LGBT bireyler, ODTÜ öğrencileri ve üniversite toplulukları da yolsuzluklara ve AKP-Cemaat gerilimine ilişkin renkli ve yaratıcı pankart, döviz ve ayakkabı kutularıyla mitinge katıldı.

A KP

'ÇALDIKLARINIZ HAKKIMIZDIR' On binleri miting alanının girişinde "Sizin çocuklarınız çalıyor, bizim çocuklarımız ölüyor" pankartı karşıladı. Kortejlerin henüz yarısı alana girmişken kürsü programı başlatıldı. Dört örgütün başkanları konuşmalarında 12 yıllık AKP iktidarının emek ve halk düşmanı politikalarından bahsetti, yolsuzluklara özel vurgular yaptı. DİSK Genel Başkanı Kani Beko, "Ayakkabı kutularından çıkan milyon dolarlar, iş cinayetlerinde öldürülen binlerce işçinin ödenmemiş emeğidir. Sermayeye verilen fabrikalarımızdır. Gezi'dir, Kuzey Ormanları'dır, Karadeniz'dir, emeklilik hakkımızdır, çocuklarımızın geleceğidir" dedi. KESK Genel Başkanı Lami Özgen, kaldırı-

SO K AĞA

lan her taşın altından yolsuzluğun, kokuşmuşluğun, kirliliğin sahipleri AKP ve Cemaat’in çıktığını belirtti. TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı da 5 lira çalan çocuğa 12,5 yıl hapis cezası verenlerin ayakkabı kutularından 4,5 milyon dolar çıktığını hatırlattı. Konuşmalar sırasında alanın

farklı noktalarından "Hırsız var" haykırışları yükseldi. Miting, şarkılar ve halaylar eşliğinde sona erdi.

Miting, Taksim Dayan›flmas›'n›n 27 Aral›k Taksim ça¤r›s›yla birlikte iktidar içi çat›flmalara karfl› bir baflka çizgiyi iflaret etti: Halklar›n hak, özgürlük ve bar›fl taleplerini esas alan politik mücadele çizgisi ve devrimci bir alternatifin zorunlulu¤u!

ÇI K A M A Z

H A LDE

'Ne yüzle geliyorsunuz?' İkitelli, Sarıyer, Sarıgazi derken bu defa da Beşiktaş AKP'ye dar geldi. Polis koruması, saldırılar, gözaltılar tepkileri dindirmedi, AKP'liler Beşiktaş'ı artlarına bakmadan terk etti

H

Üniversitelilerden Tayyip Erdo¤an’a “sa¤lam" yan›t Tayyip Erdo¤an'›n sars›lan iktidar›n› ve karizmas›n›, teflkilat› ve "tafleron" sivil toplum örgütlerinin "dik durma" vurgulu çal›flmalar›yla toparlama çabas› sokakta yine ters etki yaratt›. Kuruldu¤u 2010 fiubat'›ndan bu yana referandumdan Suriye'ye, seçimlerden M›s›r'a kadar her konuda AKP'nin güncel politikas› do¤rultusunda hareket eden Sivil Dayan›flma Platformu, ‹stanbul'un dört bir yan›n› Tayyip Erdo¤anl› "Sa¤lam irade" afiflleriyle donatt›. "Sa¤lam irade"ye yan›t Ö¤renci Kolektifleri'nden geldi. Afifllerin üzerini "Sa¤lam faflist", "Sa¤lam gerici, "Sa¤lam

halk düflman›", "Sa¤lam ayakkab› kutusu" stickerlar› ile donatan üniversiteliler AKP'ye "Halk› kand›rmaya çal›flt›¤›n›z her yerde bizi göreceksiniz" diye seslendi. "Afiflleri düzeltme" çabas› 9 Ocak'ta Kad›köy-Kartal Metrosu'nda özel güvenliklerin sald›r›s›na u¤rad›. Güvenlikler üniversitelileri önce metrodan indirdi, ard›ndan al›koymaya çal›flt›. Sald›r› halk›n engellemesi ve tepkisi ile büyümeden sonlanmak zorunda kald›. SODAP'l› gençler de "Sa¤lam irade" afifllerinin üzerine "Yolsuzlukta" yaz›lar› yap›flt›rd› ve slogan› "Yolsuzlukta sa¤lam irade" olarak düzeltti.

aziran İsyanı'nın ve iktidar içi çatışmaların yarattığı düzlemde yaklaşılan yerel seçimlerde devrimciler, AKP'ye sokakları dar etmeyi sürdürüyor. İstanbul'da İkitelli, Sarıyer ve Sarıgazi'de AKP'lilerden katledilen direnişçilerin hesabını sorulmasının ardından bu defa Beşiktaş "AKP defol" sloganlarıyla yankılandı. 8 Ocak günü Beşiktaş'ta seçim standı kuran AKP'liler, Halkevleri ve Politeknik üyesi 4 kişi tarafından protesto edildi. Politeknik Yönetim Kurulu Başkanı Pınar Hocaoğulları, kentleri ve doğayı talan edenlerin, iş güvencesini yok sayanların hesap vereceklerini söyledi, "Meydanlarımıza hangi yüzle geliyorsunuz? Bu stant buradan kalkacak" diye haykırdı. POLİS AKP'NİN EMİR ERİ AKP'liler birçok kere olduğu gibi protestolara yine saldırıyla karşılık verdi. Saldırı sadece standa tepki gösterenlerle de sınırlı kalmadı. AKP'liler, saldırılarını görün-

tüleyen bir kişiyi polise işaret etti. Talimatı alan polis, görüntüyü çeken kişiyi AKP'lilere doğru itti ve "Alın, silin, geri verin" dedi. Çevredeki Beşiktaşlıların tepkisiyle görüntüleri çeken kişi AKP'lilerin elinden kurtuldu. 4 kişi ise gözaltına alındı. BEŞİKTAŞ DAR GELDİ Protesto sonrası AKP standının yamacına "özel koruma" niyetine bir otobüs çevik kuvvet konuşlandırıldı ancak tepkiler ne o gün dindi, ne de sonrasında. Aynı akşam Özgürlük Anıtı'nda sal-

dırıyı protesto eden Abbasağa Forumu AKP'lileri her yerde teşhir etme kararı aldı. Benzer bir protesto da 11 Ocak'ta yaşandı. Beşiktaş'ta inatla stant açan AKP'liler bölge halkının yoğun tepkisiyle karşılaştı. Standa giden Abbasağa Forumu katılımcıları, AKP'lilere önce Berkin Elvan'ı, Elif Çermik'i, Ali İsmail'i, daha sonra Bilal Erdoğan'ın akıbetini sordu. AKP'liler, "Defolun gidin buradan", "Hırsız var" haykırışlarına ve boş ayakkabı kutularına maruz kalınca standı kapatmak zorunda kaldı.

Ulafl›m hakt›r, h›rs›zlara b›rak›lamaz! Paras› olmad›¤› için 30 Aral›k'ta Taksim metro turnikelerinden atlayan iki gence özel güvenlik sald›r›s›, ulafl›m hakk›na sahip ç›kanlarca protesto edildi. ‹stanbul, Ankara ve ‹zmir'deki eylemlerde yüzlerce kifli turnikelerden atlad›, metrolar› "H›rs›z Tayyip Erdo¤an" sloganlar›yla inletti. Ankara'daki eylemde polis turnikeden atlayanlara coplarla ve silah dipçikleriyle sald›rd›.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.