196

Page 1

A-PDF Merger DEMO : Purchase from www.A-PDF.com to remove the watermark

Kad›nlar sokakta: Kad›n düflmanl›¤›’na, AKP’ye ‘Art›k yeter!’ Meydanları işgal eden, tencere tavalarıyla, maskesiyle, talcidiyle, eylemiyle, sözüyle park forumlarında direnişi sürdüren kadınlar, parklarda kurdukları Kadın Forumları’yla 25 Kasım’da sokağa çıkıyor Haziran ‹syan›’nda soka¤a ç›kan kad›nlar, sokaklar ve meydanlardan sonra parklar› ve forumlar› taleplerini ifade ettikleri yerlere çevirdi. Kad›nlar›n söyleyecek çok sözü ve y›k›lmas›n› istedi¤i bir iktidar vard›. Kad›nlar›n bulufltu¤u her park, eflitlik ve özgürlük taleplerini dillendirdi¤i eylem alanlar›na dönüfltü. Kad›nla-

r›n hedefi 25 Kas›m’da il il, mahalle mahalle kad›n forumlar›yla soka¤a ç›kmak. 24 Kas›m’da Ankara’da kad›nlar fliddete karfl› kitlesel buluflman›n haz›rl›klar›n› yap›yor. ‹stanbul Kad›n Dayan›flmas› 24 Kas›m’da Büyük Kad›n Buluflmas› ile AKP’ye meydan okuyacak. Eski-

flehir’de kad›nlar “kad›n dayan›flma merkezi” kuruyor. ‹zmir’de kad›nlar kürtaj haklar›n› savunarak bafllad› 25 Kas›m’› örgütlemeye. Karadeniz’de topra¤›na, suyuna sahip ç›kan kad›nlar isyan› büyütüyor. Savafla karfl› direnen Antakya’da da kad›nlar AKP’nin dayatt›¤› “makbul annelik” rolünü reddederek soka¤a ç›k›yor.

21 Kas›m 2013• 1,25 TL

Y›l 8 • Say› 196

A K P ’ Y E , KÖ L E L İ K YA S A L A R I N A K A R Ş I , H A K L A R I N İ Ç İ N . . .

#Direnİşçi her yerde AKP’nin k›dem tazminat›n› fona devrederek gasp etme plan›na, tafleron ve özel istihdam bürolar› düzenlemelerine karfl› D‹SK, #Diren‹flçi diyerek ‹stanbul, Ankara, Kocaeli, Eskiflehir, Antalya ve Konya’da binlerle soka¤a ç›kt›

AKP, ‘tafleron iflçilerin sorunln›r›nI çözece¤iz’ dedi¤i s›rada tafleron ihalesini protesto eden Hacettepe Hastanesi iflçileri iflten ç›kar›ld›. Direnifl çad›r› kuran Devrimci Sa¤l›k ‹fl üyesi iflçiler, güvenlikçilerin sald›r›s›na ra¤men geri ad›m atmad› Haziran ‹syan›’n› forumlara tafl›yan, forumlarda örgütlenen kad›nlar 25 Kas›m’da sokaklarda. Kad›nlar erkek ve devlet fliddetine, AKP’ye, gericilikle k›flk›rt›lan kad›n düflmanl›¤›na ‘Art›k yeter’ diyerek meydan okuyor

Umut iktidar dalafl›nda de¤il, sokak mücadelesinde SF. 3

“Sokakta yendik, sand›kta geriletece¤iz!” 2014 yerel seçimleri yaklafl›yor. Bu yerel seçimler, ard›ndan gelecek cumhurbaflkanl›¤› ve genel seçimlere yapaca¤› etki aç›s›ndan kritik. AKP, meflruiyetinin hiç olmad›¤› kadar sars›ld›¤› Haziran ‹syan›’n›n arkas›ndan bu seçimleri iktidar›n›n süreklili¤i aç›s›ndan en önemli efliklerden biri olarak görüyor. Sokakta yitirdi¤i prestijini sand›kta toparlamay› planl›yor. Halk›n haklar› mücadelesiyle AKP iktidar›n›n neoliberal gerici politikalar›n› sokakta durdurmay› hedefleyen Halkevleri’nin Genel Baflkan Yard›mc›s› Samut Karabulut’la konufltuk. “‹syan ve sand›k birbirinin tamamlay›c›s› de¤ildir” diyen Karabulut, “‹syan’›n, sand›¤a olan inanc›n yitmesi ile ortaya ç›kt›¤›n›, rejime oldu¤u gibi rejimin temel unsurlar›ndan olan seçim sistemine karfl› da S.2 bir isyan oldu¤unu” söyledi.

4 yafl›ndaki çocuklara din e¤itimi krefli! Diyanet 4-6 yafl›ndaki çocuklara din e¤itimi kreflleri aç›yor. Milli E¤itim Bakanl›¤›, imam hatip liselerine ek olarak haf›zl›k liseleri kuruyor. AKP, Kuran kurslar›n› e¤itim kurumlar›na sokmaya çal›fl›yor S.7

Davay› kaç›rabilirsiniz, halktan kaçamazs›n›z Ali ‹smail Korkmaz davas› Eskiflehir’den Kayseri’ye kaç›r›ld›, 3 fiubat’ta görülecek. Eskiflehir halk› da Kayseri halk› da daha duruflma günü gelmeden soka¤a ç›kt›: ‘Halktan kaçamazs›n›z’ dedi S.11

Modern çek-senet mafyalar› Kredi borçlar›n›n tahsilat›yla art›k bankalar u¤raflm›yor. “Varl›k yönetimi flirketleri” kredi borçlar›n› sat›n al›p tahsilat ifllemlerine girifliyor. Yöntem ise S.9 çek-senet mafyalar›n› aratmayacak cinsten

Ferda Koç / Sayfa 4

Ma¤dur ile gaddar yer de¤ifltirdi Soner Torlak / Sayfa 5

Rojava'n›n devrimine "devrim" demek Nuri Günay / Sayfa 7

Dershane kavgas›na cevab›m›z... Leman Meral Ünal/ Sayfa 10

‹syan› sahiplenmeye 25 Kas›m’a!


2

YEREL YÖNETİM 21 Kas›m 2013 / 4 Aral›k 2013

Halk›n Sesi

Kemalpafla, Artvin Hopa’ya ba¤l› bir belde. Kemalpafla’y› tüm ülke HES’lere karfl› mücadelesi ve Hopa halk›n›n AKP’ye karfl› isyan› ile tan›d›. 2011 genel seçimleri öncesinde Hopa’ya miting yapmaya giden Erdo¤an’› isyanla karfl›layan “eflk›yalar”d› onlar. Polis sald›r›s›nda yaflam›n› yitiren Metin Lokumcu da Kemalpaflal›’yd›. Yine bir seçim dönemindeyiz. Eflk›yalar bu defa bir baflka heyecan› yafl›yor. Kemalpafla halk› seçim sürecini Halkç› Yerel Yönetim Meclisi etraf›nda örgütlemeye ve fienol Çelik’i Belediye Baflkan› aday› göstermeye haz›rlan›yor. Metin Lokumcu’nun yol arkadafl›, yolu Halkevi’nden geçen kuflaklar›n fienol Abi’si fienol Çelik’le seçim sürecini konufltuk.

ÖZGE OZAN

Adettendir, önce biraz kendinizi tanıtır mısınız? 1966 Kemalpaşa doğumluyum. Doğduğum günden bugüne, bütün yaşamım Kemalpaşa’da geçti. Gençlik yıllarımdan itibaren toplumsal mücadelenin içindeyim. 90’lı yıllarda Halkevleri’nin Kemalpaşa ve Hopa’da yeniden açılması sürecinde yer aldım. Yaklaşık 4 yıl Kemalpaşa Halkevi başkanlığı, 6 yıl Halkevleri Doğu Karadeniz Bölge Temsilciliği yaptım. İki dönemdir muhtarım. 2009 seçiminde Halkevleri’nin “Halkın Muhtarı” adayı olarak bölgemde yüzde 60 oy alarak seçildim. Hala Kemalpaşa Merkez Cumhuriyet Mahallesi muhtarı olarak görevimi sürdürüyorum. Neden Belediye Başkanlığı’na aday oldunuz? Öncelikle, adaylığımın bireysel bir tercihten çok, uzun yıllardır Kemalpaşa halkı için

mücadele eden, Kemalpaşa’nın bütün sorunlarının çözümü için elini taşın altına koyan insanların ortak fikri olarak ortaya çıktığını söylemem lazım. Biz uzun yıllardır, sokak muhalefetiyle Kemalpaşa halkının sorunlarını ve taleplerini gündeme getirdik, mücadeleyle bu sorunların çözümü için çaba gösterdik. Şimdiye kadar seçimlere sandık üzerinden değil, sokak üzerinden müdahale ettik. Aynı zamanda aday çıkararak yerel yönetimin alınması için de olgunlaştırdığımız bir süreç vardı. Halkın muhtarları çalışması bizlere önemli bir deneyim kazandırdı. Şimdi de yerel yönetim için, belediye başkanlığı için “Biz varız” dedik. Bu yerel seçimler 11 yıldır iktidarda bulunan gerici, yağmacı AKP için önemli bir dönemeç. AKP, gücünün önemli bir kısmını elinde bulundurduğu belediyelerden alıyor. Ne var ki ranta dayalı AKP

belediyeciliğine karşı, AKP’li olmayan belediyeler de alternatif olamıyor. Çünkü onlar da özelleştirmeci, rantçı politikalarda AKP’yi taklit ediyorlar. İşte bu alternatifsizlik AKP’yi daha da güçlü kılıyor. Biz bu duruma “Artık yeter!” diyoruz. Kemalpaşa’da halkçıdemokratik bir yerel yönetime ihtiyaç var.

Adaylık süreci nasıl gelişti? Bu fikri özellikle son bir yıldır köylerimizde, mahallelerimizde konuşuyorduk. Ev ziyaretleri, toplantılar yaptık. Neticede Kemalpaşa Halkçı Yerel Yönetim Meclisi’ni kurduk. Meclis ile Kemalpaşa’daki ilerici, solcu, sosyalist, sosyal demokrat, halktan yana olan herkesi bir araya getir-

Metin Lokumcu ile fienol Çelik Kemalpafla çay fabrikas› önünde kontenjan eyleminde yan yana. T›pk› Halk Festivali’ne y›llarca birlikte emek harcad›klar› zamanlarda oldu¤u gibi...

meyi amaçlıyoruz. Meclisimizin temelini mahalle meclisleri oluşturacak. Mahallelerdeki toplantılar, alınan kararlar, çizilen çalışma programı tüm süreçte belirleyici olacak. Özellikle gençler ve kadınlar kendi çalışma gruplarını kuracaklar. Peki nasıl bir belediyecilik amaçlıyorsunuz? İşte bahsettiğimiz bu mahalle meclisleri aynı zamanda belediyeyi yönetecek, halkın belediyede söz ve karar hakkının somutlaşacağı organlar olacak. Buradan hareketle biz gerçekten halkçı ve gerçekten demokratik bir belediyeciliği aşağıdan yukarıya var etmek istiyoruz. Muhtarlık yaptığınız süre içerisinde bu yönde deneyimleriniz oldu mu? Muhtarlık çok daha sınırlı bir alan elbette. Ama buna rağmen bazı örnek çalışmalar yaptık. Bölgemizin en büyük sorunlarından biri olan HES’lere karşı mücadelede

köy ve mahalle muhtarlarının önemli bir kısmını bir araya getirerek HES’lere karşı ortak tavır sergiledik. Dereleri Koruma Platformu kurarak, kitle örgütleri ve duyarlı Kemalpaşa halkıyla birlikte Metin Lokumcu’nun köyünde HES yapılmasını engelledik. Yine beldemizin en önemli geçim kaynağı olan çayda uygulanan kota ve kontenjan uygulamalarına karşı halkın kitlesel katılım sağladığı hak arama eylemleriyle zaman zaman kontenjan uygulamalarını kaldırtarak kazanım elde ettik. Bunun yanında okullarımızda var olan sorunların çözümü için “eğitim hakkı meclisleri” üzerinden çalışmalar yaptık, okul yönetimleriyle diyalog içinde olduk. Yıllardır Kemalpaşa Halk Festivali’ni Kemalpaşa halkının ortak emeği ile örgütledik. Kemalpaşa şimdiye kadar nasıl yönetildi sizce? Kemalpaşa, ilerici, demokrat kimliği ile öne çıkan, top-

lumsal meselelere duyarlı ve hak arama bilincine sahip insanların yaşadığı bir belde. İlginç olan ise, böylesine duyarlı ve bilinçli insanların yaşadığı bir belde olmasına rağmen, neredeyse her dönem sadece aday isimlerinin tartışıldığı seçim süreçleri yaşıyoruz. Programlar, belediyecilik anlayışlarından ziyade belediye başkanlığına oturacak ismin kim olacağı tartışılıyor. Hatta yer yer adayların köyleri veya hangi sülaleden oldukları da belirleyici oluyor. Böyle bir sürecin içinden çıkan belediye başkanı da kendinin halka karşı sorumlu hissetmiyor ve makam odasından çalışma yürüten memura dönüşüyor. Oysa Kemalpaşa’nın demokratik bir yerel yönetime; üretken, halkçı, halkın haklarını savunan bir belediyeye ihtiyacı var. İşte biz bunun için yola çıktık ve başaracağımıza inanıyoruz. Mücadele ilkemizi tarihimizden alıyoruz “Halk için halkla birlikte.”

Sokakta yendik, sand›kta geriletece¤iz Halkevleri mücadele programını belirlerken yerel seçimleri nasıl değerlendiriyor? AKP, meşruiyeti epey aşınmış bir rejim devraldı. Onu yeniden yapılandırdı. Eğitim, sağlık başta olmak üzere temel hakları piyasalaştırdı. Doğanın talanının önündeki anayasal, yasal engelleri kaldırdı. İşçileri güvencesizleştirdi, örgütsüzleştirdi. Basını kendi iktidarına bağladı. Yargı sitemini ve tüm bürokrasiyi gerici kadrolarla doldurup kendine bağladı. Tüm bunlara aynı zamanda AKP gericiliği eşlik etti. Eğitimin, kamusal yaşamın dini referanslarla düzenlenmesine, kadınların kuşatma altına alınmasına kadar. Neoliberal politikaları ciddi bir toplumsal dönüşümle birlikte gerçekleştirmek istediler. Ancak bu o kadar kolay değildi. Dirençler oluştu. Gezi Direnişi’yle patlayan isyan bu yeni rejimin tüm kurumlarının meşruiyetini kökten sorguladı ve sarstı. Başbakan, bu durumu kurtarmak için bir yandan dinci gericiliği devreye sokan bir söylemi tırmandırırken, diğer yandan sandığı adres gösteriyor. İsyana katılan halka

2014 yerel seçimleri yaklafl›yor. Bu yerel seçimler, ard›ndan gelecek cumhurbaflkanl›¤› ve genel seçimlere yapaca¤› etki aç›s›ndan kritik. AKP, meflruiyetinin hiç olmad›¤› kadar sars›ld›¤› Haziran ‹syan›’n›n arkas›ndan bu seçimleri iktidar›n›n süreklili¤i aç›s›ndan en önemli efliklerden biri olarak görüyor. Sokakta yitirdi¤i prestijini sand›kta toparlamay› planl›yor. Halk›n haklar› mücadelesiyle AKP iktidar›n›n neoliberal gerici politikalar›n› sokakta durdurmay› hedefleyen Halkevleri’nin Genel Baflkan Yard›mc›s› Samut Karabulut’la söylefltik. Sorduk: “Haziran ‹syan› sand›kla s›nanabilir mi?” “‹syan ve sand›k birbirinin tamamlay›c›s› de¤ildir” diyen Karabulut, “‹syan’›n, sand›¤a olan inanc›n yitmesi ile ortaya ç›kt›¤›n›, rejime oldu¤u gibi rejimin temel unsurlar›ndan olan seçim sistemine karfl› da bir isyan oldu¤unu” söyledi “Gelin sandıkta hesaplaşalım” diyor. Hatta hızını alamayıp “sandık kutsaldır” diye bir vecize de attı ortaya. Sanki hangi dinde seçim-sandık varsa! Aslında “Benim kurduğum rejim ve onun organları kutsaldır” inancını topluma benimsetmeye çalışıyor. Bunu iktidarı boyunca izlediği siyaseti izleyerek, yani “sağın birliğini” kendi çatısı altında sağlayarak yapmayı sürdürüyor. Özetle AKP, 2014 yerel seçimlerini kendisi için bir güven oylaması olarak ele alıyor. Sandıkta kendisini geçecek bir rakip olmadığından dolayı da her halükarda kendisini galip ilan edecektir. Halkevleri olarak uzun yıllar “sandığın” halkın çıkarları için kullanımının olanaklarının çok daraldığını söylüyoruz. Neoliberalizme, gericiliğe, faşizme, sağ siyasete karşı sokağı işaret ediyoruz. Bu tutumun

sloganı “Tek yol sokak, tek yol devrim”dir. Bu seçim döneminde de benzer durum geçerliliğini koruyor. Ancak Haziran İsyanı ile sokakta yenilgiye uğrattığımız AKP’yi sandıkta da geriletmek hedefiyle bir program oluşturuyoruz. “Tek yol sokak” diyen bir örgüt olarak seçim sürecinde “AKP’yi geriletmek” diye açıkladığınız hedefin somut karşılığı ne olacak? Evet, neoliberalizm ve onun iktidarı AKP sokakta engellenebilir. Buna HES’leri, kentsel dönüşüm projelerini, kadın düşmanı yasaları, taşeron işçilerin örgütsüzleştirilmesini engelleyen mücadele deneyimlerimizi örnek vermek gerekir. Sandıkta nasıl olacak sorusuna gelince. AKP’nin sandıkta gerilemesinin iki göstergesi var: Oy oranının/sayısının düşmesi ve başta İstanbul, Ankara olmak üzere bazı büyükşehirlerde belediye başkanlıklarını kaybetmesi. Bu seçimler için solun Türkiye çapında bir alternatif (ittifak veya tek başına) üretme olanağı bulunmuyor. Kazanma şansımızın (yalnız veya ittifaklarla) olduğu yerlerde seçimlere girilmeli, mümkün olmayan yerlerde ise AKP’yi geriletecek sonuçlara göre tutumlar üretilmelidir. AKP’nin geriletilmesinin temel ekseninin neoliberalizm, gericilik ve faşizm karşıtı bir çizgi olacağını tekrar vurgulamakta fayda var. Bu çizgi etrafında çalışma yürütülerek AKP’ye oy veren kitlelerin etkilenmesi hedeflenmelidir. Biraz daha somutlarsak?

Yani, AKP’yi, neoliberal politikalarını engellemek için on yıldır yaptıklarımızı, bu defa da seçim döneminde, Gezi’de AKP’ye karşı isyan etmiş bir halk olarak, bu özgüvenle ve AKP’nin krizini görerek yapacağız. Birincisi propaganda yapacağız. AKP’nin seçim standının açıldığı, afişlerinin, çalışmalarının yapıldığı her yerde 11 yıllık iktidarı boyunca yaptıklarının, Haziran İsyanı’nda katlettiklerinin hesabını soracağız. İkincisi ise “yaptırmama” gücümüzü kullanacağız. AKP’nin neoliberal-gerici programını engellemek, uygulatmamak üzere sokağı örgütleyeceğiz. Yerel seçim sürecinde her fırsatı değerlendirip “Artık yeter!” diyeceğiz. AKP karşısında “oylar bölünmesin” söylemiyle CHP’ye destek çağrıları yapılıyor. Öte yandan isyanın arkasından “ortak aday” tartışmaları yapılıyor. Örneğin yeni kurulan HDP, kendisini “Gezi”nin seçimlerdeki temsilcisi olarak sunuyor. Haziran İsyanı bu süreci nasıl etkileyecek? “Oylar bölünmesin” söylemiyle CHP’ye destek çağrılarının CHP’yi de getirdiği yer belli: yüzde 30’a varamayan bir oy oranı. Sosyalistler, sadece AKP'ye kaybettirmek için CHP'yi veya HDP'yi kayıtsız şartsız desteklemezler. Birilerini desteklemek için sadece negatif nedenler yetmez, pozitif gerekçeler de lazım. Pozitif gerekçe, ya ‘ilkeli ittifak’ ya da programdır. Bu olmadığında biz kimin kazanacağıyla değil AKP’nin kaybetmesiyle/gerilemesiyle ilgileni-

riz. Yani net olan kısım “AKP’ye oy yok!” söylemidir. Gezi’nin temsilciliği iddiasında herkes bulunabilir ama karşılığı olmaz. Gezi’ye katılan kitlelerin çeşitliliği, taleplerinin çeşitliliği gözardı edilerek Gezi adına hareket edilemez. HDP’nin açmazı daha büyüktür; çünkü benimsemediği “Hükümet istifa” sloganı Gezi’ye katılan kitlelerin hemen hemen tamamının sloganı idi. HDP’nin kurucu inisiyatifi BDP, Gezi’ye epey zaman mesafeli durdu. Peki Halkevleri nasıl bir yerel yönetim anlayışını savunuyor? Halkevleri yerel yönetim seçimlerine müdahale edebilecek bir bileşim üretebildiği yerlerde “Halkçıdemokratik yerel yönetim” anlayışına göre çalışma yapacak. Sol adına mevcut yerel yönetim deneyimleri halkın haklarını temel alan, neoliberalizmi ve onun yasal dayatmala-

rını reddeden bir deneyim sergileyemedi. Fatsa deneyimi hala halkçı demokratik yerel yönetim açısından sahip olduğumuz en gelişkin modeldir. Bizim için halkçılık ve demokratiklik birbirlerinin koşuludur. Halkın aşağıdan örgütlenerek söz, yetki, karar sahibi olduğu demokratik bir işleyiş ve neoliberal programın karşısına halkın hakları programını koyan halkçı bir anlayış birbirinin koşuludur. Belediyelerde neoliberal uygulamaları güvenceye alan yasal dayatmalar ve idari yapıdaki dönüşümler, halkçı demokratik bir yerel yönetim programını aynı zamanda bir mücadele programı olarak kurgulanmasını zorunlu kılar. Halkevleri bu bakımdan “mücadeleci” bir yerel yönetim anlayışına sahiptir. Üszerinde pek durulmayan muhtarlıkları biz önemsiyoruz. Hak mücadelesi deneyimlerimizde de gördüğümüz gibi muhtarların hak mücadelesi veren halkın yanında olması oldukça önemli etkiler yaratıyor. Ulaşabildiğimiz her yerde muhtarlık seçimlerine müdahale edecek, birer hak mücadelesi temsilcisi olarak halkın muhtarlarının seçilmesi için çalışacağız.


3

GÜNDEM 21 Kas›m 2013 / 4 Aral›k 2013

Halk›n Sesi

Baflbakan›’na ‘Sad›k’ vekil: ‘Karma e¤itim büyük bir yanl›fll›k’ TBMM Başkanvekili ve AKP Kayseri Milletvekili Sadık Yakut, karma eğitimi yanlışlık olarak nitelendirdi, önümüzdeki dönem bunu değiştireceklerini söyledi

A

AKP’ye ‘art›k yeter’ diyece¤iz “Meydanlarda aynı tarafta duranların seçim sürecinde doğrudan ittifak kuramadıkları durumda dahi aynı tarafta durmayı gözetmesi gerekir” Halkevleri Genel Başkanı Oya Ersoy yazılı bir açıklama yayımlayarak, yaklaşan yerel seçimleri değerlendirdi. Ersoy yerel seçimlerde temel hareket noktasının AKP’yi geriletmek olması gerektiğini ifade ederken, “AKP’nin geriletilmesi, hem AKP’nin oy oranının düşürülmesini ve AKP’li adayların kaybetmesini hedefleyen bir sandık taktiğini hem de AKP’de simgeleşen; ancak diğer siyasal öznelere de sirayet eden gericineoliberal politikalara karşı tavizsiz bir sokak muhalefetini gerektirmektedir” dedi. AKP’nin yerel yönetimlerde bir yağma ve talan düzeni kurduğunu bu bakımdan neoliberal politikaların durdurulması açısından yerel yönetimlerin daha önemli hale geldiğini söyleyen Ersoy bu yerel seçimlere Haziran İsyanı’nın

arkasından gidildiğinin altını çizdi. “Haziran İsyanı’nın bir araya getirdiği toplumsal kesimlerin ve itirazlarının kapsamı aynı zamanda solun hangi toplumsal kesimleri, hangi program etrafında bir araya getirmesi gerektiğinin de ipuçlarını vermektedir” diyen Ersoy, meydanlarda aynı tarafta duranların seçim sürecinde doğrudan ittifak kuramadıkları durumda dahi aynı tarafta durmayı gözetmesi gerektiğini ifade etti. “Haziran İsyanı sürecinde AKP faşizmine karşı omuz omuza aynı alanlara çıkan, birlikte mücadele eden kitlelerin olgunlaşmamış birlikteliğini ve taleplerini ileriye taşımak, dağılmasını önlemek, orta vadede programatik birliklere dönüştürmek açısından seçim sürecinde alınan tutumlar da önemli rol oynaya-

caktır” diyen Ersoy, Haziran İsyanı ile yenilgiye uğratılan AKP’nin sandıkta meşruiyetini yeniden kazanmasına izin verilmemesi gerektiğini ifade ederken halkın haklarından oluşan talepler etrafında yürütülecek bir propaganda ve mücadele kampanyasının hem güçlü barikatlar oluşturacağının hem de AKP’nin oyununu bozacağını vurguladı. Halkevleri’nin halkçı demokratik bir yerel yönetim anlayışını savunduğunu ifade eden Ersoy açıklamasını şöyle bitirdi: “Yaz boyunca meydanlarda birleşen halkın eylemiyle neoliberalizmin, gericiliğin, faşizmin iktidarı sarsıldı. Ya geri çekilip AKP’nin toparlanmasına izin vereceğiz ya da başlattığımız mücadeleyi ‘Artık yeter!’ diyerek nihayete doğru ilerleteceğiz.”

KP, seçimlere giderken gerici politika ve söylemlerinde sınırları zorlamaya başladı. 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü nedeniyle TBMM’de düzenlenen 14. Ulusal Çocuk Forumu’na katılan TBMM Başkanvekili ve AKP Kayseri Milletvekili Sadık Yakut, gelecek dönem karma eğitimi kaldırmaya dönük bir çalışma yapılacağını söyledi. ÖNÜMÜZDEK‹ DÖNEM Türkiye’deki eğitimde kız ve erkek çocuklarının aynı okullarda okutulmasının “Batıcılık adına geçmişten bu yana yapılan yanlışlık” olarak nitelendiren Yakut, “İnşallah bu yanlışlık önümüzdeki dönem içerisinde düzeltilecek” dedi. Karma eğitimin sonlandırılmasına yönelik sözlerini Galatasaray Erkek Lisesi, İtalyan Kız Lisesi, Alman Kız Lisesi ör-

nekleri ile açıklamaya çalışan Yakut, iyi nesillerin yetiştirilmesinin de “devletin çocukları her türlü olumsuzluktan koruması” ile gerçekleşebileceğini öne sürdü ve karma eğitimi “olumsuzluk” olarak tanımlamış oldu. “KARMA E⁄‹T‹M DARBEC‹L‹K” Karma eğitimin sonlandırılması gerektiği, daha önce de AKP Düzce Milletvekili İbrahim Korkmaz tarafından dillendirilmişti. Başbakan Erdoğan’ın “kızlı-erkekli öğrenci evlerinin denetlenmesi” ile ilgili açıklamaları sonrası konuşan Korkmaz, “Ben karma eğitime karşı olan bir insanım. Doğru bulmuyorum. Türkiye’de erkek liseleri, kız liseleri vardı. Bunlar 28 Şubat cuntasının ortadan kaldırdığı uygulamalar, darbe hükümetinin ortadan kaldırdığı uygulamalar” demişti.

Umut iktidar dalafl›nda de¤il sokak mücadelesinde BD’den gelen uyarılar, AKP iktidarının dış politikada ve Kürt sorununda yaptığı manevralar, iktidar içi küsler-barışlar, muhtemel kabine revizyonu, yeni Anayasa çalışmalarının resmen bitirilmesi, AKP-Cemaat kavgası, kutuplaştırma ve gericileştirme hamleleri, tekelci burjuvazinin atakları, kıdem tazminatı düzenlemesinin ikide bir gündeme getirilip geri çekilmesi, yeni TOMA siparişleri eşliğinde süren polis şiddeti ve ille de Gezi anti-propagandası… Artık bütün adımların ufukta beliren seçimlere bağlı olarak atıldığı ya da bu bağlamda anlam kazandığı bir sürece girdik. Önümüzdeki bir buçuk yıllık seçim sürecinde, basitçe yola AKP ile devam edilip edilmeyeceği değil, Tayyip Erdoğan’ın kaderi ve ona bağlı olarak iktidar içi yeni güç ilişkileri de belirlenecek. Mart 2014’teki yerel seçimler, Erdoğan’ın aday olmaya hazırlandığı Ağustos 2014’teki Cumhurbaşkanlığı seçiminin provası olacak. Bu iki seçimden çıkan sonucun belirleyiciliğinde de en geç Haziran 2015’te genel seçime gidilecek ve iktidar içi güç ilişkileri yeniden düzenlenecek. Bu yeniden düzenleme süreci nesnel olarak bugüne kadar söz konusu olmayan iç gerilimleri de barındırıyor. AKP tüzüğünde yer alan, bir milletvekilinin en fazla üç dönem görev yapabileceği kuralı gereği partinin önde gelen isimleri başta olmak üzere 73 vekil meclise giremeyecek ve bu vekillerin bazıları için belediye başkan adaylıkları önerilse de kaçınılmaz olarak bazıları “boşta” kalacak. Başkanlık sistemi hayalinin suya düşmesi nedeniyle Tayyip Erdoğan görece etkisiz bir pozisyon olan cumhurbaşkanlığına razı gelme ya da Abdullah Gül gibi etkili bir ismin başbakanlığı koşullarında eskisi gibi “asıl adam” olamama olasılıklarıyla yüz yüze gelecek. Bu durum ise partide iç gerilimlere, iktidar blokunda Tayyip Erdoğan sonrası seçeneklerin değerlendirilmesine, politika değişikliği beklentilerinin AKP’ye daha güçlü bir şekilde dayatılmasına davetiye çıkarmış durumda. Dış politikada yaşadığı iflasın, Kürt sorununda yaşadığı tıkanmanın ve “Gezi” ile açığa çıkan meydan okumanın zayıflatıcı etkisi altında iç ve dış basınçlarla yüz yüze gelen Erdoğan da seçimler yaklaşırken olumsuz manzarayı tersine çevirmeye ve bu basınçları bertaraf etmeye yönelik hamlelere girişti.

A

Erdoğan son manevralarıyla (gerçek niyeti ne olursa olsun) şu mesajı / izlenimi vermeye çalışıyor: Dış politika yeniden düzenlenerek ABD’nin tercihleri doğrultusunda hareket edilecek. Kürt sorununda PKK’nin tıkanma noktasına geldiğini söylediği “çözüm süreci”, başka Kürt muhataplarla da olsa sürdürülecek. Sermaye programını ilerletmek için elden ne gelirse yapılacak. İktidar içi çatlak sesler bastırılacak ve Erdoğan ile iktidar çekişmesine girenlere (Fethullah Gülen Hareketi’ne) haddi bildirilecek. Sokak muhalefetine fırsat verilmeyecek. Peki, algı yönetiminde (psikolojik harp) ve sistem içi alternatifsizlik konumunu sürdürmede bugüne kadar büyük başarı sergileyen Erdoğan, bugün yüz yüze geldiği sorunlar karşısında aynı şeyi yaparak paçayı kurtarabilir mi? İflas eden dış politika çizgisi bütünüyle terk edildiğinde, bu iflasın sonuçlarından muaf kalabilir mi? Kürt Hareketi’nin sözler eyleme geçmediği için tıkandığını belirttiği “süreç”te, aynı sözler bir de Barzani ile söylenince tıkanmanın sonuçlarından muaf kalabilir mi? İktidar içi gerilim eninde sonunda iktidar içinde çözülecektir ancak iktidara karşı sokaktan yükselen meydan okuma hele de Gezi’den sonra demagoji ve şiddetle bastırılabilir mi? Pek mümkün görünmüyor…

Burnu sürtülen yeni sömürge bakan› ABD kap›s›nda Ahmet Davutoğlu, “Aramızdaki soğukluğu giderelim” diye yoluna düştüğü ABD’de “Aramızdaki ‘model ortaklık’ ilelebet devam edecek” diyerek bağ(ım)lılık yemini tazeledi. NATO füzelerinin bir yıl daha Türkiye’de kalmasını rica eden Davutoğlu, Çin’den füze alacakları yönündeki kararlarının değişebileceğini, El Kaide’yi desteklemediklerini söyledi. Zaten, Türkiye’de sınırlarda geçişler denetlenmeye, Suriye’ye silah sevkiyatı “faili meçhul” ihbarlarla kısmen engellenmeye başlamıştı. Suriye’de siyasi çözüm mümkün değil diyerek 110 bin kişinin yaşamını yitirdiği çatışmaları kışkırtanların başında gelen Davutoğlu, Suriye rejimi ile muhaliflerin masaya oturacağı Cenevre 2 Konferansı’nda diplomasiyi mümkün kılmak için ellerinden geleni yapacaklarını da söyleyiverdi. Davutoğlu, ABD ziyaretinden hemen önce Irak’taydı. Bugüne kadar bölgede bir Sünni ekseni kur-

mak için çalışan, mezhep çatışmasını kışkırttığı suçlamasıyla idam cezasına çarptırılan Tarık Haşimi gibi Sünni siyasetçilere kol kanat geren AKP ne olduysa çark etti ve mezhep çatışmalarını eleştiren bir söylem eşliğinde, Şii yönetimle “her konuda işbirliğine hazır” olduklarını açıkladı. Irak’ta ABD’nin daha önce pek çok kez dile getirdiği “yalnızca bir kesimle değil bütün kesimlerle ilgilenin” telkinine uygun olarak hem merkezi yönetimle hem de ilişkilerin zaten sıkı fıkı olduğu Kürdistan Bölgesel Yönetimi’yle işbirliğini ilerletecek temaslar gelişti. ABD ziyaretini Rusya ve İran ziyaretleri takip ediyor. Suriye’ye yönelik çatışmacı dil terk ediliyor. Vaktiyle ABD çıkarları doğrultusunda hareket eden bir Sünni ekseni oluşturmak için önden inisiyatif alan ve hızını alamayıp Suriye’de herkesin uzak durduğu bataklığa dalan AKP, şimdi de ABD’nin Şii İran ve Rusya’yla diplomasiyi öne alan yeni hegemonya tesisi çabalarına ayak uydurmaya çalışıyor. Peki bu durum neyi değiştirir? Urfa’dan İzmir’e demografik yapıyı değiştiren 600 bin Suriyeli mültecinin ekonomik ve toplumsal maliyetini ortadan kaldırır mı? Üstelik mülteci sayısının 1 milyonu bulabileceği söyleniyor. “Konuk” statüsünde İstanbul’dan Antep’e Türkiye topraklarında bulunan binlerce El Kaide unsurunun yarattığı güvenlik tehdidini ortadan kaldırır mı? Hele de cihatçılar Suriye’de Esad güçleri ve PYD tarafından Türkiye sınırına doğru sıkıştırılırken ve Türkiye El Kaide’ye tavır almaya zorlanırken, sadakatsizliği ve sınır tanımayan eylemleriyle meşhur bu militanların uslu durmasının garantisini kim verecek? AKP mevcut şartlarda hem El Kaide’yi hem ABD’yi nasıl idare edecek? Ve AKP’nin asıl dert ettiği mesele; Suriye sınırının öte yakası, Rojava gerçeğiyle nasıl başa çıkacak? AKP açısından, PKK’nin uzantısı olarak gördüğü PYD liderliğindeki Rojava devrimci süreci kabul edilemez. Demokratik, laik ve sosyalizan yönleriyle hem Türkiye’deki hem de (özellikle) Irak’taki Kürtler açısından “uğursuz” bir ilham kaynağı olan bu “kötü örnek”in başarısı, Kürt Hareketi’nin bölgesel etkinliğini artıracağı gibi, “süreç” içinde AKP karşısında daha cüretkar bir tavır almasını da sağlayacak. Diyarbakır’daki Erdoğan-Barzani buluşmasının açığa çıkaran temel neden de Rojava idi. Salih Müslim liderliğindeki Demokratik Birlik Partisi

(PYD), Suriye’deki savaş sürecinde tarafsız kalıp esasen halkın bağımsız çıkarlarına yaslanarak özyönetimlerini oluşturdu ve bir süre sonra El Kaide saldırıları karşısında sergilediği direnişle hem Beşar Esad yönetimi ile hem de uluslararası düzeyde olumlu bir ilişki zemini yakaladı. Şimdi de geçici yönetimin kurulduğu Rojava’da etkisiz kalan, dört parçadaki etkinliği gittikçe zayıflayan Barzani de Erdoğan gibi, Rojava’yı bir tehdit olarak görüyor. Barzani’nin önerisiyle gerçekleşen Diyarbakır buluşması, asıl olarak bölgenin iki yalnızlaşan liderinin PKK-Rojava karşıtı bir ittifakla birbirine sarılmasıdır. Bu “büyük” liderler seslenecek kitleyi de, altın ve para vaadiyle bir araya getirilen 400 çiftin düğünü, dramatik Şivan-İbo düeti ve AKP-KDP seferberliğiyle toplayabilmiştir. Atlamaya hazır liberallerin “işte böyle” diyerek, “çözüm süreci”nin devamına yorduğu buluşmadan çıkan asıl sonuç Salih Müslim liderliğindeki Rojava yönetimini tecrit etmek için birlikte hareket etme kararı ve Kürt Hareketi’ne karşı bir Türkiye KDP’si oluşturma temennisinin dışavurumu oldu. Barzani’nin Türkiye KDP’si kurma niyetinde olduğu haberleri basına sızdırıldı. Liberalleri heyecanlandıran “cezaevleri boşalacak” sözünün boş laftan ibaret olduğu da bizzat Erdoğan tarafından açıklandı. Erdoğan tıkanan “çözüm” sürecini ilerletmekten çok, durumu idare etmenin, kendi krizini Kürt Hareketi’ne ihraç etmenin, ulusal hareketin çelişkili doğasını fırsata çevirmenin peşinde. Bunda bir ölçüde başarılı olduğu da söylenebilir. Ancak Erdoğan’ın en azından seçimlere kadar idare etmeye çalıştığı “tıkanma” karşısında, Kürt tarafında PKK dışı etkili bir Kürt aktöre sarılıp PKK’yi zayıflatma, marjinalleştirme girişimleri işe yaramaz. Tersine hükümet karşısındaki tavrını sertleştirmesini tetikler. Benzer girişimlerle ilk kez karşılaşmayan Kürt Hareketi’nin yeni bir oyalama taktiğine kanmayacağı yönündeki beyanları ve askeri çatışmasızlığı korumakla birlikte şantiye baskını ve sokak eylemleri gibi hareketlenmeleri başlatması bu bağlamda değerlendirilmeli. Ne var ki, toplamı ABD hegemonyasının yeniden tesisi doğrultusunda gerekli olan bu adımlar, ABD’nin AKP’ye eski desteğini sürdürmesi için yeterli değildir. Ortadoğu’da stratejik derinliğe gerçekten sahip, görece bağımsız bir bölge gücü olarak İran, ABD ile

karşılıklılık ilkesine bağlı olarak ilişki kurabilmektedir. Bölgesel güç rüyaları gören AKP ise artık rüyadan uyanıp gerçeğe dönmeli, emperyalizmin taşeronu olduğu gerçeğiyle ve kendi elleriyle büyüttüğü sorunlarla yüzleşmelidir. Türkiye politika değişikliğine gitmekle, El Kaide belasından ve Suriye savaşının yıkıcı sonuçlarından otomatik olarak kurtulmamıştır. Kürt sorununda çözümsüzlük daha da boyutlanarak sürmektedir. Davutoğlu liderliğindeki bir Türkiye dış politikası, uluslararası alanda kredisini tüketmiştir. Tek büyük varlığı olan petrolünü Bağdat’ın izni olmadan satamayan, kendi bölgesinde iktidarı sallanan Barzani’den medet umması, AKP’nin perişanlığına delalettir. Böylesine sıkıntılı bir konjonktüre denk gelen seçim süreci öncesinde iktidar/parti içi gerilimlerin su yüzüne çıkması da sürpriz değil. İktidarın farklı bileşenleri yeni paylaşımların yapılmasını zorunlu kılan seçim dönemlerinde kendi iktidar paylarını korumak ya da artırmak güdüsüyle hareket edecek, sıkışmanın ve başarısızlıkların faturası diğerlerinin üstüne yıkılacak. Ama en ağır sözler söylendikten, en sert hareketlere girişildikten sonra bile iktidardan kopulmayacak. (bkz. Bülent Arınç). İşte bu gerçek sayesinde Tayyip Erdoğan, iktidarın diğer bütün unsurlarının kaderini kendi kaderine bağlayarak yoluna devam ediyor. Mavi Marmara olayı sırasında ilk işaretlerini verip MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın ifadeye çağrılması ile patlak veren AKP-Cemaat dalaşı, son olarak dershanelerin kapatılması tasarısının Cemaat’in gazetesi tarafından ifşa edilmesi ile zirve yaptı. İki tarafın sözcülerinin gizli yazışma ifşaatları, karşılıklı hakaretler ve medya kampanyası eşliğinde sürdürdüğü kavganın asıl olarak basit bir “eğitim” gündemi olmadığı herkesin malumu. CHP nedense basit bir “eğitim” gündemiymiş gibi davranarak “büyük” siyaset yapıyor; o büyük siyaseti yaparken de dershaneleri yani paralı eğitimin bir biçimini savunuyor. AKP de güya “paralı eğitimden” şikayet edip dershaneleri kapatarak, “paralı eğitimin” bir başka ve daha gelişkin aracı olan özel okulları yaygınlaştırmayı hedefliyor. Oysa paralı eğitimle, eşitsizlikle derdi olan ikisini de kapatmalı. Ama yerel seçim adaylarının belirlenmesine ramak kala daha da alevlenen dalaş, Cemaat’in iktidarın hem siyasi hem de ekonomik paylaşım mekanizmalarından iyiden iyiye dışlanmasının sonucu. Emniyette ve yargıda

(kontrgerilla aygıtından) kilit noktalardan uzaklaştırılan Cemaat şimdi kavga en büyük meşruiyet kaynağı olan eğitim kurumlarına gelince feveran ediyor. Ama arka planda dosyaların, kasetlerin uçuştuğu kirli siyaset kapışmasında kısa süre sonra sessizliğin hakim olması da sürpriz olmaz. Fethullah Gülen’in Abdullah Gül’e, “gerekirse paylaşırız” şeklindeki mesajı ve daha önce sükutla sonuçlanan feveranları bir kenara yazılmalı. İktidar içi gerilim eninde sonunda iktidar içinde çözülüyor. İktidarın karşı karşıya olduğu krizler, bölünmeye değil iktidar paylaşımının kendi bütünlüğünü korumak kaydıyla kızışmasına yol açıyor. İktidarın krizini onu gerilecek bir krize dönüştürmek ise ancak halkın bağımsız hareketlerine dayalı müdahalelerle mümkün. Müdahalenin imkanları, iktidar içi kavgada değil iktidarın halka yönelik saldırılarında açığa çıkıyor. Dershane kavgası görünümü altında halkın eğitim hakkına gasp eden eğitimde özelleştirme planları; karma eğitime karşı ilkokuldan üniversiteye eğitimde cinsiyetçi ayrıştırma, çocukları 4 yaşından itibaren yoğun dini eğitime tabi tutacak sübyan okulları ve hafızlık okulları açma planları; “kızlı-erkekli ev” tartışmasıyla tetiklenen mahalle baskısına yol verme çabaları; işçilerin kıdem tazminatı hakkını gasp etme, taşeron sistemini yaygınlaştırma girişimleri; kadın düşmanlığı; kentsel yağma ve HES projeleri… toplumsal muhalefetin gözünü dikeceği asıl çatışma düzlemini işaret ediyor. Haziran İsyanı’nda “mücadeleye devam” diyerek işçi havzalarında, üniversitelerde, kırlarda, kent meydanlarında, nerede olursa olsun sokakları boş bırakmayan direnişçiler AKP’yi durdurmanın ve geriletmenin yolunu gösteriyor. Kıdem tazminatını kaldıracak düzenlemeye karşı Türkiye çapında kitlesel militan eylemler düzenleyen DİSK gibi... “Taşeron sorunu çözülüyor” yalanını direnişleriyle bozan ve hakları için direnen Hacettepe, BEDAŞ, GEDAŞ işçileri gibi… Ahmetler Kanyonu’nda direnen köylüler gibi… AKP’nin kadın düşmanlığını teşhir edip frenleyen ve kasımda yeniden sokaklara çıkan kadın hareketi gibi… AKP’yi üniversitelerden uzak durmaya zorlayan militan gençlik hareketi gibi… Çözüm yalanlarına karşı evlatlarının hesabını soran Kürt anaları gibi… Ne Arınç, ne Fethullah, ne TÜSİAD, ne Sarıgüllü CHP… AKP’nin idare edemeyeceği “bela” yok. Sokaktan başka…


4

GÜNDEM 21 Kas›m 2013 / 4 Aral›k 2013

Halk›n Sesi

Ma¤dur ile gaddar yer de¤ifltirdi arzani/Şivan - Erdoğan/Tatlıses dörtlüsünün Diyarbakır'da sahneledikleri gösteri, Türkiye'den bakıldığında bir "Erdoğan Şov" olarak görünüyor. Erdoğan'ın yerel seçim öncesinde Kürt seçmeni avlamak ve BDP'yi zor duruma düşürmek için bu şovu tezgahladığı söyleniyor ki bu doğru. Ama Diyarbakır'daki tabloya Ortadoğu'dan ve Kürdistan'dan baktığımızda, bu buluşmanın bir şovdan ibaret olmadığını, her iki siyaset adamının giderek ağırlaşan sorunlarına çözüm bulmak için bir araya geldiklerini görüyoruz. Diyarbakır buluşmasının Erdoğan ve Barzani'nin sorunlarına çözüm oluşturup oluşturmayacağını bilmiyoruz. Ama bu arayışın Ortadoğu, Kürdistan ve Türkiye'de siyaset alanının bütün aktörlerine dokunan sonuçlarının olacağını görmemiz gerekiyor. Bilindiği gibi Diyarbakır buluşması Barzani'nin daveti üzerine gerçekleşti. Dolayısıyla Barzani'nin Diyarbakır buluşmasından muradının Erdoğan ile güçbirliği içinde olduğunu ve bu güçbirliğinin Türkiye'deki ve Ortadoğu'daki Kürt sorununun çözümünde stratejik bir öneme sahip olduğunu göstermek olduğunu söyleyebiliriz. Programa Şivan ve Tatlıses'in dahil edilmesi Barzani'nin "gösterme" ihtiyacının ne denli güçlü bir ihtiyaç olduğunu hissetmemizi sağlıyor. Peki Barzani'nin Türkiye'deki Kürt sorununun çözümünde stratejik bir role sahip olduğunu vurgulama ihtiyacı nereden kaynaklanıyor? Barzani'nin ilk elden akla gelen üç sıkıntısını sıralayalım: KDP Güney Kürdistan seçimlerinde %38 oy alarak bir önceki seçimlere göre oylarını artırmasına karşın hükümet ortağı olan KYB ciddi bir oy kaybına uğrayarak oyların ancak %18'ini alabildi. KYB'den ayrılan Ferda Goran ikinci parti haline geldi. KYB'deki çözülmenin Koç süreceği, Celal Talabani'nin ferdakoc@ eşi ve vekili Hero'nun sehotmail.com çimler sonrasında KYB'den istifa etmesiyle belirginleşti. KDP-KYB'nin mecliste çoğunluğu oluşturmalarına karşın yeni hükümet uzun süredir kurulamadı. KDP-KYB ittifakının sürdürülebilirliğinin sorgulanmasına neden olan bu tablo, KDP'yi yeni bir koalisyon arayışına yöneltti. KDP, KYB'nin yanına Goran'ı da eklemeye çalışıyor. Bu durum, KDP'nin Güney Kürdistan'da "ulusal birliğin merkez partisi" olma ve bu konumu vasıtasıyla Ortadoğu'daki Kürt sorununda Kürtlerin siyasi temsilciliği sıfatını sürdürebilmesini zora soktu. İkinci olarak Rojava'da oluşan PYD önderliğindeki yeni özerk Kürt yönetimi, Selefi çetelerini net bir şekilde yenilgiye uğratarak, Rojava'da demokratik bir siyasi yapılanmanın inşasında ciddi bir mesafe katederek ve Rusya ile İran'ın neredeyse açık siyasi desteğini kazanarak, hem ulusal hem de uluslararası düzeyde siyasi meşruiyetini pekiştirdi. Irak tarafını Maliki hükümetinin kontrol ettiği Til Koçer kapısının YPG tarafından ele geçirilmesiyle birlikte, Batı Kürdistan ile Irak arasındaki gümrük geçişlerindeki KDP tekeli de kırıldı. Böylece Ortadoğu'da ikinci bir "meşru Kürt yönetimi" doğmuş oldu ve KDP bu düzlemdeki temsil tekelini yitirdi. Üçüncü olarak, içerde iktidar temeli zayıflayan, dışarda temsil tekelini yitiren KDP, gelişen Ortadoğu sürecinin zorunlu hale getirdiği Kürt Ulusal Konferansı'nın hazırlık sürecinde kaçınılmaz bir biçimde konum kaybetmeye başladı. Ortadoğu'daki Kürt siyasallaşması süreci Kürt ulusal varlığının bütününe yayıldıkça, bu sürecin tarih öncesini temsil eden KDP, KYB gibi aktörlerin geri plana düşeceği, Kuzey, Batı ve Doğu Kürdistan'daki Kürt siyasi güçlerinin, PKK, PYD ve hatta PJAK'ın baskın hale geleceği aşikar. Barzani'nin Ulusal Konferans çalışmalarında PKK'nin önerdiği "eşbaşkanlık veya rotasyon" yöntemine ve siyasi tabanı referans alan bir delegasyon dağılımına karşı kendi başkanlığında ve Güney Kürdistan merkezli delegasyon dağılımında diretmesi her geçen gün temelini biraz daha yitiriyor. Ortadoğu'daki Kürt siyasallaşması sürecinin merkezi siyasal temsil düzeyinde de Kuzey Kürdistan'a kayıyor. Kısacası, Kürdistan'dan baktığımızda, Barzani'nin Erdoğan'la birlikte Diyarbakır'da sahne almasının siyasi arka planında "Erdoğan'a destek"ten çok, Türkiye'deki Kürt sorununda devrede olduğunu gösterir bir biçimde Erdoğan'la fotoğraf vererek Ortadoğu'daki Kürt siyasi sürecinde vazgeçilmez bir stratejik konumda olduğunu gösterme çabası var. Barzani Kuzey'deki Kürt siyasi sürecine Erdoğan üzerinden "ortak" olmaya girişebilir mi, girişir ise başarılı olabilir mi sorularını yanıtlamak için henüz erken. Ama bu yoldan daha önce geçmeye çalışan Şerafettin Elçi'nin BDP milletvekili olarak öldüğünü, Kemal Burkayın ise "ölmeden mezara girdiğini" hatırlamakta yarar var. Erdoğan'ın Barzani'nin davetine neden "atladığı" ise bu yazıya sığmayacak bir başka konu. Ancak Erdoğan'ın "haceti"nin pek şiddetli olduğu, iki yıldır Diyarbakır'ı toza, dumana ve trafik kaosuna boğan Silvan-Urfa yolu yapımını, kesenin ağzını açıp, karayollarını ve müteahhitlerini terörize ederek bir haftada bitirtmesinden ve Diyarbakır'a, 12 yıl boyunca kapısından geçmediği Belediye'nin kapısından geçerek girmeyi kabullenmesinden anlaşılabilir. Kısacası Diyarbakır Buluşması'nın, özünde bir "mağdurlar dayanışması" olduğunu söyleyebiliriz. Ama bu kez "mağdur" ile "gaddar" yer değiştirmiş görünüyor. "Mağdur" Barzani ve Erdoğan, "gaddar" ise PYD, PKK ve Kürt siyasi sürecinde her geçen gün ağırlığı artan yoksul Kürt halkı.

B

BDP ve Rojava’ya karfl› AKP-Barzani ortakl›¤› ULAfi KORKUT

T

ayyip Erdoğan yanına İbrahim Tatlıses’i alıp Şivan Perwer ve Mesut Barzani ile Diyarbakır’a gitti. İki gün sonra “af yok, nereden çıkarıyorsunuz” diye kendi kendini yalanlasa da “Dağdaki gençler inecek, cezaevleri boşalacak” dedi, çözüm sürecinin devam ettiğini söyledi. Türkiye Kürtlerinin siyasi temsilcilerini muhatap almak yerine KDP’yi yanına alarak “süreci” sürdürmeye karar verdiğini ilan etti. Rojava ve Türkiye Kürtlerinin güvenini yitiren Barzani’den birlik ve destek sözü aldı. Görüşmede Rojava konusu “çözüm sürecinden” daha çok yer aldı. BDP, Erdoğan’ın ziyaretini seçim hamlesi olarak değerlendirerek Kürt halkının bu hamlelere inanmayacağını açıkladı ve Barzani’yi AKP’ye alet olmakla eleştirdi. Tayyip Erdoğan’ın 400 çiftin düğünü ve Şivan-İbo konseri sayesinde kitle toplayabildiği, medyayı arkasına alarak “tarihi gün” söylemleri ile parlattığı miting, BDP’nin çağrısının da etkisiyle Diyarbakır halkı tarafından BDP etkinliklerine kıyasla sınırlı bir ilgi gördü.

BARZAN‹ ‹LE ANLAfiMA K‹ME KARfiI? Barzani ile Erdoğan arasında yapılan görüşmede dört başlıkta anlaştıkları haberleri basına yan-

Erdo¤an Barzani’den destek sözünü ald›, ancak anlaflmadaki en kritik madde, Rojava’da kurulan özyönetime KDP’nin izin vermeyece¤i maddesi

sıdı. Bu anlaşmaya göre: Barzani, çözüm sürecine destek vermeye devam edecek. Suriye’nin kuzeyinde (Rojava) PYD’nin kurmak istediği fiili yönetime Kuzey Irak Kürt Yönetimi müsaade etmeyecek. Kürt petrolünü Türkiye

üzerinden dünyaya pazarlayacak boru hattından petrol en geç 11,5 ay içinde akmaya başlayacak. Habur Sınır Kapısı’na paralel iki sınır kapısı 1 ay içinde açılacak. Erdoğan Barzani’den destek sözünü aldı, ancak anlaşmadaki

en kritik madde, Rojava’da kurulan özyönetime KDP’nin izin vermeyeceği maddesi. Barzani’nin hangi sıfatla ve hangi yöntemlerle bunu engelleyeceğini ise zaman gösterecek. Barzani görüşmeden sonra, “PYD, ya Şam’ı ya bizi tercih eder” şeklinde tehditvari açıklamalar yaptı. KDP daha da ileri giderek “ha Müslim ha Esad, bizim için ikiside aynıdır” açıklaması yaptı. Barzani ve AKP’nin asıl hedefinin Rojava’daki kendi deyimleriyle de facto yönetimi tasfiye etmek olduğu netleşti.

GERÇEK MUHATABI YOK SAYMA ÇABASI Osman Baydemir’in Barzani ile görüşmede Öcalan vurgusuna karşı Erdoğan’a selam çakan Barzani “çözüm sürecine” desteğinin adresini gösterdi. Erdoğan bir yandan Kürdistan’ı diğer yandan BDP’li Büyükşehir Belediyesini tanırken “tek parti yönetimine izin vermeyeceğiz” diyerek BDP’yi ve Kürt siyasal hareketini tehdit etmeyi ihmal etmedi. AKP, HÜDA-PAR ile yeniden sahne alan Hizbullah’ın yanında Barzani’yi, bir Türkiye KDP’si de oluşturarak “sürece” dahil ederek aktörleri çoğaltma çabasında. BDP ARTIK BU HAMLELERE ‹NANMIYOR BDP, başta eş başkanları olmak üzere etkin siyasi figürleriyle Diyarbakır’da yoktu, Diyarbakır vekillerinden sadece Altan Tan ve Leyla Zana, onların dışında da Ahmet Türk ve Esat Canan karşılamada yer aldı. Osman Baydemir düğünmiting etkinliğine katılmadı. Batı Kürdistan Demokratik Toplum Hareket i (TEV-DEM) Barzani’ye Rojava halkından özür dileme çağrısı yaptı. Bir yandan da Kürt illerinde sokaklar hareketlenmeye başladı. Erdoğan’ın “Qamişlo’nun acısını” anladığını belirten sözlerinden hemen sonra Qamişlo sınırında polis, üç sivil Rojavalıyı öldürdü. Şırnak’ta PKK’lilerin iş makinelerini yakması, ardından diğer birkaç kentte yapılan protesto gösterileri, KCK’nin “yasal zemin oluşturulmadan görüşmeler sürdürülemez” açıklaması “sürecin” sorunsuz ilerlemediğini, daha hareketli bir döneme girebileceğimizi işaret ediyor.

“O⁄LUMUN KAT‹L‹ TAYY‹P ERDO⁄AN” Erdo¤an'›n Diyarbak›r Büyükflehir Belediyesi'ni ziyareti s›ras›nda belediye binas› önüne gelen, Medeni Y›ld›r›m'›n annesi Fehriye Y›ld›r›m, s›rt›nda o¤lunun posteriyle katillerin a盤a ç›kar›lmas›n› istedi. Anne Y›ld›r›m, “O¤lumun katili Tayyip Erdo¤an” diyerek tepkisini dile getirdi.

CHP, sağdan hizaya! ÇA⁄LAR ÖZB‹LG‹N

A

BD düşünce kuruluşlarında ve basınında AKP'ye eleştirilerin ve alternatif arayışlarının dile getirilmesi ile paralel olarak, CHP-ABD ilişkilerinde de dikkat çekici bir hareketlenme başladı. ABD’nin AKP’den vazgeçtiği ya da “güvenilmez” bulduğu, CHP’ye iktidar vaat ettiği yok. Ama CHP’de bu durumu fırsata çevirebileceğini düşünen “uyanıklar” var. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu kasım sonunda bir ABD gezisini programına alırken, CHP Genel Başkan Yardımcısı Erdoğan Toprak ziyaret ön-

cesi ısınma turları için ABD'nin yolunu tuttu. Toprak, ABD'li "karar vericiler"den AKP'nin insan hakları ve özgürlükler, istikrar, Suriye'de El Kaide'ye destek, Mısır darbesine aşırı tepki, Çin füzesi konularında iyi bir sınav veremediği görüşlerini aldı. Toprak, ABD'li isimlere CHP'nin iktidar olması halinde iç ve dış politikada hangi adımları atacağını anlattı.

SARIGÜL G‹B‹ CHP CHP’de bir yandan da sermayenin tercihlerine uyum gösterme çabası dikkat çekiyor. Geleneksel sermaye kesimleri, medya aracını kullanarak CHP'yi muhafazakar kitlelerin

gerici duyarlılıklarıyla uzlaştırma çalışmalarını hızlandırdı. AKP'li milletvekillerinin TBMM'ye türbanla girmesi konusunda CHP'yi temkinli davranmaya iten ana akım medya, gündeminin ilk sırasına ise CHPMustafa Sarıgül ilişkisini yerleştirdi. 2005 yılında rüşvet suçlamasıyla CHP'den ihraç edilen Sarıgül, birkaç gün içerisinde önce partiye döndü, kimliğini teslim aldığı mitingde ise "İstanbul'un anahtarını getireceğim" diyerek Büyükşehir Belediye Başkan Adaylığı'nı açıkladı. Sarıgül'ün sözleri manşetlere taşınırken, bir diğer aday adayı Gürsel Tekin'in İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adaylığı sayfa altla-

rında veya satır aralarında geçti.

GÜLEN'E GÖZ KIRPMAK AKP-Gülen Cemaati geriliminin su yüzüne çıktığı "dershanelerin kapatılması" tartışmasında CHP'nin tavrı "sağa kayma" politikasının bir diğer göstergesi oldu. Kemal Kılıçdaroğlu "ilgili kişilerin oturup tartışmasını" önererek üstü kapalı mesaj göndermeye gayret etti. Bir haftalık zaman dilimi içerisinde CHP Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve CHP Manavgat İlçe Başkanı Ahmet Öztürk Zaman'a, CHP Bolu Milletvekili Tanju Özcan Bugün'e, CHP Edirne Milletvekili Recep Gürkan Cihan Haber Ajansı'na, Gülen Cemaati'nin dershane ve eğitim alanlarındaki yatırımlarının önemine işaret eden demeçler verdi. Gülen Cemaati'ne en açık çek ise Zaman gazetesine konuşan Mustafa Sarıgül'den geldi. Sarıgül, "O dershanelerin büyük bölümünde, gittiğiniz zaman 'paran var mı?' diye sormuyorlar. Hayırsever kardeşlerimiz o dershanelere destek veriyorlar. O hizmet yapılıyor. Hizmetleri siyasi nedenlerden dolayı kesme mantığını doğru bulmuyorum" sözlerini sarf etti.

Baflbakan›n›n valisi Cofl'tu Tayyip Erdo¤an'›n kad›n ve erkeklerin birlikte yaflad›¤› ö¤renci evlerini denetleyeceklerini aç›klamas›n›n ard›ndan Adana Valisi Hüseyin Avni Cofl, AKP'li bakanlardan bile h›zl› davrand›. Erdo¤an'›n "Benim valim" tan›m›na denk düflen Cofl, yasal düzenleme beklemeksizin "Talimat kabul ediyorum" dedi. Adana Valisi, iflgüzarl›¤› henüz tazeyken bu defa da 10 Kas›m törenlerinde sahne ald›. "Vali istifa" sloganlar›yla protesto edilen Cofl, makam arac›ndan inerek kendisini protesto eden bir kifliyi kovalad›, "Getirin o gavat›" diyerek gözalt› emri verdi. "AKP tipi vali"nin somut örneklerinden biri Hüseyin Avni Cofl'un "Cesaretli, çal›flkan, yüre¤i memleket için atan, ülkesi için her fleyi göze alan yi¤it" diye nitelendirdi¤i Erdo¤an'a düflkünlü¤ü 90'l› y›llara dayan›yor. Erdo¤an'› ‹stanbul Büyükflehir Belediye Baflkanl›¤› döneminde denetleyen Mülkiye Baflmüfettifllerinden olan Cofl, çok say›da yolsuzluk iddias›n›n as›ls›z oldu¤una kanaat getirmifl ve durdurulamayan yükseliflini bafllatm›flt›. Bingöl'de deprem çad›rlar›n›n da¤›t›m›nda yak›nlar›n› kollayan, K›rklareli'nde emek ve meslek örgütlerine yaka silktiren, Ayd›n'da "siyasi taciz" ve oruç tutmayanlar› azarlamak ile suçlanan Cofl, yerel seçimlerde de bir AKP militan› gibi çal›flm›flt›. Hüseyin Avni Cofl, Adana'ya atanmas›n›n ard›ndan da kentsel dönüflüm projelerine destek, Kürt mahallelerine bask›, esnafa kamera zorunlulu¤u, toplumsal muhalefete cezalar, iflçi eylemlerini yasaklar› ve Adana Demirspor taraftar›na polis sald›r›s› ile s›k s›k gündeme geldi. Cofl, eski Kültür Bakan› Atilla Koç'a ise Adnan Oktar'›n kitaplar›n› halk kütüphanesine konulmas› talebini iletmiflti.


5

DÜNYA 21 Kasım 2013 / 4 Aralık 2013

Halk›n Sesi

Rojava'nın devrimine "devrim" demek evrim, öyle kolay kolay sarf edilebilecek bir kelime değil ve Rojava'da olan şey nereden bakarsanız bakın, bir devrim. Suriye'de Kürtler, ABD, AB ve Türkiye destekli cihatçı çetelerden adım adım temizledikleri topraklarda "kurucu meclis" ilan ettiler. Bölgede yaşayan bütün etnik, dini ve siyasi kesimlerin temsil edileceği kurucu meclis, Rojava devriminin artık ayakları üzerine basmaya başladığı anlamına geliyor. Kürt, Arap, Çeçen ve Hıristiyan temsilcilerden oluşan 82 kişilik geçici genel meclisin hayata geçirildiği Rojava, Afrin, Kobani ve Cizir olmak üzere üç özerk bölge olarak ayrıldı ve bu bölgelerde yaşayanlar kendi özerk meclislerini oluşturmalarının ardından genel meclise temsilciler gönderecek. Genel Meclis Kurulu'nda 13 kişilik bir dar komite kurulurken, bu komiteye Afrin ve Kobani'den ikişer, Cizir'den ise 9 temsilci seçilecek. Rojava halkının seçtiği bu temsilciler, en kısa zamanda bir genel seçim yapılmasına dönük gereken çalışmaları yürütecek. Evet bir yanda bu gelişmeler var. Diğer yanda ise Rojava'da devrime devrim diyemeyenler ve devrimi boğmak isteyenler. 16-17 Kasım'da Tayyip Erdoğan tarafından Diyarbakır’a getirilen Barzani, ayağının tozuyla mealen "Rojava'da devrim falan olmadı" diyiverdi. AKP’nin Diyarbakır şovunun ardından Erdoğan’la birlikte Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı İbrahim Kalın'ın katıldığı ikili toplantıda Türk tarafı ile Barzani dört başlıkta uzlaştı. Bu başlıklardan birisi tabii ki "RoSoner java'nın kendi kendini yönetTorlak mesine izin vermemek" oldu. Barzani, muazzam bir gay- sonertorlak retkeşlikle ve Türkiye'yle işbir- @gmail.com liği içinde Rojava'nın herhangi bir uluslararası statü kazanmasının önüne geçmeye çalışıyor. Bunun bir nedeni, "bir Kürdistan olacaksa, benim istediğim gibi olacak" inadı ki bu inat daha önce de sınırı kapatarak Rojava'daki Kürtlere insani yardımın gitmesinin engellenmesi, El Parti, Azadi ve Yekiti gibi örgütlerin Barzani'den kopmasına yol açtı. Bununla eş zamanlı olarak 9-11 Kasım'da İstanbul'da yapılan toplantıda Kürt Ulusal Konseyi'nin Suriye Ulusal Koalisyonu içinde 8 kişiyle temsil edilmesi ve Cenevre-2 Konferansı'na SUK çatısı altında katılması karara bağlandı. Rojava'da devrimi yapan PYD ise Cenevre’ye Erbil Anlaşması temelinde kurulan ve Batı Kürdistan (Rojava) Halk Meclisi ile Kürt Ulusal Konseyi'nden 5'er temsilciden oluşan Kürt Yüksek Konseyi ile katılmak istiyor. Nihayet Barzani yönetimi ve AKP, Rojava'da cihatçı çetelerin köyleri teker teker söküp alarak kendi göbeğini kendisi kesen devrimden; daha da önemlisi bu devrimin sosyalist referanslı değerlerinden hazetmiyor. PYD'nın Barzani'nin kapattığı sınır kapısının yarattığı tecridi, stratejik konumu kritik olan Til Koçer'i geri alarak kırması ise Barzani’nin temel aktörü olduğu ABD müttefikliği ve petrol zenginliği etrafında şekillenecek "kapitalist bir Kürdistan" fikrinin düşünsel hegemonyasını yerle bir ediyor.

D

Üniversiteli eylemleri Avrupa’yı sarsıyor Avrupa Birli¤i ülkelerinin küresel ekonomik krizi gerekçe göstererek e¤itim bütçelerinden kesintiye gitmelerine karfl› ‹talya, Bulgaristan, Yunanistan ve İTALYA: "EĞİTİMDE BÜTÇE KESİNTİLERİNE SON!" İtalya'da öğrencilerin 10 Kasım'dan başlayarak sürdürdüğü sokak protestolarında hükümetin 2014 yılı bütçesinde eğitimden yaptığı kesintilerin geri alınması talebi vardı. Roma, Milano, Torino ve Palermo'da sokağa çıkan öğrencilere polis saldırdı öğrenciler polise havai fişekler ve taşlarla karşılık verdi. Çıkan çatışmalarda çok sayıda öğrenci yaralanırken, Torino ve Palermo'da onlarca öğrenci gözaltına alındı. BULGARISTAN: ÖĞRENCİLER MECLİSE YÜRÜDÜ, ÜNİVERSİTELER İŞGAL ALTINDA Bulgaristan'da eylül ayından bu yana sokaklarda olan ve 7 üniversiteyi işgal altında tutan üniversiteliler, başkent Sofya'da Parlamentoya yürüdü. Polisin gaz bombalarıyla saldırdığı öğrenciler geri adım atmayınca

‹sveç'te ö¤renciler soka¤a ç›kt›. E¤itimde özellefltirmeleri, iflten ç›karma ve e¤itim bütçesinde yap›lan kesintileri protesto eden ö¤renciler haftalard›r

şiddetli çatışmalar yaşandı. Bulgaristan'da öğrenciler, yolsuzluğa batmış hükümetin istifasını istiyor ve ülke çapında 150. gününü dolduran hükümet karşıtı protestolarda en önde yer alıyorlar. Öğrencilerin işgal ettiği üniversiteler dışındaki 15 üniversitede de oturma eylemleri yapılıyor ve forumlar düzenleniyor. YUNANISTAN: ÜNİVERSİTE GREVDE 2013’ü grevler ve çatışmalarla geçiren Yunanistan'da üniversite personelinin grevi Atina Üniversitesi ve Atina Teknik Üniversitesi'nde sürüyor. Öğrencilerin işgalle destek verdiği grev nedeniyle iki üniversitede 10 haftadır ders yapılmıyor. Hükümetin "eğitim reformu" adı altında okulları

ORTADOĞU GÜNDEMİ SUR‹YE: Emperyalistlerin deste¤ine dayanan Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Koalisyonu ‹stanbul’da topland›. 12 Kas›m’da Ahmet Tuma baflkanl›¤›ndaki geçici hükümeti onaylad›. Daha önce Esad gitmezse Cenevre-2 Konferans›na kat›lmayaca¤›n› ilan eden Koalisyon, Esad’›n ülkenin gelece¤inde rolü olmamas›, geçifl hükümetine tam yetki devri, tutuklular›n b›rak›lmas› ve kuflatma alt›ndaki yerlere yard›m ulaflt›r›lmas› flart›yla konfernasa kat›lma karar› ald›. Özgür Suriye Ordusu ise Cenevre-2 için iki flart kofltu: Esad yönetiminin yerini alacak geçifl hükümeti tam yetkili olmal› ve Suriye’deki cinayetlerin failleri yarg›lanmal›. Suriye rejimi ise fiam’da kullan›lan kimyasal›n Türkiye’den gitti¤i ve Türkiye’nin teröre destek verdi¤i iddias› ile soruflturma aç›lmas› için Birleflmifl Milletler’e baflvurdu. ‹RAN: Kas›m›n ilk haftas›nda ‹ran ile BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyeleri ve Almanya’dan oluflan 5+1 grubu aras›nda Cenevre’de 3 gün süren nükleer müzakereler nihai sonuca ulaflmadan sona erdi. Müzakerelerin ‹ran’a yapt›r›mlar›n hafifletilmesi karfl›l›¤›nda nükleer programa dair güvenceler almas› yoluyla ilerlemesi bekleniyor. ABD D›fliflleri Bakan› John Kerry’nin “Cenevre uzlaflmas›ndan cayan Tahran” dedi¤i gün Tahran bir ad›m atarak Uluslararas› Atom Enerjisi Kurumu ile bir iflbirli¤i anlaflmas› imzalad›. ‹srail’in ‹ran’la ABD iliflkilerinde “diyalog” sürecinin bafllamas›na yönelik tepkileri fliddetlenince Kerry bir aç›klama yaparak “Bizim giriflimimiz ‹srail’i daha etkin bir biçimde koruyacak” dedi. MISIR: Bölgede geleneksel iflbirlikçileri ile iliflkileri onarma ziyaretlerini sürdüren ABD D›fliflleri Bakan› Kerry, Birleflik Arap Emirlikleri’nde (BAE) yapt›¤› aç›klamayla M›s›r'da, demokratik bir hükümetin kurulmas›n›n, bölgenin tamam›n› ilgilendiren önemli bir konu oldu¤unu ifade ederek, BAE ve Suudi Arabistan ile M›s›r'a ekonomik desteklerini sürdüreceklerini belirtti. M›s›r’da bir di¤er geliflme de ‹hvan’›n oluflturdu¤u Darbeyi Ret ve Meflruiyete Destek ‹çin Ulusal ‹ttifak’›n rejimle Mursi’nin koltu¤una geri oturmas› flart›ndan vazgeçen bir diyalog giriflimi bafllatmas› oldu. IRAK: Irak Kürdistan yönetimi ile yapt›¤› petrol boru hatlar› pazarl›klar› nedeniyle Irak Merkezi Yönetimi ile iliflkileri gerilen Türkiye ABD’nin uyar›lar› ile toparlama hamleleri yap›yor. Kas›m’›n ikinci haftas›nda Davuto¤lu’nun Maliki ile görüflmesi ard›ndan Enerji Bakan› Y›ld›z bir aç›klama yaparak Irak petrollerinin dünya pazarlar›na aktar›lmas›yla ilgili Türkiye olarak bir sistem önerisi yapt›klar›n› söyledi. Buna göre petrol paras› Türkiye'deki bankalarda bloke edilecek, Irak hükümetinin ve Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi'nin kendi hisseleri oran›nda hesaplaflt›r›lacak ve buradaki banka dekontlara merkezi Irak hükümeti taraf›ndan da görülecek. Petrolün miktar›n›n ölçülmesi için Irak'taki taraflar›n, uluslararas› gözlemcilerin ve Türkiye'deki yetkililerden oluflacak bir yap› bunun denetimini yapacak.

sokakta. ‹flsizlik ve bar›nma sorunlar› da militan eylemler, iflgaller yapan üniversitelilerin temel gündemlerinden ikisi.

özelleştirmeye çalışmasına, öğretmenlerin çalışma saatlerinin artırılmasına ve eğitime ayrılan bütçenin azalmasına tepki gösteren öğrencilerin eylemleri sürüyor. Yunanistan’da faşist cuntaya karşı Politeknik öğrencilerinin başlattığı başkaldırının 40. yılını da on binlerce kişiyle sokağa çıkarak andı. Syntagma Meydanı’nda toplanan öğrenciler “Faşizm, bir daha asla!” ve “IMF, AB defol!” sloganları eşliğinde ABD Büyükelçiliği’nin önünde Nazi bayrağı yaktı. İSPANYA: BEŞ ÖĞRENCİ AÇLIK GREVİNDE Hükümetin eğitimden kestiği paraları "bankaları kurtarma yasası" hazırlayarak büyük sermayeye ve bürokrasi-

ye yedirdiğini öne süren 5 öğrenci, Madrid'de süresiz açlık grevinde. Jorge, Alex, Gisela, Alex ve Frank adlı öğrenciler yalnızca şekerli sıvı tüketiyorlar ve hükümetin istifa etmesini istiyorlar. İSVEÇ: "ÜNİVERSİTELERİN ÖZELLEŞTİRİLMESİNE HAYIR!" Kamusal eğitimin en gelişkin olduğu ülkelerden İsveç'te yüksek eğitimin özelleştirilmesine dönük yasal düzenlemelere gidilmesi, üniversite öğrencilerini sokağa döktü. İsveç hükümetinin, üniversitelerin özel sermaye tarafından finanse edilmesi yoluyla özelleştirmenin önünü açmaya çalışmasına karşı öğrenciler 14 Kasım'da Lund, Göteborg, Uppsala ve Stokholm kentlerinde düzenlediği yürüyüşlerde üniversitelerin işgal edilmesi çağrısı yaptı.

Komünler ulusal konferansta V

enezüella’da Hugo Chavez döneminde mahallelerde ve köylerde örgütlenmeye başlayan komünal kon-

seylerin oluşturduğu Komünler, 16-17 Kasım tarihlerinde başkent Caracas’ta ilk ulusal konferanslarını yaptı.

Konferans, bu yılın ağustos-eylül ayları arasında toplanan beş bölgesel komün konferansından sonra bir ileri adım ol-

ma özelliği taşıyor. Konferansta Komünlerin yeni dönemde ülke çapında bir üretim/tüketim ağı oluşturacak şekilde örgütlenmesi karara bağlandı. Ayrıca “Sokak hükümeti”ni kurmak üzere Komünlerin birer idari birim olarak yeniden yapılandırılması kararlaştırıldı. KOMÜNAL KONSEYLER VE KOMÜNLER Komünal konseyler, her mahallenin ve köyün

özyönetim mekanizmaları olarak 2005 yılında Chavez'in çağrısıyla kurulmaya başladı. 2006'da anayasal olarak tanındı. Kentlerde 150-400 , kırsal bölgelerde en az 20 ve yerli bölgelerinde en az 10 aileden oluşan özyönetim birimleri olarak faaliyet gösteren komünal konseylerin bir araya gelmesiyle örgütlenen Komünleri, yeni devlet başkanı Nikolas Maduro “Komünal devletin idari birimleri” olarak tarif ediyor.

Bangladeş’te işçiler kazandı: Asgari ücrete yüzde 77 zam

Kamboçya'da polis tekstil işçilerine ateş açtı 1 ölü

Bangladeş’te on binlerce tekstil işçisi grevler ve çatışmalı direnişler sonucu asgari ücrete yüzde 77 zam aldı. Asgari ücret aylık 38 dolardan 68 dolara yükseldi; buna rağmen Bangladeş halen asgari ücretin en düşük olduğu ülke. Bangladeşli tekstil işçilerinin zaferi Hindistan, Çin, Kamboçya ve Laos’ta işten çıkarma ve sürgünlerle tehdit edilen milyonlarca tekstil işçisinin sermayedarlara karşı da elini güçlendirdi.

Kamboçya’da daha iyi çalışma koşulları ve insanca ücret için bu yılın ağustos ayından bu yana grevde olan SL Garment Processing şirketi çalışanı 1000’den fazla tekstil işçisi, çalışma koşullarının iyileştirilmesi talebiyle başkent Punon Pen'de Kamboçya Başbakanı Hun Sen’in evinin önüne yürümek istedi. Polisin gerçek mermilerle müdahalesi sonrasında çıkan çatışmada bir polis aracı ve çevredeki araçlar barikat kurmak üzere ateşe verildi. Bir kadının öldüğü saldırıda 3’ü ağır olmak üzere 8 işçi yaralandı, 37 işçi gözaltına alındı.

Rojava'nın asıl gücü Rojava devriminden bahsederken, uluslararası pazarlıkların ve ayak oyunlarının arasında öne çıkarılması gereken asıl tılsımı ise "Halkın öz gücüne güvenmek” oluşturuyor. Bütün aktörlerin sırtını farklı uluslararası güçlere yasladığı ve kapalı kapılar ardında kirli pazarlıklara bulaştığı Suriye'de, PYD halkın özgücüne yaslanarak hareket etmenin sonuçlarını yaşıyor. Rojava deneyimini tarihteki pek çok kurucu meclis deneyiminden ayıran da bu. Yani bugün yaşananlar halkın özgücüne güvenle, halkın çıkarlarına dayanarak silahlı gücünden karar alma mekanizmalarına kadar "halk demokrasisi" hedefi çerçevesinde bir özgürleştirici savaş yürütülebilmesinin sonucu. Orta Doğu'daki sayısız örgütlenmeden Rojava'nın kurucu meclis deneyimini farklı kılan, 2012 yılının temmuz ayında söz, yetki, karar ve iktidarı doğrudan halka veren atılımın üzerine inşa edilmiş olması. Kadınların, diğer etnik ve dini kökenli yurttaşların katılımı zemininde yürütülen bir özgürleştirici iç savaştan doğan bu devrimci kurucu meclis, özyönetim deneyimleriyle kendisini halkın özörgütlülüğü üzerinden tarif eden bir yapı kurmaya çalışıyor. Rojava'daki halkları cihatçıların kan banyosundan kurtaran da bu. Rojava devriminin geleceğini ne Barzani'nin ayak oyunları ne de Şivan Perwer'in Tayyip Erdoğan ve İbo'yla kolkola girerek söylediği türküler PYD'li halk savaşçılarının "halkçı ve devrimci" iradesi belirleyecek.

Kolombiya'da sendikacı cinayeti Kolombiya'da Nestle fabrikası işçisi ve sendika aktivisti Oscar Lopez arkadaşlarıyla otururken bir kontrgerillacı tarafından katledildi. Lopez'in sendikası Sinaltrainal ile Nestle şirketi arasında üç yıldan bu yana uzlaşmazlık yaşanıyordu ve Lopez bu üç yılda öldürülen 15’inci sendikalı Nestle işçisi oldu. 2013 yılında 400'den fazla sendikacı ölüm tehdidi aldı, 20 sendikacı ise kontgerilla tarafından katledildi. Son 20 yılda ise katledilen sendikalı işçi sayısı 2.600'e yakın. Bu cinayetlerin birkaç tanesi hariç hiçbirinde fail bulunamadı ve hiç kimse ceza almadı.


KENT ÇEVRE

6

21 Kas›m 2013 / 4 Aral›k 2013

Halk›n Sesi

M Ü C A D E L E M A H A L L E N ‹ N B O S TA N I N D A , Y O LU N D A , O T O B Ü S Ü N D E

Siyasetin ‘gündelik’ hali E S rdoğan “sandık namustur” deyip, sandığa çağırdıkça insanlar sokağa çıkıyor. Halk AKP’nin yağma politikalarına karşı ne seçimleri bekliyor ne de sadece onun hukukunda dolaşıyor

eçimlerini sadece sandıkta değil mahallenin bostanında, yolunda, otobüs durağında haykırıyor. “Basit” ama yaşamsal. “Gündelik” ama politik. Karar alma, uygulama hakkım var diyor

‹stanbul’da Üsküdar-Sultanbeyli aras›ndaki 11ÜS hat numaral› otobüsün içi...

ÖZEN TAÇYILDIZ

Y

erel seçimler yaklaşıyor. Herkesin aklında Haziran İsyanı’nın sandığa nasıl yansıyacağı var. İsyan, kentin kamusal bir alanına iktidarın saldırısıyla başladığına, bu saldırı beş benzemezi bir araya getirdiğine ve de AKP’yi sarstığına göre, sandığa da bir biçimde yansıyacak. Bunu hatırda tutalım elbette. Ama en basit haliyle, yaşadığımız kente ilişkin yapacağımız “seçim”, sadece sandıktan mı ibaret? Yaşadığımız mahallenin, kentin bizim elimizle, talebimizle şekillenmesi sadece oy vererek mi olacak? Öyle olsa, kitleler sokağa akarken Topçu Kışlası’nı seçimlerde vaat edip onay aldığını söyleyen Erdoğan böyle çaresiz, söyledikleri de yersiz kalmazdı. Öyle değil ki, bugün memleketin bir yerlerinde, oy verdikten sonra evlerine dönmeyenler var hala. Hele de Gezi’den sonra, direniş mahallelerde yaygınlaştıkça… Erdoğan “sandık namustur” dedikçe, AKP, sandığa çağırdıkça onlar sokağa çıkıyorlar. Bir arada ördükleri taleplerini, mücadeleyle duyuruyorlar. AKP’nin yaslandığı neoliberal yağmanın alanlarından yükselen bu seslere kulak verelim… KUZGUNCUK’TA “MENFAAT”‹ OLANLAR İstanbul Kuzguncuklular, Bo-

ğaz’ın ender yeşil alanlarından 700 yıllık bostanlarını korumak için mücadelelerinden hiç vazgeçmedi. İlk kez 1992’de özel hastane yapılmak üzere bostanın etrafı telle çevrilip, inşaat malzemeleri taşınmaya başlayınca telleri keserek, asılan panoları indirip vincin çalışma mekanizmasını bozarak, briketlere asit dökerek başlayan mücadele, yıllarca devam etti. Boğaz’da yeşil alan durduğu gibi durmaz. Son olarak özel okul yapmak için imara açılmak istendi. Topçu Kışlası’na da onay veren Koruma Yüksek Kurulu projeyi onaylayınca, duruma itiraz eden Kuzguncuklular Derneği’nin açtığı dava reddedildi. Mahkeme, “derneğin bir menfaatinin olmadığı”na karar verdi. Sandıktan sonra buyur edildiğimiz hukukun durumu, devlet aklı bu! Bizzat orada yaşayanların bu alandan “menfaati” yoksa kimin var? Halkın “menfaati”, bir araya gelebildiği, nefes alabildiği ve depremde toplanabileceği yegane bir alanı korumakta mı yoksa bu alanın özel okul olmasında mı? “Bostanın bulunduğu alanın mimari yapıya uygun olmadığı”na karar veren Şehircilik Bakanlığı Tabiatı Koruma Komisyonu, bu kararı mahkeme reddetse de, bizzat derneğe iletti. Kuzguncuklular taraf olduklarını, “kamusal menfaatleri” olduğunu sokakta da hukukta da ispatladı, kent mücadelesi hafızasına önemli bir not düştü.

TMMOB’u susturamadı 12 Eylül’e sarıldı TMMOB’ye ba¤l› Orman Mühendisleri Odas›’n›n idari ve mali denetimi, 7 Kas›m’da yay›mlanan Bakanlar Kurulu karar›yla Orman ve Su ‹flleri Bakanl›¤›’na devredildi. Çevre ve fiehircilik Bakanl›¤› ise 11 meslek odas›n›n idari ve mali denetim yetkisinin kendisine ba¤lanmas› için kararname ç›kartt›. Kararnamenin Bakanlar Kurulu taraf›ndan kabul edilmesi halinde TMMOB’ye ba¤l› 24 odan›n 12’si AKP denetimine geçmifl olacak. AKP, kentlere ve do¤aya karfl› talan politikalar›n› sürdürürken bu sald›r›lara direnen TMMOB’yi bask› alt›na almak

için bu defa da 12 Eylül yasalar›na sar›ld›. 1983’te yap›lan bir kanun hükmünde kararname düzenlemesini bulup bugüne dek hiç kullan›lmayan bu maddeyi uygulamaya karar verdi. TMMOB ‹stanbul ‹l Koordinasyon Kurulu, 14 Kas›m’da bir bas›n aç›klamas› yaparak susturulamayacaklar›n› ilan etti. “Bilimi ve tekni¤i sermayenin ve AKP’nin rant çevrelerinin de¤il halk›m›z›n hizmetine sunmakta kararl›y›z” diyen TMMOB üyeleri bask›ya, mesleki dayan›flma iliflkisi gelifltirerek, mücadele ruhunu diri tutarak ve kararl›l›klar›n› sergileyerek direneceklerini belirtti.

İstanbul’un önemli bir sorunu betonlaşmaysa bir diğeri de ulaşım. Öyle ki, AKP’nin İstanbul’daki seçim propagandasının temelinde ulaşım var. Peki durum ne? “11ÜS SARIGAZ‹ SANA KÜS” 11ÜS Sultanbeyli-Üsküdar hattı, birkaç ilçeden geçen bir hat. Çekmeköy ve Sarıgazi’ye giden en kısa hat olduğu için yoğun bir biçimde kullanılıyor. İETT’ye göre “normal şartlarda” sefer süresi 1,5 saat. İlk durak Üsküdar’da, kapalı, nizami bir durak dahi olmadan ayakta dakikalarca, doluluktan şoförlerin durmadan geçtiği Altunizade’de ise saatlerce bekleyebilirsiniz. Otobüste ise balık istifi yolculuk etmek zorundasınız. Öyle ki, “oturunca ne hissediyorsunuz” sorusunun sorulabildiği ve de bu sorunun makul karşılandığı bir hat. Meseleyi böyle basitçe anlatan bu bilgiye nasıl ulaşıyoruz? Ulaşım sorununa karşı mücadeleye başlayan Sarıgazi Halkevi Ulaşım Hakkı Meclisi’nin “11ÜS Sarıgazi sana küs” kampanyasındaki röportajları ile. İş çıkış saatlerinde duraklarda, yolculuk esnasında da otobüste röportaj yaptılar, nasıl bir ulaşım istediklerini “İş saatlerine göre sefer”, “11ÜS’te akrabalığa son”, “Ulaşılabilir 11ÜS” kağıtlara yazarak otobüse yapıştırdılar: “Uzun zamandır insanlıktan uzak, balık istifi yolculuk yapan, 11 ÜS otobüs hattında çekmediği çile kal-

Ankara Mamak’taki Tepe Dura¤›’nda Halkevciler trafik denetimi yapt› mayan halk” için kurdukları “11ÜS Sarıgazi sana küs” sosyal paylaşım sayfasıyla yakın zamanda başlayacakları eylemlerinin duyurularını yapacak. Sarıgazi’de bunlar olurken İBB Başkanı Kadir Topbaş, ulaşım filosuna 100 yeni otobüs eklediğini ilan etti. Bunu son derece önemli bir olay olarak duyururken bir de müjde veriyordu: “Artık İstanbullu, uzun zaman harcadığı ulaşımdaki İETT otobüslerinde internete bağlanabilecek.” Kim bilir bu 100 otobüsten biri 11ÜS’e verilirse sayfaya bizzat olay yerinden bağlanabilirler. MAHALLEL‹N‹N YER‹NDE DENET‹M‹ AKP’nin İstanbul gibi yıllardır yerel yönetimde olduğu bir diğer

yer de Ankara. Gökçek’in Ankara’sı. En temel kentsel hizmetlere erişim için sokaklara çıkılıyor. 100. Yıl Mahallesi halkı, otoyol inşaatı yüzünden kesilen suları için bornozlarla, Batıkent Uğur Mumcu Mahallesi Halk Meclisi de mahallelerinden geçmesi planlanan yola karşı sokaklardaydı. Mamaklılarsa hayatta kalabilmek için. 19 yaşındaki Yusuf Aksun, 3 Kasım’da Mamak Tepe Durağı’nda trafik kazasında öldü. Sık yaşanan kazalara çözüm olabilecek şey basitti, trafik lambası ve refüj. Bunun kararı dahi, Büyükşehir Belediye Meclisi’nden Mamaklıların gayretiyle geçmişti. Ancak kararı uygulamakta direnen belediye yüzünden Yusuf ölünce mahalleli bu defa da kararını uygulatmak üzere

eyleme geçti. Halkevciler, yola çıktı, trafikte denetim yaptı, okul geçiş güzergahında bulunan caddede öğrencilerin güvenli geçişini sağladı. Akşam da mahalleliler yol kapatma eylemi yaptı. 8 Kasım’da Belediye Meclisi’ne giden mahalleli, yıllardır süren mücadelelerini, 10 Kasım’da yapılacak eylemi anlattı. Belediye, ertesi gün trafik lambasını da refüjü de yetiştirdi. Yerellerden yükselen bu mücadeleler “basit” örnekler mi? Basit, çünkü basitliği meşruluğundan, sadeliğinden geliyor. Siyaseti sıradanlaştırıyor. Değil, çünkü gündelik hayatı politikleştiriyor. Ne seçimleri bekliyor ne de sadece iktidarın yaptığı hukukun kıvrımları içinde dolaşıyor. Halk karar alma hakkım da uygulama hakkım da var diyor.

Kuzguncuklular 700 y›ll›k bostanlar›n› AKP grili¤ine karfl› savundu ve bostanlar›n› teslim etmedi.

5 milyon ağacı görebilecek miyiz? Toplamda Belçika büyüklüğünde ağaçlandırılmış alan, 125 şehir ormanı, onlarca milli park ve tabiat parkı… AKP’nin ağaçları nerede?

“B

iz çevreciyiz be, kimse bizimle çevrecilikte yarışamaz!” Başbakan Erdoğan’ın yeşil sevdasını deklaresinde vardığı son nokta. Son “yeşil proje”si, “5 milyon üniversite öğrencisi için 5 milyon fidan dikimi” töreninde böyle konuştu. Belçika büyüklüğünde bir alanın ağaçlandırıldığından, 125 şehir ormanı kurduklarından, milli park ve tabiat parkı sayılarını artırdıklarından bahsetti. Oysa aynı günlerde Google Earth’ün ya-

“Yeniden kurulan” V Van’da kirac›ya yer yok

an depreminin ikinci yıl dönümünde Yoğurtçu Forumu’nun çağrısıyla Kadıköy’de bir araya gelen İstanbullular, Vanlı depremzedelerle dayanışma eylemi yaptı. Boğa Heykeli’nde buluşan yüzlerce kişi “Van’da deprem sürüyor” pankartıyla yürüdü, “Öğrenci evlerini bırak

yımladığı, dünyanın orman karnesini gösteren harita böyle söylemiyor. Uydu fotoğraflarıyla oluşan haritada Türkiye, diğer bölgelerdeki kısmi kayıpların yanı sıra en fazla İstanbul ve çevresinden orman kaybetmiş görünüyor. 3. köprü için kesilen binlerce ağacı, Ankara’da Atatürk Orman Çiftliği’nde, ODTÜ Ormanı’nda kesilen binlerce ağacı biliyoruz. 2003-2011 döneminde 15 bin maden işletmesine 43,7 hektar, 17 bin “yatırımcı”ya 319

konteyner kentlere bak” yazılı dövizler taşıdı. Eyleme Van’da kaldıkları konteynır kentten çıkarılmak istenen depremzedeler de katıldı. Depremzedeler adına konuşan Konteyner Kent Sözcüsü Ali Ahi, devlet tarafından desteklenmelerinin anayasal hakları olduğunu ifade

bin hektar orman arazisinin tahsis edildiğini de. Orman Genel Müdürlüğü verilerine göre 2003-2010 arasındaki ağaçlandırma oranı, bir önceki 7 yıllık döneme göre üç kat fazla. Çünkü bu alanlarındaki rehabilitasyon çalışmaları da bu sayıya dahil ediliyor. Hatta yanmış ormanlık alanlarda başarısız olup birkaç kez dikilen fidanlar da. Bütün bunlar ortadayken, o 5 milyon ağacı görebilecek miyiz?

ederek uzun vadede kalıcı konut talepleri olduğunu ancak şimdiye kadar yaptıkları tüm görüşmelerin olumsuz sonuçlandığını söyledi. Eylemciler, konuşmaların ardından yanlarında getirdikleri battaniyeleri Van’dan gelen depremzedelere verdi. 2011’de yüzlerce kişi-

nin hayatını kaybettiği 23 Ekim ve 9 Kasım depremlerinin ardından yerleştirildikleri konteyner kentlerden çıkarılmak istenen depremzedeler, açlık grevi yapmıştı. Van’da dört konteyner kentte kalan ve hak sahibi kabul edilmeyen kiracı depremzede aileler yaklaşık üç aydır elektriksiz yaşıyor.


EĞİTİM SAĞLIK

7

21 Kas›m 2013 / 4 Aral›k 2013

Halk›n Sesi

4 yaşındaki çocuklara din eğitimi kreşi! Diyanet 4-6 yaşındaki çocuklara din eğitimi kreşleri açıyor. Milli Eğitim Bakanlığı, imam hatip liselerine ek olarak hafızlık liseleri kuruyor. AKP, Kuran kurslarını eğitim kurumlarına sokmaya çalışıyor MURAT DURAL

D

iyanet, “Okul öncesi din eğitimi” projesi ile 4-6 yaşındaki çocuklara din eğitimi kreşleri açıyor. “Kreşler” ilk olarak Adana, Rize ve İzmir’de açılan özel dersliklerle faaliyete başladı. Kuran kurslarında özel sınıflarda hizmet verecek “kreşlerin” bu yıl 10 pilot ilde açılması planlanıyor. Osmanlı’dan ilham alan ve 4 yaşından başlayarak çocukları İslam esaslarına göre “yetiştirmeyi” amaçlayan “sübyan okulları” AKP tarafından, kamu kaynaklarıyla, “din eğitim kreşleri” adı altında açılıyor. AKP çocukların bilinçlerini henüz “gözleri açılmadan”, sorgulama yaşına gelmeden biçimlendirmek istiyor. 2011 yılında AKP tarafından çıkarılan KHK ile Diyanet İşleri kanununda değişiklik yapılmış ve hafızlık, Kuran öğrenmek ve din eğitimi için yaş sınırı kaldırılmıştı. Yine aynı düzenleme ile Diyanet’in kendi ifadesi ile “ En ücra köşelerde gönüllü olarak kuran kurslarında hizmet edenler” sözleşmeli personel haline gelmiş ve maaşını devletten alır olmuştur. ÇOCUK GEL‹fi‹M‹ ‹Ç‹N ZARARLI Okul öncesi öğretmeni ve Eğitim Sen yöneticisi Barış Demirci uygulamayla ilgili Halkın Sesi’ne konuştu. Demirci “Bu yaştaki çocuklar ‘somut işlem çağı’ndalar. Yani soyut kavramları anlamlandıramazlar. ‘Allah’, ‘din’ gibi

kavramlara anlam vermeleri imkânsız. Dolayısıyla uygulama çocukların gelişimi için sağlıksız” dedi. Demirci bu projenin, oyun çağındaki çocukların dünyasına küçük yaştan dini kavramları sokarak onları itaatkâr bir şekilde yetiştirme amacı güttüğünü belirtiyor. Demirci’yi örnekler doğruluyor İzmir’de açılan kreş hakkında müftülük yetkilileri 4-6 yaş arası çocukların “İslami yaşam tarzına uygun” şekilde yetiştirildiğini söylüyorlar. OKUL ÖNCES‹ D‹N AKP yandaşı Memur-Sen’e kulak

vermek ise AKP’nin atacağı adımları görmek açısından önemli. Memur-Sen çocukların 11-12 yaşında din eğitimi almaya başlamasının “inancıyla savaşan, kendi kültürüne yozlaşan” nesiller yetişmesine neden olduğunu söylüyor. MEB eliyle 3-6 yaştan başlayarak din eğitimi verilmesini ve temel dini bilgiler okul öncesi öğretmenliği bölümü açılmasını talep ediyor. Ekim ayında Yozgat’ta düzenlenen seçmeli din dersi çalıştayında imam hatip ilkokulunun açılması ve okul öncesi din eğitiminin verilmesi önerileri Bakanlığa sunulmuştu.

HAFIZLIK E⁄‹T‹M‹ L‹SELERDE 4+4+4 sistemiyle birlikte AKP teşkilatları imam hatip liselerine öğrenci ‘örgütlemek’ için çalışmış, koşulları en iyi olan okullar imam hatiplere dönüştürülmüştü. Bu yıl, 708 olan imam hatip lisesi sayısı 850’ye, 1099 olan imam hatip ortaokulu sayısı 1367’ye çıkarıldı. İmam hatip liselerine ek olarak şimdi de hafızlık liseleri gündemde. İki pilot lise haftasonu ve ders saatleri dışında hafızlık eğitimi vererek çalışmaya başladı. İmam Hatip’ten seçilen öğrencilerin devam edeceği liselerin ülkeye yayılması planlanıyor. Hafızlık eğitimi Kuran’da yer alan 6 binin üzerinde ayetin çocuklara ezberletilmesine dayanıyor. Hafızlık eğitimi kurslar İslamcı hareket için önemli kadro yetiştirme yerlerinden biri. Geleneksel hafızlık “eğitimi”nde çocuklar sosyal ortamdan ve karma-örgün eğitimden koparılıyor. En az 2-3 yıl boyunca izole bir ortamda, yaşamları dini kurallar tarafından belirlenirken ayet ezberliyor. Bu zorlama çocuklarda birçok davranış bozukluğuna ve psilolojik soruna yol açıyor. İslamcı hareket içinde uzun süredir hafızlık eğitimine ilginin arttırılması için bu alanın düzenlenmesi ve hafızlık eğitimi alanlara gelecek garantisi verilmesi tartışmaları yapılıyor. AKP kamu eliyle “hafızlık eğitimi” hamlesi ile bir yandan harekete kadro yetiştirmenin diğer yandan ise bu kadroları kamuda istihdam etmenin önünü açıyor.

Dershaneler üzerinden iktidar içi ç›kar çat›flmalar› Dershanelerin kapatılması tartışmasıyla gündeme gelen özel okulların teşvik edilmesi eğitimin özelleşmesinin ve cemaatin köşeye sıkıştırılmasının bir aşaması Dershanelerin kapat›lmas›na iliflkin tart›flmada gözler AKP-Cemaat aras› iktidar içi kavgaya çevrildi.Gözden kaç›r›lan ise AKP’nin e¤itimde büyük bir piyasalaflt›rma hamlesine haz›rland›¤›. Cemaat yaln›z paras› olan›n yararlanabildi¤i piyasa içi bir hizmet olan dersaneleri “f›rsat eflitli¤i” sözleri ile savunurken AKP de kendi döneminde say›lar› iki kat artan dershaneleri kapatma tart›flmas›n›n etraf›nda özel okullar›n oran›n› artt›rma plan›n› yürürlü¤e koyuyor. AKP’nin e¤itimde özel okul oran›n› yüzde 3’ten yüzde 30’a ç›karmay› hedefledi¤i biliniyor. Dershane sahiplerine ya özel

okul kurun ya aç›k lise diye seslenen AKP 4+4+4 sistemi ile karfl› karfl›ya kald›¤› okullaflma sorununu da e¤itim alan›n› sermayeye açarak çözmeyi hedefliyor. Bülent Ar›nç yaflanan kavgan›n ard›ndan dershaneleri kapatmay› ertelediklerini aç›klad›¤› konuflmas›nda, dershanelerin 4+4+4’le beraber art›k gerekli olmaktan ç›kt›¤›n› ifade etmiflti. AKP 4+4+4 ile e¤itim sistemi içinde “eleme” sistemini derinlefltirdi. Kamusal e¤itimin niteli¤inin giderek kötüleflmesi, genel liselerin ortadan kald›r›lmas›, ö¤rencilerin meslek liselerine, imam hatiplere

ve aç›k liselere yönlendirilmesi bu elemenin üniversite s›nav›ndan çok önce bafllamas›na neden oluyor. AKP iktidar› döneminde özel okullara giden ö¤renci say›s› 223 binden 570 bine ulaflt›. 4+4+4 sistemine duyulan güvensizlik ve meslek lisesi-imam hatip zorlamas› özel okullara yönelimi tetikledi. AKP bir yandan da özel okullara Milli E¤itim’e ait okul arazilerinin tahsis ederek, vergilerde kolayl›k sa¤layarak, ö¤rencilere burs sözü vererek; velileri de kredi teflvikleri ve vergi indirimleriyle yönlendirerek özel okul pay›n› büyütmeyi planl›yor.

GSS kapsamı daralıyor: Ya cebinden ya cebinden! GSS kapsamı daraltılıyor. Oluşturulacak “temel teminat paketi”nin dışında kalan her sağlık hizmeti için halk ya cebinden para ödeyecek ya da özel sağlık sigortası yaptıracak lık sigortalıdan ve emekliden alınan ilave ücretler; yıllar itibariyle önce yüzde 30, sonra 70, ardından yüzde 90, son olarak da yüzde 200 arttırıldı.

S

osyal Güvenlik Kurumu, Maliye Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Kalkınma Bakanlığı ve Hazine Müsteşarlığı Genel Sağlık Sigortası’nın (GSS) kapsamını daraltarak sağlık alanında “temel teminat paketi” oluşturmaya hazırlanıyor. GSS kapsamında sigorta tarafından ödemesi yapılan tüm tedavi ve ilaçları kapsayan temel teminat paketi, şu anda geniş bir alanda tedavi ve ilacı içeriyor. Aralık ayının sonunda yapılacak düzenlemeyle GSS kapsamında ödemesi yapılan hizmetler bir kez daha belirlenecek ve “geniş” teminat paketinin kapsamı daraltılacak. İlk etapta ağız-diş ve göz tedavileri genel sağlık sigortasının dışına çıkarılacak. “Temel teminat paketi” dışında kalan tedavi ve ilaçlar ise halkın kendi cebinden nakit veya özel sigorta şirketleri tarafından gerçekleştirilen “tamamlayıcı sağlık sigortası” aracılığıyla ödenecek. Türkiye’de yeni başlayan bir uygulama olan tamamlayıcı sigorta, şu anda genel sağlık sigortasının finanse ettiği tedavi ve ilaçların kapsamı henüz öngörüldüğü kadar daraltılmadığı için sınırlı bir alanda uygulanıyor. AKP’nin “sağlıkta dönüşüm” adıyla yaptığı değişikliklerin bir devamı niteliğinde olan “tamamlayıcı sağlık sigortası” SGK’yi sağlık hizmetlerini karşılamaktan adım adım uzaklaştırıyor. SGK’nin sağlık alanından neredeyse tamamen elini çekmesinin bir adımı, vakıf üniversitesi ile özel hastanelerde hastalardan alınacak fark ücretini yüzde 200’e çıkararak atıldı. (Örneğin SGK’li bir hasta özel hastanede bin liralık tedavi olur-

Homofobik ilaç ürettiler

E

ken SGK bunun 800 lirasını karşılıyor 200 lirası ise hastadan tahsil ediliyordu. Artık hastadan tahsil edilen para 600 lira olacak.) Ardından “Özel Sağlık Sigortaları Yönetmeliği” Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. SES İzmir Şube Başkanı Ergün Demir, SGK’nin GSS kapsamında verdiği hizmetlerin daraltılmasının, halkı özel sigorta şirketlerine yönlendirecek bir uygulama olduğunu belirtiyor. SGK’N‹N ÖDED‹⁄‹ PAY, GÜNDEN GÜNE AZALDI Devlet, özel hastanelere tedavi amacıyla yaptığı ödemeleri 2007 yılından bu yana artırmadı. Sigortalıların, SGK’ye 2007 yılından bu yana ödedikleri prim ise 2007’den bu güne yüzde 100’e yakın arttı. Buna karşı-

şcinselliği hastalık olarak gösteren ve erkek eşcinsel yönelimini 8 ayda yok ettiğini öne süren Homofin adlı ilaç, Türkiye'ye de ithal edilmeye başlandı. Amerika’da Hetracil, İsveç’te X-4Ö, İspanya’da Homofin adıyla satışa sunulan ilaca LGBTİ örgütlerinden tepki yağdı. İlacın sipariş danışma hattına protesto mesajları yollayan LGBTİ bireyler, eşcinselliğin bir hastalık olmadığını tedavi edilmesi gerekenin homofobik anlayış olduğunu dile getirdi. İlacın satışının yapıldığı internet sitesinde hiçbir bilimsel te-

‘5 KIfiILIK BIR AILE AYDA 5 BIN TL ÖDEYECEK’ Konuyla ilgili görüşlerini aldığımız Türk Tabipler Birliği Genel Sekreteri Beyazıt İlhan, AKP’nin sağlıkta dönüşüm uygulamasını başlatırken “Herkesin sağlık güvencesi olacak, vatandaşın cebinden para çıkmayacak” sözlerini anımsatarak şunları söyledi: “Sağlık örgütleri ve sağlık hakkı mücadelesi veren tüm kesimler o dönemden beri bunun aslında bir ‘sigorta paketi’ olduğunu söyledi. Nihayetinde gelinen süreç bizi haklı çıkardı.” İlhan, artık GSS kapsamında olmanın sağlık hizmetinden ücretsiz yararlanma anlamına gelmediğini söyleyerek, “GSS artık tüm hizmetleri karşılamadığına göre vatandaşın omzuna bir de sağlık sigortası yükü binecek” dedi. Vatandaş olmanın, vergi vermenin sağlık hakkından yararlanmak için yetmediğini belirten İlhan, özel sağlık sigortası yaptırmanın 800-1000 TL arasında bir bedeli olduğu bilgisini verdi. İlhan, “Başbakanın sözünü dinleyip bir de 3 çocuk yaparsanız, 5 kişilik bir aile için yaklaşık 5 bin TL sadece sağlık sigortası yaptırma gideri olacak, asgari ücret düşünüldüğünde bu bedel nasıl ödenir?” diye sordu. İlhan AKP iktidarının sağlığı tamamen piyasa koşullarına göre yönettiğini söyleyerek gelinen noktada halktan sayısız kalemlerde katkı payı alındığını belirtti.

meli bulunmayan "Cinsel kimliğiniz kaderiniz değil. Kendi kararınızı kendiniz verin" ifadesi yer alıyor. Tepkiler üzerine ilacın Facebook sitesinden yapılan açıklamada, eşcinselliğin bir hastalık olmadığı sadece bu durumdan memnun olmayan kişiler için bir "çözüm" yaratıldığı öne sürüldü. Eşcinselliği "tedavi ettiği" ilan edilen ilacın yasal herhangi bir prosedürü yok. Hangi firma tarafından üretildiği ve bileşenlerinin ne olduğu konusunda bir bilgi bulunmayan Homofin, Sağlık Bakanlığı ruhsatlı da değil.

Amerikan Psikiyatri Birli¤i (APA) tal›k1973 y›l›nda, eflcinselli¤i "Ak›l Has lar› Teflhis ve ‹statistikleri Klavueflzu"ndan ç›karm›flt›r. APA’ya göre, zitif "po inin cinsellik insanlar›n cinselli¤ ya Dün dir. biri en ve normal" çeflitlerind da y›l›n 4 199 ise O) Sa¤l›k Örgütü (WH S›eflcinselli¤i "Uluslararas› Hastal›klar flt›r. rm› ç›ka n nda n›fland›rmas›"

Dershane kavgas›na cevab›m›z: Paras›z, s›navs›z, bilimsel, anadilde e¤itim! ershane kavgasının yine kasım ayına denk gelmesi tesadüf müdür bilinmez ama geçen yıl bu zamanlar da benzer bir fırtına kopuyordu. Tartışmanın seyri açısından farklar var ama en göze çarpanı Tayyip Erdoğan’ın meseleyle ilgili yorum yapmaması. Bu defa golü kendisi atmaya meraklı değil, daha çok teknik direktörlük yapıyor. Gölcü Nabi Avcı. Bunun bir nedeni de daha taslak hazırlanmadan, bakanın deyişiyle “müsvedde” haldeyken Zaman’ın acar muhabirleri tarafından ele geçirilmiş ve erken patlatılmış olması. Başbakan “süreç” falan derken hazırlıksız mı yakalandı bilinmez ama Nabi Avcı, Kurucu Genel Yayın Danışmanı olduğu Zaman Gazetesi, dolayısıyla cemaatle karşı karşıya kalmış oldu. AKP açısından bu kavganın cemaatle girilen iktidar paylaşımı mücadelesi olduğunu söylemek orijinal bir tespit değil. Zira Başbakan 2008 yılından bu yana ara ara dershanelere yükleniyor ve bu hep cemaatle girilen tartışmalara denk düşüyordu. AKP ilk iktidar olduğu yıllardan 2008’e kadar dershaneleri kapatma niyetinden hiç bahsetmedi. 2008’e gelindiğinde ise artık karşı kaleler düşürülmüş, “düşmana” karşı verilen omuz omuza mücadele kazanılmış, sıra zapt edilen yerlerin paylaşılmasına gelmişti. Bir diğer önemli sebep ise 4+4+4’te çokça dile getirdiğimiz eğitimde yüzde 3’lük özel okul oranını yüzde 30’a çıkartmak. Büyük sermayenin büyük bölümünün dershane işleriyle uğraşmadığı ortada. Ama bu büyük piyasanın genişletilmesi, daha fazla yatırım yapması için düzenlenmesi gerekiyor. Büyük dershaneler bir yana, küçük sermayelerin bir araya gelerek açtığı binlerce dershane var. Bu eğitim alanında atak bir sermaye Nuri politikası izlenmesi “ciddiyetiyGünay le” bağdaşmıyor. O yüzden Halkevleri AKP ve büyük sermaye bu Genel Sekreteri alandaki yatırımların özel okullaşma üzerinden gerçekleşmesini istiyor. AKP dershanecileri ve çalışanları mağdur etmeyeceğini her fırsatta söylüyor. Etmek istemeyecektir çünkü AKP’nin en önemli destekçisi Anadolu sermayesi için dershane önemli. İktidar dershanelere “Özel okul olun” diyor. Okul olma kıstasına ise dershanelerin sadece yüzde 20’si uyuyor. Ayrıca bu kıstasa uyulabilmesi için kredi imkanları sağlanacağı söyleniyor. Yani bizden alınan vergilerle eğitime ayrılan bütçe bize değil yine sermayeye aktarılacak. Bu kıstasa yine de uyamayanlara ise “açık lise” yolu gözüküyor. Dershane öğretmenlerinin mülakatla MEB kadrosuna alınacağı kulağa hoş ama bir o kadar da boş geliyor. Birincisi dershanede çalışan öğretmenlerin küçük bir bölümü kadrolu çalışıyor, ikincisi üç yüz bini aşkın öğretmen atama beklerken dershanede çalışan öğretmenlerin kadroya alınması pek mümkün değil. Ancak “sistemde köklü bir değişiklik yapmadan dershaneler kaldırılamaz” da denilemez. Yaratacağı bütün kaosa rağmen AKP dershaneleri kaldırabilir. Eğitim alanında gözünün ne kadar kara olduğu 4+4+4’ten belli değil mi? Bu Gülen’le yürütülen kavganın seyrine ya da bir noktada uzlaşma ihtimaline bağlı.

D

Cemaat taarruzda Nabi Avcı’ya göre dershane sektörünün yüzde 20’si cemaatin. Cemaat de bu alandaki en büyük temsiliyetin kendileri olduğunu söylüyor. Yıllık ortalama 5 milyar dolar civarı cirosu olan, 1,5 milyon öğrenciyi barındıran bu kurumlar cemaat açısından hem gelir hem örgütlenme alanı. Adeta bir taaruz gibi karşı atağa geçen cemaat, televizyonunda saatlerce bu meseleyle ilgileniyor, hatta çocuklar “Dershanemize dokunmayın” diye ağlattırılıyor. Zaman günlerdir bu gündemle manşet atıyor, köşe yazarları bunu yazıyor. Ve AKP ciddi uyarılıyor; ANAP’ın, DYP’nin bitişi örnek gösteriliyor. AKP’li vekillerden dershanelere destek açıklaması alınmaya, içerden çatlak yaratılmaya çalışılıyor. Gülen Cemaati dışında onlarca cemaat liderine dershanelere destek açıklamaları yaptırılıyor, AKP geniş bir İslamcı çevreyle kuşatılmaya çalışılıyor. Dershanelerin sosyal adalet sağladığı okullardan daha iyi eğitim verdiği iddia ediliyor. Parası olmadığı için dershaneye gidemeyen binlerce öğrenci, dershane parasını ödeyemediği için intihar eden öğrenci ise unutturulmaya çalışılıyor. Dershane mi? Özel okul mu? Tüm bu kavga kıyamet bize şunu gösterdi: Halkın halktan başka dostu yok. AKP’nin de cemaatin de önerdiği yolun sonu paralı eğitim. Bu kavga birinin galip geldiği, diğerinin yenildiği bir kavga olmayacak, mutlaka bir orta yol bulunacaktır. Elbette bu yol bulunana kadar bütün taraflar genel kuralı işletecek, kendi çıkarlarını halkın çıkarıymış gibi göstermeye çalışacaklardır. Bizler ise özel okul mu, dershane mi kavgasında, elbette birini seçmeyeceğiz. Çünkü burada bize ait bir seçenek yok. Biz dershane de, özel okul da istemiyoruz. Sadece bu da değil, devlet okullarının adeta ticarethane gibi işletildiği bir eğitim sistemi de istemiyoruz. Çokça tekrar ettiğimiz gibi biz anaokulundan yükseköğretime eşit, parasız, sınavsız, bilimsel, anadilde eğitim istiyoruz. Bizim kavgamız bunun kavgasıdır.


8

EMEK 21 Kas›m 2013 / 4 Aral›k 2013

Halk›n Sesi

Tafleronda son dönemeç KP iktidarı taşeron meselesini belli bir kıvama getirmeye çalışıyor. Öyle hale gelmeli ki taşeron işçiler bu yasa çıkınca sevinçlerinden göbek atsınlar, Çalışma Bakanı Faruk Çelik’i nerede görseler kucaklayıp bağırlarına bassınlar! Bakan açıkça taşeron sistemini kalıcı hale getirmek için daha güvenli bir sistem kurmaya çalıştıklarını söylüyor. Mevcut sistem bütünüyle taşeron işçiyi köle gibi gören bir sistemdi. İşçi hiçbir hak ve hukuku olmadığı bilinciyle köle gibi çalışacaktı… Bu dönem kamu hastanelerindeki sendikal örgütlenmeyle kapanmış oldu. Artık iktidar sistemin bu haliyle yürümeyeceğini biliyor. O zaman ne yapılmak isteniyor? Bakan ne yapmak istediğini açıkça söyledi. Çalışma Bakanlığı taşeron sistemini daha kalıcı ve iyi işleyen bir sistem haline getirmeye çalışıyor. Hep şikayet ettiğimiz “asgari ücret” mevzusu değişecek. Çalışanlar arasında bir ücret skalası oluşturulacak. Yapılan iş ve eğitim düzeyi belirleyici olacak. Eşit işe eşit ücret savunusu yapan sendikal hareket buna benzer bir talebi dile getirmişti. Ancak sendikal bilincin olmadığı işyerlerinde küçük ücret farkları bile işçileri birbirinden ayırmak için yeterli olabiliyor. Bu hususun ortaya çıkarabileceği sorunlar sendikal çalışmanın gündemine girecek gibi görünüyor. Dileriz bu yasal düzenlemeyle kadro masalı da son bulur. Taşeron işçi mücadelesi başladığı günden bu yana işçiler sürekli olarak “kadro gelecekmiş” masalıyla uyutulmaya çalışıldı. Oysa Bakanlığın açıkça söylediği gibi en fazla muvazaa tespit edilen yerlerde taşeron işçiyle emsal kadrolu işçinin hakları eşitlenecek. Bu iyi bir şey tabii ama bu haliyle esas alınması gereken kadro hakkının üzeri örtülmüş olacak. Yasa kamu hastane birlikleri düzenlemesiyle birlikte ele alındığında anlamlı hale geliyor. Küçük ölçekli pek çok ihale, pek çok irili ufaklı taşeron şirketli sistemden daha büyük ihaleler ve bu ihaleleri almaya gücü yeten daha büyük sermaye gruplarının rol aldığı bir sisteme geçilecek. 800-1000 kişilik ihalelerden 5 bin ve daha fazla işçiyi kapsayan ihalelere geçilecek. Bir kamu hastane birliği Tufan yönetimi Türkiye’nin pek çok Sertlek büyük sermaye kuruluşundan daha fazla işçiyi istihdam edeDev Sa¤l›k-‹fl cek böylece. Bu sistemin mevYönetim Kurulu cut taşeron sistemiyle yürümesi mümkün değil. Daha iyi örgütlenmiş, hizmet standartları belirlenmiş, çalışanların hangi koşullarda nasıl çalışacağı bir hukuka bağlanmış bir düzen getirilmek isteniyor. Yeni düzende en önemli husus güvenceli çalışma. Kamuda çalışan taşeron işçi her ne kadar “geçici işçi” statüsünde çalışmış olsa da aynı hastanede çok uzun yıllar çalışabiliyordu. Bu sistemi şimdiye kadar kimse değiştirmeye cesaret edemedi. Zaman zaman yeni ihale dönemlerinde belli sayıda işçi, ihale dışı bırakılsa da toptan bir işçi değişimini gerekli kılan bir uygulama olmadı. Yeni yasanın taslak çalışmalarında 3 yıllık sözleşme getirilmesi öngörülmüştü. Bakan “taşeron işçinin kıdem tazminatı hakkı yoktu, yıllık izin hakkı yoktu” derken doğruyu söylemiyordu. Ancak gerçekte işçilere zorla kabul ettirilen bu gerçeği doğru gibi kabul edip yıllık ihaleyle 20 yıl aynı hastanede çalışan bir işçi “geçici” olunca 3 yıllık sözleşme onun için bayağı güvenceli olacakmış! Bakanın bu masalıyla uyuyan bir işçi olur mu bilemeyiz? Ama sendikal hareketin önemli görevlerinden biri de Çalışma Bakanı Faruk Çelik’in allayıp pullayıp süslediği yeni yasal düzenlemenin ipliğini pazara çıkarmak olmalı. Yeni yasal düzenleme öyle ya da böyle çıksa da taşeron işçilerin kaderinde ciddi değişiklikler olmayacak. Zaten mevcut yasada da taşerondaki işçilerin bu hakları vardı, hak gaspına karşı cezalar öngören yasa maddeleri de vardı ama baskı ve zorla işçilere uygulatılmıyordu. Bu haklar sendikal mücadeleyle direne direne kazanılıyor, uygulatılıyordu. Sendikal mücadeleyle kazanılan ve sendikasız olan yerlerde de sendikal örgütlenmenin gelmemesi pahasına fiilen uygulamaya konulan asgari çalışma düzeninin bazı hakları bu yasayla yürürlüğe girmiş olacak gibi görünüyor. Bu, yeni baskı ve zor biçimlerini de beraberinde getireceğe benziyor ve en önemlisi de esas talebimiz “güvenceli çalışma hakkı” bütün bu makyajın altında unutturulmaya çalışılacak. Kuşkusuz bu durum sendikal mücadelede yeni bir dönemi tarif ediyor. Sendikal hareket bu yeni dönemin taşeron işçilerde yaratacağı kafa karışıklığı ve yanılsamaları iyi okuyup yeni döneme özgü gerçekleri anlatma, örgütlenme ve mücadele pratikleri yaratmayı önüne koyacaktır. Bu sürecin olmazsa olmazlarından biri taşeron işçi örgütlenmesini yürüten sendikal yapıların mutlaka ortak merkezi bir çalışmayı planlayarak-hedefleyerek bu mücadeleyi sürdürmeleridir.

A

Greif’te DİSK TEKSTİL’den işgal İstanbul Esenyurt’taki ABD sermayeli Greif fabrikasında işveren, işçilerin DİSK/Tekstil’e üye olmasına karşı işten çıkarma saldırısına başladı. Tekstil’in Greif’te toplu iş sözleşmesi yetkisi beklediği sırada, sendikayı kabul etmeyen Greif patronu, sendika üyesi bir işçiyi “işlerde daralma var” diyerek işten çıkardı. İşten çıkarmanın ardından DİSK Tekstil üyesi işçiler 8 Kasım günü fabrikayı işgal etti. Esenyurt’taki işgale Greif’in İstanbul Samandıra’daki fabrikasında çalışan işçilerden destek geldi. 50 DİSK/Tekstil üyesi işçi iş durdurdu.

Tafleronu AKP de¤il direnifl çözecek AKP “taşeron işçilerin sorunlarını çözeceğiz” dediği sırada Hacettepe’de ve BEDAŞ’ta taşeron sistemine karşı direnişteki işçiler taşeronun direnişle yok olacağını haykırıyordu ALP TEK‹N BABAÇ

A

KP hükümeti, “Taşerondaki sıkıntıları çözeceğiz” diyerek kıdem tazminatı hakkını gasp etme planının yanına yeni bir oyalama maddesi ekledi. AKP hükümeti ve güdümündeki medya yeniden “Taşerona müjde”li başlıklar atmaya başladı. Taşeron şirketlerde çalıştırılan işçilere bir “müjde!” de Hacettepe Üniversitesi Rektörlüğü’nden geldi. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde taşeron şirket bünyesinde çalıştırılan 40 sağlık işçisi 11 Kasım günü işten çıkarıldı. Bahanesi ise işçilerin 6 Kasım günü katıldığı eylem. Hacettepe’de 6 Kasım günü acil servis, yoğun bakım ve sürekli tedavi gerektiren bölümler dışında çalışan tüm sağlık işçileri Devrimci Sağlık-İş’in çağrısıyla iş bırakarak, işçilerin temizlik malzemesi gibi alınıp satıldığı taşeron şirket ihalesini protesto etti. SES üyelerinin ve hekimlerin de katıldığı eylem sonucunda 11 Kasım’da gerçekleştirilmesi planlanan ihale iptal edildi. Rektörle yapılan görüşmenin ardından taşeron sistemi ile

AKP katili koruyor

ilgili hastane çalışanları ve yöneticilerinin bulunduğu bir komisyon kuruldu. 11 Kasım günü yaşanan işten çıkarmaların ardından Devrimci Sağlık-İş üyeleri yeniden iş bırakma eylemi yaptı. Asıl işveren olan ve işçilerle taşeron sistemine karşı komisyon kuran Rektörlük, “Biz değil taşeron şirket işten çıkardı” anlamında bir açıklama yayımladıktan sonra işçilerin eyleme katılmaması için taşeron şirket de trajikomik bir tehdit bildirisi dağıttı. Sendikacıların “ilgili yerlere işçiler adına şikayet edileceği” duyuruldu. Tehditlere rağmen 500 işçi gene iş bıraktı. İşçilerin sürdürdüğü direnişe Ankara toplumsal muhalefeti bileşenleri destek ziyaretleri yapaken Hacettepe Üniversitesi öğrencileri de işçilerle birlikteydi. ‹LG‹L‹ MERC‹ ÖZEL GÜVENL‹KM‹fi Taşeron şirketin ilgili yer dediği şikayet mercii 18 Kasım günü ortaya çıktı: özel güvenlikçiler. 18 Kasım günü 5 işçi daha işten çıkarıldı. İşçilerse hastane bahçesinde direniş çadırı kurdu. 50 özel güvenlikçi akşam saatlerinde

Taşeron sistemindeki ve kıdem tazminatındaki sorunları basit bir maaş meselesi olarak göstermeye çalışan AKP, iş güvencesine yönelik saldırılarını gizlemeye çalışıyor ama iş kazaları ve ölümler sürüyor. AKP iş cinayetlerini görmeyerek katilleri koruyor.

çadır başında duran 20 işçiye saldırdı ancak işçiler geri adım atmadı, saldırıyı püskürttü ve direniş devam etti. CEHALET‹N PANKARTI Hacettepe Rektörlüğü de bu sırada eşine az rastlanır bir cehalete imza attı. Asıl işveren olduğu ve işten çıkarmaların baş sorumlusu olduğunu unutarak, bir hafta önce yaptığı “İşten atmalarla ilgimiz yoktur” açıklamasını pankarta yazarak Rektörlük binasına astı. Müdahaleler sonucunda pankartı indirmek zorunda kaldı. ‹fiTEN ÇIKARMA GARANT‹L‹ ÇALIfiMA Hacettepe’deki işçilerin direnişi sürerken 13 Kasım günü İstanbul’da BEDAŞ’ta işten çıkarılan işçiler BEDAŞ Genel Müdürlüğü’nü işgal etti. Genel müdürlük binasının altıncı katına “İşimizi geri istiyoruz” yazılı pankart asan Enerji-Sen üyelerine güvenlikçiler saldırdı. İşçiler BEDAŞ kapısının önüne kadar güvenliklerle çatıştı. Kapı önüne gelen işçiler burada bir açıklama yaparak işe geri alınana kadar direnişi sürdüreceklerini söyledi.

Antep’te 7 Kasım günü tekstil atölyelerinin bulunduğu bir iş hanındaki yangında 4 işçi öldü, 45 işçi yaralandı. Kazanın nedeni işçi sağlığı önlemlerini “maliyet” olarak görmek. Bu durum, Elektrik Mühendisleri Odası Antep Şubesi’nin incelemesiyle ortaya çıktı. İşyerinde acil du-

fi‹KAYET MASALARI Enerji-Sen, direniş sürecinde daha önceki BEDAŞ direnişlerinden farklı olarak BEDAŞ Genel Müdürlüğü önüne şikayet masaları kurdu. Şikayet masalarına gelen abonelerin BEDAŞ’la ilgili şikayetlerini dinleyen işçiler, yaşadıkları sorunları da abonelere anlatmaya başladı. TAfiERON YALANLARI Taşeron sistemine karşı direnişler sürerken Çalışma Bakanı Faruk Çelik, “Taşeron işçi asgari ücrete mahkum” söylemini değiştirmeyi hedeflediklerini belirtti ve işkolunda ücret skalası yöntemine geçilebileceğini ifade etti. Çelik, ayrıca muvazaalı yerlerdeki işçilerin asıl işveren kadrosuna alınmasıyla ilgili çalışmaları olduğunu söyledi. Oysa Dev Sağlık-İş’in mücadelesiyle üniversite hastanelerinde taşeron şirket bünyesinde temizlik veya otomasyon işçisi olarak işe alınan işçilerin sağlık işçisi olduğu mahkemeler tarafından tescil edilmiş durumda. Konuyla ilgili üniversite hastaneleri, işçileri kadroya almak yerine ceza ödemeyi göze alıyor.

rum çıkışları, yeterli havalandırma, yangın ihbar ve söndürme sistemi yoktu. İşten çıkarılan ve kıdem tazminatını almak için direnişlerini sürdüren Çelik-İş üyesi Feniş işçilerinden Nizamettin Önelge, 10 Kasım günü geçimini sürdürmek için

Böyle olur AKP kadrosu AKP’nin Çal›flma Bakan› Faruk Çelik, tafleronda iflçilere kadro ile ilgili çal›flma yapt›klar›n› söylese de ‹fiKUR bünyesinde çal›flt›r›lan ifl ve meslek dan›flmanlar› kadroya geçirilince maafllar› 800 lira düfltü. Daha önce 4/b’li olan ve sözleflmeli flekilde çal›flt›r›lan ifl ve meslek dan›flmanlar› bu ay kadroya geçirildi. Maafl bordrolar›nda 800 liral›k düflüflle karfl›laflan kamu emekçileri SGK önlerinde BES öncülü¤ünde bordro yakma eylemleri yapt›. Halk›n Sesi’ne konuflan ifl ve meslek dan›flmanlar› “para m› güvence mi” dayatmas›yla karfl› karfl›ya b›rak›ld›klar›n› belirtiyor. Türkiye’de 4 bin, ‹stanbul’da 900 ifl ve meslek dan›flman› bulunuyor. Kadroya geçirildiklerinde maafllar›nda düflme yaflanaca¤›n›n kendilerine ifade edildi¤ini belirten ifl ve meslek dan›flmanlar› buna ra¤men ‹stanbul’da 900 kiflinden 890’›n›n kadro tercihinde bulundu¤unu söyledi. Maafl›n azalmas›na ra¤men ifl ve meslek dan›flmanlar›n›n kadroyu tercih etmesi, ifl güvencesi talebini belirgin bir flekilde ortaya oyuyor.

çalıştığı inşaattan düşerek yaşamını yitirdi. Feniş işçileri 12 Kasım günü Kocaeli’nin Gebze ilçesinde ana yolu trafiğe kapatarak yürüdü ve Nizamettin’in ölümünün sorumlusunun kıdem tazminatını vermeden işten çıkaran Feniş işvereni olduğunu belirtti.

ODTÜ’de kızlı-erkekli grev kararı

Eğitim Sen 23 Kasım’da Ankara’da

Tez Koop-İş, toplu iş sözleşmesinde anlaşmazlık çıkması üzerine 13 Kasım günü grev kararını ODTÜ Rektörlüğü’ne astı. Yasal prosedür gereği 24 Kasım’a kadar toplu iş sözleşmesinde anlaşmazlık sağlanamaması durumunda Tez Koop-İş, ODTÜ’de 25 Kasım’da greve çıkacak. Grev kararının Rektörlük kapısına asılmasından sonra işçiler A1 Kapısı’na yürüdü. Tez Koop-İş, ODTÜ Rektörlüğü’nün üyesi olduğu Kamu İşletmeleri İşveren

Eğitim emekçileri 23 Kasım’da Türkiye’nin dört bir yanından Ankara’ya gidecek. KESK Eğitim Sen, 4+4+4 eğitim sistemine, eğitim alanındaki güvencesizleştirmelere angarya çalıştırmaya, atama sorun-

Sendikası ile 3 Haziran’da başlayan görüşmeler anlaşmazlıkla sonuçlanmıştı.

larına, yaşam koşulları giderek kötüleşmesine, öğretmenlerin itibarsızlaştırılmasına karşı Ankara’da olacak. Öğretmenler Günü’nün öncesinde Eğitim Sen üyeleri parasız, bilimsel, anadilinde, demokratik eğitim taleplerini Ankara’da haykıracak.


9

SERMAYE 21 Kasım 2013 / 4 Aralık 2013

Halk›n Sesi

A LO, BORCUNU ÖDEMEZSEN BAŞINA GELECEKLERDEN SORUMLU DEĞİLİZ!

Neoliberal çek-senet mafyalar› telefonda

Kredi borçlarının tahsilatıyla artık bankalar uğraşmıyor. “Varlık yönetimi şirketleri” kredi borçlarını satın alıp tahsilat işlemlerine girişiyor. Yöntem ise çek-senet mafyalarını aratmayacak cinsten MEHTAP METİNOĞLU

T

üketici derneklerine, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu'na (BDDK) bugünlerde şikayet yağıyor. Halkın şikayet nedeni tehdit edilmeleri. Tehdidin nedeni ise kredi borçları. Kredi borcu denilince tehdit eden kurumun bankalar olduğu akla geliyor. Ancak durum biraz karışık. FATURA HEP HALKA Çoğu banka tahsil edemediği kredi borcunu Varlık Yönetimi Şirketleri adı altındaki kurumlara satıyor. Bu satış işleminin ardından borçlunun muhatabı şirket oluyor. Şirketin tahsilat yöntemleri ise alışılmadık türden. İlk olarak bu şirketler hangi koşullarda ve neden ortaya çıktı bunu cevaplamakta fayda var. Varlık yönetimi şirketlerinin dünyada iki örneği var. İlki ABD'dekiler.

Bunlar küresel krizle baş etme yöntemi olarak ortaya çıkıyor. ABD'deki finans kuruluşları zora girdiği zaman verdikleri kredilerin bir elde toparlanması için bu şirketler kuruluyor. Asya'da ise 1997 krizinden sonra Güney Kore ve Malezya'da uygulanmaya başlanıyor. Türkiye'de ise varlık yönetimi TMSF'nin devraldığı 20 bankadaki batık kredilerle başladı. 2003 yılında TMSF, 20 bankadan gelmiş olan 300 milyon dolarlık kurumsal kredilerin satışı için ihale açtı. 2008 krizi bankaları varlık yönetimine daha çok yöneltti. O dönemde bankaların özellikle bireysel kredi ve kredi kartı tarafındaki sorunlu miktarları hızla arttı. BDDK'dan uyarılar gelince özel bankalar da varlık satışına yöneldi. Varlık yönetimi uygulamasıyla bankalar kendi krizlerini çözüme kavuştururken borçluların (ki halkın büyük

Taşeron tahsilat firması

kesimini oluşturuyor) krizi daha da derinleşiyor.

sonra bireysel borçların tahsilat işlemlerine de girişti. Bu da tahsilatı yapan çağrı merkezi çalışanlarının işlerini hayli zorlaştırdı. Çünkü bankanın avukatının bile alamadığı borcun tahsilatını yapmak zorunda. Böylece çek-senet mafyasının neoliberal versiyonu biçimindeki şirketlerin “doğasında” var olan yöntemler devreye giriyor. Tahsilat için çağrı merkezi çalışanının önünde çeşitli yöntemler sunuluyor, bilgilendirme mektubu gönderme, sürekli arama, sonuç alabilmek için "agresifleşme".

BANKA HEP KARLI Bankalar kredi borçlarını ihale usulü satışa çıkarıyor. Örneğin varlık yönetim şirketleri, A bankasının 1 milyar liralık tahsili gecikmiş alacağına yüzde 85 iskontolu yani 150 milyon liralık teklif vererek satın alıyor. Geri kalan 850 milyon lirayı banka silmiş oluyor. Peki bunda bankanın çıkarı ne? Satışın sonunda bankalar, hem bilançolarını temizlemiş oluyor hem de masraflardan kurtuluyor. Banka borçları oldukça düşük bir miktara satmış gibi görünse de bu satıştan da kar elde ediyor. Bir sonraki aşama olan tahsilat ise varlık yönetimi şirketlerinin "maharetlerine" kalmış durumda. Varlık yönetimi şirketleri tahsilat işlemlerini 2009'a kadar ticari borçlar üzerinden yaparken 2009'dan

Bankaya borçlu olan kifli, varl›k yönetimi flirketleri ile muhatap oldu¤u gibi baflka arac›tafleron bir flirketle de yüz göz olabiliyor. Alacak takibi yapan flirketlerden biri de Collecturk. fiirketin internet sitesinde 2005 y›l›ndan beri alacak takibi alan›nda faaliyet gösterdi¤i yaz›yor.

NE KADAR TAHSİLAT O KADAR PRİM Varlık yönetimi şirketinde çalışan çağrı merkezi çalışanına ortalama 90 gün içinde tahsilatını yapması için borçluların bir dosyası veriliyor. Çalışanın asgari ücrete yakın bir net maaşı var, bir de tahsil ettiği miktara bağlı işleyen

Collecturk, bankalar›n, varl›k yönetim flirketlerinin, GSM flirketlerinin ve di¤er kurumlar›n alacaklar›n›n tahsilat›na yönelik hizmet veriyor. fiirket, varl›k yönetim flirketinden farkl› olarak sadece bankalara ça¤r› merkezi hizmeti veriyor. Yani bankalar›n "sorunlu"

müflterilerini telefonla aray›p alacak takibinin h›zland›r›lmas›na arac›l›k ediyor. K›sacas› “fiu bankaya bu kadar borcunuz var, bankaya olan borcunuzu ödeyin” diyor. Bunun da takibini yap›yor. ‹letiflim bilgilerinden borç bilgisine kadar müflteri bilgileri Collecturk’e müflterinin bilgisi d›fl›nda veriliyor.

primi buluyor. Ayrıca değişen koşullarda işleyen kota sistemi de mevcut. Tahsilat kotasını sağlayamayan çalışan prim alamıyor. Eğer dosyayı ilerletemiyorsa bu işten çıkarmalara kadar varıyor. Bu gibi değişkenlerin çalışan üzerinde oluşturduğu baskı ve yönlendirmeler, tahsilatın yapılabilmesi için "tehdit" yoluna başvurulmasına neden oluyor. Patronlar Dünyası sitesinin haberine göre varlık yönetimi şirketleri, borçluya ulaşmak için yakınlarını buluyor "Akrabanız borcunu ödesin yoksa sizden alırız" diye baskı yapıyor. Ayrıca şirket, hukuka aykırı özel dinleme, izleme gibi teknik yöntemlerle de borçlulara ulaşıyor. İletişim gizliliğini ihlal ederek telefon ve mesajlarla borçluyu baskı ve taciz altına alıyor. Aynı numaraya aynı mesajı defalarca gönderiyor, sürekli arayarak baskı kuruyor.

Neoliberal tahsildarlar . Varl›k Yönetim flirketleri, yor Anadolu Varl›k Yönetim 4743 say›l› Mali Sektöre Afi 2006 y›l›nda Anadolu Olan Borçlar›n Yeniden YaGrubu ve Giriflim Varl›k Yöp›land›r›lmas› Hakk›nda Kanetimi Afi Hüsnü M. Özyenun kapsam›nda Bankac›l›k ¤in'in Fiba Grubu taraf›ndan Düzenleme ve Denetleme kuruldu. Ayr›ca TMSF'ye ait Kurumu taraf›ndan 1 Ekim olan RCT Varl›k Yönetim 2002 tarih ve 24893 say›l› fiirketi ve ‹fl Bankas›'na ait Resmi Gazete’de yay›mlaEfes Varl›k Yönetim Afi bunan Varl›k Yönetim fiirketlelunuyor. Ancak bu flirketler ri'nin Kurulufl ve Faaliyet için kötü haber ço¤u banka Esaslar› Hakk›nda Yönetmekendi varl›k yönetimi flirketlik uyar›nca kuruldu. lerini kurmak için baflvuruTürkiye'de ilk flirket Delarda bulunuyor. ‹fl Bankas› utsche Bank taraf›ndan örne¤inde görüldü¤ü gibi. 2003'te Bebek Varl›k YöneBankalar›n kredi borçlar›n› tim ad› alt›nda kuruldu. satmak için açt›¤› ihalelerin BDDK'nin verilerine göre sonucu ise bu durumda flatoplam 10 tane varl›k yönefl›rt›c› olmayacak. tim flirketi faaliyet gösteri-

Collecturk'un internet sitesinde performansa göre ücret ödendi¤i yaz›l›. Sitede verilen hizmet karfl›l›¤›nda talep edilen para tamamen tahsilat›n gerçekleflmesine göre belirlendi¤i ifade ediliyor. Yani sistem flöyle: Tahsilat yoksa para da yok. O zaman tahsilat› sa¤lamak için her türlü yönteme baflvur.

Cami devret, okul devret belediyeyi kurtar H

azine Müsteşarlığı'nın mayıs ayı verilerine göre, Hazine'nin 44 mahalli idare ve bağlı şirketten 14 milyar 429 milyon lira alacağı bulunuyor. Hazinenin mahalli idarelerden alacaklarının büyük bölümünü büyükşehir belediyeleri ve bu belediyelerin şirketlerinin alacakları oluşturuyor. Belediyelerin borçlarının yapılandırılması için son günlerde yeni bir yönteme başvuruldu. AKP, başta belediyeler olmak üzere kamu kurumlarına prim ve vergi borçlarını “taşınmazlarla” ödeme kolaylığı getirdi. 6183 sayılı Amme Alacakları Kanunu'nun Geçici 8. Maddesi'ne göre yapılan düzenlemeyle belediyelere gün doğdu. Belediyeler, borçları karşılığında Maliye Bakanlığı'na cami, karakol, has-

tane, okul, park ve diğer kamu tesislerinin bulunduğu arazileri teklif etmeye başladı. Bu tekliflerin bir kısmı kabul edilerek, belediyelerin vergi borçları silindi. Örneğin, Üsküdar Belediyesi tarafından üzerinde cami bulunan taşımazlar toplam 7 milyon 370 bin 581 lira bedelle, bir adet orta öğretim alanı 6 milyon 889 bin 15 lira, bir karakol binası da 5 milyon 220 bin 698 lira, 1 adet üzerinde bir çok bina işgali bulunan imarda da

Cami, hastane, okul ve park alanlarını maliyeye satan belediyelerin vergi borcu silindi. Borç karşılığında satılan alanların ne için kullanılacağı şimdilik meçhul okul alanı olan bir taşınmaz da 7 milyon 463 bin lira bedel üzerinden Hazine'ye borç karşılığında devredildi. Güngören Belediyesi'nden beş adet cami arsası 8 milyon 351 bin 961 lira bedelle vergi borçları karşılığında Hazine'ye devredildi. Küçükçekmece Belediyesi'nce okul alanındaki boş olan 5

milyon 571 bin 627 liralık arsa, Bağcılar Belediye Başkanlığı tarafından da askerlik şubesi ve polis karakol arsası, Beylikdüzü Belediye Başkanlığı tarafından da sağlık ocağı ve

camilerin arsaları “vergi borçları” karşılığında teklif edildi. Denetimsizlik sonucu devlet kurumlarının kendi aralarında oluşturduğu bu döngü, sorunu çözmeye yönelik değil. Belediyeler, harcamalarını birer

parti teşkilatı gibi yaptığı sürece de borçlar ödenmeyecek ve böylesi kısır döngüler ortaya çıkacak. Maliye Bakanlığı’na devredilen alanların nasıl

değerlendirileceği ise meçhul. Yasalara göre bu arsalar sadece amaçları için kullanılabilir. Ancak yol gibi yeni projelerin hazırlanması halinde sosyal amaçları dışında kullanılabiliyor.


10

KİBELE 21 Kas›m 2013 / 4 Aral›k 2013

Halk›n Sesi

‹syan› sahiplenmeye 25 Kas›m’a! ızlı-erkekli” merdivendi, yemekhaneydi, kantindi, yurttu derken; evlerimize yönelik bir düzenleme ne zaman yapılacak diye bekler olmuştuk ki Tayyip Erdoğan’ın açıklaması geldi. Erdoğan, “muhafazakar demokrat yapımıza ters” diyerek kadın ve erkek öğrencilerin bir arada yaşamasına karşı olduğunu söyledi, ardından gelenler malumunuz… Erdoğan’ın -çoğu kez şartları gereği maddi yüklerini hafifletmek için- bir arada yaşayanlara yönelik bu saldırısı aile dışındaki her türlü hayata tahammülsüzlüğün yanı sıra esas olarak kadınların yaşam alanlarını sorgulamayı ve onu mercek altına almayı amaçlıyor. Bu sözler ve sonrasında yaşananlar ilk bakışta hem kadınların hem erkeklerin özgürlüklerine yönelik bir saldırı gibi görünse de yaptırımların kadınlar açısından çok daha ağır olacağını söylemek için kahin olmaya gerek yok. Erdoğan’ın sözlerinin hemen ardından Tophane’de yaşayan bir kadının evine yönelik polis baskını, Üsküdar’daki apartman yöneticisinin “kadın-erkek bir arada yaşayanları polise ihbar edin” çağrısı ve binleri aşan “kızlı-erkekli” ihbarları bunu doğrular nitelikte. Kadınların üzerinde zaten mevcutta olan “baba-koca-erkek kardeş” baskısı yetmezmiş gibi mahalle bakkalından, ev sahibine, apartman yöneticisinden komşulara kadar topyekûn bir denetleme ve “sorumluluk” mekanizması devLeman reye sokulacak gibi görünüMeral Ünal yor.

“K

lemanmeral@ sendika.org

BU B‹R GÜNDEM DE⁄‹fiT‹RME HAMLES‹ M‹? Tayyip Erdoğan’ın bu söylemleriyle yaklaşan üçlü seçim dönemi öncesi sağ-İslamcı tabanı saflaştırmak için “gündemi değiştirdiği” bu noktada fazla ciddiye alınmaması gerektiğini öne sürenler, hükümetin kadınları hedef alan her çıkışından sonra bunun kadınlar için tahrip edici sonuçları olduğunu görmüyor mu gerçekten? Tıpkı “üç çocuk” ile başlayıp, kürtaj tartışmaları ile devam eden süreçte olduğu gibi… Hatırlayalım, Erdoğan’ın 22 Mayıs 2012’deki “Her kürtaj bir Uludere’dir” sözlerinin ardından herhangi bir yasal düzenlemeye gidilemeden kamu hastanelerinde kürtaj fiilen yasaklanıp, kadınların doğum kontrol yöntemlerine erişimi zorlaştırılmadı mı? Özetle siyasal iktidar için söz konusu “toplumun iffeti” kadın olduğunda, herhangi bir yasal mevzuata gitmesine gerek yok. Erkek egemengerici politik kurgusu itibariyle kadına yönelik fiziksel, cinsel, psikolojik şiddeti her gün yeniden üreten AKP iktidarının her bir üyesinin ağzından çıkan söz kadınlar için zaten yaptırım demek. ‹SYANI YARGILARKEN, TOPLUMSAL YAfiAMI DÜZENLERKEN... Haziran İsyanı’nın en dinamik günlerinden biri olan 1 Haziran’da Fatih Altaylı’nın programına katılan Erdoğan, “Bu toplumun içerisinde değerlerine saygı isteyen anne-baba affedersin, kızının birilerinin kucağında oturmasını ister mi?” diye sorarken Türkiye toplumunun en büyük halk ayaklanmasını yargılamayı kadın bedeni üzerinden yapıyordu. Yine toplumsal yaşamı düzenlemenin bir hamlesi olarak “kızlı-erkekli” evlerle ilgili soru soran bir gazeteciye “Kızınız için böyle bir durumu uygun buluyorsanız size hayırlı olsun” derken hiç de tesadüfî olmayan bir şekilde aynı yönteme başvuruyordu. 25 KASIM O ‹SYANI SAH‹PLENME VAKT‹! Gezi ile birlikte toplumun pek çok kesiminden kadın devlet şiddetini AKP’li bakan ve kurmayların söylem ve pratiklerinden ince aramaya, gözaltında tacizden tecavüze kadar çeşitli şiddet biçimleriyle en ağır şekilde yaşadı. Kadın bedeni ve cinselliği üzerindeki denetimini, sözden vazife çıkaran bir kesimi üzerimize kışkırtmaya çalışarak yapan AKP iktidarı, ayrıca kadınları öznelik konumundan çıkararak “ebeveyn hassasiyeti”ne de yaslanıyor. Gerek söylem gerek söylemin ürettiği şiddet gerekse de Haziran İsyanı’nın kadın mücadelesini yükselten deneyimi düşünüldüğünde 25 Kasım’ın bu yıl daha özel bir anlamı var. Kendi hayatının öznesi olan, bedeni, cinselliği ve yaşamında tek söz sahibinin kendisi olduğunu söyleyen kadınların erkek şiddetine ve devlet şiddetine karşı örgütlenmesi ve 25 Kasım’da alanları doldurması aynı zamanda Haziran İsyanı’nı sahiplenmek demek. Çünkü Haziran İsyanı aynı zamanda kadınların isyanı!

Halk›n Sesi Sahibi ve Sorumlu Yaz› ‹flleri Müdürü Ali Ergin Demirhan Telefon / Faks 0212 245 90 37 Adres Ergenekon Mahallesi Cumhuriyet Caddesi No: 175/2 fi‹fiL‹/‹STANBUL Bas›ld›¤› Yer ART Matbaac›l›k, Türker Saltabafl, ‹stasyon Mah. 242 Sk, No:32 Kartepe / Kocaeli (0262 373 45 03) editor.halkinsesi@gmail.com 15 günlük Yayg›n, Süreli, Türkçe yay›nd›r.

Kadınlar “Artık yeter” diyor Meydanları işgal eden, tencere tavalarıyla, maskesiyle, talcidiyle, eylemiyle, sözüyle park forumlarında direnişi sürdüren kadınlar, parklarda kurdukları Kadın Forumları’yla 25 Kasım’da sokağa çıkıyor TU⁄ÇE ÖZÇEL‹K

H

aziran İsyanı’nın devamı olan park forumlarında kadın forumlarını kuran kadınlar, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Dayanışma ve Mücadele Günü’nde tacize, tecavüze, şiddete, AKP’ye karşı “Kadın Dayanışma”larıyla sokağa çıkıyor. Halkevleri Kadın Sekreteri Dilşat Aktaş ile 25 Kasım’ı ve kadın forumları konuştuk. Kadınlar 25 Kasım’da, sokağa hangi taleplerle ve neden çıkacak? Kadınlar bu yıl, AKP’den hesap sormak için 25 Kasım’da devlet şiddetine, erkek şiddetine, kadın düşmanlığına, tacize, tecavüze karşı sokağa çıkmaya hazırlanıyor. AKP’nin en çok korktuğu yerde, kadınların ise en özgür olduğu yerde sokakta “Artık yeter!” diyecek. Geçmiş yıllardan farklı olarak bu yıl forumların çağrısıyla da sokağa çıkılıyor bunun önemi nedir? Haziran İsyanı ile birlikte kadınların öfkesi AKP’nin yaşam alanlarına yönelik gerici, piyasacı ve cinsiyetçi politikaları karşısında kitlesel bir kadın militanlığı olarak ortaya çıktı. So-

kağın tadını alan kadınlar artık “Hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağından” emindi. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı; öyleyse bugüne kadarki kadın mücadelesi birikimimizi sıçratacak, politikanın da biçimde yenilenmesini sağlamalıydık. Sokağın bugünkü dinamizmi ile tarihsel mücadele birikimimizi buluşturacak yöntemler üretmeliydik. Forumları içermeyen bir pratik sürecin yaşanması bizim açımızdan zaten mümkün değildi. Forumların sona erdiği yerlerde de Haziran İsyanı’nda kazandığımız mücadele birikimlerini ilerletmemiz gerekiyordu. O nedenle 25 Kasım’da yapılacak çalışmaların Haziran İsyanı’nın birikim ve deneyimlerini sürdürme çabası içerisinde olan forumların dinamizmiyle örgütlenmeliydi.

Meydanlardan Forumlara, Forumlardan 25 Kas›m’a

Forumlarda oluşan kadın çalışma grupları ayrı bir kadın bilinci yarattı mı? Direnişe kadınların kitlesel ve militan biçimlerde katılımı zaten bir kadın bilinci yaratmıştı. Yine LGBT hareketinin de direnişe önemli bir katkısı olduğunu ve direnişte yer alma biçimleriyle cins ayrımcılığına karşı bilinç yarattıklarını da düşünüyorum. Bu süreçte herkesin dikkat çektiği gibi feministlerin “küfürle değil inatla diren” sloganıyla direnişin içeriğine ve diline müdahaleleri de bu bilinci besledi. Sokaklar ve meydanlardan sonra parklar ve forum alanları, kadınların kamusal alanlarda taleplerini ifade ettikleri, şiddeti, cins ayrımcılığını, kadın düşmanlığını, ev içini ve direnişe kadar yansıyan

ayrımcılıkları tartıştıkları, özel olanın politikleştiği alanlar oldu. Kadınlar erkek şiddeti ile birlikte devlet şiddetine karşı da sokakta. Nedir bu devlet şiddeti? Bu ülkede devlet şiddetini iki farklı biçimde yaşıyoruz. Birincisi kadına yönelik şiddetin bizzat devlet tarafından örtük olarak desteklenmesi, ikincisi devletin kendi kolluk güçleri ile kadın bedenine uyguladığı şiddettir. Haksız tahrik indirimi uygulaması en çok AKP döneminde erkeği ödüllendirip, kadınları ehlileştirmek ve kadına yönelik şiddeti gizlemek için devreye sokuldu. Sokağa çıkan her kadın başta medya araçları olmaz üzere marjinalleştirilirken polisin şiddet uygulaması meşrulaştırılmakta, iktidarın her kadın düşmanı söylemi ile

Haziran ‹syan›’nda soka¤a ç›kan kad›nlar, sokaklar ve meydanlardan sonra parklar› ve forumlar› taleplerini ifade ettikleri yerlere çevirdi. Kad›nlar›n söyleyecek çok sözü ve y›k›lmas›n› istedi¤i bir iktidar vard›. Forumlarda kad›nlar Gezi’de edindikleri birlikte yaflama, dayan›flma deneyimlerini gelifltirdi. Kad›nlar atölye, meclis, komisyon, forum gibi farkl› biçimlerde yan yana geldiler. Kad›nlar›n bulufltu¤u her park, eflitlik ve özgürlük taleplerini dillendirdi¤i eylem alanlar›na dönüfltü. Çocuk bak›m›, temizlik, güvencesiz çal›flma koflullar›, erkek fliddeti, devlet fliddeti, kad›n düflmanl›¤› ve kad›nlar›n mücadelesi üzerine konufluldu. Drama, koro, ritim gruplar› kuruldu. Kad›nlar›n hedefi 25 Ka-

kadınlara yönelik polis şiddeti artmaktadır. Haziran İsyanı’nda yüzlerce kadının yaralanması, gözaltına alınmasının yanında kadınlar polisler tarafından tacize uğramış ve tecavüzle tehdit edilmişlerdir. Halkevci Kadınlar 25 Kasımda neye odaklanıyor? Halkevci Kadınlar olarak bu yıl tüm kadın düşmanı politikalara karşı “AKP ve kadın düşmanlığına artık yeter!” diyoruz. AKP’nin 11 yıllık iktidarının saldırılarının her kadın için ayrı bir anlamı var. Bu yüzden her kadının isyan etmek, sokağa çıkmak için bir nedeni var. Halkevci Kadınlar olarak bu yıl tüm kadınları 25 Kasım’da erkek egemenliğine karşı Mirabel kız kardeşleri Gezi kız kardeşliğini büyüterek anmaya, sokaklara davet ediyoruz.

s›m’da il il, mahalle mahalle kad›n forumlar›yla soka¤a ç›kmak. 24 Kas›m’da Ankara’da kad›nlar direnifl meydan›nda fliddete karfl› kitlesel buluflman›n haz›rl›klar›n› yap›yor. 25 Kas›m’dan önce kurulan ‹stanbul Kad›n Dayan›flmas› da 24 Kas›m’da Büyük Kad›n Buluflmas› ile AKP’ye meydan okuyacak. Eskiflehir’de kad›nlar “kad›n dayan›flma merkezi” kuruyor. ‹zmir’de kürtaj yasa¤›na direnen kad›nlar kürtaj haklar›n› savunarak bafllad›lar 25 Kas›m’› örgütlemeye. Karadeniz’de topra¤›na, suyuna sahip ç›kan kad›nlar AKP’ye karfl› isyan› büyütüyorlar. Savafla karfl› direnen Antakya’da da kad›nlar AKP’nin dayatt›¤› “makbul annelik” rolünü reddederek soka¤a ç›k›yor.

Kürtaj hakkını savunan kadınların davası ertelendi İ

zmir’de kürtaj yasağına karşı İzmir Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğü önünde bir eylem yapan Halkevci Kadınlar ve Üniversiteli Kadın Kolektifi’nden 7 kadına açılan dava 3 Nisan’a ertelendi. İzmir 13. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşma öncesi mahkeme önünde İzmir Kadın Platformu bir eylem gerçekleştirildi. Platform adına basın açıklamasını okuyan Evrim Çakır, iktidar olduğu günden beri kadınlara en az

3 çocuk yapma vaazı veren Tayyip Erdoğan’ın anneliği kadınlara esas insanlık ve yurttaşlık görevi olarak tanımlamaktan geri durmadığını ifade etti. Çakır, “Kürtaj yasağı tartışmaları başladığından beri AKP’ye, onun bakanlarına sözümüzü sokakta söyledik. Gezi direnişinde de barikatın önünde, biberinde, gazında, gecesinde, gündüzünde bedenimiz üzerinde kurulmaya çalışılan tahakküme karşı yaşam hakkımızı savunmak için sokaklardaydık” dedi.

‘Genel ahlak kimin ahlakı?’

İzmir’de gebelik testi dayatması

Y

urtların ayrılması, kızlı erkekli evlerin denetlenmesi, evliliğin teşvik edilmesi derken “gebelik testi” zorlaması ve aileye bildirim tehdidi de kadınların hayatına eklendi. Ege Üniversitesi’nde yumurtalıklarındaki kist nedeniyle rutin olarak kullandığı ilacı yazdırmaya Mediko’ya giden üniversiteli kadın, gebelik testi yaptırmazsa ilaçlarının yazılmayacağı söylenerek test yaptırmaya zorlandı. Ege Üni-

versitesi Kadın Dayanışması, yaşanan bu cinsiyetçi saldırıya karşı Mediko’ya yürüyerek basın açıklaması gerçekleştirdi. "Kızlı erkekli evler" açıklamasıyla başbakanın namus bekçiliğine soyunduğunu söyleyen kadınlar, AKP’nin gericiliği ve cinsiyetçiliği meşrulaştırmasına karşı direneceklerini vurguladı. Kadınlar basın açıklamasının ardından Mediko'nun önüne mor boyayla "Evde, okulda, karakolda, hastanede tacize son!'' yazdı.

‘Rukiyelerin hesab›n› soraca¤›z’ Rukiye Şimşek, 42 yaşında ev işçisi bir kadın. Rukiye, çalıştığı apartmanın dördüncü katında cam silerken dengesini kaybederek düştü ve hayatını kaybetti. Tesadüfen oradan geçen ev işçisi başka bir kadın, Rukiye’yi gördü. Apartmandan kimsenin çıkmaması üzerine yerde yatanın ev işçisi olduğunu anlayan kadın, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi ile İMECE Kadın Sendikası’na haber vererek olayı duyurdu. Kadın Emeği Platformu da 19 Kasım’da SGK önünde basın açıklaması yaparak ev işçilerine insana

yakışır iş için İLO C189’un imzalanmasını istedi. Halkın Sesi’ne konuşan İMECE Kadın Sendikası’ndan Serpil Kemalbay, ev işçilerinin iş kazalarında ölümünden devleti sorumlu tuttu. Kemalbay, Çalışma Bakanlığı’nın ve ev işverenlerinin görevini yapması gerektiğini belirtti. “Ev işçilerinin İş Kanunu kapsamına alınmalı” diyen Kemalbay Rukiye için İş Teftiş Kurulu’na başvuracaklarını söyledi, “Artık ne Rukiye’yi ne de Fatma’yı geri getiremeyiz. Ancak bu davayı mücadele aracı olarak yüklenmek gerek” dedi.

Kad›nlar Tayyip Erdo¤an’›n kad›n erkek aras›ndaki eflitsizli¤i derinlefltiren sözlerine karfl› 17 Kas›m’da Taksim Tünel’de eylem yaparak suç duyurusunda bulundu ve “Genel ahlak kimin ahlak›” diye sordu. Baflbakan Erdo¤an’›n kad›n ve erkek ö¤rencilerin ayn› evde kalmas›na denetleme getirilece¤ine iliflkin toplumda kad›nlara dönük bask›n›n artmas›yla karfl›l›k bulan aç›klamalar› kad›nlar› soka¤a ç›kar›yor. 56 kad›n örgütü, Taksim’deki Tünel meydan›nda buluflarak “Genel ahlak kimin ahlak›?” diye sordu. Yan›t› da yine kad›nlar verdi: “Genel ahlak egemenlerin ahlak›.”


11

DAVALAR 21 Kas›m 2013 / 4 Aral›k 2013

Halk›n Sesi Kayseri

Eskiflehir

D‹REN‹fi SÜRÜYOR

Davay› kaç›rabilirsiniz, halktan kaçamazs›n›z Ali İsmail Korkmaz davası Eskişehir’den Kayseri’ye kaçırıldı. Eskişehir halkı da Kayseri halkı da daha duruşma günü gelmeden sokağa çıktı ‘Halktan kaçamazsınız’ dedi TUBA GÜNEfi

E

skişehir’de görülecek olan Ali İsmail Korkmaz davasının duruşma günü 20 Kasım olarak belirlenmişti. 5’i tutuklu 8 kişinin yargılandığı davada Eskişehir 2. Ağır Ceza Mahkemesi, Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’ne başvurarak yargılamanın başka ilde yapılmasını istedi. Bakanlık onay verdi, Yargıtay 5. Ceza dairesi kararıyla yargılama taşındı. Ancak hukuken buna “taşınmak” adı verilse de Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’nün Bakan Sadullah Ergin imzasıyla bildirdiği görüş yazısı

Valiliğin beyanlarına yer veriyor ve beyanlar, eylemlere yoğun katılım olacağı endişesiyle davanın “kaçırılması” gerektiğini bildiriyor. Görüş metni, “kamu güvenliğinin sağlanmasında güçlük yaşanacağı” gerekçesine dayandığını ifade etse de aşağıdaki ifadeleri AKP iktidarının niyet ve korkusunu açıkça belli ediyor: “Eskişehir il merkezinde düzenli ve örgütlü şekilde açık alan eylemleri yapılması, olayın faili olduğu iddia edilen kurumlara ve Emniyet mensuplarına yönelik propaganda yapılması, eylemler esnasında araç, tramvay, trenlere ait trafik akışlarının engellenmesi, Eskişehir Adliye binası önünde düzenle-

nen kamuoyunu, hakim ve savcıları etkilemeye yönelik adalet nöbeti eylemlerinin devam ediyor olması, marjinal grupların etkin ve örgütlü eylemleri arıtma çabaları, bu tür örgütlerle bağlantılı avukatların Ali İsmail Korkmaz davasına katılarak provakatif davranışlarla adli sürecin normal işleyişini sabote edebileceği ve Eskişehir‘in coğrafi konumu itibariyle kolay ulaşılabilir olmasının tertip edilecek muhtemel eylemlere diğer illerden de yoğun katılım olabileceği…” Bakanlık, bu görüşle hem dava avukatlarını hedef gösterdi hem de davaya sahip çıkan direnişçileri marjinalleştirmeye çalıştı. Kayseri Baro

sım’da yaptığı eylemle Valiliğe yürüyerek, katillerin aklanmaya, delillerin karartılmaya çalışılmasını protesto etti. Valilik önüne gelen direnişçiler polis barikatıyla karşılaştı. Direnişçilerin kararlı tutumu sonucu polis barikatı kaldırmak zorunda kaldı. Ve bir basın açıklamsı yapıldı. Açıklamada “Nereye kaçırırsanız kaçırın, halkın adaletinden kaçamayacaksınız” diye AKP’ye seslenen direnişçiler, davalarına her yerde sahip çıkacaklarını eylem dağılırken dahi attıkları sloganla vurguladı: “Bu daha başlangıç, mücadeleye devam.”

Berkin için adalet istemek suç

Adana ve Antakya tutsaklar› serbest

Ahmet Atakan Gezi tutsaklar› için eylemde

Başkanı Fevzi Konanç da derhal üzerine düşeni yaparak “Kayseri’ye bu mahkemeyi protesto etmek yakışmaz” diye açıklama yaptı. Ancak yanıt, daha duruşma günü gelmeden hem davanın kaçırıldığı Eskişhir’de hem de AKP için “korunaklı” görülen Kayseri’de verildi. Kayseri’de, 16 Kasım’da, yüzlerce kişi bir araya gelerek “Ali İsmail vicdandır, vicdanına sahip çık” sloganlarıyla yürüdü. Cumhuriyet Meydanı’na doğru yapılan yürüyüşte Şerzan Kurt ve Uğur Kaymaz davalarının aynı gerekçe gösterilerek Eskişehir’e alındığı hatırlatıldı. Eskişehir halkı da 12 Ka-

Gezi’de ilk yitirdi¤imiz direniflçi Mehmet Ayval›tafl’›n davas›n›n ilk duruflmas› 21 Kas›m’da saat 10’da ‹stanbul Anadolu (Kartal Adliyesi’nde) 8. A¤›r Ceza Mahkemesi’nde görülecek. Ailenin ça¤r›s›yla direniflçiler dava için Adliye önünde buluflacak. 19 yafl›ndaki Mehmet Ayval›tafl, 1 May›s mahallesindeki Gezi eylemine kat›lm›flt›. Eylem s›ras›nda iki araç kitlenin üzerine sürülmüfl, biri Ayval›tafl’a çarpm›flt›. Ayval›tafl’›n ölümü kay›tlara trafik kazas› olarak geçerken sürücüler tutuksuz yarg›lanmak üzere serbest b›rak›lm›flt›. Ümraniye ‹lçe Emniyet Müdürlü¤ü olay›n oldu¤u yer ve civar›ndaki MOBESE kameras›na yans›yan herhangi bir görüntü olmad›¤›n› bildirmiflti. ‹stanbul Forumlar›’n›n 15 Eylül’de Kad›köy’de gerçeklefltirdi¤i “Eylül’de Gel” etkinli¤inin tertip komitesine “kanuna ayk›r› gösteri ve toplant› yürüyüflü düzenleme, yönetme ve bunlar›n hareketlerine uyma” suçundan dava aç›ld›. Savc›l›k iddianamesinde mitingin daha önceden söylendi¤i gibi 18.00’da de¤il 21.00’da bitirilmesi nedeniyle mitingin kanuna ayk›r› hale geldi¤i belirtildi. Davan›n ilk duruflmas› 6 fiubat 2014’te gerçeklefltirilecek. ‹darenin kusurlar›n› saptamak, kurum ve kurulufllar› bu kusurlar› tazmin etme konusunda uyarmak amac›yla kurulan Kamu Denetçili¤i Kurumu (KDK), gaz bombas› kullan›m› konusunda ilk karar›n› verdi. Kurum, 1 May›s’ta ‹stanbul’da yaflanan olaylarda gaz kapsülü ile bafl›ndan vurulan ve günlerce yaflam mücadelesi veren Dilan Alp konusunda polisi kusurlu buldu. ‹stanbul forumlar›n›n ça¤r›s›yla forumlar Van depreminin ikinci y›l›nda Kad›köy’de bir araya gelerek “Van’da deprem sürüyor” dedi ve toplad›klar› battaniyeleri depremzedelere verdi.

B

Antakya’da 22 Temmuz günü evlere yap›lan operasyonlarla gözalt›na al›nan ve tutuklanan 14 Gezi tutsa¤› için Adana’da gerçeklefltirilen ilk duruflmada tahliye karar› ç›kt›. Gezi direniflçilerine özgürlük isteyen yüzlerce kifli 19 Kas›m’da Atatürk Park›’nda buluflup Adana Adliyesi’ne yürüdü. Tutsaklar›n aileleri ve Gezi direnifli s›ras›nda Antakya’da katledilen Abdullah Cömert’in abisi Zafer Cömert ve Ahmet Atakan’›n babas› Ali Atakan’da Adana Adliyesi önüne gelerek, tutuklular›n özgür b›rak›lmas›n› istedi. Adliye önünde tutsak arkadafllar›n› almak için bekleyen kitleye yönelik faflist sald›r› giriflimleri olduysa da kitle duruflman›n bitti¤i ana kadar bekledi. Adana’n›n di¤er Gezi davas› ise 11 kiflinin tutuklu, 4 kiflinin tutuksuz yarg›land›¤› ve Adana 10. A¤›r Ceza Mahkemesi’nde görülen dava idi. Eylemcilerin terör örgütüne üye olmakla yarg›land›¤› davan›n 11 Kas›m’daki duruflmas›nda tutuklular›n tamam› için tahliye karar› verildi.

aşından gaz kapsülü ile vurulduğu 16 Haziran’dan beri uyanamayan 14 yaşındaki Berkin Elvan 13 Kasım’da beyninde biriken sıvı nedeniyle ameliyat geçirdi. Hemen ardından aile tarafından yapılan açıklamalarda Berkin’in uzun süre uyumasından kaynaklanan bir sağlık problemi üzerine yapılması gereken bir ameliyat olduğu ve Berkin’in uyumaya devam ettiği duyuruldu. İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, ameliyata ilişkin “Bugün yeni bir ameliyat geçiren Berkin’e şifalar diliyor, değerli ailesine sabır ve geçmiş olsun dileklerimle saygılarımı sunuyorum” tweeti attı. Üç gün sonra ailenin sabrını yeniden sınayacaktı. Berkin’in yaralanmasının 5. ayında (16 Kasım), suç duyurusunda bulunmak için ailesi ve Taksim Dayanışması tarafından Adliye önüne çağrı yapıldı. Adliye önünde bir araya gelenlere polis saldırdı. Berkin’in babası Sami Elvan’ın gaz kapsülünü atan polisin bulunup, yargılanmasını istediği ancak diğer sorumlu-

ların da vali, içişleri bakanı ve başbakan olduğunu belirttiği basın açıklaması polisin saldırıları arasında yapıldı. Adliyenin önünden dağılan kitleye polis tazyikli su sıkarak saldırmaya devam etti. Bir kişinin bacağı kırıldı. 9 kişinin gözaltına alındığı polis şiddeti direnişçilerin eylemlerini Okmeydanı’nda sürdürme kararının ardından Okmeydanı’na sıçradı. Berkin’in yaşadığı ve vurulduğu Okmeydanı’nda halk ona sahip çıktı. Gece yarısına kadar süren çatışmalarda pek çok kişi yaralandı. Polis gaz bom-

baları ve plastik mermi atarken, sokakta mahallesini savunan halka “Okmeydanı halkını rahatsız ediyorsunuz” diye anons geçti. Bu sırada polis, tekmeleyerek Yürüyüş gazetesi çalışanlarını gözaltına alıyor, insanlar polis terörü yüzünden eve gidemiyor, Sibel Yalçın Parkı’ndaki kulübelerin kapıları kırılarak, direnişçilerin gözleri korkutulmaya çalışıyordu. Eyleme katılan Berkin’in akranları Çapul TV’ye “Gerekirse sabaha kadar buradayız” diyordu. Aynı gece Berkin’in ailesi Ber-

Utku Kalı özgür, Reyhanlı katliamı hala ‘muamma’ Reyhanlı katliamına ilişkin belgeleri sızdırdığı iddiasıyla tutuklanan ve aylardır işkence gören Kalı tahliye oldu

R

eyhanlı katliamının, saldırı hazırlığına ilişkin istihbarat olmasına rağmen engelenmediğini gösteren belgeleri RedHack’e sızdırdığı iddiasıyla tutuklanan Utku Kalı ikinci duruşma sonucunda tahliye edildi. Samsun 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davaya toplumsal muhalefet sahip çıktı. Utku Kalı mahkeme salonunda savunmasını yaparken, Samsun halkı da dışarıda onun savunmasını yaptı. Adliye önünde yapılan basın açıklamasında “AKP’nin halklar için ölüm getirdi-

ğini Gezi’de, Rojava’da, Reyhanlı’da gördük” diyen eylemciler katliamın sorumlularının hesap vermesini istediler. Açıklamada Reyhanlı katliamını, istihbaratını aldıkları halde engellemeyenlerin ve savaş politikalarıyla katliama zemin hazırlayanların değil Kalı’nın yargılanması protesto edildi. Uydurulmufl deliller, iflkence Utku Kalı’nın tutukluluğu için gösterilen gerekçelerden biri de içinde belgelerin fotoğrafının olduğu iddia edilen bir cep telefonu ol-

muştu. Bir hükümet görevlisi ortada telefon yokken ona işaret etmiş, bahsedilen cep telefonu “her nasılsa” elle konulmuş gibi bulunmuştu. Cep telefonuna ulaşmak isteyen avukatlara bu telefon verilmemiş, hakkında çalıntı ihbarı yapıldığı söylenmişti. Oysa telefonun sahibi Utku Kalı’nın ablası ve avukatı Ceren Kalı böyle bir ihbarda bulunmamıştı. Utku Kalı’nın tutuklanmasının ardından fiziksel ve psikolojik şiddet artmış, Kalı defalarca çıplak aramaya maruz kalmıştı. Kalı gördüğü işkence nedeniyle

hastalandığında hasta mahremiyetine aykırı olarak doktorla yalnız bırakılmamıştı. Mahkeme “durup dururken” kendisinin görevli mahkeme olmadığını belirtmiş, işkenceye dair suç duyuruları dikkate alınmamış, deliller karartılmıştı. İşkenceciler hakkında takipsizlik kararı verilmişti. Utku Kalı ayrıca askeri hapishanede geçirdiği bir sinir krizinden de yargılanıyor. Kriz anında kendisine küfür edildiğini ileri süren bir asker, “Çok incindim” diyerek Utku hakkında madde 301’den dava açtı.

kin için adalet isteyenlere yapılan saldırıyla ilişkin bir açıklama yayımladı. “Bu ülkede saldıran, katleden, yaralayan yani terör estiren bellidir ve iktidardadır” diyen aile 8 yaşındaki Behzat’ı, 12 yaşındaki Ceylan’ı, 12 yaşındaki Uğur’u öldüren devletin 14 yaşındaki Berkin’i vuran polisleri açık etmeyeceğini bildiklerini anlattı. Aile, “Devlet olduğu gibi davrandı sadece. Kısacası bugün İstanbul’da olağan bir gündü” dedi. Açıklama“Berkin direniyor, biz de direniyoruz” diye bitirildi. Ertesi gün mahkemeye çıkarılan gözaltılardan 3’ü tutuklandı. Sebep de basın açıklamasından sonraki polis şiddetine direnmek olarak gösterildi. Berkin için adalet arayışına direnişçiler kendi imkanları ile yanıt vermeyi sürdürdü. Dayanışma için İstanbul’da 18 Kasım’da bir konser düzenlendi. Cahit Berkay, Hakan Yeşilyurt, Pınar Aydınlar, Aydoğan Topal, Yaşar Kurt, Güvenç Dağüstün’ün şarkılarını söylediği geceden sağlanan gelir Berkin için kullanılacak.


SOKAĞIN SESİ

ÜRET EN B‹Z‹Z YÖNET EN DE B‹Z O LACA⁄IZ

21 Kas›m 2013 / 4 Aral›k 2013

12 Halk›n Sesi

D‹SK direnifl hatt›n› sokakta kuruyor AKP’nin, kıdem tazminatını fona devrederek, işçilerin iş güvencesini yok etme planları DİSK’in sokakta yarattığı ve süreklileştirdiği fiili, meşru, kitlesel eylem çizgisiyle sekteye uğradı. Eylül ayında yapılan Çalışma Meclisi toplantısında ALP TEK‹N BABAÇ

A

KP hükümetinin kıdem tazminatını fona devrederek gasp etmeye çalışmasına karşı DİSK, “Direnİşçi” diyerek sokağa çıktı. AKP, kıdem tazminatını gündeme getirmeye başladığında DİSK, işyerlerinde kıdem tazminatı gaspı planını teşhir ediyordu. İlk kitlesel eylem 31 Ekim’de İstanbul Kartal’da gerçekleştirildi. Eyleme, çoğu metal işçisi 3 bin kişi katıldı. 4 Kasım’da bu sefer Kocaeli’nin Gebze ilçesinde DİSK sokaktaydı. Çoğu metal işçisi 3 binden fazla kişi ana caddeyi trafiğe kapatarak Cumhuriyet Meydanı’na yürüdü. Eyleme direnişteki Feniş işçilerinin katılımı “Yaşasın sınıf dayanışması” sloganlarıyla karşılandı. Feniş Alüminyum işvereni iflas ettiği bahanesiyle tüm işçileri işten çıkarmış, Hak-İş’e bağlı Çelikİş üyesi işçiler fabrikayı işgal ederek direnişe geçmişti. Her ne kadar Hak-İş, kıdem tazminatı konusunda AKP ile uzlaşma sinyalleri verse de Feniş işçileri kıdem tazminatları için direnişteydi. Gebze’deki basın açıkla-

“İşçi sınıfının kırmızı çizgileri bizim de kırmızı çizgilerimizdir, pazarlık konusu yapılamaz” diyerek sokağı işaret eden DİSK, üst üste kitlesel eylemler yaptı. DİSK’in sokağa taşıdığı mücadele çizgisi, ilk zamanlar “kazanılmış haklara

dokundurtmayız” diyen ve sokaktan kaçan Türk-İş’i ardından da hükümetle uzlaşma görüntüsü veren AKP güdümündeki Hak-İş’i kıdem tazminatı hakkının gaspına karşı ortak bir tutum almaya mecbur bıraktı

masını DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu yaptı. Direnİşçi eylemlerinin sonraki durağı Tekirdağ’ın Çerkezköy ilçesi ve Konya’ydı. 11 Kasım’da binlerce işçi Çerkezköy’de sokağa çıkarken Konya’da yüzlerce işçi sokakta “Ölmek var dönmek yok. Tazminatı vermek yok” dedi. 13 Kasım günü yüzlerce işçinin kıdem tazminatını gasp ettirmeyeceğine dair sloganları Antalya sokaklarında yankılandı. 14 Kasım’da bin DİSK üyesi, İstanbul’daki DİSK Genel Merkezi önünde buluşup Mecidiyeköy Meydanı’na yürüdü. DİSK Genel Başkanı Kani Beko basın açıklamasını yaparken DİSK üyesi işçiler Çevre Yolu’na “Kölelik yasalarına karşı Direnİşçi” yazılı pankart astı ve eylem sonuna kadar pankartı toplamadı. GENEL GREV SESLER‹ İstanbul’daki eylemden birkaç saat sonra en kitlesel Direnİşçi eylemi Kocaeli’nde gerçekleşti. Merkez Bankası önünde bir araya gelen 5 binden fazla işçi alkış ve sloganlarla Yürüyüş Yolu’ndan Cumhuriyet Parkı’na yürüdü. Çoğu genç, lastik ve metal işçisinin coşku-

Erdoğan söyler “gereği yapılır” Tayyip Erdo¤an önce “k›zl›-erkekli ö¤renci evlerine müdahale edece¤iz” dedi. Ülkenin dört bir yan›nda eylemler yap›ld›, ülke gündemini bu tart›flma belirlerken Tayyip Erdo¤an yeniden meydana ç›k›p “Kendiniz yaz›p kendiniz inan›yorsunuz. Bizim ev basmaya, ailelere ihbar etmeye niyetimiz yok. Meseleyi siz buralara getiriyorsunuz” deyiverdi. Erdo¤an kuyuya bir tafl atm›flt› ama hiç de bilinçsizce de¤il. Çünkü biliyordu ki bir Baflbakan olarak söylediklerinin “yasal düzenlemeye” gerek kalmadan bir etkisi olacakt›. Seçimler öncesi gerici bir saflaflma yarat›lacak, üniversitelilerin, kad›nlar›n yaflam› denetlenmeli diyen yüksek sesli bir koro oluflacakt›. Öyle de oldu. Zaman gazetesi köfle yazar› Mehmet Kam›fl “Politik görüflü ne olursa olsun Türkiye’deki anne babalar›n kahir ekseriyetinin bu durumdan büyük rahats›zl›k duydu¤una da inan›yorum” sözleriyle destek verdi. Akflam gazetesi Yazar› Emin Pazarc› “Ben bir baba olarak çocuklar›m›n ne idü¤ü belirsiz yerlerde bulunmalar›n› istemiyorum” diyerek tart›flmaya kat›ld›. Koroyu, Yeniflafak yazar› Hayrettin Karaman as›l can al›c› noktaya parmak basarak tamamlad›. “Hiç de¤ilse mahalle bask›s› ifllesin.” Karaman’›n “mahalle bask›s›” dedi¤i Baflbakan’›n sözünü “emir” kabul eden yetkililerle bu saflaflman›n taraf› olan gericilerin yaflam›n içinde fiilen t›rmand›rd›¤› bask›yd›. Erdo¤an’›n “k›zl› erkekli” ç›k›fl›ndan sonra birçok ilde ev bask›nlar› gerçekleflti. Üniversitelilerin birlikte zaman geçirdi¤i kafelerde aramalar yap›ld›. Apartman yöneticileri kirac› kad›n ö¤rencileri hedef gösterdi. ‹hbarlar artt›. Güncel yasalar›n “Suç yoksa meskene girilemez” dedi¤i için evlere “gürültü yapt›lar” flikayeti gibi uydurma bahanelerle gidildi. Kabahatlar Kanunu’nun “çevreyi rahats›z etmek” maddesinden para cezas› kesildi.

Sokak uzlaşmayı dağıttı

suna İzmit halkı da katıldı. Apartmanlardan alkışlarla eylemi destekleyenlerin yanı sıra sloganlara ve eyleme katılanlar da vardı. 31 Ekim’deki Kartal eyleminin sonunda atılan “Genel grev geliyor” sloganına Kocaeli’nde “İşçiler el ele genel greve” sloganı da eklendi. Özel-

likle içinde genel grev geçen sloganlardaki coşku, AKP’ye uyarı niteliğindeydi. D‹SK AL‹ ‹SMA‹L’‹ UNUTTURMADI DİSK’in bir sonraki durağı Eskişehir’di. 19 Kasım günü Eskişehir’de yürüyen yüzlerce işçi kıdem tazminatı hakkına

sahip çıkacaklarını sloganlarla yinelerken Gezi direnişinde polis tarafından katledilen Ali İsmail Korkmaz’ı da andı. DİSK üyeleri Ali İsmail’in saldırıya uğradığı yere karanfil bıraktı. DİSK 20 Kasım’da Ankara’da eylemdeydi.

AKP, k›dem tazminat› hakk›n› bir maafl sorununa indirgemeye çal›flsa da D‹SK, “K›dem tazminat› ifl güvencesidir, fona devredilmesi k›dem tazminat› hakk›n›n gasp›d›r” söylemini soka¤a tafl›yarak fiili ve sürekli bir mücadele çizgisi yaratt›. D‹SK’in sokakta yaratt›¤› mücadele iflçilerin yan› s›ra konfederasyonlar›n da AKP ile uzlaflma olanaklar›n› flimdilik da¤›tt›. Türk-‹fl ‹stanbul fiubeleri k›dem tazminat› hakk› için mücadele edeceklerini duyurdu. AKP güdümündeki Hak-‹fl bile 11 Kas›m günü gerçekleflen Üçlü Dan›flma Kurulu toplant›s›nda “TÜRK-‹fl ve D‹SK’le ortak hareket ediyoruz” demek zorunda kald›. Çal›flma Bakan› da, gösterilen ortak tepki nedeniyle k›dem tazminat› konusunun ertelenebilece¤i sinyalini verdi. Türk-‹fl, Sürecin bafl›nda “Kazan›lm›fl haklara dokunulursa karfl›y›z” diyen ve do¤rudan soka¤› iflaret etmemiflti. Hak-‹fl ise sürecin bafl›nda AKP ile uzlaflma görüntüsü vermiflti.

‘Kad›nl› erkekli seni y›kaca¤›z AKP’ gol atılan spor etkinlikleri ile devam etti. Kocaeli'nde sokağa çıkan kadınlar, Erdoğan’ın horoz kıyafetiyle temsil edildiği "İki dakikada Tayyip" isimli bir oyun sergiledi ve halktan yoğun ilgi gördü. Öğrenci Kolektifleri üniversite içinde de eylemdeydi. "Tayyip Erdoğan, Bülent Arınç, Melih Gökçek ve Nuri Alço" maskesi takan üniversiteliler skeçlerle iktidarı protesto etti. Ankara Hukuk öğrencileri Hukuk Kolektif’in çağrısıyla kadın erkek, kadın kadına ve erkek erkeğe dans ederek AKP gericiliğini protesto etti. Bolu’da AKP, Abant İzzet Baysal Üniversitesi öğrencileri tarafından kampusta “kadınlı-erkekli' şarkılar söyleyerek, halaylar çekilerek protesto edildi.

BANU SERVETO⁄LU

K

adın düşmanı söylemleriyle kadınlar üzerindeki erkek egemen gerici baskıyı yoğunlaştıran ve şiddeti kışkırtan Tayyip Erdoğan’ın son yaptığı “Kızlı-erkekli evleri denetleyeceğiz” açıklamasının da hedefi öncelikle kadınlardı. Üniversitelilerin yaşamı üzerinden gerici bir saflaşma yaratmaya çalışan AKP iktidarına ilk yanıt yine üniversitelilerden geldi. Kadınlı erkekli üniversite eylem ve etkinlikleriyle başlayan mücadele direniş forumları tarafından yaygınlaştırıldı, 25 Kasım’a hazırlık eylem ve etkinliklerinde kadınlar son sözü söyledi: AKP karanlığında boğulmayacağız! İnadına hayat, inadına isyan! İstanbul’da Mimar Sinan ve Eskişehir Anadolu üniversitesinde öğrenciler “Kızlı erkekli üniversitemizde kalıyoruz” etkinlikleri düzenledi. Mimar Sinan’da gerçekleşen etkinliğe Teneke Trampet, Ozbi, Marsis ve Yolda şarkılarıyla katıldı. Sadi Celil Cengiz ve Ceren Moray da üniversitelilere destek verdi. Eskişehir Anadolu Üniversitesi'nde yapılan etkinliğe ise Güzel Sanatlar Fakültesi öğrencileri "kızlı-erkekli" çizdiği resimlerle renk kattı. Akademisyenlerin de katılımıyla gerçekleştirilen "toplumsal ahlak" tartışmasının ardından bilgi yarışması yapıldı. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi öğrencileri de merkez yemekhane önünde bir araya gelerek "kızlı-erkekli" futbol turnuvası yaptı. İzmir’de üniversiteliler Erdoğan’ın

gerici sözlerine, “kadınlı- erkekli” bir şenlikle cevap verdi. Alsancak Kıbrıs Şehitleri Caddesi girişinde buluşan üniversiteliler çadır kurarak kadınlı erkekli oturup, hatıra fotoğrafları çektirdiler. Çadır etkinliği yapılırken sokakta bir padişah vardı. İzmir sokaklarında dolaşan Tayyip Erdoğan “tiplemesi” kafelerde yan yana oturan kadın ve erkeklerin arasına girdi, oturmalarını yasakladı. Trabzon’da KTÜ Öğrenci Kolektifleri üniversite içinde bir yürüyüş düzenledi. “Evime, yaşamıma, dokunma; AKP’yi kızlı erkekli yıkacağız” yazılı pankart açan üniver-

siteliler isyan koşusu yaptı, kadınlı erkekli horonlarla eylemi sonlandırdı. Giresun’da Giresun'da Öğrenci Kolektifleri Başbakan'ın "Kızlı erkekli evleri denetleyeceğiz" açıklamasıyla tırmanan gerici saldırıları protesto etmek için bir tiyatro oyunu hazırladı. Polis Giresun'un ana caddesi Gazi Caddesi önünden Atabahçe alanına yürüyüş yaparak burada oyunlarını sergilemek isteyen üniversitelilere polis saldırdı 13 üniversiteli gözaltına alındı. Antalya’da Kolektifler’in düzenlediği etkinlikler Cumhuriyet Meydanı’nda kadınlı-erkekli halaylarla başladı, kadınlı erkekli AKP kalesine

DIRENIfi FORUMLARI EYLEMDE 16 Kasım’da Yoğurtçu Parkı’nın çağrısıyla bir araya gelen İstanbul forumları, Kadıköy Eminönü İskelesi’nden Altıyol’a Kadıköy’ün simgesi olan Boğa heykeline yürüdü. İnek maketi ve üzerinde “Kızlı erkekli meydanı” yazan dövizi taşıyan direnişçiler Boğa Meydanı’nın adını “Kızlı Erkekli Meydanı” olarak değiştirdi. Eylem süresince taşınan inek maketi de Boğa heykelinin yanına bırakıldı. Ankara’da Başkent Dayanışması bileşenleri de, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “kızlı-erkekli evlerin denetlenmesi” ile ilgili açıklamalarını Güvenpark’ta “kadınlı-erkekli dans” eylemi ile protesto etti. Başkent Dayanışması bileşenlerine yoldan geçen çok sayıda Ankaralı da destek verdi.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.