169'uncu Sayı

Page 4

4

GÜNDEM 1 Kas›m 2012 / 14 Kas›m 2012

Halk›n Sesi

AKP sokakları kaybederken rdoğan son derece bilinçli ve kararlı bir biçimde siyasal alanı “kutuplaştırmaya” girişti. Siyaset alanını, “Cumhuriyetçi Muhalefet” ve “Kürt muhalefeti” kutuplarının karşısına kendi “Muhafazakar İktidar” kutbunu koyarak yönetmeye, yönlendirmeye çalışıyor. “Milliyetçi-muhafazakar çoğunluk iktidarını” tehdit eden “azgın azınlıklar” kurgusuyla faşizmini meşrulaştırmak istiyor. Bu yolla Suriye ve Kürt politikalarındaki iflasının üstünü örtebileceğinin, AKP içinde beliren çatlakları onarabileceğinin hesabını yapıyor olmalı. AKP iktidarının, “Cumhuriyetçi Muhalefet” ile “Kürt Muhalefeti”ni k e n d i k i t l e s i n e “azgın azınlıklar” olarak sunmakta başarısız olduğu da söylenemez. Kabul etmek gerekir ki “Cumhuriyetçi Muhalefet” ve “Kürt Muhalefeti” (ister çeşitli baskı-manipülasyon politikalarıyla, isterse de iç yapısal, ideolojik, politik vb. nedenlerle açıklansın) “içe kapalı kültüreltoplumsal gruplar” hüviyetinin ötesine geçmekte halen başarılı değildir. Bu başarısızlık, AKP’nin sıkı sıkıya sarıldığı Anadolu gericiliğinin, “modernist/gavurdan Ferda azma” Cumhuriyetçilerden Koç ve “kuyruklu-şafiErmeni’den dönme” ferdakoc@ hotmail.com Kürtlerden (en hafif ifadeyle) “huylu” olduğu gerçeğiyle yan yana geldiğinde AKP iktidarı için (ş i m d i l i k) “yönetilebilen tehditlere” dönüştürülebilmektedir. Ancak bu siyaset iktidarın sokaklarına hakim olamadığı bir ülke tablosunu yaratıyor. “Batı”sında Cumhuriyetçi Muhalefet’in, “Doğu”sunda ise Kürt Muhalefetinin sokakları, alanları doldurduğu, polis barikatlarıyla durdurulamayan kitle hareketlerinin gündelik gerçeklik haline geldiği bir Türkiye oluşuyor. AKP iktidarı ülkenin tamamında sokakları kaybediyor. Herkes bilir ki, sokakları kaybeden bir iktidarın uzun süre ayakta kalabilmesi olanaksızdır. Ancak AKP, kutuplaştırma politikası uğruna sokakları gözden çıkarırken, “Cumhuriyetçi Muhalefet” ile “Kürt Muhalefeti” arasındaki aşılmaz duvarlara güveniyor. CHP’nin milliyetçi-devletçi ideolojik vasatı ile Kürt politik muhalefetinin liberal, ademi merkeziyetçi ideolojik vasatı arasındaki “kan uyuşmazlığı” gerçekten de bu iki büyük politik-toplumsal muhalefet dinamiğini kendi kulvarına hapsediyor. CHP’nin milliyetçi-devletçi politikalarla karşıladığı h a l k t e p k i s i n i n ana unsurlarını “laik, cumhuriyetçi ve bağımsızlıkçı” duyarlılıkların oluşturduğu biliniyor. Hayatın cilvesine bakın ki, bu duyarlılık parametrelerinden bakıldığında, Türkiye’deki en güçlü laik, cumhuriyetçi ve bağımsızlıkçı (ulusalsiyasal çıkar odaklı) hareket Kürt ulusal özgürlük hareketi. Kürt politik muhalefetinin liberal, ademi merkeziyetçi politikalarla karşılık bulmaya çalıştığı Kürt halk tepkisinin ana unsurlarını ise “ulusal kültürel kimliğe saygı, politik demokrasi ve toplumsal eşitlik” talepleri oluşturuyor. Kürt muhalefetinin politik temsilcilerinin bu taleplerine Türkiye’den karşılık verebilecek bir siyasal alternatifin ancak ve yalnızca “sol”dan gelişeceği ve asla sağdan gelişemeyeceği de bir başka realite. Bu gerçeklik, AKP iktidarına karşı “Batı”dan ve “Doğu”dan gelişen halk tepkisini üzerinde geliştikleri maddi toplumsal temellere sadakat göstererek buluşturacak bir “cumhuriyetçilik” ve “özgürlükçülük” tanımını yapılabilir olduğunu gösteriyor. Bu bakımdan Kürt ulusal özgürlük hareketinin Kürt sorununa çözüm formülü olan “Demokratik Özerklik” kavramının etkili bir hareket noktası oluşturabileceği zaten görülüyor. Kürt hareketinin politik söylemine, hareketin laik, modern ve halkçı karakterini öne çıkaran bir vurgu kazandırılmasının, Batı’daki “Cumhuriyetçi Muhalefet”in (özellikle ezilen sınıftan gelen bölüklerinin) orta vadede “sola” ve Kürt sorununda çözüm yanlısı bir siyasi doğrultuya yöneltilmesinde etkili bir rol oynayacağı düşünülebilir. Batı cephesinde ise, bağımsızlığın ve yurttaş egemenliğinin vazgeçilmez koşulunun Kürtlerin eşit hak öznesi haline getirilmesi ve özgürleştirmesi olduğunu ortaya koyan bir “Cumhuriyetçiliğin” tarif edilmesi gerekiyor. Cumhuriyetçiliğin bu yeniden tarifinde CHP’nin, siyasal bütünlüğü içinde olumlu bir rol oynayabilmesi fiilen olanaksız görünüyor. Kürt hareketinin Batı’nın sokaklarına doğru “parçalanmadan” ve “savrulmadan” atabileceği adımı, Cumhuriyetçi muhalefetin “parçalanmadan” ve “sola sıçramadan” Kürt sokaklarına doğru atabilmesi mümkün değil. Ancak bu adım parçalanarak da olsa atıldığında, AKP’nin “yönetilebilen tehditlerle” oynayarak inşa ettiği iktidar mekanizması kaçınılmaz bir biçimde çözülmeye başlayacaktır.

E

AKP ölüm istiyor Hekimler uyarıyor Açlık grevi eylemcileri uzun süreli açlığın getirdiği sağlık sorunlarının yanı sıra hapishanelerdeki baskı, şiddet ve işkencelerle de boğuşuyor

AKP’nin 2009’dan beri politik mahpuslarla doldurduğu hapishanelerde başlatılan açlık grevi, AKP’yi zora soktu. Açlık grevinin taleplerine destek eylemlerine saldıran AKP iktidarı açlık grevini ise yalan ve demagojiyle geçiştirmeye çalışarak olası ölümlerin sorumluluğunu üstlendi ALP TEK‹N BABAÇ

P

KK ve PJAK’li mahpuslar, anadilde eğitim hakkı, anadilde savunma hakkı ve Öcalan üzerindeki tecridin son bulması talebiyle 12 Eylül günü açlık grevi başlattı. 7 hapishanede 70 mahpus tarafından başlatılan açlık grevine katılım her geçen gün arttı. 31 Ekim’de açlık grevindekilerin sayısı 800’e yaklaştı. AKP hükümetinin eylemleri yok saymaya çalışması nedeniyle açlık grevindekilerin taleplerine destek eylemleri başladı. Birçok kentte BDP binaları önünde dönüşümlü açlık grevleri yapıldı. Büyük kentlerde ve Kürt illerinde mahallelerde destek ve dayanışma çadırları açıldı. Avrupa’daki Kürtler de farklı merkezlerde destek eylemleri yaparak açlık grevi ile ilgili uluslararası kamuoyu oluşturdu. Türkiye’deki dönüşümlü açlık grevleri hapishane önlerine taşındı. Eylemler sürerken Adalet Bakanı Sadullah Ergin, Sincan Cezaevi’nde açlık grevindekilerle görüştü. Ergin, “sesiniz duyuldu bırakın” demekle yetindi. Görüşme sonrasında AKP somut adım atmadı; destek eylemleri giderek genişledi ve yaygınlaştı. Açlık grevi ve eylemler, hapishanelerin, toplumsal muhalefetin en önemli eksenlerinden biri olduğunu hatırlattı. Demokratik kitle örgütleri, siyasi partiler, aydınlar, sanatçılar ve toplumun ilerici tüm kesimlerinin yanı sıra açlık grevindeki yüzlerce mahpusun ailesini ve akrabalarını saflaştıran süreç bir

anda çok daha büyük kesimi kapsadı. Açlık grevindekilerin taleplerine toplumsal muhalefetin tüm kesimlerinden gelen destek ve AKP’nin açlık grevini yok saymaya çalışması eylemlere yönelik kamuoyu desteğini artırdıkça AKP hükümeti şiddete sarıldı. BDP milletvekili Sabahat Tuncel ve BDP üyelerinin Bakırköy Cezaevi önünde 24 Ekim günü başladıkları dönüşümlü açlık grevine polis saldırdı. 24 Ekim’den sonraki tüm eylemler polis engeliyle karşılaştı. Türkiye’nin birçok kentinde BDP öncülüğünde 28 Ekim günü gerçekleştirilen AKP binalarına yürüyüş eylemlerine polis saldırırken Bursa ve İzmir’deki saldırılarda polise sivil faşistler eşlik etti. AKP şiddete sarıldıkça AKP medyası da adeta yalan haber yazma ve demagoji yarışına girişti. HaberTürk ve Zaman üst üste “şu kadar mahpus açlık grevini bıraktı” şeklinde haberler yayımlarken, bazı televizyon kanalları utanmazlıklarını, açlık grevindekilerin ziyafet çektiğine dair haberler yapmaya kadar vardırdı. Utanmazlık, Başbakan Erdoğan’ın 29 Ekim resepsiyonunda yaptığı “Yiyorlar” açıklaması ve 30 Ekim’deki grup toplantısında, BDP’lilerin temmuz ayından bir yemekte çekilmiş bir fotoğrafı sanki dünmüş gibi sunmasıyla sürdü. 31 Ekim’deki “Açlık grevi yok” açıklamasıyla Erdoğan’ın yalanları zirve yaptı.

YARGI K‹L‹TLEND‹ Devletin toplum üzerindeki

baskı araçlarından biri olan hapishanenin politikleşmesi, infaz politikasını da zora soktu. Politikleşmiş hapishaneye insanları atmak için AKP iktidarının iki defa düşünmeye başlaması yargı sistemini de etkiledi ve sistem yavaş yavaş tıkanmaya başladı. KCK davalarında Kürt mahpusların anadilde savunma yapmak istemesi ve mahkemenin Türkçe ısrarı davaları kilitlemişti. Kilitlenen sistemi açmak için yargı yavaş yavaş Kürtçe’yi tanımaya başlamıştı. 2009’dan beri KCK adı altındaki operasyonlarla 8 bin Kürt siyasetçi hapse atılmıştı.

AKP OLASI ÖLÜMLER‹N SORUMLUSU AKP 30 Ekim’deki grup toplantısında yalanları sürdürürken BDP, grup toplantısını “Topyekûn Direniş” eylemleri kapsamında Diyarbakır 5 No’lu Cezaevi önünde on binlerce kişinin katılımıyla gerçekleştirdi. Toplantıda konuşan BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Erdoğan'ın açlık grevindekiler için kullandığı "yiyorlar” ifadesinin Şevket Kazan tarafından da kullanıldığını ve bu söylemin, AKP’nin olası ölümlerin maddi ve manevi sorumluluğunu üzerine aldığını gösterdiğini belirtti. Demirtaş hükümete de bir çağrı yaptı. BDP eş genel başkanlarının İmralı'ya gidip Öcalan'la görüşmesini ardından hükümetle görüşmesini öneren Demirtaş, açlık grevlerinin bu şekilde yaratılacak müzakere zemini sayesinde bitirilebileceğini söyledi.

12 Eylül’de başlayan açlık grevinde 43 günü dolduran mahpuslarda bazı sağlık sorunları ortaya çıktı. 49’uncu günde Rize Kakandere L Tipi Cezaevi’nde bir mahpus yoğun bakıma kaldırıldı. Hekimler, mahpuslarda kalıcı sağlık sorunlarının oluşmaya başlamasına “kritik eşik” diyor. Kritik eşik aşıldıktan sonra kanamalar, midenin sıvı kabul etmemesi ve bilinç kaybı oluşabiliyor. Bilinç kaybının ardından ölümler başlıyor. Mahpusların sadece su, tuz ve şeker alarak sürdürdüğü eylemlerde her gün kilo ve tansiyon ölçümlerinin yapılması gerekiyor. Tuz ve şekere erişemeyen mahpuslarda kalıcı dolaşım sistemi bozuklukları, suya ulaşamayan mahpuslarda kalıcı böbrek tahribatları ve B vitamini verilmeyen mahpuslarda da kalıcı sinirsel rahatsızlıklar ve 60. günden itibaren ölümler görülebiliyor. Bazı hapishanelerde açlık grevindekilerin tecride alınması ve benzer şekilde iletişim yasağı konulması da mahpustaki ruhsal tahribatı artırıyor. Uzun süreli açlık durumlarında ortaya çıkabilecek kalıcı sağlık sorunlarına ve sinirsel problemlere karşı günde iki doz B1 vitamini kullanılması gerekiyor.

Türkiye’de az bulunduğu için yurt dışından ithal edilen B1 vitamini, açlık grevi eylemlerinde bilincini yitiren mahpuslara hapishane doktorları tarafından serum verilerek işkence yapılmasına karşı alınmaya başlamıştı. İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri Ali Çerkezoğlu, hastanın/mahpusun bedeni üzerindeki inisiyatifine, talebine, özerkliğine, kararına cezaevi yöneticilerinin de hekimin de saygı göstermek zorunda olduğunu söylüyor. Oysa açlık grevindekilerin sağlık sorunları hapishane yönetimleri tarafından önemsenmiyor. Birçok hapishanede mahpuslar ceza infaz memuru tarafından muayene ediliyor, hapishane yönetiminin baskılarıyla hekimlere basit ölçümler bile yaptırılmıyor. Açlık grevi sonrasındaki tedavi de önem taşıyor. Uzun süre aç kalan mahpusların bağışıklık sistemlerinin zayıflaması birçok hastalığa yakalanma riskini beraberinde getirdiği için özel tedavi görmeleri gerekiyor. Uzun süreli açlık durumunda, ağır alkoliklerde ve beslenme yetersizliklerinde görülen Wernicke-Korsakoff sendromu ortaya çıkıyor. Kısa ve uzun süreli öğrenme ve hafıza yitimi bu sendromun başlıca belirtileri.

HAP‹SHANEDE DOKTOR BIRAKMAYAN DÖNÜfiÜM Hapishanelerdeki sağlık hizmetinin geldiği noktanın sorumlularından biri de AKP’nin sağlıkta dönüşüm politikaları. Dönüşümle birilikte özlük haklarından yararlanamayan hapishane hekimlerinin büyük kısmı istifa etti. Aile hekimliği de çözüm olmadı çünkü kendisine bağlı hastalar kadar ücret alan aile hekimleri için her tahliye "ücret azalması" olduğundan hasta-hekim ilişkisi hapishanede müşteri ilişkisine döndü.

AKP terörüne topyekûn direniş “Topyekûn Direniş” eylemleri Kürt illerinde hayatı durdurdu, polisin saldırdığı eylemler direnişlere dönüştü; doğuda ve batıda sokaklar polise ve AKP’ye teslim edilmedi

A

Bursa’da 30 Ekim’de ç›kan çat›flmada kafas›ndan vurulan bir kifli kald›r›ld›¤› hastanede 31 Ekim günü hayat›n› kaybetti.

çlık grevinin taleplerine destek için BDP’nin “Topyekûn Direniş Günü” olarak ilan ettiği 30 Ekim’de Kürt illerinde hayat durdu. Eylemlere katılan on binler “Ölüm değil çözüm istiyoruz” dedi. BDP, grup toplantısını Diyarbakır’da on binlerin katılımıyla yaptı. Diyarbakır, Yüksekova, Bursa ve İstanbul Okmeydanı’nda polis terörü vardı Topyekûn direniş eylemleri Kürt illerinde sabah saatlerinden itibaren başladı. Diyarbakır, Hakkari, Şırnak, Mardin, Van’da nöbetçi eczaneler ve fırınlar dışında tüm kepenkler kapandı. Şehiriçi ulaşım durdu. Öğrenciler okula gitmedi, işe giden kamu çalışanları çalışmadı. Önceki kepenk kapatma eylemlerinde kepenklerin açık kaldığı Diyarbakır’ın Ofis semtinde ve Van’ın Cumhuriyet Caddesi’nde bile kepenkler kapandı.

Kürt illerinde açlık grevine destek çadırlarında ve BDP binalarının önlerinde bir araya gelen binlerce kişi kentlerdeki hapishanelere yürüdü. BDP, grup toplantısını Diyarbakır 5 No’lu Cezaevi önünde gerçekleştirdi. Toplantının ardından yürüyüşe geçen on binlerce kişiye polis saldırdı. Yüksekova ve Nusaybin’de polis eylemcilere saldırdı, üç kentte de çıkan çatışmalar gün boyu sürdü ve polis geri çekilmek zorunda kaldı. İskenderun, Hatay, Adana, Mersin ve Tarsus’ta da kepenkler kapandı. Antalya’da ve Ağrı’da yüzlerce kişi kent meydanlarında eylem yaptı. Ankara’da polis çadır kuran eylemcilere saldırdı.

OKMEYDANI’NDA AKP TERÖRÜ İstanbul Okmeydanı’nda AKP İl Binasına yürümek isteyen eylemcilere polis saldırdı. Polis, Sibel Yalçın Parkı’nda

AKP’nin ordusu Suriye’de Kürtlere saldırıyor S

uriye’de Özgür Suriye Ordusu’na (ÖSO) bağlı birlikler, 26 Ekim günü Kürtlerin denetiminde olan Eşrefiye semtine geldi ve kenti “özgürleştirmek” iddiasıyla denetimi eline almaya kalkıştı. Fırat Haber Ajansı’nın Selahaddin Eyyubi Birliği tarafından düzenlendiğini belirttiği saldırılarda 15 kişi yaşamını yitirdi. Ertesi gün, silahlı muhalifleri bölgelerinde istemeyen halkın eylemine ateş açılması sonucu 13 kişinin daha ölmesiyle birlikte Demokratik Birlik Partisi’nin (PYD) askeri kanadı Halk Savunma Birlikleri (YPG) devreye girdi. ÖSO üyesi 19 kişiyi öldüren YPG, çok sayıda kişiyi de esir aldı.

ERDO⁄AN’DAN EM‹R ALIYORLAR PYD lideri Salih Muslim, ÖSO-YPG ara-

sındaki çatışmalar ile ilgili olarak Radikal’den Fehim Taştekin’e konuştu. Saldırıların ÖSO içerisindeki Selahaddin Eyyubi Birliği’nce gerçekleştiği iddiasını yineleyen Muslim, “Selahaddin Eyyubi Birliği’ne bağlı kişiler, Arapları temsil etmeyen küçük gruplardır. Türkiye rejimi ile ilişkileri olan bazı unsurlar var. Sayın Erdoğan ile ilişkileri var. Bunlar Sayın Erdoğan’dan aldıkları emirlere göre konuşuyorlar” diyerek Türkiye kontrgerillasını işaret etti. ÖSO komutanlarından Malik el Kurdi’nin “Bir yanlışlık oldu, bizi Kürtler kışkırttı” açıklamasına dikkat çeken Muslim, olayları kışkırtanların Selahaddin Eyyubi Birliği’nde Salah Badruddin adlı kişiye bağlı gruplar olduğunu ifade etti. Muslim, ölen 19 ÖSO üyesinin 7’sinin bu gruptan olduğunun bilgisini de verdi.

AKP-ÖSO’NUN KÜRT DÜfiMANLI⁄I ÖSO ve Suriye Ulusal Konseyi (SUK) ile bir araya gelmelerinin olanaksız olduğunu dile getiren Muslim, “Sorun Kürt realitesini tanımamak. SUK’un yüzde 60’ı dinci ve AKP ile birlikte hareket ediyorlar. Kürt realitesinin tanınmaması yönündeki baskı buradan” dedi. Muslim’in ifadeleri, AKP’nin Suriye’de özerk Kürt bölgelerinin oluşumunu engellemek ve Suriye’ye yönelik müdahaleci siyasetini meşrulaştırmak için Kürt düşmanlığını tırmandırdığını doğruluyor. Öte yandan PKK Merkez Komitesi, Halep’teki çatışmalarla ilgili bir bildiri yayımladı ve Eşrefiye’deki saldırıları kınadı. Bildiride, ihtiyaç duyulması halinde Suriye’ye silahlı güç gönderilebileceği açıklandı.

bulunan ve açlık grevine destek için dönüşümlü açlık grevi yapanlara da saldırdı. Evlerin balkonlarına dahi gaz bombası atan polisin, sivil faşistlerle birlikte gerçekleştirdiği saldırılar sonucunda çok sayıda kişi yaralandı. Birçok kişinin gözaltına alındığı saldırılar sırasında polis iki kişiyi de kaçırdı.

FAfi‹ST-POL‹S EL ELE 28 Ekim’deki eylemden bu yana gerilimin sürdüğü Bursa’da 30 Ekim eylemine polis saldırdı. Polis saldırısı sonrasında bir grup ülkücü faşist Yıldırım’daki BDP binasına saldırdı ancak faşistler mahallenin gençleri tarafından püskürtüldü. Olaydan birkaç saat sonra ülkücü faşistlerle birlikte çevik kuvvet polisleri mahallede terör estirdi. Saldırılar karşısında kendilerini ve evlerini savunan mahalleliler polisleri ve ülkücü faşistleri yine püskürttü.


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.