UBUNTU | BAU Psikoloji Kulübü Dergisi 6.Sayı

Page 1

BAU Psikoloji Kulübü

UBUNTU Psikoloji Dergisi Haziran 2020 6. Sayı


Neden UBUNTU?

“Günlerden bir gün Afrika’da çalışan bir antropolog, bir kabilenin çocuklarına bir oyun öğretir. Çocukları belli bir yerde sıraya dizip ağacın altına koyduğu meyvelere ilk ulaşanın ödülünün o meyveleri yemek olacağını söyler. Çocuklar hazır olduklarında antropolog yarışı başlatır. O anda tüm çocuklar el ele tutuşur, koşup ağacın altına beraber varırlar ve hep beraber meyveleri yemeye başlarlar. Antropolog şaşırır ve onlara neden böyle yaptıklarını sorar. Çocuklar da şu yanıtı verir: Yarışsaydık aramızdan sadece bir kişi kazanacak ve birinci olacaktı. Nasıl olur da diğerleri mutsuzken birimiz o ödülü yiyebilir ki? Oysa biz ubuntu yaparak hepimiz yedik. Ubuntu, bizim dilimizde; ben biz olduğumuz zaman ben’im demektir.”

Klasik bir Afrika anlayışı olan UBUNTU’nun kökeni Güney Afrika’daki Bantu dilinden gelir ve kelime karşılığı “insanlık”tır.

Birlikte anlamlıyız...


İÇİNDEKİLER

03 Veda Yazısı: Marwa Aboukhamis 04 Veda Yazısı: Deniz Kılıç 06 Şiir: Gece 07 128 Nilgün 12 İstanbul’a Anlam 14 Covid-19 Ne Hissediyorum? 16 Şiir: Pandemi 17 Kitap İnceleme: Hayvanlardan Tanrılara SAPIENS 18 Yazar İnceleme: Georges Perec 20 Kitap İnceleme: Endişe Ağacı 22 Kitap İnceleme: Karar Kitabı, Beden Dili, Da Vinci Gibi Düşünmek, Dost Kazanma ve İnsanları Etkileme Sanatı 24 Öz Değer ve Benlik Bilinci 26 Röportaj: Spor Psikolojisi 31 Röportaj: Online Terapi 36 Makale: Roles of Mehter Marsh For Ottoman Empire’s Cultural Movement:Psychological Behaviorism

1


U BU N T U Haziran 2020 Sayı 6 BAU Psikoloji Kulübü Dergi baupsikolojidergi@gmail.com

2

Editörler Marwa ABOUKHAMIS marwa.aboukhamis@bahcesehir.edu.tr Deniz KILIÇ deniz.kilic@bahcesehir.edu.tr Ahmet Asım KESKİN keskinahmetasim@hotmail.com

Röportör Marwa ABOUKHAMIS marwa.aboukhamis@bahcesehir.edu.tr

Yazar Sezin ÇELİKKANAT senemsariyel@gmail.com

Yazar Sueda YAVUZ suedavezehra@gmail.com

Yazar Baran CANSIN kevsersan@gmail.com

Yazar Şerife ŞİMŞEK serifesimsek3338@gmail.com>

Yazar Cem AYDIN cemaydin1998@gmail.com

Yazar Hacer AKTAŞ hcrrakts@gmail.com

Yazar Yaren HEPGÜLER yarenhepgulerr@gmail.com

Yazar Helin Emek KAYA emekkaya04@gmail.com

Yazar Beliz BAYRAM belizbayram00@gmail.com

Makale Ayşe Zeynep KAYA zeynepkaya96.zk@gmail.com

Yazar Melisa CEYHAN melisaceyhann@gmail.com

Çizim Ayşe Zeynep KAYA zeynepkaya96.zk@gmail.com

Yazar Tolga Oğuzhan ÜREDİ tolgaoguzhan.uredi@bahcesehir.edu.tr

Tasarım ve Dizgi Ahmet Asım KESKİN keskinahmetasim@hotmail.com Marwa ABOUKHAMIS marwa.aboukhamis@bahcesehir.edu.tr

Röportör Deniz KILIÇ deniz.kilic@bahcesehir.edu.tr


Veda Nasıl başlanır veya nereden başlanır? Hiç bilmiyorum. Dolu dolu dört yıl... Hayatıma geriye dönüp baktığımda ömrümün geçtiği en güzel dört yıl. İyi ki demek geliyor içimden. Ne kadar güzel dostluklar biriktirmişim diyorum, ne güzel deneyimler yaşamışım. Nasıl kendimi bulmuşum ve başkalarına ışık tutmuşum. Ne kattı sana peki psikoloji kulübü diye sorulsaydı elbetteki deneyim, profesyonellik, sorumluluk bilinci gibi cevaplar da verirdim fakat ilk önce “Kendimi en karanlık hissettiğim zamanda bile başkasına ışık tutmaya çalışırken, bana doğru hali hazırda o ışığın tutulduğunu görmek, ekip olmak, arkadaş olmak ve güven” derdim. Ah psikoloji kulübü, üniversiteye ilk adımımı attığım an “beni alırlar mı?” “Ben yeterli miyim?” “Çok korkuyorum” diye cümleler dizilmişti sayende beynime. Şimdi ise 4 yıldır bu ekibin parçası olarak ayrılıyorum. Kendimden bir parçayı da sende bırakmış bir şekilde. Ne çok anı, ne çok kahkaha ve ne çok üzüntü var. Güzel olan şeyleri özlemek normaldir ama burası bana en stresli, en üzüntülü hissettiğim zamanları bile özletiyor. Çünkü bizi biz yapan, bir ekip yapan ve sırt sırta tutan her düşüşümüzde birbirimizin elinden tutup kaldırdığımız anlardı. Çok yorucu, yoğun ve emek dolu geçen bir sürecin ardından birbirimizin gözlerine bakıp başardık! diyebilmekti bizim olayımız. Biz buradan öylece ayrılmıyoruz. Hepimiz birbirimizden bir parça aldık. Canım ekip arkadaşlarım, canım ailem size teşekkür ederim. Hep arkamızda duran bize yol gösteren Bahçeşehir Üniversitesi Psikoloji Bölümü hocalarına teşekkür ederim. Her zaman yanımızda olan öğrenci dekanlığına teşekkür ederim. Bu süreçte kulübe ve kalbime dokunmuş herkese teşekkür ederim. Beni ben yapan herkese çok teşekkür ederim. Hep güzel kal Psikoloji Kulübü!

Marwa Aboukhamis

3


Emek... ‘Aile, aidiyet, emek, sevgi’ bu kelimeleri yan yana fiile sahip olmadıkları halde okuyunca bile ne güzel ısınıyor içimiz değil mi? Bir de bu kelimelerin yıllarca farklı parmak izlerini üzerinde barındırmış, yüzlerce belki de binlerce kez eyleme geçmiş halini düşünüyorum… Hakkında sayfalar yazabileceğim BAU Psikoloji Kulübü’nü belki de iki cümle ile anlatmak istesem böyle anlatırdım. Öyle bir yolculuk ki bu dışarıdan bakınca yoğun duygular, fazla süslü tasvirler kullanılıyor gibi gelebilir ama en ufak işin ucundan tutunca bile bir anda kendini bütün o tasvirlerin duyguların içinde buluyorsun, buldum… Önce üyesi olup bir kaç etkinliğine katıldıktan sonraki sene sosyal medya ekibinde bulunarak işin ucundan tutmaya başladığım zaman güzel etkinliklerin paylaşılma aşamasında bile iyi hissedince bu işin mutfağında olma fikrine çok heyecanlandım. Sonrasında iki yıllık yönetim kurulunda bulunma maceram başladı. Öyle bir süreçti ki bu, okulun bana katabileceklerini düşündüğümden çok fazlasına sahip oldum. Gerçekten aile diyebileceğim çok güzel insanları tanıdım ve tanımakla kalmayıp birlikte çalışarak çok fazla şey inşa ettik ve birlikte öğrendik. Fikirler ürettik, ürettiğimiz fikirlerin planlamalarını yaptık, harekete geçtik, emek verdik ve yüzlerce kişinin katıldığı etkinliklerimizi gerçekleştirdik. Bazen ortaya atılan bir fikir için altından kalkamayabiliriz diye düşündük ama el ele verince, onlarca kişinin bir kısmını boyadığı mükemmel tablolar elde ettik. Her şey hep tozpembe gelişmedi tabii ki, krizler de yaşadık fikir ayrılıkları da ama en güzeli tozpembe gelişenler yerine bu yaşadığımız olumsuzluklardan yine hep birlikte ‘biz’ olarak çıkmaktı, her aksilikten sonra sana açılan kucakların olduğunu ve açtığın kucağın hemen dolacağını bilmekti. Her seferinde daha iyi etkinlikler, daha anlamlı projeler için birlikte kulübü bir adım öteye taşıma isteğiyle hareket ederken birbirimize sayamayacağım kadar çok şey öğrettik, ama içlerinden en güzeli seçilmiş ailenin dışında da bir ailenin olabileceğini öğrenmekti. Bu aile günden güne büyürken bir noktada veda zamanı geldi. Şuan o noktada geçen dört yıla bakarken burukluktan çok minnet duygusu hissediyorum. Ekip olmanın ne demek olduğunu öğreten, birlikte çalışırken eğlenebildiğimiz ve birbirimize çok şey kattığımız dostlarıma, akademik etkinliklerimizde bizlere katılan hocalarımıza, sosyal sorumluluk projelerimizde yardımcı olan gönüllülerimize ve herhangi birinde bir parmak izi olan herkese beni bugünkü Deniz yaptığı için sonsuz minnettarım. Sonuna geldiğim bu yolculukta yeni başlamış ve başlayacak olan ailemin devamına bakarken umut doluyorum. Gözlerindeki pırıltı bana yolculuğumun başını hatırlatırken, nasıl bir yola çıktıklarının bu kadar farkında olmaları bende sonsuz bir güven duygusu yaratıyor ve gözümü arkada bırakmıyor. Teşekkür ederim, dokunmuş ve dokunacak olan her bir parmak izine… Deniz Kılıç

4


2019/2020 BAU Psikoloji Kulübü Yönetim Kurulu

5


GECE Bir vedayı mazur görüyorum. Gidiyorum ve beraberinde götürüyorum günahlarımı arındırmak için renklerinden. Bu bir vaftiz değil, dünyanın içindeki cehennem.

Kuşların kanat çırpısına gökyüzünü sığdırıyorum. Seni görüyorum solmuş güllerin içinde. Aşk masallarını fısıldıyorum kulağına. Bu bir düş değil, benden sana son bir seda.

Bu şehri hüzünlerimle baş başa bırakıyorum. Gece karanlığında dalgalanan saçlarımda hissediyorum ellerini. Sonunda yolların tozuna bulandı yaralı ayaklarım. Bu bir yolculuk değil, benim sonsuzluğa adımlarım.

Ben artık kavuşamayacağım güneşe biliyorum. Isıtamayacak içimi gündüzler. Ben gecelere mahkumum ve gecenin yanık tenine dokunuyorum. Bu bir karanlık değil, benim aydınlığım.

Gece de bitiyor, ellerini çekip gidiyor benden. Halbuki kahır yüklü bulutlar karanlığında gecenin. Gece de bırakıyor beni, Gece bana ben geceye aidim.

Sueda Yavuz

6

06


128 NİLGÜN

Melisa Ceyhan

Bir gün tanrı canından bir lokma koparıp

Bu isteksizliği edebiyatta farklıdır. Okumaya, yazma-

ona uzattı. Toktu, geri çevirdi. Tanrının gözleri onun

ya ve özellikle şiire heveslidir. Nazım Hikmet, Turgut

yüzünde, yalvarmaklı. İsteksizce, ancak kayra olsun

Uyar, İlhan Berk gibi 2. Yenici ve toplumcu-gerçekçi

diye cana uzandı. Ülkesi, cinsi, soyu olmadan hiç-

şairlerde kendini bulur. Üniversite yıllarında ülkede

lik tanrısının kayrasıyla kuşandı. Hayatı kelimelerin

artan sağ-sol kavgası, öğrenci hareketleri ve siyasi is-

omzuna bıraktı, ağırlıştıkça derinleşti ve derinleştikçe

tikrarsızlıktan herkes gibi Nilgün de etkilenir. Kendis-

ağırlaştı. Artık dayanamaz oldu. 29 senedir akan ır-

inin de günlüğünde yazdığı gibi öfkesini ve tepkile-

mağa müdahale etti. Atamadığı çığlıkları yine atmadı,

rini okuyarak, yazarak, şiirlerini haykırarak atmaya

sürmediği rujunu yine sürmedi, sevmediği yemeği

çalışır. Yazdıkları hep umut ve sevinç doludur, yıllar

yine yemedi. Nilgün o gün farklı bir şey yapmadı. Ve

sonra buna kendisi de şaşırır. Boğaziçi Üniversite-

belki de hayatında ilk defa kendinden geleni yaptı,

si’nde okuduğu sıralarda arkadaşlarıyla bir kaçış yolu

hep var olanı. Onun hep bir yanı ölüme dönüktü, o

olarak “Umutsuzlar Merdiveni” adını verdikleri yerde

hep yaşamın kıyısındaydı. Ve o, Zelda, öldü çok his-

edebiyat sohbetleri yaparlar. A. Sexton, Sylvia Plath,

settikleri az yaşadığı ve yazdıklarıyla.

Nazım Hikmet ve Cemal Süreya gibi şairleri kendi iç

Nilgün 13 Şubat 1958 yılında dünyaya gelir.

dünyalarına kabul ederler. Bu şairlerden en çok Syl-

Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idam edildiği yıllar

via’da kendini bulur Nilgün. Mezun olurken bitirme

gençlik dönemine denk gelir. Ülkede yaşananlar ve

tezini “Slyvia Plath’in Şairliğinin İntiharı Bağlamın-

toplumun kendi içinde çatışmasının yarattığı sisli or-

da Analizi” adıyla yazar. Nilgün hislerinde haksız da

tam Nilgün’ü de etkiler. Lisede başarılı bir öğrenci

değildir, birçok noktada hayatları buluşur. Her ikisi

olmasına karşın derslere olan ilgisi azalmaya başlar.

de babalarının yuvarladığı çığın altında kalır. BabaA

7


8

larının gidişi onları ölümle tanıştırır ve yakalarını

olan Nilgün, Libya’da gerçekten yalnız olur. Kendi

bir daha bırakmaz. Onlar her şeyden önce kadındır.

deyimiyle sessizliğin bölüşülebileceği insan yoktur

Bilimde erkekle eşit olan “dişi”den ziyade, toplum-

orada. Kızıltoprak’taki evlerinde edebiyat sohbetleri

da unutulan “kadındır”. Birinin karısı, onun annesi,

yaptıkları şair arkadaşları Ece Ayhan, Cemal Süreya,

şunun kızıdır. Ancak hiçbir zaman ne Nilgün ne de

İlhan Berk ve diğerleri yoktur. Belki de varoluşundan

Sylvia’dır. Adları unutulmaya, sesleri duyulmama-

beri kendisiyle kavgalı olduğunu bildiğimiz Nilgün

ya mahkumdur ta ki edebiyat olmasa. Patriyarkanın

ölüme dönük olan yüzünü yaşama çevirmek istemiştir.

yükünü edebiyata yüklerler. Edebiyatta dahi erkekler-

Mağrur bakışlarını yeryüzünden gökyüzüne çevirmiş

in egemen olduğu bir evrende Nilgün’ün mücadele-

ve denemek istemiştir, mutlu olmayı denemek. Gün-

si kendiyle sınırlı kalır. Bu mücadeleden kimsenin

lüğünde Libya’daki yalnızlığı insansızlık ve daha çok

haberi olmaz. Öylesine sessiz bir çabadır ki bu ancak

Kağan’sızlık üzerine olduğunu belli eder. Belki de

ölümünden sonra Şair Nilgün duyulur, okunur. Kader

başından beri yanılıyoruz hepimiz. Nilgün 29 sene

öyle içerden ve sessiz işler ki Nilgün’ün var olması

ölümü beklemedi ve yaşadıkları akan ırmağa müda-

yok olmasına bağlıdır. Plath ile bu hususta ayrılırlar.

hale etti, Nilgün değil. Ölülerin sessiz olduğunu göz

Plath ölmeden önce de şairdir, annedir. Nilgün mut-

önüne alırsak hiçbir zaman emin olamayacağız.

suzlar ordusuna yeni bir nefer eklemek istemez ve

anne olmayı reddeder. Ayrılan ve birleşen yollarıyla

Nilgün’e manik-depresif tanısı konur. Bundan sonra

her ikisi de ‘sırça fanus’ ve ‘arka bahçe’ye hapsolur-

hayatı sona doğru hızlı bir ivme kazanır ve şiirleri-

lar. Ne çocuklar ne de eşleri varoluşlarıyla olan kav-

ni kaplayan ölüm teması, Nilgün’ün nefesini, sesi-

galarına son vermez, veremez. Yine de denemekten

ni, kendisini kaplar. 13 Ekim 1987. Kızıltoprak’ta

ve var olmaktan bir süre vazgeçmezler.

bir evin 5. katından atlayan biri. Bir kadın. O kadın

Nilgün üzerine yazılan birçok yazıda eşi

Nilgün. Süreya’nın Zelda’sı, Kağan’ın karısı, Ali’nin

Kağan’ın ismini görürsünüz. Nilgün, Kağan’a öyles-

aşkı değil. Sadece Nilgün. Doğmuş olmanın soluğunu

ine aşıktır ki geleneklere karşı olduğu halde evlenir.

kesen, dünyaya ölümü kendisiyle getiren bir kadın.

Muhtemelen durum böyledir fakat Nilgün, Kağan’dan

Cebine taşları doldurup atlayan Virginia Woolf gibi o

ibaret değildir. İlk aşkı da Kağan değil Ali’dir. Öğren-

da şiirlerini doldurup atlar. Ölmeden birkaç gün önce-

ci hareketlerinde büyük rolü olan Ali ve Nilgün’ün

ki ifadeleriyle:

yolu bir şekilde birleşmez. Ali’nin sevgilisi olduğunu

öğrendiğinde bile sevmekten vazgeçmez. Ne Ali ne

iş ruhum, ben hassaslığıyla sızlanan hastayım. Mi-

Kağan. Nilgün sevme hissini, kısacası sevmeyi sev-

lyonlarca düşüncesi, hayali olan ama yaşantısında

er. Kağan ile evliliğinden kısa süre sonra iş için Lib-

çıkmaza saplanmış bir kadınım. Yaşayabileceğim

ya’ya giderler. Ömrü boyunca kalabalıklarda yalnız

yaşantıları öylesine yaşamadım aksine enine boyuna,

08

Kağan ve Nilgün nihayet ülkeye dönerler.

“ Ben bir güzellemeciyim, ben bir hapsedilm-


iliklerime kadar hissede hissede yaşadım. Sevgilerin, aşkların, çıkmazların, garip sonların, şair dostların, güzel sofraların, doğduğum ailenin tüm satırlarını ilmek ilmek yazdım, yaşadım, doydum. Bu bir terk ediş değil aksine yeniden bir ırmakta yıkanma, bir gölde yüzme sevdasıdır.”

Ölümünden sonra eşi Kağan ve annesi Perihan

günlükleri ve şiirleri Gülseli İnal vasıtasıyla yayımlarlar. Şiirleri; Daktiloya Çekilmiş Şiirler ve Metinler, günlüğü; Kırmızı Kahverengi Defter adlarıyla okurla buluşur. Şair dostları da kayıtsız kalamaz ve ondan bahsederler. Cemal Süreya’nın “Çok değişik bir insandı Zelda…” diye başlayan cümlesi Ece Ayhan’ın “ Hani büyük kanatları yüzünden uçamayan Albatros deniz kuşu gibi Nilgün.” diye devam eder. Şair dostlarının arasına Lale Müldür de eklenir. Ancak o Nilgün’ün ölümünden şüphelidir. Ona göre Nilgün intihar etmemiş, camdan itilmiştir; yine de bu dediklerini kanıtlayamaz ve fısıltı gazetesinde bir satır olarak kalır. Tanrı telaş içinde “Zeki kuşlar uçmazlar dedi.” Haklıydı. 13 Ekim 1987. Nilgün uçamadı. Pek az zaman kaldı bu zora koşulmuş bedenle. Onun için hayat neresinden dönülse kârdı. Ve o seçti hiçlik ucunu, bıraktı yeryüzüyle gökyüzünün aracılığını. Yok oldu dayanılırdı hafifliği, 29 yaşında kayboldu bedeni.

9


Merhaba Küçük Kara Balık, Hala oralardasın biliyorum. Hayat nasıl gidiyor? Yeni yerler keşfetmeye devam mı? Sadece bir kere değişim fikrini ortaya attığın için hemen dışlandın ve kovuldun. Oysaki haklı olduğunu biliyorlardı ve bu yüzden seni istemediler. Çünkü kim ister ki kurulu düzeni bozmak. Sen ve senin gibiler dışında. İşte bu mektubum sana ve senin izinden gidenlere. Yola çıktığında ne çok kirlilik gördün değil mi? İnsanlar karada yaşanan katliamları anlatmaya, efsaneleştirmeye bayılırlar. Peki ya suda yarattığımız katliamlar? Özür dilerim tüm insanlık adına, kendi adıma. Biliyor musun sularımız gitgide tükeniyor ve insanlık yine sessiz. Korkuyorum çünkü su benim için çok kutsal bir doğa harikası. Su kuttur. Başlangıçta yalnız su vardı. Böyle gidersek yalnız bir avuç kuru toprak kalacak. Onlarca su canlısı yitip tükenecek. Peki şu şekilde anlatsak büyüklerimize: Artık kültürümüzün en değerli öğesi hamamlar sadece müze olarak kullanılacak. Turistlerin ilk geldiği zaman sorduğu ‘’ Turkish Bath ‘’ yok olacak. Kadınlar hamam sefası, genç kızlar gelin hamamı yapamayacak. Osmanlı saray kültürünün en önemli parçası hamam tarih kitaplarına karışacak ve sadece sergilenecektir. Peki büyüklerimize sudaki canlıların yaşam koşullarından bahsetseydim bu kadar etkili olur muydu? Sanmıyorum ama hata nerede biliyorum. Biz insanlık kavramının içini dolduramadık. Temel, bir şeyi öğrenirken çok önemlidir ama dediğim gibi temele hiçbir şey katmadık. Böyle devam edersek doğal güzelliklerimizden gelecekte yoksun olmaya mahkumuz. Hangi aklı başında insan atar ki çöpünü denize binlerce yılda yok olacağını bile bile. Biliyorduk fakat işimize gelmedi. O yüzdendir ki insan elinin yetişemediği her yer erişilmez bir harika gibi gelir gözümüze. Gökyüzü gibi. Bunları sana yazıyorum ama sen kirliliği zaten benden daha iyi biliyorsun çünkü o suyun içindesin. Nasıl oralar anlatsana biraz. Göründüğünden daha kirlimi? Ya da zehirli fabrika atıkları arkadaşlarını yok ediyor mu? Bizlere hakkınızı haram ediyor musunuz? Lütfen etmeyin. Ah alarak kendi hayatımızı çıkmaza sürüklüyoruz.

10


Çünkü tek bir canlının ahı bile üstümüze o kadar ağır bir yükken biz milyonlarca ah alıyoruz. Sonra ritüellerle hayatımıza düzen vermeye çalışıyoruz. Su anne rahimdir, doğurgandır. Biz geldiğimiz yere nasıl ihanet ediyoruz. Dede Korkut ‘’ Su, Tanrı’nın yüzünü görmüştür ‘’ demiş. Su bize ayna oldu o yüzden, işte suyumuz bitiyor ve sudan sonra bereket olmayacaktır. Dede Korkut ‘’Suya ecel gelmez’’ demiş. Su kötülüğü yıkar, temizler. Yunus Peygamber suda hayat bulmadı mı? Biz bir su zerresiyiz. Ziyan ettiğimiz her su damlası bizden bir şeyler götürür. Küçük Kara Balık, korkuyorum dönüşü olmayan noktaya varmaktan. Sen biliyor musun benim ülkemde krater cenneti vardı. Gümüşhane ilimizde dipsiz gölümüz kurutuldu. Ağlama Kara Balık. Madeni kazılar yüzünden yok olmuş ama herkes suskun. Artık üzülme zamanı değil, hataları telafi etme zamanı. Çünkü ben artık yaşananlara sessiz kalamıyorum. Sanma ki bir tane göl kurudu, kuruyan onlarca şey var. Zamanla kalbimiz de kuruyor bu yaşananlara karşı. Bunlara son vermek için tüm sivil toplum kuruluşlarının başkanlarına, devlet yetkililerine sesimi duyurmak istiyorum. Rica ediyorum duyun artık sesimi. Daha nice canlının yok olmasına, ülkemizin doğal güzelliklerinin yitip gitmesine izin vermeyelim. El ele nice küçük balığı kurtaralım. Çünkü son ağaç öldüğünde, son ırmak zehirlendiğinde ve “Yaşamak, tabiatın ‘efendi’si değil, onun parçası olduğunu hissetmektir, çünkü ona döneceğiz.”

Helin Emek Kaya

11


İSTANBUL’A

Çabucak geçen dakikalar yada geçmek bilmeyen saatler… Farkına varmadığımız duygular, zevkler

saklı zamanın içinde. Sıradan geçtiğini zannettiğimiz her gün aslında kendi özelini önemini içinde saklıyor. Ne çok öğreti ne çok keyif var o zamanlarda. Farkına varabilmek doyasıya yaşayabilmek zor meziyet. Gençliğin verdiği heyecan telaş derken kaçırdığımız ufak bir kesitin anlamı, onu var edince fark edince ortaya çıkıyor. Hepimizin aradığı, aramadığı belki de, anlamlarla dolu zaman. İşin özünde aramaktan çok yaşamak ve anlayabilmek, özümseyebilmekte o anları, her anı. Pencereyi açıp odayı havalandırmanın düşünülecek bir anlamı yok belki de, fiziksel olarak hava akımı söz konusu bu olayda, ama pencerenin önünde geçirilen iki dakika: baktığında görebildiğin martılar, güneşin sıcaklığı gözüne değdiğinde, bulutlara bakıp bir selam verdiğinde zaman anlamlı; pencere açmak, sıradanlıktan ziyade gün ile selamlaşmanın yöntemi haline geliyor. Her yeni gün kendi karmaşasını, kendi hikayesini açıkça sunuyor. İnanmıyorum ki kimsenin hayatı sıradan ve boş. Kendi kendimize kurduğumuz örüntülerde gizli aslında anlam.

Hayat, gün, sabah, akşam, gece, deniz, güneş, köprü,vapur, ada, gitmek, yemek, içmek, tatmak,

sevmek, sevilmek… Her güne sığabilecek kelimeler var düşünülesi, her güne yepyeni olaylar var. Hele bir de İstanbul’da yaşayan biriyseniz eğer hayatınıza anlam katmak, günü doyasıya yaşamak çok kolay. Etkileşimin, olayların, insanların, binaların… bolluğu sizi korkutmasın, aksine ne çok şey var düşünecek, sorgulayacak diye sevinelim. Kalabalık; İstanbul’un sunduğu bir nimet aslında, baktığın anlamda saklı İstanbul. İstanbul’da yaşamak: okula gitmek gibi, yeni bir ders sanki her gün sokağa çıkmak. Taksicilerin telaşı, kocaman köpeklerin büyük büyük kafeler arasında geçen hayatı, kedilerle dolu sokaklar, martıların simitten tutun da makarnaya kadar zengin öğünlere sahip oluşu, boğazda saklambaç oynayan neşeli yunuslar, durakta bekleyen teyzeler, eski apartman kapıları, vapurlar, gizlenmiş bahçeler… İnsanlar için var olmuş bir şehir sanki İstanbul, ne güzel İstanbul; sana bakabilene, seni anlayabilene, sana anlam katabilene. Bakabildiğimiz pencerelerde gizli bir İstanbul var yaşam telaşının yanında, eğer birazcık kaydrırsak gözümüzü özümseyebileceğimiz ne çok hikaye saklı. İstanbul; zevkin, acının, mutluluğun, kavganın, sevginin, umudun, umutsuzluğun, anlamın, anlamsı-

12

zlığın… Birçok zıtlıkları barındıran hem keyifli bir o kadar da zorlu bir yaşamın başkenti. 4


ANLAM Saklandığı yerde bulabileceğiniz anlamlar sizde, sizin pencerenizde. Anlam vermek, anlamın farkındalığıyla zaman geçirmek, insanın kendisine verebileceği en güzel hediye, tıpkı hayatın bize verilişi gibi. Pencereyi aralayıp ufak bir bakış attığınız martının kanadında saklı o günün huzuru belki de. Kendi gözlerimizin, düşünme kabiliyetimizin genişliğinde gizli anlamlar. “İstanbul, insana hayat, yaşama sevinci, neşe ve güzellik duygusu veren emsalsiz bir şehir” diyor Max Müller, bizde bu büyülü şehirde var olmaya çalışıyoruz, İstanbul’u yaşamaya çalışıyoruz.

Biliyorum ki baktığımız pencerenin lekeleri ve tozları var, tıpkı İstanbulun sahip olduğu trafik ve kala-

balık gibi. Hissetmeyi tercih ederseniz eğer; her türlü duyguyu her türlü anlamı kendi içinizde şekillendirmeyi, boşlukları pencerenin tozlu, lekeli camından bakarak değil de; camın arkasında görünen yeni açmış erguvanları, kocaman gökdelenlerin camına yansıyan güneşin beyaz yakalıları ne kadar ısıttığını, bulutların adalar üstünde şemsiye görevi üstlendiğini düşünerek bakarsınız. Bir sarı bez alıp camın tozunu, kirini temizlemek dur demek de bizim elimizde. Baktığımız pencereyi, gördüğümüz İstanbul’u güzel görebilmek, etki yaratmak, kendi farkındalığımız ve kendimizle başlıyor. Yani demem o ki kendi duygularımızı, kendi günümüzü yaşanabilir kıldığımızda İstanbulda yaşamak başka bir anlam kazanmaya başlar. Zor zamanlara, kalabalıklara, trafiğe, her neyse o canınızı yakan, işte ona başka bakmak lazım. Bakışmak gerek içimizle, nasıl gördüğünü, görebildiğini anlamak lazım.

Şerife Şimşek A

13


Covid 19 - Ne H

Bu yazıya ‘Korona günlerinde...’ diye başlamaktan çok korktum ama, oldu bile. Çünkü artık farkın-

dayım gözlerimi ne kadar kapasam, kulaklarımı ne kadar tıkasam kaçamıyorum bu gerçekten. Sanırım hislerimi yazmam farz oldu artık. Devamlı pozitif olmak zorunda değilimdir herhalde, karantinada boş zamanlarımı değerlendirmeye çalışırken elbet bazı zamanlar da bir şeyler engel olacaktı bana. Negatif duygularım benden ayrı bir krallık kurup, ‘Tamam biz seni rahatsız etmeyelim; sen resmini çiz, yoganı yap’ demezdi. Şunu en sonunda anladım ki, hislerimin tümü kucaklanmayı hak ediyor bu süreçte, yani benim biraz yazmam gerek.

Öncelikle bana gerçekten inanın, şu an bodozlama girdiğim bu konuda asıl gerçek bi hastalığın

varlığıyken ben şu anda ne ölü sayısını, ne de vaka sayısını biliyorum. Öğrenmemek için kırk takla atıyorum, bu benim pasif direnişim. Oturduğum odada elimden bir şey gelmiyorsa eğer, sadece bu odada oturmak zorunda olduğumu idrak edip; ‘neden’ sorusunu kendime sormadan günlerimi geçirmeye çalışıyorum. Birkaç günüm Virgina Woolf’un ‘Kendine Ait Bir Oda’ kitabının etkisinde odamın kıymetini bilerek geçti. Kendimle başbaşa kalabildiğim, yazabildiğim, okuyabildiğim, teknoloji sayesinde sınırsız kaynağa ulaşabildiğim bir odam vardı. 18. yüzyılda Jane Austen’in Aşk ve Gurur’u yazarken çekilebileceği ayrı bir odasının bile olmadığı düşünüldüğünde sahip olduğum şartlarda ortaya bir şey koymam, üretebilmem de çok daha kolaydı. İşte aynen bu düşüncemin gazıyla bu sürece tutundum birkaç gün. Ama bilirsiniz her şeyi tüketmeye çok meyilli olduğumuz gibi, motivasyon denilen tatlı gücü de sonsuza dek elimizde tutamıyoruz. Aslında bu cümleyi yazarken farkına vardım ki, belki de iyi ki hızlı tükeniyor bazı şeyler. Aksi halde ben sıkılırdım.

Teşekkürler karantina, birazdan senin hakkında ağlanacağım için önce bana kattığın şeylerden bahset-

meyi kendime borç bildim. Mesela izlemediğim kült filmlere bolca vakit buldum ayrıca hiç bu kadar hızlı kitap bitiremezdim, metropol hayatına uyum sağlamaya çalışırken. Malum şimdi zamandan bol bir şeyim olmadığı için, ‘bu günler bittiğinde evden alim olarak çıkar mıyım acaba’ diye minik bir heyecanım var sayende. Ama şimdi seni karşıma alma vakti geldi. Özlemek nedir öğrettiğin için sana teşekkür etmeyeceğim, eşle dostla içilen bir kahvenin kıymetini fark ettirdiğin için de. Buna ihtiyacım yoktu ki, ben biliyordum hepsini! Sorsan söylerdim.

14


Hissediyorum

Özgürken, evet korona yokken… Her güne kendimi sıfırlayarak başlardım. Benim için hiçbir zaman

‘Bugün de bitti, oh’ diye bir cümle olmuyordu, benim olayım ‘Uyuyayım da yarın olsun’ diye kafamı yastığa koymaktı. Gecesinde ağladığım günlerin ertesine neden ağladığımı unutarak başlardım. Her anımı dolu dolu geçirmeliydim, her an yaşadığımı hissetmeliydim. Evde oturduğum günü boş günden sayardım iki ay önce. Lükse bakar mısınız. Şimdi markete gitsem, oh şükür bugün de hava aldık diyorum. Yazık bana. Bize. Gerçekten kendime heyecan aramayı, yaşadığım andan haz duymayı özlerken kendimi adrenalin arsızına ya da bir hedoniste dönüştüreceğim diye korkuyorum. Sanırım karantina bittiğinde sokakta uyumayı falan isteyeceğim, özür dilerim anne.

Sahiden karantina bittiğinde kafein haplarını seri üretim yapsak, geceleri de hayat dışarıda aksa ya.

Özleştik, kolay kolay gideremeyebilirim ben bu özlemi. Ayrıca sevdiklerim kendini iyi hazırlasın, onları kendimden bıktırana kadar sevgiye boğacağım, hiç sarılmadığım kadar sarılıp, hiç konuşmadığım kadar konuşacağım. Bunu okurken ‘aman aman’ demiş de olabilirler, normalde de çok konuşurum çünkü. Bu arada, bu kadar şey yazmışım ama bu sürecin sonunda sosyofobimin oluştuğunu bir düşünsenize, bu çok komik olurdu. Dışarıda nasıl iletişim kurduğunu unutmuş bir Yaren, güldürürdü.

Ağlanacağımı sanarken, sadece stres attım bence. Belki bu yazıyı iki saat sonra yazsaydım sadece

negatif düşünce salardım etrafa. Komplo teorileri üretirdik belki? Bu şakaydı. Bunu sevmiyorum. Ama duygu durumumun çok hızlı değiştiği doğru. Bazen aynaya bakıp kendimle konuşuyorum, bazen durduk yere gülüyorum, bazen ışıkları kapatıp ağlıyorum. Yaşıyorum işte. Çünkü gerçek bu. Yaşamam gereken bir süreç, özlediğim onlarca insan, endişelendiğim babaannem, anneannem var. Yani hepinizden ne fazla ne eksik duygulara sahibim. Şimdi eğer buluştuysak ortak hislerde; uzaktan da olsa, bi’ kerecik sarılabilir miyim size?

Yaren Hepgüler

15


PANDEMİ Her günü aynı, konum evi İş güç yok, zamanı gani Bitmez oldu artık günler Bıkkın halinden, sebebi pandemi

Her gün daha yorgun bedeni Çünkü öyle hissettiriyor zihni Günden güne yeni şikayetler Bıkkın halinden, sebebi pandemi

Televizyon, oyun, film, dizi Bilgisayar kucağında sürekli Arkadaşından tavsiyeler Bıkkın halinden, sebebi pandemi

Bilmiyor ne yapmak istediğini Artık ne eskisi gibi ne de yeni Bozuk psikolojiler Bıkkın halinden, sebebi pandemi

Tolga Oğuzhan Üredi

16


iz etmek için rehber niteliğinde olduğu kanısındayım. Hararı‘ninde dediği gibi “Bir toplumu anlamak istiyorsan tarihine bakmalısın.” Her zaman tarihin önemli bir bilim olduğunu savunmaktayım. Bence tarihin psikolojiye çok faydası dokunmuştur. Hararı’ye göre “Sadece bilimsel bir devrim değil homo saphiens zamanın şartlarına göre fiziksel bir devrim de geçirdi.” İlk zamanlarda dünyanın farklı coğrafyalarında farklı insan türleri varken şimdi neden bir tek homo saphiens var? Öbürlerine ne oldu? İşte tam bu sorulara cevap arayan Hararı bizi bir zaman yolculuğuna

Baran Cansın

çıkarıyor. Serüveni avcılık ve toplayıcıkla başlayan bu ilkel yaratığın dünyayı ve ülkeleri yönetebilen en büyük güce dönüşme hikayesini anlatan yazar

Bugün size beni çok etkileyen bir kitaptan

bunu olabildiğince anlaşılır ve akıcı anlatmaya çaba

bahsetmek istiyorum. Saphiens. Yuval Noah Ha-

harcıyor. İnsanoğlunun parayı ve ticareti bulduktan

rarı’nin kaleminden karşımıza çıkan Saphiens bize

sonra çıkar duygusunu keşfetmesiyle savaşların ve

insanlık tarihi hakkında bilgi verirken aynı zamanda

mücadelelerin başladığını söyleyen Hararı bir nevi

bir özeleştiri yapmamıza fırsat sağlıyor. Homo Sa-

paranın ve ticaretin de tarihsel gelişimini anlatmaya

phiens’in yürüdüğü yolda karşılaştığı zorlukların net-

çalışıyor. Hararı’nin bu anlattıkları geleceğe de ışık

icesinde dönüştüğü canavarı bize anlatmaya çalışan

tutuyor. Saphiens’in bu dönüşümünü ne kadar uzun

yazar aynı zamanda insanoğlunun gelişimini dört

bir süreç olduğunu anlatmaya çalışan yazar ayrıca

kısımda anlatmaya çalışıyor. İnsanoğlunun geçird-

yazının icadı ile bir dönüm noktasına geldiğimizden

iği evrimi anlatırken belli sorulara cevap aramaya

söz ediyor. Saphiens’in gelecekte hakimiyeti devam

çalışan Hararı okuyucuya şu soruları soruyor; para

edecek mi? Yoksa hakimiyetini başka ırklara mı

neden bu kadar önemli hale geldi? Homo saphiensi

devredecek? Gelecekte homo saphiens dışında insan

gelecekte ne bekliyor? Bu sorulara cevap arayan ha-

ırkları oluşacak mı bilimin gelişmesi Saphiens’i kötü

rarı aynı zamanda bize sosyolojik bir eser sunuyor.

mü etkileyecek? Merakla okuyacağınızı tahmin et-

İnsanı ve psikolojiyi anlamak isteyenlerin kesinlikle

tiğim bu kitap ve Hararı’nin ikinci kitabı Homo Deus,

okuması gereken muazzam bir eser. Şahsen bir psiko-

Hararı’nin zekasını ve yazarlıktaki dehasını bize

loji öğrencisi olarak psikoloji öğrencilerinin okuması

yansıtıyor. Sözlerimin sonuna gelirken siz okuyucu-

gereken bir eser. Bu eserin, toplumu anlamak ve anal-

larımıza keyifli okumalar ve iyi günler diliyorum.

17


Bir Yazarın Tüketilme Denemesi

“Sen hiçbir şeyi dışlamıyor, hiçbir şeyi reddetmiyorsun. İlerlemekten vazgeçtin, ama zaten iler-

lemiyordun ki, yeniden yola çıkmıyorsun, vardın sen, daha uzağa gidip de ne yapacağını kestiremiyorsun...”

Georges Perec, kötü bir heykeltraş olan hayatın üzerinde çalıştığı yazar. Hayatı çamurun ardın-

dakileri anlatmakla geçti. O yüzden hemen hemen tüm kitaplarında otobiyografik izler bulabilirsiniz rahatlıkla. 8 yaşındayken Polonya asıllı babasını Fransa ordusu için savaşırken kaybetti. Anlamsız da olsa bir amaç uğruna göçmüştü babası. Oysa 11 yaşındaki Perec annesinin nerde olduğunu bile bilmiyordu. Bir sabah uyandığında ortalıkta yoktu. Kaybolmuştu. Bulunduğundaysa keşke bulunmasaydı cümlesini kurdurtacak kadar aciz bi yerdeydi. Auschwitz’te…

Perec trajedilerin çocuğudur. Izdıraplardan beslenmiştir. Onu zaten başkası değil de Perec ya-

pan da buydu. Calvino onun eşi benzeri olmadığını söylerken hiç de haksız değildi anlayacağınız. O kadar eksik büyümüştü ki başyapıtında “onlar” yoktu. Kayboluş kitabını yazarken hiç -e harfini kullanmamıştır. -E harfi, -Eux. Yani onlar. Onu özel kılan şey ise aslında en basitiydi. Gözünün önündekini görmek. Sorduğu soru açık. “Önüne konulan, onca arzu edilecek şey gerçekten senin istediğin şeyler mi?” ya da seçme özgürlüğü altında zincirleniyor musun? Bu soru, en minimalden en tepeye onun hayatı için. Gerçekten 2 renk zeytin mi yeme hakkımız var? Mavi renkteki zeytini yemek için ne kadar çabaladığın değil mi bu bunun cevabı. Daha somut örnek vermek gerekirse patronların yediği peynirden neden yiyemiyorsun? Kayıtsızlık dili geçersiz kılar. Yani özgürsün ama seçmiyorsun. Yoksa seçmeye mi bilmiyorsun?

18 18

10


Modern dünyada kendi zamanının hikayesini anlatmayı deniyor Perec kitaplarında. Elinden

gelse yüz yüze anlatacak bir dil yapısında yazar eserlerini. Tüm kitaplarının baş koyduğu yol yeni bir dünya yaratmak. Onun için tarihin hiçbir dönemi bir diğerinden daha masum değil. Kitapları da bu yönde ilerler, sonları ölüm veya boşluktur. Düzenin yaşamasına izin vermediği çocukluğu “W ya da Bir Çocukluk Hatırası” kitabında kendisi yaratmayı denedi. Onu dünyada kalmaya iten, kırıklarına çare aramasını sağlayan şey verdiği varoluş savaşıydı. Varoluş duygusu onu neredeyse önemli kılıyordu. Öyle ki Georges Perec artık tarihin üzerinde hiçbir etki yaratamadığı kişiydi. Yağmurun yağışından değil de hayatın akışından rahatsız olduğu için durup beklemeyi isterdi. İnsan denen türden nefret etmiyor ama getirilerini pek sevmiyordu.

Hem yazarın hem de kitabın yapboz gibi oynayabileceği kitaplar yazdı kendi tabiriyle. Onun

yapmak istedikleri Kayboluş kitabındaki tek cümleydi belki de. “Ak bir boşluğun arkası karanlıkla doludur. Yazılanı anlamıyorsan yazılmayana bak.”. Ey ahali! Raskolnikov 20. yüzyılın 2. yarısında yine çıktı karşımıza. Bu sefer daha yoksul ama. Dünya ona hiçbir şey vermemiş. Kedisinden başka…

Birini övmenin 2 zor yönü vardır. Övecek bir şey bulamamak veya övecek kelimeler bulama-

mak. Perec hiç şüphesiz 2. gruba dahil. İçtenlikle söyleyebileceğim en realistik şey okuduktan sonra kendi hayatınızdaki tamamlanmayan yapbozları tekrar keşfedeceksiniz. Tüketilmeden okunması gerekiyor Perec’in, sabırla okunması. Herkesi Perec’in arkasından yürüyüp geçmişlerimize tekrar bakmaya ve itiraf edemediklerimizle yüzleşmeye davet ediyorum.

Ufukta Umut Görünmüyor Kaptan!

Cem Aydın

A

19 19


E N D İ Ş E A Ğ A C HIA C E R A K T A Ş

“Bir şeyin sihirli olmaması içinde hiç sihir barındırmadığı anlamına gelmez.”

Marianne Musgrove’nin; on yaşındaki küçük bir çoğunun aile ve arkadaş ilişkilerini, okulunu ve

endişelerini, onlarla nasıl baş ettiğini anlattığı bu kitap Çocuk Edebiyatı Aile Terapistleri Ödülü ve daha pek çok saygın ödüle layık görülmüş.

Endişe Ağacı, bir çocuk kitabı gibi görünse de çocukların olduğu kadar yetişkinlerin de keyifle

okuyabileceği ve yeni şeyler öğrenebileceği bir kitap. Yazar, sade ve akıcı bir dil kullanmış ve kitap Türkçe’ye oldukça başarılı bir çeviri ile kazandırılmış. Anlatım tekniği olarak betimlemelere boğulmadan, olayları ve duyguları okura doğrudan hissettirecek bir teknik kullanılmış. Bu sayede kitabı okurken olayları kediniz yaşıyor gibi hissediyor ve hikâyeyi kendi zihninizde deneyimleyebiliyorsunuz.

Kitapta Julyet’in tuhaf ve tatlı koleksiyonunu düzenlerken aldığı hazzı, kaktüslerinin yağmura bile

ihtiyaç duymadan kendi kendilerine yetebilmelerinin onda yarattığı huzuru ve odasındaki sinekkapan bitkisinin tehlikeli varlığından duyduğu heyecanı bulacaksınız.

Julyet’in annesi psikolog ve babası bilim insanı. Ebeveynleri oldukça yoğun çalışırken Julyet,

kardeşi Ofelia ile baş etmekte zorlanıyor. Endişesi gittikçe artıyor ve hayatın neden bu kadar zor olduğunu düşünüyor. Endişelendikçe annesinin odasının kapısına yazdığı notu okuyor.

“Ben her türlü krizle başa çıkabilecek kadar güçlüyüm.” Fakat bunu yapmak her zaman işe yara-

mayabiliyor. Julyet endişeleri yüzünden çoğu zaman tırnaklarını kemirmemek için kendini zor tutuyor. Evde kardeşi Ofelia ile yaşadıkları, okulda ise uğradığı zorbalıklar onu iyice içinden çıkılması zor bir duruma sokmuş gibi görünüyor.

Bir gün anneannesi ile tesadüfen evdeki odalardan birinde duvara çizilmiş bir ağaç resmi buluy-

orlar. Ağacın her bir dalında bir hayvan resmi var. Anneannesi Julyet’e ağacın hikâyesini anlatıyor.

20 2 20

12


Ağaçtaki her bir hayvanın bir adı ve her birinin bir görevi var. Çocukken ne zaman endişelense; hangi hayvan neyle ilgili endişelerden sorumlu ise gece uyumadan önce endişesini anlatıp ona emanet ederek uyuyormuş. Endişelerini anlattığı bir de kovuk varmış ağacın ortasında. Kovuğa, hani bazen hepimizin hissettiği ama tarif edemediği endişeleri olur ya onları anlatıyor böylece kendini daha iyi hissediyormuş. Julyet, bu hikâyeyi dinledikten sonra heyecanla soruyor:

“Bu sihirli bir ağaç mı?”

“Hayır sihirli değil. Hem de hiç değil. Ama bu, içinde hiç sihir bulunmadığı anlamına gelmiyor”

diyor anneannesi.

Julyet ağacın hem sihirli olmayıp hem de içinde nasıl sihir bulunduğunu merak ediyor. Ama bunu

kendisi keşfedecek. Belki de her şeyin içinde biraz sihir vardır kim bilir?

Bir çocuğun kendine özgü endişelerini, büyüklerin dünyasındaki var olma çabasını, yaşadığı kar-

gaşayı, öfkeyi naif ama sarsıcı bir dil ile anlatıyor. Sekiz, dokuz yaşından itibaren okunabilir. Ancak on yaşından itibaren okunması tavsiye ediliyor.

Özellikle çocuklarla çalışanlar; eğitimciler, psikologlar, ruh sağlığı ve çocuk gelişimi alanındaki

uzmanlar ve ebeveynler için okuma listesinin ilk sıralarında yer alması gereken bir kitap. Teorik veya teknik bilgi edinmek bir yana, yetişkin olduğumuzdan beri hassasiyetini ve derinliğini unuttuğumuz çocuk ruhuna temas etmek için bu kitap okunabilir.

Kitabın sonunda, endişe ağacındaki hayvanlara ve kovuğa endişelerinizi yazarak anlatmanız için

bir bölüm var ve eğer kendi endişe ağacınızı duvarınızda görmek isterseniz siz de kendi endişe ağacınızı çizebilirsiniz.

Endişelerinizi tanımak, anlamak ve olaylar karşısında duygularınızı açmanın hayatınızdaki yerine

içinizdeki küçük çocukla beraber bakmak isterseniz bu kitabı okuyabilirsiniz.

Sihirli değil ama içinde biraz sihir barındırmadığını kimse söyleyemez öyle değil mi? A

21 21


Beliz’den Kitap Önerileri

Okumaktan büyük zevk duyacağınız ve iyi ki okudum diyerek anacağınız kitaplara yenilerini ekleme

zamanı! Sizler için derlediğim bu kitaplar, çok farklı bakış açıları kazanmanızı sağlamalarının yanında, kendinizi geliştirme konusunda adeta birer başucu kitabı önemi taşıyor. Şimdi o kitaplara bir göz atalım!

Karar Kitabı - Mikael Krogerus & Roman Tschappeler

Uluslarası çok satan “İletişim Kitabı”nın yazarları Mikael Kro-

gerus ve Roman Tschäppeler, güncellenmiş Karar Kitabı’nda MBA derslerinde kullanılan elli karar verme metodunu tek bir kitapta topluyor. Nasıl doğru karar veririm? Takımımı ve kendimi nasıl motive ederim? Bir şeyleri nasıl değiştirebilirim? Nasıl daha verimli çalışırım? Bu sorularla baş etmenize yardımcı olacak içeriklerle dolu bir kitap olan Karar Kitabı, okurların vazgeçilmezi olacak.

Beden Dili - Joe Navvaro

Eski FBI ajanı olan Joe Navvaro, mesleki tecrübesi olan beden dili-

ni bu kitapta sunuyor. Karşısındaki insanın en ufak ve göze çarpmayan bir haraketinden çıkabilecek tüm anlamları anlayan Navvaro, bu kabiliyetini beden dilini geliştirmek isteyen herkese anlatıyor. Sözel olmayan davranışları, sessiz olan beden dilimizden öğreneceğimizi ve bu zenginliğin hayatımızın her evresinde bize yol göstereceğini, olaylara yüzeysel değil daha derinden bakıp farklı algılayabileceğimizi anlatan bu kitap, beden dilini kavramanızda oldukça etkili olacak.

22


Da Vinci gibi düşünmek - Daniel Smith

Çok yönlülük ve yaratıcılık denince akla gelen ilk isim, Leon-

ardo Da Vinci. Bu sanatçı, çağının ilerisinde eserleri ve düşünce yapısı ile dünyada yaşamış en zeki ve yaratıcı insanlardan birisi kabul ediliyor. Kitap sadece yazarın ve toplulukların Leonardo Da Vinci hakkında düşündüklerinden oluşmuyor, bizzat Da Vinci’nin defterinden yararlarılarak yazılmış ve adeta yol gösterici kıvamda bir kitap ortaya çıkmış. Kitap, Beyaz Yayınları’ndan çıkmış ve Da Vinci’nin hayatından kesitler, yazarın kendi iş hayatından kesitler ve sonunda da yazarın bize sunduğu uygulama ve teknikleri içeriyor. Da Vinci’nin aklını ve ilhamını günlük yaşamımıza sokmamız için hazırlanmış bir kitap.

Dost Kazanma ve İnsanları Etkileme Sanatı - Dale Carnegie

Bu kitap, çoğu kanıtlanmış stratejiler ve öğütlerden oluşan bir tav-

siye kitabı olarak sayılabilir. Eğer ki insanlarla ilişkilerinizi geliştirmek, konuşma konusunda becerilerinizi artırmak ve vücut dilinizi kelimelerinizle eşit kullanmak istiyorsanız, tam size göre bir kitap. Dost Kazanma ve İnsanları Etkileme, insan ilişkilerinizi değerlendirmenize çok yardım edecek. Çevrenizdeki arkadaşlarınıza ve dostlarınıza olan tutumlarınızı belirlemenize yardımı dokunacak bu kitap, Epsilon Yayınevi’nden Dale Carnegie tarafından çıkartılmış. Özellikle akıcı ve etkileyici ilişkiler kurmakta zorluk yaşayanlar ve olan becerilerini geliştimek isteyen okurlar tarafından kesinlikle tercih edilmesini tavsiye ediyorum!

23


ÖZ DEĞER VE BENLİK BİLİNCİ Herkesin zihninde kendine dair oluşmuş bir imge ve içselleştirdiği bir benlik algısı mevcuttur. Kendinize yönelik algınız, otomatik olarak bakış açınızı yönlendirir. Kendinizi nasıl görüyorsanız öyle davranıp karşınızdaki insanları da sizi bu yönde görmeleri konusunda ‘farkında olmadan’ ikna edersiniz. Kendiniz hakkındaki düşünceniz, sizin haricinizdeki kişilerin sizin hakkınızda neler hissettiğini etkiler. İletişimin birçoğu bilinçdışından gerçekleştiğinden dolayı etrafınızdaki insanlar sürekli olarak sizin beden dilinize ve ses tonunuza bakarak gönderdiğiniz duygusal sinyalleri görüp bunlara karşılık verirler. O yüzden içsel olarak kendinizle ilgili hissettikleriniz çok önemlidir. İçsel düşünceleriniz direkt olarak sizin dış dünyanızı yansıtır. Benlik algınızla ilgili olarak bir değersizlik söz konusu ise bu durum sizin özgüveninize yansıyacaktır. Düşük özgüven, sizin vücut diliniz ve beden dilinizle bütünleştiğinde çevrenize de aynı şekilde duygusal bir sinyal olarak yansıyacaktır. Kendinizi “yeterince hoş” bulmadığınız için sevgiyi ve sevilmeyi kendinizde hak görmüyor olabilirsiniz. Burada önemli olan şey, bu düşünce yapısından çıkmak için ne yapılması gerektiğiyle ilgili bir çözüm yolu bulmaktır. Kendinizi “yeterince hoş” bulmuyorsanız, kendinizi beğenebileceğiniz bir görünüme ulaşmak için yapabileceğiniz şeyler vardır. “Ben güzel/yakışıklı değilim” cümlesi, sizin arkasına sığınacağınız bir bahane olursa işin ucu öğrenilmiş çaresizliğe kadar gidecektir. Unutulmamalıdır ki güzellik görecelidir, önemli olan sizin güzellik/yakışıklılık kavramlarını nasıl anlamlandırdığınızdır. Kimsenin sizi sevmediğini düşünüyorsanız, aslında kendisini sevilmeye değer bulmayan siz olabilir misiniz? Yaşadığınız olaylarla veya çevrenizdeki kişilerle olan iletişiminizde aklınıza gelen ilk düşünce, otomatik düşünce olarak adlandırılır. Düşünceler, duygularımızı etkiler ve duygularımız da davranışa dönüşür. Verdiğimiz tepkiler tamamen düşüncemizle doğru orantılıdır. Otomatik düşüncenin gerçeği yansıtıp yansıtmadığıyla ilgili olarak kanıt ve karşı kanıt tekniği kullanılabilir. “Akla gelen ilk düşünce her zaman doğru olan düşüncedir” diye bir genelleme söz konusu değildir. Bu düşüncenin doğru olup olmadığına kesin olarak karar verebilmek adına kanıtların takip edilmesi gerekmektedir. Otomatik düşünceyle ilgili kanıtlar yetersiz kaldığında, başka bir düşüncenin daha varlığından söz edilebilmektedir. İşte bu düşünce ise alternatif düşünce olarak adlandırılmaktadır. Otomatik düşünceyle ilgili kanıtlar yetersiz kaldığında veya alternatif düşünceler çoğunlukta olduğunda alternatif düşüncenin daha doğru olabileceği apaçık gözle görülür hale gelmektedir. Alternatif düşünceyi benimsemeyle birlikte duygular değişmekte ve davranışlar da yön değiştirmektedir.

24


Hayatta ilk deneyimler, aile yaşantısında edinilir. Dünyaya dair pek çok kavram, burada öğrenilir. Çocuğun bakımını üstlenen (caregiver) kişiyle arasında kurduğu bağ “güvenli bağlanma” ise, sağlıklı bir benlik bilincinin oluşmasına ve kişinin kendisini değerli, önemli hissetmesine yardımcı olur. Benlik bilinci, sizin çevre tarafından algılanma biçiminiz, ne olduğunuz ve ne olmanız gerektiğinizle ilgili düşüncelerdir. Benlik algısı ise benlik bilincini kendinize özgü değerlendirmenizdir. Olumsuz bir benlik algısı geliştirdiyseniz bu değersizlik hissinin tohumları siz dünyaya gözlerinizi açtıktan sonraki ilk çocukluk zamanlarında (0-2 yaş) atılır. Kendinize yönelik geliştirdiğiniz olumsuz duygular ve şemalar, içinde yetiştiğiniz aile yaşantısı ile pekişerek çocuklukta yaşadığınız olaylarla bilincinize yerleşir. Yaşantınız boyunca da bilincinize yerleşen bu düşünceler sizin bakış açınız haline gelir, karakterinizin bir parçası olarak ömür boyu size eşlik eder. Kimsenin sizi sevmediğine dair düşünceleriniz olduğunda kendinizi üzgün, mutsuz ve kırgın hissedebilirsiniz. Bunlar sizin otomatik düşüncenize bağlı olarak ortaya çıkan duygularınızdır. Bu duygular sizi içinize kapanmaya veya çevrenizdeki kişilerin isteklerini ve tekliflerini geri çevirmeye itebilir. Böyle bir durum içinde olduğunuzda kimsenin sizi sevmediğine dair düşünceleri kanıtlayan davranış ve olaylara bakabilirsiniz. Gerçekten de bu düşüncenizi destekleyen bulgular var mı? Bunları objektif bir gözle değerlendirebiliyor musunuz, yoksa bakış açınız olumsuz düşüncelere odaklanmış durumda mı? Böyle bir durumda bakış açınız, kendinize karşı geliştirmiş olduğunuz değersizlik ve güvensizlik duyguları ile bağlantılı olarak gelişmiş olabilir. Öz değer ve özgüven terazinin iki ucu gibidir. Kendinize verdiğiniz değer arttıkça özgüveniniz zirve yapar. Önce kendinizi değerli görmeye başlayarak değersizlik duygusundan uzaklaşabilirsiniz. Gerçekte kim olduğunuzu bulmak ve sizi nelerin tanımladığını keşfetmek için kendinize bir şans verin. Farklı olduğunuz yanlarınızın olması oldukça normaldir; sonuçta herkes kendine has özellikler taşımakta ve biriciktir. Önemli olan bu farklılıkların farkında olmak ve bunların sizi siz yapan özellikler olduğunun bilinciyle bir yaşam sürmektir. Olumlu bir benlik algısı geliştirmek için; kendinizi tanımanız, farklılıklarınızın farkına varıp onların sizi siz yapan şeyler olduğunu idrak etmeniz ve kendinizi kabul etmeniz, kişisel olarak kendinize yetebiliyor olmanız, kişisel sınırlarınızın farkında olmanız ve çevreyle iş birliği içinde bir ilişki kurabilmeniz gerekmektedir. Olumlu bir benlik algısı geliştirdikten sonra aklınıza gelen ilk düşüncenin karamsar bir altyapıya sahip olmadığını göreceksiniz.

U. Sezin Çelikkanat Mısırlı Uzman Klinik Psikolog ve Psikoterapist

25


Röportaj

SPOR PSİKOLOJİSİ - ARDA COŞKUN 1) Hocam sizi kısaca tanıyabilir miyiz?

Adım Arda Coşkun. Uzman spor psikoloğuyum. Eski bir performans sporcusuyum. Kendi yaşadığım deneyimler üzerinden yola çıkarak sporda psikoloji biliminin ne kadar önemli olduğunu fark ettiğimi ve bu yolda adımlar attığımı söyleyebilirim. İstanbul Bilgi Üniversitesi psikoloji bölümünde okurken 3. sınıftayken Galatasaray Spor Kulübü futbol altyapı takımlarında staj yapma imkanı buldum. Lisans eğitimini tamamladıktan sonra ilk uzmanlık alanım olan spor yöneticiliği yüksek lisans eğitimini Marmara Üniversitesi’nde yaptım. Ana uzmanlığım olan spor psikolojisi yüksek lisans eğitimini de İngiltere Roehampton Üniversitesi’nde aldım. On yılın üstünde bir süredir bireysel sporculara, takımlara, federasyonlara, Milli Takımlara, antrenörlere, sporcu ailelerine ve eğitim kurumlarına destek veriyorum. Akademik olarak da Acıbadem ve Kadir Has Üniversite’lerinde spor psikolojisi dersi vermekteyim. Ayrıca kurucu ortağı olduğum Mentalift firması ve Kadir Has Üniversitesi ortaklığı ile ülkemizdeki ilk “Spor ve Sağlık Psikolojisi” yüksek lisans programını yürütüyoruz. Uzun lafın kısası hem uygulamalı alanda hem de eğitim alanında spor psikolojisini ülkemizde tanıtmaya ve geliştirmeye çalışıyorum.

2) Uzun zamandır bu alandasınız ve ülkemizde bu alana birçok şey katıyorsunuz, Spor psikolojisi nedir?

Spor psikolojisi, psikoloji biliminin alt dallarından biri. Ülkemizde psikoloji ve psikolog denildiğinde ilk akla gelen klinik psikologlar oluyor. Klinik psikologlar kendi uzmanlıkları doğrultusunda patolojik durumlar üzerine çalışırlar. Spor psikolojisinin çalışma alanlarının büyük bir bölümünde ise normal insanları kendi potansiyellerinin en üst noktasına çıkarma hedefi vardır.

26


Röportaj Bu noktada tüm sporcuların (ister spora yeni başlamış bir çocuk olsun isterse de profesyonel bir sporcu) zihinsel antrenman teknikleri ile çalışması gerekmektedir. Biz spor psikologları olarak bu noktada sporcuların gelişim yolunda onlara eşlik ediyoruz. Spordaki birçok branşta çalışma imkanım oldu. Branş özelinde öncelikler değişse bile odaklanma, motivasyon, hedef belirleme, duygu kontrolü, öz güven ve iletişim gibi temel alanlarda kendini geliştirmeyen ve zihinsel antrenman yapmayan sporcuların kendi en üst düzey performanslarına ulaşmaları imkansız. Bu sorunun cevabı kendi sporculuk dönemimdeki deneyimlerimle ilgili. Küçük yaştan itibaren müsabık sporun içinde oldum. İ.T.Ü. (İstanbul Teknik Üniversitesi) minik takımından genç takımına kadar performans basketbolu oynadım. Bu dönem boyunca kendi performansımda yaşadığım dalgalanmalara anlam veremiyordum mesela. Şu anda da birçok sporcuyla çalıştığım başlıca konulardan olan antrenmanda iyi performans gösterip maçlarda performans kaygısı ile çok daha kötü performans göstermeyi sıkça yaşıyordum sporculuk hayatımda. Bu gibi konularda yaşadığım deneyimlere o dönem dediğim gibi anlam vermekte zorlanıyordum. Düşünün bir maç çok iyi bir maç hiç ortada yoksunuz veya antrenmanlarda takımın en iyilerinden olup maça çıkmadan önce eliniz ayağınız titriyor. Bu gibi durumların içinden çıkmak ne ufak bir çocuk için ne de yetişkin profesyonel bir sporcu için kolay oluyor. Sözün özü kendi deneyimlerim beni sporun psikolojik tarafını düşünmeye itti. Bu düşünme sistemi daha sonra araştırmaya sonrasında da bir tutkuya ve mesleğe dönüştü hayatımda.

3) Spor psikoloğunun çalışma alanı nelerdir, kimlerle çalışır? Hangi spor dallarında etkin rol oynayabilir?

Yaptığımız çalışmaların temelinde bireye özel danışmanlık var. Her sporcu bir birey ve farklı ihtiyaçları ve öncelikleri var. Araştırmalar ışığındaki bulgulardan biliyoruz ki tek yumurta ikizleri bile farklı mizaçlara ve karakterlere sahipler. Bu nedenle her sporcu özelinde bir çalışma planı ve stratejisi belirleyerek kişiye özel danışmanlık verilmesi gerekiyor bizim alanımızda. Onun dışında takımlar ile çalışırken yine bireysel danışmanlık süreci yanı sıra takımla beraber yapılan grup eğitimlerine de programımızda yer veriyoruz. Sporcu merkezimde ama etrafında yer alan aile, antrenör gibi çevresel mekanizmalara da danışmanlık verdiğimiz çalışmalar oluyor. Örneğin; bir sporcunun performansını arttırmaya çalışırken mutlaka ailesine ve antrenörüne de önerilerde bulunuyoruz. Böyle bütünleyici bir çalışma yapılmadığında masanın bir ayağı eksik kalıyor.

27


Röportaj Sporcu gelişimi için evde ve antrenmanda verilen mesajların tutarlılığı olmalı. Biz spor psikologları sporcular dışında; antrenörler, hakemler, sporcu aileleri ve takım içindeki sağlık ekibiyle de çalışırız. Her spor branşının kendine özgü zorlukları ve kolaylıkları vardır. Her branştaki sporcunun psikolojik yetkinlikleri de farklılaşır. Örneğin; futbolda bir kalecinin öncelikli olarak sahip olması gereken psikolojik yetilerle bir forvet oyuncusunun yetileri farklılık gösterir.

4) Spor psikoloğu olmak için hangi adımları izlememiz gerekir?

Spor psikoloğu olmak için psikoloji veya psikolojik danışmanlık ve rehberlik bölümlerinden birinden lisans dereceniz olmalı. Bu eğitimden sonra da spor psikoloji üzerinde yüksek lisans yaparak uzmanlık kazanmalısınız. Geçmiş dönemlerde bu alanda ne yazık ki psikoloji bölümü altından bir yüksek lisans programı yoktu. Bu dönem başında kurucu ortağı olduğum Mentalift firması ve Kadir Has Üniversitesi iş birliği ile ilk kez “Spor ve Sağlık Psikolojisi” yüksek lisans programına başladık. Uygulamalı alanın yanı sıra akademik olarak da alanda öncü olmaya ve zamanla daha çok ve yetkin uzman yetiştirmeye gayret sarf ediyoruz.

5) Ülkemizde psikolojinin spordaki önemi biliniyor mu?

Spor psikolojisi Türkiye gibi Akdeniz ülkelerinde çok daha önemli bence. Öncelikle bizim sporcularımız duygularını yoğun yaşıyorlar. Bu bir dezavantaj değil tabi ki ama sorun duygularıyla barışık olmamak hatta zaman zaman farkında bile olmamakla başlıyor. Bu konularla ilgili sporcularla yoğun bir şekilde çalışıyoruz. Sürecin içinde kendine ve duygularına farklı açılardan bakabilen ve kendini daha iyi anlayabilen bireyler ortaya çıkıyor. Bizim ülkemizin bir diğer zorluğu da spor kültürümüzün çok fazla sonuç odaklı olması. Neredeyse herkes sonucu nasıl olursa olsun alma peşinde ama gelişme, keyif alma tutku ve özveriyle çalışma konuları hep ikinci planda kalıyor. Belki de bu nedenle özellikle profesyonel olan sporcular yaptıkları spordan keyif almayı unutuyorlar. Her zaman şu örneği veririm sokakta arkadaşlarıyla futbol oynayan bir çocuk için birinci öncelik keyiftir yenme veya yenilme değil. Bu nedenle içsel olarak yaptığı spora bağlıdır ve annesi yemek saatinde çağırdığında bile gitmek istemez. Kendi branşında dünyanın en iyi sporcularının profillerine baktığımızda halen içlerindeki çocuğun tutkusunu, heyecanını ve keyfini profesyonel hayatlarına taşıdıklarını görüyoruz. Bu nedenle Ronaldo ve Messi gibi sporcuların performansları hem çok üst seviyede hem de çok devamlı.

28


Röportaj Devamlılık için içsel motivasyonun yüksek olması gerekiyor. İşte biz de bu alanlarda sporcuların takımının bir parçası oluyoruz. Bahsettiğim sporcuların hem altyapılarda hem de profesyonel hayatları boyunca destek aldıkları uzmanlar var. İşin bu tarafını görmek biraz daha zor belki çünkü bizlerin Ronaldo veya Messi’ye en kolay ulaşabileceğimiz yer spor mağazaları. Ronaldo’nun ayakkabısını alınca onun gibi güçlü olacağımıza veya Messi’nin formasını giyince onun kadar hızlı olabileceğimize inandırıyoruz kendimizi çoğu zaman. Fakat Messi’yi Messi Ronaldo’yu Ronaldo yapan çalışmayı, azmi, disiplini veya tutkuyu göremiyoruz veya anlayamıyoruz. Bu nedenle özellikle altyapılarda çocuklarla çalışmayı hem çok seviyorum hem de çok önemsiyorum. Umarım yıllar boyu bu tip destekle gelişen sporcularımızdan biri ileride yaptığı sporcunun en üst seviyesindeki isimlerden biri olur.

6) Bu mesleğin zorlukları var mı, varsa nelerdir?

Mesleğimiz ülkemizde yeni gelişen bir alan olduğu için hem zorlukları hem de çok büyük avantajları içinde barındırıyor. Zorluklardan bahsedersek alanımızda bir yasal çerçeve olmadığı için bizim işimizi eğitimi olmayan veya uzmanlığı farklı alanlarda olan insanlar da yapmaya çalışıyor ne yazık ki. Bu durum özellikle doksanlar ve iki binli yıllarda fazlaca yapılmış. Bu nedenle Türkiye ilk döndüğümde spor dünyasında spor psikolojisine yönelik olarak bir güvensizlik ortamı vardı. On yıl içinde bireysel kariyer hedeflerimin yanı sıra spor psikolojisini yeniden ve doğru bir şekilde tanıtma misyonunu da bu nedenle kendime amaç edindim. Bu nedenle de bireysel ve takım danışmanlığı yanı sıra spor psikolojisinin eğitim kısmında da önemli adımlar attık. Ekip olarak ülkedeki ilk spor psikolojisi sertifika programı bu amaç doğrultusunda attığımız ilk adımdı. Gelecek dönem açacağımız yüksek lisans programı da yine ülkemizde ilk defa gerçekleştirilecek bir eğitim olacak. Amacımız alandaki etik çalışan ve yetkin uzman sayısını artırmak. Bunun dışında dediğim gibi birçok güzel fırsat da sunuyor mesleğimiz. Yukarıda açıklamaya çalıştığım tablo aslında bir açıdan da büyük bir fırsat çünkü ülkemizin çok sayıda spor psikoloğuna ihtiyacı var. Federasyonlar ve kulüpler de bu konuda bilinçlenmeye başladı. Örneğin T.F.F. (Türkiye Futbol Federasyonu) bu konuda bilinçlenen ve somut adımlar atan ilk federasyon oldu. Özellikler altyapılarda spor psikologlarının çalışmasının da önünü açtılar. Bu konu dışında spor kendi dinamikleri olan ve hassas bir alan. Hem branş hem de kulüp kültürünü mutlaka göz önünde bulundurmak şart. Bu nedenle birçok arkadaşımız kulüplerde çalışırken zorlanabiliyorlar. Benim en büyük avantajlarımdan biri de belki spordan geliyor olmam.

29


Röportaj

7) Son olarak okurlarımıza, öğrencilere söylemek istedikleriniz var mı?

Epey geniş kapsamda spor psikolojisini açıklamaya çalıştım. Benim için çok keyifli bir röportaj oldu umarım okuyucular da keyif alırlar. Spor psikolojisine ilgi duyan ve alanda kariyer planları yapan arkadaşlarımız varsa hiç çekinmeden bana ulaşsınlar. Onlara elimden geldiği kadar yardımcı olmaya çalışırım. Teşekkürler.

30


Röportaj

Online Terapi - Klinik Psikolog Dr. Duygu Cantekin 1)Hocam bize biraz kendinizden bahsedebilir misiniz?

Ben Klinik Psikolog Dr. Duygu Cantekin. ODTÜ Klinik Psikoloji lisans, yüksek lisans ve doktora programlarını bitirdikten sonra Oxford Üniversitesi’nde doktora sonrası araştırmacı olarak çalışmalar yürüttüm. Bu çalışmalarımın yanı sıra Londra’da özel pratiğimde klinik psikolog ve psikoterapist olarak çalışmaya başladım ve halen devam ediyorum.Ağırlıklı olarak yetişkinler olmak üzere, ergenlere, çift ve ailelere psikoterapi hizmeti veriyorum. Aynı zamanda Nişantaşı Üniversitesi’nde öğretim üyesiyim. Bahçeşehir Üniversitesi,

Ortadoğu

Teknik Üniversitesi, Acıbadem Üniversitesi gibi başka önemli üniversitelerin psikoloji bölümlerinde lisans ve lisansüstü dersler verdim. Cambridge Scholars Publishing Klinik Psikoloji Yayın Danışma Kurulu üyesiyim. Kısaca, hem akademik hem de uygulama alanında çalışan bir klinik psikoloğum.

2)Covid-19 nedeniyle terapi seanslarının çoğu artık online olarak devam ettiriliyor. Daha önceden yüz yüze yapılan seansların dijital ortama alınması fikrini danışanlar nasıl karşıladı? Adapte olmakta zorlanıyorlar mı?

İlk başta yadırgayanlar oldu tabii. Seansların çevrimiçi yani online ortama taşınmasını istemeyen danışanlar yüz yüze de devam edemeyeceğimiz için ara vermek istediler. Bunun için danışanların farklı sebepleri oluyor. Örneğin, evde başkalarıyla birlikte yaşayanlar görüşme yapabilecekleri uygun ortamı yaratamayacakları için istemiyorlar.

31


Röportaj Çünkü seanslar online da olsa terapi odasındaki koşulları sağlaması çok önemli. Birebir aynı olması tabiki mümkün değil ama kastettiğim gizlilik, sessizlik ve dış uyaranlardan izole bir ortam olması önemli. Yani danışanın kendini rahatça, hiçbir şeyden çekinmeden ifade etmesi önemli. Online devam etmek istememelerindeki sebeplerden bir diğeri terapi seansının dijital formatta olmasını yadırgamaları ve rahat hissetmemeleri. Danışanlar bunu denemeden “aynı olmayacağı hissine kapıldıklarını” belirtebiliyorlar. Tabi burada ben online terapinin yüzyüze terapi kadar etkili olduğunu, bununla ilgili bilimsel verilerin de bulunduğunu, ayrıca kendimin uzun zamandır bazı danışanlarla online terapi uyguladığımı ve gayet uzun soluklu ve verimli geçtiğini açıklasam da son tercih danışanın oluyor tabiki. Başka danışanlar da başta istemedi ve salgın koşullarının gidişatına göre karar vermek istedi. Ama salgının ve sokağa çıkma kısıtlamasının beklenenden daha uzun süreceğini gördükçe bir süre sonra terapiye online olarak devam etme kararı alan danışanlar oldu. Ancak kabul eden danışanlarla online ortama geçtikten sonra adapte olmak konusunda çok sorun yaşamıyorum. Seansın ilk başında biraz garip geliyor ama seansa başladıktan sonra yüzyüzeden hiç bir farkı kalmıyor.

3) İnsanlar yüz yüze terapiye başlamakta bile tereddütler yaşarken online terapi fikrine karşı nasıl bir tutum sergiliyorlar?

Bu birçok etkene göre değişiyor. Örneğin bazı danışanlar en baştan özellikle online terapi tercih edebiliyor. Yani hiç yüzyüze seans yapmadan online terapiye başladığım danışanlarım var. Bunun en önemli nedenleri, özellikle yaşadığı şehirde çalışmak istedikleri alanda uzmanlaşmış bir psikolog bulamamaları veya farklı bir ülkede yaşayıp kendi anadilinde destek almak istemeleri ya da kişilerin kronik hastalığı veya fiziksel engeli olmasıdır. Bu kişiler için önemli ve işlevsel bir yol online terapi. Bunun dışında bu salgın döneminden önce aynı şehirde olsak bile hızlı hayat ritmlerinden dolayı terapi ofisine gelecek vakti bulamayan, ya da şehiriçi trafikten dolayı da mesafeyi uzak bulan ve bu nedenle online terapi tercih eden danışanlarım da oldu. Salgın döneminde ise zaten dışarı çıkmak güvenli olmadığı ya da yasak olduğu için çok da başka tercih kalmıyor insanlara. Her şeyin Online olduğu bir dönemdeyiz. Halihazırda terapi sürecine başlamış ancak psikolog ya da danışandan birinin taşınmasıyla da süreç iki tarafın ortak kararıyla online olarak sürdürülebilir.

32


Röportaj Burada danışanların başta yadırgasa da online olarak devam etmek istemelerindeki en önemli etken psikologdanışan ilişkisinin güçlülüğüdür. Bildiğiniz üzere, çalıştığınız ekol ne olursa olsun terapinin en iyileştirici tarafı psikolog-danışan ilişkisidir. O nedenle, o ilişkide güven ve yarar görme inancı sağlam bir şekilde yerleşmişse genelde devam ediyorlar.

4)Terapide beden dili, göz teması, danışanla arada masa olup olmaması bile önemli detaylarken, online terapide bunların ne kadarı karşılanabiliyor ve terapiyi nasıl etkiliyor?

Psikolog online terapide de tıpkı yüzyüze terapide olduğu gibi etik ilke ve sorumluluklara bağlıdır. Yüzyüze terapide olan ve online terapinin kendine özgü kurallarını, sorumluluklarını önceden bilmek ve uygulanmasını sağlamak, olası risklerini yine önceden bilmek ve olumsuz etkilerini elimine etmek için gereken düzenlemeleri yerine getirmek, tüm bu düzenlemelerle ilgili danışanı bilgilendirmek ve danışan tarafından da yerine getirilmesini sağlamak psikoloğun sorumluluğundadır. Tüm bunlar TPD ve APA’nın etik yönetmeliğinde de geçiyor olmasına rağmen daha detaylı ve sadece telepsikoloji uygulamalarına dair çok önemli güncel bir Türkçe kaynak var. Orçun Yorulmaz ve arkadaşlarının hazırladığı Çevrimiçi Psikolojik Müdahale ve Uygulamalar için Telepsikoloji Kılavuzu. Yetkinlik, Standartlar, Bilgilendirilmiş Onam, Güvenlik, Veri ve Bilgi Aktarımı, Ortam Koşulları ve Düzenlemeler gibi temel başlıklarda online uygulamaların kendine özgü düzenlemelerini ve kurallarını detaylıca vermektedir. Tekrar sorunuza dönecek olursam, aynen yüzyüze terapiyi gerçekleştirdiğiniz odanızda yaptığınız düzenlemeler gibi online ortamda da ortam koşullarına dair gerçekleştireceğiniz düzenlemeler var. Örneğin, ortamın mahremiyetini, üçüncü kişilerin müdahalesinin olmamasını, kamera açısının her iki tarafın yüzü ve üst gövdesini göstermesini ve iyi bir internet bağlantısı sağlamak gibi uygulamalar yüzyüze iletişimin sağlıklı ve kesintisiz sürdürülmesini elverişli kılar. Tabi online terapinin kendine özgü risklerinin farkında olmak, bunları bilgilendirilmiş onam formunda ele almak ve danışanı bilgilendirmek çok önemlidir. Örneğin, görsel ya da sözel ipuçlarının kaçırılması ya da yanlış anlaşılması bir risktir ve psikolog bu ihtimalin farkında olmalı, ona göre davranmalı ve danışanını da bilgilendirmelidir. Açıkçası uygun ortam düzenlemelerini sağladıktan sonra terapiyi olumsuz etkileyen faktör pek kalmıyor. Oluşsa dahi bunu ele almalı ve nasıl gidereceğinizi bilmelisiniz.

33


Röportaj Burada önemi olan danışanı bilgilendirmeye özen göstermek. Bildiğiniz üzere terapide bilgilendirilmiş onam ilk seansta verilip imzalanması sağlanan bir şey değildir sadece. Terapi süresince tekrar veya yeni ele almanız gereken konular oluşabileceği gibi online terapiye özgü yeni bir bilgilendirilmiş onam kullanmak- sözlü veya yazılı- gerekebilir. Bu arada terapide arada masa zaten istemeyiz, online terapide de bu hiç olmadığı için sorun yok :)

5)Yüz yüze yapılan terapilerde danışanların kriz anlarında (ağlama, öfke, kendinden geçme vb.) bazı müdahalelerde bulunabilirken, online terapi esnasında kriz yönetimi nasıl uygulanıyor?

Aslında yüzyüze terapiden farkı yoktur. Yoğun ağlama veya öfke her zaman bir kriz anına işaret etmek zorunda değildir. Bu gibi durumlarda normal terapötik teknikler ve uygulamalar kullanılarak danışanla çalışılmaya devam edilir, sakinleştirilir ve durumun üzerinden geçilir. Öncelikle, psikoloğun bu kişilere ve kriz durumlarında hizmet verdiği kişilere yardımcı olmak için yeterli bilgi, birikim ve olanaklara sahip olduğundan emin olması gerekir. Acil bir durumda gerekli kaynakların, örneğin acil telefon numaraları, kişinin acil durumda aranmasını isteyeceği sosyal destek kişisi, hastane bilgileri, acil durumda ulaşmak için ikametgah adresi gibi kaynakların bilgisine sahip olmalıdır. Ayrıca danışanla tartışarak ve onun da onayı alınarak bir acil durum planı hazırlanmalıdır. Eğer danışanın daha geleneksel bir hizmetten daha fazla yarar sağlayacağı düşünülüyorsa bu durum danışanla tartışılarak online terapi sonlandırılmalı ve uygun bir şekilde yönlendirme yapılmalıdır.

6)Online terapi, dijital ortam üzerinden gerçekleştirildiği için internetin kesilmesi, görüntünün donması, ses problemleri vb. teknik sorunlar ile karşılaşıyor musunuz? Bu tarz sorunlar için nasıl bir önlemleriniz oluyor ve bu danışanları olumsuz yönde etkiliyor mu?

İyi ve güçlü bir internet bağlantısı, online terapiye daha başlamadan hem psikoloğun sağlaması gereken hem de danışandan istemesi gereken bir önkoşuldur. Ama yine de kontrol dışında oluşabilecek bahsettiğiniz türden teknik sorunlar tabii ki oluyor.

34


Röportaj Daha önce de bahsettiğim gibi bu risklerin önceden farkında olunmalı ve danışana aktarılmalıdır. Bu riskleri minimize etmek psikoloğun sorumluluğundadır ve uygun önlemleri almalıdır. Örneğin bir gün bağlantının benden kaynaklı olarak sürekli koptuğu oldu ve o süreyi telafi etmek için terapi süresini uzattım. O zaman tabi ondan sonraki diğer tüm seanslarımın saati kayıyor. Bu telafi süresini çok fazla tutmamaya özen göstererek diğer danışanlarıma da mümkün olan en kısa zamanda durumu açıklayarak haber verdim ve çoğu kişi rahatsız olmadan uyum sağladı. Saati kaydırmanın uygun olmadığı bir kişi oldu ve onunla da ertesi güne yeni bir saat planladık. Sonuç olarak danışanlar bu tür sorunların olabileceğine dair bilgilendirilmişse ve sık olan bir şey değilse anlayışla karşılayabiliyorlar. Benim de başıma bir kez geldi. Ama anlık kopmalar, görüntü donmaları ve ses gidip gelmeleri kısa sürüyor ve terapiyi çok etkilemiyor. Bazen hızlıca kapatıp tekrar aramak gerekiyor. Yine de bunların çok az oluyor olması önemli.

7)Online terapinin başka ne gibi avantajları ve dezavantajları var?

Son 3 yıldır online terapiyi kendi uygulamalarımda kullanıyorum. En önemli avantajı, şu anda yaşadığımız pandemi koşullarında danışanların terapi sürecinin aksamamasını ve bu dönemde terapiye ihtiyaç duyan ve yeni başlayacak kişilerin evden çıkmadan sağlıklı ve güvenli bir şekilde terapi hizmetine başvurabilmelerini sağlamasıdır. Başka önemli avantajı, daha önce de belirttiğim gibi, yaşadığı yerde yetkin bir uzmana erişimi bulunmayan kişilerin istediği kalitede bir hizmet alabilmesinin önünü açmasıdır. Online terapinin etkinliğini kanıtlayan bir çok bilimsel araştırma da mevcuttur. Kendi mesleki deneyimimden de yola çıkarak online terapi sürecinde verim düşüklüğü yaşanmadığını, etik ilke ve sorumluluklar doğrultusunda yüzyüze terapi ile aynı çerçevede tutulduğunda sağlıklı ve pratik bir yöntem olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Dezavantajları için söyleyebileceğim en önemli şey ise, yine içinde bulunduğumuz koşullardan ötürü online uygulamaların kullanımının artmasıyla birlikte uzman olmayan kişilerin, açık söylemek gerekirse sahte psikologların artmasıdır. Bu konuda Türk Psikologlar Derneğinin yürüttüğü önemli kampanyalar ve yasal çalışmalar mevcut. Bu online terapiye özgü bir dezavantaj olmamakla birlikte, online uygulamaların insanlara erişim hızı ve kolaylığı ile birlikte alanımız ve insanlarımız bu sahte uzmanların istismarına daha açık hale geldi. Bunun dışında göz önünde bulundurulabilecek her türlü dezavantajı ortadan kaldırmak veya en aza indirmek için psikolog olarak yapmanız gereken sorumluluklarınız ve uygulamalarınız zaten mevcut.

35


Ayşe Zeynep Kaya

Research Paper

Research Question: To what extent music has an important role in cultural movement? Choose specific genre/ culture to discuss. ROLES OF MEHTER MARSH FOR OTTOMAN EMPIRE’S CULTURAL MOVEMENT: PSYCHOLOGICAL BEHAVIORISM The music is one of the most impulsive and universal factor on human psychology to determine the human behavior. Actually, that is called ‘’psychological behaviorism’’ and it has got few different branches: ‘’methodical, radical, teleological, theoretical, biological and psychological’’. Moreover, music’s influence is investigated by these branches of behaviorism. Thus, music can activate a vast population’s behaviors for a cultural goal thanks to its moral contexts. Such as ‘’anthems’’ like Mehter Marsh by Ottoman culture. It has got a power to impress psychological and behavioral which are foundations of the cultural movement for all people during war periods. This is the reason why music is more powerful issue for human’s behavioral psychology. First and foremost, music is relevant with the behaviorism in the paradigm of psychology’s basis. Initially, the behaviorist movement arose with John Watson. Moreover, the behaviorism approach is solely connects with observable stimulus-response behaviors, and clarify all behaviors are learned according to interaction with the environment. Furthermore, definition of stimulus is something like an abstract or tangible which perceive by a person’s chordotonal organs to cause a behavioral response. Also, every human is sensible for all stimulus because it is come from disposition to survive on the world. In the other words, stimulus set a person’s impulse (reflex behavior) in motion. Thus, music is one of stimuli so that effects a person’s behaviors according to its types. . For instance, thirty subjects were shown with a group of musical excerpts which were happy or sad in the experiment. After listening to the sections, a photograph of a face that the subjects were shown and few person choice a happy face while others choice a sad or neutral facial expression. (Changizi, 2009, p. 1) Thus, researchers proved that music strongly attract the emotional ratings so happy music created happy faces while sad music created hyperbolical melancholy. Besides, a music’s influence on emotions normally can be stable for ‘’one day’’ or ‘’few hours’’ and it can observe from the person’s behaviors. That’s why music’s effect is temporary for human’s mind. For this reason, if people want to cherish their specific emotion or thought such as hostility, they have to listen repeatedly a music which help to recreate that emotions or events.

36


For example; anthems are written to cherish a population’s all national values thereby anthems are played in every ceremonies. Actually, music has few powers: firstly ‘’manipulation’’ because it influences behaviors of others, secondly ‘’evocation’’ because it evokes specific responses from environments and thirdly ‘’motivation’’ because it gives energy and tenacity to human. Furthermore, anthems have them more intense rather than other types from the perspective of cultural movement. According to Huron, music made of social bonds so it rises the performances of group action. Work and war songs, lullabies, and national anthems depend each other with families, groups also all nations.’’ (Schafer, 2013, p. 3) Certainly, anthems have a privilege to manipulate the society directly with repression. Since, they symbolize a specific cultures’ independence, freedom also transmitted culture as an inheritance from their ancestors. Therefore, society gives a power to anthem’s manipulation because it evocates their ancestors hereby, it motivates the cultural movements. Hence, these three terms follow these dependent steps in each other to create the soul of anthems. Thus, ‘’reciprocal causality’’ is emerged to say state keep alive their anthems or anthems keep alive their state. Actually, Ottomans shows it because they use Mehter Marsh as a positive stimuli for their behavioral and psychological motivation also evocation so they keep alive Mehter Marsh. On the other hand, Ottomans use it as a negative stimuli which is a unique war tactic for breaking their enemies’ motivation and creating negative evocations to manipulate them that is called ‘’psychological war’’ so the Marsh keep alive the Ottomans. Briefly, Ottomans protect their significant anthem otherwise the anthem protect Ottomans such as a physiological shield from enemies with the magic of music. Secondly, music is universal for everyone from different races can feel the same emotions from any foreign music. Therefore, Mehter Marsh gave the same feeling of fear for hostiles. Actually, this music culture is remained to Ottomans by their old feudalities so that it is very special. Ekinci (2014) suggested that Ottoman leader Osman I is learned a bass drum and a plume by Seljuk Sultan Kayqubad III to salute the newly formed state’ in 1289. (p.1) After, Ottomans’ awareness of these instruments, they established their bands and the Ottoman Empire is known with ‘’janissary/ Mehter band’’. Furthermore, Mehter band is combination of music and culture and it is directly associated with behaviorism. Ottomans use three types in Mehter marsh strategy with behaviorism for themselves. First two are: ‘’Teleological l Behaviorism’’ which focuses on objective observations rather than cognitive process and ‘’Methodical Behaviorism’’ which is not relevant with cognitive process and internal situations in human body. This band which comprised of hundreds of people played in front of the army when they were going to battle because it incentive them to battle. Additionally, for Fatih’s period: the Sultan has ‘’twelve-layer Mehter’’ and there was duodecimal instruments which were cymbal, kadum, shrill pipe and bass drum. Moreover, sultan went to war with this Mehter and for increasing the soldiers’ bravery and spreading terror to enemies.

37


Thereby, the marsh which is a kind of music help to Ottomans’ success with the janissary attacks that cultural movement. Furthermore, the marsh triggered their war ethos that known as Gaza which was the goal of Ottomans about their expansionist policy and religion spreading policy on entire the world. The Mehter Marsh is played according to sultan’s command usually for some victory, ceremonies, Friday prayer, religious festivals and sieges. Additionally, the band also played the marsh repeatedly trough the midnight to keep guards awake. Concurrently, the aim of marsh’s repetitive is reminding their transmitted culture and origins so they could adapt to atmosphere of wars easily. Moreover, there is ‘’Psychological Behaviorism’’’ which is first general behaviorism theory that remove human to the center. The two terms emerged with this concept that enforcement and reinforcement. The marsh let them motivation and evocation (reinforcement) thus, they were fighting fearlessly unlike their enemies. Conversely, the Ottomans arrived through the opposite army, they leaved there because of the fear which outcome of loud drums. (Enforcement) Therefore, music has an important role in cultural movement. Besides, music can act like our hormones which associated with psychology. Definitely, psychology’s another compound is biology for behaviorism. ‘’Biological Behaviorism’’ emerged after Skinner and this category oriented with perceptual and motor models and system of behaviorism theories. Moreover, music relevant to perception which is about the chemicals in human body and it activate the motor muscles. To illustrate, a concept of psychology which is ‘’fight or flight’’: When the body released adrenalin hormone, a person is feeling the fear across a situation that gives signals of threatening for himself. Then, the person have to decide a decision about escaping or overcoming from that situation. This ‘’hormonal dilemma’’ is known with this naming. Actually, Ottoman’s enemies face to face this hormonal dilemma all the time thanks to Mehter Marsh. Powel (2017) claimed that music is like a drug to release chemicals of human body and it can manage their amounts such as rhythmic music raises the adrenaline levels which has similar effect with when a person in dangerous situation, his adrenalin increase and gives energy. (p.1) According to this research, when Ottomans listen Mehter Marsh, their body starts to release adrenaline and they can be more energetic and motivated. Also, it has effect on their bodily performance according to biological behaviorists. In contrast, Mehter Marsh can give anxious which is another effect of adrenaline for enemies. Certainly, these are the music’s background in human nature.

Thirdly, music can change a person’s behavior into most

of the situations according to different atmospheres’ promotive. That is to say, music can make more intense feelings in situation. Therefore, the Ottoman Empire’s enemies always felt the war atmosphere more intense because of the Mehter Marsh with instruments triggered their negative emotions. These bad emotions that panic, fear, and hopelessness match with the war atmosphere thereby they escaped or withdrew. Furthermore, hormonal chances according to situation and stimulus cause that results which are explained with behaviorism.

38


Additionally, ‘’Radical behaviorism’’ contains some changes within the human body without the external factors. Also it is the idea of events are not associated with human’s behaviors. Actually, it is clearly seen difference between Ottoman and the other cultures’ wars because their expand armies, strategies or weapons which were some external factors could not be successful on their enemies. However, Ottomans use the internal (biological, hormonal) changes for them with the Mehter Mash. That was the magic of Ottoman’s magnificent. Similarly, ‘’Theoretical behaviorism’’ accept the internal periods of body which observable. Thus, Ottoman soldiers could observe enemies’ reflections of emotions. They played Mehter Marsh for every war so their enemies learned it as a ‘’signal of Ottomans’’ and it symbolizes ‘’The Janissary Attack’’. Additionally, this situation proved with Pavlov’s psychological experiment with a dog about behaviorism. This experiment had four steps: Firstly, he gave a beef (natural stimuli) to the dog when dog saw the beef, its salvation (response) is started. Secondly, he rang the bell (artificial stimuli) to the dog, there was no salvation. Thirdly, he rang the bell before he gave the beef, the dog perceived this two stimulus and it started to salvation. Fourth and the last step, Pavlov achieved his goal; when he rang the bell the dog started to salvation because the dog thought he gave the beef after the bell ring. This experiment about the ‘’conditional learning’’ which is the relationship between stimulus-response in behaviorism. When this experiment is applied to Ottoman wars across enemies, this steps are like this: firstly, ottomans wars before they did not learn the band’s instruments yet, the enemies just ready to war. Secondly, ottoman organized the band and Mehter marsh and go to the war with them, the enemies did not give response at the first time. Thirdly, Ottomans with Mehter marsh, enemies perceived these two stimuli at the same time and they gave reaction. Fourthly, when enemies heard the sound of Mehter marsh they stated to give reaction as panic, fear or anxious before the seeing the Ottoman army. To give an illustration from the war of Constantinople:

‘’ …all the psychological warfare of the ottoman military band-amplified by flares, shouts and battle cries, Mehmet started to roll forward ‘the heavy infantry and the bowmen and the javelin-men and all the imperial footguards’. He directed them at a vulnerable spot in the Lycos valley where a section of wall had collapsed. The citizens were panic-stricken, experiencing the high-raising sound of a full-throated ottoman assault for the first time.’’ (Crowley, 2015, p.48)

There is clearly seen of the Mehter band’s psychological effects on Roman citizens. Furthermore, when enemies were defeated by Ottomans for most of the battles during the centuries, the Mehter Marsh sound gave them a signal of ‘’ learned helplessness’’ and this situation causes the passive behaviors. In short, Ottoman military band with Mehter marsh effects the enemies’behavioral psychology and it made a psychological pressure and psychological war for them.

39


Taking everything into consideration, music has a special psychological power in terms of Behaviorism which is a foundation and activation of cultural movements. Also, there is why cultural movements are emerged by anthems such as Mehter Marsh by Ottomans. Thus, the Marsh is positive stimuli and reinforcement to provide some advantages for Ottomans’ cultural movements rather than their enemies with regard to negative psychological effect of the marsh such as enforcement, some the other psychological concepts and negative stimuli were causing their failure because of the lack of a music such as anthems for their cultural movement.

Referencences

Changizi, M. (2009, Sep). Why Does Music Make Us Feel?. Retrieved from https://www.scientificamerican. com/article/why-does-music-make-us-fe/

Crowley, R. (2005). Constantinople: The Last Great Siege, 1453, London: Blumsbury House. Retrieved

from

https://books.google.com.tr/books?id=ftOp1cR7VK8C&pg=PT118&lpg=PT118&dq=OT-

TOMAN+M%C4%B0L%C4%B0TARY+BAND+PSYCHOLOGY+ARTICLE&source=bl&ots=PrrH6Zcrk3&sig=QG_EMyU9EMUhbxOGQsj3YnCd-3s&hl=tr&sa=X&ved=0ahUKEwjgp_eJsLTYAhVmM5oKHZ10BAwQ6AEIPDAC#v=onepage&q=OTTOMAN%20M%C4%B0L%C4%B0TARY%20 BAND%20PSYCHOLOGY%20ARTICLE&f=false

Ekinci, E. B. (2014, April 20). Ottoman Military Marching Band. Daily Sabah, Retrieved from https://www. dailysabah.com/feature/2014/04/20/ottoman-military-marching-band

Powell, J. (2017, May 16). The Scines Of Songs: How Does Music Affect Your Body Chemistry?. The Guardian, Retrieved from https://www.theguardian.com/books/2017/may/16/the-science-of-songs-how-does-musiceffect-your-body-chemistry

Schafer, T. et al., (2013, Aug). Front Psychol: The Psychological Functions of Music Listening, doi: 10.3389/ fpsyg.2013.00511.

.

40


-KENDÄ°ME NOTLAR.................................................................................................................... .................................................................................................................... .................................................................................................................... .................................................................................................................... .................................................................................................................... .................................................................................................................... .................................................................................................................... .................................................................................................................... .................................................................................................................... .................................................................................................................... .................................................................................................................... .................................................................................................................... .................................................................................................................... .................................................................................................................... .................................................................................................................... .................................................................................................................... .................................................................................................................... .................................................................................................................... .................................................................................................................... .................................................................................................................... .................................................................................................................... .................................................................................................................... .................................................................................................................... .................................................................................................................... .................................................................................................................... 41


BİZİ SOSYALMEDYA HESAPLARIMIZDAN TAKİP EDEBİLİRSİNİZ

/baupsychology

/baupsychology

/baupsychology


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook

Articles inside

Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.