16-31 MART 2014

Page 1

Faşist AKP iktidarı kanla beslenmektedir

sf 12-13

Söz yetki karar Dersim halkına Dersim’den bütün ülkeye ve hatta dünyaya bir mesaj iletiliyor. Demokratik halkçı yerel yönetimler burjuva düzende alternatifsiz olmadığımız ilan ediyor. Dersim Demokratik Halk Dayanışması ve bünyesinde büyüttüğü Hozat, Mazgirt ve Ovacık Halk Dayanışması, halkın geleceğine dair tek sözün yine halk tarafından söylenmesi gerektiğini herkese gösteriyor ve öğretiyor. Dayanışma adaylarının her an görevden alma yetkisinin kitlelerde olması, kitlelerin devrimci rolünü açığa çıkarıyor. sf 16-18

Halkın Günlüğü

16-31 MART 2014 Yıl: 3 Sayı: 79 Fiyatı 1.5 TL www.halkingunlugu.net

Kadınlar iktidarı istedi f KADIN

14-15

On binlerce kadın, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü alanlarda karşıladı. AKP’nin ileri demokrasi söylemleri bir yana her yıl yüzlerce kadının yaşam hakkı elinden alınırken, kadınlar; erkek egemen sistemin kadın katliamlarına, kadına yönelik taciz, tecavüzün meşrulaştırılmasına, esnek güvencesiz ve kuralsız çalıştırılmaya ve trans, nefret cinayetlerine karşı bir kez daha hak ve taleplerini sokaklarda haykırdı. Demokratik Kadın Hareketi de ülkenin birçok yerinde alanlara çıkarak, “Gezi’den Rojava’ya kadınlar iktidara” çağrısı yaptı

HDP ve BDP’ye dönük saldırılarda AKP parmağı

e-posta: halkingunlugu@hotmail.com

ISSN: 2147-0499

Berkin Elvan sonsuzluğa uğurlandı Gezi Ayaklanması sırasında polisin kafasına hedef gözeterek attığı gaz bombasından ağır yaralanarak 269 gündür sürdürdüğü yaşam mücadelesini kaybeden Berkin Elvan için Okmeydanı’nda bir araya gelen yüz binlerce kişi tarafından sonsuzluğa uğurlandı. Ülke genelinde Berkin için sokaklara çıkan yüz binlerce

02

Ukrayna’daki son gelişmeler

09

kişi barikatlar kurarak polise karşı direnirken, AKP iktidarının işkenceye sıfır tolerans söyleminin yalnızca bir aldatmacadan ibaret olduğunu bir kez daha gösterildi. AKP, iktidarını kaybetme korkusuyla çocukları bile katletmekten çekinmeden barbarca saldırırken, sokakları işkencehanelere çevirdi.

Sistem krizi ve yeni ittifaklar üzerine

10


02 güncel haber

16-31 MART 2014 Halkın Günlüğü

HDP ve BDP’ye yönelik saldırıların

arkasında AKP iktidarı var! Faşist-militarist AKP iktidarı kendisini güvenceye alıp çapul saltanatını sürdürmek, iktidar erkiyle birlikte talan çıkarlarını sağlama almak için her türlü yola başvurarak hasımlarını bastırırken ekarte edip etkisizleştirmek istiyor

Zulüm iktidarı, siyasi hedefleri uğruna kitlelerin karşı karşıya getirilerek vuruşturulması dahil her yolu mübah görüyor. Talan saltanatına karşı her türden muhalefete azgın terör ve linç uygulamasını reva görüyor. Kürt ulusal sorununda büyük demagojiyle kopardığı ‘‘çözüm‘‘ yaygarası ve ‘‘barış‘‘ manipülasyonuna karşın, Kürt ulusu ve onun siyasi partisine karşı olduğu gibi, Kürt ulusuna dostluk taşıyan demokratik güçlere karşı da tahammülsüzce faşist terör estirerek susturup sindirmeye çalışmakta, siyasi ve fiziki linçler sahnelemektedir. Gerilla güçlerinin toplu imhasına yol açan kimyasal silah kullanımından Roboski Katliamı‘na, Fransa’da PKK’li kadın kadro ve aktivistlere karşı gerçekleştirdiği alçakça katliama ve KCK tutuklamaları teröründen Batı illerinde Kürt işçi ve ailelere yönelik gerçekleştirdiği linç girişimlerine kadar birçok örnek, AKP iktidarının gerçek yüzünü çıplak biçimde ortaya koyan örneklerdi. Bugün HDP ve BDP’ye karşı yerel seçim çalışmaları kapsamında gerçekleştirilen sivil faşist saldırılar hiç şüphesiz ki AKP iktidarından bağımsız gelişmemektedir. Zira bu yerel seçimler referandumdan da öteye adeta AKP iktidarına güvenoyu testi niteliğindedir. Bu nedenle faşist-militarist AKP iktidarı kendisini güvenceye alıp zulüm saltanatını sürdürmek, iktidar erkiyle birlikte talan çıkarlarını sağlama almak için her türlü yola başvurarak hasımlarını bastırarak ekarte edip etkisizleştirmek istiyor.

Kürt ulusu sinmeyecektir HDP ve BDP’ye yönelik Aksaray, İzmir/Urla, Muğla/Fethiye, Antep ve ilçesi Çerkezköy gibi yerlerde olmak üzere birçok sivil faşist saldırı gerçekleştirildi. Kürt ulusuna düşmanlık temelinde geliştirilen ırkçı milliyetçilikle birlikte, Kürtlerin siyasi partisi ve diğer demokratik parti olan HDP’nin seçim çalışmaları doğrudan

Gazi ve Ümraniye’de katledilenler anıldı

engellenmiş bulunmaktadır. Demokrasiyi dilinden düşürmeyen Erdoğan/AKP seçim çalışmalarına bile tahammül edemeyecek kadar tahammülsüz, gerici ve faşisttir. Ancak altını çizelim ki, uygulanan faşist baskılar kifayetsiz kalacak ve hatta ters tepecektir. Kürt ulusal güçleri veya siyasi partisi bu seçimlerde tüm anti-demokratik, eşitsiz ve adil olmayan şartlara karşın, ulusal iradesini ortaya koyarak ırkçı milliyetçiliğe ve her türden faşist saldırılara yanıt verecektir. Kürt ulusunun siyasi partisi BDP ve diğer demokratik nitelikteki HDP’nin maruz kaldığı bu faşist saldırılar karşısında, tüm devrimci demokratik hareketin ve elbette ki tek tek ilerici, demokrat ve aydınların görevi HDP ve BDP’yi sahiplenmek, belirgin bir dayanışmaya girmektir. Kürt ulusuna yıllardır uygulanan milli baskı ve zulüm yetmiyormuş gibi bugün demogojik söylemler altında gizlenerek daha sinsi ve korkunç biçimde yürütülmektedir. Öyle ki, Kürt Ulusal Hareketi‘ne yönelik yürütülen tasfiye, onun zayıflatılması suretiyle iyice derinleştirilip tam bir teslim alma noktasına getirilmek istenmektedir.

BDP’nin eleştirileri son derece makuldür AKP iktidarı sistemli olarak geliştirdiği sivil fa-

Gazi ve Ümraniye Katliamı’nda hayatını kaybedenler için anma etkinlikleri düzenlendi Aralarında Demokratik Haklar Federasyonu (DHF)’nun da olduğu 12 Mart Platformu, Gazi Katliamı’nda hayatını kaybedenleri anmak için yürüyüş düzenledi. Eski Karakol Durağı’nda bir araya gelen kitle Gazi Mezarlığı’na yürüdü. Çeteler tarafından katledilen Battal Tepeli’nin vurulduğu yere gelinerek bir süre burada sesli ajitasyon çekildi.

şist saldırılarla talancı diktatörlüğüne muhalefet eden ve eleştiri getiren sesleri bastırıp yanına çekmeye ya da gerekli tavizleri koparmaya çalışmaktadır. Bu bağlamda HDP ve BDP’nin eleştirilerini hazmedememekte ve bu saldırılar yoluyla kendisince hizaya getirmeye çalışmaktadır. BDP’nin eleştirileri son derece makul ve yumuşaktır. Yani AKP iktidarının deşifre olan bunca rezilliğine karşı ciddi bir muhalefet veya mücadele yürütmemektedir. Zira ‘‘Barış‘‘ süreci gibi bir kelepçe ve pranga vardır el ve ayağında. AKP iktidarı resmen süreci rafa kaldırsa da Kürt Ulusal Hareketi umudunu yitirmiş değildir. Dolayısıyla da AKP’ye karşı temkinli bir eleştiri yürütmeyi doğru bulmaktadır. 0Sivil faşist saldırıları kuşkusuz ki lanetlemek şarttır. Ancak bunun doğrudan AKP’nin planı olduğunu karartmamak gerekmektedir. Yani AKP’ye karşı kararlı tavrın alınması en doğrusudur. Öte taraftan AKP iktidarı (ve tüm gerici hakim sınıfları) kitlelerin birbiriyle çatışmasını ister ve bunu zaman zaman körükler. Böylece iktidarlarını tepkilerin esas hedefi olmaktan çıkarır ve kitlelerin bölünüp birbiriyle çatışmasını kışkırtırlar. Bu politika istisnasız olarak bütün gerici sınıflara ait iken, AKP iktidarının yaptığı da budur.

AKP’nin oyununu boşa çıkarmak mümkündür

Daha sonra yürüyüşe devam eden kitle Gazi Mezarlığı’na geldi. Anma sırasında “Gazi faşizme mezar olacak” , “Faşizmin döktüğü kanda boğacağız” , “Berkin Elvan ölümsüzdür” sloganları atıldı. Katliamın gerçekleştirildiği yere yüründü 15 Mart Platformu, Ümraniye 1 Mayıs Mahallesi’nde yürüyüş düzenleyerek katledilen devrimcileri andı. Platform ilk olarak 15 Mart’ta şehit düşenler için mezar anması yaptı. Ardından da Pir Sultan Abdal Kültür Derneği’nde yemek verildi. Cennet Düğün Salonu’nda bir araya gelen kitle,

“12 Mart Gazi 15 Mart ve 1 Mayıs Şehitlerini Unutmadık Unutturmayacağız” pankartıyla 30 Ağustos Lisesi’ne yürüdü. Yürüyüşte Gezi Ayaklanması’nda hayatını kaybedenler de anılarak “Berkin'in katili AKP'nin polisi” , “Berkin Elvan 15'inde bir fidan” , “Katil devlet hesap verecek”, “Gazi şehitleri ölümsüzdür” , “Devrim şehitleri ölümsüzdür” , “15 Mart şehitleri ölümsüzdür” sloganları atılırken, Gezi şehitlerinin fotoğrafları da taşındı. Anmada 5 devrimcinin vurulduğu yere karanfiller bırakılarak eylem sonlandırıldı.

O halde AKP iktidarının bilinçli olarak planlayıp devreye koyduğu oyunu bir yönüyle de olsa boşa çıkarmak mümkün ve gereklidir. AKP iktidarı sivil çetelerini kitlelerin üstüne sürerek, sivil çatışmayı kışkırtıp buradan nemalanmaya çalışmaktadır. Sivil çatışmaları kullanarak meşru demokratik halk ayaklanması veya direnişlerini teşhir etmeye çalışmaktadır. Bu durumda bizlerin yapması gereken şey, sivil faşistlerle çatışmayı esaslaştırmak olmamalıdır. Elbette bu çetelere gereken yanıt verilmelidir. Fakat esas tepkimizi iktidara yöneltmemizin daha isabetli bir yönelim olduğu tartışma götürmezdir. Özcesi HDP ve BDP, iktidarın bir oyunu olan sivil faşist saldırılar karşısında korunmalı ve dayanışma sergilenmelidir. Bu dayanışma öylesine bir söz olarak kalmamalıdır. İstanbul, İzmir vb bütün büyük şehirlerde HDP ve BDP’nin adaylarına oy vermek görev ve tarihi sorumluluktur. Bağımsız adayımızın olmadığı yerlerde BDP başta olmak üzere HDP adaylarına oy vermeli, bunları desteklemeliyiz. Kürt ulusuna yönelik ırkçı ve milliyetçi saldırılar karşısında tereddütsüz olarak Kürt ulusu ve hareketinin yanında yer alırız.


16-31 MART 2014 Halkın Günlüğü

03

Erhan Gencer anısına! getirdi. Teorik birikimi, genel kültür düzeyi, kolektif çalışmadaki hassasiyeti, çeşitli eğitici ve eleştirel yazıları ve de TürkiyeKuzey Kürdistan’ın sosyo-ekonomik yapı araştırma ve incelemesi bile, partimizde çok önemli teorik ve pratik kaynak oluşturdu. Bilindiği gibi kurucu komünist önder Kaypakkaya yoldaşın TİİKP içerisinde yürüttüğü doğru yanlış temelindeki parti içi iki çizgi mücadelesinde izlediği yöntem 13 Şubat 1949’da İstanbul Çengelköy’de doğan Erhan yoldaş ailesinin koşullarından (ideolojik mücadele) temel referans noktamız ve perspektifimiz olarak parti içerikaynaklı iyi okullarda eğitim görmüş, Rosinde sürekli izlememiz gereken çizgi ve bert Koleji, ODTÜ mimarlık ve ABD’nin yöntemdir. Ancak partimiz özellikle ideoPensilvanya Üniversitesi’nde Şehir Planlalojik ve siyasi geriliklerden kaynaklı olarak macılığı üzerine doktora yapmış, tezi kitap hareketimiz içerisinde esasta sekter bir olarak aynı ülkede yayınlanmıştır. ABD örgütsel hat izlenmesinden kaynaklı olaemperyalizmin, Tahran Üniversitesi Türrak, eleştiri- ikna- değişim- dönüşüm tekoloji Kürsüsü’nü kurma yönlü işbirliği melinde bir gelişme ve ilerleme yerine ciddi teklifini reddetti. Erhan yoldaş ABD’de okurken, öncelimiz TKP(ML)’nin kurucusu düzeyde kırılma, gerileme ve bırakmalara da yol açtı. Kuşkusuz bu durum, parti içi iki ve Türkiye-Kuzey Kürdistan proletaryası çizgi mücadelesinde temel dayanak ve ve emekçi halklarının yiğit komünist öngüçlü noktamız olan İbrahim yoldaşın izlederi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın tezleriyle tanışmış ve partimizin ideolojik politik diği çizgi ve yöntemle uzaktan yakından alakası olmayan yanlış sekter yöntemlerhattının Türkiye-Kuzey Kürdistan’ın o dir. Tabii ki ardından örgütsel vb tasfiyeleri günkü koşullarına en uygun Marksist Lede beraberinde getirmekte olup niteninist Maoist (MLM)görüşler olkim de bu yönlü gelişmeler yaduğunda karar kıldı. şandı. Hareketimiz ODTÜ’de asistanlık yaiçerisinde Erhan yoldaş parken 27 yaşın özgülünde ve genel gençliğiyle dolup hatlarıyla önemli örtaşan enerjisiyle gütsel sorunlar ya1976 yılında şandı. Erhan TKP(ML) ile örşahsında da ideolojik gütsel ilişkiye ve buna tekabül eden geçerek hemen örgütsel kırılma söz akabinde akadekonusu oldu. Hapishane mik yaşamına son ERHAN GENCER çıkışıyla birlikte yaşamını vererek profesyonel bir örgütlemeye çalışan Erhan komünist devrimci ve hayoldaş, yeniden aranmaya başlayınca reketimizin bir militanı olarak yer Avrupa’ya gitmek durumunda kaldı. aldı. Yeteneği, teorik birikimi, araştırma ve Uzun zaman Avrupa’da sürgün koşullainceleme tarzı, diyalektik ve tarihsel marında kolektif, örgütlü yaşamdan kopmateryalist yöntemi ve ısrarcılığıyla kısa bir yıp, mütevazi kişiliği ve spekülasyonlara süre içerisinde öne çıkarak kendini gösmeydan vermeyen özellikleriyle kendi terdi. Bütün bu özelliklerinin bileşimi sokapsamında tutarlı bir hayat sürdürdü. nucu partimizin toparlanmasında da etkili Zaman içerisinde Türkiye-Kuzey Kürdisgörevler üstlenerek 1978 1. Konferansı’nda tan’a iş koşulları ve komünist düşün yolMerkez Komite (MK) üyeliğine seçildi. Hadaşlarıyla da bir araya gelerek dolaylı da reketimizin kısa sürede önder kadroları olsa siyasal-sosyal ilişkilerden kopmadı. içerisinde yer almasıyla birlikte devrim, Yakalandığı hastalığın etkisinden bir türlü sosyalizm ve komünizm mücadelesinde kurtulamayan Erhan yoldaş, kısa bir süre partimiz içerisinde önemli görevler yüklendi. Nitekim bu durumunun da göz önüne önce aramızdan ayrılarak anıları ve tecrübelerini de bizlere bırakarak hayata veda alınmasıyla 1981 yılında gerçekleştirilen 2. etti. Tarihimizin birer parçaları ve değerleri Konferansımızın da MK üyesi seçilmesine olarak olumlu ve olumsuzluklar, başarı ve vesile oldu. Fakat 12 Eylül faşizminin daha başarısızlıklarıyla her bir insanımızın çeda ağırlaşan baskı ve zulüm koşulları karşitli düzeylerdeki katkıları ve tecrübeleri şısında kısa süre sonra düşmana esir üzerinden hareketimiz gelişerek bugündüştü. Poliste çözülmesine karşın yılmalere kadar geldi. Bu tarih bizimdir ve tarihimış ve hapishane koşulları içerisinde mizin tüm başarı, başarısızlıkları ve bütün hemen kendini toparlayarak enerji, bilgi ve yönleriyle tarihimizi sahipleniyoruz. Erhan çabasını devrimci komünist düşünce, çizgi ve yönelim doğrultusunda kullanarak mü- Gencer yoldaşında bu düzlemde son derece önemli rolleri olurken ciddi görevler yüklecadeleye devam etti. Özellikle hareketiminerek ilerleme ve gelişmemizde etkili bir zin ideolojik, siyasi çizgi ve inşasında önemli görevler üstlendi. Ulusal ve uluslar- işlev gördü. Erhan Gencer yoldaşın mücadele dolu yaarası düzlemde görülüp değerlendirilebileşamı karşısında devrimci komünist duycek ideolojik, siyasal, örgütsel ve askeri gularımızla saygıyla eğilirken, yarım çizgi sorunları ve bu eksenlerdeki sapma bıraktığı ideallerini, devrim, sosyalizm ve ve büküntülere karşı MLM hatta durarak komünizm mücadelemizde ilerleterek yabu noktada etkili ve önemli teorik pratik şatacağız. görevleri komünist bir önder olarak yerine

Yakalandığı hastalığın etkisinden bir türlü kurtulamayan Erhan yoldaş, kısa bir süre önce aramızdan ayrılarak anıları ve tecrübelerini de bizlere bırakarak hayata veda etti

SINIF TAVRI

≫ ismail uçar

KONGRE MİLİTAN YAŞAM VE MÜCADELEYİ EMREDİYOR!

T

KP (ML)’den MKP’ ye uzanarak bugünlere kadar gelen Parti tarihimizin militan duruşu öteden beri önemle vurgulanır ve takdir edilir. Ancak epeydir bunun önemli oranda aşınarak gözlerden kaçırıldığı ve militan özelliklerden uzaklaşıldığının altını çizmek isteriz. Hangi hallerde militan nitelikten kopulur. Korku ve cesaret ekseninde insanın kendi içerisinde sürekli muhasebesi karşısında korkunun galebe çalarak baskın hale gelmesiyle, küçük burjuvazi stratejik ve ilkesel olmaktan koparak taktiğin bütün bunları yiyip bitirmesine kapılarını sonuna kadar açar. Sömürü ve zulüm düzeni sınırlarına takılıp kalarak nefeslerini tüketme durumunda, başta ölüm olmak üzere hapishanede yatmak istenilmediği zaman, küçük burjuva gurur ekseninde, doğru yanlış temelinde yeterince ideolojik mücadele yürütülmemektedir. Sistemle bağlarımızı kökten koparma ve ona karşı politik iktidar perspektifli kararlılık yerine sistem içi ‘çözüm’ duraklarında kalmaya gidildiği zaman, iş, okul ve mesleğimizi kaybetmemek vb koşullarda militan özellikler yitirilerek pasif ve silik hale gelinmektedir. Böylesi nesnel ve bir o kadar somut gerçeklik karşısında kendiliğindenci söz de komünizmin militanlıkla da uzaktan yakından alakası olmadığını ve tasfiyeciliğin en önemli göstergelerinden biri olduğunu belirtmeden geçemeyiz. Hiç kuşkusuz ki reformist bir parti ve harekete mensup bireyler bile yeri geldiğinde inançları için militan bir duruş sergileyebilmektedir. Yoksa meseleyi sadece düzen içi ya da düzen dışı şeklinde kategorize ederek darlaştırma durumunda da olmamalıyız. Bu temelde sorunun en önemli yanlarından biri de inanmama ya da inançsızlıktan ileri gelmektedir. MKP 3. Kongresi, mücadelenin başından itibaren illegal ve silahlı örgütlenme ve bu eksendeki devrimci savaşını ilan etti. Zira parti tarihimizin daha ilk günlerinden itibaren bu durum geçerli ve son derece doğruydu. Nitekim düzen sınırlarını aşarak kabına sığdırılamayacak stratejik radikal devrimci savaşımızın militan karakteri, kurucu komünist önder Kaypakkaya yoldaş olmak üzere genlerimize kadar içselleştirilmişti. Daha ilk süreçlerimizden itibaren Ali Haydar Yıldızlar, Selahattin Doğanlar, Ahmet Muharrem Çiçekler, Mehmet Zekiler, İsmail Hanoğulları, Orhan Bakırlar, Süleyman Cihanlar, Kazım Çelikler, Manuel Demirler, Baba Erdoğanlar, İsmail Bulutlar, İsmail Orallar, Emre Bilginler, Cüneytler, Caferler, Aydınlar ve ismini sayamadığımız bağımsızlık, devrim, sosyalizm ve komünizm şehitlerimiz militan duruş ve can bedeli mücadele ederek aramızdan ayrıldı. Kandıra baskınının hareketimizin militan tarihi açısından son derece önemi bulunmaktadır. Amed kırsalında Hasan Toy ve yoldaşların, Dersim’de komutan Mete ve yoldaşların, Lenko ve diğer tüm yoldaşların da öyle. Dağlarda, şehirlerde, fabrikalarda, barikatlarda, hapishanelerde, okullarda vd

bütün mücadele alanlarında öncellerimizin anlattığı bu devrimci damar, canlılığını koruyarak yaşatılmalı ve ilerletilmelidir. Şehitlerimizin militan yaşam ve mücadelesinden öğrenerek onlara sığınmayalım aksine onları yaşamsallaştırarak devrimci savaşımızda maddi bir silah haline getirelim. Ne yazık ki uzun süredir taktik ve tali politikalarda hemen kendilerini ve çevresindekileri örgütleyenler stratejik, merkezi ve temel meselelere gelindiğinde oldukça keyfiyetçi ve kendiliğindenci hareket edebiliyorlar. Sözde keskin ancak ideolojik ve ilkesel duruş, yaşam, politika, örgütlenme ve mücadelede alanlarında buna uygun bir çizgi ve yönelimle esasta bir konumlanış ve duruş gerçekleştirilmiyor. O kadar ileri gidiliyor ki son derece anlaşılır ve hiçbir tartışmaya yer bırakmayacak temel hususlar bile görmezlikten gelinerek kulak ardı ediliyor ve adeta hareketini ve örgütsel mekanizmasını, işleyiş ve disiplini bir kenara atarak kendi bildiğimizi okuyor ve bin bir gerekçeyle de yanlışlarımızın üzerini örtebiliyoruz. Düşünsel ve kültürel anlamda ciddi bir yozlaşma içerisinde olduğumuzu söylersek yanılmamış oluruz. Unutulmamalı ki her aktivist kendi çalışma ve faaliyet alanında militan yaşam ve mücadeleden asla kopmamalı ve bunu azami derecede yaşamsal kılmalıdır. İdeolojik politik kararlılık, örgütsel ve askeri çizgiyle pratik yönelime uygun konumlanarak mücadele yürütmek bir ilke meselesidir ve politik iktidar perspektifiyle hareket eden her bir komünist için ötelenemez bir görevdir. Her bir Maoist komünist bu temelde ve bu bilinçle bütün faaliyetlerini yürütmek durumundadır. Bu noktada tecrübelerimiz, eksiklik ve yanılgılı yaklaşım ve yaşamımızdan öğrenerek ilerleyelim ve güne uyarlanmış militan devrimciler haline gelelim. Dışı kırmızı içi beyaz değil dışı ve içiyle, biçim- içerik ve özüyle, teori ve pratiklerimizle bütünlüklü militan devrimciler, halk kitlelerine, yoldaşlarına ve devrimci dostlarına güven verirler. O halde ilkeli ve disiplinli bir komünist hareket olarak nitelikli bir militan mücadele görevi, kesinlikle yerine getirilmesi gereken doğal ve temel, ertelenemez merkezileşmiş kolektif bir irade ve eylem birliğidir. Bu durum her şeyden önce dağınık ve parçalı, karamsar ve keyfiyetçiliği elimizin tersiyle çöp tenekesine bir an evvel atarak inançlı ve kararlı bir konumlanmayı gerektirmektedir. İdeolojik netlik ve karar verme başta gelendir ve bu yelpazede doğru, somut ve bilimsel politik yönelimle merkezileşmiş ilkeli, prensipli ve sıkı bir örgütsel işleyiş ve disiplinli bir faaliyetle birlikte Sosyalist Halk Savaşı’nın kararlı militan aktivistleri olarak safları sıklaştırmak zorundayız. Düşünce yöntemi ve çalışma tarzımızı devrimci temelde düzelterek ancak Sosyalist Halk Savaşı’na hizmet edebiliriz. MKP 3. Kongresi, militan yaşam, duruş ve mücadeleyi emrediyor. Bu görevi yerine getirmek için herkesi seferberliğe çağırıyoruz.


04

güncel haber

16-31 MART 2014 Halkın Günlüğü

Faşist hakim sınıfların iç çatışması

ve izlenecek politika!

Maoist komünistler, gerek AKPGülen Cemaati çatışması gerekse de bu çatışmanın şu ya da bu tarafında yer alarak birer parçası olan faşist düzen partileri CHP ve MHP’nin herhangi bir tarafında yer almazlar. Aksine devrimci mücadeleye hizmet etmesi için faşist Türk hakim sınıf klikleri ve bütün düzen partileri arasındaki çelişkiden teşhir ve anti-propaganda olarak faydalanırlar Uzun yıllar bir arada olup Sünni- İslam ekseninde tekçi faşist “TC” devleti içerisinde hakim koalisyonal klik olarak egemenliğini sürdüren irili-ufaklı cemaatlerin de bileşeni olduğu AKP / Gülen Cemaati ortaklığı, ekonomik ve politik çıkarları temelinde devlete daha fazla hakim olmak için son süreçlerde çelişki ve çatışmalarını arttırarak birbirlerini alt etme peşindedir. Kuşkusuz bütün bu dalaşın merkezinde uluslararası tekelci emperyalist sermaye ve onların devletleri yer almaktadır. Ve tabii ki emperyalizme bağımlılık temelinde çeşitli düzeylerde Türkiye-Kuzey Kürdistan’da, hükümetinden

muhalefetine faşist Türk hakim sınıf klikleri ve düzen partilerinin de AKP ve Gülen Cemaati çelişkisi ve çatışkısında tarafsız kalmadıkları görülmelidir. Hepsinin de aralarındaki dalaşın ana ekseni ve gerekçesi net olarak ifade edersek uluslararası emperyalist sermaye devletlerine nasıl daha fazla uşaklık edecekleridir. Yoksa hepsinin, işçi ve emekçi halk kitlelerinin çıkarlarını düşündüğü ve gözettiği falan yoktur. Bu yönlü bir düşünce ciddi bir akıl tutulmasına işarettir. 17 Aralık operasyonuyla bir kez daha düğmeye basılan AKP ve Erdoğan ekibine yönelik tasfiye girişimi, askeri ve emniyet teşkilatıyla savcılar içerisindeki Gülen Cemaati ve onun yedekleri konumundaki CHP ve MHP’nin de ortaklaştıkları bir durumu da gösterdi. Her ne kadar birbirlerinden bağımsız ve hiç de alakası olmayan bir görüntü vermeye çalışsalar da hepsinin ortaklaştığı payda AKP hükümetinin- tabii ki Erdoğan ve ekibinin- etkisini zayıflatarak halk kitleleri nezdinde daha fazla teşhir edilip, devlet içerisinde daha etkili olarak yer alma amaçlandı. Ardından da peş peşe AKP ve Erdoğan’ın karşı hamleleriyle başta Gülen Cemaati ve onun devletin temel kurumları içerisindeki kadrolaşmalarının tasfiyesi olmak üzere giriştiği karşı operasyonun hala devam ederek tümden tasfiyeye yönelik bir hızla yürütülmesi söz konusudur. Yakın süreçte gerçekleştirile-

cek yerel seçimler rekabetinin de ortaya çıkardığı havayla bir yandan Gülen Cemaati diğer yandan ise CHP ve MHP’ye yönelik eleştiri ve saldırı okları daha da keskinleşerek sürmektedir. Alman yayın organları Der Spiegel ve JungeWelt, CHP’nin İstanbul adayı M. Sarıgül’ün Gülen Cemaati’nin insanı olduğu ve CHP’nin Kılıçdaroğlu önderliğindeki ekibinin bizzat Gülen Cemaati ve buna bağlı Türk işadamları ve tabii ki başta ABD emperyalizmiyle de görüşmelerde bulunduğu dile getirilmektedir. Buna mukabil Gülen’in de önümüzdeki yerel seçimlerde CHP’yi destekleyeceğini ifade etmesi de gayet anlaşılır bir duruma işarettir. Faşist düzen partisi CHP’nin de Gülen’i ve Cemaatini doğrudan hedef alan doğru ve düzgün eleştirisi de yer almamaktadır. Bu noktada faşist MHP’nin AKP ve Erdoğan’a karşı gelme adına yürütmüş olduğu eleştiriler daha keskin ve öncesi AKP- Cemaat ortaklığına duyulan tepkinin ürünü olarak suçlu ilan etme üzerinden sürdürülen politikalar eksenlidir. Maoist komünistler, gerek AKP- Gülen Cemaati çatışması gerekse de bu çatışmanın şu ya da bu tarafında yer alarak birer parçası olan faşist düzen partileri CHP ve MHP’nin herhangi bir tarafında yer almazlar. Aksine devrimci mücadeleye hizmet etmesi için, faşist Türk hakim sınıf klikleri ve bütün düzen partileri arasındaki çelişkiden teşhir ve anti-propaganda olarak faydala-

nırlar. Halk kitlelerine bu sömürü ve zulüm sisteminin çirkinlikleri ve çirkefliklerinin, objektif olarak teşhiri için güçlü zemin sunarlar.

Sistemin ve düzen partilerinin TC gerçeği: Faşizm Özellikle AKP ve Erdoğan önderliğinde Gülen’in şahsına ve Cemaatine yönelik eleştirileri üzerinden çelişkilerin arka planında ekonomik çıkarların da yattığını ve bu yönlü kurumsallaşma ve örgütlenmelerine ilişkin de tasfiye politikalarının yürütüldüğünü ifade edelim. Erdoğan’ın Gülen Cemaatini, uluslararası güçlerin ve finans merkezlerinin taşeronu ve piyonu olarak lanse ederek teşhir etmesinin arka planında ekonomik çıkarlar yatmaktadır. Tam da bu noktada CHP ve MHP’ in, “ülkesine hizmet eden vatansever iş adamları’’ argümanıyla Gülen Cemaati’ne yakın ekonomik kurumları ve örgütlenmelerinin, koruyucu açıklamalarda bulunması dikkate değerdir. Ve yine yerel seçimlerle kendileri etkili olurlarsa kahraman iş adamlarıyla iyi geçineceklerini ifade etmektedirler. Zaten başka bir şekilde düşünmeleri ve dillendirmeleri de beklenmemelidir. Zira son derece birbirlerine muhtaçtırlar ve buna zarar verecek açıklama ve girişimlerden de alabildiğince uzak kaçmaktadırlar. İşleri güçleri Erdoğan eksenli teşhir politikaları ve sınırlı argümanlarıyla, aslında hedeflenen faşist


16-31 MART 2014 Halkın Günlüğü

05

UFUK ÇİZGİSİ

BİR TEK OYUMUZ BOŞA GİTMEMELİDİR

Ö

devletin temel çıkarlarını koruyarak halk kitlelerinin desteklerini de farklı argümanlarla arkasına alarak sisteme entegre ve yedekleme amaçlanmaktadır. Başta Gülen Cemaati olmak üzere CHP ve MHP Kürt ulusal sorununa ve hareketine yönelik inkar ve imhada tekçi katı merkeziyetçi bir muhtevaya sahiptir ve özellikle AKP hükümetinin Kürt Ulusal Hareketi’yle “demokratik çözüm-barış-açılım’’ vb paketleri eksenindeki görüşmelerine karşı gelerek geleneksel muhafazakar kimlik ve nitelikte ortaklaşmaktadırlar. Bunun için reform mahiyetindeki ya da göreli reform içerikli belli başlı sürece yönelik de retçi bir çizgi ve siyasi yönelim izlemektedirler. Buradan AKP’nin tekçi Sünni- Türk İslam faşist eksenli paradigmasına yönelik “ilericilik’’ misyonu yüklediğimiz anlaşılmamalıdır. Fakat uluslararası emperyalist sermayenin derinleşmesi ve merkezileşmesine uygun olarak yeniden dizayn edilen, AKP’ye ve onun önderliğinde faşist Türk devletinde etkin ve belirleyici rol biçilen yeniden yapılandırma sürecinde, ılımlı İslam eksenli ideolojik politik konseptin hayata geçirilmesinin ürünü olarak süreç işletilmektedir. Yoksa hükümetinden muhalefetine kadar bütün faşist Türk hakim sınıf parti ve kliklerinin tekçi faşist karakteri özü itibarıyla ortak paydaları ve devletin bekasıdır. Bilindiği gibi yaklaşık on iki yılı geçen AKP’nin tek başına hükümet olması avantajları ve bugüne kadar uluslararası tekelci sermayenin derinleşmesi ve merkezileşmesi konseptine uygun olarak esasta dizayn edilen faşist Türk devleti ve temel kurumlarıyla yeni uşak alternatif ya da partnerlerin de yaratılması-

nın manevraları olarak da süreci okumak gerekmektedir. Bu kapsamda palazlandırarak güçlenmesinin önleri açılması için yeni girişimler içerisinde olabileceği göz önünde bulundurulmalıdır. Mesela Gülen Cemaati, Kemalist ordunun arta kalanları ve savcı-hakim ve Yargıtay, muhafazakar milliyetçi belli kesimlerin de içerisinde yer aldığı koalisyon muhalefetiyle güçlü hale getirilerek yeni denemeler ve oluşumlar gerçekleştirebilir. Diğer yandan AKP’nin biraz daha zayıflatılarak emperyalizme daha fazla muhtaç hale gelmesi ve gerek dünya düzleminde gerekse de Ortadoğu ve Türkiye-Kuzey Kürdistan’da emperyalist ekonomik politikaların daha rahat hayata geçirilmesinin manivelaları olarak görülebilir. AKP ve Gülen Cemaati çatışması ve bu yörüngedeki CHP ve MHP’nin de dahil olarak yürütülen çelişki ve kavgadan, Türkiye-Kuzey Kürdistan halklarına hizmet edecek bir durum söz konusu olmayacaktır. Aslında tüm bu çelişkiler halk kitlelerini aldatıp, kendi sömürü ve zulüm düzenlerinin içine çekmek içindir. Bütün faşist düzen partileri ve cemaatlerini alt edecek Sosyalist Halk Savaşı stratejisidir. Köklü ve temelden bir değişiklik yani başka bir toplumsal sistem gerekli ve zorunludur. Bu bilinçle yegâne alternatif yol ve sistem herkesin emeği herkesten gücüne göre ilkesi temelinde özgür ve Türkiye-Kuzey Kürdistan halklarını ötekileştirmeyen sosyalist toplumdur. Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ne ulaşmak için stratejik Sosyalist Halk Savaşı çizgisi ve siyasetiyle kuşanalım ve halkların doğrudan politik iktidarını yaratarak inşa edelim.

≫ bakış can

nemlidir; bir tek oyumuz boşa gitmemeli, sınıf düşmanlarımıza yarayacak biçimde yanlış kullanılmamalıdır. Neden önemlidir? Çünkü seçimlerin bizler açısından stratejik rolü ne olursa olsun taktik açıdan rolü küçümsenemez bir tavırtutum veya demokratik kazanım sağlama değerindedir. Ve izleyeceğimiz strateji veya taktik son tahlilde dost sınıflarla düşman sınıflar arasında bir tercih meselesidir. Bir tek oyumuz boşa gitmemeli ya da yanlış kullanılmamalıdır. Çünkü sorun demokratik devrimci kazanımlar elde etmekle bu kazanımlara düşman olan faşist iktidarın kazanım elde etmesi arasında bir irade beyan etmektir. Kafamız net ve açık olmalıdır. Dost sınıf güçleri ile düşman sınıf güçleri arasında bir tercih yapmak durumunda değil, sınıf tavrımıza ve bilincimize uygun olarak dost sınıf güçlerini tereddütsüz olarak desteklemek zorundayız. İki sınıf arasında bir mücadele söz konusudur. Bu mücadelenin seçimler şahsındaki niteliği belirleyici olmayabilir ama son tahlilde seçim de iki sınıf arasındaki mücadelenin bir parçası durumundadır. Bu mücadelenin niteliğine bakılmaksızın devrimci sınıflar adına kazanılması şarttır. Bu şart ve sınıf niteliğimiz bizleri tercih yapmaktan çok kendiliğinden sınıfımızdan veya sınıf güçlerimizden yana olmayı gerektirir. Aksi halde varlık gerekçelerimize ters davranmış oluruz. Proleter devrimcilerin hiçbir ferdi bu bilinç dışında düşünemez, hareket edemez. Özellikle kişisel tepki ve düşüncelerimizle hareket etmekten uzak davranarak sınıf ekseninden ve kolektif irademizin tavrına uygun davranmak durumundayız. İşte bu konuda kafalarımız net ve açık olmalıdır. Bizler asla ve asla düşman sınıflarımıza yarayacak bir adım atamaz, onların dost sınıflar karşısında kazanmasına rıza gösteremeyiz. Tavrımız bellidir. Kendi adaylarımızın kazanması ve dolayısıyla adaylarımızın olduğu yerlerde, adaylarımıza oy vermek esastır. Ancak adaylarımızın olmadığı yerlerde istisna tanımayacak biçimde demokratik, ilerici ve devrimci adayları desteklemeli, oylarımızı onlara vermeliyiz. Dost sınıf güçleri veya demokratik muhteva taşıyan dost güçlerin çeşitli hataları, olumsuz yaklaşımları vb olabilir. Elbette bu hatalar eleştirilmelidir. Ne var ki, bu hatalardan dolayı bu dost güçlere oy vermeme gibi bir tavra giremeyiz, girmemeliyiz. İlkesel tavrımızdır ki, düşman sınıflarla dost sınıflar arası bir mücadelede tereddütsüz olarak dost sınıf güçlerini destekleriz. Yine her alanda gerici faşist düzen partilerini teşhir etme, bunlara karşı propaganda geliştirerek kitleleri bunlardan koparmaya önem vermeliyiz. Gerici düzen partilerine oy vermek ilkesel bir hatadır. Bizlere karşı

düzen partilerini destekleme tavrı bir utançtır. Bir devrimci ve demokrat hiçbir sebeple dost güçleri terk edip düşman sınıf partilerine destek sunamaz, oy veremez vb vs… Aynı biçimde yerel seçim bağlamında yerel yönetimleri siyasi iktidar organlarımız, siyasi iktidar araçlarımız vb olarak tarif etmek de hatalıdır. Siyasi iktidar ve devrimci iktidarlarımız ancak devrimci mücadele ve savaş yoluyla ele geçirilip inşa edilecek devrimci organlar ya da iktidarlardır. Bunların gerici faşist düzen şartlarında yaşaması veya faşist düzen tarafından bunların yaşamasına müsaade edilmesi düşünülemez. Asla yerel yönetimleri kazanarak devrimci iktidarlar inşa etme hayaline kapılmamalıyız. Ve elbette yerel yönetimleri amaç ve içeriğinde öteye bir anlamla anlamlandırmamalıyız. Yerel yönetimlerin yarı özerk niteliği olsa da, mevcut düzendeki yerel yönetimler son tahlilde merkezi devlet iktidarına bağlı olan düzen kurumlarıdır. Ve tabii ki bunlar bizlerin iktidar organları durumunda değildir ya da devrimci iktidarlarımızın araçları vb değildirler. Yerel yönetimleri kazanma politikası veya yerel seçimlere girme siyaseti ayrı ama bunların devrimci iktidarlaşmamızın esas araçları olarak değerlendirilmesi ayrı bir şeydir, yanlıştır. İktidarlaşmamızı veya iktidarlaşma mücadelemizi düzen içi yasal ve demokratik mücadelelerle ele alıp içeriklendiremeyiz. Tersini yapmak reformizme meyil vermekle birlikte büyük yanılgıdır. Özcesi, yerel seçimleri ne gereğinden fazla abartmalı, ne de olduğundan fazla küçümsemeliyiz. Önemseyerek çalışmalı, kazanmalıyız. Her militanımızın görevi öncelikle yerel seçimlerde adaylarımızın kazanması için fedakarca çalışmaktır. İkinci planda ise faşist düzen partilerine karşı devrimci, ilerici, demokrat adayların desteklenmesidir. Örneğin, İstanbul, İzmir, Ankara, Adana, Mersin vb vs illerde HDP, BDP başta olmak üzere diğer demokratik devrimci kurumların adayları tereddütsüz olarak desteklenmelidir. Yerel seçim kimileri için bir referandum ve güvenoyu anlamına gelirken, bizler için de önemli bir gösterge durumundadır. Gücümüzün açığa çıkarılması, irademize karşı saygısız yaklaşımlara karşı irademizi ortaya koymamız, bizleri her defasında ve çeşitli biçimlerde tasfiye etmek ve bitirmek isteyen, çalışanlarımızı hapse atarak çalışmalarımızı zayıflatan iktidara karşı, bitmediğimizi gelişerek büyüdüğümüzü gösterme ve elbette proleter devrimci amaçlarımızı gerçekleştirmek için güç olduğumuzu göstermek ve geniş tabanımıza moral vermek için yerel seçimlerde daha fedakar çalışmalı, adaylarımızla girdiğimiz yerlerde kazanmalıyız!


06 güncel haber

16-31 MART 2014 Halkın Günlüğü

Berkin’i yüz binler sonsuzluğa uğurladı Gezi Ayaklanması sırasında polisin attığı gaz bombasıyla başından vurularak ağır yaralanan Berkin Elvan, 269 gün süren hayatta kalma mücadelesini kaybederek aramızdan ayrılırken, Berkin’i sonsuzluğa yüz binler kişi uğurladı Gezi Ayaklanması sırasında polisin attığı gaz bombasıyla başından vurularak ağır yaralanan Berkin Elvan, 269 gün süren hayatta kalma mücadelesini kaybederek 11 Mart Salı günü aramızdan ayrıldı. Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde yoğun bakımda tutulan Berkin Elvan'ın ailesi Twitter'dan yaptığı açıklamada, Berkin’in hayatını kaybetmesini, “Halkımıza: Saat 07.00 Berkin Elvan'ı, evladımızı kaybettik. Başımız sağ olsun” ifadeleriyle duyurdu. 269 gün komada kalan Berkin, bu süreçte 45 kilodan 16 kiloya düşmüş, 8 Mart Cumartesi günü ise kalbi durmuş ve 20 dakika çalıştırılamamıştı. Ailesinin yaptığı açıklamaya göre Berkin’in cenazesi, 12 Mart Çarşamba günü saat 12.00’de Okmeydanı Cemevi’nde düzenlenecek törenin ardından saat 15.00’de Şişli Meydanı’nda bir araya gelinerek kitlesel bir şekilde Feriköy Mezarlığı’nda toprağa verileceği açıklandı.

Berkin’in cenazesi Okmeydanı Cemevi’ne getirildi Berkin’in ölüm haberini alan yüzlerce kişi Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne giderken, Berkin’in anne ve babası hastane önünde kitleyi karşıladı. Berkin’in annesi Gülsüm Elvan yaptığı açıklamada Cumhurbaşkanına tepki göstererek, "Bizi arayacağına oğlumu vuranları bulsun" dedi. Berkin’in okul arkadaşları da hastane

önündeki yolu trafiğe kapatarak hastaneye geldi. Berkin’in cenazesi Adli Tıp Kurumu (ATK)’ndan alınarak Okmeydanı Cemevi’ne getirildi. Cemevi önünde bekleyen kitle sloganlarla Berkin’in cenazesini karşıladı.

‘Anaların öfkesi katilleri boğacak’ Okmeydanı’nın giriş-çıkışlarına barikat kuran kitle bekleyişini sürdürürken, barikatların üzerine de “Berkin Elvan Ölümsüzdür” yazıldı. Barikatlarda bekleyen kitle, “Berkin ölümsüzdür” , “Anaların öfkesi katilleri boğacak” , “Katil devlet hesap verecek” , “Hepimiz Berkin’iz öldürmekle bitmeyiz” sloganlarını attı. Demokratik Haklar Federasyonu (DHF) Berkin Elvan’ın hayatını kaybetmesinin ardından bütün üye ve taraftarlarına yaptığı çağrıda, “İstanbul’da Berkin Elvan’ımızı 12 Mart Çarşamba günü sonsuzluğa uğurlayacağız. Saat 12.00’de

Okmeydanı Cemevi’nde bir araya geleceğiz. Buradan Şişli Meydanı’na ve ardından da Feriköy Mezarlığı’na yürüyeceğiz” dierek cenaze törenine kitlesel katılım çağrısı yaptı.

‘Berkin Elvan ölümsüzdür’ 12 Mart Çarşamba günü sabahın erken saatlerinden itibaren Okmeydanı’nda bir araya gelen on binlerce kişi, Berkin Elvan’ı son yolculuğuna uğurlamak için cenazeyi karşıladı. Berkin’in kızıl bayrağa sarılı cenazesi, saat 12.00’de Okmeydanı Cemevi’nde yapılan törenin ardından, halkın omuzlarında taşınarak Şişli Meydanı’nda yapılacak olan anmaya götürülmek üzere yola çıkarıldı. DHF üyeleri de “Berkin Elvan Ölümsüzdür” pankartını açarak, Berkin’i son yolculuğuna uğurlamak üzere alandaki yerini aldı. Berkin’in cenazesine katılan on binlerce kişi, “Bedel ödedik bedel ödeteceğiz” , “Berkin Elvan ölümsüzdür” , “Berkin

Elvan 15’inde bir fidan” , “Katil-hırsız AKP” , “Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz” , “Bu daha başlangıç mücadeleye devam” Berkin’in hesabı sorulacak” sloganlarının yanı sıra, Gezi şehitlerinin isimlerinin okunmasının ardından “Yaşıyor” sloganlarını attı.

Halk üç farklı koldan Şişli Meydanı’na yürüdü Şişli Meydanı'na doğru 3 farklı koldan yürüyüş devam etti. Yürüyüş kollarından biri Mecidiyeköy'den gelirken, diğer kol Okmeydanı tarafından Şişli Camii'ne doğru hareket etti. Üçüncü kol ise Bomonti Kurtuluş yönü ile Osmanbey tarafından Şişli Meydanı'na doğru sloganlar eşliğinde coşkulu bir şekilde yürüdü.

Taksim’e eylem çağrısı Feriköy Mezarlığı'nda toplanan on binlerce kişi, saygı duruşunun ardından Berkin Elvan'ı sonsuzluğa uğurladı. Mezarlıkta okunan marşların ardından kitleye toplu olarak Taksim'deki eyleme katılması çağrısı yapıldı.


güncel haber

16-31 MART 2014 Halkın Günlüğü

07

İstanbul halkı Berkin Elvan için

sokakları direniş alanına çevirdi

İstanbul halkı, Berkin Elvan için, sokakları ve barikatları tutuşturdu. Barikatlarda “Katil devlet hesap verecek”, “Hepimiz Berkiniz öldürmekle bitmeyiz” sloganları yükseldi İstanbul’da Berkin Elvan için halk sokaklara aktı. Berkin için düzenlenen eylemlere polis; plastik mermi, TOMA, biber gazı ve coplarla saldırırken, eylemlerde çok sayıda kişi yaralandı. Berkin’in hayatını kaybettiği gün Taksim’de bir araya gelen kitle,“Berkin’imizin hesabını soracağız. Katil devlet hesap verecek” pankartını açarak Taksim Meydanı’na yürüdü. Fransız Konsolosluğu önünde polisin engeliyle karşılaşan kitle, “Berkin Elvan ölümsüzdür” sloganlarını attı. 12 Mart Çarşamba günü cenaze töreninin sona ermesinin ardından Taksim’e çağrı yapılmasıyla birlikte binlerce kişi yeniden Taksim’e yürüdü. Bunun üzerine polis, İstiklal Caddesi’ne çıkan bütün sokaklara barikatlar kurdu. Taksim’e girmeyi başaran kitleye polis, biber gazı, plastik mermi ve TOMA’larla saldırdı. Kitle polise taşlarla karşılık verdi. Polis saldırısı sırasında İstiklal Caddesi üzerinde pilav satan H.A adlı 16 yaşındaki bir çocuk kafasına gaz fişeği isabet etmesi sonucu yaralanarak hastaneye kaldırıldı.

Beşiktaş Berkin için direndi Abbasağa Forumu’nun çağrısıyla Beşiktaş Kartal Heykeli’nde bir araya gelen yüzlerce kişi, Harbiye tarafından Taksim’e yürüdü. Yürüyüş sırasında kitle, “Berkin Elvan ölümsüzdür”, “Beşiktaş uyuma çocuğuna

sahip çık” sloganlarını attı. Taksime yürüyen kitleye evlerinin balkonundan çıkan halk tencere-tava ve alkışlarla destek verdi. Harbiye’de polis barikatıyla karşılaşan direnişçiler, Taksim’e yürümekte kararlı davranınca polis kitleye plastik mermilerle saldırdı. Polis saldırısına karşı kitle taşlarla karşılık vererek direndi. Divan Oteli önünde bir süre çatışan kitle, Talimhane’de Tarlabaşı’ndan gelen kitleyle birleşerek Taksim’e çıkmayı başardı. Taksim Meydanı’na yaklaşan kitleye polis gaz bombalarıyla saldırdı. Kitle çatışarak Talimhane’ye çekildi. Kitle ile polis arasındaki çatışmalar uzun süre devam etti.

Sivil faşistlerden saldırı Kadıköy Rıhtım’da toplanan kitle, AKP İlçe Binası’na yürümek istedi. Boğa Heykeli’nde barikat kuran kitleye polis, gaz bombası ve TOMA’larla saldırdı. Polis saldırısına taş ve şişelerle karşılık veren kitle, yeniden barikatlar kurarak direnişe geçti. Kitle kurduğu barikatları ateşe vererek gece geç saatlere kadar çatışmaya devam etti. Yapılan eylemin ardından Kadıköy metrosunu kullanan direnişler, metro seyir halindeyken Berkin’in fotoğraflarının bulunduğu dövizleri panoya asarak sloganlar attı. AKP karşıtı sloganların atılması üzerine metroda bulunan iki sivil faşist, milliyetçi olduklarını söyleyerek direnişçileri susturmaya çalıştı. Bunun üzerine tartışma giderek büyüdü. Kozyatağı İstasyonu’nda bir süre duran metronun makinisti, sivil faşistler tarafından tehdit edildi. Sivil faşistlerden Serkan Reyhanoğlu direnişçilere silah çekti. İsmi öğrenilemeyen diğer sivil faşist ise direnişçilere bıçakla saldırdı. Bıçaklı saldırıda bir kişi hafif şekilde yaralandı. Saldırganlar

metroda bulunan halk tarafından etkisiz hale getirildi. Kadıköy’de yapılan eylemler ertesi günlerde de devam etti.

MKP militanlarından eylem Gazi Mahallesi halkı Eski Karakol Durağı’nda bir araya gelerek karakola yürüdü. Polis kitleye gaz bombası ve plastik mermilerle saldırdı. Polis saldırısına karşı kitle, havai fişek ve molotofkokteylleriyle karşılık verdi. Yaşanan çatışmalarda polisin kitlenin üzerine gerçek silahlarla ateş etti. Maoist Komünist Partisi (MKP) militanlarının da katıldığı çatışmalar gece geç saatlere kadar devam etti. Sarıgazi’de Vatan İlköğretim Okulu önünde bir araya gelen kitle, Demokrasi Caddesi’nden yürüyüşe geçti. Polisin kitleye saldırısına, kitle havai fişeklerle karşılık verdi. Kitle ile polis arasındaki çatışmalar Eski Ankara Caddesi ve Ankara Caddesi üzerinde uzun süre devam etti. “Berkin Elvan ölümsüzdür” pankartını açarak uzun süre çatışan MKP militanları,“Berkin’in hesabı sorulacak” , “Bedel ödedik bedel ödeteceğiz” , “Yıkar faşist devleti Partizan Halk Güçleri” sloganlarını attı.

Alibeyköy ve Nurtepe Berkin için direndi Alibeyköy’de Berkin Elvan’ı anmak için Saya Yokuşu'nda bir araya gelen, daha sonra mahalle içinde yürüyen direnişçilere polis gaz bombalarıyla saldırdı. Direnişçiler polise taşlarla karşılık vererek kendini savundu. Bir kişi ensesine gelen gaz bombasıyla yaralandı. Barikat kuran direnişçilerle polis arasındaki çatışmalar uzun süre devam etti. Nurtepe’de de bir araya gelen kitle Dilan Kafe önünden Güzeltepe’ye doğru yürüyüşe geçti.Kitle daha sonra tem

otoyolunu trafiğe kapatarak ‘’Berkin Elvan ölümsüzdür’’ sloganını attı.Araçların kornalara basarak destek verdiği eylem daha sonra kitlenin karakola doğru yürüyüşe geçmesi ile devam etti.Polisin biber gazı saldırısına havai fişeklerle karşılık veren devrimci gruplar barikatlar kurarak geç saatlere kadar çatıştı.

Okmeydanı’na polis kuşatması Okmeydanı’nda Berkin Elvan’ın katledilmesiyle başlayan gerginlik devam etti. Cenazenin kaldırılmasının hemen ardından polisin kuşatma altına aldığı Okmeydanı’nda, mahalle halkı gece geç saatlere kadar polise karşı direndi. Sivil faşistlerin ve polisin işbirliği içerisinde gerçekleştirdiği saldırıları kitle barikatlar kurarak engellemeye çalıştı. Okmeydanı Sağlık Ocağı önünde bir araya gelen kitle kurduğu barikatları ateşe verdi. Polis kitleye gaz bombası, plastik mermi ve TOMA’larla saldırdı. Kitle saldırıya Molotofkokteyli ve havai fişeklerle karşılık verdi. Eylemler sırasında “Berkin Elvan ölümsüzdür”, “Faşizme karşı omuz omuza” sloganları atıldı. Okmeydanı’ndaki polis kuşatması, gazetemiz yayına hazırlandığı sırada halen devam ediyordu. Avcılar’da AKP seçim arabası yakıldı Avcılar Meydanı’nda toplanan kitle “Berkin Elvan ölümsüzdür” sloganını atarak yürüyüşe geçti. Meydanda bulunan AKP seçim aracının yakıldığı yürüyüşe polis, gaz bombası ve TOMA’larla saldırdı. Bir kişinin yaralandığı yürüyüşte, çok sayıda direnişçi de gözaltına alındı. Sarıyer, Kartal ve Bahçelievler başta olmak üzere birçok ilçede de eylemler düzenlendi.


08

dünya haber

16-31 MART 2014 Halkın Günlüğü

Devrimin güler yüzlü çocuğu Berkin Gezi Ayaklanması sırasında kafasına hedef gözetilerek atılan gaz bombası sonucu ağır yaralanan Berkin Elvan’ın 11 Mart sabahı hayatını kaybetmesinin ardından Avrupa’nın çeşitli kentlerinde sokaklara çıkan kitleler, protesto eylemleri düzenledi Gezi Ayaklanması sırasında kafasına hedef gözetilerek atılan gaz bombası sonucu ağır yaralanan Berkin Elvan’ın 11 Mart sabahı hayatını kaybetmesinin ardından, Avrupa’nın çeşitli kentlerinde sokaklara çıkan kitleler, faşist T.C.’yi protesto eden eylemler düzenledi. DUİSBURG: Berkin Elvan için 11 Mart günü düzenlenen eylemde “Berkin Elvan ölümsüzdür” , “Über al ist Taksim über al ist wiederstand” , “Wiederstand hat eine name: Berkin Elvan” , “Hoch die internationale solidarität” sloganları atıldı. Yapılan eyleme Duisburg Demokratik Güç Birliği bileşenlerinden; ATİF, YDG, Young Struggle, ÖDA, Dev-Genç, DİDF, AABF, ADHF flamaları ve pankartlarıyla kitlesel katılım gösterdi. HAMBURG: Hamburg'da Almanya Demokratik Haklar Federasyonu (ADHF)'nun da bileşeni olduğu Demokratik Güç Birliği Platformu (DGBP) tarafından 11 Mart Salı günü saat 17.00'de Hamburg’daki Türk Konsolosluğu önünde kitlesel bir basın açıklaması gerçekleştirdi. “Berkin Elvan Mücadelemizde Yaşayacak” pankartının açıldığı eylemde, DGBP adına bir bildiri okundu. Faşist Türk devletinin katliamcılığına vurgu yapılan açıklamada, Berkin Elvan'ın hesabının sorulacağı ifade edildi. Eylem sırasında kitle, "Katil devlet hesap verecek” , “Berkin'in katili faşist TC devleti” , “Berkin Elvan ölümsüzdür" sloganlarını attı. Yapılan eylem, DGBP bileşeni kurumlar adına yapılan konuşmaların ardından sloganlar eşliğinde sona erdi. Hamburg'da bir başka eylem ise aynı gün saat 19.00'da Halk Cephesi tarafından örgütlendi. ADHF tarafından destek verilen eylemde kitle, "Berkin Elvan ölümsüzdür” , “Bedel ödedik bedel ödeteceğiz” , “Katil devlet hesap verecek" sloganlarını attı. Sternschanze'de bir araya gelen kitle burada düzenlediği yürüyüşün ardından basın açıklaması yaptı. Kitle açıklamanın ardından sloganlar eşliğinde dağıldı. Ayrıca DGBP 12 Mart günü 17.00'de Merkez Tren İstasyonu'ndan Gansamarkt Meydanı'na bir yürüyüş düzenledi. KÖLN: Köln Demokratik Güç Birliği’nin

çağrısıyla 11 Mart akşamı saat 18.30’da Dom Kilisesi önünde bir araya gelen yüzlerce kişi, Berkin Elvan'ın fotoğraflarını taşırken sloganlar eşliğinde faşist diktatörlüğü protesto etti. Eylem sırasında yapılan sesli ajitasyonun ardından sloganlar atılarak Berkin’in onurlu yaşam mücadelesine dair vurgular yapıldı. Yapılan konuşmalarda faşizme ve her türden gericiliğe karşı tüm toplumsal güçlerin Gezi ruhuyla birlikte mücadeleyi daha da yükseltmesi gerektiğine dikkat çekildi. Eylemde ''Berkin Elvan ölümsüzdür” , “Her yer Taksim her yer direniş”,

“Faşizme karşı omuz omuza'' sloganları atıldı. Eyleme ADHK, ATİK, AGİF, Bir-Kar, Anadolu Federasyonu, DİDF ve AABF kendi flamalarıyla katıldı. Eylem atılan sloganların ardından sona erdi. OBERHAUSEN: Faşist Türk devletinin katlettiği ve milyonların sahiplenip uğurladığı devrimin güler yüzlü çocuğu Berkin Elvan için Almanya’nın Oberhausen şehrinde de anma eylemi yapıldı. ADHK, Alevi Kültür Merkezi, ÖDP ve BirKar’ın katıldığı eylemde, Oberhausen Hbf önünde yapılan konuşmalarla başlandı. Daha sonra şehir merkezinde yürüyen kitle, hep bir ağızdan ”Berkin

Elvan ölümsüzdür” , “Faşizme karşı omuz omuza” , “Katil devlet hesap verecek” sloganlarıyla yürüyüşün başladığı alana geri döndü. Oberhausen Hbf önünde kurumlar adına konuşmalar yapılıp hep birlikte marşlar söylenerek anma eylemi sonlandırıldı. ZÜRİCH: İsviçre’nin Zürich Kantonu’nda, 11 Mart Salı günü saat 18.30’da Stauffacher’da devrimci ve demokratik kurumların organize ettiği bir basın açıklaması düzenlendi. Almanca, Türkçe sloganlar eşliğinde okunan basın açıklamasında şu ifadeler yer aldı: “Faşist diktatörlüğün Gezi-Halk Ayaklanması sürecindeki barbarca saldırısı sonucu ağır yaralanan ve sürdürdüğü yaşam mücadelesinde yenik düşerek aramızdan ayrılan Berkin Elvan’ın katili tartışmasız olarak AKP hükümeti başta olmak üzere faşist diktatörlüktür.” Açıklamada yapılacak eylemlere de katılım çağrısı yapıldı. İsviçre Zürich Kantonu’nda 12 Mart Çarşamba günü saat 18.00’de devrimci demokrat kurumların çağrısıyla Rathaus’da bir araya gelinerek bir yürüyüş düzenlendi. Eyleme örgütleme komitesinde yer alan İsviçre Demokratik Haklar Federasyonu (İDHF) bütün taraftarlarıyla birlikte katıldı. ROTTERDAM: Hollanda demokratik kitle örgütleri ve Gezi Dayanışması Komitesi’nin çağrısıyla yapılan eylem, 11 Mart Salı günü saat 17.00’de Belediye Binası önünde başladı. ADHK, ATİK, Anadolu Mücadele Platformu’nun katıldığı yürüyüş sırasında, “Berkin Elvan ölümsüzdür” , ”Katil devlet hesap verecek” sloganları atıldı. Eylem Berkin Elvan için protesto eylemlerine devam edilmesi çağrısıyla sona erdi. VİYANA: Avusturya’nın başkenti Viyana’da 11 Mart Salı günü devrimci demokratik kurumlarının çağrısıyla bir araya gelen kitle, sabahın erken saatlerinde ölümsüzleşen Berkin Elvan için, Türk Başkonsolosluğu önünde bir miting düzenledi. Aralarında Avusturya Demokratik Haklar Federasyonu’nun da olduğu kitle, Berkin Elvan’ın hayatını kaybetmesinin ardından düzenlediği mitingde faşizme karşı mücadele kararlılığını yansıttı. Hafta içi olmasına karşın yoğun katılımın olduğu mitingde kitlenin sıklıkla faşist Türk devletini ve onun iktidardaki maşası AKP’yi protesto eden sloganlar atması dikkat çekti. Eylem sırasında Avusturya Demokratik Haklar Federasyonu adına konuşma yapıldı. Ardından 12 Mart Çarşamba günü saat 11.00’de Türk Başkonsolosluğu önünde yapılan eyleme katılım gösterildi.


dünya haber

16-31 MART 2014 Halkın Günlüğü

09

yaşıyor STRASBOURG: Berkin Elvan için ilk olarak 12 Mart Çarşamba günü saat 19.00'da StrasbourgPlace Kleber'de protesto eylemi düzenlendi. İkinci eylem 14 Mart Cuma günü saat 14.00'te Strasbourg’daki TC Başkonsolosluğu önünde düzenlendi. Devrimci demokratik kitle örgütleri tarafından düzenlenen eyleme kitlesel katılım dikkat çekti. Eylem sırasında, "Katil devlet hesap verecek" , "Berkinin katili AKP’nin polisi" , "Berkin Elvan ölümsüzdür" , "Yaşasın devrimci dayanışma" , "Devrim şehitleri ölümsüzdür" sloganları atılırken, yapılan konuşmalarda faşist devletin katliamcı yönü teşhir edildi. Avrupa Demokratik Haklar Konfederasyonu (ADHK) da eylemde aktivistleriyle birlikte yerini aldı. LONDRA: Berkin Elvan için sokaklara çıkarak ellerinde pankart ve dövizler taşıyan yaklaşık 500 kişiden oluşan kitle, Trafalgar Meydanı’nda toplandı. Kitle basın açıklamasının ardından, Başbakanlık Konutu’nun bulunduğu 10 Downing Street’e yürüdü. Faşist Türk devletinin protesto edildiği sloganların atıldığı eylemde, AKP iktidarı ve Başbakan Erdoğan’ı protesto eden yazılamalar yapıldı. Avrupa’da bu kentlerin yanı sıra, Paris, Berlin, Amsterdam, Barcelona, Bielefeld, , Brüksel, Den Haag, Dresden, Frankfurt, Helsinki, Lozan, Lizbon, Stuttgart ve Varşova’da düzenlenen eylemlerde, Berkin Elvan için sokaklara çıkan kitleler faşist Türk devletini protesto etti. Berkin Elvan, Amerika’nın New York kenti ile Kanada’nın Toronto kentinde de yapılan eylemlerle selamlandı. daki nüfuzunu gösteren açık bir örnektir.

Ukrayna’da son gelişmeler Osmanlıdan bu yana el değiştirme suretiyle sürekli saldırılara maruz kalan Kırım emperyalist kamplar açısından önemli bir bölgedir. Bölgenin AB ve ABD emperyalist kampının eline geçmesi demek Rusların Karadeniz’deki etkinliğinin kırılması demektir. Rusya’nın temel hedefi eski Sovyetler Birliği’nin tarihsel sınırlarına önemli oranda kavuşmaktır Ukrayna’da bir süredir hâkim sınıf klikleri arasında kanlı bir iktidar kavgası yaşanmaktadır. Olayların fitili 2013 Kasım ayında Devlet Başkanı Yanukoviç’in AB ortaklık antlaşmasını imzalamaması sonucu ateşlendi. Bu antlaşmanın imzalanmamasını bahane eden AB yanlısı milliyetçiler Rus yanlısı devlet başkanı ve hükümet başkanının istifası için sokaklara çıktı. Ülkede geniş kesimlerin desteğini arkasına alan bu güç devlet başkanını devirene kadar eylem ve işgallere devam etti. Dört ay süren işgal özellikle ocak ayı itibarıyla şiddetli bir iç savaşa dönüştü. Batı yanlısı milliyetçileri bastırmak için elindeki polis ve asker gücünü kullanan Yanukoviç, iktidarı geniş kesimlerin eylemleri desteklemesinin zeminin hazırlayıp, sonuçta da 22 Şubat’ta iktidarı bırakmak zorunda kaldı. Başkent Kiev’i sarmalayan ve onlarca insanın yaşamını yitirdiği, yüzlerce insanın yaralandığı çatışmanın merkezinde sanıldığı gibi demokrasi ve özgürlükler savunusu yok. Esasta yaşanan emperyalist kampların kitleleri birbirine kırdırıp çıkarlarını hakim kılmaya çalışmasıdır. Bu ülkede gelişen politik kaosun diğer Doğu Avrupa ülkelerini kapsaması tehlikesi hesaba

katıldığında sorunun çok daha boyutlanarak artacağı ve Avrupa genelinde bir krizi dönüşme tehlikesi olabileceği hesaplanıyor. Ukrayna üzerinde yürüyen hesaplaşma aynı zamanda Doğru Avrupa’dan Asya’ya da tersten Asya’dan Doğu Avrupa’ya yönelik devam eden egemenlik çatışmasıdır. Emperyalistlerin pazar paylaşım savaşından başka bir şey olmayan bu iç savaş durumu önce Rusya yanlısı olan başbakanın ocak ayında istifa etmesi, ardından 22 Şubat’ta Yanukoviç’in de ülkeyi terk etmesiyle şimdilik AB yanlıları lehine sonuçlandı. Yanukoviç’in ülkeyi terk etmesi sonrası parlamentodaki diğer güçlerin uzlaşısı sonucu teknokratlardan oluşan bir geçiş hükümeti kuruldu. Rusya önce sınırda askeri tatbikat gerçekleştirme kararı alıp ardından da Kırım’ın Sivastopol kentine askeri birliklerini çıkararak fiili saldırıda bulundu. Osmanlıdan bu yana el değiştirme suretiyle sürekli saldırılara maruz kalan Kırım, emperyalist kamplar açısından önemli bir bölgedir. Bölgenin AB ve ABD emperyalist kampının eline geçmesi demek, Rusların Karadeniz’deki etkinliğinin kırılması demektir. Rusya’nın temel hedefi eski Sovyetler Birliği’nin tarihsel sınırlarına önemli oranda kavuşmaktır. Özellikle Doğu Avrupa’nın iç sınırlarına girmek için Ukrayna oldukça önemli bir konumda bulunuyor. Tersinden AB’de, enerji yataklarına yakın bir bölgeye kadar kendi sınırlarını genişletmek için Ukrayna, Moldova, Ermenistan ve Azerbaycan gibi ülkeleri kendi egemenlik alanlarına dâhil etmek istiyor. Kiev’de iktidarı görece kaybeden Ruslar Kırım’daki nüfus bakımından sayısal üstünlüğünü de kullanarak referandum kararı aldırdı. Kırım parlamentosundaki referandum sonucu Rusya yanlısı ayrılma kararı çıktı. Yakın zamanda halka gidip karar tasdiklendi ve bir sürpriz olmazsa halk oylamasında da farklı bir

sonuç çıkmayacak. AB, Rusya ile zorunlu stratejik ilişkiler nedeniyle, Ukrayna politikasında daha ürkek bir politika izliyor. Ancak Putin’in Doğu Avrupa’ya yönelik hamleleri karşısında çok daha sert bir duruş gösterebilir ve karşı hamlelere yönelebilir. Bugünkü Ukrayna’daki politik kriz ne Rusya’nın ne de AB’nin çıkarlarıyla uyumlu görünüyor. Bu bakımdan sorunun politik olarak çözümü için atılan adımlar her iki taraftan da aktif olarak destekleniyor. Ukrayna, bugünkü politik kaosu aştıktan sonra iki küresel güç arasında denge konumunu korumaya devam edecektir. AB ve ABD’nin hazırladığı tezgahlar ABD ve AB emperyalistlerini hamleleri bir tezatlık gösteriyor. AB Asya‘dan gelen enerjiye ihtiyaç duyduğundan burada bir yumuşak geçişi hedefliyor. ABD’nin böyle bir derdi olmadığından esasta çatışmayı körükleyen taraftır, Akdeniz’de bulunan savaş gemisini Karadeniz’e çekme hamlesi de bunu gösteriyor. ABD Suriye’de yaşadığı yenilginin rövanşını alma niyetinde lakin Rusların sınırları dibinde gelişecek bir karşı güce hiç tahammülü yok, yukarıda da izah ettiğimiz gibi karşılıklı bağımlılık ilişkilerinden kaynaklı burada fiili bir savaşa girme durumu yaşanmaz, gerek ABD gerekse de AB blokunun içinde bulunduğu ekonomik durum bugün bu fiili savaşı önleyen durumdur, fakat Arap coğrafyasında da yaşandığı gibi birbirini karşılıklı yıpratma ve etkinlik sahasını daraltmak için asimetrik savaşın bütün versiyonları burada da devam eder. Halklar namına bir kazanımın olmadığı için bu savaşlar emperyalist savaşların yeni dönem yönelimidir. Etkinlik sahalarını arttırma temelinde devam edecek, bu savaşların bölgede ve dünyada halklar namına bir kazanımı yoktur. Hangi emperyalist kamp üstün gelirse gelsin esas olan Ukrayna’da ezilen emekçi kitlelerin kaybedeceğidir.


10

güncel analiz

16-31 MART 2014 Halkın Günlüğü

Sistem krizi ve yeni Bırakılan generallerin açık kontra kimlikleri veya bu temelde mafyadan kontraya, bürokratından politik kişilere kadar, bunlar da yeniden çalışmalarını genişletme yönelimine girecekler. Bu anlamıyla çıkar çatışmalarının kızışması kaçınılmazdır Egemen sınıf klikleri arasındaki çatışma ve devletin yeniden düzenlenmesini içeren 2007 tasfiye ve dizayn hareketi gelinen aşamada yeni bir sürecin içerisine girmiş durumdadır. Kemalistleri iktidardan alaşağı eden ılımlı İslamcı politik hareket iktidar erkini eline geçirmek için bir dizi operasyonal adımlar atarak bu süreci görünür hale getirmişti. Cemaat ve tarikatlar, liberaller ve bir grup ülkücü, devlet adamının bürokratik kadroları ile milli görüşün içinden çıkan gömlek değiştirdik diyen politik taifeyle AKP koalisyon partisi oluşturuldu. Bu politik, ekonomik, siyasal ve kültürel çeşni son bir buçuk yılı bulan ve esasta Gezi sonrasında ortaya çıkan toplumsal gelişmelerle ABD emperyalizmin çöken genişletilmiş Ortadoğu projesi bağlamında Ortadoğu’daki gelişmelerle birlikte miladını doldurup dağılma içerisindedir. Diğer taraftan Kemalistlerin ve milliyetçi faşistlerin oluşturduğu iktidar klikleri dün devlet egemenliği alanında önemli avantajlarını kaybetmişken, bugün ortaya çıkan dünya ve Türkiye-Kuzey Kürdistan politik gelişmeleri içerisinden bu duruma bir son verip ayrıcalıklarını geliştirmek istemektedirler.

Ergenekon ve Balyoz operasyonları AKP koalisyon ittifakı Kemalistleri devlet iktidarından indirirken, Kemalistlerin nüfuzunun en etkin olduğu alanlara yöneldi. Bu anlamıyla ordu ve yargıda bir dizi tasfiye hareketi gerçekleştirdi. Bu durum yaşanan gelişmelerde gösterdiği gibi kliklerin birbirlerini devirme ve devlet ayrıcalığını kendi çıkarları için yönlendirmedir. Bu anlamıyla 2007’de Ergenekon’la başlayan ve daha sonra Balyoz vb. davalarla yapılan şey Kemalistlerin ordu içerisinde etkinliğini kırma ve orduyu çıkarlarına göre yönlendirme ve seferber etmekti. Geniş kitlelere bu operasyonların demokratikleşme hamlesi olarak gösterilmesi, Kemalist faşist ordu ve onun bütün kontra faaliyetlerinin toplum tarafından bilinmesidir. 1997-1998’lerde her ne kadar da en güvenilir kurum anketlerinde ordu en güvenilir kurum olarak çıkarılsa bile,

gerçeğin böyle olmadığını AKP koalisyonunun güçleri iyi bilmekteydi. Bu güvenirliğin içinin boş ve yönlendirmeli olduğu aynı zamanda önemli oranda halkın evde ve mahallede kendi kendine kaldığında buna inanmadığını bilmekteydi. Ergenekon ve benzeri içerikli operasyonların darbe planlaması yapanlar olarak tutuklanması özellikle liberallerin geliştirdiği manipülasyonlarla demokratik yönelim ve askeri vesayetin tasfiye edilmesi ve demokratik bir ülkenin oluştuğuna dair önemli saptırmalı tanım ve propaganda geliştirilerek toplumsal hafıza ele geçirilmeye çalışıldı. Bunda önemli oranda başarı sağlandığı da ortadadır. Askeri vesayet denilen devlet kurumlarında etkin olan ve etkinlik alanları olarak ordu ve kontra temelinde örgütlerde güçlü olan yargı bürokrasisinde güçler ayrılığı denilenin arkasında Kemalistlerin etkinliği olanı tasfiye etmekti. Yani burjuva sınıfı ve bunun kliklere göre biçimler kazanan tasarımıydı durum. ABD emperyalizmi ve AB emperyalizminin uluslararası emperyalist çıkarları, Ortadoğu gerçekliğinin politik yeni hareket talebi, Türkiye-Kuzey Kürdistan’ın ekonomik ve siyasal açmazından türetilen AKP, devletin küçültülmesi olarak KİT’lerin özelleştirilmesi ve bürokratik yapının Avrupa Birliği çerçevesinde yeniden düzenleyerek emperyalistlerin çıkarlarına yüksek uyumluğu, askeri vesayeti temizleme ve demokratik toplumsal dönüşüm olarak kitlelere propaganda etti. Burjuvazinin zor aygıtını demokratikleştireceği ordunun kışlaya çekilmesi olarak telaffuz etti. Hâlbuki Türk devletinin tarihsel kanatlarından biri ordudur. Osmanlının son dönemlerinde savaşlarda kazandığı ayrıcalığın devletin inşa edilmesinde bürokrasiden sermayeye yayılışına kadar ordu bir ayrıcalık sahibiydi. Bu kurumlarda en etkin olan Kemalistlerdi. Yani Kemalistler bürokrasi ve ordu kurumlarında diğer kliklerin her zaman önündeydi. Doğasında olan Ergenekon ve benzeri operasyonlar bu kurumların etkinliğine değil bu kurumların Kemalist etkinliğinedir. Öte yandan emperyalist kampın her iki kutbu AB ve ABD’nin dünyaya dayattığı çizgi anlaşılamaz ise bunlar demokratikleşme ve iyileşmeler olarak sunulunca şaşırıp kalanlar da oldukça fazlaydı. Devletin küçültülmesi olarak konulan uluslararası emperyalist politika kamu hizmetlerin özelleştirilmesini sağlamaktı. Askeri alanda küçültme modernizasyondan geçilmiş sayısal büyüklüğü azaltılıp operasyonal temelde profesyonel ordu yaratmaktı. Öyle ki asker sayısının azaltılmasını bile, liberaller tek başına nerede ise demokrasi olarak sunmaktaydı. Yine ulusal

sorun ve benzeri sorunlara dair çözüm ve barış temalı şatafatlı tasfiye planları yürütüldü ve yürütülmektedir. Geçmiş sürecin bütün anti demokratik karakterli olgularını kullanan yeni AKP iktidar kliği doğasıyla her şeye demokrasi söylemi ile ‘ileri demokrasi’ söylencesini manipülasyon olarak kullandı. Kuşkusuz bu durumdan yukarıda bahsettiğimiz gibi kitleler oldukça etkilendi. Bugün bahsedilen % 50’lik oy bu algı yönlendiriciliğin sonucudur. Burada bir belirlemeyi Kemalist klik ve diğer klikler için yapmak gereklidir. Kemalistler ne AB karşıtıdır ne ABD karşıtıdır, onların dünkü duruşları ve kabiliyetleri emperyalist AB ve ABD’nin hakim güçlerinin çıkarlarını geliştirme bağlamında yetersiz bulunmaktaydı. Türkiye-Kuzey Kürdistan siyasal hayatında, Kemalistlerin toplumsal destek tabanı zaten önemli oranda sınırlıdır. Politik yelpazeyi oluşturan bütün toplumsal sınıfsal katmanların Kemalizm aklıyla sorunlu durumu oldukça yüksektir. Kürt ulusal savaşında emperyalistler belirli kabullerle bu sorunu çözmenin kendi çıkarları için önemini bilmekteydiler ama bunu yapmaya Kemalistler özellikle istememekte ve ya-

naşmamaktaydı. Sorunlu olgular toplamından devletin ekonomik siyasal dönüşümü noktasında toplumsal temelle sorunlu olan ve oldukça teşhir olmuş olan durumu, hem de içine girdiği yönelim Kemalist atını kenara çekmeyi emperyalistler çıkarlarına daha uygun gördü. Yine Ortadoğu’da emperyalistlerin hedefleri, Türk devletinin yeni bir yapılanmasını gerekli kılmaktaydı. Mevcut durumda ne Türkiye-Kuzey Kürdistan siyasal yaşamını ne de Ortadoğu yönelimini Kemalistler eliyle sürdürmek pek mümkün değildi. İste AKP politik çeşnisi tam da bu gerçek durumdan oluştu ve oluşturuldu. Yoksa Kemalistlerin uşaklıkta biatta bir sorunları yoktur. Nitekim olan şey emperyalistlerin izniyle oldu. Emperyalist AB ve ABD izni olmadan bu yönelim geliştirilemezdi. Ergenekon vb. darbe planlaması olarak yapılan operasyonların arkasında yatan bu dar özet olarak bahsettiğimiz tarihsel şartlardır. Nitekim daha sonra bu alanlarda yapılan düzenlemelerle hem roller yeniden tanımlandı hem de AKP ittifak güçlerinin etkin olduğu kurumlar ön plana çıktı. Polisin ön plana çıkarılmasının bir anlamı da buradan gelmektedir. AKP tarafından savunular ordu kıvama


güncel analiz

16-31 MART 2014 Halkın Günlüğü

ittifaklar üzerine!

gelince, nasıl da peşi sıra dizilmeye başlandı bunu herkes çok rahat hatırlayabilir. Nitekim Roboski Katliamı’nın üstünün neden örtüldüğü ile AKP’nin Kürt katliamlarını hem polis hem de ordu eliyle yapmasında bir süreklilik bağlamında politik siyasal akıl ve yönelim bağı var. Özellikle Roboski Katliamı’nda ordu içerisinde bir devlet veya çözümden yana olmayan kesim diyerek çıkmak isteyenler AKP’yi aklamaya çalışanların bütün söylemlerinin ne kadar gerçek dışı olduğunu sürecin gelişim çizgisinden anlamak o kadar da zor olmadı. Ergenekon ve benzer davaların arkasında emperyalistlerin ve burjuvazinin diğer politik kanatlarının ittifakı olduğu, bunun sonucunda Kemalistlerin devlet üzerinde belirleyici olan hakimiyetine son verilerek yeni ılımlı İslamcı, liberal muhafazakâr siyasal çeşnisinin iktidar alanına oturma yönelimi olduğunu, 7 yıllık politik gelişmeler ortaya koymuştur. Liberaller ittifakı terk edince ılımlı ve muhafazakar söylem ortaya sürüldü, bunun gelişmesinde “Arap baharı’’ olarak tanımlanan ve ideolojik dini referans kimliğiyle büyük Ortadoğu planı arasında politik bir bağ bulunmaktadır.

Bugün olan şey nedir Türk devlet geleneğinin hukuk mekanizmalarında istiklal mahkemeleri sıkıyönetim mahkemeleri ve devlet güvenlik mahkemeleri ile özel yetkili mahkemeler hep üst düzey özel yönelim araçları oldu. Özel yetkili mahkemeler bu anlamıyla kendisinden önceki isimlerin değişik bir biçimi olarak özünde aynı anlayışın işletilmesidir. Ağır ceza mahkemelerine yine aynı rol, yasa değişikliğinde içerikle güvenceye alınmış durumdadır. Ağır ceza mahkemeleri ismen farklı ama özünde aynı anlayışla hareket edecektir. Ağır ceza mahkemelerinden başka mahkemelere yeniden ihtiyaç duyulup örgütlenmeleri olası bir durumdur. Özel yetkili mahkemeler bir alanı da AKP ittifak koalisyonun iktidarlaşmasının hukuk ayağıydı. İktidarı ele geçirmek için hukuksal teamüllün gerçekleşmesiydi. Yapılan düzenleme ve atamalarla Gülen Cemaati’nin etkinliğinin pekiştiği bir kurumdu. Referandumda HSYK düzenlemesi ile Cemaat yargı bürokrasini esas olarak ele geçirmiş durumdaydı. Bugün AKP ittifakından ayrılan Gülen Cemaati bu aracı AKP’ye karşı kullanmaya başlayınca

AKP kendini savunmak ve güvenceye almak için özel yetkilerle donatılmış özel yetkili mahkeme ve özel yetkili savcıları, yeni çıkardığı kanunla ve HSYK düzenlemeleri ile lağvetti. İkinci olarak dağılan ittifakla zora giren AKP, karşıt güç yelpazesinden geçici ittifaklar gerçekleştirerek süreci atlatmak istemektedir. Öbür açıdan zaten tek başına bu yola başvurmasa durumu oldukça problemli hale gelecekti, bir nevi istememe yaklaşımı AKP için daha zor koşullar yaratacaktı. Bundan dolayı Türkiye Barolar Birliği ve ordunun Kemalist ideolojiyi referans alan bir kanadıyla uzlaşı arayışının sonucu olarak tutuklanan Ergenekoncu generaller, bürokratlar ve yazarlarla siyasetçiler taifesini bırakma yönelimine girdi. Özel yetkili mahkemelerle bunu yapmasının şartları yoktu, böylece tasfiye ederek bu duruma da yol açtı. Burada yapılan 5 yıllık tutukluluk süreci doldurmuş olanların serbest kalması bunun için düzenlendi. Çünkü adli tutuklular için 5 yıllık süre, siyasi tutuklular için 10 yıldır. Ergenekon davasını kapsadığı için onların salıverilmesi için bu düzenleme esasta yapıldı. Nitekim cezaları Yargıtay tarafından onanan Balyoz Davası tutukluları için, 5 Şubat tarihinde Adalet Bakanlığı’na verilen dilekçelerle kanun yararına bozulması için teklif yapılmıştır. Muhtemelen bu düzenlemelerle Balyoz tutukluları da salıverilecek. Zirve Yayınevi katliamcıları ile Hrant Dink Cinayeti Davası’nın faili olan Erhan Tuncel de bu düzenlenmeyle salıverildi. Ama söz konusu politik tutsaklar olunca Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesi dağa çıkabilirler diye şimdilik KCK tutuklularını serbest bırakmamak için tabiri caizse kırk dereden su getirmektedir. Bu durum amaçlanan şeyi ortaya sermektedir. Kemalizm’i referans alan klik mevcut halde politik olarak iki gruba ayrılmış durumdadır. Reel politika anlamda politik tavır bakımından biri CHP, diğeri eski generaller, bürokratlar ve İşçi Partisi’nden oluşan kendine ulusalcılar diyen kesimdir. İdeolojik referansları aynı olan politik tutumları farklılık gösteren iki Kemalist kesim olarak bölünmüş durumdalar. CHP, AB ve ABD emperyalistlerinden şimdilik onay almış gözükmektedir. Ama bunun nasıl ve ne kadar zaman boyunca yürüyeceği emperyalistlerin politikalarına ve CHP’nin uyum gücüne bağlı bir durumdur. CHP, Cemaat- DYP-ANAP ve eski MHP’lilerle yeni merkez sağ bir çıkış yapmak istemektedir, sürece liberalleri de katmak istemi var ama mevcut halde bunu yapacak durumda değil ve yaptığı söylenemez. İttifak sürdürülürse belki bu noktada belirli bir politika geliştirirler.

11

Ekonomik olarak çokuluslu tekellerin yerli ortaklarının önemli bir kesimi bu yönelimi desteklemektedir. Öbür yandan AKP koalisyonun bürokrat, asker kanadının bir kesimiyle geçici ittifakı AKP içerisinden bazı cemaatleri rahatsız edip tedirgin etmektedir. Burada göreceli olarak bir dağılma durumu söz konusu olabilir. Kemalistlerin politik olarak ikinci kanadı cemaatlere ‘bitireceğiz, bunun hesabını soracağız, cumhuriyeti kurtaracağız’ söylemi AKP’yi etkilemektedir. Bir yandan bunun Gülen Cemaati’ni tasfiye için kullanılması yönünde şartları olgunlaştırırken öbür yandan gelişme kat etmeleri durumunda AKP içindeki cemaatleri de içine alan bir yönelime dönüşme ihtimalinden de çekinilmektedir. 2004 MGK yönelimi için ellerinde şans var ama politik şartlarında oldukça değiştiği çok açıktır. Bu durum AB ve ABD’ninOrtadoğu da izleyeceği stratejiye bağlıdır. Mevcut durumda ab çok Ortadoğu kaosuna girmek istememektedir. ABD ise kısmi geri çekilmiş durumda BOP esas olarak çökmüştür. Rusya’nın ataklarını engelleme istemi var, pek de başarılı olduğu söylenemez. Bu durum ister istemez yerel aktörlerin alanı, birbirlerini devirme sertliğine alan açmaktadır. Bundan AB ve ABD etkin değil sonucu çıkarılmamalı, ama biraz proje yönelimi Rusya’nın durumu ve kliklerin güçlerine göre adım atabileceğini söyleyebiliriz. TürkiyeKuzey Kürdistan’daki burjuva kliklerin politik ittifakı kırılgan ve öngörüsüzdür. Bu durum kaos anlamında krizi derinleştirecektir. Bırakılan generallerin açık kontra kimlikleri veya bu temelde mafyadan kontraya, bürokratından politik kişilere kadar, bunlar da yeniden çalışmalarını genişletme yönelimine girecekler. Bu anlamıyla çıkar çatışmalarının kızışması kaçınılmazdır. Tüm bu durumlar açık faşizan yöntemlerin uygulanması gibi gelişmelerin ve kontra yönelimlerin önünü açmaktadır. Dünya ve Ortadoğu’ya bakınca açık faşizan uygulamaların ve bunu uygulayacak hareket gücüne sahip olanların tercih edileceğine dair emareler bulunmaktadır. Şiddetin çok kapsamlı uygulanacağı bir dönem gelebilir. Kaçınılmaz bir gerçek var ki, kitleler ayaktadır ve buna razı olmama yönelimleri güçlüdür. Bunu sağlayacak devrimci demokratik cephenin oluşumudur. Devletin bütün kurumları ve aklının tartışıldığı bir durumda egemenlerin bu krizi çok çabuk atlatma şansları yoktur. Süreç devrimci gelişme dönemidir.


16-31 MART 2014 Halkın Günlüğü

Tüm faşist iktidarlar gibi AK Somut ve güncel siyaset ve strateji bakımından AKP iktidarının hedeflenmesi doğru ve isabetliyken, bu yönelimin gerici sınıflar ve düzenlerine yöneltilmesi şarttır. Aksi halde bir düzen partisi veya iktidarından kurtularak aynı nitelikteki bir diğer ikincisi tercih edilmiş olur ki, bu düzen içi reformist kulvarda yüzmek demek olur Bütün faşist hakim sınıf iktidarları gibi AKP iktidarı da kanla beslenmektedir. Bu onların sınıf karakteri ve gerici çıkarlara bağlı iktidar hırslarının ürünü ve gereğidir. İşkenceye sıfır tolerans diyen AKP iktidarı sokakları işkence haneye çevirmekle yetinmemiş, buraları katliamlar gerçekleştirme alanlarına çevirmiştir. 15 yaşındaki Berkin Elvan’ın katledilmesi AKP’nin bu gerçekliğinin sadece bir örneğidir. AKP iktidarı egemenliğini kaybetme korkusuna düşerek daha da saldırganlaşmakta ve faşist saldırılarını pervasız boyutlara taşımaktadır. İktidarı elden bırakmamak için her türlü barbarlığa başvurmakta, çocukları katletmekten geri durmamaktadır. Buna karşın faşist AKP iktidarı, sonunu yakınlaştırmaktan kurtulamayacaktır. Kitlelerin devrimci öfkesi onu döktüğü kanda boğarak örümcek tutmuş tarihteki yerine gönderecektir. Elbette ki, Gezi Ayaklanması’nda katledilenler gibi, Berkin’in katledilmesinden de, “ben müdahale etme talimatı verdim’’, “Polisim kahramanlık örneği sergiledi’’ diyen Erdoğan birinci dereceden sorumludur. Ve bunun hesabını proleter adaletin önünde verecektir. Hiçbir sermaye, hiçbir gerici iktidar ve nüfuz bu hesabın sorulmasını engellemeye yetmeyecektir. AKP iktidarı siyasi dinci ve manipüle edilmiş inanç sahibi dindar kitlesinin dışında kalan geniş halk kitleleri nezdinde, bütün kredisini sıfırladı. Buna paralel olarak ahlaki bakımdan dibe vuran Erdoğan şansını zorlayarak tüketti. İktidar şahsında çirkef ve çürümüşlüğün ayyuka çıktığı, yozlaşma, kokuşma ve her türden ahlaksızlığın yüzeye vurarak halk kitlelerinin isyan etmesine yol açan bugünün gelişmeleri AKP / Erdoğan iktidarını geri dönme-

mek üzere göndermeye adaydır. Mesele gerçek manada demokratik devrimci değerlere sahip siyasi bir erkin ortaya çıkarak görev almasındadır. AKP iktidarı şahsında cereyan eden çürüme, yabancılaşma, kokuşma ve ahlaksızlık elbette ki salt AKP iktidarına has bir durum değil, bütün gerici sınıf kliklerinin veya bu sınıf devletlerinin gerçekliğidir. Dolayısıyla mesele proleter devrimci bir erkin siyasi güç olarak teşekkül olup görev almasındadır. Kısacası, sadece anti-AKP’ci “özürlü ya da verili demokratik tutum’’ gerçek anlamda devrimciliği karşılayamadığı gibi, yalnızca anti-AKP’ci tutum asla yetmez ve gerçek anlamda devrimci bir rota izlemez, izleyemez. Bundandır ki, somut ve güncel siyaset ve strateji bakımından AKP iktidarının hedeflenmesi doğru ve isabetliyken, bu yönelimin gerici sınıflar ve düzenlerine yöneltilmesi şarttır. Aksi halde bir düzen partisi veya iktidarından kurtularak aynı nitelikteki bir diğer ikincisi tercih edilmiş olur ki, bu düzen içi reformist kulvarda yüzmek demek olur… Biz buna hayır diyoruz ve gerçek manada devrimci bir siyaset ve pratiğin benimsenmesi gerektiğine işaret ediyoruz. Bunun yolu ise, öncelikle kötünün iyisini seçme, birini ötekine tercih etme tavrına düşmeden bütün gerici sınıf iktidarları ve düzenine karşı mücadele etmekten geçer. Proleter devrimci politikanın bunu atlayan ve salt AKP karşıtlığında ifade bulan mevcut somut iktidar karşıtlığıyla yetinen bir tutumu olamaz.

Otoritesini çeşitli baskılarla tesis etmeye çalışıyor Demokrasiyi çıkarlarına göre yorumlayıp sınıf niteliğine bağlı biçimde anladığı için, faşizm bağlamında her türlü baskı, şiddet ve terörcü diktatörlüğü uygulamaktan zerre kadar sakınmadı. Açıktan katliamlar gerçekleştirmekten ve katliam talimatları vermekten geri durmadı ve bunları küstahça sahiplenerek gizleme gereği duymayacak kadar pervasızlaştı. Devletin tüm kurumlarını iktidar egemenliği altında gerici çıkarlarına uygun olarak dizayn etti, edemediklerini çıkardığı yeni yasalarla hizaya sokup kendi katarına yedekleme süreci işletmektedir. Kontrol edemediği medya kurumlarını açıktan tehdit ederek, şantaj yaparak, işinden kovdurarak, cezalara boğarak ve kontrol edemediği eski ortağı kimi güçleri sürgün ederek, işinden el çektirip gör-

evinden alarak vb vs usullerle otoritesi altına alarak mutlak otoritesini tesis etmeye çalışıyor… AKP iktidarı, demagoji vasıtasıyla yarattığı manipülasyon sayesinde faşist ideolojiden beslenen tek adamcı ve tekçi, ırkçı milliyetçiliğe dayalı diktatörlüğünü pervasız boyutlara vardırarak mutlak otorite sevdasıyla koyu bir gericilik estirmektedir. Onun ileri demokrasi safsatası bugün çıplak biçimde çöküp gerçek yüzüyle açığa çıkmıştır. Gerici faşist sınıfların demokrasisi elbette ki kanlı diktatörlükten başka bir şey değildir. AKP / Erdoğan’ın “ileri demokrasisi’’ 15 yaşındaki Berkin Elvan’ı katletmek ve katlini savunmakta açıktır. Onların demokrasileri azınlıklara uygulanan baskılarda, Kürt ulusu düşmanlığında, Roboski’de bombalanan köylüler ve uçaklarla parçalanan çocukların katlinden açıktır. Van’da bir buçuk yaşındaki Muhammed’in ölümünde ve torbaya konup babasının sırtında taşıtılan cesette açıktır demokrasileri… Evlere istif edilen milyar dolarlardan, ifşa olan ahlaksızlıklardan açıktır demokrasileri. Basını satın alarak ve sindirerek kontrolüne almasından, sansürden, inter-

neti sınırlayıp kontrol etmekten, paylaşım sitelerini kapatmaktan vb vs bellidir demokrasileri… Faşist hakim sınıfların “demokrasisi’’ elbette ki proletarya ve halk kitlelerine baskı, zulüm ve katliamdır. Proletarya ve geniş emekçi halk kitleleri, gerici düzenlere son vererek kendi demokrasisini kuracaktır. Onların ihtiyacı kendi sınıf iktidarları ve demokrasileridir. AKP gibi katliamcı faşist bir iktidar demokrasi değil, olsa olsa faşizm uygular. *** Faşist AKP iktidarı halk kitlelerinden ayaklanma düzeyinde ikinci ciddi uyarıyı da aldı. Halk kitlelerini azgın sömürü ve faşist teröre boğan, talan ve hırsızlıkla halkın paralarını evlerine istifleyen, açıktan koyu bir faşist diktatörlük uygulayarak katliamlar yapan AKP iktidarı, Gezi Ayaklanması’yla halk kitlelerinden ilk uyarıyı aldı. Berkin Elvan’ın katledilmesiyle bir kez daha bardak taştı ve halk kitleleri ikinci uyarısını da yapmış oldu. Ayaklanarak sokakları dolduran halk kitlelerine çapulcu diyen çapul iktidarı, Elvan’ın katledilmesiyle sokaklara dolan yüz binlerle akıbetini iyice görmeye başladı. Demagoji silahına sarılan AKP iktidarı,


perspektif

KP de kanla beslenmektedir! rimci bir zemin ve birikime sahip olduğu, devrimci durumun elverişli olduğu, bütün bu zeminde devrimci hareketin bastırılsa bile patlak vermesinin engellenemeyeceği yaşanan tecrübeyle sabittir. Gezi Ayaklanması’yla yaşanan sürecin dinamik olduğu, görece geri çekilmeler vb yaşansa da ayaklanmaların patlak verme potansiyelinin güçlü olarak var olduğu alenen görülmektedir. Bu bakımdan nasıl ki Gezi Ayaklanması bir süre sonra dinginleşmesine karşın Berkin Elvan’ın katledilmesiyle yeniden alev aldı, öyle de mevcut ayaklanma hareketi belli bir durgunluğa girse de yeni bir ayaklanmanın nasıl ve ne zaman patlak vereceği kesin olmasa da bir biçimiyle patlak vereceği beklenmelidir. Devrimci sürecin devam edeceği açıkken, buna hazırlıklı olmak ve daha bilinçli iradeyle müdahale etmek gereklidir.

Kitle eylemlerinde yer almak tartışılamayacak bir zorunluluktur

bu kez de kitle hareketinin arkasında Pensilvanya var diyerek kitlelerin mesajını görmezden gelmeye ve kitlelerin meşru eylemini çarpıtarak zayıflatmaya çalıştı. Ne var ki, “bu daha başlangıç’’ diyen kitlelerin artık kolayca kandırılamayacağı gün gibi açığa çıkmıştır. “AKP istifa” , “Katil Erdoğan” sloganları ve her şeyden de önemlisi meydanlara sığmayan mahşeri kalabalıkların kolayca manipüle edilemeyeceği görülmüştür. Kitlelerin arkasında Pensilvanya var diye alçakça iftira eden Erdoğan, öncelikle kendisinin arkasındaki güçlere bakmalı ve onları açıklamalıdır. Emperyalist güçlere yaslanarak halk kitlelerine meydan okumak veya hakaret etmek, yalnızca Erdoğan / AKP gibi faşistlerin işi olabilir. Doğru okunmalıdır ki, halk kitlelerinin devrimci isyan ve ayaklanması sadece Gezi Parkı’nda kesilen ağaçlar veya Berkin’in katledilmesi meselesi değildir. Berkin bardağı taşıran son damla olmuştur. Halk kitlelerinin öfkesi iktidarın faşist baskı ve terör uygulamalarına karşı biriken öfkenin patlak vermesidir. Bunu görmek istemeyen AKP iktidarı, çarpıtma ve oyunlarla süreci atlatmaya çalışmaktadır.

*** Mevcut ayaklanma pratiğindeki belirsizliklerden veya eksikliklerden biri de, ki bu eksiklik hareketin somut hedeflere ulaşmamasına zemin oluşturan ya da hareketin belirsizlik içinde kalarak somut bir hedef doğrultusunda ilerlemesine olanak sunmayan temel sorun, harekette somut taleplerin ileri sürülmemesi ve bu talepleri haykıran sloganların isabetle tespit edilmemesi ve hatta olmaması gerçeğidir. Berkin için adalet soyut olmakla birlikte, hedefi zamana yayarak zayıflatma özelliğindedir, bu bakımdan yetersizdir. Oysa başbakanın istifası, ilgili bakanların istifasını, il valisi, emniyet müdürü ve diğer yetkililerin istifalarının istenmesi gibi somut hedefler saptayan talepler ve sloganlar mevcut kitle hareketinde belirlenmesi gerekenlerdi ve bu talepler esasta yerine getirilmeden sokaklardan dönülmeyecekti… Ne yazık ki, kimi ileri veya doğru sloganlara karşın, bilinçli ve somut hedefler belirleyerek kitleleri ve eylemi yöneten, hedefler ya da talepler doğrultusunda saptanan somut sloganlarla hareketi sevk eden bir rol eksikti. Türkiye-Kuzey Kürdistan coğrafyasının bir kıvılcımla alev almaya müsait dev-

Tüm güçlerimizin gelişen kitle eylemlerinde yer alması tartışılmayacak bir zorunluluk ve devrimci görevdir. Demokratik devrimci eylem ya da kitlelerin isyanı biçiminde cereyan eden ayaklanma hareketlerinde yer alırken bağımsız siyasetimizin olması gerekliyken, bu kitlelerden kopuk davranmayı gerektirmez. Bilakis tüm eylemimizde kitlelerle birleşme esas yönelim olmak durumundadır. Dahası hareketin zaaf ve hatalı yanlarına karşın, kitlelerle birlikte harekete katılmak zorunludur. Örneğin gerici burjuva partilerin bu hareketleri yedekleme, manipüle etme, gerici iktidar hedefleri doğrultusunda manivela etme çabaları ve pratiğine karşın, bizlerin bağımsız devrimci siyaset gerekçesiyle geniş kitlelerin hareketine katılmama, dışında kalma gibi bir yaklaşımımız olamaz. Hedefler, sloganlar vb vs yanlış da olsa, halk kitleleriyle birlikte ayaklanmalara katılma, kitlelerin önünde militanca çatışma hiçbir gerekçeyle ertelenemez, ötelenemez bir görevdir. Ne var ki, yukarıda değinmeye çalıştığımız gibi, eylem ya da hareketin somut talepler ve sloganlarla biçimlenmesine, hareketin salt anti-AKP’ci nitelikten ileri taşınarak tüm gerici sınıf ve bunların devletini hedeflemesine, kitlelerden kopuk davranılmaması ve kitlelerle birleşme siyasetinin benimsenmesine, kitle hareketlerinin devrimci kazanımlarla sonuçlanmasına, devrimci ajitasyon propaganda çalışma-

sının gevşetilmeden yürütülüp gerici faşist sınıf iktidarlarının ayrımsız olarak teşhir edilmesine, hiçbir fedakarlıktan sakınmadan direnişlerde bedel ödeme pahasına yer alınmasına, kitlelerin bilincine hitap ederek ilerletilmesini sağlayan özgün siyaset ve taktiklerin kullanılmasına önem gösterilmelidir. Göz ardı edilmemesi gereken bir husus da mevcut hareketi sivil faşist çetelerle bir çatışmaya dönüşmesine hizmet edecek her türden davranıştan kaçınmanın gerekliliğidir. AKP iktidarı hedef şaşırtmak veya hedefleri saptırmak için de sivil faşist çetelerini Gezi Ayaklanması döneminde olduğu gibi, Berkin isyanında da kitlelerin üzerine salmakta, sivil çatışmalar veya kitlelerin çatıştırılması siyasetini devreye sokarak tepkiyi üzerinden savuşturmaya, eylem veya ayaklanma hareketinin hedefi olmaktan sıyırmaya çalışmaktadır. Şayet devrimci kitleler veya kurumlar sivil faşist çetelere karşı çatışmayı esas hale getirirse AKP iktidarının hileli oyunu tutmuş olur. Elbette sivil faşist çetelere gereken yanıt verilmeli ancak mümkün olduğunca sivil faşistlerle çatışmanın yaşanmasından sakınılmalıdır. Bunun nedeni kitlelerin devrimci öfkesinin gerici faşist iktidar ve devletten sektirilerek “sağsol çatışması’’ örneğinde olduğu gibi, sivil faşistlerle çatışmanın esas hale getirilmemesidir. Kitlelerin devrimci öfkesi ve tüm devrimci eylemimiz esasta iktidar ve devlete yönelmeli, devrimci enerji ve eylem doğru hedefe sabitlenmelidir. Bu süreçte dikkat edilmesi gereken konulardan biri de budur. Nitekim sivil faşist çetelerin derhal devreye sokulduğu görüldü. AKP iktidarının bu politikası sistemli ve temel siyasetlerinden biridir. Zira HDP ve BDP’ye karşı sivil faşist çetelerin nasıl devreye sokulduğu da gözler önünde yaşanan canlı durumdur. AKP küçümsenmeyecek oranda bir kitle tabanına sahiptir. Belki ve esasta AKP / Erdoğan’ı bu kadar pervasız ve hoyrat kılan da bu kitle desteğidir. Bu kitlesini iktidarını koruma uğruna gözden çıkarma pahasına kullanacağı açıkça görülmektedir. Tam da burada AKP’nin siyasi teşhirinin iyi yapılması ve devrimci ajitasyon propaganda faaliyetinin etkili olarak yürütülmesinin önemi açığa çıkmaktadır. Daha da önemlisi devrimci demokratik güçlerin ortak güç birlikleri oluşturarak ayaklanma süreçlerine daha koordineli ve organize olmuş biçimde girmesi gerektiğidir.


14

kadın haber

16-31 MART 2014 Halkın Günlüğü

Gezi’den Rojava’ya kadınlar iktidara!

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar günü ülke genelinde on binlerce kadının katıldığı eylemlerle alanlarda karşılandı. Kadınlar eylemlerde kadın katliamları, hak gaspları ve kadın emeğinin yok sayılmasına karşı örgütlü mücadeleyi büyütme çağrısı yaptı İSTANBUL: Demokratik Kadın Hareketi (DKH)’nin çağrısıyla Sarıgazi’de yapılan 8 Mart yürüyüşü, olumsuz hava koşullarına karşın coşkulu bir katılımla gerçekleştirildi. 8 Mart günü Vatan İlköğretim Okulu önünde “Gezi’den Rojava’ya Kadınlar İktidara” pankartı arkasında toplanan kitle, Sarıgazi’deki Demokrasi Caddesi boyunca coşkulu bir şekilde yürürken, kadına ve kadın emeğine yönelik saldırıları protesto eden bir basın açıklaması gerçekleştirdi. Açıklamada 8 Mart’ın tarihsel sürecine dikkat çekilerek, 157 yıl önce New York’ta katledilen kadınların mücadelesinin yaşatılması çağrısı yapıldı. 8 Mart’ın dünya halklarına azgınca saldıran emperyalist düzene karşı kavgayı büyütmenin zamanı olduğu belirtilen açıklamada, AKP iktidarının gerici politikaları teşhir edilerek cinsel, ulusal, sınıfsal sömürünün kadınların örgütlü mücadelesiyle yıkılacağı vurgulandı. Taksim’de kadınların yürüyüşüne polis engeli! Feminist kurumların ve demokratik kitle örgütlerinin çağrısıyla 7 Mart Cuma akşamı Taksim’de toplanan binlerce kadının katıldığı eylem öncesi, Fransız Konsolosluğu önünde polis yolu kapattı. Polisle kadınlar arasında yaşanan arbede sırasında polis, kadınlara gaz sıktı. Kadınlar ellerindeki flamaların sopalarıyla polis barikatına yüklenirken, polis kadınlara cop, kalkan ve biber gazıyla saldırdı. Polis saldırısının ardından eylemlerini Galatasaray Lisesi’nin önüne taşıyan kadınlar, türküler ve halaylarla eylemi sonlandırdı.

‘Eşit ve sömürüsüz bir dünya için örgütlenelim’ 8 ve 9 Mart tarihlerinde Devrimci 8 Mart Platformu ve İstanbul 8 Mart Platformu tarafından iki ayrı miting düzenlendi. Platformun çağrısıyla 8 Mart Cumartesi günü Tepe Natilius önünde başlayan mitingde Alınteri, Ekmek ve Özgürlük Cephesi, BDSP, Halk Cephesi, PDD, Köz, Kaldıraç, Devrimci Hareket, KESK’li Kadınlar, ÇHD İstanbul Şubesi, EmekliSen ve İsçi Mücadele Derneği yer aldı. Platform adına yapılan açıklamada işçilere, emekçilere yönelen saldırılara değinilerek şöyle denildi: “Tüm bu saldırılar karşısında dün olduğu gibi bugün de, işçi, emekçi kadın ve erkek omuz omuza direniyoruz, direneceğiz. Emperyalistlerin ve işbirlikçilerin korkusunu büyütmeye devam edeceğiz.” Maltepe Belediyesi taşeron işçileri ve MEPA işçileri adına birer konuşmanın yapıldığı miting tutsak kadınlardan gelen mesajların okunmasıyla devam etti. Miting Pınar Aydınlar ve Bilgesu Erenus’un müzik dinletisiyle sona erdi.

‘Özgürlüğümüz için alanlardayız!’ İstanbul 8 Mart Platformu’nun çağrısıyla 9 Mart Pazar günü Haydarpaşa Numune Hastanesi önünde başlayan mitinge; Demokratik Özgür Kadın Hareketi (DÖKH), HDP’li Kadınlar, SKM, Anarşist Kadınlar, Gökkuşağı Kadın Derneği, Kadın Emeği Kolektifi, İMECE, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, YDK, SDP’li Kadınlar ve Halkevci Kadınlar katıldı. Kadıköy Meydanı’na ulaşıldığında platform adına yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi: “Biz kadınlar bu yıl 8 Mart’a; Gezi isyanında sokakları doldurmuş, barikatların önünde direnmiş, kentine, yaşamına, kimliğine, bedenine ve haklarına sahip çıkmış iktidar karşıtı bir öfkeyi büyütmüş, meydanlarda bu direnişi örgütlemiş kadınlar olarak geldik. Bugün hep birlikte erkek devlet, elini emeğimizden, bedenimizden çek diyoruz. Sizin anlattığınız mutlu kutsal aile masallarına karnımız tok. Bizleri evlerimize hapsedemezsiniz. Sokakları da, meydanları da, geceleri de terk etmeyeceğiz.” Mitingde Gezi Ayaklanması sırasında katledilen Mehmet Ayvalıtaş’ın annesi Fadime Ayvalıtaş, Roboskili anne Miran Encü, Onur Yaser Can’ın annesi Hatice Can ve Berfo Ana anılırken, Berkin Elvan’ın annesi ve Cumartesi Anneleri de selamlandı. İZMİR: DKH’nin de bileşenleri arasında olduğu Ege Üniversitesi Öğrencileri’nin çağrısıyla saat 12.00’de Edebiyat Fakültesi önünde toplanan yüzlerce kişi, Barbara Anna Kistler, Berna Saygılı Ünsal, Meral Yakar, Sakine Cansız gibi devrimci kadın önderlerin resimleri ile çok sayıda döviz taşıyarak Ali Serkan Eroğlu Yolu’nda basın açıklaması gerçekleştirdi. Açıklamada devletin saldırıları teşhir edilerek Gezi’de gaza karşı kırmızılı kadın, tazyikli suya karşı siyahlı kadın, barikatta sapanlı teyze, Rojava’da savaşçı, Greif’te işçi olarak yaşamın her alanında kadınların var olmaya devam edeceği vurgusu yapıldı. Yapılan eyleme Dokuz Eylül Üniversitesi öğrencileri de destek verdi. 8 Mart Dünya

Emekçi Kadınlar Günü kapsamında İzmir Aktepe Derneği’nde de bir etkinlik düzenlendi. Devrimci kadın önderler ve tüm devrim şehitleri adına yapılan saygı duruşuyla başlayan etkinlikte sinevizyon gösterimi yapıldı. 15 aydır Şakran Kadın Kapalı Hapishanesi’nde tutuklu bulunan ve geçtiğimiz haftalarda serbest bırakılan Mine Sargın DKH adına bir açıklama yaptı. Sargın, hapishanelerde yaşanan sorunlara ve Şakran Hapishanesi özelinde Elif Kaya ile gündeme gelen çıplak aramalara, kadınlara yönelik taciz ve tecavüz şiddetine dikkat çekti. Katılımın yoğun olduğu etkinlik müzik dinletisiyle sona erdi. DERSİM: Dersim Demokratik Kadın Hareketi (DDKH), 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde “Gezi’den, Rojava’ya Kadınlar İktidara” şiarıyla cinsel, sınıfsal ve ulusal sömürüye karşı 8 Mart’ı alanlarda karşıladı. Saat 12.00’de Sanat Sokağı’nda bir araya gelen kitle sloganlar eşliğinde Okullar Caddesi’nden Kışla Meydanı’na yürüdü. Kışla Meydanı’ndan tekrar Sanat Sokağı’na dönerek 8 Mart etkinliğini başlattı. Saygı duruşunun ardından gerçekleştirilen basın açıklamasında emperyalist-kapitalist gerici dünyada egemenlerin kadını emek, beden ve kimlik sömürüsüyle, toplumsal konumuyla, cinsel kimliği ve yönelimiyle, sınıfsal ve etnik konumu üzerinden parçalayıp boyutlandırarak evden fabrikaya, okuldan atölyeye, kadının köleleşmesini ipotek altına almaya çalıştığı belirtildi. AKP iktidarı döneminde erkek egemen sistemin baskılarının giderek arttığına dikkat çekilen basın açıklamasında, kadına yönelik şiddetin ve kadın katliamlarının arttığına vurgu yapılarak “8 Mart’ın kızıllığıyla bugün sömürüye karşı her yerde emperyalizme-kapitalizme, şovenizme, işsizliğe, yoksulluğa, cinsel ayrımcılığa, cinsel, ulusal, sınıfsal sömürüye, tacize ve tecavüze karşı mücadelemizi haykıralım!” denildi. Etkinlik sırasında Dersim Bağımsız Belediye Başkan Adayı Ali Tacar, 8 Mart’ın önemine dikkat çe-

ken bir konuşma yaptı. Tutsaklardan gelen mektupların okunmasının ardından, Dersim Kültür Derneği bünyesinde faaliyet yürüten Tiyatro Umut sahne aldı. Grup Alamor’un ezgileriyle devam eden etkinlik, son olarak Grup Munzur’un sahneye çıkmasının ardından halaylar ve sloganlarla sona erdi.

‘Tarihimizi yaratan kadınların mücadelesini sahipleniyoruz!’ Dersim’in Hozat ilçesinde de DKH’nin de bileşeni olduğu Hozat Kadın Dayanışması’nın örgütlediği 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar günü eylem ve etkinliklerle karşılandı. Hozat Halk Dayanışması Seçim İrtibat Bürosu önünde toplanan DKH, Remar Market önünde toplanan kitleyle bir araya gelerek yürüdü. Kitle Cumartesi Anneleri için oturma eylemi yaparak zılgıtlar ve alkışlar eşliğinde, 8 Mart etkinliğinin düzenleneceği salona geçti. Saygı duruşuyla başlayan etkinlik Grup Alamor ve yerel grupların sahneye çıkmasının ardından sona erdi.

MUŞ: Muş' un Varto ilçesinde 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, iki gün boyunca süren eylem ve etkinliklerle kutlandı. Yeni Demokratik Sendikal Birlik (YDSB) üyesi emekçilerin de katılımcısı ve örgütleyicisi olduğu etkinlikler ve eylemler kapsamında, 7 Mart Cuma günü belgesel gösterimiyle söyleşiler yapıldı. 8 Mart günü ise KESK, HDP, BDP, Pir Sultan Abdal Derneği gibi devrimci-demokrat-yurtsever kurumlar adına ortak bir basın açıklaması yapıldı. Açıklamada kadının yaşam hakkını yok sayan saldırılara karşı örgütlenme çağrısı yapıldı. Basın açıklamasının ardından sinevizyon gösterimi ve müzik dinletisi yapılarak eylem sonlandırıldı. Bu illerin yanı sıra Ankara, Mersin, Adana, Amed, Antep, Van başta olmak üzere çok sayıda il ve ilçede alanlara çıkan kadınlar, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü karşıladı.


16-31 MART 2014 Halkın Günlüğü

kadın haber

15

Avrupa’da 8 Mart alanlarda karşılandı Avrupa’nın birçok ülkesinde aralarında Avrupa Demokratik Kadın Hareketi’nin de bulunduğu kadın örgütleri, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde alanlara çıkarak cinsiyetçi politikalara ve erkek egemen sisteme karşı hakları için birlik ve mücadele çağrısı yaptı New York'ta tekstil işçisi kadınların ‘eşit işe eşit ücret, 10-12 saatlik işgününün 8 saate indirilmesi, çocuk işçilerin çalıştırılmaması’ talepleriyle yola çıktıkları ve kendilerini sömürenler tarafından fabrikaya kapatılarak katledildikleri günün üzerinden tam 157 yıl geçti. Dünden bugüne her alanda örgütlenen kadınlar mücadeleyi yükseltmeye devam ediyor. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü ülkemizde olduğu gibi başta Köln, Frankfurt, Hamburg, Paris, Zürih ve Londra olmak üzere Avrupa’nın birçok kentinde aralarında Avrupa Demokratik Kadın Hareketi (ADKH)’nin de bulunduğu kadın örgütleri tarafından alanlarda coşkuyla kutlandı.

Almanya’da kitlesel 8 Mart Almanya’da 8 Mart, Köln, Hamburg, Frankfurt, Duisburg şehirlerinde sokaklarda karşılandı. Köln’de 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, enternasyonal kadın günü hazırlık platformunun çağrısıyla Wiener Meydanı’nda düzenlenen bir mitingle kutlandı. ADKH’nin de örgütleyicisi olduğu miting, önceki yıllara göre kitleselliği ve coşkusuyla dikkat çekti. Miting katılımcı kurumların 8 Mart’a dair konuşmalarıyla başlarken, ADKH adına yapılan konuşmada ADKH’nin kadına yönelik şiddete ilişkin başlattığı kampanyaya dair vurgular yapıldı. Kültürel bölümde ise kadınların hazırlamış olduğu müzik dinletilerine yer verildi. Daha sonra

platformun ortak pankartı arkasında yürüyüşe geçen kitle Türkiye-Kuzey Kürdistanlıların yoğun yaşadığı yürüyüş güzergâhında Almanca, Türkçe ve Kürtçe, “Jin jiyan azadi“ , “Frauen, Leben, Freiheit“ , “Hoch die internationale Solidarität“ , “8 Mart kızıldır kızıl kalacak!“ sloganlarını attı. Yürüyüş Wiener Meydanı’nda sonlandırılırken miting okunan şiirlerin ardından çekilen halaylarla sona erdi. Hamburg’da ADKH’nin de içerisinde yer aldığı ”Kadın Ağı”nın çağrısıyla düzenlenen 8 Mart yürüyüşü, yüzlerce kadının katılımıyla Hachmannplatz’da başladı. Çeşitli uluslardan kadınların katıldığı yürüyüş Merkez Tren İstasyonu’nda yapılan açıklamalar ve 8 Mart’ın önemine değinen konuşmalarla başladı. Kadın Ağı’nın “Frauen Verbinden Welten, Frauen Kämpfen İnternational” (Kadınlar Dünyaları Birleştiriyor, Kadınlar Enternasyonal Mücadele Ediyor ) yazılı ortak pankartının arkasında bir araya gelen kadın grupları, sloganlar, konuşmalar ve müzikler eşliğinde Gänsemarkt’a yürüdü.

Franfurt’ta miting düzenlendi 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde Frankfurt çarşı merkezinde bir araya gelen yerli ve göçmen kadın hareketleri bir miting düzenledi. Miting alanında açık mikrofon şeklinde, güne ilişkin çeşitli kadın hareketleri adına konuşmalar yapıldı. ADKH adına söz alınarak dünyada cinsiyetçi baskıdan kaynaklı kadının yaşadığı cinsel ve katmerli emek sömürüsüne vurgu yapıldı. Avrupa'da istatistik verilerle kadının maruz kaldığı cinsiyetçi baskılar anlatıldı. ADKH adına yapılan konuşmada şunlara değinildi: “ADKH olarak mücadelenin sembolü olan 8 Mart’ı ne bir anma günü ne de sadece bir kadınlar günü olarak tanımlıyoruz. Aksine 8 Mart kadının sınıfsal ve cinsel sömürüye başkaldırışının ifadesidir, katmerleşen sömürüye isyandır. Kadınları toplumsal sorunların çözümünde kapitalizme karşı birlikte müca-

dele etmeye çağırıyoruz. Yaşamın tüm alanlarında örgütlenerek, bu mücadelede hayatını kaybeden onlarca kadının direnişlerinden öğrenerek, özgürlük mücadelesini yükseltmeye çağırıyoruz”. Eylem Çarşı Merkezi’nden DGB Haus’a yürünerek sonlandırıldı. Eylemin ardından ADKH ve Yeni Kadın’ın ortak organize ettiği Work shop çalışması yapıldı. Work shop çalışmasında‚‘‘ Kadın ve emek, din ve cinsellik, özgüven ve örgütlenme‘‘ konuları işlendi. Çalışmaya katılan kadınlarla yapılan değerlendirmede bu çalışmanın oldukça verimli olduğu görüşüne varılarak önümüzdeki dönemlerde bu çalışmaların benzer biçimlerde devam etmesi kararlaştırıldı. Duisburg’da aralarında ADKH’nin de bulunduğu yerli ve göçmen 15 kurumun organize ettiği 8 Mart mitinginde kitleler, kapitalizme karşı birlikte mücadeleye çağrıldı. Mitingde 7 milyonun üzerinde kadının, küçük ve part-time işlerde % 70 az ücretle çalıştırıldıklarına ve cinsiyetçiliğin kadınları kimliksizleştirdiğine dikkat çekilerek 10 yıldır Almanya’da meslek haline getirilen fuhuşun dünyada da merkez haline getirildiği ve tüm kadınların özgürleşmek için devrim mücadelesinde olmaları gerektiği dile getirildi. Mitingdeki tiyatro, müzik ve dans gösterileri kitle tarafından ilgiyle izlendi.

Paris’te 8 Mart kızıllığı Fransa’nın başkenti Paris’te emekçi kadınlar sokakları isyana boyadı. Yaklaşık yirmi bin kadının katıldığı yürüyüş, Bastile Meydanı’ndan başlayarak Republıc alanına kadar sürdü. ADKH de yürüyüş boyunca sloganlarıyla ve flamalarıyla yerini aldı. Ayrıca ADKH’nin 8 Mart bildirisinin dağıtıldığı yürüyüşte ‘cinsel sömürüye karşı’ başlatılan imza kampanyası için de imza toplandı.

Londra’da enternasyonal 8 Mart buluşması One Million Women Rıse kadın örgütünün her yıl düzenli olarak organize ettiği 8 Mart

bu yıl da Londra’nın merkezinde binlerin katılımıyla gerçekleştirildi. ADKH’nin de içinde yer aldığı yürüyüşe İran, Afganistan, Filistin, Latin Amerika, LGBTT bireyler, İngiliz, Kürdistanlı ve Türkiyeli kadın hareketleri katıldı. Yürüyüş boyunca kadını mücadeleye ve örgütlenmeye çağıran sloganlar sıklıkla atıldı. Yürüyüşün bittiği Trafalgar Meydanı’nda ise müzik ve konuşmalar yapılırken, 8 Mart etkinliği akşam saatlerine kadar devam etti.

ADKH’den 8 Mart’ta sokak tiyatrosu İsviçre'nin Zürich Kantonu'nda, ADKH’nin de bileşeni olduğu, yerli ve göçmen 20'ye yakın kadın örgütü ve kurumundan oluşan Zürich 8 Mart Komitesi'nin çağrısıyla, 8 Mart’ta bir yürüyüş gerçekleştirildi. Zürich Hectplatz'da başlayan yürüyüş programı içerisinde ADKH faaliyetçilerinin oynadığı kısa bir sokak tiyatrosu oynandı. Sokak tiyatrosunda, kadının kendi rengi ve sesiyle, yüz yıllardır süregelen suskunluğunu parçalamanın, örgütlü olmakla dünyayı değiştirmenin mümkün olabileceği, dans ve müzik eşliğinde sergilendi. Bu yılki 8 Mart yürüyüşünün ana teması özelde cins sorunu üzerinde şekillense de genel itibarıyla kapitalist sisteme karşı beraber mücadele etmenin önemi olarak belirlendi. Ayrıca eylem içerisinde Zürich'in büyük alışveriş mağazalarına, özel bankaların duvarlarına kapitalizmi hedef alan yazılamalar yapılarak pankartlar asıldı. Yürüyüş güzergahı üstünde belli noktalarda durularak her kurumun kendi bildirisi okunurken, çevredeki insanlarla, iş yerleri, kafeler ve restoranlara yoğun bildiri dağıtımı yapıldı. Yürüyüş sırasında kitle, "Kein gott kein stat kein patriarchal," (Tanrı yok devlet yok erkek egemen zihniyete hayır) sloganının yanı sıra, Kürtçe ve Türkçe sloganlar da attı. Yürüyüş Helvetiaplatz'da çekilen halaylarla sona erdi.


16

güncel röportaj

16-31 MART 2014 Halkın Günlüğü

Hedefİmİz halkın İradesİnİn yerel yönetİmlere yansımasıdır “Söz yetki karar Dersim halkına” şiarıyla yola çıkan Dersim Demokratik Halk Dayanışması’nın Bağımsız Belediye Başkanı Adayı Ali Tacar’la yaklaşan seçimler, yerel yönetimler politikası ve ülkedeki gelişmelere dair yaptığımız röportajı paylaşıyoruz Dersim Demokratik Halk Dayanışması’nın sloganı “Söz yetki karar Dersim halkına”. Bu slogan nasıl bir politikaya, nasıl bir yerel yönetim anlayışına tekabül ediyor? Artık kitlelerin elinde Halk Meclisi dediğimiz bir olgu var. O da şöyle; halk bizi seçtikten sonra biz oranın bir mülkü, amiri, şefi veyahut patronu değiliz. Biz orada o Halk Meclisi’nin altında bir koordinatörüz. Örneğin Halk Meclisi önümüze bir proje ve program koyduğu zaman biz o proje ve programı hayata geçirmek için tüm koşulların yaratılmasının mücadelesini vereceğiz. Mesela şehirlerarası ulaşım terminalinin yapılmasındaki çabalarımız olumsuz gelişirse veyahut biz hiçbir gayret gösteremezsek Halk Meclisi bizi orada denetleyebilmeli şunu söyleyip uyarıda bulunabilmeli: “Evet, biz belediye başkanlığına bu görevleri verdik ama belediye başkanı bu konularda suiistimalde bulunmuştur. Gerekli çaba ve gayretlerde bulunmamıştır. Kendisine belirli bir süre daha veriyoruz.” Bu şekilde eğer bu süre içerisinde de gerçekleştirilmezse Halk Meclisi bizi görevden alabilmeli. Bunun aslında anayasada yeri yok. Mevcut yasa ve kanunlarda bir meclis oluşturup, belediye başkanına bir görev verip o görevin yapılmaması halinde o görevi bırakması şeklinde bir kanun yoktur. Bu bilinen bir gerçektir. Ancak buna karşın biz irademizi Halk Meclisi’ne teslim ediyoruz. Yani biz bu iradeyi tanıyoruz birey olarak. Bundan dolayı da kendi programımıza koyuyoruz, taahhüt ediyoruz. Bu nitel değişim şu anda hiçbir belediyede söz konusu değildir. Yani insanların birçoğu bunu teorik olarak kabul etse de bunu gerçek anlamda pratikte bir karşılığı yoktur. Ama şu bir gerçektir; şimdi biz kamuoyuna kendimizi bağlayıcı bir açıklama yapıyoruz ve gittiğimiz yerlerde de bunun propagandasını yapıyoruz. Hem kentin, hem halkın beş yılını çalmamak ve zamanı doldurmak için Halk Meclisi’nin yaptırım gücünü biz irade olarak tanıyoruz ve bunun hayata geçirilmesinin mücadelesini vereceğiz. Bundan sonra da bu kentte seçilecek insanların bu model oturduktan sonra orada beş yıl oturarak halkın zamanını ve kentin zamanını çalma

gibi bir lüksü olmayacak, orada iş ve icraatını kendi çağdaşlaşmasının mücadelesini yürütecektir.

Dersim’in başlıca yerel sorunları nelerdir? Buna dair DDHD’nin politikası nedir? Hedefleri nedir? Şimdi DDHD’nin birinci projesi toplumun demokratikleşmesi mücadelesindeki yerel yönetimlere, halkın iradesinin esas ve net düzeyde yansımasıdır. Esas hedeflerinden biri budur. Yani bizim burjuva partiler üzerinden bir proje yarıştırma, işte onun projesi çok iyi, benim projem çok kötü tartışmasından ziyade gerçekten yapılabilir ve acil çözüm bekleyen sorunları çözme çabamız var. Halkın en temel ihtiyaçları olan kanalizasyon, altyapı, çöp, su veyahut otogar sorunu, otopark sorunu gibi şehirde acil olarak ilk bir yılda çözümlenmesi gereken sorunları çözümleyeceğiz. Bunun kaynağı nerede dendiği zaman, herkes de biliyor ki hiç kimse bir projenin yaratılmasında özel kaynak yaratmıyor. Halktan vergi adı altında çalınan değerin halka dönmesini sağlıyoruz. Burada şuna dikkat çekmek gerekiyor. Yerel yönetimlerde en iyi proje halkın iktidarlaşma projesidir. En önemli olgu ise halkın kendi geleceğine ve kentine kendisinin sahip çıkma çabasıdır. Toplum kendi kendini yönetecek bilgi ve demokrasi kültürüne sahiptir. Ancak gerici düzen bunun hayata geçmesini yasal olarak engellemektedir. Düzen erkanı halkı soyulacak yönetilecek birer köle olarak görmekte ve bu şekilde kalmasını koşullamaktadır.

Seçim çalışmalarına dair biraz sohbet edelim. Seçim çalışmaları nasıl gidiyor? Hangi araçlarla

yürütüyorsunuz? DDHD, Dersim’de karşılığı olan bir kurum haline gelmiştir. 12 yıl önce biz bunun tartışmasını yürüttüğümüz zaman bilfiil ben de içinde bulunmaktaydım bunu bir macera, bir ütopya gibi görmek isteyen çevreler de vardı aslında. Siz hayal kuruyorsunuz gibisinden. Esasta bir hayalin kurulmadığını, bunun yapılabilir dönüşebilir bir uygulama olabileceğinin ve Dersim halkında bir karşılığı olabileceğinin tartışmasını dersim halkıyla yürüttük. Daha sonra 2009’da programımızın Murat Kur ve yoldaşlarımızla birlikte, Dersim halkı tarafından sahiplenilerek zirveye taşındığını biz gördük. Şuan DDHD’nin en önemli vasıflarından biri insanın önce birey ve toplum olma çabası içerisinde, çağdaş bir kentin yaratılması mücadelesinde DDHD’nin programının ve yaptırım gücü olan bir halk meclisinin artık herkes tarafından kabul görmesidir. Bakın bizim dışımızdaki diğer devrimci örgütler veya Güç Birliği gibi kurumlarda da artık Halk Meclisi’nin belediye üzerinde yaptırım gücü olması gerektiğini tartışmaktadır. DDHD, bu olguyu, bir devrimci mevzi olarak Dersim’de kabul ettirmiştir. Bu DDHD şahsında Dersim halkının başarısıdır, bu başarı elbette ki 30 Mart’ta somut karşılığını bulacaktır.

Son süreçte ülke gündemini meşgul eden bir dizi gelişme yaşandı; Gezi Ayaklanması, AKP ve Cemaat arasında başlayan çatışmalı süreç, Berkin Elvan’ın katledilmesi ve akabinde başlayan eylemler. Bunlar Dersim halkını nasıl etkiledi?

Ülkede yaşanan olaylar bizi de yakından etkiliyor. Berkin Elvan olaylarında Dersim’de de çok olumlu tepkiler verilmiştir. Berkin Elvan’ın katledilmesini Dersim halkı canı gönülden protesto etmiştir ve buna da önderlik eden DDHD’dir. DDHD’nin bu ciddi tepkisi Dersim halkında olumlu karşılık bulmuştur, pozitif değerlendirilmiştir. Bir çocuğun katledilmesini açıkça protesto etmek meşrudur. Yani zulme karşı direnmek her zaman meşrudur. DDHD’nin iki gün üst üste yapmış olduğu protestolar sonucunda direnen o gençlik, gerçekten de Dersim halkına bir umut vermiştir. İşte bizim temsilcilerimiz bunlardır. Temsilcilerimiz bunların içinden çıkmalıdır. Diğer taraftan öğrenci eylemlerinde de bir direniş geliştirdi ve bir umut verdi. Liseli öğrencilerimiz de Berkin için okulları boykot edip protesto yürüyüşlerine katıldı. Gerek boykot etmek, gerek seçimlere katılmak gerekse dönem dönem direnişler geliştirmek toplumsal muhalefetin örgütlülüğünü ve kitleselliğini sağlamak içindir. Yoksa onun ötesinde seçimlere büyük devasa anlamlar yüklemek doğru değildir. Örgütler de hiçbir zaman amaç değildir. Biz bu meseleye böyle bakıyoruz. Ve bundan dolayı da Gezi eylemlerinde Dersim’de damgasını vuran DDHD ve DHF’nin programıdır. programımız halkın örgütlü olarak herşeyi başaracak olgunluğa ve niteliğe sahiptir. Dersim halkı her bir toplumsal özneye kendi geleceğine kendisinin sahip çıkmasını göstermekle kelmemış aynı zamanda halka rağmen söz söyleyenleri şefçilik, bürokratlık yapanları tarihin çöplüğüne atacağı gerçekliğini de ifade etmiştir. Toplumsal muhalefeti örgütleyen kurumlarımız da buna hizmet etmektedir.


16-31 MART 2014 Halkın Günlüğü

güncel röportaj

17

Söz, yetki, karar Hozat halkına “Bu gerici yapılaşma karşısında ileri ortak değerlerimizi ön plana çıkaran, kişilerin ya da düzen partilerinin ‘insafına’ teslim edilemeyecek bir Hozat için mücadele ediyoruz. Bu da ancak doğru devrimci bir çizgiyle yaşam bulabilir” Hozat Demokratik Halk Dayanışması (HDHD) Belediye Başkanı Adayı Kahraman Kılıç’la yaptığımız röportajı paylaşıyoruz.

Biraz kendinizden bahsedebilir misiniz? Sizi HDHD'nin seçim programına ve bu program üzerinden belediye başkanlığına aday olmaya yönelten nedir? Hozat’ın Akseki köyünde doğdum. İlk ve orta öğretimimi Hozat, Liseyi ise Ankara’da tamamladım. DDHD’nin 2004 ve 2009 yerel yönetim deneyimlerinin ardından yarattığı rüzgar ve yankı, aslında sadece beni değil ülkenin ve dünyanın birçok yerinden dostlarımızın beğenisi ve hoşgörüsüyle karşılanmıştı. Benim de bu yankıyı yaratan kültürle olan yakınlığım ve yoldaşlığım vesilesiyle bu konuda ilk kafa yormam 2009 yerel seçimleri dönemidir. DDHD’nin yerel yönetimlerle ilgili her türlü ezberi ve mevcut hiyerarşiyi tersine çeviren programının mutlaka yaşamsallaşması gerektiğini düşünüyordum. Açıkçası bu cüreti ve cesareti kendimde bulduğum için Hozat halkının iradesine sundum kendimi.

Seçim çalışmalarında "Söz, yetki, karar Hozat halkına" şiarıyla yola çıktınız. Bu şiar nasıl bir politikaya, nasıl bir yerel yönetim anlayışına tekabül ediyor? Evet, aslında şiarın kendisi bile burjuva demokrasisi ve hukukuna bir başkaldırıyı ifade ediyor. Bir de bunun Yeni Demokrasi iklimi ve kültürünün kök saldığı böyle bir coğrafyadan yaşama geçmesi çok daha anlamlıdır. Dersim halkı 72 devrimci çıkışının, ezilen ulus, mezhep ve sınıflar üzerine ortaya koyduğu devrimci başkaldırının önemli bir toplumsal bileşeni olmuştur. Bu anlamda ortaya koyduğu tavır buralarda bir aydınlanma ve ilerleme yarattı. Devrimcilerin bu ilerlemeyi özellikle yerel yönetimler alanında, merkezi otoritenin faşizan uygulamalarına karşı birer soluk boruları olarak değerlendirmeleri gerekirdi. Uzun yıllar boyunca aslında gerici düzen partilerinin insafsızlığı ve yağmasına teslim edilen yerel yönetimlerin halkta da yarattığı rahatsızlığı doğru okuyan bu gelenek

2000’li yılların başı itibarıyla bu alanda alternatifi yaratma çabasına başladı. Bu anlamda önemli bir yol da kat ettiğine inanıyorum. Deyim yerindeyse kısa sürede yerellerden merkeze yayılan büyük bir enerji yarattı. Bu enerji şimdi bu coğrafyanın önemli bir kısmında sözü, yetkiyi, kararı halka yani Halk Meclislerine teslim etme, bu iradeyi öncüleştirme şeklinde algılanıyor. Bu algının oluşması şiarın ne kadar büyük bir ihtiyaç ve ne kadar doğru bir tespitin sonucu olduğunu göstermesi açısından önemlidir. Şiarınızdaki halkı yönetime dahil etme ve yönetimde söz sahibi yapma politikası programınızda nasıl bir karşılık buluyor? Aslında bu yazılı programdan çok bugünden pratik olarak yaşanan bir olgu. Olgu diyorum çünkü, Hozat DHD olarak Dersim DHD’nin programatik olarak ortaya koyduğu anlayışı biz örgütlü yerel gücümüzü temel alarak, çalışmalarımızı kitlelerden kitlelere şeklinde organize ederek başardık, başarıyoruz. Hozat’ta yaşayan her kesimi çalışmalarımıza dahil ederek, gençlik, sendikal, kadın, esnaf, mahalle ve köy komisyonlarımızı oluşturduk. Her alanın kendi özgün sorunlarını ve çözüm önerilerini tespit etmek için komisyonlarımız vasıtasıyla hemen her kesime ulaştık. Bu çalışmanın sonuçlarını komisyon bileşenlerimizle değerlendirerek kısa, orta ve uzun vadede yine her aşamasına halkımızı dahil ederek hayata geçireceğimiz somut projeler oluşturduk. Bu projeler halkımızın önümüze koyduğu sorun ve çözümlerini içerdiği için doğal olarak yönetimde söz, yetki ve karar süreçleri oluşturulmuş oluyor. Artık bize kalan sandıktaki irade tecellisini doğrudan yö-

netime katacak mevcut mekanizmaları halkın tamamına yaymak.

HDHD’nin öne çıkardığı bir diğer anlayış başkan ve meclis ekibinin sadece kağıt üzerinde bir resmiyetinin bulunduğu ve halkın bu ekibin çalışma tarzını doğru bulmazsa seçimi beklemeden geri alabileceği gerçekliği var. Bu çalışmayı biraz açar mısınız? Yukarıda da bahsettiğimiz gibi halkın tüm kesimlerini içinde barındıran komisyonlarımız örgütlü çalışma disiplini içerisindedir. Biz yerel seçimleri, bu alanda yarattığımız alternatif tutumla birlikte öz güçlerimizi en geniş çerçeveye ulaştırma çabasıyla hareket ediyoruz. Zaten kurguladığımız resmi yönetim şeması, bu komisyonlarımızın içerisinden seçildi. Kadını, erkeğiyle genç ve dinamik bir yapı oluşturduk. Bizler elbette bugün olduğu gibi kazansak da kazanmasak da bu durum hiç değişmeyecek. Kazanmış olursak ve bu resmi mekanizmanın üstünde olan halk meclislerinin önümüze koyduğu görevleri yerine getiremezsek elbette ki koltukları boşaltırız. Aksi halde geri burjuva bürokratları gibi koltukların hükmüne teslim olup halka sırt çevirmiş oluruz. Biz bunu baştan reddediyoruz.

Seçim çalışmalarını nasıl, hangi araçlarla yürütüyorsunuz? Halktan nasıl tepkiler alıyorsunuz? Çalışmalar son derece iyi gidiyor. Çünkü

salt bir yerel yönetim çalışması olarak değil, bir seferberlik ruhu içerisinde, kolektif bir çalışmanın enerjisi mevcut. Bu çalışma kollektif çalışma anlayışını büyütüyor, hem de kitlelere güven veriyor. Bu toprakların özellikle seçim dönemlerinde daha görünür bir hal alan feodal aşiretsel işleyişinin gerici- düzen partileri tarafından nasıl kullanıldığını iyi gözlemliyoruz. Öyle ki beş yılda bir halkın kapısını çalan bu ceberut sistem, bir de utanmadan onun yoksulluğundan faydalanarak özgürce seçme, seçilme hakkını satın almaya çalışıyor. Bu gerici yapılaşma karşısında ileri ortak değerlerimizi ön plana çıkaran, kişilerin ya da düzen partilerinin ‘insafına’ teslim edilemeyecek bir Hozat için mücadele ediyoruz. Bu da ancak doğru devrimci bir çizgiyle yaşam bulabilir. Bu düzlemde köy köy, ev ev, kapı kapı sohbetler ederek halkımıza programımızı sunuyoruz. Tartışıyor, tartıştırıyoruz. Bu çalışmalarımız halkımızın takdiriyle karşılanıyor. Yine inanıyoruz ki bu kadim toprakların insanları hakkı, hak edene teslim etmesini iyi bilir. Umutluyuz, halk kazanacak, halkın örgütlü gücü kazanacak. omuzlarındadır. “ ifadelerine yer verildi.


18

güncel röportaj

16-31 MART 2014 Halkın Günlüğü

Ovacık halkı İlçesİnİ yönetmek İstİyor

Halkın belediyenin bürokratik yapısından ve kapıların kendisine kapalı oluşundan kaynaklı temel isteği şu; bir; o kapının bize açık olduğu hissinin bizde uyanması gerekiyor. İki; gerçekten de biz oraya geldiğimizde sözümüzün karşılık bulması gerekiyor.” “Söz yetki karar Ovacık halkına” şiarıyla yola çıkan Ovacık Halk Dayanışması (Ovacık HD)’nın Belediye Başkan Adayı Fatih Mehmet Maçoğlu 30 Mart yerel seçimleri ve Ovacık HD’nin seçim çalışmalarıyla ilgili sorularımızı yanıtladı.

Biraz kendinizden bahsedebilir misiniz? Sizi Ovacık HD programı üzerinden Ovacık Belediye Başkanlığı’na aday olmaya yönelten neydi? Öncelikle 1968 Ovacık doğumluyum. Uzun süre Ovacık’tan hem okul hem de görev nedeniyle uzak durdum. 1992’den beri Dersim’in çeşitli ilçelerinde sağlık emekçisi olarak görev yapmaktayım. Uzun süreden beri Dersim coğrafyasında yaşıyorum. 1999’dan beri yerel yönetimlerle ilgili çalışmaların içerisindeyim. Daha önce Pertek’te böyle bir çalışmamız olmuştu, 2004 ve 2009 sürecinde de Dersim merkezde yerel yönetim çalışmasının içerisinde yer aldım. Buraya bizi iten neden aslında uzun süreden beri Ovacık’la ilgili bir yerel yönetimler eksenli örgütleme, bir çalışmanın olmayışıdır. Bu sebeple DDHD’nin de bir alt komisyonu olarak Ovacık Demokratik Halk Dayanışması’nı kurduk ve 2012’nin eylülünden beri bu çalışmanın içerisindeyiz.

Programda, siyasal çalışmada ön plana çıkan slogan “Söz yetki karar Ovacık halkına“. Bu şiarla yola çıktınız. Peki, bu şiarın tam olarak tekabül ettiği politika nedir, nasıl bir yerel yönetim anlayışıdır? Aslında şöyle, burada oluşturduğumuz komisyonla “Söz yetki karar Ovacık halkına” şiarı burada artık bir somut karşılık buldu. Çünkü oluşturmuş olduğumuz komisyondaki arkadaşların hiçbiri herhangi bir siyasal yapıyı öne alan değil tam tersi Ovacık’la ilgili, Ovacık halkıyla ilgili kaygılarıyla hareket ediyor. Oluşturulan 16 kişilik bir seçim komisyonu var. Bu seçim komisyonu içerisinde komisyonun da kendi yürütmesi var. Bu yürütmede Belediye başkan adayı yok. Bu çalışmaları yaparken mahalle komisyonları ve mahalle çalışmalarının denetimiyle ilgili evlerdeki gezilerden sonra haftada bir gün hatta bazı durumlarda üç gün toplantı yaparak değerlendirme yapıp halkı kendi öz yönetimine sahip çıkması düşüncesi üzerine tartışmalar yürütüyoruz. Bu çalışmaların özellikle kadınlar ve gençler üzerinde müthiş

bir etkisi oldu. Örneğin 8 Mart’la ilgili bir çalışma yaptığımızda özellikle kadınların ön plana çıkması, çağrılarımıza karşılık vermesi yapmış olduğumuz çalışmalarımızın bir karşılığıydı. Bu somut karşılığı ve enerjiyi görünce de bunun bizde de bir karşılığı oluyor. Bugün toplum bu heyecanı yakaladı. Yani ilk geldiğimizde üzerlerindeki ölü toprakla konuşan kimi dostlarımız “Burada çok düşük oy alınır” ya da “Burada çok fazla bir şey yapılamaz” ruh halinden sıyrılarak Ovacık halkının kendi kendini yönetmek için programına sahip çıktığını gördüler.

Ovacık HD’nin öne çıkardığı bir anlayış var. Başkan ve meclis ekibinin sadece kağıt üzerinde bir resmiyetinin bulunması söz konusu. Ovacık halkı sizi koltuktan geri alabiliyor? Bu programı biraz açar mısınız? Mahalle komisyonları, gençlik komisyonları, halk meclislerinin de söz sahibi olması ve o yerel yönetim üzerindeki etkinliğinin somutta bir karşılık bulabilmesi ve gerçekten hayata geçirmesi için bizim programımızda şöyle bir maddemiz var; Diyoruz ki bize oy veren arkadaşlarımızın ya da toplumun, halkın söylediklerimizi yapmadığımız takdirde bir iki yıl sonra, üç yıl sonra, sonuna kadar beklemeden bizi tekrar oradan çekebilme hakkının olduğunu söylüyoruz. Yani eğer toplum bizi istemiyorsa, söylediklerimizi yapamıyorsak bunun üzerine geri çekebilme hakkının olduğunu söylüyoruz. Bu anlamda da devrimci yerel yönetimler programının Hozat’ta, Mazgirt’de, Dersim’de, Ovacık’ta da aynı temelde gideceğini düşünüyorum.

Ovacık’ın başlıca yerel sorunları nelerdir? Buna dair Ovacık Demokratik Halk Dayanışması’nın politikası nedir? Hedefleri nedir?

Aslında fiziken gerçekten de coğrafyanın çok sorunları var. Bu sorunların başında özellikle sosyo-ekonomik temelde iş alanlarının olmayışını ve işsizlerin çok fazla oluşunu sıralayabiliriz. Ama bütün bunlara karşın toplumun en çok önemli hissettiği şey birlik ve bütünlük içerisinde biz olabilmek. Toplumun şu an yerel yönetimlerin o bürokratik yapısından ve kapıların kendisine kapalı oluşundan kaynaklı temel isteği şu; evlere girdiğimizde bizlere diyor ki halk; bir; o kapının bize açık olduğu hissinin bizde uyanması gerekiyor. İki gerçekten de biz oraya geldiğimizde sözümüzün para ettiği, sözümüzün karşılık bulduğu hissinin bizde uyanması gerekiyor. Artı bir de en aşağıdaki tabaka yani yoksulla bürokrasi arasındaki o zincirlerin sıkı bir şekilde alta doğru yayılmasından kaynaklı bir rahatsızlık var. Ovacıkla ilgili iki projemiz var. Birincisi turizmle yaz ve kış turizmiyle, ikincisi hayvancılık ve tarımla ilgili. Bu toplumun içerisinde karşılık da bulmaya başladı. Bunun üzerine toplumun bize önerileri olmaya başladı. Ovacık halkı bize organik tarım üzerine bir projesinin olduğunu ve bunun için destek istediğini belirtiyor. Burada toprak analizleri de yaptığımızı özellikle söylemek istiyorum.

Seçim çalışmaları nasıl gidiyor? Ovacık’ta üç mahalle var. Üç mahalle ama bir mahallenin büyüklüğünden kaynaklı, onu ikiye bölerek dört bölge olarak ayırdık. Her bölgenin üçer kişilik komisyonu var. Ayrıca çapraz bir çalışma biçimimiz de var. Bugün birinci bölgeye bakan bir sonraki hafta ikinci bölgeye bakıyor. Birbirini denetleyen, birbirini besleyen bir çalışma biçimimiz var. Bu çalışmanın dışında kadın ve gençlik komisyonumuz var. Ama her komisyonda mutlak kadın arkadaşlarımız da var. Genelde gündüzleri evlere gidip kadın arkadaşlarla kapıda, içerde çay içerek sohbet ediyoruz, tartışmalar yapıyoruz. Ama tepkiler bundan önceki söylediklerimle örtüşen tepkiler. Bize yöneltilen en ciddi tepkiler mevcut Belediye

başkanı ve bir önceki başkanların halkın sorunlarına yeterli ciddiyeti gösterememesi ve halkla arasına mesafe koyma durumu söz konusu. Halkın yönetime katılma isteğini yerine getirilememesi halkta bir güven sorunu yarattığı önümüzde duran bir gerçek. Bize karşı şimdiye kadar eleştirel bir tutum olmadı. Ama şu çok oldu; “Yerel Yönetimlere müdahalede geciktiniz. Şimdiye kadar müdahale olmayışınız Ovacık halkıyla belediye arasında uçurumu doğurdu”. Devrimci yerel yönetimlerle yeniden ortaya çıkan devrimci anlayış ve siyasetin burada gerçekten çok uzun süreden beri kendini soyutladığını, uzaklaştığını ve toplum içerisinde artık unutulmaya başlandığı bir anda ortaya çıkması müthiş bir enerjiye dönüşerek bir heyecan yarattı. Ovacık halkıyla bir bütün olarak yaptığımız büro açılışının ardından birçok dostumuz da şunu dedi: “Ben 1970’lerdeki ‘80’lerdeki heyecanı hissetmeye başladım.” Çalışmalarımız hiç halktan oy isteme temelinde olmuyor. Burayla ilgili toplumun eleştirilerini ve önerilerini dinledikten sonra tartışmalara katılıyoruz. Bunun dışında girerken o soğuk, her zamanki siyasetçileri karşılamanın tam tersine evlerden çıkarken muhakkak gülen bir yüzle birbirimize sarılarak çıkıyoruz.

Berkin Elvan’ın için başlayan eylemler buradaki çalışmalara nasıl yansıyor? Halkımız gündemi iyi takip ediyor. Berkin için yapmış olduğumuz bir eylem vardı. İki bine yakın bir kitlenin katılması bizi heyecanlandırdı. Yani bütün esnafın kepenklerini kapatarak oraya gelmesi ve yetişmek için koşarak gelmesi hepimizi mutlu eden yan. Halkımız devrimci bir kültür almış ve o kültürü bedeller ödeyerek korumuştur; bu nedenle AKP’nin ve diğer gerici düzen partilerine karşı zafer kaçınılmaz olacaktır. Yeter ki halka ve programımıza güvenelim.


16-31 MART 2014 Halkın Günlüğü

güncel röportaj

19

Şiarımız: Üretenler yönetecek Bir dönemdir Mazgirt Demokratik Halk Dayanışması’nın adayı olarak Mazgir’te Belediye Başkanlığı’nı yürüten Tekin Türkel’le Mazgirt Belediyesi’nin ve Mazgirt halkının sorunları ve bu sorunların çözümüne yönelik çalışmalarla ilgili bir röportaj gerçekleştirdik Siz iki dönemdir Mazgirt’te Belediye Başkanlığı’nı yürütüyorsunuz. Bu sürece nasıl geldiniz? Sizi DDHD’nin programına yönelten neydi? Ben kendimi bildim bileli DHF geleneğinin içerisinde yer alan ve o gelenek içerisinde mücadele eden emekçiden yana mücadele eden devlet tarafından ötekileştirilmişlerin arasında yer alan insanlardan biriyim. Yaklaşık olarak 30 yıllık bir devlet memurluğu sürecim de var 12 Eylül öncesi ve sonrası. Emekli olduktan sonra İstanbul’a gittim. Ondan sonrasında bu bölgede yerel yönetim sürecinde ilçemizde buradaki insanlarımızdan, gençlerimizden benim buraya gelip aday olmam noktasında bir talep oldu. Alttan üste doğru bir talebi vardı halkın. Yani bu bir gereksinimden öte bir sorumluluğun getirdiği ve omuzlarımıza yüklediği bir gereksinimdi. Uzakta durup seyirci kalamazdık. Demokratik halkçı yerel yönetimler üzerinden burada yeni bir yerel yönetim anlayışının geliştirilmesi ve bu halkın sorun ve sıkıntıları, özlem ve talepleriyle örtüşen politikaların üretilmesine yönelik böyle bir gereksinim sonucunda sorumluluk aldık. Burada halkımız sağ olsun bizi yalnız bırakmadı ve AKP’nin elinde olan yerel yönetimi devraldık. Ama devralırken de gerçekten çok sorunlu ve sıkıntılı bir belediye devraldık hem ekonomik boyut itibarıyla hem yaşamsal biçim itibarıyla.

Sorunlu bir belediyeden bahsettiniz. Siz burada bir dönemdir belediyeyi yürütüyorsunuz; bunları ne kadar çözebildiniz ya da ne gibi adımlar atabildiniz? Belediyenin ekonomik sıkıntıları zaten mevcut. 2 trilyon borçla alınan bir belediyedir. O belediyenin mevcut olan yapılandırma borçları yapılandırmaya gittiğimizden dolayı iller bankasından paylarımızdan kesinti olarak geliyor. Bütün mal varlıkları hacizlidir ve onun dışında bütün genel su gelirlerimizin hiçbiri belediyeye gelir olarak kaydedilmiyor. Otomatikman sosyal sigortalara veya mal müdürlüğünün hanesine geçiyor. Dolayısıyla başta bir kere belediye ekonomik sıkıntılar içerisindedir. İlçenin nüfusu da düşüktür. Ama diğer çok önemli sorunlardan biri dediğim gibi su sorunudur. Biz

devir teslim alırken şöyle diyeyim bizim su gelirlerimizin bütünü elektrik giderimizin yarısı kadarını karşılamıyordu. Yani elektrik gideri daha fazlaydı. Yani yüz lira elektrik gideri varsa 10 liralık 50 liralık da bir su geliri vardı. Yani burada belediye çok zora sokuldu. Biz bu su sorununu kısmen çözdük, ama hala kısmen devam ediyor. Onu da bu süreçte kalkınma ajansı, iller bankasına sunduğumuz, SODES’e vermiş olduğumuz projeler var. Bu projeler üzerinden biz bu dönem su sorununu mutlaka çözeceğiz. Altyapı sorununu da kısmen çözdük. Ama tamamı çözülmüş değildir. Biz devir teslim alırken mahallelerimizin çoğu ve ana arterlerimizin çoğu fosseptikti. Çok kötüydü. Biz 2.5 km’lik bir kanalizasyon işini çözdük. Ama yaklaşık olarak bir buçuk- iki km’ye yakın kanalizasyon sorunu daha duruyor. Bu dönem onu da yapacağız. İller Bankası’na, İçişleri Bakanlığı’na, bir de Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na suyla ve alt yapıyla ilgili verdiğimiz iki tane projemiz var.

Mazgirt’te “Söz yetki karar Mazgirt halkına” şiarı neye takabül etti. Hangi deneyimler önümüze koydu? Genel hatlarıyla şöyle bir olay var. Yani burada geniş katılımlı demokratik, halkçı, söz ve yetki sahibi olan halk kitleleriyle beraber kendi yerelini yönetmek, ona sahip çıkmak, sorun ve sıkıntıları onlarla beraber paylaşmak ve onlarla beraber aşabilmek. Bütün hayatın her alanında alınmış olan kararların sadece kendi belediye meclisiyle değil de aynı zamanda o coğrafyada yaşayan halkın da görüş ve taleplerini alarak, analiz ederek harmanlayarak ona göre bir politika üretmek. Yani bu “Söz yetki karar halkındır” bir bütünsellik olarak halkın her kademesinden insanları sürece katmaktır. Zaten şiarımız “Üretenler yönetecek” tir. Ve belediyenin de alanını

aşarak kendisine bağlı olan köylerin de sorun ve sıkıntılarını gündeme getirebilmek için onların da kendi muhtarları üzerinden veya muhtar azalarıyla beraber o köylerin de sorun ve sıkıntılarını aşabilen politikalar üretme gayretindeyiz.

Halkı yönetime dahil etmekten bahsettiniz. Kendisini ilgilendiren konularda karara dahil olma konusunda. Bunu nasıl yapıyorsunuz tam olarak? Programda nasıl bir karşılığı var bunun? İşin açıkçası biz onu tam anlamıyla başaramadık. Yani bu bir özeleştirinin ötesinde, özeleştiri de demeyeyim merkezi sistemin veya merkezi iktidarların ve on yıllardır özellikle 12 Eylül sonrası bu halkın yoksullaştırılmış ve ötekileştirilmiş halkın ve gençliğin üzerindeki o ölü toprağı ilk beş yıl yani biz bunu tamamıyla attık desek abartılı olur. Çünkü bizim düşüncemize de aykırı bir olay. Her şeyi gerçekçi objektif olarak değerlendirmemiz gerek. Belediye yönetimi içirişinde birinci yılın içerisinde halk meclisi tüzüğümüzü oluşturduk, halk meclislerini oluşturduk. Bu halk meclislerinin üzerinde de beraber hareket etmeyi başarabildik. Neydi bu; biz burada ilçemizde yaşayan demokratik kitle örgütleri, siyasal partilere, il genel meclis üyelerimize, esnaflarımızın bir bütününe resmi yazı yazarak halkımızı da ses anons cihazlarıyla davet ederek rutin olarak en kötü koşullarıyla yılda üç ya da dört sefer geniş katılımlı halk toplantıları gerçekleştirdik. Yine de şunu söylüyoruz; buradaki yaşayan insanlarımızın genel hatlarıyla tamamıyla yani örgütlü bir hale geldiğini söylersek bu doğru olmaz. Ama sabırla çalışmak zorundayız.

Seçim çalışmaları nasıl gidiyor? Seçim çalışmasını biz kitle çizgisini esas alarak yürütüyoruz. Bire bir ve yüz yüze

görüşerek, insanlarımızı gidip ziyaret ederek yapıyoruz. Kadın ve gençlik hareketi de farklı çalışıyor. Komisyonlarımız var birlikte ev ziyaretlerine gidiyoruz. Orada hem beş yıllık süreç içerisinde yapmış olduğumuz işleri kendilerine anlatıyoruz, aynı zamanda da neyi hedeflediğimizi, yapmamız gereken şeyler ne ise onları anlatıyoruz. Hatalarımızı ve bize gelen eleştirileri not ediyor ve yönümüzü tayin ediyoruz. Seçim çalışmalarımız genel hatlarıyla çok iyi.

Gezi Ayaklanması ve Berkin Elvan eylemleri çalışmalarınıza nasıl yansıdı? Başta şunu söyleyeyim ki Mazgirt halkı gerçekten çok onurlu bir halktır. Dersim halkının bir bütünü böyledir. Zaman zaman dönemsel olarak yoksulluğundan dolayı kendi çıkarlarını esas alarak merkezi iktidar veya hükümetlerin veya gerici siyasi partilerin yedeğine düşen insanlarımız olsa da bu süreçte özellikle halkımız tepkisini en üst boyutta gösterdi ve göstermeye de devam ediyor. Özellikle Gezi Ayaklanması sürecinde gerçekten faşizmin çok açık ve aleni bir biçimde saldırıları, halk tarafından gözlemlendi. Çünkü artık aleni ve açık bir biçimde insanlarımız, gencecik insanlarımız sopalarla katlediliyor, sokaklarda görüntülenerek katlediliyor. Ve failleri belli olmasına karşın yargılanma veya cezalandırılması noktasında herhangi bir şey yapılmıyor. Burada yaşayan halk da bu acıları yüzyıllardır yaşamıştır. 1915’lerden 1938’e,12 Eylül’e ve günümüze kadar da bu acıları dönem dönem yaşamıştır ve yaşamaya devam ediyor. Bu yüzden bu acıları daha da derinden yüreğinde hissettiğine ve buna karşı da çok duyarlı olduğuna ben inanıyorum. Mazgirt de tabii ki bu sürecin bir parçasıdır. Ve Mazgirt halkı kendi geleceğine sahip çıkacaktır.


20

güncel haber

16-31 MART 2014 Halkın Günlüğü

Berkin için şehir şehir direniş

Berkin’in katili devlettir

Ankara Dayanışması’nın çağrısıyla Güvenpark’ta yapılan basın açıklamasının ardından binlerce kişiye polis gaz bombası, plastik mermi ve TOMA’larla saldırdı. Saldırının ardından Kızılay’ın birçok yerinde çatışmalar başladı. Polis bir araya gelen kitleye saldırırken, direnişçilerin bir kısmı Kolej’e çekilerek yollara barikatlar kurdu. Ziya Gökalp Caddesi’nde polis saldırısından kaçan bir eylemciye araç çarparken, yaralanan eylemci hastaneye kaldırıldı. Ziya Gökalp Caddesi üzerinde bulunan Zafer Dershanesi öğrencilerine de polis saldırırken, dershane kapısındaki öğrencileri de copla darp etti. Polis, özellikle Konur Sokak ve Sakarya Caddesi'ndeki çok sayıda kişiyi copla darp ederek gözaltına aldı. Çatışmaların Kolej ve Kızılay çevresinde yoğunlaştığı Ankara’da, polisin attığı yoğun gazdan çok sayıda kişi etkilendi. Polis Kızılay Meydanı’na çıkan çok sayıda sokağı tutarken, binlerce kişi Kızılay’a çıkmak için polisle çatışmaya devam etti. Ankara Dayanışması’nın çağrısıyla akşam yeniden toplanan kitle Sakarya Caddesi ve ara sokaklarda polisle uzun süre çatıştı. Tuzluçayır Meydanı’nda bir araya gelen kitlenin ‘cami-cemevi’ inşaatına yürümesi üzerine polis kitleye TOMA’larla saldırdı. Kitlenin polis saldırısına karşılık vermesiyle çatışmalar yaşandı.

Türkiye-Kuzey Kürdistan’ın birçok ilinde Berkin’in yaşam mücadelesini kaybettiğini öğrenen halk yığınları T.C devletine olan öfkesini sokaklara taşıdı. Ülke genelinde üç gün boyunca devam eden eylemlere polis azgınca saldırdı.

İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri'nin, İzmir Büyükşehir Belediyesi önünde yapmak istediği basın açıklamasına polis biber gazı ve tazyikli suyla saldırdı. Kısa süren çatışmanın ardından polisin

Polis tarafından hedef gözetilerek atılan gaz bombasının kafasına isabet etmesi sonucu 269 gün yaşam mücadelesinin ardından hayatını kaybeden Berkin Elvan için ülke genelinde eylemler düzenlenirken, yapılan eylemlerde polis saldırıları yaşandı Ülkemizde faşizmin kanlı yüzünü görmek için Gezi Ayaklanması’nda polisin halka karşı estirdiği teröre dikkat çekmek gerekir. Gezi Ayaklanması’nda tırmanan polis teröründe hedef gözetilerek atılan gaz fişekleri nedeniyle çok sayıda kişinin gözü çıkarken çok sayıda kişinin de başına gaz fişeğinin isabet etmesi sonucu kafa travması geçirmesine ve çeşitli yerlerinden yaralanmasına neden oldu. Polisin 15 Haziran akşamı Gezi Parkı’nda bulunan halka azgınca saldırması sonucu yaşanan polis terörü Okmeydanı’nda da sabaha kadar süren çatışmalarda devam etti. 16 Haziran sabahı fırına ekmek almaya giden Berkin Elvan, polisin hedef gözeterek attığı gaz fişeğinin başına isabet etmesi sonucu 269 gün komada kalarak verdiği yaşam mücadelesini 11 Mart sabahı kaybederek aramızdan ayrıldı.

‘Berkin Elvan ölümsüzdür’

Konak Meydanı’nı kitleye açmasıyla basın açıklaması yapıldı. Ardından 11 Mart akşamı Alsancak’ta yapılacak yürüyüşün çağrısıyla eylem sona erdi. Aynı gün akşamı Alsancak’ta bir araya gelen kitlenin Konak Meydanı’na doğru yürüyüşe geçtiği sırada polis kitleye gaz bombası, plastik mermi ve tazyikli suyla saldırdı. Direnişçiler polis saldırılarına taşlarla ve havai fişeklerle karşılık verdi. Kurdukları barikatlarda direnen eylemciler, polisin attığı yoğun gaz nedeniyle ara sokaklara çekildi. Polis, Fransız Kültür Merkezi ile Dokuz Eylül Üniversitesi’ne sığınan direnişçileri ve ara sokaklarda bulunan çok sayıda kişiyi gözaltına aldı. Sendika temsilcilerinin yaptığı görüşmeler sonucu Konak Meydanı direnişçilere açıldı. Çeşme ve Bornova’da da Berkin için eylemler yapıldı. Çeşme Cumhuriyet Meydanı’nda oturma eylemi yapılırken, üniversite ve lise öğrencileri de Bornova’daki AKP binasının önündeki yolu trafiği kapattı.

Eskişehir’de saldırı Berkin Elvan için sokaklara dökülen Eskişehir halkına, polis, gaz bombası, ses bombası ve TOMA’larla saldırdı. Espark AVM önünde toplanan direnişçiler, AKP İl Binası’na yürümek isterken, Yunus Emre Caddesi’ne geldiğinde ise polis saldırısıyla karşılaştı. Direnişçiler, polis saldırısına havai fişeklerle karşılık verdi. Bir direnişçi başına gaz kapsülü isabet etmesi sonucu yaralandı. Kurduğu barikatları ateşe veren direnişçiler, polisle gece geç saatlere kadar çatıştı. Direnişçiler, “Berkin Elvan ölümsüzdür” , “Berkin’in katili AKP’nin polisi” , “Anaların öfkesi katilleri boğacak” sloganlarını attı.

Dersim’de esnaf kepenk kapattı Dersim Demokratik Halk Dayanışması (DDHD)’nın çağrısıyla “Gezi Ruhuyla Güne Sarılıp Geleceği Kazanacağız” ve “Berkin Elvan Ölümsüzdür” pankartlarıyla Sanat Sokağı’ndaki DDHD bürosu önünde bir araya gelen kitle, AKP İl Binası’na meşalelerle yürüdü. Yürüyüş sırasında “Berkin Elvan ölümsüzdür” , “Katil devlet hesap verecek” , “Yaşasın devrimci dayanışma” , “Faşizme karşı omuz omuza” sloganları atıldı. Dersim halkının kitlesel olarak katıldığı eylem için esnaf da kepenk kapattı. AKP İl Binası önüne gelen kitle yaptığı basın açıklamasıyla, kitlelerin on yıllardan beri biriken öfkesini Gezi’de sömürüye, talana, yağmaya karşı dışa vurduğu ifade edildi. Açıklamada şu ifadeler yer aldı: “Demokratik hak ve talep mücadelesi için sokağa çıkan insanlara karşı pervasızca saldıran polisin yönelimi devletin gerçek yüzüdür. Henüz 15 yaşındayken 269 gün önce bakkala ekmek almak için giden ve polisin atmış olduğu gaz kapsülünün başına isabet etmesiyle ağır yaralanan Berkin Elvan bugün hayatını kaybetti” Açıklamanın ardından karakola yürüyen kitleye polis gaz bombası ve TOMA’larla saldırdı. Polis saldırısına taşlarla karşılık veren kitle uzun süre polisle çatışırken, bir kişinin kafasına gaz kapsülü isabet etmesi sonucu yaralandı.

Antalya’da polis saldırısı Antalya’da Halk Bankası önünde bir araya gelen kitle, Cumhuriyet Meydanı’na yürüdü. Binlerce kişinin katıldığı yürüyüş sırasında kitle ''Berkin Elvan ölümsüzdür'' ,''Faşizme karşı omuz


güncel haber

16-31 MART 2014 Halkın Günlüğü

örüldü Üniversite ve liseler: omuza'' ,''Bedel ödedik bedel ödeteceğiz'' sloganlarını attı. Yürüyüş sırasında polis kitlenin üzerine gaz bombası atarak eylemi provoke etmek istedi. Polis barikatını aşan kitle, Cumhuriyet Meydanı’na gelerek basın açıklamasını gerçekleştirdi. Kitle açıklamanın ardından Berkin için türküler söyledi. Polis kitleye gaz bombalarıyla saldırırken, bir kişin kafasına gaz bombası isabet etti. Yaralanan eylemci hastaneye kaldırıldı. Polis ile kitle arasındaki çatışmalar uzun süre devam etti. Kitle eylemde “Berkin Elvan ölümsüzdür” , “Önderimiz İbrahim Kaypakkaya” , “Anaların öfkesi katilleri boğacak” sloganlarını attı.

‘Katil polis bu sokaklar bizim’ Adana’da Atatürk Parkı’nda bir araya gelen yüzlerce kişi Sular Meydanı’na yürürken, polis kitleye ses bombası ve tazyikli suyla saldırdı. Kitle, polis saldırısına karşı Atatürk Caddesi üzerine barikat kurarak çatıştı. Çatışmalar şehir merkezi ve Akkapı Mahallesi’ne de yayıldı. Polis saldırısı sırasında TOMA aracı geriye giderken DİHA muhabirini yaraladı. Denizli’de Delikliçınar Meydanı’nda bir araya gelen kitle “Katil polis defol bu sokaklar bizim” , “Berkin’in katili AKP’nin polisi” sloganları atarak İstiklal Caddesi’ne yürüdü. Polis yürüyüşe, TOMA’larla saldırdı. Polisin saldırısına karşı Gazi Caddesi ve Lise Caddesi üzerinde barikat kuran direnişçiler havai fişek ve taşlarla karşılık verdi. Polis saldırısında çok sayıda kişi gözaltına alındı.

Mersin’de oturma eylemine polis saldırdı Mersin’de Forum AVM’de toplanan yüzlerce kişi Gazi Mustafa Kemal Bulvarı’na yürüdü. Halkın AKP binası yaklaşması üzerine polis kitleye gaz bombası ve TOMA’larla saldırdı. Direnişçiler barikat kurarak çatıştı. Polis saldırısı sırasında çok sayıda direnişçi gözaltına alındı. Gözaltına alınanların serbest bırakılması için Forum AVM önüne gelen direnişçiler oturma eylemi düzenledi. Polis oturma eylemi yapanlara yeniden saldırırken, 21 kişiyi gözaltına alındı. Polis saldırıları sırasında bir TOMA iki kadına da çarptı. Ülke genelinde yapılan eylemlerde çok sayıda kişi yaralanırken, çok sayıda kişi de darp edilerek gözaltına alındı. Bu illerin yanı sıra Amed, Muş, Van, Kocaeli, Kayseri, Afyon, Samsun, Giresun başta olmak üzere çok sayıda il ve ilçede Berkin için eylemler düzenlendi.

21

Berkin Elvan ölümsüzdür Üniversiteler ve liseler, Berkin Elvan’ın hayatını kaybetmesinin ardından birçok ilde oturma eylemleri gerçekleştirip dersleri boykot ederek alanlara çıkarken, Berkin Elvan’ın katillerinden de hesap sordu Berkin için, çeşitli illerde liseli ve üniversiteli öğrenciler protesto eylemleri yapıp dersleri boykot ederek direnişte aktif rol oynadı. Üniversitelerden ‘Dersimiz Berkin Elvan’ boykotu Berkin Elvan’ın yaşamını yitirdiği haberini alan İstanbul Üniversitesi öğrencileri Fen Edebiyat, Siyasal Bilgiler, İletişim ve Hukuk Fakültelerinde Berkin Elvan’ı anma köşesi oluşturdu. İstanbul Üniversitesi’nde dersleri boykot eden öğrenciler, Edebiyat Fakültesi’nde yaptıkları anma sonrası, merkez kampüse doğru yürüyüşe geçti. Saatin ilerlemesiyle daha da kalabalıklaşan kitle, “Berkin Elvan’ın hesabını soracağız” sloganlarını attı.

ODTÜ’de direniş ODTÜ’lü öğrenciler sabah saatlerinde dersleri boykot etme çağrısı yaparak, Eskişehir Yolu’na yürüdü. Yolu trafiğe kapatarak Kızılay Meydanı’na doğru yürüyen kitleye polis gaz bombası, tazyikli su ve biber gazıyla saldırdı. Saldırı üzerine ODTÜ A1 Kapısı'na dönen kitle direnişe burada devam etti. Bir yandan barikatlar kuran ODTÜ öğrencileri, öbür yandan gaz bombalarına taş atarak karşılık verdi. ODTÜ’de direnişe son veren kitle, Güvenpark’a gidilmesi çağrısı yaptı. Direnişi Güvenpark’a taşıyan ODTÜ’lüler gece geç saatlere kadar sokaklarda polisle çatıştı.

Ankara Cebeci’de boykot Berkin Elvan’ın hayatını kaybetmesi

üzerine Eğitim-Sen’in çağrısıyla Ankara Üniversitesi’nde iki günlük boykot kararı alındı. Dersleri boykot eden öğrenciler ve öğretim üyeleri, saat 14.00’de Üniversite Yerleşkesi’nde toplanıp Güvenpark’a yürüdü. Yürüyüş sırasında öğrencilere saldıran polis, öğrencilerin direnişi nedeniyle üniversiteye giremedi. Dört saatlik çatışma sonucu polis geri çekilirken, kitle Güvenpark’a yürüdü. Ertesi gün yerleşkede toplanıp Güvenpark’a yürüyen öğrencilere polis yeniden saldırırken, öğrenciler kampüse çekildi. Polisin üniversiteye girmesine izin vermeyen öğrencilerle polis arasındaki çatışmalar uzun süre devam etti.

‘Berkin adalet ekmek’ Ege Üniversitesi öğrencileri Berkin Elvan için dersleri boykot ederek, oturma eylemi yaptı. “Berkin'in 16 Kiloluk Bedeni Seni Yıkacak Adi Hükümet” pankartını açan öğrenciler, Manisa Kavşağı'na yürüdü. Yürüyüşte yer alan bazı öğrenciler, üniversitenin girişi ve duvarlarına sprey boyayla, "Berkin Elvan Üniversitesi" , "Berkin adalet ekmek" diye yazdı. Öğrenciler "Berkin Elvan ölümsüzdür" , “Berkin Elvan mücadeleye devam” sloganlarını attı. Öğrenciler, üniversite girişinde bulunan Manisa Kavşağı'nı 15 dakika boyunca trafiğe kapattıktan sonra yeniden Edebiyat Fakültesi'ne yürüdü. Burada Elvan'ı anmak için mumlar yakan öğrenciler, eylemlerini sonlandırdı.

Berkin ve Hewsel için yürüyüş Dicle Üniversitesi Eğitim-Sen Temsilciliği, Dicle Üniversitesi Özgür Öğrenci Derneği ve Mezopotamya Gençlik Derneği üniversite kampüsünde gerçekleştirdiği eylemle, Berkin Elvan’ın katledilmesini ve Hewsel Bahçeleri’nde gerçekleştirilen ağaç katliamını protesto etti. Saat 12.00’de Fen Fakültesi önünde bir araya gelen kitle buradan sloganlar eşliğinde Hewsel Bahçeleri’ne yürüdü. Yürüyüş sırasında kitle,“Berkin’in katili AKP’nin polisi” , “Ceylan’ın katili AKP’nin

polisi” , “Kürdistan faşizme mezar olacak” , “Şehit namırın”, “Berkin Elvan ölümsüzdür” , “Katil hırsız AKP” sloganlarını attı. Dicle Üniversitesi Eğitim-Sen Temsilciliği adına yapılan çıklamada Berkin Elvan’ın hayatını kaybetmesiyle, ülke tarihine yeni bir karanın daha eklendiği belirtilerek devletin her olayda olduğu gibi katilleri bulup hesap sormadığına dikkat çekildi.

Liseliler Berkin için çatıştı Ankara'nın Tuzluçayır ilçesinde, lise öğrencileri Berkin için okulları boykot etti. Okula gitmeyen öğrenciler, Tuzluçayır Meydanı’nda bulunan ‘cami-cemevi’ önünde bir araya geldi. Polis öğrencilere gazlı su kullanarak saldırırken, öğrenciler polise karşı direniş başlattı. Sloganlarla direnişini sürdüren öğrencilerin üzerine akrebi hızla süren polis, öğrencilerden birini yaraladı. 10 yaşındaki bir çocuk da gözaltına alınarak akreple götürüldü.

Esenkent’te Berkin yürüyüşü İstanbul Esenkent’te Halil Akkanat Lisesi öğrencileri, Direnişçi Liseliler (DirenLise)’in örgütlediği bir yürüyüş düzenledi. Okuldan çıkıp caddeyi trafiğe kapatarak yürüyen öğrenciler, "Berkin Elvan 15'inde bir fidan", “Katil devlet hesap verecek” , “Ya adalet ya kıyamet” , “Katil Erdoğan” sloganlarıyla Esenkent girişine kadar yürüdü. Liseliler adına yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi:

Beşiktaş’ta boykot Beşiktaş Atatürk Anadolu Lisesi öğrencileri Berkin için ilk derslerinde okulda oturma eylemi yaptı. Ardından okul dışında bir araya gelen öğrenciler Kartal Heykeli'ne yürüdü. Beşiktaş Anadolu Lisesi öğrencilerinin de katılımıyla Beşiktaş' ta yürüyen öğrenciler, ardından Okmeydanı’na giderek Berkin Elvan’ın cenaze törenine katıldı.


22

güncel analiz

16-31 MART 2014 Halkın Günlüğü

Zaman Cüneytleşme zamanı yüreği ve aklıdır. Binlerce kez başka sözcüklerle tarif edilip her zaman geçmişten geleceğe bir bilinç ve bellek olarak kendini üreterek devam etmektedir. Maoist partinin devrimci komünist direniş tarihi büyük bir laboratuvardır. Ciğerleri zorlamaya vesile olan gerçek ezilenlerin ıstırap dolu yaşamları ve özgür dünyaya olan ideolojik bağlılıktır. Bu öz en olunmaz görüleni cevaplayan ve yaratan cevherin kaynağıdır. Bu cevher umutsuzluğun ve karamsarlığın göbeğinden devrimci ateşin yakılmasını sağlayan biricik gerçektir.

15 Mart 1997 Çemişgezek Tekeli mevkilinde şehit düşen Cüneyt Kahraman yoldaş ve diğer yedi yoldaşın anısına bağlılık ve çağrısının anlamıyla günü kazanma pratiğine bütün gücümüzle yüklenelim 15 Mart 1997 yılında ölümsüzleşen Cüneyt Kahraman yoldaşın ölüm yıl dönümünde tarihimizin belleğini ve tarihimizin cüretinden öğrenme sorumluluğunu devam ettirmek durumundayız. Esas olarak 3 tane en üst merkezi oturumla tarihine doğru bakış ve tarihinden dersler çıkarma, tarihinin ileri bütün yanlarını kavrama ve ilerletme sorumluluğu önemli oranda bilimsel bir tutumla ortaya konmuştur. Ve tarihimizin yaşadığımız sürecini de gelecekte yoldaşlarımız bu yolla hem bilimsel eleştirilerini gerçekleştirecek hem de tarihin olumlu ve ileri yanlarını daha da geliştireceklerdir. Maoist partinin tarihinden öğrenme aklı ve tarihine bilimsel yaklaşıp ilerletme, yanlışlarını eleştirme ve temellerini açığa çıkarma değerlerini daha büyük perspektiflere dönüştürme bağlamında aklı olgunlaşmıştır. Ve bu anlamda tarihi silah haline dönüştürme noktasında Maoist partinin önemli bir ilerleme kat ettiği açıktır. Bu anlamıyla eksiklerine ve belirli düzeyde kavrayışsızlık ve özümsenme-

İdeolojik özün önderlik kimliğinde kararlığa dönüşü

mesine karşın, Maoist komünistlerin bu bağlamda bilimsel rotası geleceğin fethedilmesinde belirgin ve açık bir yönelime temellik etmektedir. 15 Mart 1997 yılında ölümsüzleşen proletarya partisinin 4. Genel Sekreteri Cüneyt Kahraman (Savaş ) yoldaş ciğerlerindeki darbeye karşın verdiği çabaya, ciğerleri zorlamak olarak siyasal ideolojik bir çağrıya dönüştüren bir ısrarı ve cüreti, tarihin

kalbinden, gelecek dünyanın yolu haline getirmiştir. Komünist partisinin önderinin çağrısı devrimin badireli ve zorlu doğasında kararlılık ve cüret çağrısı olarak kendinden sonra gelen bütün yoldaşlarının aklına ve ruhuna işledi. Önderliğin devrimin tarihsel rotasında devrime can ve bilinç bağlılığı onlarca badireyi atlatarak yürüyen komünist partinin her düzeyde kadro ve savaşçılarının

Savaş yoldaşın bu kavrayış düzlemini açığa çıkarmak ve anlamını mücadele içerisinde geliştirmenin anahtarı bu ideolojik temeldir. MLM teorisinin ideolojik ruhunun sınıflar dünyasının keskinliğini devrimci bir silaha dönüştürmedeki büyük yeteneğidir. Savaş bu anlamıyla bu özü bir kez daha tarihin yönüne ve geleceğe bağlılık anlamına bildirgeye dönüştürmüştür. Devrimin büyük, karmaşık ve bir o kadar da inişli çıkışlı yöneliminde iradenin sarsılmazlığa dönüştürülmesi bağlamında önemli bir duruş olarak devrimci belleğin anlaşılması ve devrimci belleğin işlerli yürüyüşe çevrimi açısından önemlidir. Önder yoldaşlardan ve şehitlerden öğrenmek, ideolojinin enginliklerine inmeyi ge-

Muhalefete Sansür faşizmin göstergesidir! Türkiye- Kuzey Kürdistan’da iletişim ve koordinasyon, haberleşme, ifade ve teşhir, ajitasyon ve propagandayla örgütlenme faaliyetleri ilerlerken, teknik araçlar üzerinden gerçekleştirilerek oldukça etkili olmaktadır Emperyalizme bağımlı komprador tekelci kapitalizm gerçekliğine sahip TürkiyeKuzey Kürdistan’da Osmanlı’dan başlayarak TC’nin kuruluşundan bugünlere kadar, Türk hakim sınıfları muhalif kesimlerin tümü dahil, genel olarak halk kitlelerine karşı düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlüklerini ellerinden alırken, demokrasiden dem vurmaktan hiçbir zaman vazgeçmedi. Sömürücü ve zulüm düzenine sahip hakim sınıf kliklerinin bütünü için bunu çok net ifade edebiliriz. Zira hükümete geldiklerinde aşırı merkeziyetçi ve devletçi, muhalefet düştüklerinde ise hür teşebbüsçü ve

özgürlükçü kesilmekten de geri durulmadı. Hepsinde de amaçlanan, uluslararası emperyalist efendilerine daha fazla yaranmak ve halk kitlelerinin dolaylı desteklerini arkalarına alarak bunun üzerinden sömürü ve zulüm politikalarını devam ettirmektir. İnternet ortamı ciddi boyutta ilerlerken, toplumların hayatında önemli bir yer tutmaktadır. Özellikle son yıllarda yaşanan politik gelişmelere bir göz attığımızda internet ortamı üzerinden de kitlelerin harekete geçirilebildiğini rahatlıkla ifade edebiliriz. Son günlerde sivil vesayetin ve hakim sınıf kliği ve hükümeti olarak AKP ve Erdoğan’ın özellikle içerisinde yer aldığı kendi ekonomik ve finans örgütlenmelerinin ve bu eksendeki kirli ilişkilerinin, yolsuzluk ve rüşvet uygulamalarının internet üzerinden açığa çıkarılması karşısında twitter, youtube ve facebookla ilgili sansür anlayışı ve yaklaşımının iyice dillendirildiğini görmekteyiz. Bu sansürcü anlayış ve uygulamalara gerekçe ise ulusal güvenliğin tehdit altında olduğu ve facebookta aile

hayatını tehdit eden montajların yer aldığı argümanlarıdır. Kırmızı çizgiler argümanıyla ülke güvenliği ve aile yapısının tahrip edilmesiyle gerekçelendirilen sansürcü yaklaşımın tam da özü devlete ve bu düzlemde ekonomik ve üst yapı kurumlarını daha rahat, sorgusuz ve sualsiz nasıl kendi çıkarlarına göre hakim olabilir ve yönetimde belirleyici statükomu sürdürebilirim yaklaşımıyla doğrudan ilgilidir.

Yasakçı iktidarın korkusu kitlelerin birliğidir Nitekim Gülen Cemaati’yle ilgili kılıçları iyice çeken AKP ve Erdoğan, Cemaatçiler için sapık, kasetçi, montajcı, twetçi ve ne istersen var bunlarda diyerek korku ve hezeyanını hakim sınıfların diğer kliklerini bastırmanın manivelası olarak kullanmaktadır. Bununla da yetinmeyip toptan yasak diye bir şey olmayacağını ve bu yönlü abartıldığını da dile getirerek manipülasyon yaratmaktan da geri durulmamaktadır. Kuşkusuz bütün bunlar içerisinde yani faşist Türk hakim sınıfları ve klikleri arasındaki çekişme ve saflaşmada bunların herhangi bir tarafında ve

tercih içerisinde kesinlikle yer almamız düşünülemez. Ancak sorun sadece hakim sınıf klikleri arasındaki dalaştan ibaret değildir. Aynı zamanda Türkiye- Kuzey Kürdistan halk kitlelerinin, düşünme- ifade- iletişim- ajitasyon ve propagandayla, örgütlenme özgürlüklerinin daha fazla önüne geçilerek dumura uğratılması ve örgütsüzleştirilmesidir. Kamunun genel olarak haber ve iletişim hakkının elinden alınarak sömürücü düzen sınırları içerisinde sistem tarafından terbiye edilerek her şeyin halk kitlelerine servis edilmesi de amaçlanmaktadır. Zira gerek dünya düzleminde gerekse de Türkiye- Kuzey Kürdistan’da iletişim ve koordinasyon, haberleşme, ifade ve teşhir, ajitasyon ve propagandayla, örgütlenme faaliyetleri ilerlemiş teknik araçlar üzerinden gerçekleştirilerek oldukça etkili olmaktadır. Bunu uzak tarihe gitmeden Arap ülkeleri ve Türkiye-Kuzey Kürdistan’da Gezi Parkı-Taksim Direnişi’yle başlayan Haziran Ayaklanması’nda çok rahatlıkla gördük. Bu noktada düşman sınıfların ve kliklerinin, onun merkezi ve


16-31 MART 2014 Halkın Günlüğü

23

rektirmektedir. Buradan yoldaşları, mücadelenin tarihsel şartlarını anlamak ve kararlılık abidesinin parlayan özü anlaşılabilir. Devrimci mücadele her zaman doğrusal bir çizgi gibi sürekli ilerleyen bir yapıda olmaz. Devrimci kavga esasta zor ve zorlukların yığınca sorunları içerisinden geçerek olgunlaşmaktadır. Bu anlamda devrime kararlı bağlılık ideolojik kavrayışla politik duruşun sağlam birliğini gerekli kılmaktadır. Savaş yoldaşın mücadelenin çetrefilli durumunda çıkışı hem kendi koşullarında hem de geleceğin devrimci yapılanmayla olgunlaşması bağlamında önemli bir yere sahiptir. Bu anlamda 15 Mart 1997’de ölümsüzleşen Savaş yoldaş, daha önce ve daha sonra şehit düşmüş bütün yoldaşlardan öğrenmenin kendisi ve tutumlarının devrime can bedeli sahip çıkma anlayışı ancak onların temsil ettiği sınıf ve temsil ettiği gelecek üzerine yoğunlaşmakla anlamını bulacaktır. Ciğerleri zorlamak her şart altında gelişmeye kilitlenmek, her şart altında olana boyun bükmemektir. Koşulların esaretine mücadelenin eksiklerine, akıntıya yüzme anlayışına karşı çıkıştır. Kesinkes ilerleme, gelişme her türden ve düzeyden devrimci çabanın rehberliğinde hayatı dönüştürme devrimci durum ve pozisyonu ilerletme olarak kavramak durumundayız. Kendi gerçeğin ile genel gerçekliğin diyalektik birliği ken-

dini kendinle sınamadan kendini olguyla ölçme ve olgunun devrimci temelde geliştirilmesi düzeyine yükseltilmesine dönüştürmek durumundayız. Ciğerleri zorlamak ezilenlere karşı tarihsel devrimci sorumluluktur. Bu hayatın her alanında ve her koşulunda ezilenlerin yaşamının ilerletilmesi için büyük çabanın geliştirilmesi olarak anlaşılmalıdır. Her tekil pratikte ciğerleri zorlamayı, şartları değiştirme ve gelişmelerin sürekli devrimci temeller üzerinde yürümesi için kendimizden partiye ve topluma yürüyen akli ve pratik gerçeklikler olarak kavramak durumundayız. Ve bu bakış ve yapış tutumu ezilenlerin geleceği üzerinde belirleyici bir tutumdur. Ezilenlerin geleceği anlamında umut soyut değil tarihsel gerçekler üzerinden yükselmektedir. Tarihten gelip geleceğe uzanan insan toplumu ve bunun tarih yapıcısı olan ezilenler, milyarlarca insanın özgürlük yöneliminin pratik çağrısı olarak ciğerleri zorlamak olarak anlaşılmalıdır. Tüm moralsizlik ve yetmezlikler içerisinde devrime bilinç düzeyinde sıkı bağlılık, pratik yapıcılık ve katılımcılığı olarak belleğimizi yapılandırmalıyız. Umutsuzluk karamsarlık ve kararsızlığın, umutlu, coşkulu ve iradeli kararlılık bu temellerde bir kavrayış ve yapımcılığı gerekli kılmaktadır.

temel kurumlarının işlevsiz kılınması, yolsuzluk ve rüşvet üzerinden halk kitlelerinin emek ve değerlerinin nasıl rantiyeye dönüştürülerek kendi ekipmanlarının palazlandırılarak güçlendirilmesinin deşifre edilip kamuoyuna teşhiriyle Kızıl Hackerlerin rolü ve öneminin karşıdevrimciler tarafından da yeterince anlaşıldığını ifade edebiliriz. Bu noktada düşmanlarımızın gözaltı ve operasyonların ve de örgütsel hazırlıklar yaparak daha merkezi ve teknik düzeyde karşı-devrimci saldırılar içerisinde olacağını net olarak vurgulayalım.Özellikle Türkiye-Kuzey Kürdistan’da askeri vesayetin yerine polis ve emniyet kurumunun daha da işlevli kılınması durumu söz konusudur. Bu kapsamda internet ortamını da emniyet ve MİT düzleminde daha da etkin kılarak kontrolü sıklaştırmak istemektedirler. Bunun için yasal düzenlemeler de getirilerek faşist devletin hakim ve tam denetim rolü devreye sokulmaktadır. Zira sömürücü ve zulümkar sınıf ve kliklerin kendileri için sınırsız iletişim ve internet ortamı, halk kitleleri ve mu-

halefet için ise sınırsız kontrol ve denetim mekanizması öngörülmektedir. Bu temelde Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı (TİB) yeni internet yasasıyla kamuya açık tüm tweetlerin arşivini aldı. Bilindiği gibi 17 Aralık ‘’yolsuzluk ve rüşvet operasyonu’’ sonrası TİB’ de yönetim değişiklikleri yaşanırken, AKP hükümeti kendisine uygun kadrolaşmaya gitti. Devrimci ve komünist hareketler de gelişmiş teknik üzerinden iletişim, koordinasyon, teşhir, ajitasyon ve propaganda araçları ve politikalarını doğru kullanabilmelidir. Bu alanda kurumsallaşmalar yaratarak devrimci mücadelede daha etkin politikalar yürütülmelidir. Teknolojinin son derece önemli avantajlar ve olanaklar yaratarak Sosyalist Halk Savaşı stratejisine hizmet etmesi için Maoist Komünistler, gerekli örgütsel ve siyasal çalışmalar yaparak bu alandaki görevlerini de yerine getirmelidir. Teknik gelişme ve iletişimdeki devasa ilerlemelere karşı kayıtsız kalmamalı özellikle propaganda ve ajitasyonumuzu daha geniş kitlelere yaymalıyız.

ANTAGONİZMA

≫ muzaffer oruçoğlu

MANGALA

K

öşedeki büyük pub’a girdi Yakari Mangala. Elli yıl önce Aborcinlerin giremedikleri bir pub olduğu için çoğunlukla bu puba geliyordu. Boş konuşmaları büyük bir ciddiyetle dinlemeye koyuldu. “Birlikte ağlayabileceğimiz tek bir noktaya dahi müsamaha göstermiyorlar,” diye mırıldandı. Birbirlerine düşman olanları bir araya getirmeyi, hepsini birlikte ağlatıp, birbirlerine dost etmeyi aklından geçirdi. Sakallı adam kalktı, her zamanki gibi aklının önünde yürüyerek pubı terk etti. Sakallıyı, hindi boyunlu şişko kadın izledi; başkalarının aklından çaldığı bilgileri, belleğinde büyük bir titizlikle istifleyen kadın. Tartışmalarda yakışıklı erkeklere doğru yayılıyordu. İyi kadındı. Ne gariptir ki bu kadını zayıf yanı değil, güçlü yanı yanıltıyordu. Birasından bir yudum aldı Mangala. Köşedeki yaşlı budalayı süzmeye başladı. En iyi yaşlanmanın, akıllılığa değil, deliliğe götüren yaşlanma olduğunu düşündü. “İsrail, çok bombalıyor, yenilecek galiba,” diye mırıldandı Yaşlı. Sık sık kavga eden ve insanları bağışladıktan sonra anlamaya çalışan bu sarsak adamın, lafını hep böyle orta yere, olta atar gibi atıp, acaba kim takılacak diye beklediğini bildiği için ses etmedi Mangala. Sol böğrünü bar tezgahına veren dişsiz, pasaklı kadın, ‘bu savaş, Avustralya’daki fiyatları etkiler mi acaba?” diye Mangala’ya baktı. Ses etmedi Mangala. Gerekmezdi. Yüzünü içinde gizliyor ve dünyaya piyasanın penceresinden bakıyordu bu kadın. Birasını bitirmeden kalktı. Kapının çıkışında, kendi dışında bekledi biraz. Rusya’da, Skopetz mezhebi mensuplarının bir zamanlar, cismani hislerini öldürmek için kendilerini hadım ettiklerini, olur olmaz herkese anlatan, maymun suratlı adamın içeri girişini izledi. Adam gitti dişsiz kadının yanında oturdu. Kendi içine girdi Mangala, adımını pub’dan dışarı attı. Renkli tebeşirlerle yere resim çizen genci geçti. Eliyle gözlerine dolan renkleri yoklamak istedi; gözlerinin yerinde, insanları içine çeken, tüketen iki çakır deliğin olduğunu anımsayınca vazgeçti. Aradığı kadını gördü birden. İşte orada, yolun karşısında, iki dolarlık shopun önünde duruyordu. Dimdik.

Dua arzusu gibi saf. Dönen, devinen duyguların yerlerini, onlardan kopan gizemli çağrışımlar aldı. Yürümek istedi, kadının gülümseyen bakışlarına doğru. Yürüyemedi. Kat kat yığılan ve hiçbirisi kendi katında durmayan bir ses külçesi olarak hissetti kendini. Caddeyi o anda, elvanlı, yeşil, kızıl, kara bayraklı, pankartlı, başörtülü, sakallı, cübbeli, küpeli, dövmeli bir yürüyüş seli kapladı. Gelip geçen kellelerin ararından kadını kesmeyi sürdürdü Mangala. Kadının, yürüyüşü hayranlık ruhuyla seyrettiğini, o ruhta eriyip gittiğini sezinler gibi oldu. Kadın, yürüyüş koluna katıldı birden. Gizli bir güç, arkadan itti Mangala’yı kalabalığa doğru. Yüzlerini örtüp, gövdelerini açan, lanetli bir kavmin içine düşmüş gibi ürperdi ve yaşamında ilk kez bir yürüyüşe katıldığını fark etti. Yaklaştı, kadını bir metre arkadan izlemeye koyuldu Mangala. Arzuladığı şeyden cayma korkusu vardı, caydığı anda dünyası kararıyordu. Kadın, çevresine bakına bakına, yürüyüşün arka sıralarına doğru geriledi. ‘Birini mi arıyor acaba?’ diye kuşkulandı. Bağırarak yürüyen kara bayraklıya yaklaştı kadın. Sarıldı, öptü delikanlıyı. Olduğu yerde durdu, bedeniyle bağlantısını kopardı Mangala. Titrek gölgelere dönüştü yürüyüşçüler. Yürüyüş kolunun sonunda yer alan ve elindeki megafonla Filistinli çocukları bağırtan Filistinli bir kadın, “Yürüsene, çocuklar ölüyor!” diye bağırdı. İrkildi Mangala. Ailelerinden zorla koparılıp hristiyanlaştırılan, ırkının çalınmış kuşağını anımsadı. Beyazların kıtaya getirdikleri basit hastalıkların kırdığı çocuklar canlandı gözlerinin önünde. Dirilir gibi oldu. Sesler berraklaştı, gölgeler silindi, görmeye başladı insanları. Flamaları, bayrakları izleyerek yürüdü. Aboricin bayrağında yer alan kızıl, kara ve sarı renkleri aradı. Sarıyı bulamadı. Yanı başında yürüyen yaşlı sendikacı kadının elinden kızıl bayrağı aldı. Yirmi metre ileride dalgalanan kara bayrağa dikti bakışlarını. Hızlandı. Başında Frig beresi bulunan, kadının öptüğü delikanlının elinden kara bayrağı aldı. Bayrakçılar, Aboricine itiraz etmeden vermişlerdi bayraklarını. Hızlandı, yürüyüşün ön saflarına geçti Mangala. Kendi klanından artakalan sözcüklerle bağırmaya başladı.


Halkın Günlüğü

1 YILLIK ABONELİK ÜCRETİ:

Yurtiçi 54 TL

Yurtdışı

108 EURO

HESAP NUMARALARI Ertaş ÖZTÜRK adına İş Bankası İst. Aksaray Şubesi: (TL) 1002 30000 1153314 İş Bankası İst. Aksaray Şubesi: (Euro) 1002 301000 1107308 İş Ban. İst. Aksaray Şubesi: (CHF) 1142699 İş Bank. İst. Aksaray Şubesi: (Sterlin) TR110006400000210021174906 KARDELEN BASIM-YAYIM REKLAM GÖSTERİ ORGANİZASYON LİMİTED ŞİRKETİ Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü: Serdar Kaya Yayın Türü: 10 Günlük Siyasi Gazete-Yaygın Süreli- Yönetim Yeri: Büyükparmakkapı Sokak NO: 22 Kat: 5 BEYOĞLU/İSTANBUL

Teknik Hazırlık: Kardelen Yayımcılık Mahmut Şevket Paşa Mah. Sivas Sok. No:2 Kat:3 Okmeydanı/İSTANBUL Tel-Fax: (0212) 238 37 96

Baskı: SM. Matbaacılık Adres: Çobançeşme Mah. Sanayi Cad. Altay Sokak NO:10 A- Blok Yenibosna Bahçelievler-İST Tel ( 0212) 654 94 18

ROJANEYA GEL Gelê Stenbol ji bo Berkîn Elvan

herikiyan li kolanan

Gelê Stenbol,gava ku serhildana Gezîyê polîsan bi nîşanî bi guleya gazê lê xistibû Berkîn Elvan jiyan xwe ji dest da, ji bo wî kolan û barikat hatin vêxistin Gava serhildana Gezîyê de li Stenbolê Okmeydaniyê bi guleya gazê bi giranî hatibû birîndarkirin û piştrê 269 rojan di 11Adarê de Berkîn Elvan jiyanê xwe ji dest da ji bo wî gel herikî kolanan. Çalakiyên ku ji bo Berkîn hat lidarxistin ji aliyê polisan ve bi guleyên plastîk, bi gaza îsotê û copan rastê êrîşê hat û gelek kes birîndar bû. Di êvara 22 Adarê da bi bangawaziya HDP girse civiya, bi pankarta" em dê hasabê Berkînê me bibirsin. Dewletê kujer dê hasap bide" vekirin û ber bi Qada Taksîmê meşiya û di êrîşê da H.A ya 16 salî birîndar bû. Polisan gel a ku li Qada Taksîmê kom bû bi gule, gaz û TOMAyan êrîş kir.Di êrîşê polîsan de gelek kes birîndar bû, gelek kes jî hatin binçavkirin. Di 12 Adarê Çarşemî piştî merasîma cena-

zeyê banga kirina meşîna Taksîmê hezaran kes ber bi Taksîmê ve meşiya.Polisan hemû kuçeyên ku diçûn kolana Îstîklalê hatibû girtin. Polîsan gel a ku kaniya bikeve Takîme bi gazê, guleyên plastîk û TOMAyan êrîş kir. Gava êrişê polîsan H.A ya pilavfiroş a 16 salî bi guleya gazê di serî de birîndar bû. Bi banga Forûma Abbasaxayê bi sedan kes li ber peykera baza Beşîktaşê kom bûn, ji Harbîyeyê li aliyê Taksîmê ve meşiyan. Gava meşê girseyê diruşmên , "Berkîn Elvan bêmirin e" û "Beşîktaş ramekeve xwedî zarokê xwe derkeve" dihat gotin. Li Harbîyeyê berxweder rastî barîkatên polisan hatin, piştî baryardar bûna çalakgeran polîsan dest bi êrîşe kirin. Girseyê li dijî êrîşê polîsan bi keviran ber xwe da. Li ber Otela Dîvanê gel demek pêvçiya û li Talimaneyê girseya ku li Tarlabşiyê hat, pê wan yek bûn bi hev re ketin Taksîmê. Polîsan êrîşê wan kir û gel ziviriya Talimhaneyê.

Faşistên sîvîl ji berxwedêran re çek kişandin Girseya ku li Kadikoyê kombû xwest ber bi avahiya navçeya AKPê bimeşe. Girseya ku li

ber peykera Boxayê barîkat ava kiribûn rastî êrîşê polîsan hatin. Li dijî vê gel bi şûşe û keviran bersiv da,gelê ji nû ve barîkat ava kirin û ber xwe da. Piştî çalakiyan berxwedêran xwest metroya Kadikoyê bi kar binîn û wêneyên Berkînê panoya metroyê daliqandin û dirûşm hatin avetin. Piştrê li dijî AKP slogan avêtinan du faşîstên sîvîl, gotin ku xwe bi nijadperestin û xwestin herkesî bêdeng bikin.Dûra niqaş zêde bû makînista metroyê li Kozyataxê hinkî sekiniya. Faşist Serkan Reyhanoxlu ji berxwedêran re çek kişand, faşistê din jî kêr kişand. Bi êrîşa kêrê kesek bi nizmî birîndar bû, her dû faşist ji hêla gel ve bebandorî hatin kirin.

Mîlîtanên MKP di Gazî û Sarîgazîyê li barikat vêxistin Gela Taxa Gazîyê li ber rawesgeha Eskîkarakolê kom bûn ber bi karakol ve meşîya. Polîs bi bombeyên gazê û guleyên plastîk êrîşê gel kir. Gel jî bi molotofan, fişêkên hewayî bersiv da. Dîter gotin ku polîsan guleyên rast bi kar anîne. Lihevxistinên ku militanên Maoist Komunist partiyî beşdarî bûn heta derengê şevê berdewam kir.

Li Sarigazîyê li ber dibistana Vatanê girse hat li cem hev, ji kolana Demokrasi dest pê meşê kir. Polîsan êrîşê gel kir, gel jî bi fîşekên hewayî bersivê wan da. Pevcûn demek direj li kolanên Ênqereyê domiya. Mîlîtanên MKP pankarta "Berkîn Elvan bêmirin" vekirin û demek dirêj şêr kirin û dirûşmên "Dê hesabê Berkîn were pirsin", "Hêzên Gela Partizan hilweşine dewleta faşist" hatin avêtin.

Okmeydani di bine rapêşanê de ye Li Okmeydanê piştî qetilkirina Berkîn Elvanê aloziya ku dest pê kiribû berdewam kir. Piştî sapartina Berkînê Okmeydanê polîsê rapêçiya, gela taxê jî heta derengîya şevê li dijî vê berxwe da. Polîs û sîvil ên faşîst bi hev re êrîşê gel kirin, gel jî barîkat ava kirin û xwest êrîşê asteng bike. Girseyê ku li ber ocaxa tendûristiye hatibûn cem hev barîkat vêxistin. Polisan bi gazê, guleyên plastik û Tomayan êrîşê gel kir. Gel jî bi hewayî û molotafan bersivê wan da. Di çalakiyan da dirûşmên "li dijî faşizmê mil bi mil", "Berkîn Elvan bêmirin e" hat avêtin. Rojnameya me ku dihat amedekirin rapêçan hê jî didomiya. Sariyer,Avcilar, Nûrtepe, Kartal, Bahçelîevler û gelek navçeyên din çalakî hatin lidarxistin.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.