Bahçeşehir Üniversitesi Psikoloji Kulübü Online Psikoloji Dergisi

Page 1


Editör ve Genel Yayın Yönetmeni: Olivia Çanakçı Bahçeşehir Üniversitesi canakciolivia@gmail.com

Editör: Saliha Koç Baçeşehir Üniversitesi salihakoc23@gmail.com

Kapak Tasarım: Günce Uğur Baçeşehir Üniversitesi gunceugur@gmail.com

Kapak Çizim: Kirkor Dabanyan Marmara Üniversitesi kokordabanyan@gmail.com

Genel Tasarım: Selen Gültekin Bahçeşehir Üniversitesi selen.gultekin@bahcesehir.edu.tr

Günce Uğur Baçeşehir Üniversitesi gunceugur@gmail.com


Yazarlar Yağmur Çelik Işık Üniversitesi f.yagmurcelik_@hotmail.com

Alara Egesoy Boğaziçi Üniversitesi alaraegesoy96@gmail.com

Ezgi Keren Bahçeşehir Üniversitesi ezgikrn.96@gmail.com

Işıl Sanusoğlu Bahçeşehir Üniversitesi isilsanusoğlu@stu.bahcesehir.edu.tr

Bircan Şahin Bahçeşehir Üniversitesi bircann.shn@gmail.com

Neslihan Sarıcı Bahçeşehir Üniversitesi neslian.sariici@stu.bahcesehir.edu.tr

Fatma Yaren İstemihan Bahçeşehir Üniversitesi yaren.fatma@stu.bahcesehir.edu.tr


Mebrure Koyuncuoğlu Bahçeşehir Üniversitesi mebrurekoyuncuoglu@gmail.com

Ezgi Keren Bahçeşehir Üniversitesi

Ayşe Zeynep Kaya

ezgikrn.96@gmail.com

İstanbul Şehir Üniversitesi aysekaya@std.sehir.edu.tr

Neslihan Sarıcı Bahçeşehir Üniversitesi

Çizim

neslian.sariici@stu.bahcesehir.edu.tr

Lukas Şarklı Beykent Üniversitesi lukasdikransarkli@gmail.com

Yayın Ekibi ve Düzenleme Süeda Çavuşoğlu Bahçeşehir Üniversitesi

Fatma Yaren İstemihan

suedacavusoglu@gmail.com

Bahçeşehir Üniversitesi

Betül Akarçay

yaren.fatma@stu.bahcesehir.edu.tr

Bahçeşehir Üniversitesi

Ayşe Zeynep Kaya

betulakarcayy@gmail.com

İstanbul Şehir Üniversitesi

Hilal Şişman

aysekaya@std.sehir.edu.tr

Bahçeşehir Üniversitesi hilalsisman34@gmail.com

Röportaj Düzenleme

Saliha Koç

Saliha Koç

Baçeşehir Üniversitesi

Baçeşehir Üniversitesi

salihakoc23@gmail.com

salihakoc23@gmail.com

Hilal Şişman Bahçeşehir Üniversitesi hilalsisman34@gmail.com


Bu Sayımızda... 7

Editörden Saliha Koç

9

Çocuk İstismarı Ezgi Keren

11 When To Exit The Game: A Brief Overview On The Depression And Self-Harm Created By Violence-Included Games Among Adolescents Işıl Sanusoğlu 14 Çocuklar Çizimlerinde Ailelerini Nasıl Yansıtıyor? Yağmur Çelik 18

Bipolar Bozukluk Ne Kadar İyi Tanınyor? Mebrure Koyuncuoğlu


20

Adult Survivors of Childhood Trauma Alara Egesoy

22 Prof. Dr. Gökhan Oral İle Adli Psikoloji Üzerine Röportaj Neslihan Sarıcı ve Ezgi Keren 28

Yabancı Kitap Analizi Fatma Yaren İstemihan

30

Aşkın Celladi Üzerine Birkaç Söz Bircan Şahin

33

Türk Kanser Derneği Ayşe Zeynep Kaya


Editörden... Merhaba sevgili okur, Bahçeşehir Üniversitesi Psikoloji Kulübü olarak çıkardığımız dergimizin ikinci sayısı ile sizlerleyiz. Birinci sayımızdan sonra biraz daha tecrübe kazandık ve çalışmalarımıza hız kesmeden başladık. Bu süreçte dergi ekibimize başka bölümlerden ve başka okullardan katılan yeni arkadaşlarımız oldu. Farklı bakış açıları, edebiyat ve psikolojinin birleştirici gücüyle bu dergiyi sizlere sunmaktan büyük bir mutluluk duyuyoruz. İkinci dönemde çeşitli etkinliklerimizle sizlerle birlikteydik. Dönem etkinliklerimizi düzenlerken psikolojinin farklı alanlarını ortaya koyarak ilerlemeye çalıştık. Bilişsel Nöropsikoloji Günü, adli psikoloji alanıyla alakalı çalışmalarımız ve Psikoloji Öğrencileri Meslek Yasası Platformu (PÖMYAP) ile ortaklaşa düzenlediğimiz Terapi Ekolleri adlı etkinlik ile klinik psikoloji alanına değindik. Bu akademik etkinliklerimizin yanında eğlenmeyi de unutmadık ve otizmli çocuklar ile bahar şenliği geröekleştirdik. Türk Psikoloji Öğrencileri Çalışma Grubu (TPÖÇG) destekli Ulusal Psikoloji Öğrencileri Değişim Programı (UPOD) ile başka şehirlerde psikoloji okuyan arkadaşlarımızla tanıştık ve bilgi paylaşımında bulunduk. Bir başka etkinlikte ise, İstanbul Psikoloji Öğrencileri Değişim Programı (İSTPOD) ile aynı şehirde okuduğumuz arkadaşlarımızla ders işleyişimiz hakkında etkileşime geçtik. Kısacası dopdolu bir dönem geçirdik. Psikolojinin her alanına değinerek ve bize gelen misafirlerimizin heybelerine bir şeyler koyarak Bahçeşehir Üniversitesi’ nden ayrılmalarını amaçladık. Ayrıca bu dönemki çalışmalarımız sayesinde BAU Öğrenci Dekanlığı tarafından verilen 2017-2018 faaliyet döneminde “En İstikrarlı Kulüp” ödülünü almaya hak kazandık. Çalışmalarımıza/etkinliklerimize ilgi gösteren herkese teşekkür ediyoruz.


Bu dönemki dergimizde içerik olarak herhangi bir tema belirlemeden devam etme kararı aldık. Böylelikle daha fazla insana ve daha fazla konuya değinebileceğimizi düşünüyoruz. Bu sayımızdaki yazılar daha çok çocuklar ile alakalı. Bunun yanı sıra adli psikoloji alanıyla ilgili sayın hocamız Prof. Dr. Gökhan Oral ile bir röportaj gerçekleştirdik. Çeşitli alanlardaki birçok yazı dergimizde sizleri bekliyor. Sözlerimi bitirmek üzereyken, bu derginin ortaya çıkışında çok büyük emekleri olan, kendini psikolojiye adamış çalışma arkadaşım Olivia Çanakçı ‘ya ve dergimizde emeği geçen BAU Psikoloji Kulübü Yönetim Kurulu Üyelerine ekip çalışması gerektiren konularda bizleri yalnız bırakmadıkları ve hep destekçimiz oldukları için teşekkür etmek istiyorum. Bütün dönem bizlerle birlikte olan, etkinliklerimize katılan arkadaşlarımıza ve dergi okurlarımıza teşekkürlerimi sunuyorum. Ulu Önder Atatürk’ün dediği gibi “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir.’’ İlim ile kalmanız dileğiyle…

Saliha Koç

Dergimizle ilgili istek ve öneriler için iletişim adresimiz: baupsikolojidergi@gmail.com


ÇOCUK VE İSTİSMAR Ezgi Keren Dünya Sağlık Örgütü’nün tanımına göre (1999), ‘Çocuğun, fiziksel ve ruhsal sağlığına olumsuz yönde etki eden, bir yetişkin veya toplum tarafından bilerek, bilmeyerek yapılan kötü muamele ve davranışlar’ çocuk istismarı olarak kabul edilmektedir. Dünya şiddet ve sağlık raporu ile, 1999 DSÖ Çocuk İstismarını Önleme İstişare Toplantısı, çocuklara kötü muamelenin dört türünü tanımlamaktadır: Çocuk istismarı; ihmal, duygusal ve psikolojik istismar, cinsel istismar, fiziksel istismar olmak üzere dört gruba ayrılmaktadır. İhmal: Çocuğa bakmak ile yükümlü olan kişinin veya kişilerin aslında mümkünken, çocuğun gelişiminde, önemli rol oynayan ihtiyaçlarını karşılamaması veya bu önemli ihtiyaçlarını göz ardı etmesidir. Bu gerekli ve önemli ihtiyaçlar; eğitim, beslenme ve sağlık, barınma ve güvenli yaşam alanı ve duygusal gelişimdir. Duygusal ve Psikolojik İstismar: Duygusal ve psikolojik istismar hem cinsel hem fiziksel istismarla bağlantılı olabileceği gibi, çocuğun kılına dahi zarar gelmemesi de mümkündür. Olmayacak durumlarda bağırmak, aşağılamak, kötü ve küçük düşürücü hakaretler etmek, çocuğa bakmakla yükümlü olan kişinin pozitif yaklaşmaması, çocukla ilgilenilmemesi vb. davranışlar çocuklarda duygusal ve psikolojik istismara neden olmaktadır. Cinsel İstismar: Çocuğa herhangi bir cinsel eylemde bulunma ve bundan cinsel haz alınması, çocuğun isteği dışında, zorlamayla, kandırmayla, korkutma ve tehditlerle çocuğun kullanılması cinsel istismardır.

çizim: Ayşe Zeynep Kaya


Cinsel istismar içerisinde birçok davranışı bulundurur. Cinsel istismar, genital bölgeye dokunma veya çocuğun kendine dokunmasını isteme, pornografi, çocuğun cinsel obje olarak kullanılmaya zorlanması gibi birçok davranışı kapsar. Cinsel istismar her zaman şiddeti içerisinde barındırmaz, çocuğun istismarı isteyip istemediğine bakılmaz. (Polat,2000; Nurcombe, 2000). Fiziksel İstismar: Fiziksel istismar demek; çocuğa kasıtlı bir şekilde kaba kuvvet uygulanması, bir fiziksel gücün çocuğa karşı olması, çocuğun hem ruhsal sağlığı hem fiziksel sağlığı açısından zararlı durumların ortaya çıkması veya çıkabilecek olması demektir. Bu tanımı kapsayan bazı davranışlar vardır. Bu davranışlar; tekmeleme, vurma, yumruklama, zehirleme,yaralama, boğma, yakma, sert bir cisimle vurma, sarsma, ısırma vb. davranışlardır. (DSÖ, 2006) Çocuklar da insan haklarına sahiplerdir. Bu haklar, Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına dair Sözleşmesinde de belirtilmiştir. Çocuk Hakları Sözleşmesine imza atan tüm devletler, çocukların: -İstismar, ihmal, duygusal ve fiziksel şiddet, cinsel tacizin de içinde olunduğu durumlara karşı korunmasını kabul etmiştir. Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Bildirgesi (20 Kasım 1989), Madde 19’a göre ; 1. Bu Sözleşmeye Taraf Devletler, çocuğun ana-babasının ya da onlardan yalnızca birinin, yasal vasi veya vasilerinin ya da bakımını üstlenen herhangi bir kişinin yanında iken bedensel veya zihinsel saldırı, şiddet veya suistimale, ihmal ya da ihmalkar muameleye, ırza geçme dahil her türlü istismar ve kötü muameleye karşı korunması için; yasal, idari, toplumsal, eğitsel bütün önlemleri alırlar. 2. Bu tür koruyucu önlemler; burada tanımlanmış olan çocuklara kötü muamele olaylarının önlenmesi, belirlenmesi, bildirilmesi, yetkili makama havale edilmesi, soruşturulması, tedavisi ve izlenmesi için gerekli başkaca yöntemleri ve uygun olduğu takdirde adliyenin işe el koyması olduğu kadar durumun gereklerine göre çocuğa ve onun bakımını üstlenen kişilere, gereken desteği sağlamak amacı ile sosyal programların düzenlenmesi için etkin usulleri de içermelidir.


When To Exit The Game: A Brief Overview On The Depression And Self-Harm Today, it is a very well-known fact that video games may have many influences on people (mostly adolescents), either in good or bad ways. Along with the ongoing mystery of those video games in adults’ eyes, it can be seen that despite of their parents, today’s kids are adopted video games as a crucial matter of their everyday lives. It is an undeniable fact that before 2000’s, people were keeping their distance with computers, not knowing yet how would they fit with their lives. When technology has grown by leaps and bounds, people started loving it. They saw technology as a new friend of theirs. And scary headlines in media about video games, which are byproducts of the new technology, in 2010’s, gave their places to the video game-shows, game ratings, gamesupporting articles etc. But is this thing certainly as “angelic” as it has been showed in media? Recent researches show that the situation is even more complicated than how it seems. Self-harm and suicidal thoughts are known as one of the considerable behavioral disorders in adolescents. In a research that is conducted by Mitchell, Jahn, Guidry and Cukrowicz in 2015 the suicidal effects of games are being studied. They “examined the relationship between video game (VG) play and the acquired capability for suicide (ACS), as well as the moderating effects of VG category and gender on this relationship”. It has been said that “228 college students who played VGs on a weekly basis and who completed selfreport assessments of VG play, painful and provocative events, and the ACS. Results indicated that there was a significant positive association between hours of VG play and the ACS.

Created By Violence-Included Games Among Adolescents Işıl Sanusoğlu çizim: Lukas Şarklı The action category of VGs was a significant moderator of the relationship between hours of VG play and the ACS after adjusting for previous painful and provocative events. Gender did not significantly moderate the relationship between hours of VG play and the ACS, and there was no significant three-way interaction between hours of VG play, playing action category VGs, and gender. This suggests that individuals who play many hours of action VGs may be more capable of lethal self-harm if they experience suicide ideation, although this association does not exist for individuals who play other categories of VGs.” (Mitchell et al. 2015) In addition to this, there is also a popular “socalled” game named “Blue Whale” linked to the deaths of 130 adolescents in Russia only from November 2015 to April 2016. (Mullin,2018) Even though Blue Whale is not a conventional video game, its victims show how games can be tremendously effective on psychologies of youngsters. The game’s goal is to complete 50 daily tasks including watching horror videos, waking up at unusually early hours of the day and self-harming. Finally, on the 50th day, the manipulators, which are humans, reportedly instruct the players to commit suicide. A reporter from the Sun News says “Almost all these children were members of the same internet groups and lived in good, happy families." And the rest of the article continues with these words:


“Two schoolgirls Yulia Konstantinova, 15, and Veronika Volkova,16, fell to their deaths from the roof of a 14-storey apartment block. media page after she posted a picture of a big blue whale. 17-year-old girl from India allegedly taking part in the suicide game was so desperate to die she tried to kill herself twice in just two days, according to reports. She was recovering from injuries sustained while jumping into a lake when she took a nearfatal drug overdose at home. Another unnamed 15-year-old girl was also critically injured after falling on to snowy ground from a fifth floor flat in the city of Krasnoyarsk, also Siberia. Two days earlier, a 14-year-old girl from Chita was reported to have thrown herself under a commuter train. A 13-year-old boy was also saved from killing himself after he was spotted perching on the edge of a roof in Lviv, Ukraine. A family raced to stop a 15-year-old girl from killing herself, with the young girl reportedly now recovering in a hospital in Barcelona. The Russian parliament proposed a bill bringing about criminal responsibility for the creation of pro-suicide groups on social media. This will need to be signed by President Vladimir Putin and would see those who incited others to commit suicide jailed for up to four years.” (Mullin, 2018) Since self-harm and suicidal behaviors has a positive correlation with depression, and depression among adolescents has occupied a place in the media, may it be linked to the increasing rates of game playing? According to the research conducted by Susan R. Tortolero, Melissa F. Peskin, Elizabeth R. Baumler, Paula M. Cuccaro, Marc N. Elliott,

Susan L. Davies, Terri H. Lewis, Stephen W. Banspach, David E. Kanouse and Mark A. Schuster on 5,147 fifth-grade students, the answer is yes. In their discussion section of the research, they indicate that, “In the present study, we examined the association between daily violent video game playing over the past year and depression in a large, ethnically diverse preadolescent sample. We found that playing high-violence video games for ≥2 hours per day is significantly associated with having a higher number of depressive symptoms. This association was consistent across all racial/ethnic subgroups and among boys, and more important, it was observed after controlling for aggression and several violence-related variables. The magnitude of these associations was small (Cohen's d values ranged from 0.12 to 0.25). However, these effect sizes are similar to those reported for the association between playing violent video games and aggression.17 Overall, our findings indicate that playing violent video games for a substantial amount of time each day over an extended period is significantly associated with depression in preadolescent youth. They also suggest that this association is unique, given that the number of depressive symptoms was not associated either with playing low-violence video games or with time spent playing video games in general.” (Tortolero et al., 2014) Along with depression, behavioral disorders such as OCD, anxiety etc. actually can be seen as related with game addiction, regardless of gender or age.


Rhiannon Williams, a journalist from iNews argues this topic and indicates, “The report, published in the Journal of Health Psychology, takes into account data from more than 130,000 gamers aged between 12 and 88 years old, and the findings of 50 studies into video game addiction conducted over the past 11 years. Depression and anxiety were particularly prominent among the gamers examined in the new report, particularly among adults. Gaming addiction was the cause of 16 per cent of issues related to OCD and physical symptoms, it found, concluding: “Overall, the results suggested that problematic gaming behavior is significantly associated with a wide range of detrimental health-related outcomes.” The World Health Organization (WHO) announced it would list gaming addiction as a recognized mental health condition earlier this month, ahead of the publication of the 11th International Classification of Diseases diagnostic tool. Its draft document classifies gaming disorder as a pattern of persistent or recurrent gaming behavior, manifested by gaming [taking] precedence over other life interests and daily activities and continuation or escalation of gaming despite the occurrence of negative consequences.” (Williams, 2018) In conclusion, even though today’s psychologic studies mostly highlight the good effects and educating factors of games and video games’ effects of increasing creativity, out of box thinking, increasing strategical intelligence, it should be bearded in mind that the people must be protected from the side effects of the games, violent side of the games, since violence that takes place in almost every video game (in low or high amount). Or else after a small amount of time, after a public understanding of how easily people gets affected of what they have been shown to them in games and how dangerous it can be, technology may start showing its scary face again.


Çocuklar Çizimlerinde Ailelerini Nasıl Yansıtıyor ? Yağmur Çelik

Aile resimleri çocukların kişilerarası ilişkilerini

yansıttığı

en

önemli

ilk

adımlardan birisidir. Çocuklarla yapılan çalışmalarda aile bireylerini anlayabilmek terapötik

süreçte

önemli

olduğundan

çocuklarla çalışmalarda ile aile resimlerini çizdirmek yaygın olarak kullanılan teknikler arasındadır. Genel değerlendirmenin en önemli parçası olarak sık sık kullanılan aile resimlerinin çocukların yalnızca kendileri ve ailedeki

sistemleri,

algıladıklarını

sınırları

yansıttığı

nasıl

görülmektedir

(Akkapulu, 2010). Çocuklar aile çizimlerini yaparken duygu

ve

özellikleri

davranışlarını bilinçdışı

bir

simgeleyen şekilde

ifade

ederler. Çocuk aile içerisinde kendisini nasıl yorumladığını, algıladığını yansıtır. Örneğin kendisini

reddedilmiş

olarak

hisseden

çocuk, kendisini resim içerisinde gruptan ayrı bir yere çizebilir. Ailesiyle arasına ayırıcı öğeler koyan çocuk kendini aileden soyutluyordur. Çocuğun yakın hissettiği, değer verdiği ebeveyn olduğundan büyük çizilir.

Çocuk,

sosyalleşme

sürecinde

çevresindekilerle ve ebeveynleriyle sürekli etkileşim

kurar.

Yaşadıkları

ilişkileri,

düşünceleri ve bu etkileşimlerin sonuçları çocuğun resmine yansır.


Çocuk çizimlerinde aile resimlerini kullanarak çocukları değerlendirme tekniği yaklaşık 1930’lu yıllardan beri devam eder. Çocukların resimlerinde hem anne babalarıyla ilişkilerini, kardeş ilişkileriyle ilgili derin duygularını hem de ev koşullarıyla ilgili ailesinin dinamiklerini resmettikleri görülmüştür (Malchiodi, 2013). Çocukların yansıttıkları aile resimleri değerlendirilirken resimlerdeki figürlerin sırası kişilerin boyutları, sayfadaki konumlandırma, vücut

oranları,

kim

kimin

yanında

veya

uzağında, kim kime doğru bakıyor gibi çizim özellikleri

değerlendirilir.

Çocukların

resimlerinde aile bireylerinin çiziliş sırası çok çok önemlidir. Aile içerisindeki etkileşimleri, en yakın ilişki nesneleri çocuğun nasıl algıladığını aile

içerisinde

çocuğun

kendisini

nasıl

gördüğünü bize gösteren sayfanın sol tarafına ilk olarak çizilen kişi değer verdiği ve yakın bulduğu kişi olabilmekle birlikte, çatışma yaşadığı kişi de olabilir. Dikey çizilen insan figürleri sayfanın solunda yer alıyorsa bağımlı bir yapı söz konusu olabilir, Türk çocuklarının resimlerinde genellikle anne figürü sol tarafta baba ise sağ tarafta yer alıyor, bunun sebebi olarak babanın evin dışarıya açılan kişisi olduğunu söyleyebiliriz. Çocuk çizimlerinde insan figürlerini resmin sol tarafına yerleştirmek benmerkezci kişiliği göstermekte, sayfanın sağ tarafına

çizilenlerin

gelecekle

bağlantılı

kendisine hedef belirlemeyle ilgili olduğu görülmektedir. Çocuk kendisini sağ tarafa çiziyorsa

progrese

olmaya

arzusu

vardır,

bireyselleşmeye arzusu vardır, gelişmeye açıktır.


Çocuklar gördüklerini değil düşündüklerini resmederler. Çocuklar aile içerisinde güçlü bulduğu ve özdeşim kurduğu kişiyi büyük göze çarpacak şekilde resmeder. Bazı çocuklar kendilerini daha büyük çizer bunun sebebi bu çocukların ebeveynleri tarafından bireyselliklerinin desteklenmemesidir. Çok küçük çizilen aile bireyleri ise çocuğun önemsemediği, varlığından rahatsızlık duyduğu kişiler olabilir. Çizimlerde bulunmayan kişiler ise çoğunlukla çocuğun çatışma yaşadığı ve yakınlaşmakta problem duyduğu kişiler genellikle de kardeşi olmaktadır. Aile bireyleri birbirlerine yakın ve tensel temas içinde çizilmişse aile bireylerinin yakın ilişki ve paylaşım içinde olduğunu belirtir. Birbirinden uzak ve ayrı çizilen kişilerin arasında çatışma yaşandığı ve bir bütünlük sağlanamadığı düşünülebilir. Ailesinden uzakta çizilen kişilerin sayfanın hangi yönünde olduğu ve hangi tarafa baktıkları dikkatle alınmalıdır. Genellikle çocuğun sayfanın sol tarafına bakarken çizdiği kişiler arasında bağlılık görülür. Sayfanın sağ tarafına bakarken çizdiği kişilerin aileden uzaklaşma, bireysellik kazanma ihtiyacı içinde olduğu belirtilir. Bu tür çizimlere çoğunlukla ergenlik döneminde sıklıkla rastlanmaktadır (Savaş, 2015) . Çocuklar kendi anne ve babalarını, akrabalarını, kardeşlerini kendi özel merceklerinden görürler, hayatlarındaki önemli bireyleri resmederek kişisel algılarını yansıtabilir ve onlarla ilgili düşüncelerini inanışlarını ilerletirler, kendilerinin ve aile üyelerinin resimlerini çizmek çocuklara kişilerarası perspektiflerini yansıtan kolay bir yoldur. Çocuk ve aile resimlerinin uygun şekilde kullanımları ve özenle incelenmesi çocukların aile yaşamları ayrıca sosyal destek ve bağlanma alanlarındaki duygularını anlamada yardımcı olabildiği görülmektedir. Çocuk resimlerinde aile bireylerinin çiziliş sırası önemlidir. Çocuğun çizdiği ilk kişi ya aile içerisinde yakın olduğu, özdeşim kurduğu ve değer verdiği kişi ya da aile içerisinde en fazla çatışma yaşadığı, yakınlaşmakta güçlük çektiği kişi olabilir.


Aile bireylerinin konumları aile içi ilişkiler hakkında önemli ipuçları verir. Birbirine yakın ve tensel temas içerisinde dokunarak çizilmişse, aile bireylerinin yakın bir ilişki içerisinde olduğu görülmektedir. Birbirinden ayrı ve uzak çizilen bireylerin bir bütünlük sağlayamadığı aile içerisinde çocuğun bu kişilerle iletişim kopukluğu yaşadığı düşünülmektedir. Aile arasındaki mesafeli çizilen bu kişilerin hangi tarafa baktıkları dikkate alınır. Genellikle çocuğun sayfanın sol tarafına bakarken çizdiği kişiler arasında bağlılık görülür, sayfanın sağ tarafına bakarken çizdiği kişilerin ise aileden uzaklaşma ve bireysellik kazanma ihtiyacı içerisinde oldukları belirtilir.

Aile bireylerinin

özellikle de babanın çocuğa karşı duruşu önemlidir, çocuğun sosyal benlik algısı üzerinde etkilidir (Yavuzer, 2016) . Çocuk resimlerindeki insan figürlerinin ve ebeveynlerin yerleştirilme şekilleri resimleri

yorumlama

açısından

önemlidir.Çocuklar

kendilerini

günlük

yaşamlarında güvende hissettiği kişilere yakın çizerler. Aile çizimlerinde bireyler arasındaki uzaklık yakınlık mesafesi, diğer klinik verilerle beraber aile bireyleri arasındaki duygusal mesafeyle ilgili olduğu bulunmuştur.


Çizim:Yaren İstemihan


BİPOLAR BOZUKLUK NE KADAR İYİ TANINIYOR?

Mebrure Koyuncuoğlu Geçtiğimiz günlerde Bipolar bozukluğu olduğu kabul edilen ünlü ressam Vincent van Gogh’un doğum günü olan 30 Mart Dünya Bipolar Günü'ydü. Günümüzde pek çok sanatçı, yazar, şair toplumun genel bir kesimi tarafından “delilik” olarak damgalanan ruhsal hastalıkların bu çeşidiyle başa çıkmaya çalışmışken, hasta/hasta yakınları ve toplumun geri kalanı bipolar bozukluğu ne kadar iyi tanıyor peki? Bipolar bozukluk, eski adıyla manik depresif, iki uçlu ya da iki kutuplu bozukluk olarak adlandırılan bir duygudurum bozukluğudur. (Çakır S.) Bu bozukluk, kendi içerisinde DSM-V kriterine göre üç çeşitten oluşmaktadır; İki Uçlu I Bozukluk, İki Uçlu II Bozukluk ve Siklotimik (döngüsel) Bozukluk. Bu iki uçlu bozuklukların birbirinden farklılık göstermesi manik şiddetinin nasıl olduğu ve ne kadar sürdüğüyle ilişkilidir. İki uçlu I bozukluk, en şiddetli yaşanan bozukluk olarak bilinir. Hasta, burada en az bir kez manik epizod yaşamış olması gerekirken, İki uçlu II bozuklukta ise en az bir kez hipomani epizod yaşamış olması gerekmektedir. Manide, hastalar yoğun ve taşkın bir duygu içerisinde olmakla birlikte aynı zamanda aşırı asabiyet gösterebilmektedirler. Hipomanide ise aşırılık, maninin altındadır ve sadece işlevsellikte değişiklikler yaşanmaktadır. Bununla beraber, siklotimik bozukluk ise bir kronik bozukluktur. Yetişkinlerde siklotimik bozukluk en az 2 yıl boyunca hafif depresyon ve hafif mani belirtileri mevcut olması beklenirken, çocuklar ve ergenlerde ise bu süreç 1 yıldır. Genel olarak bakıldığında, duygularını normal düzeyde yaşayan kişilere göre bipolar bozukluğa sahip bireyler duygularını çok abartılı yaşar ve bu abartılı duygular davranışlarını etkilemesine sebep olur, böylece toplum tarafından da bir “farklılık” oluştururlar. (Taşkın EO. 2007) Öte yandan, depresif atak yaşadıkları dönemde negatif bir ruh hali içinde olurlar. Bu süreçte hasta yakınlarının tutumları çok önemlidir, suçlayıcı yaklaşıldığı takdirde hastalar ve hasta yakınları arasında ciddi bir çatışma meydana gelebilmektedir. Hastalar, mani döneminin içerisindeyken yaptığı davranışları normal algılayabilir. Genel olarak bakıldığında kendini olduğundan çok daha yüksekte hissetme, büyük düşünceler, çok para harcama, aşırı hızda araba kullanma, libido artışı, kendini aşırı enerjik hissetme mani yani taşkınlık döneminde verilecek davranış örnekleridir. (Çakır S.) Bu sebepten dolayı hastalar tedaviyi mani evresinde reddedebilecekken, depresif atak yaşadıkları takdirde yardıma ihtiyaç duyduklarının daha çok farkına varmaktadır. Bu evrede aile bireyleri, yakınları hastanın yanında olmalı ve hastalık hakkında bilgilendirilmelidirler çünkü bu ataklar yaşamları boyunca tekrarlayıcı bir şekilde devam edebilmektedir. Bu yüzden hasta yakınlarının hastalık hakkında bilgilenmesi, hastayı davranışları dolayısıyla suçlamaması, diğer insanlardan ayırmaması hem hastaya hem de hastanın yakınlarına yarar sağlayacaktır, aksi bir durum hastayı hastalığı dolayısıyla damgalamak olur.


Damgalama ruhsal hastalığa sahip olan bireylerin hastalıkları kadar sıkıntı

yaşadıkları bir başka

sorundur ve bu sürecin başlaması genellikle bir ruhsal hastalık tanısı ile gerçekleşir. (Taşkın EO. 2007) Damgalama (stigma), ciddi bir sorundur çünkü bir kişiyi ruhsal hastalığından dolayı damgalamak demek hastanın “utanılması” gereken bir durum içinde olduğunu öne sürmektir. Ruhsal bozukluğu olan bireylerin damgalanması bireylerin özelliklerine bakılmaksızın “tehlikeli” ve “ne yapacağı belli olmaz” olarak algılanmasına sebep olmaktadır. Bu durumda hastanın özellikle depresif atak yaşadığı dönemdeki sürecini zorlaştırır ve hastanın kendini oldukça yalnız hissetmesine sebep verebilmektedir çünkü damgalanmanın sonucu, damgalanan kişiler için hasta bireyleri hasta olmayan bireylerden ayırmak ve onları dışlamaktır. Diğer yandan, damgalama hastanın ihtiyacı olan sosyal desteği almasının da önüne geçmektedir. Bozukluğu yaşayan kişi, tedaviye başlamadan önce toplumdan edindiği bu tür damgalamalardan ötürü sosyal açıdan reddedilmeye maruz kalacağını düşünerek tedaviyi geri çevirebilir. Bu durum hastalık sürecinin intihar vakalarıyla sonuçlanmasına daha çok sebebiyet verebilir. Ruhsal hastalıklara yönelik damgalama yaygın bir şekilde toplumlarda görülebildiği için özellikle hastanın/hasta yakınlarının hastalıklarla ilgili bilgilenmeleri hastanın ruh sağlığı açısından iyi bir etkileşim oluşturacaktır. Böylelikle, karşılıklı olarak birbirlerini daha iyi anlayabilecekler, çatışmalar azalacak, affedici yaklaşımlar sağlanabilecektir. Bununla beraber, ruhsal bozukluğa sahip birey istediği ve ihtiyaç duyduğu sevgiyi de alabilmiş olacaktır.Ruhsal bozukluklarla ilgili var olmakta olan bu katı kalıpların ve yanlış yargıların değiştirilmesi için toplum uzman kişiler tarafından bilinçlendirilmeli ve bilgilendirilmelidir.


Adult Survivors of Childhood Trauma Alara Egesoy The first three years of our lifespans are known to be very sensitive in terms of psychological development. Changing of our brain and myelination process is highly active and plasticity of the brain is very responsive to experiences especially in the early years of life. Attachment styles are also shaped in this period. Although it might sound like a psychoanalysis clichĂŠ to "go back to our childhood", it is because early childhood experiences' having huge effects on who we are as grown-ups is one of the most important facts of psychology. Hence, if one person experienced a traumatic childhood, there is a higher risk of depressive and anxiety disorders in adulthood for survivors of childhood trauma (JGFM et al., 2010) and having difficulties in relationships as adults is very likely. Like problems with relationships with other people like siblings, partners, friends, and even strangers exist, people with the symptoms of complex post-traumatic stress disorder are also in an unhealthy relationship with themselves. We witness young children's imitating their mothers or fathers while they are speaking most of the time. This learned way of speech can also be internalized and our inner voice might be what we have heard for years in our childhood even when we are adults (Firestone, 2011). Negative self-talk is one of the most common habits of adults with a traumatic childhood. One reason for negative self-talk in adults with complex childhood trauma is the fact that they might have been humiliated, harshly criticized or insulted in childhood (Firestone, 2011).Yet, another reason is the learned feeling of being victimized (Brandt, 2017). If someone sees oneself as a victim, they can


keep taking a pity on themselves and assume being victimized even after the traumatic period is over. Therefore, they must learn to see themselves as survivors rather than victims. Another self- related problem that adults with the traces of childhood trauma may struggle with is lack of self-awareness or having false beliefs about themselves. Not every child is lucky enough to receive unconditional positive regard and absence of it is an important issue for children with traumatic experiences like neglect and abuse. Since children need love and care of their caregivers, they can choose to change their real way of being when these needs are conditional (Rogers). For example, if a child is jealous of his or her newborn sibling and this feeling becomes harshly criticized, the child may suppress this feeling in order to feel accepted again and this suppression may even follow them into adulthood. Learning to suppress feelings may come up as passive aggressiveness in adulthood: "When children grow up in households where there are only unhealthy expressions of anger, they grow up believing that anger is unacceptable. If you witnessed anger expressed violently, then as an adult you might think that anger is a violent emotion and therefore must be suppressed." (Brandt, 2017). When it comes to interpersonal relationships, attachments styles shaped in the childhood is the main problem for the adult survivors of trauma. In traumatic childhoods, the caregivers are either not available for the child or abusive to the child. Hence, it is impossible for a secure attachment to be shaped. Attachment style is a very important factor in relationships and unhealthy attachment styles can persist into adulthood. For adults with unhealthy attachment styles, there are two ends of the rope: They become either very "clingy" and make dependent relationships in search of feeling loved and cared or they become avoidant of relationships by isolating themselves in order to be protected from possible harms. Yet, it is still very common for these adults to end up in destructive relationships since it is more familiar to them in the unconscious (Ward, 2013). It is not an easy job to live under the shadow of childhood trauma, but what we lived as a child doesn't have to follow us until our last day. Adult survivors should be aware of their strengths and remind themselves that they are not children anymore and they are more in control of their lives. Past things do not change, but we can learn to move on and to manage our lives more effectively with psychological support.


RÖPORTAJ

Prof Dr. Gökhan Oral

1.Kısaca kendinizden bahseder misiniz? Psikanalistim, adli tıp profesörüyüm.Akademik ilgi alanım adli psikiyatri, klinik ilgi alanım psikanaliz. Bir de Allah razı olsun işleri var yani Allah rızası için yapılan. Çocuk hakları savunucusuyum. Bazı projelerde yer alırım, destek veririm,bazen projeyi yazarım. Sokak çocuklarıyla başlayan ve genel olarak çocuk haklarına doğru savunulmuş ek bir arayışım var.Profesör kimliğimin 3 tarafı var. Onun dışında evliyim, bir kızım var. 2. Bize kısaca adli psikolojiden bahseder misiniz? Bu alanda ülkemizdeki çalışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz? Karşılaşılan engeller nelerdir? Ben psikolog olmadığım için benim değerlendirmemde bazı eksiklikler olabilir. Ama bu bir taraftan avantaj da olabilir. Çünkü bazen bazı şeyleri dışarıdan görmek daha iyidir. Dolayısıyla psikolojiyi iyi biliyorum, yani en azından bir kısmını. Böyle bakılınca da hem içinizde hem dışınızda bir rol oluyor. Dezavantajı, tam olarak o kimliği taşımadığım için sizin yaşadığınız sorunlarla yeteri derecede empati yapamayabilirim. Yine de 95 yılından beri İstanbul Üniversitesi Psikolojide ders anlatıyorum. Yüksek Lisansta birçok projede beraber çalıştığım, tez danışmanlıklarını yürüttüğüm psikoloji mezunu öğrencim var. Psikolojideki kavramların adli karşılıklarını aktarmaya çalışıyorum. Doğrusunu isterseniz, Adalet Bakanlığındaki psikolog kadrosu açılma sürecinde, ki bu çok uzak değildir. Bu sıralar Adalet Bakanlığında bir görevim de vardı, ikinci görevim. Bir katkım da oldu size diye düşünüyorum. Yani hapishanelerde, bazı mahkemelerde, oldukça bilinen bir sayıda psikolog Adalet Bakanlığında çalışıyor. Alanın sorunu hala kalifikasyondur.Yeterince konusuna hakim, becerisi yerinde, stil ve tutumu belirlemiş kalifiye psikoloji mezunlarının olduğunu söylemek zor. Şöyle düşünebilirsiniz; işte yüksek lisans programlarıyla bu düzenlenebilir mi? Evet, bir katkı sağlayabilir. Size bir kimlik hediye etmez. Kendi kendinize ‘’adli psikoloğum’’ diye dolaşırsınız ama içi koftur bakarsanız. Alanda olmanız gerekir. Diğer yandan akademik desteği, bilgiyi, görgüyü arttırmış kişi sayısı çok fazla değil. Bu yüzden bir kısmının da akademisyen olması lazım ki size, yani lisans


öğrencilerine, aktarsınlar. Ben şimdilik taşıyıcı oluyorum. Birçok kişi de yetişti. Hali hazırda doçent olan eski öğrencim bu dersleri anlatıyor. Aynı anlatmıyorlar, benim gibi düşünmüyorlar tabi..Bu ülkenin tüm meselesi de budur zaten. Bu yaptığı işin hakkını verebilecek, bilimsel altyapı, tutum ve beceriye sahip kişi azdır. Tanımsal olarak da yeriniz zaten klinik alanda sorumlu olduğu için ki adli psikoloji bu arada klinik bir alandır. Yani birini muayene ediyorsanız, biriyle yüz yüze görüşme yapıyorsanız, bu klinik bir uğraşıdır. Onu tedavi etmeyebilirsiniz. Sadece rapor düzenliyor olabilirsiniz, bilirkişilik yapıyor olabilirsiniz ama bu klinik alandır. Ama buradan şu sonucu da çıkartmayalım. İlla klinik yüksek lisans yapsın da ondan sonra öyle olsun, öyle bir şey de çıkartmıyorum. Doğrusunu isterseniz adli alanda çalışan birçok psikoloji mezunu, klinik beceri açısından birçok klinik psikoloji yüksek lisansını yapmış kişiyi beceri açısından katlar. Tanı koyma, yönlendirme ama terapi becerisi itibariyle pek öyle değil tabii ki. Değerlendirme becerileri oldukça iyidir. Burada belki klinik alan ile adli alanı nasıl bir kesiştirme yapmak lazım, nasıl bir destek sağlamak lazım, oturup düşünmek lazım. Bu bir sorundur. Bir de tabii ki en önemlisi şu; ne kadar becerikli, maharetli, sağlam karakterli olursanız olun, bu alan çok zor ve pis bir alandır. Büyük sorunlarla


doludur hep ve travmatik durumlarla karşılaşırsınız. Ya da şöyle söyleyeyim, başka bir şey yoktur zaten. Her şey travmatiktir. Ya mağduru, ya da saldırganıyla görüşürsünüz ya da yardım etmeye çalışırsınız. Çok hırpalayıcıdır. Bunun şakası yok yani. Böyle hop diye düşünmeden işin içine atlanmaz. Çok hesap etmeniz gerekir. 3. Adli psikolojide sunulan hizmetler nelerdir? Bu hizmetler sizce yeterli mi? Birazcık cevabını vermiş oldum. Ağırlıklı olarak adalet bakanlığına bağlı olarak çalışan psikologlar, bu hizmetlerin bir kısmını veriyorlar. Denetim serbestlikte veriyorlar, mahkemelerde veriyorlar ve bir de hapishanelerde veriyorlar. Bu hizmetlerin içinde bir bilirkişilik var, şu mahkemelerde yapanlar. Bir denetimi serbestlikten bilirkişilik, bir de hem içerik hem destek var. Yani rehberlik ve destek gibi bir hizmet var. Bir kısmı da cezaevindeki Rehabilitasyon, Koreksiyon hizmetleri, Adalet Bakanlığındakiler bunlar.Adalet Bakanlığı dışındaki Bakanlıklarda da çalışan birçok kişi var. Onlarda Milli Eğitimde çalışanlar, özellikle rehber danışmanı hizmeti veren pdr ve psikoloji mezunları adli alanda aynı zamanda hizmet verirler. Birçok konuda ihbar yükümlülükleri vardır. Çocuk ihmali ve istismarıyla ağırlıklı olarak ihbar etmek mükellefiyetleri onlardadır. Yani onlar görüşürler ve onlar ihbar ederler. Aynı zamanda mahkemenin çocuk koruma tedbirleri uyarınca danışmanlık hizmeti verdiği kişilere de, mahkeme kararıyla gönderilen çocuklara da danışmanlık hizmeti verirler. Bir alan bu. Sağlık Bakanlığında çalışanlar var psikologlar için. O daha az sayıda bir kadro şimdilik. Daha çok psikiyatri, branş hastanelerinde çalışıyorlar ya da servislerde çalışıyorlar. Onlarda çalışanlar için ise yaptıkları hizmetleri hem adli serviste çalışıyorlarsa eğer bir kere testörlük yapıyorlar ağırlıklı olarak. Birçok adli vakada testlerin yapılması, tamamlanması beklenir. Çünkü bu dosyanın tamamlanması için çok önemlidir. Bunu tercih ederiz, öyle söyleyelim. Artı gözlemci olarak değerlendirmeye katkıda bulunuyorlar. Böyle bir şey var. Sağlık Bakanlığındakiler daha çok böyle. Adli vakaların, getirilen vakaların ya da farklı modellerle gönderilmiş vakaların değerlendirilmesine katkıda bulunurlar. Milli Eğitimde iç işlerinde çalışanlar var, yani polis ile birlikte çalışanlar.Bunlar da polisle birlikte sürekli çalışanlar ve oraya davetle gidip çalışanlar olarak ayrılıyor.Mesela İstanbul’da yeterince psikoloji mezunu polisle birlikte çalışmadığı için özellikle çocuk polisinde ihtiyaç çok oluyor. Görüşmeler sırasında bir psikoloğun eşlik etmesi gerekiyor, mağdur çocukla görüşmede, artı saldırgan çocukla görüşmede. Bu, görevlendirme yoluyla Milli Eğitimden isteniyor genellikle. Ama


kendi personellerinde de var. Yetişebildikleri kadarıyla çocuk konusunda onlar yapıyorlar. Yani burada görüşmeci olarak, aslında soruşturmacı görüşmeci gibi bir rol oluyor. Burada biraz daha farklı çünkü ifade alıyorsunuz orada. Destekleyici mahkeme açılacak vs. polis ifadesi almıyorsunuz. Polisin içine yayılacak bir ifadeyi siz alıyorsunuz. Ya da ona katkıda bulunuyorsunuz. Artı onlar adli alanda yine tabii ki travmatize olmuş, örselenmiş profesyonellere sağaltım hizmeti bile var yani polislere falan. Bir de böyle bir tarafı var. 4- Bir suçlu ile çalışmak sizde, düşüncelerinizde belki de hayata ve olaylara bakışınızda ne gibi değişiklikler yarattı? Siz onları ‘suçlu’ olarak görüyor musunuz? Bazı suçlar tekrarlayıcıdır çünkü o kişinin ayakta durabilmesi için topluma uygun olmayan davranışını tekrarlaması gerekir mesela seri katiller, bazı cinsel taciz vakaları veya sübyancılar böyledir. Benim bu kişileri suçlu görüp görmemem bir şeyi değiştirmez bu kişiler tehlikelidir ama tehlikeli olmaları onları yargılayacağım anlamına gelmez. Tedbirli olunması gerekir ve bu tedbirin içerisinde sağaltıcı hizmetler olmak zorundadır yani bir destek gerekir , desteği verecek bir insanın bu insanı yargılaması mümkün değildir, yargılıyorsa bile kendi içinde halletmelidir bu açıdan bakıldığında bazı suçlarla ilgili olarak ben de toplumun diğer bireyleri gibi temkinli davranarak tedbirli olurum ama bu yargılayıcılık olmaktan ziyade devam eden olası tehlikelerle alakalı bir şeydir. Yine de önyargılı olmak mümkün değildir her türlü devam edecek diye bir şey yok.Beni değiştirdi mi değiştirmedi mi sorusuna gelirsek; beni değiştiren bir şey varsa öncelikle bu zamandır sonrasında yaptığım iş beni çok etkiledi, bazen sıktı, tahammülsüz yaptığı günler oldu. Olur olmaz hırçınlıklar gösterdiğim hala oluyor.Dünyaya bakışımı değiştirdi mi derseniz kötülüğü anlamak konusunda çok fazla yol katettiğimi söyleyemem hala kötülükle karşı karşıya kalınca zor geliyor. belki daha toleranslıyımdır ama evet travma ile uğraşan travmatize olur. 5-Bu vakalar günlük yaşamınızı nasıl etkiliyor veya daha az etkilemesi için yaptığınız özel bir şey var mı ? Bazen üst üste duş almanız gerekiyor yine de üstünüzdeki kir çıkmıyor sembolik anlamda tabiki. Mesela otopsiye ilk girdiğiniz zamanlarda ilk aylarda asistanlara sorduğunuzda koku halüsinasyonu yaşarlar her yer kokuyormuş gibi gelir; yemek yerken, evdeyken. Bazı olaylarda üstünüze bir şey siner ve ondan sıyrılmak istersiniz, zihninizden atmak ama bu kolay olmuyor, rüyalarınıza girdiği oluyor ve kendinizi çok yorgun hissediyorsunuz.Bizim meslekte bu çok


yaygındır ve bu iş ile uğraşanlar hep benzer şeyleri söylerler. Etkisinden sıyrılmak zaman aldığı için bu bazen gündelik işleri bile sürdürürken zorluyor. 6- Bu alanda ilerlemek isteyen öğrencilere en çok hangi alanda kendilerini eğitmelerini önerirdiniz , onlara ne gibi tavsiyelerde bulunurdunuz ? Eğitilecekleri konu bu alandan vazgeçmeleridir. Konular insanların ilgisini çok çeker. Dinlemek hoşlarına gider ama bir işin ilginç olması o işi yapacaksınız anlamına gelmez. Böyle bir yanılgıya düşmemek lazım, çünkü insana hizmet veren bir alanda çalışıyorsunuz. İlginç gelen alanda çalışmak bir ilk adım olabilir, ondan sonra sınamanız gereken başka şeyler var: benim yeteneklerim, karakterim, hayat şartlarım, beklentilerim doğrultusunda gerçekten de bu işin altından kalkabilecek miyim sorusunu sorabilmek önemli. Burada altından kalkabilmek akademik anlamda değildir, akademik başarı bir şekilde elde edilir. Bunun yükünü taşımak istiyor musunuz? Duygusal anlamda hazır mısınız? Bunun altından kalkabilmek lazım. Mesela endüstriyel alanı ele alırsak toplum normlarınca sağlıklı kabul edilen insanlar arasında bir yerleştirme, işe alım yapıyorlar ve iş bittiğinde bırakıp eve gidebiliyorlar bu da farklı bir alan kendinize en uygun alanı görebilmeniz için söylüyorum. Mesela ben daha üçüncü sınıftayken cerrah olamayacağıma karar vermiştim, yapabileceğim bir iş değildi beceremediğim bazı yönleri vardı bunlar da düzelecek gibi değil insan kendini biliyor sonuçta.


Kitap Köşesi


YABANCI-ALBERT CAMUS Fatma Yaren İstemihan 1942 yılında yayınlanan varoluşçuluk akımının temsilcisi Albert Camus tarafından yazılan “Yabancı” romanı felsefi kurgu türünde yayımlanan bir yapıttır. Yabancı, Albert Camus’un gizemli ve edebiyat alanındaki en önemli yapıtıdır. Yazarın sade ve akıcı anlatımı okuyucuyu karakterin yeknesaklığı hakkında bilgilendirir. Hikâye ana karakter olan Meursault’un annesinin ölmesiyle başlar. Ana karakterin geçmişiyle alakalı bir tasarı yok ancak şunu söyleyebiliriz ki karaktere yabancı denilmesi, onun dışarıya yabancı gibi olmasındandır. Düşünce ve duygu durum bakımından dışarıya yabancılaşmış bir yabancı vardır hikâyede. Meursault annesinin ölümüne karşı duygusuz ve soğukkanlı bir tavır takınmıştır. Öyle ki, annesinin cenazesinin üzerinde kahve ve sigarayla esenlikle oturması, annesinin ölümüne hiç ağlamaması, ölümünden 1 gün sonra yeni bir sevgili bulması, hiçbir şey olmamış gibi komedi filmine gitmesi, bize kaçma savunma mekanizmasını hatırlatıyor ve kitabın başlangıcı “Bugün annem öldü.” cümlesinin dehşet verici duygularından alıkoyarak bize yabancının ölümü sıradan bir olaymış gibi görmesini fark etmemizi devamında gelen “Belki de dün, bilmiyorum.” cümlesiyle sağlıyor. Annesinin cenazesine giderken normal bir romanda olabilecek üzüntü gibi duygulardan bahsetmez, çevredeki tasvirlerden bahseder. Annesinin ölümünden bahsederken sıradan bir durummuş gibi bahseder. “Saat 14.00’te otobüse bindim. Hava çok sıcaktı. Her zamanki gibi Celeste’in lokantasında yemek yedim.” Bu durumdan sonra yaşamına kaldığı yerden devam eden Meursault’un hayatında komşusu Raymond ve sevgilisi Marie vardır. Hep birlikte çıktıkları tatilde Meursault’un Raymond’un belalılarıyla çıkan çatışmada belalılardan birini öldürmesiyle kitap yeni bir bölüme geçer. Meursault birini öldürdüğü için pişman değildir sadece bir sıkıntı halindedir. Eskisi gibi denize giremediği, dalgaların sesini duyamadığı ve 4 duvar arasında hapis yaşadığı için özgürlük sıkıntısı çeker. Mahkemeye çıkar ve sadece bir adam öldürdüğü için değil aynı zamanda annesinin cenazesinde kayıtsız kaldığı içinde yargılanır. En sonunda idam cezasına çarptırılan Meursault, bir adam öldürdüğü için değil; duygusuz, soğukkanlı ve pişman olmamış olmasından dolayı öldürülecektir.


Meursault’un hapishanede ölümüne yaklaştığındaki farkındalıklarını ve özgür olmayan bir bireyin sıkıntısını okuyucuya tekdüzeliğin biraz ötesinde aktarır. Bu olaydan önceki yaşamı daha monotondur. Ancak hapishaneye girdiğinde aslında özgürlüğü ne kadar çok sevdiğini anlarız. Meursault içe dönük bir karaktere sahiptir, konuşmayı sevmez. Okurken bulantı içerisindeymişsiniz gibi bir his oluşturur. Karakterin hayata karşı isteksiz davranışları, duygularını direkt aktarmayışı, her şeyi normal görmesi bize varoluşçuluk akımını anımsatır. Yaşamın saçma olduğunu düşünen karakter, ölümü sıradanlaştırır. Meursault’un tüm yaşadıklarını roman boyunca annesine karşı duygularından kaynaklandığını söyleyebiliriz. Annesinin ölümünden içten içe kendisini sorumlu tutan Meursault bu durumdan kaçmak için bir savunma mekanizması oluşturur. Meursault’un annesiyle arasında olan çözümlenmemiş duyguları romana yansımıştır. Raymond’un belalısına ateş açarken aslında kendi içinde bastırdığı anne özlemine ateş açmıştır. “Güneş yüzümü yakmaya başlıyordu, ter damlalarının kaşlarımda biriktiğini hissettim, tıpkı annemi gömdüğümüz günkü güneşti ve bu tıpkı o zamanki gibi en çok alnım ağrıyor, tüm alnım, damarlarım, derinin altında hep birden atıyordu.” Meursault’un Marie’ye olan ilgisini ona annesini çağrıştırmasından dolayı olduğunu söyleyebiliriz. Diğer yandan Marie Meursault’un aksine daha neşeli ve hayat doludur, Meursault’u tamamlar. Bu durum bize Oedipus kompleksini çağrıştırır.Karakterin anneye olan özlemi ve arzusu yaşadığı olayların bir yansımasıyla bize aktarılmıştır. Raymond karakteri, yabancının içindeki saldırganlığı ve öfkeyi ifade eder çünkü Raymond belalı bir tiplemedir. Albert Camus’un bugüne kadar birçok incelemesi bulunan gizemli romanı Yabancı’yı okurken farklı bir duygu deneyimi yaşayacaksınız. Kâh karakterin umursamazlığına sinirlenecek kâh idam haberine üzüleceksiniz. Sınırların ötesinde olan bu başyapıtı okunması gereken kitaplarınızın arasına eklemelisiniz. Keyifli okumalar!


AŞKIN CELLADI ÜZERİNE BİRKAÇ SÖZ

Bircan Şahin Irvin Yalom Aşkın Celladı isimli kitabını 1989 yılında yayımlamış. Kitap ölüm korkusu, yalnızlık gibi varoluşsal sorunları temel alan on psikoterapi öyküsünden oluşuyor. Üzerinden geçen senelere rağmen kitaptaki danışan öyküleri bize hiç de yabancı ya da uzak değil. Bunun sebebi belki de kitabın önsözünde Yalom’un verdiği şu örnekten ileri geliyor: “Şöyle bir sahne düşünün: birbirlerini tanımayan üç dört yüz kişiye çift çift ayrılmaları ve eşlerine şu bir tek soruyu tekrar tekrar sormaları söyleniyor: “Ne istiyorsun?” Daha basit bir şey olabilir mi? Masum bir soru ve onun yanıtı. Oysa ben, bu grup alıştırmasının beklenmedik güçte duygular uyandırdığına defalarca tanık olmuşumdur. Çoğu kez birkaç dakika içinde oda yoğun bir heyecanla sarsılır. Erkekler ve kadınlar - hem hiç de çaresiz ve yoksul olmayan, başarılı, sağlıklı, iyi giyimli, yürürken ışıltılar saçan insanlar - ta derinlerinde çalkantılar yaşarlar. Sonsuza dek yitirmiş oldukları kişilere - ölmüş ya da yanlarında olmayan anne ve babalara, eşlere, çocuklara, arkadaşlara - seslenirler: “Seni tekrar görmek istiyorum.” “Sevgini istiyorum.” “Benimle gurur duyduğunu bilmek istiyorum.” “Seni sevdiğimi ve bunu sana hiç söylemediğim için ne kadar pişman olduğumu bilmeni istiyorum.” “Dönmeni istiyorum -öyle yalnızım ki.” … Ne çok istek. Ne çok özlem. Ve ne çok acı, yüzeye ne kadar yakın, yalnızca birkaç dakika derinde. Yazgı acısı. Varoluş acısı. Hep orada olan, yaşam zarının hemen altında sürekli uğuldayan acı. Ulaşılması böylesine kolay olan acı.” Yalom’a göre bu imkânsız istekler hayatımızın iplerini ele geçirdiğinde, yardım almak için pek çok şeye başvuruyoruz, bunlardan biri de terapi. İşte bu kitapta terapiye başvurmuş danışanların çözüm aradıkları süreç boyunca izledikleri yolda okuyucular olarak bizler de pek çok şey öğreniyor, farkındalık kazanıyor, zaman zaman onlarla birlikte duygulanıyoruz.


Bunun da ötesinde Yalom’un açık sözlülüğü sayesinde terapi sürecine bir terapist gözüyle bakma olanağı buluyoruz. Ve gördüklerimiz hiç de düz, engebesiz bir yol değil; üstelik bir psikolog adayı için yer yer sorgulamalara ve şaşkınlıklara doğru uzanıyor. Irvin Yalom terapi sürecini yazarken bir terapist olarak kendi (gizli) düşüncelerini ve duygularını yazmaktan çekinmiyor. Birçok öykünün arka planında işleyen ve/ya nispeten daha az göze çarpan bu “terapistin gözünden terapi ve danışan” durumu, bir hikayede apaçık ve fazlaca meydana çıkıyor, çünkü Yalom öykünün başında uzun uzun bu düşüncelerini anlatıyor. Yalom’un kendisine danışan olarak gelen aşırı kilolu bir kadının terapi sürecini anlattığı Şişman Bir Hanım adlı hikayede kilolu kadınlarla ilgili aklından geçen acımasız birtakım görüşlerini önyargılarını okumaya başladığımda bunun sonunun nereye varacağından çok sonunun ne zaman geleceğini merak ettim. Yazılanlardan küçük bir örnek vermek gerekirse şunu alıntılayabilirim: “Şişman kadınlar bana hep itici gelmiştir. Onları iğrenç bulurum: …bir kadında görmek istediğim her şeyin bir et çığı içinde bulanıp gitmesini iğrenç bulurum. Giysilerinden de nefret ederim…Bu kadınlar o bedeni ne cesaretle gözümüze sokar gibi sergiliyorlar?” Sonrasında Yalom bu önyargılarının kaynağını araştırıyor ve birkaç olasılık üretiyor. Fakat asıl önemli olan nokta Yalom’un bu davranışına terapide verilen ad: kontr-transferans. Yazarın/terapistin düşüncelerinin üzerimde bıraktığı tesir bu kavramı araştırmama ve bu yazıda ona ağırlık vermeme vesile oldu. Kontr-transferans Türkçe’ye “karşı aktarım” olarak çevrilmiş. Terim ilk olarak Freud tarafından ortaya atılmış. O günden bugüne bu kavram genişlemiş ve tanımları da artmış. (Robbins and Jolkovski, 1987) Yalom kontr-transferansı şu şekilde tanımlıyor: “terapistin hastaya karşı beslediği mantık dışı duygular.” Bu tanım ve Yalom’un bizzat örneği bir


psikoloji öğrencisi olarak beni bekleyen süreci düşünmemi sağladı ve kendime şunları sordum: lisans, yüksek lisans ve terapi eğitimlerini tamamlayınca ve terapist unvanı alınca birdenbire herkese ama herkese karşı muazzam bir hoşgörü ve anlayış mı beslemeye başlıyorduk? Duygularımız alınmışçasına karşımızdaki kişiye tümüyle tarafsız mı yaklaşıyorduk? Görünüşe göre hayır, hem de hiç! Bunun üzerine, Yalom’un yukarıda örneğini vermiş olduğum düşüncelerini okuduktan sonra oluşan dehşetim bir nebze kayboldu. Elbette yaptığı öznel yargılar hala savunulabilir değildi ama artık başka bir pencereden bakıyordum ve empati kurabiliyordum. Bir terapist olduğumda benim de karşıma hoşlanmadığım özelliklere sahip bir danışan çıkabilirdi. Her zaman kendi hayat görüşümle hiçbir şekilde çelişmeyen danışanlarla çalışmam mümkün görünmüyordu. Aynı kitaptaki Tecavüz Yasal Olsaydı isimli öykünün kahramanı Carlos’u düşündüm. Carlos seanslardan birinde “Eğer tecavüz yasal olsaydı ben de denerdim – ara sıra,” diyordu; böyle bir danışan karşısında nasıl bir yol izlerdim, ona öfkelenmeden veya öfkemin terapiyi kontrol etmesine izin vermeden onun iyileşme sürecine nasıl yardım ederdim? Peki ya siz nasıl yapardınız bunu? Cevap vermek henüz öğrenci olan bizler için zor olabilir. Ancak araştırmalar gösteriyor ki stajyer psikologlar da kontr-transferansı anlamakta ve yönetmekte güçlük çekiyorlar. (Cartwright, Rhodes, King and Shires, 2015) Kontr-transferans önüne geçemeyeceğimiz duyguları ifade ediyor, öyleyse bir terapistin görevi bu duyguları yönetmek ve onların sebep olacağı davranışların terapi sürecini olumsuz etkilemesine izin vermemektir. (Robbins and Jolkovski, 1987) Yani çözüm farkındalıktan doğuyor. Süreç şöyle işliyor: önce kontr-transferansın varlığını fark etmek ve sonra onunla mücadele etmek; böylece sağlıklı bir terapi yönetimi sağlamak. Elbette her şey burada yazılabildiği gibi kolayca olup bitmiyor. Üstelik bu duruma danışanın gözüyle baktığımızda durum biraz daha trajik bir hal alıyor. Yalom Şişman Bir


Hanım öyküsünün kahramanı, acımasız düşüncelerin hedefi olan Betty’nin terapisti olmayı kabul ettiğinde aklından geçenleri şöyle aktarıyor: “…Ama tedirgin bir merakla düşünüyordum, ya hastanın hakları? Yakışıksız kontr-transferans lekelerini ovup çıkarmaya çalışan bir terapistle kendi dallarında mükemmeli arayan bir balerin ya da Zen ustası arasında bir fark yok mudur? Ters vuruşla servis karşılama tekniğini geliştirmek başka şeydir, becerilerini kırılgan, tedirgin bir insanı incitme pahasına bilemeye çalışmak başka şeydir.” Yalom bu düşüncelere rağmen terapiye başlıyor ve terapi hem kendisi hem de Betty için iyi bir şekilde bitiyor. Ancak her zaman aynı senaryo oynanmayabilir. Bazı durumlarda danışanın haklarını gözetmek ve onu belki de başka bir terapiste yönlendirmek daha doğru bir davranış olabilir. Kontr-transferans ortaya çıkması oldukça kolay bir durum gibi görünüyor. Tabii ki bu kavrama dair oldukça geniş bir literatür var, bu yazı kontr-transferansa oldukça genel bir giriş olabilir ancak. Burada anlatılanların çok ötesi, kontr-transferansın farklı tanımları, türleri ve kontrol yöntemleri üzerine ilgilenenler için birçok araştırma mevcut. Aşkın Celladı yalnızca kontr-transferans örneği içermiyor elbette. İnsana ve insanın varoluşsal sorunlarına ışık tutan öyküleriyle sizi kendi içinize yöneltirken, terapist-danışan ilişkisini ve terapi sürecini açıkça yansıtmasıyla da alana dair bilgi edinmenizi sağlıyor. Bu açıdan tekrar tekrar okunabilecek, her defasında yeni bir bakış açısı kazandırabilecek bir kitap.


TÜRK KANSER DERNEĞİ Ayşe Zeynep Kaya HAKKINDA: Türk Kanser Derneği 1964 yılında kurulmuş ve günümüze kadar kendisini bilimsel, sosyoekonomik ve medikal gelişmeler ışığında yüzlerce kanser hastasına tedavi imkânı; aynı zamanda toplumun diğer geri kalanını da bilinçlendirme adına birçok çalışmalarda bulunan aktif bir kuruluştur. “Türk” adını kullanma hakkını kazanmış olarak ülkemizde saygın ve yetkin bir Sivil Toplum Kuruluşu olmuştur. Tam olarak 54 yaşındaki bu dernek, ilk işlevselliğine Şişli’de bulunan bir apartman dairesini, küçük bir polikliniğe dönüştürerek başlamıştır. Ardından, potansiyel kanser hastalarına ve kanserle mücadele eden savaşçılara erken teşhis konulabilmesi ve muayene olanakları sağlamak amacıyla var olmuştur. Dernek, 1973 yılına kadar misyon ve vizyonları doğrultusunda yaptığı tüm işlerde gelişme kat etmiştir. Günümüzde hala varlığını sürdüren, Şişhane’deki binasına yerleşerek ücretsiz tedavi hizmetleri sunmaya devam etmektedir. Daha sonra ana binasında, erken tanı-tarama hizmetlerini ve tanısı konulmuş kanser hastalarının tedavilerinin karşılanabildiği ‘’tam teşekküllü kanser hastanesi’’ unvanını almıştır. Bunun yanı sıra, bilimin ve gelişmelerin yakından takipçisi olan Türk Kanser Derneği ile T.C. İstanbul Bilim Üniversitesinden sağlanan akademik güç doğrultusunda işbirliği kurulmuştur. Böylelikle, kanserde erken tanı ve tarama için klinik çalışmalarını daha etkin ve hızlı bir şekilde sürdürmektedir. MİSYON VE VİZYONLARI NEDİR? Misyonu: Kanser olgusunun, gelişen dünya ve bilimin ışığında toplumu aydınlatılarak bilinçlendirilmesi ve farkındalık oluşturulması; bunun yanı sıra bu amacın sağlanması için onkoloji ve uzman hekim kadroları ile her açıdan kapsamlı olarak çalışmaktır. Vizyonu: Kanserle bağlantılı her türlü hastalık, tedavi ve ilgili konularda dünya genelinde bilgi ve gelişim merkezi olmak, ‘’ulusal kanser bilincinin oluşturulması’’ ve uluslararası çalışmalarıyla öncülük etmenin yanı sıra bu şekilde bilinmek ve dünyada referans olarak gösterilen yenilikçi bir dernek olmaktır. HİZMETLERİ NELERDİR? Türk Kanser Derneği, 1964’ten bu yana maddi imkânı kısıtlı olup tedavi göremeyen sayısız kanser hastasına, çeşitli fırsatlar sunarak hayata tutunmalarına yardımcı olmuştur. Dernek, topluma ‘’kanserden korkma, geç kalmaktan kork!’’ sloganı doğrultusunda bilinç aşılamak ve için ücretsiz sağlık tarama hizmetlerini kesinti olmaksızın herkes tarafından ulaşılabilir kılmıştır. Bu doğrultuda her türlü sosyo-ekonomik durumda bulunan vatandaşların ulaşabileceği; çeşitli kurum/kuruluşlarda, belediyelerde, eğitim ve öğretim merkezlerinde seminerler ya da konferanslar organize ederek bilinçlendirme üzerine olan amaçları yerine getirilmektedir.


Derneğin temel hizmetleri kısaca aşağıdaki gibidir:  Erken Tanı Ve Tarama: ‘’Erken teşhis, hayat kurtarır:’’ Bunun bilincine varılması ve olanak sağlamasıdır.  İkinci Görüş: Kanser tanısı konulsa da başka bir hastalıkla aynı semptomları gösterebileceğinden ikinci kez gözden geçirilme aşamasıdır.  Psikolojik Destek: Kanser hem maddi hem de ‘’manevi’’ bir süreci beraberinde getirdiğinden psikolojik destekler ile hasta güçlü tutulmaya çalışılmaktadır.  Evde Bakım Hizmeti: Dernek, TC. İstanbul Bilim üniversitesi ile bağlantılı olarak 2014 tarihinde kanser hastaları için eğitimli bireylerin denetimi altında, evde bakım hizmetleri vermektedir.  Doktorunuza Sorulacak Sorular: Hastaların doktorlarına her şeyi açıkça sorup bilinçlenmesi ve doktoru yönlendirmesi çok önemlidir. Bu doğrultuda hazırlanmış bir yardımcı listedir.  Hasta Hakları: Hastanın kendi haklarının farkındalığında olması için hazırlanmış bir hasta hakları yönetmeliği mevcuttur.  Gelişmiş Onkoloji Merkezleri: Hastaların kendi lokasyonlarına yakın merkezleri bulmalarını kolaylaştırmak adına toplamda yaklaşık 40 kamu/üniversite ve özel hastanelerin iletişim bilgilerinin bulunduğu listedir.  İlaç Desteği: Dernekle bağlantılı olan gönüllüler tarafından kanserli hastalara sağlanan belli başlı ilaçların teminatı sağlanmaktadır.

ETKİNLİLKLERDEN BAZILARI: Onkoloji Günü Türk Kanser Derneği Olarak Gençlerle Buluşuyoruz Minik Savaşçılarımıza Moral Ziyareti 38. İstanbul Vodafone Maratonu Fuarındayız Avon'la Meme Kanserini KAFAYA TAKTIK Hekimler, Hastalar ve Siz ‘’ Türk Kanser Derneği’nde Söyleşi 4 Nisan Kanser Hastaları Yararına Çiçek Tablosu Sergisi 27 Mart – 7 Nisan 7 Nisan’da Disney Live! Mickey’nin Müzik Festivali Kadın Kansere Karşı Basın Toplantısı Meme Kanserine Dikkat Çeken Basın Toplantısı


PROJELERDEN BAZILARI: Mucizevi: İstanbul dışından gelen hastalar ve onların refakatçileri de olmak üzere; ücretsiz bir şekilde konaklama, temizlik, kişisel eğitim, ısınma ve 3 öğün yemek ihtiyacını karşılayan bir konuk evidir. Burada konaklamalarının yanı sıra ücretsiz psikolojik destek almalarına da olanak sunulmaktadır. Buna ek olarak, çeşitli atölye çalışmalarında hobi edinebilir ve kanseri yenen ‘’kahramanlar kulübü’’ nün üyeleri ile motivasyon etkinleri yapabilmektedirler. Böylelikle hastaların daha hızlı sonuç almaları beklenmektedir.

Sevimli Serum Kutuları Projesi: Minik kanser savaşçıları için hastane ortamı ve kasvetli kemoterapi üniteleri yerine, onarlın fiziksel ve ruhsal olarak acılarını hafifletmek için yapılan çeşitli eğlenceli baskılardan oluşan ünitelerdir.

Yerli Tohum Geliştirme ve Uygulaması: Kanserden korunmak ve kanser hastaları için sağlıklı, dengeli ve mevsimine göre beslenmek çok önemlidir. Günümüzde çeşitli kimyasallarla oluşturulan organik olmayıp sağlıklı yolarlarla üretilmeyen sebze ve meyveler kanseri tetiklemektedir. Dolayısıyla, dernek, Bu amaçla Çatalca Kültür ve Doğa Varlıklarını Koruma Dermeği ile Çatalca Belediyesinden kiraladığı 17 dönüm tarlada pilot çalışma başlatarak; kanserle mücadele edebilmek için doğal yöntemlerle elde edilmiş yerli tohumlar kullanmayı amaçlıyor. Hospis, Kanser Bakım Hastanesi: Türk Kanser Derneği, kendi hastanesini kurmak için, ekli Hospis Projesinin, yapılabilirlik ön hesaplarını hazırlamış ve böyle bir projenin, kanser hastaları için önemini, kurulacak hastanenin karlılığını projesinde belirtmiştir. ‘’Hospis, Avrupada Orta Çağlardan beri var olan, sağlıkları bozuk insanlara, tam teşekküllü sağlık hizmetlerini vermeden, onlara rahatlatıcı sağlık hizmetlerinin verildiği, tesislerdir.’’ 1 Merkez + 100 Şube Ücretsiz Kanser Taraması Programı - Çağrı Merkezi


REFERANSLAR Çocuk ve İstismar Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi, (20Kasım 1989). Retrieved From http://cocukhaklari.barobirlik.org.tr/dokuman/mevzuat_uamevzuat/birlesmismilletler.pdf Özgentürk, I. (2014). Çocuk istismarı ve ihmal. International Journal of Human Sciences/ Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi, 265-278. doi:10.14687/ijhs.v11i2.2943 Duygusal İstismar Nedir? Hangi Aileler Yapar? (2016, April 01). Retrieved from http://www.psikologankara.net/duygusal-istismar-nedir-hangi-aileler-yapar.html (Ed.). (4Kasım 2011) Çocukların İhmal ve İstismar Edilmesi. İstanbul Bilgi Üniversitesi Şiddet ve Travmayı Önleyici Çalışmalar Grubu. Retrieved from http://www.bilgiacikkapi.com/toplumsal/cocuklarin-ihmal-ve-istismar-edilmesi. Türkiye Çocuk İstismarı ve Aile İçi Şiddet Araştırması Özet Rapor, (2010). Retrieved From http://www.unicef.org.tr/files/bilgimerkezi/doc/cocuk-istismari-raporu-tr.pdf Kuru, D., Hancı, V. T., & Doğan, İ A. (2015, December 03). Duygusal istismar nedir? Bir davranışı duygusal istismar yapan şeyler nelerdir? Retrieved from https://www.uplifers.com/duygusal-istismar-nedir-bir-davranisi-duygusal-istismar-yapanseyler-nelerdir/ Ovayolu, N., Uçan, Ö., & Serindağ, S. (2007). Fırat Sağlık Hizmetleri Dergisi, Cilt:2, Sayı:4 Kara, B., Biçer, Ü., & Gökalp, A.S., Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Dergisi, 2004; 47: 140-151. Retrieved From http://sahinbeyram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/27/08/149757/dosyalar/2017_06/191229 02_gokalpas22.07.2014_14.01.01sci.pdf Yağmur, F., Öztop, D.B., & Asil, Haşim. (2008). Çocuk Dergisi, 8(2), 77-80. KAYMAZ, M. (2017, January 31). İstismar Nedir? Çeşitleri Nelerdir? Belirtileri Nelerdir? Retrieved from https://psikolojigazetesi.com/istismar-nedir-cesitleri-nelerdir


Üstündağ, A. (2015) Çocuk İhmal ve İstismarı- Cinsel İstismar. Retrieved From http://derinkuyu.meb.gov.tr/meb_iys_dosyalar/2015_05/13103109_ocukhmalvestsmari.pd f DSÖ, (2006), Çocuklara Kötü Muamelenin Önlenmesi: Bu Konuda Harekete Geçilmesine ve

Kanıt Toplanmasına Yönelik bir Kılavuz, World Health Organization (ss.10). Retrieved From http://apps.who.int/iris/bitstream/handle/10665/43499/9241594365_tur.pdf;jsessionid=A7 8D721B562FECB36555629648976411?sequence=21 When To Exit The Game: A Brief Overview On The Depression And Self-Harm Created By Violence-Included Games Among Adolescents

Mitchell, S. G. (2015). The Relationship Between Video Game Play and the Acquired Capability for Suicide: An Examination of Differences by Category of Video Game and Gender. Cyberpsychology, Behavior, and Social Networking. Mullin, G. (2018, February 20). CHILLING CHALLENGE: What is the Blue Whale suicide game, how many deaths are linked to the challenge and is it in the UK? Retrieved from the Sun. Tortolero SR, Peskin MF, Baumler ER, Cuccaro PM, Elliott MN, Davies SL, et al. Daily violent video game playing and depression in preadolescent youth. Cyberpsychology, Behavior, and Social Networking 2014;17(9):609–15. 10.1089/cyber.2014.0091 Williams, R. (2018, January 31). Video game addiction ‘contributes to depression and anxiety’. Retrieved from iNews: https://inews.co.uk/news/technology/video-game-addictioncontributes-to-depression-and-anxiety/

Çocuklar Çizimlerinde Ailelerini Nasıl Yansıtıyor

Dilci, T. ( 2014 ). Aile İçi Yaşamın Çocuk Resimlerindeki İzi,

İdeal Kültür Yayıncılık

İstanbul. Leo Di, J. (1983). Interpreting Children’s Drawings. New York: Brunner/Mazel Publishers


Machover, K. Personality projection in the drawing of the human figure. Springfield, IL: Charles C Thomas. Malchiodi A. C. (2013). Çocuk Resimlerini Anlamak, Çev. Doç. Dr. Tülin Yurtbay, Nobel Yayınları, İstanbul. Savaş İ., (2015). Çocuğunuzun Resimleri Size Ne Anlatır, Nesil Yayınları, İstanbul. Yavuzer H., (2016). Resimleriyle Çocuk, Remzi Kitabevi, 20. Basım, İstanbul. BİPOLAR BOZUKLUK NE KADAR İYİ TANINIYOR? Oral T. Delilik ve Veliliğin Yollarının Kesiştiği Kavşak: Bipolar Bozukluk ya da Nam-ı Diğer “Manik Depresif Hastalık. Taşkın EO. Ruhsal hastalıklarda damgalama ve ayrımcılık. Stigma Ruhsal Hastalıklara Yönelik Tutumlar ve Damgalama. 1. Baskı, Taşkın EO (ed), İzmir, Meta Basım Matbaacılık 2007: 17-30. Çakır S. Bipolar bozukluk deliliğin neresine düşüyor? Çakır S. Bipolar Bozukluk Nedir? Adult Survivors of Childhood Trauma Brandt, Andrea (2017, June 1). 4 Ways That Childhood Trauma Impacts Adults. Retrieved from https://www.psychologytoday.com/us/blog/mindful-anger/201706/4-ways-childhoodtrauma-impacts-adults Carl Rogers Biography and the Unconditional Positive Regard. (n.d.). Retrieved from https://www.positive-parenting-ally.com/carl-rogers.html Firestone, Lisa (2011, June 22). Your Child's Self Esteem Starts With You. Retrieved from https://www.psychologytoday.com/us/blog/compassion-matters/201106/your-child-s-selfesteem-starts-you


Hovens, J. G., Wiersma, J. E., Giltay, E. J., Oppen, P. V., Spinhoven, P., Penninx, B. W., & Zitman, F. G. (2009). Childhood life events and childhood trauma in adult patients with depressive, anxiety and comorbid disorders vs. controls. Acta Psychiatrica Scandinavica, 122(1), 66-74. doi:10.1111/j.1600-0447.2009.01491.x Ward, Deborah (2013, February 10). The Familiarity Principle of Attraction. Retrieved from https://www.psychologytoday.com/us/blog/sense-and-sensitivity/201302/the-familiarityprinciple-attraction

Aşkın Celladı Üzerine Bir Söz Cartwright, C., Rhodes P., King, R., Shires, A. (2015). A Pilot Study of a Method for Teaching Clinical Psychology Trainees to Conceptualise and Manage Countertransference. Australian Psychologist, 50(2), 148-156 Robbins, S. B., Jolkovski, M. P. (1987). Managing countertransference feelings: An interactional model using awareness of feeling and theoretical framework Journal of Counseling Psychology, 34(3), 276-282. Yalom, I. (1989). Aşkın Celladı ve Diğer Psikoterapi Öyküleri. (s: 11,103,108) (H. Saraç, Çev.) İstanbul: Remzi Kitabevi.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.