Yarın Yeşil sayı 4

Page 1

yesil dergi ‘

12 Mayıs 2015 Salı Sayı: 05 l

l

Yeşil Dergi Yarın Gazetesi’nin eki olarak çıkmaktadır.

Gezi Direnişi dikkate alınmadan yeni bir anayasal düzen sağlanabilir mi? YEŞİL platform 08-09

Akkuyu Nükleer Santrali’nin yapımı tüm itirazlara rağmen sürüyor

)

Erdogan cesetlerle dans ediyor Anti - Nükleer tarihe yolculuk Nükleer karşıtı mücadelenin görkemli yıllarına gidiyoruz. Bir dönem Nükleer Karşıtı Platform kuruluyor, bir dönem 170 bin imza meclise götürülüyor. Belki tekrar o günlere döneceğiz. Yeşil ve Sol’dan Ender Eren ile Anti Nükleer Tarihi tekrar hatırlıyoruz. YEŞİL tarİh 07

Sevgi kariyeri sevgili sevgim Akkuyu Nükleer Santralleri’ne karşı yüzlerce eylem yapıldı ama bu kez çok farklı. Bir dans gösterisi ile yap ı l m ı ş protesto bu. Remziye Eryılmaz o dansı ve sonrasında yaşananları; çevre mücadelesinin özünü epik bir dille anlatıyor. Yapay afet 13

Erdoğan ölümle dans ediyor Akkuyu Nükleer Santralleri’ne karşı insanlar tepkisini ülkenin dört yanından gösterdi. Santrallerle birlikte t o p - lumun tepkisi de uyandı. Önümüzdeki günlerde referans olması için en güncel anti-nükleer gelişmeleri sizler için derledik. güncel 03-04

Akkuyu Nükleer Santralleri tekrar hortladı, AKP kurulması için butonu bastı. Çocuklar kullanılarak reklamı yapılan Akkuyu Nükleer Santralleri’ne karşı çevreciler ayaklandı. güncel 03-04


3

Yeşil çizgiye doğru

Sevgili okurlar Yeşil derginin 5. sayısı Nükleer santrallere karşı yapılan mücadeleler ve aynı zamanda 2000 öncesinde de yapılan Anti-nükleer mücadele üzerine. Akkuyu Nükleer Santrali için iktidarın yaptığı reklam kampanyası ve bütçesi dudak uçuklatan cinsten. Neden bu kadar reklam? ÇED’i dahi doğru dürüst yürütemeyen hükümet, çareyi Akkuyu Nükleer Santralini devlet sırrı olarak kabul ederek, birçok soruya muhatap olmadan işi götürmek istiyor. Önümüzdeki dönem Nükleer santrallere karşı mücadele daha da büyüyecek hepimize çok iş düşecek. Nükle-

er santrallere karşı başka bir eylem tarzı da mümkün diyerek sayfalarımızda yer verdik. Yeşil tarihimiz bu sefer tabiî ki Anti-Nükleer hareket üzerine. Geçen sayılarımızda olduğu gibi doğa yeşil ekoloji toplum üzerine yazılarımız var. Gezi direnişinin ikinci yıl dönümünü geniş bir yazıyla anıyoruz. Sevgili Yusuf Savaş Emek üzerine, yazılarından derlenen, ilk kitap basıldı ve piyasada. Tanıtımını bu sayımızda bulacaksınız. Yeşil tencere kaynıyor. Rezidansların, sarkastik bir dille anti-reklam anlatımını, umarız beğenirsiniz.Her zaman olduğu gibi güncel ekoloji,kent

Akkuyu Nükleer Santrali, Kaz Dağları Buluşması, Abbasağa Parkı’na dozerle girdiler

7

Yeşil ve Sol’dan Ender Eren, antinükleer mücadelenin tarihini fotoğraflarla gözler önüne seriyor

8

Mustafa Cevdet Arslan, Gezi Direnişi için yazdığı yazısıyla Gezi’nin tarihini ve direnişin vardığı noktayı değerlendiriyor

Yesil hat

3

10 11

12

Rezidans reklamları neyi gösteriyor, gerçekte ne amaçla yapılıyor? Gerçek haberleri tiye alarak sunuyoruz.

Ender Eren

mücadeleleri haberleri ve takip etmenizi istediğimiz yeşil takvimiz de ihmal edilmedi.. Güneydoğu Asya ile ilgili yazı ve anı dizimiz devam ediyor. Bu sefer Laos’dayız. Bu uzak doğu toplumunun, kendi inanç kuralları üzerine, hassasiyetinin ayrıca dikkat edilmesi gerektiğini, orijinal resimleriyle veriyoruz. Bu arada daha evvel büyük bir istekle yazdığımız Nepal’in depremle başına gelenler hepimiz üzdü ve yardımlarımızı onlardan esirgemeyelim.

8

10

Savaş Emek’in yazılarından oluşan kitap, yeşil film önerilerimiz, yeşil takvim Botlarda ölümün sınırında yaşayan mültecilerin tarihi nereden başlıyor? Yeşil ve Sol’dan Ender Eren sizler için değerlendirdi.

13

Çevre mücadelesinin özünü epik bir dille dinliyoruz. Remziye Eryılmaz imzasıyla... Nükleer mücadelenin uzak tarihini biliyoruz, peki yakın tarihi? Melek Önder imzasıyla...

15

Laos’un uyguladığı geleneksel kuralları ve eşsiz tarihini, özgücünü fotoğraflar anlatıyor. Nihat Çavdar imzasıyla...

11

12

13


03

guncel 12 Mayıs 2015

Yesill dergi ‘

Erdoğan, ölümle dans ediyor Akkuyu Nükleer Santralleri tekrar hortladı. AKP’nin çocukları kullanarak ‘temiz bir gelecek’ vadeden reklamlarıyla bezenen Akkuyu Nükleer Santralleri’ne karşı daha önce de olduğu gibi insanlar tepkisini ülkenin dört bir yanından gösterdi. Yani santrallerle birlikte toplumun tepkisi de uyandı. Son bir ay nükleere karşı mücadele ile geçti. Önümüzdeki günlerde referans olması için en güncel tüm anti-nükleer gelişmeleri derledik. güncel onur toper

Her şey aslında bir reklam filmiyle başladı diyebiliriz. Reklamı hatırlatmak için yazalım; bisiklet gibi son derece doğa dostu araçlarla çocuklar, güçlerini birleştiriyor ve ortaya Akkuyu Nükleer Santrali çıkıyor! Nükleer santralin logosu ise yemyeşil bir yaprak! ‘Kendi enerjimizi kendimiz üretiyoruz’ denilerek olaya ‘yeşil’ bir hava katmaya çalışıyorlar. Ancak sorunumuz tartışmalı bir sorun değil. Bugün tüm dünyanın, sebep olduğu felaketlerde hem fikir olduğu, Çernobil ve Fukuşima gibi korkunç örneklerinin

var olduğu bir santralden bahsediyoruz. Eğer gerçekten çevreci ve yeşil bir enerji planı yapılmak isteniyorsa ülkenin her köyüne, bölgesine, küçük yerleşim alanlarına RES(Rüzgar Enerji Santralleri) yerleştirilebilir. Bu şekilde uzun vadede yapılan harcama da düşük kalır. Öyle değilse bile kimyasal bir felakete sebep olmaz, riski tamamen ortadan kaldırır. Ancak AKP bu yolu seçmiyor ve seçmez, çünkü ‘çevrecinin daniskası’ değil.

kü rekabet odaklı bu planları yapıyor. benim için. Bana bunu söylemeleÇevreci olsa ve nükleerin çok çevreci ri gerekirdi” diyor. Kanal, nükleere olduğunu iddia etse reklamlarında bakış açısını ise şöyle özetliyor: Nükoynayan kişilerden ‘nükleer reklamı’ leer santrale karşıyım. Bu bakımdan, olduğu gizlenmezdi. Nükleer sant- AKP’nin bile reklamında oynamakrale ait televizyon reklamı yayınlanır tan daha kötü bir durum benim için. yayınlanmaz pilot rolünü oynayan ti- Çünkü etkileri daha uzun süreye yayatrocu Ayhan Kanal, bir elektronik yılacak. Güncel politikadan bile daha firmasının reklamı diye kandırılarak, çirkin bir yatırım. Bana bunu söylebu filme dahil edildiğini açıkladı. Yapımcı şirkete dava açmaya hazırlanan Kanal, “Ben sol bir dünya görüşüne sahibim. Politik tiyatro Reklamdaki pilota elektronik firma yapıyorum. reklamı denmiş Nükleer santrale karşıyım. Bu baNükleere karşı alternatif yollar var kımdan, AKP ’nin bile reklamında ancak AKP bunu kullanmıyor, çün- oynamaktan daha kötü bir durum


04

guncel 12 Mayıs 2015

Akkuyu reklamlarında pilot olarak görünen tiyatrocu Ayhan Kanal, elektronik firmasının reklamı olarak kandırıldığını açıkladı.

Dava sonuçlanmadan açılış yapıldı Reklamın ortaya çıkmış olması, Akkuyu’da bir açılışı da beraberinde getirdi. Akkuyu Nükleer Deniz Yapıları’nın temeli, çevrecilerin ÇED raporunun iptali için açtıkları davalar sonuçlanmamasına rağmen atıldı. Nükleer karşıtı insanlar açılan davalar sonuçlanmadan temelin atılmasının hukuksuzluk olduğunu vurguladı ve inşaat alanının kapısını tutarak içeride bulunanların dışarıya çıkmasına engel oldu. Çevreciler açılışa izin vermedi İnşaat girişinde açıklamalar yapıldıktan sonra nükleer karşıtları santral girişinde beklemeyi sürdürdü. Bu sırada aralarında gazetecilerin de olduğu misafirler çıkış için kapıya yönlendirilince nükleer karşıtları yeniden kapıyı tuttu ve çıkışları bir süre önledi. Nükleer karşıtları sloganlar atarken santral sahasında bulunan ve AKP Mersin Milletvekili

Ahmet Tevfik Uzun’un da aralarında yer aldığı grup nükleer karşıtlarına saldırmak istedi. Polis ve jandarma araya barikat kurarak grupların temasını önledi. Nükleer karşıtlarının büyük demir kapının yanı sıra turnikeleri de zorlamaya başlaması üzerine santral sahasında bekletilen TOMA göstericilerin üzerine tazyikli su sıktı ancak gösteriler kapıdan ayrılmadı. Polis ve jandarma yetkilileri, milletvekilleri ve çevrecilerin temsilcileriyle yaptığı görüşmenin ardından çevrecilerin eylemi sona erdirildi. Santral sahasındaki gruplar, çevreci grupların uzaklaşmasının ardından santral sahasından ayrıldı. Eylem üstüne binlerce kişi Sinop’ta buluştu Çevrecilere yapılan bu saldırının hemen ardından Sinop merkezli bir miting gerçekleştirildi. Çernobil faciasının yıldönümünde Sinop’ta düzenlenen nükleere karşı miting, Diyojen Heykeli’nin

Sinop’taki büyük mitingin ardından İstanbul-Kadıköy’de de insanlar “Ya nükleer ya hayat” dedi.

Yesill dergi ‘

Çevrecilere yapılan saldırının hemen ardından Sinop merkezli büyük bir miting gerçekleştirildi.

önünde başladı. Buradan Uğur Mumcu Meydanı’na yürüyen kortejin en önünde “Nükleere Hayır” pankartıyla Nükleer Karşıtı Platform üyeleri yer aldı. Miting alanında nükleer karşıtı bir sanat sergisi de açıldı. Yürüyüş boyunca “Nükleere inat, yaşasın hayat”, “Nükleer santral istemiyoruz”, “Nükleer santral ölüm demektir” sloganları atıldı. “Sarayı kapat enerjiyi gör bak” sloganı etraftaki halk tarafından en çok alkışı aldı. Yürüyüşe Sinop halkı evlerinden tencere ve tava ile destek verdi. “Hayat” diyenler Kadıköy’deydi Mitingin ertesi günü bir araya gelen yüzlerce kişi de Kadıköy’de nükleer santral inşaatlarını protesto etti. “Ya nükleer ya hayat” yazılı ana pankartın en önde taşındığı yürüyüşte tiyatrocular Çernobil faciasını ve radyoaktif maddelerin zararlarını temsil eden elbiseler giydi. Yürüyüş sırasında çevrede bulunanlar da alkışlarla yürüyüşe destek

verdi. İskele Meydanı’nda eylemciler adına basın açıklamasını okuyan Gizem Akman “Felaketlerin zemini hazırlanıyor. Akkuyu reklamları seçimlerden bile önde. Dağı taşı reklama kesseler bile radyoaktif ölümün iyi bir şey olduğuna bizi ikna edemeyecekler. Yeterince insanı kansere teslim ettik, artık yeter!” dedi. ‘Nükleere geçit yok’, çocuklara şenlik çok ” Nükleer propagandanın bir aracı olarak çocukların kullanılmasına, Validebağ Savunması da bir çocuk etkinliği yaparak karşılık verdi. Validebağ Savunması’nın 23 Nisan günü parklarında bir şenlik başlattı. Şenliğe Prof. Dr.Ünal Akkemik ve Arp sanatçısı Özge İşeri de katıldı. Şenlikte ‘Çevre hikayeleri’, ‘Uçurtma boyama’, ‘ağaçların kardeşliği’ vb. temalarda toplam 11 adet etkinlik gerçekleştirildi. Şenliğin ana konusu ‘Nükleere geçit yok’, çocuklara şenlik çok. ” oldu.

Validebağ Savunması, 23 Nisan günü bir çocuk etkinliği yapılarak nükleer karşıtı etkinlikler düzenledi.


05

guncel 12 Mayıs 2015

Yesil dergi ‘

Kazdağları buluşması gerçekleşti Bu yıl Çanakkale’de ikincisi gerçekleşen Kazdağları Buluşması’na katılım yüksekti. Üç gün boyunca süren etkinliklerle Türkiye’nin her yanından ve yurtdışından gelen çevreciler, doğanın para için rant hırsıyla katledilmesini protesto ettiler. Kazdağları’nın sorunları belirlenip, çeşitli çözümler tartışıldı. Çeşitli etkinliklerle dikkat çeken çevrecilere Çanakkale sakinleri de destek verdi. Güncel oğuzhan Özkan

8-9-10 Mayıs tarihlerinde 2. Kazdağları Buluşması gerçekleşti. Çanakkale’nin Bayramiç ilçesinde bulunan Evciler köyündeki Ayazma mesire alanında buluşan çevreciler, Altın madencilerini, termik santralleri, HES’leri, nükleer enerji, kirletilen yaşam alanları ve doğa katliamını protesto ettiler. Buluşma için Türkiye’nin dört bir yanından gelen yaklaşık üç bin doğasever katıldı. Birçok üniversite öğrencisinin katılımının yanı sıra çevrede yaşayan sakinlerinde Buluşma’ya desteği görüldü. Yurtdışından da Kazdağları Buluşması için gelen çevreciler de vardı. Çadırlar kuruldu Buluşmanın ilk günü olan 8 Mayıs günü Ayazma mesire alanına çadırların kurdular. İkinci gün olan 9 Mayıs’da ise çevreciler, Kazdağları’nın zirvesinde bulunan Sarıkız bölgesine zirve yürüyüşü gerçekleştirdi. Zirveden geri dönen çevreciler etkinliklere devam ettiler. Zirve yürüyüşü sonrası sorunlar tartışıldı İkinci günün devamında, Ayazma Mesire yerinde köylü kadınlar bölgede üretilen organik ürünleri satışa sundu. Aynı gün gece

ise çadırların bulunduğu bölgede kamp ateşe yakıldı. Müzik dinletileri eşliğinde halaylar çekildi. Doğaseverler yakılan ateşin başında Kazdağları’nın sorunlarını ortaya koyup çözüm önerileri üzerinde tartıştı. Aynı gün içerisinde Çanakkale’de ise İzmir Urla Badem Tiyatrosu, “Tersine Dünya” isimli oyunu oynadı. Mücadelenin süreceği vurgulandı Buluşmanın üçüncü ve son günü Evciler Köyü Meydanı’nda gerçekleştirildi. Etkinliğe sadece dışarıdan gelen çevreciler değil, yaşam alanlarını savunan Çanakkale sakinleri de yoğun katılım gösterdi. Müzik dinletilerinin ardından, Türkiye’nin ilk köy tiyatrosu olan Urla Bademler Köy Tiyatrosu tarafından Turgut Özakman’ın yazdığı ‘Deliler’ isimli oyun sahnelendi. Daha sonra köy halkı ve

değişik yerlerden gelen çevreciler tarafından halk oyunları, çiftetelli ve harmandalı oynandı. Etkinliğe, Kazdağları’nda altın aranmasına karşı verdiği mücadeleyle bilinen Çanakkale Belediye Başkanı Ülgür Gökhan da katıldı.Gökhan, “Kazdağları mücadelesinde yiğitçe, hiç kimseden korkmadan mücadele eden değerli Bayramiçli hemşehrilerim sizlerle onur ve gurur duyuyorum. Ben de Bayramiçli olmaktan gurur duyuyorum. Mücadelemizi kul hakkını savunmak için yapıyoruz. Çünkü bu bir kul hakkıdır. Tanrısal bir değeri gelecek nesillere bırakmamak gelecek nesillerin hakkını gasp etmektir. Biz olaya böyle bakıyoruz. Hangi açıdan bakarsanız bakın buralarda yapılan bu tecavüzler son derece haksızdır” diyerek Kazdağları için sonuna kadar mücadele edeceklerini belirtti.

yesil dergi ‘

Yarın yeşil Yarın Gazetesi’nin Aylık eki olarak çıkmaktadır 12 mayıs salı 2015

sayı: 5

Yönetim Ergenekon Mah. Tay Sok. No:4 adresi Osmanbey / İstanbul basıldığı Arslan Güneydoğu yer Gaz. Mat. ve Kağıtçılık A.Ş. Akçaburgaz

Mah. Hadımköy Yolu San1 Bulvarı 169. Sokak No: 6 Kıraç / Esenyurt / İstanbul 02128861795

imtiyaz sahibi fadik temizyürek Tel: 0536 698 9397 sorumlu yazı işleri müdürü ışıl kurt Genel koordinatör elif karan dağıtım Osman Erdem

6 aylık abonelik: 40 tl SANEM DENİZ KURAL adına ziraat bankası hesap no: 0615 57722685 5001 ıban: TR28 0001 0006 1557 7226 8550 01 ptt hesap no: 08848286 0000 0088 7351 11 işbankası hesap no: 6200 2465988 ıban: TR34 0006 4000 0016 2002 4659 88

1 yıllık abonelik: 80 tl garanti bankası hesap no: 31/6896034 ıban: TR90 0006 2000 0310 0006 8960 34 akbank hesap no: 0177542 ıban: TR57 0004 6001 6488 8000 1775 42 yapı kredi hesap no: 229/88735111 ıban:TR38 0006 7010 0000 0088 7351 11


guncel

06

12 Mayıs 2015

Yesil dergi ‘

Abbasağa Parkı’na kafe değil, forum yapılır

Halk parkına sahip çıktı Beşiktaş’taki Abbasağa Parkına belediyenin yapmak istediği kafe inşaatı halk tarafından durduruldu. Parktaki forumdan “Kafe istemiyoruz” kararı çıktı. CHP de parkın eski haline getirileceğini açıkladı.

Güncel Rıfat çapar

sİstanbul Beşiktaş’taki Abbasağa Parkı’na Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Beşiktaş Belediyesi’nin kafe yapma girişimi halk tarafından engellendi. Dün sabah parkta fark edilen iş makinesi üzerine harekete geçen mahalle halkı önce iş makinesinin çalışmasını durdurdu. Parkta buluşan mahalleli, Beşiktaş Belediye Başkanı Murat Hazinedar’a tepki gösterdi. Hazinedar’ın referandum, oylama teklifleri reddedildi. Yaşam savunucuları ve Beşiktaş Kent Savunması’nın çağrısıyla dün akşam Abbasağa Parkı’nda toplananların gerçekleştirdiği forumda SİT alanı olan parka dair bilgi verildi, konuşanlar parka kafe

istemediklerini, spor aletleri sökülen ve kazılan parkın eski haline getirilmesini istediklerini söyledi. Forumdan kafe istenmediği, yaşam alanlarına sahip çıkılacağı kararı çıktı. Foruma katılan belediye meclisi üyesi de CHP’nin parti yönetiminde alınan karara göre parka kafe yapılmayacağını ve yıkılan alanın eski haline getirileceğini açıkladı. CHP İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu da Twitter hesabından yaptığı açıklamada, “Arkadaşlar Abbasağa Park’ında halkın onaylamadığı hiçbir işlem yapılmayacak. Yanlış anlaşılma ve rahatsızlık için özür dileriz” dedi. Beşiktaş Belediyesi çalışanları bu sabah inşaat demirlerini kesti, parkı eski haline getirme çalışmaları başladı.

Kamp Armen’de yıkım durdu, nöbete başladı

Hrant Dink ve eşi Rakel Dink ile birçok Ermeni yetim çocuğun kaldığı Tuzla’daki Kamp Armen’in yıkımı geçici olarak durduruldu. Kamp Armen’in yıkımını nihai olarak engelleyecek bir çözüm yolu aranırken, kampın iadesi için çağrılar ve çözüm önerileri yapılıyor. Kamp arazisine giren dozerler, Tuzla Kampı’nı inşa eden ve yıllarca, yüzlerce çocuğa müdürlük yapan Hrant Güzelyan’ın odasını, erkek ve kız çocuklarının yatakhaneleri olarak kullanılan 5 oda-

yı ve dua odasını yıktı. Bu gelişmenin ardından mülkün şu anki sahibi Ethem Erhan Aydınlar’ın kiraladığı yıkım ekipleri yıkımı durdurdu. Yıkım haberinin hemen ardından, Düşünce Platformu’nun girişimleriyle AKP’li bazı milletvekilleri de Tuzla Belediyesi’ne gelerek kampın durumuyla ilgili bilgi aldı. Vakıflar Genel Meclisi Azınlık Vakıfları Temsilcisi Toros Alcan da Tuzla Kampı’nın iadesini yeniden Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün gündemine taşıdı.


07

Yesil-Tarih 12 Mayıs 2015

Yesill dergi ‘

Anti-Nükleer Tarih

Her sayımızda olduğu gibi yeşil tarihe önem veriyoruz ve hala devam eden nükleer karşıtı mücadelenin en görkemli yıllarına geri gidiyoruz. Bir dönem Nükleer Karşıtı Platform kuruluyor, başka bir dönem 170 bin imza meclise götürülüyor. Belki bu dönemde tekrar o günlere geri döneceğiz. Yeşil ve Sol’dan Ender Eren öncülüğünde Anti Nükleer Tarihi tekrar hatırlıyoruz.

Nükleer Karşıtı Kongre için kampanyalar başlıyor

Nükleerciler ve nükleer karşıtları kozlarını paylaşıyor

Nükleer karşıtı platformlar nasıl kuruldu?

170 bin imza Meclis Başkanı’na götürülüyor

Nükleer Karşıtı Platformlar, bulundukları her yerde; standlar açıp imza toplamaya, broşür, afiş, çıkartma ve rozetler bastırıp satmaya, yapılan harcamalar ve daha sonra yapılacak olan Nükleer Karşıtı Kongre için para biriktirmeye başladılar. Üniversitelerde, İstanbul Beyoğlu, Ortaköy, Ankara Yüksel Caddesi, Kuğulu Park, İzmir Alsancak, Antalya Kaleiçi gibi şehir merkezlerinde, Silifke, Taşucu, Mersin, Tarsus, Osmaniye, Adana, İskenderun, Hatay, Bursa, Eskişehir, Zonguldak gibi birçok il-ilçede, renkli ve medyatik toplantılar, imza kampanyaları yapıldı. Gaz maskeli, gitarlı-saksafonlu, iskelet, kefen ve Azrail giysili, helvalı, zincirli, balonlu protesto gösterileri gerçekleştirildi. Her platform becerisi, olanağı ve zamanı ölçüsünde, “kendi tarzıyla” çok hoş, ilginç, renkli kampanyalar yarattı ve bunlar yerel basında geniş yankı buldu.

13 Şubat 1993 tarihinde İzmir’de ilk kez nükleerciler ve nükleer karşıtları bir panelde karşı karşıya geldiler. Makine Mühendisleri Odası’nca düzenlenen “Nükleer Santraller; Kaygılar ve Beklentiler” panelinde nükleerciler ve nükleer karşıtları kozlarını paylaştılar. Bu karşılaşma biraz kavgalı ve gürültülü oldu; “Arif Künar sabahki oturumda tebliğini sunarken, nükleerciler iyiden iyiye homurdandılar. Ama en ilginç olanı, Teoman Alptürk’ün TMMOB Başkanı olarak değil de, TEK Daire Başkanı olarak konuşması ve Arif Künar’ın konuşmasına dayanamayıp, kürsüye fırlamasıydı. İzleyiciler şaşırdılar, Teoman Alptürk’ü ilk kez böyle görüyorlardı. Ama yıllardır söylüyoruz, kimseye dinletemedik, termik santral yaptırmayacaksınız, nükleer de yapılmayacak, peki elektrik mühendislerini ne yapacaksınız: ‘tarlalara domates toplamaya mı göndereceksiniz?”

Aylin Gençoğlu-SOS Akdeniz imzasıyla 28 Aralık 1992 tarihinde gönderilen mektup ve Ağaçkakan’ın 1993 Ocak sayısında; ANTİ NÜKLEER KAMPANYA’YA HAZIRLANIN! çağrısıyla birlikte yayınlanan; “Türkiye’de tam bir milyon insan; nükleer enerji... hayır! İstemez, teşekkürler demiş” yazımla, nükleer karşıtı kampanya “resmen” ilan edilmiş oldu. 13 Ocak 1993 günü, Silifke’de farklı meslek grupları ve çeşitli politik görüşlere bağlı kişiler tarafından; “Akkuyu Nükleer Santraline Karşı Mücadele Grubu” adı altında bir çalışma komitesi kuruldu. Çalışma grubu ilk gün yöreden 300 imza topladı ve bir dizi karar aldı. İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya, Adana, Zonguldak, Bursa, Mersin’de nükleer karşıtları çoğalmaya ve nükleer karşıtı kampanya yapmak üzere buluşmaya başladı. Böylece “Nükleer Karşıtı Platform”lar doğmuş oldu.

“Anti Nükleer Kampanya’ya Hazırlanın!” çağrısıyla birlikte yayınlanan yazıyla yerel bazda toplanan 300 imzadan 170 bine kadar imza toplanmıştı. 1993 yılı başından Nükleer Karşıtı Hafta bitimine kadar toplanan 170 000 adet “nükleere hayır” imzasını Meclis Başkanı’na vermek için, bir komite oluşturup başvuru yapıldı. O dönem Meclis Başkanı olan Hüsamettin Cindoruk, imzaları Meclis’te kabul etti. NKP İstanbul gönüllüsü Aynur Tuncer, Sendikacı Akile Özkaya, NÜSED adına Dr. Ferruh Yavuz, Gazeteci Fikret Türkel ve Arif Künar toplanan imzaları bez torbalara doldurup, Meclis Başkanı’nın yanına gitti. Başkan esprili bir şekilde bu kadar çok imzanın niye getirildiğini ve bunları ne yapacaklarını sordu. Sonra da yaklaşık yarım saat kadar nükleer enerjiye alternatiflerin neler olduğuna dair ve özellikle de rüzgar enerjisi üzerine sohbet edildi.


YESIL pLat

08-09

12 Mayıs 2015

Gezi Direnişi dik yeni bir anayasal düz

Gezi Direnişi’nin ikinci yıl dönümü, 5. Sayımızın çıktığı haftaya denk geldi. Tabii ki bu denli b çizilen yanlış hatlardan herkes ders çıkarıyor, çıkarmak zorunda kalıyor. Şimdi hazır yıl dönümü Derneği Başkanı Mustafa Cevdet Arslan, Gezi’nin toplumsal dinamiklerinden, olacak olan yeşil platform MusTAfA CevDeT ArslAn

Gezi Direnişi’nden seçimler bile yapılmış olsa da adalet sağlanamadığı duygusu, eşitsizliğin her alanda genel geçer hale geldiğinin tüm toplumca kabulü, Gezi’nin çıkış temelinden dolayı intikam alınırcasına ülke coğrafyasının korkunç bir katliama tutulduğu günümüzde meşruiyet yasallık sadece yurttaşlara karşı değil hükümete devlete karşı da soru olarak ortada durmaktadır. Bu durum nedeniyle, Gezi Direnişi’nin neliğine ilişkin uygun verilerle analizler geliştirmek ve başlıktaki soruyu ancak böylelikle yanıtlamak mümkün olacaktır kanısındayız. Gezi Direnişi’nin Toplumsal Dinamikleri Gezi Direnişi öncesi ülkenin dört bir yanında ekolojik yıkım projelerine HES’lere, termik santrallere, nükleere, çimento fabrikalarına, taş ocaklarına madencilik, yol havaalanı vb projeler adına ormanların katline, Cumhuriyetin kurucularına ve değerlerine yapılan saldırılar, Ergenekon vb hukuki değil tertip davalarıyla adalete indirilen darbeler, hayvan haklarına yapılan kanun tehditleri ve yerel hayvan katliamları,

demokrasi istemini yükseltenlere 1 Mayıs’a karşı saldırılar, taşeronlaşmanın yaygınlaştırılması ve işçi katliamlarının olağanlaştırılması, kadın haklarına, kadınların varlığına doğrudan saldırıların arttırılması ve saymakla bitmez saldırı karşısında yurttaşların şiddet ve cebirle “biat” ettirilmeye çalışılması karşısında toplumda biriken öfke Gezi’nin dinamiklerini oluşturmuştur. 19 Ocak 2007’de Hrant Dink’in katline karşı ayağa kalkan on binlerce insanın toplumsal muhalefet için umut verici olması, Loç’ta ve Yuvarlakçay’daki köylülerin şirketleri sularından topraklarından kovmayı başaran direnişleri ve Karadeniz’deki HES karşıtı mücadelenin eksiksiz tüm köylüler tarafından yürütülmeye başlanması, sınavlarda şifre dağıtılması, soruların çalınması karşısında yoğun protestoların olması, 5199 Sayılı Hayvan Haklarına karşı katliam yasasının ülke çapında on binlerce insan tarafından protesto edilerek meclisten geri çektirilmesi, internet yasaklarına karşı ağ tipi örgütlenmeyle bir merkeze bağlı kalınmaksızın organize edilebilen yoğun kalabalıkların katıldığı protestolar aslında Gezi Direnişi’nin sinyallerini veriyor ve tüm protestoların yurttaşlara giydirilmeye çalışılan deli gömleğinin her an yırtılabileceğini gösteriyordu. Fakat bunu ne hükümet ne de muhalefet ön göremediği için bu direnişe “hükümete karşı darbe” ya da “kendiliğinden ortaya çıkan hareket” diyeceklerdi. Şimdi sindirildiği ve asla ortaya çıkmayacağı zannedilen ve “bitti” denilen bir Gezi sanrısı yönetenlerin ve yeni yönetime talip olmayı düşünenlerin kafasında dolaşıyor. Gezi direnişinin ön saflarında olmaktan onur duyan biri olarak Gezi’den korkanların bu bitti sanrısının bir temenni olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Farkında mısınız bilmiyorum ama artık Hrant Dink cinayetine karşı adalet isteyenlerin “Biz Bitti Demeden Bu Dava Bitmez” demeyi devraldıklarını “Bu Daha Başlangıç Mücadeleye Devam” sloganlarının insanların kafasından sökülüp atılamadığını büyük patlamaların habercisi küçük gruplar sosyolojisine bakarak da görmek mümkün.

G G d ü r m h z c y b ü y t u d

f d d o

d m r b b d ğ

p t m y s n h


pLatform 12 Mayıs 2015

dikkate alınmadan düzen sağlanabilir mi?

bu denli büyük bir direniş çok konuşuldu ve hala da konuşuluyor. Yapılan hatalardan, yıl dönümüne gelmişken bir analiz yapma ihtiyacı daha hissediyoruz. Taksim Gezi Parkı lacak olan anayasal bir düzenin ele alınışına kadar tüm direnişi tekrar inceliyor.

aldırılar, tanın olağandoğrudan karşısında çalışılması amiklerini

ayağa kaln umut ven şirketleri enişleri ve tüm köyda şifre daotestoların m yasasının o edilerek karşı ağ tin organize ar aslında otestoların her an yır-

öremediği diliğinden

nedilen ve yönetime zi direnişik Gezi’den unu rahat-

Dink cinan Bu Dava ngıç Mücan sökülüp ük gruplar

Gezi sonrası Gezi’siz Bir anayasal Düzen mümkün olaBilir mi? deflenmelidir. Gezi zaten bu hedefi ülkemize gösterGezi’nin toplumsal sıkışmışlığın patlama noktası olarak sa- menin bir yolu değil midir! dece ülkesel değil küresel bir direniş haline geldiği görülürse, Bu hedef olmaksızın yani Gezi’siz bir anayasal ülkemizde, Gezi’siz bir anayasal, yasal bir yapılanma meş- düzen artık mümkün değildir. ru ve legal bir toplumsal ve siyasal düzen oluşturmak artık mümkün gözükmemektedir. Türkiye için Gezi’yi dışlayan peki ne olacak? her yapısal model büyük toplumsal patlamalara hazır olmak Gezi yeni türden bir hareket olarak bu ülkenin dezorundadır ve asla meşruiyet sağlama şansına sahip olmaya- mokrasi geleneğinin bu yüzyıldaki en ileri adımı caktır. Bu nedenle demokrasi, insan ve hayvan ve doğa hakları, olarak zenginliğimizdir. Bu zenginlik, doğamız inyeni bir anayasal güvenceye ulaşmadan yeni bir Türkiye’den sanımız hayvanımız gibi parasal zenginliğe hırsa bahsedilemez. Her baskı rejimi bu ülkenin bilimini, doğasını, ve ölüme mi terk edilecek yoksa bu zenginlikle üretim güçlerini, insanını, kültürünü ve tarihsel zenginliğini yurtta ve dünyada barışın ve kardeşliğin hüküm yok etmekten başka işe yaramayacak. Gezi’yi bu ülkenin sürdüğü bir demokrasi mi olacak.? Gezi Direniştoplumsal dinamikleriyle açıklamaktan kaçınanları hüsrana çileri yollarına devam ederek kararlı olduklarını uğratacaktır. Buna görüşümüze neden olan önemli bir veriyi göstermeye devam ediyor şimdi karar verecek de paylaşmak gerek; olan sizlersiniz; tercihinizi üç ağaçtan yana mı bir Gezi direnişi öncesi küçük politik grupların çağrısıyla en odundan yana mı; doğadan demokrasiden cumfazla 2 bin kişilik gösterici sokağa iniyor, hükümet çevreleri huriyetten yana mı ortaçağ baskı rejiminden yana de “Bunlar hep aynı kişiler” diyordu. Gezi sonrası ise, Vali- mı kullanacaksınız? İnsanlığın vicdanın daha ne kadar bu soruyu debağ protestoları gösterdi ki artık küçük gruplar bir çağrıyla ortalama 10 bin insanı sokağa dökebiliyor. yanıtsız bırakarak yol alabileceğini sanıyorsunuz? Gezi’de öldürülen gençler için adalet duruşmalarında hala Bu soruların yanıtı eminiz ki hepimizin eseri duruşmaya katılan yakınlarına bile davacı değil sanık-terörist olan bir ülke olacaktır. Bakalım övünebileceğimuamelesi yapılarak toplumsal suç işlemeye devam edenle- miz bir eser yaratabilme cesaretini çocuklarımızrin amacı sanırız sokağa çıkan insan sayısını azaltmaktı ama la birlikte gösterebilecek miyiz? bunun başarılamadığı ve meşruiyetin asla kazanılamadığı bütün meydanların ve caddelerin özel TOMA’lı karakollarla denetlenmeye çalışıldığı bir ülkede “korku”yu kimin duyduğu da önemli bir sosyolojik araştırma konusudur. Bu veriler ışığında, adalet kitaplarda, parti programlarında parti adlarında yazan bir sözcükten ibaret olmayacaksa tüm toplumsal dinamikler için yeni bir anayasa, baskı ve totalitrizme alet olan değil hizmet yapmaya dayalı bir devlet yapısı kurulmasına yönelik toplumsal ve siyasal diyalog ve barış zemininin oluşturulması he-

Yesil dergi ‘


10

Yesil Tencere 12 Mayıs 2015

Yesil dergi ‘

Rezidans reklamlarına derin bakış

İnşaata olan yatırım bitmiyor, bitmek de bilmiyor. Projeleri büyütüyorlar, olmadık şeyler katıyor, insanları 4 kule arasına hapsediyorlar. Üstüne bir de her adımından para alıyorlar. Ama rezidans reklamları öyle demiyor. Patronların amacı: Herkes yaşasın, kimse ölmesin. Anlattıklarına göre evleri – tabii ki boğaz manzaralı - neredeyse bedavaya verecekler. Gerçekten öyle mi? Gelin birlikte inceleyelim. yeşil tencere Onur toper

Ağaoğlu ne zaman rezidans reklamlarında gözükmeye başladı ve insanlar dalga geçti, o zaman rezidans reklamları günbegün arttı ve günbegün saçmalama giderek arttı. En iyi örnek Ağaoğlu’ndan: “Beni anlamıyorsunuz!” . Ağaoğlu’nun da dediği gibi insanlar anlayamıyor; çünkü bahsedilen toplu ulaşım araçlarına yakınlık, merkezilik, işyerine yakınlık zenginlerin problemi değil. Onlar zaten lüks araçlarıyla öyle bir problem yaşamıyorlar. Fahiş fiyatlara satılan o daireler de yoksul ve orta sınıfın dikkatini çekmiyor, çekemiyor. Bu reklamlara yüzeysel bakmak yerine, içine girelim öyle inceleyelim istedik. Bu işin assolisti, 99 depreminin faillerinden, yolsuzluğun ana isimlerinden Ağaoğlu ile başlıyoruz.

Kalitesiz çimentodan, ‘Yaptım olacak’a Ağaoğlu Ağaoğlu’nun ilk reklamını hatırlayalım. Hangi cümlesinden başlasak ayrı bir felaket. “Çünkü bu ülkede herkes güzel, kaliteli bir evde oturmayı hake-

diyor” diyor Ağaoğlu. Ama golf sahası olan bir evde herkes ne kadar oturabilir. Ama Ağaoğlu’nun akıldışı mantığı şu: “Yaptım olacak!”. 10 bin TL peşinat veren daire sahibi olacak diyor, sonra da şantiyede çalışan işçilerle birlikte basıyor kahkahayı. Yıllar öncesinin reklamından bahsediyoruz, o rezidans şimdi kat kat yükseldi, insanlar evleri satın aldı. Kaç tane yoksul aldı acaba? Hani herkes hakediyordu? Ağaoğlu’nun hakediş anlayışı 99 depremi öncesi kullandığı kalitesiz çimentodan belli. O bu noktaya binlerce kişiyi ölüme sürükleyerek geldi.

Zenginler şeker de yesin, metroya da binsin Bir sonraki reklamımız daha yeni ve güncel. Reklam gibi olmasın Skyland İstanbul projesi. İstanbul’un nadir ormanlık alanlarından bir yer olan Seyrantepe’de yapılacak, ülkenin de en büyük binası olacak. Ancak reklamda bu devasa rezidansta kalanların metro kullanacağı tahmin edilerek propagandası yapılıyor. “İşten çıktığım an hayata karışsam” deniliyor reklamda. Hayat anlayışı şu: 2

dev kule, altında AVM, spor salonu ve 8 katlı otopark... Bu da oradaki ağaçlar kesilerek sunulacak. Hayata karışmak, ancak başka canlıların hayatını sonlandırarak mümkün zaten! Hayat demek de korkunç fiyatlara sanki bedavaymış gibi sunulan imkanlardan yararlanmak. Sonra da metroya binecek. O duraklar hükümet tarafından holding sahipleriyle ortaklaşa planlanıyor belki ama binenler yoksullar.

Kayıp aranıyor: Caprice Gold Bir diğer devasa proje. Sıkı durun geliyor... Caprice Gold. Reklam AKP’nin de Osmanlıcı tutumuna müthiş bir uyumla kanun müziği ile giriyor. Osmanlı’dan kalma hisarlardan esinlenerek yapılacak. Fatih Sultan ‘Muhammed Han’ın konaklayacağı düzeyde yedi yıldızlı bir saray... Her yeri altından kaplama... Satışları başladı bile. Şimdiden alan evi ucuza kapıveriyor. Hazır AKP’den nemalanan kişiler paraya para demediği için hemen bu tarihi değerleri taşıyan yere sahip olmalı. Projenin sahibi kim? Skandallarıyla ünlü Jet Fadıl. İki sene önce bu projeyi sundu,

her yerde reklamı yaptı, peşinatları topladı; sonra da ortadan kayboldu. İnşaat durdu, değerlerimizi altınla taşıyacak devremülk hiçbir zaman gerçekleşmedi. Çünkü Jet Fadıl için tek bir değer vardı, o da PARA...

Şu anki Tarlabaşı > Tarlabaşı 360 İstanbul’da kentsel dönüşüm kapsamında yapılması planlanan bir diğer proje de Tarlabaşı 360. Boy boy reklamları var Tarlabaşı’nda. Yenileniyor, çok daha temiz, çok daha steril. Oranın esas sahipleri nereye gidiyor peki? Bilmiyoruz. Zaten önemli de değil. Orası tertemiz olacak. Orası çok rezildi zaten bunun da sorumlusu biz değiliz. AKP aynen böyle düşünüyor. Damadını da o projelerin başına getiriyor. Tarlabaşı’nı soylulaştırarak, artık hitap ettiği zenginlere daha çok hitap edecek. Ancak yine de dikkat etmekte fayda var. Orası İstanbul’un merkezi ve kalbi. Şu an ses çıkmayabilir ama toplum ne kadar şikayet etse de orada yaşayanları sahipsiz bırakmaz.


yesıl sanat

11

12 Mayıs 2015

Yesill dergi ‘

“Havadan, sudan” tartışmaların kitabı

Geçtiğimiz haftalarda Dağarcık Türkiye Yayınevi kuruldu. Koşar adım giden Dağarcık Türkiye ilk yapıtını okurla buluşturdu. “Havadan, Sudan” (DT Yayınevi, Nisan, 2015) d umanı üstünde bir kitap. Geçtiğimiz sene aramızdan ayrılan, ayakları yere basan, anti emperyalist, devrimci bir çevre emekçisinin, Yusuf Savaş Emek’in yazılarından oluşuyor. İzmir ve çevre hareketi denildiğinde ismi çok geçen Yusuf Savaş Emek’in, Aydınlık gazetesi ile Bilim ve Ütopya ve Ağaçkakan dergilerinde yayımlanmış yazılarından oluşuyor! Çevrecilikle ilgili bilgilenmek, bununla yetinmeyip çevrecilik pratiğine ilişkin tarihsel resmi geçide tanıklık etmek isterseniz bu kitap sizin yol haritanız olacaktır. Yeşil ve ekoloji hareketinin tartışmaları yer alıyor Havadan Sudan Yusuf Savaş Emek’in

aramızdan ayrılışının ardından eşi Semra Emek tarafından arşiv ve bilgisayarında bulunan kitap dosyasındaki orjinal hali ile hazırlanmaya çalışıldı. Yirminci yüzyılın sonlarında yazılan ve yirmibirinci yüzyıl başlarında hala verdiği mesajlarla güncelliğini koruyan yazılar, hem Türkiye’deki yeşil ve ekoloji hareketinin öyküsünü, tartışmalarını aktarmakta; hem de içinde bulunduğumuz koşulları ve dünyayı yeniden yeniden sorgulamamıza neden olmaktadır.

Dokuz Eylül iklim değişikliğini tasarladı Baraka(1992) Yönetmen: Ron Fricke Oyuncular: Sidse Babett Knudsen, Chiara D’Anna, Eugenia Caruso Tür: Belgesel

Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Seramik ve Cam Tasarımı Bölümü lisans programı son sınıf öğrencileri ve yüksek lisans öğrencileri eğitimin birinci döneminde “iklim değişikliği ve küresel ısınma” konusu üzerine çeşitli projeler geliştirdiler. Öğrencilerin, tasarımlarına göre, çeşitli tekniklerle şekillendirdiği ve de-

ğişik pişirim teknikleriyle tamamladığı projeleri, bu konu üzerine her birinin farklı bir bakış açısı ile bakması ve çözüm önerileri sunması bakımından görülmeye değerdi. Bu projelerden en dikkat çeken tasarımlardan biri fotoğrafta da görüldüğü üzere ayakkabının topuğuna yapışmış sarı yapışkan bir madde tasviriydi.

Baştan aşağı sıfır yorum katarak tüm dünyadan, hiç bilmediğimiz kabilelerden, doğa manzaralarından, yaşam koşullarından kareler sıralanıyor sırasıyla. Tek bilgi, manzaraların nerede olduğu... Filmi izledikten sonra dünyada ne kadar küçük bir parça olduğumuzu görüyoruz.

Wall-E(2008) Yönetmen: Andrew Stanton Tür: Animasyon

Tamamen çöplükten oluşan bir dünyadan ve artık gözden düşmüş insan yapımı bir robottan oluşan bu animasyon film, şu anda değer biçilen bir çok lüksün algıda ne kadar seçici olduğunu. Bir çöplüğe dönüşen dünyanın ardından uzayda yaşamaya başlayan insan topluluğu ise obezite ile yaşamaya alışıyor. Wall-E, çocukların sıcak yaklaşacağı çevreci bir yapıya sahip.

Yeşil Takvim:

Erdek Körfezi Dayanışma Platformu/Sanayi Karşıtı Etkinlikler – 23/24 Mayıs Yeşil Kokteyl - 27 Mayıs Dünya Çevre Günü – 5 Haziran


12

Yesill dergi ‘

YESIL DUNYA 12 Mayıs 2015

Akdeniz’de sallar üzerinde

Afrika’dan hayatları pahasına botlara binip Avrupa’ya giderken ölen yüzlerce göçmen sığınmacı, mülteci, yabancı işçi Türkiye’de sıklıkla karşılaştığımız bir durum haline geldi. Ancak konu ile ilgili ne AB’den ne de Hükümet’ten bir açıklama dahi gelmiyor. Yeşil ve Sol’dan Ender Eren bu ölümlerin sorumlularını, nasıl bu noktaya gelindiğini kendi deneyimlerinden de yararlanarak açıklıyor.

yeşil dünya ENDER EREN 20 yıl önce İtalya’nın Bari liman kentinde yeşiller olarak toplandığımız zaman şöyle bir şey söylüyorduk: “ Akdeniz de hiç kimse yabancımız değil”. 50 yıllık zamanda ve daha da evvel sanayi ülkelerine gelen yabancı işçiler için yapılan siyasal mücadelelerdeki tez, yabancı işçilerin yavaş yavaş o ülkenin vatandaşı haline geldiği, dolayısıyla artık Yabancı İşçi kavramından uzaklaşılarak Göçmen kavramına geçilmesi gerektiği yolundaydı. Başta Avrupa hükümetlerin artık yabancı işçilerin o ülkenin vatandaşı olduğunu kabul etmeleri gerektiğiydi. İleriki yıllarda bu uğurda verilen hak mücadelelerinde, çeşitli Avrupa ülkelerinde farklı başarılar elde edilse de, örneğin Almanya da çifte vatandaşlıktan tutun da Alman vatandaşlığına kolay geçişe kadar bir dizi yasa değişikliklerine gidilmek zorunda kalınarak, yeni statüler elde edilmiştir. Küreselleşmeyle başlayan neoliberal ekonomiler ilk krizlerini yaşamaya başladıklarında, peşisıra dünyayı saran ekonomik kriz ve ondan etkilenen başta Kuzey Afrika ve daha sonraları tüm Afrika ülkeleri olmak üzere sığınmacıların umuda yolculukları kuzeye doğru yani Akdeniz üzerinden Avrupa’ya ulaş-

mak oldu. Avrupa ülkelerinde sosyal mücadelede kuzey/güney olarak adlandırılan zengin ve fakir ülkelerin çelişkisi hep dile getiriliyordu. Avrupa’daki sermaye yanlısı iktidarlar bu taleplere kulaklarını tıkıyorlardı. 2000’li yıllardan itibaren küreselleşmeye itirazlar başlamış ve Avrupa Birliği(AB) tam kalelerini kurmuş olduğunu ve içte de yasal sorunları halletmiş, gibi gözükürken ortaya Akdeniz’de teknelere dolmuş yüzlerce Afrikalı, Bangladeşli.. İtalya’nın, Yunanistan’ın kıyılarında gözükmeye başlamışlardı. Önceleri sayıları az olan bu sığınmacılar daha sonraları ülkelerindeki siyasi gelişmelerle artmaya başlayacaktı. Tunus’da “Arap Baharı’nın” başlaması ve bunun bir domino etkisiyle diğer Arap ülkelerine sıçramasıyla ülkelerindeki baskılardan kaçanlar sandal, şişme bot ve teknelere dolarak hayatları pahasına Akdeniz’de yolculuk yaparak Avrupa ana kıtasına varmak istiyorlardı. Arap Baharı’ndan siyasal olarak etkilenen Ortadoğu’da siyasi kavgalar on sene içerisinde Suriye’yi de içine almış ve ayrıca iktidar değişikliğinden sonra bir türlü istikrara kavuşamayan Libya da mültecilerin ana geçiş noktalarından en önemlisi haline gelmişti.

Mültecilerin genelde ilk durakları olan İtalya’dan gelen görüntülerde hiçte Avrupa’lıların savunduğu “değerlere” uymuyordu. Kamplarda dövülen, tekmelenen mültecilerle çekilmiş videolar ortaya çıkınca diğer egemen AB ülkeleri panikleyerek hemen ortalığı düzeltmeye çalışıyorlardı. Avrupa’nın en zengin ülkesi İsviçre’de bazı STK’lar bu sorunun çözümünün dünya da global olarak nüfus sınırlamasına giderek çözüleceğini söylemeleri, zengin ülkelerin bildiğimiz kapitalist aşamaların bireye yüklediği “egoist” anlayışın ortaya çıkı-

şı olarak değerlendirebiliriz. AB kendi içindeki siyasi kavgaları artan yabancı işçi, Göçmen sığınmacı ve mültecilerin sorunları nedeniyle, daha da büyümüş yabancıları ülkelerinde istemeyenler seslerini yükselterek bazı AB ülkelerinde partiler kurarak ciddi destekler görmüşlerdi. Bu ırkçı partiler palazlanarak AB parlamentosu içerisinde grup kurma girişimlerine başlatılmıştı. Not: Yunanistan’da yayınlanan karikatür sallardaki insanların karşılaştıkları küreselleşmenin kara mizahla anlatılmasıdır.

Bizi İrlanda’ya gönderiyorlar ya sizi

Bizi Fransa’ya Sizi?

Bizi İngiltere’ye Sizi?

Bizi Kanada’ya Sizi Bizi Çin’e Sizi?

Bizi Kore’ye Sizi?

Dünyaya tatile gönderiyorlar hepimizi


YAPAY AFET

13

12 Mayıs 2015

Yesill dergi

Sevgi kariyeri Sevgili sevgim

Şimdiye kadar nükleere karşı yüzlerce eylem yapıldı ama bu sefer ki çok farklı. Sevginin dirilişini gösteren bir dans gösterisi bu. Remziye Eryılmaz o dansı ve sonrasında yaşananları; çevre mücadelesinin özünü epik bir dille anlatıyor. yapay afet Remziye Eryılmaz Sevgi… Sevgi… Sevgiiiiiii… (……) !!!!! ?????? !!!!!!..........Merhaba, Neden böyle bir girişle başladığıma şaşırdın değil mi? Şaşır şaşır ki aklın başına gelsin. Neden diye soru sorma bana! Bunu sen bilmezsen kim bilecek? Sana güveniyor, seninle hava atıyorum diye; bu denli sorumsuzluk ve kolaycılık sana yakışır mı? Böyle gidersen seni terk ederim. Sensiz çırılçıplak dolaşırım, haberin olsun. Yorgun düştüm, gücüm kalmadı diyorsan; yazıklar olsun sana, kal oracıkta öylecene… Ve arkama bile bakmayacak kadar katı yürekli olduğumu da bil! Çünkü artık çok oluyorsun. Neden savaş vermiyor, insanların yüreğini beynini terk ediyorsun? Hadi büyükleri bir kenara bırak ta çocuklar ne yapacak sensiz? O geleceğimiz,umudumuz, onurumuz, gururumuz diye tanımladığımızçocuklarımız! Aaaaaa!... Hatırladım beklemedesin. Kusura bakma nasıl da unuttum… Ağustos 2000 de Akkuyu eylemlerinde seninle ne güzel dans etmiştik. Hem de ne danstı o!.. Çalışmalarımız içindeki yılmayan savaşımız; her acı karşısında daha çok güçlenmemiz; İş yapıyormuş görünen sözde eylemcilere karşı duruşun, bir sunuşu, seninle kucaklaşarak meydan okumanın fotoğrafı idi o. Tüm dünyayı kollarının arasında ümüğüne basarak, boğan ahtapotun, bizi yok etmeye çalışmasını ve geleceğini oynamıştık seninle… Üstümüzde el dokuması bir kumaşın arkasında koskocaman boyanmış güneş, önünde Bisikletli Yaşam için bisiklet yolum nerede?’’ Logosu yazılı el dokuması kumaştan bir elbise var. Sepetimde kâğıtlara yazdığım, kaybolan değerlerimizi, yerlere serpiyorum, Karşımızda

simsiyah ahtapot; kaybolan değerlerimizle birlikte bizi yok etmeye çalışıyor: Biz onunla savaşırken; o bizi itiyor, yerlere düşüyoruz, ayağa kalkıyoruz, gene yer- lere düşüyor hatta sürünüyoruz. Sev-

gii-

iii, sevgiiii diye inleyerek! Arkasından kara gücün siyah elbisesini sıyırıyorum, içinden güzel bir kız çıkıyor. Onunla sırtımızda güneş, sepetimizdeki başakları doğaya serpiştirerek döne döne dans ediyoruz. Sevginin yani bizim dirilişimizi çılgınca kutlayarak… Herkes seni dört gözle arıyor. Beyaz atına bin ve çabuk gel e mi? Seni aklım ve yüreğimle kucaklıyorum canım. Sevgi ANANIZ, o günden sonra Akkuyu’ya bir daha uğramadı. Pardon bir kez uğradı. Timur Danış gelip, evinde kalmıştı. O da onun hatırını kıramadı. Çünkü o anladı ki, kara gücün temsilcileri Çevreci görünenlerdi! Buna Greenpeace de dahil. Ne ilginç ki; izleyenlerin unutamadığı bu çarpıcı gösteri bile baltalanmıştı Daha sonra da insan manzaralarından, ironik kareler sürekli yaşandı. Anılan eylemde asıl tepki de onla-

raydı zaten… Yaşadığım hayalde bana bu elbise kaldı. O elbise de narenciye ananızın elbisesi kimliğine büründü. Başka bir nükleer karşıtı etkinliğinde sadece o elbiseyle katıldı. Bu kez sepetinde başak ve organik ekmek vardı. Bu kez ona “BEREKET ANA” dendi. Ananızda bunca üretkenlik varken, halkta çözüm mü yok? O hep halkın duygularını yaşam tarzıyla yansıtmaya çalışmıştır: Anılan nedenle, Ona “BEREKET ANA” adını da halk takmıştır. O sizin yanınızda, sağınızda, solunuzda, tepenizde, ayaklarınızın altında… İçtiğiniz suda, soluduğunuz havada, yediklerinizde içtiklerinizdedir. O her zaman, aklınızda, beyninizde, yüreğinizde hep sizinledir. Onun sevgisinde de sevgi adına haykırışlarında da siz varsınız..! Ne oldu biliyor musunuz? 2000 yılından bu yana Akkuyu’ya gitme gereği duymadım. Birçok etkinliğin önünde olan bana bu işlere katılmanın toplumsal anlamsızlığı yaşatılmış, zaman kaybı olarak benimsetilmişti. Kendimi iş üreten bir noktaya taşımak istediğimden olsa gerek. İş ve bütünleşme olamayan bir yerde olmak bana anlamsız geliyor. Ancak, Timur DANIŞ gelip, evimde kaldı; onun hatırı için Akkuyu’da 08 08 2010 Pazar günü yapılan şenliğe katıldım. İlgili izlencede düzenleme eksikliği ve dağınıklık vardı. Katılımcılar 70 otobüs olmalıydı, diyerek düşüncelerini dile getirdiler. Ancak, toplum duyarsızlığının bu denli arttığı bir nokta da Mersin’den 7 otobüsün çıkması beni sevindirdi doğrusu… Diye gerçek düşüncemi dile getirdim. Emeği geçenleri kutlarım. Ayrıca köy halkının/kadınların arasına katıldım, evlere uğradım. İnsanlarda inanılmaz bir gelişmeler vardı. Herkes Nükleerin getireceği her türlü zararlara inanmış, çevrecilere bel bağlamışlar. Tüm umudu çevrecilerden bekliyorlar… Şu bir gerçek ki yıllar var ki; bizlerin emeğinin yansımaları da baş nedendir.


14

YAPAY AFET 12 Mayıs 2015

Yesil dergi ‘

Nükleere geçit yok!

Akkuyu Nükleer Santralleri yıllardır Türkiye’nin gündeminde ve istemediklerini anlatmak için insanların dillerinde tüy bitti. Biz bu kez daha yakın tarihteki nükleer mücadeleden bahsedeceğiz. AKP ne zaman Nükleeri tekrar gündemine aldı ve buna karşı anti nükleer mücadelede neler yaşandı? Melek Önder bu iki soruyu yazısında açıklığa kavuşturuyor YAPAY AFET Melek Önder

1976’da Silifkeli denizcilerin protestoları ile başlayan Akkuyu’da yapılması planlanan nükleer güç santraline karşı mücadele, özellikle bölge halkının santral yapımına karşı olması ve yürütülen mücadele ile sürekli ertelendi. Ancak, 2010 yılına geldiğimizde Türkiye-Rusya Hükümetleri arasında imzalanan Akkuyu Sahası’nda bir Nükleer Enerji Santrali Tesisi ve İşletilmesine İlişkin Hükümetler Arası Anlaşma ile mücadele için de yeni bir döneme girilmiş oldu. Türkiye’de nükleer enerji “Güçlü Türkiye’nin, yeni enerjisi” söylemleriyle tekrar politika yapıcıların, nükleeere karşı mücadele verenlerin ve ekoloji çevrelerinin gündemlerinde üst sıralarda yer almaya başladı. NKP, KİP, sendikalar, meslek odaları, pek çok farklı politik grupların da içinde yer aldığı yerel ve ulusal örgütler protesto yürüyüşleri, imza kampanyaları, basın açıklamaları, sempozyumlar, kamplar yapmaya devam ediyor Muhalefet partilerinin verdikleri soru önergeleri, odaların, ekoloji çevrelerinin açtığı davalar ile de hukuki mücadele de sürdürülüyor. Herhangi bir nükleer kaza olmadan, daha yapım ve işletim aşamasında deniz suyu sıcaklığının artarak deniz ekosisteminin tahrip edilmesine, rad-

yoaktif atıkların depolanamaması ile nükleer atık deposu haline gelmesine kadar oldukça ciddi çevresel etkilere neden olacak nükleer santrallere karşı son yıllarda da pek çok eylem, yürüş ve miting gerçekleştirildi. Özellikle Çernobil ve Fukuşima facialarının yıl dönümlerinde pek çok kitlesel eylem gerçekleştirilmeye devam ediyor. 17 Nisan 2011’de on binlerce kişinin katılımıyla Mersin şehir merkezinden, Gülnar’a uzanan 159 kilometrelik insan zinciri oluşturuldu ve ’Nükleer santral istemiyoruz, ’ Türkiye Japonya olmasın’ sloganları atılıdı. 2013 Ocak ayında, nükleer santralin inşa edilmemesi için toplanan 300.000 imza Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’na gönderildi. 14 Nisan 2015’te Akkuyu Nükleer Santralı’nın Deniz altı yapıların temel atma törenini protesto etmek isteyen grup inşaat alanının kapısını tutarak içeride bulunanların dışarıya çıkmasına engel oldu. Ancak meslek odalarının, muhalefetin, ekoloji gruplarının ve halkın karşı çıkışlarına ragmen AKP hükümeti nükleer konusundaki ısrarını sürdürmekte. Sinop’ta nükleer santral yapımını öngören anlaşma sabaha karşı Meclis Genel Kurulu’nda kabul edildi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Akkuyu ve Sinop’ta yapılacak santrallerin ardından tüm Türkiye’de elektriklerin kesildiği

günde üçüncü nükleer santralin “müjdesini!” verdi. Hükümetin açıklamalarına ve politilkalarına cevap ise 25 Nisan’da Sinop’ta yapılan imiting ile geldi. Çernobil Nükleer Santral Felaketi’nin 29. yıl dönümünde Sinop’ta NKP tarafından, İnceburun’a yapılmak istenen nükleer santrale karşı protesto mitingine katılan binlerce kişi “Nükleer’e inat yaşasın hayat” diyerek hükütmete cevabı vermiş oldu.. Yürüyüş güzergahındaki esnafın, balkonların nükleer karşıtı afişlerler dolu olması Sinop halkının nükleer santrali istemediğini bir kez daha gösterdi. Miting kürsüsünden yapılan konuşmalarda “Biz nükleeri Çernobil’den Karadeniz’e yayılan ölüm dalgası ile tanıdık, bugün bunun bir kez daha yaşanmaması için binler olduk bu meydana aktık. Yaşamak için inat ediyoruz nükleer santral yaptırmayacağız” denildi. Sahte imzalarla birçok kez gündeme gelen ve yapılan itirazlara rağmen bakanlık tarafından onaylanan ÇED raporu, ÇED düzenlemelerinde yapılan değişikliklerle ve devam eden davalara ragmen proje ve inşaat devam ettiriliyor. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın raporunu devlet sırrı olarak saklanıyor. Enerji bağımlılığını azaltmak yerine arttıracak, maliyeti yüksek ve ekonomik olmayan bu yıkım projelerini

yayınladıkları yalan dolu reklamlar ile nükleer santralin zararsız olduğuna inandırılmaya çalışıyoruz. Ancak tüm bu açıklamalar ve reklamlar bizleri ikna edemez. 1990’lardan beri uygulanan neoliberal politikalarla doğanın talan ve yıkım projeleri sürmekte, AKP ile de giderek şiddetini arttırmakta. Doğaya ve yaşam alanlarına yapılan saldırılar arttıkça hukuku ve halkı hiçe sayan projeler çoğaldıkça da nükleer santraller, HES, termik santraller, madenlerin tümüne karşı ortak ve giderek güçlenen bir ekoloji mücadelesine doğru ilerlendiğini görüyoruz. Doğanın talanına, yaşam alanlarına saldırıda durmak bilmeyen hükümetin tepeden inme “enerji politikaları” altında halkı nükleer tehdit ve yıkım projeleri ile karşı karşıya bırakması kabul edilemez. Burjuva hükümetinin ve sermaye sahiplerinin daha fazla para kazanması için bölgede yaşayan insanları göçe zorlayacak, topraklarını terk ederek fakirleşmesine neden olacak, tüm doğa ve yaşam alanlarının metalaştırılması için yapılacak nükleer santrallere karşı giderek artan protestolarla, giderek kalabalıklaşan mitinglerle sesimiz daha da gür çıkacak. İğneada’dan Akkuyu’ya İnceburun’a bu topraklarda nükleersiz yaşamı savunmaya devam edeceğiz.


15

YESIL rehber 12 Mayıs 2015

Yesil dergi ‘

Mutluluk ve umut ülkesi Laos Nihat Çavdar Uzak Doğu’yu gezmeye devam ediyor. Çavdar’ın sorduğu sorulardan biri şu: Nasıl oluyor da Laos bu kadar mutlu olabiliyor? İnsanların bu özgüveni nereden geliyor? Nihat Çavdar bütün bu sorulara fotoğraflarla cevap veriyor. yeşil rehber Nihat Çavdar

Hayaller ülkesinin (Tayland) yanında Mutluluk ve Umut ülkesi virajsız, sağa sola dönmeden uzanıverir dağları ve nehirleriyle. Gerçi tektir Mekong nehiri. Laos’un kuzeyinden doğar. O bölgedeki dört ülkeden (Tayland, Kamboçya, Vietnam) geçer ve denize dökülür. Geçerken her ülkeye bereket götürür. Bu ülkelerin önemli gelir kaynaklarından biri tarımdır ve burada tarım yapma olanakları nehrin ve kollarının sayesinde oluşmuştur. Bölge ülkeleri kendi halklarını doyurdukları gibi fazla ve talep edilen ürünleri ihraç etmektedirler. Laos’un da önemli gelir kaynaklarından biridir tarım. Mutluluklar ülkesinde hayvanından, bitkisine ve insanına kadar her şey paylaşılmaktadır. Mutludurlar çünkü umutları hiç tükenmez. Umut sabır, beklemek, mücadele, direnmek ister. Mutluluk böyle elde edilir. Geçen yüzyılın ortalarında son sömürge Fransa’yı başlarından defedip gönderdikten sonra batı ülkelerine rest çekmişler ve kapitalist sistemden kendilerini kurtarmışlar. Fransız’lara inat olsun diye Paris’teki “Zafer Anıtı’nın benzerini Başkent Vientiane’de yapmışlar. Karşılık hemen verilmiş ve cezalandırılmışlar. Seve seve bu cezayı çekmeyi kabullenmişler. Onurlarını korumanın karşılığı kapitalizmin ekonomik sistemine girememişler ve dünyanın en fakir on ülkesi arasında ön sıralarda yaşamlarını mutlu bir şekilde sürdürmeye devam etmeyi beceren az ülkelerden biri olmuşlar. Sosyalist yapılanmaya doğru gitmişler. Kendi geleneklerini fazla bozmamaya çalışarak kendilerine has demokratik, hakkaniyetli, paylaşımcı bir sistem kurmuşlar. Uzun zaman verilen savaşlar, mücadeleler sonucunda böyle bir yaşam biçimi kurup ve onu yaşamanın mutluluğu yanında getirmesi gayet doğal bir durum. Bölgedeki tüm ülkelerde olduğu gibi, Laos’ta da dini inanç “Budizmdir”.Nüfusun az bir bölümünü Müslümanlar ve Hıristiyanlar oluşturmaktadır. Bu inancın getirisi olmazsa olmazlardan biri Kast sistemi;* Kraliyet ailesi ve zenginler,* Brahmanlar ve askerler,* Sanatçı, zana-

atkarlar ve tarım, hayvancılık, son olarak *Dokunulmazlar alt tabaka (bir nevi köle). Olmak üzerde dört sınıfa bölünür. Her ne kadar kurmuş oldukları demokratik halk cumhuriyetinde bilimselliği ve bu iki yüzyılın emperyalist kültürünü almışlarsa da geleneklerini de bir kenara bırakmamışlar ve bir kenara atmamışlar. Mutlulukları geleneğin getirdiği bir durumla bağdaşsa bile hiç kimse ne birbirini ne başkasını ( yabacı, turist vb) kandırmak, aldatmak vb gibi bir durumda değiller. Kendi içlerinde ne kadar dost ve arkadaşsalar yabancıya da aynı biçimde davranıyorlar. Çöpçüsünden, patronuna, işportacısından esnafına herkes kendine düşen paydan razı ve mutlu. Gelenekleri ile çağdaş yaşamlarını bozmayacaklarını ve bu konuda ciddi oldukları bazı turizm tanıtım haritalarında da bulabileceğiniz sekiz, on maddelik kuralları yazılı olarak var. Bir tanesi ; Seks işçileri yoktur, yasa dışı bu işi yapmaya kalkanlar 5000 dolar para cezası veya hapis cezasına çarptırılırlar. Cezalar iki tarafa da verilir. Diğer kurallar yan tarafta karikatürize edilerek anlatılmıştır! Genel yaşam içerisinde dışarıdan bakıldığında diğer ülkelerden pek farklı yaşam biçimleri varmış gibi gözükmüyor. Kendi farklılıklarını Komünist Parti bayrağıyla ülkenin bayrağı asılan yerlerde, her iki bayrak eşit yükseklikte asılı olduğunu gösteriyorlar. Anlayana… Turizm alanında dinler tarihini öne çıkartmaları çok doğal. AB ve ABD’den gelen turistlerin yanı sıra Uzakdoğu ülkeleri yani kendilerine yakın komşu ülkeler Çin, Güney Kore, Hindistan, Japonya gibi vb. çekebilirlerse (Tayland, Kamboçya gibi) iyi bir gelir elde edebilirler. Hali hazırda istenilen kapasitede turizm gelişmemiş gibi gözüküyor. Şunu da belirtmek gerekir ki yiyecek çok ucuz. Doğası, dağlar, göller ve Mekong nehir kıyısı her türlü doğa gezisi, sporu vb benzerleri yanı sıra yüzme ve güneşlenmeye elverişli. Özellikle Mekong deltasında Dört Bin Adalar Bölgesi inanılmaz bir doğa harikası. Ulusal marşlarının ismi “Seni seviyorum Lao” Evet ben de “Seni seviyorum Laos”

Zafer anıtı

Heykel (Ağaç oyma)

Parlayan ağaçlar (banyan) Champasak

Kadim bir tapınak Vientıane


YESIL rehber

16

12 Mayıs 2015

Yesil dergi

Laos’ta yapılacaklar ve yapılmayacaklar

Laos’un mutluluk kaynaklarından biri kültürlerine sahip çıkmaları. Ülkeye gelen turistler gayet sıcak karşılanıyor ancak bunun yanında uyarıda bulunmaktan geri durulmuyor. Nihat Çavdar, okurlarına Laos’un geleneksel kurallarını karikatürlerle gösteriyor.

Laos’ta Budist rahiplere halk saygı gösterir. Kadınlar rahiplere ve elbiselerine dokunmamalıdırlar.

Laos’ta çok fazla kutsal mekan var. Lütfen buralara izin almadan girmeyiniz ve içeride gördüğünüz şeylere dokunmayınız.

Erkeklerin el sıkışarak selamlaşması makul karşılansa da, Laolular geleneksel olarak avuçlarını birleştirerek birbirlerini selamlarlar.

Halk arasında öpüşmek ve sarılmak kaba bir harekettir. Lütfen ayrılın.

Tapınakları ziyaret ederken uygun ve temiz kıyafet giyin, resim çekerken saygılı olun.

Halk arasında kucaklaşmak ve öpüşmek saygısızlık sayılır.

Bir antika Laos’tan çıkarıldığında ülke hep mirasından bir parça daha kaybeder. Lütfen antika Budaları veya kutsal eşyaları satın almayın. Onun yerine yeni ve kaliteli el yapımı eşyalar alarak yerel esnafa destek olun.

Lütfen yalvarsalar dahi çocuklara hediye dağıtmayın, onun yerine ION’da ihtiyar köylülere resmi bir eşya verin.

Unutmayın, başınız yukarıda, ayağınız aşağıdadır. Oturan birinin yanından geçerken nazikçe çömelip geçmek kibarlıktır. Asla oturan birinin üzerinden adım atmayın.


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.