Yarın 183

Page 1

AKP’den sorulacak hesaplar, kurtarılacak hayatlar için;

1 Mayıs’ta Taksim’e

AKP’nin korku dolu günü 1 Mayıs yaklaşıyor. Emekçiler, devrimciler, AKP’nin geriletilmesi gerektiğini düşünen herkes bu yıl da hükümetin yasaklarına rağmen Taksim Meydanı’na çıkmaya kararlı görünüyor. 1 Mayıs günü yaklaşıyor. Valilik Taksim hariç her yeri kutlama alanı ilan etse de, insanlar 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlamaya kararlılar. DİSK de 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlamak için hazırlıklara başladı.

1 Mayıs çalışmaları başladı

Ancak DİSK’in hükümet yetkilileri ile görüşmelerinin, çalışmaların nasıl ilerlediği bir merak konusu. Genel seçimler bu kadar yakınken, bunun işçiler ve 1 Mayıs üzerinde etkisi ne olacak? Hazırlıklar nasıl gidiyor? 1 Mayıs ile ilgili akıllardaki tüm soruları ve bunun tarihi önemini DİSK Genel Başkanı Kani Beko ile konuştuk. güncel 03, güncel 04

Taksim için tüm girişimleri yapacağız Kani Beko ile

Güzel günlerin habercisi...

21 Nisan 2015 Salı Sayı: 183 l

l

DİSK, 1 Mayıs’ı 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlamak konuştuk için hazırlıklara başladı. Ancak DİSK’in hükümet yetkilileri ile görüşmelerinin, çalışmaların nasıl ilerlediği merak konusu. DİSK Genel Başkanı Kani Beko ile konuştuk. esas mesele 13

1 TL www.yarinhaber.net l

korkuyorlar AKP, başlattığı seçim çalışmalarında taviz üzerine tavizler vererek geri adım atmaya başladı. Erdoğan, son olarak koalisyon ile ilgili yaptığı açıklamalarda halka koalisyon kötülemeleri yaparak, açıkça başkanlık sistemi hayalinden seçilememe korkusuna gerilediğini göstermiş oldu.

Efkan Ala’dan demokrasi dersleri (!) AKP Erzurum Milletvekili Adayı Efkan Ala, HDP’nin barajı geçip geçmeme konusuna da ilginç bir yorum yaptı. Ala,

demokrasi adına barajın aşılmasından memnun olacağına HDP’nin barajı geçememesi temennilerine açıkça ifade etti.

Erdoğan 400’den geri bastı, 350’ye razı Erdoğan gittiği her yerde halktan 400 milletvekili istedi. Böylece istediği yasayı istediği gibi çıkarabilecek, anayasa değişikliği

ile hemen başkanlık sistemine geçilecekti. AKP kısa bir süre sonra bırakın 400 vekili, 350’yi geçmenin zor olduğunu anladı.

İsteseler de istemeseler de 1 Mayıs Taksim’de İstanbul Üniversitesi Rektörlük seçimlerinde en yüksek ek oyu almasınek oyu almasınoyu almasına karşın

öğrencilerin s Tükel’in rektör olarak atan yüksek oyu almasına karşın öğrencilerin s Tükel’in rektör olarak atanmasını istediler.

Seçim barajı dayanışma ile yıkılacak Bu yıl, seçimler Erdoğan’ın diktatörlüğe koşması anlamında oldukça kritik. Barajı geçmeye oldukça yakın du-

ran HDP ise AKP’yi geriletmek isteyenler in dayanışması ile barajı aşma ihtimaline gittikçe yaklaşıyor. güncel 03

Soma’da aileler adalet peşinde patronlar mağduriyet peşinde İşten çıkarılan Grand Hyatt işçileri Yarın’a alattı:

Bu sömürüye boyun eğmeyeceğiz

Sendikalı oldukları için işten atılan Grand Hyatt işçileri Yarın’a konuştu. İşçiler işten atılma süreçlerini ve sürdürdükleri mücadeleyi anlatırken taşeron sistemine boyun eğmeyeceklerini söyledi. emek 08

Nükleerin gücü çevrecilere yetmedi Akkuyu Nükleer Santrali için ÇED raporu beklenmeden temel atma töreni gerçekleştirildi. Temel atma törenine tepki gösteren çevrecilerse, inşaat alanının kapısını tutarak içeride bulunanların arabayla dışarıya çıkmasına engel oldu. yeşİl sayfa 02

Derya içredir deryayı nilmezler

04

Aklın yolu

HAKAN ÖZTÜRK Soma’dan sokak diyenlere

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Kadına Yönelik Şiddeti Araştırma Komisyonu’nu uyardı Soma Davası’nda sanıklar sorgularında hem birbirlerini hem de ölen işçileri suçlamaya devam ediyor. Can Gürkan, suçu üzerinden atmaya çalışırken Ramazan Doğru, “Madencilerin kaderinde bu olay vardır zaten” dedi. emek 09

Yarın, “Eksik” filminin galasında

İndirimler kaldırılsın

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, Kadına Yönelik Şiddeti Araştırma Komisyonu’nun raporuna ilişkin bir cevap yayınlayarak, “Kadın cinayetleri kavramını tanıyın, haksız tahrik indirimini kaldırın” dedi. kadın 07

Suç DEVRİM’in mi? Barış Atay’ın yönetmen koltuğuna oturduğu 1980 darbe sonrası hayatı parçalanan bir ailenin dramını anlatan “Eksik” filminin galası yapıldı. Yarın Gazetesi, “Eksik” filminin galasına katılarak okurları için inceledi. kültür sanat 15

05

Uyanış

SİBEL UZUN 1915 Ermeni Soykırımı

06

Cansuyu

AKIN BİRDAL Neler oluyor buralarda?

08

Hakikat

FADİK TEMİZYÜREK 1 Mayıs’ta Taksim’de...

SELÇUK KAYGISIZ

Emeğin kurtuluşu

Yeşil ve Kızıl Ekonomi Vaatleri

KADİR DADAN

09

02

Midas’ın altınları


YESiL SAYFA

02

21 Nisan 2015

Kadir Dadan

Midas’ın Altınları

Seçime Doğru 4 – Yeşil ve Kızıl Ekonomi Vaatleri

Herkes beyanname açıklıyor. Seçimlere girmesem de, ben de seçim vaatlerimi sıralayayım istedim. Bakarsınız, gün gelir, kişiler değil fikirler iktidar olur. Özel mülkiyeti kişisel gereksinimler ölçüsünde sınırlandıracağız. Bir bireyin yazlık ve kışlık olmak üzere, en fazla iki evi ve en fazla iki işyeri olacak. Toprak reformu yapılarak arazi vasfına ve aile büyüklüğüne göre tarımsal arazilere de sınırlama getirilecek. Herkesi gıda üretiminin bir parçası yapacağız. Kır ve kent bahçeleriyle, gıda her yerde üretilecek. Kentlerde yaşayanların en az 100 m2, köylerde yaşayanların en az 1000 m2 gıda üretimi için kullanabileceği bahçesi olacak. Örgün eğitime paralel olarak, binlerce işsiz ziraat ve gıda mühendisimizin katkısıyla, gıda üretimi, mutfak bilgisi, dengeli beslenme öğrenimlerini içeren halk üniversiteleri kuracağız. Başta kirletici kimya ve ağır metal fabrikaları olmak üzere, yerel halkın onayından geçmeyen tüm büyük endüstriyel yatırımları durduracağız. Çevreyi denetlemek üzere, sivil toplum örgütleri, meslek odaları ve üniversitelerin katılımıyla bağımsız kuruluşlar oluşacak. Bu kuruluşların raporları doğrultusunda, çevreyi kirleten tüm sanayi kuruluşlarını, devlet işletmesi olsa dahi kapatacağız. Kooperatifçilik yasasını değiştirerek, demokratik birlikli, küçük ölçekli, ortaklık yapısında ekonomik yatırımları teşvik edeceğiz. Üretim araçlarının ortaklaşmasına ilişkin, kamusal nitelikte, mahalle/köy düzeyinde yerel işletmeli, demokratik yönetimli makine parkları kuracağız. Enerji üretim ve dağıtımını kökünden değiştireceğiz. Elektrik gitmedik değil, elektrik üretilmedik köymahalle kalmayacak. Yenilenebilir enerjiyi, % 50’nin üzerine çıkaracağız. Nükleer santral yatırımlarını iptal edeceğiz. Ulaşım, iletişim, enerji alt yapılarını kamulaştıracağız. Yönetimlerini bölgesel birlik meclisleri kurarak demokratik hale getireceğiz. Toplu taşımacılığı teşvik edeceğiz, özel mülkiyetteki araçların trafiğe çıkışını sınırlandıracağız. Çalışmayan kişilerin otomobil vergileri iki kat olacak. 15 milyonluk kent, yeşil bir kent olmaz. İstanbul’u yaşanmaz yapan rant ekonomisidir. Onun beslendiği damarları körelteceğiz. Yeni havalimanı, köprü projelerini durduracağız. Ekonomi ve nüfusun yoğunlaştırıldığı Marmara’daki deprem riski, tüm ülkenin geleceğini riske atmaktadır. Bu bölgedeki tüm endüstriyel yatırımlar durdurulacak, uzun vadede ülke geneline taşınmaları için çalışma yapılacak. Gökdelenlere ve asansörlü tüm yapılara ekolojik borç vergisi koyacağız. Vilayet aşan iş gücü transferlerini koşullara bağlayacağız. Herkesin yaşadığı yere kök salması, o kök saldığı yeri güzelleştirmesini teşvik edeceğiz. Özellikle emekliler için kentlerden köylere göçü teşvik edeceğiz. Köylerde yaşlı bakımına yönelik tesisler kuracağız. Herkesi yaşamın parçası haline gelen toplumsallaşmış özgür bir birey, her yeri ortak yaşam kültürünü benimsemiş bir yer, özgürlüğü yaşamın olmazsa olmazı yapan bir ülke…

21 Nisan SALI 2015

Nükleer enerjinin çevrecilere gücü yetmedi Akkuyu Nükleer Santrali için ÇED raporu beklenmeden temel atma töreni gerçekleştirildi. Temel atma törenine tepki gösteren çevrecilerse, inşaat alanının kapısını tutarak içeride bulunanların arabayla dışarıya çıkmasına engel oldu. TOMA çevrecilere tazyikli su sıktı ancak insanlar kapıdan hiç bir şekilde ayrılmadı. raporu hakkındaki mahkemeler sonuçlanmadan temel atılmasının Mersin Akkuyu’da yapılan hukuka aykırı olduğuna dikkat Akkuyu Nükleer Deniz çekerken Çevre ve Doğa Derneği Yapıları’nın temeli, çevrecilerin Başkanı Sabahat Aslan, “Bugün ÇED raporunun iptali için açtık- Türkiye’nin ve Mersin’in kara güları davalar sonuçlanmamasına rağ- nüdür” dedi. men atıldı. Nükleer karşıtı insanlar açılan davalar sonuçlanmadan TOMA saldırmasına rağmen temelin atılmasının hukuksuzluk çevreciler kapıdan ayrılmadı olduğunu vurguladı ve inşaat ala- Açıklamaların ardından nükleer karşıtları santral girişinde beklenının kapısını tuttu. meyi sürdürdü. Nükleer karşıtları sloganlar atarken santral sahasında “Bu proje hukuka aykırıdır” Temel atma töreninin yapıldığı bulunan ve AKP Mersin Milletsaatlerde Mersin Nükleer Karşıtı vekili Ahmet Tevfik Uzun’un da Platform, Çevre ve Doğa Derneği aralarında yer aldığı grup nükleer santralin yapılacağı Gülnar ilçesine karşıtlarına saldırmak istedi. Santbağlı Büyükeceli kasabasında bir ral sahasında bekletilen TOMA araya geldi. Nükleer santral isteme- çevrecilerin üzerine tazyikli su sıktı yen bir çok kişi kasaba merkezin- ancak insanlar kapıdan ayrılmadı. den santral alanının girişine kadar Polis ve jandarma yetkilileri, millet“Temel atma boşuna yıkacağız başı- vekilleri ve çevrecilerin temsilcilena”, “Nükleer santral istemiyoruz”, riyle yaptığı görüşmenin ardından “Nükleer şirket ülkemizi terk et” çevrecilerin eylemi sona erdirildi. şeklinde sloganlar atarak yürüdü. Santral sahasındaki gruplar, çevreci Mersin Nükleer Karşıtı Plat- grupların uzaklaşmasının ardından form Sözcüsü Ful Uğurhan, ÇED santral sahasından ayrıldı. yeşil sayfa Onur Toper

editörler

tasarım

elif karan Birsen Kaplanseren Can Çoksöyler Ece Berfin Karagöz Fatma çakır nida ateş Oğuzhan Özkan onur toper Osman Erdem Özgün Başak Melih erdem Rıfat Çapar Sait Bağış sıla gemicioğlu

yusuf yasin yakşi fikriye yılmaz ışıl demir

dağıtım imtiyaz sahibi sorumlu yazı işleri müdürü Yönetim adresi

basıldığı yer

Santral sahasında bekletilen TOMA su sıktı ancak kimse kapının önünden ayrılmadı.

Çiftçiler Bursa’da tohum takası yaptı Nilüfer Belediyesi ve Nilüfer Kent Konseyi Kırsal Alan Çalışma Grubu, 17 Nisan Dünya Çiftçi Mücadele Günü’nde bir faaliyete imza attı. Konak Pazar Alanı’nda hem organik pazar açılışı yapıldı, hem de “1. Nilüfer Yerel Tohum Takas” düzenlendi. Nilüfer Belediye Başkanı Mustafa Bozbey de açılışa katıldı. Bozbey açılışda şehirde yaşayan, toprakla uğraşmak ve üretmek isteyen insanları organik ve doğal tarıma yönlendirecek projeler yürüteceklerinin sözünü verdi. TMMOB Ziraat Mühen-

sayı: 183

Haftalık siyasi gazete yerel süreli yayın Genel koordinatör

Nükleer santral istemeyen bir çok kişi kasaba merkezinden santral alanının girişine kadar zincir yaparak yürüdü.

disleri Odası Bursa Şube Başkanı Doç.Dr. Ertuğrul Aksoy da projenin önemine dikkat çekerek, “Ekolojik projelerle organik üretim desteklenmeli. Taş ocağı, termik santral yapımları kırsal alanlara büyük zarar verecektir” dedi. Konuşmaların ardından katılanlara organik yemek ikram edilirken, öğleden sonraki bölümde ise “Yerel Tohum Forumu” yapıldı. 1. Nilüfer Yerel Tohum Takası’nda Bursa ve diğer illerden çok sayıda çiftçi ve tohum grubu takas yapma imkanı buldu.YARIN YEŞİL SAYFA

osman erdem fadik temizyürek Tel: 0536 698 9397 ışıl kurt Ergenekon Mah. Tay Sok. No:4 Osmanbey / İstanbul Arslan Güneydoğu Gaz. Mat. ve Kağıtçılık A.Ş. Akçaburgaz Mah. Hadımköy Yolu San1 Bulvarı 169. Sokak No: 6 Kıraç / Esenyurt / İstanbul 02128861795

6 aylık abonelik: 40 tl

1 yıllık abonelik: 80 tl

SANEM DENİZ KURAL adına ziraat bankası hesap no: 0615 57722685 5001 ıban: TR28 0001 0006 1557 7226 8550 01 ptt hesap no: 08848286 0000 0088 7351 11 işbankası hesap no: 6200 2465988 ıban: TR34 0006 4000 0016 2002 4659 88

garanti bankası hesap no: 31/6896034 ıban: TR90 0006 2000 0310 0006 8960 34 akbank hesap no: 0177542 ıban: TR57 0004 6001 6488 8000 1775 42 yapı kredi hesap no: 229/88735111 ıban:TR38 0006 7010 0000 0088 7351 11

Militarizme değil insani ihtiyaçlara bütçe Kıbrıs’ta Askeri Harcamalara Karşı Küresel Eylem Günü çerçevesinde “Askeri harcamalara değil insani ihtiyaçlara bütçe” denilerek bir eylem gerçekleştirildi. 17 Nisan Cuma gü- nü saat 15.00’da güneyde Markos Dragos çemberinde buluşulup, Kıbrıs Cumhuriyeti Meclisi önü-

Yeşil Takvim:

ne yürünen eylemde “Askeri harcamalar için değil, insanı ihtiyaçlar için bütçe” sloganları atıldı. Askeri harcamalara karşı seslerini yükselten çevrecile, Kıbrıs’ta savaşa karşı, savaş bütçelerine karşı yaşamı yeniden barışçıl bir yerden kurmak için farklı dilleri konuşan Kıbrıslılar olarak ortak bir eylem gerçekleştirdi. Yürüyüşten sonra basın açıklaması okunarak eylem sona erdirildi. YARIN YEŞİL SAYFA

Çernobil’in 29.yılında nükleer karşıtı eylem 25 Nisan Cumartesi Sinop Nükleer karşıtı eylem - 26 Nisan Pazar Kadıköy

Rantın talanın karşısında Kaz Dağları Buluşması - 8-9-10 Mayıs Evciler Köyü Dünya Çevre Günü – 5 Haziran


GUNCEL

03

21 Nisan 2015

Korkuyorlar

AKP hükümeti Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın önderliğinde başlattığı seçim çalışmasında taviz üzerine tavizler vererek geri adım atmaya başladı. Başkanlık sistemi değişikliği ile “Ben çalar, ben söylerim” diyen Erdoğan, bırakın başkanlığı, seçilememekten korkuyor. Halkın iradesi karşısında AKP’deki hâkim duygu korku. güncel burcu karefil

Halkın tepkisine kulak vermeye çalıştı Erdoğan ilk önce, başkanlık sistemine ve Cumhurbaşkanı’nın sembolik bir makam olarak kalması konusundaki tepkilere bakarak geri adım attı. Erdoğan, seçim döneminde miting programını iptal etti, kürsüyü Davutoğlu’na bıraktı.

Bülent Arınç Başbakan Yardımcısı

Kendi çıkarlarını düşünüyorlar

Cumhurbaşkanı Erdoğan, her ne kadar seçimlere kadar meydanları Davutoğlu’na bırakacağını söylese de geçtiğimiz hafta sonu mitinglerde yerini aldı. Erdoğan’ın konuşmaları, AKP’nin gerilediğini kabullenmiş olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Koalisyon kötüdür, başkan iyidir Erdoğan’ın hayalini kurduğu başkanlık sistemine yasal bir statü kazandırmak için elinden gelen her şeyi yapan AKP zihniyeti, her fırsatta sığındıkları “milli” iradeye çarpmış durumdalar. Anket firmalarının aylardır dikkatini çektiği gerçeklerden biri AKP’nin seçimlerdeki oy oranlarının gerileceği yönündeydi. Bu gerileme bir de barajı aşmak için seçim çalışması yapan HDP’nin, AKP’yi geriletmek isteyen kitlelerce desteklenmesi ile katmerlendi. Erdoğan’ın da açıklamaları adım adım nitelik değiştirdi.

Erdoğan’ın koalisyonu kötüleyen açıklamaları sizce ne anlama geliyor?

Bunlar koalisyon istiyor. Ortadaki varlığı bölüşüp, paylaşmak istiyor. Onların derdi 78 milyon değil. Onların derdi kendi aralarındaki çıkardan, ceplerine daha çok pay koyabilmek. Melda Onur CHP Milletvekili

Korku sarmış Cumhurbaşkanını bir koalisyon korkusu sarmıştır. Çünkü koalisyon parlamenter sistemin, demokrasinin bir gereğidir. Tek parti dönemleri iktidarların diktatörlüğüne gider. Sibel Uzun EHP genel başkanı çağrıları yükselmeye başladı. Arınç, gazetecilerin karşısına her çıktığında, AKP’nin oylarının düştüğünü çok net gösterdi. Açıklama yapmaktan kaçınsa da tek parti iktidarının bittiğini gözler önüne serdi. Uzun adamın Başkanlıktan koalisyona büyük yürüyüşü Erdoğan son yaptığı konuşmasında, AKP’nin seçilememe korkusunu tamamen gözler önüne serdi. Erdoğan, başkanlık sistemi güzellemelerinden çok koalisyonun olumsuzluklarını anlattı. Erdoğan: “Koalisyon demek kriz demektir işsizlik demektir iflas demektir. Koalisyon demek IMF kapılarında para dilenmek demektir. Koalisyon demek eski Türkiye demektir. Biz yeni Türkiye’ye bakıyoruz. Muhalefet koalisyona ne kadar hevesliyse milletimiz de bu ihtimalde bu kadar endişelidir” dedi.

400 vekille başladılar, neredeyse 350’de anlaşacaklar Erdoğan gittiği her yerde halktan 400 milletvekili istedi. Böylece istediği yasayı istediği gibi çıkarabilecek, anayasa değişikliği ile hemen başkanlık sistemine geçilecekti. AKP kısa bir süre sonra bı- HDP’ye saldırıyorlar çünkü rakın 400 vekili, 350’yi geçmenin korkuyorlar zor olduğunu anladı. AKP’li vekiller korkularından, başta HDP olmak üzere muhalefet Çatlaklar başladı partileri ile ilgili atıp tutmaya başBaşta Bülent Arınç olmak üzere, ladılar. Açık açık tehdit etmeye veAKP içinden de gerçekçi olalım ya çağrıya dönüşen konuşmalarla

pek çok AKP’li toplumu HDP’ye oy vermemeye çağırdı. Ancak bu konu bile, iktidar olmak için her şeyi göze alan Erdoğan’dan yaka silken halkın politik tutumuyla yüzleşti. Halk artık, bir provokasyon veya saldırıdan söz edildiğinde AKP’nin parmağı arıyor. HDP uluslararası projeymiş HDP’yi karalamaya çalışanlar furyasına bir yenisi daha eklendi. AKP Yozgat milletvekilleri tanıtım programında konuşan Adalet eski Bakanı Bekir Bozdağ, HDP’nin parti olarak seçime girmesinin uluslararası proje olduğunu, AKP iktidarının önünün kesilmek istendiğini iddia etti. HDP’yi baraj altında bırakın AKP Erzurum Milletvekili Adayı Efkan Ala, HDP’nin barajı geçip geçmeme konusuna da ilginç bir yorum yaptı. Ala, “Temenni ederiz ki halk baraj altında bırakır” dedi. Seçimleri kazanmak için her şeyi yaparlar AKP hükümeti, her türlü yalan dolanına rağmen, seçilemeyeceğinin artık farkında. Erdoğan için varlık yokluk kavgasına dönen

Başkan olamama tasası Erdoğan’ın başkan olamama tasası çoğalıyor. HDP’nin barajı geçme ihtimali yükseliyor, ekonomi korkunç durumda. Bundan sonra kendisi dışındakilere farklı şekillerde saldıracaktır.

Başkanlık sisteminin kaderi ise seçimlere bağlı. Toplumun büyük bir kesimi bir rejim değişikliği karşısında, AKP diktatörlüğü karşısından “demokrasi”yi seçiyor. Koltuğunu kaybetmek endişesi ile önüne gelen tutuklatan, iç güvenlik yasaları ile kendini kollatan, devletin tüm kaynakları kendi için seferber eden, basını istediği gibi kullanan AKP hak ettiği yere dönüyor. Gezi Direnişi sırasında “sandıkta hesaplaşalım” diyen Erdoğan, Gezi direnişinden sonra azalmaya başlayan oylarının bu seçimlerde de ne kadar düşeceğini tahmin ediyor. Halk demokrasi diyor ve geleceğine sahip çıkıyor. AKP içinse korkunun ecele faydası yok, bu saatten sonra ne yalan söyleseniz, 300’ü 301 yapamazsınız. Çünkü toplum önce 301, 301 öldürdüklerinizin hesabını soruyor sizden.

1 Mayıs Meydanı Taksim’dir

1 Mayıs işçi bayramına günler kala valilik 1 Mayıs için alternatif alan arama çalışmalarına devam ediyor. 1 Mayıs’ın Taksim’de olmaması için ne gerekiyorsa yapan valiliğin gösterdiği alanlardan bir tanesi de Beylikdüzü’nde bir otopark... AİHM’in 1 Mayıs kutlama alanı olarak ‘tescil’ ettiği Taksim Meydanı, kutlamalara kısa bir süre kala açıklanan listede kendine yer bulamadı. Buna karşın Beylikdüzü Fatih Sultan Mehmet Camii, Pendik halk pazarı alanı ve Bakırköy halk pazarı alanı, İstanbul’un yeni miting alanları olarak listeye eklendi. Büyükşehir belediyesi de rolünü oynamaya koyuldu: mayıs ayında Taksim’de yol çalışması olacağını ilan etti.

Halkın iradesi kırılamaz Taksim Meydanı halka aittir diyen sendikalar ve siyasi partiler bu yıl da, 1 Mayıs’ı 1 Mayıs meydanın da kutlayacaklar. İstanbul’da açılan masalarla çağrılarını yapmaya başlayan Emekçi Hareket Parti’sinin, diğer illerdeki 1 Mayıs masaları bile karşılandı. “AKP’nin kendi kendine yenilmeyeceğini bilmeliyiz. AKP ancak biz onları itersek şu an kenarında durduğu uçurumdan aşağı düşebilir. Bir araya geldiğimizde güçlendiğimizi biliyoruz. Bir araya gelerek kadın cinayetlerini durdurma yolunda önemli adımlar attık, Özgecan’ın ölümüyle ayağa kalktık. Soma’da ölen işçinin baretini,

AKP panikledi Ellerindeki anket sonuçlarının hem AKP’nin çoğunluğunu tehlikeye düştüğünü gösterdiğini hem de HDP’nin barajı geçtiğini gösterdiğini düşünüyorum. Bu da AKP’yi paniğe sevk etmiş. Alper taş ÖDP Genel Başkanı

Feleği şaştı

Koalisyonlar demokrasinin parçasıdır. Ama alışmış tek adamlığa cumhurbaşkanı Erdoğan, koalisyon denilince adamın feleği şaşıyor. Aydemir güler KP Merkez Komite üyesi

Oyları düştüğü için Başka türlü yorumlar da var. AKP’nin oylarının düşeceğini düşünüyorlar ve buna karşı önlem almak istiyorlar. Başka bir şekilde yorumlanabileceğini zannetmiyorum. Koray Türkay HDP ile Dayanışma için +1 imzacısı

Hükümette istemiyor

Erdoğan diktatörlüğümü en şiddetli şekilde tesisi edebilmenin yolunu yapmak istiyor. Ben koalisyon istemiyorum demek ben hükümet istemiyorum parlamenter sistem istemiyorum demektir. Ahmet kekeç gazeteci, yazar

Türkiye koalisyonu kaldıramaz Türkiye siyaseti yeni bir koalisyon dönemini kaldırır mı ben buna geçmiş uygulamalara bakarak hayır cevabını veririm. Her koalisyon döneminde ülke ekonomik olarak geriye gitti. kendi baretimiz yaptık. Parti’miz toplumun canının en çok yandığı, ateşin düştüğü yerde görev başında oldu. Şimdi de bu ülkenin emekçilerinin en önemli günü olan 1 Mayıs’ta Parti ile mücadele alanına çağırıyoruz.” Diyen EHP tüm toplumu 1 Mayıs’ta Taksim’e çağırdı. GÜNCEL

Baraja sarılanlar, barajın altında kalacak Partisinin mitinge dönüşen Esenyurt merkezi seçim bürosunun açılışında konuşan HDP Eş Genel Başkanı ve İstanbul milletvekili adayı Selahattin Demirtaş, “Bugüne kadar tüm seçim dönemlerinde yaptığımız gibi gönüllülük ve kararlılıkla çalışırsak, Kenan Evren’in koyduğu Erdoğan’ın sıkı sıkı sarıldığı ba-

Ertuğrul Kürkçü HDP Milletvekili

raj üstelerine yıkılacak, altında kalacaklar barajın” diye konuştu. Alanda seçim çalışmalarında HDP gönüllüsü olarak çalışmak isteyen yurttaşlar için açılan kayıt masasına yurttaşların yoğun ilgisi dikkat çekerken, Demirtaş’ın açıklamaları da AKP’nin HDP’ye boşu boşuna yüklenmediğini ortaya koyuyor. GÜNCEL

Seyfettin Yılmaz MHP

Koalisyon demokrasidir Demokrasi kültürü gelişmemiş ve tek adamlığına özenen bir yapısı var. Koalisyonlara Erdoğan’ın baktığı gibi bakmak mümkün değildir. Koalisyon pek çok görüşün işbirliği yapmasıdır. Tarhan erdem Gazeteci, Yazar

Başkanlık iyidir diyor Prensip olarak koalisyon kötüdür, koalisyona neden olan sistemde kötüdür, baraj iyidir, baraj kaldırılmamalıdır, bunun karşısında da başkanlık iyidir diyor cumhurbaşkanı


GUNCEL

04

21 Nisan 2015

Hakan Öztürk AKLIN YOLU

Derya içredir deryayı nilmezler

Gaziantep’te +1 Kampanyası’nın toplantısı yapıldı güneşli bir pazar günü. Herkes heyecanlıydı. HDP’nin barajı geçip AKP’yi geriletmesi konusunda kolayca anlaşıyordu herkes. Bir politik hedefe kilitlenmiş olanlar kolayca bir araya geldiler. Kolayca kendilerini koordine edecekleri grubu oluşturdular ve yapacakları işleri belirlediler. Hamaset yoktu. Temelsiz böbürlenmeler, kendini beğenmişlikler yoktu. Kimse durduk yere iş icat etmeye çalışmıyordu. Yapılacak iş belliydi. Birçok politik çevreden insan bir araya gelmiş durumdaydı. Apaçık gözükmekte olan politik hedef herkesi harekete geçiriyordu. Yereller ne mutlu ki sadece yerel bir sorunla ilgilenmiyordu. Büyük memleket meselelerine oturulup kafa yoruldu. Bütün bir ülkeye kan kusturan AKP’nin hesabını nasıl göreceğimizi konuştuk. * İnsanlar umutluydu. HDP’nin barajı geçme ihtimalinin yüksek olduğunu düşünüyorlardı. Seçimle kazanıldıktan sonra HDP’li arkadaşlarımız çok dikkatli politik hamleler yapsınlar, denildi. Herkese göre HDP Türkiye’deki muhaliflerin sorumluluğunu önemli ölçüde yüklenmiş durumdaydı. HDP’nin barajı geçebilmesi TİP %3’lük bir oy alarak meclise girdiği başarı düzeyini çok önemli bir noktaya taşımış olacaktı. Eğer bu başarı iyi değerlendirilirse sonraki zamanlarda HDP’nin ana muhalefet partisi ya da bir SYRİZA olması çok uzak değildi. * Bir kez daha örgütlenmek denen mevhumun ne olduğu üzerine düşünme fırsatı buldum. Bizim mevcut solun örgütlenme kavramını çok yıprattığını düşünüyorum. Örgütlenme son derece statik olarak ele alınıyor. Herhangi mücadele öncesinde örgütlenmemizin hazır olması gerektiğinden bahsediliyor. Bence bu mümkün değil. Tarihte de hiçbir zaman böyle olmadı. Örgüt demek hazır kıta olmak demek değildir. Örgüt zaten hazır edilip, kilerde tutulacak tarhana çorbası değildir. Bir örgüt asla hazır olamaz. Örgüt bir konjonktürde ve bir politik hedefe kitlenmiş olarak ortaya çıkar. Bir politik hedefe kilitlenmemiş örgüt zaten oluşamaz. Bizim ülkemizde zaten bir politik hedef ortaya konamadığı için örgütler de kendini gerçek anlamda var edemiyor. Odalarda, derneklerde yer tutmaya devam edebilmek için örgüt olunması mümkün değil. Durumu devam ettirelim diye örgütlenme yapılmaya çalışılması nafile bir çaba. Bu yaklaşımım sonu “benim oğlum bina okur döner döner bir daha okur” kısır döngüsüdür. Oğlumuz okuyamadığı binaları okur gibi yapmaktadır. * Örgütlenme bir halkla iyi ilişkiler kurma çalışması değildir. Örgütlenme iyi insanların diğer iyi insanlarla iletişim kurması da değil. İyi olmak, kendinden menkul ahlaklı olmak ya da mandıra filozofu olmak kimseye bir örgütlenme imkanı yaratmaz. Örgütlenme bir ahlak yada bir kültürel kimlik edinme çağrısı değildir. Örgütlenme demek en üst düzeyde bir politik çağrıda bulunmak demektir. Asla bundan başka bir şey olamaz. Örgütlenme yapmak isteyenler bir politik hedef, bir iktidar olma hedefi ortaya koymak zorundadır. Yoksa “örgütlenme” denilen şeyin ne kadar kof olduğu er ya da geç ortaya çıkacaktır. Bizim sol politik görüşünü söyle deyince susar ya da lafı dolandırıp edebiyat paralar. Kültür dünyamızdan konuş deyince tonlarca konuşur. Bu konuda inanılmaz derecede liberallerle aynı eğilimdedirler. Örnek olarak size şöyle söyleyeyim. Herkesin liberal bulduğu bir dergi olarak Birikim dergisinin isminin altında “Sosyalist Kültür Dergisi” ibaresi yer alır. İşte kendini sözüm ona liberal bulmayan benim canım arkadaşlarım da aslında sosyalist kültürcüdür. Sosyalist siyasetin militanı değildirler. Ol mahiler (balıklar) ki derya içredir deryayı bilmezler. hakanozturk17@gmail.com

1 Mayıs 1986

1 Mayıs 1977

AKP’den sorulacak hesaplar, kurtarılacak hayatlar için:

1 Mayıs’ta Taksim’e 1- 1 Mayıs 1986’da Chicago da 8 saatlik işgünü hakkının kazanıldığı miting ve eylem ilk 1 mayıstır. 2- 1 Mayıs 1909 ‘da Üsküp’de Osmanlı topraklarında yaşayan farklı milletlerden işçiler 1 Mayıs’ı kutladı. 3- 1 Mayıs 1912 Osmanlı Sosyalist Fırkası’nın Pangaltı’daki yerinin önünde topluluk 1 Mayıs’ı kutlıyor. 4- 1 Mayıs’da dünyanın her tarafında işçiler sokaklarda.1 Mayıs 1919’da Lenin Kızıl Meydan’da çıplak sesle 1 Mayıs’ı kutlayan topluluğa sesleniyor. 5- 1 Mayıs 1922’de İşçiler Kağıthane’de miting yaptı. 6- 1 Mayıs 1977 yüz binlerce insan Taksim meydanını doldurmuştu.Fakat 77 1 Mayıs’ı aklımıza orada kaybettiğimiz 34 can ile kanlı 1 mayıs olarak kazındı. 7- 1 Mayıs 1977’de Türkiye’de insanlar katledilirken Kızıl Meydan’da 1 mayıs kutlamaları. 8- 1 Mayıs 1979’da İzmir’de 1 Mayıs kutlamaları sırasında pankartlarla süslenen yapı. 9- 1 Mayıs 1996’da Kadıköy’de kutlanan kitlesel 1 Mayıs’da polis 3 devrimciyi vurmuştu. 10- 1 Mayıs 2008 Disk binası önünde slogan atan işçiler. 11- 1 Mayıs 2009’da az sayıda insan Taksim Meydanı’nda 1 mayısı kutladı. 12- 1 Mayıs 2010 İnsanlar 32 yıl aradan sonra 1 Mayıs’ta Taksim’de olmanın coşkusunu yaşadılar. Çoluk çocuk marşlar söylediler, halaylar çektiler. 13- 1 Mayıs 2011 Yüzbinlerce insan Taksim’de büyük bir coşkuyla 1 mayıs’ı kutladı. 14-1 Mayıs 2012’de son kez çok kitlesel bir katılım ile insanlar 1 Mayıs’ı taksimde kutladı. 15- 1 Mayıs 2013’de Taksim Meydanı yasak olmasına rağmen insanlar polisle mücadele etti.O gün yaşanan gelişmeler 1 ay sonra yaşanan Gezi eylemlerinin fitili sayılabilir. 16- 1 Mayıs 2014 Gezi’den sonraki bu ilk 1 Mayıs’da insanlar Haziran aylarında zapt ettikleri Taksim meydanına çıkmak için bir çok noktada mücadele etti.

1 Mayıs 1977 Kızıl Meydan

1 Mayıs 1979

1 Mayıs 2014 İstanbul

Arınç’tan politik itiraf

Bursa’da partilileriyle bir araya gelen milletvekili Bülent Arınç “İsrafın önünü alsak sizden vergi almamıza gerek kalmaz. 13 yıllık iktidarımızın her tarafı altın yazılarla, başarıyla doludur. Ama israf konusunda karnemiz kırıktır.”açıklamasında bulundu.Ekonomi hakkında açık bir itiraf olan bu açıklama Arınç’ın farklı düşüncelerini açıklamaya devam ettiğini gösterdi. güncel melih erdem

Bursa’da konuşan Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, “İsrafın önünü alsak sizden vergi almamıza gerek kalmaz. 13 yıllık iktidarımızın her tarafı altın yazılarla, başarıyla doludur. Ama israf konusunda karnemiz kırıktır” ifadelerini kullandı. Arınç bu sözleri kullandıktan bir gün sonra Kaç Ak Saray’ın üç aylık elektrik faturasının 3 milyon olduğu ortaya çıktı. “İsrafı önlersek sizden vergi almamız gerekmez” diyen Arınç, AKP’nin icraatlarındaki israfı açık açık itiraf etti.Ekonomi hakkında açık bir itiraf olan bu açıklama Arınç’ın farklı düşüncelerini açıklamaya devam ettiğini gösterdi. CHP ve MHP’yi eleştirdi Arınç konuşmasında CHP ve MHP’yi eleştirdi.”Son yapılan ankete göre CHP’nin oy oranın yüzde 25, MHP’nin ise 15 civarında. Kırgınlıklar, dargınlıklar küskünlüğü atacağız. Partimize sıkı sıkı yapışacağız. Önümüzdeki seçim için daha çok oy, daha çok çalışma ilkesini göstereceğiz” diye konuştu.

Arınç susmayacağını söyledi Arınç, pek çok konuda AKP’deki ağız birliğini bozarak açıklama yapmaya devam ediyor. Daha önce başkanlık sistemine olumlu bakmadığını belirtmiş daha sonra yaşanan gelişmelerde de bu tavrını sürdürerek AKP içinde fikirsel bir ayrışma yaşandığını gelişen tartışmalardan kamuoyuna göstermişti.

Başkanlık sistemi konusundaki çıkışlarının ardından bugünde, AKP’nin seçimlerde başarılı olacağını söylemekle beraber, tek başına iktidar olup olamayacağı sorulduğunda cevap vermeyerek tavrını göstermiş oldu. Haftaiçi gazetecilerle yaptığı bir görüşmede de bu konuya değinen Arınç ‘E sus be kardeşim’, susamam baş-

kası susarsa da banane, susan çok adam var. Ben söylerim ama sonu iyi olmaz, sonu çok iyi olur niye iyi olmayacaktır. Hakikatı söyleyen hiç korkmasın. Efendim eleştirilerinizi içeride yapsaydın da dışarda yapmasaydınız, dışarıda yaptığımızın yüz mislisini içerde yapıyoruz ne olacak” açıklamasında bulunmuştu.


EKONOMI

05

21 Nisan 2015

Sibel Uzun

Soma’dan sokak diyenlere

UYANIŞ

Soma Davası ikinci haftasına girecek. Daha dava başlamadan bir gece önce mahkeme salonunun yanına kurulan SHD (Sosyal Haklar Derneği) BHH (Birleşik Haziran Hareketi) çadırlarına polisin saldırması, sanıklar-mahkeme-hükümet kanadının, iç güvenlik paketine paralel bir şekilde, dava sürecini nasıl gereceğinin ön duyurusuydu. Nitekim sabah acılı ailelerin bile içeriye girmesi engellenmeye çalışılıyordu. Aileler bu tutumun hükümete ait olduğunu biliyordu ve hepsi bilenmiş bir bıçak gibiydi. Seçimlerle ilgili her seferinde konuşurken “AKP gitsin de nasıl giderse gitsin” hatta bizzat Erdoğan’ı hedef alarak konuşuyorlardı. AKP karşıtlığında kararsızlaşan soldan çok daha sistem karşıtı bir damar vardı. Daha polis ağzını açtığında aileler yakınlarının ismini haykırıyordu, “bu güvenlik neden eşlerimize de sağlanmadı?”. Hakimin karşısına geçer geçmez de ekrandan koruma altına alınmış olan patron ve üst yöneticilerin salona getirilmesini istediler. Salon inim inim inledi, ailelere kimse güç yetiremedi; “biz yandık onlar da yansın”. Ne katillerin, ne mahkemenin, ne devletin kaçacak hiçbir yeri yoktu. Acılı bir aile “ben babamla kardeşimi kaybettim siz bu katilleri koruyorsunuz, yüz yüze hesaplaşmak istiyoruz” diyordu. Mahkeme sanıkların salona getirilmesini daha ilk günden karara bağlamak zorunda kaldı. *** Sanıkların geldiği gün adliye önüne polis etten bir duvar örmüş, ilk gün uyguladığı olağan üstü uygulamaları iki katına çıkarmıştı. Katiller yine devleti ve devletin tüm güvenlik önlemlerini satın alacak kadar zenginlerdi. Su şişesi korkusu mu istersiniz telefonla haberleşme korkusunu istersiniz neredeyse mahkeme salonuna bir kağıt bir kalemle alındı insanlar. Bir yandan da Soma’da biriken bu öfkeyi dağıtmak için mahkemeyi başka bir ile taşımakla tehdit ediyorlardı. Ailelerin içini doya doya dökecekleri imkan teker teker ellerinden alınmak istendi. Salonda kimlik tespitinde aileler, isimlerini söylerken sanki tüm Soma’nın hikayesini ve öfkesini ortaya döker gibi oluyordu. Bir isim söylemek bir miting yapmak kadar oluyordu. Mikrofon eline geçince “daha … yaşındaydı” “neden kıydınız yavrularımıza?” ok gibi sözlerle hakimin tüm tehdit düzeyindeki açıklamalarına karşı tavırlarını dile getiriyorlardı. *** İddianame ve bilirkişi raporunda sanıkların hepsi yok, eksikler elbette var, ama katliamın planlandığını kablosuna, oksijenine maskesine yangın sistemine varana kadar açık açık anlatıyor. Koca katliam davasında salonda devletten bir tane bile bir şahsın yer almaması suçlu olduklarını en açık kanıtı. Günlerce ortamı yatıştıran bizzat tek muhatap kesilen Taner Yıldız nerede? Tüm sanıkların ve avukatlarının ölen tekniker ve mühendislere sorumluluğu atmaya çalışması beklenen bir durumdu. Komploculuk hat safhada; “biz her şeyi tam tekmil yapmıştık nasıl oldu bilemiyoruz büyük ihtimal bu bir sabotajdı, varsa bir firma hatası onu da ölen sorumlulardan olmuştur.” diyecek kadar ciğersiz olmayı her katil gibi gözü kapalı seçmişlerdi. Yargılananlar arasında 37.000 TL geliri olduğunu açıklayan ailelerin büyük öfke ile andığı genel müdür Ramazan Doğru da var 1.400 TL alan işçiler de var. Ailelerin nazarında ölüm pahasına işçileri kurtarmaya çalışan teknikerler ve işçiler varsa yargılananlar gereğini yapmadılar. *** Asıl sorumlu, ucuz kömür için ihaleyi onaylayan, “kader” açıklaması ile ölümlere kapı açan, halkı tekmelettiren Erdoğan’dır, Çalışma Bakanı Faruk Çelik’tir, asıl patron Alp Gürkan’dır, Maden İşleri Genel Müdürlüğü’dür, tüm TKİ yöneticileridir. İşçilerin değil patronların hakkını savunan, patron ne istediyse yapan, katliamdan sonra koşarak istifa eden Türkiye Maden İş Sendikası’ndaki sendikacı demeye bin şahit isteyen sendikacılar da hesap vermelidir. *** Beklenen ve gerçekleşmesi gereken o dur ki “sokak” vurgusu yapanların, tüm seçim sürecini “nedir ki” diye kenara koyanların başta Soma sokaklarını doldurması gerekirdi. Yine gördük ki bu işler “sokak” deyince olmuyor. Pek çok davaya “oyun” diye yaklaşanlar Soma Davası’nda da sınıfta kaldılar. Gündemin belirleyeni olmaktan envai çeşit nedenle kaçınca tüm gündemlerden çekilmiş oluyorsunuz. Hayatın dev diyalektiği işliyor. Bilcümle kaslar zayıflıyor. Sınıf için, kapitalizm karşıtlığı için, bu davaya sahip çıkmak herkesin başta solun boynunun öncelikli borcudur. twitter: @sibeluzun_yarin

Kriz geldi, kapıyı çaldı: İşsizlikte son 5 yılın rekoru

Ekonomik krizin en belirgin göstergelerinden olan işsizlik Türkiye’de son beş yılın rekorunu kırdı. Resmi işsizlik yüzde 11’i geçti, gerçeği ise yüzde 19’a yaklaştı. Bu oranlar geçmişteki kriz yıllarıyla kıyaslanabilir düzeye geldi. İş bulanların büyük bir kısmı yine üretimden yoksun hizmet sektöründe çalışıyor. En çok ise genç işsizliği baş gösterdi. dışı işsizlik oranı geçen yıl Ocak ayına göre 1.2 puan artarak yüzEkonomideki kötü gidişata de 13.4’e, genç işsizler (15-24 yaş son olarak işsizlik rakamla- grubu) oranı ise 2.3 puanlık gibi rı da eklendi. 2010’dan bu yana rekor artışla yüzde 20’ye fırladı. en yüksek seviyeye ulaşan işsizlik Genç erkekler arasındaki işsizlik 2008 krizindeki sayıya yaklaştı. oranı yüzde 19.8 olurken kadınlar Öyle ki mart ayında işsizlik ödene- arasında yüzde 22.4’e çıktı. Yani ği almak için başvuranların sayısı her beş gençten biri işsiz. geçen yılın aynı ayına göre yüzde 30 arttı. 2008 krizindeki sayıya yaklaştık Ocak ayındaki işsiz sayısı, Gayri resmi işsiz sayısı 7.5 mil- Erdoğan’ın “Teğet geçecek” dediği yonu geçti ama başta iplik fabrikaları olmak TÜİK’in istatistik oyunları ile üzere yüzlerce büyük fabrikanın düşük göstermeye çalıştığı işsizlik kapandığı, on binlerce şirketin oranı Ocak ayında rekor kırarak battığı, Türkiye’nin bir yılda yüzyüzde 11.6’ya, resmi işsiz sayısı de 8 yoksullaşmasına neden olan 3 milyon 259 bine ulaştı. Gayri 2008’deki krizden sonraki en yükresmi işsiz sayısek rakam. Söz konusu kriz nedesı 7.5 milyonu niyle işsiz sayısı 2009 Mart ayında geçti. Tarım 3 milyon 359 bin kişiye ulaşarak zirve yapmıştı. ekonomi Fatma çakır

İşte son bir haftada işsizliğin göstergeleri: Günde 350 esnaf kepenk kapatıyor

Son on yılda dükkanını kapatmak zorunda kalan esnaf sayısı 1 milyon 318 bin 218’e ulaştı. Günde ortalama 350 dükkan ve küçük işyeri kapanıyor. Mahalle aralarına kadar giren perakende zincirleri ile rekabet edemez hale gelen, siftahsız dükkan kapatmak zorunda kalan esnaf hükümetin gündemine girdi. Erdoğan’ın memleketi Rize’de işsizlik kuyruğu

Çaykur’a alınacak 3 bin 500 işçi için başvurular Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın memleketi Rize’deki işsizlik sorununu gözler önüne serdi. Türkiye İş Kurumu Müdürlüğü önünde oluşan kuyruk sabahın erken saatlerinde binanın çevresini sardı, caddelerde uzayıp gitti. Antep’te 5 ayda 20 bin işçi işten atıldı

Son beş yılın rekoru kırıldı

Gaziantep’te 5 ayda 20 bin işçi işten çıkarıldı, 50’nin üzerinde fabrika kapatıldı, 10’larca fabrika da iflasın eşiğine geldi. Krizin gizlendiğini söyleyen işçiler, kentte sanayinin çökmesinin sorumlusunun AKP’nin politikaları olduğunu söyledi.

İşsizlik oranı ise söz konusu krizin etkilerinin sürdüğü, hükümetin borç ve tüketime da- öngören politikaları nedeniyle yanan, ekono- 2010 yılında işlerin yeniden kömide yalancı tüleşmeye başlamasından bu yabahar, sanal naki en yüksek oran. İşsizlik oranı bir canlılık 2010 yılı Mart ayında yüzde 12.8, y a r a t m a y ı Nisan ayında yüzde 11.3 olmuştu.

Ekonomik durgunluk, son beş yılın rekorunu kıran işsizlik rakamlarıyla iyice açığa çıktı.

işsiz sayısı 7 milyon 571 bin kişi Gayri resmi işsiz sayısı ise iyice çığır açtı. TÜİK’in, bulmaktan umutlarını iş aramadıkları için

işsiz saymadığı 2 milyon 535 bin kişi, resmi işsiz sayısı olan 3 milyon 259 bine eklendiğinde gerçek işsiz sayısı 5 milyon 794 bin kişiye çıkıyor. Mevsimlik işçiler eklendiğinde sayı 5 milyon 944 bine, TÜİK’in “diğer” diye neden işsiz saydığı belli olmayan 1 milyon 627 bin kişi de eklendiğinde gerçek işsiz sayısı 7 milyon 571 bin kişiye ulaşıyor.

Biz de “iyimser” bakmak isteriz fakat… Doların özellikle de son haftalardaki yükselişini hep birlikte gözlemliyoruz. Türk Lirası değer kaybediyor, döviz kuru nefes almadan yükseliyor. “İyi de dolar sadece Türkiye’de değil ki, diğer ülkelerde de yükseliyor” diye “iyimser” bir bakış açısı olabilir. Ancak bizde dolar fiyatı bize benzer durumdaki ülkelerden daha

fazla artıyor. Peki neden? Zamanında ABD’den kaçan “emanet paralara” biraz fazla bel bağladık. Şuanda 400 milyar dolar döviz borcumuz var. Bu borcun yıl içinde vadesi gelenlerinin ve ödenecek faizlerinin miktarı 180 milyar dolar dolayında. Bu borçları kapatmak yerine ise döndürüp duruyoruz. Ekonomik büyümeyi “emanet paralarla” gerçekleştirebileceğini düşünen Türkiye gibi ülkelerde bu durum genelde krizle sonuçlanır.Türkiye’de seçimler öncesi yükselen politik tansiyon etkisiyle

2.73 lirayı aşarak rekor düzeye tırmanan dolar, küresel piyasalardaki gerilemesine bağlı olarak 2.70 lira düzeyine geriledi. ABD’de sanayi üretimi verilerinin beklenenden düşük çıkmasıyla Fed faiz artırımını ne zaman yapacağına konusundaki belirsizliğin artması, doların euro ve yen karşısında değer kaybına neden oldu. TL dolar karşısında ne kadar değer kaybetti? Euro dolar karşısında değer kaybediyor. Türk Lirası da dolar karşısında değer kaybettiği gibi euro karşısında da değer kaybediyor. Ağustos 2014’teTL, dolar karşısında % 28 oranında değer kaybetti EKONOMİ

Kur sepeti nedir? Kur sepeti 1 dolar ile 1 euro’nun toplanıp ikiye bölünmesinden oluşur. Kur sepeti yukarı giderse faizleri etkiler. O yüzden bankalar ve döviz talep eden diğer kişilere bağlı olarak piyasadaki kur sepetinin değişimi faizleri ve yatırımcı maliyetlerini doğrudan etkileyecektir.


KADIN

06

21 Nisan 2015

Akın Birdal CANSUYU

1915 Ermeni soykırımı 24 Nisan Ermeni Soykırımının 100. yılı. Bu yıldönümünün anlamı herkesçe biliniyordu. Ve de herkes hazırlığını ona göre yapmaktaydı. 100. yıl Türkiye Cumhuriyeti Devleti için katledilen Ermenileri anmak, yüzleşmek için önemli bir fırsat olabilirdi. Özür dileyerek başlayıp, eşit yurttaşlık temelinde bir anayasal düzeni vaat edebilirdi. Soykırımda rol almış olanların adlarını bulvarlardan, caddelerden, okullardan ve nerelere verilmişse silip kaldırabilirdi. Düzmece ya da katliamı kendilerince yorumlayan belgelerle değil, gerçeğe ulaşılabilecek bir arşiv açılımı sağlanabilirdi. Yine olmadı, yine retçi, inkarcı, ayrımcı, ırkçı İttihat-Terakki’nin ruhu dirildi. Ermeni Soykırımına ilişkin hazırlanmış gizli raporların birinde, ABD Büyükelçisi Morgenthau’nun 9 Temmuz 1915 tarihinde Talat Paşa ile yaptığı bir görüşmede, “Talat bana meseleyi son derece etraflıca tartıştıklarını ve sonuçta bağlı kalacakları bir karara ulaştıklarını söyledi. Dünya tarafından suçlanacaklarını söylediğimde, kendilerini nasıl savunacaklarını bildiklerini söyledi. Başka bir deyişle umurlarında bile değildi…” Avrupa Parlamentosu’nda 15 Nisan günlü oturumda, Ermeni Soykırımının 100. Yılı nedeniyle bir karar oylandı! Bu karar tasarısına göre, iki önemli çağrı yapıldı. Birincisi, Türkiye’yi Ermeni Soykırımını tanımaya, ikincisi de Avrupa Birliği ülkelerinin soykırımı gündemlerine almaları istendi. AP’nun kararı üzerine başta Cumhurbaşkanı olmak üzere, TBMM Başkanı, Başbakan ve yardımcılarının tepkisi, 100 yıl önce Talat’ın tutumundan farklı olmadı. Mecliste bulunan partilerden HDP’nin dışındaki üçü ortak bir metinle de kararı protesto ettiler. Avrupa Parlamentosu’nun kararının bu şekilde çıkacağı bekleniyordu. Bunu engellemek için birçok milletvekili ve hükümet üyesi, günlerce Brüksel’de kulis yaptılar, ama yetmedi. Şimdi de bakanlar düzeyinde bir heyetle hummalı bir biçimde Washington’da çalışıyorlar. Nedeni, her 24 Nisan’da adını koymadan, bir “büyük felaket” olarak açıklayan ABD Başkanı Obama’nın 100. Yıl nedeniyle, soykırım diye adlandırmasını engellemek.

Ağırlaştırılmış müebbetin yasalaşması için eylemler devam ediyor Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, kadın katillerine uygulanan indirimlerin kaldırılması ve ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının yasalaşması için birçok ilde sesini yükseltmeye devam ediyor. Kadınlar bu hafta Niğde, Manisa, Mersin, Ankara, Uşak ve Bursa’da yürüyerek, “Kadın katillerine indirim yok” dedi. vicdanını yaraladığı” için katile ağırlaştırılmış müebbet hapis ceKadın Cinayetlerini Dur- zası isteminin tüm kadın katilleri duracağız Platformu, kadın için geçerli olması gerektiğini söykatillerine ağırlaştırılmış müebbet leyerek Meclis’e seslendi. Eyleme hapis cezasının yasalaşması için öldürülen Pınar Ünlüer’in abisi tüm Türkiye’de eylemlerine de- Bayram Ünlüer de katıldı ve yaptıvam ediyor. Omuz omuza yürüyen ğı konuşmada kardeşinin katilinin kadınlar tek ses: Kadın katillerine aldığı gibi tüm kadın katillerinin indirim yok! ağırlaştırılmış müebbet alması gerektiğini söyledi. Bir kadına dahi zarar gelmeyene kadar meydanlardayız Ağırlaştırılmış müebbet yasalaşsın Bursa’da gerçekleşen, öldürülen diye meclisin kapısında olacağız Berivan Turga’nın annesi Songül Niğde’de eylem yapan kadınErdoğdu’nun da katıldığı eylem- lar adına konuşan Hülya Yıldız, de Platform adına konuşma yapan “Meclisin tatile girdiğini ancak yine Elif Karan,“Kadın katillerine ad- de yapılabilecek şeyler olduğunu liyelerde indirim üzerine indirim söyleyerek hakim ve savcılara sesuyguluyorlar. Ancak bizler bir ka- lendi ve “Adaletin yerini bulması dının saçının teline zarar gelmediği için, kadınların hayatta kalması günleri görene kadar bu meydan- için kadın katillerine indirimleri uygulamamak elinizde.” dedi. lardan ayrılmayacağız.” dedi.

kadın Özgün başak

Hakimler ve Savcılar indirim uygulamasın Mersin’de bir araya gelen kadınlar ise Özgecan Aslan’ın iddianamesinde yer alan “toplumun

lamasını okuyan Platform Ankara Yürütme Kurulu üyesi Şeyma Baş, “Yapılması gereken TBMM’ye sunduğumuz TCK ek madde teklifini meclis raflarından alıp genel kurula getirmektir.” şeklinde konuştu. Meclis yeni dönemde de karşısında kadınları bulacak Manisa’da bir araya gelen kadınlar adına açıklama yapan Sevgi Akyüz, kadın cinayetlerini önleyecek hiçbir somut adım atmadan tatile giren Meclis’in yeni dönemde de karşısında kadınları bulacağını dile getirdi. Açıklamanın ardından konuşan Gülşah Kurban’ın annesi Nuray Kurban ise,

kızını öldüren katilin indirimden faydalanmasından korktuklarını belirtti. Kadınlar Komisyonu Uyardı Uşak’ta kadınlar, Kadına Yönelik Şiddeti Araştırma Komisyonu’nun önerdiği yasa taslağının kadınların taleplerine göre düzenlenmesi için komisyonu ve meclisi uyardı. Öldürülen Ayşe Bulut, Hatice Palta, Hatice Yılmaz ve Nermin Şen’in aileleri eylemde konuşarak, öldürülen kadınlara adalet sağlansın ve başka kadınlar öldürülmesin diye bu mücadelenin peşini bırakmayacaklarını söylediler. Eylemde CHP’li, EHP’li, EMEP’li kadınlar yer aldı.

Öldürülen kadınların aileleri en önde yürüdü Ankara’da, öldürülen Hatice Kaçmaz ve Hülya Çelik’in ailelerinin en önde yürüdüğü eylemde basın açık-

ABD’nin ve Batı’nın bugüne değin yaklaşımlarının Türkiye’nin jeo-stratejik önemine ve bölgesel çıkarlarına bağlı olduğu biliniyor. Bilinen başka bir şey de müttefikleri Türkiye’ye biçilmiş rolü artık yerine getiremeyecek olmasıdır. Görüldüğü gibi Türkiye’nin Ortadoğu’da Suudi Arabistan, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri’nden başka dostu kalmamış ve Batı dünyasından da hızla uzaklaşarak yalnızlığa sürüklenmektedir. O nedenle 100. yılın uluslararası topluluk açısından da bu bağlamda değerlendirilmesi kaçınılmaz olacaktır. Avrupa Parlamentosu’nun kararını umursamaz görünmenin, ciddiye alınmayacağını söylemenin ve yok hükmünde sayılmasının gerçekte bir karşılığı yoktur. Gösterilen hezeyanın nedeni de budur. Bu kararın ekonomik, siyasal ve de hukuksal sonuçları görülecektir. Birleşmiş Milletlerce 1948 yılında kabul edilip 1951’de yürürlüğe giren Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi ile, sözleşmeye taraf olan ülkeler, soykırım suçunu önlemek ve cezalandırmakla yükümlüdürler. Sözleşmeyi şu ana dek onaylayan ülke sayısı 140’tır. Henüz 41 ülke imzalamamıştır. Türkiye sözleşmeyi parafe eden ülkeler arasında ancak 1915 Ermeni kıyımını, soykırım olarak tanımayı reddediyor. Oysa Ermeni Soykırımın tanıyan ülkelerin sayısı 23 olup AP’nun bu kararından sonra sayının hızla artması beklenecektir. Ermeni Soykırımı’nın kabulü sadece bir vicdan işi değil, bir de hukuksal yanı vardır. Zaten halkların Ruanda’da, Bosna’da; Afrika’da vd. yerlerdeki kıyımları ve suçları yargılayan bir mahkeme var. Uluslararası Ceza Mahkemesi, savaş suçları, insanlığa karşı işlenen suçlar, soykırım suçları ve saldırı suçlarına bakmaktadır. Türkiye UCM’nin statüsünü kabul etmeyip yargı yetkisini tanımayan birkaç devletten biri. 139 devletin imzaladığı, 122 devletin taraf olduğu Roma Statüsü ile kurulan UCM’nin dışında kalmış olmak bile UCM kapsamına giren suçların işlenmiş olduğunun bir kanıtı değil midir? 100 yıl önce bu topraklarda 1,5-2 milyon Ermeni yaşarken, günümüzdeki sayıları 60 bindir. Ermenistan’dan çalışmaya gelen 40 bin emekçi ile sayılarının 100 bine ulaştığını ve gerekirse sınır dışı edilebileceği tehdidi, insanlık ailesi adına büyük bir utanç değilse nedir? İnsanlığın ortak kazanımları ve hukuksal belgelere bağlanmış değerleri, yine insanlığın ortak gözetiminde ve koruması altındadır ya da öyle olmalıdır. Hiç kimse kalkıp da bu değerlerin korunması yolunda alınan kararları Türk ve İslam düşmanlığına ve içişlerine karışmaya bağlayamaz. Bağlasa da “yok hükmündedir”. Evet, hayat ve gerçek bize bir kez daha öğretti ki halkların eşit ve özgür yaşayacağı bir ortak vatan özlemine dünü, bugünü ve geleceği ile yüzleşmekten korkmayacak demokratik bir iktidarla kavuşulacaktır. Ancak o güne değin Ermeni Soykırımı, bir hüznün ve acının yumağı olarak önümüzde duracaktır. Ermenilerin ve insanlığın acısını ve isyanını durduruncaya dek, o zamana değin de, bu yıl ve gelecek yıllar herkesin yapabileceği bir şey olmalıdır.

Kadınlar artık susmuyorlar Kadın Hareketi Leyla Canıtez Türkiye ve Ortadoğu ülkelerinde kadının hata yapabilme lüksü yoktur. Kadınlara dayatılan cinsiyet üzerinden bir yaşam sürme hayatta kalabilme ve insanca yaşayabilme hakkını alabilmek için kadınlar artık susmuyorlar. Her gün öldürülen kadın kardeşlerimiz içinde artık susmuyoruz diyorlar. Kadına yönelik şiddeti durdurabilmek için önce kadın cinayetlerini durdurmamız gerekir. Kadın Cinayetleri Platformu olarak 1. Kadın cinayetlerinin sürmesine de sebebiyet veren esas eğilim, “erkek şiddetini aklamak” eğilimidir. Bunun en kristalize olmuş şekli ise kadın cinayeti davalarında verilen ceza indirimleridir.

2. İndirimlerin devam ediyor oluşu, cinayet işlemeyi aklından geçiren erkeği rahatlatarak, Ayşe Paşalı’nın katilinde olduğu gibi suça yöneltiyor. 3. Duruşma salonlarında o indirimin masada duruyor olması, adaletsizliğin utanç verici bir boyutunu yaratıyor. Kadın öldüren adamlar, kendi elleriyle öldürüp toprağın altına koydukları, dili dönmeyen kendini savunamaz haldeki kadın kardeşimiz hakkında, indirimden faydalanmak için istediği gibi konuşabiliyor, istediği iftiraya başvurabiliyor. Bu durum öldürülen kadın kardeşimizin ailesi nezdinde adaletsizliğin çok uç bir boyutunu yaşatıyor. Bu aileler, evlatlarını kaybetmiş olmanın acısı ile o duruşma salonunda zar zor ayakta duruyor iken, bir de saatlerce evlatlarını elleriyle öldüren adamın yalanlarını, kara çalmalarını dinliyorlar. Ailede, özellikle çocuklarda onulmaz yaralar açan bu insanlık ayıbının ortadan kalkması için, o indirimler o masa-

dan kalkmalıdır. 4. Tüm Türkiye toplumu Özgecan ile beraber en çok bu indirimleri konuştu, bundan rahatsız olduğunu dile getirdi. Kadın cinayeti davalarında “Ağırlaştırılmış Müebbet Hapis” cezasının yasalaşması, artık tüm toplumun talebidir. 5. İstanbul Sözleşmesi’nden hareketle, Ceza Kanunu mevzuatının, kadına yönelik şiddetle ilgili maddelerinin gözden geçirilip güncellenmesi hukuken de zorunludur. Kadın cinayetlerinde devreye 2 temel mevzuat girer; bunlardan ilki 6284 sayılı Koruma Kanunu, Sözleşme ışığında güncellenmiştir. Ancak ikincisi Ceza Mevzuatına(TCK, CMK, Ceza İnfaz Kanunu) dokunulmamıştır ve bir gün mutlaka yapılması zorunlu olan bu düzenleme daha fazla can kaybı olmadan bir an önce yapılmalıdır. 6. Güldünya Tören’den sonra “Töre Cinayetleri” ile, Ayşe Paşalı’dan sonra “Korunma Kanunu” ile, Kader Erten’den sonra “Erken Yaşta Evlilikler “ ile yasal düzen-

leme yapıldı ve olumlu etkisi oldu. Özgecan’dan sonra da “Ağırlaştırılmış Müebbet Hapis” yasalaşmalıdır. Toplumlar da ancak böyle ilerler. 7. Yargıtay, “ağır ceza” almış kadın cinayeti dava kararlarını bozup, indirim verebilmektedir. Kadınların mücadelesi ve adil hukuk insanları sayesinde elde edilmiş adaleti yaralayan bu indirimlerin Yargıtay tarafından da uygulanmamasının tek yolu, “Ağırlaştırılmış Müebbet hapis” cezasının yasalaşmasıdır. 8. İdam, hadım etme gibi insan haklarına aykırı önerilerin önünü kapatacak olan, evrensel adalete uygun düzenleme indirimlerin kaldırılmasıdır. Bu nedenlerle kadın katillerine ağırlaştırılmış müebbet dedik ve bunun için TBMM’ye götürmüş olduğumuz yasa teklifleriyle, illerde yapılan eylemlerle, çalışmalarla indirimlerin kaldırılması gerektiğini dile getirdik. AKP bunu yapmadı, biz haklı mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz.


KADIN

07 Hatice Kaçmaz’ın ikinci duruşması görüldü

21 Nisan 2015

Son yayımlanan kadına yönelik şiddet raporunun taslağını Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Genel Temsilcisi Gülsüm Kav ile konuştuk

İndirimler kaldırılsın

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, iktidara yakınlığı ile bilinen Star Gazetesi’nin web sitesinde “Meclisten Kadına Şiddeti Bitirecek Hamle” başlıklı haberde yayınlanan Meclis Kadına Yönelik Şiddeti Araştırma Komisyonunun taslak raporuna ilişkin bir cevap yayınlayarak, “Kadın cinayetleri kavramını tanıyın, haksız tahrik indirimini kaldırın” dedi.

Evlenme teklifini kabul etmediği kişi tarafından 2014’ün Eylül ayında öldürülen Hatice Kaçmaz’ın 2. duruşması görüldü. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, Çağdaş Hukukçular Derneği, Özgür Hukukçular Derneği ve Ankara Barosu’nun müdahil olduğu davanın son görülen duruşmasına Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı da müdahil olarak katıldı. Davada tanıklık yapan iki kişi de Hatice Kaçmaz’ın tehdit aldığını, hayatını tehlikede hissettiği için savcılığa gitmeyi düşündüğünü söyledi. Diğer tanıkların dinlenmesi üzere dava 11 Haziran’a ertelendi. GENÇLİK

Yankı’nın katiline ağırlaştırılmış müebbet

kadın Özgün başak

Eylül 2014’te nişanlısı tarafından öldürülen Yankı Duygu Bayrak’ın davası Mersin Adliyesi’nde görüldü. İndirim almak için Bayrak’ın hayatını kaybetmesine neden olan tüfeğin kaza ile ateş aldığını öne süren katil, aralarında hiçbir problem olmadığını iddia etmişti ancak katile hiçbir indirim uygulanmayarak ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildi. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun da takip ettiği davada, hiçbir indirim maddesinin uygulanmaması kadın cinayetlerini durdurmak için yürütülen mücadele açısından yüz güldürdü. KADIN

Hüsne’nin ölümüyle ilgili iddianame tamamlandı

Antalya’da iki ay önce erkek arkadaşı tarafından arabayla ezilerek öldürülen 23 yaşındaki Hüsne Aslan’ın ölümüyle ilgili iddianame tamamlandı. Hazırlanan iddianame 6’ncı Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi ve zanlı hakkında ‘Olası kasıtla adam öldürme’ suçlamasıyla dava açıldı. Sanıkların ifadesi, Hüsne Aslan’ın sırf kendisini tavernaya çağıran erkek arkadaşı Şahin Kocar’ın teklifini reddettiği için öldürüldüğünü ortaya çıkardı. Önümüzdeki günlerde hakim karşısına çıkacak olan Şahin Kocar, 25 yıl hapis cezası istemiyle yargılanacak. KADIN

Uzaklaştırma alan eşi tarafından öldürüldü

Hatay’da iki çocuğunun annesi, 27 yaşındaki İpek Bakımcı’yı pompalı tüfekle vurarak öldürüp, baldızını da yaralayan 33 yaşındaki Mehmet Ali Bakımcı hakkında uzaklaştırma kararı olduğu ortaya çıktı. Damadının kızına evliliği boyunca şiddet uyguladığını belirten baba Yaşar Bakımcı, “2 ay önce de yine kızımın boğazını sıkarak öldürmeye çalıştı. Şikayetçi olduk, 6 ay süreyle uzaklaştırma kararı verilmişti. Hep şiddet, dayak. 3-5 sefer ölüme götürdü. Asi Nehri’ne atmaya çalıştı. Bir defa da kuyuya atmaya çalışmış, dağa götürüp bırakmış.” dedi. KADIN

nımlaması daha doğru bir ifade olarak yerini alıyor. Zorla evlendirmelerden, TBMM Kadına Yönelik Şid- mobinge dair pek çok düzenlemede deti Araştırma Komisyonu taslakta yerini almış. Kadın örgütleri taslak raporunu hazırladı. Rapor taslağın bu haliyle eleştirileri doğrulhenüz resmileşmeden AKP hükü- tusunda değiştirilerek yayınlanmasını metine yakınlığı bilinen Star gazete talep ediyor. tarafından “kadına yönelik şiddeti bitirecek hamle” başlığı ile yayın- Taslağı Kadın Cinayetlerini landı. Bahsi geçen taslak olumlu dü- Durduracağız Platformu genel zenlemeler içermekle beraber kadın Temsilci Gülsüm Kav cinayetlerini durdurmak konusun- ile değerlendirdik daki temel eksikliklerini Kadın Ci- Kav şunları belirtti: “Yapılan tek nayetlerini Durduracağız Platformu değişiklik mevcut yasada yer alan Genel Temsilcisi Gülsüm Kav ile töre cinayeti yerine, bizim feminist değerlendirdik. literatürde yer aldığı gibi “sözde namus adına işlenen cinayet” tanımlaKadınların taleplerini dinlediler masının kullanılması. Ama bu yasa Böyle bir raporun hazırlığını bile maddesi 2005’ten beri var. Ama bize gündeme almayan komisyonun, ka- gerekli olan sözde namus adına öldüdın örgütlerinin taleplerini dinlemek rülmüş olmayan, Özgecan’da olduğu zorunda kalarak, işret edilen pek çok gibi, hiç tanımadığı kişiler, reddettiknoktaya da rapor da yer vererek hazır- leri tarafından öldürülenler tanıdığı lık yapmaları kadınlar lehine önemli halde boşanmak isterken öldürülen kadınlar; kadınların sırf kadın oldubir adım olarak değerlendirilebilir. ğu için öldürülmeleri ile ilgilidir” Kadın cinayetlerinin “iyi hali” olmayacak Kadın cinayetine, kadın cinayeti Taslakta AKP hükümetinin kadınlara dememek arkaik bir durumdur yönelik bakış açısını yansıtan maddeler Kav sözlerine şöyle devam etti: de bulunuyor. Örneğin kadına yöne- “Türkiye’deki kadınlar modernleşlik şiddeti imamlar vasıtasıyla azaltmak, meyle beraber modern haklarına yâda dizilerde “iyi annelerin” gösteril- kavuşmak isterken öldürülüyorlar. mesi bunlardan bir kaçı. Ancak kadın Modernleşmeyle beraber hayatımızörgütleri öldürülen kadınların aileleri da yeni bir olgu olarak kadınların ile yürüttükleri mücadele de rapora kadın olmalarından kaynaklı kadın damgasını vurmuş. Raporda cezai in- cinayetleri var. Bunlar içeren gündirimlerin kaldırılması öneriliyor. Bir cel kavramsal çerçeve zaten İstanbul diğer önemli nokta ise, TCK’da hali sözleşme içerisinde yer alıyor. Bizim hazırda yer alan “töre saiki” ile işlenen yapmamız gereken bu uluslararası cinayetler tanımlanırken, “namus” ta- sözleşmeye göre yasalarımızı düzen-

lememizdir. Bu düzenlemeler 6284 ile koruma kanununda yapıldı. Ancak Türk ceza kanunda halen hayata geçirilmedi. Orada hala arkaik bir şekilde devam ediyor. Kadın cinayetine kadın cinayeti dememek arkaik bir durumdadır. Sözleşme ruhunu mutlaka Türk ceza kanununa da verecek. Zaten olacak bir düzenlemeyi hemen yapsınlar. Kadınlar boşanmaya çalışırken öldürülüyor, Özgecanlar öldürülüyor, bunun namusla ne alakası var. Kadın olduğu için hayatına dair karar vermez görüyor erkekler ve cinsiyeti kadın olduğu için öldürülebilir görüyor” Kadınların boşanması kolaylaştırılmalıdır Kav özellikle boşanma hakkına dikkat çekerek sözlerini şöyle tamamladı: “Zorla evlendirmelerde cezai yaptırım getiriliyor bu çok iyi bir şey. Zorla boşandırtmamayla ilgili de cezai yaptırım getirmelidir. Kadınların boşanmaları kolaylaştırılmalıdır. Kadınlar boşanamıyor ve öldürülüyor. Bu böyle iken sadece evlenme ile ilgili değil kadınların boşanma haklarını rahatça kullanmaları ile ilgili de bir düzenleme şart. İstanbul sözleşmesinde birinin cinsiyeti nedeniyle öldürülmesinin terimi kadın cinayetidir. Raporda böyle yer almalıdır.” Kadın Cinayetlerini Durdurcağız pLatformu komisyonu uyardı Platform açıklamasında şunlara yer verdi: “Meclis Kadına Yönelik Şiddeti Araştırma Komisyonunu rapor henüz taslakken uyarıyoruz.

Öldürülen tüm kadınlar için “Kadın Cinayeti” kavramı raporda olmak zorundadır. Kadınların hayatta kalması, adaletin yerini bulması ve caydırıcı etkisi olması için Kadın Cinayetleri TCK da Nitelikli halden sayılmalı kadın katillerine hiçbir indirim uygulanmamalı, af kapsamı dışında tutulmalı ve ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilmelidir. Yaşam hakkımız için Meclis kapısını bizimle açacak, kadın katillerine indirim değil ağırlaştırılmış hapis cezası yasalaşması için orada olacağız. Bizler 5 Şubat 2015 günü Meclis Kadına Yönelik Şiddetin Sebeplerini araştırma komisyonunun saatlerce süren toplantısında çözüm yollarımızı onlara da anlatmıştık. Komisyon kadınların basıncı ile hareket ederek belli adımlar atmış gibi görünüyor. Haksız tahrik indirimlerinin gündeme gelmiş olması, namus cinayetlerinden “sözde” diye bahsedilmesi, Niğde’den Manisa’ya Samsun’dan Konya’ya kadın katillerine ağırlaştırılmış müebbet için eylemler yapan kadınların ısrarının sonucudur. Ancak çözüm için yukarıda bahsettiğimiz düzenlemeler yapılmadan bu rapor işlev kazanmayacaktır. Komisyon’un gerekli düzenlemeleri yapması yine biz kadınlara bağlıdır. Kadınlar için adaletin sağlanması, biz kadınların elinde. Bu sebeple tüm kadınları bizlerle omuz omuza mücadeleye çağırıyoruz.”

Özgecan Aslan davasının duruşma tarihi belli oldu Özgecan Aslan’ın katil zanlılarının ağırlaştırılmış müebbet ile cezalandırılması istemiyle hazırlanan iddianamenin Tarsus 1’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nce kabul edilmesinin ardından duruşma tarihi de belli oldu. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, Özgecan’ın 12 Haziran’da görülecek ilk duruşması için Tarsus’ta olacaklarını duyurarak tüm kadınları davanın takipçisi olmaya çağırdılar. kadın cinayetleri toplumun vicdanını yaralamaktadır Öte yandan kadınlar, tüm Türkiye’yi ayağa kaldıran Özgecan cinayeti için hazırlanan iddianamede yer alan, “Suçun önem ve değeri, işlenen suçun insanların güven duygusuna, toplumun ortak değer yargılarına ve

toplumun vicdanına vermiş olduğu zarar ile işlenen suçun toplumda meydana getirdiği infial nedeniyle şüphelilerin bu eylemleri nedeniyle alt hadden uzaklaşılarak üst sınırdan ceza tayin edilmesi” maddesinin tüm kadın cinayeti davalarında yer alması gerektiğini söyleyerek, “Bütün kadın cinayetleri toplumun vicdanını yaralamaktadır” dedi. KADIN

Siirt’te kayıp iki kız çocuğu polislerin evinde bulundu

Siirt’te haklarında kayıp ihbarı bulunan 16 ve 18 yaşlarındaki iki kız çocuğunun polisler tarafından bir evde alıkonuldukları ortaya çıktı. Bir vatandaşın ihbarı üzerine harekete geçen Siirt Emniyeti’ne bağlı polisler, yapılan baskında çocukların tutulduğu evin Terörle Mücadele Şubesi’nde gö-

revli polis memuru H.E.Ş. ile Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şubesi’nde görevli polis memuru T.K’ye ait olduğu ortaya çıktı. Olayın ardından haklarında cinsel istismar şüphesi bulunan polisler hakkında sadece “kişiyi hürriyetten yoksun kılma” suçundan işlem yapıldı. KADIN


EMEK

08

21 Nisan 2015

Fadik Temizyürek

HAKİKAT

En çok bu zamanda lazım Soma davası sürüyor. İlk duruşmada sanıkların mahkemeye getirilmemesine aileler ve toplum tepki gösterince mahkeme ikinci gün sanıkları mahkemeye çağırmak zorunda kaldı. İnsanın nutku tutuluyor. Bu kadar insanın göz göre göre ölmesinden sorumlu olan AKP’den bir ses çıkmayacığını biliyoruz ama mahkeme heyetine de pes doğrusu. Ama ne oldu, Akhisar’da o mahkemeyi başlarına yıktı aileler. Rezil kepaze oldu hakimler, savcılar. Hiç bir şey eskisi gibi değilmiş meğer bak gördün mü, başörtülü kadınlar, gencecik kızlar, yaşlı amcalar çevik kuvvete kafa tuttular. Korkmadılar coplanmaktan, gaz yemekten, gözaltına alınmaktan. Gördün mü Erdoğan senin müdürlerin, mühendislerin, bakanların halkın gözünde katil oldular. Gözünün içine baka baka senin de suçlu olduğunu, üçyüz bir işçinin ölümüne sebep olduğunu söylediler. Üstelik kendi halinde, ekmek derdinde olan olan insanlar bunlar, belki de sana oy verdiler, seni bazen televizyonda konuşurken dikkatle dinlediler sana hak verdiler. Hiç bölücü,ayrılıkçı, terörist gibi de durmuyorlar öyle değil mi, bildiğin düz halkımız anlayacağın. Boşa çırpınıyorsun Erdoğan, halk senin bildiğin halk değil artık. Senden nemalanan bir kesim dışında kimsenin yüzüne bakacak halin kalmadı. Aklı vicdanı olan herkes ya bu kadar da olmaz ki, acılı aileler mahkemeye girmeyecekte kim girecek diyor. Sen kulağının üstüne yatıyorsun ama millet senin pek tehlikeli olduğunu biliyor artık. Seçim beyannamende yasaklar, yolsuzluklar, yoksulluk olmayacak diyorsun ya toplumun sana inanası gelmiyor. Soma duruşması,senin oğlanın paraları ne yapacağını bilememesi, işsizliğin en yüksek olduğu Nisan ayını hesaba kattıdığında doğru konuşan bir adam olmadığını halk az-çok anlıyor. Senin adamın Davutoğlu, meydanlarda AKP’nin yüzde ellibeş oy alacağını onu dinlemeye gelenlere muştuluyor ve halkın “evetttt” diye onay vermesini istiyor. Söyle adamına komik duruma düşüyor, senin kadar hatip olmadığı için de söylediğine kendisinin de inanmadığı her halinden belli oluyor, esip gürlüyor ama nafile, olmuyor. AKP ve halk düşmanı Erdoğan böyle. Gelelim bizim cenaha. Ben en çok Cumartesi günlerini eylem günü ilan eden solculara sinirleniyorum.Bütün bir hafta evde yan gelip yatan hafta sonu da tüm eylemlere katılarak rahatlayan, bir haftanın gelişmelerini bir çırpıda analiz ederek henüz hiçbirimizin yanıtını henüz bulamadığı büyük sorularını sorarak acele cevap diyen eski ablalara ve abilere içimden çok kızıyorum. Reklamdaki çocuk gibi “ne de olsa misafir” duygusu oluyor bende de. Bi de eylemleri az bulmuyorlar mı, neden bu kadarız demiyorlar mı ifrit oluyorum. Ne kadar kolay geliyor onlara insanların toplanmasını beğenmemek, bir kere bile zahmetine katlanmadan yapılan yürüyüşleri yetersiz bulmak. Ya ne olacaktı, devrim olmalı kardeşim, isyan olmalı, sistem böyle yıkılamaz, revize edilir en fazla. Bu da devrimcilik olmaz. Sağol abi, ben zaten bilmiyordum ne iyi oldu, aydınlattın beni, cahilmişim ezelden beri bilmemişim, tabii okumam lazım, teoriyi bilmem lazım, hiç okumuyoruz bizler, çok okumalıyım, çok. Fakat Soma davasında durum pek öyle olmadı, abiler, ablalar. Oradaki aileler sizler gibi çok bilgili değillerdi ama politiklerdi. Bu davanın sorumlusu AKP ve Erdoğan dediler, adalet istiyoruz dediler, polislere sen kim oluyorsun, bu benim hakkım dediler. Ve oraya gittiler. Bir maden işçisi, bu düzen böyle gelmiş ama böyle gitmeyecek, hesabını soracağız, sonuna kadar takipçisi olacağız dedi. Soma davası, Lenin’in ne büyük adam olduğunu en azından genç arkadaşlarımıza kanıtladı. İşçiler ve siyasal mücadele bakımından. Abiler, ablalar mutlaka okumuştur ama yeniden hatırlamaları için Lenin’i okumalarını öneririm. Bu zamanda çok lazım. fadiktemizyurek@gmail.com

Bu sömürüye boyun eğmeyeceğiz Sendikalı oldukları için işten atılan Grand Hyatt işçileri Kadir Sekmen, Ergin Avşar ve Bircan Budak Yarın’a konuştu. Grand Hyatt otelinden sendikalı oldukları için atılan işçiler işten atılma süreçlerini ve sürdürdükleri mücadeleyi anlatırken taşeron sömürüsüne boyun eğmeyeceğiz dedi. Yarın Haber olarak röportajı sizlerle paylaşıyoruz.

Bircan Budak emek osman erdem

Sendikalı oldukları için işten atılan Grand Hyatt işçileri Kadir Sekmen, Ergin Avşar ve Bircan Budak işten atılma süreçleri ve devam eden mücadelelerini Yarın’a anlattı. Röportajı sizlerle paylaşıyoruz. Bircan Budak- Eşit işe eşit ücret istiyoruz Sendikalı mücadeleyi seçme sebebimiz haklarımızı eşit çalışma koşullarını kazanmaktı. Yönetime bildirdik arkadaşlarla beraber iş saatlerini ve ücretlerin iyileştirilmesini istiyoruz diye. Kadrolulara otelde çalışanlara %9 oranında zam yapıldı fakat bizlere %7 civarında bile zam yapılmadı. Ancak biz eşit işe eşit ücret istiyoruz. Ücret zammı talebinden sonra sendikalı olduk. Otele ihtar çektik uyarıda bulunduk. Kadrolularla aynı işi alıyoruz fakat aynı ücreti alamıyoruz. Sonrasında bu konun üzerine biraz daha yoğunlaştık. Otel taşeron firmayla bu süreçten sonra tek taraflı olarak anlaşmasını fes etti. Bizde böyle olunca otele gidemiyor durumda olduk. Taşeron firmanın işçisi olarak görünüyoruz. İstediği yere gönderme yetkisine sahip fakat biz dediği yerlere gitmeyeceğiz. Mücadelemizi kazanana kadar sürdüreceğiz. Kadir Sekmen- Hukuka aykırılığa son vereceğiz Yaklaşık 4 senendir Grand Hyatt

Ergin Avşar

firmasında çalışıyorum. 2011 Eylül’ünde taşeron olarak başladım ardında 2013 yılında kadrolu olarak işe alındım.14 Nisan 2014 yılında işten çıkarıldım. Sendikal davaya destek verme sebebim 30 taşeron arkadaşımın işten çıkarılması. 13 Nisan tarihinde işten atılan arkadaşlarımın yaptığı basın açıklamasına katıldığım için 1 gün sonra işten çıkarıldım. İş yerine ayak uyduramadığım için işime son verildiği söyleniyor ancak böyle bir durum yok sendikal mücadele yürüttüğüm için işten atıldım. Zaten basın açıklamasına katıldıktan sonra işten atılmam bunun çok açık bir göstergesidir. Bu durum hukuka aykırı bunu bitirmek için mücadelemiz sürüyor. Aslında bizi nasıl sömürdüklerine bir örnek vereceğim. Yoğun bir günde müdürden bizimle 1 kişi daha çalıştırması istedik ancak bize bunu yapamayacağını çünkü bu ay hedefleri olan 1.8 milyon lira kazanç yerine 1.5 milyon kazandıklarını söyledi. Ancak 1 işçinin günlüğü 50 lira bu da böyle büyük karlar sağlayan bir yerin işçinin 50 lirasına bile göz diktiğini gösteriyor.

Kadir Sekmen

düşük tutulması, izlenen bir politikadır ve günümüze kadar gelmiştir. İşçinin üzerinde bir baskı uyguluyor bu sistem. Öyle bir sistem oluşturulmuş ki hem işçi hakları kısıtlanıp en maksimum derecede faydalanıp hem de işçiyi oraya mahkum ediyor. Ben seni kadrolu yapacağım vaadi bizim gibi işçilerin gözünü boyayan bir şeydir. Çünkü kadrolu olacağın zaman hayatın kurtulacak anlamına geliyor. Ve buna katlanıyorsunuz. Hakkımız olan izinleri kullanmayarak çalışıyorsunuz, mesai almayarak çalışıyorsunuz. Bütün bunları istediği gibi kısıtlayabiliyor çünkü Ergin Avşar- Güvenceli olmak onun elinde seni kadrolu yapacaiçin sendikalıyım ğım vaadi vardır. İngilizce bilmeİşçi maliyetlerinin düşük tutul- yen taşeronu işe alıyorlar ancak ması adı altında bir taşeronluk kadrolu olmak için İngilizce istisistemi var. Burdaki amaç asıl yorlar ancak bir işçinin İngilizce işin dışında kalan diğer işlerin öğrenmesi 4 yıl sürüyor. Yani her yürütülmesiyle alakalı olarak işçi şekilde işçinin üzerinde bir baskı maliyetlerinin işletme tarafından kurmuştur.

Diğer otellerin ortalamasına göre bizim ücretlerimiz daha düşüktü. Otel yönetimiyle görüştük ücret artışı talep ettik. Yönetime derdimizi anlattık çevre otellerde böyle olmadığını anlattık. Sonrasında yönetim araştırma yapacağız dedi. Sonrasında olumsuz sonuçlandı ücret artışıyla ilgili firmanızla görüşmemiz lazım dediler. Taşeron firmadan ücret artışıyla alakalı otel bir şey yapamıyorsa bizimde bir şey yapma şansımız yok dediler. Bu yüzden karşımıza bir muhatap alamadık. Bizde sonrasında yasal yollardan bu konuyu nasıl çözebiliriz diye araştırdık. İşçilerin sendikalı olması bu sorunu çözebileceğini düşündük. Neden sendika çünkü işini güvenceye almak zorundasın bir işçi olarak. Biz baskılara rağmen sendikalı olduk ve bunların bütün maskeleri düşmüş oldu. Bizler haklı olduğumuz için mücadelemiz sürecek.

5 ayda 20 bin işçi işten atıldı

Gaziantep’te 5 ayda 20 bin işçi işten çıkarıldı. Krizin gizlendiğini söyleyen işçiler, kentte sanayinin çökmesinin sorumlusunun AKP’nin politikaları olduğunu kaydetti. 45 gün önce çalıştığı Ak İplik firmasının 3 fabrikasında 750 işçinin fabrika yönetiminin “iflas ettik” açıklamasıyla işten çıkarılan Ahmet Çelik, hiçbir işçinin tazminatının ödenmediğini ifade etti. Durumu protesto etmek için çeşitli eylemler yaptıklarını anlatan Çelik,

“Bize yardımcı olmaları için birçok resmi kurum ile görüştük, hiç biri bize yardımcı olmadı. En son belediyeye gittik. Onlar da sanki dilenciymişiz gibi işçilere birer kilo çay, şeker, bulgur, simit ve bir torba makarna dağıttı” dedi. İşçi Deniz Tosun ise “Antep’in bu hale gelmesinden AKP ve onun yandaş fabrika patronları sorumludur. Onların politikaları sonucu bu sanayi kenti bu hale geldi” diyerek sorumlunun AKP olduğunu vurguladı. EMEK

Pertek’te direniş sürüyor

Dersim’in Pertek İlçe Belediyesinde işlerine son verilen işçiler Pertek Postanesi önünde bir araya geldi. Aileleriyle birlikte belediye önüne yürüdü. İşçiler adına konuşan Abidin Çeliker açıklamasında “Açıklamasında bizlere hak arayacaksak mahkeme kapılarında aramamızı öneren Belediye

Başkanı şunu iyi bilmelidir ki, bizler haklarımızı ararken kimsenin ekmeğine, emeğine, işine tecavüz etmedik. Herkese de gerekli saygıyı gösterdik. Tek başına mahkemelerden haklarımızı elde edeceğimizi bilseydik bununla yetinirdik” dedi. Abidin Çeliker, kazanana kadar mücadele edeceklerini ifade etti. EMEK


EMEK

09

21 Nisan 2015

Selçuk Kaygısız

Emeğin Kurtuluşu

1 Mayıs’ta Taksim’de Çar’ın ve Tayyip’in gidişini kutlayacağız!

Solcu olmak ahlaki değerlerin en yüksek seviyesidir. Çünkü solculukta birinci tekil kişi yani “ben” yoktur, “biz” vardır. Hele ki bir iddian varsa yani birinci tekil şahısçılara savaş açmışsan artık hep bizi yani ezilenleri düşünmeye başlarsın. Sürekli kafanı bir şey kemirmeye başlar ve belki de ömrünü sonuna kadar tüm savaşların, tüm acıların, tüm yoksulluğun yani tüm kötülüklerin sorumlusu birinci tekil şahısçıları nasıl alt edeceğini düşünürsün. Tıpkı Lenin’in Çar’ı düşünmesi gibi. Bunca kötülükleri yaşayan milyarların yani “biz”lerin sesimizi en yüksek ve birlikte “ben”cilere karşı yükselttiğimiz günlerden en önemli gündür 1 Mayıs. Buraya kadar olan bölüm solculuk, devrimcilik ve 1 Mayıs ne ki diyen genç arakadaşlara kabaca şarkının nakaratlarıydı.. * 1 Mayıs’a sayılı günler kaldı. Devlet Taksim Meydanına kamyon kamyon barikat yığmaya başladı. Devletin barikatları yıkılır, devrilir, aşılmaz değildir. Mühim olan kafalardaki barikatlardır. Türk-iş, Hak-iş ve Memur-sen gibi yani işçi sınıfının büyük bir kısmının üyesi olduğu konfederasyonlar 1 Mayıs’ta Taksim’de olmayacaklarını açıkladılar. Türk-İş 301madencinin öldüğü Soma’ya dikkat çekerek madenciliğin kalbi Zonguldak’ta olacaklarını açıkladı. Aman efendim ne büyük duyarlılık sanki Soma’da ölen işçiler onların üyesi değilmiş de işçileri satmamışlar gibi. Hakİş ve Memur-Sen’i konuşmaya değer bile bulmuyorum. Konfederasyon başkanları ve A’dan Z’ye yönetim AKP’li. Yandaşlığı ve sınıf satıcılığını iyi yaparlarsa hepsi AKP milletvekili oluyor!! İşçi sınıfını satan sendikacıları anlıyorum da bizim bazı solcu arkadaşları anlayamıyorum... O kadar üzgünler, o kadar üzgünler ki. Çok üzülüyorlar işçiler dertlerini tasalarını bu sene de dile getiremeyecek diyorlar. DİSK gibi konfederasyonlar neden Taksim’de ısrarcılar neden başka yerde yapmıyorlar diyorlar. Hoş bizim solcu konfederasyonların içinde baya bir kişi de böyle düşünüyor da daha dile getiremediler benden demesi. İşte çok üzgün bazı solcu arkadaşlarım bugünlerde. Kafasında dolaşanlar ise: seçimler ne ki kapitalizm asıl olan, tüh ya bu sene de işçi sınıfı taleplerini dile getiremeyecek, şu seçimler olmasa hiç, Taksim de olmasa ne güzel olacak halbu ki.. * Lenin’in en büyük derdi Çar’ı nasıl yeneceğiydi. Ve işçi sınıfı iyiydi güzeldi de Çar’ı yenmeyi düşünecek miydi? 1 Mayıs’ta Taksim tartışması da Tayyip’i ve AKP’yi yenip yenmeme tartışmasıdır. Seçimler önemlidir seçimler önemsizdir tarışmasının aynısı. Genç solcu arkadaşım, Taksim Meydanı sıradan bir meydan değildir. O meydanda 77’de 34 emekçi hayatını kaybetti. Yıllarca Taksim emekçilere kapatıldı. Ve yıllarca hesap sorduk, o meydana çıkmaya çalıştık, bedel ödedik. Çok pis demokratız diyen AKP’den tekrar o meydanı aldık. Yüzbinler olduk ülkenin en merkezine aktık. Çok pis demokrat olan AKP’den, Tayyip’ten yani Çar’dan hesap sormaya başladık. Bizimkisi çok sinirlendi buna. Bir emir çaktı. Taksim tekrar kapatıldı. Anayasaymış, kanunmuş, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesiymiş vay efendim onlarda kimmiş Tayyip’ten büyükmüymüş... * Solcu olmak isteyen genç arkadaşım sakın AKP önemsizdir diye düşünme. Lenin, Çar önemsizdir demedi hiç. İşçiler nasıl Çar’ı devirecek onu düşündü hep. Bizim memlekette inşaatlarda, tersanelerde, fabrikalarda, madenlerde ölen 15.000 bin işçinin katili, baş sorumlusu AKP’dir. Soma davasında feryatların sorumlusu AKP’dir, Tayyip’tir. Ermenek’te ölen madencinin eşinin dudaklarından dökülen “biz hiç yaşamadık ki” sözcüklerinin sorumlusu, yoksulluğumuzun sebebi Tayyip’tir. Kadınları korumadığı için kadın cinayetlerine göz yuman, kadın katillerine ağırlaştırılmış müebbet verilmemesinin, Özgecanların sorumlusu Tayyip’tir. Tüm kötülüklerin anası kapitalizmin baş savunucusu Çar’dır, Tayyip’tir. * Çar’a karşıysak Tayyip’e de karşı olmalıyız. Mahallemizde, dağda bayırda değil memleketin en önemli en merkezi meydanında Taksim’de Çar’a karşı sesimizi yükseltmeliyiz.Kadınların,işçi sınıfının sosyal ekonomik sorunları bir yana ölüm kalım mücadelesi verirken oklarımızı Tayyip’e yöneltmeliyiz. Bolşevikler nasıl Çar’ı yendiyse biz de Tayyip’i yeneceğiz, o meydanda Taksim’de senin gidişini kutlayacağız! “Biz” kazanacağız. selcukkaygisiz11@gmail.com

Ailelerin gazabından kaçamayacaksınız

Geçtiğimiz hafta görülmeye başlanan 301 madencinin öldüğü Soma Davası’nda sanıklar sorgularında hem birbirlerini hem de ölen işçileri suçlamaya devam etti. Soma Holding’in Yönetim Kurulu Başkanı Can Gürkan, sorumluluğu üzerinden atmaya çalışırken şirketin Genel Müdürü Ramazan Doğru’nun ise, “Madencilerin kaderinde bu olay vardır zaten” demesi dikkat çekti. emek sıla gemicioğlu

13 Nisan’da görülmeye başlanan Soma Davası’nda iddianamenin okunmasının ardından sanıklar ifade vermeye başladı. Tutuklu sanıklardan her ifade verenin ailelere başsağlığı dilemesi ve “Biz de üzüldük” demeleri ailelerin tepki göstermesine sebep oldu. Tutuklu ve tutuksuz sanıkların ifadelerindeki ortak nokta sorumluluğu kendi üzerlerinden atmaları oldu.

aldıklarını söyleyen Gürkan, 30 yıldır madencilik yaptıklarını bu süre içinde 3 kişinin bile ölmediğini, kazanın neden kaynaklandığını hâlâ anlamadıklarını söyledi. Gürkan’ın “Adalet er geç yerini bulur, biz adalet bekliyoruz” sözü yüzlerce işçinin ölümünün ardından yüzsüzlüğünü gözler önüne serdi. Ramazan Doğru, Erdoğan’ın izinde İkinci olarak ifade veren Genel Müdür Ramazan Doğru, “Olayın nasıl olduğunu bilmiyorum. Başka şekilde olduğunu ifadeleri okuduğumda öğrendim. Bu kazanın asıl sebebi bulunsun” diyerek sorumluluğu üzerinden attı. Erdoğan’ın bu işin fıtratında var dediği 301 işçinin öldüğü maden faciasına Ramazan Doğru da hiç tereddüt etmeden kader diyerek ‘’Bazı arkadaşlarımız bu kazayı durdurmak için kendilerini feda etti’’ demesi üzerine salondaki aileler ‘’yalan söylüyorsun’’ diye tepki gösterdiler.

İşçiler değil Can Gürkan mağdur İlk ifadeyi şirketin Yönetim Kurulu Başkanı Can Gürkan verdi. İddianamedeki bilirkişi raporunu eleştiren Gürkan, raporun doğru olmadığını, olayın neden olduğunu kendilerinin de merak ettiğini, tutuklu oldukları için araştırma yapamadıklarını, keşif yapmayı talep ettiklerini ama bu taleplerinin kabul edilmediğini söyledi. Son model teknoloji ve gelişmiş aletlerle çalıştıklarını ifade ederek, aletler için 500 milyon lira harcadıklarını, söylenilen malzeme Sanıklar ölen maden mühendisini eksikliği suçlamasını kabul etmedik- suçladı lerini, gerekli her türlü malzemeyi İki gün boyunca ifade veren 8 tu-

tuklu sanık katliamda ölen Maden Mühendisi Mehmet Efe’yi suçladı. 3 tutuklu sanıktan maden teknikeri olan ve madende “emniyetçi” olarak görev yapan Mehmet Ali Günay Çelik, ‘’Maskelerin bakımı ile ilgili gerekli talimatı Mehmet Efe verirdi, cihaz bakımını Harun Yıldırım yapardı. Bizim görevimiz işçinin takıp takmadığına bakmak” dedi. Çelik, işçilerin maskeleri kaybettiğini söyleyerek maskelerle ilgili suçu işçilere yükledi.

patlama oldu diyor diğeri patlama yoktu diyor. Biri çıkıp yangın vardı diyor diğeri sadece dumandan söz ediyor. Kesinlikle yalan” dedi. Adil bir şekilde yargılama yapılana kadar davayı takip edeceklerini söyleyen Çolak, “Hükümet de gerçek suçluları koruyor. Biz adil bir yargılama isterken kamunun korumuş olduğu kamu görevlilerinin, görevini yapmayan müfettişlerin, bakanların, TKİ’nin, yargılanmasını istiyoruz” dedi.

“Bakanların yargılanmasını istiyoruz’’ Hayatını kaybeden Madenci Uğur Çolak’ın babası İsmail Çolak, sanıkların ifadelerine ilişkin, “Hiçbiri suçunu kabul etmiyor. Tek suçlu bizim çocuklarımız. Vaziyet onu gösteriyor. Verdikleri ifadeler de zaten birbiriyle tutmuyor, doğru ifade de vermiyorlar. Bizler de ifade vereceğiz. Mikrofon bizim elimize de geçecek” diyerek tepkisini gösterdi. Baba Çolak, “Daha Ramazan Doğru genel müdür olduğunu kabul etmiyor” dedi. Sanık ifadelerindeki çelişkilere dikkat çeken baba Çolak, “Birisi

Hükümet facianın sorumlusudur Davada yargılanan sanıkların sorumluluğu almaktan kaçınması Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in Soma faciasının yaşanmasının ardından günlerce açıklama yapmamasını akıllara getirdi. Hükümet, yaşanan faciadan kendine hiç pay çıkarmayıp sorumlu kamu görevlilerin yargılanmasına izin vermese de o lisansların altında imzası olan, denetlemeyen dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, Enerji Bakanı Taner Yıldız ve Çalışma Bakanı Faruk Çelik yargılanmadan Soma’ya adalet gelmeyecek.

“Yasa yeni çıktığı için uygulayamadık’’ Zonguldak’ta, Türkiye Taşkömürü Kurumu’na (TTK) bağlı Karadon ve Gelik maden ocaklarında, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı müfettişlerince tespit edilen işçi sağlığı ve güvenliğine ilişkin eksiklikler nedeniyle üretim durduruldu. TTK eksikleri gidermek için süre istedi 3 vardiyada toplam 3.200 işçinin çalıştığı ocaklarda işçiler iş güvenliği ve tahkimat ağırlıklı

mesailerine devam ederken, TTK Genel Müdürlüğü karara itiraz ederek söz konusu eksikliklerin giderilmesi için ek süre istedi. İşletme sahibi “yasa yeni çıktı” bahanesini sundu Türk-İş’e bağlı Genel Maden İşçileri Sendikası Genel Başkanı Ahmet Demirci, kurum ile bakanlık arasında yapılan görüşmeler sonunda ek süre verildiğini ve ocaklarda üretimin pazartesi veya salı günü başlayacağını söyledi. Yeni Torba Yasa’ya göre maden ocaklarında hidrojen sülfür, ısı ölçerlerin bulunması gerektiğini belirten Demirci, “Bu cihazlar yok. Müfettişler yasanın yeni çıktığını göz önünde bulundurmadan üretim durdurma kararı almış. Kurum bu cihazları almak için ihaleye çıkacak. 4 aylık gibi bir süre gerekiyor. Ya p ı l a n görüşmeler sonunda bakan-

lıktan 10’uncu aya kadar süre alındı. İşçilerimiz büyük bir ihtimalle pazartesi veya salı günü tekrar üretime başlayacak” dedi. Yasanın yeni çıktığını öne süren işletme, eksik sensörler nedeniyle olası bir patlamada 3 bin işçinin ölümünün hesabını nasıl verecekti? Soma’da 301 işçinin ölümü ardından yargılanan sanıklar ölen mühendisi ve iş yeri güvenliği denetçileri suçlayarak kendilerini aklamaya çalışmıştı. Maden ocağı işletmelerinde bunca işçinin ölümünden ders çıkarılmazken benzer zihniyet işlemeye devam ediyor. EMEK


genclık

10

21 Nisan 2015

Ankara Üniversitesi Erkan İbiş, iblislik peşinde

EHP Gençliği’nden 2 kişiye soruşturma

Ankara Üniversitesi Rektörü yandaş Erkan İbiş, polisle gizli bir anlaşma imzaladı. Artık polis üniversiteye girmek için, Rektörlük’ten bir talep beklemeyecek. İç Güvenlik Paketi’ni resmen üniversitelilerde de yasalaştıran Rektörler’e karşı, öğrenciler cevabı yine meydanlardan, direnerek verecek.

İç Güvenlik Paketi’ne karşı Eskişehir’de de eylem yapılmıştı. Valilik binasına yürüyen kitle ‘’Hırsız katil Erdoğan’’ sloganlarıyla yürümüştü. O eylemden EHP Gençliği üyesi 2 kişiye cumhurbaşkanına hakaretten soruşturma açıldı. Memleketin dört bir yanında hırsıza hırsız, katile katil diyenlere soruşturma açılmaya, hatta tutuklanmaya devam ediyor. Hak için hukuk için mücadele edenler ise doğruları haykırmaya devam ediyor. Erdoğan ve adamlarının ise bunlarla yıldıramayacağını öğrenmesi gerekiyor. GENÇLİK

Artık polis üniversiteye izinsiz girebilecek

Erdoğan’ın istediği gençlik gençlik nida ateş

Ankara Üniversitesi Dil- Tarih ve Coğrafya Fakültesi’nde günlerdir faşist saldırı haberleri alıyoruz. Üniversiteye saldırıdan sonra polis girdi ve onlarca devrimci öğrenciyi gözaltına aldı. Yaşananların ardından derslere birçok kez ara verildi. İç Güvenlik Paketi’ni daha çıkmadan bütün ülkede uygulamaya koyan AKP, üniversitede kendisine karşı çıkan, AKP zihniyetine okullarını teslim etmeyen üniversitelilere de saldırını boyutunu gün geçtikçe artıyor. Anadolu Üniversitesi öğrencisi Ali İsmail Korkmaz’ın, Gezi Direnişi sırasında AKP’nin polisleri ve esnafı tarafından sokak ortasında dövülerek öldürülmesini, tüm memlekette olduğu gibi kampüslerde de yasalaştırmaya çalışan

Erdoğan ve yandaş rektörleri hiçbir fırsatı kaçırmıyor. Ne sandınız, Dingo’nun Ahırı mı? Erdoğan’ın ağzından çıkan her bir söz yandaşlarında vücut buluyor. Ankara Üniversitesi’nde de bu fazla gecikmiş olmayacak ki, hemen polislerle gizli yazışmalarda bulunup, Ankara Üniversitesi’ndeki öğrencilerin güvenliğini hiçe sayacak kirli tezgahlar planladı. Normalde rektörler üniversitede olacak herhangi bir faşist saldırıda okulda yaşanacakları sözde bastırması için polisi isteğe bağlı olarak çağırabilme yetkisine sahip. Ankara Üniversitesi Rektörü Erkan İbiş, neredeyse en birinci Erdoğancı benim dercesine polise artık rektörlükten gelecek bir talep beklemeden üniversiteye girme anlaşması yaptı. Bu

gizli anlaşma, anlaşmanın amacına da uygun olarak okulda daha fazla öğrencinin gözaltına alınmasının ve polisin öğrencilere kötü muamelesinin önünü açıyor. Yıllardır üniversitelerinde mücadelelerinden bir adım geri adım atmamış olan öğrenciler ise ne AKP’ye ne rektörlere ne de katil polislere boyun eğeceğe benziyor. Canavara öldürücü darbe AKP ve yandaşları hiçbir fırsatı kaçırmıyor ama üniversitelerinde öğrenciler ne yapıyor? Gezi Direnişi’nden güç alan, AKP’nin polislerine asıl destanı devrimcilerin yazabileceğini gösteriyor, üniversitelerinde de mücadele bayrağını yükseltiyor. Öyle kolay değil meydanı kadın düşmanı, işçi katili AKP’ye bırak-

mak. Önümüz 1 Mayıs. AKP döneminde yoksullukla boğuşan 15.000 işçi ölmüşken bir bayram olarak kutlayamayız elbet. Soma’nın, Ermenek’in, Torunlar’ın acısı öfkelerin ateşini daha da körüklerken herkese olduğu gibi üniversitelilere de düşen mücadeleyi ilmek ilmek örmek, okun ucunu sivrilterek canavarın gözüne saplamaktır. Canavarın gözü Taksim’dir. AKP’nin de Taksim’i her yıl yasaklamasının sebebi Taksim’in önemini bilmesidir. Hiçbir canavar öldürücü bir darbe almak istemez çünkü. Üniversitelilerde öldürücü darbeyi atmaya, kadın düşmanı ve işçi katili AKP’ye karşı 1 Mayıs’ta Taksim’e gidip üniversitelerinde de memlekette de asıl söz söyleyenin emekçiler olduğunu bir kez daha söyleyecektir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Çekmeköy Belediyesi ve MÜ İlahiyat Fakültesi işbirliğiyle Haliç Kongre Merkezi’nde düzenlenen ‘Biz O’nu Çok Sevdik-Siyer-i Nebi Yarışması Ödül Töreni’ne de katıldı. Yarışmada ilk beşe giren öğrencilere ödüllerini veren Erdoğan “Ellerine kalemi alarak nur Peygamberini, güllerin elçisini kağıda aktaran bu gençliği gördükçe ülkem adına ne kadar gururlandım bilemezsiniz. Biz işte böyle bir gençlik istiyoruz” dedi. Erdoğan, istediği gibi gençleri söyleyedursun, onun hiç sevmediği bir nesil Gezi’ye ayaklarını basıyor. GENÇLİK

Ne de yakışır Recebime profesörlük

YÖK’e denetim geliyor Yekta Saraç, “YÖK ile ilişkili, ama ona bağlı olmayan bir ‘Kalite Kurulu’nun oluşturulması için belirlediğimiz iş takvimine göre gereken adımları yakında atacağız” diyen bir açıklama yaptı. Konuşmanın satır başları şöyle: Eğitimde taklitçiyiz: “Üç asra yakın bir zamandır ülkemizin eğitim tarihinde etkin olan, belirleyici olan maalesef ‘taklit’tir. Önce eskinin taklidi. Daha sonra da yeninin taklidi. Yeninin taklidi; Fransa,

Almanya ve son olarak Amerika yükseköğretimlerinin taklidi” Mevcut sistem değerlendimesi: Üniversiteye giriş sistemi de dahil eğitim öğretimde, mevcudun bilimsel bir analizi yapılmadan daha iyi olabilir düşüncesi ile sistem değişikliklerine gitmenin sakıncalı olduğunu düşünüyoruz. Bununla birlikte mevcut sistemin bir değerlendirme çalışmasının yapılma vaktinin geldiğini de kabul ediyoruz. GENÇLİK

AKP’nin korkulu rüyası yaklaşıyor: 1 Mayıs’ta Taksim’deyiz! Kesintisiz Özge Uyanık 1 Mayıs’a az bir zaman kaldı. Genelde yılbaşları biten bir yılın gözler önünden geçtiği zaman olurken benim için 1 Mayıs zamanı böyle oluyor. Geçtiğimiz 1 Mayıs’tan bu yana memlekette olan bitene bakalım. Mesela Erdoğan, yine bildiğimiz gibi. Hala her konuşmasında mitinglerde, toplantılarda Geziye saldırmaya, Berkin’in adını ağzına almaya, hayalindeki ‘Tayyip usulü’ üniversiteleri anlatmaya devam ediyor. Bunun yanında ülkenin en yakıcı meseleleri olan her gün ölen işçilere ve yine her gün öldürülen kadınlara karşı sessizliğini korumaya devam ediyor. Bu sefer daha da hırçınlaşarak, ipleri tamamen eline almasını

sağlayacak başkanlık rejimine ve iç güvenlik yasasına güvenerek kusuyor kinini. AKP diktatörlüğünü, halkın üzerinde kurduğu baskı yasalarıyla sürdürme peşinde. Kafa göz kırarak iç güvenlik yasasını geçirdiler meclisten. Dedik ya her gün ölüyor kadınlar diye, işte artık sayılarını tutmak zorunda bırakıldığımız o kadınlar için meclisten geçecek bir yasa yaşam demekken, bir gecede savaş alanına döndürülen mecliste, kendi işlerine gelen yasayı nasıl geçirdiklerini gördük hep beraber. İşçiler her ay 100’er 100’er ölürken AKP yine aynı AKP. 1 Mayıs yaklaşıyor. Soma’nın yıl dönümü de yaklaşıyor. Daha bu hafta görülen Soma davasında en son, sorumluların ‘güvenlikleri gerekçesiyle’ davanın başka bir ilde görülmesi için dilekçe verdikleri ortaya çıktı. Aynı sorumlular yine ‘güvenlik gerekçesiyle’ ilk duruş-

maya getirilmemişti. Gördüğünüz gibi 301 kişinin hayatını kaybettiği davada o 301 kişi dışında herkesin güvenliği AKP’nin yargısı için çok büyük önem arz ediyor ve ‘gereken tüm tedbirler’ yine işçiler için değil, katiller için alınıyor. Peki bu böyle gider mi? Gitmez! Hiç birimiz bu ülkede işçilere ve kadınlara karşı başlatılmış bir iç savaş varmış gibi davranamayız. Bir Soma’nın, bir Özgecan’ın olmasına daha izin veremeyiz. Bu halk Gezi Direnişi’nde memleketin meydanlarını tuttu. Soma’da, Özgecan’da meydanlardaydık, mahallelerimizin boş arazilerinde değil. Yine 1 Mayıs’ta Taksim’deydik, Yenikapı’ya diktatör gitsin dedik! Taksim meydanı İstanbul’un olduğu gibi Türkiye’nin de merkezidir. Taksim meydanı halkın meydanıdır. Bizlerde bize düşeni yapmalı, gençlerin katili, işçilerin

katili, kadınların katili AKP’yi yıkmak için Taksim meydanını zapt etmeliyiz. Eğer artık yeni ölümlerin hesabını sormak istemiyorsak, yıl dönümlerine yıl dönümleri eklemek istemiyorsak AKP’yi en çok korktuğu yerden vurmalıyız. Yine Taksim’de insan seli olmalıyız. Taksim’de başlatılan tadilat çalışmaları, 1 Mayıs’ı kutlamak için gösterilen ücra köşeler, İstanbul’da ilan edilen OHAL bizlere tekrar gösterdi ki AKP’yi yıkacak olan güç bizleriz ve doğru adresimiz bu ülkenin merkezidir. Erdoğan başkanlık naraları ata dursun, yeni ölüm yasaları hazırlaya dursun, biz yine tüm inancımızla, tüm öfkemizle başkaldırmaya , ülkeyi karanlığa sürüklemek isteyenlerin karşısında ölen işçi kardeşlerimizin baretlerinin ışığıyla aydınlanacak olan Taksim meydanında olmaya devam edeceğiz.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a Kazakistan’da Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası TürkKazak Üniversitesi tarafından fahri profesörlük verildi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi’ni, Türkiye ile Kazakistan arasındaki iş birliğinin önemli sembollerinden biri olarak gördüğünü söyleyerek, “Üniversitemize, öğrencilerimize layık olmanın gayreti içinde olacağım” dedi. Erdoğan, Türkiye’de ise katillikte profesörlüğe koşuyor. GENÇLİK

DEVRİM yeniden yazıldı

“Kindar ve dindar nesle karşı tüm üniversitelerde mücadeleyi yükseltmek için, özgürlüğümüz için, bilim için, halkların kardeşliği için, eşit ve sömürüsüz bir dünya için, 68’den bugüne hiçbir iktidarın yok edemediği ODTÜ ruhunu, “DEVRİM”i yeniden yazmak için” diyen ODTÜ’lüler “DEVRİM”i yeniden yazdı. ODTÜ’lüler ‘Devrim’ yazısını yeniden yazmak için ‘ODTÜ diktatöre boyun eğmedi, eğmeyecek’ sloganıyla stadyuma yürüdü. Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nin bahar şenlikleri zamanı her sene yazılan geleneksel “Devrim” yazısı, bu sene stadyumda yeniden yazıldı. GENÇLİK


11 Cinler musallat olur

LISENIN GUNDEMI 21 Nisan 2015

Liseli Kadınlara Zengin Koca Bulun Denildi:

Bu hikaye bakandan yadigar Bu sayımızda meslek Liselerinde okuyan ve okulun kuralları gereği staj yapmak mecburiyetinde olan kadın öğrencilerin yaşadıkları zorlukları işledik. Staj yapan liseli kadınlara cinsiyet ayrımcılığı yapılıyor ve evlendirilmeye, “zengin koca bulun” gibi ağır sözlerle teşvik ediliyor. Meslek Liselerinde bu ayrımcılığa liseli kadınlar tepkili. eğitim ece berfin karagöz

Ankara Tuzluçayır Mehmet Çekin İlkokulu’nda çalışan Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeni öğrencilerine “Banyoya yalnız ve çıplak girmeyin, cinler musallat olur” dedi. Öğrencilerin bu sözlerden dolayı ruh sağlıklarının bozulduğu öne sürüldü. Öğretmenin bununla da kalmadığı ve sınıfta öğrencileri Alevi-Sunni olarak ayırdığı da ortaya çıktı. Bu idaaların üzerine veliler öğretmenle görüştü. Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeni ise öyle bir şey olmadığını söyleyerek alevi öğrencilerin kendi istekleriyle parmak kaldırdığını öne sürdü. Eğitim

5. sınıf hazırlık sınıfı oluyor

Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı geçtiğimiz hafta içi ilköğretim eğitimini tamamen değiştirecek bir haber verdi. 5. Sınıfların hazırlık sınıfına dönüşeceğini yani yabancı dil eğitimine ağırlık verileceğini söyledi. Bu uygulama hakkında Nabi Avcı “Önce pilot uygulamalarla başlayacağız. Hem fiziki, hem beşeri altyapıları müsait olan özel okullarımız müfredat doğrultusunda hemen geçebilecekler” dedi. 4+4+4 eğitim sisteminin değişmeyeceğini belirten Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı “Açık lise kontenjanlarındaki artış, eğitim sistemine alamadığımız çocuklarımızı, almaya yönelik tedbirin sonucudur” dedi. Eğitim

Motorlu Araçlar Teknolojileri ve İnşaat teknolojileri meslek lisesi bölümlerin de okuyan kadın öğrenciler belli bir sınıftan sonra staj yapmak zorundalar. Bu bölümde okuyan kadın öğrenciler, çoğunlukta olan erkek öğrenciler tarafından cinsiyet ayrımcılığına uğruyor ve bu ayrımcılığı şu sözlerle anlatıyor: “ Biz de mekaniği öğreniyoruz ama serviste mekanik eğitimine alınmıyoruz”, “Müdür yardımcısıyla konuşmaya gittim. ‘Sizin okumaya niyetiniz yok, git zengin koca bul’ dedi.”, “ İki ay staj yaptım, mimarın çocuğuna baktım.”. Bu sözleri söyleyen kadın öğrenciler ise Türkiye’deki tek örnek değiller. Eğitim Reformu Girişimi (ERG), Çelikel Eğitim Vakfı işbirliğiyle (ÇEV) bir rapor yayınlandı. İstanbul’da iki lisede yapılan çalışmalar sonucunda “Meslek Liselerinde Toplumsal Cinsiyet Eşitliği: Ümraniye ve Şişli Mesleki ve Teknik Anadolu Liseleri Örneği” başlıklı bir rapor hazırladı. Rapor, Friedrich Ebert Stiftung Derneği Türkiye Temsilciliği’nin finansal desteğiyle gerçekleştirildi. Cinsiyet Eşitliği Mi? Araştırma da toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadınların meslek kimlik ve becerilerine olan etkisi incelendi. Ümraniye ile Şişli Mesleki ve Teknik Anadolu Liseleri’ndeki 24 kız öğrenci, 14 erkek öğrenci ve dokuz

öğretmen ile yapılan görüşmelere raporda yer verildi. Araştırma yapılan liselerde bilişim teknolojileri, elektrik-elektronik teknolojisi, inşaat teknolojisi, ısıtma ve tesisat teknolojileri, makina teknolojisi, metal teknolojisi, metalürji teknolojisi, motorlu araçlar teknolojisi bölümlerinde eğitim veriliyor. Araştırmaların sonucunda ise cinsiyet eşitsizliğinin kadınların mesleki becelerine engel oluşturabildiği görülüyor. Türkiye’de 2013-2014 Eğitim - Öğretim yılında mesleki ve teknik eğitime devam eden toplam öğrenci sayısı 2 milyon 22 bin 96. Bunun 889 bin 146’sını kadın öğrenciler oluşturuyor. Lise dengi mesleki lise mezunu kadınların oranı ise 2013’te yüzde 34.3, erkeklerde ise bu oran yüzde 56.1.

Kutlu Doğum bahane salavat şahane

Öğrencilerin parasına da göz diktiler

İstanbul Ümraniye’deki Ticaret Odası İlkokulu’nun teneffüs zilleri müzik yerine Salavat Duası. Öğrenciler derse her girip çıktığında “ Allahümme salli alâ seyyidina Muhammedin ve alâ âli seyyidina Muhammed” sözlerinin bulunduğu salavat duasıyla derse başlıyor. Okulun giriş-çıkışında ve her teneffüs arasında çalan Salavat duasının değiştirilmesinin nedeni olarak Kutlu Doğum Haftasını gösterdiler. Okulun velileri “Biz çocuğumuzu nereye gönderiyoruz? Böyle zil sesi mi olur?” derken, eğitimciler ise okul zil sesinin hiçbir şekilde sözlü olamayacağını söylüyor. Eğitim

AKP ülkeyi gün geçtikçe gericileştirirken ve kaosa sürüklerken

İmam Hatip Müdürleriyle Toplantı

Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan’ın oğlu Türkiye Gençlik ve Eğitim Hizmet Vakfı TÜRGEV’İn kurucusu Bilal Erdoğan, Diyarbakır’daki faaliyetleri incelemek için Dicle Üniversitesi’ni ziyaret edip, il genelindeki İmam Hatip Okulu müdürleriyle toplantı yaptı. Bilal Erdoğan, Vali Yardımcısı Mehmet Demir’le birlikte Dicle Üniversitesi’ni ziyaret ettikten sonra İmam Hatip Liseleri müdürleriyle basına kapalı gerçekleştirilen toplantıya katıldı. Toplantıya, AKP Diyarbakır İl Başkanı Muhammed Akar’ın da katıldığı belirtildi. Eğitim

Geçtiğimiz haftalarda Suriyeli cihatçı çetelere yardım yaptığı haberleri basında yer alan İnsan Hak ve Hürriyetleri İnsani Yardım Vakfı(İHH) ile Milli Eğitim Bakanlığı okullarda yardım adı altında para topluyor. Bu “yardım” parasının nereye gittiğinin meçhul olduğu gerekçesiyle de Eğitim-Sen dava açtı. İHH’nin “Her Sınıfın Bir Yetim Kardeşi Var” projesine destek için her sınıftan aylık 90 tl toplanması için sınıflara bir kumbara bırakıldı. Özel veya devlet okullarının hepsinde proje hayata

geçirildi ve il il kampanyalar başlatıldı. Eğitim-Sen, İHH’nin tıpkı adı yolsuzluklara bulaşan Deniz Feneri ve Kimse Yok Mu dernekleri gibi “yardım toplamada izne tabi olmama” statüsüne sahip olduğunu hatırlattı. “İnsani yardım” adı altında toplanan paraların kimlere ulaştığı, hangi çevrelerde dağıtıldığı gibi sorulara cevap üretilemediğini savunan Eğitim-Sen, Milli Eğitim Bakanlığı’nın okullara gönderdiği yazılarda yardım toplamanın biçim ve koşullarından söz edilmediğini belirtti. Eğitim

AKP karşıtı olmak ya da olmamak

F) şıkkı Burak Kiper AKP iktidarı dönemince çoğu zaman gericilik üzerine analizler ve nasıl mücadele edilmesi gerektiğini birçok kez farklı mecralardan yazdık veya okuduk. Fakat bu sefer ki durum diğer olaylardan farklı. Çoğu kez yobaz AKP’nin ürünü olan okul müdürleri ve yandaş öğretmenler tarafından ‘’Taciz timleri’’, ‘’Size tecavüz mübah’’ gibi cümleler duyduk. Bunlarda toplumun tüm değerlerini ve gelişmişliklerini ortadan kaldıracak düzeyde gericiliğe en iyi örnekler. Fakat seçimler yaklaştıkça yobaz zihniyeti birçok konuya müdahale ederken görüyoruz. AKP ülke de gericiliğin zeminini hazırlıyor Okullarda kütüphaneler Mescit’e

çevriliyor, alevi öğrencileri ötekileştirmek ve fişlemek adına kirli uygulamalara gidiliyor. AKP genel seçimlerden zafer ile çıkmak istediği ve ülkeyi ortaçağın derinliklerine götürmeye çalıştığı için yobaz zihniyetindeki yandaşları da bu doğrultuda ilerliyor. Genel seçimler öncesinde bu kadar gerici örneğin üst üste gelmesi tesadüfi değildir. AKP yolculuğun sonunda olduğunu bildiği için tüm gerici kadrolarını harekete geçirmiş ve ülke de gericiliğin zemini hazırlamaya çalışıyor. Uçurumdan aşağı düşmek… Çünkü biliyoruz ki bu genel seçimler AKP içinde bir dönüm noktası olmaktan çıktı, AKP için artık uçurumun kenarında bir vaziyette. Ya 330 milletvekilini alıp gerçekten hayalini kurduğu Başkanlık Sistemini getirerek ülkeyi ortaçağında gerisine götürecek ve kaosa sürükleyecek ya da Gezi’deki gibi bir defa daha büyük bir yenilgiye uğrayarak durdurmuş

olacağız. Gericilik üzerine birçok analiz yaptık, birçok fikrimizi söyledik. Fakat şuandaki siyasetimiz ‘’Kahrolsun AKP diktatörlüğü’’ sloganını attıktan sonra köşemize çekilmek değil bir diktatörün toplumun bütün değerlerini yok etmeden nasıl alaşağı edeceğinin öngörüsünde bulunabilmektir. Ülkeyi uçuruma sürükleyen AKP’yi önümüzdeki seçimlerde uçurumdan itmemiz gerekmektedir.

AKP’ye karşı olmak ya da olmamak AKP’nin yobaz takımı nasıl ki ‘’330 Milletvekili zaten garanti, biz istediğimiz Osmanlı’yı kuracağız’’ diyerek bu gerici uygulamaları yapabiliyorsa bizim de bir o kadar AKP’yi geriletebileceğimizden emin ve kararlı olmak zorundayız. Bu seçimlerde AKP karşıtlığı fikrini somuta indirgeyip HDP’ye oy verme çağrısında bulunarak barajları AKP’nin üzerine yıkmayı planlayabiliriz.

Gerileyen ve yenik düşen bir AKP’den hesap sorabiliriz Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden bu yana Meclis’ten istediği yasayı çıkartan AKP, en sonunda İç Güvenlik Yasası denilen faşizmi yürürlüğe soktu. AKP diktatörlüğü için son seçimler olan Genel seçimler öncesinde ortamı provoke etmek ve tüm muhalif güçleri susturmak adına faşizmi yasalaştıran ve Başkanlık Sistemine emin adımlarla giden AKP’yi durdurmak zorundayız. AKP’nin karşısında barajı yıkma fikrini savunuyor ve mücadelesini veriyor olursak ancak bu seçimlerde AKP’yi geriletmiş olacağız. İşte o zaman ellerini kollarını sallaya sallaya gerici uygulamalar getiremeyecekler. İşte o zaman bir gece de Meclis’te torba yasalarını geçiremeyecekler. Ancak ve ancak gerileyen ve yenik düşen bir AKP’den Berkinlerin, Ali İsmail’lerin, Ethem’lerin hesabını sorabiliriz. Ancak o zaman hakkımız olanı onlardan alabiliriz.


ESAS MESELE

12

21 Nisan 2015

fotoğraf:yaşar aslan

Kani Beko kimdir?

1953 yılında doğdu. 29 Mart 1977’de Genel-İş Sendikası’na üye oldu. 12 Eylül darbesi sonucu Genel-İş Sendikası kapatıldıktan sonra ESHOT Troleybüs Atölyesi’nde 7 yıl Belediye-İş Sendikası’nda baş temsilcilik yaptı. 1995 yılında İzmir 4. Bölge Şube Sekreterliğine, 1996 yılında Bölge Şube Başkanlığına seçildi. 2001 yılında DİSK Ege Bölge Temsilciliğine seçildi. 2004’ten itibaren Genel-İş Genel Sekreterliği’ni yürütmeye başladı. 7 Nisan 2013’te yapılan seçimlerde DİSK Genel Başkanı seçildi.

Taksim için tüm girişimleri yapacağız

1 Mayıs günü yaklaşıyor. Valilik Taksim hariç her yeri kutlama alanı ilan etse de, insanlar 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlamaya kararlılar. DİSK de 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlamak için hazırlıklara başladı. Ancak DİSK’in hükümet yetkilileri ile görüşmelerinin, çalışmaların nasıl ilerlediği bir merak konusu. Genel seçimler bu kadar yakınken, bunun işçiler ve 1 Mayıs üzerinde etkisi ne olacak? Hazırlıklar nasıl gidiyor? 1 Mayıs ile ilgili akıllardaki tüm soruları ve bunun tarihi önemini DİSK Genel Başkanı Kani Beko ile konuştuk. 1 Mayıs’ta neden Taksim’e çıkmak istiyorsunuz? Neden Yenikapı değil? RöPORTAJ Normal bir onur toper miting olsa başka yerde yapabiliriz ancak konu Taksim’de 1977’de arkadaşlarımıza açılan ateş sonucu 37 işçi arkadaşımızın faşist katiller tarafından katledilmiş olması. Aradan bu kadar zaman geçmesine rağmen devlet bu konuda ‘sorumlular bunlardır’ demedi. Anayasanın 90. maddesi diyor ki; “Usule göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletler arası anlaşmalar ve kanunların farklı farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek anlaşmazlıklarda milletler arası anlaşma hükümleri esas alınır.” Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Türkiye’de 1 Mayıs Birlik, Dayanışma ve Mücadele günü kutlanacaksa kentlerin en geniş merkezi alanlarında kutlanması gerek diye altını çizmiş. Hatta Taksim, 1 Mayıs alanı olarak işaretlenmiş. Bununla birlikte Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi şöyle bir ifade

kullanmış: “Türkiye Cumhuriyeti silahsız yapılacak bu kutlamaya yardımcı olur ve katkıda bulunur” Bu haklı gerekçelerden dolayı eğer İstanbul’da bir kutlama yapılacaksa burası Taksim olmalı. Bakanlıkla görüşmeler nasıl ilerliyor? Valilik 1 Mayıs alanlarını açıkladı ancak Taksim yer almıyor orada. Valilik ile görüştük. İstanbul’da sekize yakın miting yapılacak yer açıldığını ve yapılacak yer varsa oralarda yapılması gerektiğini söyledi. Biz de bunun herhangi bir miting olmadığını, 1 Mayıs Katliamı’nı, yasaları hatırlattık. Bunu değerlendireceklerini söylediler. Önümüzde genel seçimler var. Her seçim önemli ancak 7 Haziran seçimleri Türkiye açısından daha da önemli. Bu seçimleri de fazla riske atmamak için HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ve CHP Genel Başkanı Kemal kılıçdaroğlu ile görüşme kararı aldık. İzmir’de Sayın Demirtaş’la görüştük. Demirtaş ile yaptığınız görüşmeler nasıl geçti? Olumluydu. ‘Sizin alacağınız karar doğrultusunda hareket

1 Mayıs’ta polis müdahale etmezse hiç kimsenin burnu kanamadan coşkuyla kutlamalar yapılır.

ederiz’ dedi. “Siz Taksim’e çıkmak konusundsa eğer bir karar alacaksanız biz de o kararın içerisinde o gün oluruz” dendi. İç Güvenlik Paketi’nin Türkiye’de etkisi nasıl olacak sizce? Türkiye’de demokrasi, insan hakları, barış, sendikal haklar ve özgürlükler hiç bir zaman durmayacak, kimse de durduramayacak. AKP hükümeti bunu biliyor. Geçen ay İç Güvenlik Yasası’nı çıkardı. Bu yasa eğer uygulanmaya başlanırsa, önümüzdeki günlerde Türkiye’de sıkı yönetim ilan edilecek. Böyle devam ederse Türkiye açık cezaevine dönüşecek. Mutlaka Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesi gereken bir yasa olarak görüyorum ben bunu. Geçtiğimiz hafta Soma Katliamı’nın davası görüldü. Duruşmayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Duruşmadaki tanıklardan dinledik. Madenciler eğitimden geçirilmemiş ve ellerindeki sertifikalar sadece para karşılığı verilmiş ve 301 işçi kardeşimiz ölmüş. Bunun sorumluları Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Çalışma Bakanlığı ve bu madenleri Soma Holding’e sorumsuzca teslim edip orada çok çağ dışı rödovans dediğimiz sözleşmelerini imzalayan TKİ yöneticileridir. Burada birinci derecede bu insanlar ve kurumlar yargılanmazsa Akhisar’dan adalet çıkmaz. Oradan ders alacağımız bir mahkeme kararı çıkması gerekiyor ki, bu zamana kadar iş cinayetlerinde kaybettiğimiz arkadaşlarımızı bundan sonra kaybetmememiz gerekir diye düşünüyorum.

İşçi arkadaşlarımız 1 Mayıs’ı özgürce kutlamak istiyorlar. Biz de örgütlü bir güç olarak 1 Mayıs’a yakışan koşullarda son dakikaya kadar bütün girişimlerimizi yapacağız.

1977 yılı Taksim’de açılan ateş sonucu 37 işçi arkadaşımızın faşist katiller tarafından katledilmiş olması bizim Taksim ısrarımızın sebeplerinden biridir. Siz nasıl bir hazırlık yapıyorsunuz 1 Mayıs için? Biz 1 Mayıs ile ilgili el bildirileri hazırladık ve tüm illere ilçelere gönderdik. Afişlerimizi hazırladık. İşyerlerinde işçi temsilcisi olan arladaşlarımız 1 Mayıs ile ilgili hazırlıklarını yapıyorlar. Türkiye’nin bir çok alanlarında temsilci arkadaşlarımız 1 Mayıs’ı halkımızla birlikte yapma becerisini gösterecekler. 1 Mayıs günü nasıl bir DİSK korteji göreceğiz? Taksim konusu kesinleşirse Şişli’den ve Beşiktaş’tan yürüyüşe geçeceğiz. Kitlenin dağılmaması için sadece Beşiktaş’tan da yürüyüşe geçebiliriz. Yalnız DİSK Genel Merkez Binası biraz problemli. DİSK Genel Merkezi bir risk olarak o kalabalığı kaldıracak güçte değil. Öyle bir korkumuz da var. Çünkü oraya gelecek binlerce insanı DİSK Genel Merkezi taşıyamaz. Teknik sebeplerden dolayı olmaz. Geçtiğimiz senelere oranla işçilerin 1 Mayıs’a bakışını nasıl değerlendiriyorsunuz? İşçiler, 1 Mayıs Birlik, Mücadele ve Dayanışma günü mutlaka çocukları, aileleri ve dostları ile yıllardır çıktığı gibi yine çıkmak istiyorlar. 1 Mayıs’ta işçilerin üzerine tomaları sürmek, biber gazı atmak, hastanelere varıncaya kadar insanları taciz etmek işçi arkadaşlarımızı tedirgin ediyor. Biz de örgütlü bir güç olarak 1 Mayıs’a yakışan koşullarda son dakikaya kadar bütün girişimlerimizi yapacağız. Bu sene Diyarbakır’daki Newroz kutlamalarına iki Milyona yakın insan katıldı ve kimse burnu kanamadan evine döndü. Türkiye’nin bir çok alanında da

1 Mayıs’ta olanlarla, Gezi’deki genç arkadaşlarımız halkımızla birleşince Taksim açıldı. Newroz etkinliği oldu. Buralarda polis hiç müdahale etmedi. Geçmişteki Newrozları hatırlarsak çok kan döküldü. Demek ki önümüzdeki 1 Mayıs’ta eğer polis müdahale etmezse yüzbinlerce insan Taksim’e de gelse, hiç kimsenin burnu kanamadan coşkulu bir şekilde bu kutlamalar yapılır. Örneğin 2011-2012’de yüzbinlerce insan geldi ve 1 Mayıs’a yakışan bir şekilde kutlamalar yapıldı. Gezi ile 1 Mayıs arasındaki bağ nedir sizce? Gezi’den sonra 1 Mayıs ne yönde değişti? 2013 yılı 1 Mayıs’ta çok zorladık Taksim’e çıkmayı, fakat yapamadık. Ancak 1 ay sonra gençler adalet, özgürlük, demokrasi talebiyle başlayan ve Taksim’deki Gezi Parkı’nda ağaçların kesilmesine karşı küçük bir direniş başlattı. Bir çoban ateşiydi. AKP Hükümeti’nin yaptığı baskı sonrasında 1 Mayıs’ta hazırlık yapanlarla, bu genç arkadaşlarımız, örgütlü ve örgütsüz bir şekilde halkımızla birleşince Taksim kapıları zorlanmadan açıldı. Bu bana şunu çağrıştırdı. İtalya’da faşist Mussolini adalet, özgürlük ve demokrasi isteyenlerin grevini ziyaret etmiş ve “sizin ekmeğe ihtiyacınız var”

demiş. Çadırdakiler de “Herkesin ekmeğe ihtiyacı var. Ancak en az ekmek kadar adalet, demokrasi ve özgürlüğe de ihtiyacımız var” demişler. Şimdi bunları isteyenler Mussolini’yi al aşağı etmişler; adalet, özgürlük ve demokrasi isteyenler de iktidara geçmişler. Neden insanlar 1 Mayıs’a gelmeli sizce? 1 Mayısın tarihçesine bakıldığında, köle gibi çalıştırılan işçiler hayatlarını düzene sokmak istemişler. Bunun üzerine o dönemdeki kişiler örgütlü bir güç olarak bunu haykırmışlar. Buna önderlik yapan, liderlik yapan arkadaşlarımızı idam etmişler, kurşuna dizmişler. Bu katliamın yaşandığı dönem de 1 Mayıs’a denk geldiği için, şimdiye kadar 1 Mayıs Birlik ve Dayanışma Mücadele Günü tüm ülkelerde çalışan işçilerin ekonomik, demokratik, siyasi, sendikal ve sosyal hak taleplerini daha fazla yükselttiği hep 1 Mayıs günleri olmuştur. 1 Mayıs’a herkesin sahip çıkması lazım. En azından bize önderlik, liderlik yapan ve bu uğurda şehit olan arkadaşlarımızın anısına bedeli ne olursa olsun bu günü yaşatmalıyız diye düşünüyorum.


DUNYA

13

21 Nisan 2015

Şili’de yüz binler yolsuzluğa karşı ayakta

Dünya Turu

Kamboçya

Yoksullar evsiz kaldı

Latin Amerika ülkesi Şili’de öğrencilerin çağrısı emek örgütlerinden çevre örgütlerine kadar her kesimi söz verilen eğitim reformunun hayata geçirilmesi için ve yolsuzluğa karşı sokağa döktü. Başkentte ‘Şili’nin ihtiyaçlarına yolsuzlar karar veremez’ sloganıyla yürüyen yüzbinlerin üzerine polis sert bir şekilde saldırdı. Dünya rıfat çapar

Sık sık ücretsiz ve nitelikli kamu eğitim talebiyle kitlesel eylemler yapılan Şili’de gençler dün yine sokaktaydı. Sadece başkent Santiago’da 100 bin lise ve üniversite öğrencisi yürüdü. Öğrenciler eğitimle ilgili taleplerini yinelerken, siyasi yolsuzlukları da protesto ettiler. Tüm ülkedeki eylemlere 200 bin kişinin katıldığı tahmin ediliyor. Ülkede öğrencilerin mücadelesi sonucu Devlet Başkanı Michelle Bachelet 2016 yılında üniversite harçlarının kaldırılacağı sözü vermişti. Ancak konuyla ilgili hazırlanan yasa tasarısı henüz Meclise sunulmadı. Eğitim reformunun gecikmesi ve son aylarda ortaya çıkan yolsuzluklar gençlerin öfkesini büyüttü. Şili medyasına yansıyan haberlere göre; dün Şili Üniversite Öğrencileri Birlikleri Konfederasyonu (CONFECH) çağrısıyla Santiago’da üniversite ve lise öğrencileri, öğretim üyeleri ve eğitimciler, Yeni İş Yasası’na karşı mücadele eden çeşitli sektörlerden

işçi ve emekçiler, ulusal hakları için sonucu bir kişi yaralanırken, en az direnen yerli Mapuche halkı, çevre 4 kişinin de gözaltına alındığı söyörgütleri ve çok çeşitli kitle örgüt- leniyor. leri de sokağa çıktı. Devlet Başkanı’nın oğlu yolsuzluk Polis saldırdı: 4 gözaltı yaptı Şili’de yolsuzlukları protesto eden Gençleri sokağa döken olaylardan ve ücretsiz eğitim isteyen öğrenci- biri Devlet Başkanı Bachelet’in lere polis saldırdı.Santiago sokakla- oğlu Sebastian Davalos ve dolar rını dolduran 150 bin kişi ücretsiz milyarderi eşi Natalia Compagnon eğitim isterken Şili Başkanı Michel- hakkındaydı. Devlet başkanlığına le Bachelet’in karıştığı yolsuzlukla- bağlı bir kültür vakfını yöneten ra da tepki gösterdi. Eylem bitmek Bachelet’in oğlu Davalos’un, eşine üzereyken polisin müdahale etmesi ait şirketin, bir devlet bankasından

çektiği 10 milyon dolar krediyi kullanarak aldığı arazileri, büyük kârla sattığı iddiası ile soruşturma açılmıştı. Arazi alımı sırasında devlete ait özel bilgileri ve pozisyonunu kullandığı da ortaya çıkmıştı. Bachelet, oğlunu görevden almasına ve yargının dava açması ise kamunun öfkesini dindirmeye yetmedi. Tartışılan bir başka olay da Carlos Délano ve Carlos Lavín isimli iki iş adamının yargı mensupları ve siyasetçiler de dahil verdikleri rüşvetlerin ortaya çıkması oldu.

Kamboçya’da binlerce insan hükümet tarafından barınaklarından çıkarılarak evsiz bırakıldı. El Cezire muhabiri durumu “Çok az yiyecek var, yaşamaya uygun korunaklar yok, su bitmek üzere ve sağlık koruması ise yok” şeklinde özetliyor. Bir hafta öncesine kadar bu ailelerin evleri vardı. Ancak şimdi çadırda kalıyorlar. Hükümet yerel silahlı güçleriyle aileleri evlerinden attıklarında geriye sadece içler acısı bir yoksulluk kaldı. Evinden atılan Sok Mom, “Ben sadece evime dönmek istiyorum ya da bana evimi inşa edebileceğim bir alan verilmesini istiyorum” diyor. Ros Saoita, durumu şu sözleriyle aktarıyor: “Onlar geldiklerinde ellerinde silahları vardı. Evlerimizi yaktılar ve bütün eşyalarımızı alıp götürdüler. DÜNYA

Almanya

G-7’Yİ durdurun

ABD halkı 15 dolar için sokağa çıktı ABD’de polis cinayetlerine karşı eylemler devam ederken sağlık, fast food restaurant, havalimanı, otelcilik gibi sektörlerde çalışan ve asgari ücretin saatte 15 dolara çıkarılmasını isteyen yüz binlerce işçi sokağa çıktı. “Fight for $15 şiarıyla düzenlenen eylemin New York ayağı Central Park Batı Caddesi’nde başladı. Burada bir araya gelen işçiler çalıştıkları sektörü simgeleyen renklerdeki tişörtlerle “Saatlik ücret için 15 dolar istiyoruz, şimdi”, “İnsanca yaşam için insana yakışır ücret” sloganlarını haykırdı ve taleplerini içeren dövizler taşıdı.Tina Bloom adlı eylemci, şunları

söyledi: “Buraya, Amerika’daki insanlar adına saatlik 15 dolar ücret ve sendika hakkı mücadelesine destek vermek için geldim. Bu insanlar, bütün yıl boyunca, şirketlerin CEO’larının bir günde kazandığı parayı kazanıyorlar ki bu da 15 bin dolar kadar. Dolayısı ile biz de insanca yaşanabilecek bir ücret istiyoruz, tüm insanlar için.”Diana Blackwater adlı başka bir eylemci ise “Daha çok para mücadelesine yardımcı olmak için buradayım. Bu kent yaşaması çok pahalı bir kent ve saatte 8 dolarlık ücret bunu sağlayamıyor, saatlik 15 dolar ücret gerekli ve hak edilen de o” ifadelerini kullandı. DÜNYA

İşsizler açlık grevinde Irkçılığa karşı yürüdüler Güney Afrika’da binlerce kişi yabancı düşmanlığına karşı bir araya gelerek eylem yaptı. Yaklaşık 5 bin kişinin katıldığı eylemde Afrikalılar, göçmenlere karşı ayrımcılığın son bulmasını istedi. Eylemin düzenlendiği Durban kentinde 6 Afrikalı göçmen öldürülmüştü.Perşembe günü ülkenin kıyı kentinde düzenlenen eyleme katılanların sayısı 5 bini aştı. Eyleme katılanlar mart ayından bu yana 5 kişinin öldürülmesini protesto etti. Eylem boyunca dayanışma şarkıları söylendi. El Cezire’ye konuşan bir Durban sakini olan

Haru Mutasa at the march. “Bu dayanışma eylemi bizim için çok önemli. Çünkü yabancı düşmanlığı göz ardı edilecek bir şey değil” dedi. Bazı Afrikalılar, ülkede var olan işsizlikten yabancıları sorumlu tutuyor. Güney Afrika Devlet Başkanı Jacob Zuma parlamentoda yaptığı açıklamada saldırıların şok edici ve kabul edilemez olduğunu belirterek, “Biz bu saldırıları güçlü bir şekilde kınamalıyız. Bu tür saldırılar Afrika’nın değerlerinde bir saldırıdır” dedi. DÜNYA

Tunus’ta üniversite mezunu gençler işsizliğe karşı açlık grevi başlattı. Tunus Genel Öğrenci Birliği (UGET) üyesi gençlerin başlattığı açlık grevine aileleri de destek veriyor. Gençler Diktatör Bin Ali’nin devrilmesinin ardından geçen 4 yıla rağmen pek çok sorunun devam ettiğini, özellikle de genç işsizlik sorununun sürdüğüne dikkat çekiyor. Gençlerin grevi bir çok kesim tarafından da destekleniyor. Tunus’ta son aylarda

70 gencin işsizlik nedeniyle intihara kalkıştığı belirtiliyor.Tunus Genel İşçi Sendikası (UGTT) Sekreteri Mohamed Hédi Souissi “Ben daha önce pek çok kez açık grevine tanıklık ettim ancak bunların hiç biri iş için değildi” diyerek sendika olarak gençlerin arkasında olduklarını belirtti. Açlık grevinde 3 haftanın kritik bir süreç olduğunu belirten Souissi “Gençler asla yemek yemeye zorlanmamalı” diyor. DÜNYA

Almanya’nın Lübeck kentinde yapılan G-7 Ülkeleri Dışişleri Bakanları Zirvesi yüzlerce kişi tarafından protesto edildi. Almanya’nın Lübeck kentinde yapılan G-7 Ülkeleri Dışişleri Bakanları Zirvesi, 500 kişinin katıldığı bir eylemle protesto edildi. “G-7’yi durdurun” çağrısıyla yapılan yürüyüş için Lübeck Belediyesi önünde toplanan eylemciler, emperyalistleri protesto eden sloganlar eşliğinde kent içinde dolaştı. Altı kilometrelik bir güzergah yürüyen kitle daha sonra tekrar belediye binası önüne dönerek eylemlerini sona erdirdi. Zirvede temsil edilecek ülkelerin neredeyse hepsi Suudi Arabistan öncülüğünde yapılan ve yüzlerce kişinin hayatını kaybettiği Yemen saldırısına destek vermişti. DÜNYA

İtalya

400 Göçmen öldü

Libya’dan İtalya’ya hareket eden bir mülteci gemisinin batması sonucunda bir kez daha yüzlerce göçmen can verdi. Çeşitli haber ajansları 400 civarında göçmenin hayatını kaybettiğini duyurdu.550 kişinin bulunduğu belirtilen gemideki 150 kişinin ise İtalyan ekipleri tarafından kurtarıldı.Coğrafi konumu nedeniyle Afrika’dan en çok göçün yaşandığı yerlerden biri olan İtalya’nın göçmenleri kurtarma programı ‘Mare Nostrum’u iptal etmesi üzerine Akdeniz bir kez daha ölüm denizine dönüştü. İtalya, 2013’te yaşanan Lampedusa’da açıklarında yüzlerce göçmenin hayatını kaybetmesinin ardından ‘Mare Nostrum’ operasyonunu başlatmış ancak binlerce göçmenin yaşamına karşı operasyon mali gerekçelerle sona erdirilmişti. DÜNYA


YAKLASIMLAR Soma’yı unutma, unutturma 14

Kamil Kartal yazdı

21 Nisan 2015

Eski yeraltı Maden-İŞ üyesi Kamil Kartal, Soma’da 301 işçinin ölümünün ardından başlayan yargı sürecini ve 301 işçinin ölümüne neden olan ihmalleri, sermayenin üretimi arttırmak için yaptığı uygulamaları Yarın için kaleme aldı.

Uluslararası sermayenin direktifleri doğrultusunda Türkiye’de 2023 yılına kadar 100 bin Megavat elektrik enerjisi üretimin sağlanması planlanıyor. Planlara göre elektrik enerjisinin bir kısmı belirli kömür havzası içinde ön plana çıkan Afşin-Elbistan, Yatağan-Kemerköy-Yeniköy, Kütahya- Gediz ve Soma havzalardan sağlanacak. Uluslararası sermayenin ile Türkiye hükümetinin anlaşmasına göre doğal olarak kömüre dayalı enerji üretimi planlanan bu yerlerde maden sahalarının ve üretim ilişkilerinin yeniden düzenlenmesi amaçlanıyor. Soma’da şuan yaşanan bu. Burada kömür üretiminin 100 yıla dayanan bir geçmişi var. fakat son 10 yılda büyük bir üretim ilişkisine tanık oluyoruz. Bugün Soma’da 2 ünitesi olan bir termik santral var. ama yanına 4 termik santral daha eklenmek isteniyor. Bu çerçevede bakıldığında yeni maden sahalarının açılması zorunlu. Nitekim zaten yapıyorlar ve son bir yılda acele kamulaştırma yöntemiyle değerinin çok altında bu gerçekleştirildi ve uygulamalar devam ediyor. Devlet kamulaştırdıktan sonra bu alanları şirketlere devrediyor. Yani lisans devirleri gerçekleştiriliyor. Kamulaştırıldıktan sonra şirketlere devredilmesi planlanan bölgelerden bir tanesi Cengiz Kolin’in etkin olduğu, içine Yırca’yı da alan bölge. İkincisi Eynez bölgesi. Aslında bir 3’üncü bölge daha var bir kısmı Soma bir kısmı Kınık’ta kalan Elmadere ve çevresi. Bu kapsamda emek yoğun işçileştirme diyebileceğimiz bir süreç de gerçekleştiriliyor. Çünkü burada iş kollarında bir çeşitlendirme söz konusu değil. Madene bağımlı insanlar. Tarım kısmen var. Çünkü tarım uygulanan yanlış politikalarla küçük toprak sahiplerinin ihtiyaçlarını karşılayamayacak noktaya getirildiğinden uluslararası konserve vb. şirketlerinin, eline geçti. Toprak sahiplerinin büyük bölümü hegemonya ilişkileri içinde gerçekleşen konserve şirketlerine ürünlerini veren ücretli işçilere dönüştürüldü. Doğal olarak tarımdan geçinemeyen insanların büyük bölümü madenlere sürüldü. Madenlerde çalışan işçileri de son yapılan seçime endeksli işten çıkarmalar gibi çeşitli oyunlarla, seçimler öncesi açlıkla terbiye ederek siyasi iktidara biat eder hale getirmeye çalışıyorlar. Toplumsal tepki bunları etkiler, etkilemez, o başka bir tartışma konusudur. Örneğin Yırca’da önemli bir toplumsal tepki ortaya çıktı. Şimdilik santral inşaatı durduruldu. Ama özelleştirme, işçilerin açlıkla terbiyesi, verimli tarım arazilerinin ranta kurban gitmesi gibi durumların hiçbirini Türkiye’nin toplumsal dinamikleri engelleme gücüne sahip değildir. Farklı bölgelerdeki mücadelelerin hepsi anlamlıdır, önemlidir. Fakat Yatağan’dan da öğrendiğimiz gibi ne kadar çok mücadele edersek edelim gerçek anlamda toplumsal muhalefet dinamikleri birlikte bir karşı çıkış örgütleyemedikçe, siyasi iktidar kendini ayakta tutacak tüm ekonomi politikalarını uygulayacaktır. Özelleştirme uygulamaları bu iktidar için stratejik bir öneme haizdir. İnşaat sektörü bu iktidar için stratejik öneme haizdir. Bunlardan geri adım atarsa iktidarda kalamayacağını biliyor. Bunların önüne ancak ve ancak toplumsal, güçlü bir muhalefet hareketi çıkabilir. Çünkü bugün özelleştirmenin engellemesi demek AKP’nin iktidardan düşmesi demektir. İşten çıkarmalar siyasi iktidarın açlık oyunlarıdır Soma özelinde İşten çıkarmalara, sendika, işveren ve hükümet yetkilileri arasında yapılan toplantıda karar verildi. Enerji Bakanı’nın 13 Kasım’da Bütçe Komisyonu’nda yaptığı konuşmada,

Eynez ve Ata Bacası ocaklarının kapatılacağını, gerekirse işçilerin yeni açılacak ocaklarda görevlendirileceğini ve işçilerin mağdur edilmeyeceğini ifade etti. Doğru! Yapacaklar. Ama bunu yapmadan önce işçilerin burnunu sürtecekler. Geldiğimiz nokta 3 bin civarında maden işçisi işten çıkarıldı. Şuraya dikkat çekmek gerekir ki 12-13 Kasım tarihinde Ankara’da yapılan toplantılar var. Bu toplantılara birinci derece yetkili işveren temsilcileri, Türk Maden-İş başkan ve Soma şube yöneticileri katılıyor. Bu toplantıda zaten işçilerin işten atılması karar altına alınıyor. Tepkinin nasıl olabileceği tartışılıyor. Tepkiyi önlemek için İŞKUR yöneticileri ve Çalışma Bakanı’yla görüşmeler yapılıyor. İşçilerin atılması konusu kesinleşiyor. ama kıdem tazminatını kimlerin ödeyeceği konusunda pazarlıklar sürüyor. İşveren açıktan devlete kafa tutuyor. Üretim yapamadığından işçi maliyetlerinin altından kalkamaz duruma geldiğini, işçilerin iş akitlerini fesih edeceğini, ama tazminatlarını devletin ödemesini istiyor. Devlet şimdilik bunu kabul etmiyor. Dolayısıyla işveren, devleti ve devlet otoritesini zorlamak için sendikayla birlikte organize ettiği bir süreci işleme koyuyor. Bunu yaparken de yasa filan tanımıyor. Çünkü toplu işçi çıkartmalarda 30 gün önceden yetkili birimlere haber verilmeli. Gerekçeler belirtilmeli. Bunun yerine ben yaparım olur mantığıyla işlem yapıyorlar. Sonuçta işten çıkarmalar gerçekleştiriliyor. Sessizlikle karşılanıyor. Aralık ayında zaten maaş ödeniyor, Ocak ve Şubat aylarında tazminatlar ödenecek diyerek. Dün DİSK’e geçmeyin, geçerseniz; hakkınızı, hukukunuzu ararsanız işten atarız diyenler, örgütlenmenin önüne geçmek için her türlü melaneti yapanlar, bugün “sokağa çıkmayın” “bağırmayın, hakkınızı, hukukunuzu aramayın”, “Devletinize güvenin”, “Biz zaten hiç birinizin işsiz kalmasına göz yummayacağız”, “Onun için önce bize biat edin”, “biz sizi işe sokacağız” diyen bir strateji izliyor. Genel seçim öncesi işçileri AKP’ye oy verir duruma getirdikten sonra çeşitli maden ocaklarına yerleştirecekler. Oysa burada 40 yıllık proje var. Proje çerçevesinde yeni maden ocakları açılıyor. Burada zaten maden işçilerine ihtiyaç var. Enerji Bakanı’nın, Çalışma Bakanı’nın açıklamaları budur. Bunu Mart ayında hepimiz yaşayıp göreceğiz. Önce AKP’ye biat eden işçiler işbaşı yapacak. Sonuçta bütün işçiler işbaşı yaptırılmak zorundadır. Çünkü 2017’ye kadar Termik Santraller yapılmak zorundadır. Açılan birçok maden sahası vardır. Bu havzanın maden işçisine ihtiyacı vardır. Ama bu süreci genel seçimlerde oya dönüştürecek bir şekilde inşa etmekteler. Soma’da sendika, işveren ve hükümet tarafından kurulan Bermuda Şeytan Üçgeni Önümüzdeki dönem açısından Soma’da 25 bine yakın maden işçisi, 6-7 bine yakın enerji işçisi çalışacak. Dolayısıyla sermaye ve siyasal iktidar olası işçi ayaklanmaların önüne geçmek için bir süreç inşa ediyor. Aslında yaklaşık 10 yıldır inşa ediyor. Bu süreç içerisinde işçilerin ekonomik, demokratik, ‘siyasal’ hak ve çıkar örgütü sendikaları zapturapt altına almaya çalışıyor. Nitekim Türkiye Madenİş sendikası son 10 yıla kadar klasik Türk-İş sendikacılığını yürütüyordu. Bugün geldiğimiz nokta vahim bir şey. Bundan 4 yıl önce yapılan bir operasyonla işveren temsilcisini sendikanın genel başkanı yaptı sermaye. Türk Maden-İş’in en büyük şubesini de 13 Mayıs katliamından birkaç gün önce yapılan kongrede zaten topyekun sermaye ele geçirdi. Operasyon sendika

içinde tamamlandı. İşçilerin ekonomik, demokratik hak ve çıkar örgütü olan kısmen onların hak ve çıkarlarını korumasında işverene karşı güvence oluşturan örgütü, sermayenin işçiler üzerinde bir tahakküm örgütü haline dönüştürüldü. Ama 13 Mayıs katliamı bu oyunu gün yüzüne çıkardı. İşçiler cephesinde bir facia sonrası çıkan tepki neticesinde oyunu bozacak bu olanak değerlendirilemedi. 13 Mayıs katliamından sonra mevcut siyasi iktidar, sermaye ve sendika üçgeni yeni bir takım varyasyonlara manipülasyonları başarıya ulaştı. Birincisi mevcut sendikal yapıyı işçilerin zapturapt altına alınması ve olası baş kaldırmalarını önlemeye yönelik bir işlevle donattı. Kısmen bunun gerçekleştiği gözüküyor. İkincisi mevcut sendikal yapıya alternatif olarak ortaya çıkmış olan DİSK’in örgütlenmesinin önüne geçilmesi için mevcut siyasi iktidar, sermaye ve sendika çeşitli manipülasyonlar gerçekleştirdi. Bunu da önemli ölçüde becerdi. Maalesef buna DİSK’ten doğru da Dev Maden-Sen’in bürokratik yapısından kaynaklı davranış biçimleri ve sınıfın örgütlenmesine yönelik yaklaşımlarının da katkı sağladı. Üçüncüsü dünyanın hiçbir yerinde 301 maden işçisinin katledildiği bir katliamın ardından denetim görevini yerine getirmeyen, yandaşlarına rant sağlayan devletin Enerji Bakanı’nın, Çalışma Bakanı’nın görevde kalması mümkün değil. Sorumlulukların tümünü şirket üzerine yığarak, madencinin zaten fıtratında var diyerek geçiştirdiler. Dördüncü olay katliamın ardından işçilerin reaksiyoner tavır alma halini ne yaparız da nötralize ederiz, bu topluluğu tekrardan biat eder hale getiririz şeklindeki yaklaşımı oldu. Bu yaklaşımda da başarılı oldu. Bu yaklaşımın başarılı olmasında aslında hepimizin eksiklikleri var. DİSK’in örgütlenmesinde bizim tarafımızdan getirilen bütün olumlu davranışların karşılıksız kalması doğal olarak ortalığı bu bermuda şeytan üçgenine bırakmayı beraberinde getirdi. Gerekli güvenlik önlemlerini almayan, denetim mekanizmalarını gerçekleştirmeyen devlet yaşanan süreci belli bir zamana yayarak, işçilere iki maaş gibi rüşvetler vererek ortaya çıkmış tepkiyi ortadan kaldırmayı adım adım sağladı. Özetlersek bir taraftan gerekli sorumluluklarını yerine getirmeyen, yani işçilerin katledilmesine neden olan, sonra işçilerin ayaklanarak hak ve çıkarlarını gündeme getirmemesi için yanlış bilgi yayan, aynı zamanda da şirketin malvarlığına el koyarak, onun, o sorumluluğunu, bürokrasinin sorumluluğunu kaldırmaya yönelik davranış biçimine giren devlet, sonuçta işçileri açlıkla terbiye etmekle karşı karşıya bıraktı. Somada yeni durum 301 madencinin katledilmesi sonrası Madenci aileleri üzerinde yoğun bir baskı uygulanarak (dinsel, töresel örf ve adetler ile Valilik kaymakamlık din ayet tarikatlar vs) devlete güvenmeleri ve çocuklarının geleceklerinin teminat altına alınma sözleri, görece AFAT üzerinden yapılan yardımlarla ekonomik kısmı rahatlatmaları ile ailelerin eve kapanmaları sağlanmaya çalışıldı. Bu sayede 11 ay sonrası Akhisar Ağır ceza mahkemesinde başlamış olan davaya ilgi azaltılacaktı. Bununla da yetinmeyen AKP iktidarı son bir atak daha yaparak Adalet Bakanlığı 19.03.2015 tarihli yazısını gerekçe yaparak 8 tutuklu sanığın mahkemeye getirilmemesi kararı alındı

Bu karar Katledilen maden işçilerinin eş ve aileleri arasında yoğun bir tepkinin oluşmasına neden oldu Aileler “bizler, Katillerin gözlerinin içine bakarak sözlerimizi söyleyeceğiz bunun için her türlü mücadeleye hazırız” dediler ve gereğini yerine getirdiler. Mahkemeye 1 günlük ara verilerek Ailelerin istemi kabul edildi Tutuklu sanıklar Mahkemeye getirildiler. Dava devam ediyor. Aileleri inatla, ısrarla hem mahkeme salonunda hem de sokakta hesap sormaya devam ediyor edeceklerde. Peki, ne oldu da bu kadar örgütlü davranma becerisi göstermeye başladılar Bu durum belki de ilerleyen günlerde daha geniş ele alınacak ve değerlendirilecektir. Şimdilik kıskaca değinmek gerekirse Ailelerin bazıları ile 13 Mayıs katliamını unutmamak unutturmamak üzere bir araya gelinmesi gerektiği üzerine önce kendi aralarında sonrada Soma Sosyal Haklar Derneği gönülleri ile birlikte çeşitli toplantılar yapıldı. Bu toplantılara Genel merkez yöneticileri ve Sosyal Haklar hukuk komisyonunun dâhil olması ailelerle gerek yaşanan süreç ve yaşanacakların açık yüreklilikle tartışılması, toplumsal ve hukuki mücadele yöntemlerinin gündeme getirilmesi, Aileler ve Sosyal Haklar derneği gönüllülerinin kendi aralarında komiteler kurması, bu komitelerde görev alanların üzerlerine aldıkları görevleri yerine getirmekte gösterdikleri çaba ve özverileri, Ailelerle güven üzerinden geliştirilen örgütlenme çalışmalarını doğurdu. Bir taraftan mahkeme süreçlerini takip ederken diğer taraftan 10 Mayıs 2015 Pazar günü Somada yapacakları büyük mitinge hazırlanıyorlar. Somalı Şehit Madenci Ailelerinden başlıklı bir mektupla tüm halkımıza sesleniyorlar SOMA’YI UNUTMA UNUTTURMA! 13 Mayıs 2014 ‘de bizim için zaman durdu, çünkü o gün bizler ölen 301 madenci ile birlikte biz de canımızı, canlarımızı kaybettik. Zaman durdu çünkü hala yastayız acımız hiç azalmadı. Eşimizi, babamızı, oğlumuzu, torunumuzu, kardeşimizi kaybettik, yerlerini hiçbir şey dolduramaz, acımızı hiçbir şey dindiremez ama bizler acımızın bize yüklediği sorumluluğun farkındayız. Artık sadece yasta değil, isyandayız! Sorumlular, “Sorumlular bulunacak” dediler, “Sorumlular en ağır şekilde cezalandırılacak” dediler. 13 Nisan’da başlayacak davada neler olacak hep birlikte göreceğiz. Bizler artık yaşadığımız gerçeklere inanıyoruz. Madenci kardeşlerimiz hala ölüm korkusuyla çalışıyorlar, işsizlik, açlık ve ölüm arasında seçim yapmaya zorlanıyorlar. Kaybettiğimiz canlarımızın arkadaşları hala aynı riskleri taşıyarak yerin altına iniyorlar. Biz buna artık bir dur demek istiyoruz. Biz adalet istiyoruz, biz hakkımızı istiyoruz. Bu ülkede adalet ve hak arama mücadelesi yerin metrelerce altında kömür çıkartmaktan daha zor olamaz. Bu saatten sonra bizim kaderimiz de fıtratımız da adalet ve hak için mücadele etmektir. Başımızda şehitlerimizin baretleri sokaklardayız, mahkeme salonlarındayız. Geçen sene katliamdan sonra verdiğiniz omuzu yine yanımızda görmek istiyoruz. 10 Mayıs 2015 tarihinde Soma Katliamının 1. Yıldönümü nedeniyle Soma’da büyük bir miting yapacağız. Şayet kabul ederseniz bu etkinliği birlikte planlamak, ortaklaştırmak ise asıl muradımızdır. “Soma’yı Unutma Unutturma!” diyen çığlığımızın boşlukta kaybolmayacağını, sesimizi duyup uzattığımız eli tutacağınıza inanıyoruz.

İyi Kötü Çirkin ELİF KARAN

İyi

Hikmet Çetinkaya, Cumhuriyet

Çetinkaya Türkiye’den hukuk manzaralarını anlatıyor bize: “Hukuk ilkelerinin çiğnendiği bir ülkede, adliye sarayı, cezaevi yaptırmakla övünen bir iktidar... Kaderinin keder yazıldığı bir toplum; baskı, gözdağı... Tüm tarih, tüm toprak, tarih kanla sulanırken, temel hak ve özgürlükler ayaklar altına alınıp çiğnenirken, çocuklar kara toprağa verilirken altüst olan bizim hayatlarımız değil miydi? Tüm dünya çocukları, in-sanları kardeştir... Hele hele aynı coğrafya içinde, aynı kültürü, tarihi soluyarak yaşıyorsanız... Emekçi kadınlar, emekçi erkekler, çocuk işçiler... O ölümler, o gözyaşları... Maden ocaklarında, sokaklarda, AVM çadırlarında, yağmur sularında, gökdelenlerde... Onlar öldüler! Mağdur olanlar ise öldürenler!

Kötü

Okan Müderrisoğlu, Sabah

Müderrisoğlu, AKP ile Türkiye’nin kaderini birbirine göbekten bağlayarak başlıyor, kutuplardan çıkıyor: “Memleketin her noktasında siyaset yapabilen tek parti olarak AK Parti’nin kaderi, ülkenin kaderi ile iç içe geçmiş durumda. Tabii bu kader kesişmesi, AK Parti’nin 7 Haziran Seçimlerini fırsat bilerek iç muhasebe yapmasını, toplumsal tansiyonu düşürmesini, farklılıkları kutuplaşmadan kurtarmasını, yeni ekonomi öyküsü yazmasını, hukuk güvenliğini temin etmesini önlememeli! Bizim gibi düşünenleri “dost”, eleştirenleri “düşman” kabul eden veya her problemli durumu “komplo teorisi” ile açıklayan anlayış ne AK Parti’yi ne de Türkiye’yi bir yere götürür. Unutmayalım içerde birbirimizle ne kadar uğraşırsak uğraşalım, bunun bir de dışarısı var.”

Çirkin

Stelyo Berberakis, Sabah

Berberakis, Yunan halkının adını tembelle, sefa düşkününe çıkarmakta kararlı. IMF’ye diyeceği bir şey yok. Berberakis: “Kulak misafiri olduğum bir Plourachos hayranının, 7 bin euro hesap ödediğini bile öğrendim. Paskalya yortusu, tatili ve eğlenceleri son bulduktan sonra herkes işinin başına döndü. Çiçeklere, şarkıcılara bol miktarda para ödeyenler de, işsiz kalanlar da, iş yerlerini kapatmak zorunda kalanlar da, her durumda krizden sağ salim çıkan devlet memurları da, televizyonda panik havası yaratan haber bültenlerinde, yeni Yunan hükümetinin ülkeyi iflastan kurtarmak adına AB ve IMF’den kredi koparmak için verdiği mücadeleyi izlemeye koyuldu.

elif karan

kalktı.

günlüğü

Twitet, iki küçük kızın Siirt’te polisler alıkonulduğu ortay çıkmasıyla Siirt için ayağa

Gülay Bakışkan @GBakkan T-C’avüz devlet geleneğidir ! Rte nin polisi destan yazıyor bütün STK’ları #SiirtİcinAyagaKalk subLiminAL @ceLALce En Azından Bu Sefer, Unutmayalım/Unutturmayalım; Çocukların Çığlıkları FEZADA Asılı Kalmasın :’( #SiirtİcinAyagaKalk Natali AVAZYAN @NataliAVAZYAN 17 Nis “İnsan yalnızca söylediklerinden değil, sustuklarından da sorumludur.” #SiirtİcinAyagaKalk Buket Aşçı @buketasci Çocuklara gaz kapsülü atıp döverek destan yazan polis mevcudiyetine tecavüzle devam etmeye karar vermiş. Yazıklar olsun! #SiirtİcinAyagaKalk sensiyorum @sensiyorum #SiirtİçinAyagaKalk ve ayağa kalktığında seni oturtmaya çalışacak polislerin ‘erkek’ devletin cinsel organı olduğunu unutma!


KULTUR-SANAT

15

21 Nisan 2015

Yarın Haber ‘Eksik’ filminin galasındaydı

Suç DEVRİM’in mi? Senden Bana Kalan Yönetmen: Abdullah Oğuz Oyuncular: Neslihan Atagül, Ekin Koç, Tür: Romantik, Komedi

Barış Atay’ın yönetmen koltuğuna oturduğu 1980 darbe sonrası hayatı parçalanan bir ailenin dramını anlatan “Eksik” filminin galası yapıldı. Birçok milletvekili, sanatçı ve aydının da katıldığı gala gecesi ardından vizyona girecek film Deniz’in hayat hikayesini anlatıyor. Deniz’in hayatın bu şekilde olmasının sorumlusu düzen deniliyor. kültür - sanat elif karan

12 Eylül 1980 darbesi sonrası hayatı parçalanan bir ailenin dramını anlatan “Eksik” filminin galası, Cine Majestik Sinemaları’nda yapıldı. Yönetmenliğini Barış Atay’ın yaptığı ve oyuncular arasında Nur Sürer, gibi isimlerin bulunduğu filmin galasına oyuncuların yanı sıra birçok milletvekili, gazeteci ve sanatçı da katıldı. Suç Devrim’in mi? Darbe döneminde devrimci olduğu için gözaltında kaybedilen bir baba ve sonrasında onun ailesinin hayatını anlatan film de Barış Atay suçu düzen ve kendisi dışında herkeste

arayan Deniz karakterini canlandırı- “Devrim” de değil için de bulunduğu gence de seslenmiş oluyor. yor. Darbe döneminde babasını kay- düzen olduğunu vurguluyor. Bu yö“Devrim” de değil için de bulunbeden ve annesiyle de yıllarca gö- nüyle Barış Atay bu filmde bir çok duğu düzen olduğunu vurguluyor. rüşemeyen Deniz, hayatında hiçbir işte dikiş tutturamamasını babasının Eksik ve annesinin çocuklarına bakmak Yönetmen: Barış Atay Mengüllü yerine düşünceleri için mücadele Oyuncular: Özgür Emre Yıldırım, Nur Sürer, Uğur Polat etmesine bağlıyor. Filmde Deniz’in devamı... bir de annesi işkence gördüğü için Tür: Dram , Tarihi sakat doğan Devrim adında bir karÜlke: Türkiye deşi var. Devrim hem darbecilerin 1980 darbesinden sonra hayatı parçalanan bir ailenin yolları devrimciler üzerinde bıraktığı geri otuz yıl sonra tekrar kesişir. Birbirlerini hiç tanımayan ve ayrı dönüşsüz izleri simgelerken hem de Deniz’in hesap sorduğu anne ve büyümek zorunda kalan iki kardeş olan Deniz ve Devrim ile babasının düşüncelerini simgeliyor. anneleri Melek yıllar sonra bir araya gelir. Her birinin yıllarca Aslında film bir çok yerde duvarlariçinde tuttuğu bir öfkesi ve özlemi vardır. Üçü geçmişi tekrar daki yazılamalarla, televizyondan gözden geçirip hayatlarında ilk kez birbirleriyle yüzleşip gelen haber sesleriyle Deniz’in hayakırılan parçaları tekrar birleştirmeye çalışacaktır. tının bu şekilde olmasının suçunun

Toplumun belleği tazelenmeli Gala gecesine katılan, filmin oyuncuları, siyasetçiler ve sanatçılar Darbe dönemini anlatan Eksik filmini Yarın’a değerlendirdi.

Barış Atay

Nur Sürer

Sarp Akkaya

Şanar Yurdatapan

Barış AtayDarbenin bütün bir ülke üzerindeki etkilerinin, resmettiğimiz bu aile üzerinde vücut bulduğuna inanıyoruz. Her ne kadar yaşanılanlar, yaşandıkları dönem büyük etkiler bırakmış gibi görünse de bu travmaların, ailelerin bir kaç kuşağına etki ettiği ve yıllar süren, vicdan hesaplaşmaları, cevap arayışları yarattığı bir gerçek. İrdelemekten en çok çekinilen dönemlerinden biriyle ilgili farklı bir bakış açısı yaratacağına inanıyorum.

aldım. Bu film toplumun belleğini tazeleyen bir film. Darbe döneminde yaşayan acılı bir ailenin hayatına etkisini anlatan bu filmi herkesin izlemesini istiyorum.

Nur SürerBu filmde benden çok küçük oyuncularla oynadım ve çok keyif

Toprak SağlamAnlattığı hikaye bakımından izlenmesi gereken bir film Barış Atay’ın

Sarp AkkayaBu film aslında darbe filmi gibi görünse de bir aile filmi ve bu açıdan izlenmesi gerektiğini düşünüyorum. Filmi çeken başta Barış Atay olmak üzere herkesi tekrar tebrik ediyorum. Bu tarzda filmlerin çekilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Menderes Samancılar

Sabahat Tuncel

çok başarılı bir film çekti. Umarım filmi izleyenlerde bu düşüncede olurlar. Tüm oyunculara ve emeği geçenlere teşekkür ediyorum. Menderes SamancılarTabi ki de bir oyuncunun bir sanatçının topluma ışık tutması önemli. Barış’ta bu filmde 12 Eylül döneminde yaşanan o zulme cuntacıların yaptığı baskıya ışık tutmuş. Bir toplumun bu türden travmaları atlatması için bu tür eserler verilmeli bunun yanında da darbe ile yüzleşmeye tüm toplum nezdinde devam edilmeli. Sebahat Tuncel12 Eylül darbesi bu ülkeye bir-

İlhan Cihaner

çok acıyı da beraberinde getirdi. O dönem yaşanan gözaltında kayıplar işkenceleri hala mücadelemizde hissediyoruz. O döneme ışık tutan filmlerin de yapılması bizim için önemlidir. Filmi izledikten sonra daha ayrıntılı değerlendirebileceğim. İlhan CihanerFilm aslında sanatın yapması gerekeni yapıyor ve bu toplumun geleceğine ışık tutuyor. Her alanda olduğu gibi sanat alanında da toplumun yaşadıklarına ışık tutumak önemli bu açıdan filmi çeken Barış Atay’ı tebrik ediyorum.

Çocukluğunda annesiz ve babasız kalan Özgür, büyükbabasının mirası sayesinde zorluk görmeden, biraz da şımartılarak büyümüştür. Büyükbabasından kalacak olan miras sayesinde rahat ve sorunsuz bir hayat sürmeyi planlarken 18 yaşına bastığı gün işlerin hiç de umduğu gibi gitmeyeceğini öğrenir. Özgür mirası alabilmek için vasiyetnamede yazan bir şartı yerine getirmek zorundadır.

Dönüm Noktası Yönetmen: Barry Levinson Oyuncular: Al Pacino, Greta Gerwig, Nina Arianda Tür: Dram , Komedi Simon Axler 60’lı yaşlarda, oyunculuk kariyerinde zor zamanlar geçiren bir aktördür. Washington’da bir tiyatroda sergilenen Macbeth oyununda rol almış ve sonrasında olumsuz eleştirilerin hedef noktası olmuştur. Bu durum Axler’ı derin bir depresyona sürükler, oyunculuğu bırakmaya karar verme ve hatta intiharı düşünme noktasına kadar götürür.

Kanunun Kuvveti Yönetmen: Cédric Jmenz Oyuncular: Kean Dujardin, Gilles Lellouche, Céline Sallette Tür: Aksiyon , Polisiye , Gerilim 1975 yılında Marsilya’da geçen hikayede idealist ve kıdemli polis mahkemesi hakimi Pierre Michel’in hikayesine konuk oluyoruz. Michel eşi ve çocuklarıyla mutlu bir hayat süren, işinde başarılı bir kanun adamıdır. Bir süredir çalışmakta olduğu yerden Marsilya’nın kritik bir bölgesine atanan Michel tarihin gördüğü en organize uyuşturucu çetelerinin peşine düşecektir. Tek Aşkım Yönetmen: Charlie McDowell Oyuncular: Mark Duplass, Elisabeth Moss, Ted Danson TÜR: Komedi , Dram Ethan ve Sophie bir süredir evli bir çifttir. Fakat hayatlarında çeşitli sorunlar vardır ve bunlar evliliklerini zora sokmuştur. Neredeyse bitmek üzere olan evliliklerini kurtarmak için çözüm bulmaya çalıştıkları bir dönemde evlilik terapistlerinin verdiği bir tavsiye üzerine hafta sonu tatiline çıkmaya karar verirler. Birbirlerine vakit ayırmaya karar veren ikili, doğanın içinde sakin bir kır evinde hafta sonlarını geçirecektir.

HAFTANIN AJANDASI Sanata Değer Gençlere

London Brass Türkiye’de

The Phantom of The Opera

Nisan bitmeden Art On İstanbul’da düzenlenen sergi ile sanatın dönüştürücü gücünü bu kez gençlere yatırım yapan projeler için harekete geçiriyor. Sanatçıların işleri bir araya gelirken sanatseverler de yaratıcı üretime gençler için destek olabilecekler.

İngiltere’nin en önemli orkestralarının baş çalgıcılarının bir araya gelerek oluşturduğu seçkin bir nefesli sazlar beşlisi London Brass, 32. Uluslararası Ankara Müzik Festivali kapsamında müzikseverlerle buluşuyor. London Brass ilk kez Türkiye’de sahne alacak.

26 Nisan Pazar günü CATS ve EVITA gibi ünlü müzikallerin bestecisi Andrew Lloyd Webber’in ölümsüz eseri ilk kez İstanbul’da. Operadaki Hayalet, kıskançlık, çılgınlık ve ihtirasın kesiştiği büyülü bir hikâye sizlerin karşısında olacak. Kaçırmamanızı öneririz.

ww


Bakıcı kedi Radamanes barınağa ilk getirildiğinde nefes almakta zorlanan bir kediymiş. Durumu o kadar kötüymüş ki veterinerler onu uyutmaya karar vermiş ama hala ya-

şam belirtileri olduğunu fark edince bu kararlarından vazgeçmişler. Artık durumu ciddi kedi ya da köpeklerin başından ayrılmıyor. toplum

Yeni seçim vaadi: Milli Komedi

Başbakan Ahmet Davutoğlu İstanbul milletvekili aday tanıtım toplantısında konuştu. AK Parti’nin seçim vaatlerini açıkladı. Seçim vaatlerinden anlaşılan tek şey ise Davutoğlu’nun milli olma tutkusuydu. Her cümlesinin başına bir milli kelimesi ekleyen Davutoğlu anlaşılan o ki milli deyince yaptıkları her şeyin silineceği veya unutulacağına kendisini fazlasıyla inandırmış. tün hırsızlıklar, bütün hukuksuzluklar silinecek mi şimdi? Bu millet gülmez mi şimdi bu seçim vaatlerine?

TOPLUM birsen kaplanseren

Başbakan Ahmet Davutoğlu İstanbul milletvekili aday tanıtım toplantısında milli sevgisini yeniden gözler önüne serdi. AKP’nin seçim vaatlerinden anladığımız şey Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun milli tutkusu oldu. AKP’nin milli sevgisi ve her cümlenin başına eklemesi milli irade ve milli güç ile başladı ve devam ediyor. Seçim vaatlerini anlatan Ahmet Davutoğlu “2019’da bunun bir ön aşaması olarak milli eğitim uçağımız Hürkuş uçmaya başlayacak. İlk defa milli bölgesel yolcu uçağını en geç 2022-2023’e kadar inşa etmiş olacağız. Yani yüzde yüz Türk yapımı bölgesel yolcu uçağı, eğitim uçağı ve milli muharip uçağını Türk semalarında görecekler Milli uzay Ajansı’nın kurulması ilk hedefimiz olacak herkes uzayda da rekabet eden Türkiye’ye şahit olacak” dedi. Milli irade mi dediniz? Aslında bütün bu milli olayı komediden başka hiçbir şey değil. Çünkü o çok sarıldıkları milli iradeye en başta saygısızlık eden yine kendileri oluyor her zaman. Yani neresinden tutarsanız tutun inandırıcılıktan yoksun ve en sonunda komik olmaya mahkum.

18SORU

Marx’ın kızlarıyla oynadığı oyundan alınmıştır

Bilge Bahar Yalanız öğrenci - istanbul

1. En sevdiğiniz erdem? El uzatabilmek 2. Başlıca özelliğiniz? Merakım 3. Mutluluk nedir? Onun gülüşü 4. Mutsuzluk nedir? Vazgeçmek 5. En kolay hoşgördüğünüz kötü huy? Diş macunun ortadan sıkılması 6. En nefret ettiğiniz kötü huy? Işıkları açık bırakmak 7. En sevmediğiniz şey? Baskı 8. En sevmediğiniz kişiler? Banane diyen herkes 9. En sevdiğiniz iş? Saki 10. En sevdiğiniz şair? Füruğ Ferruhzad 11. En sevdiğiniz yazar? Paulo Coelho 12. Kahramanınız? Uğur mumcu 13. Kadın kahramanınız? Aynada gördüğüm kadın 14. En sevdiğiniz çiçek? Sarmaşık gülleri 15. En sevdiğiniz renk? Gökyüzü 16. En sevdiğiniz yemek? Souvlaki 17. En sevdiğiniz düstur? Mücadele 18. En sevdiğiniz söz? 18- “insanı yaratmak mı tanrının yanlışı, tanrıyı yaratmak mı insanın büyük hatası?” Friedrich Nietzsche

İradeye saygısızlığı kendine görev edinmiş bir hükümet kalkıp her lafının başında milli deyince insanlara bir gülme hissi geliyordur muhtemelen. Sanki her şeyimiz tam ve yerindeymiş gibi ihtiyacımız olan tek şey bir milli uçaktan

ibaretmiş gibi davranmaya devam edebilmeleri nasıl komik olmasın diye bir soru gelmez mi akıllara. Kulaklarımızla duyduğumuz onca hırsızlık ve yolsuzluk varken insanlar bir milli Hürkuş ile nasıl kandırılıbilir? Bir Hürkuş ile bü-

Milli komedi Gülmesine gülüyoruz belki ama bunun bir kısım insanları da etkilediği bir gerçek olsa gerek işte bunun komediyle uzaktan yakından ilgisi yok maalesef. Bu iktidar da bunu, yani milli demenin birçok insanı derinden etkilediğini biliyor olacak ki bunu sık sık dile getiriyor. Ama gelin görün ki bu yine de olayı milli bir komedi olmaktan çıkarmıyor. Bir parti düşünün ki tek söylemi bir kelimeden ibaret olsun sizce de bu milli komedi haline gelmez mi? Cevabı belli aslında bu bir milli komedi halini aldı çoktan. Asıl soru şu aslında milletçe milli bir komediye ihtiyacımız var mı? Aslında ne sabır ne de gülecek hal kaldı insanlarda bu yüzden de ihtiyacımız olan şey bir milli Hürkuş’tan çok daha farklı ihtiyacımız olan demokrasi, adalet, gerçek istikrar yalan değil, hırsızlık, talan, vurgun değil. İhtiyacımız olan tek şey gülebilecek halimizin olduğu bir memleket. Her gün kadın cinayetlerinin, işçi ölümlerinin yaşandığı türlü hukuksuzluklarla adaletin yerini bulmadığı bulamadığı bir memlekette nasıl gülebilir insanlar?

41 milyon tonluk elektronik çöplük

Bursa’da Ameraucana cinsi tavuklar mavi yumurta yumurtluyorlar. Bursa Süs Tavukları ve Bahçe Hayvanları Yetiştiricileri Birliği Derneği Başkanı Ömer Çakal, Amerikan ırkı olan Ameraucana cinsi tavukları besleyerek mavi renkte yumurta elde ediyor. Yumurtalar 5 ila 10 lira arasında satılıyor.

Çim biçme Amasya’da 61 yaşındaki Osman Karakoç, çim biçme makinesine bağladığı iple, eğimli arazilerde, olduğu yerden çim biçiyor. Görenlerin ‘balık tutar gibi çim biçiyor’ değerlendirmesi yaptığı Osman Karakoç, “Rampada çim biçme makinesi ile inip çıkmak zor oluyor, bu şekilde kolay bir çözüm buldum” dedi.

Kazı alanındaki çöpte 900 yıllık mumya Peru’da antik şehir ve kazı alanı ve eski Chimu krallığının başkenti olan Chan Chan’ın girişindeki çöpte mumya bulundu. Karton kutunun içinde bulunan mumya kalıntılarının, İnka öncesi döneme ait olduğu belirlendi. Mumya, içinde bulunduğu iple sarılı karton kutu, çöp arabasının sıkıştırıcısına konmuşken, tesadüfen, bir çöpçünün kutunun içine bakmasıyla bulundu. Mumyayı görünce şok olan çöpçü onu ilk başta bir cinayet kurbanı sandı.Mumya daha sonra, arkeolojik kalıntıların nasıl ve niye arkeolojik alanın dışında bulunduğunun incelenmesi için yerel polis karakoluna götürüldü. Polis, mumyanın Chan Chan’da gömülü olduğu yerden çalınmış olabileceğini düşünüyor. toplum

Mavi Yumurta

İş için gitti, ‘emeklisin’ cevabı aldı MANİSA’da, Çalışma ve İş Kurumu Müdürlüğü’ne Toplum Yararına Çalışma Programı çerçevesinde ormanlık alanlarda bakım yapma çalışmasına katılmak için başvuran Hamza Semiz, memur emeklisi denilerek işe alınmadı. Manisa Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürlüğü, memur emeklisi olduğu gerekçesi ile işe alınmadığına dair belge verince şaşkına dönen Semiz, emekli olmak için yaşının küçük olduğunu ve memur olmadığını belirtse de kimseyi ikna edemedi. Semiz, SGK’dan aldığı belge ile emekli olmadığını ispatlayıp, Çalışma ve İş Kurumu Manisa İl Müdürlüğü hakkında savcılığa suç duyurusunda bulundu. toplum

Çölde su Çölde su pınarı, görenleri şaşkına çevirdi. Bir Arap ülkesinde çekilen görüntülerde, çölde bir kaynaktan su çıktığı görüntülendi. Keşfe çıkan bir grubun fark ettiği kaynak, bulanları bile hayrete düşürdü. Elini suya sokarak kontrol eden grup, o ilginç anları kameraya kaydetmeyi de ihmal etmedi.

Sıra dışı ev ABD’nin En Orijinal Evi olarak anılan Arizona’daki taş devri evi, 4,2 milyon dolara satışa çıkarıldı. Çöl bölgesinde yüzde 60’ı granit kayadan inşa edilen evin dış duvarlarında eski çağlarda kazınmış tarihi yazılar da olduğundan 1980’de inşa edilen yapı, ABD’nin tarih mirası listesinde yer alıyor. Daily Mail gazetesinin haberine göre sadece %40’ı taş harici malzemelerden oluşan ev, içeriye girenlere olağandışı bir his veriyor.toplum


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.