198

Page 1

A-PDF Merger DEMO : Purchase from www.A-PDF.com to remove the watermark

Katliam› da unutmad›k, katledenleri de... 19 Aral›k ‘Hayata Dönüfl’ katliam›n›n üzerinden 13 y›l geçti. O gün katledilen 30,tecride karfl› bafllat›lan açl›k grevlerinde yitirdi¤imiz 122 devrimciyi unutmad›k 19 Aral›k 2000’de 20 hapishaneye 10 bin asker taraf›ndan operasyon düzenlendi. Devlet, kendi yönetimindeki hapishanelere silahlarla, bombalarla, kimyasal gazlarla sald›rd›. Operasyonda 2’si asker 30’u maphus 32 kifli hayat›n› kaybetti. Operasyonun sürdü¤ü saatlerde DSP’li

Adalet Bakan› Hikmet Sami Türk, televizyon ekranlar›ndan onlarca kiflinin öldü¤ü katliam›n ismini aç›kl›yordu: “Hayata Dönüfl Operasyonu”. Mahpuslar›n katledilmesini toplumda yarat›lan terör atmosferi izledi. Operasyonu protesto gösterilerinde binlerce kifli gözalt›na al›nd›,

yüzlerce insan tutukland›. F tipi hapishanelere geçifl tamamland›. Operasyonlar, Türk’ün dedi¤i gibi ölüm orucu eylemlerini durdurmad›, tecrite karfl› direnifl için bafllat›lan ölüm orucu eylemlerinde toplam 122 insan hayat›n› kaybetti.

19 Aral›k 2013• 1,25 TL

Y›l 8 • Say› 198

H›rs›zl›¤a, talana, halk› yok sayanlara ARTIK YETER!

Bu pisliği halk temizler Faflistlerin çaresizli¤i Hepiniz defolun! maAKP’ye de, Ce in at’e de, AKP’n urld o d u n bofllu¤u ann a rl maya haz› bir ›n lk lara da ha r: diyece¤i va n! ‘Hepiniz defolu SF. 3 !’ Bu ülke bizim

‹ktidar› paylaflma dalafl›

Halk müdahale etmeli

Ya¤man›n, bask›n›n, adaletsizli¤in suçunu birbiri üstüne atan AKP ve Cemaat bir çürük elman›n iki yar›s›. ‹ktidar› paylaflma derdiyle yürütülen bu dalafl›n hiçbir aktörü, halk›n haklar›n› savunmuyor, savunamaz

Ya¤man›n son bulmas› için tek flart halk›n müdahalesi. “Art›k yeter! Hüküm halk›nd›r” diye soka¤a ç›kanlar, 22 Aral›k’ta ya¤mac›lara karfl› “‹stanbul bizim” diyenler ilk ad›mlar› att›, arkas› gelecek...

KTÜ’de saldırıları Öğrenci Kolektifleri tarafından püskürtülen faşistler çareyi Fidel Çakmak’ı hedef alan bir linç kampanyası düzenlemekte buldu Karadeniz Teknik Üniversitesi’nde kanser nedeniyle hayat›n› kaybeden arkadafllar› Ahmet Y›lmaz için kitap toplay›p memleketi Tonya’da bir kütüphane kurmak isteyen Ö¤renci Kolektifleri’ne faflistler sald›rm›fl ancak üniversiteliler bu sald›r›y›

püskürtmüfltü. Sald›r›n›n ard›ndan karalama ve linç kampanyas› bafllad›. Faflistler, KTÜ Kolektif üyesi Fidel Çakmak’› hedef gösterdi. Çakmak ve arkadafllar› bu sald›r›lar›n faflistlerin çaresizli¤ini gösterdi¤ini söyledi S. 4

Fadime Ayval›tafl Üniversitede El Nusra’ya yer yok! ölümsüzdür Öğrenci Kolektifleri üniversitede ‘Suriye’ye destek’ adı altında cihatçı çetelere yardım toplayan islamcı grubu teşhir ederek üniversiteden kovdu

Gezi’de ilk yitirdi¤imiz Mehmet Ayval›tafl’›n annesi Fadime Ayval›tafl, Mehmet’in b›rakt›¤› yerden mücadeleye devam etmiflti. fiimdi Fadime Ayval›tafl’›n mücadelesi hepimizin mücadelesi...

11 Aralık’ta Bursa Uludağ Üniversitesi’nde Suriye’ye yardım toplamak amacıyla bir stant açıldı. Ancak Öğrenci Kolektifleri’nden üniversiteliler standın yardımları Suriye’ye değil, Suriye’de katliamlar yapan El Kaide bağlantılı El Nusra’ya topladığını fark etti. Üniversiteliler

Art›k yeter Gökçek defol

standı teşhir edip masayı kaldırttı. Stant açanları üniversiteden kovdu. Yaşananlardan birkaç gün sonra Üniversiteli Gazetesi’nin mail adresine bir tehdit mesajı geldi. Üniversiteliler El Kaide’cileri üniversiteye sokmayacaklarını, tehditlere boyun eğmeyeceklerini söyledi S. 4

AKP, 94’ten beri başkan olan Melih Gökçek’i yeniden aday gösterdi. Halkevciler Gökçek’in soygunculuğuna, halk yararını yok sayan, piyasacı-gerici belediyeciliğine karşı sokağa çıktı S. 10

Ferda Koç / Sayfa 4

Cemaat Haziran’›n üzerine... Tufan Sertlek / Sayfa 8

Hava ‹fl Kongresi ve sendikal...


2

KİBELE 19 Aral›k 2013 / 31 Aral›k 2013

Halk›n Sesi

Fadime kadınların omuzlarında Haziran İsyanı’nda kaybettiğimiz ilk direnişçi olan Mehmet Ayvalıtaş’ın annesi Fadime Ayvalıtaş, oğlunun ve tüm direnişçilerin hesabını sormak için sokaklardaydı. Cenazesinde de direnişçiler onu yalnız bırakmadı Fadime Ayval›tafl, Çapul TV’deki röportaj›nda “Önce analar› öldürsünler ki, evlatlar›m›z›n öldü¤ünü görüp a¤lamayal›m” demiflti. Mehmet’in ölümü nedeniyle yaflad›¤› üzüntü onda daha önce olmayan rahats›zl›klar›n ortaya ç›kmas›na sebep oldu. Fadime 15 Aral›k günü kalp krizi nedeniyle kald›r›ld›¤› Göztepe E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi’nde hayat›n› kaybetti. Cenazesi Ümraniye Pir Sultan Abdal Cemevi’nden kald›r›lan Fadime’nin yan›nda o gün binlerce direniflçi vard›. Cemevi morgundan ç›kar›l›rken tabutunu omuzlayan kad›nlar, evine giden yol boyunca cenaze arabas›n›n iki yan›nda yerlerini ald›lar. Bir elleri Fadime’nin cenaze arabas›nda, di¤er ellerinde karanfilleri, dillerinde sloganlar› ile yol boyunca hiç durmad›lar, susmad›lar. Fadime’ye söz verircesine, katledilen bütün direniflçilerin hesab› soruluncaya kadar mücadeleye devam edeceklerini hayk›rd›lar. O¤lunun katillerinden hesap sormak için, öldürülen direniflçiler için hep meydanlarda olan Fadime Ayval›tafl, Çekmeköy Mezarl›¤›’nda Mehmet’in yan›na defnedildi. ‘HAKKIMIZI BAKAN fiAH‹N’E HELAL ETM‹YORUZ!’ Fadime Ayval›tafl ayn› röportaj›nda, “De¤il baflsa¤l›¤›,

aray›p bir gözün ayd›n bile demediler” demiflti. Tüm annelerin derdi ayn›. Ali ‹smail’in annesi Emel Korkmaz da CHP Milletvekili Candan Yüceer’e yazd›¤› mektupta “Hakk›m Fatma fiahin’e helal de¤il” dedi. Yüceer bu mektubu, Fadime’nin yar›m kalan cümlelerini, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanl›¤›’n›n bütçe görüflmelerinde meclis kürsüsünden okudu. “Ali ‹smail’imin yüre¤i sevgi doluydu, hayat›, insanlar›, do¤ay›, hayvanlar› çok seviyordu. Bu ac›yla nas›l yaflayaca¤›m› düflünürken flimdi bizlere yeni ac›lar yaflat›yorlar. Ali ‹smail’in davas›n› bizlerden kaç›r›yorlar. Ali ‹smail’im, o gün arkadafllar›yla yeni bir eve tafl›nma telafl› içerisindeydi. Kontrat imzalay›p kendi evlerine döndükleri s›rada o akflam, yap›lan yürüyüflü görmüfller ve kat›lm›fllar. Eflyalar› odas›na geldi ancak kendisi eve gelemedi. Neden benim yavrumu öldürdüler? Yavrumun ac›mas›zca öldüresiye dövüldü¤ünü, nas›l katledildi¤ini herkes izledi. Say›n Fatma fiahin izlerken hiç mi içi s›zlamad›, hiç mi duygulanmad› ki bir kez olsun ‘Böyle olsun istemezdik’ demedi, bir baflsa¤l›¤› dilemedi. Benim yavruma dünyan›n her yerinden rahmet okundu. Yavrusu kuca¤›ndan al›nan bir anne olarak ben hakk›m› Fatma fiahin’e helal etmiyorum. Allah hiçbir anneye bu ac›y› yaflatmas›n.”

Tenceresiyle tavas›yla halk›n kad›n muhtarlar› Yerel yönetimlerde kadınların söz ve karar hakkı için mücadele etmeye aday oldular. Forumlardan ve meclislerinden seçilen kadınlar şimdi dosta düşmana nasıl muhtar adayı olunacağını göstereceklerini söylüyorlar

NESL‹HAN UYANIK / GÜLfiAH ÖZTÜRK

A

nkara Dikmen’de ve Mamak’ta kadınlar “halkın muhtarlığı”na aday oldular. Onlar, yıllardır mahallelerinde kentsel dönüşüme karşı barınma hakkı mücadelesi veren, Haziran İsyanı’nda da sokakları boş bırakmayan kadınlar. Kadın muhtar adayı olmanın iki kat daha fazla sorumluluk getirdiğini söylediler, sadece muhtarlığa değil tüm kadınların sesi olmaya adaylar. Ankara’da mahallelerinde muhtar adayı olan Ragibe Ergezer, Songül Kurt ve Sultan Çıracı ile konuştuk. Forumlarından ve mahallelerindeki halk meclislerinden seçilen kadın muhtar adayları uzun yıllardır yaşadıkları mahalleyi çok iyi tanıyor ve bugüne kadar verdikleri mücadeleyi başka bir evreye sıçratmaya talip oluyor. Bu yüzden kadın aday olmanın onlar için bir başka anlamı daha var: Kadın aday olmak; AKP'ye inat evde değil sokakta, mahallede, işyerinde, eylemde olmak demek. Kadın muhtar adayı olma fikri nasıl ortaya cıktı?

Ragibe Ergezer: 28 yıldır Dikmen Vadisi’nde yaşıyorum. 8 senedir Melih Gökçek’e karşı mahalledeki kadınlarla birlikte barınma hakkı mücadelesi veren biriyim. Mahalledeki sorunlara dair duyarlı olmam ve mahalle halkıyla bu sorunları çözmemiz doğrultusunda mahalleli tarafından muhtar adayı olmam önerildi. Böylece Dikmen Vadisi’nin muhtar adayı oldum. Vadideki 8 yıllık direnişe baktığımızda kadınlar evlerini korumak için hep en öndeydi. Hem Vadideki direniş hem de Haziran İsyanı bize kadınların mücadele içerisinde ne kadar önde olduğunu gösterdi. Bu yüzden bir kadın muhtar adayının olması da bizim için önemliydi. Böylece kadın aday olma fikri ortaya çıktı. Songül Kurt: Haziran Direnişi ile birlikte mahallelerdeki her kesimden insan AKP iktidarına karşı sokaklara döküldü. Bu mücadelenin devamı olarak parklarımızda forumlar yapmaya, yaşam alanlarımıza sahip çıkmaya başladık. Parklarda yapılan forumlarda yerel yönetimler sık sık tartışılan bir konuydu. Çünkü halk artık yönetimlerde söz sahibi olmak istiyordu. İlker Mahallesi’ndeki yerel yönetimler tartışması sonucunda İlker Halk Meclisi’ni kurduk. Halk Meclisi’yle birlikte yaptığımız toplantılar sonucu bir adayı desteklemek yerine kendi muhtar adayımızı çıkarma kararı aldık. AKP’nin on bir yıllık gerici, kadın düşmanı, kadın emeğini sömüren ve kadın bedenine saldıran iktidarına karşı kadınlar olarak sokaklarımıza ve mahallelerimize sahip çıkmak, AKP’nin kadınları eve hapsetme politikala-

rına karşı sesimizi duyurmak, mahallelerimizde örgütlenmek ve sokakları özgürleştirmek için kadın aday oldum. Ayrıca yerel yönetimlerdeki kadın yerinin yok denilecek kadar az olması da kadın aday olmam için bir sebeptir. Herhalde muhtarlık çalışmaları başlamıştır. Genel olarak baktığımızda erkek muhtarlarla karşılaşıyoruz. Peki siz muhtarlığınızı açıkladığınızda bir kadın aday olarak nasıl tepkilerle karşılaştınız? Ragibe: Özellikle kadınlar tarafından olumlu karşılandı. Kadınların kapısını çaldığımızda kadın muhtar adayı olmamız nedeniyle sorunlarını bize daha rahat ilete-

Mamak Şahintepe Mahallesi’nin muhtar adayı Sultan Çıracı Aday olmaya nasıl karar verdiniz? Sultan Çıracı: AKP hükümetiyle beraber kadınların yaşamları tehdit altında. Her gün 5 kadının öldürüldüğü, kadın düşmanlığının doruklara yükseldiği bir ülkede yaşıyoruz. Fiziksel, psikolojik, ekonomik şiddete maruz bırakılıyoruz. Söz, yetki ve karar mekanizmalarında olmamız istenmediği gibi yasalar ve uygulamalar biz kadınları korumuyor. Sosyal güvencemiz çoğunlukla yok. AKP kadınları eve kapatmaya çalışıyor. Çalışma

hayatına girdiğimizde ise kreş problemiyle karşılaşıyor birçoğumuz. Eğitimden sağlığa, barınmadan kent hakkına kadar birçok hakkımız gasp ediliyor. En çok kadınların ve çocukların kullandığı parklarımız elimizden alınmaya, yıkılmaya çalışılıyor. Mahalle ve ülke sorunlarına sessiz kalmamız, durduğumuz yerde beklememiz isteniyor. Bir yandan da direnişlerden, hak mücadelelerinden aldığımız güçle biz kadınlar her zamankinden daha çok sokağa çıkıyor, sesimizi kadın düşmanlarına daha çok duyu-

ruyor, söz, yetki ve karar mekanizmalarına daha çok katılıyoruz. Şahintepe Mahallesi AKP'nin yoğun saldırısının olduğu bir mahalle. Ben bir kadın olarak, bir işçi olarak, haklarını bilen ve sahip çıkan bir yurttaş olarak, tencere tavamla sokakları boş bırakmayan biri olarak, mahallemin ve ülkenin sorunlarına sessiz kalmayan bir kadın olarak, bu yerel yönetimler sürecinde Şahintepe Mahallesi muhtar adayıyım. Mamak Şahintepe Mahallesi için ne gibi projeleriniz var, nasıl

hayata geçireceksiniz? Sultan: Yaşadığım mahallede yapılması gereken çok iş var. Öncelikli talep olarak kreş, sığınma evi, kadın el emeği kooperatifleri, kadın danışma ve dayanışma merkezleri, kültür ve sanat merkezleri, gençlere yönelik sosyal kültürel ve sanatsal çalışmalar gibi birçok çalışma mahallemiz açısından çok önemli. Yerel yönetimlerde özellikle de muhtarlıklarda kadınların yer almasının içinden geçtiğimiz bu süreçte daha da önemli olduğu açıkça ortadadır. Mahallenin gerçek sahipleri ka-

dınlar olduğu gibi sorunları çözen, birebir muhatap olanlar gene kadınlardır. Bu yüzden bir kadın muhtar mahalleli tüm kadınların temsili demektir. Bu ülkede ezilen, ötekileştirilen, dışlanan, şiddete tacize maruz kalan tüm kadınların sesi olmak demektir. Bende varım, var olmaya devam edeceğim demektir. AKP'ye inat evde değil sokakta, mahallede, işyerinde, eylemde olmak demektir. Bu yüzden yanımdaki birçok kadın arkadaşlarımla yaptığımız çalışmalarla nasıl halkın muhtar adayı olunacağını dosta düşmana gösteriyoruz.

bileceklerini söylediler. Bizler de kadın muhtar adayları olarak sorumluluğumuzun iki kat olduğunun farkındayız. Attığımız her adımı kadınları düşünerek ve onlarla birlikte atmalıyız. Songül: Kadınların sorunlarını daha iyi anlayıp çözüm noktası olabileceğimizi ifade ettiler. Muhtarlıkla daha iyi iletişim kurabileceklerini söylediler. Sonuçta halkın kadın muhtar adayı olarak çıktınız. Peki seçildiğiniz takdirde mahalleliyi ne gibi değişiklikler bekliyor? Ragibe: Mahalledeki kadınlarımızla omuz omuza, kadınların mücadele gücüyle hangi sorun olursa olsun hep beraber çözeceğiz. Sokak temsilcileri oluşturup sokaktaki sorunları yakından takip ederek mahalleliyle birlikte bu sorunları gidermek için mücadele edeceğiz. Songül: Mahallemizdeki sorunları ve eksiklikleri gidermek için sokak temsilcilerini Halk Meclisi’nde bir araya getirerek ayda bir muhtarlığımızda toplantı yapacağız. Sorunları birlikte tartışıp birlikte çözüm üreteceğiz. Mahallemizdeki pazar yerinin üzeri 30 yıldır açık ve pazarda, çalışan kadınların çocuklarını bırakabilecekleri bir kreşimiz yok, ulaşım sorunu yaşıyoruz halk otobüsümüz yok ve ulaşım için verilen araç sayısı çok az, genç arkadaşlarımızın ders çalışabilecekleri ve kitap okuyabilecekleri, sosyalleşebilecekleri bir alan yok. Bunun gibi birçok eksiklikleri gidermek için birlikte çalışacağız, birlikte üreteceğiz.


3

GÜNDEM 19 Aral›k 2013 / 31 Aral›k 2013

Halk›n Sesi

Artık yeter! Hüküm halkındır ‘Ortaya saçılanlar daha önce söylediklerimizin sadece bir kısmıdır. Ne mahkemelerde ne de parlamentoda hesabı sorulacaktır. Son sözü en büyük hakim, yani halk söyleyecek, adalet o zaman yerine gelecektir’

A

KP’ye yönelik rüşvet ve yolsuzluk operasyonunun ortaya saçtığı egemenler arası kirli ilişkilere, toplumsal muhalefetin yanıtı yine sokakta oldu. Ankaralılar, Halkevleri ve Öğrenci Kolektifleri’nin çağrısıyla Güvenpark’ta bir araya geldi, “Artık yeter” diye haykırdı. Basın açıklamasının öncesinde Güvenpark polis tarafından kuşatıldı. Yedi noktaya barikat kuran polisin “Dağılın” anonsuna Halkevciler “Yaptığınız kanunsuzdur. Hırsızların bekçisi haline geldiniz” yanıtı verdi. Bu sırada polis saldırılarının “orantılı” olduğunu söyleyen bir emniyet amiri Ethem Sarısülük’ün polis tarafından katledildiğinin hatırlatılması üzerine ise “Bizim öldürdüğümüzü söyleyemezsiniz. Dava sürecini hep birlikte izliyoruz işte” yanıtı verdi. ‘ARTIK YETER!’ Halkevleri Genel Başkan Yardımcısı Samut Karabulut basın açıklamasında operas-

Halkın parasını yedirtmeyeceğiz

yonların “adalet operasyonu değil, iktidar kavgası” olduğunun altını çizdi. 11 yıl önce ABD eliyle projelendirilmiş bir iktidar serüveninin revize edildiğini, Tayyip Erdoğan’a ayar çekildiğini belirten Karabulut şöyle konuştu: Gezi isyancıları olarak meydanı halk düşmanlarına bırakmayacağımızı ilan ediyoruz. Haziran İsyanı,

oligarşinin hiçbir fraksiyonunun peşine takılmayacaktır. Ortaya saçılanlar daha önce söylediklerimizin sadece bir kısmıdır. Ne mahkemelerde ne de parlamentoda hesabı sorulacaktır. Son sözü en büyük hakim, yani halk söyleyecek, adalet o zaman yerine gelecektir. Yalana, talana, zorbalığa artık yeter! Hüküm halkındır!

GENÇL‹K SEY‹RC‹ OLMAYACAK Öğrenci Kolektifleri adına Arda Araz da rüşvet operasyonunun buzdağının sadece görünen yüzü olduğunu söyledi. Araz, soruşturma kapsamında iddia edilen 87 milyar avronun doğru olması halinde devletin her yurttaşa bin avro borcu olduğunu belirtti ve gençliğin iktidar oyu-

nuna seyirci kalmayacağını dile getirdi. POL‹SE TUVALET KA⁄IDI Açıklamaların ardından bir üniversiteli Başbakanlık ve Meclis’in olduğu yönden pis kokuların burunlarına geldiğini söyledi ve iktidar kavgasına tutuşanlara iletmesi için polise tuvalet kağıdı fırlattı.

‹stanbul’da Cevahir AVM önünde buluflan Halkevciler AKP il binas› önüne yürüdü. Rüflvet ve Yolsuzluk Operasyonu ile ilgili “Ya¤maya ve talana son” diyerek tart›flmay› egemenlere b›rakmad›. Halkevciler 18:30’da Cevahir AVM önünde buluflarak fiiflli’deki AKP ilçe binas›na yürüdüler. Yürüyüflte “H›rs›z AKP”, “Yalana talana yolsuzlu¤a art›k yeter”, ”Susma sustukça yolsuzluklar devam edecek”, “Hükümet istifa” sloganlar› at›ld›. Çevredeki halk alk›fllarla ve korna çalarak Halkevcilere destek oldu. AKP ilçe binas›n›n önünde kalabal›k bir çevik kuvvet ekibi ve TOMA vard›. Halkevciler yanlar›nda getirdikleri ayakkab› kutusunun içine bozuk paralar b›rakarak AKP ilçe binas›n›n önüne b›rakt›lar. Çevrede eylemi izleyen insanlar da gelerek “gözünüz doysun” ”yediniz yediniz doymad›n›z bunlar› da al›n”

diyerek kutuya bozuk para att›. ‘HESAP SORMAK ‹Ç‹N SOKAKTA OLACA⁄IZ’

AKP ilçe binas› önünde kitle ad›na aç›klama yapan Halkevleri Bölge Temsilcisi Hasan Pulat, “Halkevleri olarak AKP iktidara geldi¤inden beri, kamu kaynaklar›n› ya¤malayan, kamusal hizmetleri sermayenin talan›na açan iktidar oldu¤unu söyledik” dedi. Pulat “Yalana talana zorbal›¤a art›k yeter! Hüküm halk›nd›r. ABD ve sermayenin deste¤iyle y›llard›r bu ülkeye kan kusturan AKP de Cemaat de halka karfl›d›r! Halkevleri olarak “Eflitlik, özgürlük, adalet için tek yol halk›n iktidar›!” diyecek, hesap sormak için Haziran ‹syan›’nda omuz omuza verdi¤imiz bütün halk güçleriyle sokakta olaca¤›z” diye konufltu.

Hepiniz defolun, bu ülke bizim! Müneccim ya da istihbarat kaynaklarına yakın olmaya gerek yok. Tayyip Erdoğan liderliğindeki AKP iktidarı Suriye ve Kürt politikasındaki yenilgisi ile egemen sınıflar açısından işlevselliğini yitirdiğine dair işaretleri 2012 yazından itibaren veriyordu. Gezi Direnişi ile başlayan Haziran İsyanı ile ise toplumsal meşruiyetini kaybetti. Direksiyonu bir daha da toparlayamadı. Ortadoğu’nun emperyalist sistemle bütünleştirilmesi, gelenekseliyle İslamcısıyla burjuvazinin genel çıkarlarının korunması, egemen sınıfın çıkarlarına hizmet ederken bir yandan da halkın rızasının sağlanması noktasında artık işe yaramayan, özetle yönetemeyen AKP iktidarının yönetiyormuş gibi yapmasına izin vermek egemenler açısından artık akılcı değil. Sistemin bekası için, bir zamanlar sistemin krizine çare iken şimdi krizin kendisine dönüşen Erdoğan’ın iktidarın tek sahibi olarak yoluna devam etme planlarına müdahale ediliyor. Ve bu müdahale doğru zamanda, yani iktidarın nasıl paylaşılacağına yönelik hamlelerin yapıldığı yerel seçimler öncesi konjonktürde gerçekleşiyor. Bu nedenle de Erdoğan’ı iktidara taşıyan “mekanizma” artık aleyhinde işlemeye başladı. 17 Aralık operasyonu AKP etrafındaki çıkar ağının düğüm noktası inşaat sektörünü ve bakanı, müteahhidi ve banka yöneticisiyle büyük başları hedef aldı. Yani iktidarın tepesini hedef alan, halkın AKP’ye karşı tepkilerini yedekleme niyet ve potansiyeli taşıyan ve 17 Aralık’tan sonra da devamı gelmesi garantilenmiş bir operasyonla karşı karşıya olduğumuz ortada. Operasyon Cemaat-AKP kavgası biçiminde cereyan etse de Anayasa Mahkemesi’nden büyük sermayeye, uluslararası istihbarat örgütlerinden her devrin siyaset mühendislerine kadar geniş bir bileşenin dahil olduğu bir “iktidarı paylaşma dalaşı” sahnede. 16 ARALIK SÜRPR‹ZLER‹: OPERASYONUN AYAK SESLER‹ Operasyon arifesinde, 16 Aralık günü herkesin gözü önünde yaşananlara bakalım.

Erdoğan “16 Aralık’ta sürprizimiz var” demişti. 16 Aralık’ta AB ile yeni seyahat anlaşmaları imzalanarak en geç 3,5 yıl içinde vizesiz seyahati müjdesi* verildi. Hesapta Batı’dan uzaklaştığı eleştirilerinin basıncı altındaki AKP, gelişmeleri yeniden olumlu bir rotaya sokabileceğini gösterip seçim öncesi şov yapacaktı. Ancak başka şovlar da hazırlanmıştı. Anayasa Mahkemesi’nin uzun tutukluluk sürelerine ilişkin kararının ardından CHP’li vekil Mustafa Balbay’ı serbest bırakan mahkemeler, 16 Aralık günü BDP’li vekillerin tutukluluğunun devamını istedi. Kürt hareketi haklı olarak 1. derecede sorumlunun yasamayı ve yürütmeyi elinde tutan hükümet olduğunu ve AKP’yi çatışmasızlıkla ödüllendiren “sürecin” bu şekilde devam edemeyeceğini açıkladı. HDP’li vekiller mecliste açlık grevine girdi. Seçime Kürtleri oyalayarak girmeye hazırlanan AKP’nin, hem milliyetçi tabanı hem de Kürt seçmeni ve Kürt hareketini aynı anda idare etme şansı ortadan kalktı. Birkaç hafta önce, Başkan Haşim Kılıç’ın ağzından yeni Anayasa yapmakta başarısız olan AKP’yi sert sözlere eleştirip, bu şekilde giderse Cumhurbaşkanlığı seçiminin ardından Cumhurbaşkanı ve Başbakan arasında krizin kaçınılmaz olduğunu söyleyen Anayasa Mahkemesi yapacağını yapmıştı. Yine aynı gün, AKP Cemaat’e yakınlığıyla bilinen Hakan Şükür’ün beklenmeyen ve sembolik önemi büyük istifası ile yüz yüze geldi. Ciddi bir siyasi kişilik olmamakla birlikte, kitlelere mesaj iletmek açısından işlevsel bir araç olan Şükür adına yayımlanan istifa metni, hükümeti Cemaat’e yönelik tavrı nedeniyle eleştiriyordu. Yine o gün, bir başka ayrılık da tekelci burjuvazinin ve egemen siyasetin en önemli işaret fişeği Hürriyet Gazetesi’nde yaşandı. AKP ile arayı iyi tutma döneminin adamı Ankara temsilcisi Metehan Demir görevden alındı ve yerine merkez sola yakınlığıyla bilinen Deniz Zeyrek getirildi. Yine o gün, CHP’nin eski MHP’li Mansur Yavaş’ı Ankara Büyükşehir Belediye Başkan Adayı göstereceği, yani anketlere göre Melih Gökçek’i zorlayacak bir sağ-

CHP projesinin işlediği ortaya çıktı. Böylece, son bir yıldır merkez sağı kucaklayıp ABD’ye ve sermayeye güven verecek açılımlarla arzı endam eden CHP kendini egemen sınıfların yeni iktidar alternatifi olarak pazarlamaya çalışırken, egemenler de gerçekte bir iktidar alternatifi olarak kabul etmedikleri CHP’yi AKP’ye karşı bir “öcü” olarak kullanma stratejisini yürürlüğe koyuyorlardı. 17 ARALIK OPERASYONU: BU SALI AKP’Y‹ GÜLDÜRMED‹ Türkiye bir salı sabahına daha operasyonla uyandı. Ancak operasyon bu kez İçişleri, Şehircilik ve Ekonomi Bakanlarını (görüntüde, onların akçeli işlerine vekalet eden oğullarını), AKP döneminde yükselişe geçen inşaat sermayesini ve ABD’nin tepkisini çeken İran’a altın ihracının ve iktidar çevresindeki karanlık para transferlerinin merkezi Halkbank’ın genel müdürünü, çürümüş AKP belediyeciliğinin bir örneği olan Fatih Belediyesi’ni hedef aldı. AKP medyasının hırçın kalemlerinden birine ait olduğu söylenen bir seks videosu yayımlandı. Bu Fethullah Gülen, CIA/NSA, Wikileaks vb. pek çok kanaldan ilan edilmiş, AKP’nin üst düzey yöneticilerine ait videoların da gelebileceğine ilişkin bir ihtar, “uyarı” atışıydı. Kanal D, ismini vermediği bir bakana ait rüşvet alma görüntülerinin olduğunu açıkladı. Bu da bir ihtardı. Açık ki cephane bol… Operasyonun arkasındaki güç olmakla suçlanan Cemaat’in Türkiye’deki bir numaralı sözcüsü Zaman yazarı Hüseyin Gülerce, operasyonun bir devlet operasyonu olduğunu söyledi. Gece saatlerinde “Şükür'ün istifası, 2013'ün en önemli siyasi olayıdır. AKP, bu istifayı, uyarı olarak anlamalıdır. Belki de son uyarı…” diye bir twitter mesajı paylaştı. Yani AKP’ye geri adım atmazsan “devamı gelecek” mesajı iletilmiş oldu. 18 ARALIK REST‹: SERTLEfiMEYE DAVET İktidarın pislikleri adım adım ortalığa saçılırken, geri adımın sonu olacağını gören ve iktidarın ve siyasi istikrarın kaderini kendine bağlama stratejisini terk etmeyen Erdoğan da reste rest dedi ve yargı ve polis içinde operasyona

girişerek, “devlet içinde devlet olmaya çalışan yeni çete”yle (Arınç aksini iddia etse de elbette Cemaat kastediliyor) hesaplaşacaklarını söyledi. Emniyet şube müdürleri hızla görevlerinden alındı, polis içindeki ayıklama işlemlerinde yeni furya başladı. Soruşturmanın “selameti” gerekçe gösterilerek 2 savcı iktidar bekçisi olarak dosyaya eklendi. Karşı taraf da yanıt vermekte gecikmedi ve bakanlar hakkında hazırlandığı söylenen fezlekeler Meclis’e gönderilirken, rüşvet fotoğraflarının ardından Cemaat’e yakın operasyonel kalemler bakanlara ait telefon dinlemelerini servis etmeye başladı. Bunlar bu yazının yazıldığı 18 Aralık gecesine kadar yaşanan gelişmeler ve kısa sürede karşılıklı ataklarla büyüyen “yepyeni gelişmeler” yığınının arkasında kalmaları da olası. Ancak üç günün ardından, operasyonun özneleri, hedefleri ve muhtemel seyri üç aşağı beş yukarı netleşmiş durumda. Bu basit bir AKP-Cemaat kavgası değil; “iktidar paylaşımı dalaşı” ekseninde sistem içi bütün aktörlerin pozisyon aldığı ve diğerlerini de kendi çıkar ve beklentileri doğrultusunda pozisyon almaya zorladığı, ABD’nin dışında gelişmeyen bir süreç. Geri adım atanın topyekun kaybedeceği kaygısıyla tarafların yumuşama yerine sertleşmeyi seçtiği ancak egemenlerin genel çıkarlarını koruma hedefinden vazgeçmeyecekleri ortada. Öyleyse iktidar sahipleri, iktidar içi kavganın yarattığı zafiyeti halk aleyhine tedbirlerle gidermeye çalışacak. YEDEK KULÜBES‹NDEN SA⁄A ÇIKAN CHP ABD, sermaye ve Cemaat; Tayyip’i belli bir hizaya zorlamaya çalışırken, “sistemi alternatifsiz bırakmama” iddiasındaki CHP’den de istifade ediyor. “CHP seçeneğinin de değerlendirebileceği” yönündeki mesajların asıl adresi ise kendine çeki düzen vermesi istenen AKP’dir. Öte yandan ABD ziyaretleri, sermaye temsilcileri ve “merkez sağ” kurmaylar ile mesaisini artıran CHP, AKP çizgisine “muhalefet” etme değil AKP’ye benzeyerek “iktidar” olma hesabı yapmaktadır. CHP halkın tepki ve

taleplerine kulaklarını tıkayarak Ankara’da MHP’li Mansur Yavaş’la, Adana’da gidecek yeri kalmayan yolsuz-sağcı Aytaç Durak’la, Hatay’da mezhepçi ve savaş kışkırtıcısı siyasetin önde gelen aktörlerinden mevcut belediye başkanı AKP’li Lütfü Ateş’le seçimlere girme hesabı yapmaktadır. AKP 11 yıllık iktidarının en büyük sarsıntılarını yaşarken AKP’nin çizgisine ve kadrosuna sahip çıkan bir siyasetin AKP’yi geriletemeyeceği, Haziran İsyanı ile sokağa çıkan halk güçlerini ise karşısında bulacağı açıktır. HALK MÜDAHALE ETMEZSE Asiliyle yedeğiyle, oyuncusuyla oyun kurucusuyla bütün sistem güçlerinin dahil olduğu bu kavga aynı zamanda sistemi toparlama hamlesidir. İktidar içi kavganın taraflarının bu kavga içinde yaşadığı yıpranma, halk güçleri lehine kendiliğinden ilerici sonuçlar doğurmaz. Krizden ilerici bir sonucun açığa çıkması halkın bu kavgaya dahil olması ile değil müdahale etmesi ile mümkündür. AKP kadrolarının evlerinden çıkan, rüşvetlere, kaynak aktarımlarına ve diğer yolsuzluklara konu olan milyarlarca liralık servetin; halkın ortak zenginliklerinin, kentlerinin, doğasının, kamusal haklarının ve bir bütün olarak geleceğinin yağmalanması ile açığa çıktığını toplumsal muhalefet bileşenleri 11 yıldır biliyor, söylüyor. Şu an için ise haklı çıkmış olmak tek başına bir işe yaramıyor. İktidar içi mücadele AKP’nin yolsuzluklarının ifşa edilmesi ve bunun üzerinden dava süreçleri başlatılması noktasına gelmişse de, bunun kentlerin yağmalanması üzerine kurulu neoliberal politikaları istemeden de olsa gerileteceğini düşünmek gerçekçi değildir. Bu noktada yolsuzluk operasyonu ile öne çıkan savcı Zekeriya Öz’ün yürüttüğü Ergenekon davası süreci hatırlanmalıdır. Ergenekon operasyonu, kontrgerilla ile hesaplaşma iddiası ile başlatılıp kontrgerillanın yeniden yapılanması ile sonuçlanmıştı. Sosyalist hareketin bir bölümü dahil olmak üzere toplumun geniş kesimleri, o dönem AKP ile ordu arasında süren kavganın AKP’nin niyetinden bağımsız olarak

kaçınılmaz bir demokratikleşmeye kapı aralayacağını sanmış, hatta süreci derinleştirmek için davaya “dahil” olmak gerektiğini savunanlar olmuştu. İktidar kavgasında, eski kontrgerilla artıkları tasfiye edilirken halka karşı işlenen hiçbir suçun hesabı sorulmadı. Aksine, kontrgerilla cihazı daha kurumsallaşmış ve etkili hale gelmiş şiddet ve baskı araçlarıyla yenilendi. Zekeriya Öz’ün (ya da arkasındaki gücün) yaptıkları yapacaklarının teminatıdır. “HEP‹N‹Z DEFOLUN, BU ÜLKE B‹Z‹M!” Halk düşmanlığında birbirinden farkı olmayan iktidar bileşenlerinin, halka karşı işledikleri suçlarının ve çürümüşlüklerinin de ortaya saçıldığı bu kavgada halkın çıkarını ancak halk güçleri savunabilir. Bu da sokağa çıkıp bütün yağma, baskı, gericilik, saldırı politikalarının hesabını sorarak, AKP’ye de Cemaat’e de sermayenin ve emperyalizmin çıkarları için AKP’nin boşluğunu doldurmaya hazırlanan yedek güçlere de “Hepiniz defolun, bu ülke bizim” diyen bağımsız bir halk hareketini gerektirir. Operasyonun ardından “Artık yeter! Hüküm halkındır!” sloganıyla 18 Aralık günü Ankara ve İstanbul’da gerçekleştirilen ve diğer illerde de takip edilen refleks eylemler, “İstanbul bizimdir” sloganıyla 22 Aralık’ta düzenlenecek olan büyük miting böylesi bir bağımsız müdahale kanalının oluşturulması anlamında olumlu ilk adımlardır. Bu iktidar dalaşında Tayyip Erdoğan ve temsil ettiği düzen açısından gerçek tehdit, Haziran İsyanı’nda kentin yağmalanmasına karşı tepkiyi gerici-neoliberal iktidara meydan okuyan politik bir isyana dönüştürenlerin “Bu daha başlangıç mücadeleye devam” sloganında gizlidir. * Müjde dendiğine bakmayın. Anlaşma, yüzde 50 indirimli vize ücretleriyle kısıtlı zamanlarda seyahati içeriyor. Karşılığında ise Avrupa'ya geçen kaçak göçmenlerin Türkiye'ye iadesi şartı konuyor. Yani Türkiye'nin 3 küsur senelik göçmen barındırma performansından memnun kalınırsa sınırlı vize muafiyeti gelecek.


4

GÜNDEM 19 Aral›k 2013 / 31 Aral›k 2013

Halk›n Sesi

Cemaat Haziran’›n üzerine yatabilir mi? evlet içinde hangi çetenin diğerinden daha güçlü olduğunu seyretmemiz gerekmiyor. Halk “Tam Temizlik, Tam Eşitlik, Tam Özgürlük, Tam Kardeşlik” talebiyle sokakları, meydanları yeniden zapt ettiğinde Haziran’ın omuzuna basarak iktidar hayali kuranlar kuyruklarını toplayarak kenara çekileceklerdir. Ayrıntıları konuşarak zaman ve yer tüketmeyelim. ABD AKP’nin hesabını kesti ve AKP’ye sille tokat girişti. Ama operasyonun yalnızca AKP’yi hedeflediğini düşünen yanılır. AKP iktidarını eritmeye yönelik çok yönlü bir çalışmanın yürütüldüğü açık. Ama diğer yandan AKP’nin boğazındaki elini bir yıldır yavaş yavaş sıkan ABD için yeni iktidar alternatifi de hazırlanıyor. Bir yılı aşkın bir süredir böylesi bir “misyona” aday olmak üzere CHP’yi merkez sağa doğru açmaya yönelik çalışmaların yürütüldüğü biliniyor. CHP, AKP’nin dışlayıcı iktidarında kendine yer bulamayan sağ siyasi kadrolara kendisiyle birlikte iktidar olma kanalı açarak genişlemek istiyor. CHP’nin Gülen temasını da içeren ABD turları, bu genişlemenin icazetini almayı hedefliyordu. CHP ile Cemaat ve merkez sağ kadrolar arasındaki yakınlaşma, Sarıgül ve Mansur Yavaş isimlerini öne çıkararak ilerletiliyor. AKP’nin kuruluşu ve iktidara getirilişi Türkiye tarihinin en büyük siyaset mühendisliği başarısı olmuştu. İktidardan indirilişi de bir başka siyaset mühendisliği girişimiyle gerçekleştirilmek isteniyor. Ancak bugünkü iktidar imalatı, bir önceki iktidar imalatından bir noktada Ferda farklılık taşıyor. Ecevit Koç hükümetinin dağıtılması, kitleler nezdinde, 2001 ferdakoc@ kriziyle yaşanan hotmail.com ekonomik felaketle meşrulaştırılmıştı. AKP hükümetinin “ufalanması” girişimi ise meşruiyetini AKP’nin politik yenilgilerinden alıyor. AKP’nin iktidar meşruiyetini kitleler nezdinde tüketen iki büyük politik yenilginin (Suriye hezimetinin ve Haziran İsyanı’nın) yaratıcıları ezilen halklar olmuştu. ABD ve yerli egemen sınıflar yeni iktidar alternatiflerini Kürt ve Türk halklarının direnişlerinin neden olduğu bir meşruiyet krizinden yararlanarak şekillendiriyorlar. Ama ezilenler, emekçiler AKP iktidarını yıkacak ve yerini alacak yeni iktidar alternatifinin şekillendirilmesinde devre dışındalar. Yargı ve kolluk güçleri marifetiyle yürütülen operasyonların, devasa iktidar olanaklarının ve güdümlü basın organlarının, yerli ve yabancı istihbarat raporlarının kullanıldığı, ağır topların konuştuğu bu çatışmaya ezilenlerin ve emekçilerin nüfuz edebilmesi olanaklı değil elbette. Halk elbette bu sürece nüfuz edemez. Çünkü bu süreç ABD ve oligarşiye iktidar seçeneği oluşturmayı hedefliyor. Halkın böyle bir oluşumda ne işi var? Ama “hesaba dahil olmak” ayrı bir şey, sürece müdahil olmak ayrı! Olay nedir? Cemaat CIA’den aldığı malzeme ve kontrgerilla cihazındaki mevzileri vasıtasıyla AKP hükümetine karşı saldırıya geçmiştir. Çatışma halindeki güçler, Rojava’daki kontra savaşının, Roboski Katliamı’nın, KCK operasyonlarının ortak sorumluluğunu taşıyan güçlerdir. Çatışma halindeki güçler, Haziran İsyanı’nın kanla bastırılmasının ortak sorumluluğunu taşıyan güçlerdir. Çatışma halindeki güçler neoliberal yıkım hamlelerinin, dilencileştirme ve güdümleme politikalarının ortak failleridir. Bu nedenle bugün Cemaat eliyle ortaya saçılan pislik, AKP iktidarının yarattığı zulmün, yolsuzluğun, yoksulluğun, yozlaşmanın yalnızca bir kısmından ibarettir. AKP’ye yönelik operasyonlar da, AKP’nin cemaate yönelik operasyonları da bugün sokağa dökülen pisliğin arkasındaki gerçek temeli tartışma konusu haline getirmeyecek, kendisini bir “çeteler savaşı” ile sınırlamaya çalışacaktır. Bu noktada iki olgunun altını çizmek gerekiyor: Türkiye halkı Haziran’dan bu yana “tetikte”. Haziran İsyanı’nın ilk devresi kapanmış olabilir ama “isyanın hayaleti” hala parklarda, üniversite kampüslerinde, yoksul mahallelerde, stadlarda dolaşıyor. İkinci olarak, Cemaat-AKP çatışması iktidarın baskı aygıtı üzerindeki hakimiyetini zedeliyor. Haziran İsyanı’nın AKP iktidarının çürümesine karşı başını kaldırdığı bir durumda, iktidarın Haziran’da olduğu gibi vahşi bir güçle bastırma hareketine girişmesi için yeterli gücü ve enerjisi bulunmuyor. Dolayısıyla halkın, Haziran İsyanı’nda şekillenen demokratik, eşitlikçi, özgürlükçü, dayanışmacı taleplerle sokakları doldurarak bu sürece müdahale edebilmesi mümkündür. Devlet içinde hangi çetenin diğerinden daha güçlü olduğunu seyretmemiz gerekmiyor. Halk “Tam Temizlik, Tam Eşitlik, Tam Özgürlük, Tam Kardeşlik” talebiyle sokakları, meydanları yeniden zapt ettiğinde Haziran’ın omuzuna basarak iktidar hayali kuranlar kuyruklarını toplayarak kenara çekileceklerdir.

D

Pislik ortaya saçıldı AKP’yi hedef alan operasyon AKP etrafındaki kirli çıkar ağının düğüm noktası ve kentsel yağmanın adresi inşaat sektörü, bakanların milyonluk kirli ilişkileri, İstanbul’daki yağmanın ve AKP belediyecilik anlayışının temsili adreslerinden Fatih üzerinden kuruldu Bakırköy 46 projesindeki usulsüz imar değişiklikleri, belediyeler tarafından onaylanmayan plan tadilatlarının “Özel Proje Alanı” ve “Kentsel Tasarım Projesi” ilan edilerek değiştirilmesi, Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurullarına rüşvet verilerek tarihi yapıların bulunduğu arazilerin, doğal sit alanlarının ve yeşil alanların imara açılması, imar planlarında huzurevlerinin otel, eğitim alanlarının konut ve ticaret alanı yapılması.

ÇA⁄LAR ÖZB‹LG‹N

A

KP’li bakanların, bakan çocuklarının, bürokratların ve inşaat sektörü başta olmak üzere AKP’nin palazlandırdığı patronların, finans akışının temsilcisi bankacıların hedef alındığı operasyonun üç temel ayağı var. Operasyonun birinci ayağını ihalelerdeki rüşvet, yolsuzluk ve altın kaçakçılığı; ikinci ayağını inşaat sektörü odaklı kentsel yağmanın önünü açan usulsüzlükler; üçüncü ayağını ise Fatih Belediyesi eliyle yürütülen ve Marmaray’ın da riske atıldığı rant paylaşımları oluşturdu.

10 M‹LYAR DOLARLIK RÜfiVET ÇARKI İstanbul Mali Şube’nin ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın uzun süredir devam eden operasyonun ilk ayağının merkezinde İran asıllı iş adamı Rıza Zarrab yer aldı. Soruşturma dosyasındaki iddialara göre Zarrab, üç bakan ve Halk Bankası Genel Müdürü Süleyman Aslan ile kurduğu ilişkiler üzerinden tam bir rüşvet çarkı kurdu. Rüşvet çarkında Halk Bankası üzerinden İran’a ederi 10 milyar doları bulan kaynağı belirsiz para transferleri ve altın kaçakçılığı yapıldı. Dosyadaki kaçakçılık ve yolsuzluk iki yöntemle yapıldı. İlk yöntemde kuryeler ve bavullar aracılığıyla 2011 yılında Rusya’ya 150 milyar dolar geçirildi. İkinci yöntemde ise Halk Bankası devreye sokuldu ve havaleler aracılığıyla Rusya’daki meblağ İran’a geçirildi. Havale yönteminin hayata geçişi ise bakanlara rüşvet verilmesiyle gerçekleşti.

ÜÇ BAKAN VE B‹R MÜDÜRE 140 M‹LYON Dosyalara göre Halk Bankası güdümündeki para transferleri bir bakanın rüşvet karşılığı yol vermesiyle mümkün oldu. Halk Bankası Genel Müdürü Süleyman Aslan’a verilen rüşvetler aracı bakana verilen rüşvetlerden düşürüldü. Böylece yaklaşık 120 milyon liralık rüşvetin 103 milyonluk payı bakanın, 16 milyonu payı ise Aslan’ın oldu. İki bakan daha para transferlerindeki “kolaylaştırıcı” rolleri ile 20 ve 3 milyon liralık rüşvete mazhar oldu. Rüşvet çarkı, Türkiye-ÇinDubai hattında milyonlarca dolarlık vergi ve nakit kaybına yol açmakla kalmadı, milyonlarca dolar dağıtıldı.

KIRMIZI HAT VE HALK BANKASI Örgüt, takipten kurtulmak için de kimi yöntemler belirledi. Sahte kimlikler üzerine alınan telefonlarla “kırmızı hat” oluşturulurken, bakanlar rüşvet transferlerini oğulları üzerinden gerçekleştirdi. Toplantılar için ise lüks oteller tercih edildi. Para transferinde “Neden Halk Bankası?” sorusuna ABD’de şubesi bulunmayan bankanın bu sayede ABD’nin İran’a yaptırımları için hazırladığı Kara Liste’ye girmemesi yanıt olarak veriliyor. ‹NfiAAT SEKTÖRÜNE BAYRAKTAR KIYA⁄I Büyük Rüşvet Operasyonu’nun ikinci ayağının merkezinde ise Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile bakan

Erdoğan Bayraktar’ın eskiden başında olduğu TOKİ yer aldı. Soruşturma ile AKP’ye yakınlığı ile bugüne değin onlarca ihaleyi havada kapan Ağaoğlu, Taş Yapı, Yorum İnşaat, Emlak Konut, Zorlu gibi inşaat devlerinin kirli çamaşırları ortaya serildi. Dosyadaki iddiaların başında sıradan yurttaşların imar değişikliği talebinin reddedildiği araziler için bakanlık uhdesinde düzenlemeler yapıldığı ve milyon dolarlık vurgunların gerçekleştiği iddiası var. Buna göre Erdoğan Bayraktar’ın oğlunun gizli sahibi olduğu şirketlere çok sayıda inşaat ihalesi verilirken, projelerin önündeki engeller de “baba Bayraktar”ın imzasıyla birer birer temizlendi. Dosyadaki diğer iddialar ise şöyle sıralandı: Ali Ağaoğlu’nun

RIZAYA RÜfiVET, ‹T‹RAZA SÜRGÜN İstanbul’daki kentsel yağmanın başlıca adreslerinden Fatih’teki yolsuzluk ve usulsüzlükler de operasyonun üçüncü ayağını oluşturdu. Fatih Belediyesi eliyle yürütülen uygulamaların en dikkat çekicisi Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir’in Marmaray-Sirkeci İstasyonu’nun üzerindeki tarihi binanın ve boş arazinin üzerine Akmercanlar İnşaat tarafından inşaat yapılması karşılığında Koruma Kurulu üyeleri ve Tapu Müdürlüğü çalışanlarına milyon dolarlara varan rüşvetler dağıttığı iddiası. Dosyaya göre Demir, otel inşaatı için 2012’de girişimlere başladı. Demiryolu, Liman ve Hava Meydanları İşletmesi ile Marmaray’ın Japonyalı mühendislerinin itirazlarına üzerine Demir, Kültür Varlıkları Koruma Bölge Müdürü’nden “DLH raporunu işleme koymamasını” rica etti. Elbette bu işlem rica ile sınırlı kalmadı. “Ricaya” itiraz eden bürokratlar sürgünle tehdit edildi, itiraz etmeyenler ise rüşvetlerle ödüllendirildi.

Üniversiteler El Nusra’nın, faşistlerin değil, üniversitelilerin!

Gezi’ye adalet yok GÜNEfi TOKSÖZ

11

Aralık’ta Bursa Uludağ Üniversitesi’nde Suriye’ye yardım toplamak amacıyla bir stant açılmıştı. Ancak Öğrenci Kolektifleri üyesi üniversiteliler standın yardımları Suriye’ye değil, Suriye’de katliamlar yapan El Kaide bağlantılı El Nusra’ya topladığını fark etmişti. Üniversiteliler bunun üzerine masayı kaldırtmış, stant açanları üniversiteden kovmuştu. Bu sırada stant açan gruba izin veren Uludağ Üniversitesi Sağlık Kültür Müdürü Yılmaz Demirci standın açıldığı yere gelerek stant açan gruba “Bir sıkıntı olacaksa beni arayın dedim. Neden beni aramıyorsunuz?” diyerek tepki göstermiş, grubu korumaya çalışmıştı. Yaşananlardan birkaç gün sonra Üniversiteli Gazetesi’nin mail adresine bir mesaj geldi. “El Nusra” başlığı ile gelen mesajda stant açan grubun da üye olduğu

“cihatçı bir çete” Öğrenci Kolektifleri üyelerine ölüm tehditleri savurdu. Çetenin attığı mesajda şu sözler geçiyordu: “Ey kafirler dinleyin o gün üniversiteden kovduklarınız bizim kardeşlerimizdir ve bugün bizler size çocukların saçlarını bir gecede ağartacak elem dolu gecelerle geliyoruz. Kafalarınız yollarımızı süsleyecek, kanlarınızla besleyeceğiz toprağı ey kafirler siz iyi bilin: Biz sizin yaşamı sevdiğiniz kadar bizler ölümü seviyoruz.” Kolektifler mesaj hakkında bir açıklama yaparak “Standın kaldırtıldığı gün nasıl mücadele ettiysek bundan sonra da tavrımız aynı olacaktır, üniversitelerimizi bu şekilde savunmaya devam edeceğiz. Çünkü AKP’nin, gericilerin, faşistlerin değil, üniversiteler bizimdir!” dedi.

FAfi‹STLERDEN L‹NÇ KAMPANYASI KTÜ Öğreci Kolektifi de

faşist saldırıların hedefi oldu. Trabzon Karadeniz Teknik Üniversitesi’nde ise kanser nedeniyle hayatını kaybeden arkadaşları Ahmet Yılmaz için kitap toplayıp bir kütüphane kurmak isteyen Öğrenci Kolektifleri üyelerine faşistler saldırmış ancak üniversiteliler bu saldırıyı püskürtmüştü. Saldırının püskürtülmesinden sonra karalama ve linç kampanyası başladı. Faşistler, KTÜ Kolektif üyesi Fidel Çakmak’ı hedef gösteren “Hakkında devlete karşı işlenmiş suç dosyaları olduğu halde Fidel Çakmak neden hala KTÜ öğrencisi?” yazılı afişler hazırlayıp, bu afişleri üniversite çevresindeki mahallelere astı. Tayyip Erdoğan’ın “6-7 yılda üniversiteyi bitirsinler yoksa üniversiteden atacağız” açıklamasından hemen sonra hazırlanan afişlerin Erdoğan’ın sözleriyle olan benzerliği, afişi hazırlayanların nereden “esinlendiğini” gözler önüne seriyor.

A

KP’nin adaleti Türkiye’nin pek çok yerindeki davalarla kendisini teşhir ediyor. Ethem’in katilini koruyan mahkeme göreve devam ediyor, Kayseri’de Gezi direnişçileri adliye önünde saldırıya uğruyor, İstanbul’da deniz gözlüğü silah sayılıyor. Gezi davalarında olan biten özetle şöyle:

ÇEK‹LME KARARINA RET Ethem Sarısülük’ün katili Ahmet Şahbaz’ı yargılayan 6. Ağır Ceza Mahkemesi davadan çekilme kararı almıştı. 7. Ağır Ceza Mahkemesi dava hakkındaki kararını 13 Aralık’ta açıkladı ve çekilme kararını reddederek davayı aynı mahkemeye geri gönderdi. Kararda “Kanunda belirtilen ‘davadan çekilme nedenlerinin’ bulunmadığının görüldüğü” ifadeleri yer aldı. 160 K‹fi‹ DE⁄‹L, M‹LYONLAR YARGILANIYOR Kayseri’de 160 kişi hakkında açılan Gezi Direnişi Davası 8. Asliye Mahkemesi tarafından 12

Aralık’ta görülmeye başlandı. Mahkeme salonunda bütün sanıkların üstünü arayan polis, adliye binasını ablukaya aldı. Davaya destek olmak için adliye önüne gelen demokratik kitle örgütleri “Burada sadece 160 kişi yargılanmıyor, burada AKP’ye karşı ayaklanan milyonlarca insan yargılanıyor. Yargılanması gereken AKP’dir” dedi. Ayrıca binanın içinde bulunan bekleme alanına girmek isteyen SDP üyelerine polis biber gazı sıktı.

‘DEN‹Z GÖZLÜ⁄Ü B‹R S‹LAHTIR!’ İstanbul’da 12 Haziran’da gözaltına alınan 23 kişi hakkında savcının deniz gözlüğü, baret gibi eşyaları “silah” olarak göstererek hazırladığı iddianameyi kabul eden mahkeme, sanıkları duruşmaya çıkarmadan beraat kararı verdi. Kararda “Sanıkların herhangi bir toplantı ve gösteri yürüyüşünde bulunmamaları” ve polis memurlarına karşı direnmemeleri” gerekçe gösterildi.


5

DÜNYA 19 Aralık 2013 / 31 Aralık 2013

Halk›n Sesi

Bir ‘kurtulamama’ hikayesi

Güney Af rika

hücrede geçiren Mandela, cezaevinden çıktıktan sonra Güney Afrika'nın devlet başkanlığını yaparak, ırkçı rejimin bir daha geri dönmemek üzere tarihe gömülmesi için çalışacaktı.

Güney Afrika Cumhuriyeti’nin efsanevi lideri Nelson Mandela 95 yaşında hayatını kaybetti. Irkçılığa karşı mücadelenin simgesi Mandela’nın düzeni sınıfsal sömürüyü ortadan kaldıramadı

SONER TORLAK

G

üney Afrika'da ırkçı Apartheid rejiminin yıkılması için verilen mücadelenin bayraklaşmış ismi, Afrika Ulusal Kongresi'nin (ANC) önderlerinden Nelson Mandela, 5 Aralık günü, 95 yaşında hayata gözlerini yumdu. Siyahi halkın beyazlarla eşit ve özgür yaşaması için verdiği mücadelenin 27 yılını tek kişilik

MANDELA'NIN CENAZESİNDE AKBABALAR ABD başkanı Barack Obama, BM Genel Sekreteri Ban Ki-mon, George W. Bush, Bill Clinton, Jimmy Carter, Tony Blair gibi dünya halklarına yönelik saldırılar ve ırkçılık konusunda sicili kabarık onlarca “lider” ve bürokrat da Mandela'nın cenazesindeydi. Hayatını Afrika halklarının kurtuluşuna adamış bir liderin cenazesinde, sadece son bir ay içinde Mali ve Orta Afrika Cumhuriyeti'ne işgal kuvvetlerini gönderen Fransa cumhurbaşkanı François Hollande “üzüntülerini” bildiriyor, Mandela’yı selamlıyordu. Egemen medya her ne kadar Mandela'nın bütün dünyayı birleştiren gücüne vurgu yapmayı tercih etse de Mandela'ya dönük bu şatafatlı ilginin başka nedenleri bulunuyor. Her şeyden önce Nelson Mandela, dünya egemen-

leri tarafından "sömürgecilikten neoliberalizme yumuşak geçiş"i sağlayan bir lider olarak görülüyor. Mandela'nın kurduğu "Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu" siyahi halka karşı işlenmiş suçları teşhir edip beyazlarla siyahi halkın barış içinde bir arada yaşadığı demokratik bir rejimi hedefliyordu. Komisyon, beyazlar ve siyahi halk arasında geçmişe sünger çeken, herkesin yasa önünde eşit kabul edildiği bir ülke kurmakta pek çok işlev gördü. Ancak Mandela'nın "adil düzeni" sınıfsal sömürüyü ortadan kaldırmakta başarılı olamadı, daha doğrusu önüne bu türden bir hedef koymadı. GÜNEY AFRİKA: BİR "KURTULAMAMA" HİKAYESİ Bugün Güney Afrika, yoksulluğun, işsizliğin ve sömürünün en az ırkçı rejim altındaki kadar yoğun olduğu bir ülke görünümünde. Irkçı rejimle farklı sayılabilecek şeylerden biri, ülkedeki zengin beyazlara artık bir avuç zengin siyahinin de eklenmesi. Toprakların büyük çoğunluğu ise hala zengin beyazların elinde. Mandela'nın "kurtuluş"tan önce sahip olduğu, ülkenin kaynaklarının halkın denetimine alınması ve zenginliğin eşit

paylaşılmasını içeren programından devlet başkanı olduktan sonra vazgeçerek, uzlaşmaya dayalı ve sadece ırkçı kurum ve uygulamaları kaldıran bir "kurtuluş"a yönelmesi, onu dünya egemenleri gözünde kabul edilebilir bir figüre dönüştürdü. Bugün ulusötesi şirketlerin ve bir avuç zenginin ülke ekonomisinin yüzde 80'inden fazlasını kontrol ettiği Güney Afrika'da yoksulların payına ise eğitimsizlik, salgın hastalıklar (G. Afrika'da bugün 5,5 milyon AIDS'li var) ve sömürü düşüyor. Nihayet Nelson Mandela, mücadelesi ve ödediği kişisel bedelle, bir yanıyla halkların kalbinde önemli bir yere sahiptir. Ancak Güney Afrika örneği, bütün parlaklığıyla birlikte, ırkçılığa, ayrımcılığa karşı mücadelenin sınıfsal eşitsizliği üreten sömürü biçimlerini yok etme hedefiyle ilerlemediği takdirde eşitsizliği yeniden üreten bir sistemle karşı karşıya kalacağını gösteriyor. Güney Afrika’da yoksul çoğunluk ırkçı rejim altındakine benzer bir yaşam sürmeye devam ediyor. Siyahî halkların canlarını vererek kazandıkları kendilerini temsil edebilme hakkının, parlamenter hokus pokuslarla tedrici olarak gasp edilebilmesi, Güney Afrika'daki tarihi mücadelenin bizlere verdiği önemli bir ders.

‹spanya’da diktatörlük yasas›na geçit yok

İ

spanya’da protesto gösterilerine katılanlara fahiş para cezaları verilmesini öngören yasa tasarısına karşı binlerce kişi 14 Aralık’ta sokağa çıktı. Madrid’deki parlamento binasına yürüyenlere polis saldırdı, çatışmada 23 kişi yaralandı, 7 kişi gözaltına alındı. “Meclisi kuşatın!” sloganıyla parlamento binasının çevresini sarmaya başlayan eylemcilere polis gaz bombalarıyla ve plastik mermilerle saldırdı. Protestocuların barikat kurup direnmesiyle meclisin merdivenlerinde sıkışan polis, destek kuvvetlerin gelmesiyle kurtuldu. Hükümet, kemer sıkma politikalarına karşı “halk sokağa çıkmasın” diye bu yasayı geçirmeye çalışıyor. Halk bu yasaya “diktatörlük yasası” diyor.

O R TA D O Ğ U ’ D A E M P E R YA L İ Z M İ N R U S R U L E T İ

Cihatç› batakl›¤› büyürken Emperyalizmin, 1980’lerde Afganistan’da yaratt›¤› cihatç›lar› bu kez de Ortado¤u’da palazland›rmak üzere kurdu¤u Suriye politikas› çöktü. Giderek kontrol d›fl›na ç›kan cihatç›lar ABD ve iflbirlikçikleri aç›s›ndan hem bir tehdit hem de hala vazgeçilemeyen tek müdahale arac›. Cihatç› çeteler baflta Suriye olmak üzere, Irak, Yemen ve Lübnan’da yaratt›klar› y›k›m ve kaosla hem bölge halklar›n gelece¤ini tehdit ederken, emperyalizmin bölgesel hakimiyet planlar› aç›s›ndan da art›k eskisi gibi ifllevsel de¤il. Bu gerçeklik Ortado¤u’da planlar›n yeniden gözden

geçirilmesini tetikledi¤i gibi, yak›n vadede çat›flmas›z bir gelecek de sunmuyor. Öte yandan sömürü ve iflgal bölgenin de¤iflmez gerçe¤i olarak sürüyor. Emperyalizmin s›n›rs›z deste¤i alt›ndaki ‹srail ise dikti¤i utanç duvar›ndan sonra Filistin halk›n›n elindeki bir avuç toprak parças›n› da iflgal ediyor. Filistin yönetimi ‹srail’le “bar›fl” görüflmeleri yaparken ‹srail, serbest b›rakt›¤› her Filistinli tutsak için Bat› fieria’da yeni yerleflim yerleri infla ederek iflgal politikas›na devam ediyor.

Suriye masas›nda emperyalizmin eli zay›f VECİH CUZDAN

Suriye’de siyasi çözüm sağlamak amacıyla düzenlenecek Cenevre II öncesinde, Esad yönetiminin askeri başarılarla eli güçleniyor. Uluslararası arenada en büyük destekçisi Rusya’nın da belirleyiciliği artıyor. “Esad’sız Suriye” seçeneği sorgulanır halde. Silahlı grupların “ılımlı” diye anılan Batı kontrolündeki unsurları kan kaybederken, cihatçı çeteler katliam ve kaçırma eylemleriyle “hala etkiliyiz” mesajı vermeye çalışıyor. Kürtler ise Rojava’nın geleceği için Kürt Yüksek Konseyi’ni yeniden canlandırarak konferansa güçlü bir şekilde katılacak.

S

uriye’de iç savaş kritik bir süreçten geçiyor. Suriye ordusu, El Kaide bağlantılı gruplara karşı başlattığı Kalamun Savaşı’nda önemli kazanımlar elde etti. Şam-Humus karayolunda bulunan “üs” niteliğindeki kasaba ve köyleri kontrol altına alan ordu birlikleri, cihatçıları abluka altına almaya çalışıyor. Buna karşın El Nusra Cephesi ve İslami Cephe gibi cihatçılar Şam kırsalındaki Adra kasabasına saldırdı. Bölgedeki sivillere yönelik katliam gerçekleştirdi. Cihatçılar ayrıca Rojava ve Malula’da Kürtlere ve Hıristiyanlara yönelik kaçırma eylemleri düzenleyerek, as-

keri olarak yenildikleri cephelerde psikolojik üstünlük şovlarına girişti. CIHATÇILAR ÖSO’YU BİTİRDİ Suriye’deki yeni oluşumlardan İslami Cephe, Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) kontrolünde bulunan Türkiye sınırına yakınındaki Bab el Hawa sınır kapısını ele geçirdi ve buradaki silah deposuna el koydu. Türkiye de sınır kapılarını kapattığını açıkladı. Ana karargâhını kaybeden ÖSO lideri Selim İdris’in de Türkiye üzerinden Katar’a kaçtığı iddia edildi. ÖSO basın sözcüsü ise bu durumu reddederek İdris’in Türkiye’de bulunduğunu açıkladı. Bab el Hawa’nın cihatçıların kontrolüne geçmesiyle, ABD ve İngiltere silahlı muhalefete “öldürücü olmayan” askeri yardımlarını durdurdu. Türkiye ve ABD, İslami Cephe temsilcileriyle bu durumu görüşerek ÖSO’nun durumunu düzeltmeye çalışıyor. ABD heyeti önümüzdeki günlerde İslami Cephe temsilcileri ile İstanbul’da görüşecek. PYD VE KDP ARASINDA ‘ROJAVA MUTABAKATI’ Cenevre II öncesinde, Rojava’nın geleceği için Demokratik Birlik Partisi (PYD) ile Irak Kürdistan Demokratik Partisi

yeniden görüşmelere başladı. Rojava’daki Kürt Yüksek Konseyi'ni oluşturan Rojava Halk Meclisi ile Barzani'ye yakın örgütlerin bulunduğu Suriye Kürtleri Ulusal Meclisi arasında 17 Aralık’ta başlayan görüşmelerin sonunda Cenevre II’ye birlikte katılma konusunda anlaşıldı. IRAK VE YEMEN MEZHEP MEZBAHASINA DÖNERKEN Irak, 2008’den bu yana en kanlı dönemini yaşıyor. Irak’ta devam eden mezhep çatışmaları sebebiyle son iki haftada başkent Bağdat ve diğer bölgelerde birçok bombalı ve silahlı saldırı düzenlendi. Irak güvenlik güçleri sınır bölgelerinde

konuşlanmış olan El Kaideli gruplara yönelik operasyonlar düzenliyor. BM verilerine göre bu yılın başından beri Irak’ta düzenlenen saldırılar sonucunda 7 bin 500’den fazla insan yaşamını yitirdi. 16 binden fazla kişi yaralandı. 6 Aralık’ta, Yemen Savunma Bakanlığı’na düzenlenen silahlı ve bombalı saldırılar sonucunda 56 kişi öldü, 160’tan fazla kişi yaralandı. Saldırıları El Kaide üstlendi. Yemen’deki El Kaideli gruplara yönelik operasyonlarda ABD’nin insansız hava araçlarının saldırısında 13 sivil yaşamını yitirdi. Yemen meclisi aldığı kararla ABD’nin insansız hava araçlarının operasyonlara katılmasını yasakladı.

Ş

‹srail’in ‘bar›fl›’: Rehineli iflgal politikas› Filistin’le gerçeklefltirdi¤i bar›fl görüflmeleri uyar›nca serbest b›rakt›¤› her Filistinli tutsak karfl›l›¤›nda Bat› fieria’da yerleflim birimi infla eden ‹srail, bölgeyi son sürat iflgale devam ediyor Bat› fieria’n›n El Kabaliye mezras›nda yeni bir yerleflim birimi infla etmek üzere bölgedeki bütün yap›lar› ve çitleri buldozerlerle y›kan ‹srail, yeni inflaatlara bafllad›. ‹srail’in Gazze’ye uygulad›¤› inflaat malzemeleri sevkiyat› yasa¤›, BM ile imzalad›klar› anlaflma uyar›nca “kendi kontrolünde tutulacak flekilde” kald›r›ld›. ‹srail yönetimi, Gazze fieridi’nden ‹srail’e giden gizli bir tünelin ‹srail askerleri taraf›ndan tespit edilmesi üzerine 13 Ekim’de Gazze fieridi’ne inflaat malzemesi sevkine yasak getirmiflti.

Tunus’ta halk bast›rd›, geçifl hükümeti kuruldu

T

unus’ta sol partiler, sendikalar ve toplumsal hareketlerin oluşturduğu 16 bileşenli Tunus Kurtuluş Cephesi ile İslamcı Larayedh hükümeti arasında bir geçiş kabinesi kurulmasına dönük müzakereler sonuçlandı. İki taraf, gelecek yıl yapılacak seçimlere kadar Sanayi Bakanı Mehdi Cuma’nın başbakan olmasında uzlaştı. Tunus’ta iki muhalif politikacının suikasta uğramalarıyla artan gerilim, 23 Ekim’de

fiili seçimlerini solun ortak aday› Bachelet kazand›

halk isyanına dönüşmüştü. Tunus Kurtuluş Cephesi’nin çağrısıyla sokağa çıkan Tunus halkı İslamcı hükümeti istifaya çağırmıştı. Sendikaların da destek verdiği yürüyüşlerde yapılan açıklamalarda hükümetin istifa etmesi ve bir geçiş hükümetinin kurulması çağrısında bulunulmuştu. 2011 yılında Arap Baharı’nı tetikleyen halk isyanının yaşandığı Tunus’ta halk, böylece diktatörlüğün ardından İslamcı hükümeti de devirmiş oldu.

ili’de ikinci turu 16 Aralık’ta yapılan seçimlerde, solun ortak adayı Michelle Bachelet yüzde 62 oy alarak devlet başkanı seçildi. Şili’de eşit parasız eğitim için yıllardır mücadele eden öğrencilerden 4’ünün meclise girdiği seçim sonrasında Bachelet, başkanlığının ilk 100 gününde 50 başlıkta reform sözü verdi. Bachelet eğitimi ücretsiz hale getirmek için yeni vergi düzenlemeleri yapmayı, Pinochet diktatörlüğü döneminden bu yana var olan siyasi ve ekonomik kurumları düzeltmeyi ve eşitsizliği ortadan kaldırmayı vaat ediyor. 2006-2010 yılları arasında devlet başkanlığı yapan Bachelet, bu dönemde vaat ettiği reformları hayata geçirememiş ve toplumsal hareketler ve öğrenciler tarafından tepki görmüştü. Bachelet’in yerine gelen muhafazakar Pinera’nın neoliberalizmde ısrarı ise Şili halkının sandıkta tekrar sola yönelmesine yol açmıştı.

Orta Afrika’da çat›flmalar: Bir haftada 600 ölü

B

irleşmiş Milletler (BM), Orta Afrika Cumhuriyeti’nde devam eden çatışmalara ilişkin açıklama yaptı. BM, Hıristiyan ve Müslümanlar arasındaki çatışmalarda bir haftada başkent Bangui’de 450 kişinin, ülkenin diğer bölgelerinde ise 160 kişinin hayatını kaybettiğini, 159 bin kişinin de göç etmek zorunda kaldığını açıkladı. BM’nin desteğini alan Fransa bölgeye asker göndermeye devam ediyor. Daha önce Mali’ye askeri operasyon düzenlemiş olan Fransa, Orta Afrika Cumhuriyeti’ne de askeri müdahalede bulunarak eski sömürgeleri üzerinde emperyalist baskıyı sürdürüyor.


KENT ÇEVRE

6

19 Aral›k 2013 / 31 Aral›k 2013

Halk›n Sesi

Yağmacılara bırakmayacağız Kentlerimizi sokakta kuracağız

TOKİ, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, şirketleşen belediyeler etrafında kümelenmiş sermaye grupları... Halk, elleriyle var ettiği İstanbul’u yağmalayan bu yapıya karşı sokakta “Artık yeter!” diyor ÖZEN TAÇYILDIZ

İ

stanbul. Binlerce yıllık şehir. Üstelik bu yılların önemli bir bölümü imparatorluklara başkentlik yapmış. Toplumsal belleğimize fetih “müjde”siyle girmiş, fethedilmesi gereken bir yer yani. Hala da öyle. İktidarın yolu buradan geçiyor. AKP’nin kadroları merkezi iktidara bu kentten yürüdü, İstanbul’daki inşaatların yarattığı sermaye birikimi iktidardaki sürekliliklerini sağladı ve son olarak da AKP’nin kirli işleri buradan açık edildi. 17 Aralık sabahı yolsuzluk, rüşvet operasyonuyla duyurulan ilişki ağları, basit bir “sistemdeki çürükler” hikayesi olmadığı gibi sadece AKP-Cemaat çekişmesi değil. AKP’nin kurduğu, yaslandığı sistem toplamda bu: Merkezi iktidara bağlanan TOKİ, sı-

nırsız yetkilerle donatılan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve şirketleşen belediyelerin etrafında kümelenmiş, birbirine el vermiş, içli-dışlı sermaye grupları, adım adım gelen hukuksal düzenlemelerle İstanbul’u hırsla yağmalıyor. B‹R BETON A⁄I 17 Aralık günü gözaltına alınanlara ve iş yaptıkları kurumlara hızlıca bakmak bile yeterli. Sulukule’de, FenerBalat-Ayvansaray’da yerleriniyurtlarını bırakmak istemeyen insanların evlerine acele kamulaştırma kararları ile el koyan Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir. Bölgede ihale alan, Erdoğan’ın damadının şirketi Çalık Holding. Tüm Türkiye’yi betona boğmaya ant içmiş, dünün TOKİ’cisi bugünün Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın oğlu. Bakanlığın alandaki or-

tağı Emlak GYO Genel Müdürü Murat Kurum. TOKİEmlak Konut GYO’nun ihaleler verdiği Ali Ağaoğlu. Emek Sineması’na musallat olan Kamer İnşaat ortakları Osman Ağca ve Veysel Tosun. Aynı Osman Ağca, Fransa’da İBB Başkanı Kadir Topbaş ile Sarıyer-Derbent kentsel dönüşüm projesini pazarlayan Yorum İnşaat’ın Yönetim Kurulu Başkanı. AKP’nin politikaları doğru da sorun gözaltına alınanların yolsuzluk yapmış olması mı? Değil çünkü, bütün bu ilişkiler AKP iktidarının yarattığı hukuksalidari düzenlemelerle mümkün oldu, bütün bu müteahhitlere iktidar el verdi. Üstelik daha onlarcası bir beton ağında buluşmuş, kenti kemiriyorlar. ‹NfiAAT SALDIRISINDAN KAÇIfi YOK İstanbul’a ve halkına hiçbir

biçimde yararı olmayacak 3. Köprü, 3. Havaalanı, Kanal İstanbul için Kuzey Ormanları ve su havzaları yok ediyor. Yedikule’de yüzyıllık bostanlar tarumar edip marulun dereotunun üzerine hafriyat döküyor, çevre semt pazarları mahsulsüz, bostancılık yapan aileler işsiz bırakıyor. Taksim’de 1 Mayıs meydanını işçilere kapatıyor, denizi doldurarak öldürdükleri Yenikapı’yı işaret ediyorlar miting yeri diye. Tarihi Emek Sineması’nı yıkıyor, AKM’yi atıl halde bekletiyor, sinema-tiyatro izleyicisini AVM’lere buyur ediyorlar. Bölgenin tek hastanesi Taksim İlkyardım’ı tahliye ediyor, Şişli’de de meslek lisesinin arazisini inşaat şirketine devrediyorlar. AVM-otel yapmak için Haydarpaşa’da tren seferlerini durduruyor, ulaşımı engelliyor. Yüzyıllık Haliç Tersanesi’ni yat limanı

yapmak üzere boşaltıyorlar. Ataköy sahil şeridini satışa çıkarıyor, göğe 76 metre yükselecek bloklarla Ataköylülere beton sahil vaat ediyorlar. TEKEL işçilerinin mirası, anıt ağaçları, arkeolojik bulgularıyla Cevizli TEKEL arazisini bölge halkına açmak yerine özel üniversiteye kiralamak istiyorlar. Bu inşaat saldırısından kaçış yok. “Sinemaya, ormana, hadi evime yakın hastaneye, okula gitmemeye razı olayım, evimde oturayım” deseniz onun da garantisi yok. Sulukule’de, Tarlabaşı’nda, Ayazma’da kentsel dönüşüm yasaları, Ümraniye’de 2B yasaları ile insanlar evinden, mahallesinden sökülüp atılıyor, borçlandırılarak kentin uzak yerlerine sürülüyor. İstanbul’un dört bir yanında deprem sonrası kullanılacak çadırkent alanlarına dahi el konulmuş, AVM dikil-

azdağları’nda ağaçların ve doğanın katledilmesine yol açan ve son dönemde artık işletme aşamasına gelmiş olan 6 madenin tümünün yürütmesi durduruldu. Çanakkale Çevre Platformu, Ziraat Mühendisleri Odası ve çok sayıda yerel çevre örgütünün açtığı davaları haklı bulan Çanakkale İdare Mahkemesi, Çevresel Etki

Kazda¤lar›’n›n katledilmesine yol açan ve iflletme aflamas›na gelmifl olan 6 madenin tümünün yürütmesi ve tar›msal alanda madencili¤e olanak tan›yan Zeytincilik Yönetmeli¤i’nin yürütmesi durduruldu

Değerlendirmesi (ÇED) raporunun yeterli inceleme yapılmadan verildiğine ve çalışmaların bir bütünlük içerisinde incelenmesi gerektiğine kanaat getirdi. Mahkeme, yürütmenin durdurulması kararının gerekçesinde ÇED raporlarına ilişkin bilirkişinin verdiği raporları yerinde bulmadı ve maden arama çalışmalarının çevreye verdiği

“ARTIK YETER” D‹YENLER SOKAKTA! Kent alınıp satılan bir mal haline getirilirken kenti emekleriyle sırtında taşıyanlar hep daha dışarı atılıyor, güvencesizleştiriliyor. Ulaşımdan sağlığa her şey paralı, kenti var eden, kent üzerinde emeği olan halk hakkını alamadığı gibi hiçbir söz ve karar hakkı da yok. Oysa, özellikle Gezi’den bu yana her yerden yükselen talep aynı, aynı irade beyanı: “Bu şehri var ettik ve yönetmek istiyoruz” Ama Erdoğan’ın “mili irade”si gibi sandıkta değil, sokakta. AKPcemaat çekişmesinden medet ummuyor, AKP’ye karşı isyanın patladığı İstanbul’da, 22 Aralık’ta Kadıköy’de sokağa çıkıyorlar. AKP’ye de,

ona yaslanmış beton lobisine de “Artık yeter” diyorlar. İsyankarlar. Mücadele de sadece var olanı korumak için değil. Talepkarlar. Sürüldükleri evleri, kaybettikleri ağaçları, satılan suları ve yitirdikleri insanların mirasıyla bir kent istiyorlar. Sermayeye değil, insana, doğaya, hayvana uygun, yoksulların evlerinden atılmadığı, parkların, iskelelerin, garların yakılarak yıkılarak peşkeş çekilmediği, çocukların TOKİ bodrumlarında sel sularında, tekstil işçisi kadınların servis otolarında ölmediği, kadınların taciz edilmediği, ülkesindeki savaştan kaçan Suriyelilerin, depremden sonra evsiz kalan Vanlıların sokaklarda yatmak zorunda kalmadığı bir kent. Ve bunları istediğimiz için dayak yemediğimiz, öldürülmediğimiz bir kent.

Van’da eksi 10 derecede elektriksiz-susuz

Madenler durdu, Kazda¤› nefes ald› K

miş, Gaziosmanpaşa’da mezarlıklar dahi afet riskli alan ilan edilmiş durumda.

zarara dikkat çekti. Böylece 6 madenin hepsi için yürütme durduruldu. Yürütmeyi durdurma kararı veren mahkeme, tarımsal alanda dahi madenciliğe olanak tanıyan, maden ve enerji yatırımlarının engel olmaktan çıkarılmasını içeren Zeytincilik Yönetmeliği’ndeki değişikliğin de yürütmesini durdurdu.

V

an Kaya Çelebi konteyner kentinde kalan 15 depremzede ailenin konteynerleri boşaltması için önce elektrik ve suları kesildi, daha sonra kanalizasyon sistemi iptal edildi. Kalacak başka bir yeri olmayan ve kiraya çıkamayan depremzedelere valilik 15 gün süre vererek, konteynerleri boşaltmasını istemişti. Konteynerleri boşaltmayı reddeden depremzedelerin elektrik ve sularını kesen valilik, son olarak eksi 10 derecede elektriksiz ve susuz konteynerlerde kalamayıp boşaltan depremzedelerin

konteynerlerini kaldırdı. 115 gündür açlık grevinde olan ve soğuğa hala direnen depremzedelerden Anadolu çadırkentten Ali Ahi, kendilerine de tebligat geldiğini ve konteynerleri boşaltmalarının istendiğini belirtti. Soğukta, elektriksiz ve susuz yaşadıklarını vurgulayan Ahi, konteynerleri boşaltmalarının karşılığında kendilerine kira yardımı sözü verildiğini ancak bu yardımın kalıcı bir çözüm olmadığını, kalıcı konut sözü verilmesi şartıyla kira yardımının kabul edilebileceğini aksi takdirde konteynerleri terk etmeyeceklerini söyledi.

Nükleerciden “enerji güvenliği” paneli

M

ersin Akkuyu’da yapılmak istenen nükleer santral, antidemokratik ve hukuksuz bir biçimde hayata geçirilmeye çalışılıyor. İlk günden bu yana halkın itirazı ile karşılaşan şirketin son oyunu bir ikna kongresi düzenlemek oldu. 14-16 Aralık’ta “Uluslararası Doğu Akdeniz’de Enerji Güvenliği” başlığıyla düzenlenen kongrenin Mersin Toros Üniversitesi ve Hacettepe Üni-

versitesi’nin ev sahipliğinde gerçekleşeceği duyuruldu. Ancak görünürde son derece “bilimsel” bu panelin esas düzenleyicileri anlaşma yapılan Rus şirketi Rosantom ve Akkuyu Santrali’nin yapımını üstlenmiş olan Akkuyu NGS’ydi. Üstelik Rosantom, tarihinde birçok kaza ve işlemlerindeki usulsüzlükler nedeniyle, uluslararası alanda güvenilirliği olmayan bir şirket.

Tepkiler nedeniyle panelden çekilen Toros Üniversitesi, şirket sponsorluğunun kendi iradeleri dışında gerçekleştiğini, santralden yana olmadıklarını açıkladı. Mersin Nükleer Karşıtı Platform üyeleri, kongrenin yapılacağı otel önünde buluşarak gelecekleri üzerine oynanan oyunların hesabının kapalı kapılar ardında değil halkın karşısında verilmesini istedi.


EĞİTİM SAĞLIK

7

19 Aral›k 2013 / 31 Aral›k 2013

Halk›n Sesi

Okullar sa¤l›ks›z, bütçe yetersiz, matematik zay›f! MURAT DURAL

H

alkevleri Eğitim Hakkı Meclisi’nin aralık ayında 8’incisini yayımladığı rapor eğitimde dershane-özel okul tartışmalarının örttüğü yıkıma değiniyor. Rapora göre, eğitime yeteri kadar kaynak ayrılmaması, personel yetersizliği okullarda ciddi temizlik sorunlarına neden oluyor. Raporda, aynı zamanda 2014 eğitim bütçe taslağının AKP’nin sorunları çözmeye çalışmadığını gösterdiği belirtiliyor. Eğitim Hakkı Meclisi, rapor için yaptığı araştırmalarda okulların yüzde 78’inde tuvaletlerin çok pis olduğunu tespit etti. Okullardaki temizlik işlerinin tamamına yakını taşeron şirketlerce yapılıyor ve hizmetli maaşlarının yüzde 60’ı okul aile birlikleri tarafından ödeniyor. Eğitimde temel masraflar öğrenci-veli bütçesine dayanıyor. Bazı okullarda öğrenciler temizliği kendileri yaparken çoğu okul tuvaletinde sabun dahi bulunmuyor. Okullar en temel ihtiyaçlardan yoksun olmasına rağmen Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, tüm okullara tablet bilgisayar dağıtılacağı propagandasını yapıyor. Eğitim Hakkı Raporu ise, MEB’nin propagandasını yaptığı FATİH projesi kapsamındaki tablet, akıllı tahta ve bilgisayarların kasım ayında da dağıtılmadığını belirtiyor. YATIRIM AZALIYOR, HARCAMA ARTIYOR Bütçe görüşmelerinden önce hazırlanan Eğitim Hakkı Raporu eğitim bütçesinin artırıldığı propagandalarını da boşa çıkardı. Rapora göre, 2002 yılında MEB bütçesinden eğitim yatırımlarına ayrılan pay yüzde 17’yken 2013 yılı için bu pay sadece yüzde 9. Bütçe görüşmeleri sırasında Eğitim Sen’in yaptığı açıklamada da eğitime ayrılan pay ve halka yüklenen harcamalar arasındaki eşitsizlik gözler önüne serildi.

Antalya’da ‘uyutmayan eğitim’ eylemi

Dershane - özel okul tartışması ile eğitimin tartışılan eğitim sorunları eğitimde bilimsellik tartışmalarını örtüyor. Okullar en temel ihtiyaçlarından yoksun. Bütçede eğitime gereken payın ayrılmaması sorunları büyütüyor. Sınav odaklı eğitim, öğrencilerin çok yönlü kavrama potansiyellerini engelliyor Buna göre, son 11 yılda halkın cebinden yaptığı eğitim harcamaları 5 kat artarken 2013 yılında 3 bin 602 liraya vardı. ULUSLARARASI BAfiARISIZLIK Uluslararası Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) üç yılda bir, İngilizce kısaltması PISA olan Uluslararası Değerlendirme Raporu yayımlıyor. Araştırmalar, 34’ü OECD ülkeleri olmak üzere 65 ülkede, 15 yaşındaki öğrencilere yönelik yapılıyor. 2000 yılından

beri yapılan araştırmaların 2012 değerlendirmeleri aralık ayında yayımlandı. Bu sene matematik sorularının ön planda tutulduğu araştırmalara Türkiye’den 5 bin öğrenci katıldı. Araştırmaya göre Türkiye, matematik’te 44’üncü, okuma ve anlamada 42’nci, fen bilgisinde 43’üncü sırada. Türkiye 2003’ten bu yana yapılan değerlendirmelerde 34 OECD ülkesi arasında sondan üçüncü sırada yer alıyor. Araştırmaya tabi tutulan öğrencilerin,

matematik ve fen alanında karmaşık nitelikli üst işlemleri çözümleyebilmekte çok başarısız olduğu tespit edildi. Eğitimin her kademesinde sınav odaklı eğitimin yaygın olması, eğitimin bilimsellikten uzaklaştırılması, öğrencilerin soru sorma, çözümleme, sentez yapabilme ve anlama-anlatma yönlü yetenek kazanabilmesine olanak vermediği görülüyor. Buna rağmen MEB, dershanelerin de okullaşmasıyla sınav odaklı eğitimi tüm lise dönemine yaymayı düşünüyor.

4+4+4 e¤itim sisteminin çarp›kl›klar›na itiraz sürüyor. Muratpafla Atatürk Ortaokulu ö¤renci velileri çocuklar›n›n sabah çok erken saatte okula gitmesine ve uzun ders saatlerine itiraz etti. Antalya’da 4+4+4 e¤itim sistemiyle beraber ayn› binada e¤itim görmek zorunda kalan ilkokul ve ortaokul ö¤rencilerinin e¤itimleri sabah ve ö¤le olmak üzere ikiye bölündü. Veliler, bu sa¤l›ks›z e¤itim koflullar›na karfl› Antalya ‹l Milli E¤itim Müdürlü¤ü önünde eylem yaparak toplad›klar› imzalar› verdi. Çocuklar›n›n saat sabah 6’dan önce yataklar›ndan kalkt›¤›n›, arkas›ndan 7 saat kesintisiz ders ald›klar›n› belirten veliler, çocuklar›n›n e¤itiminin bu flekilde engellendi¤ini ifade etti. Veliler, çocuklar›n›n e¤itime yabanc›laflt›¤›n› vurgularken, fiziki koflullar›n yetersizli¤inin e¤itimin tüm yönlerini etkiledi¤ini dile getirdi. Tam gün e¤itime geçerek s›n›f yo¤unluklar›n›n azalt›lmas›n› talep eden veliler e¤itim koflullar›n›n düzeltilmesini istedi: “Onlarca y›l sonras›n›n planlanabildi¤i günümüz dünyas›nda, bina ve yer sorunu yaflanmas›n› anlamakta zorlan›yoruz. Dünyada ve Türkiye’de hiçbir e¤itim uzman›n›n, t›p uzman›n›n onaylamayaca¤› koflullar düzeltilsin istiyoruz.”

‹lkokul kitaplar›nda Said Nursi, savafl, kad›na fliddet Gericiliği eğitimin tüm kademelerine yaymaya çalışan AKP küçük yaştaki çocukları hedefliyor. İlkokul çocuklarına cinsiyetçi, gerici, düşmanlaştırıcı kitaplar dayatılıyor

İ

Denizli: ‘Koca Mektep bizimdir!’ Lise ö¤rencileri ve Denizli halk› 139 y›ll›k Denizli Lisesi’nin belediye binas›na dönüfltürme çal›flmalar›na karfl› ç›kt›. Denizlililer, polisin engelleme çabalar›na

ra¤men belediyenin önüne yürüdü. Lisenin belediye binas› yap›lmas› için AKP’li Belediye Baflkan› Osman Zolan’a belediye meclisi taraf›ndan yetki verilmiflti.

zmir Çiğli Kaymakamlığı’nın “İzmir Okuyor Türkiye Okuyor” sloganıyla düzenlediği “81 ile 81 kitap” projesiyle okullarda şiddet ve cinsiyetçilik içeren kitaplar dayatıldı. Çiğli Kaymakamlığı’nın başlattığı çalışmada proje amacının “İlkokul ve ortaokul öğrencilerine okuma alışkanlığı kazandırmak” olduğu öne sürüldü. Kitapların öğrencilere öğrettikleri ise: “Din adına savaşın, öldürün”, “Kadınlar böcektir”, “Kadını döven koca”, “Risale-i Nur ve Said-i Nursi okuyun…” Kitaplarda Said Nursi’den alıntılar yapılarak cemaat propagandası yapılıyor, Nursi kahramanlaştırılıyor. 4’üncü sınıflara gönderilen ‘İbretlik Hikâyeler’ serisinin bir hikayesinin Risale-i Nur’dan aynen alındığı görülüyor. Yine 6’ncı sınıf öğrencilerine gönderilen ‘Allah Nasıl Yaratıyor’ adlı kitapta “Çok doğru bir tahmin Fatih. Bu kitapları seneler önce

seçenek sunuluyor: Kendisine en “uygun” eşi seçmek ya da hala kendisini dövmeyecek olan eşi aramak. 3’üncü sınıf çocuklarına okutulan hikâyenin tamamı kadına şiddet uygulamayı doğallaştırıyor.

Bediüzzaman Said-i Nursi adlı bir âlim yazmış” deniliyor. Kitaplar AKP’nin savaş çığırtkanlığına uygun bir şekilde din adına savaşmayı yüceltiyor. 2’nci sınıf öğrencilerine gönderilen “Müslümanlar Kardeştir” kitabında savaş ve kan görüntüleri, çocukları din adına savaşmaya ve kan dökmeye yönlendirici anlatımlar yer alıyor. Nabi Avcı’nın sene başında dağıttığı Ağaç Okul kitabında

da çocuklar “mücahit ağabeyler”ine benzemeye çalışıyor, binlerce kişiyi katleden ABD destekli dini lider Gülbeddin Hikmetyar’ı övüyordu. Proje kapsamında okutulacak kitaplarda kadına yönelik ayrımcılığı ve şiddeti meşrulaştıran bölümler mevcut. Mestik Hanım hikâyesinde bir böcek olarak gösterilen kadın, kendisini en az dövecek eşini arıyor. Hikâyenin sonunda kadına iki

‘EZANSIZ SEMTLER’ AKP dindar nesil projesini, çocukları hedef alan ayrımcılık ve şiddet dolu diliyle sürdürmeye çalışıyor. MEB eliyle sunulan okuma listeleriyle, okullara dağıtılan kitaplarla beraber genel müfredatta da düşmanlaştırıcı bir dil mevcut. MEB onaylı din kültürü ve ahlak bilgisi kitabının “Ezansız semtler” isimli okuma parçasında şu cümleler geçiyor: "Şişli, Kadıköy, Moda gibi cami sayısının az olduğu semt-

lerde doğan, büyüyen, oynayan Türk çocukları, acaba inanç ve değerlerinden nasiplerini tam alabiliyorlar mı? O semtlerde maalesef minareler fazla görünmez, ezanlar işitilmez. Ramazan ve kandil günleri hissedilmez.” Ezansız semtler yazısı Yahya Kemal Beyatlı'nın 1922'de Tevhit-i Efkar'da yayınlanmış uzun bir yazısının giriş bölümü. Yazının aslı : "Kendi kendime diyorum ki..." ifadesiyle başlıyor. 2013 yılında çocuklara dağıtılan bu kitap, Yahya Kemal’in kişisel görüşlerini bir gerçek olarak sunuyor. AKP’nin taraflaştırmaya yönelik mezhepçi-dinci politikaları, çocukların algılarını küçük yaşta değiştirmeyi hedefliyor.

Gönüllü sağlık hizmetine ceza istenen hekimler: ‘Diplomam ruhsatımdır’ Mecliste bütçe görüşmelerinden sonra 24 Aralık’ta görüşülmesi beklenen Torba Yasa ile ‘ruhsatsız sağlık hizmeti’ adıyla gönüllü hekimlik ve acil müdahaleye para ve hapis cezası getiriliyor

S

ağlıkta Torba Yasa olarak bilinen kanun, kamu hekimleri için tam gün uygulamasını sürdürürken, aile hekimlerine kamu hastanelerinde nöbet zorunluluğu getiriyor. Yasanın 46’ncı maddesi ise Gezi Direnişi’nde açılan ücretsiz revirlerde polislerin öldüresiye saldırdığı direnişçileri tedavi eden hekimleri hedef alıyor. “Ruhsatsız sağlık hizmeti” adıyla gönüllü tıbbi yardımı suç sayan bu madde 1-3 yıl arası hapis cezası ve 2 milyona kadar para cezası öngörüyor. Torba yasaya ve gönüllü sağlık hizmetinin suçlaştırılmasına sağlık örgütleri ve hekimler tepki gösterdi. TTB Merkez Konseyi, Sağlıkta Torba Yasa’sı Meclis’e sunulmadan 22 Aralık’ta TBHM (Türkiye

Büyük Hekim Meclisi) olarak toplanacaklarını ve yasayı oylayacaklarını duyurdu. Bütün hekimlerin davetli olduğu etkinlikte oylama sonucu ve Torba Yasa’nın geçmesi durumunda yapılacak eylem kararı duyurulacak. Açıklamada, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’nden Dünya Tabipler Birliği’ne, İnsan hakları İçin Hekimler Örgütü’nden Avrupa Hekimler Daimi Komitesi’ne kadar uluslararası tüm örgütlerin söz konusu uygulamaya evrensel hekimlik ilkelerini hatırlatarak karşı çıktığı da vurgulandı. Ankara’da sağlık örgütlerinin Sağlık Bakanlığı önündeki basın açıklamasında da tıbbi yardımda

ruhsat aranamayacağı şu sözlerle dile getirildi: “Şimdi aranızda biri düşüp bayılsa, biz hekim olarak gidip bakamayacağız çünkü ruhsat gerekiyor. Benim diplomam ruhsatımdır.” Konuyla ilgili Halkın Sesi’ne konuşan İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri Ali Çerkezoğlu yüzlerce yıldır insanların yaşamlarını kurtaran hekimlik mesleğinin temel ilkeleri açısından yasanın kabul edilemez olduğunu belirtti. Çerkezoğlu yasanın “kadük” olduğunu ve uygulanamayacağını da ekledi. Hekimler olarak 8 Aralık’ta Gezi Parkı önünde söz konusu yasayı ve maddeyi protesto etmek için toplandıklarında da polisin saldırdığını hatırlatan Çerkezoğlu, şunları ifade

etti: “İstanbul Tabip Odası (İTO) olarak yasayı protesto etmek için en uygun yer olarak Gezi merdivenlerini seçtik. Çünkü biz orada kimin kim olduğuna bakmadan yaralıların yardımına koşmuştuk. Ama polis aynı şeyi tercih etti. Gezi’de saldırdığı gibi bize de saldırarak engel oldu. İstanbul Savcılığı’nın Gezi İddianamesi’nde ‘kamu görevini usülsüz kullanma’ olarak belirttikleri bu suçlama bir suç değildir, meslek etiğidir ve ahlaki bir durumdur. Bugün bu yasayı çıkaranlar yarın hiç ummadıkları bir yerde bize ihtiyaç duyabilir. O zaman iznimizin, ruhsatımızın olup olmadığını sorgulama fırsatları olmaz.”

8 Aral›k’ta ‹TO’nun ça¤r›s›yla Gezi merdivenlerinde yasay› protesto etmek için toplanan hekimlere polisler kalkanlarla sald›rd›. Hekimler Taksim Meydan›’nda “Hekimlik onuru engellenemez” sloganlar›yla bas›n aç›klamas› okudu. Aç›klamadan sonra hekimler "T›p Eti¤i ve Hekim Sorumlulu¤u" forumu düzenledi.


8

EMEK 19 Aral›k 2013 / 31 Aral›k 2013

Halk›n Sesi

Hava-‹fl kongresi ve sendikal gelecek ava İş Sendikası’nın kongresinde biraz beklenen biraz da korkulan oldu. “Beklenen” diyoruz zira AKP devletinin toplumun bütün alanlarını düzenlemeye çalıştığı gibi sendikal alanı da dikensiz gül bahçesine çevirmeye çalıştığı malumken THY gibi AKP’nin gurur vesilelerinden biri olan bir şirkette Hava İş gibi iflah olmayan bir sendikanın kendi başına bırakılmasına göz yumulamazdı! “Korkulan” diyoruz zira Hava İş Sendikası, Genel Başkanı Atilay Ayçin’in de kararlı duruşuyla 25 yıla yakın bir zamandır gerek sınıf hareketinin gerekse de toplumsal muhalefetin hep kararlı bir bileşeni oldu. Artık en azından bir süre Hava İş olmadan yolumuza devam etmek zorunda kalacağız. Gelelim işin esasına. Kuşkusuz bu bir sınıf mücadelesi. Genel Kurul’un kaybedilmesini THY patronunun yaptığı baskı vs. gibi sebeplere bağlamak içimizi rahatlatmamalı. Sermaye iktidarının bunu yapmadığı bir yer yok. Sınıf hareketinin bir parçası olarak mücadele yürüten bütün sendikal yapılar ve işçiler bu sorunu yaşıyor, yaşamaya devam edecektir. İşçi Filmleri Festivali için 2013 Nisan ayında görüşmeye gittiğimizde Atilay Ayçin bu geleceği görüyordu. “Etrafımızdaki çember daraldı, direnmemiz zorlaşıyor” demişti. “Çemberi daraltan” iki husus vardı. Aslında ikisi de bütün kamu işyerlerindeki sendikal örgütlülük için büyük tehdit oluşturuyordu. Taşeronlaştırma ve özel sektörün güçlenmesi… THY kendi içinde parçalanmış Hava İş örgütlülüğü giderek daraltılmış, diğer taraftan özel hava yolu şirketlerinin ağırlığı giderek artmış ve buralarda örgütlenme sağlanamamıştı. Dolayısıyla sendikanın toplam hava işkolunda çalışan emekçiler içindeki Tufan niceliği küçülmüş etkisi ise Sertlek giderek zayıflamıştı. Bir başka deyişle sendikal ağırlık Dev Sa¤l›k-‹fl Yönetim Kurulu toplam işkolu içinde zaten kaybedilmiş durumdaydı. Hava İş kongresi böylesi bir sürecin sonucunda gerçekleşti. Geçmişten gelen mücadele geleneği vs. bir yere kadar ayakta kalmayı sağlıyor ama bir yere kadar. AKP’nin genel kurula doğrudan müdahalesi bu sürece son noktayı koyan bir hareket olarak anlam kazanmaktadır! Kongreye yönelik bazı yayın organlarında yer alan ve yenilginin bütün sorumluluğunu Gökkuşağı Hareketi’ne yıkan düşünceler ne kadar meselenin esasını görmekten uzaksa Gökkuşağı Hareketi’nin de dönüp dolaşıp bütün meseleyi Atilay Ayçin’in bürokratik sendikal yönetimiyle açıklamaya çalışması da benzer bir değerlendirme hatası taşımaktadır. Kuşkusuz 25 yıla yakın bir zamanda sendikal yönetimde bir kan değişiminin yaşanmaması bir sorun olarak kabul edilmeli ve sınıf hareketinin bu meseleyi halledebilme kabiliyetini kazanması ve gelenek haline getirmesi için ne gerekiyorsa yapılmalıdır. Sınıf hareketi geçtiğimiz 20 yılda işçi sınıfının parçalanması sürecinin sonucunda ortaya çıkan yeni işçi sınıfı profilinin nasıl örgütleneceğine dair ortak bir görüş oluşturma ve irade koyma eylemini gerçekleştirmeden sendikal yönetimlerle sınırlı bir sendikal mücadele eleştirisi hep gerçeği görmemizi engelleyecektir. Aynı şekilde imkanlarını ve güçlerini böylesi devrimci bir sınıf hareketine yöneltmek yerine sadece Türk-İş merkezini eleştirmekle yetinen Türk-İş içindeki muhalif sendikaların yeni bir sınıf hareketine katkısının son derece sınırlı olduğu ne kadar açıksa sadece DİSK’e bağlı bir sendika olduğu için bu eleştirilerden muaf tutulmak da sınıf hareketinin geleceği için o kadar sakıncalıdır. Sonuç olarak Hava İş kongresinin kaybedilmesiyle sınıf mücadelesinde bir mevziimizi kaybetmiş olduk. Bu durum sınıf hareketinin son 20 yılıyla hesaplaşmak için bir vesile olmalıdır. Eğer bir sonraki genel kurula kadar etkili ve sahici bir muhalefet oluşturmayı başarabileceksek bu, hesaplaşmanın doğru biçimde yapılması ve gerekli mücadele-örgütlenme yöntemlerinin oluşturulmasıyla mümkün olacaktır.

H

‘Asgari yaflamak istemiyoruz’ İçinde asgari ücretlinin olmadığı, 10’u işveren 5’i Türk-İş’ten 15 kişilik Asgari Ücret Tespit Komisyonu milyonların ücretini belirliyor. DİSK, bu oyunu tanımıyor ULAfi KORKUT

H

er yıl aaralık ayında bir araya gelen Asgari Ücret Tespit Komisyonu 6 Aralık’ta ilk toplantısını yaptı. Asgari ücret, sadece asgari ücret ile geçinen işçileri değil diğer bütün ücretleri de belirleyen bir kriter olması nedeniyle bütün çalışanların alacağı ücreti doğrudan etkiliyor. Hükümet daha önce açıkladığı programlarında artış olarak yüzde 3’ü zaten duyurmuştu. Asgari Ücret Tespit Komisyonu malumu ilan etmekten başka bir mana taşımıyor. Asgari Ücret Tespit Komisyonu’na, işçiler adına Türk İş iş-

açlık sınırı Kasım 2013 itibari ile bin 121 TL’ye ulaştı. Yoksulluk sınırı 3 bin 544 TL seviyesinde. Evli, eşi çalışmayan bir işçinin asgari geçim indirimi ile eline geçen ise yalnızca 840 TL. BU KOM‹SYON ORTA OYUNUNU TANIMIYORUZ DİSK Asgari Ücret Tespit Komisyonu 6 Aralık’taki ilk toplantısını protesto etti. Genel Sekreter Arzu Çerkezoğlu, “Biz aralarında bir tane bile asgari ücretlinin olmadığı bu komisyon ortaoyununu tanımıyoruz” dedi.

t DİSK’in asgari ücre i talepler

Asgari ücretin belirlenmesi ülke ölçe¤inde bir toplu pazarl›k süreci olarak ele al›nmal›d›r. Görüflmeler kamuoyuna aç›k hale getirilmeli, anlaflmazl›k durumunda iflçilerin üretimden gelen güçlerini kullanabilecekleri yasal zeminler oluflturulmal›d›r.

Bölgesel Asgari Ücret uygulanmas› giriflimlerinden vazgeçilmelidir. Asgari ücret gelir da¤›l›m›n› düzenleyici yönde belirlenmeli ve ekonomik büyümeden pay almal›d›r. Asgari ücretlinin enflasyon verilerinde temel harcama kalemleri dikkate al›nmal›, TÜFE sepeti emek örgütlerinin kat›l›m› ile belirlenmeli ve

denetlenmelidir. Asgari ücretle çal›flanlar için elektirik, su, do¤algaz kullan›m› asgari ihtiyaç s›n›r›na kadar ücretsiz olmal›d›r. Sabah 06:00-09:00 ile akflam 18:00-21:00 saatleri aras›nda ulafl›m paras›z olmal›d›r. E¤itimde hiçbir ad alt›nda para al›nmamal›, sa¤l›k paras›z olmal›d›r.

Hukuk dışı ihaleye eylemli yanıt A

dana’da Çukurova Üniversitesi Balcalı Tıp Fakültesi hastanesinde muvazaa (hile) tespitine rağmen ihale yapmakta ısrar eden hastane yönetimine Devrimci Sağlık İş’in yanıtı eylem oldu. Dev Sağlık İş, Balcalı Hastanesi’nde haklarına sahip çıkmak için, 17 Aralık günü “İnsan ihaleyle çalıştırılmaz” diyerek, üniversite yönetiminin hukuk dışı ihaleTALEPLER lerini iptal etI Bu yasa d›fl› ihalenin iptal mesi için bir saatlik uyarı edilmelidir. eylemi yaptı. I Ücretlerimiz açl›k s›n›r›n›n Dev Sağlık alt›nda olmamal›d›r. İş üyesi 200 I Sosyal haklar›m›z sağlık emekçikonusunda olumlu ad›mlar si poliklinik merdivenleat›lmal›d›r rinde toplanaI Y›ll›k izinlerimizi ikifler gün rak yönetimi artt›r›lmal›d›r. mahkeme ka-

Murgul’da madenci insanca çal›flmak için direniflte

A

rtvin Murgul’da 290 madenci 7 Aralık’tan beri direniyor. Eti Bakır bünyesindeki Murgul Bakır Maden İşletmesi’nde çalışan 290 işçi, çalışma koşullarının düzeltilmesini, düşürülen ücretlerine zam yapılmasını, eşit işe eşit ücret ödenmesini ve sendikal örgütlenme haklarının tanınmasını istiyor. İş bırakarak direnişe başladıklarından beri tesisi terk etmeyen işçiler geceleri yemekhanede yatıyor, gündüz kar altındaki işyerlerinin başında nöbet tutuyor. ÖZELLEfiT‹RMEYLE HAKLARI GASP ED‹LD‹ 2006’da Cengiz Holding’e satılan madende ücretler düşürüldü, işçiler sendikasızlaştırıldı ve işçi sağlığı “maliyet” olarak görülmeye başlandı. Özelleştirme öncesi ikramiyelerle birlikte bin 800

İzmir’de taşeron şirket işçileri AKP üyesi yaptı İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ndeki taşeron firma yasadışı olarak çalışanların bilgisi dışında T.C kimlik numaralarını izinsiz kullanarak, ikametgahlarına göre AKP ilçe teşkilatlarına üye yapıyor. İşçiler AKP’ye üyeliklerinin şaşkınlığını yaşıyor. Yaşananlara büyük tepki gösteren işçiler, dava açmaya hazırlanıyor.

verenler adına TİSK, en büyük işveren olarak, kamu adına da Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’ndan 5 kişi katılıyor. Komisyonda asgari ücreti, asgari ücretle geçinmek zorunda olmayanlar belirliyor. DİSK buna tepki göstererek “Ülkenin en çok taşeron işçisini çalıştıran en büyük işvereni olarak hükümet ve yanında İşverenler Sendikası 10 kişiyle katılıyor, işçilerin temsiliyeti Türk iş ile sınırlandırılıyor” diyor. Asgari ücret bugünün koşullarında asgari bir geçim sağlamaktan çok uzak. DİSK-AR’ın son hesaplamalarına göre

liraya yakın maaş alan işçilerin bugünkü maaşı 800bin 100 lira. Örgütsüz bir şekilde direnişe geçen işçiler, haklarını koruyabilmek için DİSK’te örgütlenmek istiyor. İşçi sağlığına özen gösterilmeyen işyerinde günde ortalama 10 saat çalışan işçilerde akciğer ve kanser hastalıklarına sık rastlanıyor. İşçiler, büyük bir kararlılıkla süren direnişin kazanıma ulaşacağından umutlu. CENG‹Z HOLD‹NG: AKP ‹LE YÜKSELEN B‹R ‹fiÇ‹ DÜfiMANI AKP iktidarının yükselen sermaye gruplarından Cengiz Holding’e ait işletmelerde işçi hakları hiçe sayılıyor. Holdingin Samsun Eti Bakır İşletmeleri’nde 300 tonluk amonyak tankı kapağının işçilerin üzerine düşmesi sonucu geçen sene 7 işçi hayatını kaybetmişti.

Özelleştirmeye direnen Yatağan işçileri açlık grevinde

Y

atağan Termik Santrali’nin özelleştirilmesine karşı direnen işçiler 10’ar kişilik gruplar halinde 2 gün dönüşümlü açlık grevine başladı. İşçiler, açlım grevini 29 Aralık’taki mitinge kadar sürdürecek. Halkın Sesi’ne konuşan Maden İş Yatağan Şube Başkanı Süleyman Girgin, “Bizler bu mücadelede her şeyi göze aldık ve kararlıyız. Meşru protesto kanallarının tıkandığı ya da şiddetle karşılık bulduğu ülkemizde açlık grevi ile siyasi iktidarı özelleştirme kararından vazgeçirmek istiyoruz” dedi. Yatağan, Yeniköy ve Kemerköy’deki termik santraller Özelleştirme Yüksek Kuru-

19 Aralık’ta KESK grevde KESK üyeleri, Memur-Sen ile AKP arasındaki toplu sözleşme görüşmelerini ve bütçenin halkın değil sermayenin ihtiyaçlarına göre belirlenmesini 19 Aralık günü protesto ediyor. KESK üyeleri “Satış Sözleşmesini Kabul Etmiyoruz! Bütçeden Hakkımızı İstiyoruz!” diyerek ülke

rarlarına rağmen gerçekleştirdiği ihaleyi iptal etmeye çağırdı. Eylemde yapılan konuşmalarda “Bu kavga 3-5 kuruşun kavgası değil, bu kavga güvenceli iş insanca yaşam kavgasıdır. Çocuklarımızın gelecek kavgasıdır. Halkımızın parasız sağlık hakkı mücadelesidir” denildi. Dev Sağlık İş Çukurova Bölge Temsilcisi Hüseyin Türkmen yaptığı basın açıklamasıyla üniversite yönetiminden hukuksuz ihaleleri iptal ederek haklarının tanıması, taleplerinin kabul edilmesini istedi. Türkmen yaptığı açıklamada “Ya ihale iptal edilir ya da bu gün üretimden gelen gücümüzü kullanarak gerçekleştirdiğimiz bir saatlik eylemimizi tam gün gerçekleştiririz” dedi. Dev Sağlık İş üyesi sağlık işçileri gerçekleşecek ihaleler sırasında da eylemde olacaklarını duyurdu.

genelinde sokağa çıkıyor. Kamu emekçileri İstanbul, Ankara, İzmir, Diyarbakır olmak üzere birçok kentte öğlen saatlerinde sokağa çıkarken şunları söylüyor: “19 Aralık 2013 Perşembe günü tüm yurtta emek ve demokrasi güçleriyle; ‘Satış sözleşmesini kabul etmiyoruz! Bütçeden hakkımızı istiyoruz!’ şiarıyla alanlarda olacağız.”

lu’nun (ÖYK) kararıyla 26 Ağustos’ta özelleştirme kapsamına alındı. ÖYK ayrıca 30 Mart günü Elektrik Piyasası Kanunu’na geçici 8’inci madde ekleye-

rek çevre katliamının ve Yatağanlıların daha fazla zehir solumasının önünü açtı. Yatağan termik santralleri bugün özelleştirilirse, santrali alan şirket bu madde

sayesinde 2022’ye kadar çevre mevzuatına uymak zorunda değil. Tes-İş ve Maden –İş bu maddenin özel sektörün talepleri doğrultusunda ilave edildiğini söylüyor.

Politeknik asgari ücret ve kıdem tazminatını konuştu Mühendisler, mimarlar ve şehir plancıları Politeknik’in düzenlediği “Mühendis Asgari Ücret ve Kıdem Tazminatı Çalıştayı”nda bir araya geldi. Çalıştay, 8 Aralık günü Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde düzenlendi. Güvencesizliğin, çalışma yaşamına dair hak gasplarının, mühendis asgari ücret mücadelesinin, kıdem tazminatı hakkı ve yeni hukuki düzenlemelerin, çalışanların deneyimlerinin

konuşulduğu çalıştayda mühendislere örgütlü mücadele çağrısı yapıldı.


9

SERMAYE 19 Aral›k 2013 / 31 Aral›k 2013

rik Elekt leri ti kesin cek süre

Halk›n Sesi

Özellefltirme mevsimi: K›fllar karanl›k ve so¤uk

Türkiye'nin birçok bölgesinde yaşanan elektrik kesintilerinin temel nedeni iddia edildiği gibi aşırı soğuklar değil. Elektrik dağıtım şirketlerinin özelleştirilmesinin birer getirisi olan işten çıkarmalarla tecrübeli işçilerin tasfiye edilmesi ve arıza-onarım ekiplerinin sayısının düşürülmesi MEHTAP MET‹NO⁄LU

T

ürkiye'nin pek çok ili kışa elektrik kesintileri ve eylemlerle girdi. Ülke çapındaki kesintilerin neden kaynaklandığı ve sorunun ne zaman giderileceği konusunda Enerji Bakanı Taner Yıldız 14 Aralık'ta bir açıklama yaptı. Yıldız, olumsuz hava koşulları nedeniyle doğalgaza talebin fazla olduğunu ancak her türlü tedbirin alındığını ve doğalgazın halka ulaştırılmasında sıkıntı olmadığını söyledi. Elektrik kesintileri ile ilgili soruya da şu cevabı verdi: “Yarın itibariyle herhangi bir kesinti öngörmüyoruz.” Ancak Enerji Sen'in kötü bir haberi var: Başta İstanbul olmak üzere birçok ilde elektrik kesintileri devam edecek. Elektrik kesintilerinin temel nedeni Enerji Bakanı'na göre aşırı soğuklar, DİSK Enerji Sen Genel Başkanı Ali Duman'a göre ise elektrik dağıtım şirketlerinin özelleştirilmesi. Çünkü kesintilerin önemli bir kısmı elektrik arızalarından kaynaklanıyor ve kesintiler kontrol dışı gerçekleşiyor. Ali Duman, elektrik arızalarından kaynaklanan kendiliğinden kesintilerin esas olarak iki sebebi olduğunu söyledi. İlki, dağıtım şirketlerinin (TE-

DAŞ’ın) özelleştirilmesi ve tecrübeli elemanların tasfiye edilmesi (4C’ye gönderilmesi ya da emekliliğe zorlanması). İkincisi ise devralan şirketlerin kar güdüsüyle eksik eleman çalıştırması. Bu iki sebep elektrik kesintilerinin temel nedenini ortaya çıkarıyor: TEDAŞ’ın tüm bölgelerde özelleştirilmesi. ÖZELLEfiT‹RME ‹fiTEN ÇIKARMAYI GET‹RD‹ Elektrik dağıtım şirketlerinin tamamı kamudan özel şirkete devredildi. Duman açıklamasında özelleştirmenin getirisini şöyle açıklıyor: "Özelleştirmelerle beraber kamusal alanın tasfiyesi sonucu kamu yararına bir bakış açısının yerini, şirketlerin kar politikalarının yararına bir bakış açısı aldı. Bu bakış açısının enerji alanında iki vazgeçilmezi ise; kazanılmış işçi haklarının tasfiyesi, halka daha pahalı elektrik ve hizmet satımı." Dağıtım şirketlerinin özelleştirilmesinin ardından şirketi devralan ortaklığın ilk işi işçi çıkarmak oldu. Taşeron şirket aracılığıyla çalıştırılan yüzlerce işçinin işine son verildi. TEDAŞ’ın kadrolu, nispeten güvenceli işçilerinin kazanılmış haklarını elinden almak için 4C bu konuda kolaylaştırıcı olarak

kullanıldı. Toplu iş sözleşmelerine “Sözleşme tarihinden sonra, işe giren işçiler sendikaya üye olsa dahi bu haklardan yararlanamaz” gibi maddeler konuldu. KONTROL VE EK‹P YOK ARIZA VAR Tecrübeli işçiler işten çıkarılınca arıza, enerji açma-kesme, sayaç okuma hizmetlerinde ve periyodik kontrollerde çok ciddi sıkıntılar yaşanmaya başlandı. Elektrik arızasının engellenmesi veya en aza indirgenmesi için arıza oluşması beklenmeden ayda veya en geç iki ayda bir yapılması gereken kontroller yapılmıyor. Ali Duman bunun sebebini şöyle açıklıyor: "Çünkü trafo kontrollerini yaparak arızalar oluşmadan müdahale edecek veya arıza çıktığında acilen arızaya müdahale edecek bilgi ve birikime sahip neredeyse hiç işçi kalmadı. Hepsi artık 4C statüsünde ya da emekli." Elektrik arızalarının uzun

süreli olmasının bir diğer nedeni ise özelleştirme öncesi küçük arızalarda en az üç, kayda değer arızalarda en az dört kişiden oluşan arıza-onarım bakım ekiplerinin iki kişiye kadar düşürülmesi. Oysa TEDAŞ İş Güvenliği Yönergesi’nin 6. maddesinde işçi sağlığı ve iş güvenliği açısından arıza ekiplerinin şoförle beraber en az 3 kişiden oluşması gerektiği belirtiliyor. Ancak şirketler birçok yerde işin başına geçer geçmez şoförleri işten çıkartıp taşıma işlemlerini de teknisyenlere yaptırıyor.

ÇARKA ÇOMAK SOKMANIN YOLU AKP'nin enerji politikalarına göre elektrik kesintileri, arızaları ve enerji işkolunda çalışan işçilerin hak gaspları devam edecek. BEDAŞ'ın direnişini örnek gösteren Ali Duman çarkları geri çevirmenin tek bir yolu olduğuna işaret etti: "Halkın enerji hakkı mücadelesiyle, enerji çalışanlarının hak mücadelesini birleştirmek. Çünkü enerji hakkımızı geri almak için birleşik mücadeleden başka şansımız yok."

ELEKTRİK YOK İSYAN VAR Arad›¤›n›z numara flu an meflgul

‹stanbul Avrupa K›tas›’nda oturan vatandafllar elektrik kesintisiyle ilgili olarak bilgi almak için BEDAfi’›n 186 elektrik ar›za hatt›n› arad› ancak 186 hatt› sürekli meflgul çald›. Beylikdüzü halk›ndan mumlu protesto

‹stanbul Beylikdüzü’nde 40 bin kiflinin yaflad›¤› sitelerin bulundu¤u Yakuplu’da elektrik kesintisi halk› ve esnaf› isyan ettirdi. Sitede oturan halk, ellerinde mumlarla BEDAfi’› protesto etti. Çanakkale'de y›ll›k bak›m k›fl gelince yap›l›r

Çanakkale’nin Lapseki ilçesinde günlerce ard› ard›na yaflanan elektrik kesintisi hakk›nda Uluda¤ Elektrik Da¤›t›m A.fi. (UEDAfi) yetkilileri y›ll›k genel bak›m ad› alt›na elektrik kesintisi oldu¤unu belirtti. Trafo patlad› günlerce elektrik verilmedi

K›rflehir’in Çiçekda¤› ilçesi Köseli beldesinde bulunan trafo merkezinde meydana gelen patlama ve yang›n sebebiyle Yozgat ve K›rflehir’e ba¤l› 4 ilçede elektrikler kesildi. Alanya’da 30 köy elektriksiz kald›

Antalya’n›n Alanya ilçesinde rüzgar nedeniyle yaflanan tel kopmalar› ve ar›zalardan dolay› 30 köy elektriksiz kald›. Hizmet ve üretim durdu

Demir-çelik ve cam sanayi baflta olmak üzere, sanayiye verilen elektri¤in kesilmesi, siparifllerin zaman›nda yetifltirilememesine yol açt›. Ayr›ca birçok iflyerinde maddi kay›plar olufltu.

‘Yönetemiyorsanız istifa edin, biz yönetiriz’ Elektrik kesintileri nedeniyle halk soka¤a döküldü. Urfal›lar kaymakam›n evini yürürken Esenyurtlular yolu trafi¤e kapatt›. ELEKTR‹K ‹SYANI KAYMAKAMIN EV‹NE TAfiINDI

Urfa’n›n Siverek ilçesinde özellikle Gülabibey, fiair ‹brahim, Esmer Çay›r mahallelerinde yaklafl›k 10 gündür elektri¤e hasret kald›klar›n› söyleyen Urfal›lar, 16 Aral›k'ta kesintileri protesto etti. Halk, Ofis Mahallesi’ndeki ilçe Kaymakam› Hamza Erkal’›n evine yürüdü.

“Kaymakam istifa” sloganlar› ile yürüyen kitlenin say›s› giderek artt›. Evinden ç›kan kaymakam›n konuflmas›, halk taraf›ndan sürekli “istifa” sloganlar› ile kesildi. Urfal›lar, kaymakam›n elektrik kesintisi sorununu çözmesini istedi. Kaymakam'›n, "Ben istifa edersem bu sorun çözülecek mi?" sorusuna halk, "Bu flehri yönetiyorsan çözeceksin. Yönetemiyorsan istifa et, flehrimizi biz yönetiriz" cevab›n› verdi. Erkal’›n “Elektrik özelleflti, ben bir fley yapamam, gidin sorununuzu kendiniz çözün” demesi

üzerine kitle, Diyarbak›r-Urfa Karayolu üzerinde Dicle Elektrik Da¤›t›m fiirketi (EDAfi) binas›na do¤ru yürüyüfle geçti. Urfal›lar, karayolunu 10 dakikal›¤›na trafi¤e kapatt›. ESENYURT HALKI YOL KEST‹

‹stanbul Esenyurt Mehterçeflme Mahallesi halk›, 12 Aral›k'ta dört gündür elektriklerinin olmad›¤›n› söyleyerek Ufuk Caddesi'nde topland› ve yolu trafi¤e kapatt›. Sertan Deniz "Elektrik kesintisiyle ilgili kaymakaml›¤a,

belediyeye, muhtarl›¤a, BEDAfi'a dilekçe verdim. Herkes çocuklar›n› ve efllerinin baflka yerlerde bulunan akrabalar›na gönderdi. Kombiler çal›flm›yor, ›s›nam›yoruz" dedi. Babas›n›n KOAH hastas› oldu¤unu belirten mahalleli Miraç Bülbül, "4 gündür mahallemizde elektrik yok. Sürekli ar›za telefonunu ar›yoruz ulaflam›yoruz veya sürekli 'flu saatte gelecek, bu saatte gelecek', 'Trafo patlad›, kablolarda sorun var' gibi fleyler söyleniyor bize telefonda" diye konufltu.

AKP'li vakfın İbn-i Haldun çelişkisi Vakıf üniversitesi cennetine dönüşen Türkiye’de bir yenisinin daha açılması tuhaf değil. Tuhaf olan üniversiteyi kuracak olan AKP'li vakfın İbn-i Haldun ismini seçmesi

Y

TÜRGEV için belediye TÜRGEV için iktidar kamu kaynaklar›n› sermaye akn tar›m arac› olarak kullanma yöntemine gidiyor. Bunu ’de 2012 Ekim nin iyesi’ Beled bir örne¤i TÜRGEV'in Fatih ayyap›m›na bafllad›¤› Silivrikap› K›z Ö¤renci Yurdu’nu nsitesi net inter gibi yurdu i kend lar öncesinden sanki n runu duyu an yap›l ca Aylar . mas› baflla a den duyurmay y›ll›25 ard›ndan yurdun, inflaat› bile bitmeden vakfa ¤›na bedelsiz olarak verilmesi için ad›m at›ld›. AKP’li belediye, yurdu vakfa vermek için eylül ay›niye da ilçe meclisinden ilk karar› geçirdi. Fatih Beled gibi lar› çocuk an’›n Erdo¤ Baflkan› Mustafa Demir ise yurdun devredilece¤i vakf›n genel kurul üyesi.

önetim kadrosunda Tayyip Erdoğan'ın ailesi ve arkadaşlarının, AKP’li milletvekilleri ile Ümraniye, Fatih, Başakşehir belediye başkanlarının yer aldığı Türkiye Gençlik ve Eğitime Hizmet Vakfı (TÜRGEV), İstanbul’da İbn-i Haldun adıyla yeni bir vakıf üniversitesi kuracak. Üniversitenin kurulmasını öngörerek 5 Aralık’ta TBMM Başkanlığı’na sunulan yasa tasarısına göre, TÜRGEV’in kuracağı üniversite; eğitim, iletişim, insan ve toplum bilimleri, hukuk ve siyasal bilgiler fakülteleri ile sosyal bilimler ve eğitim bilimleri enstitülerinden oluşacak. Vakıf üniversitesi “cennetine” dönüşen Türkiye’de bir yenisinin daha açılması tuhaf değil. Tuhaf olan üniversiteyi kuracak olan AKP'li vakfın üniversite için İbn-i Haldun ismini seçmesi.

PEK‹ NEDEN ‹BN-‹ HALDUN? İbn-i Haldun pek çok sosyal bilimci tarafından modern tarihçiliğin, siyasal bilimlerin ve sosyolojinin kurucusu olarak kabul ediliyor. Peki TÜRGEV için İbn-i Haldun kimdir? Sosyal bilimlerin kurucusu bir bilim insanı mı, "İslam büyüğü" mü?

İbn-i Haldun, AKP'nin savaş açtığı bilimsel düşüncenin ve piyasacı, tasfiyeci mantıkla yaklaştığı sosyal bilimlerin kurucularından. İbn-i Haldun bir "İslam büyüğü" ya da Kur'an hatibi değil, bilim insanı. Tüm bu özellikler TÜRGEV yönetimi tarafından dikkate alınmamış olsa gerek. Bunun bir diğer nedeni ise Kahire Amerikan Üniversitesi Beşeri ve

Sosyal Bilimler Bölümü dekanlığını yürütmüş antropoloji profesörü Nicholas Hopkins'in, "Beş yüz yıl arayla tarihin yasasını arayan iki materyalist İbn-i Haldun ve Engels" başlıklı makalesinde saklı. Hopkins makalesinde, İbn-i Haldun ve Friedrich Engels’in toplumların değişim mekanizmalarıyla ilgili

düşüncelerinin benzerlik ve farklılıklarına değiniyor. Bilim ve Gelecek dergisinde yayımlanan makalenin çevirisinde Hopkins iki isim arasındaki benzerliklere şöyle değinir: "Her ikisi de dünya tarihi için, siyasi yönetim ve rejim değişikliklerini açıklayacak genel modeller geliştirmeye çalışmıştı. Her ikisi de maddi etkenlere ve insanların hayatta kalabilmek için birlikte çalışma zorunluluklarına önem vermişti. Siyasal ve sosyal yapılar hakkındaki argümanları bu ortak temele dayanmaktaydı. Birbirlerinden çok farklı yollarla yaptıkları analizlerde, her ikisi de dinsel yapı, fikir ve şahıslara yoğunlaşmıştı." Hopkins makalesinde, Engels'in "Alman İdeolojisi" ve "Ailenin, Özel Mülkiyetin, Devletin Kökeni" kitaplarında İbn-i Haldun'un izleri olduğunu söyler. Makaleyi şöyle bitirir: "Son söz olarak, Engels İbn-i Haldun’u okumamışsa bile, rahatlıkla, eğer okusaydı mutlaka onun düşüncelerini takdir ederdi diyebiliriz." Hopkins'in analizlerini dikkate alırsak, TÜRGEV, yağmacı, gerici politikalarına gerçek kimliğini yok saydığı İbn-i Haldun'u alet ediyor.


10

YEREL YÖNETİM 19 Aral›k 2013 / 31 Aral›k 2013

Halk›n Sesi

ARTIK YETER! GÖKÇEK DEFOL AKP, 94’ten beri başkan olan Melih Gökçek’i yeniden Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na aday gösterdi. Halkevciler Gökçek’in soygunculuğuna, halk yararını yok sayan, piyasacı-gerici belediyeciliğine karşı sokağa çıktı

Toplu taşımaya tek katkısı yürüyen merdiven K

13

Aralık’ta Ankara Halkevleri üyeleri, doğalgaz dağıtımında işlem ücreti adı altında yapılan soyguna karşı Başkentgaz Müdürlüğü’nün kapısına dayandı. Başkentgaz Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından özelleştirildikten sonra, PTT’nin yanı sıra gaz satışı yapan bankalar aracılığıyla her doğalgaz alımında 1 liralık işlem ücreti ödeme zorunluluğu getirmiş, böylece iki milyon abone üzerinden 2 milyon liradan fazla ek vurgun yapmanın önü açılmıştı. Bu uygulamanın soygun olduğunu söyleyen Halkevciler Demirtepe’deki Başkentgaz Müdürlüğü önünde eylem yaptı, bu soyguna yol açan Gökçek’in istifasını istedi. “Hizmet bedeli soygununa izin vermeyeceğiz” diyen Halkevciler kapı önünde eylemi sürdürürken temsilcileri içeri girip yetkililerle görüştü. Görüşmeden sonra Halkevleri Genel Başkan Yardımcısı Samut Karabulut yaptığı açıklamada ısınma ve doğalgazın kamusal bir hak olduğunu belirterek yetkililerin sayaç değiştireceklerini, sayaç değişim ücretlerini abonelere yansıtmayacaklarını söylediğini belirtti. Eylemin bir uyarı eylemi olduğunu söyleyen Karabulut “Söylediklerini yerine getirmezlerse çok daha kalabalık gelerek yalanlarının hesabını soracağız” dedi.

Batıkentliler, ulaşım hakkı için forumda buluştu

amu kaynakları ile yapılan yatırımları yerel seçim propagandası için yalan ve çarpıtmalarla, sayıları şişirerek kullanan Erdoğan, Ankara’da “113 Dev Eser” başlığında tesis açma törenine katıldığı sırada Halkevciler de “Gökçek Belediyeciliği”ne karşı eylemdeydi. Ankara Halkevi üyeleri 11 Aralık’ta Erdoğan’la aynı saatlerde Gökçek’in 20 yıllık belediye başkanlığında toplu ulaşım namına yaptırdığı yegane proje olan yürüyen merdivenler için temsili açılış töreni düzenledi. “20 yılda Gökçek’ten toplu taşımaya müthiş katkı: Yürüyen merdiven” yazılı pankart taşıyan Halkevleri üyeleri Kızılay metrosunda yaptıkları eylemde Ankaralıları niteliksiz ve pahalı ulaşıma mahkum eden Gökçek’in

10 basamaklık yürüyen merdivenleri 5 aylık inşaat süresince açtığını belirtti. Bu merdivenler de “dev eser” kapsamına alınsın

B

atıkentliler 16 Aralık’ta Halk Meclisleri’nin çağrısıyla hem semtlerinde hem de kentlerinde yaşanan ulaşım sorunlarını ve ulaşım hakkı mücadelesini konuşmak için Ulaşım Forumu’nda bir araya geldi. Batıkent Kültürspor Lokali’nde gerçekleşen forumda Büyükşehir Belediyesi’ne karşı ulaşım hakkı mücadelesinde Batıkentlilerin belirlediği talepler şöyle: “Batıkent’teki ulaşımın metro çıkışı merkezli sunulsun. Mahalleler arası ulaşımın olmaması

diyen Halkevleri Ulaşım Hakkı Meclisi Sözcüsü Çağrı Yılmaz, yaptığı konuşmada Melih Gökçek’in Ankara’da 2 cm

bile metro yapamadığını ve toplu taşımaya önem verdiği “yalanlarına” kimsenin inanmadığını ifade etti.

nedeniyle bir mahalleden diğerine gitmek isteyenlerin çift vasıta kullanmak zorunda kalmasına karşı mahalleler arasında hat konulsun ve uygun tarifeler yapılsın. Ring otobüsleri ücretsiz olsun. Batıkent içinde bir yere ulaşmak için kullanılan otobüs ve dolmuşlar 1 lira ile ücretlendirilsin. Açılması planlanan Batıkent-Sincan hattı ile birlikte yaşanacak sorunlara karşı güzergah tespitinde muhtarlar ve mahalle meclisleri etkin bir biçimde söz hakkına sahip olsun.”

AKP el mecbur yerel seçime yükleniyor 2014 yerel seçimleri Haziran ‹syan›’ndan sonra “yönetme krizi” derinleflen AKP iktidar› ve bizzat Erdo¤an için varl›k-yokluk meselesine dönüflmüfl durumda. ‹ktidar içi çat›flmalar›n fliddetinin AKP belediyelerini, besledi¤i müteahhitleri, bakanlar›n› hedef alan operasyonlara kadar varmas› sonras›nda Erdo¤an “hesaplaflma” günü olarak yerel seçim tarihi olan 30 Mart’› iflaret etmeye devam ediyor. Yerel seçimlerde yaflayaca¤› bir yenilginin iktidar›n yaflad›¤› sars›nt›y› y›k›ma ve parçalanmaya götürebilece¤ini bilen Erdo¤an elini güçlü tutmaya çal›fl›yor. Haziran ‹syan› s›ras›nda “Yüzde 50’yi evlerinde zor tutuyoruz” diyen ve ›srarla “milli iradeye sayg›” ça¤r›s› yapan Erdo¤an için oy oran›n›n azalmas› ise iktidar›n meflruiyet temeli olarak gösterdi¤i “ço¤unluk” olma durumunun ortadan kalkmas› anlam›na geliyor. Ankara ve ‹stanbul’da Gökçek ve Topbafl’› aday gösteren AKP, bakanlar› da yerel seçim için devreye sokuyor. Ulaflt›rma Bakan› Binali Y›ld›r›m ‹zmir'den, Aile ve Sosyal Politikalar Bakan› Fatma fiahin Gaziantep'ten Adalet Bakan› Sadullah Ergin Hatay’dan aday gösterildi. Hatayl› Sadulluh Ergin Hatay’da seçimleri kaybetmesinin ya da oy oranlar›nda yaflanacak düflüflün savafl politikalar›n›n sapland›¤› bata¤› apaç›k ortaya serece¤ini ve sonraki seçim süreçleri aç›s›ndan gösterge olaca¤›n› bilen AKP için bulabilece¤i en güçlü aday. Ancak AKP’nin Hatay korkusu büyük. Hatay 2011’den bu yana AKP’nin mezhepçi ve savafl k›flk›rt›c›s› politikalar›n›n ve Haziran ‹syan› ile doru¤a ç›kan halk tepkisini bast›rmak için devreye sokulan devlet terörünün a¤›r sonuçlar›n› yafl›yor. Sadullah Ergin ise iktidar›n Adalet Bakan› olarak Reyhanl› katliam›n›n ve bu katliam›n üzerini örtme giriflimlerinin, Ali ‹smail Korkmaz, Ahmet Atakan, Abdullah Cömert’in katlinin ve katledilmeleri sonras›nda yaflanan adaletsizliklerin do¤rudan sorumlusu. ‹çiflleri Bakan› Beflir Atalay’›n Sadullah Ergin’in adayl›¤›n› ilan ederken “Bunun karfl›l›¤›n› alamazsak… Hatayl›lara söyleyece¤imizi o zaman söyleriz” diyerek Hatay halk›n› tehdit etmesi AKP’nin yaflad›¤› korkuyu gösteriyor.

Kocaeli’de AKP’nin seçim yalanlar›na “art›k yeter”

A

KP’li Kocaeli Belediye Başkanı Karaosmanoğlu’nun seçim vaadi olarak Kocaeli’ye 2015’te tramvay yapacağını söylemesi üzerine Kocaeli Halkevleri eylem yaparak AKP’li başkanın 5 yıl önceki vaat edip gerçekleştirmediği ulaşım projelerini hatırlattı. “Karaosmanoğlu’nun yalanlarına artık yeter” pankartı ile sokağa çıkan Halkevciler belediye başkanının 5 yıl önceki monaray, teleferiz, sekanay ve metro vaatlerini anımsatarak tramvayın da bir seçim yalanı olduğunu söyledi. Belediye başkanının seçim sürecinde pinokyonun danışmanlığına hazırlandığını ifade eden Halkevciler parasız ve nitelikli ulaşım istedi.

‘Bir yerel yönetimin demokratik olmas› için halkç› olmas› gerekir’

K

ocaelililer, Kocaeli Halkevleri’nin yerel yönetimler panelinde Buluştu. Panele Halkevleri Genel Başkan Yardımcısı Samut Karabulut ve Doç. Dr. Sonay Bayramoğlu katıldı. Konuşmasında neoliberal belediyeciliğin fiilen bittiğini ifade eden Bayramoğlu’nun ardından söz alan Samut Karabulut yerel yönetimlere dair Halkevleri tutumunu aktardı. Karabulut; “Ulaşım hakkını savunmamız, taşeron işçiliğini kabul etmememiz gerekiyor. Su, ulaşım ve barınma gibi temel politikaları halkın katıldığı toplantılarda belirlemeliyiz. Bir yerel yönetimin, demokratik olması için halkçı olması,

halkçı olması içinde demokratik olması gerekiyor” diye konuştu. Karabulut CHP’nin desteklenmesi konusuna da değinerek “CHP yönetime geldiğine halkçı bir politika uygulayacak mı? Uygulamayacak, o zaman biz işimize bakalım. CHP ile birlikte sosyalistler olarak yenik sayılmak istemiyoruz” dedi.

Topbafl memleketi Artvin’de ilk yumurtay› yedi

A

KP’nin maden şirketleri, HES şirketlerinin talanına açtığı Artvin’de Halkevciler yerel seçim çalışması için gelen AKP’lilere karşı eylem yaptı. AKP Artvin Milletvekili İsrafil Kışla ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Kadir Topbaş

Artvin’e AKP Artvin il ve ilçe aday adaylarının tanıtım toplantısına katılmak için geldi. Valiliği ziyaret eden AKP heyeti binadan çıkarken “AKP’nin yalanına, talanına artık yeter” diyen Halkevciler Kadir Topbaş’ı yumurta atarak protesto etti.

CHP’den faşisti, yolsuzu, hırsızı, AKP’liyi “kucaklama” stratejisi Yerel seçim stratejisini ABD’ye ve sermayeye güven vermek üzerine kuran CHP’nin “sağa açılma” yaklaşımı işi MHP’li, AKP’li, yolsuzluğa batmış, AKP iktidarının piyasacı-gerici belediyecilik anlayışını savunan ve uygulayan isimleri aday göstermeye kadar vardırdı

H

aziran İsyanı’nda sokağa çıkan halk tepkisine ve taleplerine sırt çeviren CHP umudu AKP’yi sağ adaylarla geriletme stratejisine bağladı. CHP’nin bu tutumu Ankara’da MHP’li Mansur Yavaş’ın, Adana’da yolsuz, faşist Aytaç Durak’ın Hatay’da ise AKP’li mevcut belediye başkanı Lütfü Savaş’ın başkan adaylığını gündeme getirdi. CHP tabandan gelen tepkileri “AKP’den şikayeti olanlar yalnız sol görüşlüler değil, herkesi kucaklamamız lazım” anlayışı ile yatıştırmaya çalışıyor. Oysa açık ki Haziran’da isyana dönüşen halk tepkisinin CHP’nin deyişiyle halkın “şikayetinin” temel nedeni AKP’nin sağın bütün gerici birikiminin üzerine yükselen politikaları. Yani sermaye yanlılığı, emperyalizmin işbirlikçiliği, sol, Alevi, kadın ve emek düşmanlığı. CHP’nin bu adımı yerel yönetimlerde AKP’nin gerici, piyasacı çizgi-

sinin CHP amblemi altında sürmesi anlamına geldiği gibi İsyan’da sokaklara çıkan CHP tabanının sağ politikalara yedeklenmesi de demek. FAfi‹STTEN, AKP’L‹DEN MEDET UMUYOR CHP’nin Ankara Büyükşehir Belediye Başkan adaylığı için teklif götürdüğü iddia edilen fakat adaylığına hem Alevilerden hem de parti içinden tepkiler gelen eski MHP’li Mansur Yavaş, CHP’den aday olmak istediğini açıkladı. Mansur Yavaş geçtiğimiz yerel seçimlerde MHP’den Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na aday olmuş, referandumda ise MHP’nin “evet” oyu vermemesini eleştirmişti. Yavaş’ın adaylığına Alevi örgütleri tepki gösterdi. Alevi örgütleri yaptıkları açıklamada faşistliği tescilli bir adayın Maraş Katliamı’nın

yıldönümüne denk gelen bir dönemde CHP’den aday gösterilmesinin yaralayıcı olduğunu belirttiler. CHP Antalya’da da 2B karşıtı mücadeleyle anılan Kepez’de CHP’nin eski AKP’li Kepez Belediye Başkanı Erdal Öner’i Kepez Belediye Başkan Adayı olarak gündeme getirdi. Erdal Öner MÜSİAD Antalya Şubesi kurucusu. Adana’da ise 2009 yerel seçimlerinde MHP'den seçilen ancak daha sonra hakkındaki yolsuzluk iddiaları sebebiyle görevden alınan Durak'ın aday gösterileceği de iddialar arasında. ANTAKYA BUNA RAZI GELMEZ CHP’nin Hatay’da önce MHP’li eski İskenderun Belediye Başkanı faşist Mete Aslan’ı başkan adaylığı için gündeme getirmesinin, ardından ise adaylık konusunda mevcut AKP’li Belediye

Başkanı Lütfü Savaş’ın ismini öne çıkarması Hatay’da büyük tepki topladı. CHP’nin adaylığını tartıştığı AKP’li Lütfü Savaş 99 seçimlerinde AKP’li Antakya belediye başkanı Mehmet Yeloğlu’nu yeterince gerici ve mezhepçi bulmayan AKP tarafından özel olarak aday gösterilmiş, seçildiği günden bugüne AKP’nin Hatay’da uyguladığı gerici, ırkçı, mezhepçi ve savaş kışkırtıcısı politikaların ana yürütücüsü olmuştu. Savaş, yönetimde olduğu dönem boyunca Suriye’de sayısız cinayet işleyen eli kanlı cihatçı katillere lojistik destek sağladı, belediyenin olanaklarıyla El Kaide-El Nursa üyelerine okullar, hastaneler açtı. Haziran direnişi sırasında direnişin merkezi Armutlu’yu belediye hizmetleri götürmeyerek cezalandırmaya çalıştı, Ahmet Atakan’ı ve Abdullah Cömert’i öldüren polis terörünün arkasında durdu.


KÜLTÜR SANAT / MEDYA

11

19 Aral›k 2013 / 31 Aral›k 2013

Halk›n Sesi

Eskiflehir’deki belediye iflçilerinin ‹flçi Filmleri Festivali için oluflturduklar› ritm grubu...

Hayallerini satmayanlara, direnen sevginin festivali TUBA GÜNEfi

U

luslararası İşçi Filmleri Festivali yılın son açılışlarını yaptı. Antalya, Antakya ve Eskişehir’de “Sınırda yaşamak” temasıyla gerçekleştirilen festival, üç ilde de büyük bir heyecanla karşılandı. Eskişehir’deki festival, Zübeyde Hanım Kültür Merkezi’ne yapılan festival yürüyüşü ile başladı. Belediyenin temizlik işçilerinin oluşturduğu Eko Şov Ritim Grubunun dinletisiyle gerçekleştirilen yürüyüşten sonra yapılan gecede geçen sene olduğu gibi Praksis sahne aldı. Halkevleri Tiyatro Okulları’nda yetişen Cezmi Baskın’a plaket verilen gecede DİSK’e bağlı bir işçi ve Halkevleri Genel Başkan Yardımcısı Samut Karabulut birer konuşma yaptı. Açılışın filmi Antakya direnişini anlatan “Direnen Sevgi” belgeseli oldu. Gösterimin ardından filmin yönetmeni Berkan Aktepe

ile söyleşi yapıldı. 50 F‹LM 4 PANEL B‹NLERCE KATILIMCI Geceyi işçi filmleri ile dolu bir hafta takip etti. Zübeyde Hanım Kültür Merkezi, Anadolu Üniversitesi, Osmangazi Üniversitesi, Gültepe Halkevi ve fabrikalarda 50 film gösterildi, 4 panel gerçekleştirildi. Etkinliklere binlerce kişi katıldı. Festival kapsamında Taksim Dayanışması’ndan Mücella Yapıcı ve Anadolu Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Fatime Güneş’in katıldığı “Direnen şehirler ve Gezi” paneli; Yazar Handan Koç, Halkevleri Kadın Sekreteri Dilşat Aktaş, Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Aysel Kayaoğlu’nun katıldığı “Devlet kadından neden korkar?” paneli; Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi ve Çapul TV’den Doç. Dr. Funda Başaran ve Radikal

muhabiri İsmail Saymaz’ın katıldığı “Sınırları aşan medya” paneli; Yurt Gazetesi’nden Ömer Ödemiş ve Hatay Halkevi Başkanı Eylem Mansuroğlu’nin katıldığı “Suriye’de savaş ve Türkiye” paneli gerçekleştirildi. SINIRDA YAfiAYANLAR KARDEfiT‹R Bu yıl “Sınırda yaşamak” temasıyla yapılan festivalin Antakya ayağı konumu itibariyle ayrı bir değer taşıyordu. 6 Aralık’ta

Antalya

Antakya

Antalya’n›n Manavgat ilçesine ba¤l› Ahmetler Köyü’nde halk, HES’e karfl› verdikleri mücadelede iflgalcileri kovdular. Antalya’daki ‹flçi Filmleri Festivali köylülerin direniflini selamlad›, Köylülerden Hatice Kocaakça ve Mustafa Koç’a plaket sundu.

Meclis Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen açılış gecesinde festivali düzenleyenler adına konuşma yapan Ali Doran da buna dikkat çekti ve “Hatay bir sınır kentidir. Tabii ki bu sınırlar halkların arasına çekilmiş bir duvarı değil toprak paylaşımını simgeler. Sınır kentlerinin ortak özelliği barışın ve kardeşliğin simgesi olmalarıdır. Tarihte hiç bir zaman hiç bir sınır, halkları düşman etmemiştir; aralarında bir ‘duvar’ olamamıştır. Bu yüzdendir ki Hatay halkı, Suriye halkıyla kardeştir” dedi. 11 Mayıs!taki Reyhanlı katliamını da hatırlatan Doran Antakya halkının bu nedenlerle direngen olduğunu söyledi. Doran, festivalin açılış filmi olan Direnen Sevgi belgeselinin de bunu anlattığını belirtti.

çekti. Halkevleri Genel Başkanı Oya Ersoy da yaptığı konuşmada Reyhanlı katliamını yaşamış, Gezi isyanlarında üç gencini yitirmiş Hatay’da belediye başkanı olarak adaleti sağlayamayan Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in aday gösterilmesini eleştirdi. Oyuncular Mustafa Alabora, Rıza Sönmez, Ceren Moray, Barış Atay Mengüllü ve şair Şükrü Erbaş da gecede konuşma yaptılar. Oyuncular, festival kapsamında ikinci gün Oda Tiyatrosu’nda söyleşide de konuşmacı olarak bulundular. ÖDÜLLER D‹REN‹fiÇ‹ KÖYLÜLERE Antalya’da da festival geçmiş yılların coşkusuna direniş coşkusunu katarak başladı. 17 Aralık’ta Atatürk Kültür Merkezi’nde yapılan açılış gecesinde DİSK, KESK, Halkevleri, Antalya Büyükşehir Belediyesi adına konuşmalar yapıldı. Antalya İFF, her sene verdiği plaketlere bu yıl Gezi direnişindeki militanlığı nedeniyle Çarşı’ya, Manavgat’ta HES’e karşı başarıya ulaşan bir direnişe imza atan Ahmetler köylülerine, emektar sendikacı Metin Özburun’a verdi. Praksis grubunun da sahne aldığı açılış gecesi

HAYALLER‹N‹ SATMAYAN ÇOCUKLARA… Geceye “Direnen Sevgi” belgeseli yönetmeni Berkan Aktepe, görüntü yönetmeni Onur Eğri ve kurgu yönetmeni Mert Umul da katılarak seyircileri selamladı. Yönetmen Berkan Aktepe belgeseli “hayallerini satmayan çocuklara” armağan etti. Geceye katılan, Ahmet Atakan’ın babası Ali Atakan oğlunun özgürlük ve barış istediği için katledildiğine, polis şiddetine karşı sokaklarda iken polis şiddetiyle yaşamını yitirdiğiBu y›l 6’nc›s› düzenlenen Uluslarar ni söyledi. Atakan, oğas› K›br›s ‹flçi Filmleri lunun verdiği onurlu Festivali, 9 Aral›k akflam› Gönyel i Bel edi yesi’nde “ODTÜ Ayakta” mücadeleye sahip çıbelgeseli ile aç›l›fl›n› yapt›. kacağını dile getirdi. Film öncesi kokteyl eflli¤inde bafl Ali Atakan’ı tüm salon layan geceye sinemaseverler yo¤un ilgi gösterdi. Gösterim son ayakta alkışladı. Ali ras›nda, aç›l›fla Ankara İsmail Korkmaz’ın ODTÜ’den konuk olarak gelen ve bel geselin yap›m›nda görev ağabeyi Gürkan alan Hadi ‹skit ile k›sa bir söylefli Korkmaz AKP’nin gerçeklefltirildi. vahşi adaletine dikkat

Kıbrıs’ta başlangıç filmi ODTÜ ayakta

Ben barikat robotu! Sanatla özgürlefltim 14

-22 Aralık tarihleri arasında Konur Sokak 50 sanatçının Halkevleri ile birlikte hazırladığı eserlerle doldu. Bina içlerinden, sokak kaldırımlarına, kafelerden barlara, Halkevi’nin çatı katından, ağaçlara her yerde sermayesiz, sponsorsuz sanatın mümkün olduğunu gösteren sanatçılar, “Sokak özgürleştirir” dedi. 2. Geleneksel Sokak Sergisi’nde Sivas katliamına dikkat çekilen bir eserle yanan insanlık anlatıldı. Sokaktaki bir bina içindeki her dairenin girişine Hayata Dönüş Operasyonları’nı hatırlatan hücre isimleri yazıldı. Yere konan daire biçimindeki “Yeryüzü aynası” etrafına yazılan yazılarla, kendisine bakanlara kendi yüzleri ile mesaj verdi. Binaların kirli olduğunu anlatmak isteyen bir sanatçı bir binayı beyazlarla kapattı. Ağaçları turnalarla renklendiren sanatçılar, “Kuşveren” adını verdikleri ağacın gelişim sürecinin bulundukları coğrafya ile ilgili olduğunu da yanı-

na not düştü. Eserlerden biri de bulaşık makinesi, araç lastikleri, soba boruları ve televizyondan yaratılmış BAROB’du. Barikat Robotu şeklinde açılımı olan bu eser, baş kısmını oluşturan televizyondan yaptığı yayında “Merhaba ben Barikat Robotu. Beni Armutlu’dan Gazi’ye, Tuzluçayır’a pek çok yerde gördünüz. Acil durumlarda kullanmak için kapağımı açıp gaz maskenizi alın. Ve gerekirse beni barikat yapın” dedi. Sokak Özgürleştirir günlerinin bir unsuru da köşelere asılmış köşebaşı yazıları oldu. Köşebaşı yazılarından biri Ankaralılara “Ankara’da yaşayanlar kolej metrosunun köşesinde, double-tree’nin karşısında her gece buram buram enfes kokular yayan köşebaşındaki sucuk-ekmek ustalarının, satır kullanışlarını görüp de ‘bu sanat değildir’ diyebilecek olan var mıdır – vardır belki… Bence sanat. Hem de ucuz sanat. Sucuk ekmek= 5 tl” diye seslendi.

Ankara

Direniş kendi muhabirlerini yetiştiriyor Alternatif Medya Derneği’nin düzenlediği Direniş Muhabirliği seminerleri başladı. Ankara Mimarlar Odası toplantı salonundan Türkiye’nin pek çok iline canlı yayın yapılarak gerçekleştirilen seminere ilgi büyük oldu. İnternetten açılan başvurular sayesinde İstanbul, İzmir, Eskişehir, Bursa, Çanakkale, Antakya, Adana, Mersin, Antalya, Bolu, Samsun, Trabzon, Giresun, Zonguldak, Kayseri, Diyarbakır ve Kıbrıs’a ulaşan seminerleri, toplam 17 ilde 175 kişi kimi yerde bir evde toplanarak, kimi yerde Halkevi’nde ilgiyle takip etti. 15 Aralık’taki ilk sunuşta temel düzey eğitim verilen seminerde internet video

yayın teknolojileri, internet bağlantı teknolojileri, görüntü formatları, görüntü çevirme programları, kayıt yapma ve aktarma, ses teknolojileri ve sistemleri gibi başlıklar ele alındı. Sunuma katkı sunacak örnek videoların gösteriminin yapıldığı seminerde interaktif yayın aracılığıyla Ankara dışındaki kentlerden sorulara da yanıtlar verildi. 22 ve 29 Aralık pazar günleri ikinci ve üçüncü ayakları yapılacak olan Direniş Muhabirliği seminerlerinde ise canlı yayın teknolojileri ve video habercilik ile ilgili pratik konulara giriş yapılacak.


SOKAĞIN SESİ

ÜRET EN B‹Z‹Z YÖNET EN DE B‹Z O LACA⁄IZ

19 Aral›k 2013 / 31 Aral›k 2013

12 Halk›n Sesi

‹flçiler tafleronu ad›m ad›m y›k›yor AKP seçimden önce bir oyalama taktiği olarak yeniden taşeron sorununu dile getirirken taşeron işçilere saldırılar da işçilerin direnişle kazandıkları kazanımlar da sürüyor. Ankara Hacettepe Üniversitesi Hastanesi’nde çalışan taşeron sağlık işçileri direnişlerinin 32’nci gününde, BEDAŞ işçileri 34’üncü gününde işvereni masaya oturmak zorunda bıraktı. İşçiler görüşmelerden bütün taleplerini kabul ettirerek ayrıldı

Hacettepe’de direnen işçiler kazandı ULAfi KORKUT

H

acettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde taşeron ihalesini protesto ettikleri için işten çıkarılan işçilerin mücadelesi sonuç veriyor. Direnişteki 51 işçinin durumuna ilişkin, Hacettepe Rektörlüğü, Sağlık Bakanlığı yetkilileri, Devrimci Sağlık İşçileri Sendikası (Dev Sağlık-İş) yöneticileri ve işçilerinin görüşmesi anlaşmayla sonuçlandı. Büyüyen direniş karşısında Hacettepe yönetimi, taşeron firmayı aradan kaldırmayı ve işçilerin üniversitenin asıl işçileri olarak işe başlamasını önerdi. İşçiler ve sendika yöneticileri de durumu değerlendi. İşçilerin hiçbir hak kaybı olmadan, kendi çalışma koşullarına ve deneyimlerine uygun alanlarda çalıştırılmaları şartıyla dönüş süreci başlatıldı. ‹fiÇ‹LER KADROYA ALINIYOR Dev Sağlık-İş yöneticileri,

DİSK Genel Sekreteri ve Dev Sağlık-İş Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu ve işçilerden oluşan bir heyet, Sağlık Bakan Yardımcısı Agah Kafkas ve Hacettepe Rektörü Murat Tuncer ile görüştü. Arzu Çerkezoğlu, yapılan görüşmelerde Hacettepe Rektörlüğü’nden gelen teklifi, işçilerle birlikte değerlendirdiklerini ve başta kıdem tazminatı olmak üzere geçmişe dönük herhangi bir hak kaybı olmadan ve işçilerin kendi çalışma deneyimleri göz önüne alınarak Hacettepe Üniversitesi işçisi olarak çalışma konusunda fikir birliğine vardıklarını söyledi. Çerkezoğlu, evrak ve belgeleri hastanenin ilgili birimlerine teslim ettiklerini söyledi. KAR, KIfi D‹REND‹LER 35 günlük direniş boyunca Devrimci Sağlık-İş üyeleri birçok eyleme imza attı. İşçiler, direnişin 28’inci gününde yol kapatma eylemi yaptı. 10 Aralık’ta eylemlere katılan an-

cak işten atılmayan işçilerin maaşlarından kesintiler yapılınca işçiler Rektörlük binasına yürüdü, direnişi büyüterek sürdüreceklerini söyledi. Ankara muhalefeti çadır kurarak direnişi sürdüren işçileri yalnız bırakmadı. Direnişin 30’uncu gününde öğrenciler ve akademisyenler işçilerin yanındaydı. “TAfiERONU B‹T‹RENE KADAR D‹RENECE⁄‹Z” Dev Sağlık-İş Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, “Durumun tam olarak netleşmesi için görüşmelerimiz devam edecek. Bu görüşmeler sürdürülüp, daha sonra anlaşılması halinde işçiler uygulamaya geçecek” dedi. Çerkezoğlu, “Geldiğimiz bu nokta işçilerin mücadelesi ve kararlığının sonucudur. Bu mücadele işçileri taşerona karşı mücadelede daha güçlü kıldı. Bundan sonra da taşerona karşı aynı kararlılık ve inançla mücadelemizi sürdüreceğiz” dedi.

BEDAŞ’ta direniş kazanımla sonuçlandı İstanbul’da işten çıkarılan 5 enerji işçisinin 13 Kasım’da BEDAŞ Genel Müdürlüğü önünde başlattıkları mücadele 35’inci gününde kazanımla sonuçlandı na çıktık. BEDAŞ yetkilileri ve Enerji Bakanı nereye giderse gitsin bundan sonra ‘Acaba işten atılan işçiler karşımıza çıkar mı?’ korkusuyla gidecek” diyen enerji işçileri, “Güvenlik önlemlerini arttırsalar da biz yakalarını bırakmayacağız” dedi. İşçiler, Enerji Sen’e üye olmalarının gerekçesini “Taşerona karşı mücadele ve her şartta işçinin yanında olan sendika olmasıyla açıkladılar. İşçilerin BEDAŞ yetkililerini görüşmeye ve geri adım atmaya mecbur bırakan süreci bu inanç ve kararlı duruş oldukça iyi anlatıyor.

E

nerji Sen yöneticileri, direnişin 34’üncü ve 35’inci gününde BEDAŞ’la yaptıkları görüşme sonucunda, işçilerin herhangi bir hak kaybı olmadan işlerine dönebilmeleri, işe dönmek istemeyen işçilerin ise tazminatlarının ödenmesi talebini BEDAŞ’a kabul ettirdi. İstanbul Boğaziçi Elektrik Dağıtım A.Ş’den (BEDAŞ) işten çıkarılan ve direnişe geçen Enerji-Sen üyesi 5 işçi 35 gün süreyle kararlılıkla direndiler. Enerji-Sen üyesi 5 enerji işçisi Atlantik Enerji ve Ekonomi Zirvesi önünde, Hazar Enerji Forumu’nda ve Galata Kulesi’nde pankart açarak eylemler yaptı. Direniş süresince çeşitli eylemler gerçekleştiren işçiler Taksim Meydanı’nda buluşup BEDAŞ Genel Müdürlüğü’ne yürüdü. Enerji işçileri 9 Aralık’tan itibaren mücadelelerini direniş çadırı ile sürdürdüler.

“HAKLARIMIZI GASP EDENLER‹N HERYERDE PEfi‹NDEY‹Z” Direnişin 25’inci gününde Çapul TV’ye konuk olan enerji işçi-

leri BEDAŞ yetkilileriyle görüşmek için defalarca kez başvurduklarını ancak cevap alamadıklarını söylediler. İşçiler süreci

şöyle anlattı: “Onlar bizimle görüşmese de biz, Atlantik Enerji ve Ekonomi Zirvesi önünde, Hazar Enerji Forumu’nda karşıları-

“‹fiÇ‹N‹N ÜÇ KURUfiUNA GÖZ KOYANLARI KOLTUKLARINDAN EDECE⁄‹Z” Enerji Sen üyesi olan ve sendikaya üye oldukları için işten atılan işçiler, “Mücadele etmeyi bir kere öğrendik, bundan sonra hiçbir güç bizi haklarımızdan vazgeçiremez” diyor. Son söz işçilerin; “Burada öyle bir ateş yakacağız ki işçinin üç kuruşuna göz koyanları koltuklarından edeceğiz.”

Unutturmayacağız! 19 Aral›k ile 26 Aral›k 1978'de Marafl'ta meydana gelen ve yedi gün süren katliamda resmi rakamlara göre 111, olay›n tan›klar›n›n tahminlerine göre 500’e yak›n Alevi vahflice katledildi, Alevilere ait 200'ün üzerinde ev yak›ld›, 100'e yak›n iflyeri tahrip edildi. Yirmi üç y›l süren davalar sonunda ceza alanlar›n hepsi serbest b›rak›ld›. Davan›n bir numaral› san›¤› Ökkefl Kenger (fiendiler) daha sonra Refah Partisi milletvekili olarak Meclis’e girdi. Katliamda önemli rol oynayan 68 kifli yakalan(a)mad›.

Üniversiteli gazetesi yenilendi Üniversiteli Gazetesi 2006 y›l›ndan itibaren üniversitenin sesi olmaya devam ediyor. 8. y›l›n› doldurmak üzere olan Üniversiteli Gazetesi yenilendi. Üniversiteli Gazetesi 34 say›l›k yay›n hayat›nda yeni bir döneme giriyor. Ç›kt›¤› günden itibaren üniversitelilerin sesi olan Üniversiteli Gazetesi hem biçim hem de içerik olarak yenilendi. Egemen medyan›n üniversitede yaflanan olaylar› görmezden gelmesi veya yanl› olarak sunmas›na karfl› üniversiteliler kendi gündemlerini oluflturuyor, bununla beraber ülke ve dünyada oluflan geliflmeler hakk›nda söz söylüyor. Üniversiteli gazetesi gündemin d›fl›nda kültür&sanat, spor, tarih, edebiyat ve bilim&çevre gibi birçok konu hakk›nda üniversitelilerin bilgi birikimini sayfalar›nda buluflturmay› amaçl›yor. Yenilenen Üniversiteli gazetesi, üniversitelilere “Sende ilgilendi¤in konular hakk›nda yaz›lar gönderebilir, gündem hakk›nda söz söyleyebilirsin. Gazetemiz sponsorsuz. reklams›z olarak kolektif eme¤e, dayan›flmaya ve yard›mlaflmaya ba¤l› olarak ç›kmaktad›r. Sen de gazetemize destek olmak için bize yaz› gönderebilir, mizanpajda veya çizimlerde yard›mc› olabilir, da¤›t›m›na ve yayg›nlaflmas›na destek olabilir, http://universiteligazetesi.blogspot.com/ https://twitter.com/universiteligzt https://www.facebook.com/UniversiteliGazetesi gazete.universiteli@gmail.com adreslerinden bizi takip edebilirsin” ça¤r›s›nda bulunuyor.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.