Yarın 98

Page 1


TOPLUM

02

04 Eylül 2013

Termik santrale karşı halk kazandı

Sinop Gerze’de termik santrale karşı mücadeleyi Gerze halkı kazandı. Yıllardır Yaykıl Köyü’ne yapılmak istenen termik santrale karşı yürütülen mücadelenin sonucunda, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından verilen son kararla termik santral projesinin ÇED raporu, “ormanlık alana termik santral yapılamaz” denilerek, tamamen iade edildi.

Balıklar neden ölüyor?

YEŞİL GERZE ÇEVRE PLATFORMU FERHAT HANÇER

Bolu merkeze bağlı Bakırlı Köyü’ne ait yaylada bulunan gölette son günlerde yaşanan toplu balık ölümleri şaşkınlık yarattı. Binlerce yavru sazan balığı kıyıya vururken, ölümlerin nedeni bilinmiyor. Köylüler yaklaşık 15 gündür balık ölümlerinin yaşandığını belirtti. Bolu Orman ve Su İşleri Müdürü Sezgin Akay ise, kendilerine balık ölümleriyle ilgili bir bilgi gelmediğini söyleyerek, ekip gönderip gerekli incelemeyi yaptıracaklarını belirtti. Akay, yaşanan ölümler aşırı sıcaklardan kaynaklı olabileceğini söyledi. YARIN toplum

Artık bu iş bitti Son verilen kararla ÇED dosyası tamamen iade edildi. Kararla birlikte Yaykıl Köyü ve Gerze merkezinde şenlik yapıyoruz. Artık bu iş bitmiştir. Bu, sondan bir önceki adım. Son adım projenin tamamen iptal edildiğini duymamız olacak. Sıfırdan bir ÇED dosyası hazırlamayı göze alamayacaklarını biliyoruz. Bu birdenbire olan bir süreç değil, uzun zamandır süren bir mücadelenin sonucu. Tüm doğaya karşı girişilen yağmaya karşı mücadele ediyoruz. toplum sanem deniz kural

Jeotermal kazıları depreme yol açtı

Bilim insanları, jeotermal enerji amaçlı kazıların, yer sarsıntılarına neden olduğunu tespit etti. İsviçre’deki deprem sarsıntıları, jeotermal kazılarının durmasına neden oldu. Bu sarsıntılara yerin derinliklerindeki birikmiş ısı kaynaklarının oluşturduğu enerjiyi ortaya çıkarmak için kullanılan jeotermal enerjinin yol açtığı tespit edildi. Dünya genelinde kullanılan jeotermal enerji açısından, Türkiye’de ise zengin kaynaklar bulunuyor. Türkiye jeotermal kaynak bakımından dünyada yedinci sırada yer alıyor. YARIN toplum

Sinop Gerze’de Anadolu Grup tarafından yapılmak istenen termik santral projesi için hazırlanan Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) raporu, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından “ormanlık alanda yapılamayacağı” vurgulanarak bir kez daha iade edildi. Bu karara göre, şirketin termik santral için orman dışında bir yer bulması gerektiği kesinleşmiş oldu. Yıllardır termik santrale karşı mücadele yürüten Gerzeliler, şirketin yeniden ÇED raporu düzenlemeyi göze alamayacağını belirterek, kararı büyük bir zafer olarak değerlendirdi ve kutlamalara başladı.

ÇED RAPORU DEFALARCA İADE EDİLDİ Anadolu Grubu, Gerze’ye bağlı Yaykıl Köyü’nden termik santral için arazi satın aldı. Orman ve Su İşleri Bakanlığı proje alanı “orman vasfı” taşıdığı için, termik santralin yer alamayacağını belirtti. Şirket 2011, 2012 ve 2013’te toplam 3 kez ÇED raporu hazırlayarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na sundu. Ancak bakanlık bunları geri çevirdi. Bakanlığın 2 Ağustos 2013 tarihli yazısında, projenin orman alanında olduğu vurgulandı. Bu durum düzeltilmeden ÇED sürecine başlanamayacağı vurgulanan belge ile birlikte ÇED raporu bir kez daha iade edildi.

ÇED Genel Müdürü Çağatay Dikmen, termik santralin orman alanı içinde yapılamayacağını belirtti. ÇED raporunun iadesinin projenin iptal edildiği anlamına gelmediğini belirten Dikmen, termik santralin orman alanı içinde kalmayacak şekilde yeniden bir proje yapılması gerektiğini, ancak böyle bir proje hazırlamanın da biraz zor olduğunu söyledi.

olmayan hiçbir yer olmadığını, bu nedenle o bölgeye termik santral yapmalarının artık mümkün olmayacağını belirten Gerze halkı, nöbet tuttukları Yaylık Köyü’nde davul zurna eşliğinde kutlamalara başladı. Yeşil Gerze Çevre Platformu tarafından yıllardır termik santrale karşı büyük bir mücadele yürütüldü. Düzenledikleri mitinglerde, eylemlerde, nöbetlerde defalarca polisle karşı karşıya kalan Gerze halkından MÜCADELE KAZANDI gözaltına alınanlar, tutuklananlar Yıllardır Gerze’de termik santral oldu. Ancak Gerzelilerin kararlılıkkarşıtı mücadele eden bölge hal- la sürdürdükleri direnişi sonunda kı ise son gelişmeyi büyük bir kazanmaları, Türkiye genelinde terzafer olarak değerlendirdi. Yaykıl mik santrallere, HES’lere, nükleer Köyü’ndeki araziye en az 10 kilo- santrallere karşı mücadele edenlere metre yakınına kadar orman vasfı umut oldu.

Çetin Soysal Kültürevi’ni ziyaret etti İlaca daha az para verin

Türk Eczacılar Birliği Genel Başkanı Erdoğan Çolak yaptığı açıklamada, Türkiye’de bulunan 11 bin 600 kutu ilacın yarısının eşdeğerinin bulunduğunu ve ilaçların bu şekilde daha ucuza alınabileceğini belirtti. Eşdeğer ilaç, orijinal ilaçla aynı etkiyi gösteren aynı kalitedeki ilaç anlamına geliyor. Çolak, artan sağlık harcamalarının azaltılmasında en etkin yöntemin eşdeğer ilaç kullanımı olduğunu söyledi. Çolak, orijinal ilaca daha fazla para harcanırken, eşdeğer ilaca daha az para harcandığını vurguladı. YARIN toplum

28 AĞUSTOS çarşamba 2013

Ardahan’ın Göle İlçesi’nde Cemil Kırbayır Kültürevi inşaatının tamamlanma çalışmaları hızla devam ederken, Kültürevi’ne dayanışma ziyaretleri de sürüyor. Kültürevi’nin inşaatı için İstanbul’da gerçekleştirilen Berfo Ana’nın Ocağı Tütsün diye konserine katılan eski milletvekili Çetin Soysal, yapımı süren Kültürevi’ni ziyaret etti. Çetin Soysal twitter’da düşüncelerini şu şekilde ifade etti: “12 Eylül faşist darbesinin gözaltında kayıplar listesindeki ilk kişi Cemil Kırbayır’ın evindeyiz. Bu sefer Berfo Ana’nın elini öpemeden buradan ayrılıyoruz. Yüreğim parçalandı. Mekanın cennet olsun Berfo Ana…” Cemil Kırbayır Kültürevi Derneği tarafından sürdürülen inşaatta gelinen son aşamada bir yandan Berfo Ana’nın yıkılan ocağının yeniden yapılması için çalışmalar sürerken, Kültürevi’nin kapısı da takıldı. Kültürevi inşaatı hakkındaki güncel bilgileri her hafta gazetemiz Yarın’da okuyabilirsiniz. YARIN TOPLUM

Bağlantı tüneli açıldı

sayı: 97

Haftalık siyasi gazete yerel süreli yayın Genel koordinatör editörler

tasarım

can çoksöyler Burak Yelken Can Çoksöyler Ceday Avcı Elif Karan ELİF CENGİZ Fatma KURT Melike Çınar muhammed ünsal Özge Doğan sanem deniz kural Seda Güler Serkan Atak Sevda Polat Ufuk Alp Yaşar Aslan çağatay dirilgen EMRE BAŞAR KARA EZGİ CEREN AĞTAŞ Rıfat çapar yusuf yasin yakşi

6 aylık abonelik: 30 tl sanem deniz kurAl adına ziraat bankası hesap no: 0615 57722685 5001 ıban: tr28 0001 0006 15577226 8550 01 ptt hesap no: 08848286 0000 0088 7351 11 işbankası hesap no: 6200 2465988 ıban: tr34 0006 4000 0016 2002 4659 88

dağıtım

Rıfat çapar

imtiyaz sahibi

fadik temizyürek

sorumlu yazı işleri müdürü

ışıl kurt

Yönetim adresi

basıldığı yer

rumeli c. matbaacı osmanbey s. no 67/4 şişli / istanbul aspaş asya paz yay. dağ. tur. rek. aş. evren mah. günay sk no: 4 bağcılar / istanbul 05327552792

garanti bankası hesap no: 31/6896034 ıban: tr90 0006 2000 03100006 8960 34 akbank hesap no: 0177542 ıban: tr57 0004 6001 6488 8000 1775 42 yapı kredi hesap no: 229/8873511 ıban:tr38 0006 7010

Kapalı Çarşı çökebilir

Her gün binlerce kişinin ziyaret ettiği Kapalı Çarşı, çökme tehlikesiyle karşı karşıya. Acilen bakımdan geçmesi gereken çarşının yönetimi, birçok mağaza sahibinin dükkanlarının içinde daha fazla alan açmak için izin almadan duvarları oyduğunu, yıktığını hatta gizli bodrum katları açtığını ve binanın yapısına zarar vererek yıkımına zemin hazırladığını belirtiyor. Dükkan sahipleri ise, yönetimin bakım parasını esnafın ödemesini istediğini ancak bunun mümkün olmadığını dile getiriyor. Üç yıldır gündemde olan Kapalıçarşı’nın restorasyonu ile ilgili Anıtlar Yüksel Kurulu’nun hazırladığı raporda tarihi binadaki tahribat ortaya çıkmıştı. Su depoları, antenler, klimalarla çatının zarar gördüğü belirtilen raporda restorasyonun aciliyetine de yer verilmişti. YARIN toplum

Gayrettepe Metro İstasyonu ile Zincirlikuyu Metrobüs Durağı arasında yaya ulaşımını sağlamak üzere yapımı tamamlanan “Metro-Metrobüs Yaya Bağlantı Tüneli” açıldı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından yapılan açıklamada, en yoğun metrobüs istasyonlarından biri olan Zincirlikuyu’da yaya erişimlerinin yeniden düzenlenerek, engellilere uygun hale getirildiği belirtildi. Metrobüsü kullanan yolcuların tünelden metroya rahatlıkla ulaşıp istedikleri yöne gidebileceklerinin ifade edildiği açıklamada tünelde 11 adet asansör ve 6 adet yürüyen merdiven olduğu da ifade edildi. Tünelde ayrıca, 152 adet acil durum hoparlörü, 224 adet yangın dedektörü, 31 adet yangın butonu ve 23 adet yangın flaşörü yer alıyor. YARIN TOPLUM


GUNCEL

03

4 Eylül 2013

Gezi ruhu sürüyor

Forumlar barış için el ele verdi

1 Eylül Dünya Barış Günü’nde “Barış için el ele” diyen forumlar kilometrelerce insan zinciri oluşturdular. Suriye’de başlatılmak istenen savaş, ilerlemeyen çözüm sürecini, AKP’nin savaş çığırtkanlığının protesto edildiği eylemler İstanbul’un birçok yerinde birden yapılırken, Ankara ve Eskişehir’de de insanlar el ele tutuşarak barış istediler.

Gezi direnişinin devamı olan forumların 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde yaptığı “Barış İçin El ele” eylemini nasıl değerlendiriyorsunuz? HAKAN PEKEŞ ABBASAĞA FORUMU TEMSİLCİLERİNDEN

El eleyiz, çünkü

Barış zinciri halkın barış isteğinin en büyük kanıtı. Gelen herkesin “Barış için el eleyiz çünkü” diyebileceği sebebi vardı. Her kesimden insan oradaydı. Ben “Barış için el eleyiz çünkü karanlığı aydınlığa çıkaracağız” diyorum. ERSİN DALGA BARIŞ İÇİN EL ELE ÇALIŞMA GRUBUNDAN

Forumların ilk eylemi

Şüphesiz beklenmedik bir eylem türü oldu. Ancak daha da önemlisi, Gezi direnişinin devamcısı forumların düzenlediği ilk eylem olmasıydı. Direnişin sona erdiği söylentilerine cevap niteliği taşıyan bir eylem oldu. HAKAN ÖZTÜRK EHP SİYASİ BÜRO ÜYESİ

Suyu işlemeye devam istanbul can çoksöyler

insan zincirin birer parçası oldu. Rojava ve Mısır’ın ardından Tam bir Gezi Direnişi örneği olan Suriye’de kimyasal silah kul- bu eylemde din, dil, ırk, düşünce lanılarak binlerce insanın katledil- ayrımı gözetmeden herkes yanındamesi, barış isteyen herkesi bir araya kinin elini tuttu ve sokaktan geçen getirdi. İstanbul’daki forumlar ba- insanların artık öldürülmesini isterış için el ele tutuşarak savaşa karşı meyen herkesi de yanına davet etti. koydu. İstanbul’un dört bir yanında forumların çağrısıyla bir araya Gezi Ruhu başardı gelen direnişçiler el ele vererek yüz- Forumlar, Gezi ruhunu, savaşta lerce metrelik zincirler oluşturdular. devletlerin çıkarları uğruna haytalaZincir boyunca insanlar sloganlar rından olacak yüzlerce masum insaatarak AKP’nin savaş çığırtkanlı- nın yanında olduklarını göstererek ğını protesto ettiler. devam ettirdi. Direnişin ilk günlerindeki gibi eylemi gören bu hareÇağrı karşılığını buldu ketin bir parçası olmak için öne çıkKurulan zincirler dakikalar içinde tı. Savaşa karşı olduğunu söyleyen birkaç katına çıktı. Forumların çağ- herkes eyleme katılarak tepkisini rısına uyarak gelenlerin yanı sıra gösterdi. AKP Hükümeti’nin en zincirin kurulduğu bölgede bulu- çok korktuğu şey de bir anlamda nan ve savaşa hayır diyen yüzlerce başına gelmiş oldu. Eylemlerin

bittiğini söyleyen hükümet Gezi Direnişi’nin son dönemdeki en büyük ve kapsamlı tepkisiyle yüzleşmiş oldu. Gezi direnişçileri ise forumların hala direnişi ve talepleri ile insanları bir birine bağlayan yegane odak olduğunu kanıtlamış oldu. Forumlarda tartışılarak planlanan ve sosyal medya üzerinden yaygınlaştırılan bu eylemde tüm toplumu kucaklamayı bildi.

geçit vermeyeceklerini açıkça gösterdi. Eylemler ayrıca Ankara ve Eskişehir’de de yüzlerce metrelik zincirler oluşturarak insanları kucakladı.

Beyoğlu’nda yine saldırı Her attıkları gazla, her vurdukları copla biraz daha yerin dibine giren kolluk kuvvetleri Beyoğlu’nda barış için el ele veren insanlara dahi saldırmayı bildi. Gaz bombası ve coplarla saldırıya uğrayan direnişDört bir yanda eylem çiler ise tekrar biraya gelerek zinciri Abbasağa, Yoğurtçu, Bebek, Yeni- sürdürdüler. İstiklali boydan boya köy, Cihangir ve Ali İsmail Kork- geçen barış zinciri saldırılara da en maz Forumları başta olmak üzere güzel cevabı vermiş oldu. Bedeller herkes savaşa dur demek için, barış ödeyerek bugüne gelen bu direniş için el ele tutuştu. İstanbul’un beş ise verdiği beş şehidinin mücadeleyerinde birden başlayan eylemler sini hiç bırakmayacağını da hükümega şehri adeta sardı ve savaşa metin yüzüne bir kez daha çarptı.

Kadıköy’de 1 Eylül Barış Mitingi Önümüzdeki süreç aslında 2003’te Irak’ta yaşananlara oldukça benziyor. İran-Irak savaşında Irak’ın yanında yer alan ABD, kimyasal silah kullanılmasına göz yummuş, sadece bir saldırıda 20 bin İranlı hayatını kaybetmişti. Daha sonra da kitle imha silahları bulunduruyor diye Irak’ta Saddam rejimine savaş açılmış yine ABD, İngiltere,

Fransa başı çekmiş, Türkiye de pastadan pay kapmaya çalışmıştı. Bu sürede Irak’ta tahmini 1 milyon sivil hayatını kaybetmişti. Aynı senaryo şimdi Suriye’de işliyor gibi gözüküyor. Bu sefer iki senedir Suriye’deki iç savaşı körükleyen AKP Hükümeti pastadan daha büyük pay almaya çalışırken, olan savaşta katledilen insanlara olacak.

Gezi Direnişi’nde yağan yağmurlar bu topraklarda birikiyor. Bu, kendi kendine bir eylem değildi. Emek verilerek, siyasi kararlar alınarak ve tasarlanarak yapıldı. Suyu forumların havuzunda biriktirip, işlemeye devam etmeliyiz. CUMA İÇTEN AKP DİYARBAKIR MİLLETVEKİLİ

Barış içinde yaşanmalı Biz Ak Parti olarak her zaman, “Önce insan, önce diyalog ve barış” diyoruz. Her savaş beraberinde acı, gözyaşı ve ölüm getirir. Oysa başta özgürlük savaşçısı Başbakanımız’ın ve bizim inancımız barış içerisinde yaşanmasıdır. NİHAL KOÇ AKADEMİSYEN

Barışı istemeliyiz Barış Günü’nde barışı kutlayamadık. Kadıköy’de tüm halkları bir arada görmek umut verici. Ama bir kadın cinayeti işlenerek Barış Günü’ne gölgesini düşürdü. Bunları gündem etmek ve barışı istemek görevimiz. AYDIN ENGİN GAZETECİ-YAZAR

“Ama”sız barış için Barışı, “amasız, fakatsız, lakinsiz” barışı savunanlar el ele tutuştu; insan zincirleri oluşturarak barışı savunmaya kararlı olduklarını ele güne, dosta düşmana, zalime mazluma ilan ettiler. El ele tutuşanlar keyifli bir gülücükle göz kırptı. MEHMET YILDIRIM MEDENİ YILDIRIM’IN AĞABEYİ

Medeni boşa ölmedi Çok olumlu buldum. Ethem’in abisi Mustafa abiye; “Ulusalcılar, BDP’liler, sosyalistler hepsi bir arada” dedim. Her kesimden insan vardı. Medeni’nin boşuna ölmediğini, bu kadar insanı barış için el ele getirdiğini anladım. MELİH AŞIK MİLLİYET GAZETESİ YAZARI

Barış değil savaş günü

Polis barışı ayaklar altına aldı Forumların düzenlediği “Barış için el ele” eylemine, Taksim’de polis saldırdı. Meydanda geniş güvenlik önlemi alan polis aynı zamanda Gezi Parkı’nı tekrar kapattı. Meydandaki güvenlik önlemleri gece geç saate kadar devam etti. Taksim polisle doldu taştı.

Meydanı’na geldi. Polisin ancak bu noktada müdahale etmediği direnişçiler sık sık, “Her yer Taksim her yer direniş”, “Barışa barışa kazanacağız” sloganları attı.

Galatasaray’da resime engel Öte yandan kendilerine ‘Direnç-iz’ adını veren sanatçılar barışı resimle Tünel’e kadar kovaladılar ifade etmek istedi. Galatasaray LiPolisin, Taksim Meydanı’nda sesi önünde, barış için resim yaptı. toplanmak isteyenlere izin ver- Bir süre polisle gerginlik yaşayan memesi üzerine dağılan bir ekip, ressamlar, resimleri tamamladıkGalatasaray’a geldi. Burada polis tan sonra Galatasaray’dan ayrıldıtarafından kalkanlarla Yeni Çarşı lar. Ancak bu 1 Eylül, eylemin yanı Caddesi’ne itilen direnişçiler, daha sıra polisin bu tavrı ile de hafızalara sonra polisin çekilmesiyle Meşru- kazındı. Polis bir ilke daha imza atayet Caddesi’nden yürüyerek Tünel rak halkın resmine bastı.

Dünya Barış Günü’nde gençlerin el ele tutuşarak bir zincir oluşturması bile tehlike olarak görülüyor. 1 Eylül, 1 Mayıs gibi korku gününe dönüşüyor. 1 Eylül’ü barış günü yapmaya çalışın, bazıları için o hâlâ savaş günüdür. BERKİN BİLGİN ÖĞRENCİ

Ayrım yapmaksızın Elini tuttuğunuz insanı tanımıyorsunuz, ona önyargısız bakıyorsunuz. Sadece barış için elini tutuyorsunuz. Din, dil, ırk, cinsiyet ayrımı yapmaksızın beraber yürüyorsunuz. Toplum bunu aşmışsa, bu başlı başına bir devrimdir. MURAT AYAR ÖZGÜR-DER

Samimi değil Barış zincirine katılanların samimiyetine inanmıyorum. 2,5 senede Suriye’de yüz bine yaklaşık insan katledilmiştir. Bu eylemi yapan örgütler ve siyasi partilerin Baas Rejimi’yle dayanışma içinde olduklarını görüyorum.


GUNCEL

04

4 Eylül 2013

Erdoğan’dan savaş çığırtkanlığı

Hakan Öztürk AKLIN YOLU

Onlara Her Şey Gezi’yi Hatırlatıyor

“Yağmurdan Önce” diye bir film vardı. Anlatmakla bitirilmez. Bahçede domatesleri toplarken sinekler tarafından bunaltılan bir çocuğu görüyorduk filmde. Yanına gelen yaşlı adam şöyle diyordu “yağmur yaklaşırken daha çok ısırırlar”. Başbakan her gün çıkıp Gezi Direnişi’ni sürdürme niyetinde olanlara tehditler savuruyor. Daha fazla ısıracağını söylüyor. Ne diyelim ısırsın bakalım. Isırsın, zulmü artsın ki çabuk yıkılsın. Yani çok ısıran sinek kendini kurtaramaz. Olan olmuştur. Bu ülke o yağmurun yağmasını 12 Eylül’den beri bekliyor. Ve çiseledi. Ve gök gürledi. Artık dönüşü yok bunun. Neden böyle diyorum? Bir tarihselliğe oturtmak için. Mısır’da da insanlar meydanlara dökülmüştü Mübarek’i devirmek amacıyla. Onlar da çiseledi. Hatta yine meydanlara çıkıp eylem yaptıklarında yine çiseliyorlardı. Yağamadılar. Ama ne oldu? Televizyonda konuşan bir AKP yandaşı gözlerini kocaman kocaman açarak şöyle diyordu: Tahrir’de meydanlara dökülenler, ayaklanmanın tadını aldılar. Yine yapacaklardır. Ayaklanmanın “tadı alınabilecek, tatlı bir şey” olduğunu kendisi de kabul ediyor bu arada. Beyefendi tatlı şeyleri halkın keşfetmesinden ve denemesinden hiç memnun değil. Tatlı şeyleri hep AKP yandaşları bilmeli ve yutmalı diye düşünüyor. Tatlı şeyler onlara helal, halka haram. Yani? Halk tatlı, iyi, doğru ve güzel olanın ne olduğunu yeniden hatırladı. Her yer Mısır gibi olacak bundan sonra. Doğrusu bulunana kadar ayaklanma çıkacak. Her yar Taksim, her yer Tahrir ve her yer ayaklanma olacak. O sloganı boşuna atmıyoruz. Bu iş devam edecek. Her yer Taksim, her yer direnişle kalmayacağız; daima Taksim, daima direniş olacak. Gezi bir isyan parolasıydı. Gezi bir isyan provasıydı. Gezi bir çiseleyişti. Ama şuna emin olunuz. Bulutlar dolu, toprak dolu. Nereyi kazarsak su kaynayıp çıkacak. Merdivenleri renkli boyasak su fışkıracak. İnsanlar sadece durup gökyüzüne baksa yine öyle. Maça gitsek 34’üncü dakika gelse öyle. Yani? Her yer dolmuş, her yerden halkın öfkeli sesi patlıyor. Hükümet ve başbakan her an sinirleniyor. Çok severek söyledikleri o şarkının “bana her şey seni hatırlatıyor” bölümü, Gezi Direnişi’yle ilgili yaşadıkları psikolojik travmanın tam bir tanımı. Onlara her şey Gezi’yi hatırlatıyor artık. Çiselediysek yağmamak olmaz. Bu daha başlangıç. Bu daha ne ki? Size sadece her şeyde Gezi’yi hatırlatmakla kalmayacağız. Her şeyde ve her yerde kabusunuz olacağız. Evet evet. Kabusunuz geri gelecek. Dünya Barış Günü’nde yine ortaya çıktık. Bu sefer toprağı kazıp, forumlarda örgütlenip, politik kararlar alarak biz yarattık o eylemi. Demek ki suyu bulabiliyoruz, suyu biriktirebiliyoruz, suyu işleyebiliyoruz. Birleşmeye, fikir ve eylem üretmeye devam. hakanozturk17@gmail.com

TBMM’de kavgaların sebebi ışıklar TBMM Genel Kurul Salonu’nda, milletvekillerinin gerginliğe neden olan etkenler arasında saydığı ışık şiddeti ve yansımadan kaynaklanan problemler çözülecek, 16 avizenin ışık şiddeti yüzde 25 oranında azaltılacak, mermerlerin yüzeyleri matlaştırılacak, aydınlatma globları yukarıya çekilecek TBMM Genel Kurul Salonu’nda, milletvekillerinin çalışmasını olumsuz etkileyen sorunlar gideriliyor. Genel Kurul salonunda yansıma ve ışık şiddetinden kaynaklanan problemler çözülecek. YARIN GÜNCEL

Suriye’de ki kimyasal saldırıyı bahane ederek savaşa hazırlananlar arasında en net konuşanı Tayyip Erdoğan oldu. Başbakan “Sınırlı bir müdahale bizi tatmin etmez. Kosava’daki gibi olmalı” derken bir yandan da Genelkurmay Başkanı Necdet Özel, TSK’nın Suriye’deki gelişmelere müdahale edecek gerekli hazırlıkları yapıldığını söyledi. İSTANBUL sevda polat

Geçtiğimiz hafta Suriye’de meydana gelen kimyasal saldırının ardından diğer ülkeler tek tek savaş çığırtkanlığı yaptı. Bunların arasında savaş konusun da kafası net olan, sadece sınırlı bir müdahalenin kendisine yetmediğini beyan eden Başbakan Erdoğan oldu. Mısır’da ölen Esma için gözyaşı döken Başbakan, savaş sırasında hayatını kaybedebilecek binlerce, milyonlarca insana gözyaşı dökmeye hazırlıklı anlaşılan. Rejimi bırakmalı ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin açıklamalarını değerlendiren Başbakan Erdoğan, “Kerry’nin açıklamasına bakılırsa G-20 zirvesi öncesi müdahale olabilir. Müdahale 1-2 günlük değil, rejimi bırakma noktasına getirmeli. Sınırlı bir müdahale bizi tatmin etmez. Kosava’daki gibi olmalı” diye konuştu.

Türkiye ve Karadağ’a kaçmaya başladı. Uluslararası Lahey Adalet Divanı araştırmalarında en az 20.000 cesede ulaştığını açıkladı. Yaralananların sayısı ise net bir şekilde açıklanamadı.

ti. Bir yandan da medyanın attığı manşetleri eleştiren Özel “Güzel şeyler yazın, güzel şeyler okuyalım” medyadan açık manipülasyon istedi.

Türkiye, Suudi Arabistan, Katar ve bazı Arap ülkelerin olabileceğini belirtti. ABD’nin ne zaman savaşı başlatacağına dair verdiği tarih ise 1 Eylül Dünya Barış Günü. Rusya’dan savaş tarihi Yine tamamen olayın tüm tekRusya Parlamentosu’nun alt kana- nik açıklamalarını anlatan Dışişleri Hazırlıklar da tamam dı Duma’nın Uluslararası İlişkiler Bakanı Ahmet Davutoğlu: “Olabi30 Ağustos resepsiyonunda konu- Komitesi Başkanı Aleksey Puşkov lecek bütün senaryoları, opsiyonları Kosova’da ne olmuştu şan Genelkurmay Başkanı Necdet ise ABD’nin Suriye’ye Birleşmiş gelişmeleri ele alan, dört saate varan 1989-1999 yılları arasında süren Özel de Başbakan’ın söylediklerinin Milletler Güvenlik Konseyi kararı bir toplantı gerçekleştirdik. Diplotüm savaş ortamının insanlık tarihi- destekleyerek hiçbir çekincelerinin olmaksızın askeri müdahalede bu- matik gelişmeleri değerlendirdik” ne kalan bilançosu ise yüz binlerce olmadığını, savaş için zaten gereken lunacağını birçok kez açıkladığına mülteci Arnavutluk, Makedonya, hazırlıklarının var olduğunu belirt- vurgu yaparak, operasyonda Fransa,

Seçimlerde Gezi’ye ders verilecek Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, partisinin Gönen İlçe Başkanlığını ziyaretinde yaptığı konuşmada, AKP olarak 76 milyonu kucakladıklarını söyledi. Kimsenin yaşam tarzına müdahale etmediklerini öne süren Eroğlu, şöyle devam etti: “Allah aşkına bir 10 yıl önceki düşünce hürriyetine bakın, bir de bugüne bakın. Herkes düşüncesini şiddete kaçmamak şartıyla söyleyebiliyor.” diyerek AKP’ye yöneltilen, halkın yaşam tarzına karışması ile ilgili eleştirilere cevap vermiş

oldu. Eroğlu, muhalefetin AKP’yi mağlup edemeyeceğini anlayınca başka yollara tenezzül etmeye yöneldiğini iddia etti. Eroğlu, “Millet böyle düşünceleri sandığın dibine kadar gömecektir. Buna inanıyorum çünkü tek şart sandıktır. Gezi gibi birtakım şeylerle milletimizin gözünü korkutmak son derece yanlıştır, doğru değildir. Millet bu tür zihniyete, yanlış anlayışa dersini, mahalli idare seçimlerinde verecektir” diye konuştu. YARIN GÜNCEL

Mehmet Müezzinoğlu’na Gezi protestosu Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, Türk Diş Hekimleri Birliği tarafından düzenlenen 101. Dünya Diş Hekimliği Kongresi’nin açılış töreninde katıldı. İstanbul Kongre Merkezi’nde düzenlenen açılış töreninde konuşma yapan Bakan Müezzinoğlu’nu bazı katılımcılar alkışlarla protesto etti. Bakanın konuşması sırasından salonda “Her yer Taksim, her yer direniş” slo-

ABD Dışişleri Bakanı

John Kerry

ABD Dışişleri Bakanı John Kerry yaptığı açıklamada ABD’nin ve diğer emperyalist ülkelerin Suriye’ye açacağı savaşı haklı göstermeye çalışarak “Oğlum Bak Git” köşemize girmeye hak kazandı. Dışişleri Bakanı John Kerry konuşmasının devamında ise hiç bir şekilde savaş sırasında hayatını kaybedecek insanları hesaba katmadan “Kongre’nin doğru karar vereceğine eminim. Yapılan yeni testler Suriye’de sarin gazı kullanıldığını gösteriyor. Gazın kullanıldığına dair elimizde kanıtlar var” ifadelerini kullandı. İfadeleri ile yapılacak askeri saldırıların da önünü açıcı konuşmalar yapan ve daha önce olduğu gibi bir ülkeyi de savaş koşullarına sürüklemeye çalışan ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’e bizde Yarın Gazetesi olarak “Oğlum Bak Git” diyoruz.

ganları da atıldı. Müezzinoğlu kürsüden inerken de bazı katılımcıların yuhlama sesleri duyuldu. Müezzinoğlu programın ardından basın mensuplarının sorularını yanıtladı. Bir basın mensubunun alkışlı protesto ile ilgili sorusuna Müezzinoğlu “İşte demokrasinin bu fotoğrafları olur. Bunu normal karşılamak lazım” dedi. YARIN GÜNCEL

AKP’li Belediye Başkanı tutuklandı Hatay’ın Dörtyol İlçesi’nde 7 Mart 2007 tarihinde öldürülen Delta Gaz Müdürü Ömer Cemil Sanal cinayetinde azmettirici olduğu iddia edilen Dörtyol’un Yeşilköy Belde Belediye Başkanı Fatma Görgen Selimoğlu ile kardeşi tutuklandı. Tutuklanan Fatma Görgen Selimoğlu’nun nikah şahitliğini Erdoğan

yapmıştı. Selimoğlu’nun 2014 seçimlerinde AKP’den Hatay Belediye Başkanlığı için aday adayı olduğu öğrenildi. Sadece bir cinayet olayı ile ilgili dosyanın olmadığının altını çizen avukat Bülent Akbay, “Sadece bir cinayet ile ilgili değil, bir şekilde rant için, işlemiş olabilirler. Bizim iddialarımıza ve tespitlerimize göre bu cinayetin azmettiricisinin Belediye Başkanı Fatma Görgen Selimoğlu ile kardeşi olduğunu düşünüyoruz.” YARIN GÜNCEL


GUNCEL

05

4 Eylül 2013

Sibel Uzun UYANIŞ

Savaş isteyenlerin adaleti olmaz

Dünyanın sıcak gündemi savaş. Kimyasal silah öne sürülerek, milyonlarca insanın ölümüne yol açacak savaş, müdahale kavramı ile kanıksansın isteniyor. AKP yanında yer alarak saldırıyı savunanlar, Irak’ta benzer şekilde yaratılan büyük yıkıma hiçbir yanıt veremiyor. Örnek verdikleri Kosova’da halkı kurtardıklarını iddia ettikleri zaman katliamcıların silahlarını NATO ülkelerinin sattığı ortadaydı. Bahse konu bu ülkeler kimyasal, nükleer silahların üretimini yapan Amerika, Fransa, İngiltere. Sürecin ortasındaki BM sanki tek alternatif gibi sunuluyor. Tek alternatif, halkların dünya çapında el ele vereceği bir yapı olabilir. * Bu savaşlar ne diye? Ama bize göre. Kapitalistlere göre hayat memat meselesi. Gezi’de direnenlerin kazandığını gördük, kararlarımızı üzerinde durunca ortak alabildiğimizi görüyoruz. Her dönemeç böyle yönetilebilir. Değil mi? Irak sürecinde milyonların Savaşa Hayır çığlığı tezkerenin meclisten çıkmasına engel olmuştu. Şimdi de tezkereyi meclisten Tayyip Erdoğan’ı sandıktan çıkarttırmayabiliriz. * Direnişimizde AVM rantçılığına karşı ağaçlarımızı, nefesimizi kazanmak, AKP’yi durdurmak vardı. Suriye’deki halkın sorunu da bu silahların tüccarı rantçı Amerika, Fransa, İngiltere. Mısır’da darbecilerin katliamlarını izleyen, Rojava’daki katliama destek veren, Suriye’de yaşanan ölümlere her süreçte ses çıkarmayan bu ülkeler can kaybına üzülen kesimlere dönüşüverdi. * Bekir Bozdağ’ın mazlum ifadesine bakınca, sanırsınız Türkiye’de kimyasal kullanılmıyor. AKP kendisine itiraz edenlere kimyasal gaz kullanılmasına hiçbir sakınca görmüyor. Hatta Gezi’de beş insanın kaybedilmesi konusu bile olmuyor. Savaşlarda bile kullanılması yasak olan kimyasal gazlar Gezi Direnişinde sürekli kullanıldı. 19 Aralık 2000’de adına Hayata Dönüş Operasyonu denilen, cezaevlerinde, kıyafetlere bir şey yapmadan insan bedenini eriten gazlar gözü dönmüşçesine kullanıldı. Sorumluları AKP’li Adalet Bakanlığı’nca aklandı. * Kapitalistler karşısına konulacak gerçek adalete kavuşturacak Sosyalist bir düzeni savunanların tutumu çok önemli. Takdirimizi kazanan Didem Aslan Yılmaz’ın programında Suriye üzerine Sosyalistlerin de konuk olduğu bir tartışma oldu. Programın ismi nasıl Türkiye’nin Nabzı ise bu bölümde atılan başlık Türk Solu olmamalıydı. Türkiye Solu daha da kapsayıcı olurdu. Bu alışkanlık olmuş kavramları solun kararlı mücadelesi değiştirecek. Ufuk Uras 28 Şubat Darbesi’ne 1997’de ÖDP olarak aldıkları tutumun, birlikte siyaset yaptıkları Eski DevGenç başkanı Bülent Uluer’in de desteğini alarak, hatalı olduğunu söyledi. “Ne Refahyol Ne Hazır Ol” diyerek demokratik siyasal yapı ile darbeyi eşit görmenin çok yanlış olduğunu belitmiş oldu. Solun darbe ile hesaplaşması, siyaset sahnesine 12 Eylül öncesinde olduğu gibi dönmesini sağlayacak kritik noktalardan birisi. Eğer sol darbe ile hesaplaşarak siyasi mekanizmaların güçlenmesini sağlamayı önüne koymazsa, Eğer sol Ortadoğu’da ayaklanma olurken kendisinden görmezse, Eğer sol Mısır’da darbe karşıtlarının çığlığına net bir şekilde cevap vermezse, Eğer sol büyük Gezi Direnişini ve devam etmekte olan eylemleri, karar alan forumları görmezden gelirse daha çok hata yaptığını anacak. Dünyanın Sosyalizme ihtiyacı var, bu hataların üzerinde durmak tam da şimdi önemli. twitter: @sibeluzun_yarin

Bir yumruğa beş polis açığa alındı Başbakan Yarımcısı Bekir Bozdağ’a, Nevşehir’in Hacıbektaş İlçesi’nde yapılan yumruklu protestoyla ilgili 3 polis açığa alındı. Konu, bir bakana protesto olduğunda hiç zaman kaybedilmeden polisler görevden alınabilirken Gezi olayları sırasında yaşamını yitiren 5 kişinin katili polisler korunmaya devam ediliyor. İSTANBUL yaşar aslan

Nevşehir’in Hacıbektaş İlçesi’nde16 Ağustos günü düzenlenen Hacıbektaş-ı Veli’yi Anma Törenleri sırasında Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’a, Kahramanmaraş’ın Pazarcık Belediyesi’nde işten çıkarılan Hüseyin Satı tarafından yumruklu protestoda bulunulmuştu. Protestoyla ilgili olarak Hacıbektaş İlçesi Emniyet Müdürü Yasin Karip, Grup Amir Vekili Komiser Kadri Doğan, Nevşehir Emniyet Müdürlüğü Koruma Şube Müdürü Faruk Yaman ve 2 polis memuru güvenlik zafiyeti yarattıkları gerekçesiyle hiç zaman kaybedilmeden açığa alındı. İstedikleri zaman sorumluları bularak görevden uzaklaştırabilen AKP hükümeti Gezi olayları sırasında yaşamını yitiren 5 kişinin katili polisleri korumaya devam ediyor.

rülmesiyle ilgili “ Kendi arkadaşları dövüp ‘polis yaptı’ süsü vermeye çalışmışlardır” şeklinde açıklamalar yaparak Ali İsmail’in ölümüne sebep olan Dr Ali Gülcü’ye ve polis memurlarına soruşturma açılmasına izin vermiyor. Mehmet Ethem’in katili görevine devam Ayvalıtaş’ı ezen, Abdullah Cömert’i ediyor başından gaz fişeğiyle vuran polis, Ethem Sarısülük’ü kameraların Medeni Yıldırım’ı sırtından vuran gözü önünde başından vuran polis asker hala dışarıda. Kendileri promemuru Ahmet Şahbaz en ufak ce- testo edildiği zaman İlçe Emniyet za dahi almadan mesleğine devam Müdürü’nü bile görevden alabilen edebiliyor. Eskişehir Valisi Güngör AKP hükümeti, Gezi olayları sıraAzim Tuna Ali İsmail Korkmaz’ın sında 5 gencin polisler tarafından sokak ortasında dövülerek öldü- öldürülmesine sessiz kalıyor ve bu

polisleri korumaya devam ediyor. Palalıyı önce savundu şimdi itiraz ediyor İstanbul Talimhane’de polisten kaçanlara palayla saldıran Sabri Çelebi, Fas dönüşünde Sabiha Gökçen’de gözaltına alındı. Palalının saldırı görüntüleri ortaya çıktığında, ‘‘Bunlar bizim esnaf insanlarımız. O insanların çekleri, senetleri var’’ diyerek palalıyı savunan Bekir Bozdağ palalının tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılması üzerine ‘‘Geçenlerde Hacı Bektaş’ta şahsıma dönük bir saldırı oldu. Biz o sal-

dırıdaki yargı süreçlerinde verilen kararı da eleştirdik. Ama öte yandan geçenlerde Fas’tan gelen palalı olarak anılan kişi ile ilgili yargılama sürecinde mahkeme tutuksuz yargılanmasına karar verdi. Ben bunu da yanlış gördüm. Mahkeme takdirini kullanırken toplumda uyandırdığı infiale de bakması lazım, kanunda infial yazmayabilir, ama diyelim ki tutuklama yasağı olmayan bir konuda mahkeme takdir hakkını kullanırken olayı çok geniş boyları ile değerlendirmesi lazım’’ diyerek söyledikleriyle çelişti.

Palalı tutuksuz yargılanacak Gezi Parkı olayları sırasında 6 Temmuz 2013 tarhinde Talimhane’de göstericilere palayla saldıran Sabri Çelebi, Fas’tan Türkiye’ye döndü. Uçağının indiği Sabiha Gökçen Havalimanı’nda gözaltına alınan Çelebi, Asayiş Şube Müdürlüğü’ne getirildi. Emniyet’te sorguya alınan zanlı, işlemlerin tamamlanmasının ardından Çağlayan’daki İstanbul Adalet Sarayı’na sevk edildi. Adliyede sağlık kontrolünden geçirilen Çelebi, 53. Asliye Ceza Mahkemesi’nde hâkim huzuruna çıkarıldı. Mahkemede ifadesi alınan Çelebi, tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.

Arınç: Suriye’yi ABD cezalandıracak Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, Bakanlar Kurulu’nun ardından Suriye konusunda açıklamalarda bulundu. Obama’nın Suriye ile ilgili konuşmasının önemine işaret eden Arınç, “Bir yaptırım veya bir müdahale veya bir cezalandırma olacaksa Esad rejimine karşı, kimyasal silah kullananlara kaşı, bunu ABD yapacak gibi görünüyor” dedi. ABD’de Kongre ve Senato’da Cumhuriyetçilerle Demokratlar arasında görüş farklılıkları olduğuna dikkati çeken Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, Obama’nın büyük bir cesaretle olumsuz bir oy farkına rağmen kongreden müdahale kararını geçirebileceğini düşündüğünü vurguladı. Arınç, Suriye’ye ilişkin bir soru üzerine, Erdoğan’ın, hem ABD Başkanı Obama hem de Rusya Devlet Başkanı Putin ile

bu konuyu görüşmeyi planladığını bildirdi. Söz konusu kimyasal saldırıyı gerçekleştiren tümen ve başındaki komutan ile kimler tarafından ne maksatla yapıldığının bilindiğini vurgulayan Arınç, “Bunu Sayın Obama da biliyor, bizler de biliyoruz, bilmesi gereken herkes de biliyor. Böyle bir cinayete karşı Suriye’deki mevcut rejimin cezalandırılması amacıyla, insanlık adına bir hareket yapılması gerekli.” ifadesini kullandı. Kimyasal silahı Esad’ın kullandığının kesinleşmesi için BM raporunun gerek olduğunu söyleyen Arınç “Saldırıyı Esad yapmıştır diyebileceği noktayı biz BM heyetin açıklamalarıyla öğrenmiş olacağız. Çok kati delillerle bunu rejim yanlısı güçler tarafından kendi halkına karşı işlenmiş bir cinayet olduğu resmi olarak bileceğiz. Sanıyorum bu günlerde de bu açıklamaları yapacak’’ dedi. YARIN GÜNCEL

27 yıl isteniyordu, tutuksuz yargılanacak Palayla gerçekleştirdiği saldırı sonrasında Fas’a kaçan Sabri Çelebi hakkında, ‘kasten yaralama’ ve ‘görevi yaptırmamak için direnme’ suçlarından 9 yıl 9 aydan 27 yıla kadar hapis cezası isteniyordu. Ancak Mahkemenin Sabri Çelebi’yi, hakkındaki yakalama kararının savunma alınabilmesi için çıkarıldığı ve herhangi bir tutuklama tedbiri bulunmadığı gerekçesiyle serbest bıraktı. Sanık Çelebi’nin avukatı Zafer Küçük ise adli “Tutuklanmasını gerektirecek ifadelerden başka maddi hiçbir delil yok” dedi. YARIN GÜNCEL

Sizi gidi geziciler sizi. Gezseniz iyi hep yatıyorsunuz. Ne yaparsanız yapın bizi durduramayacaksınız. BM’yi, 5 daimi üyenin iki dudağı arasına mahkum etmek siyaset değildir. 1 Dünya Savaşı’nın şartları uymak zorunda değiliz. Birleşmiş Milletler Gü-venlik Konseyi şu anda iş yapamaz durumda. Bir gönüllüler koalisyonu kurulabilir. Suriye’ye sınırlı operasyon bizi tatmin etmez. Kosova’daki gibi olmalı. Rejimi bırakma noktasına getirilmeli.


GUNCEL

06

4 Eylül 2013

Akın Birdal CANSUYU

Yine sürece ilişkin… Barış ve Demokratik Çözüm sürecinin başlamasıyla birlikte sürece ilişkin görüşlerimi bu köşeden bildirmeye başlamıştım. Sürecin başlatılmasından duyulan heyecanı dile getirmiş ve bu kez olmalı demiştik. Özetle, olması istenilen neydi? Kürt Sorununun demokratik ve barışçı çözümüydü. Bunun için de sorunu giderici her türlü iradenin ve cesaretin ortaya konulmasıydı. Önce silahlar susacak ve cenazeler gelmeyecekti. Ardından Kürtlerin eşit ve özgür yurttaşlık hakkı, anayasal ve yasal düzenlemelere bağlı kılınacak, sonra da savaşın acıları ve yaraları sarılmaya başlanacaktı. Yine olmadı görünüyor. Daha önceki yazılarda sorunun çözümüne ilişkin yaratılan fırsatların neler olduğu anımsatılmış, sürece denk düşmeyen uygulamalara örnekler verilmiş, sonra da bu sürecin neden başlatıldığına ilişkin analizlerde bulunulmuştu. Sürece tedbirli, eleştirel ve uyarıcı yaklaşımın, sürece daha çok katkı sağlayacağı belirtilmişti. Süreç başlarken üç aşamalı bir yol haritasından söz edilmişti. Birincisi, PKK’nin geri çekilmesiydi. Nitekim 8 Mayıs’ta başlayan geri çekilme bugün de sürmektedir. Bu süre içinde ikinci aşamanın başlatılacağına ilişkin güven ve umut verici hiçbir işaret görülmemiştir. Dilde ve uygulamalarda süreci provoke edici bir yol izlenmiştir. Süreç sonrası yeni yapılanmalara hazırlık yapılacakken savaş hazırlıklarına girişilmiştir. Bölgede milyonlarca lira harcanarak 119 karakol yapılmıştır. Şimdi de bölge il ve ilçelerin kalkınmasına katkı gerekçesiyle Batıdaki askeri birliklerin çoğu oraya sevk edilecektir. Bununla bir yandan bölgeye askeri yığınak yapılarak savaş gücü artırılacak, diğer yandan da önümüzdeki seçimlerde bölgenin oy dengesinin değiştirilmesinin hesabı yapılacaktır. Cezaevleri tıka basa doldurulmuş, hasta mahkûmlar ölüme terk edilmiştir. Sosyalistlere ve Kürt siyasetçilerine peş peşe ağır hapis cezaları gelmiştir. Bir yandan Ankara’da yeni bir anayasada uzlaşma aranırken başta Gezi Parkı Direnişi olmak üzere, demokratik, barışçıl toplantı ve gösteriler saldırıya uğramış ve yasaklanmıştır. Roboski katliamının suçluları açığa çıkarılmazken, Rojava devrimine karşı çeteci El-Nusra ve El-Kaide açıktan desteklenmiştir. Resmi açıklamalara göre kışlalarda bir buçuk yılda 166 askerin kuşkulu ölümü olmuştur. Öcalan, 27 Temmuz 2011’den bu yana avukatları ile görüştürülmemiştir. Kısacası Barış ve Demokratik Çözüm sürecinin birinci aşaması böyle tamamlanmıştır. İkinci aşamasına gelince, sürecin diğer tarafı yapması gerekenleri başlatacakken yine süreci sabote etmenin bahanelerini yaratmıştır. İkinci aşamanın karşılığını oluşturacak demokratikleşme paketi henüz açıklanmamıştır. Pakette sürpriz olarak yer alacağı söylenen düzenlemelerden de polisin yetkilerinin artırılacağı öğrenilmiştir. Perşembe’nin geleceği Çarşamba’dan bellidir. Bu iktidarın, bu devletin halklarıyla barışmaya ne iradesi ne de niyeti vardır. Ancak Çözüm Sürecini sekteye uğratanlar tarihe bırakılmamalıdır. Yeni direniş alanları yaratılarak, birleşilerek, çoğalarak süreç zorlanmalı ve seçimlere hazırlanılmalıdır. Halklar barış istiyor. Nitekim bugüne değin süreç karşıtı ciddi bir tepki gelişmemiştir. Halkların güçlü barış özlemi ve isteği yığınsal sivil itaatsizliğe ve demokratik isyana dönüştürülerek sürecin kesintiye uğratılması önlenebilir. İnsanın ve umudun olduğun yerde seçeneklerin de olacağı unutulmamalıdır.

Barış gününde öldürüldü Nazliye Sincar barış istemek için çıktığı sokakta, 10 yıl önce boşandığı eşinin tabancasından çıkan kurşunlarla öldürüldü. Eski eşi Şeyhzade H. tarafından göğsünden 3 kurşunla vurularak öldürülen BDP Kadın Meclisi üyesi Nazliye Sincar’ı kadın örgütleri yalnız bırakmadı. Toprağa verilene kadar kadınlar başında nöbet tuttu. İstanbul Elif karan

Erkek egemen şiddetin, kadın cinayetlerinin tüm kadınların yaşam haklarını ellerinden aldığı bir kez daha Nazliye’nin ölümüyle gün yüzüne çıktı. Kadınlar için mücadele yürüten Nazliye, kendisi savaştığı şiddetin “Barış günü”nde hedefi oldu.

Nazliye Sincar

Kadınlar için mücadele etti, mezarına kadınların omuzlarında taşındı Nazliye Sincar, 1 Eylül Dünya Barış Günü etkinliklerine katılmak için araca binerken Küçükçekmece’de eski eşi tarafından vurularak öldürüldü. BDP Kadın Meclisi ve Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, ertesi gün öğlen namazında cenazesi kaldırılana kadar nöbet tuttu. Nazliye, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Genel Temsilcisi Gülsüm Kav, BDP’li Vekiller Sebahat Tuncel ve Levent Tüzel’in katılımıyla, kadınların omuzlarında taşındı mezarına.

Her kadın ölümle yüz yüze BDP Kadın Meclisi üyesi olan Nazliye Sincar, toplum adına bir mücadele yürütürken eski eşi tarafından sokak ortasında katledildi. Kadınlar toplumun içinde var olup toplum için emek verirken, gelecek için üretirken öldürülüyorlar. Öldürülen kadınların katillerine 10 yıl sonra öldürdü verilen cezai indirimler ise her gün Suriye’de yeniden evlenen Şeyhzade bir yeni kadın cinayetini doğuruyor. H., 10 yılın ardından Türkiye’ye Sincar’ın ölümü, tüm muhalefetin, geri dönerek, 11 çocuk annesi kadın cinayetlerine karşı sürdüNazliye Sincar’la barışmak istedi. rülen mücadelenin birleşikliğinin Reddedilen Şeyhzade H. tehditle- güçlendirmesinin önemini bir kez re başladı. Bunun üzerine Nazliye daha öne çıkardı. Sincar, polise başvurarak korunma talebinde bulundu.

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın ihmal, istismar ve şiddet vakaları ile kadın cinayetleri ihbarlarını kabul ettiği Alo 183 çağrı merkezine, 11 ayda sadece 355 kadın, “Şiddet görüyorum, kurtarın” diye başvurdu. Gelen başvuruların yüzde 95’ini eğitim ve sağlık, kömür, gıda, engelli aylığı, barınma gibi sosyal hizmetleri oluşturdu. Aile içi şiddete maruz kalan, acil sığınma ya da korunma talep eden kadınlar ise gelen çağrılar arasında yüzde 1’lik dilim içerisinde yer aldı. Kadına yönelik şiddetin bu kadar yoğun yanşadığı bir ülkede, oranların düşük çıkmasının ana nedenin, kadınların arasalar bile çözüm bulamayacaklarını düşünmeleri yatıyor. YARIN GÜNCEL

BDP Milletvekili Sebahat Tuncel

TEMSİLCİSİ GÜLSÜM KAV

Barışa yürüyordu

Kadın katillerine devlet cüret kazandırıyor. Kadın cinayetlerinin toplumsal bir sorun olarak geldiği seviye, örgütlü muhalefete görev düştüğünü gösteriyor. Nazliye’nin 1 Eylül’de barışa yürürken öldürülmüş olması, kurmak istediğimiz dünyaya bu kadar uzak bir olayın yaşanması bizim için ayrı bir acı. Birleşik kuvvetle ses çıkarmaya ihtiyaç var.

Nazliye barışı haykıracaktı Kadınlar kimsenin malı değildir. Bu ülkede kadınların, özgürlük mücadelesini verenlerin katledilmesini kabul etmiyoruz. Nazliye arkadaşımız niye 1 Eylül’de katlediliyor? Nazliye 1 Eylül’de barışı haykıracaktı. Bu aynı zamanda Kürt kadınlarına verilen bir mesajdır. Kadınların yaşam hakkını savunamayanlar kendi yaşam haklarını da savunamazlar.

Kadın cinayetleri artıyor Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu ağustos ayında meydana gelen kadın cinayetleri ile ilgili derlediği veriler ışığında gerçekleri açıkladı. Veriler kadın cinayetlerinin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin’in açıklamalarının aksine her ay arttığını gösteriyor.

Beyaz Bal koruma altındayken öldürülen kadınlardan sadece biriydi.

Bu da mı algıda seçicilik? Ağustos ayında 26 kadın öldürüldü. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu temsilcileri, Gezi Direnişi’nde uygulanan devlet şiddetinin hükümet tarafından bu kadar olağanlaştırılmasının kadınları iki katı etkiledi-

Devlet kadınların yanındaymış

akincemdal@gmail.com

Kadınlar devletten umudu kesti

KADIN CİNAYETLERİNİ DURDURACAĞIZ PLATFORMU GENEL

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin, 31 Ağustos’ta Aksaray’da yaptığı konuşmasında kadına yönelik şiddetle ilgili; “Rakamlar düşüyor fakat 3.sayfa haberleri ana manşete girince toplumda ‘acaba çok mu arttı’ şeklinde haklı bir endişe var. Biz ekip olarak bu işin azalması yönünde kurumsal altyapımızı oluşturduk” dedi. Sadece bu konuşmanın gerçekleştiği hafta, dört kadın vahşice öldürüldü. Kadınlar kendilerini güvencede hissediyor Şahin: sözlerine şöyle devam etti: “Kimseye şiddet uygulanmaması

gerekiyor. ‘Şiddet uygulanıyorsa, biz devlet olarak onların yanındayız’ anlayışından dolayı kendilerini daha güvencede hissediyorlar” dedi. Bu sözleriyle koruma verilmediği için öldürülen Nilüfer Türkoğlu ve koruması olduğu halde Taksim’de karakolun dibinde öldürülen Beyaz Bal’ı unuttuğu izlenimi yarattı. Gezi Direnişi’nden sonra AKP hükümetinin devlet şiddetini meşrulaştırması, erkek egemen şiddetin de ciddi bir biçimde artmasına yol açtı. AKP bırakın düzenleme yapmayı Şahin’in Aksaray konuşması gibi sürekli aynı açıklamaları yaparak kadın cinayetlerini inkâr etmeye devam ediyor. YARIN GÜNCEL

ğinin altını çizmekteydi. Platform her açıklamasında kendi halkına şiddet uygulamaktan çekinmeyen devletin bu bakış açısının kadın katillerini teşvik ettiğini belirtmekteydi. Ne yazık ki ağustos ayı verileri haklılıklarını bir kez daha ortaya çıkardı. Haziranda 16, Temmuzda 18, ağustosta ise 26 kadın öldürüldü. Bu artışın, bu rakamların kimsenin algısının ürünü ve seçiciliği olmadığı ortada. Ağustos ayı kadınların döverek öldürüldüğü, diri diri yakıldığı, viyadükten atıldığı bir ay oldu. Kadın cinayetleri kadar kadınlara uygulanan şiddetteki artışta dikkatlerden kaçmadı. YARIN GÜNCEL

Sierra’nın katili de rapor istedi Sarai Sierra cinayetinin ilk duruşması 3 Eylül’de İstanbul Çağlayan Adliyesi’nde görüldü. Hakim karşısına çıkan Laz Ziya lakaplı katil akli dengesinin kontrol edilmesi gerekçesi ile Adli Tıp Kurumu’na sevk edildi. Davaya katılan Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun davaya müdahillik talebi ise kabul edilmedi. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu hukuk sorumlusu Gökçesu Özgül İzmir’de beş davaya müdahil olmalarına rağmen, burada kabul edilmemelerinin yargının erkek egemenliğinden kaynaklandığını belirtti. Özgül, yargının kadın cinayetlerinin toplumsal bir sorun olarak yargı tarafından kabul edilmesi gerektiğini ve demokrasi gereği kadın örgütlerinin davalara müdahil olmalarını bir kez daha belirtti. Özgül: “Bu davalara katılmamız gerekiyor. Çünkü Türkiye’de günde ortalama 5 kadın öldürülüyor maalesef. Bu sayılar bu kadar fazlayken bu cinayetlerin önüne başka türlü geçemeyeceğiz. Daha dün BDP’li kadın arkadaşımız öldürüldü. Artık bu sorun örgütlü kadınlara da yansımışken yargı bizim önümüzde engel teşkil etmemelidir. CMK’da gerekli değişikliğin yapılması gerektiğine inanıyorum” şeklinde konuştu. YARIN GÜNCEL


GUNCEL

07

4 Eylül 2013

Cem Kaptanoğlu

Buluşa-Bulaşa kazanacağız

JENDİN

Hayatın işleyiş yasalarını bütünüyle açıklayan bir bilgiye, bir başka deyişle “mutlak bilgi”ye sahip olduğuna inananların, hayata değin diğer biliş biçimleriyle ilişkileri hiyerarşik olmak durumundadır. Dahası, “mutlak bilgi”nin sahiplerinin “ötekiler”le alışverişe girmeleri, onlar için yalnızca kafa karışıklığı veya bilgi “kirliliği” nedenidir. “Mutlak bilgi”ye sahip olma iddiasında bulunmanın en gerçekçi biçimi bilimselliktir. Bilimsel bilgi, tüm diğer bilgileri ideoloji/”yanlış bilinç” düzeyine indirgeyen, onlarla temasından bulaşan ideolojik “kirlilik”ten arındıkça, “mutlaklaşan” bir bilgi türüdür. Sosyalistler, kimliklerini, halk henüz fark edemese de onun gerçek çıkarlarını savunan, “evrensel sınıf ” proletaryanın temsilcisi olarak kurduklarında, “işçi sınıfının bilimi”nin de “emanetçisi” oldular. Bilimin rehberliğinde proletaryanın tarihsel çıkarlarını savunan sosyalistlere düşen, halka “öncülük” etmekti. Bu durumda “öncü”nün kimliği ile kitlelerin kimliği arasındaki hiyerarşinin derinleşmemesi olanaksızdı. İşte bu büyüklenmeci kimlik kurgusu nedeniyle, bazı sosyalistler için, hegemonya siyaseti anlamsızdır hatta tehlikelidir. Hegemonize ettiği toplumsal unsurların demokratik öğelerini kendi ideolojisine eklemlemek, kendi kimliğinin bir parçası yapmak veya onlarla melezlenmek, “mutlak bilgi”nin sahibi bir kimlik için “kirlenmek”, “kitle kuyrukçuluğu” yapmaktır . Ortak düşmana, sosyalistlerle “birlikte vuran” halk kesimlerinin taleplerindeki demokratik unsurlar kullanılırlar, ancak “öncü”nün ideolojisine bulaştırılmazlar. Bu yaklaşım, sosyalistlerin Gezi Direnişi gibi yeni toplumsal hareketlerle ilişkisinde özellikle açığa çıkar. Bu tür toplumsal hareketler, “öncü”nün nihai hedefi olan proletarya diktatörlüğüne ulaşılıncaya kadar kullanacağı araçlardır. Bu hareketler, yalnızca aydınlanmış öncünün görebildiği “mutlak doğruya” kitlelerin ulaşmasını kolaylaştırdıkları kadarıyla önemlidir. Demokrasi mücadelesinin burjuva bir aşamayla ilişkili olduğu, halkın mücadelesiyle kazanılmış olsalar bile demokratik hakların özde “burjuva” olduğu inancı, “aşamacı” sosyalistlerin demokrasiyle ilişkilerini hep sorunlu kılmıştır. Hegemonyanın koşulu olan, halkın “boş gösteren”lerini inşa çabası, ideolojik sınıf mücadelesinin ta kendisidir. Halkın doyurulmamış demokratik talepler çoğulluğunun, sosyalist bir ideolojik söylem içinde bütünleştirilmesi, burjuva ideolojik söylemin etkinliğini zayıflatarak, halk-İktidar blok’u çelişkisini derinleştirir. Bizatihi sosyalistlerin özdeşim kurduğu “boş gösteren” olarak komünist toplum, bu çelişkinin derinleştirilmesi mücadelesi sürecinde inşa edilecek yeni siyasal organlar, özneler ve öznellikler ile bir olasılık olarak yeşertilebilir. Özgürleşme idealinin, iktidarın ele geçirileceği o “bir gün”e ipotek edilmesinin veya yerine koyacak alternatif siyasal organlar inşa edilmeden devletin ele geçirilmesinin, sosyalizm idealini nasıl yaraladığını çok iyi biliyor hatta yaşıyoruz. Hegemonya, “mutlak bilgi”nin sahiplerinin toplumun geri kalanına doğrularını dikte etmesiyle değil, iktidar bloğuyla çatışan farklı ideolojileri, yaşam tarzlarını, talepleri, bunların potansiyel uzlaşmazlıklarını etkisizleştirip, eklemleyerek kurulur. Eklemlenme, bir unsurun ötekini ele geçirmesi değildir, eklemlenen unsurlar arasında, kimliklerini dönüştüren demokratik bir ilişkinin kurulmasıdır. “Saf ” ve “temiz” kalmak isteyenler, böyle bir ilişkiden doğal olarak uzak duracaktır. Eklemleyici pratik, yeni toplumsal öznelerin, öznelliklerin ilişki içinde üretilmesidir. Bu etkileşimin, değişik düzeylerde kendini “öteki”nde kaybetme kaygısı uyandırmaması olanaksızdır. Ancak evrensel eşitlik, adalet ve özgürleşmenin komünist bir toplumda mümkün olabileceğine inananlar , “öteki”ne bulaşmaktan en az kaygı duyması gerekenlerdir. Çünkü tahayyül ettikleri “başka bir şey”i mümkün kılacak yeni siyasal organlar, özneler, öznellikler, ancak bu buluşmanın- bulaşmanın ürünü olabilecektir.

Baykal, Sarıgül’ün adaylığına karşı

Mustafa Sarıgül’ün, CHP’nin İstanbul için aday olma ihtimali partiyi ikiye böldü... Deniz Baykal,Genel Başkan Kılıçdaroğlu’na, ‘Ne yapmaya çalışıyorsunuz. Parti zarar görür’ dedi. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun adı İstanbulBüyükşehir Belediye Başkan adayı olarak geçen Mustafa Sarıgül’e partiye dönmesi için yaptığı açık çağrı kulisleri hareketlendirdi. Sarıgül’ün Eylül ayı ortalarında partiye dönmek üzere başvuru yapacağı iddia edildi. Kulislerde özellikle CHP eski Genel Başkanı Deniz Baykal’ın Sarıgül’ün dönüş hazırlığından rahatsız olduğuna dikkat çekildi. Sarıgül, 29 Ocak 2005’te, CHP Kurultayı’nda Baykal’a karşı aday olmuştu. Olaylı kurultayın ardından da 24 Mart 2005’te, CHP’den ihraç edilmişti.YARIN GÜNCEL

12 Eylül’ü unutanlar 28 Şubat’ı yargılıyor 28 Şubat dönemine ilişkin 103 sanığın, ‘Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ni cebren devirmeye, düşürmeye iştirak’ suçundan yargılanacağı dava Ankara Adliyesi’nde başladı. 12 Eylül davasında darbecileri koruyan ve devlet büyüğü muamelesi yapan AKP hükümeti 28 Şubat komutanlarının en kısa sürede en ağır cezayı alması için elinden geleni yapıyor. istanbul yaşar aslan

28 Şubat dönemine ilişkin aralarında dönemin Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı, emekli orgeneraller Çevik Bir, Çetin Doğan ve Erol Özkasnak, eski kuvvet komutanları Ahmet Çörekçi, Hikmet Köksal, Teoman Koman, Fevzi Türkeri, Erdal Ceylanoğlu, eski MGK Genel Sekreteri İlhan Kılıç, MHP milletvekili emekli Korgeneral Engin Alan ve eski YÖK Başkanı Kemal Gürüz gibi isimlerin yer aldığı 103 sanığın yargılanacağı dava Ankara 13 Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmeye başlandı. 16 yıl sonra yargılanmaya başlayan 28 Şubat süreciyle ilgili 103 sanık hakkında darbeye teşebbüs suçundan müebbet hapis isteniyor. Davanın bir numaralı sanığı ise dönemin Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı. Karadayı raporlu olduğu gerekçesiyle duruşmaya katılmadı.

sorulan Cumhuriyet Savcısı Kemal Çetin, “ Türkiye Cumhuriyeti hükümetini cebir ve şiddet kullanarak ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs suçunun teknik anlamda sanıkların görevi ile bağdaşmayacağı, görevleriyle ilgili ve görevleri sebebiyle işlemiş Savcı ilk celsede görüşünü olduklarının kabul edilemeyeceği belirtti ortaya çıkmaktadır’’ dedi. İlk cel28 Şubat’a ilişkin 103 kişinin yar- sede Cumhuriyet Başsavcısı’nın gılandığı davada bazı sanık avu- bu yönde görüş belirtmesi görüş katlarının itirazları üzerine görüşü belirtmesi bir çok çevre tarafından

sembolik olarak başlatılan 12 Eylül davası hala bekleme sürecinde. Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya’nın 12 Eylül davasında duruşmalara dahi katılmadığı dava darbeciler korunuyor AKP’nin 12 Eylül’ü yargılamam AKP hükümeti, 37’sinin tutuklu davasına dönüşmüş durumda. 12 bulunduğu 103 sanığın, “Türkiye Eylül davası açık bir şekilde gösteCumhuriyeti Hükümetini cebren riyor ki AKP hükümeti kendisine devirmeye, düşürmeye iştirak” su- yapılan 28 Şubat’ı yargılarken 12 çundan, ağırlaştırılmış müebbet ha- Eylül davasında darbecileri korupis istemiyle yargılandığı 28 Şubat yarak onlara devlet büyüğü muadavasının kesintisiz devam etmesi- melesi yapıyor ni ve belirtilen suçu işleyenlerin en ağır cezayı almasını için çabalarken davanın nasıl sonuçlanacağına dair bir kanıt olarak görüldü.

Yeni adli yıl protestolarla başladı 2013-2014 adli yılı Adliye binalarında düzenlenen törenlerle açıldı. Birçok yerde törenler sırasında protestolar yapıldı. Türkiye Barolar Birliği Başkanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu, polisin Gezi eylemleri sırasında protestoculara yönelik tutumunu eleştirdi. Feyzioğlu ‘‘Devletin emniyet güçleri belli hususlarla belirlenmişti Onları eli silahlı çetelerden ayıran budur. Buna rağmen emniyet güçlerinin yetkilerini kötüye kullanmasının çok daha ağır

bir sorumluluğu vardır” dedi. İnsanların katledilmesinin mazereti olamaz diyen Feyzioğlu ‘‘Barışçıl gösteri hakkını kullananlara şiddet uygulanması, göstericilerin gerçek mermilerle, hedef gözetilerek sıkılan gaz bombalarıyla, plastik mermilerle tazyikli sularla öldürülmesi ya da yaralanması ağır bir suçtur’’ dedi. Ayrıca İzmir’de ÇHD’li avukatlar da adli yıl açılış töreninde “Tutuklu avukatlara özgürlük” yazılı pankartı açıp, slogan attı. YARIN GÜNCEL

Gezi eylemcilerini darp eden polislere ceza istemi

Ergin: Demokratikleşme paketi gecikmemeli Yeni adli yılın başlaması nedeniyle TBMM Havuzlu Bahçe’de Adli Yıl Açılış Resepsiyonu’nda gazetecilerin sorularını yanıtlayan Adalet Bakanı Sadullah Ergin demokratikleşme paketinin Başbakan Erdoğan’ın değerlendirmesinden sonra açıklanacağını söyleyerek paketin bir an önce çıkarılması ve gecikilmemesi gerektiğini belirtti Ergin, PKK yöneticilerinin süreçle ilgili açıklamalarının anımsatılması üzerine de, örgütten gelen açıklamaları polemik konusu yapmayacağını ifade ederek “Bu şekilde bir iletişim süreciyle bu işlerin yürütülmesi mümkün değil” dedi. “Bir kötüye gidiş mi var” sorusunu da yanıtlayan Ergin, “Biz kendi sağlıklı verilerimize göre yol haritamızı işletiriz” dedi. YARIN GÜNCEL

İzmir’deki Gezi Parkı eylemleri sırasında Kordon’da deniz kenarında oturan gençleri, coplayıp bir genç kızın saçını çektikleri gerekçesiyle açığa alınan iki polis memuru için, İçişleri Bakanlığı ile Emniyet Genel Müdürlüğü müfettişlerinin ortak raporu tamamlandı. İzmir Emniyet Müdürlüğü’ne gelen dosyada, iki polis memurunun cezalandırılmasının istendiği öğrenildi. Geçen haziran ayında, İzmir Gündoğdu Meydanı’nda polisler Gezi Parkı olaylarını protesto edenlere biber gazı ve tayikli suyla saldırmasının ardında Korndoboyu’nda rıhtım üzerinde oturan gençleri daerp etmişti. Üç polis buradaki gençleri coplarken biri de genç kızın saçını çekti. İçişleri Bakanlığı’nın görevlendirdiği müfettişler önce pasif göreve çektiği üç polis daha sonrada açığa alındı. YARIN GÜNCEL

Kürt Ulusal Kongresi yine ertelenebilir Erbil’de 15 Eylül’de yapılması kararlaştırılan ve Ortadoğu başta olmak üzere dünyadaki bütün Kürt siyasi parti ve oluşumlarının katılacağı Kürt Ulusal Kongresi’nin, belirlenen 600 delege paylaşımı ve kongre sonrası yapı konusundaki anlaşmazlıklar nedeniyle ertelenebileceği belirtildi. Kongrenin 21 kişiden oluşan hazırlık komisyonu, çalışmalarını Erbil’de aralıksız sürdürürken, partilerin daha önce sayısı belirlenen

600 delegenin dağılımı konusunda anlaşamadıkları ifade edildi. PKK, BDP ve DTK’nin delege dağılımının nüfus oranlarına göre yapılmasını istedikleri, Irak’taki partilerin ise delege sayısının eşit olarak paylaşılmasını istedikleri öne sürüldü. Daha önce de gündeme gelen ancak anlaşma sağlanması için ertelenen delege dağılımı krizinin, kongrenin ertelenmesine yol açacağı belirtiliyor. Delege krizinin aşılması için Kongre ertelenebilir. YARIN GÜNCEL


EMEK

08

04 Eylül 2013

Gülsüm Kav

ANA FiKiR

Murat, Hatice, Muhterem Türkiye’de şampiyon olabilirsiniz. Koşuda ülke birincilikleriniz olabilir. Ama bütün bunlar, değil iyi yaşamanıza, hayatta kalmanıza bile yetmez. Bir göçükte hayatınız son bulabilir. Bu, meclisin bahçesinde bile olur, TBMM çatısı altında dahi işçi ölür bizim memlekette. Depremde standart olarak böyle olur, kerelerce böyle olur. Türkiye’de göçük altında kalmamanız için gerçekten tam olarak ne gerekir bilinmez? Ve en son, AKP’nin olimpiyatlar için hırs yaptığı, sporcu yetiştirmek için oraya buraya komut yağdırdığı bir zamanda, milli atlet Murat Karabaş, bir okulun inşaat çukurunda can verir. İşçi ölümlerinde Avrupa birincisi Türkiye, koşuda Türkiye birincisini yener. İşte AKP’nin spora verdiği büyük önem. Böyle bir sporcusunu, şampiyonu bile esirgemeyen AKP, şampiyon olmayan işçiye neleri reva görüyor varın siz düşünün. Şampiyon Murat, bir okulda öğretmen olmak için bekleyen Murat, ekmek parası için ağabeyi ile inşaatta çalışan Murat, okulda öğretmen olmak yerine can veren işçi kardeşimiz Murat. Hepimizin başı sağolsun. İşçi ölümlerine son vermek için yürütülen mücadelede Murat’ın adı ahdimiz olsun. * Türkiye’de anne olabilirsiniz. Bebeğiniz daha anne sütü döneminde olabilir. AKP çok önemser bunları, bilirsiniz. Kürtaja karşı ceninin haklarını bile savunan AKP için, doğmuş olan, süt emen minik bebekler ve anneleri ne kadar kıymetlidir, ne kadar kutsaldır değil mi? Ama bütün bunlar, değil iyi yaşamanıza, hayatta kalmanıza bile yetmez. İşte, bir sahur vakti, kan uykunuzdan uyanıp bebeğinizi kucaklayıp emzirdiğiniz bir anda, yani bu gerçekten de kutsal olan anda, camınıza bir taş atılır. Ne oluyor diye pencereden uzandığınızda, av tüfeğiyle başınızdan vurulursunuz Türkiye’de. Tasarlanmış kadın cinayetleri ülkesidir burası. Kocaları, eski kocaları ve tanıdıkları diğer erkekler tarafından her gün kadın kardeşlerimiz öldürülür. Hatice Palta’nın ölümü gibi kalleş kurşunlarla ölürken kadınlar, anneliği, bebekleri, emzirmeyi, doğal doğumu ve benzeri ne varsa hepsini çok önemseyen AKP suskundur. Bütün bu konuların muhatabı olan bakan; Fatma Şahin uzun bir zamandır suskun. Her konuda pek yakında başbakanın sunacağı “Aile paketi” ni referans veriyor, susuyor. AKP’nin diğer bütün bakanları gibi, her şeyi “ başbakanına” havale etmiş. Aile bakanı değil, “Aile paketinin bakanı” sanki. * Türkiye’de ayrıca aile olmak isteyebilirsiniz ama düğününüzü tanıştığınız yerde, Gezi Parkında yapmak isterseniz, düğün bile yasaklanır. Gezi Parkı varsa içinde, cenaze de yasaklanır, düğün de. Her zaman kız istemeye koşa koşa giden, aile kurulsun diye çırpınan yetkililer de gelmez bu düğüne. Ama halk gelir. Hayırlı olsun. Başbakan, hiç haddi olmadığı halde her ağzını açtığında, kadınların nasıl yaşayacaklarına karışır, aile konusunda hiç susmaz iken, yasaklanan düğünler, kadın cinayetleri, işçi ölümleri konusunda hiç konuşmaz. Paramparça aileler konusunda suskundurlar hepsi. Sadece yeni yasaklar için konuşur. Hiç ara vermeden konuşur, bir dediği bir dediğini tutmaz, yine konuşur. En son işi halkı ihbara teşvik etmeye kadar vardırır. * Ve bütün bunların sonucunda Temmuz ayında kadın cinayetleri artar. Bir gün içinde dört acı haber alırız. Tam son aylarda bir gerileme var derken, bu ay çok kanlı başladı ve bunun bir sebebi var: Devlet şiddetinin, erkek polisin uyguladığı kör saldırının “destan” addedildiği bir ortam, her tür şiddete zemin hazırlıyor. Koruma kararı olmasına rağmen, öldürülen Muhterem kardeşimizin ailesine, yardım istedikleri karakolda “bütün polisler Taksim’de” denildi. Savcı, 10 gün zorlama hapsi olan kocayı serbest bıraktı. Ertesi gün Muhterem’in cenazesi geldi anne evine. Kadınları korumayan polisler ve savcılar ile, halkı öldüren, yaralayan, gözaltına alan, tutuklayan polis ve savcılar ama işçi ölümlerinin faillerini yakalamayan, yargılamayan polis ve savcılar arasında fark görebiliyor musunuz? gulsumkav@gmail.com

10 yıl bekleyen kıdem tazminatı devletin

Kıdem tazminatı fonu çalışmaları yeniden hız kazandı. İşçinin yıllarca beklediği kıdem tazminatı AKP’nin yeni dönemde meclise getireceği “Ulusal İstihdam Stratejisi” ile hayal olacak. Düzenlemeyle kıdem tazminatı fona devredilecek. Buna göre, hak kazanılan kıdem hesabı 10 yıl boyunca talep edilmezse, hesapta biriken para Maliye Bakanlığı’na aktarılacak. İstanbul muhammed ünsal

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in Eylül ayında 15 milyon işçiyi ilgilendiren ve taraflara sunacağını açıkladığı kıdem tazminatı fonu çalışmaları, yeniden hız kazandı. Düzenlemede işverenler de unutulmamış. İşverene getirilen imkanlardan biri de; “İşverenin zamanında ödemediği kıdem primini daha sonraki dönemde ödemesi” İşsizlik Sigorta Fonu da düzenlemeden nasibini aldı Kıdem tazminatı fonunun en büyük zararı ise, işsizlik sigortası fonuna olacak. Fonun prim gelirlerinde ciddi bir kısıtlama yapılacak ve işverenin primi yüzde 2’den binde 5’e, devletin payı da yüzde 1’den binde 5’e düşürülecek. Kıdem tazminatı hesabının yönetiminde çalışan aktif olacak. Ama eğer bir tercihte bulunmazsa hesabında biriken paranın asgari yüzde 40’ı kamu borçlanma araçları veya kira sertifikalarını içeren bir fonda değerlendirilecek. Sistemi izlemesi için işçi, işveren ve kamudan oluşan bir kurul oluşturulacak. İşverenin prim ödeme yükümlülüğü de, kanunun

yayımından 6 ay sonra başlayacak.

raki dönemde yatırabilecek. Hak kazanılan kıdem 10 yıl boyunca 10 yıl sonra paralar devlete talep edilmezse, hesapta biriken Bireysel Kıdem Hesabı Danışma para Maliye Bakanlığı’na aktarılaKurulu kurulmasından, 10 yıl cak. Yani çalışan kıdem tazminatını boyunca talep edilmeyen kıdem sistemden çekmeye hak kazandıktazminatının kamuya geçmesine tan sonra 10 yıl boyunca herhangi kadar konuyla ilgili her unsuru bir girişimde bulunmazsa birikimi düzenleyen çalışmanın ana unsur- kamuya geçecek. ları şöyle olacak: Çalışanlar için “bireysel kıdem hesapları” oluştu- Dayanışma kurulu kurulacak rulacak. Kıdem primini geciktiren “Bireysel Kıdem Hesabı Danışma işverenlere bir şans daha verilecek. Kurulu” adını taşıyacak yapıda, Çaİşverenler, kıdem primlerini son- lışma ve Sosyal Güvenlik Bakan-

lığı, Hazine Müsteşarlığı, Sosyal Güvenlik Kurumu ile 3 işçi ve 3 işveren temsilcisi bulunacak. İşçiler işveren ile yapacakları sözleşme ile kanunun yürürlük tarihinden önceki döneme ait kıdem tazminatlarının bireysel kıdem hesabına dahil edilmesini isteyebilecek. İşverenlerin prim ödeme yükümlülüğü, kanunun yürürlüğe girmesinden 6 ay sonra başlayacak. İşverenlerin prim ödeme yükümlülüğü, kanunun yürürlüğe girmesinden 6 ay sonra başlayacak.

Taşerona sessiz kalan Bakan Bursa’da Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenen bir etkinlikte Çalışma Bakanı Faruk Çelik, taşeron işçilerle ilgili meclis açılıncaya kadar sessiz kalmayı tercih etti. Taşeron sisteminin devlet tarafından uygulanan 4/C’li işçilerin kadroya girip giremeyeceği ile ilgili kendisine soru gelen Çelik; “Meclis tatilde olduğu için şu anda o konuyla ilgili ileri derecede bir şey söylemeyi doğru bulmuyorum” dedi. Bilindiği gibi devlet taşeron işçi çalıştırmak istediğinde çalıştırdığı işçiler 4/c statüsünde oluyor. Hiçbir güvenceleri

olmayan bu işçilerle aynı zamanda 11 aylık sözleşme imzalanıyor. Bu sebeple sendikal haklara da sahip olamıyorlar. Ancak Çelik, buna rağmen 4/C’yi övmeden geri duramadı ve “Aile ve çocuk yardımı gibi yardımların yanında ana ücretlerine, ilkokul mezunu kardeşlerimiz bin 33 lira alıyorlardı. Oraya da 175 lira ilave yaparak çok ciddi bir maaşlarında, oran olarak bakarsak yüzde 35 40’lar oranında maaşlarında iyileştirme oldu. Aslında 4-C statüsündekilerin iş güvencelerinde bir problem bulunmamaktadır” dedi.YARIN GÜNCEL

Fokker Elmo’da grev Al kalemi eline

e m e kç i l e rd e n

mektuplar

İstihdammış inanmam artık

Türk Metal Sendikası’nın etkin olduğu Fokker Elmo Havacılık işyerinde toplu sözleşme sürecinde anlaşma sağlanamaması üzerine grev başladı. İzmir Gaziemir’deki Ege Serbest Bölgesi’nde kurulu bulunan fabrikada grev 29 Ağustos günü sabah saatlerinden itibaren hayata geçirildi. Türk Metal tarafından yapılan açıklamada, “işverenin toplu

sözleşme sürecini sabote eden yaklaşımı” ve “uzlaşmaz tavrını sürdürmesi” nedeniyle greve çıkıldığı vurgulandı İzmir 2 No’lu Şube Başkanı Hayrettin Çakmak ve Genel Başkan Yardımcısı Süleyman Yıldırım grevin başlaması sırasında birer konuşma yaparak fabrika yönetimine talepleri yerine getirilinceye kadar grevde oldukları belirtildi. YARIN GÜNCEL

Aydın’da bir ocak söndü

Aydın’ın Germencik İlçesi’ndeki tuğla ocağında çalışan üç çocuk babası işçi 41 yaşındaki Aysu Topbaş, bir makinedeki arızayı gidermek isterken elektrik akımına kapılıp öldü. Ortaklar Beldesi’ndeki bir tuğla ocağında dün saat 23.00 sıralarında makinayı tamir etmek isteyen işçi Aysu Topbaş elektrik akımına kapılarak hayatını kaybetti. Makinedeki kaçak nedeniyle akım nedeni ile hayatını kaybeden işçi evli ve 3 çocuk babası. YARIN GÜNCEL

Eşime maddi destek Bir bardak su içmeye zaolabilmek için, ço- manım yoktu. Yeni olducuklarım daha iyi şartlarda ğum için bütün ağır işler yaşasın diye çalışmak iste- bana yüklenirdi. Buradan dim. Metal fabrikasına iş- da çıktım şuan evdeyim. Bu şartlarda çaçi olarak girdim. İşçinin daha çalışmak isteyen lışkan olmasına varsa iş çok. Sabakan yok. Biatleri düzgün, rileri yönetimin zorunlu mesaisi uşaklığını yapıp, olmayan, hakkaytararak çalarımı alabilecelışırken emeği ğim, servisiyle, SEVGİ YILMAZ ile çalışan işçiyemeğiyle, çalışler, kaytaranların işini de ma şartlarıyla düzgün bir üzerine yükleniyor. Buna iş isterdim. Böyle düzenses çıkardığım için işten sizliklerin içinde çalışmak atıldım. Başka bir iş bul- isteyen bir kadın olarak dum. Mola yoktu, yemek çalışamadım. İş vereni az saati bile şefin insafına vergi ile fabrikalarda kagöreydi. Servis için sabah dın işçi çalışmasına teşvik 6.30’da uanıyordum ve 1 ediyor. Çalışanlar ise desaat ayakta yol gidiyor- netimsizlik ve saçma yadum. Öğlen saati 15:20 salardan kaynaklı emeği oluyordu ve şefin insafına sömürülüyor. İstihdammış göre yemeğe çıkıyorduk. inanmam artık. Sen de kendi hikayeni anlatmak istersen, al kalemi eline bilgi@yarinhaber.net


EKONOMI

09

04 Eylül 2013

Gün Çağ Aydın

Her zaman el ele

PRiZMA

İnsanların bir kısmı Mustafa Kemal’e ayyaş dendiği için döküldü sokaklara. Bir kısmı içki yasağından memnun değildi, Büyük bir kısım ise Gezi Parkı’nda ki ağaçların kesilmesine razı olamadı. Anti demokratik uygulamalar rahatsız etmişti çoğumuzu. Başbakan’ın, astığım astık kestiğim kestik davranması çileden çıkarmıştı bizi. Eylemlere çıktık. Arkadaşlarımızdan feci şekilde dövülenler oldu. Çok sinirlendik. Kafası kırılanlar ve gözünü kaybedenler oldu. Bunu yapanlardan nefret ettik. 5 canımızı verdik. Asla pes etmeyeceğiz dedik. Bizi birbirimize yakın tutan ne kadar da çok konu varmış. Hesap sormak için hepimizin bir nedeni varmış. Bir insan tek başına durmaya başladı, hepimiz durduk ondan sonra. AKP’li belediye griye boyadı merdivenleri, biz her yeri rengarenk yaptık. Sadece Taksim Meydanı’nda değil tüm illere, tüm sokaklara yayıldı artık direniş. 1 Eylül Dünya Barış Günü geldi ve hiç tanımadığımız insanlar ve milletler ölmesin istedik. El ele vermek istedik. Tanımadığımız insanların elini tutmak istedik. Sonra tuttuk yanımızdakinin elini. Ne kadar da güzelmiş hiç tanımadığın bir eli tutmak. Ne kadar güç veriyormuş insana. Bize güç verirken, hükümeti de bir o kadar korkuttuğunu gördük. Korktular ki bir sürü önlem aldılar. Eylem yaptırmamaya çalıştılar. Yine başaramadılar. Evdeki hesap çarşıya uymadı. Onlar engelledi. Biz daha da güçlendik. Her gören geldi zincire bir el verdi. Gördük ki “Gezi Ruhu” hala devam ediyormuş. Nasıl mı karar aldık? Forumlarda! Çok kalabalıktı karar aldığımızda. Demek ki kalabalıklarla da karar alınabiliyormuş. Her bir ağızdan başka ses çıktı. Bu kadar çok ses bir eylemde kavuşabiliyormuş. Karar almak için oylama yaptık. Artık biz de sovyetler gibiydik. Karar aldık, arkasında durduk. Gördük ki isteyince oluyormuş. Gördük ki değer verince oluyormuş. Süreklilik demek ki sonuç veriyormuş. Forumda ısrar etmek havanda su dövmek gibi değilmiş. Barış’ı bu şekilde istemek en genele seslenmekmiş. Barışmak için de herkesin bir nedeni varmış. Forumlar öyle bir ilerliyor ki; Bir halk kahramanı inceliğinde. Bir kahraman gibi cesaretli ve inançlı. Taşı sıktığında suyunu çıkarabilecek güçte. O zaman daha da güçlenmenin ve daha çok siyaset konuşmanın tam zamanı. Forumların uzmanlara, en iyi eylemi bilenlere, en akademik rotayı çizenlere ihtiyacı yokmuş. Forumların halkın kendisine ihtiyacı varmış. Kendi eylemini organize etmek bir bebeği büyütmeye benziyormuş değil mi? Şimdi evladımıza daha da sahip çıkmamız gerekir. Daha bu çocuk serpilecek. O çocuğun miniklik hatıralarını dün gibi hatırlayacağız. O çocuk büyüyecek ve hep büyüyecek. Çocuğumuza eylemlerde biraz geride dur demeyeceğiz. Eylemin kendisi olmasını öğütleyeceğiz. Hayatı paylaş, başkasının elinden tut diyeceğiz. Ne mutlu ki böyle bir çocuk dünyaya getirdik. Hep el ele tutuşalım, öyle bir zincir olalım ki bizi asla koparamasınlar birbirimizden. guncagaydin@hotmail.com

Dolar sürekli artıyor Başçı, “endişe yok” diyor Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı doların 2 TL’yi geçmesine rağmen kendinden emin bir şekilde, “Hiç bir endişemiz yok. Yıl sonu doları 1.92 seviyelerinde görürsek şaşırmayalım” dedi. Bu açıklamasının üzerine doların yükselerek 2.03 seviyesine çıkması dikkatleri çekti. Doların yükselmesi bahane edilerek benzin ve motorine zam yapıldı.

İSTANBUL burak yelken

Günlerdir yükselen dolar, Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı’nın “TL’yi aslanlar gibi koruruz. Dolar yıl sonunda 1.92’nin altında olursa şaşırmayın” sözlerine rağmen tırmanışını sürdürdü. “Bana inanın ve kazanın” diyen Başçı’nın yaklaşık 50 dakika süren konuşması boyunca doların yükselmesi ve borsanın düşmesi dikkat çekti. Doların yükselmesini fırsat bilen petrol firmaları benzin ve motorine zam yaptı. Konuştukça dolar yükseldi Özellikle doların psikolojik seviye olan 2 TL’yi aşmasıyla ilgili Başçı’nın “Dolardaki yükseliş ge-

çicidir. Dolar yılsonunda 1.92’nin altında olursa şaşırmayın” şeklinde yıl sonu seviyesi belirtmesi ve konuşmasında sık sık, “Endişe edecek birşey yok, döviz konusunda rahatız, doların belini kırarız” gibi ifadeler kullanması dikkat çekti. Erdem Başçı’nın konuşması öncesinde 2.0097 TL ile yeni rekor kıran dolar konuşmanın ardından tutulamadı. Gün içinde defalarca rekoru yenileyen dolar öğleden sonra 2.0372 TL’ye ulaştı. Yükselişi durdurulamayan dolar piyasalar kapanana kadar rekoru 2.0399 TL’ye çıkarıldı. Doların tutulamaması borsayı da kötü etkiledi. Güne yüzde 1.66 kayıpla 67 bin 632 başlayan borsada düşüş Erdem Başçı’nın konuşmasının ardından

ikinci seansta yüzde 3.50’ye ulaştı. Günü 4,73 kayıpla 65 bin 519 puandan kapatan borsa son 1 yılın en düşük seviyesine geldi.

geçiyoruz. Hücum şaşırtma sanatıdır. Maradona’nın bir golü vardı. Dümdüz gitti, gol attı. O da dümdüz gittiği için şaşırttı. Dolayısıyla bu tür sürprizlerle döviz piyasasında 40 milyar dolar rezerv var rezervlerimizi o kadar etkili kullanıDolar rezervlerine güvenen Mer- rız ki herkes hayret eder” dedi. kez Bankası Başkanı Erdem Başçı : “Türk lirasında değer kaybına karşı Benzin ve motorine zam döviz rezervlerimizi kullanacağız. Döviz kurlarındaki artış bahane Merkez Bankası’nın toplam bilan- gösterilerek benzin ve motorine çosunda toplam döviz rezervi var zam yapıldı. Buna göre 95 oktan brüt. En muhafazakar bir şekilde benzinin litre fiyatı 4.92 TL’den hesapladığınızda 40 milyar dolar ci- 5.06 TL’ye yükselecek. Motorinin varında satılabilir döviz rezervimiz 4.34 TL olan litre fiyatı da zamla var” dedi. Bundan sonra kendile- birlikte 4.51 liraya çıkacak. Türkiye rinden döviz tarafından TL’ye değer böylece dünyanın en pahalı benzikazandırıcı şoklar beklenmesi ge- ninin satıldığı ülke olarak birincirektiğine işaret eden Merkez Banka- liğini daha da garanti altına almış sı Başkanı Başçı, “Şu anda hücuma oldu.

Et lobileri harekete geçti Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, Kurban Bayramı’nın yaklaşmasıyla “et lobilerinin” harekete geçtiğini söyleyerek, yılın ilk çeyreğinde yüzde 27’lik artış gösteren et üretiminin ithalat yapılması halinde baltalanacağını kaydetti. Kurban Bayramı’nın yaklaşmasıyla ahırların dolmaya başladığını, fiyatların da makul düzeyde olduğunu anlatan Bayraktar, aynı zamanda “et lobilerinin” de harekete geçtiğini bildirdi.

Üretici açısından fiyatların biraz daha yükselmesi gerektiğini kaydeden Bayraktar, bazı lobilerin ithalattan para kazanmak için ithalat yapılması gerektiğini söylediklerini ifade etti. Bayraktar, “İlk çeyrekte et üretiminde 200 bin tona varmışız. Bu, geçen yılın ilk çeyreğine göre et üretiminde yüzde 27’lik bir artışa tekabül ediyor. Et üretimi artarken ithalat kapısını açtığınızda üretimi baltalarsınız. Ayrıca besi hayvancılığının gelişmesi için süt hayvancılığının da önemi var “ dedi. YARIN GÜNCEL

43 milyon metrekarelik alan kamulaştırıldı

Hurda teşviki geliyor Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, eski araçları yollardan çekmek için hurda teşviki getirmeye hazırlanıyor. Otomotivciler, teşvikin dört milyon araçlık bir piyasa çıkaracağına dikkat çekiyor. Otomotiv Distribütörleri Derneği Genel Koordinatörü Hayri Erce, uygulamanın tüm araçları kapsamasını ve sürekli olmasını istedi. Türkiye’de 2012 sonu verilerine göre araç parkının yüzde 32’si 16 yaşın, yüzde 21’i ise 20 yaşın üstünde araçlardan oluşuyor. Avrupa’da ise araçlar ortalama sekiz yaşında. Bu rakamları dikkate alan Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, araç parkını gençleştirmek için düzenlemeye gidiyor. 2014 yılında uygulamaya geçmesi planlanan düzenlemeyle eski araçların hurdaya ayrılması teşvik edilecek. Teşvik, dört milyonluk yeni bir otomotiv piyasası ortaya çıkaracak. Ayrıca hurda araçların Türkiye’nin çelik ihtiyacını önemli ölçüde karşılayabileceği belirtiliyor. YARIN GÜNCEL

Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK), kurulacak elektrik üretim tesisleri ile özelleştirme kapsamındaki elektrik dağıtım tesisleri için geçen yıl yaklaşık 43 milyon metrekarelik arazi için kamulaştırma işlemi yürüttü. Enerji alanındaki yatırımların artmasıyla, elektrik piyasasında üretim ve dağıtım faaliyetlerinde bulunan lisans sahibi özel hukuk tüzel kişilerinin Enerji Piyasası Düzenleme Kuruluna iletilen kamulaştırma talepleri de yoğunlaştı. Bu kapsamda geçen yıl Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’nda elektrik piyasasında faaliyet göstermek üzere kurulması planlanan 223 elektrik üretim tesisi için kamulaştırma işlemi yürütüldü. Üretim tesislerinin 182’si hidroelektrik, 24’ü rüzgar, 8’i termik, 4’ü biyogaz, 5’i jeotermal olarak dağıldı. YARIN GÜNCEL


FORUMLAR

10

4 Eylül 2013

Forumlar 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde barış için el ele verdi

El ele verince ne oldu? İstanbul abbasağa parkı

Bu hafta, İstanbul, İzmir, Bursa ve Ankara’da gerçekleşen forumlarda, katılımcılara Suriye üzerinden yürütülen savaş pazarlıklarının her gün yeni bir gelişmeye neden olduğu günlerde, tam da forumlar Türkiye’nin dört bir yanında 1 Eylül’de barış için el ele verip taleplerini haykırdığı hafta barışı sorduk.

ankara ethem sarısülük parkı

İstanbul Yoğurtçu parkı

istanbul İzmir

abbasağa parkı

gündoğdu forumu

Aslı Yağcı

Forumların yaptırım gücü bulunuyor

Daha önceki örneklemeler gibi devam etmeliyiz. Öncelikle forumlarımızda barışa niçin ihtiyacımız olduğunu, hali hazırda neden savaşmak zorunda olduğumuz ve aslında kimler tarafından savaştırıldığımızı tartışmamız gerekiyor. Forumlarda bir bilinç doğuruyor. Bu bilince insanların erişimi için forumlardaki tartışma platformları çok önemli. Ki dünyadaki en güzel tartışma platformlarından birini yapmaya başladığımızı düşünüyoruz, arkadaşlarla konuştukça. Fikri,zihni, dili, cinsiyeti, dini, ırkı ne olursa olsun hepimiz barış içerisinde tartışabiliyoruz ve deneyimlerimizi aktarabiliyoruz birbirimize forumlarda. Barış içerisinde dünyadaki tüm sorunların konuşulabileceği bir platform haline geldi. Forumlar olarak barışa niçin ihtiyacımız olduğunu diğer insanlara da aktarmak için gayret göstermeliyiz. Dün yaptığımız eylemler gibi eylemler yapmaya devam etmeliyiz. Çok yakında dünya savaşlarıyla ilgili forumlar, Suriye ile ilgili forumlar gerçekleştirmek istiyoruz. Derdimiz insanların bir şeylerin fark etmesi. Ama sadece bu değil aynı zamanda devlet idaresine baskı kurarak, halen bir tüzel kişiliği olmasa bile yaptırım gücü bulunuyor.

Eralp Arslan

Canberk Yakış

İnsanlar konuştukça barışı sağlıyor Forumlar insanların direk birbirleriyle iletişime geçtiği yerler olduğu için genellikle kendi toplumları içerisindeki, yaşadığı bütün etnik kültürlerin hassasiyetlerine özen göstermeli. Biliyorsunuz ki forumlar doğrudan demokrasidir. Kendi aramıza soktuğumuz suni ve bizim söylemlerimizi çarpıtan mekanizmalar devlet mekanizmaları veyahut çeşitli sermayelerin basın ağalarında insanlar birbirlerine düşmanlaştırıldı. İnsanlar birbirlerine kırıcı olmadan birbirlerinin hassasiyetlerine saldırmadan kendilerini ifade etmeyi artık öğrenmeliler ki bu Türkiye’deki sürece baktığımız zaman bunu çok güzel okuyabiliyoruz. İnsanlar direk konuştukça toplumsal barış aynı zamanda küresel barış da sağlanıyor. Bu fırsatı iyi kullanmalıyız. Birbirimizi bulabileceğimiz, birbirimizle konuşmak ve dinlemek için tek geldiğimiz yer forumlar. Aynı şeyleri düşünen insanların birbiriyle konuşması barış getirmez. Farklı düşünen insanların birbiriyle konuşması barışı getirir.

Abdullah Kılıç

Melis Kayadelen

Gezi’den dolayı halktan korkuyorlar Öncelikle eylemler düzenlenip ses duyurmak için bir şeyler yapılabilir. Sonra imza kampanyaları, çeşitli refleks eylemler yapılabilir. Bildiriler hazırlanıp dağıtabilir. İnsanların daha fazla bu konuya, savaş politikalarına, ve barış talebine ilgisini çekmesi için pek çok şey yapılabilir. Bakanlık önünde bir eylem yapılabilir. Bakanlığa bir yazı ne kadar ciddiye alınır bilmiyorum ama yazılarak, neden barış istediğimiz anlatılabilir. Böylece bir basınç yaratılabilir. İmzalar toplanıp Bakanlıklara gönderilebilir. 1 Eylül de iki bin, üç bin kişi kadardık. Barış için bu sayıyı daha fazla arttırmak lazım. Zaten Gezi Direnişi’nden dolayı bu toplanmalardan korkuyorlar. İnsanların bir araya gelmesinden korkuyorlar. Eğer bu eylem çok daha büyük bir hale getirilirse daha büyük bir korku yaratacaktır. Biz çatışmadığımız halde Gezi sürecinde beş tane şehit verildi. Savaş başlarsa bu çok daha fazla büyük boyutlara ulaşılır. Suriye silahlarımız hazır bekliyoruz diye bir açıklama yaptı. Çok daha büyük bir dünya savaşı da olabilir.

Artık harekete geçmeliyiz Forumların artık sadece konuşmak yerine harekete geçmesi gerekiyor. Burada sadece Suriye de savaş bitsin demekle savaş bitmez. Bunun yerine yürüyüşler, mitingler yapabiliriz. Konuştuğumuzun askıda kalması yerine yapmalıyız. Tüm forum Taksim’e yürüyeceğiz. Bu dünya basınında yer teşkil edebilir. Barış için konuşmak yerine somut olarak eylemler yapmamız gerekiyor. 1 Eylül Dünya Barış günü benim için hiçbir şey ifade etmiyor. Biz kiminle barışacağız? Bize faşizm uygulayan Tayip’le mi barışacağız? Yoksa bize sürekli karşı gelen yandaşlarıyla mı barışacağız. Yoksa bize sürekli baskı uygulayan polisle mi barışacağız. Bence 1 Eylül’ün adı 1 Eylül kapitalizmle savaş günü olmalı. Kitleler ayrıldı 1 Eylül’de. Partilerin hepsi Kadıköy’e yöneldi. Burada kalan halkı da polis ezdi. Gözaltılar oldu, yaralananlar oldu. Kapitalizme savaş diyorsak, Kadıköy yerine Taksim’de toplanabilirdik. Çünkü Kadıköy’deki kitle ile taksim de ki kitle birleşince ezemeyeceği güç yok.

Bu ancak sokaklarda mümkün olabilir

Barış için forumların yapması gereken, forumlara düşen en önemli sorumluluk öncelikle içinde bulunduğumuz faşizan söylemden çıkış yolu bulmak olmalı. Türkiye’deki sosyalistlerin, Türkiye’deki muhaliflerin ana görevi bu çıkış yolunu bulmak, bu çıkış yolunu ortaya koymak olmalı. Zira tamamen savaşa odaklı, tamamen kana odaklı, ama aynı zamanda kendi halkını yok sayan, başka halkları yok sayan, görünüşte hümanist fakat içerik olarak kana susamış bu söylemden tamamen kurtulmak gerekiyor. Bu nasıl mümkün olur? Bu ancak sokaklarda olabilir. Bu ancak sokaklarda mümkün olabilir. Eylemlerde, eylemlerle olabilir. Eylemlerde bunun, bu aklın yanlışlığı, bunun aksi yönü, emperyalizmin daha önce Irak Savaşı’nda gördüğümüz gibi ve günümüzde de Mısır ve Suriye üzerinden hüküm süren mantalitesi çözülerek, gösterilmelidir. Tüm Gezi sürecinde önümüzde serilen, Gezi süreci boyunca içinde bulunduğumuz hareketler, Gezi’yle birlikte içinde bulunduğumuz enerji bu alana kanalize olmalıdır. Forumların ana görevi bunu genişletmek ve bunu genele yaymaktır.

İstanbul abbasağa parkı

ankara ethem sarısülük parkı

İstanbul yoğurtçu parkı

Bursa İstanbul

Bursa Nilüfer Forumu

yoğurtçu parkı

Figen Ergün

Adam halktan korkuyor

Abbasağa’da çok farklı görüşler var. Bu farklı görüşlerin çok uç noktalarında da insanlar var. Ve bu uç noktalarda, uç olan insanlar her konuştuğunda Abbasağa’da bir kriz çıkıyor. Bu uç noktadaki insanların, bu insanların daha ılımlı olan bir grubu da var. Bu ılımlı olan, daha ortaya yakın, farklılıkları daha kolay hazmeden insanlar seçilmeli bence temsilci olarak. Bu sözcüler hep ılımlı insanlardan seçilmeli bence. Toplantılar yapılabilir diye düşünüyoruz. Ulusalcıların arasında çok uç noktada insanlar var. Bu insanları alıyoruz, oturuyoruz konuşuyoruz, toplantılar yapıyoruz. İyi de sonuçlar alıyoruz. Gezi parklı sadece küçücük bir park nasıl bir halkın patlamasına nende oldu! Ben barış adına da tüm ülkede sokağa dökülmesi gerektiğini dönüşüyorum. Bir sokağa dökülüş umut ediyorum. Çok masım bir şekilde sokağa dökülmek lazım. Bu zaman alır mı nasıl olur bunu tam olarak kestiremiyorum ama halkın sokağa dökülmesi gerekiyor. Bu adam birden, halktan koruyor. Dün bile çevik kuvvet geldi. Bu korkunun eseri.

Şafak Özgü

İhsan Manav

Forumlar bizi birleştiren ortak paydamız

Şuan Ortadoğu’da büyük bir kriz var. Bu kriz oradaki ulusların krizi değil. Bu kriz kapitalizmin bir krizi. Ortadoğu’daki ulusları birbirlerine düşürerek, dinsel ve etnik farklılıkları kullanaraktan, halklar arasında, uluslar arasında kriz yaratmaya çalışıyorlar. Buna izin vermemeliyiz, buna izin vermeyelim. Ortadoğu’da barış demek çok önemli. Bunun için önce ülke içerisinde barışı sağlamalıyız, sağlayalım. Şu an Bir aşamaya gelmiş olan, bir Türk Kürt kardeşliğini kalıcılaştıralım, sağlayalım. Bunları yapmalıyız. Ortadoğu’daki olaylara da böylelikle bir tavır koyabiliriz. Biz o coğrafyanın bir parçasıyız. Biz Ortadoğu’nun bir parçasıyız. O coğrafyayı, Ortadoğu’yu, biz daha iyi anlayabiliriz. Onun için önce kendi içimizdeki sorunları aşalım. Kendi içimizdeki sorunları öncelikle aşarsak, parçası olduğumuz Ortadoğu içinde benzer nitelikte taleplerde bulunabiliriz.

Harun Yaylaoğlu

Deniz Kuzular

Forumlar bizi buluşturan ortak paydamız

Gezi Direnişi’nden sonra toplanmaya başlayan Forumlar, öncelikle her birimizin değişik görüşlerimiz de olsa, değişik fikirleri de olsa, bizleri, forum katılımcılarını ortak bir paydada buluşturan yerler. Barış için her birimizin değişik görüşlerimiz de olsa paylaşarak, ortak paydalarda buluşarak Forumların birleştiriciliğiyle, hep birlikte harekete geçebiliyoruz. Forumlar harekete geçmek istediğimiz şeyleri birlikte belirlememize ve birlikte öne çıkarmak istediğimiz konuları tespit etmemize yarıyor. Veya hareket alanımızı belirlemekte, eylem belirlemek istediğimizde, bunu forumlarla yapabiliyoruz. Forumlar istediğimiz konuları birlikte belirleyerek harekete geçmemizi sağlayan, ortak harekete geçmemizi ve sesimizi daha güçlü duyurmamızı sağlayan yerler. Ve barış için forumlar ortak hareket etmemizi sağlayarak sesimiz daha güçlü duyurmamızı sağlayan yerler olabilir.

Tek tek bireyleri bilinçlendirmeliyiz

Forumlarda stantlar kurulabilir, farklı merkezi yerlere kurulabilir. Sendikalardan vesaire kurumlardan destek alınabilir. İnsanları barışa teşvik edebilecek konuşmalar yapılabilir. Şehir merkezlerinde, yerleşim yerlerinde, birçok yere ulaşılabilir. Ben şu an yapılabilecek şeyin tek tek bireyleri bilinçlendirmek olduğunu düşünüyorum. Dün 1 Eylül Dünya Barış Günü yürüyüşü yapıldı. Ancak herhangi bir kurma üye olmayan, örgütlü olmayan insanların gelmediğini fark ettim. Sivil olan insanlara ulaşmanın önemli olduğunu düşünüyorum. İçinde bulunduğumuz dönemde ben savaşa karşı savaş taktiği ile gitmemek gerektiğini düşünüyorum. İnsanlara karşı antipati oluşturmaktansa onları daha çok kazanmak gerektiğini düşünmekteyim. Dün dünya barış yürüyüşünde sık bakalım gibi sloganlar atıldı. Önemli olan burada kanı dökmeden bireyleri bilinçlendirerek buluşturmak. Kapitalizmin yaptığı en temel oyun bireylerin gelişmesini engellemektir.

Emperyalist savaşlara karşı durmalıyız Yakın zamanda özellikle Ortadoğu’da, zaten süren savaşlar ve yeniden başlaması muhtemel savaşla ilgili ciddi söylemler var. Bunun için Türkiye’de ne yapmak lazım, ya da emperyalist savaşları durdurmak için neler yapmak lazım, asıl mesele bu. Bu anlamda sokak eylemleri oldukça önemli bir nokta. Bu savaşın haklı olmadığına dair özellikle propaganda yapmak, bunun sokak ayaklarını örgütlemek, işçilerle beraber, ezilen halklarla birlikte sokakları alabildiğince büyütmek gerekiyor. Savaş karşıtlığı üzerinden bir politik hat yaratıp bu politik hatla mücadele edilmeli. Bunun yanında Mısır üzerinden Suriye üzerinden devam eden emperyalist politikaları alabildiğine teşhir etmek gerekiyor. Ama temel halka olarak barışa dair sınıfsız sömürüsüz bir dünya, var olan devletlerin ve egemen sistemin yıkılması gerektiğini düşünüyorum. Kalıcı bir barışın böyle geleceğini düşünüyorum. Bu kısa vadede mümkün olmasa bile bizim bütün mücadele pratiğimiz anlayışımız bu minval üzerinden şekillenmeli.


FORUMLAR

11

4 Eylül 2013

Savaş gündemine forum dilinde tepki

Gezi Direnişi’ni devam ettiren halk forumları, 1 Eylül Barış Günü’nü günler öncesinden organize ederek barış için el ele tutuştu. Türkiye’nin birçok kentinde var olan forumlar, 1 Eylül Barış Günü’nde halkı sokaklara çağırdı.

İSTANBUL

Esenyalı savaşa ‘hayır’ dedi

Yoğurtçu, Kadıköy ’de kilometrelerce barış zinciri oluşturdu.

1 Eylül Barış günü Eskişehir halkı barış için el ele verdi. İSTANBUL özge doğan

Forumlar 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde dört bir yanda insan zincirleri oluşturdular. Her forum kendi belirlediği bölgede çağrısını yaparken, birçok anlamda savaşın eşiğine geldiğimiz günümüzde tepkisini göstermek isteyen insanlar zincirde birer halka oldular.

da önceden hazırlık yapmamıştı. AKP’nin halkı ezen ve yok sayan politikalarının, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın kibirli, anlayışsız ve imparatorluk heveslisi tavrının, halkın sabrını taşırmasıyla Gezi Parkı’nda başlayan küçük bir protesto ülke çapında milyonların sokaklara dökülerek isyan etmesine sebep olmuştu.

Gezi ruhu forumlarda Gezi Direnişi’nin ardından başlayan ve Gezi Ruhu’nu sürdüren forumlar direnişin bayrağını hız kaybetmeden ileri taşımaya devam ediyor. Her geçen gün politik konumunun üzerine bir yeni tuğla daha ekleyen forumlar, kolektif iş yapma özelliğini iyiden iyiye arttırdı. Forumlar, bu kolektif ruhu 1 Eylül’de gerçekleştirdiği barış zinciriyle bir kez daha gösterdi. Gezi Direnişi’nin en önemli yanı planlanmadan gerçekleşmiş olmasıydı. Hiç kimse böyle bir kitlesel hareketi öngörmemiş ya

Karar forumlarda alındı Bu kaynayan günlerin ardından hareketin yavaşlaması ve Gezi Direnişi’nin durulmasıyla hareketin nasıl süreceği tartışılmaya başlandı. İşte halk forumları bu sayede oluşmuş oldu. İktidarın halkın karşısında cephe alan politikaları, halk adına alternatif bir yönetim ihtiyacı doğurdu. Oluşturulan halk forumları böylece bu ihtiyacı karşılamış oldu. Artık halk, oluşturduğu forumlarda, kendi hayatlarını ilgilendiren kararlarını müşterek biçimde alabiliyor, dünyayla ilgili meseleleri tartışabiliyor ve gelecekte nasıl bir

Abbasağa, Heykelden Barbaros Bulvarı’na kadar zincir kurdu. yol izleyeceğini belirleyebiliyor ve en önemlisi forumlarda her bir insanın fikri büyük bir önemle dinlenerek karar alma sürecine herkesin katıldığı demokratik bir halk meclisi oluşturulmuş oluyor. Forumlar bu açıdan doğrudan demokrasinin göz bebeği konumunda. İlk defa halk tarafından böyle bir mekanizma kuruldu ve kurulan bu halk meclisleri, 1 Eylül Barış Günü’nde de vücut bulduğu gibi tartıştıkları meseleleri, aldıkları karaları somut olarak eyleme dökmeye başladı. Bu sayede Gezi Direnişi’nin devamı olan bu forumlar halkın artık kendi kararlarını alabildiğini, organize olabildiğini ve ilerisi ile ilgili planlar yaparak bunları uygulayabildiğini göstererek ne kadar önemli bir mekanizma olduğunu kanıtlamış oldu.

duğumuz süreçte bütün dünyanın ‘savaş’ ihtimaliyle çalkalanmasıyla ilgili kendi tavrını ortaya koydu ve ‘savaşa hayır’ dedi. Forumlar ‘Gezi Ruhu’ ile dünyada ezilen ve haksızlığa uğrayan tüm insanları kucakladı. Rojava, Mısır ve ardından Suriye’de yüz binlerce insanın katledilmesi halk forumlarında büyük bir hassasiyet oluşturdu ve forumlar organize olarak 1 Eylül Barış Günü’nde sokaklara döküldü ve barış için el ele tutuşarak kilometrelerce uzanan insan zincirleri oluşturdu. Haftalar öncesinden planlanan 1 Eylül Barış Günü’nde gerçekleştirilen barış zincirleri, büyük bir coşkuyla oluşturuldu. Tüm bu süreç gösterdi ki forumlarla geldiğimiz aşamada12 Eylül’ün izlerini toplumun üzerinden hızla atıyor. Direnişçiler kendi kararlarını alarak halkı kucaklayan Barış için el ele Gezi Ruhuna yaraşır eylemleri haBaşta İstanbul olmak üzere yata geçiriyorlar. Bu da herhalde Türkiye’nin dört bir yanında yapı- AKP’nin en korktuğu şeylerden biri. lan halk forumları, içinde bulun-

İstanbul Forumları Adalet ve Özgürlük için buluşuyor İstanbul genelindeki forumlar “Adalet ve Özgürlük için Eylül’de Gel” sloganıyla 15 Eylül Pazar günü saat 15.00’da Kadıköy Rıhtım’da kitlesel bir festival düzenliyor. 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde Gezi Direnişi’nin devam ettiğini gösteren forumlar, tartışmaya, üretmeye, direnmeye devam ediyor. İstanbul’un birçok yerinde forumlar düzenleyen halk tekrar biraya gelecek. Forumlar konser alanında stantlar açacak. Türkülerini söylemeye, müziğini dinlemeye gelen insanlar forumlara davet edilecek. Yoğurtçu Parkı Forumu’nun öncülüğünde düzenlenen Forumfest’e AKP’nin sömürü politikalarını kaldırmak isteyen herkes davetli.

Bu kez konser alanına Festivalde Marsis, Cenk Taner, Ceylan Ertem, Yeni Türkü, Bulutsuzluk Özlemi, Grup Yorum, Kardeş Türküler, Hayko Cepkin sahne alacak. Hepsi Gezi Direnişi’nde ön saflarda yer almış, mücadele etmiş, yaralanmış sanatçılar da baskıya ve zulme karşı herkesi bu sefer konser alanına çağırıyorlar. İstanbul’daki tüm forumların ortak örgütlediği konser, AKP’nin Eylül korkusuna da yanıt verecek. Eylül’ün ilk günü binler olup barış için sokağa çıkan insanlar, kendisinden olmayanı yok sayan hükümete karşı sözlerini bu kez de şarkılarıyla söyleyecekler. Forumfest ile ilgili gelişmelere www.facebook.com/Forumfest linkinden ulaşabilirsiniz. YARIN GÜNCEL

Suriye’ye karşı gerçekleştirilecek olası bir müdahaleyle karşı tepkiler büyüyor. Pendik ilçesine bağlı Esenyalı Mahallesi’nde festival düzenlenerek, Suriye’ye olası bir müdahaleye karşı koyuldu. Esenyalı Halk Meclisi “Kardeşliğimize, doğamıza, özgürlüğümüze dokunma” sözleriyle forumların ve konserlerin olduğu bir festival düzenledi. Mahalle halkı festivale yoğun bir katılım gösterdi. Başta gençler ve kadınlar da aldıkları görev ve sorumluklarla festivallerine sahip çıktı. Konser alanını dolduran binlerce mahalleli, Pınar Aydınlar, Domane Dersim ve Grup Abdal-Haluk Tolga İlhan’ın ezgileri eşliğinde barış ve kardeşliğin sesini daha da yükseltti. Festivalde Gezi şehitleri de unutulmadı ve festival alanına Gezi direnişinde yaşamını yitirenlerin fotoğrafları asıldı. YARIN GÜNCEL

BURSA

Bursa’da Çapulfest hazırlığı Bursa Nilüfer Halk Forumu 14 Eylül günü ‘Çapulfest’ ismiyle bir organizasyon gerçekleştirme kararı aldı. Nilüfer Forumu şu günlerde, Çapulfest için hazırlıklarını tamamlıyor. Sanatçı, aydın vb. katılımları netleştirmek için çalışıyor. Organizasyonun güzel geçmesi için belirlenen görevlerde aksama olmaması için çalışmalar sürüyor. 14 Eylül Cumartesi günü Saat 15:00’dan 23:00’a kadar sürecek ‘Çapulfest’ müzik gruplarını ağırlayarak halka konser sunacak. Bunun dışında tiyaro gösterileri, söyleşiler olacak. Ayrıca Gezi şehitlerinin aileleri, Cumartesi A nneleri, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu ve Adalet yürüyüşçüleri de bu organizasyonda olacak. Düzenlenecek olan festivalde hem forumların güç kazanması hem de forumlarda siyasal çalışmaların devamlılığı amaçlanıyor. YARIN GÜNCEL

ANKARA

Ormanlarını savunmak için Riva Kampı’na Kuzey Ormanları Savunması İstanbul’un kuzeyindeki ormanların yok edilmesine karşı durabilmek için 7-8 Eylül’de, Riva’da bir kamp düzenleyecek. Gezi Direnişi’nin ruhunun bir parçası olduklarını dile getiren Kuzey Ormanları Savunması, forumlarda örgütlendiler. Forum forum gezerek Kuzey Ormanlarının yok edilmemesi için herkese çağrı yapıldı. Forumlardan doğan Kuzey Ormanları Savunması duyarlılığı arttırmak için ağaç katliamlarını herkes görsün diye kamp düzenleyecek. Üçüncü köprü, üçüncü havalimanı, Kanal İstanbul gibi projelerin İstanbul’da son kalan ormanları, su havzalarını, tarım arazilerini ve yaşam alanlarını yok edeceğini, şimdiden milyonlarca ağacın katledildiğini

söyleyen Kuzey Ormanları Savunması bu alanların savunulması gerektiğini belirtiyor. Orman katliamını durdurabiliriz İstanbul’un kuzeyindeki ormanları kurtarmanın zorunluluğunu vurgulayan Kuzey Ormanları Savunması kampa “yaşama, doğaya ve kente sahip çıkmak isteyen herkesi” davet ediyor. Kuzey Ormanları Savunması’nın kampa dair çağrı metnine ve ulaşım için detaylı bilgi ve iletişim için: E-posta: kuzeyormanlarisavunmasi@gmail.com Facebook: https://www.facebook. com/KuzeyOrmanlariSavunmasi Twitter: twitter.com/kuzeyormanlari YARIN GÜNCEL

Ankara ve ODTÜ ayakta Ankara halkı, Ankara’daki forumlar ve öğrenciler, ODTÜ’den geçmesi planlanan Anadolu Bulvarı’nı Konya yoluna bağlayacak otoyol projesinin durdurulması için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı önünde protesto gösterisi düzenledi. Grup, ‘Ormanıma, parkıma mahalleme dokunma’ sloganları attı. Grup adına konuşan İnci Gökmen, otoyolun 1. derece doğal sit alanından geçeceğini söyledi. Gökmen, “Ankara’nın dört bir yanından gelen forumlar ve Ankaralılar, yok olan toplu taşıma ve kent yaşamını dert ettiğimiz gibi, bu doğa parçasını da dert ediyoruz. Bu orman hepimize ait olduğu kadar canlı yaşamına ev sahipliği yapan eko-sisteme de ait. Otoyol projesini ne halka ne mahalleliye sormadığınızı çok iyi biliyoruz.” dedi. Gökmen, proje iptal edilene kadar mücadelelerini sürdüreceklerini ifade etti. YARIN GÜNCEL


ESAS MESELE

12

FOTOĞRAF: NURSELİ GÖZÜAÇIK

4 Eylül 2013

Taraftarlar yasakları kırdı

AKP’den Gezi’ye yönelik yasak üzerine yasak gelirken bir yandan da direniş sesleri yükseliyor. Taraftara siyasi slogan yasağı gelmesine rağmen tribünler bunu takmayıp Gezi sloganlarını maçlarda atmaya devam ediyor. Taraftarın Gezi sürecinde yaptıklarını ve yasakları dinlemeyen ruhlarını Radikal köşe yazarı Uğur Vardan ile değerlendirdik. Çıkış noktası ağaçlardı ama hep duyduklarımız arasın da herkesin Gezi’ye çıkmak için RöPORTAJ SEVDA POLAT bir sebebi olduğu idi. Kadınların, gençlerin, esnafın, işçilerin… Gezi’ye hep birlikte çıkan taraftar grupları da vardı sizce taraftar gruplarının özel olarak bir sebebi var mıydı? Taraftarlar toplumdan kopuk bir yaratık değil ki. Dolayısı ile onların da siyasal tercihleri hayata bakışı, duruşu ve hisleri var. Zaten taraftarlık hissiyat meselesi. Onlar nasıl kendilerince takımlarına futbol oyunlarına kendi oyuncularına kulüplerine haksızlık yapıldığını düşünüyorlarsa bu sisteminde kendilerine kaksızlık yaptığını düşündükleri noktalarda devreye giriyorlar. Bunu daha çok Çarşı üstleniyordu geçmişte. Çünkü Çarşının bilindiği gibi sol bir geçmişi var. Bir sürü konuda duyarlıydı. Ama bunun dışında sadece Çarşı’da değil Fenerbahçe’de de, Galatasaray’da da Trabzonspor’da da bir sürü kulüplerde akil insanlar var. Üstelik futbol uzun süredir 70’lerden bu yana insanları uyutma aracıydı. İspanya’da Franco’nun toplumu uyutmak için futbola abanması, büyük statlar yapması, Real Madrid’i desteklemesi, Real Madrid’in o sıralar Avrupa Şampiyonu olarak ezilen halkların gururunu desteklemesi. Yine Portekiz’de diktatör Salazar’ın ülkeyi 3F modeli ile tanımlaması. Dolayısıyla futbol hep bir uyutma aracıydı. Bizde ise bir anlamda kitleleri uyandırma görevi gördü; özellikle Gezi sürecinde. Bir yandan da çok iyi oldu. Hani Amerikan çizgi romanlarında çok da uygun bir örnek değil de ne zaman sorun çıksa süvariler yetişir ya Gezi’de ki harekete ivme kazandırmak için bir tür süvari görevi üstlendi Çarşı. Hareketi ileri noktalara taşıdı. Üstelik futbol taraftarının üstelik taraftarların şöyle de bir durumu vardı; onlar devletin güvenlik güçleri ile birçok kez karşı karşıya da geldiler. Biber gazı yediler. Son zamanlarda birçok maçta oldu bu. Beşiktaş taraftarı özellikle bu duruma çok alışkın. Güvenlik güçlerinin şiddetine karşı deneyimliydiler. Bu deneyimlerini Gezi Hareketine aktardılar. Barikatlarda en önlerde duranlar da birçok taraftar grubu oldu. Yani dediğim gibi burada Taraftarları da sokağa çıkaran şey diğer insanları çıkandan farklı değil. Burada şöyle bir fark var tabi taraftar daha deneyimli. Gezi Direnişi’nden sonra insanlarda Futbola karşı ayrı

bir sempati de oluştu. Yine birbirleri ile sıkı çekişmesi olan taraftar gruplarının Gezi’de yan yana olduklarını gördük. Bunu yapan Gezi Ruhu diyebilir miyiz? Bence iyi oldu bu da. Benin tanıdığım futboldan nefret eden insanlar Çarşı neymiş dedi. Futbola ayrı bir sempati oluşmaya başladı. İnsanları spora yaklaştıran işte bu Gezi hareketi oldu. Bence güzel oldu hayatımızın en güzel yazını geçirdik. Bu hareketi renklendiren unsurlardan biri de taraftar gurupları idi Çarşı’nın da dediğim gibi özel bir yeri vardı. Buna mukabil normalde futbol alanında çok da yan yana gelmeyen Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş taraftarlarının yan yana gelmesi ya da İzmir’de Karşıyaka ile Göztepe taraftarlarının birbirlerinin boğazlarına sarılması. Ama gezi boyunca burada İzmir’de Türkiye’nin her yerinde birlikte oldular. Mesela Beşiktaş’ın son maçında bir sürü Galatasaray ve Fenerbahçe formalı insanlar vardı. Hakikaten de Gezi Ruhu sadece taraftarlar arasında değil bir araya gelmeleri çok da mümkün olmayan kimliklerin bir arada olduklarını gördük. Bu çok büyük bir kazanım. Bunu yapan orada oluşturulan küçük çaplı komün havası oldu. Hiç paranın harcanmıyor olması mesela bu Türkiye’de gördüğümüz en iyi dayanışma örneklerinden birisi. Bu açıdan da çok başarılı bir hareketti bu.

Bizde ise bir anlamda kitleleri uyandırma görevi gördü; özellikle Gezi sürecinde. Bir yandan da çok iyi oldu. Hani Amerikan çizgi romanlarında çok da uygun bir örnek değil de ne zaman sorun çıksa süvariler yetişir ya Gezi’de ki harekete ivme kazandırmak için bir tür süvari görevi üstlendi Çarşı. Hareketi ileri noktalara taşıdı. Üstelik futbol taraftarının üstelik taraftarların şöyle de bir durumu vardı; onlar devletin güvenlik güçleri ile birçok kez karşı karşıya da geldiler. Gün geçtikçe hükümet direnişi sönümlendirmek için yeni yeni yasaklar ortaya atıyor. Taraftar için gelen siyasi slogan yasak-

ları, üniversitelerde eylemlere özel önlemler alınmaya çalışılması Tüm bu yasaklar Gezi Direnişi’ni durdurabilecek mi? Bence olamayacak. Zaten bir yasağın gerçekten olabilmesi için hayatın kurallarına uygun olması gerekir. Mesele şu; siyaset şimdiye kadar futbolun o kadar içindeydi ki. Daha önce de defalarca bahsettik bunlardan. Tüm transfer görüşmelerinde o ilin milletvekilleri hatta mümkünse bakanlar imzalar atılırken o masalarda olmayı bir şeref olarak gördüler. AKP’nin 10 yıllık iktidarı boyunca bu hep böyle oldu. Bazı bakanlar transfer görüşmelerinde rica kabilinden de olsa topa girdiler. Dolayısıyla yaklaşık 10 yıllık süren iktidarında hep böyle davranan iktidarın birden bire futbol ile siyaseti ayıralım demesi hem samimi değil hem de işin doğasına aykırı. Üstelik İnönü Stat’ı, İsmet Paşa Stat’ı var. Şimdi sen gidiyorsun o stada maçı izlediğin alan bir siyasetçinin ismi ama siyaset yok diyorsun. Sürekli böyle çelişkilerle yolumuza devam ediyoruz. Aslında bu yasağı kıran en güzel hareket ligin ilk haftasında Rizesporlu futbolcunun sonra da Emre Belözoğlu’nun Rabia işareti yapması idi. Sadece Gezicilerin değil kendilerini ifade etmek isteyenlerin istedikleri hareketi yapmasından yanayım. Kimisi Mısır’da ki katliamı protesto eder, kimisi Gezi’yi protesto eder. Dolayısı ile futbolcular bu yasağı kırdılar. Burada bir tarafa vermiyorsan diğer tarafa nasıl vereceksin yani. Gerçi bizim ülkemizde hukuk hep tek taraflı işliyor ama olsun. Bu yinede protestoların önünü açabilecek devamlılığını sağlayabilecek bir harekettir. Geçen hafta Kasımpaşa Stat’ında Kasımpaşalı taraftar Başbakan’a arka çıktılar ve onlarda kırdılar. Bu cezaların işleyeceğini düşünmüyorum. Özellikle İstanbul takımlarındaki 34. dakika bir simge oldu. Bundan böyle her maçta böyle oluyor. Daha da ilginci geçen hafta Fenerbahçe’nin Arsenal deplasmanında tüm maç boyunca Gezi sloganı atılmış. Bir programda gördüm yorumcu ve spiker konuşurken arkasından geçenler “Her yer Taksim her yer direniş” diye bağırdı. Zaten en büyük problem bir şeyi yasaklarsan üzerine daha fazla gidilir. Konya Fenerbahçe maçına AKP’li milletvekili Mursi atkısı ile maçta yerini aldı. Burada taraftara yasak olan siyasetin bir başkası tarafından bağıra bağıra yapılıyor olması nasıl bir sonuç doğurur sizce? Bunlar bence iyi şeyler. Çifte standardı gösteriyor. Farklı görüşlerin de önünü açıyor. İsteyen istediği gibi çıksın ben ona buna serbest değil de herkese serbest olmasından yanayım. Kim ne

Oradan yırtabilir. Sonuçta onun söylediklerine bakacaklar. Ama önemli olan burada ki insanların vicdanlarında temizlenmesi idi. Ama bu çocukların da suçu yok aslında onlar belli bir eğitimden geçiyorlar. Milli takım eğitiminden geçtiler sonuç itibari ile.

AKP’nin 10 yıllık iktidarı boyunca bu hep böyle oldu. Bazı bakanlar transfer görüşmelerinde rica kabilinden de olsa topa girdiler. Dolayısıyla yaklaşık 10 yıllık süren iktidarında hep böyle davranan iktidarın birden bire futbol ile siyaseti ayıralım demesi hem samimi değil hem de işin doğasına aykırı. Üstelik İnönü Stat’ı, İsmet Paşa Stat’ı var. Şimdi sen gidiyorsun o stada maçı izlediğin alan bir siyasetçinin ismi ama siyaset yok diyorsun. demek istiyorsa söylesin. Neyin protestosunu yapmak istiyorsa yapsın.Doğrusunun da bu olduğunu düşünüyorum. Bir de Fenerbahçe’ye verilen şike cezası var. Fenerbahçelilerin iddiası “herkes yaptı ama bize ceza verildi” oldu. Sizce nasıl oldu bu durum? Şimdi burada Fenerbahçelilerin samimi olmaları gerektiğini düşünüyorum. Birçok oyun dönüyor ligde; özellikle de transfer dönemlerinde. Ben burada ki cezayı buna bağlamamın gerçekçi olmadığını düşünüyorum. Yani birçok kulüp gibi Fenerbahçe’de bu şikeden dolayı cezasını çekmelidir. Gezi Ruhu da bunu gerektirir. Kendileri dışında kimsenin siyaset yapmasını istemeyen AKP bir taraftan da çelişkili olarak ırkçı twetler atan Ziya Kayaalp’i korudu. Bu durama ne demek istersiniz? Yakın dönemde Yunanistan’da bir sporcu ırkçı bir söylemde bulundu. O sporcu milli takım kadrosundan çıkarıldı. Atlet ırkçı bir twet attı o da Olimpiyat kadrosundan çıkarıldı. Devletin yeni anayasaya yok nefret suçu, ırkçılığı koymak istediğini görüyoruz ya da öyle yapmak istediği iddia ediliyor. Bir atlet yine ırkçı bir söylemde bulunuyor gerekçesi de şu ben atmadım yeğenlerim atmış. Bazı yerlerde ben öyle demek istemedim dedi. Ama Anadolu Ajansı’na verdiği söyleşi de evet öyle dedim dedi. Ama yine bir gerekçelendirdi. Dünya Federasyonu ceza kesti ama savunması alınması için ertelendi.

Akdeniz Oyunları’nda Türk bayrağı ödül niyetine Ziya Kayaalp’e taşıtılmıştı. Bununla ile ilgili neler söylemek istersiniz peki? Bayrağı daha önce voleybolcu Neslihan Darnel taşımıştı şu an voleybolcular bekledikleri başarıyı yakalayamadı ama o sıralar çok popüler olmasından dolayı bayrak Neslihan’a taşıtıldı. Ancak burada böyle bir durum yoktu. Burada yine hükümetin tutarsızlığı ile karşı karşıyayız. Bir yandan ırkçılığa karşı olduğunu söylerken bir yandan da böyle bir sporcuyu bir nevi ödüllendirmiş oluyor. Çelişkisi sadece sporda değil tabiî ki birçok alanda. Burada bahsettiğiniz işte bir kısmı. Suat Kılıç Olimpiyatların Türkiye’de yapılamaması durumunda suçlunun Gezi Direnişçileri olacağını söyledi. Bunu neye bağlıyorsunuz?

“İstanbul’da şu an neler oluyor bilmiyorum. Çok üzgünüm. Umarım her şey en kısa zaman normale döner. Kalbim sizinle ” diye bir paylaşımda bulundu Drogba. Hatta Gezi direnişinin en espirili olan sloganlarından bir olan “Çare Drogba” yazılaması da bunun üzerine yapıldı. Gezi’yi çok renklendirdiğini düşünüyorum tüm bunların. Bizim evde geçenlerde elektrikler kesildi bunun sorumlusu da Gezi Direnişçileri demeye benzetiyorum bunu. Bu çok açık bir şekilde direnişin halkın gözündeki yerini zedelemeye yönelik ama halk bu oyuna gelmiyor. Dediğimiz gibi hala statlarda sokaklarda her yerde Gezi Ruhu devam ediyor. Aslına bakarsanız bunu engellemek çok da hükümetin elinde olan bir şeyde değil diye düşünüyorum. Hükümetten korkan kulüplerin baskısı ile futbolcular bu sürece

Uğur Vardan kimdir? 1964 Zonguldak doğumlu. Orta ve lise eğitimini Sakarya Arifiye Öğretmen Okulu’nda tamamladı, daha sonra İTÜ’de mimarlık okudu. Meslek hayatına Erkekçe dergisinde başladı. Arkitekt, Antrakt, Sinema Gazetesi, Aktüel, FHM gibi yayın organlarında çalıştı, Telerama, Özgür Gündem, Yeni Binyıl gibi yayınlarda da sürekli yazarlık yaptı. Halen Radikal Gazetesi Spor Servisi Şefi ve sinema yazarıdır. 1993’ten beri de SİYAD üyesidir. Daha önce İstanbul, Antalya ve Ankara film festivallerinde jüri üyeliği yapmıştır. taraftar kadar destek vermediler. Bu bana kalırsa beklenen bir şey oldu. Gezi’de meydanlarda olmadılar ama sanal ortamda geziye destek veren twetler attılar. “İstanbul’da şu an neler oluyor bilmiyorum. Çok üzgünüm. Umarım her şey en kısa zaman normale döner. Kalbim sizinle” diye bir paylaşımda bulundu Drogba. Hatta Gezi Direnişi’nin en espirili olan sloganlarından bir olan “Çare Drogba” yazılaması da bunun üzerine yapıldı. Gezi’yi çok renklendirdiğini düşünüyorum tüm bunların. Başbakan her ne kadar marjinaller diye adlandırmış olsa da orada ki tüm insanları bunlardan dolayı. Çok da hayatın içindendi Gezi Direnişi. Başbakan daha önce 1 Mayıs’ta Taksim’e çıkmak isteyenleri de marjinal diye adlandırmıştı. Gezi Direnişi’nde de aynı söylemini devam ettirdi. Başbakan’ın kendisine muhalif olan herkesi marjinal olarak görmesine ne diyorsunuz peki? Yaklaşık 11 yıldır iktidarda olan bu hükümette bundan önce marjinal idi. Bir zamanların marjinal grubu şimdi iktidarı elinde bulunduruyor. İnsanları ‘marjinaller’ diye suçlayamazsınız ki. Günümüzün marjinalleri de belki gelecekte tıpkı AKP gibi çoğunluk olacak. Olaya biraz da böyle bakmalıyız diye düşünüyorum. Son olarak halkın bu kadar derinden siyasallaşması Başbakanı neden korkutuyor olabilir? Bana göre burada ki mesele taraftarların siyasi slogan atması değil burada asıl mesele taraftarın hükümetin aksine bir şey söylüyor olmasıdır. Hükümeti kızdıran taraftarın siyasallaşması değil neticede kendi lehlerine yapılan eylemler atılan sloganlar da oluyor. Başbakan’ın bunlara karşı çıkacağını düşünmüyorum. Burada onlara dokunan temel mesele taraftarın siyasal olmasından ziyade muhalif olması. Gezi Ruhu her şeyi değiştirdi gördüğünüz gibi. İyi de oldu. Çok renkli maçlar izliyoruz. Ayrına Gezi’de taraftarın o renkli halinden ve espirili sloganlarından yararlanmış oldu.


EGITIM (

13

4 Eylül 2013

Sol Köşe

Erdal Yıldırım ölümsüzdür

İçişlerinden üniversitelere sıkıyönetim genelgesi

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın geçtiğimiz günlerde rektörlere yaptığı, önleminizi alın, çağrısından sonra İçişleri Bakanı Muammer Güler üniversiteleri susturmak için harekete geçti. AKP Hükümeti, polisin üniversiteye girmesini meşrulaştırma çalışmaları çerçevesinde son olarak bir genelge yayınladı. istanbul ELİF CENGİZ

Keçiören’de barınma ve yaşam hakkı mücadelesi yürütürken 30 Ağustos 1995’te faşist çeteler tarafından katledilen Halkevleri üyesi Erdal Yıldırım, yoldaşları tarafından ölümünün 18. yılında mezarı başında anıldı. Bölgeden otobüsle Karşıyaka Mezarlığı’na giden Keçiörenlilerinde bulunduğu eylemde, Erdal Yıldırım’ın fotoğrafının bulunduğu pankart açılarak kısa bir yürüyüş yapıldı. “Erdal Yoldaş ölümsüzdür”, “Keçiören faşizme mezar olacak”, “Faşizme ölüm, tek yol devrim” sloganlarının atıldığı anmada ilk olarak devrim şehitleri için saygı duruşu yapıldı. Anma etkinliği “Bir oğul büyütmelisin” şiiri ve “Bize ölüm yok” marşının okunmasıyla son buldu. YARIN GÜNCEL

Mühürleme protesto edildi

ESP Gaziantep İl Örgütü, Şehitkamil Belediyesi tarafından İl binalarını mühürlenmesini düzenlediği basın açıklaması ile protesto etti. Mühürlü kapıların önünde yapılan açıklamada Gaziantep İl Yönetim Kurulu Üyesi Sibel Işık, uygulamayı, saldırı olarak nitelendirdi. Şehitkamil Belediyesi’nin ESP il binasını mühürlemesi partimize yönelik açık bir saldırıdır. Bunu kınıyor, şiddetle protesto ediyoruz. Yerel seçimlerin yaklaştığı bir zamanda partimize yönelik bu türden uygulamalar açık bir saldırıyı ifade etmektedir” dedi. YARIN GÜNCEL

İçişleri Bakanlığı eylül ayının yaklaşmasıyla 81 valiliğe, Gençlik ve Spor Bakanlığı’na, YÖK’e ‘Üniversitelerde alınacak güvenlik tedbirleri’ başlıklı bir genelge yolladı. AKP karşıtı tüm eylemleri “yasal olmayan eylemler” başlığı altında değerlendiren bakanlık, yasal olmayan hiçbir eyleme izin verilmemesi gerektiğini söyledi. Gençlikten bu kadar mı korkuyorsunuz? Gezi Direnişi sürecinde gençliğin sesinin ne kadar gür çıkabildiğini gören AKP Hükümeti, üniversiteye polis sokma çalışmalarına hız verdi. Daha önce üniversitelerden özel güvenliğin gönderilip yerine polis getirileceğini açıklayan hükümet, ilk olarak polisin üniversite çevresinde 24 saat görevde olup, rektör tarafından çağrıldığında kampus alanına girebileceğini söyleyerek işe başladı. Başbakan’ın üniversiteleri terörize etmelerine izin vermeyin, yapılacak eylemlere anında müdahale edin çağrısından hemen sonra yayınlanan genelgede, AKP’li bakan ve bürokratların protesto edildiği durumlar için rektörlerin gecikmeksizin polis çağırmakla yü-

kümlü olduklarına değinildi. Bizi bizden değil kendinizden koruyun Farklı seslerin üniversitelerdeki varlığından söz eden hükümet, farklı sesleri daha rahat belirleyebilmek ve anında müdahale edebilmek için ‘güvenlik önlemleri’ni arttırıyor. Üniversitelerde ve yurtlardaki kamera sisteminin arttırılması, giriş-çıkışların manyetik kartla yapılması ve turnike sistemine geçilmesi, alınması istenen önlemler arasında.

Genelgede, üniversitelerde yeni dönem başlamadan önce valiliklerin, rektörlerin ve polis yetkililerinin ortak toplantılar yapması istendi. AKP’nin öğrenci düşmanı politikaları, bu kadar farklı organın ne için bir araya gelindiğine bakılmasıyla iyice gün yüzüne çıktı. Rektörlerin görevinin öğrencileri temsil etmek olması gerektiği yerde onlar, hükümetin yanında yer alarak farklı bir görüş bildirenin susturulması, AKP’nin ideolojisinin yaşatılması için var güçleriyle çalışıyorlar.

Üniversiteler dört koldan sarılmaya çalışılıyor YÖK sayesinde üniversite yönetimlerinde muhalif tek bir kişi bırakmamayı başaran hükümet, öğrenciyle birebir iletişime geçmek için polisi 7/24 üniversite çevresinde bulunduracağını söylüyor. Rektörün talebi doğrultusunda herhangi bir olay anında, rektörün talebi kadar polisin üniversitenin içine girebileceği söyleniyor. Hükümet üniversiteleri OHAL’e getirmeyi planlıyor.

Ali İsmail için polise #direnüniversite

Karakol yapımı protesto edildi

Hakkari’de karakol yapımını protesto eden BDP’lilere güvenlik güçleri saldırdı. BDP’liler, ilçeye yaklaşık 35 kilometre uzaklıktaki Dağlıca bölgesi Rahmo Tepesi’ne kurulan seyyar karakolun kaldırılması istedi. Yeni yapılan karakolları protesto için yürüyüş yaptı. Araçlarla Rahmo Tepesi’nin eteklerine gelen grup, burada sloganlar atarak tepeye yürüdü. Protestocular askerlerin kurduğu barikatla karşılaştı. Askerler gaz bombalarıyla gruba saldırdı. Saldırının ardından bölgeden ayrılan grup basın açıklaması yaptıktan sonra dağıldı. YARIN GÜNCEL

Erdoğan’ı uyarıyoruz

Türkiye Komünist Partisi tarafından yapılan açıklamada, Erdoğan ve Davutoğlu’nun Suriye saldırganlığı için yeni tezkereye ihtiyaç durmadıklarını söylemesine karşılık olarak, Türkiye halkının mutlak çoğunluğunun “Savaşa hayır” dediği belirtildi. Türkiye Komünist Partisi (TKP) Merkez Komitesi tarafından yapılan “Erdoğan ve Davutoğlu’na uyarımızdır” başlıklı açıklama: “Başbakan Erdoğan Suriye’ye müdahaleyi tutkuyla arzu etmenin ötesinde, savaşın işgale dönüşmesini talep ediyor. Üstelik bu konuda Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne başvurmaya da gerek olmadığını iddia ediyor” denildi. YARIN GÜNCEL

Sevda Yeniköylü bu haftaki yazısında, matematiğin kullanışlı bir araç mı yoksa amaç mı olduğunu sorguluyor. Evrendeki kuvvetlerin ortak etkilerinin rakamlar aracılığıyla ifade edildiğini, evrene hakim olup olmadığını tartışıyor.

MatematiK EVRENE HAKİM Mİ? Matematik, eşitliğin iki tarafından da, (=) işaretinden de nefret eden ve keşfedilmeyi bekleyen çocuğun surat asışından, ay sonu gelecek parayı bekleyen küçük esnafın veresiye defterinden ve günlük yaşantımızın birçok ritüelinden çok farklı bir yerde artık bizler için. Şimdi kendimize bir kez daha soralım: ‘’Matematik nedir?’’ Kullanışlı bir araç mı? Yoksa amaç mı? Matematik amaç konumunda olduğu zaman ürün hakkında ne söylenebilir? Matematiği genelde ‘’dil’’ olarak tanımlarız; herhangi bir dil olmayan bir dil. Zira bir atomun çekirdeğinde, bir arada duran protonları bir arada tutan kuvvetin ne olacağına dair bilgi, hücre içindeki organellerin haberleşmesi sırasındaki tepkimeler ve olaylar dizisine benzer aşamalarla atom çekirdeğine ulaşmaz.

Bilgi, burada maddi değildir. Bizler, bilgi alışverişi için kablolar kullanırız. Eğer arada kablolar yoksa, kızılötesi ışınlar vardır. Onlar da yoksa morötesi ışınlar vardır. Onlar da yoksa radyo dalgaları vardır. Eğer biz haberleşebiliyorsak, bunu herhangi bir fiziki olguya borçluyuzdur. Ya atom çekirdeği ve diğerleri? Ya bir kara deliğin ömrü boyunca gösterdiği davranışlar? Ya parçacıkların kütleleri? Bunlar nasıl belli bilgileri barındırabiliyorlar? Bütün bu olguları doğadan okuduğumuz kesindir. Doğada gözlemlemediğimiz bir şeyden bahsetmiyoruz. Bundan ressamlar bile bahsedemiyorlar. Salvador Dali, eriyen saatler çizerek zamanı eğip bükebiliyor; ancak zihni hâlâ uzaya bağlı, bir ‘’saat’’ imajını barındırıyor. Doğada yaptığımız gözlemler, ‘’fizik yasaları’’ dediğimiz bir ‘’mafya’’ tarafından domine edilen olaylar bütününe dayanıyor. Peki bu mafya kim için çalışıyor? Her şeyin bir noktadan fırladığı evrende meydanı boş bulan bazı kuvvetlerin ortak etkileri, günümüzden yaklaşık 2500 yıl öncesine kadar

SEVDA YENİKÖYLÜ yazdı

‘’oralarda bir yerlerde duran’’ rakamlar aracılığıyla ifade edilmeyi beklediler. Şimdi ise bu rakamların tüm evrene hakim olup olmadığını tartışıyoruz. Matematik, şeylerin doğruluğu veya yanlışlığıyla ilgili değildir; ancak şeylerin neden doğru veya neden yanlış olduğuyla ilgilidir. Yani bizler, evren hakkında bir önerme sezdiğimiz anda, bunu her zaman matematikle ele alabiliriz. Daha fazlasını yapıp, zor olanın, ‘’neden’’ sorusunun cevabını buluruz. Bu, matematik sayesinde olur. Bilim yaparken, şeyler hakkında bilimsel yorumlarda bulunurken, ‘’hiçbir şey’’, ‘’her şey’’, ‘’daima’’, ‘’asla’’ gibi kelimeleri kullanırken dikkatli olmalıyız. Bunların neleri kapsayıp kapsamadığını bilerek kullanmak, bu noktada büyük rol oynar. Bir matematiksel örüntünün sonsuza kadar devam ettiğini iddia edebilirsiniz. Ancak bu örüntüyle ilgili matematiksel kuralı ortaya koymadığınız sürece, ortaya attığınız iddia, bir iddia olmaktan öteye geçemez.


LISENIN GUNDEMI

14

4 Eylül 2013

Eğitimde başarısızlık hikayesi: 4+4+4

Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı açıklama yaparak 4+4+4’ü “bir başarı hikayesi” olarak değerlendirdi. 4+4+4 kesintili eğitim sistemi okul dönüşümleriyle ortaya çıkan mağduriyetler, okulu bırakan öğrenci ve çocuk işçi sayılarındaki artış dahil birçok sorunu doğurdu. Bakanlığın bu değerlendirmesi sistemi oluşturan zihniyetin de yanlış olduğunu gösterdi.

Dönüşümlere tepkiler devam ediyor

4+4+4 sistemiyle okulların imam hatiplere dönüştürülmesine Tozkoparan halkı da tepki gösterdi. Tozkoparan Forumu, Ali Fuat Cebesoy İlköğretim Okulu’nun imam hatibe dönüştürülmesine karşı çıkanlardan imza topladıktan sonra eylem yaptı. Eylemde, mahallelerinde 3 olan okul sayısının 1’e indirildiği, okul sıkıntısına yol açılırken mahallede imam hatibe talep olmadığı belirtildi. Veliler, AKP’nin yanlış uygulamalarının öğrencilerin eğitim hakkını elinden aldığını söyledi. Okullarının imam hatibe dönüştürülmesine karşı çıkan öğrenciler ise gelecek kaygısı yaşıyor. YARIN GÜNCEL

Okullarda sabahçı öğlenci uygulaması İSTANBUL ceday avcı

vermeye devam etti. Ancak bu ayrışmanın planı oluşturulmadan rastgele Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, yapılmasıyla öğrenciler ya ilkokulda 4+4+4 hakkında genel bir de- ya da ortaokulda kontenjan sıkıntısı ğerlendirme yaptı. Sistemin olumlu yaşadı. Eğitim yaşının daha erkene bir değişiklik olduğunu söyleyerek alınmasıyla da derslik ve okul sayılaolumlu sonuçlar getirdiğine değindi. rında sıkıntı yaşandı. Sistemin temel hatlarına değinerek “4+4+4 bir başarı hikayesidir.” ifade- Okul ihtiyacına rağmen sini kullandı. dönüşümler devam etti 4+4+4’le birlikte imam hatip liselerinÖğrenci mağduriyeti zirvede den önce imam hatip ortaokul eğitimi 4+4+4 eğitim sisteminin yürürlüğe verilmesi kararlaştırıldı. Buna bağlı girmesinden itibaren sistemin en olarak da bazı ortaokullar imam hatip fazla haberini öğrenci mağduriyetle- ortaokullarına dönüştürüldü. Geçen ri oluşturdu. Kesintili eğitim sistemi sene normal ortaokul eğitimi veren eğitimin bir bütün halinde olmasın- okullarda derslik ihtiyacı yaşanırken dan farklı olarak ilkokul, ortaokul ve imam hatip ortaokullarında kontenlise eğitimlerinin farklı okullarda ve jan eksikliği yaşanmıştı. Buna rağmen farklı programlarda yapılmasını ön- bakanlık ve hükümet muhafazakar gören bir sistem olmasıyla mevcut politikalarını uygulamaya devam edeilköğretim okullarında ayrışmalar rek normal ortaokullardan bazılarını başladı. Kimi okul ilkokul olarak imam hatip ortaokuluna dönüştürdü. kimi okul ortaokul olarak eğitim Dindar bir nesil yetiştirmek isteyen

Açık liselerin önü açıldı, çocuk işçi arttı Ortaokuldan mezun olan çoğu çocuk da açık liseden eğitimini devam ettirerek çalışmaya yöneldi. Kırsal bölgede yaşayan aileler çocuklarının çalışmasını tercih ederek açık liseye, kız çocuklarının okula devamı için 110 bin öğrenci okulu bıraktı çalışmalar yapılırken 4+4+4 kesinti4+4+4 kesintili eğitim sisteminin 12 li eğitimin çocuk işçilerin sayısının yıl zorunlu eğitimi getirdiğini söyle- artmasına, lise eğitimini açık liseden yen bakan Nabi Avcı, okulu bırakan tamamlamaya imkan sağlamış oldu. öğrenci sayısından bahsetmedi. 2012- Nabi Avcı 4+4+4 eğitim sisteminin 2013 eğitim-öğretim yılında 110 bin getirdiği olumsuz sonuçları görmezöğrenci ortaokula kayıt yaptırmadı. den gelerek kendi politikalarını uyguKesintili eğitim 12 yıl zorunlu eğitimi layabilmiş olmalarını değerlendiriyor. değil diploma almayı zorunlu kılmış Bütün bir yıl boyunca öğrencilerin ve velilerin karşılaştığı sorunlar göz oldu. Böylece kırsal kesimde yaşayanla- ardı ediliyor. rın ve kız çocuklarının okula gitme 4+4+4 kesintili eğitim sistemi öğzorunluluğu olmayınca açık liselerin rencilere başarıyı değil eğitimsizliği önü açıldı. Bakan Avcı ise açık liseye getirmiştir. talebin artmasını olumlu bir sonuç olarak yorumladı. hükümet, dönüşümlerden okullarda okuyan öğrenci ve velileri haberdar etmedi. Veli talebi olmamasına rağmen habersiz yapılan bu dönüşümler imam hatipte kalınması için bir nevi baskı olabilecekken antidemokratik uygulamaların da devamı olmuştur.

Anadolu liselerine giremeyip açıkta kalan öğrenciler için Anadolu liselerinde ek sınıflar açılarak sabahçı öğlenci uygulaması yapılması düşünülüyor. “Herhangi bir okula yerleştirilemeyen öğrencilerin söz konusu okulların ikili öğretime geçişleri yapılarak öğrenim görmeleri sağlanacaktır” İfadesi sabahçı-öğlenci sinyalini verdi. Düz liselerdeki sistemlerin bir bir geri dönmesi dönüşümlerden somut fayda alınmadığını kanıtlıyor. 574 bin öğrencinin de MEB’in bu soruna üreteceği çözüm de belirsizliğini koruyor. YARIN EĞİTİM

Dönüşümler yetti derken yenisi başladı

Öğrenciler geleceksizliğe mahkum ediliyor 2010’da başlatılan dönüşümlerle düz liseler tamamen kalktı. Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, dönüşümlerden sonra “kontenjan sıkıntısı yaşanmayacak” demişti. Ancak okulların açılmasına çok az zaman kalmış olmasına rağmen 574 bin öğrenci hala kayıt yaptıracak okul bulamıyor. MEB, sözde kaliteyi arttırmak için eğitimde ve sınav sisteminde reformlar yaparken kontenjan sorununu görmezden geliyor ve 574 bin öğrenciyi geleceksizliğe mahkum ediyor.

Hem seçeneksizlik hem kontenjan sorunu Hala 574 bin öğrencinin liselere kayıt yaptırmamış olması dönüşümlerden doğan ve gündemin en büyük sorunu. Anadolu liselerine yerleşememiş öğrencinin imam hatip, meslek lisesi ve açık lise seçeneği sıkıntıya sokarken, meslek liselerindeki kontenjan sorunu da seçenekleri daraltıyor. Öğrencilerin gideceği okulun mecburi bir tercihe bırakılması sistemin demokratik olmadığını gösteryor. YARIN GÜNCEL

file:///C:/Users/Onur/Downloads/lise-der2%20(1).jpg

Bu sistemle dershaneler kalkmaz

LYS’ye 2 ay az

AKP’nin eğitim sistemini istemiyoruz Nabi Avcı’nın 4+4+4’ü başarı hikayesi diye nitelendirmesi hükümetin kendi muhafazakar politikalarını uygulama başarısıdır. 4+4+4 zorunlu eğitimi sağlamamış açık liselerin önünü açmıştır dolayısıyla çocuk işçiler artmıştır. Öğrenciyi eğitimden uzaklaştıran AKP, kendi zihniyetinde olmayan insanların mağduriyetlerini de başarı olarak görüyor. Okul dönüşümleriyle normal ortaokulda okuyan birçok öğrenciyi mağdur eden AKP, 4+4+4’le adaletsizliğini daha da arttırmıştır. Bilimsel ve demokratik lise talebimizi yeniliyoruz. AKP’nin demokrasiden ve bilimsellikten uzak eğitim sistemini istemiyoruz. Kesintili eğitime ve doğurduğu tüm sonuçlara karşı mücadelemizi sürdüreceğiz.

Düz liselerin kapatılmasıyla birlikte arka arkaya gelen açıklamalar ve alınan kararlar sistemin oyuncağa çevrildiğini düşündürüyor. Açıkta kalan öğrencilerden imam hatip ve meslek liselerini tercih etmeyenlerin düz lise talepleri üzerine Çok Programlı Liselerde düz lise sınıfları açılma kararı alındı. Ancak bu lise türünün de sayısının az olmasıyla meslek liseleri Çok Programlı Liselere dönüştürülmeye başlanacak. MEB, önce düz liseleri kapadı, ardından düz lise sınıfları açma kararı aldı. Şimdi de açıkta kalan öğrencilerin tercih edeceği meslek liseleri dönüştürülüyor. YARIN EĞİTİM

Dershanelerin ve SBS’nin kaldırılması konusunda bakanlığın attığı adımlar herkesin gündemi olurken eğitimciler de konuyu değerlendirdi. SBS yerine gelecek olan 36 merkezi sınavlı sistemden eğitimciler endişeli olduğunu belirtti. Konuya dair açıklama yapan Demokrat Eğitimciler Sendikası Genel Başkanı Gürkan Avcı konunun yapboza çevrildiğini belirterek “Ezberci ve sınavcı eğitim sistemi devam ettikçe, eğitimde fırsat ve kalite eşitsizliği sürdükçe dershaneler kaldırılamaz. “ dedi. Sınav sisteminde ve eğitimde sürekli reformların sonucu değişmez elemeci ve rekabetçi sınavlar oluyor. Kaliteli ve eşit eğitim alamayan öğrencilerin çıkar yolu dershaneler gibi gözüküyor. Paralı eğitimin somut örneği dershanelerin kaldırılmasını isteyen öğrenciler eğitimin niteliğinin de artmasını talep ediyor. Gürkan Avcı, asıl suçun eşitsizlik ve adaletsiz politikalarla işlenen mevcut eğitim sisteminde olduğunu ifade etti. YARIN EĞİTİM

Uzmanlar, üniversiteye yerleşmede YGS’den daha etkili olmasına rağmen LYS’ye hazırlanmak için öğrencilere tanınan 2 aylık sürenin yeterli olmadığına dikkat çekti. YGS’nin 11.sınıfın sonunda yapılabileceği fikri öne sürülerek sınav tarihinin değiştirilmesiyle öğrencilerin iki sınava da daha verimli çalışabileceği belirtildi. Uzmanlar, yaklaşık 4 yıldır uygulanan bu sistemden öğrencilerin yetersiz süreden dolayı mağdur olduğunu söyleyerek, çözüm önerilerinde bulundu. Öğrenciler sınavların uygulandığı dönemlerden çok rekabetçi sınavlardan mağdur durumda kalıyor. YARIN EĞİTİM


15

DUNYA 04 Eylül 2013

İşgal planında sorun mu var?

Özellikle ABD ve İngiltere Suriye’ye girmek konusunda ilk baştaki açıklamalarına göre geri adım atmış görünüyorlar. İngiltere Meclisi’nden ret kararı çıkarken, Obama ise ‘sınırlı müdahale’ yapacaklarını defaten vurguluyor. Savaşı en çok isteyenlerden Türkiye ise ‘sınırlı’ bir saldırının kendilerini kesmeyeceğini söylerken, oyunu açık işgalden yana kullanıyor.

Ki-mun’un müfettişlere daha fazla zaman verilmesi yönündeki çağrısı ABD’li yetkililer dün yap- da etkili olacak gibi görünüyor. tıkları açıklamalarda saldırıyı doğrudan Suriye Devlet Başkanı İngiltere de muhalefet engeli Beşar Esad’a bağlayan kesin kanıt- ABD’nin operasyon hazırlığı sılar olmadığını belirterek istihbarat rasındaki en önemli müttefiki sunumuyla ilgili beklentileri dü- Londra’da da geri adımlar atılıyor. şürmeye çalıştı. Yetkililer raporda Bugün Avam Kamarası’nda yaSuriyeli komutanların telekulağa pılacak kritik oylama öncesi İşçi takılmış konuşma kayıtları ya da Partisi’nin yoğun muhalefetiyle sahadaki ajanlardan ve kaynaklar- karşılaşılınca Suriye’ye askeri müdan doğrudan raporlar bulunma- dahaleye katılımının önüne sert bir yacağını vurguladı. fren koyuldu. Ancak yetkililer Esad’ı saldırıya Geçtiğiniz günlerde İşçi Partisi bağlayan elle tutulur kanıtlar olma- Başkanı Ed Miliband muhalefetin sa da Suriye ordusunun eylemlerin- Cameron’ı destekleyeceğine işaret de sorumluluğun Esad’da olduğunu etmişti. Ancak dün gece yeniden ve dolayısıyla hesabın kendisinden devreye giren muhalefet, destek sorulması gerektiğini belirtti. Öte karşılığında altı talepte bulundu. yandan BM Genel Sekreteri Ban Bu talepler arasında denetçilerin Dünya can çoksöyler

raporuyla ilgili bir BM Güvenlik Konseyi oylaması yapılması, Avam Kamarası’na detaylı raporlar verilmesi, İngiltere eyleme geçmeden önce ikinci bir oylama yapılması, Esad rejiminin kimyasal saldırısından sorumlu olduğuna dair “ikna edici kanıtlar” bulunması ve müdahale için “uluslararası hukukta açık bir temel” olması. ABD ve İngiltere’nin çekincesi ne? Başta kimin kullandığı önemli değil, bombalama kanıtları da ortadan kaldırdı diyerek Suriye’ye direk bir saldırı sinyali veren bu iki ülkenin sözlerini muğlaklaştırmaları ise yeni bir tartışma açmış oldu. Çekincelerinin ne olduğu tam anlaşılmasa da burada elbette birden fazla faktör rol oynuyor. Irak’ta olduğu

gibi bir duruma düşmek istemeyen ABD baştan beri tam bir işgalden ziyade uzaktan atılacak füzelerle bir gerilim yaratmayı hedeflerken bunun dahi oluşturacağı sonuçlar geri adım atmasına sebep olmuş olabilir. Diğer taraftan bu konuşmalar bir stratejinin de parçasına dönüşebilir. Sadece bir öteleme olarak da ele alınabilecek konuşmalar, önümüzdeki iki gün içerisinde tamamen değişip savaş çağrısı halini alabilir de. Zira BM heyeti yarın işlerini bitirip yurtlarına dönecek ve raporlarını yayınlayacaklar. Ancak bir gerçek var ki son birkaç senedir ABD, İngiltere, Fransa ve Türkiye’de ciddi çıkışlar yapmış toplumsal muhalefet de iktidarların önünde bir tehlike olarak duruyor.

Toplu tecavüze 3 yıl hapis Hindistan’da bir üniversite öğrencisine toplu tecavüzden yargılanan altı sanıktan birinin olay esnasında 17 yaşında olması gerekçesiyle gençlik mahkemesinde yargılanmasına karar verilmişti. Yeni Delhi Gençlik Mahkemesi’nde görülen davada söz konusu sanık 3 yıl hapis cezasına çarptırıldı. 16 Aralık 2012 gecesi sinema çıkışı erkek arkadaşıyla birlikte bir özel otobüse binen üniversite öğrencisi, yaklaşık bir saat boyunca otobüs şoförü ve içerideki beş arkadaşının tecavüzüne uğramış, ardından erkek arkadaşıyla birlikte demir bir sopay-

la ağır yaralanmış şekilde otobüsten atılmıştı. Üniversite öğrencisi olaydan yaklaşık iki hafta sonra hayatını kaybetmiş, olay Hindistan’da geniş çaplı protesto gösterilerine sebep olmuştu. Hindistan’da halkın öfkesini yatıştırmak isteyen hükümet, tecavüz davasının 100 gün içinde tamamlanacağı taahhüdünde bulunmuş ve davayla ilgili, haftanın yedi günü toplanabilecek özel bir mahkeme kurulmuştu. Bu mahkemeden de önümüzdeki günlerde bir karar çıkacağı tahmin ediliyor. YARIN GÜNCEL

Güney Afrika’nın efsanevi lideri Nelson Mandela’nın, uzun süredir kaldığı hastaneden taburcu edilerek Johannesburg’daki evine döndüğü açıklandı. Güney Afrika Devlet Başkanlığı makamından yapılan açıklamada, sağlık durumu ‘kritik ama istikrarlı’ olduğu belirtilen Mandela’nın evinde yoğun bakım altında tutulmaya devam edileceği belirtildi. Açıklamada, Mandela’nın Houghton’daki evinin yoğun bakıma uygun hale getirildiği, burada aynı sağlık ekibi tarafından tedavi edileceği kaydedildi. 95 yaşındaki Nelson Mandela, 8 Haziran günü akciğer enfeksiyonu nedeniyle Pretoria’daki bir hastanede tedavi altına alınmıştı. Mandela’nın akciğer sorunu, Roben Island’daki uzun hapislik yıllarına dayanıyor. Roben Island’da tüberküloz geçiren Mandela, 2012 yılı Aralık ayından bu yana 4 kez hastaneye yatırıldı. YARIN GÜNCEL

Kolombiya

Geri adım atmıyorlar

Kolombiya’da yaklaşık iki haftadır süren protestolarda perşembe günü çatışmalar yaşandı. Ülkenin büyük kentlerinde düzenlenen ve on binlerce kişinin katıldığı gösterilerde çok sayıda kişi yaralandı. Başkent Bogota’da, 150 kişinin yaralandığı ve 40 kişinin de gözaltına alındığı bildirildi. Yetkililer, ülke genelinde en az 37 polisin yaralandığını açıkladı. Ülkede çiftçiler yaklaşık iki haftadır tarım politikalarını, Kolombiya’nın diğer ülkelerle imzaladığı Serbest Ticaret Antlaşması’nı, sübvansiyonların kesilmesini ve hükümetin ürünlerine düşük fiyat biçmesini düzenledikleri grevlerle protesto ediyor. Çiftçilerin protestolarına, tır şoförleri ve maden işçilerinin de katıldığı bildiriliyor. YARIN DÜNYA

Kuzey Kore

Rampalar kuruluyor

Kuzey Kore füze fırlatma sahasında büyük çaplı genişletme faaliyetleri yürütüyor. Kuzey Kore’nin geçtiğimiz Aralık ayında Uzay’a roket göndermede kullandığı fırlatma sahasında büyük çaplı genişletme faaliyetleri yürüttüğü bildirildi. ABD’nin Johns Hopkins Üniversitesi İleri Uluslararası Çalışmalar Okulu’na bağlı ABD-Kore Enstitüsü’nden yapılan açıklamada, uydu görüntülerinin, Kuzey Kore’nin batısında bulunan, kuzeydeki Çin sınırına yakın Sohae sahasındaki çalışmanın, seyyar balistik füze denemelerinde kullanılacak yeni bir fırlatma rampası inşa etmeye yönelik olabileceği belirtildi. Güney Kore faaliyetlere ilişkin yorumda bulunulmayacağını bildirildi. YARIN DÜNYA

Portekiz

THY pilotları hala rehin tutuluyor

Mandela taburcu oldu

Dünya Turu

Lübnan’ın başkenti Beyrut’ta iki THY pilotunu kaçıranlar AnNahar gazetesine bir mektup göndererek, “Bu artık bitirmek istiyoruz” dediler. Pilotları kaçıranlar gazeteye gönderdikleri mektupta, “Pilotların sağlığı ve can güvenlikleri konusunda kimse endişe etmesin. Biz artık bu işi olumlu şekilde sonuçlandırmak istiyoruz. Tek isteğimiz Suriye-Azaz’da kaçırılan akrabalarımızın serbest bırakılması ve kaçırılma olayıyla ilgili tutuklanan 3 akrabamız ile haklarında tutuklama kararı çıkarılan 10 yakınımızın serbest bırakılması konusunda Lübnan Adalet Bakanlığı’nın bize güvence vermesidir. Bunlar sağlandığı takdirde Türk pilotları hemen serbest bırakacağımızı taahhüt ederiz” dedi. YARIN GÜNCEL

Paket yine geçmedi

Portekiz Anayasa Mahkemesi bir kez daha Başbakan Pedro Passos Coelho hükümetinin tasarruf planlarını suya düşürdü. Anayasa Mahkemesi perşembe akşamı aldığı tasarruf programını geçersiz kılan karara, kamu sektörü çalışanlarını güvence altına alan yasanın ihlâl edilmesini gerekçe gösterdi. Portekiz Anayasa Mahkemesi, hükümetin tasarruf planlarını ikinci kez veto etmiş oldu. Mahkeme hükümetin tasarruf programını geçen nisan ayında da engellemişti. Portekiz hükümetinin 2013 mali yıl bütçesinde 4 milyar 700 bin euro tasarruf yapması öngörülmekteydi. Yardımların kesilmemesi için Portekiz’in 2015 yılına kadar bütçe açığını GSYH’sinin yüzde 2,5’una düşürmesi gerekiyor. YARIN DÜNYA


YAKLASIMLAR

16

4 Eylül 2013

THY grevi kazanana kadar sürecek THY işçilerinin insanlık dışı çalışma koşullarına karşı grevi sürüyor. THY işçileri grevi büyük bir kararlılıkla devam ettiriyor. Uzun çalışma saatleri ve çeşitli haklarının kısıtlanması üzerine Hava-İş Sendikası ile greve giden işçilere yönelik yıldırma politikaları da sürüyor. THY işçilerinin grev sürecini anlatan mektubunu yayımlıyoruz. THY’ işçileri olarak tam 108 gündür grevdeyiz. Türkiye’de,işçinin emekçinin çalışanın hakkını,kendine çıkar gözetmeksizin savunan ender sendikalardan biri olması sebebiyle Hava-İş’e yönelik saldırılar çok yönlü, çok boyutlu ve sistematik olarak sürmektedir. Hava-İş bu saldırılara direnmiş, direnecektir. Hiçbir haksızlık, hukuksuzluk karşılıksız kalmayacaktır. THY’deki iş barışı huzuru büyük yara almış ve şirket aidiyetine olan güven zedelenmiştir. Uluslararası ödüllere layık görülen THY mahkemelerle açıkça belgelendiği gibi hukuk dışı grev kırıcılığı yapan, İLO’da, Avrupa Birliği Türkiye Komisyonu’nda hakkında açık sendikal hak ihlalleri suçlaması bulunan şirket durumuna düşürülmüştür. Grev kırıcılığı ile ilgili icra emrini ertelemek için icra dairelerine teminat yatıran borçlu haline getirilmiştir. SPK da grev ile ilgili özel durum açıklamalarını zamanında doğru bilgilerle yapmayarak hissedarları yanıltmakla suçlanmıştır.

Barselona ve Manchester United’dan sonra aldığımız haberlere göre Borissa Dortmunt’un da sendikal hak ihlalleri ve haksız işçi çıkarmaları yapan bir şirket kanısına vararak sponsorluk sözleşmesini sona erdirme noktasına gelmesi şirketin markasının nasıl yıpratıldığının göstergesidir. Ancak tüm baskı, saldırı, grev kırıcı hukuk dışı uygulamalar, artık yargı kararları ile belgelenmiş yalanlar, hiçbir demokratik ülkede görülmeyecek hukuki, idari skandal kararlar ve grevi içten sabote girişimlerine rağmen onurlu bir duruş olarak THY’de grevimizin 108. gününde haksızlıklara hukuksuzluklara karşı direncimiz, mücadelemiz sürüyor. THY GREVİ ONURUMUZDUR. “Bu direnci dışarıdan ve içeriden 2-3 günde yok ederiz” diyen emek karşıtı güçlere dik duruşumuzla birlikte gereken onurlu yanıt verilmiştir, verilmektedir. THY grevinin sayısal başarısızlığından bahsedenler, greve çıkmayı göze alamayanların hangi pişmanlıklar içinde olduğundan

bahsetmemektedir. THY’de işçilere saldırı grevle başlamadı. Bu saldırının hedefi doğrudan; yıllardır mücadele ile kazanılmış hakların ortadan kaldırılmasıdır. Biz grev diyerek bu saldırıya dur denilmesinin doğru olacağını düşündük. Bugün bu konuda haklı olduğumuz net biçimde ortaya çıkmıştır. Bugünkü gelinen noktada en büyük çarpıtma, sorunun Hava-İş ve THY yönetimi arasında basit bir kavga olduğuna yönelik sürdürülen çok bilinçli bir propagandadır. Bu tamamen yalandır ve işverenlerin emek karşıtı yüzünü gizlemek amaçlıdır. THY’de işverence 23. Dönem TİS 20. Madde hükümleri açıkça ihlal edilerek 12500 üyemizden, yaklaşık 8000 pilot ve kabin memuru üyemizin hakları ile ilgili, 2012 yılı Ekim ayında Operasyon El Kitabı OM PART A Revizyon 16 ve grev uygulama kararından kısa süre öncede Kabin Ekipleri El Kitabı CCM Revizyon 3 düzenlemeleri yayınlanmıştır. Bu suretle el kitaplarının 7. Bölümün de yıllardır önce 07-029

no’lu Yönetmelik, daha sonra ise PR.01.70.07 no ile Prosedür çerçevesinde uçucu ekiplerin kazanılmış hakları olarak uygulanan Uçuş Görev ve Dinlenme Süreleri hakları, SHGM’nin bilim dışı SHT 6A-50 Talimatı ile yer değiştirmiştir. Bu değişiklik çok önemli hak kayıpları getirecek bir durum yaratmış ve grevin en önemli nedenlerinden biri de bu değişiklik olmuştur. İşveren personel maliyetlerini düşürme amaçlı, esnek, insanların sosyal hayatı, sağlığı ve yorgunluğunu hiçe sayan SHT 6A-50 düzenlemesini tüm maddeleri ile meşru hale getirmek istemektedir. Grevin sürmesinin temel nedeni işçilerin haklarının işverence hukuk dışı yollarla grev kırıcılığı işletilerek geriye götürülmek istenmesidir. Sendikamız grevimizle ilgili sağladığı, grev kırıcılığını hukuken belgeleyen ve engelleyen ihtiyati tedbir kararını mutlaka uygulatacaktır. Bu konu, grevimizin toplu iş sözleşmesi imzalanarak ve haklarımız korunarak bitirilmesi

için çok önemlidir. Tüm beyanlarında idari maddeler anlamında 23. Dönem sözleşme metnini “İşçilerin hiçbir hak kaybı olmadan imzalayalım” diyen Sayın Hamdi Topçu’ ya açık çağrımızdır. Madem sözlü garanti veriyorsunuz, 23. Dönem sözleşmenin atıf yaptığı geçerli prosedür olan, PR.01.70.07 no’lu prosedürünün, eski şekliyle (yani içinde 36 saatlik ER dinlenme hakkı da bulunan) 24. Dönem’de de geçerli olduğunu beyan eden protokolü yapalım, toplu iş sözleşmesini bugün imzalayalım. Eğer bu sözünüzü de yerine getirmekten imtina ediyorsanız bunu hemen açıklayın ki, gerçekler herkesçe öğrenilsin… 29 Mayıs 2012’de,hükümet tarafından getirilmek istenen ve dünyanın hiçbir ülkesinde örneği olmayan GREV YASAĞI’na karşı çıkan binlerce çalışan içinden seçilen 305 işçinin, yargı kararları olumlu sonuçlandığı takdirde işe geri alacağına basın ve kamuoyu önünde söz veren THY YÖNETİMİ ve Sayın Hamdi Topçu bu sözünde de durmamıştır. Peki neden grevdeyiz? * THY yönetimi sürekli TİS’i haksız ve hukuksuz olarak ihlal etmektedir. * Bizlerin kazanılmış haklarını yok etmek ve SHGM’nin talimatlarını uygulamak için baskı yapmaktadır.

* Planlamalar uçuş limitleri zorlanarak yapılmakta, aylık planlamalar günlük değişikliğe uğramaktadır. * Bizlerin uzun menzil uçuşlardaki istirahat süremiz 36 saatten 24 saate indirilmiştir. * Hiçbir haklı sebep gösterilmeden saçımız, makyajımız gibi konular bahane edilerek mobbing yapılmaktadır. * Sağlığımızı koruma hakkımızdan mahrum edilerek, sağlık raporu kullandığımızda işten çıkarılıyoruz ya da uçuş emniyetine aykırı olarak hasta hasta uçmaya zorlanıyoruz. * İş yükü artmasına rağmen, uçuşlar part time personel ve minimum ekiple yapılmakta ve büyük yorgunluğa maruz bırakılmaktayız. * TİS’e rağmen, vardiya saatleri insanın biyolojik saati ile uyuşmayan saatlere çekerek normal çalışanları 9 saat mesai yaptırmak için çalışmalar yapılmaktadır. * İşveren, geçen Mayıs ayında AKP milletvekilleri ile birlikte getirdiği anti demokratik GREV YASAĞI’na karşı çıkan, bu nedenle haksızca işten çıkarılan 305 kişiyi BİLİRKİŞİ RAPORLARI, MAHKEME KARARLARI VE YARGITAY ONAMALARINA RAĞMEN HALA İŞE DÖNDÜRMEMEKTEDİR.

THY işçileri 5 Haziran günü Gezi Direnişi’ndekilere destek olmak için Guy Fawkes maskeleriyle hosteslik yapmışlardı.

Görevimizi yapalım ADALET ARAYIŞI Av. Gökçesu Özgül Rakamlar inanılmaz... Son yedi ayda 43 bin aile içi şiddet vakası kayda geçmiş. Kim bilir bilmediğimiz, duymadığımız neler var? Mahkeme kararı ile 33 kadının kimlik bilgileri de-

ğiştirilmiş. 2013 yılının başında korunan kadın sayısı 6 bin 230. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin geçtiğimiz günlerde bir açıklama yaparak kadın cinayetlerinde azalma olduğunu, ancak basının bu haberleri manşete alarak artmış gibi gösterdiğini dile getirdi. Ertesi gün Türkiye’de, bir gün içinde 4 kadın kardeşimizi kadın oldukları için kaybettik. Karin Sucu, Fatma Büyükertaç, Nazliye Sincar ve Zerrin Canol... Devlet onları koruyamadı.

Tıpkı hakkında iki tedbir kararı olmasına ve durumunu Başbakanlığa bildirmiş olmasına rağmen, hem de Beyoğlu İlçe Emniyet binasına 150 metre mesafede öldürülen Beyaz Bal’ı da tam üç kez eski eşinden korunmak için polise başvurduktan sonra Kaymakamlık binasının önünde öldürülen Nilüfer Türkoğlu’nu da korumadığı gibi. Nazliye Sincar örgütlü bir kadındı. Kadın cinayeti meselesi o denli can yakıcı bir toplumsal sorundur ki örgütlü mücadele

veren kadın kardeşlerimize de sirayet etmiştir. Fatma Şahin panik butonunun faydalarından bahsedip duruyor. Türkiye sevgi ülkesi olacak, sevgi evleri açacağız, gönül elçilerimiz olacak diyor. Diyor ve kadının da insan olduğu bilgisinden uzak, uluslararası kuruluşlara “kadına karşı şiddetle uğraşacağınıza insanlığa karşı cinayetleri engelleyin” eleştirisinde bulunan Diyanet İşleri Başakanı Mehhmet Görmez’e tutup da cevap veremiyor.

Fatma Şahin sevgi ülkesine bile pek yakışmayan bu açıklamaları duymazdan geliyor. 3 Eylül günü, İstanbul’da öldürülen Sarai Sierra’nın ilk duruşması görüldü. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu olarak davada müdahale talebinde bulunduk. Ancak talebimiz reddedildi. Bu talebin reddi uzunca bir zamandır hukuk tekniği sorunu değil. Kadın kardeşlerimizin koruma alması için bu denli uğraşıyorsak, her ay kadın cinayeti verilerini

yayımlıyorsak, Türkiye’nin her yerinde gerçekleşen kadın cinayeti davalarını tek tek takip ediyor, öldürülen kadın kardeşlerimizin aileleriyle beraber mücadele ediyorsak biz yaşanan her kadın cinayetinden zarar görüyoruz. Yargının demokratik kitle örgütlerinin davalara müahil olmasına izin vermemesinin tek sebebi yok. Hukuku dar yorumluyor olmaları, demokrasiye olan bakış açıları elbette ki önemli bir sebep ama kadın cina-

yeti davalarında müdahale talebimizin yaygın şekilde kabul edilmeyişinin özel bir sebebi daha var; yaşanan olayı can yakan ve hepimize ait bir toplumsal sorun olarak değil adli bir vakadan ibaret, evrak işi olarak görmeleri. Bıraksınlar adaletin yerine gelmesi konusunda görevimizi yapıp davalarda taraf sıfatıyla etkin rol oynayalım...


YAKLASIMLAR Korkmakta haklısınız genelgeyi uygulatmayacağız 17

ÇAĞDAŞ SİNAN DAĞ yazdı

4 Eylül 2013

İçişleri Bakanlığı “üniversitelerde güvenlik” genelgesi hazırladı. Üniversitelere gönderilen genelgeye karşı Genç-Der Temsilcisi Çağdaş Sinan Dağ’ın “Üniversitelerde sıkıyönetim koşullarının uygulanması için genelge yollayan İçişleri Bakanlığı’na cevabımızdır” diyerek yazdığı cevabı yayımlıyoruz.

İçişleri Bakanlığı, Gezi eylemlerinin üniversitelerde tekrarlanması ihtimali üzerine 81 valiliğe, Gençlik ve Spor Bakanlığı’na, YÖK’e “Üniversitelerde alınacak güvenlik tedbirleri” başlıklı bir genelge yolladı. BAŞBAKAN TALİMAT VERDİ, BAKANLIK HAREKETE GEÇTİ Başbakan’ın “üniversiteleri terör meydanına çevirmeyin” açıklaması üzerine İçişleri Bakanlığı hiç vakit kaybetmeden genelge yolladı. AKP’nin kabusu haline gelen Gezi Direnişi’nin üniversitelerde devam edecek olması fikri AKP’yi çok korkutuyor. AKP değil üniversitelerin açılışı, yeni öğrencilerin kayıt yaptıracağı

üniversite kayıt günlerinden bile tir tir titriyor.

geldiğinde özel güvenlik önlemleri alacaklarmış.

ÖĞRENCİ HAREKETİNİN SESİNİ KISMAK DEĞİL KAPATMAK İSTİYORLAR Bu yüzden öğrenci hareketine karşı her türlü önlemi almak istiyorlar. Öğrenci hareketinin sesini kısmak değil kapatmak istiyorlar. Neymiş efendim, yurtlara kamera koyacaklarmış, bunun yanı sıra fiziki önlemler alacaklarmış. Rektörlükler, valiliklerden sivil polis talep edebileceklermiş. Kampüs çevresinde 24 saat polis bulunduracaklarmış. Üniversite açılışlarından önce valiler, rektörler ve emniyet yetkilileri toplantılar yapacaklarmış. Bakanlar üniversitelere

AKP’YE KARŞI ÖĞRENCİ HAREKETİ KAZANACAK AKP hükümetine sesleniyoruz: Güvenlik adı altında öğrenci hareketine karşı aldığınız bu kararların hepsini boşa çıkaracağız. Başbakan’ın ağzından düşürmediği bilim adına, demokrasi adına kampüslerimizi AKP’nin öğrenci düşmanı politikalarına dar edeceğiz. Halkın parklarda yaptığı forumları üniversitelere taşıyacağız. Katlettiğiniz arkadaşlarımızın hesabını soracağız. AKP GEZİ RUHUNDAN KORKUYOR AKP, sözde güvenlik önlem-

lerini, öğrencilerin güvenliğini sağlamak için değil AKP’nin ideolojisini sağlama almak için uyguluyor. AKP, toplum yararına olan fikirlerden korkuyor. AKP, üniversiteden korkuyor. AKP, bilimden korkuyor. AKP, demokrasiden korkuyor. AKP, Gezi Ruhundan korkuyor. Bir daha Gezi Direnişi gibi bir bela başına musallat olmasın istiyor. Ancak Gezi’de yaptığı hatayı tekrarlıyor, direnenleri baskıyla kontrol altına alabileceğini sanıyor. POLİS “ÜNİVERSİTEDEYMİŞ GİBİ” OLACAK “Üniversitelere polis sokuyorum” diyemiyor, polis 24 saat kampüs çevresinde bekleyecek diyor. Polisi önce kampüs çevresine biriktirecekler, sonra da içeri sokmayı deneyecekler. Bu formülasyona göre, polis zaten “üniversitedeymiş gibi” olacak. AKP’nin öğrenci düşmanı politikalarını boşa çıkaracağız. Gezi Direnişi sürecinde polislerin Eskişehir’de döverek öldürdüğü Ali İsmail Korkmaz kardeşimizin katillerini üniversitelerimize sokmayacağız! AKP’Nİn BİLİM ANLAYIŞI ÖĞRENCİLERE KARŞI! Başbakan geçtiğimiz günlerde “bilim ve demokrasi”den bahsedip, üniversite yöne-

timlerinin öğrencilere karşı harekete geçmelerini istemişti. Bugün ise rektörlerin, emniyet yetkilileriyle toplantılar yapacağını öğreniyoruz. İşte AKP’nin bilim anlayışı! AKP’nin bilimden anladığı, rektörlerin emniyet teşkilatıyla üniversite muhalefetinin nasıl bastırılacağı üzerine toplantılar yapması. Başbakan’a soruyoruz: Bilim, üniversitelerin en yüksek kademesindeki rektörlerin, ilin en yüksek kademesindeki valilerle ve emniyet teşkilatıyla kafa kafaya verip öğrenci hareketini nasıl bastıracağını planlaması mıdır? Bir yanda kendi öğrencisini polisin eline teslim eden rektörü, bir yanda hiçbir söz hakkı olmayan öğrencileri bir arada barındıran üniversiteler ne kadar demokratiktir? ÜNİVERSİTELER AKP’YE KARŞI SİYASET YAPMAYA HAZIR! AKP, eylül korkusuyla her geçen gün daha akıl dışı kararlar alıyor. Korkmakta haklılar! AKP üniversiteler üzerinde nasıl siyaset yapıyorsa, öğrenci hareketi Gezi Direnişi’ndeki dinamizmle siyasetini birleştirerek daha kuvvetli biçimde karşılarına çıkacak. Öğrenciler; bu baskıların karşısında siyaset üretecekler, forumlar yapacaklar, kendi gelecekleri hakkında kararları kendileri almak için mücadele edecekler. Söz haklarını arayacaklar, YÖK’ün kapatılması için mücadele verecekler. Ali İsmail Korkmaz’ın katillerinden hesap soracaklar, katillerini üniversiteye sokmayacaklar.

Kendi kadınlarımıza gözyaşı dökmedikçe... MEHVEŞ EVİN yazdı

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin her ay en azından bir kere kadın cinayetlerinin azaldığından ve yasaları çok iyi yaptıklarından bahsediyor. Ancak durum hiç de bakanın bahsettiği gibi değil. Köşe yazarı Mehveş Evin’in 3 Eylül’de Milliyet’te yayınlanan yazısını aynen yayımlıyoruz.

Yakılarak, bıçaklanarak, uçurumdan yuvarlanarak, kurşunlanarak öldürülüyorlar... Çocuk yaşta evlendiriliyorlar. Gözyaşları, onlar için akamıyor bir türlü. Niğde’nin Dündarlı kasabasında kız çocukları ilkokulda nişanlanıyor. 14 yaşına geldi mi evlendiriliyor. Adli süreç başlasa, hepsi ceza alacak. Ama yok! “Kasabanın Sırrı”, Milliyet’in dünkü manşeti... Koca şiddeti ve ölüm tehdidi nedeniyle tanık koruma yasasından yararlanan kadın, nereye kaçsa, hangi kimliğe bürünse, yine de kocasından kurtulamıyor. “Yaşayan ölüyüm” diyor Hürriyet’in manşetinde... Bu da Radikal’in manşeti: BDP kadın Meclisi üyesi Nazliye Sincar (64), 5 yıl önce ayrıldığı eşinin tabancasından kusan kurşunlarla,

sokak ortasında öldürüldü. 1 günde 3 gazete manşetinin her biri, insanlığımızın ne halde olduğunu göstermiyor mu? Yaşı, mesleği, dini, etnik kökeni, sosyal statüsü ne olursa olsun, nerede yaşarsa yaşasın... Türkiye’deki her kadın, ölümle, dehşetle burun buruna. Kadınlar ölüme yollanıyor Bu kadar çok savaş, şiddet, ölüm konuşulurken, kadının “evde” veya “sokakta” huzurlu olması mümkün mü? Kadın cinayetleri ve çocuk gelin sorununa karşı devlet, bazı önlemler alsa da ne yazık ki yeterli olmuyor. Benzin döküp yakılarak, bıçaklanarak, “Konuşacağız” diye izbe bir yere götürülerek, balta sapıyla dövülerek, bazen de “Düştü” diye intihar süsü verilerek, hunharca

ölüme yollanıyor kadınlar. Hem de bir zamanlar sevdikleri, aynı yatağı paylaştıkları, çocuk sahibi oldukları erkekler veya “Baba”, “Abi” dedikleri en yakınları tarafından! Bazen, 1 günde 5 kadın öldürülüyor. Gündemin “ağırlığı”na veya cinayetin vahşetine göre, haberdar oluyoruz. Devlet, kadın cinayetleriyle ilgili son resmi açıklamayı ve detaylı istatistiği 2009’da yayınladı. Hâlâ da bu eski istatistik (kadın cinayetleri yüzde 1400 arttı) kullanılıyor. Çünkü devlet, detaylı, doğru ve yenilenmiş bilgileri açıklamıyor! Rakamlar yanıltıyor Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun ısrarlı takibi sonucunda, yıllar sonra ilk defa

verileri açıkladı: “2012 yılında 155 kadın aile içi şiddet olaylarında hayatını kaybetmiş olup, sığınmaevindeyken öldürülen kadın bulunmamaktadır.” İnananabiliyor musunuz, “bilgi edinme kanunu” zorlamasıyla verilen cevap, bundan ibaret! Bu kadınlar kim, nasıl ve neden öldürüldüler, katillerine ne oldu? Emniyet ve Jandarma müdürlükleriyle Adalet Bakanlığı’ndan ses yok... Dahası, Platform’un adli makamlardan ve gazete haberlerinden derlediği kendi istatistiğine göre 2012’de öldürülen kadın sayısı 210. Bakanlık, sadece “aile içi şiddet” vakalarını ele alıp evlilik dışı, intihar süsü verilen, yahut şiddet başvurusu yapmayan ölü kadınları saymıyor. Yetmezmiş gibi “Kadın cinayetleri azaldı” diyebiliyorlar.

İyi Kötü Çirkin ELİF KARAN

İyi

Zeynep Oral Cumhuriyet

Zeynep Oral, Çehov’un sözüyle başlıyor yazısına ve Suriye’de savaş isteyenleri anlatıyor. Oral şunları söylüyor: “Madem kimyasal silahları kullanmak savaş nedeni olabiliyor, o zaman kimyasal silah üretme, değil mi! Ama anlaşılan dünyayı yönetenler, süper kahraman olmak isteyenler, Çehov’un bu tiyatro kuramını bilmiyor ya da gözlerini öylesine hırs, para, çıkar ve güç bürümüş ki, vazgeçmek akıllarına bile gelmiyor! Silah üretiminden kolay kolay vazgeçmeyecek dünya güçleri, yeryüzünde diktatörler oldukça! Savaş çığlıkları atanlar, kendi çocuklarının savaşa yollanmayacağını bilenlerdir. Kendi çocuklarının savaşta öldürülmeyeceğini bilenlerdir. Kendi çocuklarının yaşama hakkını garanti altına almış olanlardır!”

Kötü

Ahmet Takan Yeniçağ

Ahmet Takan, Erdoğan’ı yerden yere vurmaktan, Suriye’deki halkların savaştan görecekleri zararlara değinmiyor bile. Takan şöyle yazıyor: “Gözleri kör, kulakları sağır olmuş Usta’nın. Eylül sendromundan dolayı dizleri tir tir titriyor ama görmüyor İngiliz’in ve paralı askerlerinin kirli oyununu. Esad’a kurulan aynı tezgahtan kendisinin de geçebileceğini hiç mi hiç hissetmiyor. ‘Kurdurdum mu Büyük İsrail’i, Büyük Ortadoğu Kralı olarak geçerim tahta’ diye hayaller kuruyor. Ortadoğu’nun yeni Suud’u olmak için canını dişine takmış 7/24 mesai yapıyor Usta. Mursi de benzer hayaller içindeydi. Mübarek’e hasta yatağında nasıl tecavüz ettiklerini tekrar mı anlatalım? Saddamı’ı hatırlamaya gerek var mı?”

Çirkin

Engin Ardıç Sabah

Engin Ardıç, artık alışık olduğumuz, solu “demode” göstermeye çabalayan tavrı ile, bu kez de merdivenlerin gökkuşağı rengine boyanmasına takmış. Ardıç yazısında şu ifadeleri kullanıyor: “Bir zamanlar ‘devrim şehirlerden mi kırlara, kırlardan mı şehirlere yayılacak’ tartışması vardı, bu yüzden birbirini öldürenler de çıkmıştı. Şimdi de ‘eylülde devrim yapılacak ama nereden nereye, üniversitelerden mi parklara, parklardan mı üniversitelere’ diye tartışılıyordu ya, sorunun yanıtı belli oldu: Merdivenlerden bilmem nereye. Fındıklı’dan Cihangir’e çıkan Allah’ın cezası dik bir merdiven vardır, enteller seviyorlar. ‘Eşek anırtan yokuşu’ gibi bir eziyet anıtıdır, ne çıkması çekilir ne inmesi. Meğer ‘rengini’ sevmezlermiş. Adamın biri almış eline boya kutularını, üşenmemiş, geçenlerde baştan aşağı boyamış. ‘Duran adam’ eyleminden sonra şimdi de ‘boyayan adam’ eylemi...”

günlüğü Ve tek bir gözyaşı dökmüyorlar kendi topraklarında, sinsice, tek tek öldürülen kadınlara. O KATİLİ BİZ BAĞIŞLAMIYORUZ * Sarai Sierra’ın iç parçalayan hikayesini biliyorsunuz: Amerikalı turist, İstanbul’da kaybolmuş, tecavüze uğramış ve cesedi 2 hafta sonra bulunmuştu. * Ailesi, katil zanlısı Ziya Tasalı’ya bir mektup yollamış, İsa’ya inançları nedeniyle “Bağışlayabiliriz” demişti: “Adalet yerini bulacak ve Sarai’ye karşı işlediğin suçun cezasını çekeceksin.” * Basına “af ” diye yansısa da, bu bir af mektubu değil. Acılı bir ailenin, inançlarına sarılarak canavarı Allah’a havale etmesi. * Bugün dava başlıyor. Tek ümidim, mahkemenin mektubu “af ” olarak değil, görevini yapması için bir çağrı olarak okuması. Cani Tasalı, en ağır ceza neyse onu almalı.

İlker Eraslan

Bu haftanın tartışmasız en önemli olayı #direnmerdiven tagiyle uzun süre TT’de 1. sırada kalan ve sonra da günlerce devam eden dalgaydı. Önce Beyoğlu Belediyesi’nin merdivenleri griye boyamasına karşı tepkiler bu başlık altında yükseldi, sonra ise Türkiye’nin dört bir yanından renkli merdiven fotoğrafları paylaşılmaya başlandı. Bu konuda ünlü isimlerin attığı tweetleri paylaşıyoruz... Şirin Payzin @siring Rengarenk bir merdiveni istemiyorum gri olsun diye sikayet eden kisi mesela nasil bir ruh halindedir?Nedir acaba onun icin renkler? Merdiven boyamayı en iyi belediye biliyor! Can Dündar @candundaradasi Renkli Fındıklı merdivenlerini belediye silmiş, tepki gelince yine belediye boyamış.”Memlekete renk lazımsa onu dahi biz boyarız” kafası. Tuğce Tatari @ttatari Renkler konusunda bile anlaşamıyoruz. Biz kırmızı seviyoruz, pembe, sarı, mavi.. Onlar gri, kahverengi.. Tuba Ünsal @tubaunsal Bu “merdiven olayı”da geziye döndü,Aç kapa Artema günleri out,boya sil boya günleri in...Kuzum neyin yarışındasın bizimle? cüneyt özdemir @cuneytozdemir Biz uyurken merdivenleri yine boyamislar... Hay Allahim...!


KULTUR-SANAT

18

4 Eylül 2013

Robinson Crusoe Kitapevi direniyor

İstanbul’un bilinen kitapçılarından Tünel’deki Robinson Crusoe 389, otel ve gurme restoranlar arasında ayakta kalma savaşı veriyor. Kepenk indirmenin eşiğine gelen kitapevi başlattığı kampanya ile kitap severleri destek vermeye bekliyor. Beyoğlu’nda Simurg, Pandora ve Kelepir’in de olduğu bina yakında otel yapılacak. İSTANBUL Serkan atak

Kapalı Devre Yönetmen: John Crowley Oyuncular: Eric Bana, Rebecca Hall tür: Polisiye, Dram

Beyoğlu’nda son dönemde artan inşaatlaşmanın bir getirisi olarak artan kira bedelleri kitapçı, müzik market ve sinema gibi yerlerin bir bir kapanıp yerlerini şık restoran ve kafelerin almasına neden oldu. Bu durumun son kurbanlarından biri de Beyoğlu’nun en önemli kitapçılarından biri olan Tünel’deki Robinson Crusoe 389 olmak üzere. Nakit sıkıntısı içinde olan kitapçı “Önce öde, sonra al” sloganıyla RobKart adını verdiği kartları satışa sunarak ayakta kalmaya çalışıyor.

Terörist olmakla suçlanan bir gurubun Londra’ya yaptığı saldırıdan sadece bir kişi canlı kurtulur. Film ardından başlayan dava sürecini anlatıyor.

Kitapevleri Birer Birer Kapanıyor Kitapevlerinin birer birer kapanmasının en önemli nedenleri kira artışları olarak gösterilirken, internetin zamanda kitapçının İstiklal Cadyaygınlaşması ve korsan kitap satış- desi’nde bulunduğu kapı numaralarının önlenmemesi peşi sıra gelen sını temsil ediyor. Mimarisi Han diğer nedenler oluyor. Son yıllarda Tümertekin’e, logo tasarımı Bülent kapanan kitapevvlerine baktığımız- Erkmen’e ait. Okuyucular açısında Beyoğlu, Galata, Tünel, Dün- dan unutulmayan özelliklerinden ya, İmren, Sel, Simurg, Metropol, biri de kitapların özel bir kağıda Sinem, Arkadaş, Literatür, İstavrit sarılarak satılması. kapanan kitabevlerinden akılda kalanlar olarak karşımıza çıkıyor. Önce Al Sonra Öde Beyoğlu’nda bulunan Simurg, Pan- Emek Sineması ve Markiz gibi yitidora ve Kelepir’in de olduğu bina rildikten sonra hatırlanmamak için da yakında otel yapılacağına göre bir kampanya başlatan Robinson bu sayının gittikçe artacağı ortada. Crusoe 389’un kampanyası “önce al sonra öde” ismini taşıyor. Bu 19 Yıldır İstiklal’de kampanya kapsamında “500 ve 17 Eylül 1994’te açılan Robinson 1000 liralık ya da bunların dışında Crusoe 389, Daniel Defoe’nun ilk tutarını -50 liradan az olmamak kobasımı 1719’da yapılan kitabının şuluyla- kart sahibinin kendi belirroman kahramanının isminden leyebileceği RobKart’lar hazırlandı” ilham alınarak belirlenmiş. İsim- denilerek destek vermek isteyenlere de yer alan 389 rakamı ise aynı opsiyonlu bir destek olma durumu

hipleri de farkında. Rekabete dayalı bir piyasada varolma mücadelesi veren herkes için bu durum geçerli. Bir çok kişi açısından bu tür yerler özel önem taşısa da, içerisinde bir Orhan Pamuk’tan Destek Robinson Crusoe kitabevinden bir çok hatıra ve yaşanmışlıklar buyetkili bugüne kadar farklı fiyat ara- lundursa da rekabete dayalı olan lığında 750’nin üzerinde RobKart bu sistemin kanunları tümünü alındığını söyleyerek kampanyaya çiğneyerek yerle bir ediyor. Emek ilginin yüksek olduğunu belirtti- Sineması ve İstiklal Kitapevi’ne yaler. Kampanya kapsamında Ahmet kın zamanda olanlar ortada. Ancak Ümit, Buket Uzuner, Ayşe Kulin, Gezi Direnişi zamanında olduğu Emrah Serbes de kitabevinde imza gibi birleşerek verilen bir mücadegünleri düzenledi. Ve imza günleri le sonucu yaşamımızın bir parçası önümüzdeki günlerde de devam haline gelen bu yerlere sahip çıkaedecek. Orhan Pamuk da kampan- biliriz. Robinson Crusoe kitapevi yaya destek veren yazarlar arasında. ismi gibi yaşamaya devam ediyor. 4 tarafı denizle çevrili bir adada Kahraman Bakkal Süpermarkete yalnız başına ayakta kalma savaşı Karşı vererek sıranın ne zaman ona geleBu destek kampanyasının kalıcı bir ceğini bekliyor. çözüm olmadığının kitapevinin sasağlandı. Kampanya’ya okuyucuların yanı sıra yazarlardan da ciddi destek var.

Direniş hikâyeleri Pera Film’de

Sonbahar sezonunu Eylül’de açan Pera Film, yeni sezonda iki programla izleyici ile buluşacak: “Silahlara Veda: Sivil Direniş Hikâyeleri” ve “Aklım Nerede? Sinemada Psikiyatri.” “Silahlara Veda: Sivil Direniş Hikâyeleri” başlıklı bölüme adını veren Ernest Hemingway romanı Silahlara Veda’ nın, güzel ile trajiği, narin ile haşini yan yana incelediği gibi programdaki filmler de aynı şairane yaklaşımla 20. ve 21. yüzyıldan toplumsal direniş hikâyelerini inceliyor.

Gezi Direnişi Başrolde 4-29 Eylül tarihleri arasında gerçekleşecek programın uzun metraj belgesel filmlerin yanı sıra “Parkta Kısa Bir Gezinti” isimli kısa filmlerden de oluşan bir bölümü de var. “Parkta Kısa Bir Gezinti: Kısalar” adlı bölüm, 28 Mayıs 2013 günü İstanbul’un sayılı yeşil alanlarından Gezi Parkı’nın yıkım kararını protesto etmek amacıyla başlayan direnişi kayda alan çeşitli kısa belgesel filmler ve müzik videolarından oluşuyor. YARIN KÜLTÜR-SANAT

Cinayet Tezi Yönetmen: Hernán Goldfrid Oyuncular:Ricardo Darín, Alberto Ammann tür: Gerilim

‘Yabancı dilde en iyi film’ Oscar’ını kazanan Gözlerindeki Sır’ın yapımcılarının imza attığı filmde Arjantinli aktör Ricardo Darín bulunuyor.

Ölümcül Oyuncaklar Yönetmen: Harald Zwart Oyuncular: Lily Collins, Jamie Campbell Bower Tür: Fantastik, Aksiyon

60 milyon dolarlık bütçesiyle haftanın en pahalı yapımı olan bu film, Avrupalı ve Amerikalı yönetmenler tarafından sıradan bulundu.

Altın Portakal’a Oscar ödüllü konuk

Coen Kardeşler Film Ekimi’nde Coen kardeşlerin Cannes Film Festivali’nde ödül kazanan ve hem eleştirmenler hem de seyircinin büyük beğenisini toplayan yeni filmi “Inside Llewyn Davies”, Filmekimi programında. Geçtiğimiz haftalarda programının bir bölümü açıklanan, İKSV’nin düzenlediği film festivali Filmekimi’nin programından üç yeni film açıklandı. Filmekimi’nin sürprizleri arasında Coen Kardeşler’in, bu yıl Cannes Film Festivali’nin ikinci en önemli ödülü olan Büyük Ödül’ü alan son filmi “Inside Llewyn Davis”, Nicole Holofcener’in yönettiği, Haziran ayında kaybettiğimiz ünlü oyuncu James Gandolfini’nin başrolünü üstlendiği “Enough Said” ve Bobo Jelcic’in, geçen hafta sona eren Saraybosna Film Festivali’nde ödülleri toplayan “A Stranger / Yabancı” filmleri de yer alıyor. Geçen yıl İstanbul sınırlarını aşarak altı şehirde daha sinemaseverlere ulaşan Filmekimi, bu yıl Bursa, İzmir, Diyarbakır, Gaziantep, Trabzon ve Ankara’da düzenlenecek. YARIN KÜLTÜR-SANAT

Bu yıl 50’ncisi düzenlenecek ‘Altın Portakal Film Festivali’ne oscar ödüllü konuk. ‘Bir Ayrılık’ adlı filmiyle ‘En İyi Yabancı Film’ dalında oscar kazanan İranlı yönetmen Asghar Farhadi, kendi yönettiği ‘Geçmiş’ filminin Antalya’daki galasında sinemaseverlerle bir araya gelecek. Farhadi, ülkesi dışında çektiği ilk film olan yapımın gösterimi sonrası düzenlenecek söyleşide izleyicilerin sorularını yanıtlayacak. Başrol oyuncularından Ali Mosaffa da galada hazır bulunacak. Bu arada Altın Portakal’ın jürisinde bulunacak isimler belirlenmeye devam ediyor. Yönetmenler Reis Çelik ile Ümit Ünal, 50. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin büyük jürisinde görev yapacak. YARIN KÜLTÜR-SANAT

HAFTANIN AJANDASI Rock’n Coke 2013

Dostlar Tiyatrosu

‘Engelsiz Filmler’ Ankara’da

Geçtiğimiz yıllarda Barışarock adlı karşı festivalle protesto edilen Rock’n Coke festivalinin 10’uncusu 6-8 Eylül’de Hezarfen Havaalanı’nda gerçekleşecek. Festivalde Arctic Monkeys, The Prodigy ve Jamiroquai müzikseverlerle buluşacak.

Dostlar Tiyatrosu Genco Erkal’ın yönettiği “Yaşamaya Dair – Bursa Cezaevi’nden Mektuplar” oyunuyla, 6-7-8 Eylül 2013 tarihlerinde saat 21:00’de açık hava tiyatrosu olan Ali Paşa Hanı’nda tiyatro severler ile buluşacak.

03-08 Eylül tarihleri arasında Puruli düzenlenecek Ankara Engelsiz Filmler Festivali’nde tüm filmler sesli betimleme, işaret dili ve ayrıntılı altyazı eşliğinde gösterilecek. Filmlere Cer Modern ile Cinemaximum Armada evsahipliği yapacak.


SPOR

19

4 Eylül 2013

Şike süreci sonuçlandı

Futbolun içinde bulunduğu kaos ortamı Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi’nin (CAS) UEFA Disiplin Kurulu’nun vermiş olduğu kararları onaması ile derinleşiyor. Bu kararların ardından Fenerbahçe ve Beşiktaş futbol takımları Avrupa kupalarından men edilirken iki kulübün de hisse senetleri borsada düşüşe geçti. Peki süreç bu aşamaya nasıl geldi? yarın SPOR SERKAN ATAK

Futbolda 3 Temmuz 2011’de başlayan şike süreci Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi CAS’ın, UEFA’nın F.Bahçe ve Beşiktaşa verdiği cezaları onaması ile sonuçlanmış oldu. 3 Temmuz 2011’de başlayan ve Türk futbolunu derinden etkileyen şike soruşturmasında 93 sanık yargılanmış ve başta Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım olmak üzere birçok sanık çeşitli sürelerde değişen hapis cezalarına çarptırılmışlardı. Türkiye Futbol Federasyonu tarafından üstü örtülmeye çalışılan şike olayı UEFA’nın denetiminden kaçamadı. CAS Kararını Verdi UEFA’nın yaptığı araştırmalar neticesinde hazırladığı raporun ardından verdiği cezalar ise futbol takımlarının şike yaptığı yönünde oldu. Sene başında bu cezalar belli olmasına rağmen hızlandırılmış yargı talebiyle CAS’a başvuran Fenerbahçe ve Beşiktaş, CAS’ın verdiği yürütmeyi durdurma kararı

neticesinde Avrupa kupalarında mücadele etmeye devam etmişlerdi. Ancak CAS’ın yaptığı yargılama sonucunda kulüplerin almış olduğu cezalarda hiçbir değişiklik olmadı. Bu karara göre Fenerbahçe 2 yıl, Beşiktaş ise 1 yıl Avrupa kupalarından men edilmiş oldular. Beşiktaş ve Fenerbahçe’ye Ağır Ceza Futbol takımları için aynı zamanda önemli bir gelir kaynağı olan Avrupa kupası mücadelesinden men edilen Beşiktaş ve Fenerbahçe’yi kötü günler bekliyor. Kararın sonucunda önemli bir gelirden mahrum kalan kulüpler aynı zamanda hisse senetlerinin borsada değer kaybetmesiyle bir darbe daha yemiş oldu. Fenerbahçe’de Avrupa vitrinine çıkamayacak olan yabancı futbolcuların takımdan ayrılmak için menejerlerine talimat verdiği iddia edilirken başkan Aziz Yıldırım’ın yapılacak kongrede adaylığını açıklamayacağı konuşuluyor. Norveç takımı Tromso’yu yenerek UEFA Avrupa Ligi’nde grup mücadelelerine kalan Beşiktaş büyük

sevinç yaşarken ertesi gün CAS’ın kararı sonucu bu başarıyı kutlayamamış oldu.

paların hakeden kulüplere iade edilmesi gerektiği başta o sene ligi 2. bitiren Trabzonspor olmak üzere daha yüksek sesle dille dirilmeye başlandı. Önümüzdeki süreç futbol adına karanlık bir dönemin temizlenerek devam edilmesi için önemli bir fırsat içeriyor. İtalya’da şike sonucu alt lige düşürülen Juventus verdiği mücadele sonucunda tekrardan üst lige yükselerek İtalya’nın en iyi takımı haline gelmişti. Juventus örneğinde olduğu gibi kulüplerin önünde uzun ve kaçınılmaz bir yol var. Zaten kötü yönetilen kulüplerin bu durumdan nasıl çıkacağı ise soru işareti. Ne olursa olsun bu sürecin futboldan rant sağlayan, mafyavari bir konuma sahip olmak için herşeyi ortaya koyan kulüp yöneticilerine önemli bir ders olduğu kesin. Bu oyundan zevk alan futbolseverler bu süreçten sonra futbola bu denli zarar veren insanlara karşı daha bilinçli bir tutum sergileyecekler. Futbolda artık hiç birşey eskisi gibi olmayacak.

Temiz Futbol İstiyorlar Şike olaylarının açığa çıkması ile harekete geçen futbolseverler bir daha böyle durumların yaşanmaması için eylemlerine devam ediyorlar. “VİCDAN Rengi Formalar” ile 3 Temmuz sürecinden beri Taksim Meydanı’nda eylem yapan “Temiz Futbol Gönüllüleri”, Türkiye Futbol Federasyonu’nun İstinye’deki binası önünde gerçekleştirdikleri basın açıklaması ile sorumluların hak ettikleri cezaları almalarını istediler. UEFA’nın verdiği cezalar sonucunda kulüpler tarafından temiz birer sayfa açılacağı düşünülürken futbol camiasından bir kısım insan bunun yeterli olmayacağı görüşünde. Kupalar İade Edilmeli Şike olaylarının yaşandığı sezon şampiyon olan Fenerbahçe ve Türkiye kupasını kazanan Beşiktaş’ın müzelerine götürmüş olduğu ku-

Messi üç kente de aynı mesafede Dünyaca ünlü futbol yıldızı Lionel Messi’nin Madrid 2020 Olimpiyat Komitesi tarafından kendisine önerilen fahri elçilik görevini kabul etmediği ortaya çıktı. 2020 olimpiyatlarını düzenlemek için yarışan İstanbul, Madrid ve Tokyo bu organizasyona ev sahipliği yapmak için ciddi bir yarış içinde. Olimpiyata aday olan ülkelerin projelerini desteklemek için dünyaca ünlü isimleri kampanyalarında ön plana çıkarmaları artık alışık olduğumuz bir durum haline geldi. Madrid 2020 Adaylık Komitesi Başkanı Alejandro Blanco, Messi’ye kendilerini

desteklemesi için teklif götürmelerine rağmen bu öneriye karşı çıktığını ve üç kente de aynı mesafede olacağını kendilerine ilettiğini söyledi. Dünyanın en iyisi olan bu sporcunun kararına saygı duyulmasını isteyen Blanco, “Bizimde onun gibi büyük sporcularımız var. 7 Eylül gününe kadar onların desdeği ile yolumuza devam edeceğiz dedi.Messi’nin, Arjantin vatandaşlığının yanı sıra İspanyol vatandaşlığı da bulunuyor. YARIN SPOR

Spor Turu

Tanjevic kadroyu belirledi

Türkiye A Milli Erkek Basketbol Takımı’nın Slovenya’da düzenlenecek Avrupa Şampiyonası’na götürülecek 12 kişilik kadrosu açıklandı. Tanjevic, Polonya’yla oynanan son hazırlık maçından önce 15 kişilik kadrodan keseceği 3 kişiyi belirledi. Karadağlı koçun makasına Kenan Sipahi, Barış Ermiş ve Deniz Kılıçlı takıldı. Tanjevic, 20 kişilik geniş kadroya Galatasaray’la başarılı bir sezon geçiren Cenk Akyol’u, turnuvanın yayıncısı NTV’yi protesto ettiği için federasyonun talimatıyla almamıştı. Türkiye, Tanjevic yönetiminde çıktığı 5 büyük turnuvada sadece 1 defa madalya kazanabilmişti. Kırmızı-beyazlıların gruptaki diğer rakipleri Yunanistan, Rusya, İtalya ve İsveç olacak. Açıklanan 12 kişilik kadro şu isimlerden oluştu: Ender Arslan, Doğuş Balbay, Sinan Güler, Ömer Onan, Serhat Çetin, Emir Preldzic, Hidayet Türkoğlu, Ersan İlyasova, Kerem Gönlüm, Ömer Aşık, Semih Erden, Oğuz Savaş. YARIN SPOR

Süper Kupa Bayern Münih’in

Şampiyonlar Ligi şampiyonu Bayern Münih ile UEFA Avrupa Ligi şampiyonu Chelsea, UEFA Süper Kupa maçında karşı karşıya geldi. Normal süresi 1-1 biten, uzatma süreleri de 2-2 sonuçlanan Bayern Münih-Chelsea maçında Süper Kupa’nın sahibini penaltılar belirledi. Penaltılar sonunda Alman temsilcisi Bayern Münih Süper Kupa’nın sahibi oldu. Chelsea 85. dakikada Ramires’in kırmızı kart görmesiyle kalan dakikaları 10 kişi tamamladı. Maçın önemli bir ayrıntısı da İspanya liginde sık sık karşı karşıya gelen iki teknik adamın mücadelesine sahne olmasıydı. Geçtiğimiz yıl Real Madrid’i çalıştıran Mourinho bu yıl Chelsa’nın başına geçerken, Barcelona’nın eski teknik direktörü Pep Guardiola Bayern Münih’i çalıştırmaya başlamıştı. Maçtan önce rakibini yeteneksiz olmakla suçlayan Mourinho bu sonuçla rekabette 1-0 yenik duruma düşmüş oldu. YARIN SPOR

Ussain Bolt hız kesmiyor

Milyarlık eşekler(!) TOPSUZ ALAN Rafet Baran Eryılmaz Geçen hafta Trabzonspor’un Çaykur Rizespor’un ağırladığı maçta Türk futbolunda taraftarların en acımasız oldukları anlardan birini yaşadık. Yıllardır kötü performans gösteren oyuncuya kazandığı para üstünden vurmayı, ailesine küfür etmeyi veya cinsel yöneliminden dem vurmayı alışkanlık haline getiren tribünler, Volkan Şen’e de aynı şeyi yapınca beklenmedik bir tepkiyle karşılaştılar. Volkan’ın tribünlerden kendisine yönelen hakaretlere karşılık vermeyerek göz yaşları içinde sahayı terk etmesi ırkçı saldırılardan

bunalan futbolcuların tepkilerini hatırlattı. Volkan’ın hiçbir izin alma ihtiyacı hissetmeden sahayı terk etmesi bazı disiplin bağımlılarının tepkisine yol açtı. Kulüp başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu, Volkan’ın yaptığının profesyonellikle bağdaşmadığını söyledi ve “Küfür edilmesi hoş bir şey değil. Ama Volkan da mahallede misket oynamıyor.” ifadelerini kullanarak oyuncusunu ateşe attı. İşçiyi ve işçi haklarını en çok çiğneyen hükümetlerden biri olan AKP hükümetiyle yakın ilişkilerde bulunan Hacıosmanoğlu’nun maden veya tersane sahiplerini aratmayan bir acımasızlıkla konuya eğilmesi şaşırtıcı olmadı. Elbette Volkan’ın yaşadığı olayın madenlerde veya tersanelerde yaşanan iş cinayetleri kadar ağır bir şey olmadığını biliyoruz. Evet, Volkan bir işçinin ömrü boyunca kazanamayacağı parayı bir ayda

kazanabiliyor olabilir. Fakat bu durum, Volkan’ın hissettiği baskıyı ve yaşadığı duygu patlamasını küçümseme hakkını bize vermez. Nitekim teknik direktörü Mustafa Reşit Akçay da konunun disiplinsizlik olarak değerlendirilemeyeceğini ve Volkan’ın tepkisini insani bulduğunu söyleyerek oyuncusuna destek oldu. Türkiye’nin sporcu yetiştirme konusunda çok başarılı olmadığı herkesin malumu. 15-16 yaşındaki genç bir futbolcu adayında profesyonel olma kıvılcımı belirdiğinde ailesinin bütün umutları onun üzerine yöneliyor. Büyük çoğunluğu dar gelirli ailelerden çıkan futbolcular, sadece kendilerinin değil, onlarca akrabalarının da hayatlarını kurtarma baskısıyla yaşıyorlar. Bu baskı üzerine konuşabilecekleri ve yardım alabilecekleri bir psikologla ömürleri boyunca karşılaşmıyorlar belki

de. Dolayısıyla her futbolcu ya teknik direktöründen, ya da daha tecrübeli takım arkadaşlarından bu konuda yardım almaya çalışıyor. Bu yardım yetersiz kaldığında devreye hemen hemen her futbolcunun etrafında bulunan, ne iş yaptığı belirsiz, yönetime yakın ‘abiler’ devreye giriyor. Kazandıkları paraya rağmen ailelerine olan bağımlılıktan ve karanlık ilişkilerden kurtulamayan futbolcuların bunalımını anlamak çok kolay. Öte yandan kulüp yönetmek konusunda profesyonelliği rafa kaldıran yöneticilerin, oyuncuların bu durumunu ‘profesyonellik’ adı altında yargılaması ise ahlaksız bir tutum olarak görünüyor. Ne yazık ki tribünleri dolduran binlerce sporsever, futbolu yöneten ne idüğü belirsiz bu adamları da profesyonelliğe davet etmedikçe bu ahlaksızlık sürecek.

Uluslararası Atletizm Federasyonları Birliği tarafından düzenlenen Diamond League’de (Elmas Lig) sezonun 13. yarışı İsviçre’nin Zürih kentinde devam etti. Moskova’da bu ay düzenlenen 14. Dünya Atletizm Şampiyonası’nda 100, 200 ve 4x100 metre bayrak yarışında altın madalya kazanan Bolt, Elmas Ligi’nin Zürih ayağındaki 100 metre erkekler yarışından da eli boş dönmedi. Kariyerinde 6 olimpiyat, 8 dünya şampiyonluğu bulunan Jamaikalı sprinter, 9.90’lık derecesiyle birinciliği elde ederken, bir diğer Jamaikalı Nickel Ashmeade 9.94 ile ikinci, ABD’li Justin Gatlin ise 9.96 ile üçüncü oldu. Bolt, Berlin’de yapılan 2009 Dünya Şampiyonası’nda 9.58’lik derecesiyle 100 metrede, 19.19’luk derecesiyle ise 200 metrede dünya rekorunu elinde bulunduruyor. Elmas Ligi’nin sondan önceki ayağı Zürih’in 400 metre erkekler yarısında, yılın en iyi derecesinin sahibi ABD’li L. Merritt 44.13 ile ilk sırayı almıştı. YARIN SPOR


Kök hücreden minyatür beyin üretildi Avusturyalı ve İngiliz bilim insanları Viyana’daki Avusturya Moleküler Biyoteknoloji Enstitüsü’nde yaptığı çalışmalarda minyatür insan beyni üretmeyi başardı. Kök hüc-

relerden üretilen minyatür beyin dokuları, yaklaşık 4 milimetre büyüklüğünde ve normal insan beyninde olduğu gibi bölümlere ve katmanlara sahip. YARIn toplum

Rengarenk çıkacaksın artık merdivenlerden

İstanbul’un Fındıklı semtindeki merdivenleri Orman Mühendisi Hüseyin Çetinel tarafından gökkuşağı renklerine boyanması ilgi görürken bir gün sonra Beyoğlu Belediyesi’nin merdivenleri yeniden griye boyanması büyük tepki çekti. Tepkiler sonucunda belediye, merdivenleri renkli haline tekrar getirdi. Durumu protesto etmek için birçok ildeki merdivenler de rengarenk boyandı. yarın TOPLUM Yaşar aslan

Fındıklı sahilinden Cihangir’e doğru çıkan merdiven hafta başında Orman Mühendisi Hüseyin Çetinel tarafından gökkuşağı renklerine boyandı. Sosyal medyada büyük ilgi gören rengarenk merdivenlere çok sayıda insan fotoğraf çektirmek geldi. Ancak boyanmasından 2 gün sonra merdiven Beyoğlu belediye işçileri tarafından tekrar griye boyandı. Merdivenlerin eski haline dönmesine başta sosyal medyada olmak üzere birçok mecradan tepkiler yağdı. Gelen yoğun tepkiler üzerine Beyoğlu Belediyesi geri adım atarak merdivenleri gökkuşağı rengine boyadı. Durumu protesto etmek için İstanbul’un birçok ilçesinde ve birçok ilde merdivenler gökkuşağı renklerine boyandı. Önce reddetti sonra kabul etti İstanbul Fındıklı’da, Karaköy ve Cihangir arasında gidilmesini sağlayan merdivenlerin griye boyanmasının yankıları sürerken Beyoğlu Belediye’si “Fındıklı’daki merdivenleri biz boyamadık’’ açıklaması yaptı. Sosyal medyada geniş yankı bulan olay sonrasında ise Beyoğlu Belediye

İskoçya’nın kuzeyindeki Orkney Adaları arasında yapılan seyahat, dünyanın en kısa uçak yolculuğu olarak biliniyor.. Aralarında 3 km bulunan adalara deniz yoluyla gitme zahmetine katlanmayan İskoçlar yaklaşık 1 dakikalık uçuşla adalar arası yolculuk yapıyor.

Başkanı Ahmet Misbah Demircan’ın itirafı gecikmedi. Demircan, katıldığı bir televizyon programında merdivenleri belediyenin boyadığını söyledi. Twitter’dan paylaşılan fotoğraflar ise 2 belediye işçinin sabaha karşı merdivenleri griye boyadığını kanıtlıyor. Gelen tepkiler üzerine Beyoğlu Belediyesi geri adım attı ve merdivenler tekrar gökkuşağı renklerine boyadı.

merdivenler rengarenk Gökkuşağı rengine boyanan merdivenlerin Beyoğlu Belediyesi tarafından gri renge boyanmasının büyük tepki almasının ardından İstanbul’un birçok ilçesinde ve birçok ilde ‘‘merdivenleri renklendiriyoruz’’ kampanyaları başlatıldı. #direnmerdiven başlığı altında “Fırçanı al gel” sloganıyla griye boyanan merdiveni tekrar gökkuşağı renklerine boyamak için harekete geçti. Ayrıca Diyarbakır, Ankara ve İzmir’in

18SORU

Beyoğlu Belediyesi sabaha karşı gök kuşağı rengindeki merdivenleri griye boyadı. de olduğu Türkiye’nin dört bir yanındaki kentlerde merdivenler, vatandaşlar tarafından gökkuşağı renklerine boyandı. Bakırköy ve Kadıköy Belediyesi de merdivenlerin halk tarafından boyanmasına yardım edeceklerini açıkladı.

Yılın Medya Ödülü Duran Adam’a

Bilgehan Deniz hatay/Öğrenci

İneklere Zeki Müren dopingi 1. En sevdiğiniz erdem? Samimiyet 2. Başlıca özelliğiniz? İyimserlik 3. Mutluluk nedir? Sevdiklerimle beraber olmak 4. Mutsuzluk nedir? Yalnızlık 5. En kolay hoşgördüğünüz kötü huy? Gereksiz teknoloji harcamaları 6. En nefret ettiğiniz kötü huy? Bencillik 7. En sevmediğiniz şey? Taraflı medya 8. En sevmediğiniz kişiler? Kibirli insanlar 9. En sevdiğiniz iş? Film dizi kitapları yorumlamak 10. En sevdiğiniz şair? Özdemir Asaf 11. En sevdiğiniz yazar? Dan Brown 12. Kahramanınız? Atatürk 13. Kadın kahramanınız? Türkan Saylan 14. En sevdiğiniz çiçek? Gül 15. En sevdiğiniz renk? Kırmızı 16. En sevdiğiniz yemek? İçli köfte 17. En sevdiğiniz düstur? Ya göründüğün gibi ol ya da olduğun gibi görün 18. En sevdiğiniz söz? İyilik yap denize at bağlık bilmezse halik bilir

En kısa uçuş

Kırklareli’de ineklerinin süt verimi düştüğü için ahırına müzik sistemi kuran çiftçi Hüseyin Uzun, ineklerinin müzik dinleyerek uysallaştığını ifade etti. Kırklarelili çiftçi süt verimini arttırmak için Hüseyin Uzun, ilginç bir yönteme başvurdu. Televizyonda Hollanda’da ineklere müzik dinletildiğini gören Uzun, verimi düşen kendi ineklerine de müzik dinletmeye karar verdi. Ahırına müzik sistemi kuran Uzun, otlamadan gelen ineklerine her gün düzenli olarak Türk Sanat Müziği dinletiyor. Bu sayede ineklerinin uysallaştığını ifade eden Uzun, aynı zamanda ineklerde günde 2 ile 5 litre arasında süt veriminde de artış yaşandığını kaydetti. Hüseyin Uzun, “ Türk Sanat Müziği dinleyen ineklerin psikolojisi iyi, moralleri yüksek olduğundan süt veriminde 5 kilograma kadar artış olduğunu fark ettim’’ dedi. YARIn toplum

Geç kalma hastası

İşine, arkadaşlarıyla buluşmaya ve tüm randevularına her zaman geç kalan Amerikalı Jim Dunbar’ın “kronik geç kalma” hastası olduğu belirlendi. Dumbar’ın dikkat eksikliği ve hiperaktivite sebebiyle işlerinin ne kadar zaman alabileceğini kestiremediği belirtildi.

Gezi Parkı protestoları sırasında Taksim Meydanı’nda ‘Duran Adam’ eylemini başlatan Erdem Gündüz’e yılın medya ödülü verildi. Almanya’da 2005 yılında Avrupa’nın farklı ülkelerinden editörlerin, yorumcuların ve gazetecilerin bir araya gelerek oluşturdukları bir organizasyon olan M100 Sanssouci Colloquium tarafından verilen yılın medya ödülünü uluslararası ilişkilerde medyanın gücünü arttırmak, demokrasi ve ifade özgürlüğünü geliştirmek üzere çalışmalarda bulunan kurumlara veya her yıl ‘kişilikleriyle Avrupa ve dünyada iz bırakan ve geniş yankı uyandıran’ bir isme yılın medya ödülü veriyor. YARIn toplum

Tesadüfen servet buldu

Jeff Bidelman, akrabalarından birinin 20 yıl önce terk ettiği evi temizlerken duvarların birinde delik olduğunu gördü. Delikten bir sürü altın para ortaya çıktı. Toplamda 8,500$ olan paraların gerçek değerinin 200,000$ civarında.

Kayıp Afrodit heykeli bulundu

RTÜK’den 30 yıllık filme ceza

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) bundan tam 30 yıl önce çevrilen ve başrolünde Cüneyt Arkın’ın yer aldığı 1983 yapımı ‘En Büyük Yumruk’ filmindeki sevişme sahneleri için, ‘Duygusal değil’ diyerek filmi yayınlayan Olay TV’e ceza verdi. Bu doğrultuda hazırlanan RTÜK İzleme ve Değerlendirme Dairesi’nin raporunda filmle ilgili ‘‘Filmde duygusal boyutundan arındırılmış sevişme sahnelerinin sunulduğu görülmüştür. Bu durum Çocuk ve gençlerin fiziksel, zihinsel veya ahlakî gelişimine zarar verebilecek niteliktedir. YARIn toplum


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.