Yarın193

Page 1

Dağınıklığa son ver sendikada birleş

İşçilerin Yarını 4. sayısı ile emek gündeminin nabzını tutuyor

işçilere; “MESS’in bu saldırıların karşısında işçilerin yanında duran Birleşik Metal Sendikası’nda birleşmeli” çağrısı yapıyor. Emek gündeminin son gelişmelerini İşçilerin Yarını’ndan okuyun.

Metal sektöründe geçtiğimiz aya başlayıp tüm ülke ekonomisine etki eden Türk Metal’e karşı direnişin ardından patronların sendikası MESS işçileri işten atıyor. İşçilerin Yarını 4. sayısında

Esas Mesele’de bu hafta; CHP eski Milletvekili Ali Özgündüz

Dört bakanın ikisi kesin mahkum olacak

Güzel günlerin habercisi...

Bu hafta CHP eski milletvekili Ali Özgündüz ile, 4 bakanın yargılanmasını, hukuki süreci ve koalisyonu konuştuk. esas mesele 10

30 Haziran 2015 Salı Sayı: 193 l

l

1 TL www.yarinhaber.net l

Erdoğan’ın başkanlık planları için;

savas kapıda ‘

Savaş planı hızlandı Cumhurbaşkanı Erdoğan, seçimlerden sonra suya düşen Başkanlık hayali için yeni planlarda. Bu seferki plan oldukça kanlı. Erdoğan, Suriye’ye savaş ihtimalini kapımıza kadar getirmiş durumda. IŞİD’i beslediği açıkça bilinen AKP şimdi de Ortadoğu’da belki de binlerce insanın ölümüne sebep olabilecek bir savaş balşatmaya hazırlanıyor.

Erdoğan’ın savaş arzusu TSK’yı dahi korkutuyor Ülke tarihinde bugüne dek imza attığı darbeler malum olan, özellikle Irak ve Suriye’ye sınır ötesi yapılması için gösterdiği baskılar bilenen TSK dahi şuan Suriye’ye savaş açılmasını olumlu karşılamadığını her hareketi ile gösteriyor. Kulisler Genel Kurmay’ın Erdoğan’ın savaş fikrinden pek de hoşlamadığını konuşuyor. Bakanlar kurulunun yazılı emri olmadan hareket etmeyeceğini açıklayan Genel Kurmay bu tavrı ile bile savaş taraftarı olmadığını gösteriyor. Erdoğan’ın askerle dahi karşı karşıya gelmesi ise savaş planlarının boyutunu gösteriyor.

güncel 03

TOMA demokrasisi yine sahnede...

Onur Yürüyüşü’ne polisler saldırdı

Sonunda ne oldu?

04

HAKAN ÖZTÜRK

Aklın yolu

Kuyruğuna bastık bırakmayalım

Uyanış

SİBEL UZUN Demirel seni böyle yadediyorum

Fotoğraf: Nazım Serhat Fırat

Özgecan Yasası rafta potansiyel katiller aramızda

Demet Demir

Geçtiğimiz günlerde İstiklal’de gerçekleşecek Onur Yürüyüşü’ne polis saldırdı. Türkiye’deki LGBTİ mücadele tarihinin önemli isimlerinden Ece Devrim ve Demet Demir ile LGBTİ Onur haftasını, mücadelenin geldiği nokta ve neleri hedeflemesi gerektiğini konuştuk. güncel 04

Masa da masaymış ha Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hafta içinde katıldığı iftar masalarını inceledik. Sonuç çarpıcı çıktı. toplum 12

Suriye’nin kuzeyinde...

Konya’da minibüs şoförü E.A.D. tarafından ‘İkinci bir Özgecan olayı neden yaşanmasın’ sözleriyle tehdit edilen üniversiteli R.U., şoförün tutuksuz yargılanmasına isyan etti. kadın 07

KADİR DADAN

08

Köstebek

FERHAN UMRUK Ece Devrim

05

02

Midas’ın altınları

Umudu yenemeyecekler

FADİK TEMİZYÜREK

09

Hakikat

Mustafa Cevdet Arslan yazılarıyla artık Yarın’da... sayfa 06

Sözde vergi rekortmeni Sarraf ilk 50’de yok ‘Cari açığın yüzde 15’ini ben kapattım’ diyen 17 Aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonunun başaktörü Rıza Sarraf, “ihracat şampiyonu” sıfatıyla ödül aldı; ancak kurumlar vergisi ödemeye gelince kendisinin adı bile geçmiyor. Sarraf ’ın adı ilk 50 rekortmen arasında geçmiyor. ekonomİ 05


YESiL SAYFA

02

30 Haziran 2015

Kadir Dadan

Midas’ın Altınları

Suriye’nin Kuzeyinde, Türkiye’nin Güneyinde… Şüphe yok ki, son yıllarda dış politikada Suriye’ye yönelik alınan kararlar ve uygulamalar hükümetin en çok eleştirilen konularının başında geldi. Buna rağmen en küçük bir öz eleştiri yapılmadı, “zalim Suriye yönetimi” söyleminden geri adım atılmadı. Şimdi ise üstüne “Suriye’nin kuzeyinde, güneyimizde bir devletin kurulmasına asla izin vermeyeceğiz” diyerek, meydan okunuyor. Orada zaten bir devlet var, ama sen tanımıyorsun, şiddet ve göç devam ediyor, sen de destek oluyorsun, başkası hakim olacak, olmaz diyorsun. Önceden iki tarafın da kazandığı bir anlayışı savunurken, şimdi herkes kaybediyor gözlerini kapatıyorsun. Üstelik öyle bir zamanda öyle kişisel adımlar atıyorsun ki, nasıl açıklanabilir? Meclis çoğunluğunu kaybetmiş, koalisyona muhtaç bir hükümetin, olaylar ve aldığı önlemler hakkında mecliste grubu olan partilere bilgi vermeden bildiğini okumaya devam etmesi ne kadar doğru? Öte yandan bir partinin “ustalık” döneminde gerçekleşen bu yanlış politikaların faturasına ortak olmayı başka hangi parti ister? Rövanş peşinde koşmamak yeterli midir? Şiddet yanı başınıza geldiğinde, aklınızı başınıza toplamanız ve macera peşinde koşmayı bırakıp yapmanız gerekenleri yapmanız en doğrusudur. Siyasetin temeli hoşgörüye değil tahammüle dayalıdır. Dünya komşunuzla konuşuyorsa, sizin de konuşmanız gerekir. İlla ki, önceden yaptığınız gibi can ciğer kuzu sarması olun demiyoruz, halklar arasında geleceğe yönelik yaşamın sürekliliğini sağlayacak, ancak karşılıklı istismarı önleyecek mesafeli bir ilişkinin kurulması ve sürdürülmesinden bahsediyoruz. Bu ilişkiyi üstten bir tavır ve anlayışla saraylarda kurarsanız elbette kişisel sorunlar ortaya çıktığında tüm alt süreçleriniz de etkilenecektir. Oysa komşuluk, ailenin tüm fertlerini ve akrabalarınızı da, diğer komşularınızı da, alışveriş ettiğiniz esnafınızı da, çöpünüzü toplayan belediye işçisini de ilgilendiren bir ilişki biçimidir. Böyle olduğunda bir mahallelilik ortaya çıkar ki, başınıza musallat olan kabadayıları bir kenarda tutup, sorunlarınızı birlikte çözme geleneğini oluşturursunuz. Aksi takdirde herkesin evine kapandığı, komşusunu uğursuz, hırsız, katil olarak gördüğü, kavganın ve güç ilişkilerinin hakim olduğu bir kara düzende, ya onurunuzu kaybetmek pahasına sizi koruması için o kabadayılara razı olursunuz ya da kapınızı kıracak barbarları beklersiniz. Bu yüzdendir ki, etnik, dinsel, mezhepsel çeşitliliğe sahip bir coğrafyada, birbirinin kuyusunu kazan düşman aileler olarak değil, aynı mahallede birlikte yaşamaya mecbur aileler olarak, birbirimizi daha iyi tanımak ve savunmamızı birlikte inşa etmek zorundayız. Sınırlarımızın içinde de, dışında da…

Yeşil Takvim:

Munzur ve Doğa Festivali - 7/8/9 Ağustos Bozcaada Uluslararası Ekolojik Belgesel Festivali 22/25 Ekim

16 haziran SALI 2015

sayı: 193

Haftalık siyasi gazete yerel süreli yayın Genel koordinatör editörler

tasarım

elif karan Birsen Kaplanseren Burcu Karefil Ece Berfin Karagöz Elif yağarkar Fatma çakır hilal türkben onur toper Osman Erdem Özgün Başak Melih erdem melek önder Rıfat Çapar Sait Bağış sıla gemicioğlu yağmur derin eda derya toper fikriye yılmaz Nida Ateş Ömer Kabakçı yusuf yasin yakşi

dağıtım imtiyaz sahibi sorumlu yazı işleri müdürü Yönetim adresi

basıldığı yer

osman erdem fadik temizyürek Tel: 0536 698 9397 ışıl kurt rumeli c. matbaacı osmanbey s. no 67/4 şişli / istanbul Arslan Güneydoğu Gaz. Mat. ve Kağıtçılık A.Ş. Akçaburgaz Mah. Hadımköy Yolu San1 Bulvarı 169. Sokak No: 6 Kıraç / Esenyurt / İstanbul 02128861795

6 aylık abonelik: 40 tl

1 yıllık abonelik: 80 tl

SANEM DENİZ KURAL adına ziraat bankası hesap no: 0615 57722685 5001 ıban: TR28 0001 0006 1557 7226 8550 01 ptt hesap no: 08848286 0000 0088 7351 11 işbankası hesap no: 6200 2465988 ıban: TR34 0006 4000 0016 2002 4659 88

garanti bankası hesap no: 31/6896034 ıban: TR90 0006 2000 0310 0006 8960 34 akbank hesap no: 0177542 ıban: TR57 0004 6001 6488 8000 1775 42 yapı kredi hesap no: 229/88735111 ıban:TR38 0006 7010 0000 0088 7351 11

Gerze Termik Santrali projesi tarih oldu Danıştay 13. Dairesi, Anadolu Grubu’nun Gerze’ye yapmak istediği termik santralin Elektrik Piyasası Düzenleme Kurumu’nun (EPDK) tarafından verilen üretim lisansını iptal etti. 7 yıldır termik santrale karşı süren mücadeleyi kazanan Gerze halkı, böylece Anadolu Grubu tarafından yapılmak istenen projeyi tarihin tozlu raflarına kaldırdı. yeşil sayfa melek önder

Anadolu Grubu’nun Sinop’un Gerze ilçesindeki Yaykıl köyüne yapmak istediği Gerze Enerji Santrali için EPDK’nın 2008’de verdiği elektrik üretim lisansı Danıştay 13. Dairesi tarafından iptal edildi. Danıştay herhangi bir ÇED kararı bulunmadığı için EPDK tarafından onaylanan lisansı önceden de durdurmuştu. Danıştay iptal kararı için yine de ÇED sürecinin tamamlanmasını bekledi. 2009’dan beri Yeşil Gerze Çevre Platformu önceliğinde Gerze-Yaykıllılar tarafından sürdürülen mücadele ile ÇED süreci 23 Şubat’ta Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından

sonlandırılmıştı. Hukuka Aykırı Uygulamalar Çevre Kanunu’na göre bir projenin izin veya ruhsat alabilmesi için ÇED sürecinin tamamlanarak, ÇED Olumlu ya da ÇED Gerekli Değildir kararı gerekmekte. Ancak Gerze Enerji Santrali Projesi’nde ÇED süreci sonuçlanmadan EPDK’ya yapılan başvuru kabul edilmişti. Gerze Enerji Santrali için 64 ayda tamamlanması şartı konulmuştu. Bunun üzerine, sürenin dolduğu 20 Mart 214 tarihinde, 60 Gerzeli EPDK’ya lisansın iptali için başvurdu. Ancak EPDK, “Üretim lisansının yok hükmünde olduğu” gerekçesiyle işleme almadı, Gerzeliler bunun üzeri-

Gerzelilerin 7 yıllık mücadelesiyle proje resmen tarihe karıştı.

Gerze halkı birçok kez kolluk güçlerinin saldırılarına maruz ne davaya müdahil olarak iddialarını Danıştay’a taşıdı.Danıştay 13. Dairesi, ÇED sürecinin tamamlanmasıyla termik santral projesinin lisansı hakkındaki kararını verdi. ÇED sürecinin, “üretim lisansı verilmeden önce bir ‘ön şart’ olarak kabul edilmesi gerektiği vurgulanan kararda elektrik üretim lisansının “tüketicilerin kullanımına sunulacak elektriği çevreye uyumlu bir şekilde üreteceği kanıtlanmış başvuru sahiplerine verilebileceğinin” de altı çizildi. Danıştay’ın kararıyla, elektrik üretim lisansı iptal edildi ve projeyle ilgili hiçbir resmi evrak kalmamış oldu.

ler pek çok kez kolluk güçlerinin saldırılarına maruz kaldı. 2010’da kapalı spor salonundaki ÇED toplantısında halkın protestosuna polis biber gazıyla saldırdı. Polise direndikleri gerekçesiyle 4 kişi 8 ay 10 gün hapis cezasına çarptırıldı, ceza idari para cezasına çevrildi. 5 Eylül 2011’de ise, çok sayıdaki kolluk kuvvet, panzerler eşliğinde Yaykıl Köyü’ne girmek istedi. Ancak Gerze ve Yaykıllılar biber gazı, tazyikli su ve plastik mermilere karşı 14 saat direnerek makineleri alana sokmadı. Gerze direnişi polis saldırıları, halkın direnişi ve kazanımı ile hafızalara kazandı ve ekoloji müGerze Direnişi cadelesinde önemli bir kilometre 7 yıllık mücadelede, Gerzeli- taşı oldu.

Dersim’deki talan projesine karşı yürüyüş Dersim Ovacık ilçesi Havaçor bölgesinde yapılmak istenen devasa gölete karşı 27 Haziran 2015 Cumartesi günü eylem yaptı. Tünel’den Galatasaray’a Munzur Nehri’ni temsil eden 50 metrelik mavi renkli bir bez ve “Dersim’de sermayeye verilecek bir damla suyumuz yok. Havaçor Vadisi yok edilemez” yazılı pankartları ile yürünmesinin ardından basın açıklaması yapıldı. Munzur Koruma Kurulu sözcüsü Hasan Şen basın açıklamasında, “Dersim bölgesi, uzun zamandan bu yana hükümetin kontrolünde, şirketlerin yoğun saldırısı altındadır. Bu süreç, ‘Enerji ihtiyacımız var’ söylemi altında baraj ve HES’lerin vadilerimize dayatılmasıyla başladı, madencilik faaliyetleri ve suyun

şirketlere peşkeş çekilmesine doğru yol aldı. Ancak yerli şirketlerin ve arkalarındaki yabancı şirketlerin saldırıları sadece suyla sınırlı değil. Yaylalarımıza, meralarımıza, ormanlarımıza ve yeraltı varlıklarımıza da göz dikmiş durumdalar. Dersim’in Ovacık İlçesi Havaçor Vadisi’nde köylülerin iyi niyetle sulama suyunun artırılmasını istemesinden sonra bölge için taşkın önleme ve dere ıslahı projesi yapılmış olup bölge halkı bilgilendirilmeden ve ÇED süreci işletilmeden bölgeye iş makineleri gönderilmiş, Ziyaret Köyü boğazında onlarca ağaç sökülmek suretiyle tahrip edilmiştir” dedi. Şen’in ardından HDP Milletvekili Prof. Beyza Üstün’ün yaptığı konuşmayla eylem sona erdi. YARIN YEŞİL SAYFA

Terme’de termiğe ÇED engeli

Samsun’un Terme İlçesi’ndeki Kozluk mevkiinde kurulmak istenen termik santrale karşı Terme Çevre Platformu’nun (TERÇEP) öncülüğünde başlayan kampanyada 25 bin dilekçe toplanarak Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’ne teslim edildi. Geçen Mart ayında santral için Çevresel Etki Değerlendirme Raporu (ÇED) bakanlık tarafından reddedilmişti. Ancak firma ÇED süreci için tekrar girişimde bulundu.Samsun’daki eylemin ardından Terme Belediye Başkanı Şenol Kul, TERÇEP üyeleri, sivil toplum kuruluşları ve bölge halkı İnceleme ve Değerlendirme Komisyonu toplantısı sırasında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı önünde eylem yaptı. Müjdeli haber ise Belediye Başkanı Kul’dan geldi. Kul konuşmasında “ Yatırımcı şirket Terme’ye santral kurmakta ısrarcı, fakat toplantıya katılan kurumların çoğu olumsuz görüş beyan ettikleri için ÇED alım süreci durduruldu. Bugün burada bir şeyi gördünüz. Güç halktadır. Süreç durduruldu ama biz mücadeleye devam edeceğiz. Bu defteri açılmamak üzere kapatacağız. ”dedi. YARIN YEŞİL SAYFA


GUNCEL

03

30 Haziran 2015

Seçimlerden önce yolsuzluklarla hesaplaşılacağını vaadetmiştiniz. Bu konuyla ilgili neler yapmayı düşünüyorsunuz?

MGK, IŞİD’i unuttu, “demografiye” taktı

Gürsel Tekin CHP İstanbul Milletvekili

Tayyip Erdoğan başkanlığında Kaç-Ak Saray’da yapılan haziran ayı olağan MGK toplantısı, yaklaşık 4 saat sürdü. Ana gündemini Suriye oluştururken, yapılan açıklama Erdoğan’ın savaş çığırtkanlıklarına rağmen, diplomatik laf oyunları ile yumuşatılmış ifadelerle doluydu. MGK’nın özeti: Erdoğan’ın dökmek istediği kanın altına kimse imza atmadı, ama Erdoğan’ın kaygılarını da paylaşmak zorunda kaldı. Tehditlerin “muhtemel” olduğu kayıtlara geçerken, ana konunun IŞİD tehdidi değil de Suriye’nin “demografisi” olduğu dikkatlerden kaçmadı.

Toplum istiyor

Üzerimize düşeni yaparız. Seçim sonuçlarının gösteriyor ki toplumun %60’ından fazlası 1725 Aralık yolsuzluklarının yargılanmasını ve vicdanının rahatlatılmasını istiyor. Mahmut Tanal CHP İstanbul Milletvekili

Üzerine gideceğim

Erdoğan’ın başkanlık planları için;

Savaş kapıda

Seçimlerde güç kaybeden, tek başına hükümet kuramayacak olan AKP ve Erdoğan bu yenilgiyi şimdi savaş çığırtkanlığı yaparak kapatmaya çalışıyor. Başkan olamayan Erdoğan, Başkumandanlık sevdasında kolları savaş çıkarmak için sıvadı. Erdoğan’ın gözü ne savaşın bedellerini ne de bu kararı onaylamadığı ortada olan halkı görüyor. güncel burcu karefil

IŞİD’i beslediği açıkça bilinen AKP şimdi de Ortadoğu halklarının hayatlarını etkileyecek belki de binlerce insanın ölümüne sebep olabilecek bir savaş balşatmaya hazırlanıyor. Seçim öncesi Diyarbakır’da patlatılan bombaların sorumlusu nasıl AKP ise şimdi de Ortadoğu’da çıkacak olan veya şu an ülkede başlayabilecek olan bir iç savaşın tek sorumlusu da AKP olacaktır. Tırlar dolusu silah kaçıran ve IŞİD’in eline bombaları, kafa kesecek silahları tutuşturanın AKP olduğu, tüm dünya nezdinde ortada. Seçimlerde büyük güç kaybeden, Erdoğan belli ki Başkumandan olma sevdasına düşmüş durumda. Gözü kendi iktidarından başka hiç bir şey görmeyerek savaşın halklar için ölüm, açlık, yoksulluk, kan demek olduğunu göz ardı ederek, açıklamaları ve emirleri ile adım adım savaşı tetikliyor. Erdoğan kan istiyor Erdoğan diktatörlüğünü devam ettirebilmek için kan dökülsün isterken sınırda halklar IŞİD ile

savaşıyor. IŞİD’in Kobane’den tamamen atılması ile PYD, IŞİD’i geriletme noktasında bir zafer daha kazandı. Geçtiğimiz hafta Türkiye’ye sığınan binlerce Suriyeliyi, Kobené’de ölen yüzlerce insanı sanki görmemişiz gibi, Erdoğan savaş tam tamlarını büyük bir kararlılıkla çalmaya başladı. Seçimler öncesi “ben terleyen bir cumhurbaşkanı olacağım” diyerek, il il mitingler yapan Erdoğan, şimdi de savaş kararını kabul ettirmek için İftar yemeklerinde konuşuyor. Erdoğan’ın sandıkta kaybettiği gücü savaşta kazanacağını düşünmesi ise kalkıp “Suriye’de bir devlet kurulmasına izin vermeyiz” demeye cesaret etmesine kadar varıyor. Sınıra asker ve muhimmat sevkiyatı yapıldı Erdoğan’ın iftar konuşmaları ardından hem havuz medyası kara savaş propagandası yaymaya başladı, hem de sınıra asker ve mühimmat sevkiyatı başladı. Erdoğan insanlık suçunu, PYD’nin Suriye’de devlet kuracağı iddiası ile açıklamaya çalışıyor. Ancak tüm bu gelişmeleri an be an izleyen Türkiye ve dünya, IŞİD gibi in-

sanların kafalarını kesen bir çete karşısında, barışı, refahı savunan tüm unsurların yanında olunması gerektiğini açıkça belirtiyor. Erdoğan Kobené saldırındaki IŞİD yenilgisine üzülürken, halklar, eli kanlı çetenin daha fazla insanı yerinden edemeyeceği, öldüremeyeceği gerçeğini görerek seviniyor. 40 yıllık TSK bile savaş istemez oldu Yaptığı darbeler, özellikle Irak ve Suriye’ye sınır ötesi yapılması için gösterdiği baskılar bilenen TSK bile Suriye’ye savaş açılmasını olumlu karşılamadığını her hareketi ile gösteriyor. Bakanlar kurulunun yazılı emri olmadan hareket etmeyeceğini açıklayan Genel Kurmaylık bu tavrı ile bile savaş taraftarı olmadığını gösterdi.

Koalisyon hesapları hep savaş için AKP’nin tek başına hükümet kuramaması ve koalisyon yapmak durumunda kalması seçimden halkın aldığı en büyük galibiyet oldu. AKP’nin ise koalisyon için MHP’ye daha yakın davranmasının sebebi ortada. Milli duyguları yücelterek gerek İslam Tampon bölge fikrine kimse sıcak gerekse Türk savaşı çıkarmak ve bakmıyor Ortadoğu’dan pay almak. Ancak MGK toplantısı ardından sınırda çok net ortadadır ki eğer bu sagüvenlik önlemlerinin arttırılıp, vaşa girilirse ve bir AKP- MHP savaşa hazır beklenmesinin ka- koalisyonuyla hükümet kurulurrarlaştırıldığı ilan edildi. Ancak sa savaşın sorumlusu sadece AKP bu karar bile Erdoğan’ın savaşı değil, MHP de olacaktır. Yine de kapımıza getirmek için ne kadar biliyoruz ki AKP Meclis’te artık çaba gösterdiğinin bir göstergesi. tek başına hükümet kurduğundaki ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü gibi rahatça at koşturamayacaktır.

Erdoğan’ın Savaş Planını Bozacağız Erdoğan ve AKP’nin başını çektiği IŞİD adlı vampir sürüsüne karşı Kobanê halkı hepimiz adına tekrar insanlığı savunuyor. Bilmeliyiz ki Kobanê’de patlayan bombaların pimi, AKP’nin elinde. Seçimlerin ardından hükümetin kurulamadığı, AKP’nin ülke yönetimindeki etkisini giderek kaybettiği bu süreçte, AKP iç savaştan medet ummaya başladı. Bu yüzden bombaların patlatılması emrini gözünü kırpmadan verdi ve IŞİD tekrar harekete geçti. Erdoğan savaşa oynuyor Erdoğan, seçim sonuçları ile kaybettiği otoritesini kazanmaya çalışıyor. Yıllardır Erdoğan’ı savunan yandaş köşe yazarları bile bir bir Erdoğan safını terk

etmeye başladı. Fakat diktatörler yenilgiyi kolay kabul etmezler. Erdoğan da eski etkisini geri kazanmak için her şeyi yapmaya hazır. Şimdi de kendisine öğüt verilen “Bir süre konuşmasan iyi olur” vakitlerinde tek tek planladığı savaş siyasetini devreye sokuyor. Bütün Ortadoğu halklarını gözünü kırpmadan kanlı bir savaşa doğru itiyor. Erdoğan’ın Ortadoğu planları Türkiye halklarını birebir etkiliyor Bu konu artık bütün Türkiye halkının yaşamını birebir etkiliyor. Bu konu sadece sınır dışında değildir. Ülkenin temel konularından biridir. Bilmeliyiz ki Kobanê’de patlatılan bombalar, seçim sonuçlarına konulan bombalardır. Barış sürecine konulan

Yardımcısı: “Suriye’de tampon bölge kurulmasının getireceği zorlukları Türkiye tarafına ilettik. Türkiye’nin Suriye’de tampon bölge oluşturacağı yönünde somut kanıt yok. Türkiye’nin atacağı adımları bekliyoruz” diyerek, alınan karardan duydukları kaygıyı dile getirdi. Aynı kaygıları paylaşan Roboskili köylüler, sınıra mühimmat sevkiyatını engellemek istedi.

EHP yayınaladığı açıklama ile AKP’nin amacını bir kez daha teşhir etti. “Erdoğan’ın “Ortadoğu’da başka devlet kurulamaz” provokasyonu boşa düşürülmelidir. İnadına savaşa karşı durulmalıdır” dedi.

bombalardır. İşte bu yüzden Türkiye halkları IŞİD zulmüne karşı, Kürt halkının yanında olmalıdır.

felakete götürür. Bu halkın çocukları Erdoğan’ın emriyle savaşa sürüklenmemelidir.

AKP savaş hükümeti istiyor AKP’nin amacı, Suriye’ye giriş kararını çıkarmak ve savaşı başlatmak. Yani savaş hükümeti kurmak. Bu sebeple Erdoğan’ın “Ortadoğu’da başka devlet kurulamaz” provokasyonu boşa düşürülmelidir. İnadına savaşa karşı durulmalıdır. Yıllardır ölüm haberlerinden bıkan, savaş bitsin isteyen Türkiye halkı, barışı savunmalıdır. Görüldüğü üzere Suriye’ye girmek, TSK’nın bile aklına yatmıyor. AKP ile aralarında bu konuda anlaşmazlık çıkıyor. Buradan da anlaşılıyor ki Erdoğan’ın deli saçması fikirlerine bel bağlamak, bu ülkeyi ancak

Çözüm; savaşa karşı mücadele Emekçi Hareket Partisi olarak Kobanê’de hayatını kaybeden Kürt kardeşlerimizin ailelerine başsağlığı diliyoruz. Bilsinler ki savaşın karşısında, Kürt halkının yanındayız. Erdoğan’ın zulmü hala bitmedi. Bu yüzden AKP’ye karşı mücadele sonuna kadar sürdürülmelidir. Ne savaşa ne de savaş hükümetine izin veremeyiz. Bu ülkede demokrasi, barış ve özgürlük için mücadele eden herkes, savaşı durdurmak üzere harekete geçmelidir. Birlikte AKP’ye karşı mücadele ile, savaş planlarını suya düşüreceğimize eminiz.

Tüm soru önergelerini verdim, tüm kanun önergelerini verdim ve tüm soruşturma önergelerini verdim. Bu konunun üzerine gideceğim. levet gök CHP Ankara Milletvekili

Tavrımız net

Bu konuda partimizin tutumu açık ve nettir. Yolsuzlukla ilgili önergemizi en kısa sürede genel kurula getirip oylatacağız.

pervin buldan HDP İstanbul Milletvekili

Adil komisyon kurulmalı Önceki dönemde komisyondan çekilmiştik çünkü adil bir komisyon değildi. Bu dönemde ise kurulacak komisyonda AKP çoğunlukta değil. Bu durum yargılanmanın önünü açacaktır Ertuğrul Kürkçü HDP İstanbul Milletvekili

Halk istiyor

Önümüzdeki süreçte AKP’nin bu konuyu ikinci plana atmaya çalışıyor ama halk seçimlerde yolsuzların yargılanmasını istediğini gösterdi. İdris Baluken HDP Bingöl Milletvekili

Yargılanmanın önü açılmalı İlerleyen süreçte önümüze gelecek konulardan biri de yolsuzluk olacak. Bu konuda yargılamanın önünü açacak düzenlemeler yapacağız. Hasip Kaplan HDP Eski Şırnak Milletvekili

4 bakan yargılanacak Programımız ne diyorsa onu yapacağız. Soruşturma komisyonu açılırsa HDP’de 4 bakanın yargılanması için üzerine düşeni yapacaktır Oktay Vural MHP İzmir Milletvekili

Parti kararını uygulayacağız Bu konularla ilgili seçim öncesinde söylediklerimizin arkasındayız. Bundan sonraki süreç için de partimizin yönetimi karar alınırsa o uygulanacak. Koray Aydın MHP Trabzon Milletvekili

CHP düşünsün

Bunu CHP düşünsün AKP ile koalisyon yapmak isteyen onlar. MHP’nin tavrı net. Ama CHP’nin tabanı bu pazarlığın hesabını soracaktır. Ümit Özdağ MHP Gaziantep Milletvekili

Genel Başkanımız karar verir Bu konuyla ilgili açıklama yapmıştım. Bu konuyla ilgili genel kurula bir önerge gelirse Genel Başkanı’mızın vereceği karara göre tutum alırız.


GUNCEL

04

30 Haziran 2015

Hakan Öztürk AKLIN YOLU

Sonunda ne oldu?

Geçen hafta devam edeyim dedim ama bu haftaki gelişmeler savaş tehlikesi konusuna değinmemi gerekli hale getirdi. AKP ile birlikte Tayyip Erdoğan iktidarda kalabilmek ve başkanlık sistemini tekrar uygulayabilmek şansını edinmek üzere tek ihtimal görüyor. O da Suriye’de savaş çıkarmak. Ne olursa olsun Erdoğan “benim askerim destan yazdı” konuşması yapmaya hazırlanıyor. Başkomutan da o elbette ki. Bir destan yazan ordunun başkomutanına da başkanlık çok görülmemeli. Osmanlının ecdatları oluyorlar ya… Osmanlının ayağı üzengide gerek. Dışarıya sefere giden torunlar içeride de baskıyı en üst düzeye yükseltecek. Var gücümüzle çıkartılmak istenen savaşa karşı direnmeliyiz. Politik görevimiz budur. * Son yazdığım yazıyla ilgili Devrimci Hareket’ten arkadaşlar bir değerlendirme yazısını kaleme almışlar. Öncelikle kıymet verip böyle bir değerlendirme yaptıkları için çok teşekkür ediyorum. Tartışarak doğruya yaklaşma ihtiyacına yerinde bir katkıda bulundular bence. Solda genelde eksik kalan açık yazılı bir tartışma yürütebilmektir. Bu gelenek epey zamandır körelmişti. Dilerim önümüzdeki zamanlarda böyle anlamlı ve nazikçe örnekler artar. Elbette ki dostlar analizlerinde bana katılmadıkları birçok yönü dile getiriyorlar. Ben şimdi ikinci tur gidersem hakça olmaz diye düşünüyorum. İki yazıyı da okuyan insanlarımız kendi sonuçlarına ulaşsınlar. Böyle olmakla birlikte ilk fırsatta yanlarında olmak ve hevesle aklımdan geçenleri yine onlarla paylaşmak isterim. * Kürt hareketinin merkezinde olduğu HDP bu seçimlerde beklenmedik ve çok büyük bir başarı elde etti. Cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki tablo da bunun habercisi olarak kabul edilebilir. Seçimlerde başarılı olan ve bu potansiyeli sürdürme eğilimindeki güç HDP. Durum bu ve bu durumda ne yapmalıyız? Mesele bana göre “seçimler önemsizdir ve o nedenle biz bu işe karışmıyoruz” diyerek çözülemez. Seçimlere girme formunda kurulmuş ve daha önce defalarca seçimlere girmiş birçok yapının böyle bir yaklaşım ileri sürmesi ikna edici değil. Seçimler önemsiz demekle, seçimler aracılığıyla memleket çapında çözülebilecek sorunları çözme kabiliyetinden geri düşülür. Böyle yaparak HDP ile dostça bir eleştirellik ya da rekabet yürütülmüş olmaz. Kesinlikle her açıdan etkisiz bir ilişki ortaya çıkar. Gözlemim şudur: Eğer son seçimlerde HDP’nin daha solundaki eğilimler onunla birlikte çalışsalardı seçimin başarısını birlikte yaşar ve solda olma iddiasını sürdürebilmek üzere daha fazla bir güç elde ederlerdi. * Seçim süresince çok büyük gerilimler söz konusu oldu. Barajı geçebilmek bir ihtimaldi. Bu ihtimalin gerçekleşmesi için çok büyük bir çaba gösterildi. Seçimi etkisiz kılmak üzere birçok saldırı gerçekleşti. Bombalar patladı insanlar öldü. Bütün bunların sonucunda HDP’nin solu sadece bu başarıyı tebrik etme durumunda kaldı. Tebrik edeceksek seçim sürecinin içinde yer almalıydık. Bütün her şey olup bittikten sonra “seçimleri tamamen önemsiz bulmuyoruz” tutumunda olmak bence yetersizdir. Seçimler konusuna böyle belirsiz kavramlarla yaklaşmak sorunu çözmüyor. Biraz önemli, biraz önemsiz, abartıldı, abartmayalım sözleri hiçbir şekilde yerini bulmuyor. Seçimlerin sonucu olarak AKP tek başına iktidardan düştü. Erdoğan başkanlık hayalini sürdüremedi, kıvranıyor. Türkiye’deki muhalifler %13’lük bir oy oranına ulaşarak mutlak surette dikkate alınması gereken bir güç olduğunu ortaya koydu. Bu düzeyde bir başarı bu ülkede ilk kez yaşandı. Böyle bir tabloya abartalım ya da abartmayalım yaklaşımı içinde bakılamaz. Bolşevikler Kurucu Meclisi kapattılar gitti. Kapatabiliyorsak evet önemsizdir ama kapatamıyorsak durum değişir. hakanozturk17@gmail.com

Meclis Başkanlığı ‘koalisyonun’ habercisi

Meclisin açılışının ardından 26’ıncı Meclis Başkanlığı için AK Parti’den İsmet Yılmaz, CHP’den Deniz Baykal, MHP’den Ekmeleddin İhsanoğlu ve HDP’den Dengir Mir Mehmet Fırat aday oldu. Hükümeti kurma yeter sayısına sahip olmayan partiler başkanlık seçimi turlarında görüşerek koalisyona görüşmelerine hazırlık yapmış olacak. güncel melih erdem

Meclis Başkanlığı adayını en son açıklayan parti AKP oldu.AK Parti Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, TBMM Başkanı adaylarının İsmet Yılmaz olduğunu açıkladı. Böylece adaylık başvuruları 27 Haziran Cumartesi saat 24.00’te sona eren isimlerin tamamı netleşti. İlk olarak HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş, Meclis Başkanlığı için Mersin Milletvekili Dengir Mir Mehmet Fırat’ı aday gösterdiklerini açıklamıştı. Bir sonraki açıklama ise CHP’den gelmiş, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüşmesi polemiklere neden olan ve geçici Meclis Başkanlığı görevini yürüten Antalya Milletvekili Deniz Baykal’ın, TBMM Başkanı adayı olduğu belirtilmiş. MHP ise Cumhurbaşkanlığı seçiminde Cumhuriyet Halk Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi’nin

çatı adayı olan İstanbul Milletvekili Başkan Seçim turları koalisyon Ekmeleddin İhsanoğlu’nu aday gös- turlarına hazırlık termişti. TBMM Genel Kurulu’nda bir yandan yemin töreni sürerken, diğer Mutlaka partiler arası anlaşma yandan dört partinin yöneticileri olacak Meclis Başkanlığı seçiminin han25’inci dönem parlamentosu 26’ın- gi gün yapılacağını kararlaştırdılar. cı Meclis Başkanı’nı seçecek. Turlar Başkanlık seçiminin ilk iki turuarasında yapılacak pazarlıklar, ikili nun 30 Haziran Salı, üçüncü ve veya üçlü ortak hareket edilmesi dördüncü turunun da 1 Temmuz sonucunu doğurmazsa, Ak Parti Çarşamba günü yapılması konudördüncü turda kendi adayını seç- sunda görüşmeler yaptılar. tirebilecek. TBMM İçtüzüğü’ne Danışma Kurulu, yeni Başkanlık göre en fazla dört turda gizli oyla Divanı oluşuncaya kadar Meclis’in yeni başkan seçilecek. İçtüzüğü gö- 1 Temmuz’da tatile girmemesi kore her şartta yeni Meclis Başkanı 2 nusunda da karar alacak. Meclis Temmuz’a kadar seçilmiş olacak. İlk başkan seçimi için her parti kendi iki turda seçilebilmek için en az 367 adayını çıkarırken hiç birinin miloy almak gerekiyor. Üçüncü turda letvekili sayısı ilk üç turda meclis 276 oy aranırken, son turda en fazla başkanını seçmek için yeterli değil. oy alan iki aday yarışıyor ve en çok Meclis başkan seçimi turlarında oyu alan seçiliyor. Üç muhalefet partiler arası yapılan görüşmeler partisinin 292 sandalyesine karşı önümüzdeki koalisyon görüşmeleAK Parti’nin 258 oyu bulunuyor. rini de etkileyecek.

Baykal’dan vekillere başkanlık mektubu Geçici meclis başkanı ve aynı zamanda CHP’nin de meclis başkan adayı olan Deniz Baykal milletvekillerine bir mektup gönderdi. Erdoğan ile görüşmesiyle gündemde kendisinin arabulucu olacağı ve AKP-CHP koalisyonun tartışılmasına neden olan isim Deniz Baykal tek parti hükümetinin olmayacağını vurguladığı mektubunda “Tek parti hükümeti rahatlığı artık yoktur. 25. dönemde kuvvetler ayrılığı prensibi daha belirgin bir şekilde kendisini hissettirecektir. Parlamentonun belirleyici ve yönlendirici gücü ve etkinliği ortaya çıkacaktır. TBMM’nin yeni tablo karşısındaki bu görev ve sorumluluklarını hep birlikte yerine getireceğiz.’’ ifadesine yer verdi.

13.istanbul LGBTİ Onur Yürüşüne polis sert müdahale etti İstanbul’da 13.sü düzenlenen LGBTİ Onur yürüyüşüne İstanbul Valisi Vasip Şahin’in ramazan dolayısıyla getirdiği yasağın ardından, polisin biber gazı ve plastik mermiyle yaptığı sert müdahale sahne aldı. Müdahalenin sonucunda aralarında CHP Milletvekili Mahmut Tanal ve HDP’li vekiller polis barikatının önünde durarak müdahaleye engel olmaya çalıştı.

İlk Müdahale İstiklal Caddesi’nde Taksim’de 13. LGBTİ Onur Yürüyüşüne polis saldırdı. TOMA ve akreplerle Mis Sokak’a giren polisin plastik mermi kullandığı belirtildi. Mis sokakta toplanan gruba yapılan müdahalenin ardından Taksim yönüne gitmek isteyenlere polis tekrardan toma ve tazyikli suyla müdahale etti. Türkiye’deki LGBTİ mücadele tarihinin önemli isimlerinden Ece Devrim ve Demet

Demir ile LGBTİ Onur haftasını, mücadelenin geldiği nokta ve neleri hedeflemesi gerektiğini konuştuk.

Ece Devrim- Emekçi Hareket Parti’li LGBTT’ler- Birleşik Haziran Hareketi Ece Devrim verdiği röportajda ; Biz demet demirle bu yola ilk çıktığımızda, ilk LGBT mücadelesi verdiğimizde, biz mücadelenin bütünlüklü olması gerektiğine inandık. Yani “ben LGBT hakları için mücadele edeyim işçi kısmı benim yanımda olsun, kadın platformları benim yanımda olsun ama ben onların yanında olmayayım”, böyle bir şey yok. Mücadeleye tek taraflı bakamazsın mücadele bir bütündür ‘’ dedi. Demet Demir- TKP 1920 İl Yöneticisi- İKD üyesi-Birleşik Haziran Hareketi- Sosyalist EBT Demet Demir ise ; Ben 100 bin kişi gelecek diye bir şey duymuştum ama 50 bin kişi değil

de sanki 2 bin kişi vardı ara sokaklarla birlikte. Ama biz bir saldırı olacağını düşünmüyorduk, daha önceden de bir saldırı olmadı ama bu sefer ne değiştiyse artık AKP hükümeti saldırma kararı almış demek ki, müdahale oldu. Vali de ‘’televizyon öğrendim, yürüyüş için izin alınmamış’’ demiş. Bu zaten miting değil ki yürüyüş ve basın açıklaması. Bunun için izin almaya gerek yok. Ramazan hassasiyeti diye ekleme yapmış ama geçen sene de 2. Ya da 3. Günü yapıldı. O yüzden bu çok ikna edici bir açıklama değil. dedi Alışın Gitmiyoruz. Müdahalenin ardından LGBTİ tarafından yapılan basın açıklamasında en çok dikkat çeken bölüm ise ; ‘’Baskılara ve bizi yok sayan devlete sesimizi her zamankinden daha güçlü çıkaracağımızı bildiriyor ve bir kez daha diyoruz ki ; Alışın Gitmiyoruz ‘’ oldu. GÜNCEL


EKONOMI

05

30 Haziran 2015

Türkiye’nin vergi rekortmenleri açıklandı, Sarraf ilk 50’de yok

Sibel Uzun UYANIŞ

Kuyruğuna bastık bırakmayalım

AKP seçimlerde bir başkanlık iki iktidarını kaybetti. Niye bunu tekrarlayıp duruyorsun demeyin. Siyaset arenasındaki solun konumlanışları değerlendirmeleri bu tekrarı gerekli kılıyor. Solun gelmiş geçmiş yaşadığı tarihteki yenilgilere takılıp kalması bunu gerekli kılıyor. Solun kazandıkları değil de “ne acılar yaşandı” havasından çıkamaması bunu gerekli kılıyor. Savaş tehlikesini AKP hiç çekinmeden körüklüyor, bu veryansın edilecek bir gelişme değil de nedir? Diyor ki “bedeli ne olursa olsun” yani savaş da dahil. Siyasetin merkezine yönelmek için daha ne tür bir kötülük olması gerekir ki? Ama sol yanana yıkılana gözünü kapatmış zayıf kıldığı durumunu daha da çıkmaza sokuyor. Toplumun tırnakları ile kazandığının kıymetini bilemeyecek kadar zayıf bir pozisyonda kalmaya sıkı sıkıya bağlı olduğunu anlatmak istiyor. “Benim gündemim seçim, erken seçim, savaş değil de kavramsal sanat olamaz mı ne var ki bunda?” diyor. Sonra da niye bu kadar az olduğunun nedenlerini uzun manzumelerle anlatarak kendi dışında bir nedene bağlayıp kapatmak istiyor. Ama öbür tarafa bakalım, durumun en farkında olan AKP, ne duruma düştüğünü gayet iyi biliyor, tam kuyruğuna basılma hali. Seçimleri kaybeden AKP’nin kaybedecek çok şeyi var. Birkaç gündür tesadüf değil savaş çığırtkanlığı yapması. Hem seçimde kaybetti hem de ardından yargılansın denildi. Seçimde kaybedince AKP kafayı kaldıramadan “dört bakan yargılansın” diye üstüne bindirilince ilk aklına gelen felaketi, savaş gündemini ortaya attı. IŞİD sınırda cirit atmaya başladı. Belgeleri yayınlanan IŞİD’e gittiği ispatlanan tırlarla ilgili daha tek kelime edebilmiş değiller. Erdoğan ve tam bağlı olan ekibi bu pislikleri ancak savaşla örtebileceklerine kani olmuşlar. MGK toplantısından sonra açıklamalara bakılırsa bu gözü dönmüşlüğe asker bile tam destek vermemiş, icazeten hükümet yanlısı açıklama yapmak durumunda kalmışlar. *** Ortadoğu’da silahsız halklar IŞİD’den kilometrelerce kaçmanın yoluna, silahlı olanlar da savaşmanın yoluna bakarken ne acayiptir ki bizim sınırlarda askerlerle IŞİD çeteleri neredeyse karşılıklı oturup kahve içecekler. Tel Abyad IŞİD’den temizlenince nasıl bir telaş nasıl bir Kürt düşmanlığı nasıl bir PYD düşmanlığı sardı bunları. Güya çözüm süreci vazgeçilmezleri arasındaydı. Sınırın bu tarafında bu yaşanırken Kürt Halkı’nın en büyük acılarından birini yaşadığı Roboski’de evlerin taranması gazlarla saldırılması katırların öldürülmesi Kürt düşmanlığının körüklenmesi, çatışmalarla ülke içinde de iç savaş havasının yayılmasını istediklerini açıkça ortaya seriyor. *** İhtimal dahilinde anılan koalisyon ortağı CHP’nin en temel şartı dört bakan yargılaması iken şimdi “Suriye’deki savaş konusu ne olacak” haline geldi. Bilelim ki seçimlerden önceye göre daha çetin bir sürece giriyoruz muhalefet Irak İşgali dönemindeki muhalefetin ötesinde bir gücü toplamak durumundadır. Ne yapıp edip muhalefete suçu atıp erken seçimi koymak istiyorlar halklara “ya savaş ya erken seçim” demiş oluyorlar aslında. İşte yine geldik seçim gündemine. Bir sıçradın iki sıçradın şimdi ne olacak çekirge? *** Seçimler nedir ki diye başlayan cümlelerine bazı kesimler şimdi sonuçların olumlu olduğunu anarak başlıyorlar. Bu da fena bir aşama değildir ama şunu kenara not edelim bizler daha güçlü daha ortak seçimlere sol olarak etki edebilseydik ve bunu seçimlerden sonra sürdürebilseydik Türkiye’nin elinde, solun elinde çok daha fazla sonuç olacaktı. O kadar da değil, abartmamak lazım laflarına bu süreç, o süreç, şimdiki süreç kurban edildi. Bazen pardon ya sık sık solu çocuk gibi “neden bu kadar azız” derken görürsünüz. Yine sebepsizdir, burada da sebepsiz üzgündür, kendinde sebep aramak istememektedir. Çünkü özeleştiriyi, polemiği yaban otu olarak tariflemiştir. Ortamlarda sorulduğunda “bir çeşit yaban otu arkadaşım diye anlatmaktadır”. Sebep çok nettir dünün seçim gündeminde çok gerilerde kalan, bugünün savaş gündemine gecikiyor. twitter: @sibeluzun_yarin

Rıza Sarraf hani ihracat şampiyonuydu?

‘Cari açığın yüzde 15’ini ben kapattım’ diyen 17 Aralık operasyonunun başaktörü Rıza Sarraf, “ihracat şampiyonu” sıfatıyla ödül adı; ancak kurumlar vergisi ödemeye gelince kendisinin adı bile geçmiyor. Listede ilk 100 firma arasına giremeyen Rıza Sarraf’ın ihracat rekortmeni şirketi Volgam Gıda sadece 930 bin lira Kurumlar Vergisi ödeyecek. ekonomi fatma çakır

AKP’nin tek başına iktidar olamayacağı aşikar iken başka bir iktidar döneminde yolsuzlukların yeniden gündeme gelmesi halinde mahkemelik olacak bir isme AKP’li bakanlar tarafında ödüller yağıyor. Şimdi Sarraf’a ikinci bir ödül ise Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’ten bekleniyor. Hırsıza ödül vermek için ‘şahsen’ davet ettiler İhracat performansı’ nedeniyle Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin (TİM) ödülünü iki bakanın elinden alan 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonunun kilit ismi Reza Zarrab’ın TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi imzalı mektupla törene ‘şahsen’ davet edildiği de ortaya çıktı.

17 Aralık operasyonunun başaktörü Rıza Sarraf

İhracat şampiyonu 56. sırada 2014 vergilendirme dönemine ilişkin en fazla vergi beyan eden mükellefler açıklandı. 2014 yılında en çok vergi ödeyen 100 mükellef listesinin ilk sırasında Şarık Tara yer aldı. Şarık Tara, 37 milyon 582 bin 415 TL vergi tahakkuku ile ilk sırada yer alırken, Mustafa Rahmi Koç 29 milyon 753 bin 89 TL tahakkuk ile ikinci, Semahat Sevim Arsel 26 milyon 36 bin 378 TL ile üçüncü oldu. Reza Zarrab ise 4.474.089 TL vergi ile 56. sırada yer aldı.

ailesinden Ahmet Cengiz 40’ıncı ile 43’üncü sırada yer alırken, Zorlu sırada, Ekrem Cengiz 55’ıncı sıra- Holding Yönetim Kurulu Başkanı da kendilerine yer buldu. Cengiz Ahmet Nazif Zorlu 4 milyon 913 İnşaat kurumlar vergisinde de 39 bin lira ile 46’ncı oldu. milyon 969 bin liralık tahakkukla Gel gelelim Acun’a 62’nci sırada yer aldı. Paraya para demeyen ve AKP’ye olan yakınlığıyla bilinen Acun IlıYine bir aktör Ağaoğlu Ağaoğlu Yönetim Kurulu Başkanı calı ise geliri için 4 milyon 976 bin Ali Ağaoğlu 4 milyon 280 bin lira lira gelir vergisi tahakkuk ettirdi ve ile 62’nci, Sabancı ailesinden Çiğ- 2013 listesine göre 29 sıra gerileyedem Sabancı Bilen 3 milyon 478 rek, 44. sırada yer buldu. bin lira ile 90’ıncı, Suzan Sabancı Dinçer ise 3 milyon 396 bin lira ile 54’ü İstanbul’dan En fazla kurumlar vergisi ödeyen ilk 94’üncü oldu. “Milletin a... koyacağız‘ diyen 100 mükellefin 54’ü İstanbul’dan Mehmet Cengiz Sendikalı işçileri işten çıkaran çıktı. Listenin 4’ncü sırasında yer “Milletin a... koyacağız‘ diyen Cen- Sütaş alan İş Bankası 1 milyar 131 milyon giz Holding Yönetim Kurulu Başka- Sendikalı oldukları için işçilerini 457 milyon TL vergi öderken 5’nci nı Mehmet Cengiz, 4 milyon 803 işten çıkaran Sütaş’ın patronu Mu- sırada yer alan Akbank’ın ödediği bin lira ile 48’inci olurken, Cengiz harrem Yılmaz 5 milyon 56 bin lira vergi 1 milyar 50 milyon T L’ d e n fazla.

“Milletin a... koyacağız‘ diyen Mehmet Cengiz

Sendikalı Sütaş işçilerini işten çıkaran Muharrem Yılmaz

AKP’ye olan yandaşlığıyla bilinen Acun Ilıcalı

Yolsuzluk operasyonlarının başka bir aktörü Ağaoğlu

Türkiye’deki vergi rekortmenlerine baktığımızda çok da tanımadığımız kişiler değiller. Biraz düz mantık yaptığımızda en çok kazanan doğal olarak da en fazla vergiyi veriyor. Türkiye’nin en çok kazanan kişilerin isimleriyle toplum olarak pek iyi anılarımızın olmadığını görüyoruz.

Başbakanlık bütçesinin yüzde 90’ını kullandı

Maliye’nin açıkladığı bütçe istatistiklerine göre, Başbakanlık’a ayrılan 926 milyon liralık 2015 yılı ödeneğinin 839 milyonu Mayıs ayı itibariyle tüketildi. Başbakanlık, 7 Haziran seçimleri öncesinde, 2015 yılı için ayrılan bütçenin yüzde 90’lık bölümünü harcadı.Birçok kurum ve kuruluş bütçeden ayrılan ödeneğe uygun harcama yaparken bütçesini beş ayda bitiren Başbakanlık, 2015 ödeneği 929 milyon lira iken seçim öncesini kapsayan ilk beş ayda 839 milyon lira harcadı. Başbakanlık, geçen yıl da 2 milyar 310 milyon liralık giderle kendine ayrılan 933 milyonluk ödeneği yüzde 150 oranında aşmıştı. Başbakanlık bütçesinde en yüksek pay ise nereye harcandığı örtülü ödeneğe ait. EKONOMİ

‘Burjuvayım ama satın alma gücüm azaldı’

İş Bankası Yönetim Kurulu Başkanı Özince, “Devlet kurumlarının siyasetten bağımsız çalıştığı günleri özlüyorum” dedi. En önemli sorunlardan birinin pahalılık olduğunu söyleyen Özince, “Ağzını açan siyasetçi bankalara laf söylüyor. Bırakın bunları domates, patates kaç para bunlara bakın. Burjuva denen kesimdeyim, benim bile satın alma gücüm azaldı” diye konuştu.Seçim sonuçlarına ilişkin, medyanın da katkısıyla gündeme getirilen olumsuz düşünceleri eleştirdiğini ve politik bulduğunu söyleyen Başkan Ersin Özince, demokratik hayata ve kurumlara destek verilmesi gerektiğini belirtti. Özince, seçimden önceki günlere nazaran çok daha iyi bir durumdayız dedi.


KADIN

06

30 Haziran 2015

Mustafa Cevdet Arslan

SOKAĞIN SESİ

Halkın egemenliği mümkün mü?

Seçim öncesini bilinçsel, bilişsel ve yaşamsal açılardan terörize ederek, baskı, yasak ve baraj tehditleriyle halkı zapturapt altında tutmaya çalışanlar tek başına hükümet olmayı başkanlık sistemi kurma savaşını kaybettiler ama erke yapışmış ve bırakmamak için her bezirganlığı yapmaya devam ediyorlar. AKP diktatörlüğü koşularında meclise bu toz duman içinde temsilci göndermeyi başarabilen partiler, meclisin çoğunluğunu elde etmelerine karşın AKP’nin birinci parti olması karşısında öncelikle bu diktatörlüğün erkten uzaklaştırılması gerekliliğinden çok hükümetsiz kalmama durumuna yoğunlaştırılmaya çalışılıyor. AKP diktatörlüğüne devam edebilmeyi halkların hak ve özgürlükleri açısından değil sermayenin çıkarları açısından bakanlar düşük AKP hükümetine CHP’yi olmazsa MHP’yi hatta HDP’yi yamama formüllerini ısıtmayı önemsiyor örmeye çalışıyorlar. Meclisin % 60’ı diye bir gerçeklik halkların büyük çoğunluğunu oluşturmaktadır ve bu çoğunluk seçim öncesi AKP diktatörlüğü karşıtlığında ortak söylem geliştirmiş olduklarından dolayı bu oy desteğine sahip olabilmişlerdir. Halkların sesine kulak vermek söz konusu olmadan hiçbir parti boşuna AKP ile hükümet kurmaya kalkmasın! Bu çaba boştur. MHP Türkçülükte ısrar ettiği sanrısıyla Kürt halkının ve demokrasi istemiyle hareket edenlerin temsilcilerini yok saymayı AKP diktatörlüğünün yıkılmasının önüne engel olarak koyuyor. “AKP İslamcılığı” içeriğinde Türk olmanın Kürt olmanın yerinin asla olmadığı gerçeğini görmezden gelerek aslında Türkçülüğe ihanet ediyor. Kendi düşünsel gerçeklerinden uzaklaşanların yeni bir seçimde bu halkların temsilcileri olarak seçilemeyecekleri açıktır. Bu meclis halkların sesine kulak vermek ve % 60’ı çoğaltmanın adımlarını atmanın politik gereklerini yerine getirmekle yükümlüdürler. Her türlü antidemokratik koşullara rağmen halklar hükümeti düşürmüştür. Bu hükümet düşük hükümettir. Halkların düşürdüğü hükümeti illa işbaşına getirmeye çalışmak Cumhuriyetin iddiası olan “haklın egemenliği”ni “AKP egemenliğine” tercih etmek demek olacaktır. En kaba burjuva politikbilimine göre bile “çoğulculuğu çoğunlukçuluğa” indirgeyerek diktatörlük yaratma çabalarını istikrar gibi göstermek nasıl kabul edilemez. Patronlar hala bu paradigmaya göre Türkiye’ye bu deli gömleğini reva görmeye devam ediyor, asla bir araya gelemeyecek konumlara savrulmuş olan AKP ve CHP’yi hala kendi eski tahkim ettikleri partilermiş gibi davranmayı sürdürüyorlar. Sermaye de Gezi’yle birlikte yeni bir dönemin başladığını anlamak zorunda. Kafanıza göre “Ülkenin her yönetim kademesini çıkarlarımıza göre biz belirleriz. Bu konuda yabancı sermayeden ve küresel güçlerden de destek alırız.” diyerek artık işleri yürütemezsiniz. Bir zamanlar sarıldığınız kemalizmin yerine koyduğunuz AKP rejimini şimdi karma bir şekilde yürütmeyi size salık veren küresel güçlere de boşuna güvenmeyiniz. Eninde sonunda bu ülkede bizimle karşı karşıya kalacaksınız; GeziEkoloji mücadeleleri, Kürt özgürlük hareketi, İşçi hareketleri sonunda sizi parlamentoda da köşeye sıkıştıracaktır. AKP diktatörlüğünü yamayla ayakta tutma çabaları boşa çıkartılmalıdır. Halkın egemenliğini savunan partilerin arasında unutulmasın ki sadece AKP yoktur. Birbirlerine karşıt görüşte olsalar bile bu açıdan %60’ı oluşturan partiler kendi temel çizgilerini diktatörlüğü ortadan kaldırmak üzere kullanacaklar mı? Onlara bunu hatırlatacak olan güçler sokaklardadır ve sokaklar meydanlar yeniden doldurulmalı meclis ve meclis dışı mücadele birbirini örmeli desteklemelidir. Demokrasi ve özgürlükler sokaklar olmaksızın sokakları hiçe sayarak politika dışına iterek kurulan ittifaklarla değil halkların önünü açıcı olmakla mümkün olacaktır. Sonuç olarak Halkın egemenliği mi sermayenin egemenliğ mi karar veriniz. Ya sokağa çıkınız ya evlerinizde bile tam siper yaşamaya devam ediniz.

Meclis artık Özgecan Yasası’nı çıkarmalı

“Özgecan Yasası” adıyla toplumsallaşan, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun Meclis’e sunduğu TCK ek madde teklifinin yasalaşmasının neden bir zorunluluk olduğunu bir kez daha sıralıyor ve yeni meclisin ilk işinin kadınların yaşam hakları için kadın katillerine ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını yasalaştırmak olduğunu söylüyoruz. kadın özgün başak

Özgecan Aslan’ın ölümünden sonra tüm toplum kadın cinayetlerinin önünde geçilmesi için sokaklara dökülerek, devletin sorumluluğunu yerine getirmesini istedi ve “kadın katillerine indirim değil, ağırlaştırılmış müebbet” dedi. Meclis ise toplumun taleplerini görmezden gelerek somut adım atmadı. Ancak kadın cinayeti davalarında verilen ceza indirimleri her geçen gün kadın cinayetlerinin artmasına sebep oluyor. Yeni kurulacak meclisin Özgecan Yasası’nı çıkarmasının neden bir zorunluluk olduğunu, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun tüm Türkiye’de dava takiplerinden elde ettiği deneyime dayanarak hazırladığı sekiz madde ile tekrar belirtiyoruz: 1. Kadın cinayetlerinin sürmesine de sebebiyet veren esas eğilim, “erkek şiddetini aklamak” eğilimidir. Bunun en kristalize olmuş şekli ise

kadın cinayeti davalarında verilen ceza indirimleridir. 2. İndirimlerin devam ediyor oluşu, cinayet işlemeyi aklından geçiren erkeği rahatlatarak, Ayşe Paşalı’nın katilinde olduğu gibi suça yöneltiyor. 3. Duruşma salonlarında o indirimin masada duruyor olması, adaletsizliğin utanç verici bir boyutunu yaratıyor. Kadın öldüren adamlar, kendi elleriyle öldürüp toprağın altına koydukları, dili dönmeyen kendini savunamaz haldeki kadın kardeşimiz hakkında, indirimden faydalanmak için istediği gibi konuşabiliyor, istediği iftiraya başvurabiliyor. Bu durum öldürülen kadın kardeşimizin ailesi nezdinde adaletsizliğin çok uç bir boyutunu yaşatıyor. Bu aileler, evlatlarını kaybetmiş olmanın acısı ile o duruşma salonunda zar zor ayakta duruyor iken, bir de saatlerce evlatlarını elleriyle öldüren adamın yalanlarını,

kara çalmalarını dinliyorlar. Ailede, özellikle çocuklarda onulmaz yaralar açan bu insanlık ayıbının ortadan kalkması için, o indirimler o masadan kalkmalıdır. 4. Tüm Türkiye toplumu Özgecan ile beraber en çok bu indirimleri konuştu, bundan rahatsız olduğunu dile getirdi. Kadın cinayeti davalarında “Ağırlaştırılmış Müebbet Hapis” cezasının yasalaşması, artık tüm toplumun talebidir. 5. İstanbul Sözleşmesi’nden hareketle, Ceza Kanunu mevzuatının, kadına yönelik şiddetle ilgili maddelerinin gözden geçirilip güncellenmesi hukuken de zorunludur. Kadın cinayetlerinde devreye 2 temel mevzuat girer; bunlardan ilki 6284 sayılı Koruma Kanunu, Sözleşme ışığında güncellenmiştir. Ancak ikincisi Ceza Mevzuatına(TCK, CMK, Ceza İnfaz Kanunu) dokunulmamıştır ve bir gün mutlaka yapılması zorunlu olan bu düzenleme daha fazla can

kaybı olmadan bir an önce yapılmalıdır. 6. Güldünya Tören’den sonra “Töre Cinayetleri” ile, Ayşe Paşalı’dan sonra “Korunma Kanunu” ile, Kader Erten’den sonra “Erken Yaşta Evlilikler “ ile yasal düzenleme yapıldı ve olumlu etkisi oldu. Özgecan’dan sonra da “Ağırlaştırılmış Müebbet Hapis” yasalaşmalıdır. Toplumlar da ancak böyle ilerler. 7. Yargıtay, “ağır ceza” almış kadın cinayeti dava kararlarını bozup, indirim verebilmektedir. Kadınların mücadelesi ve adil hukuk insanları sayesinde elde edilmiş adaleti yaralayan bu indirimlerin Yargıtay tarafından da uygulanmamasının tek yolu, “Ağırlaştırılmış Müebbet hapis” cezasının yasalaşmasıdır. 8. İdam, hadım etme gibi insan haklarına aykırı önerilerin önünü kapatacak olan, evrensel adalete uygun düzenleme indirimlerin kaldırılmasıdır.

Yeni meclis ve kadın meseleleri Kadın Hareketi Yağmur Derin AKP’nin 13 yıllık iktidarına son veren 25. yasama dönemi başladı. 25. meclis kadın vekiller yönüyle geçmiştekilerden faklı bir oluşum olarak karşımızda. Cumhuriyet tarihinde ilk kez kadınların %18 oranla temsil edildiği mecliste, dört partiden toplam 98 kadın vekil görev alacak. Kadın vekillerin partilere göre dağılımında HDP 32 kadın milletvekili ve %40 temsille, cinsiyet eşitliğinde ilk sırada. Ardından 45 vekil ile AKP % 16,27, 21 vekil ile CHP % 16 kadın temsili sağlamış durumda. MHP ise sadece 4 kadın vekil ile %5’te sayıyor. ******** % 18 kadın temsili oranı, parlemento tarihimizin geçmiş yıllarına göre yüksek görünse de, hedeflenen %50 eşit temsil oranı düşünüldüğünde, gerekenden çok daha düşük. Bu noktada şunu hatırlamakta fayda var ki; HDP seçim barajının altında kalsaydı, meclisteki kadın oranı geçen dönemki %14,4’lük tablonun bile altına düşebilirdi. Tek bir parti-

nin, gerçek eşitlik düsturuyla hareket etmesi bu çıtayı yükselten en önemli faktör. Aksi takdirde MHP’nin gösterdiği 4 kadın vekille “temsil edilirmiş gibi yapmak” oyunu gibi, kadın vekiller birer vitrin olmaktan öteye gidemeyecekti. ******** Bölgeler bazında kadın vekillere baktığımızda, yerleşmiş genel öngörülerin tersine bir tablo ile karşılaşıyoruz. Ege bölgesi’nde, Türkiye şartlarında görece iyi gelişmiş bir bölgede, 8 ilde 67 vekilden sadece 9’u kadın. Temsil oranı Türkiye ortalamasının çok altında ; % 13,4. Çanakkale, Artvin, Edirne, Aydın, Muğla’nın da içinde bulunduğu 38 ilden ise kadın vekil çıkmadı. Bunun yanında kadının sosyo ekonomik düzeyde erkeğin gerisinde kaldığı öngörülen Diyarbakır, Mardin, Şırnak, Şanlıurfa gibi doğu illerinin her biri, birden fazla kadın vekil ile temsil ediliyor. Güneydoğu Anadolu bölgesinde 59 vekilden 15’i, Doğu Anadolu’da 51 vekilden 16’si kadın. Ülkemizin doğusunda kadınlar ortalama % 30 temsil oranını yakalamış durumda ki bu da Türkiye ortalamasının hayli üstünde bir rakam. Veriler gösteriyor ki, kadının siyasetin içinde aktif olarak yer alması için, bir bölgenin sosyo ekonomik yapısından bağımsız olarak partilerin de kadın temsilinde hakkaniyetli bir tavır içinde

olması gerekir. Milletvekili aday listelerinde alt sıralardaki kadın aday isimlerini ön plana çıkarma oyunu yerine, gerçekten kadının erkekle eşit yürüdüğü bir zihniyeti özümsememiz geriyor. Kadını yalnızca bir kota malzemesi gören siyasi partilerin varlığı, eşit temsil için halen önümüzdeki en büyük engel. ******** Meclisteki kadın vekillere gelirsek; parlamentoya giren vekiller içinde en genç kadın milletvekili Tuğba Hezer (HDP- Van) 26 yaşında. İşçi derneklerinde kadın ve işçilerin sorunları için aktif çalışmalarıyla tanınıyor. Yemin töreninde Türkçe –Kürtçe yemin meselesiyle öne çıkan Feleknas Uca (HDP-Diyarbakır) ise ilk Yezidi milletvekili. Aynı zamanda Avrupa Parlementosu milletvekilliği görevinde bulunan Uca, Birleşik Avrupa Solu üyesi. Selina Doğan (CHP-İstanbul) meclisin ilk Ermeni asıllı kadın vekili. Doğan, vekil seçildiğinde ilk açıklamalarını, kadın cinayetlerinde yasal düzenlemelerin gerekliliği konusunda yaptı. Lütfiye Selva Çam (AKP-Ankara) mecliste yemin eden ilk başörtülü kadın vekil. Yine başörtülü vekillerden Özlem Zengin (AKP-İstanbul) imam nikahına cezi yaptırımın kaldırılmasını eşitlikçi bir karar’ şeklinde yorumlayan hukukçu. Meral Da-

nış Beştaş (HDP-Adana)Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Türkiye’de kadına yönelik ayrımcılık uyguladığı kararını verdiği davada Nahide Opuz’un avukatı. Filiz Kerestecioğlu (HDP-İstanbul ) Türkiye’de feminist hareketin en bilinen isimlerinden. Mor Çatı’nın kurucularından. Zeynep Altıok (CHP-İstanbul) Sivas Madımak’ta kaybettiğimiz ünlü şair Metin Altıok’un kızı. ÇYDD, Barış İçin Kadın Girişimi üyesi; Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı, Nazım Hikmet Vakfı ile Ülke Politikaları Vakfı yönetim kurulu üyesi. ******** Yazımın sınırlarına sığmayacak 98 kadın vekil farklı geleneklerden, görüşlerden, siyasetten gelmiş olsa da birleşebilecekleri ortak bir nokta var aslında: Yıllardır süregelen ve artık toplumun her kesiminde isyana yakın bir karşılık bulan kadın cinayetleri. Kadın olmanın ötesinde, insan olmanın bir gereği olarak eşit yaşam hakkımızı vekillerimize emanet ettik. Ve onların bir an önce sorumluluklarını yerine getirmelerini. Bizler bunun için sonuna kadar meclis kapısında olacağız. Meclisteki % 18’ gerçek hayatta % 50’lik bir karşılığı olması dileğiyle tüm kadın vekillerimize başarılar!


07 Eşini öldüren katil “iyi hal” ile serbest

KADIN 30 Haziran 2015

Özgecan yasası rafta , potansiyel katiller aramızda Konya’da güzergah dışına çıktığı için tartıştığı minibüs şoförü E.A.D. tarafından ‘İkinci bir Özgecan olayı neden yaşanmasın’sözleriyle tehdit edilen üniversite öğrencisi R.U., şoförün tutuksuz yargılanmasına isyan etti: “Tutuklanması için illa benim ölmem mi gerek? Bu insanların yaptıkları yanlarına kar kalsın istemiyorum.”

İstanbul Bağcılar’da eşi Celal Eripek tarafından sopayla dövülerek öldürülen Remziye Eripek’in davasında mahkeme skandal bir karara imza attı.Kasten öldürme suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis istemiyle yargılanan Eripek’e “taksirle ölüm ve yaralanmaya neden olmak” suçundan “iyi hal” indirimi de uygulanarak 3 yıl 4 aya ceza verildi. İfadesinde “Sopayla değil her zaman nasıl dövdüysem öyle dövdüm” diyen Celal Eripek, tutuklu kaldığı süreyi de gerekçe gösteren mahkeme tarafından serbest bırakıldı. KADIN

Kaçırılan kız çocuğuna “kocaya kaçmıştır” cevabı

Balıkesir’in Ortamandıra Köyü’nde 16 yaşındaki Buket Can ,12 Haziran’da okula gitmek için evden çıktı. Arkadaşlarıyla alışveriş yapmak için okuldan çıkan Buket, çevredekilerin gözü önünde, kimliği belirsiz kişiler tarafından bir araca bindirilerek kaçırıldı. Olayla ilgili savcılığa giden baba Şener Can muhatap bulamadığını belirtirken, polisin aileye “kocaya kaçmıştır” cevabı verdiği söyleniyor. Aile 15 gündür Buket’in evine dönmesini bekliyor. KADIN

kadın Yağmur Derin Selçuk Üniversitesi 2’nci sınıf öğrencisi R.U., 27 Mart günü kampüs içinden geçen bir minibüse bindi. İddiaya göre, diğer yolcular indikten sonra minibüs, güzergah dışına çıkıp kampüs içindeki ağaçlık alanın bulunduğu caddeye döndü. Şoför E.A.D., R.U.’ya nerede okuduğunu, nereli ve nerede yaşadığı hakkında sorular sormaya başladı.R.U.’nun bir kez daha ‘Neden ormanlık alana gidiyorsunuz?’ diye sorması üzerine şoför ‘İkinci bir Özgecan olayı neden yaşanmasın’ dedi. Bunun üzerine bağırarak inmek istediğini söyleyen R.U.’nun telefonunun çalması üzerine şoför, minibüsü durdurdu. R.U., polise haber verdi. Şoför E.A.D. başlatılan soruşturma kapsamında ‘Kişiyi hürriyetten yoksun bırakma ve tehdit’ suçlamalarıyla ilgili 7’nci Asliye Ceza Mahkemesi’nde tutuksuz olarak yargılanmaya başlandı. Olaydan sonra psikolojisinin bozulduğunu belirten R.U., ‘Bu

Yasemin çakal’a meşru müdafaa hakkı

Eşinden sürekli şiddet gören Yasemin Çakal , kendisine ve 1,5 yaşındaki oğluna saldırarak boğmaya çalışan eşini bıçaklayarak öldürdü. Tutuklu yargılandığı mahkeme, Çakal’ın şiddet gördüğünü tespit için Adli Tıp raporu alınması talebini kabul etti. Bu celseye kadar cinayeti “meşru müdafaa” olarak görmeyen ve daha önce üniversite tıp fakültelerinden “şiddetin tespitine” yönelik rapor alınması talebini reddeden mahkemenin kararı, Çakal’ın kocasından gördüğü şiddetle cinayet arasında bağlantı kurulması adına bir adım olarak görüldü. KADIN

da ötesinde bu zihiyetin halen aramızda olması, mağdur R.U. başta olmak üzere tüm toplumumuz için ürkücü bir gerçektir. Özgecan Yasası olarak cisimleşen “kadın katillerine ağırlaştırılmış müebbet hapis” talebi meclisten çıkarılma- Mağdur R.U., ‘Bu insan, nasıl dığı sürece bu cinayetler ve buna elini kolunu sallayarak dışarıda sebep olan zihniyetin yıkıcı etkigezebiliyor?” leri devam edecektir.

Muğla’da kadınlar özgecan yasası için yürüdü 27 Haziran’da Muğla Sınırsızlık Meydanı’nda toplanan kadınlar, Cansu Kaya’nın öldürülmesinin ardından “Özgecan yasası istiyoruz” diyerek eylem yaptı. Muğla Kent Konseyi Kadın Meclisleri Birliği tarafından düzenlenen eyleme Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu ile birlikte pek çok kadın örgütü de katıldı. Cansu Kaya, Sedef Berberoğlu ve Pınar Ünlüer’in ailele-

Kadın katiline mahalle halkının tepkisi

Adana’da 53 yaşındaki Aslan Gürbüz, imam nikahlı eşi 41 yaşındaki Saadet Dündar’ı av tüfeğiyle vurup öldürdü. Olayın ardından sokağa dökülen mahalle sakinleri, karısını tüfekle vuran Aslan Gürbüz’ü öldüresiye dövdü. Polisin uzun uğraşlar sonucu mahalle sakinlerinin elinden aldığı Gürbüz, tedavi edilmek üzere Adana Devlet Hastanesi’ne götürüldü. Tedavinin ardından gözaltına alınan Gürbüz’ün polise, psikolojik sorunlar yaşadığını ve karısını da bu yüzden öldürdüğünü söylediği öğrenildi. KADIN

insan, nasıl elini kolunu sallayarak dışarıda gezebiliyor. Bu zihniyetteki insanların ceza alması için, bu olayın illa ölümle mi sonuçlanması gerekiyordu. Bu insanların yaptıklarının yanlarına kar kalsın istemiyorum.” Tüm Türkiye’yi ayağa kaldıran Özgecan Aslan davasının, tehdit aracı olarak kullanılması ve daha

ri de Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu ile birlikte yürüdü. Kadın örgütleri yapıtıkları basın açıklamalarında devletin kadınlarla ilgili gerici yasa ve söylemlerine “yeter” dedi. Muğla’da artan kadın cinayetlerine vurgu yapan kadınlar, kadını koruyan yasa taleplerini dile getirerek artık susmayacaklarını ve sokaklarda olmaya devam edeceklerini belirtti. KADIN

Cinsiyetçi haber söylemi suç unsuru İstanbul’da 1 Mayıs 2014’te İşçi Bayramı için Taksim Meydanı yasaklanınca Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) üyeleri, Gezi Parkı’nda basın açıklaması yapmak istemişti. Aralarında DİSK’e bağlı Genel- İş Sendikası İşyeri Temsilcisi Banu Aşçı’nın da olduğu sendikacılara polis saldırmıştı. www.ensonhaber.com adlı internet sitesi de bu saldırıyı, eyleme

katılan Banu Aşçı’nın polis kalkanıyla itilirken çekilmiş fotoğrafını yayımlayarak, ”En seksi devrimci”, “Sarışın devrimci de gördük”, “Çakma devrimci” diye haberleştirmişti. Aşçı’nın suç duyurusunda bulunması üzerine sitenin yazı işleri müdürü Yalçın Eriş hakkında “hakaret” davası açıldı. Sanık Eriş , suçlu bulunarak 5 bin 250 TL para cezası aldı. KADIN

Olası kadın katilleri Meclis’te

7 Haziran’da Mersin AKP milletvekili seçilen Muhsin Kızılkaya’nın 2002 yılında eşini bıçakladığı iddia edildi. Buna göre, Muhsin Kızılkaya bir tartışma sırasında eşini bıçakla yaraladığı için Mart 2002’de, mahkeme tarafından ağır para cezasına çarptırıldı. Ceza artırımına da gidilerek Kızılkaya’ya o dönemin parası ile 290.104.465 lira para cezası veril-

di. Ancak beş gün “iş göremez raporu” alan Muhsin Kızılkaya’nın eşi şikayetçi olmadığını, “kendi kendisini karnından yaraladığını” belirten bir ifade verdi ve cezanın kaldırılmasını sağladı. 2005’ten önceki yasa nedeniyle Kızılkaya’ya kamu davası da açılamadı. Şu andaki yasalara göre kadına yönelik bıçaklama şikayete bağlı değil. KADIN

Eski eş av tüfeğiyle 5 kişilik aileyi yok etti Karaman Ermenek’te boşandığı Şerife Akkulak’la konuşmak için kayınvalidesinin evine giden Hakan Narlı , yanında getirdiği av tüfeği ile eşini ,kayınvalidesini, kayınbiraderini ve iki baldızını öldürdü. Olay yerinde 15 kovan bulundu. Bir süredir işsiz olan ve alkol alan Hakan Narlı , eşiyle şiddetli geçim-

sizlik nedeni ile 15 gün önce boşanmıştı. İddiaya göre olaydan önce cep telefonundan eski eşi tarafından ölümle tehdit edilen Şerife Akkulak , polise can güvenliği olmadığı için koruma başvurusunda bulunmuştu. Buna rağmen eşi tarafından ailesiyle birlikta öldürülen Şerife Kulak’ın 1.5 yaşında bir çocuğu vardı. KADIN


genclık

08

30 Haziran 2015

Ferhan Umruk

KÖSTEBEK

Demirel seni böyle yadediyorum

Sene 1970 sıcak bir yaz günü, takvimler 16 Haziran’ı gösteriyor. İstanbul’un o zamanlar sayfiye semti olan Küçükyalı’da yaşıyorum. Küçükyalı hem yazlıkçıların hem de emeklilerin yaşadığı bir semt olma özelliğini taşıyor. 1968 gençlik hareketleri ve Dev-Genç’in yarattığı çekim gücü henüz 16 yaşındayken çoğu genç gibi beni de etkiliyor. Akşam gazetesi okuyor, Çetin Altan’ı, İlhami Soysal’ı takip ediyor sosyalizmi hızla benimsiyorum. İşte bu sıcak yaz günü 16 Haziran’da birdenbire Küçükyalı’da Bağdat caddesi ansızın boşalıyor. Ne olduğunu anlamaya çalışıyorum. Yanımdakiler aralarında konuşmaya başlıyorlar. Binlerce işçinin Kartal’daki, Gebze’deki fabrikalardan çıkıp yürüyüşe geçtiğini buraya gelmek üzere olduğunu söylüyorlar. Muktedirlerin yıllardır işçi sınıfını bir tehdit unsuru göstererek yaptığı propaganda tesirini gösteriyor. Cadde boşalmaya başlıyor, artık hiçbir araç yok yolun üstünde, bazı dükkanlar kepenklerini kapatıyor. Ben onları beklemeye başlıyorum. Benim için onlar Süleyman Demirel’in Adalet Partisi iktidarına başkaldıran işçiler. Gerçekten biraz sonra bir kalabalığın silüeti belirmeye başlıyor. Hepsi mavi tulumlu işçiler sloganlarla yürüyorlar. Ben de hemen aralarına katılıyor,yürüyüş kervanına dahil oluyorum. Mavi tulumlu işçilerin arasındayım, etrafıma bakıyorum bir tanıdık görebilecek miyim diye. İşte o sırada lisede aynı sınıfta olduğum sarı saçlı kısa boylu mavi tulumla yürüyen sınıf arkadaşımı görüyorum. Onunla aramız siyasi bakımdan pek yi değil, sağcı AP’li olarak biliniyor. Senin ne işin var burada diye soruyorum. O da cevap olarak senin ne işin var burada diyor. Öyle anlaşılıyor ki ben siyasi bir bilince tırmanırken işçi sınıfının arasına dahil oluyorum, o ise bir işçi olarak sınıf refleksiyle hareket ediyor. Böylelikle, ikimizi binlerce işçinin yürüyüşü birleştirmiş oluyor. Yürüyüş kolu Bostancı’dan Yeni Bağdat caddesine iniyor. Bostancı’da plajlarda denize girenlerin yanından geçiyor. Yaz sıcağından susuzluk bastırırken bazı dükkanlardan işçilere su veriliyor. Muktedirlerin işçileri bir korku unsuru olarak yaydığı zehirli propagandanın yalan olduğu, yürüyüş boyunca ne bir dükkana, ne bir kimseye zarar gelmemesiyle su yüzüne çıkıyor. Kadıköy’e yaklaşırken askerler önümüzü kesiyor. O sırada işçilerin bazıları hani Dev-Gençliler nerede diye bağırmaya, serzenişte bulunmaya başlıyorlar. Doğrusu o anlarda bir huzursuzlanıyorum, evet Dev-Genç neredeydi? Bu düşüncelerle boğuşurken, 3-4 Dev-Genç’li bir anda ortaya çıkıyorlar. DevGenç’liler asker barikatına karşı ‘İşçi ordu elele milli cephede’ diye slogan atarak işçileri hareketlendirmeye başlıyorlar. Daha sonra Atilla Özsever olduğunu öğreneceğim ve tanışacağım askerlerin komutanı barikatı kaldırıyor ve işçiler yürümeye devam ediyor. Fenerbahçe stadı önüne gelindiğinde polisler gözükmeye başlıyor. Artık yürüyüş kolunun önlerindeydim ve ansızın polisler ateş açmaya başlıyorlar. Bir anda yanımda bir işçinin vurulduğunu görüyorum. O gün orada iki işçi hayatını kaybediyor. O gün siyasi hayatımın ilk kitle eylemi oldu. Onbinlerce işçiyi sokağa döken patronların temsilcisi Demirel’in sarı Türk-İş sendikası lehine olarak, sınıf sendikacılığına yönelen DİSK’in önünü kesmek üzere 274 sayılı sendikalar kanununda yaptığı değişiklikti. İşçilerin kanını akıttı ama DİSK’in ve işçilerin önünü kesememişti. 6 Mayıs 1972 Deniz, Yusuf, Hüseyin... Öyle bir gün ki, hüzün doluyum, olmaz, son anda bir mucize olur, durdurulur diyorum.Olmuyor... 1971 12 Mart Lisedeyim, Dev-Lis üyesiyiz liseden arkadaşlarımla, her hafta sonu İTÜ Taşkışla binasına gidip toplantı yapıyoruz. Ekonomi-politik yoğunluklu teorik çalışmalar, devrimci marşlar gündemimiz. 12 Mart darbesi oluyor ama biz yine toplantıları sürdürüyoruz ama bu defa İTÜ’de değil Mihri Belli’nin çıkarmakta olduğu Sultanahmet’te Yerebatan caddesi üzerindeki bir binanın en üst katındaki Türk Solu dergisinin bürosunda toplanıyoruz. Dev-Lis’in yönetimi o zamanki deyimle Mihricilerin ağırlığında, bizler Mahirci çizgideyiz. Aslında çoğunluk THKP eğiliminde ama ortak çalışma sürdürülüyor. 12 Mart darbesi olduğunda Hikmet Kıvılcımlı dergisinde ‘Ordu kılıcını attı’ manşetiyle bir beklenti içine giriyor. Yanılıyor, sürgünde trajik bir ölüme doğru yol alıyor. Dev-Lis darbenin muktedirlerin darbesi olduğu tespitini yapıyor. Dev-Lis’in 12 Mart’a karşı bildirilerini liselerde dağıtıyoruz. 12 Martçılar hızla solu hedef alıyorlar, gece sokağa çıkma yasakları, ev aramalar başlıyor. Aydınlar, devrimciler tutuklanıyor, düzmece davalar açılıyor. Artık legal devrimci siyasi faaliyet yürütme imkanı kalmıyor. Ben ve arkadaşlarım THKP ile ilişkideyiz, yayın yapıyor ve toplantılar sürdürüyoruz.Bu arada artık üniversitedeyim. Okulda darbenin tutuklama operasyonuna uğramamış devrimci gençler bir araya gelmeye çalışıyoruz. Ancak açık bir faaliyet yürütemiyoruz. Deniz’in kardeşi Hamdi ile aynı okulda arkadaşız. Her gün arkadaşlarla biraradayız. Denizler idamla yargılanıyor. İdam kararı alınmış meclis onayının da bazı CHP’lilerinde desteğiyle AP çoğunluğu tarafından onaylanacağı giderek netlik kazanıyor. Denizlerin idamını engellemek için Mahir Çayan ve arkadaşları 26 Mart 1972’de Ünye’de Nato radar üssünden 2 İngiliz ve bir Kanada’lı teknisyeni kaçırıyorlar. Umudu yeşertmenin son hamlesi 30 Mart’ta hepsinin katledilip bir tek Ertuğrul Kürkçü’nün sağ kalmasıyla noktalanıyor. 24 Nisan 1972’de Denizlerin idam kararı mecliste oylanıyor. Süleyman Demirel bütün AP milletvekillerini idama evet demeleri için oylama sırasında sırıtarak arka sıralara bakıp hepsi el kaldırmış mı diye bakmayı ihmal etmiyor. AP sıralarından Menderesleri kastederek üçe üç çığlıkları yükseliyor. Ve idamlar onaylanıyor. İşte seni böyle yadediyorum Demirel. Çünkü sen, daha sonra da binlerce aydını, genci, işçiyi katleden faşist çetelerin hamiliğini üstlendin. Muktedirler ve devlet erkanı senin ‘meziyetlerini’ öve öve bitiremedi, sen de bir devletluydun çünkü. Ama ötekilerin tarihi seni başka türlü yadetmekte hayırla değil...

AKP üniversitelere müdahaleden vazgeçmiyor

Sandıkta yenilgiye uğrayan AKP, hükümet kurulmadan üniversiteleri baskı araçlarıyla kontrol altına almaya çalışıyor. Geçtiğimiz günlerde İstanbul Üniversitesi’nde bir üniversite çalışanı görev yerinden kütüphaneye sürüldü, İstanbul Teknik Üniversitesi’nde 40 öğrenciye, Ankara Üniversitesi’nde ise 6 akademisyene soruşturma açıldı. GENÇLİK eLİF yAĞARKAR

Geçtiğimiz günlerde önce bir çok AKP’nin kadroları üniversitenin muhalif cephesini hedef alan uygulamalar başlattı. Bu uygulamalarla AKP son baskı araçlarını kullanmaya çalışırken haklarında soruşturma açılan öğrencilerden, akademisyenlerden ve hukuksuzca sürgün kararı verilen üniversite çalışanlarından tepki gecikmedi. Muhalif olmak soruşturma sebebi İTÜ’de Ermeni Soykırımı anmasına katıldıkları gerekçesiyle 40 öğrenciye soruşturma açıldı. Üstelik soruşturma açılan öğrenciler arasında o gün şehir dışında olan, okula hiç uğramamış olan öğrenciler de vardı. Bu durum üniversitede muhalif tavır sergileyen öğrencilerin daha önce belirlenmiş olduğu ve soruşturmaların planlı olarak açılmış olabileceği ihtimalini kuvvetlendirdi. Öğrenciler açılan soruşturmaları protesto etmek amacıyla rektörlük önünde öğrenci belgelerini yakarak eylem yaptı. Üniversitede hukuki haklarını arayınca sürüldü İstanbul Üniversitesi Kadın Araştırmaları Enstitüsünde görevli Gültan Ergün, özlük hakları için yaptığı başvuruyu takip ettiği ve bilgi edinme hakkından yararlanmak istediği için İstanbul Üniversitesi Merkez Kütüphanesine sürüldü. Ergün, “Rektörlük seçimlerinde Raşit Tükel’i destekleyen Eğitim Sen İstanbul 6 No’lu Üniversiteler Şubesinin Kadın Sekreteri olmam, hakkımda bu kararın verilmesinde önemli rol oynadı” dedi. Gültan Ergün’e destek açıklaması yapan, rektörlük seçimlerinde üniversite iradesiyle seçilen ancak yerine yandaş rektör Mahmut Ak’ın atandığı Prof. Dr. Raşit Tükel, “Gültan arkadaşımız özlük haklarıyla ilgili kadrosunu elde etmek için

demokratik yollarla, dilekçe yazarak hakkını aramış. Hakkını ararsan sürülürsün mesajı verilmek isteniyor. Bu baskıcı bir rektörlük zihniyetidir. Üniversite Dayanışma Platformu ve İÜ Demokratik Üniversite Girişimi olarak biz buna karşıyız” dedi. Valilik soruşturma dedi, rektörlük onayladı Ankara Valiliği 9 Ekim 2014’te Ankara Üniversitesi’ne yapılan polis saldırılarında öğrencileri korumaya çalışırken gözaltına alınan üniversitenin öğretim elemanları Nail Dertli, Onur Can Taştan, Aysun Gezen, Celil Kaya, İlkay Kaya ve Siyasal Bilgiler Fakültesi lisansüstü öğrencisi Bedri Sinan Güneş hakkında soruşturma açılmasını istedi. Soruşturmaya sebep olarak “Emniyet’in talebiyle, yolu kapatma ve polise saldıran grup içerisinde yer alma; Ankara Valiliği’nin talebiyle de Twitter hesaplarından Cumhurbaşkanlığı makamına hakaret, devlet düzenini, siyasi, hukuki düzenini değiştirmek, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak amacıyla yasadışı terör örgütlerinin eylemlerini meşru göstermek, teşvik etmek ve övmek” gerekçesi gösterildi. Ankara Üniversitesi Siyasal

Bilgiler Fakültesi Akademik Kurulu açıklama metni yayımlayarak, soruşturmanın hukuki olmadığını vurguladı, açılan soruşturmanın geri çekilmesi istedi. Seçimlerin ardından baskı mekanizmalarını harekete geçirerek birçok kurumu ve üniversiteleri kontrol altında tutmaya çalışan

AKP’nin hukuksuz politikaları bir kez daha su yüzüne çıktı. Üniversitedeki baskıcı yönetimin sadece öğrencileri değil, muhalif tutum sergileyen akademisyen ve üniversite çalışanlarının da peşini bırakmadığı bir kez daha gözler önüne serildi.

Gültan Erdün İstanbul Üniversitesi çalışanı

Rektör değişti, kadrolar değişti Tabii ki AKP seçim yenilgisini öyle kolay kolay haz etmeyecektir. İÜ Rektörü seçilen değil atanan Prof. Dr.Mahmut Ak atandıktan sonra hemen hemen tüm idari birimlerin başındaki kişileri değiştirdi ve kendi güvendiği insanları atadı. Bazı üyelerimizin üzerindeki dersleri aldılar, tabii ki bizzat kendisi yapmıyor atadıkları aracılığıyla yaptırıyor. Çünkü en ufak bir hak arama girişimini kendisine başkaldırı olarak algılıyor. Rektörlükler ve özelde de İÜ rektörlüğü bunu bu şekilde algılıyor. Daha önce hiç görülmemiş bir şekilde sabit

her sabah rektörlüğün olduğu binanın önünde çevik kuvvet özel tim bekliyor. Ben hak ettiğim derece için basit bir bilgi edinme dilekçesi verdim, bana hadimi bildirmek üzere hiç çalıştığım birim müdürüne sormadan yerimi değiştirdi. Bunu da tabii ki 657 tabi personele bakan şube müdürlüğü aracılığıyla yaptırıyor çünkü personel işlerine bizzat rektörün kendisi bakıyor. Elbette ki onların sürme hakkı var benim de ve bizlerin de direnme hakkımız var. Hiçbir güç beni ve Eğitim Sen’lileri haklı davamızdan vazgeçiremez.

ODTÜ’den mezuniyet kareleri Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nden (ODTÜ) 20142015 akademik yılında mezun olan yaklaşık 3 bin öğrenci, törenle diplomalarını aldı. Törene yine pankartlar damga vurdu. ODTÜ Stadı’ndaki tören, mezunların geçişinin ardından, Rekötr Acar konuştu. Ancak bahar şenlklerini yasaklamak isteyen ve iki Eğitim-Sen’linin işine son veren rektör protestolardan kaçamadı. Yönetimi değil, çalışanını ve öğrencini temsil et, ODTÜ öğrencisi Eğitim-Sen’in yanında” pankartı açan öğrenciler, alkışlarla “Sizi işten attırmayacağız” sloganları attı. Acar konuşmasında, kendisi tahammül edemese de, öğrencilerine demokratik değerleri, laikliği, insan haklarını ve temel özgürlükleri anlattı. GENÇLİK

İlahiyata 2 bin lira burs Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık, üniversite sınavında ilk 5 bine girip temel bilimleri tercih eden öğrencilere aylık 2 bin lira burs verileceğini söyledi. Işık, ikinci 5 bine ise ayda 1500 lira verileceğini açıkladı. Temel bilimler arasında Matematik, Arkeoloji, Tarih, İlahiyat, Felsefe gibi bölümler bulunuyor. Bu karar hükümetin imam hatip okulları, ilahiyat fakülteleri, medrese eğitimi ısrarları nedeniyle “İlahiyat daha çok tercih edilsin diye mi burs veriliyor?” gibi sorulara neden oldu. İlkokul ve liselerdeki imam hatip teşvikine bir yenisi daha eklendi.GENÇLİK

Üniversite arazisi Bilal’e tahsis edildi Bilal Erdoğan’ın yönetim kurulunda olduğu 25 Aralık yolsuzluk soruşturmasına konu olan TÜRGEV Çanakkale 18 Mart Üniversitesi’nin içerisinde bulunan 18 bin 438 metrekarelik alana 30 yıllığına el koydu. Arazinin devri Başbakanlığa da soruldu. Başbakanlık, arazinin TÜRGEV’e verilmesinin “uygun” olacağı yönünde görüş bildirdi, TÜRGEV’in “vergi muafiyeti tanınan” vakıflar kapsamına alındığı vurguladı. TÜRGEV kampüs içinde yurtlar açarak öğrencilerini barınma konusunda kendisine bağımlı hale getirmeye çalışıyor. GENÇLİK


LISENIN GUNDEMI Nur topu gibi TEOG skandalı

09

30 Haziran 2015

Fadik Temizyürek

HAKİKAT

Umudu Yenemeyecekler Yunanistan iflas ediyor. Bankalar kapanıyor. Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Avrupa Birliği kapılarını kapattı. Yunanistan başbakanı Alexis Tsipras (Çipras) halkına referandum önerdi. Yanıbaşımızda olan komşumuz Yunanistan’ da neler oluyor, yakından bakmaya çalışalım: 1. Yunanistan’daki ekonomik çöküş Yunanlı İşçilerin tembelliği veya az çalışma saatleri değil, Avrupa ve dünya kapitalizminin kapsamlı krizinin keskin bir ifadesidir. Bunun etkisi Yunanlı emekçileri için yıkıcıdır. Milyonlarca insan güvencesiz ve yarı zamanlı çalışmaya sürükleniyor.İşsizliğin arttığı ücretlerin düştüğü sonu belirsiz bir zamana giriliyor. Krizden çıkmak için önerilen her yol, yakın gelecekteki daha derin krizlerin koşullarını hazırlamaktadır. Güya “kurtarma paketi” olarak Yunanistan’a ödenmiş olan bütün para, doğrudan bu ülkenin en büyük zenginlerinin kasalarına gitmiştir Bu, toplumun temel gereksinimleri ile kapitalist Avrupa’nın kurumları arasındaki uzlaşmaz çelişkide yatan toplumsal gerilimleri yansıtmaktadır. Daha fazla özveri yönündeki çağrıların kabul edilmesi olanaksız hale gelmiştir. Kemer sıkmaya karşı kitlesel işçi sınıfı muhalefeti Avrupa çapında yükseliyor. Bu, yalnızca Yunanistan seçimlerinde değil İspanya, Portekiz ve İtalya’ daki seçmenlerin kemer sıkma politikalarına karşı yapılan mitinglerle de ifade edilmiştir. 2. Almanya Başbakanı Merkel, ya borcunuzu ödersiniz ya da Avrupa Birliği’nden çıkar sınız dedi ama bu rest o kadar gerçek değil. Avrupa Birliğin’den Yunanistan’ın atılması pek mümkün degil, zira Avrupa Birliği’ne maliyeti Yunanistan’ın borçlarından daha fazla olacaktır. Öte yandan Yunanistan’ın Avro bölgesinden çıkması, İspanya, Portekiz ve İtalya gibi çöküşün eşiğindeki çok daha büyük ekonomilerin çökmesini kaçınılmaz biçimde hızlandıracaktır. 3.Çipras, halka sormaya karar verdi. Yapılacak en doğru siyasi adımdır. Emperyalizme direniyor. Dize de getirebilir,çözüm masasından kalkmıyor ama eğilmiyor da. Müzakereye evet, müdaheleye hayır diyor. Yunan Halkı’nın 1.6milyar Avro ödemesi ya da ödememesi arasında dağlar kadar fark var. Öderse, Avrupa Birliği’nin egemenliğini kabul etmek demek olacak, “ hayır” derse ben sana mahkum değilim, yeni bir tarihi sınıyorum demiş olacak. Çipras, halkına “ hayır” de, diyor. Avrupa, bizi tehdit ederek yeni bir siyaseti, bir umudu yok etmek istiyor diyor. Referandumdan büyük ihtimal, Avrupa esas biz seni istemiyoruz çıkacak. Halk Çipras’ın yanında oy verdiği, seçtiği partiyi destekliyor, beni bu yamyamlara yedirme, ben seninleyim, korkma diyor. Ekonomik, demokratik,siyasi gelişmeler bizden yana. Komşumuz böyle, solcu. Biz en az komşumuz kadar güçlüyüz. AKP’yi onun bile beklemediği oranda gerilettik ve genel olarak bizsolcu ların HDP’nin barajı aşmasında katkısı oldu. Bu tarih hep böyle gidecek değil ya. Suriye’ye girmek isteyen AKP, Yunanistan’ı dize getirmeye çalışan emperyalistler de elbette yenileceklerdi, bu zamanda en azından ip uçlarını görüyoruz. Çipras’ın yanındayız, HDP’nin yanındayız, umudun düşmanlarını yeneceğiz.

Skandallarla dolu bir sistem olmuş her hafta farklı bir skandal ile gündemden düşmemişti. Bu yılın ilk skandalı ise bu hafta sonuçların açıklanmaması oldu.

Son 2 yıldır uygulanan Temel Öğretimden Ortaöğretime Geçiş Sınavı ( TEOG ) geçen sene skandallarla dolu bir sistem olmuş, her hafta farklı bir skandal ile gündemden düşmemişti. Bu yılın ilk skandalı ise bu hafta sonuçların açıklanmaması olmuş oldu. eğitim ece berfin karagöz

TEOG 2. Dönem ortak sınavlarından ingilizce testi A Kitapçığı 10. Soru hatalı olduğu gerekçesiyle iptal edildi. Milli Eğitim Bakanlığı ise hatalı sorunun herkes için doğru kabul edileceğini duyurdu. 20 Soru Davada, 10. Soru İptal İngilizce testindeki sorunun iptal edilmesindeki süreç şu şekilde işledi: Bir veli İngilizce testinde 20’nci soruda hata olduğuna yönelik dava açtı. Bilirkişi heyeti bu sorunun iptaline karar verdi.

Türkiye’nin birçok yerinde ortaokulların hızla İmam Hatip’e dönüştürülmesi velilerin tepkilerine sebep oluyor. En son İstanbul Güngören’de Tozkoparan Ortaokulu’nun henüz yetkili bir makamın onayı olmadan kademeli olarak İmam Hatip Ortaokulu’na dönüştürülmesi üzerine öğrenci velileri bir basın açıklaması düzenledi. Bu yıl beşinci sınıfa gidecek öğrencilerin e-kayıt sisteminde başka bir semtteki okula kayıtlarının yapıldığını tesadüfen öğrendiklerini dile getiren veliler bir imza kampanyası başlattılar. Eğitim

Türkçe Sorusu da Davada İkinci sınavda yer alan Türkçe testindeki “derin” sorusu ile ilgili dava ise hala sürüyor. Kayıt tak-

viminin aksamaması için Bakanlığın sonuçları 29 Haziran günü açıklayacağını, bu konuyla ilgili davanın sonuçlanmasını beklemeyeceği öğrenildi. Eğer bu soru da iptal edilirse birçok öğrencinin puanları bu kez yeniden hesaplanabilir. Özel Okullar Ek Süre İstiyor Öte yandan özel okulların ön kayıt takviminin uzatılması için Bakanlıktan ek süre istediği öğrenildi. Uzmanlar, iptal edilen soruyu yanlış yapan öğrencilerin 8’inci sınıf yıl sonu başarı puanlarının yükselebileceğini söylediler.

Ön kayıtlar geçersiz Alman Lisesi: Ön kayıtları geçersiz sayıyor ve sonuçlar açıklandındıktan sonra tekrar kayıt alacağını açıkladı. Notre Dame Sion Fransız Lisesi: Ön kayıtlar kontrol edilerek geçerli sayılacak fakat kayıtlar durduruldu. Sonuçlar açıklandığı zaman yeniden başlayacağını duyurdu. 8. Sınıf öğrencilerinin yıl sonu başarı puanı ve Yerleştirme Esas Puanları(YEP) yeniden hesaplanacak. Yeniden hesaplanan Yerleştirme Esas Puanları ve yıl sonu başarı puanları ise 29 Haziran Pazartesi açıklanacak.

Cesareti Erdoğan’ın açıklamasından aldım Gezi eylemleri sırasında başından gaz fişeği kapsülüyle vurulan ve 269 gün sonra tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybeden Berkin Elvan ile babası Sami Elvan’a karşı Twitter üzerinden yazdığı sözlerle “Tehdit” “Kişinin hatırasına hakaret” ve “Hakaret” suçlarını işlediği ileri sürülen Mustafa A.’nın yargılanmasına devam edildi. Duruşmaya Elvan ailesinden kimse katılmadı. Hakkında yakalama kararı çıkarılan sanık Mustafa A. Batman’da yakalandı. Duruşmada ifadesi okunan sanık ifadesinde şunları söyledi: “Hak-

kımdaki suçlamayı kabul ediyorum. İddianamade bahsi geçen yazılar bana aittir. Şahsı tanımıyorum. Ülkenin Cumhurbaşkanı şahsa aynı cümleyi kullandı, ben de ondan aldığım cesaretle aynı cümleyi kullandım. Paylaşımı yaptığım sırada tv de sokaklardaki terör olaylarının Berkin Elvan’ı anmak adına yakıp yıkmasından etkilenerek bu cümleyi sarf ettim. Ben anayasal hakkımı kullanarak yorum yaptım. Kimseye hakaret etme niyetim asla olmamıştır. Suçsuzum, beraatimi istiyorum” dedi. EĞİTİM

Elemeci sınavları kaldırın önümüzü açın

fadiktemizyurek@gmail.com

Okullarına Sahip Çıkıyorlar

Ancak, MEB heyetten bir kişinin çocuğunun da TEOG’a girdiğini öğrenince bilirkişiyi reddetti. Yeni bilirkişi heyeti ise İngilizce sorularının tamamının yeniden incelenmesini istedi. Kamuoyunda tartışılan 10’uncu sorunun üzerinde de duran bilirkişi bu kez bu soruyu iptal ederek, 20’nci sorunun doğru olduğuna karar verdi. Mahkeme kararı 26 Haziran günü açıklandı.

F) şıkkı Işıl Demir Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), her yıl getirdiği yeni sınav sistemleri ve müfredat düzenlemeleriyle eğitim sistemini adeta yapboz tahtasına döndürmüş durumda. Eğitimi geliştireceği ve daha nitelikli, bilimsel hale getireceği vaadiyle yeni düzenlemeler getiren MEB, sadece sistemin ismini, sayısını ve biçimini değiştiriyor. Sürekli sistemi değiştirmesine karşın eğitim yine aynı yine niteliksiz. SINAVLAR SIRA ARKADAŞINLA REKABETE SÜRÜKLÜYOR Çocuğun oyuncağıyla oynar gibi her yıl sınav sistemiyle oynayan

MEB, iki yıldır liseye girişte öğrencileri TEOG sınavına tabii tutuyor. TEOG’ta öğrenciler 4 yıl boyunca okul başarıları alınırken 8. sınıfta ise 6 sınavdan oluşan bir sınava giriyorlar. Pedagojik açıdan çocukların akranlarıyla sosyalleşmesi gerekirken sıra arkadaşlarıyla bir yarışa sokuluyor ve rekabet ortamı oluşturuluyor. Öğrenciler bilimselden uzak sadece ezbere dayalı eğitim sisteminde yıllarca eğitim görmeleri yetmezmiş gibi bir de ne kadar çok soru tipi ezberlersen sınavlarında ne kadar başarılı olursan o kadar iyi bir hayatın olur diyen bir sınava tabii tutuluyorlar. MEB BİZ SENİ HATALARINLA KABUL EDEMEYİZ Ne yazık ki, gelin görün ki iki yıldır yapılan TEOG sınavında hatalardan geçilmiyor. LYS ve

YGS’de her yıl hatalı sorular çıktığı için soruların yüzde 20’sini açıklanır olmuştu. TEOG’ta da pek farklı olmadı geçen yılki yanlış puan hesaplamalarında, hataları sorular çıktığında belli olmuştu. TEOG bu yılda temposunu hiç düşürmedi ve bir sürü hatalara ve skandallara sebep oldu. Elemeci sınavlar, iyi bir liseye ve üniversiteye gitmek isteyen öğrencilerin önüne bariyer gibi konuyorken MEB, soruları hazırlamaları için aylarca süresi olmasına rağmen sanırım bir geri dönüp soruları kontrol dahi edemiyor. MEB, dikkatsizlikten gitti ama 2 soru daha… Bir de sorular daha mahkemedeyken sonuçları açıklaması yetmezmiş gibi birçok öğrencinin din ve kültürü dersinden muaf olmasına bakmayarak onları da katarak puanlarını düşürmüş bir şekilde açıkladı.

DAHA ÇOK SINAV DEĞİL YETENEKLERE GÖRE SINAV Bizler iyi bir liseye veya iyi bir üniversiteye gitmek için yıllarca niteliksiz ve bilimsel olmayan eğitim sisteminde emek veriyoruz ve bunun sonucunda girdiğimiz, elemek ve rekabet üzerine kurulu, bir sınavda sorular doğru bile sorulmuyor. Öğrenciler ne kadar çok soru tipi ezberlerse o kadar rahat sınavı yapabileceği öğretiliyor bu sistemde ama aslında esas olan öğrencilerin yeteneklerini ölçen ona göre bir lise ya da üniversite yerleştirmesi yapan sistem getirilmeli. Yani MEB bir türlü oldurmadığı eksik sınavları değiştirmek yerine öğrencilerin hak ettiği yetenekleri ölçen bir sınav sistemi getirene kadar bizler mücadelemize devam edeceğiz.


ESAS MESELE

10

30 Haziran 2015

fotoğraf:Yaşar Aslan

Dört bakanın ikisi kesin mahkum olacak

Ali Özgündüz’ü hepimiz 17-25 Aralık Yolsuzluk ve Rüşvet Soruşturması üzerine mecliste yaptığı konuşmadan tanıyoruz. O bu soruşturmayla ilgili tüm dosyaları ezbere bilenlerden biri. “Bu bakanlar yargılanmak zorunda, ortada büyük bir şüphe var” diyor ve ekliyor: “Dört bakanın ikisi mahkum olacak. Kesin!”. Hükümet kurulmadan bu yargılamanın başlayabileceğini vurgulayan Eski Cumhuriyet Savcısı ve CHP Eski Milletvekili Ali Özgündüz ile dört bakanın nasıl yargılanacağını, koalisyon sürecini ve hukuki boyutlarını tüm detaylarıyla konuştuk.

RöPORTAJ onur toper

Sizce Yeni Meclis’in ilk gündemi ne olmalı? Elbette meclisin ilk gündemi 17- 25 aralık

yolsuzluk,rüşvet olayları olmalı. AKP yüzde 10 oranında oy kaybetti, bunun da en büyük sebebi 17-25 aralık yolsuzluk meselesidir. En önemli faktör yolsuzluk mu oldu? Yapılan anketler onu gösteriyor. Dolayısıyla şu anda parlementonun yapması gereken öncelikli iş, AKP’nin kendine göre, 17-25 Aralık’tan sonra çıkardığı yasaları, düzenlediği Ceza Usül Kanunu’ndaki değişiklikleri eski haline getirmek ve bakanlarla ilgili yeniden yüce divan soruşturması açıp Yüce Divan’a göndermek olacaktır. Biliyorsunuz bu yolsuzluk olaylarından sonra AKP, Ceza Usül Kanunu’nda bir kanun değişikliği yaptı. Bugüne kadar savcının vereceği takipsizlik kararına karşı en yakın ceza mahkemesine itiraz edilirken AKP bunu orada bulunan Sulh Ceza hakimliklerine itiraz edilmesi yönünde değiştirdi. Sulh Ceza hakimliklerini çıkardı ve İstanbul’a 6 tane Sulh Ceza Hakimi atadı. Kendisi zaten HSYK’ya hakim. İstanbul Başsavcılığı’nın verdiği karara itiraz etmek için o mahkemeye gidildi ve bu itiraz o mahkemede reddedildi. Meclis Tartışma Komisyonu da bunu dayanak göstererek bakanları Yüce Divan’a göndermeme kararı aldı. Bu sebeple bizim önce buradan başlamamız lazım. Yani yasaları değiştireceğiz tekrar hukuk devletine uygun yasa haline getireceğiz sonra bakanlarla ilgili soruşturma açılması için önerge vereceğiz. Bunlar eş zamanlı yürümeli.

Peki bu kolay mı? Şu anda nasıl mümkün? Evet, elbette çok kolay. Şu anda bunun için hükümetin kurulması da gerekmiyor. Yani şu anda Meclis açıldı, milletvekilleri yemin etti. Parlamenter rejimde aslolan parlamentodur. Şu anda bir milletvekili arkadaşımız hemen Ceza Usül kanundaki düzenlemelerin tekrar eski haline getirilmesi için bir teklif verebilir. Meclis de onun için bir yasa teklifi verir. CHP, MHP ve HDP’nin oylarıyla bu teklif yasalaşabilir. Peki bütün muhalefet partileri ortaklaşabilir mi? Elbette buna destek vereceklerdir. Destek vermeyen kamuoyunun önünde hırsızlığı koruyan parti olur. İç Güvenlik Paketi mesela biliyorsunuz ki uzun tartışmalar ve meclisteki kavgalı oturumlar sonunda çıkabildi. Biz şimdi polise verilen bu geniş yetkilerin geri alınması için bir yasa tekllifi verdiğimiz zaman diğer partiler destek vermeyecek mi? Elbette verecek ve de verirken biz de katkı verdik diyecek. Bakanlarla ilgili Meclis grubu olmayan 55 milletvekili soruşturma önergesi verebilir. Ama CHP’nin oyu tek başına yetmiyor, MHP’nin de HDP’nin de yetmiyor. Dolayısıyla 276 oyla biz bunu gönderdiğimiz anda bütün partiler sahiplenecek. Parlemento “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” ilkesiyle egemenliğe sahip çıkmalıdır. Bakanları Yüce divana göndermek ceza evine göndermek değil. Bunu soruşturacak makam meclis değildir. Meclisin işi yeterli şüphe var mı onu araştırmaktır. Yeterli şüphe gördüğü anda görevi yargıya göndermektir. Yargı buna bakacak. Deliller usulüne göre toplanmış mı toplanmamış mı? Yeterli delil var mı? Rüşvet mi alınmıştır? Görev kötüye mi kullanılmıştır? Bunları değerlendirecek. Dolayısıyla meclis hükümeti beklemeden kendi göre-

Delillerin hepsini ezbere biliyorum. Dosyayı açmama gerek yok. İkisi kesin mahkum olur.

vini yapmalı. Ben baştan beri bunu savunuyorum. Bu yargılama gerçekleşirse ülkeyi ne gibi bir duruma götürecek? Adil olacak mı? Şimdi yargı ile ilgili sorunlar olabilir ama “Buradan da sonuç alamayız zaten” diyerek bunun önünü kapatamazsınız. Yargılamalar alenidir, duruşmalar halka açıktır. Kamuoyu bu yargılamayı görecek. İsteyen gidip izleyebilecek . Dolayısıyla yargı, kamouyunda ‘deliller suça yeterlidir’ algısı oluştuktan sonra beraat verirse o zaman yargının çürüdüğü ortaya çıkar. Meclisin verdiği karar şu an siyasi karardır. AKP’li milletvekillerinin oyuyla 4 bakan yüce divana gitmedi. Bırakalım oraya gitsinler, biz de nasıl bir karar çıkar ona bakalım. Aslında masumiyet karinesi diye bir ilke vardır. Yani kişinin suçu ispatlanıncaya kadar suçsuzdur ilkesi. Bu ilkenin gereği olarak da bence bakanlar kendileri istemeliydi. Eğer kendine güveniyorsa, suçsuz olduğunu düşünüyorsda yargıya giderdi. Ama şu an şaibe altında. Bana göre zaten bu dört bakandan ikisi kesinlikle mahkum olur. İsimlerini vermeyeyim. Ama diğer ikisinin durumu dosyadaki delillere göre kritiktir. Ben vicdanen suçlu olduklarına inanıyorum ama hukukçu olarak baktığım anda deliller ikisinin mahkumiyetine yetecek kadar olayabilir. Ben yıllarca hukuk soruşturmaları yaptım. Bu dosyayı şu anda bu bakanlardan bile iyi biliyorum. Delillerin hepsini ezbere biliyorum. Dosyayı açmama gerek yok. İkisi kesin mahkum olur. Ben Cumhuriyet Savcısı olarak siyaseten değil, vicdanen o kürsüye çıksam hukuk bilgime ve delillere göre ikisinin kesinlikle rüşvet almaktan mahkumiyetine mütaala veririm. Dikkat ederseniz ben dördü de suçludur demiyorum. Yani teknik olarak böyle bir durum var. Gönderin gitsin ve orası bir karar versin. Ama bu şekilde aklanmazlar, kamuoyunda mahkum olurlar. Sizce yargılama süreci ülkeyi nasıl bir noktaya götürür? Bir defa yapanın yanına kar kalır anlayışı bitmiş olacak. Vatandaşın yeniden devlete güveni tesis olacak, yeniden yargıya itimat sağlanmış olacak. Herkes hukuk içinde kalmaya çalışacak. Zaten demokratik hukuk devletlerinde kural budur. Bu tür suçu işleyenler bakanlar bile olsa gönder yargıya yargılansın ki halkın da kanunlara güveni artsın. Siz bunu uygulamazsanız yarın insanlar diyecek ki ‘Milyon dolarlar

Ali Özgündüz Kimdir?

Ali Özgündüz, 10 Ekim 1965’te Iğdır Tuzluca’da doğdu. Hukukçu, Cumhuriyet Savcısı; İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdi. Sırasıyla İspir, Aşkale, Ilgın, Körfez, Küçükçekmece, Kayseri ve Eyüp Cumhuriyet Savcılığı görevlerinde bulundu. İnsan hakları, yargı bağımsızlığı, düşünce özgürlüğü ve hukuk devleti konularında çok sayıda makalesi ulusal basında yayınlandı. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi konusunda çok sayıda seminere eğitimci ve konuşmacı olarak katıldı.

Biz bir uçak seyahatinde Egemen Bağış ile karşılaştık. Egemen Bağış da itiraf etti. “Ben beni Yüce Divan’a göndereceğinizi biliyoruz zaten. Ama bugün için değil” dedi. götürdüler bakanlar dışarıda, ben gittim bir kilo baklava çaldım ben niye cezaevindeyim’. Hukuka, devlete, yargıya güven kalmaz. Gönder yargıla ki yeniden güven gelsin. O zaman vatandaş sadece siyasi söyleme değil mahkemenin verdiği karara bakacaktır. Yani bu cemaatin polisleri, paralel yapı falan bunlar bizi ilgilendirmiyor. Kim yaptıysa yaptı. Bizi hısızlık var mı yok mu o ilgilendiriyor. Ben söze bakarım kim söylemiş ona bakmam. Önemli olan sözün doğru olup olmadığıdır. İşte bu sebeple mutlaka bu konunun araştırılması gerekir. Bu konu kapatılamaz zaten. Ben daha önce mecliste bu konuyu AKP’liler kapattığı zamanda söyledim. Bu suçların zaman aşım süresi 15 yıldır ve 15 yıl boyunca bu meclise 276 tane namuslu milletvekili geldiği anda bu dosyanın kapağı kaldırılır. Ancak dediğim gibi bazı teknik problemler var. Bakanlarla ilgili apar topar hemen yarın önergeyi verirseniz o yasal düzenlemeleri yapmadan, altı boş kalabilir dolayısıyla teknik bazı nedenlerden dolayı bakanlar kurtulabilir. Buna müsade etmemek lazım. Yani dört başı mahmur göndereceksin yargılansın halkın gözü önünde. İntikam alınsın demiyorum yargılansın, suçu varsa mahkum olsun suçu yoksa beraat etsin. O da çıksın desin ki benim alnım ak başım dik gittim yargılandım hesap verdim geldim. Bakın daha önce Koray Aydın ile ilgili bir meclis soruşturma komisyonu kuruldu deprem konutları deprem altyapısıyla ilgili ihalelerde usulsüzlük yaptı diye. Bakan hakkında soruşturma önergesi verildi o zaman MHP’li Bakan Koray Aydın çıkıp dedi ki; beni yüce divana gönderin gidip aklanayım. Gitti ve beraat

etti. Şimdi çıkıp ben yargılandım beraat ettim diyor Şimdi bir koalisyon süreci ilerliyor ve meclisteki partiler anlaşma yoluna gitmeye çalışıyorlar. Bu durum bakanların yargılanmasını ne kadar etkiler? Bakanların yüce divan meselesi koalisyonun bir pazarlık aracı olamaz. Zaten bunu yapmak ahlaksızlıktır. Bu kadar net. Bu ne demek yani sen benim bakanlarıma dokunma da gel ben sana iki tane bakanlık vereyim. Bu bir rüşvet. Bu konu tartışılamaz, anayasaya da aykırıdır. Çünkü anayasaya göre bakanlarla ilgili ve soruşturma önergesi vermek ve yüce divana göndermek konusu meclise aittir. Bu konu parlementer rejimde parlementonun yürütmeyi denetlemesiyle ilgili bir durum. Bu bir denetim aracıdır. Zaten AKP istese de istemese de bu gidecek. 276 namuslu vekil gidip yargılansın hesap versin dediği anda gidecekler. Kemal Kılıçdaroğlu’nun biz rövanşist olmayacağız açıklamasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Sayın genel başkanımız bunu diyor; hukuk işleyecek, rövanşist davranmayacağız. Yani biz diyoruz ki; intikam alalım değil, yaptığın bir şey varsa gidip hesap ver yargıya. Sen dün bana zulmettin, milletvekillerimi haksız yere Silivri’de tuttun; ben de seninkileri göndereceğim ve rövanş alacağım. Böyle değil. Biz o zaman AKP gibi oluruz. Ama rövanşist davranmyacağızdan kastı, suç işleyenlerin cezasız kalması anlamına gelmez. O zaman biz kendimizi inkar etmiş oluruz. Yapılanlar kimsenin yanına kar kalmamalı eğer yapılanları siz yanlarına kar bırakırsanız siz de o suça ortak olmuş olursunuz. Yani

biz yarın bu bakanlarla ilgili önerge vermezsek hırsızlığa ortak olmuş oluruz. Deniz Baykal yolsuzluk konusu siyasete karıştırılmamalı diye bir açıklama yaptı. Buna ne diyorsunuz? Yani bu koalisyonda bizim ön şartımız değil demek istiyor. Bu konu zaten dediğim gibi hükümet meselesi pazarlık konusu olamaz ki bu hükümetten bağımsızdır bu parlementonun işidir, milletvekillerinin işidir. Yani bu zaten gidecek, onu karıştırmayın. Yani ‘AKP bunu boşyere getirip de önüme koyma’ demek istiyor. Bu dört bakan Hükümet kurulsa da kurulmasa da yargılanacak. Bunun kurtuluşu yok. Ben Yüce Divan oylamasından sonra da söyledim. Bu işi kapatamazsınız. Biz bir uçak seyahatinde Egemen Bağış ile karşılaştık. Egemen Bağış da itiraf etti. “Ben beni Yüce Divan’a göndereceğinizi biliyoruz zaten. Ama bugün için değil” dedi. “Niye istemedin bugün için?” dedim. “Ben oraya güvenmiyorum” dedi. “Ama biliyorum ki bir gün beni Yüce Divan’a göndereceksiniz” dedi. Yani onlar da bunu biliyor. Bu konu koalisyonla ilgili değil. Milletvekillerinin ettikleri yeminle ilgilidir. “Anayasaya sadakatten ayrılmayacağıma, büyük Türk Milleti önünde namusum ve şerefim üzerine yemin ederim” dedin mi kardeşim? Anayasa sana emrediyor. Bakanlarla ilgili bu tür iddialara karşı soruşturma önergesi ver ve Yüce Divan’a gönder. Kılıçdaroğlu, Bahçeli ve Demirtaş istemese bile milletvekilleri bunları göndermek zorundadır. Kapatırlarsa şu anki parlamento üyeleri de sorumlu olur. Bu kadar açık.


DUNYA

11

30 Haziran 2015

Kobane IŞİD’den temizlendi Kobanê’ye girerek katliam gerçekleştiren IŞİD’e yönelik operasyon başlatan YPG/YPJ güçlerinin bu operasyonları sonucunda kent merkezi IŞİD’den temizlendi. Mekteba Reş, Saziya Çande ve Nexweşxane ya Miştenur’a sığınan IŞİD’e yönelik operasyonlarını sürdüren YPG/YPJ güçlerinin son hamlesi sonucunda her üç merkezdeki IŞİD’çiler öldürüldü. dan görülürken, yaşanan bu geliş- çetelerin sıkıştırıldığı Miştenur me sonrası sınır hattında güvenlik Hastanesi’nde de güçlerimiz YPG güçlerinin kentte baş- güçleri teyakkuz durumuna geçti. hakimiyet sağlamıştır. Bu operaslattığı operasyon ile IŞİD yonlarda, Kobanê kent merkezine Kobane’den tamamen atıldı. IŞİD YPG, Kobane’de 80 IŞİD militanını sızan 60 çete üyesi öldürülmüştür. çetelerinin saklandığı bir bina YPG öldürdü Güçlerimiz bu alanda 1 çete üyetarafından patlatıldı. IŞİD’den arın- YPG Basın Merkezi, DAIŞ terörist- sini silah ve teçhizatıyla birlikte dırılan her üç merkezin tepesine lerinin Kobane saldırısı ve yaşanan sağ olarak ele geçirmiştir.” YPG bayrakları asıldı. çatışmalara ilişkin yazılı bir açıklama yayınladı. Ölenlerin sayısı 201’e yükseldi Çatışmaların 3’üncü gününANHA’nın haberine göre, IŞİD’in Kobanê katliamında hayade Kobanê ‘de şiddetli patlama “DAIŞ çetelerinin Kobanê’deki si- tını kaybedenlerin sayısı 201’e yükmeydana geldi. Türkiye sınırına vil halkımıza yönelik önceki gün seldi. Yaşamlarını yitirenlerin çoğu 1 kilometre mesafedeki Kobanê düzenlediği saldırılar ardından kadın ve çocuklardan oluşuyor. ‘nin Muştenur Mahallesi’ndeki bir güçlerimizin başlattığı operasyonlar Muhabirlerin seyyar hastane binada bulunan IŞİD militanları, devam etmektedir” denilen açıkla- yetkililerinden aldığı bilgilere göYPG güçleri tarafından bomba mada şu bilgiler verildi: re, IŞİD’in sivil halka yönelik saldöşenerek binanın imha edilmesi “Güçlerimizin operasyonları, dırılarında Kobanê kent merkezi ile etkisiz hale getirildi. YPG güç- kent merkezine sızan ve 4 ayrı ve Berxbotan köyünde yaşamını lerinin bölgedeki sivilleri tahliye noktada sıkıştırılan çetelere yitirenlerin sayısı 201’e yükseldi. ettikten sonra gerçekleştirdiği öğ- yönelik devam etmiştir. Dün Yaşamlarını yitirenlerin çoğunun kadın ve çocuklardan oluştuğu renilen patlama Türkiye tarafından gece bu yerlerden 3’ü güçlerimiz da duyuldu. Patlama ve ardından tarafından çetelerden temizlenbelirtildi. Yaralı sayısının ise 249’a oluşan dumanlar Türkiye tarafın- miştir. Bugün sabah saatlerinde ulaştığı belirtildi. Dünya Rıfat çapar

Halk Savunma Birlikleri (YPG)Kadın Savunma Birlikleri (YPJ) güçleri, 25 Haziran’da kentte saldıran IŞİD’i kentten temizleyerek tamamıyla kontrolü sağladı. Kobanê Kanton Yönetimi: Türkiye’nin çetelere desteği açığa çıktı IŞİD’in Kobanê’ye yönelik saldırısı ve gerçekleştirilen sivil katliamına ilişkin açıklama yayınlayan Kobanê Kanton Yönetimi, Türkiye’nin çetelere verilen desteğin bu son saldırıları ile birlikte bir kez daha açığa çıktığını kaydetti. Kanton Yönetimi, komşuları Türkiye’yi, Kobanê’nin karşı karşıya kaldığı saldırılara ve IŞİD’e karşı tutumunu netleştirmeye de çağırdı. Saldırganların amacının ise bölgede kargaşa çıkarmak ve toplumda korku yaymak olduğunu dile getirildi.

Yunanistan refaranduma gitme kararı aldı Yunanistan, kreditörler ile müzakerelerin tıkanması üzerine referanduma gitme kararı aldı. Alacaklıların Atina’ya önlemleri kabul etmesi yönünde ültimatom vermesi üzerine Başbakan Aleksis Çipras, 5 Temmuz’da yapılacak referandumda halktan önlemlere “evet” ya da “hayır” şeklinde cevap vermelerini isteyecek. İktidardaki Radikal Sol Koalisyon Partisi lideri ve Başbakan Aleksis Çipras, Avrupa Birliği (AB), Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Avrupa Merkez Bankası (AMB) ile

5 aydır süren müzakerelerin tıkanması üzerine referanduma gitme kararı verdi. Kreditörlerin 7,2 milyar avroluk destek karşılığında talep ettiği ağır önlemlere evet diyemeyen Çipras, son kozunu oynayacak. Ülkenin bir bakıma Avro’da kalıp kalmayacağı oylamasına dönüşmesi beklenen referandum kararı, Çipras’ın gece yarısı bakanları ile yaptığı toplantının ardından alındı. Kameraların karşısına geçen Çipras, alacaklıların talep ettiği önlemleri kabul edip etmediklerini halka soracaklarını duyurdu. DÜNYA

Dünya Turu

Şili

Şilili öğrenciler kararlı

Şili Cumhurbaşkanı Michelle Bachelet’in yoksul ailelerden gelen öğrencilerin eğitim hizmetlerinden ücretsiz olarak yararlanmasına ilişkin kararını yetersiz bulan öğrenciler yeniden sokağa çıktı. Şili’de öğrencilerin parasız ve nitelikli eğitim için verdiği mücadele sürüyor. On binlerce öğrenci bir kez daha sokaklara çıkarak parasız eğitim talebini haykırdı. Santiago’da yapılan eylemde öğrenciler, Bachelet’nin açıkladığı eğitim reformunun yeterli olmadığına dikkat çekti. Üniversitelerde akademisyenlerin daha fazla söz sahibi olmasını isteyen öğrenciler, ilkokulların da yerel yönetimlerin kontrolüne geçmesi gerektiğini kaydetti. Polis talepleri için yürüyen öğrencilere saldırarak birçok öğrenciyi yaraladı. DÜNYA

Ermenistan

Ermenistan: Soyguna hayır

Ermenistan’da elektrik fiyatlarına yapılması planlanan zamma karşı başlayan eylemler büyüyerek devam ediyor. Ermenistan’da elektrik fiyatlarına yapılması planlanan zamma karşı 19 Haziran’da başlayan eylemler sürüyor. Giderek daha da kalabalık hale geldiği belirtilen eylemlerde binlerce kişi Bagramyan Caddesi ve Mashtots Caddesi’ni birbirine bağlayan Fransız Meydanı’nda bir saatlik oturma eylemi yaptı ve Mashtots Caddesi’ni bloke etti. Eylemciler “Sokağa çıkın, ülkenin sahibi biziz!”, “Soyguna son!” sloganlarını haykırarak daha sonra Bagramyan Caddesi’ndeki kitleye katıldı. Eylemlerin basıncı altındaki hükümet geçim zorluğu çeken ailelere yönelik devlet desteğinin arttırılabileceğini açıklamıştı. DÜNYA

Tunus’ta IŞİD katliamı

Eşcinsel evlilik yasalaştı AmerikaBirleşik Devletleri’nde Yüksek Mahkeme eşcinsel evliliğin hukuki bir hak olduğuna hükmetti. Eşcinsellerin ABD’deki yaklaşık 20 yıllık mücadelesinin sonucu olan karar, mahkeme önünde bekleyen eşcinsel hakları savunucularını sevince boğdu. Kararı yazan Hakim Anthony Kennedy, evliliğin Anayasal bir hak olduğunu vurguladı, “Hiçbir birliktelik evlilikten daha derin değildir” dedi. Karar, 5’e 4 çoğunluk oyuyla alındı. Böylece bazı eyaletlerde geçerli olan

eşcinsel evlilik, tüm ülkede yasalaşmış oldu. Eşcinsel evlilik hakkı tanınmayan eyaletlerde bu kararın ne zaman geçerlilik kazanacağı bilinmiyor. BBC muhabiri Paul Blake, Yüksek Mahkeme binasının önünde kararın açıklanmasının ardından sevinç çığlıkları atıldığını bildirdi. Hillary Clinton bir tweet attı ve evliliğin eşitliği yönünde verilen bu kararı “tarihi bir zafer” olarak tanımladı. Bunu gerçekleştiren Amerikalı LGBT gruplarının cesareti ve adanmışlığını “gururla kutladığını” kaydetti. DÜNYA

Tunus’un Suse kentinde bulunan sahil kenarındaki Imperial Marhaba Oteli’nin sahilinde yapılan ve 39 kişinin hayatını kaybettiği saldırıyı IŞİD’in üstlendiği bildirildi. Sahile turist kılığında gelerek dehşet saçan IŞİD militanının adının Ebu Yahya el-Kayravni olduğu açıklandı. Reuters’ın haberine göre, militan sahile, silahını bir şemsiyenin altında saklayarak girdi. Hayatını kaybedenler arasında İngiltere, Almanya ve Belçika vatandaşla-

rının olduğu belirtilirken, görgü tanığı İrlandalı turist Anthony, yaşadıklarını, “Burası her zaman güvenli bir yerdi, ancak bugün korkunçtu. Sahilde öldürmeye başladı ve sonra lobiye gitti” sözleriyle anlattı. IŞİD’in katliamı üstlendiği açıklamasında, militanlara “Ramazan’da saldırıları artırmaları” yönünde çağrı yapıldı. Saldırıyla ilgili bir kişinin gözaltına alındığı bildirilirken, bu kişinin ismi açıklanmadı.DÜNYA

Avustralya

Aborjinler sokağa çıktı

Melbourne kentinde bir araya gelen yüzlerce Aborjin, Batı Avustralya ve Kuzey Bölgesi’ndeki yerleşim yerlerinin federal hükümet tarafından kapatılmasına yönelik girişimlere karşı eylem yaptı. Aborjin Direnişinin Halk Savaşçıları’nın örgütlediği eylemde Aborjin bayrakları ve ırkçılık karşıtı dövizler taşındı. Eylemciler Avustralya hükümetinin yerli halka, mültecilere, sığınmacılara ve Müslümanlara yaptığı uygulamaları teşhir etti. Vivian Malo adlı eylemci hükümetin Aborjin yerleşim yerlerine ilişkin planlarına karşı üçüncü eylemlerini yaptıklarını belirtti. Hükümet, Batı Avustralya eyaleti sınırları içinde bulunan Aborjinlere ait 140 yerleşim merkezini ‘ekonomik sebepler’den dolayı kapatmayı planlıyor..DÜNYA


Cesur kedi ABD’nin Colorado eyaletinde evin bahçesine inerek cam kapının önüne gelen dağ aslanına evin kedisi kafa tuttu. Cam kapının önüne gelen dağ aslanı kapının

öbür tarafındaki kediye ulaşmaya çalışırken, kedi aslana bakmayı sürdürdü. Aslan patisini defalarca camın yüzeyine koydu ancak isteğine ulaşamadı. toplum

Masa da masaymış ha

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez ve din adamlarına Kaçak Saray’da devasa masada verdiği iftarı ve sonrasında halktan bir ailenin iftar sofrasına konuk olurken verdiği pozları, saraydaki ile halk arasındaki uçurumu gözler önüne serdi. İşte hizmet edilenlerin sofrası

350 yıllık mumya

Fransa ‘da Rennes arkeologları tarafından yapılan kazılarda kıyafetleriyle gömülen kadın mumya bulundu. Aradan 350 yıl geçmesine rağmen kıyafetlerinin nasıl korunduğu da merak konusu oldu. Mumyanın kalbindeki kutuda eşinin isminin yazdığı, mumyanın soylu aileden gelen bir kadına ait olduğu anlaşıldı.

Dondurma çubuğu çetesi

Bir dondurma firmasının ürünlerine koyduğundan daha fazla “Bedava” yazan çubuğun geri gelmesi üzerine yaptığı şikayetle başlayan operasyonda binlerce sahte dondurma çubuğu ile bunları yapan makineler ele geçirildi. İstanbul’da polise başvuran dondurma firması ürünlere promosyon amacıyla koydukları “Bedava” yazan çubuklardan çok daha fazlasının geri geldiğini söyleyerek şikayetçi oldu. Firma şikayet dilekçesinde “Bizim kullanıcılar için hazırladığımız çubukların çok daha fazlası geri geliyor. Bazılarının sahte olduğundan şüpheleniyoruz” dedi. Şüphelilerin, bedava yazan çubukları anlaştıkları bazı marketlerden toplu olarak değiştirdikleri, aldıkları dondurmaları ise yarı fiyatına başka marketlere sattıkları öğrenildi.toplum

18SORU GÜL ERDOĞMUŞ İSTANBUL - ÖĞRENCİ

toplum birsen kaplanseren

Geçtiğimiz hafta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Kaçak Saray’da Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez ve din adamlarına verdiği iftar büyük bir yankı uyandırdı. Özellikle yemek masası oldukça dikkat çekici olan iftar, lüksün ve şatafatın doruklarındaydı. Öyle ki Mimarlar Odası yaptığı açıklamada masa ve sandalyelerin değerinin 6 milyon 500 bin lira olduğunu, Kaçak Saray’da 29 kişilik iftar masasının maliyetinin 87 bin 653 kişinin fitresi olduğunu söyledi. Bütün bu şatafatın yanında, Cumhurbaşkanlığı sitesinde Kaçak Saray’daki iftar sofrasıyla birlikte yayınlanan bir diğer fotoğrafta ise halkın sofrasına konuk olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yer sofrasında iftarını açtığı görüldü. Bu iki sahne arasındaki büyük ayrım kimin efendi olup kimin hizmetkar olduğunu açıkça gösterdi. Efendi kim? Hizmetkar kim? Her yeni olayla birlikte halklara yok artık bu kadar da yüzsüzlük olmaz dedirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, en son altın

Marx’ın kızlarıyla oynadığı oyundan alınmıştır

1. En sevdiğiniz erdem? Özeleştiri 2. Başlıca özelliğiniz? Güleryüzlü 3. Mutluluk nedir? Sevdiği insanla sessizce uzaklara bakmak 4. Mutsuzluk nedir? Yanlız kalmaya mecbur olmak 5. En kolay hoşgördüğünüz kötü huy? Geç kalmak 6. En nefret ettiğiniz kötü huy? Menfaatçilik 7. En sevmediğiniz şey? Emrivaki yapılması 8. En sevmediğiniz kişiler? Yalnızca kendi hayatlarına benzer yaşantıların doğru olduğuna inan insanlar 9. En sevdiğiniz iş? Dizi/film izlemek 10. En sevdiğiniz şair? Can Yücel 11. En sevdiğiniz yazar? İhsan Oktay Anar 12. Kahramanınız? 13. Kadın kahramanınız? 14. En sevdiğiniz çiçek? Papatya 15. En sevdiğiniz renk? Yeşil 16. En sevdiğiniz yemek? Zeytinyağlı sarma 17. En sevdiğiniz düstur? Yayalara geçiş üstünlüğü verilmesi 18. En sevdiğiniz söz? Her yakın zulmün küçük hisseli uzak ortağı çoğunluk.

varaklarıyla gündeme gelmişken şimdi de devasa büyüklükteki iftar sofrası ile gündeme girdi. Memlekette bir ekmeğe muhtaç bir çok insan varken cumhurun başkanı altın varaklı koltuklarda oturuyor, altın kaplamalı tabaklarda, devasa masalarda yemek yiyor. Her seferinde biz millete efendi değil, hizmetkar olmaya geldik cümlesini ağzından düşürmeyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, yaptığı her şeyle halklara kimin efendi olduğunu kimin hizmetkar olmak durumunda kaldığını anlatmış oluyor. Toplumu git gide onun hizmetkarı olmaya alıştırmaya çalışan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cumhurbaşkanlığının yaptığı iftarın aslında 4600 TL’ye mal olduğu her şeyin 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel zamanından kaldığı söylenerek aklanmaya çalışılıyor.

gibi gösterme çabası aslında insanlara çok daha başka bir şeyin anlatılmasına sebebiyet vermiş oldu. Görünen tek şey iki sofra arasındaki inanılmaz farklardı. Öyle bir fark ki bu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı sarayında bir kral, halkı ise bir onun deyimiyle hizmetkar olarak göstermeye yeterli oldu. Toplumun gözünün içine sokulan bu iki görüntü efendinin kim olduğunu ve sözlerinin aslında ne kadar tutarsız olduğunu anlatmaya yetti de arttı bile. Bu iki fotoğraf karesiyle anlatılmak istenenin Cumhurbaşkanının anlatmak istediğinden çok daha farklı bir noktada olduğu aşikar. Peki ne demeli bütün bunlara, mesela bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu demeli mi?

İşte hizmet edenlerin sofrası

Aklama Çabaları ve... Oysa ki kendini aklamaya çalışma çabaları Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı bambaşka bir yere, halktan bir ailenin yoksul sofrasına konuk olmaya kadar götürdü. Bu şovu ile insanların gözünde kendisini halkın yanındaymış

Yine sonuncuyuz Ekonomi ve Barış Enstitüsü dünyanın en huzurlu ülkeleri sıralamasını yayımladı. Küresel Barış Endeksi’ne göre, İzlanda ve Danimarka dünyanın en huzurlu iki ülkesi olmayı sürdürüyor. Türkiye ise, Avrupa ülkeleri arasında 36. ve son sırada yer alırken, dünyada 162 ülke arasında ancak 135’inci oldu.

Hatasız kul olmaz demişler ama ... Bir törende iş adamı sıfatıyla Reza Zarrab’a ödül takdim edenler gördükleri tepkiler karşısında durumu nasıl kurtaracaklarını düşünürken aslında Reza Zarrab’ın şahsına bir davet yapılmadığını söylediler ancak ortaya çıkan davetiye söylenen her şeyin asılsız olduğunu

kanıtladı. Çünkü davetiye Reza Zarrab’ın törene şahsen davet edildiğini ortaya koyuyordu. Reza Zarrab’a ödül veren Başbakan Yardımıcı Numan Kurtulmuş, törenin büyük bir hata olduğunu itiraf etti. Bütün bunların yanı sıra Reza Zarrab vergi rekortmeni de oldu.toplum

AKPnin alkışlarıyla yaşıyorum

Selfie çubuğu ABD’de selfie çubuğu güvenlik ihlali nedeniyle bazı turistik mekanlarda yasaklandı. New York Modern Sanat müzesi, Los Angeles Getty Merkezi, Washinton DC Simithsonian Hirshhorn Müzesi ve Heykel Bahçesi gibi bazı müzelerde, sanat eserleri ve ziyaretçilerin güvenliğini tehdit ettiği için yasaklandı.

1 saniyelik fazla zaman

IERS daha önce yaptığı açıklamalarda Dünya’nın Güneş etrafındaki dönüşünün yavaşlamasından dolayı 1 saniyelik fazla bir zaman oluştuğunu belirlediklerini ve 2015 yılına 1 saniye ekleneceğini açıkladılar. IERS’in 2015 yılına 1 saniye daha eklemesi siber dünyayı olumsuz etkileyecek. En son 2012 yılında gerçekleşen saniye ekleme olayı teknoloji devi siteleri ve internet dünyasını olumsuz etkilemişti. toplum


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.