Yarın179

Page 1

ICF işçilerinin direnişi zaferle sonuçlandı Eskişehir Organize Sanayi bölgesinde bulunan ICF fabrikasındaki işçiler DİSK Birleşik Metal-İş’e üye oldukları için işten atılmıştı. İşçiler fabrikanın önünde kurdukları çadırda 8 aydır direniyorlardı. 8 aydır süren direniş zaferle sonuçlandı. İşçiler işe iade haklarını ka-

zandılar. Sendikal hakları için direnen işçiler kazanımları ile bir kez daha haklarının kolay kolay alınamayacağını gösterdi. İşçiler mahkeme kararıyla hukuğu da arkalarına alarak işlerine geri döndüler. İşlerini geri kazanan ICF işçileri gazetemize konuştu emek 09

ESAS MESELE 13

Dayanışma çağrısı imzacılarından Özgür Karaduman

Güzel günlerin habercisi...

25 Mart 2015 Çarşamba Sayı: 179 l

l

1 TL www.yarinhaber.net l

)

"dayanısacagız ‘ barajları asacagız" Seçimlerde AKP geriletilmeli

Seçimler yaklaşırken siyasetin tavrı da netleşiyor. Ya AKP anayasayı değiştirebilecek çoğunluğu elde edecek, başkanlık sistemi getirecek, ya da HDP barajı aşacak.

)

AKP’ye karşı seçim mücadelesi

Öncelikli görev AKP’yi geriletmek Bu hafta dayanışma çağrısı imzacıların Özgür Karaduman ile yaklaşan Haziran seçimlerini konuştuk.

Haziran seçimleri yaklaşırken esas soru şu: 7 Haziran’da HDP’nin barajı aşması Türkiye siyasetini ne yönde etkiler? AKP’yi geriletmek isteyenler HDP ile dayanışma çağrısı yaparak adımlarını attı. Çağrının imzacılarından olan Özgür Karaduman ile seçimleri ve HDP’nin bu seçimlerdeki önemini konuştuk.

7 Haziran seçimlerinde taraf olunmalı diyen Dayanışma ülkedeki en büyük tehlikeye karşı HDP’ye omuz verecek, 29 Mart’ta seçim çalışması için bir araya gelecek. güncel 03

Milyonlar Newroz’u kutladı Hükümet ile HDP’nin ortak basın toplantısı ve Abdullah Öcalan’ın silahsız mücadele kongre çağrısından haftalar sonra Diyarbakır’da Öcalan’ın Newroz mesajı okundu. güncel 04

Barajları yıkmak için dayanışma çağrısı

EHP: Dayanışacağız barajları aşacağız

Frankfurt’ta binler ayakta

AKP’nin diktatörlük hayallerini suya düşürmek için bir dayanışma kuruluyor. Yüzde onluk barajın aşılması için HDP ile dayanışma çağrısı yapan bir grup imzacı 29 Mart’ta seçim çalışmalarını konuşmak ve planlamak üzere bir araya geliyor.

Emekçi Hareket Partisi Merkez Komitesi: “Dayanışacağız, barajları aşacağız” diyerek seçimlerde HDP ile dayanışma çağırısı yaptı. EHP açıklamasında Erdoğan’ın diktatörlük hayallerinin son bulacağını, sandıkları AKP’ye dar edeceklerini açıkladı.

Almanya’nın Frankfurt kentinde, 1.3 Milyar Euro maliyetle yapılan yeni Avrupa Merkez Bankası’nın açılışı, polis saldırısına rağmen on binlerce kişi tarafından protesto edildi. dünya 07

AKP’de çatlamalar başladı Türkiye Yürütmesi İstanbul’da toplandı Bülent Arınç ve Melih Gökçek’in açıklamaları ardından AKP içindeki çatlak yeniden gün yüzüne çıktı.

Kadın hareketi Özgecan’ın ölümüyle mücadeleyi hızla büyütüyor. Yıllardır kadın cinayetlerini durdurmak için somut çözüm önerileri sunan Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, 14 ilden gelen yürütme üyeleri ile toplandı. kadın 08 Erdoğan yalakası Gökçek ise Arınç’ın görevden alınması gerektiğini söyleyen bir açıklama yaptı. Arınç’ta cevap verince gerilim iyice büyüdü, gerçekler ifşa oldu. güncel 05

YÖK, Raşit Tükel’i 2. sıraya koydu

İstanbul Üniversitesi’nde yapılan rektörlük seçimlerinde Raşit Tükel diğer adaylara göre birinci gelmişti. Ancak YÖK tarafından Cumhurbaşkanı’na gönderilen listelerde Raşit Tükel 2. Sırada gösterildi . gençlİk 12

Yarışmak ve mesafeler

04

Aklın yolu

HAKAN ÖZTÜRK Kadınların düzen davası

05

Uyanış

SİBEL UZUN Ne oluyor, ne olacak

06

Can suyu

AKIN BİRDAL “Türk tipi Bonapartizm”

07

Jendin

CEM KAPTANOĞLU Dünyanın tüm kadınları birleşiyor

GÜLSÜM KAV Neler oluyor buralarda?

FADİK TEMİZYÜREK Kulak versen

08

Ana fikir 09

Hakikat 10

EMRE ÖZTÜRK Cenevre’den hoş gelir sesi

SELÇUK KAYGISIZ

11

Emeğin kurtuluşu


YESiL SAYFA

02

25 Mart 2015

Kadir Dadan

Midas’ın Altınları

Yazarımız seyahatinden dolayı bu hafta yazamayacak. Önümüzdeki haftadan itibaren Kadir Dadan’ın yazılarını gazetemizden takip edebilirsiniz.

Ayvacık, taş ocağına karşı dava açtı

Samsun’un Ayvacık ilçesine bağlı Çamalan Mahallesi, Çobanlar mevkisindeki araziye kurulma çalışmaları devam eden taş ocağına karşı çıkan mahalleli durumu adliyeye taşıdı. Taş ocağına kesinlikle karşı olduklarını belirten Çamalan Mahallesi Muhtarı Sadettin Ünlü, “Taş ocağı kurulmak istenen alan yüzyıllardır ortak kullandığı meramız. Mahalleli olarak göç etmek zorunda kalacağız. Tarım alanlarımızın madene çevrilmesine karşıyız” dedi. Avukat tutarak yasal yollardan haklarını aramak için mücadele başlattıklarını belirten Ünlü, “Bu sadece bizim mahallemizin sorunu değil. Kırsal kalkınmanın yanı sıra Ayvacık’ta turizmin geliştirilmesi için adımlar atılıyor”diye konuştu. YARIN YEŞİL SAYFA

Peribacasını acımadan kesmişler

UNESCO’nun 1985’te korunması gerekli Dünya Mirası listesine aldığı Kapadokya Ürgüp’te yapımı devam eden ‘Kayakapı Premium Caves’ otel projesini merkeze bağlayan yol inşaatı için bir peribacasının dikey şekilde kesildiği iddia edildi. 2001’de Koruma Kurulu tarafından kentsel sit alanı ilan edilen Kayakapı mahallesinin ’Kayakapı Kültürel, Doğal Çevre Koruma ve Canlandırma Projesi’ kapsamında restore edilerek turizme kazandırılması amacıyla mahallede yaşayanların mülkleri kamulaştırıldı ve arazi otel projesi için Ürgüp Belediyesi tarafından yatırımcı firmaya ihale edildi. Yapılan yol inşaatı sırasında peribacasının kesildiğini tespit eden ÇEKÜL Ürgüp temsilciliği suç duyurusunda bulundu, ancak takipsizlik kararı verildi. YARIN YEŞİL SAYFA

25 Mart çarşamba 2015

İklim değişikliğini nükleer atıklar da değiştiriyor

Bugün geçmişte yaşanan veya yaşanacak nükleer felaketler yüzünden bir Pasifik Okyanusu yok olma tehlikesiyle karşı karşıya... Fukuşima’nın yıldönümünde; hem Fukuşima Nükleer Santrali’nin 1 No’lu reaktöründe tam erime olduğu kesinleşti, hem de Gaziemir’deki nükleer atıkların ayrışıtırılması için “ÇED gerekli değildir” denildi. yeşil sayfa Onur Toper

taya çıktı ki nükleer atıkların ayrıştırılması ve bertarafı için “ÇED İklim değişikliği her geçen gerekli değildir” kararı verilerek, sene biraz daha kendini açı- çevresel etki değerlendirmesi bile ğa çıkarıyor. Bunun sorumluları yapılmamış. da açıklamalarıyla, planlarıyla bir bir gün yüzüne çıkıyor. Nükleer “ÇED raporu zarar verir” denildi enerji santralleri patlamasalar bile “ÇED gerekli değildir” kararı atıkları iklimi değiştiriyor. Buna en radyoaktivite bulaşmış atıklar ve iyi örnek, henüz santral yokken İz- tehlikeli atıkların ayrıştırılmasına mir-Gaziemir/Karabağlar’da ortaya ilişkin olduğundan, insan ve çevre çıkan atıklardır. sağlığı açısından tehlike doğuraBurada tehlikeli atıkların yanı cak nitelikte bulunması nedeniyle, sıra radyoaktif atıkların olduğu telafisi güç ve imkansız zararların 2007 yılında Türkiye Atom Enerji doğacağında duraksamaya yer buKurumu (TAEK) tarafından res- lunmamaktadır. Açıklanan nedenmen tespit edildi ve belgelendi an- lerle; hukuka aykırılığı açık olan cak bu bilgi İzmirliler’den gizlendi. dava konusu işlem için; “uygulanTa ki 3 Aralık 2012 tarihinde ba- ması halinde telafisi güç zararlar sına çıkan habere kadar. Ancak 3 doğabileceğinden 2577 Sayılı senedir sorumlu TAEK de, İzmir Kanunun 27.maddesi uyarınca Valiliği de konu ile ilgili hiç bir teminat alınmaksızın yürütmesiadım atmadılar. Daha sonra or- nin durdurulmasına, 2577 sayılı

Yasa’nın 20. maddesinin 2. fıkrasının (e) bendi uyarınca kesin olmak üzere oybirliğiyle karar verildi” denildi. Türkiye’de durum bu şekildeyken, Fukuşima ile ilgili de nükleerin etkisinin devam ettiğine dair bir haber daha geldi. Tokyo Elektrik Şirketi (TEPCO), Fukuşima Nükleer Santrali’nin 1 no’lu reaktöründeki tüm yakıt çubuklarının eriyerek reaktörün altına indiğini kabul etti. Tokyo Elektrik Şirketi ve Nükleer Sökümünde Uluslararası Araştırma Enstitüsü (IRID) Şubat 2015 itibariyle 1 no’lu reaktör binası içerisinde araştırma yapıyordu.

teyid edilmişken 2 ve 3 no’lu rekatörlerde de erime olduğu düşünülüyor. En son geçen ay Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (IAEA)ndan 15 uzman tarafından yapılan değerlendirmeler süreçte ilerleme kaydedildiğini ama yapılması gereken çok fazla operasyon olduğunu söyledi. Çok çeşitli sorunlar içinde bocalayan nükleer opratörler 4 yıldan beri farklı farklı metodlara başvurarak, akla hayale gelmeyen maliyetlere yol açan sorunların üstesinden gelmeye çalışıyor. Bölgedeki insanların tekrar eskisi gibi evlerine dönerek yaşamaları onlarca yılın geçmesini ve devletin milyonlarca dolar yardımda Fukuşima’da reaktörler bulunmasını gerektiriyor ki devletin yapacağı yardımların yine bir bir eriyor 1 no’lu reaktörün durumu ön- Japon vatandaşlarından alınacak celikle operatörler tarafından vergiyle sağlanacağı aşikar.

Nükleer zirvesi protesto edildi

sayı: 179

Haftalık siyasi gazete yerel süreli yayın Genel koordinatör editörler

tasarım

elif karan Birsen Kaplanseren Can Çoksöyler Ece Berfin Karagöz Fatma çakır nida ateş Oğuzhan Özkan onur toper Osman Erdem Özgün Başak Melih erdem Rıfat Çapar Sait Bağış sıla gemicioğlu

yusuf yasin yakşi fikriye yılmaz ışıl demir

dağıtım imtiyaz sahibi sorumlu yazı işleri müdürü Yönetim adresi

basıldığı yer

osman erdem fadik temizyürek Tel: 0536 698 9397 ışıl kurt Ergenekon Mah. Tay Sok. No:4 Osmanbey / İstanbul Arslan Güneydoğu Gaz. Mat. ve Kağıtçılık A.Ş. Akçaburgaz Mah. Hadımköy Yolu San1 Bulvarı 169. Sokak No: 6 Kıraç / Esenyurt / İstanbul 02128861795

6 aylık abonelik: 40 tl

1 yıllık abonelik: 80 tl

SANEM DENİZ KURAL adına ziraat bankası hesap no: 0615 57722685 5001 ıban: TR28 0001 0006 1557 7226 8550 01 ptt hesap no: 08848286 0000 0088 7351 11 işbankası hesap no: 6200 2465988 ıban: TR34 0006 4000 0016 2002 4659 88

garanti bankası hesap no: 31/6896034 ıban: TR90 0006 2000 0310 0006 8960 34 akbank hesap no: 0177542 ıban: TR57 0004 6001 6488 8000 1775 42 yapı kredi hesap no: 229/88735111 ıban:TR38 0006 7010 0000 0088 7351 11

Kısırkaya Toplama Kampı’nın, ilk davası görüldü Kısırkaya hayvan toplama kampının yürütmesinin durdurulması ve iptali istemi ile açılan davanın ilk duruşması İstanbul 6. İdare Mahkemesi’nde görüldü. Davacı vekil avukatlar, toplama kampının hukuksuz olduğunu belirterek projenin iptalini talep etti. İBB vekilinin itirazına karşılık olarak, davacı vekilleri toplama kampı için keşif talebinde bulundu. Özgür Yeryüzü yaptığı açıklamada şöyle dedi: “Arazilerin niteliklerinin hukuksuzca değiştirilmesi ve ranta

açılması tartışmalarını da beraberinde getiren söz konusu proje kent, doğa ve yaşam haklarına karşı çok sayıda suçun işlendiği bir usulsüzlük anıtı. Bu tesis, kısa bir süre içerisinde sokak hayvanlarının tecrit edileceği bir toplama kampı haline dönüşecektir. İstanbul’un tüm sokak hayvanlarını ilgilendiren ve bölgenin ranta açılmasında bir basamak olan bu tesisin açılmasına rızamız yok. Bu aşamada tüm yaşam savunucusu dostları dayanışmaya çağırıyoruz”. YARIN YEŞİL SAYFA

İlki geçen yıl yapılan İstanbul Nükleer Zirvesi’nin bu yıl 19-20 Mart 2015 tarihlerinde Grand Cevahir Otel’de yapılan ikincisi, İstanbul Nükleer Karşıtı Platform bileşenleri tarafından protesto edildi. Zirvenin yapıldığı otelin önüne buluşan nükleer karşıtları burada basın açıklaması yaptı. İstanbul Nükleer Karşıtı Platform Dönem Sözcüsü Kazım Özgenç’in okuduğu basın açıklamasında “Bugün Türkiye işçi ölümlerinde Avrupa birincisi, dünya üçüncüsüdür. Bir asansörde on işçi, bir madende 301 işçi bir defada katledilmiştir. İşçi ölüm sayılarını yüz yıl önceki kazalarla karşılaştıran iktidar yetkililerinin, ülkemizde olası bir nükleer kazanın yaratacağı insan ve doğa katliamını da fıtrat cetveline ilave etmesi kaçınılmaz olacaktır” cümlelerine yer verildi.YARIN YEŞİL SAYFA


GUNCEL

03

25 Mart 2015

Dayanışacağız, barajları aşacağız

7 Haziran tarihi yaklaşırken artık genel seçimler halkın daha fazla gündeminde. Çünkü bu seçimlerden sonra artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Ya AKP anayasayı değiştirebilecek çoğunluğu elde edecek ve kendine özgü, denetimden uzak bir başkanlık sistemi getirecek, ya da HDP barajı aşacak ve mecliste artık tüm dengeler değişecek.

Demirtaş’ın “Seni Başkan Yaptırtmayacağız” açıklamasının seçim sürecine etkisi ne olacak? Ahmet Davutoğlu Başbakan

Millet karar verir Cumhurbaşkanımıza ‘muhtar bile olamazsın’ diyenler bugün sokağa çıkamaz durumdadır. Cumhurbaşkanımızın başkanlığına karar verecek olan aziz milletimizdir. Bekir Bozdağ Adalet Bakanı

Korksalar da nafile

AKP’yi geriletmek, barajları yıkmak, Halkların Demokratik Partisi (HDP) ile dayanışmayı büyütmek için imzacılar 29 Mart 2015 Pazar günü saat 10:30’da Karaköy Mimarlar Odası’nda bir araya geliyor. güncel fatma çakır

lığın giderilmesine olumlu bir katkı sunmak isteyen dayanışma üyeleri, ülkedeki en büyük tehlikeye karşı HDP’ye omuz verecek. Çünkü; sözde ‘darbe ile hesaplaşma ve demokrasi’ vaatleriyle iktidara gelen AKP Hükümeti özellikle de Gezi direnişinden sonra darbe günlerini hiç aratmadı. Sokaktaki çocuklara verilen “vur emirleri”, toplumun tüm ezilen kesimlerine yönelik düşmanca politikalar, meclisten zorla geçirtmeye çalıştığı zorbalık yasaları gelinen son nokta oldu.

Meclisteki dengeleri değiştirmek ve AKP’nin diktatörlük hayallerini suya düşürmek için bir dayanışma kuruluyor. Yüzde onluk barajın aşılması için HDP ile dayanışma çağrısı yapan bir grup imzacı için 29 Mart 2015 Pazar, 10:30’da Karaköy Mimarlar Odası’nda bir araya gelecek. İmzacılar AKP diktasına karşı mücadele etmek ve HDP’ye omuz vermek için gönüllü olmak ve bu amaçla bağımsız bir seçim çalışması yürütmek isteyen herkesi, birlikte neler yapabileceğini konuşmak HDP’nin barajı geçmesi üzere toplantıya çağırıyor. neyi değiştirir? Eş Genel Başkanı Selahattin Kararsızlığa karşı HDP ile daya- Demirtaş’ın “Seni başkan yapnışma çağrısı tırtmayacağız” dediği Halkların 7 Haziran seçimlerindeki kararsız- Demokratik Partisi (HDP) bölge

siyasetinden çıkarak Türkiye’nin tüm ezilen unsurlarına hitap ediyor. 7 Haziran seçimlerinde de barajı aşan bir HDP, AKP ve Cumhurbaşkanı Erdoğan için ciddi bir tehdit oluşturuyor; çünkü HDP’nin barajı geçmesi demek AKP’nin polise öldürme yetkisi veren yasaların sadece bir hayal olarak kalması demek. Ülkenin kaderine imza attılar İlk kez seçimlere bağımsız adaylarla değil de parti olarak giren HDP’ye Türkiye solunun da desteği artıyor. Siyasi partilerden sanatçılara, akademisyenlerden yazarlara kadar geniş bir kesimin imzacısı olduğu HDP ile dayanışma çağrısı yayınlandı. AKP’yi hem sokakta hem de sandıkta geriletmek için yola çıkan imzacılar,

Emekçi Hareket Partisi’nden HDP ile dayanışma çağrısı AKP rejimi ve onun lideri Erdoğan’ın diktatörlük hayalleri ortadan kaldırılmalıdır. Emekçi Hareket Partisi olarak bu hedef doğrultusunda HDP’ye oy verilmesi için seçim mücadelesini yürüyebileceğimiz herkesle birlikte başlatıyoruz. AKP’nin mecliste de geriletilmesi, barajın yıkılması için HDP ile dayanışıyoruz. Hergün televizyonların öğlen bültenlerini kaplayan bir diktatör varsa, kendisi dışındaki tüm kişi ve kurumları hiçe sayan bir rejim, etrafındaki yalakalarla birlikte gün gün inşa ediliyorsa önümüzdeki seçimlerde bu saltanata son vermek için dişe diş bir mücadele yürütmekten geri durulamaz. Ne oy vermek ne söz söylemek siyasal mücadele ile ikame edilebilir. Siyasal mücadele kelimelerin yanyana dizilmesiyle değil politik güçlerin yanyana dizilmesi ve hamle yapması ile mümkün olacaktır. AKP’nin sandıkta geriletilmesi için yapılacak hamle barajı geçebilen demokratik güçler ile dayanışmak olacaktır. AKP rejiminin alaşağı edilmesi için siyasal araçlardan araç hiçbir zaman beğenmedik. 7 Haziran’da yapılacak genel seçimler de bu araçlardan bir tanesi olacaktır. Emekçilerden, ezi-

lenlerden, soldan yana olanların mecliste de temsil edilebilmesi fark etmeyecek bir ayrıntı olarak görülemez. Siyasal mücadele greviyle, direnişiyle, meclisiyle, forumuyla, meydanıyla bir bütündür. Arkasını emekçilere dayayan partimizin emekçilerin seferber olabileceği her siyasal süreci titizlikle değerlendirmesi kaçınılmazdır. Emekçilerin ve ezilenlerin kurtuluş mücadelesi topyekün bir seferberlik ile mümkün kılınabilir. Yaz kamplarının ve pikniklerin değiştirici etkisinin önemine vurgu yapılan ülkemizde seçimlerin değiştirici etkisi yüz bin kat önemlidir. Halkımız Taksim’de diktatörleri durdurmak için, Soma’da ölen kardeşleri için, üniversite yolunda öldürülen Özgecanlar’ı için meydanları da doldurdu sandıkları da dolduracaktır, AKP’yi alaşağı da edecektir. Gezi Direnişi sonrası AKP ile yapılan üçüncü seçim mücadelesinde de AKP’yi durdurabilecek tüm güçleri Haziran seçimlerinde yanyana gelmeye çağırıyoruz. Birlikte seçim mücadelesi yürütürsek şu günlerde görmüş olduğumuz AKP içi gerilimler mutlaka artacaktır. Mecliste güç kaybetmiş bir AKP güçlenerek çıkan bir AKP’den daha kötü olamaz. Her istediği kanunu eli-

sadece bir metnin altına değil, aynı zamanda ülkenin kaderini belirleyecek olan siyasete imza attılar. Seçim çalışmalarını başlatmak toplanılacak “Dayanışma çalışmasının, AKP’yi geriletme hedefinin en başına konularak, kamucu, laikliği savunan, özgürlükçü bir bakış açısıyla sürdürülmesini önemli buluyoruz.” diyerek 29 Mart Pazar günkü toplantıya çağrı yapan imzacılar seçime sayılı günler kala açık ve net bir tutum almanın ve bunu hayata geçirmenin bir ihtiyaç olduğunu vurguluyor. Artık dayanışma üyeleri mücadele yürütülen tüm alanlarda olduğu gibi sandıkta da AKP’yi geriletmek ve fiilen seçim çalışmalarına başlamak için herkesi birlikte karar almaya çağırıyor.

Emekçi Hareket Partisi Merkez Komitesi: “Dayanışacağız, Barajları Aşacağız” diyerek seçimlerde HDP ile dayanışma çağırısı yaptı.

ni kolunu sallayarak geçiremez. Diktatörlüğe giden yol Gezi’ye çarptığı gibi Haziran seçimlerine de çarpacaktır. Yerel seçimlerde Gezi’nin ittifakını kuramadık ama halk sandıkta sonuna kadar AKP’ye karşı mücadele etti. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde partimiz de Demirtaş’ı destekledi, bölgesel değil ülkesel siyaset Demirtaş’ı barajın dibine kadar getirdi. Şimdi o barajı bir çırpıda aşabilecek olan hepimizden çok HDP’dir. HDP barajı aşarsa AKP ve Erdoğan’ın başkanlık hayalleri suya düşer. AKP’nin geriletilmesi için HDP’li yoldaşlarımıza biz de omuz veriyoruz. Dişe diş bir siyasal mücadele, dişe diş bir seçim mücadelesi için her gün meydanlarda olacağız, dayanışacağız. Kapitalizmi gökyüzünde aramıyoruz. Kapitalizim yeryüzündedir ve bu topraklarda AKP rejimidir. Grevleri yasak eden, kardeşlerimizi ölüme gönderen, açlık sınırında yaşama mahkum eden, kıdem tazminatına göz diken, herşeyimizi özelleştiren emekçilerin yegane düşmanı AKP’dir. Kapitalizmi yıkmak, emekçi iktidarını kurmak önce AKP ile mücadele etmekle mümkün olabilir. İşçi sınıfı grevlerini yasaklayan sınıf düşmanlarından sandıkta da hesap sormalıdır.

Özgecan kardeşimizin ölümü kadın kardeşlerimizin ikinci bir Gezi Direnişi olarak meydanlarda sesini buldu. Kadın cinayetlerini durdurma mücadelesi AKP’yi durdurma mücadelesiyle iç içedir. Kadınları koruyacak kanunları çıkarmayan da, çıkan kanunları uygulamayan da, kadın düşmanlığının bayrağını taşıyan da AKP’dir. Meydanları dolduran kadınları seçim mücadelemize çağırıyoruz. Suriye’de IŞİD yobazlığının dostu, Kobane düşsün diye bekleyen Kürt halkının düşmanı, zoraki dini eğitimi dayatan, çocuklarımızı imam hatip liselerine doldurmaya çalışan yobazlığın ve halk düşmanlığının temsilcisi AKP’ye karşı seçim mücadelemize çağırıyoruz. AKP’ye karşı mücadelenin tüm mevzilerinde bugüne kadar gösterdiğimiz mücadele tüm yoldaşlarımızla bundan sonra da devam edecek. Emekçilerin aleyhine yaşanan tüm gelişmelerin sorumlusu hırsızlar ve katiller rejimi daha fazla gülemeyecek. Diktatörlük hayalleri mutlak son bulacak. Meydanları da sandıkları da AKP’ye dar etmek için, barajları yıkmak için HDP ile dayanışacağız.

Demirtaş ve başkanlık sistemi karşıtlarına, Tayyip Erdoğan Başkan olacak diye korkanlara diyorum ki: “Korkunun ecele faydası yok.” derler. Mahmut Tanal CHP İstanbul Milletvekili

Bu bir rüya

Bu Demirtaş’ın elinde değil. Gayet ana muhalefet partileri de var bunun karşısında olan. Bu bir rüya. Seçimlerde Erdoğan ne kadar ortaya çıkarsa o kadar AKP oy kaybına uğrayacak. Devlet Bahçeli MHP Genel Başkanı

Biz yapmak için uğraşıyoruz Biz yapmak için uğraşıyoruz onlar yıkmak için uğraşıyor. Ankara-İmralı-Kandil arasında ihanet mesaisi vızır vızır işlemektedir. Öcalan canisi ne isterse AKP’ye yaptırmaktadır. Fadik Temizyürek EHP Merkez Komite Üyesi

Başkan olamayacak Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Çünkü Demirtaş siyaset yapıyor. Siyaset yapmak var olan muhatabına karşı mücadele hattını söylemekle olur. Erdoğan’ın başkan olmayacağını düşünüyorum. Özgür Karaduman Avukat

Olumlu etkisi olacak Demirtaş’ın ifadesinin normal koşullarda HDP’ye oy vermeyecek, HDP’nin AKP ile işbirliği yapacağını düşünen seçmen kitlesi nezdinde olumlu etkisi olacağını düşünüyorum. Abdülkadir Selvi Yeni Şafak Gazetesi

Büyü bozuluyor Son olaylar halkın zihnini bulandırmaya başladı. AK Parti’nin bir büyüsü vardı. Kitleler AK Parti’yi istikrarın sembolü olduğu için tercih ediyordu. Bu büyü bozuluyor. Murat Yetkin Radikal Gazetesi yazarı

HDP’ye güç katacak Kesin olan bir şey varsa Demirtaş’ın HDP grubundaki çıkışı, tabanı tarafından da beklendiği anlaşılan güçlü muhalefet vurgusuyla adaletsiz yüzde 10 barajını aşması için güç katabilir. Engin Ardıç Sabah Gazetesi Yazarı

Demirtaş’ın efelenmesi Demirtaş’ın bu efelenme numarasını “CHP’den koparacağı oyları teskin etmek üzere çektiği” görüşünde birleşiyorlar. Demirtaş, “AKP ile gizlice anlaştıkları” suçlamasını bertaraf etmek istiyor. Erkan Asutay İşçi

Barajı geçer Kürt hareketi gerçekten bir şeylerin kararını vermiş. Kararı şu: tüm sosyal demokratları, solcuları bir araya getirirse yüzde on barajını da aşabileceğini düşünüyorum.


GUNCEL

04

25 Mart 2015

Hakan Öztürk AKLIN YOLU

Yarışmak ve mesafeler

Büyük grevler yapıyor değiliz. Herhangi bir sorundan hareketle halk sokaklara dökülüp bakanı ya da hükümeti yerinden etmiyor. Sol, memleket meselelerine cevap üretmiyor ve iktidarı hedeflemiyor. Analiz yapma ve politika üretme konusunda önü kapalı. Bütün eski kuşakların geleneği, büyük bir ağırlıkla, yaşayanların beyinleri üzerine çökmüş durumda. Durum idare edilerek giderken solun ve toplumun önüne belli bir periyotla seçimler geliyor. Seçimler önceki hiçbir gelişmeye benzemiyor. Örnek vermek gerekirse, 1 Mayıs günü gibi bile geçiştirilemiyor. 1 Mayıs olduğunda en büyük yasaklama söz konusu olsa bile, örgütlerin kitlesi ya da militanları çıkıp o gün içerisinde kolluk kuvvetleri ile çarpışıyor. Elinden geleni yapan örgüt hedeflediği sonuca tam olarak ulaşamasa bile görevini tamamlamış oluyor. İşte 1 Mayıs’ta bile bu olabilirken seçimlerde olamıyor. Neden? Korkunç bir seçim barajı var. Hiç kimse bu seçim barajını geçmeyi göze alamıyor. Kürt Hareketi dahi son seçimlere kadar bunu bir hedef olarak ortaya koyamadı. Barajı geçmek mümkün gözükmeyince en büyük politik kuvvetle nasıl bir iş yapılabileceği konusu ister istemez gündeme geliyor. * Bu tabloda ilk olarak Kürt Hareketi aynı zamanda kendini sol bir hareket olarak tanımladığı ve kurguladığı için bir konumlanma sorunu ortaya çıkıyor. Sonuçta sol hareket bazı konularda farklı düşündüğü, tartıştığı ve yarıştığı akımla nasıl bir denge kuracağı sorununa dalmış oluyor. İşte sol bunu gerçekçi bir şekilde ele almıyor. Sorunun kolay bir çözümü yok. Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nin kongresinden beş tane Yahudi sosyalisti delege (Bundcular) gittiğinde konu kapanmıştı. Gelgelelim onlar ellibir kişilik kongrenin sadece beş kişisiydiler. Yani onda biri. Lenin gibi düşünenler ancak ondan sonra çoğunluğu yakaladı. Aslına bakarsanız o çoğunluk da tabir yerindeyse bir Pirus çoğunluğuydu. Hem kongrede, hem de sonrasında Bolşevikler en üst düzeyde zorlandılar. Biz beş tane Bundcuyla değil en son seçimlerde %9,8 oy almış olan Kürt Hareketi’yle tartışıyor ve birlikte mücadele ediyoruz. Bizim denklemimiz bu. Bu denklem eşitsizlik yaratıyor. Bu gerilimden kurtulmak için Kürt Hareketi’nden uzak durmak işe yaramıyor. Çünkü hiçbir durumda yakınlaşmasanız bile seçimlerde yaklaşmanız gerekiyor. Eğer seçimler de dahi bu akıma yaklaşmazsanız seçimlerin belirleyici öneminden ötürü, siyasetin dışına doğru kaymaya başlıyorsunuz. Seçimlerde sol siyasetin dışına kaydığında onun yarattığı boşluğu doğal olarak Kürt Hareketi dolduruyor. Bu her tekrar ettiğinde sol hareket uzun bir seçim sürecini siyasetin dışında ve hareketsiz kalarak geçirmiş oluyor. Bu döngü her seferinde klasik sol hareketi güçsüz düşürüyor. Kürt Hareketi’nden seçimler esnasında uzak durmak, sola kesinlikle yaramıyor. Tartışıyoruz, bazı konularda anlaşamıyoruz ya da yarışıyoruz diye Kürt Hareketi’yle seçimler zamanında ayrı olmamız tamamen yanlış. Hep tribünde kalıyoruz. Hiçbir seviyede oyuncu olarak oyunda yer alamıyoruz. Bir yerlerden kendimizi geliştirmeye başlayamıyoruz. Tartışacaksak tartışmalıyız, bazı konularda anlaşamayacaksak anlaşmamalıyız, rekabet edeceksek rekabet etmeliyiz ama seçimlerde birlikte mücadele etmeliyiz. * Tartışmak, bazı konularda anlaşamamak ve hatta rekabet etmek konusu böyle. İkinci bir konu da Türklerin ağırlıkta olduğu sol akımlarla Kürt Hareketi arasındaki, Türk ve Kürt olmaktan kaynaklı mesafe. Bu mesafe kesinlikle sol partilerin bir hatasıdır. Partiler bu konunun üzerinde durarak seslendikleri insanları dönüştürmelidir. Bir devrimcinin görevi çevresindeki insanların bir başka ulustan insanlara karşı önyargılarını azaltmaya çalışmaktır. Kimlikler arasında sorun tarihte de oldu bu gün de oluyor. Bunu bir gerçeklik olarak kabul edip geriletmeye çalışmalıdır. Sol partiler buna gözlerini kapatamaz. Eğer solda olmak, bu güne kadar birikmiş deneyimler ve sınanmışlıklar ışığında Lenin’in düşüncelerinin yolunda olmak mıdır? Eğer evet diyorsak, Lenin’in ulusal sorun konusunda yarattığı sistematiği kesinlikle geride tutmaya çalışmayalım. Lenin’e, Lenin’in ulusal sorun konusunda yarattığı sistematik düşünce dahildir. Bu ondan eksiltilemez. Bunlar dikkate alınarak mesafeler kapatılamazsa, seçimlerde yaşadığımız bocalamalar maalesef sürer durur. hakanozturk17@gmail.com

Milyonlar Newroz’u kutladı

Hükümet ile HDP’nin ortak basın toplantısı ve Abdullah Öcalan’ın silahsız mücadele kongre çağrısından haftalar sonra Diyarbakır’da Öcalan’ın Newroz mesajı okundu. Öcalan’ın tarihi mesajı halklar nezdinde büyük yankı bulurken İmralı’ya giderek HDP heyetine eşlik edecek altı kişilik ‘’izleme heyeti’’ konusuda Cumhurbaşkanı ve hükümet arasında farklı açıklamalara neden oldu.

güncel melih erdem

Haftalar önce hükümet ve HDP Dolmabahçe Sarayı’nda ortak bir basın açıklaması yaptı. Hükümet tarafından yetkili Yalçın Akdoğan ve HDP’li Sırrı Süreyya Önder açıklamaya sözcülük etti. Basın açıklamasında öne çıkanlar 10 maddelik deklerasyon ve Öcalan’ın silahsız mücadele için kongre çağrısı olmuştu. Gelinen noktada Diyarbakır Newroz’unda Öcalan’ın mesajı halklara iletildi. Öcalan’ın haftalardır beklenen mesajı Newroz alanında Sırrı Süreyya Önder ve Pervin Buldan tarafından okundu. Newroz meydanında binlerin dinlediği mesajda Öcalan birkez daha silahsız mücadele için kongre çağrısını yineledi ve barış için iradesini beyan etti.

ile yapılan Newroz kutlamalarında, Diyarbakır Newroz’unda okunan Abdullah Öcalan’ın tarihi mesajı selamlandı.Her yıl görkemli Newroz kutlamalarına sahne olan Mersin ve Adana da bu yıl da geleneği bozmadı, yüzbinler Newroz alanlarındaydı. Rojava selamlandı İzmirde ise halk Newroz’u kutlamak PYD Eşbaşkanı Asya Abdullah da için Gündoğdu Meydanı’nı doldurDiyarbakır newrozunda kürsüye du.Burada yüzbini aşkın kişiye sesleçıkarak konuşma yaptı. Abdullah, nen Kışanak, ‘İzmir’de Demokratik 2015 Newrozu’nun direniş Newroz’u Cumhuriyeti kuracağız’ dedi. Newolduğunu ifade etti. Abdullah, “Ro- roz kutlamalarının Ege’deki diğer java Devrimi insanlık devrimidir. Bu yerleri ise Manisa ve Aydın’dı. yüzden enternasyolist şehitlerimiz insanlık şehitleridir” dedi. Hêsekê’deki Polis saldırdı saldırıda yaşamını yitirenleri anan Anadolunun birçok yerinde yoğun Abdullah, “Hiçbir güç Newroz’un katılımla kutlanan Newroz’a Van’da ateşini hiçbir saldırıyla zayıflatamaz” polis saldırdıı.Van Newroz’unda dedi. Abdullah, “Kürt sorununun HDP Eş Genel Başkanı Selahattin demokratik çözümü ve Türkiye’nin Demirtaş’ın konuşmasının sona demokratikleşmesi için Öcalan’ın erdiği sırada Van Kalesi’ne çıkmak sunduğu çözüm projesiyle olur” dedi. isteyen bir gruba müdahale eden polisler ardından gaz bombalarını Newroz Anadoluda da kutlandı alandaki kitleye yöneltti.Kitlenin Ankara, Konya, Eskişehir, Çorum üzerinden alçak uçuş yapan polise ve Kayseri’de on binlerin katılımı ait helikopter alana gaz bombaları

AKP Siirt İl Başkanı Fuat Özgür Çalapkulu AKP Siirt İl Başkanı Fuat Özgür Çalapkulu, Twitter’dan paylaştığı mesajda Cumhurbaşkanı Erdoğan için “Halife geliyor hazır olun” dedi. Çalapkulu dün attığı tweette, “Uzun Adama muhtar bile olamaz dediler. Önce Başbakan sonra Reis-i Cumhur oldu. Şimdi de Başkan olamaz diyorlar. Halife geliyor hazır olun” açıklamasında bulundu. Seçimler öncesinde Cumhurbaşkanı sıfatıyla şehir şehir gezerek başkanlık sistemi için kendisine 400 milletvekili isteyen Erdoğan Türkiye’yi tek başına yönetmek istiyor. Erdoğan’a başkanlık sitemi yetmezken geçtiğimiz gün Türkiye’nin yönetimini anonim şirkete benzeterek kendisinin patron olduğunu söylemişti. Kendisini padişah ve patron ilan eden Erdoğan’ın tebası tarafından halife ilan edilmesine şaşırmıyoruz. Bu hafta Fuat Özgür Çalapkulu’na “Oğlum Bak Git” diyoruz.

attı. Müdahale sonucu alanda izdi- neresini kabul edeceğim? Metni ham yaşanırken, çok sayıda bebek, incelersek oradaki konuların çoğuçocuk ve kadın gazdan etkilendi. nun demokrasiyle falan yakından uzaktan alakası yok.” açıklamasınDemirtaş İstanbuldaki Newroz da bulunmuştuç.Erdoğanın süreçkutlamsında konuştu le ilgili bu açıklamalarını eleştiren ‘’Şengal ve Kobanê’de yanan New- HDP eşbaşkanı Selahattin Demirroz ateşi Ortadoğu’yu özgürleş- taş 7 haziran seçimleriyle ilgili de tiriyor” sloganıyla Kazlıçeşme’de konuştu.Demirtaş,”Bu Newroz düzenlenen Newroz kutlamasına ülkede kimin demokrasi istediğikatılmak için Kürtlerden, Türklere, ni, kimin diktatörlüğe sarıldığını emekçilerden, işsizlere tüm ezilen- ispatlamıştır. Bakmayın birilerinin ler ve demokrasi güçlerinden bin- her şeye karşı çıktığına, birilerinin lerce kişi, Kazlıçeşme Meydanı’na ‘tek adam benim, her şey benden Kuleler, Marmaray ve Yenikapı sorulur’ dediğine. Evet sen teksin ve yönlerindeki polis arama nokta- tek kalmaya devam edeceksin. Biz larından geçerek Newroz alanına milyonlarız, sen teksin” ifadelerini girdi.Diyarbakır’daki Newrozda kullandı.Demirtaş 7 hazirandaki kürsüye çıkmayan demirtaş İstan- seçimler hakkında ise ‘’7 Haziran bul Newrozunda kürsüden konuş- aynı zamanda solun, işçinin zaferi tu.Erdoğan Newroz öncesi yaptığı olacak. 2015 Newroz’u da halklaaçıklamada Öcalan’ın daha önce rımızın tarih yazdığı bir Newroz ilettiği 10 maddelik deklarasyonu olarak arkasında derin izler bırakakabul etmediğini belirterek “Açık- rak yoluna devam edecek. İnşallah lanan 10 maddelik metne gelince, 2016 Newroz’unda barış sürecino metinde bir demokrasi çağrısı den değil barışın kendisinden söz yok. Bu metnin demokrasi adına edeceğiz.’’dedi.

Seni Başkan yaptırmayacağız

HDP Eş Başkan’ı Selahattin Demirtaş geçtiğimiz hafta HDP grup toplantısında partisinin karadeniz teşkilatını selamladıktan sonra çok kısa bir konuşma yaptı.Erdoğan’ın meydanlarda başkanlık sistemine kendisi için 400 kul aradığı seçimler öncesi HDP seçime parti olarak girme kararı aldı. HDP’nin barajı geçmesi durumunda akp’nin milletvekili sayısında görülecek azalma diktatörlük heveslisi Erdoğan’ın başkanlık sistemine geçmesi önündeki en büyük engel.Diğer yandan HDP’ye süreçle ilgili AKP ile başkanlık sistemi için anlaştı eleştirisi getiriliyor. Demirtaş grup konuşmasında kısa ve öz şekilde sadece bu konuyla ilgili açıklamada bulundu.AKP ile HDP’nin herhangi bir işbirliği içine girmediğini ve girmeyeceğini belirten Demirtaş, “Bu kürsüye bir cümle söylemek için çıktım. Tarihimizin belki de en kısa toplantısını yapacağız.

Halklarımıza verdiğimiz demokrasi, barış ve özgürlük ilkelerinden asla vazgeçmeyeceğimiz sözümüzü burada hatırlatmak, tekrarlamak istiyorum. Biz bir pazarlık hareketi, pazarlık partisi değiliz. AKP ile aramızda kirli bir pazarlık olmadı, asla olmayacak. Kirli bir alışveriş, işbirliği asla olmadı, asla olmayacak. Bugün grup toplantımızda konular çok fazla. Konuşacağımız çok şey var. Ama tek bir cümle ile ben bütün Türkiye’ye bütün bu sorunların çözümünün anahtarını hatırlatmak ve bunun sözünü vermek istiyorum. Sayın Recep Tayyip Erdoğan, HDP var oldukça, HDP’liler bu topraklarda nefes aldığı sürece sen başkan olamayacaksın!” diyerek kürsüden indi.Demirtaş kürsüden inerken de “Recep Tayyip Erdoğan! Seni başkan yaptırmayacağız, seni başkan yaptırmayacağız, seni başkan yaptırmayacağız!” diye cümlesini tekrarladı. GÜNCEL


GUNCEL

05

25 Mart 2015

Sibel Uzun

Kadınların düzen davası

UYANIŞ

Kadınlar için seçimler kritik bir önem taşıyor. Rejim değişecek, tek adam olma hedefindeki Erdoğan’ın elinde düzen korkunç bir hal alacak. Kadınlara yönelik uygulamanın altında gericiliğin, diktatörlüğün imzası olacak. Bugüne kadar kadın cinayetlerine yol açan her lafı beşe, ona katlanarak IŞİD’in kadınlara uyguladıklarına daha fazla kucak açacak. Bu yüzden kadınlar için AKP ile hesaplaşmanın, durdurmak için ortaklaşmanın, AKP’nin zayıf halkası olan sandıkta hesap sormanın, kadınlara söylediklerine bin pişman etmenin, kadınlarla erkeklerin eşit olduğunu Erdoğan’ın gözüne sokmanın, topluma karışan her kadının, haklarına dört elle sarılan her kadının modern yaşamına el ve dil uzatılamayacağını göstermenin tam da zamanıdır. Kadınlar, Özgecan’dan beridir düzenle daha keskin bir gerilim hattında yürüyor; bir düzenin yegane temsilcisi AKP olması ve durmadan kadın düşmanlığı üretmesi hasebiyle ikitüm dünyada çürüyen kapitalizmin AKP’de vücut bulan halinin en çok kadınları vurması hasebiyle. Seçimler de bu gerilim hattının ayrı bir basamağı haline gelebilir. Özgecan milyonları sokağa döken “üç beş ağaç” gibiydi. Tüm Türkiye’nin hesaba kitaba takılmadan patlayan bir vicdan muhasebesiydi. Karşısında AKP mutlak bir geri adım attı ve sürekli üstünü örtmek istediği kadın cinayetlerini önüne almak zorunda kaldı. Pek çok ilde meydanlara dökülen kadınlar Erdoğan’a Gezi’yi hatırlattı ve Gezi gibi ilerlemesinden korktu. En çok yankılanan indirimler konusuna yanıt vermek “iyi hal indirimlerinde dikkatli olunmalı” demek zorunda kaldı. Yani kadınlar AKP’yi hizaya sokmayı başarmıştı. Ve ayaklanmanın doğru yerinden yakalayarak yeni bir inşa sürecine girişti. Yıllardır biriken kadın cinayetleri mücadelesi sayesinde. Gezi sonrası deneyimlerin sayesinde. Kadınlar, erkek egemenliğinin korkunç sureti kadın katillerine karşı mücadele ederken düzen ile olan gerilimini nasıl ilerletmelidir? Burada bir an bile erkek egemenliğine karşı olan öfkenin hararet seviyesini düşürmemelidir. Kadın katillerini besleyen damar başta erkek egemenliğidir. Düzen denince akla AKP geliyor değil mi? Gayet normal, düzen bir bilmece değildir, bilmece gibi soyutlanarak anlatılamaz. Seçimler sürecinde de kapitalizme parmak basılacak ise Türkiye’de milyon dolarlık ihalelere para yatırıp kadınları korumaya para ayırmayan, kadınları işgücünden bile saymayan, işsizlik girdabına önce kadınları fırlatan, her yeri faize boğan AKP hedef gösterilmelidir. Kapitalizm deyip saklambaç oynar gibi ortalıktan kaybolunmamalıdır. AKP’nin her açıdan üstüne yürünmelidir. Bilhassa sandıkta üstüne yürünmelidir. Bolca çaldığı ihalelerle AVM’leri yapan da AKP’dir ama ne yaman AKP çelişkisidir ki kadınlara “AVM’leri kullanma eve kapan” diyen de AKP’dir. Yani biz kadınlar için AKP’yi durdurma mücadelesi katmerlidir. Toplumla, kitlesellikle buluşarak ilerleyen sosyalist feminist bakış açısı olmazsa olmazımızdır. Mücadelemiz kerte kerte ilerlerken Türkiye’nin genel gidişatına da tavrımızı koymalıyız. Unutmayalım Erdoğan, diktatörlük, gericilik, erkek egemenliği, kadın katilleri içli dışlıdırlar. Kadın cinayetleri konusunda indirimleri kaldıracak yasayı yapmayan AKP’yi mahkemelerde teker teker indirimlerin uygulanmasını engelleyerek yenmeyi başardık. Mahkemelerde ağırlaştırılmış müebbet kararı yaygınlık ve yerleşiklik kazandı. İndirimleri leblebi gibi kullanmak isteyen hakimlerin kabusu olduk. Ama AKP bu durumu geriye çekmeye çalışıyor, yasanın çıkarılmasını sallıyor. Yasanın çıkarılmasını engelleyen, kadınları korumayan AKP’nin mahkemelerde teker teker nasıl karşısına dikildiysek sandıklarda da teker teker karşısına dikileceğiz. Kadın erkek eşitliği nasıl oluyormuş göstereceğiz. twitter: @sibeluzun_yarin

Türk Metal genel kurulu toplandı

Türk Metal-Sen Kocaeli Şubesi’nin Emex Otel’de gerçekleşen 4.Olağan Kongresi’ne Türk Metal-Sen Genel Başkanı Pevrul Kavlak, Türk İş Bölge Temsilcisi Adnan Uyar, Türk İş İl Temsilcisi Faruk Büyükkucak ve delegeler katıldı. Tek liste girilen kongrede mevcut şube başkanı Yakup Yıldız yeniden seçildi. Türk Metal Genel Başkanı Pevrul Kavlak ise konuşmasında, Kocaeli’nin sendikal mücadeleye damgasını vuran bir şehir olduğunu söyledi. TİS dönemine atıta bulunan Kavlak “Masada mücadele ettiğimiz gibi sokakta da mücadele etmesini biliriz” iddiasında bulundu. EMEK

Bülent Arınç- Gökçek kavgası büyüyor

Erdoğan’ın çözüm süreciyle ilgili açıklamalar yapmasına Bülent Arınç ülkeyi yönetenin hükümet olduğunu söylediği bir açıklama yaptı. Erdoğan yalakası Gökçek ise Arınç’ın görevden alınması gerektiğini söyleyen bir açıklama yaptı. Arınç’ta cevap verince gerilim iyice büyüdü. AKP’liler birbirlerinin kirli çamaşırlarını dökerken halk bu durumdan gayet memnun. ateşlemiş oldu. “Arınç’ın çıkışı paralelin emriyle oldu” ifadesini kullanan Cumhurbaşkanı Tayyip Gökçek, Twitter’dan yazdıklarıyla Erdoğan’ın çözüm sürecinde “Hükümetin Arınç’ı görevden alması izleme heyeti oluşturulmasına olum- gerektiğini” savundu. lu bakmadığı sözlerine karşılık ülkeyi yönetenin hükümet olduğunu ha- Arınç bu sefer ‘benim özgül tırlatan Başbakan Yardımcısı Bülent ağırlığım var’ diyemedi Arınç, apaçık Erdoğan’a bir hükümet Kendisini ‘Paralel yapı mensubu’ olduğunu hatırlattı. ilan ederek istifaya davet eden Melih Gökçek’e yanıt veren Arınç, “Bu Melih Gökçek’ten fitili ateşleyen terbiyesizce bir açıklamadır. İçeride hamle bazı arkadaşlar ‘Muhatap olmayın Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Gökçek kim, siz kimsiniz?’ dedi ama Sözcüsü Bülent Arınç’ın, Cumhur- cevap vermeden olmaz. O benim göbaşkanı Tayyip Erdoğan’a yönelik revden alınmamı isteyecek kadar hayeleştirileri üzerine Ankara Büyükşe- siyetli değil” dedi. Seçim öncesinde hir Belediyesi Başkanı Melih Gökçek, AKP’yi yıpratmak istemediğini ve 8 “Bülent Bey, Fethullah Hocamın son Haziran’da Gökçek’le ilgili 100 konukozuydu. İşte hikayenin özeti” dedi yu konuşacağını söyleyen Arınç “Beve Arınç ile restleşmenin fitilinide nim aleyhimde konuşacak ve yazacak güncel nida ateş

herkesi biliyorum. Biz kimin nerede havlayacağını çok iyi biliriz. Gökçek bunu iki amaçla yapmıştır. Bir; bir yerlere yaranmak. İki; oğlunun milletvekilliğini garanti etmek. Gökçek belediye başkanı olarak o yapının kucağında oturmuştur. Ankara’yı parsel parsel satmıştır. İş adamlarına hukuksuz imarlar vermiştir. Son seçimde kendisini desteklemedim diye şimdi benden intikam almak istiyor” dedi.’’ diyerek Gökçek’in kirli çamaşırlarını ortaya dökmeye başladı.

dönüşmesin” dediğini ve bu nedenle programa katılmadığını açıkladı.

Halk memnun Bu restleşmeler halk tarafından toz duman hashtagiyle değerlendirildi. Halk, AKP’nin seçimlere az kala böyle kendi arasında restleşmesinden memnun. Arınç, ara ara böyle çıkışlar yapsa da, bu sefer eteğindeki taşları döktü. Erdoğan’ın kürt sorunu yoktur açıklamasına çıkışan Arınç, Erdoğan’ın baş destekçilerinden Gökçek hemen gardını alıp savunmaya geçti. ZamaMelih Gökçek programa katılmadı nında da kendi içlerinde çatışmalar Gökçek, Bülent Arınç ile olan restleş- olsa da yine her şeyi sineye çekip, yüzmesinden sonra CNN Türk’teki Ta- süzce iktidar uğruna kol kola girmişrafsız Bölge programına çıkmama ka- lerdi.Erdoğan’ın milli irade naraları rarı aldı. Ahmet Hakan ise Gökçek’in atıp durduğu seçim dönemlerinde “Arınç bana sert sözler söyleyerek AKP içinde hesaplaşmalar olmasını hakaret etti. Bu olay kişisel kavgaya halk yakından takip ediyor.

Kadınlar Parti Okulu’nda buluştu 22 Mart Pazar günü Emekçi Hareket Partili kadınlar tüm dostları ile beraber Parti Okulu’nda buluştu. Kadın cinayetlerinin tarihsel maddeci analizini yapan, buna bağlı olarak çözüm yollarını ortaya koyan ve kadınların yaşam hakkını alması için Türkiye ve Dünya ülkelerinde başarılı bir pratik ortaya koymuş olan kadınlar, teorik alanda da benzer bir tartışma için bir araya geldi. Kalkedon yayınlarından çıkan, Nancy Holmstorm’un editörlüğünü yaptığı Sosyalist Feminist Proje eserinin 1. Cildi için bir

araya gelen kadınlar, kadın mücadelesinin tarihi ve gelişimi üzerine yürüttükleri tartışma ile kitabı incelemeye başladı. Gülsüm Kav’ın sunumuyla gerçekleşen ilk oturumda “Kapitalizm kadınları köleleştirir mi?”, “Kadınların kapitalist düzendeki konumu”, “Erkek egemen sistem nedir?” gibi konularda sorulara cevaplar arandı. Kadın mücadelesinde kadın cinayetlerini durdurmak için oluşturdukları pratikle bir çığır açan kadınlar Sosyalist Feminist Proje kitabının incelemesine devam edecekler. GÜNCEL

İşkenceci müdür görevinden alındı 10 Mart’ta Beylikova 19 Haziran İmam Hatip Ortaokulu’nda meydana geldi. İddialara göre okul müdürü Ü.D., ders başlamadan önce sınıfta gürültü yaptıklarını öne sürdüğü 6’ncı sınıftaki iki öğrenciyi, ceza olsun diye pet su şişesinin üzerine oturtmak istedi. Müdürün kollarından tutup pet şişenin yanına götürmek istediği M.A.E. ile F.K. adlı öğrenciler, bağırmaya ve ağlamaya başladı. Bu-

nun üzerine müdür Ü.D. öğrencileri bırakıp sınıftan ayrıldı. Müdürün öğrencilere sert uygulamaları bununla da sınırlı kalmadı. 10 gün sonra yine aynı sınıftaki 13 öğrenciyi gürültü yaptıkları gerekçesiyle hortumla sıra dayağından geçirdiği öne sürülen Ü.D. hakkında altı öğrenci velileriyle birlikte polis merkezine giderek şikayetçi oldu. Müdür, soruşturma üzerine görevinden alındı. EMEK

Kurbanlı tekbirli temsili Nevruz Kayseri’de Hacılar İlçesi Beğendik Mahallesi’nde bulunan Hacı Sami Boydak İlk ve Ortaokulu’nda, nevruz kutlama etkinliği düzenlendi. Etkinlikte Türk büyükleri canlandırıldı, şiirler okundu ve halk oyunları gösterisi yapıldı. Etkinlikte ilkokul 1’inci sınıf öğrencileri de ‘Kurban kesme’ adlı oyunu sahneledi. İki erkek öğrencinin, bir kız öğrencinin getirdiği tahta bıçaklarla, temsili olarak bir öğrencinin canlandırdığı koçu kesmesi dikkat çekti. Öğrencilerin kurbanlık koç yerine yere yatırıp ayaklarından bağladıkları ve temsili olarak kestikleri arkadaşları ile birlikte canlandırdıkları oyun sırasında önce tekbir sesleri duyuldu, daha sonra ‘Genç Osman’ marşı çalındı. Veliler ise duruma tepki gösterdi. EMEK


EKONOMI

06

25 Mart 2015

Tüm dünyada değer kaybeden dolar Türkiye’de yine yükseldi

Akın Birdal CANSUYU

Ne oluyor, ne olacak Bir Newroz’u daha geride bıraktık. Başta Amed olmak üzere, Türkiye’nin dört bir yanında Newroz ateşi Türkiye halklarının eşitlik, özgürlük, adalet ve barış yolunu aydınlattı. Umarız, Ankara’da bu ışığın şavkından gerekli sonucu çıkaracaktır. Abdullah Öcalan’ın daha önceki ve bu kez de gönderdiği mektupları çok açık. Eşit ve özgür yaşanabilecek bir Türkiye. Ve bunun için ne yapılması gerektiğinin yol haritası. Daha ne olsun, ne söylensin? 1998 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Jose Saramago’nun dediği gibi, bu gökyüzünün altında söylenmedik, yazılmadık ne kaldı? O nedenle mesajda ne vardı, ne yoktu tartışmaları ve beklentileri bile bir zaman kaybıdır. Kürt halkının ne istediği ve istediklerinin nasıl elde edileceğini bilmeyen kaldı mı? Newroz ateşi, başta Kürt halkı olmak üzere, ezilen mazlum kadim Ortadoğu halklarının yüreğindeki özgürlük ateşidir. Ve bu ateş bugüne değin her türlü baskı, şiddet ve insanlığa karşı işlenmiş suçlarla söndürülememiştir. Günler öncesinden Newroz günü sağanak yağış olacağı bildirilmişti. Nitekim 21 Mart Newroz günü de Amed’de kısa süreli olsa da yoğun bir yağış oldu. Yüzbinler yerinden kıpırdamadı. Yıllarca –ki 92 Newroz’u başta- kurşun yağmurlarına karşı bu ateş söndürülememiştir, halkın katılımı engellenememiştir. İki gün kaldığımız Amed’de Kobani direnişinin ve zaferinin özgür ruhu dolaşıyor. Herkes, her şeye karşın, barış ve gelecek umudunu koruyor. Sabrını, umudunu ve zaferini 7 Haziran’a ertelemiş görünüyor. “Silahların gölgesinde barış olmaz” deniyor. Doğru, İsveç Barış Enstitüsü’nün son raporunda Türkiye’nin silah alımlarında 7. sırada, bütçesinde de savunma ve güvenlik harcamalarına en fazla ödenek ayıran 10 ülke arasında olduğu açıklanmıştır. Kimin savaştan ya da barıştan yana olduğunun açık göstergesi değil mi? Kalekol ve karakol yapımları sürmekte, yeni korucu kadroları açılmaktadır. Bölgeye son üç ay için 20-25 bin polisin geçici görevlendirileceği bildiriliyor. Hasta mahpuslar için verilen vaatler yerine getirilmiyor ve sürecin pazarlık konusu yapılıyor. Cezaevlerinde mahkumluğu 20 yılı aşkın 1500, 24 yılı da aşmış 30 Kürt siyasi mahpusun “ölünceye kadar” fermanları askıda bekletiliyor. Başta Cumhurbaşkanı olmak üzere şiddet, çatışma ve ayrışma dilinden vazgeçilmiyor. Yandaş medya aracılığıyla nefret suçu sistematik hale getiriliyor. Kürt sorunu var mı, yok mu tartışmalarına geri dönülüyor ve tam bir paradoks yaşanıyor. Besbelli içlerinde bir iktidar çatışması dışa vuruyor. Testiler kırılmasa da, büyük çatlaklar oluşuyor. Evet artık su sızıntısı önlenemeyecek ve her şeyin açığa çıkması beklenecek. Kuşkusuz bu süreci önemli kılan seçimlere nasıl bir ortamda gidileceğidir. Herkesin iradesini, serbest, demokratik ve güvenli bir ortamda kullanıp kullanamayacağıdır. Gerilim ve çatışma ortamı yaratılarak gidilecek bir seçim ortamından ve sonucundan medet umanlar büyük hayal kırıklığına uğrayacaklardır. Korkudan özgürleşmiş halklarımız şimdi de tutsaklıktan ve ayrımcılıktan kurtulacaktır. Çünkü, kötü yola girişin direksiyonu kendi hezeyanları içinde çırpınanların elinden mutlaka alınacaktır. Ne olacak? Newroz alanları, 7 Haziran seçimleri için daha bugünden bize, Yeni bir Yaşamı, Yeni bir Toplumu, Yeni bir Geleceği müjdeliyor. Ve yeni bir Türkiye, Karaman’ın koyunlarını meralara sürecek ve oyunlarını açığa çıkaracaktır. Gün bu gündür. Yeter demenin, akıl, vicdan ve sorumlulukları harekete geçirme zamanıdır.

Fatih’te Kapalıçarşı’ya kaçak kat

Beyoğlu’nda masa-sandalyeleri kaldıran AKP’li belediye, Fatih’te çatı katlarının işletme haline getirilmesinin yanında, bölgede kış bahçelerinin de önünü açan bir yasayı onayladı. AKP’li belediyelerin çifte standartı bu kez Fatih’te ortaya çıktı. Belediye, bölgenin tarihi dokusu ve insan trafiğini gerekçe göstererek, kaldırımlardaki masa-sandalyeleri kaldırarak bölge esnafının tepkisini çekmişti. Fatih Belediyesi ise tarih kokan bölgede her sokağı adeta şantiyeye çevirecek bir karar aldı. EKONOMİ

Sorun dışsal değil içselmiş Amerikan Merkez Bankası Fed ne zamandır beklenen faiz kararını açıkladı. Faiz arttırma konusunda “aceleci” olmadığını söyleyen Fed’in açıklamasından sonra dolar küresel piyasalarda diğer para birimleri karşısında değer kaybederken Türkiye’de önce düştü sonra iç piyasadaki tedirginlikle 2,61’in üzerine çıktı. Demek ki sorun dışsal değil içselmiş. ekonomi Fatma çakır

Türkiye’de son dönemlerde TL’nin dolar karşısında yüzde 20 değer kaybetmesini önce faizlerin yüksekliğine ardından da dış piyasalara bağlayan AKP’nin ve Erdoğan’ın kendine has “tezleri” bir kez daha yenilgiye uğradı. Dünyada düştü, Türkiye’de yükseldi Merkez Bankası Ak Saray’ın baskısı ve hatta tehditleri sonucu faizleri indirdi, fakat dolar fırladı. Dış piyasalarda Fed’in açıklamalarının ardından dolar tüm dünyada değer kaybederken Türkiye’de tam aksine yine yükselişe geçti. Buradan net bir şekilde görüyoruz ki Türkiye’de doların sürekli rekor seviyelere ulaşmasının farklı nedenleri var. Yüksek doların sebebi Fed değilmiş Biraz geçmişi hatırlayacak olursak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Merkez Bankası’na yönelik “faizleri indirin” baskısı, tehditleri ve hatta “vatan haini” ilan etmesiyle birlikte dolar aldı başını gitti. Erdoğan’ın açıklamalarıyla iç piyasanın alt üst edilmesini manipüle eden AKP kurmaylarının tezi; Fed’in faizleri yükselteceği doların ise bu yüzden sürekli arttığıydı.

Peki, neden? Fakat evdeki hesap çarşıya uymadı; piyasaların da beklediği gibi Fed şimdilik faizleri arttırma yönünde bir karar almadı. Böylelikle doların küresel piyasalarda değer kaybetmesine karşın, neden Türkiye’de tavan yaptı sebeplerine birlikte bakalım. Türkiye’deki yabancı sermaye hızla uzaklaşıyor Özellikle Amerika’yı sarsan 2008 krizinden bu yana Fed sermayedarları düşündüğü için faizleri yükseltemiyordu. Amerika’dan kaçan sıcak para Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelere sığınmıştı. Ancak son zamanlarda dünya genelinde bir bunalım olsa da ABD ekonomisini biraz daha olsun düzeltti. Şimdi de Türkiye’de geçici olarak sığınan yabancı sermaye hızla ülkeyi ter ediyor.

gelişmelere baktığımızda gelmek- oranları değiştirilmedi, sıfıra yate olan ekonomik krizin ayak ses- kın seviyede kalmaya devam etti. lerinden başka bir şey değil. Yetkililer, faizin kademeli olarak, yavaş bir hızla artırılacağını belirtti. Fed toplantısında Yetkililer, Fed’in nisan ayındaki toplantısında faizin artırılmasının neler oldu? Piyasaların merakla beklediği kri- olası olmadığına da işaret etti. Fed tik faiz kararını açıklayan Fed yetkilileri, faiz artışı için enflasyon yetkilileri, ‘sabırlı’ ifaverisinin takip edilecedesini kaldırdı. ğini ifade etti. Fa i z

ekonomik krizin ayak sesleri Çünkü şuan Türkiye’de reel üretim yok, ihracat iyice düşmüş durumda, Erdoğan’ın açıklamaları yatırımcıları tedirgin ediyor. TL dolar karşısında sürekli değer kaybediyor. İşsizlik rakamları son 4 yılın en yüksek seviyesine ulaştı. Bütün bu başlıca

Halkbank, banka satın aldı Halkbank, Cacanska Banka A.D.’nin yüzde 76,76’lık payı için hisse alım sözleşmesi imzalandığını duyurdu. Halkbank’ın Kamuyu Aydınlatma Platformu’nda yer alan açıklamasında: “Bankamızca yapılan müzakereler sonucunda Sırbistan’da bankacılık faaliyetinde bulunan Cacanska Banka A.D.’nin satışa sunulan yüzde 76,76’lık hisselerinin alımı ile ilgili Hisse Satın Alım Sözleşmesi imzalanmış olup, gelişmeler hakkında kamuoyu ayrıca bilgilendirilecektir” dedi. Halkbank’ın hisseler için toplam 10 milyon 100 bin avroyu nakit ödeyeceği bildirildi.

Halkbank Genel Müdürü Ali Fuat Taşkesenlioğlu, Cacanska Banka A.D.’nin satın alınmasının Sırbistan’daki Türk yatırımlarının artmasına ve piyasanın büyümesine katkıda bulunacağını belirtti. Halkbank’tan yapılan açıklamada, Halkbank’ın Sırbistan’da bankacılık faaliyetinde bulunan Cacanska Bank’ın yüzde 76,76’sının satın alınması ile ilgili olarak hisse alım sözleşmesi imzalandığı belirtildi. Açıklamada Cacanska Banka’nın 23.5 milyon Euro sermayesi olduğu belirtilirken, Halkbank’ın hisseleri Sırbistan Cumhuriyeti, EBRD, IFC ve Beogradska Banka’dan aldığı belirtildi. EKONOMİ

Rusya 25 ton domatesi Türkiye’ye geri gönderdi Rusya Federal Veteriner ve Bitki Sağlığı Gözetim Servisi Rosselhoznadzor, Türkiye’den batı çiçek tripsi ile bulaşık domates partisinin Rusya’ya girişine izin vermedi. Rusya Federal Veteriner ve Bitki Sağlığı Gözetim

Servisi Rosselhoznadzor’un Krasnodar Bölgesi’nden sorumlu Temsilcisi Ekaterina Çernitsova, Türk domateslerinde batı çiçek tripsinin tespit edildiğini belirterek, Ağustos 2014’de aynı sebepten dolayı Polonya’dan sebze ve meyve sevkiyatının durdurulduğunu hatırlattı. Çernitsova açıklamalarında bu olayın sene başından itibaren dördüncü olduğunun altını çizdi. Rusya Türkiye’nin ihracatında oldukça önemli bir pay içeriyor. EKONOMİ

Erdoğan susarsa ekonomi düzelir mi? Geçtiğimiz haftalarda Erdoğan ve ekonomi yönetimi arasında yaşanan fırtınaların dinmesi ve Erdoğan’ın geri adım atarak Babacan ile Başçı’ya bir nevi boyun eğmesi sonrasında oluşan Karl Marks (1818-1883) görece sakin atmosfer sürüyor. Geçen kapitalizmin işleyişini hafta Amerikan merkez bankası FED’in en ince detaylarına kadar faiz indirimlerinde acele etmeyeceğine deşifre etmiş, yaşayacağı işaret eden açıklamasının da gelmesiyle krizleri öngörmüştür. birlikte dolardaki hızlı yükseliş durdu, hatta bir miktar gerileyerek tekrar 2,60 TL seviyesinin altına düştü. Bu kısa süredeki gelişmelere, dalgalanmalara bakarak belirgin bir tespit yapmak gerekirse, Türkiye ekonomisinin kırılganlığı dünyadaki gelişmelerle birlikte artyor; ülke içindeki siyasi gelişmeler ise yüksek voltajlı şok etkileri yaratarak ekonomideki derin krizi her seferinde biraz daha görünür hale getiriyor diyebiliriz. Yani aslında ekonomi zaten uzun zamandır çok derin bir kriz içerisinde. Neredeyse bir senedir sanayi üretimi diplerde dolaşıyor. İhracat rakamları hem Ortadoğu, hem Avrupa, hem de Rusya ile ciddi anlamda düşmüş durumda. Bu düşüşün ana nedenlerinden birincisi bölgesel güç olma girişimleri esnasında yapılan büyük hatalar sonucu pusulanın her yönüne doğru ülkelerle ilişkilerin bozulmuş olması ve ikincisi ihracata uygun ürünlerin üretimi zayıflarken sürekli ihracata uygun olmayan, hatta büyük ölçüde ithalat gerektiren inşaata yatırım yapılmış olması. Yani AKP yurtdışına satacak ürünlerin üretimini ve üretim için gereken altyapı yatırımını yıllardır önemsemezken, her zaman dışarıdan malzeme ve makine ithalatı gerektiren, ayrıca arap zenginlerine satılabilmesi dışında ülke içinde sabit kalan inşaat sektörünü şişirip durdu. Şimdi n’oluyor? Altın yumurtlayan tavukların aslında altın yumurtlamadıkları birer birer açığa çıkıyor. Bu yalandan hikayenin hiç gerçekleşmediği anlaşılıyor. Dolarlar ve dolarlarıyla gelen yatırımcılar yavaş yavaş tekrar Amerika’nın sakinleşen sahillerine doğru rotalarını kırıyor. Daha önceden “bi milyoncu”dan oyuncak alır gibi sevinçle yurtdışından milyonlarca dolar tutarında düşük faizli kredi alan sermaye sahipleri, geri ödemeleri yapamaz hale geliyor. Ve zincirleme olarak sayılabilecek bir çok domino taşı devriliyor veya devrilme sırasını bekliyor. Dolayısıyla Erdoğan’ın saçmalamaları süreci hızlandırabilir, susması biraz yavaşlatabilir, ama gidişatın durdurulması veya geri döndürülmesi pek mümkün görünmüyor.


DUNYA

07

25 Mart 2015

Cem Kaptanoğlu

JENDİN

“Türk tipi bonapartizm”

Kapitalist devlette, olağanüstü rejimlerin inşası için gerekli koşul, şiddetli bir siyasal bunalımın varlığıdır. Ancak bu gerekli koşul, inşa sürecinin başarıyla tamamlanması için yeterli değildir. Askeri diktatörlük, Bonapartist veya faşist rejimlerin kuruluşlarını tamamlayabilmeleri, sınıf savaşımında iki temel sınıfın yani burjuvazi ve işçi sınıfının karşılıklı güç dengeleriyle yakından ilişkilidir. Türkiye’de 1970’lerin sonlarından başlayarak şiddetli bir siyasal bunalım yaşanmakta. Bu siyasal bunalım, devletin, askeri diktatörlük, vesayet rejimi ve siyasal yasaklar, seçim barajı, parti kapatma gibi “kural dışı” müdahalelerine, AKP’nin popülist politikalarına rağmen şiddetlenerek sürmekte. Bunalımın en önemli göstergelerinden biri, 2002 Kasım’ında yapılan genel seçimlerde, 90’lı yıllar boyunca çeşitli dönemlerde parlamentoda birinci parti olmuş veya hükümetler kurup ülkeyi yönetmiş köklü dört partinin (DYP, ANAP, DSP, MHP) seçim barajını geçemeyip parlamento dışında kalmalarıdır. Bu arada “devleti kuran parti” CHP’nin 1999’da yapılan bir önceki genel seçimde baraj altında kaldığı için zaten parlamento dışında olduğunu hatırlamak gerekir. Bunalımın, partisel temsil kopuşu dışında egemen ideolojinin derinleşen krizi ve küreselleşmenin yol açtığı iktidar bloku içindeki hegemonya krizi gibi çok önemli başka boyutları da var. Büyük burjuvazinin hegemonya krizinin yalnızca blok içi olmayıp, halkın taleplerini hegemonize edememesiyle de ilgili olduğunu ayrıca ideolojik krizin yalnızca egemen ideoloji için değil, uzunca bir süredir sol için de geçerli olduğunun altını çizmek gerekiyor. Küresel kapitalizmle bütünleşmek isteyen büyük burjuvazinin asker vesayetinde dayattığı iktisadi politikalar, yalnızca yoksullaşan halkın değil, burjuvazinin büyük burjuvazi dışındaki diğer fraksiyonlarının da öfke ve hoşnutsuzluğuna neden olmuştu. AKP, 2002 seçiminde burjuva partilerini “sandığa gömen” halka karşı, kimlik taleplerine ağırlık veren popülist bir hegemonya siyaseti izlerken, iktidar blokundaki güç ilişkilerini orta burjuvaziyi daha çok memnun edecek şekilde yeniden düzenlemeyi de ihmal etmedi. Büyük burjuvazinin ise, 2002 sonrasının “tek Parti”si olan AKP içinde temsil edilmeye çabalamasına rağmen, partisel temsil ilişkisi 2002 öncesine göre büyük ölçüde bozulmuştu. AKP, İstanbul ve Anadolu sermayelerinin ve onların sınıf çıkarlarıyla uzlaşmaz çıkarları olan halkın taleplerini dengelemeye, uzlaştırmaya çalışıyor. Bu zor görevi yapabilmesi için elindeki devlet gücünün, iktidar blokundaki sınıflara karşı “görece özerk” olduğunu göstermesi veya böyle bir izlenim vermesi önemli. Marx, bu durumu Fransız Bonapartizmi için şöyle tanımlar: “egemen sınıflar, iktisadi-toplumsal egemenliklerini koruyabilmek için siyasal egemenliklerini bir kurtarıcı-usta lehine feda ederler.” Bu nedenle Bonapartizm, “usta”nın başkanlığında, iktidar bloku içinde ve iktidar blokuyla halk arasında “uzlaşma” politikası yürütülen olağanüstü bir rejim olarak tanımlanabilir. Bu çerçevede Erdoğan’ın “Türk Tipi Başkanlık” tanımının, “Türk Tipi Bonapartizm” olduğunu “bal gibi” söyleyebiliriz. Erdoğan, büyük burjuvaziyi, kendi başkanlığı lehine siyasal egemenliğinden vaz geçmeye henüz ikna edemedi. Çünkü büyük burjuvazi, halen “Başkan” Erdoğan’ı, “iktisadi-toplumsal” egemenliği için bir tehlike olarak görüyor, onun hakemliğinde sınıf çıkarlarını hem iktidar bloku içinde hem de toplumsal anlamda koruyamayacağını düşünüyor. Büyük burjuvazinin siyasal temsil krizini, Gül, Babacan gibi ”makul” isimler üzerinden aşmaya veya “muhatabımız Erdoğan değil Davutoğlu’dur” diyerek AKP içinde temsil imkânı aramaya çalışması olağan. Arınç’ın son çıkışı bu arayışın parti içinde güçlenerek yankı bulacağını gösteriyor. Gül-Erdoğan, Babacan-Yiğit Bulut, Arınç-Gökçek çatışmasının gösterdiği gibi, AKP içinde görece bir “makul-uygunsuz” ayrışması yaşanmakta. Bu ayrışmanın iki yanında iktidar blokunun hasım burjuva fraksiyonlarının toplaşmaması olanaksız. İktidar partisindeki bu çatlağı büyüterek “uygunsuzların” hayallerini çöpe atacak tek güç ise, “Türk Tipi Bonapartizm”e sokakta ve seçimlerde halkın vereceği tepki.

Bizi korkutamazsınız

Yunanistan Başbakanı Aleksis Çipras, yoksullara gıda kuponu dağıtılmasına ve bedava elektrik verilmesine imkan veren yasa tasarısına Avrupa Birliği’ndeki ortaklarından gelen eleştirilere sert tepki gösterdi ve hükümetinin, ülkeye kredi sağlayanlarca korkutulamayacağını söyledi. AB’nin Yunanistan’ı İzleme Komisyonu’ndan Declan Costello, Atina’ya “tek yanlı kararlar almaması gerektiği” çağrısını yapmıştı. Çipras, “Bir insanlık kriziyle baş etmenin tek yanlı hareket olduğunu söyleme küstahlığında bulunan kişilere ne denebilir? Yunanistan’da binlerce ev elektriksizlikten donsun diye bizden bu tasarıları dondurmamızı istiyorlar. Bizi korkutmak için bunu yapıyorlarsa, yanıtımız şu: Bizi korkutamazsınız” dedi. DÜNYA

Frankfurt’ta on binler haykırdı: Kapitalizm öldürür Almanya’nın Frankfurt kentinde, 1.3 Milyar Euro maliyetle yapılan yeni Avrupa Merkez Bankası’nın açılışı, on binlerce kişi tarafından protesto edildi. Çevre illerden takviyelerle sayıları binleri bulan polisin sert saldırılarına rağmen Avrupa Merkez Bankası’nı çevreleyen tüm sokaklarda protesto eylemleri yapıldı. Dünya rıfat çapar

beleri de kapalı tutuldu. O semte giden tüm tramvay ve trenler iptal edildi.

yakın polis arabası ateşe verildi. Yine bölgedeki birçok bankanın ve bazı resmi dairelerin de camları kırıldı.

Avrupa Merkez Bankası’nın(ECB) 1,3 milyar avro harcayarak inşaa et- Avrupa’nın dört bir yanından tiği Frankfurt’taki yeni gökdele- gençler akın etti Onlarca yaralı, 350 gözaltı nin açılışı. Blockupy Hareketi’nin Binlerce polisin saldırgan tutu- Eylemde çok sayıda kişi yaraörgütlediği eylemlerle protesto mu, sabahın erken saatlerinden lanırken, polisin yaptığı resmi edildi. Blockupy’in ilk eylemi itibaren Almanya’nın dört bir açıklamaya göre 350 kişi gözalsabahın erken saatlerinde planla- yanından ve dahası Avrupa’nın tına alındı. Eylemcileri hedef nan ECB’yi insan zinciri ile blo- çeşitli ülkelerinden gelen on alan Polis Sendikası (DPolG) ke ederek açılışı engellemek oldu. binlerce gencin bölgeye akması- Başkanı Rainer Wendt, “FrankBlokaj eylemini engellemek için nı engelleyemedi. Her türlü en- furt’taki protesto eylemleri sırapolis günler öncesinden bankanın geli aşarak bankanın bulunduğu sında şiddetin yeni bir boyutu etrafında prova yaparken, basın semte varan eylemcilere, polis ortaya konmuştur” dedi. Wendt, da polisle paralel çalışarak panik saldırdı. Bölgedeki hemen her so- daha sonra “Kapitalizm karşıtlıhavası yaratmaya çalıştı. Banka- kakta direniş yaşandı, barikatlar ğı adı altında Avrupa’nın her yanın bulunduğu Ostend semti kuruldu, pankartlar asıldı. Çok nından şiddete hazır kalabalıklar tam anlamıyla polis kuşatmasına sayıda genç saldırılar esnasında Frankfurt’a akın etti” ifadelerini alındı. ECB’ye giden tüm yollar yaralanırken, atılan taşlardan do- kullandı. polis barikatlarıyla kesildi. layı da onlarca polis yaralandı. Blockupy’in bir sonraki adıSemtteki tüm okullar Merkezi bir yerde bulunan mı, yapılan kitlesel miting oldu. tatil edilirken, yine o bir polis karakolunun Miting saatine kadar polis saldıbölgedeki banka şucamları kırılırken, 10’a rısı devam ederken, on binlerce

kişi Römer’de toplanmaya başladı. Yerli ve göçmen onlarca parti ve örgüt katılırken, Yunanistanlıların katılımı dikkat çekti. On binler yürüdü Yapılan konuşmaların ardından on binlerce kişi kortejler oluşturarak yürüyüşe geçti. Yürüyüşün başlamasıyla birlikte kitlenin sayısı her geçen an artmaya başladı. Kapitalizme karşı rengarenk onlarca pankart, döviz ve bayraklarla yürüyen kitle oldukça coşkuluydu. Almanca’nın yanı sıra, İspanyolca, İtalyanca ve İngilizce sloganların da atıldığı yürüyüşte, “Yaşasın enternasyonal dayanışma!’’, “Bankaların ve tekellerin iktidarını yıkalım!’’ gibi sloganlar haykırıldı. Akşam saatlerinde Alter Oper Meydanı’nda yürüyüşle birlikte Blockupy eylemi de sona erdi.

Londra’da binler ırkçılığa karşı yürüdü Uluslararası Irkçılıkla Mücadele Günü’nde Londra’da sokağa çıkan binlerce kişi ırkçılığa ve faşizme karşı mücadele kararlılıklarını dile getirdi. İngiltere’nin başkenti Londra’da binlerce kişi ‘Irkçılığa ve ayrımcılığa karşı hayır’ yürüyüşüne katıldı. Trafalgar Meydanı’nda biraraya gelen binlerce kişi göçmenlerin maruz kaldığı ayrımcılığa dikkat çekti. Aralarında öğrenciler, sendikalar, göçmenler, öğretmen sendikaları üyelerinin

yanı sıra emeklilerin de bulunduğu binlerce kişi Londra’daki BBC Genel Merkezi önünde toplandı. Göstericiler “İslamofobi’ye hayır, ırkçılığa ve faşizme karşı durun”, “Hepimiz göçmeniz” yazılı pankartlar taşıdı. Sendika, öğrenci ve göçmenlerin katılımıyla yapılan ırkçılık karşıtı eylem Trafalgar Meydanı’nda son buldu. Yürüyüşe katılanlar ‘Irkçılığa ve faşizme hep beraber hayır diyelim’ çağrısında bulundu. DÜNYA

Zihinsel engelli kadını linç ettiler

Afganistan’ın başkenti Kabil’de, zihinsel engelli olduğu belirtilen bir kadın cami önünde Kur’an-ı Kerim’i yaktığı iddiasıyla, kalabalık tarafından önce linç edildi, ardından benzin dökülerek yakıldı. Zihinsel engelli olduğu belirtilen 27 yaşındaki Fehunde isimli kadın, Kabil’in en büyük camilerinden Şahi doh Şamşira’nın önünde Kur’an-ı Kerim’i yaktığı iddiasıyla kalabalık tarafından linç edildi. Kalabalık daha

sonra kadını bir çatıya çıkarıp aşağı attı. Ancak kalabalığın öfkesi bununla da bitmedi. Kadının cansız bedeni benzin dökülerek yakıldı. Kadından geriye kalanlar da Kabil Nehri’ne atıldı. Linç sırasında kalabalığa müdahale etmeyen polis, olaydan sonra dört kişiyi gözaltına aldı. İçişleri Bakanlığı Sözcüsü Sedik Sedikki, “talihsiz” olarak nitelediği olaya seyirci kalan polisler için de soruşturma başlatıldığını bildirdi. DÜNYA

İşçileri taşıyan otobüs kanala düştü: 12 ölü Kahire’de gerçekleşen kazada otobüsün kanala düşmesiyle 9 işçi hayatını kaybetti. Mısır Sağlık Bakanlığı sözcüsü Hassam Abdül Gaffur, işçileri taşıyan otobüsün kanala düşmesi sonucunda 9 işçinin hayatını kaybettiğini söyledi. Kahire’nin batısında gerçekleşen kazada 15 işçi yaralı olarak kurtarılırken, 2013

yılında 13 bin kişinin öldüğü Mısır’da yolların ve araçların bakımının yapılmadığı belirtiliyor. Yapılan istatistiklere göre Mısır, ölümlü trafik kazalarında Ortadoğu ülkeleri arasında ilk sıralarda yer alıyor. Uzmanlar kazaların, yol kusurları ve sürücü hatalarından kaynaklandığını ifade ediyor. DÜNYA


KADIN

08

25 Mart 2015

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu 14 ilin yürütme üyeleri ile toplandı

Gülsüm Kav

ANA FiKiR

Dünyanın tüm kadınları birleşiyor

Kadınlar şimdi de Afganistan’da ayaklandı. Geçen hafta linç edilerek öldürülen Ferhunde için yapılan eylemler, büyüyerek devam ediyor. Ferhunde kardeşimizin tabutunu taşıyan, yumruğunu kaldırıp öfkeyle haykıran kadın kardeşlerimiz, aynen bizim gibiler. Geçen ay Özgecan ile bizim gözlerimiz nasıl baktı ise öyle bakıyorlar dünyaya. “Anlatılan bizim hikayemiz” yine doğrulanıyor. Oradaki kadın düşmanları da, buradakilere benziyor. Kabil polis sözcüsü Haşmet Stanikzai’nin Facebook’ta cinayeti övmesi üzerine eylemler alevleniyor. Polis de benziyor, mücadele de. Ferhunde’nin ailesi, polisi, olay sırasında kenarda durmak ve hiçbir şey yapmamakla suçluyor. Durum, Antalya’da polisin kapıda hiçbir şey yapmadan beklemesi nedeniyle öldürülen Deniz’e ve ailesine benziyor. Benzemeyen bir şey var; Afganistan’da bile polis sözcüsüyle birlikte 13 polis olayla ilgili sorgulanmak üzere görevden alındığı halde, biz de hala sorgulanan polis yok. Antalya Emniyet Müdürlüğü, Deniz’in ölümünde “ihmali olmadığı” yönünde açıklama yaptı ve durdu. Elbette kadınlar, Deniz’in ailesi ile birlikte adalet mücadelesi verecekler. Ama bir devletin bunu beklemeden adım atmaması, Türkiye’nin Afganistan kadar bile olamaması, büyük bir utançtır. Devletin kadınları korumama düzeyi, en son cezaevinde bile kadın cinayeti olabilmesi ile tam olarak açığa çıktı. O bıçağın orada ne işi vardı? Bu konuda daha doğru düzgün bir açıklama bile gelmedi.Özgecan’ın okul arkadaşlarının o minibüs hattını defalarca şikayet ettikleri halde bir cevap gelmeyişi gibi. Yani tüm kadınlar Özgecan gibi. * Bütün bu olanlara rağmen kadınlar geri adım atmıyor ve başkaldırı devam ediyor. Özgecan’dan kırk gün sonra, bu sefer de Afganistan’lı kadınlar, ona ve tüm kadınlara yeni bir kadın ayaklanması hediye ettiler. Toplumsal dalga geri çekilmiyor işte, sadece dünya yüzünde bir yerden bir yere sıçrıyor. Emin olun, kadınlar eşit ve özgür yaşayana kadar da böyle olacak. Türkiye’de de geri adım yok. Özgecan ile dışa vuran ayaklanma, bütün bastırma çabalarına rağmen yaşıyor. Sadece biçim değiştirdi. Tıpkı Gezi Direnişi’nden sonra, forumlarda olduğu gibi. Şimdi kadınlar toplantılar yapıyor, akıllarını birleştiriyor ve kazanım elde edecekleri yeni bir evreye hazırlanıyorlar. Bu sefer Gezi’den alınan derslerin de ışığında, Türkiye çapında buluşuyor ve çok somut hedef belirliyorlar. Kalplerini, akıllarını, ellerini, coğrafyalarını birleştiren kadınlar, çok şey birleştiriyor ve bir şeye yüklenmeye hazırlanıyorlar. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, geçtiğimiz hafta sonu Türkiye Yürütme toplantısını bu ruhla yaptı. Kadın cinayeti davalarında sürmekte olan indirimlerin kaldırılması, “ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının” yasalaşması için bütün kuvvetiyle mücadele kararı aldı. Ceza mevzuatı, “kadın cinayeti” kavramını içermeli ve değişmeli dediler. Böyle devam ettiği sürece, mücadele ile kazanılan ceza kararları, Yargıtay, CMK ve Ceza İnfaz aşamalarında indirim alıyor. Denetimli serbestlik ile dışarı çıkan kadın katilleri, gidip yeniden kadın cinayeti işleyebiliyor. İşte bu indirimler, kadın cinayetlerinin haklı çıkarılabilir bir sebebi varmış gibi göstermenin en kritik sembolleridir. Erkek şiddetini aklamaktan vazgeçmenin ilk adımı bu yüzden indirimlerin kaldırılmasıdır. Böyle akıl yürüttü, böyle dedi kadınlar. Birbirinden çok farklı coğrafyalardan, birbirinden çok farklı dünyalardan geldiler. Birbirlerine benzemiyorlardı; farklı kuşaklardan, farklı inançlardan geldiler. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun Türkiye toplantısındaki tüm kadınlar, mücadele kararlığında ise eşit ve benzerdiler. Ortak bir mutluluk ile “ama acılara alışılmaz, bir şeyler var değişecek” dediler. Eşit bir görev bilinciyle öneriler getirip kararlar aldılar. Samsun, Niğde, Gaziantep, Konya, Tekirdağ, Mersin, Yalova, Burdur gibi iller yeni kurulmuş oldukları halde, en eski iller ile aynı akıl ile aynı moral ile doluydular. Bütünsel düşündüler: kadın cinayetlerini durdurma mücadelesini Türkiye’nin her yanına, tüm illere yayma kararı aldılar. Tarihsel düşündüler: nasıl ki, Güldünya’dan sonra “töre cinayetleri” ile, Ayşe Paşalı’dan sonra “Korunma” ile, Kader Erten’den sonra “erken yaşta evliliklerle” ile ilgili yasaları kazandık ise, Özgecan’dan sonra da Ceza Yasası’ndaki hakkımızı almalıyız dediler, buna ahdettiler. Şimdi Türkiye’nin tüm illerini ve dünyanın tüm kadınlarını bu mücadeleye ortak olmaya çağırıyorlar. gulsumkav@gmail.com

Türkiye Yürütmesi toplandı kadın Özgün başak

Toplantıda yapılan dönem değerlendirmesinde, Özgecan Aslan cinayetinin ardından kadınların Gezi’sinin yaşandığı ve geçtiğimiz 8 Mart’a kadın cinayetlerine karşı mücadele eden kadınların damga vurduğu konuşuldu. Kadınlar bu sürecin ardından Platform’un yeni kurulduğu illerde kadın mücadelesini büyütmenin ve kadın hareketini kendi illerinde de toplumsallaştırmanın yöntemlerini aktardılar. Kadınlar birçok ilde kadın hareketinin toplumsallaşması ve kadın katillerine ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının yasalaşması” için tüm illerde ve Ankara’da meclis önünde eylem planlıyor.

Kadın hareketi Özgecan Aslan cinayetinden sonra mücadeleyi hızla büyütüyor. Yıllardır kadın cinayetlerini durdurmak için mücadele eden ve somut çözüm önerileri sunan Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, 14 ilden gelen yürütme üyeleri ile toplandı.

Yürütme üyeleri toplantıyı değerlendirdi

Fidan Ataselim

Merve Güher Ulaş

Fidan Ataselim - İstanbul Kadın Katillerine indirim değil ağır cezayla ilgili yasal düzenlemeler yapmakta ne AKP, ne Ayşenur İslam ne de meclis ağır hareket edemeyecek. Toplantımızın verdiği güç ve merkezi aklıyla tüm Türkiye’yi hep birlikte örgütleyeceğiz. İllerden gelen kadın kardeşlerimizin cesareti, kararlılığıyla; kadın katillerine ağırlaştırılmış müebbet başka bahara kalmayacak Merve Güher Ulaş - Burdur Değişik illerden gelen kadınla-

Şeyma Baş

rın fikirlerini, ne düşündüklerini öğrenmek çok iyi oldu. Toplantı sırasında fikir tartışmalar oldu ama hep ortak bir sonuca bağlandı. Herkesin fikirlerini rahatça söyleyebildiği bir ortam olması çok güzeldi. Şeyma Baş - Ankara Tüm illerden çok güzel fikirlerle gelmişti ve Platform yeni fikirlere açık olduğu için katmanlaşarak ilerleyen kararlar aldık. Uyguladığımızda çok büyük ses getireceğimize inanıyorum.

Ayşegül Aslan

Duygu Kaşar

Ayşegül Aslan-Konya “Türkiye Yürütmesi toplanıyor” dendiğinde çok heyecanlandık ve kadınların, birçok ilden aynı amaç uğruna toplandığını görünce kendimizi onlara çok yakın hissettik. Ağırlaştırılmış müebbetin yasalaşması için aldığımız kararlar çok ses getirecek. Duygu Kaşar - Samsun Farklı illerden gelen kadınların çalışmalarını anlatmaları bize çok şey öğretti. Herkesin kendi görüşünü çok rahat aktarabil-

Merve Oduncu

diği, çok demokratik bir ortam vardı. Alınan kararlarda bir noktayı hedefledik; kadın katillerine ağırlaştırılmış müebbet. Merve Oduncu- gaziAntep Hepimiz eril zihnin tahakkümünün farkındaydık, bunun en acı sonucu olan kadın cinayetlerini durdurma amacında birleşmiştik. Biz artık uzak şehirlerde, farklı tecrübelere sahip kadınlarız. Asla yalnız yürümeyeceğiz.

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu 1. Türkiye Yürütmesi Toplantısı sonuç bildirgesi Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, I. Türkiye Yürütmesi Toplantısı’nı 21 Mart Cumartesi günü İstanbul’da gerçekleştirdi. Ankara, Burdur, Bursa, Eskişehir, Gaziantep, İstanbul, İzmir, Konya, Manisa, Mersin, Niğde, Samsun, Tekirdağ, Yalova İl Yürütme üyeleri, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu I.Türkiye Yürütmesi Toplantısı’na katıldı. Üç oturum halinde gerçekleştirilen toplantıda Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu yürütme üyeleri söz alarak dönem değerlendirmesi yaptı ve buna bağlı olarak Türkiye kadın mücadelesinin hattı belirlenerek, çalışmalarına dair kararlar alındı. DÖNEM DEĞERLENDİRMESİ Kadınlar Türkiye’de modern haklarını elde etmek için mücadelesini sürdürürken, kadınların hak mücadelelerinin önüne geçmeye çalışan erkek şiddeti, kadına şiddetin son noktası olarak kadın cinayetlerini işlemektedir. Kadınlar tüm erkek şiddeti türlerinin karşısında hak mücadelesinde geri adım atmadan direnişlerini büyütüp güçlendirdiği bir dönemdeler. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, Münevver Karabulut’un öldürülmesinin ardından kurularak, kadın cinayetleri başta olmak üzere kadına şiddeti durdurmak üzere başlattığı

kadın hareketiyle, kadın cinayetlerinin görünmezliğini ortadan kaldırmış, hükümetin kadın cinayetlerinin Türkiye’nin çözülmesi gereken somut gerçeği olduğunu kabul etmesini sağlamış ve Türkiye hükümetini kadın hareketiyle müzakere sürecine getirmiştir. Toplum, kadın cinayetlerine tepkisini yükseltmiş, kadın hareketinin çözümlerini kabul etmiştir ve devletten bu çözümleri Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu ile birlikte talep etmektedir. BU DÖNEMDEKİ KADIN CİNAYETLERİNİ DURDURMA MÜCADELESİ HATTI Toplumun kadın hareketinin talepleriyle aynı doğrultuda tepki verdiği dönemlerde kadın mücadelesinde kazanımların sağlandığı, toplumsallaşan bir kadın mücadelesi analizinden yola çıkarak: a.2004’te Güldünya Tören’in töre cinayeti sonucu öldürülmesinin ardından töre cinayetlerinde indirimin kaldırılmasını sağlayan yasa düzenlemesi, b.2010’da Ayşe Paşalı’nın koruma talebine rağmen kadın cinayeti sonucu öldürülmesinin ardından Koruma Kanunu’nun kabul edilmesi, c.2014’te Kader Erten’in erken yaşta evlilik sonucu hayatını kaybetmesinin ardında erken yaşta evliliklerin önüne geçmek için yapılan yasal düzenleme ve revize

edilen bakanlık eylem planı şeklinde seyreden kadın hareketi kazanımları belirtildi. Özgecan Aslan’ın kadın cinayeti sonucu öldürülmesinin oluşturduğu ve kadın hareketinin yönettiği toplumsal tepki, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun “kadın cinayetlerine ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının yasalaşması” talebinin gerekliliğini kabul etmeye hükümeti zorlamıştır. 2013 Kasım’dan itibaren Platform’un meclise götürdüğü yasa taslağı yoluyla da resmi süreç başlamıştır ve Özgecan öldürülmeden 6 gün önce meclisle yapılan görüşmede Platform, yasanın önemini vurgulayıp talebini yinelemiştir. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun bu dönemdeki hattı, yaşamsal caydırıcı önemi ve toplumsallaşan kadın mücadelesinin gücünün somut odağı haline gelmiş olması nedeniyle “kadın cinayetlerinde ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını yasalaştırmak” olarak belirlendi. 6284 sayılı Koruma Kanunu’nun etkin uygulanması yönündeki Platform talebi başta olmak üzere kadınların şiddetten kurtulması için iyileştirilmesi gereken tüm koşullarla ilgili çalışmalar Platform’un sürekli ve doğal faali-

yet alanlarıdır. KARARLAR Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Türkiye Yürütmesi, dönem değerlendirmesi ve bu dönemdeki kadın mücadelesi hattının belirlenmesi sonucunda: Kadın cinayetlerinde ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının yasalaşması için il temsilciliklerinde yapılacak çalışma ve eylemleri takip edecek olan merkezi eylemi örgütleme, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu temsilciliklerinin kurulmuş olduğu illerde örgütlenme faaliyetlerini hızlandırma ve ayrıca görünürlüğün az olduğu iller başta olmak üzere 81 ilde çalışma başlatma, İl temsilciliklerinin kurulduğu illerde dava takipleri yapma, Örgütlenme faaliyetlerine yönelik olarak konferans, sosyal medya, imza kampanyası, basın, yerel basın, stant çalışmalarına ağırlık verme, Tiyatro, müzik, spor, gezi gibi çeşitli faaliyet alanlarından destek vermek istemekte olan gruplarla beraber çalışmalar yapma, Takip edilen dava dosyalarından derlenen raporlar ve verileri basına aktarma ve İstanbul Sözleşmesi’ni dolaşıma sokan Platform çalışma programını geliştirme kararlarını aldı.


EMEK

09

25 Mart 2015

Fadik Temizyürek

HAKİKAT

Neler oluyor buralarda Bülent Arınç her gün yeni bir açıklama yaparak herkesi şaşırtıyor. AKP’nin en ketum insanı neredeyse ortalama solcular gibi konuşuyor. Erdoğan’a” tek adam değilsin”, Melih Gökçek’e “haysiyetsiz” diyor. İnsan merak ediyor tabii, tam seçim öncesi bu kadar radikal demeçler neden yapılır, bu risk neden alınır? Bülent Arınç’ın katıksız demokrat olması ile açıklanamaz bu durum. Çok tutarsız olması ile de izah edilemez. Bülent Arınç kimi zaman pek duygulu, kimi zaman munis, kimi zaman bilirkişi olmuştur ama bu seferki başka. Ruhunu kurtarmak zorunda kaldı, bu kadarını midesi kaldırmadı. AKP’nin ipliği pazara çıktı. Erdoğan diktatör olmaya o kadar kararlıydı ki en yakın arkadaşlarını da yolun yarısında kurda kuşa yem etmekte hiç sorun görmedi. Abdullah Gül’ü arkasına bakmadan terk etti. Erdoğan o kadar faşist fikirliydi ki en küçük tereddütlere bile tahammülü yoktu. Erdoğan o kadar gözü doymaz bir görgüsüzdü ki memleketi parsel parsel satan Gökçek’i palazlandırmaya devam etti. Erdoğan o kadar demokrasi düşmanıydı ki merkez bankası nasıl bana bağlı olamaz diye yeri göğü inletti. Erdoğan o kadar hukuksuzdu ki Hakan Fidan’ın kendine hizmet etmeye devam etmesini emretti. Bütün bunlar olamaz gibi geliyor değil mi normal demokrasi ve hukukun esas olduğu memleketlerde. Hepsi gerçek, hem de son üç ayın konuları bunlar, hepsi oldu. Ve hiç biri de ne işsizlikle ilgili, ne kadın cinayetleri ile ne ekonomi ile ilgili ne üç kuruşa çalışarak iki yakası bir araya gelemeyen emekçilerle ilgili ne de gençlerle ilgili. Toplumu oluşturan hiçbir kesimin faydasına olmayan, sorununu çözmeyen yalnızca Erdoğan’ın hırslarıyla ilgili bu olanlar. Bülent Arınç bütün bu olayları da biliyordu, al birini vur ötekine denilebilir. Şimdiye kadar neden sustu, Erdoğan’a methiyeler dizmekten dili şişti, neden müdahale etmedi, itiraz etmedi de şimdi konuşuyor, çok doğru. AKP’nin fıtratında böyle olsa gerek. Tüm çıkar ilişkilerinin gerçekliğine rağmen yine de Arınç’ın bu çıkışlarını cesaretlice buluyorum. Dün böyle değildi, olsun. Yarın da böyle olmayacak, olsun. Bu gün konuştu mu konuştu. Hükümetin ağır bir yöneticisi, AKP’nin ne bela bir düzenek olduğunu az da olsa ifşa etti. Toplumun bilhassa AKP’lilerin kulağına kar suyu kaçtı, bu çok önemli. Peki biz zaten bunları biliyorduk, yapmadığımız eylem, konuşmadığımız panel, yürümediğimiz yol kalmadı, biz hep AKP’nin karşısında durduk, bütün bunlar hükümetin, ABD’nin hatta Avrupa Birliği’nin oyunları, emperyal güçler şimdi de bu laflarla oyalanmamızı istiyor. Yesinler birbirlerini, biz işimize bakalım, halklarımızın kurtuluşu için savaşalım, panellere, bilinç toplantılarına, kurtuluş festivallerine devam edelim, Arınç’ın açıklamalarını da önemsemeyelim, seçimler de burjuvaların bir tuzağı, biz tuzaklara düşmeyelim. Ne acıdır ki bizim solcuların büyük kesimi de böyle düşünüyor ve yapıyor. Siyaset başı sonu belli olan bir ip değildir, taş hiç değildir. Tam sonunu görüyorum derken kopuverir, hiçbir şey değişmiyor, bu taşı kıramıyorum derken çatladığını görebilirsiniz. Bugünden yarını kurmak bir saçmalıktır. İmkanı da yoktur, sabırla düğümü çözmeye başlamazsan ipin sonuna gelemezsin. Siyasette dediğim dedik tutumu tutarlılık değil sekterlik, konudan bir haber olmak demektir. Şiddetle korumamız gereken yegane tutarlılık toplumun ne dediğine kulak kesilmek ve onunla taşları kırmaya aday olmaktır. AKP’nin iç çelişkisi, olacağı buydu ukalalığından ve kofluğundan vazgeçmektir. O zaman sıra diğer düğümlere gelecektir. fadiktemizyurek@gmail.com

“Kazanana kadar direnişe devam”

DİSK/Gıda-İş Sendikasına üye oldukları için işten atılan Divan Turizm AŞ işçilerinin direnişi sürüyor. İşçiler bugün de Divan Turizm AŞ’nin Ümraniye’de bulunan merkezi önüne yürüdü. Firma önünde “Atılan işçiler geri alınsın”, “Direne direne kazanacağız”, “İş, ekmek, özgürlük”, “Davamız divana kalmayacak”, “Divan işçisi köle değildir” sloganlarını atan işçiler, mücadeleden geri adım atmayacaklarını dile getirdiler. İşçiler yaptıkları açıklamada da sendikalı olarak işe geri dönme talebini dile getirdi. EMEK

ICF işçilerinin direnişi zaferle sonuçlandı

Eskişehir Organize Sanayi bölgesinde bulunan ICF fabrikasındaki işçiler DİSK Birleşik Metal-İş’e üye oldukları için işten atılmıştı. Atılan işçiler fabrikanın önünde kurdukları çadırda 8 aydır direniyorlardı. 8 aydır süren direniş zaferle sonuçlandı. İşçiler işe iade haklarını kazandılar. Direnen işçiler gazetemize konuştu.

nişe Eskişehir’deki emekten yana olan parti ve sendikalar da destek Eskişehir Organize Sanayi verdi. Direnişlerinin önüne büyük bölgesinde bulunan ICF engeller çıkarılmasına, patronun fabrikasındaki işçiler DİSK Birleşik maaş kesintilerine ve baskılarına Metal-İş’e üye oldukları için işten rağmen yaz kış demeden tüm zoratılmıştı. Atılan işçiler fabrikanın luklara karşı omuz omuza mücadeönünde kurdukları çadırda 8 aydır leden hiçbir zaman vazgeçmediler. direniyorlardı. 8 aydır süren dire- Direnişleri için büyük eylemler de emek osman erdem

Savaş Tekin

İşçi sınıfı ve siyasi partiler el ele kazanacak Biz kazanacağımızı az çok tahmin ediyorduk. Çünkü sendikalı olmak gibi bir anayasal hakkımız var. Bizler sonuna kadar mücadele edeceğiz dedik, bırakmadık, yılmadık. Bence en önemlisi direnişimizin tüm işçiler için umut olması oldu. Sizlere de direnişimizin yayılmasını sağladığınız ve yanımızda olduğunuz için teşekkür ediyoruz. Kazanımımızı organizeye duyurmalıyız şimdi. İşçilerin çoğunluğu asgari ücretle geçinip öyle ölüyor. İşçiler direnişimizi duyarsa onlar da mücadele eder. İşçi sınıfıyla sizler birlikte olduktan sonra engel kalmayacaktır.

düzenleyen işçiler gerek Valilik binasının önünde gerekse meydanlarda yürüyerek seslerini insanlara duyurdular. ICF işçileri direnişlerinde haklı olduklarını ve sonuna kadar mücadele edeceklerini söylemişlerdi. Direnişin 8. ayında açılan işe iade davasını direnen emekçiler kazandı 12+4 tazminat hakkıyla işe

Adil Eğigün

Birgün çark işçiden yana dönecek Davada avantajımız işveren şahitlerinin bile işçiden yana ifade vermek zorunda kalması oldu. Bu işçilerin mücadelesi ve işverenlerin bile bir gün bunu kabul etmek zorunda kalacakları gerçeğinden oldu. İnsanların artık gözleri açılıyor ve mücadele ediyorlar. Direnişimizde en büyük engel hukuki sürecin yavaş işlemesi ve işçi karşıtı olmasıydı. Her şeyi olması gerektiği gibi yaptık ve işe iade hakkımızı kazandık. Birgün bu çark işçiden yana da dönecek. İşçileri köle gibi çalıştıranlar, bizim patronumuz gibi hak yiyenler birgün çok şeyler kaybedecek.

Ramazan Evlice

Herkes bu direnişi benimsedi Davamız çabuk bitti ve kazanımla sonuçlandı. Beraber direnerek kazandık. Kazanımımız diğer işçiler için de cesaret kaynağı olacaktır. Biz direnişimizden sonra direniş çadırımızı kaldırdık, insanlar çadır neden kalkıyor diye sordular. Direnişimizi benimsemişlerdi ve kazandığımızı gördükten sonra da çok sevindiler. Patron kaybetmesinin sinirini yaşıyor şu an. Çadırı kaldırdıktan sonra çöpleri yaktık. Patron yangın çıktı gerekçesiyle yine itfaiyeyi gönderdi. Kaybetti ama hala bize problem çıkarmaya çalışıyor.

geri dönüş davasını kazanan işçiler ne patronun ne de hükümetin karşılarında duramayacağını söylediler. İlk günden son güne kadar direnişlerinde kararlı olduklarını dile getiren işçilerin bu kazanımı organize sanayi bölgesindeki tüm işçiler için de umut oldu. Direnişlerini ve kazanımlarını işçilere sorduk; Yasin Erkoca

İşçiler ögütlenerek kazanabilir 224 gün sonunda kazandık. Çalışmalarımızda kopukluk olmadı ve hep hazırlıklıydık. Bizim direnişimiz ve kazanımımız işçiler için umut olacaktır. Asgari ücret ortada, zamlar ortada işçiler bu maaşla nasıl geçinecekler? Patronların da hükümetten bir farkı yok. İşçilerin örgütlü yapılanmalarını tamamlamalılar. Ellerini taşın altına koyup ekip liderlerinin yönetiminde, güçlerini ortaya çıkarmaları gerekiyor. İşçilerin işçinin yanında olan sendikalarla görüşmesi gerekiyor. Ama işçiler mutlaka örgütlensinler. Biz örgütlü hareket ettiğimiz için kazandık.

Ücret istemek ahlaksızlık sayıldı

Boydak’ta sözleşme işçiye rağmen imzalandı

Kayseri’de, Boydak Holding’e ait fabrikalarda işçilerin eylemlerine ve dile getirdikleri taleplere rağmen sözleşme imzalandı. Bugün, Boydak Holding yönetim binasında yapılan imza törenine, Boydak Holding CEO’su Memduh Boydak, Hak-İş Genel Başkanı Mahmut Arslan, Çelik İş Başkanı A. Cengiz Gül katıldı. Yapılan ücret artışını, ikramiye ve kıdem zamları ile birlikte yüzde 20 olarak tarif eden Memduh Boydak, “Bu sözleşmeye imza atmak hiç kolay olmayacak ama inşallah sendikamızın da yardımıyla

üretimi artırıp bu zam farkını kapatırız” dedi. Boydak işçilerinin yaptığı iş bırakma eylemine atıf yapan Boydak “Bu sözleşme sürecinde Türkiye gündemine de yerleşen iletişim eksikliğinden kaynaklanan küçük bir sorun yaşadık. Ama atlattık” diye konuştu. ‘İş barışına’ ve Boydak Grubu’nun büyüklüğüne sürekli atıfta bulunan Hak-İş Genel Başkanı Mahmut Arslan ise herkesin mutlu olamayacağını belirttiği konuşmasında, “Patronu da düşünmek gerekir. Hak-İş herkesin çıkarını düşünen bir sendikadır” dedi. EMEK

Zonguldak’ın Kilimli ilçesi Gelik Beldesi’nde özel bir maden ocağında 2 aylık ücretlerini alamadıkları gerekçesiyle ocaktan çıkmama eylemi yapan 7 maden işçisi, patron tarafından işten atıldı. İşçiye kıdem tazminatı ve işsizlik ödeneği hakkı tanımayan İş Kanunu’nun ‘Ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzerleri’ başlıklı 25/2 maddesi doğrultusunda işten atıldıklarını söyleyen işçiler, Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürü Gönül Demirsu ile görüşerek patronu şikayet etti. Ancak eylem yapan işçilerin

iş akitleri, aynı günün akşamında işveren tarafından sonlandırıldı. Patron, işçilerin tazminatlarını da ödemedi. İşçiler, Sosyal Güvenlik Kurumu’ndan aldıkları işten ayrılış bildirgeleri ile Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürlüğü’ne giderek patronu şikayet etti. İl Müdürü Gönül Demirsu ile görüşen işçiler, dilekçe yazarak yardım istedi. İşçilerden 38 yaşındaki Ümit Güneş, 14 yıldır aynı maden ocağında çalıştığını, ücret alamadıkları için yaptıkları eylem sonrası işten atıldıklarını söyledi. EMEK


EMEK

10

25 Mart 2015

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik döneminde 6732 işçi öldü Emre Öztürk

Kulak versen Şu genç yaşımda üç seçim dönemini ard arda yaşayarak seçimlerle ilgili tahsilimi bir hayli ilerletmiş oldum. Son seçim dönemimi de yine birlikte yaşıyoruz ve görüyoruz. Daha seçim mi sokak mı karar bile verilememişken tüm toplumla birlikte herkesi siyasallaşmış olarak görmek mümkün. AKP’den başlayabiliriz mesela. Nasıl da ölümcül bir kavgaya tutuşuverdiler. Hani ANAP’a DYP’ye hiç mi hiç benzemezdi? Çiller-Demirel, Akbulut-Özal gibi olamazlardı? Beter oluyorlar gözlerimizin önünde. Görmesem inanmazdım. Olanları gördükçe aynı Nevşin Mengü gibi olduk toplumca. Bu soysuzlar çetesi neden bugünlerde birbirine düştü dersiniz? Hep birbirlerini kollayan nezaket topağı dokunsan ağlayacak narinlikte insancıklar ne oldu da aç kalmış panterlere dönüştüler? Söylenen o ki milletvekili adaylıklarının belirlenmesi konusunda AKP içindeki bloklar kapışıyorlarmış. Ya değilse ne ola ki? AKP eriyor. Doğru. Halkımızda bu fikre sıcak bakıyor olsa gerek her yerde Arınç-Gökçek atışması alabildiğine konuşuldu, tartışıldı. Bir de herkes Davutoğlu nerelerde diye meraklandı durdu. Herkes güldü, eğlendi, kızdı, taraf tuttu. Acaba hangisi haklı? Günler ilerledikçe hergün bu çekişmeler konuşulup duracak. Bu kez lehimize olan AKP’lilerin kendi aralarındaki çekişmede pozisyon alınıyor olunması. Halk kararını gördüklerine göre verecek. Karar vermek hiç kolay değil. Şunun şurasında iki ay sonra seçim var. Peki ya bizler? Tam herkes oh diyecekken tüm tartışmalar yeniden başladı. Herkes hop oturup hop kalktı. Birçoklarımız sokağa gidemez, klavyenin başından kalkamaz oldu. Yorum yorum yorum, beğen beğen beğen. Olsun. Selfiden daha toplumsal. Gündem elbette seçim. Seçimler işte böyle birşey. Gezi’ler gibi. Tekel’ler gibi. Özgecan’lar gibi. Toplumu siyasallaştıran birşey. E biz bunların nesinden uzak duralım. Hangisinden uzak durduk ki? Ailelerimiz hep “olaylara karışma” dedi ama hep bu siyasal olaylarla karmakarışık olduk. Bu seçimlerde de olmaya devam edeceğiz. Üç yıllık seçim tahsilimin ilki Gezi’nin hemen ardından geldi. Neyin neye sığıp sığamayacağına karar veremedik. Toplum adına konuşması gereken siyasal güçler aralarındaki mesafeleri kapatamadı. Yıllardır adını duyduğumuz ama ilk defa kendisini gördüğümüz gerçekten halk tarafından oluşturulmuş meclisleri ise çatır çutur yedik. Gezi’nin devamı forumlar seçimleri konuşmak istediğinde yol arkadaşlarımızı oradan hızla uzaklaşırken gördük. Hatırlıyorum. Meclislere pek kulak vermedik. İkinci seçim tahsilim göz açıp kapayıncaya kadar geçti. Kurduğumuz birlikler tam hazır olamayıverdi, herkes desteklerini tivitledi. O aday mı bu aday mı derken seçim siyaseti yapanlar oylarını yükseltti. Altılardan onlara kadar gelinebildi. Toplumun geneline seslenmek iyi oldu. Halk elini uzattı. Diktatörlüğün karşısında kardeşleriyle arasındaki buzları eritti. Ülke açpında siyaset boy verdi. Sandıklara da gidildi denizlere de ki mazeretli katılamayanların boykotunu da yabana atmamak gerekebilir. Hatırladıklarım bunlar. Hepbirlikte geldik üçüncüsüne. Sandık mı sokak mı karar verilememe el değiştirdi. Hatta önce sokak sonra “yok yok sandık” bile oluverdi. Bu sefer hem kendimizin hem arkadaşlarımızın birlikleri de vardı. Ortak hedef AKP diktatörlüğüydü. Bu konuda genel anlaşma vardı. Seçimler olasıya herşey iyiydi. Bu seçimler meselesine gelince bizim arkadaşlara bir haller oluyor. Tüm ilke ve programlar bu aylarda hatırlanılıyor. Tüm disipliner faaliyetler bu aylarda öneriliyor. Yapılması gereken herşey bu aylar içerisinde olması gerekiyor diğer aylara hiçbirşey bırakılmak istenmiyor. Diğer günler herşey serbest bu günlerde çoğu şey sımsıkı olması bekleniyor. Halkımızın ve bizim ise tek beklentimiz dişimizi iki ay sıkıp diğer günler gösterdiğimiz umutvarlığı korumak ve şu seçimlerin de yakasından kavramak olmalı. Bir grevin, bir yürüyüşün yakasına yapışıyor gibi seçimlerin de yakasına yapışmak var. Seçimlerin yakasına yapışmadan iki yakamız bir araya gelmez. Üç seçimdir elimizin tersiyle ittiğimiz, burun kıvırdığımız, sebepler edindiğimiz seçimler toplumu ısıtacak, AKP’yi yakacak. Yüzde on barajını HDP’li arkadaşlarımız aşacak ve AKP daha da köşeye sıkışacak. Bahariye’den Boğa’ya yürümekten daha mı zayıf olur? Kulak verir misin çığlığıma?

Ölüm bakanı

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin (İSİG) verilerine göre AKP Hükümetlerinin vazgeçilmez isimleri arasında yer alan Faruk Çelik’in Çalışma Bakanlığı döneminde 6732 işçi yaşamını yitirdi. Soma, Mecidiyeköy ve Ermenek’te yaşanan iş cinayetleri.Hepside Çalışma Bakanı Faruk Çelik döneminde yaşandı ve halende İş cinayetleri yaşanmaya devam ediyor. emek sait bağış

İSİG’den yapılan açıklamada Faruk Çelik’in ilk olarak 29 Ağustos 2007 ile 1 Mayıs 2009 yılları arasında Çalışma Bakanı olduğu, daha sonra ise 6 Temmuz 2011’den itibaren aynı göreve getirildiği belirtildi. Bu sürede işçi haklarına karşı birçok saldırı yapıldığı, iş cinayetlerinin ise Soma, Ermenek ve Torunlar’da olduğu gibi toplu katliam boyutlarına vardığı belirtilen açıklamada, “İş cinayetlerinde sorumluluğu hep işçilere atmaya çalıştı; patronların önünü açan politikalar hayata geçirilirken söylemlerinde de patronların yanlarında oldu” dendi. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın ve ‘Bakan’ın işçi sağlığı ve iş güvenliği görevi nedir? Kanun’a göre Bakanlık ve alt birimleri işçi sağlığı ve iş güvenliği politikası oluşturmaktan gerekli tedbirlerin alınmasına, bunların uygulanmasından takip edilmesine kadar emekçilerin sağlıklı ve güvenli çalışma koşullarının yaşama geçirilmesi ile görevlidir... Çalışma Bakanı da “Bakanlık kuruluşunun en üst amiridir... ve emri altındakilerin faaliyet ve işlemlerinden sorumlu olup, Bakanlık merkez, taşra ve yurt dışı teşkilâtı ile bağlı ve ilgili kuruluşlarının faaliyetlerini, işlemlerini ve hesaplarını denetlemekle görevli ve yetkilidir.”

Bakanlığı döneminde en az 6732 işçinin can verdiği Faruk Çelik ne yapıyor? Faruk Çelik’in işçi hakları ve özgürlükleri konusunda sicili çok kötü. Taşeron çalışmadan düşük ücret politikalarına, 1 Mayıs Taksim Meydanı yasağından, grev ertelemeye kadar birçok eylemini sayabiliriz. Ancak konumuz olan işçi sağlığı ve iş güvenliğine dönersek Bakan’ın son altı aydaki açıklamaları yaklaşımını özetler durumda:

25 Eylül 2014 / Türk-İş 9. İş ruz. Bakanlığın en üst amiri olan Sağlığı ve Güvenliği Eğitim Semi- ve emri altındakilerden de sorumlu neri. “Bana diyorlar işçi ölümleri Bakan Çelik Soma katliamının suçukarşısında vicdanen rahat mısın? nu Taksim’de 1 Mayıs alanına çıkan Evet rahatım”... bizlere buluyor: Tabi Bakan Çelik bu “Oradan bir hafta önce hayaçıklama ile durmu- kırdım. ‘Beyler kendinize gelin. yor. Biliyorsunuz Taksim evet 1 Mayıs evet tatil olemek ve meslek du. Ama işçinin güvenliği, sağlığı, örgütlerimiz ile örgütlenme ile ilgili sorunları var. birlikte bizler, işçi Bunları daha çok dile getiren bir sağlığı alanında 1 Mayıs anlayışı ortaya getirin’ deçalışmalar yapıyo- dim. Ne zaman? Soma’dan 1 hafta ruz. Ve işçilere karşı önce ve 1 hafta sonra Soma olayolan şiddetin en acı ları ile karşılaştık.” yüzü olan iş cinayetleri karşısında her yıl BAKAN MI GELİP SİVİCİ TAKACAK! emekçileri 1 Mayıs’ta İSİG açıklamasında Faruk Çelik’in Taksim’e davet ediyo- iş cinayetlerine ilişkin açıklamaları da hatırlatıldı: Bakan mı gelip 50 liralık sivici takacak. (10 işcinin öldüğü Torunlar katlimı ile ilgili açıklaması.) Yargı mutlaka ayrıntılı bir şekilde konuyu ele almış değerlendirmiş ve insanların vicdanlarına su serpecek bir netice çıkması konusunda da üzerine düşeni yapmıştır inancındayız. (22 Ekim 2014 / 7. İş, Güvenlik ve Yaşam Ankara Zirvesi. İş cinayeti sorumlularının cezalandırılmamasına ilişkin açıklaması.) İSİG’in verilerine göre Çelik’in bakanlığı döneminde yaşanan iş cinayetleri şöyle: 2007 yılının son dört ayında 348, 2008 yılında 866, 2009 yılının ilk dört ayında 390, 2011 yılının son altı ayında 855, 2012 yılında 878, 2013 yılında 1235, 2014 yılında 1886, 2015 yılının ilk iki buçuk ayında ise 274 işçi yaşamını yitirdi...

İş cinayetlerinde Önlem yok ölüm var İş kazalarında ve tedbirsizliğinde gerekli önlemlerin alınmaması nedeniyle yaşanan işçi ölümleri ve ağır yaralanmaları gün geçtikçe devam ediyor. İşçi Ölümlerinin denetimsizlik nedeniyle yaşandığı belirtilirken, HDP İstanbul Milletvekili Levent Tüzel açıklamasında; Denetim programlarının seçim nedeniyle değiştirilip, değiştirilmediğini sordu.

TOPRAĞIN KAYMASINDA İŞÇİ HAYATINI KAYBETTİ Düzce’nin Kaynaşlı ilçesinde 10 Mart’ta yapılan kanalizasyon çalışması sırasında çukurun çevresindeki toprak yığınının bir anda çökmesi sonucu altında kalan işçi Birol Sakaoğlu arkadaşları tarafından toprağın altından çıkarıldı. Düzce Üniversitesi Araştırma ve

Uygulama Hastanesine kaldırılan işçi Birol Sakaoğlu tedavi altına alındı. Birol Sakaoğlu, tedavi gördüğü hastanede 9 gün sonra yaşamını yitirdi.

İŞÇİYE OTOMOBİL ÇARPTI Kırıkkale-Ankara kara yolunun 12. kilometresinde, Ecevit Özmen idaresindeki otomobil, sürücünün direksiyon hakimiyetini kaybetmesi sonucu yol kenarındaki su kanalında çevre temizliği yapan kara yolları işçilerine çarptı. Kazada, işçilerden Suat Akbaş (28), Yunus Sevis (39) ve Selçuk Taş (31) yaralandı. Yaralılar, ambulanslarla hastaneye kaldırıldı. Ağır yaralanan Akbaş, müdahaleye rağmen kurtarılamadı. EMEK

Kartonsan’da tis imzalandı Selüloz-İş Sendikası ile Kartonsan arasında bir süredir devam eden TİS görüşmeleri tıkanmış, sendika 23 Mart’ta greve çıkma kararı almıştı. İşveren, greve bir gün kala sendikanın bütün taleplerini kabul etti. Selüloz-İş Sendikası Olmuksan’da olduğu gibi Kartonsan’da da toplu iş sözleşmesi görüşmelerinden zaferle ayrıldı. 20 Şubat’ta bir araya gelen taraflar masadan anlaşamayarak ayrılmış, bunun üzerine sendika 23 Mart’ta greve çıkma kararı almıştı. Sendikanın grev kararı sonrasında Kartonsan yetkililerinin talebi doğrultusunda 20 Mart’ta taraflar tekrar

bir araya gelmiş ancak yine anlaşma sağlanamamıştı. Cumartesi gününü görüşme yapmadan geçiren taraflar, pazar akşamı tekrar bir araya geldi. Geç saatlere kadar süren görüşmeler sonunda Selüloz-İş Sendikası’nın kararlı tavrı sonuç verdi ve işveren sendikanın taslağını imzaladı. 161 işçiyi ilgilendiren görüşmeler sonucunda işverenin yüzde 16 zam teklifi kabul etmedi ve işçilerin maaşlarına ilk yıl için seyyanen 350 lira, ikinci yıl için de TÜFE oranında zam yapılması kararlaştırıldı. Kimi sosyal yardımlara da hak kazanan işçiler kararı sevinçle karşıladı. EMEK


EMEK

11

25 Mart 2015

Selçuk Kaygısız

Emeğin Kurtuluşu

Cenevre’den hoş gelir sesi

Sizlere müjdeli bir haberim var. Geçtiğimiz günlerde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız Faruk Çelik ILO Yönetim Kurulu Üst Düzey Toplantısı’na katıldı ve Madenlerde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesi ve İnşaat İşlerinde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesi’ni teslim etmek için Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) Genel Müdürü Guy Ryder ile bir araya geldi. Fakat asıl müjde bu değil. Asıl müjde, Bakanımız Cenevre’den bizlere seslendi ve dedi ki: “Çok yakın zamanda iş kazalarının olmadığı bir Türkiye olacak.” Ne o, inanmadınız mı? Sevinmediniz mi? Hiç inanmamış bir haliniz var. “ Hee olmayacak hee” der gibisiniz. Size de bir şey yaranmıyor. Ama işçi kardeş, ILO’ya Madende Güvenlik Sözleşmesini teslim ettim diyor sayın bakanımız. İstediğini teslim etsin madenlerde yaşam odasını kabul etmedi AKP mi diyorsunuz? Efendim o sorunuza da sayın bakanımız geçen hafta cevap verdi. Geçtiğimiz hafta bakanımız canlı yayında en yakışıklı saçı, en gür ve yakışıklı sesiyle, kömür madeninde yaşam odası olmaz diyorum inanmıyor insanlar, çünkü burada yangından gazdan bahsediyoruz. Önemli olan madenin derhal terk edilmesidir, dedi. , Yangın varken vay efendim hazır ateş dur bir cigara yakayım, vay efendim şakalaşalım yapmayacaksınız. Yani iman gücüyle topuklayacaksınız. Ne o, inanmadınız mı? Geçtiğimiz ay 23 Şubat’ta Güney Afrika’da 2 bin 300 metre derinlikte çıkan yangında 486 madenci ve 4 Mart’ta İsveç’te 826 metre derinliğinde çıkan yangında 165 madenci yaşam odası sayesinde ölümden kurtuldu; şuan çoluğu çoluğuyla akşam yemeği yiyorlar mı diyorsunuz? Efendim, ama bu memleketin işçisinden sorumlu güzel saçlı bakanına değil de Güney Afrika’nın ajansına mı inanıyorsunuz? Bakan dedi ya yangına yaşam odası olmaz diye.Onlar yangın değildir, ne yani yangın olsaydı Soma’daki 301 madenci gibi ölmeleri gerekmez miydi? Geçtiğimiz günlerde işçi sağlığı ve güvenliği meclisi (İSİG) Faruk Çelik’in AKP iktidarı döneminde bakanlık görevi yürütürken 6732 işçinin hayatını kaybettiğini açıkladı. Yani bu rakama bakılırsa işçiler can verirken bakan sadece bakmış! Sayın işçi kardeş ne alakası var! Bakanımız diyor ya farkındalık, farkındalık yaratacağız işçide diye. Sen farkında olsan ölür müsün? Süpermen olmadığının farkında olsan işçi kardeş, inşaatlardan birer birer atlar mıydın? Tamam işçi kardeş pes ettim. Bu işçi ölümleri sistem sorunudur. Kapitalist üretim sistemi , kar hırsı işçileri öldürmektedir. Yok efendim kurtulamaz mıymışım böyle demekle? AKP’nin iktidar olduğu dönemde 15 bin işçi mi ölmüş? Sayın işçi kardeş, kapitalizmi bile eleştirdik yine de ikna olmadın. İlla AKP’yi gerileteceğim diyorsun. Haziran ayında illa Soma’yı, Ermenek’i ve ölen 15 bin işçinin hesabını soracağım mı diyorsun? Var olan yasaları uygulasa dahi bu kadar işçi ölmezdi mi diyorsun? Bunca işçi ölürken AKP sırf patronlara yük olur diye yaşam odalarını torba yasadan çıkardı mı diyorsun? Kapitalizmle mücadeleyi uzayda arayıp saz çalma, uygulayıcısı AKP karşımızda mı diyorsun? Her kötülüğün başı AKP mi diyorsun? AKP’yi geriletelim bir işçi dahi akşam evinde çoluğu çocuğuyla yemek yiyebilsin mi diyorsun? Sokakta da sandıkta da elinden geleni yap o zaman. Şurada seçimlere iki ay var. Ne diyeyim hepimize kolay gelsin. Kardeşlerimizin kanı yerde kalmasın!

Sağlık alanında yeni grevler kapıda

İzmir’deki sağlık örgütleri İzmir Tabip Odasında ortak bir basın toplantısı düzenledi. Toplantıda konuşan İzmir Tabip Odası Başkanı Suat Kaptaner, sağlık çalışanlarının aylardır seslerini duyurmaya çalıştığını, randevuler talep ettiğini, afiş astığını ve iş bıraktığını ifade ederek “Ama ne Başbakan ne de Sağlık Bakanı sesimizi duyuyor” dedi. Milletvekillerine ve Sağlık Bakanına seslenen Kaptaner şöyle dedi: “Birçok sosyal haklara, ömür boyu diplomatik pasaportlara hak kazanıyormuşsunuz. Umarım kendi haklarınızın yanında, biz milletin hakları konusunda da duyarlı olursunuz” dedi. EMEK

Sorumlular yine yargılanmıyor

İstanbul’da, 5 Nisan 2014 tarihinde 3. Boğaz Köprüsü Kuzey Marmara Otoyolu viyadük inşaatında betonlama yaparken iskele ile birlikte düşen 3 işçinin ölümüyle ilgili soruşturma tamamlandı. Bilirkişi raporunda 5’inin asli, 2’sinin tali kusurlu bulunduğu davada ‘taksirle ölüme neden olmak’ suçundan 15 yıla kadar hapis cezası istemiyle yargılanacak. emek osman erdem

İstanbul Anadolu 6’ncı Ağır Ceza Mahkemesi’nde açılan davada sanıklar, ‘taksirle ölüme neden olmak’ suçundan 15 yıla kadar hapis cezası istemiyle yargılanacak. Viyadük inşaatında meydana gelen, işçiler Lütfü Bulut, Yaşar Bulut ve Kahraman Baltaoğlu’nun ölümüyle sonuçlanan ilgili soruşturma tamamlandı. Soruşturma kapsamında iş güvenliği uzmanı Şule Sezgin, Emekli Baş İş Müfettişi Hüseyin Arslan, inşaat mühendisi Hasan Ünal ve Avukat Hüseyin Alkın’ın hazırladığı bilirkişi raporunda, söz konusu kazanın öngörülebilir ve önlenebilir nitelikte olduğu, olayın tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu meydana geldiği belirtildi. 10 sayfalık raporda, yapımını ICA İçtaş-Astaldi ortaklığının üstlendiği köprü ve otoyol inşaatında V-35 nolu viyadük inşaatını taşeron Ongun Yapı ve Tasarım Sanayi Ticaret şirketinin yürüttüğü, Ongun Yapı’nın kalıp işlerini ise Urtim İnşaat Çelik Kalıp Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi’nden satın aldığına dikkat çekildi.

işçiler için emniyet kemerli yaşam hattı kurulmadığı belirtilen raporda şöyle denildi: “İlk aşamada iskelenin, işin gerektirdiği nitelik ve nicelikte olmaması ve kurulumunun teknik gereklere uygun yapılmaması kazanın meydana gelmesinde birinci etkendir. İskele yıkılmasaydı ölüm meydana gelmeyecekti. İkinci aşamada işçilere emniyet kemeri verilmiş ve bu emniyet kemerlerinin güvenli şekilde tespit edilmiş ankraj noktalalarına veya oluşturulmuş yaşam İskele ve yaşam hattı hatlarına bağlanması sağlanmış olİskele yapı elemanlarının yükü taşı- saydı, iskele yıkılsa bile işçiler bu yabilecek yeterli nitelik ve nicelik- güvenlik önlemi sayesinde havada te olmaması, iskele kurulumunun asılı kalacak ve ölüm olmayacaktı.” teknik gereklere uygun yapılmaması neticesinde üzerindeki yükü Proje koordinatörü aslı sorumlu taşıyamayarak devrilmesi, çökmesi Raporda asıl işveren ICA vekili sonucu meydana geldiğine işaret proje koordinatörü Mustafa Cılız, edildi. İskelenin çökmesine karşı proje hazırlık aşamasında sağlık

güvenlik koordinatörü atamadığı, sağlık güvenlik planı hazırlamadığı, yaşam hattına projede yer vermediği, uygun yeterlilikte teknik personel zorunluluğunu yerine getirmediği ve işveren olarak gerekli denetim yükümlülüğünü getirmediği gerekçesiyle asli kusurlu bulundu. Raporda, ayrıca alt işveren Ongun Yapı çalışanı Namık Kılıç, Şantiye Şefi Özgür Vatan, İş Güvenliği Uzmanı Gülenden Kara, Urtim yetkilisi Serdar Urfalılar da asli kusurlu, İş Güvenliği Uzmanı Gizem Karabiber ile Urtim çalışanı Ramazan Kurtoğlu ise tali kusurlu bulundu. Cumhuriyet Savcısı Şerafettin Özdemir, bilirkişi raporu doğrultusunda iddianameyi hazırlayarak İstanbul Anadolu 6’ncı Ağır Ceza Mahremesi’ne sundu. Mahkemece kabul edilen iddianame doğrultusunda 5’i asli, 2’si tali kusurlu bulunan sanıklar hakkında, ‘taksirle ölüme ne-

den olmak’ suçundan 15 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açıldı. En üst sınırdan ceza verilmeli Ölen işçiler Lütfü- Yaşar Bulut’un ailelerinin avukatı Ünal Demirtaş, “Dünya çapındaki projeyi alan şirketin proje koordinatörü Mustafa Cılız’ın sağlık güvenlik koordinatörü atamaması, sağlık güvenlik planı hazırlamaması, yaşam hattına projede yer vermemesi, işveren olarak gerekli denetimi yerine getirmemesi son derece düşündürücüdür. Böylesine büyük bir projede işçi sağlığının, iş güvenliğinin ikinci plana itilmesi, ülkemizdeki işçi ölümlerine sebep olmaktadır. Geçen yıl 1850 işçinin hayatını kaybettiği ülkemizde böyle projelerde de iş güvenliği önlemlerinin alınmaması, işçi ölümlerini teşvik edici olmaktadır. Sorumlulara en üst sınırdan ceza verilmesi gerekir” dedi.

Bakırköy Belediyesi’nde işçiler greve başladı

Hema soruları yanıtsız kaldı

Kapatılmasının ardından yüzlerce madencinin işsiz kaldığı Hema Madeni’ne ilişkin sorular yanıtsız bırakıldı. HDP Milletvekili Levent Tüzel’in Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakan’ının yanıtlaması talebiyle verdiği önergede 2014 yılının haziran ayından beri TTK’ nın soruna neden çözüm bulmadığını, rödovans süresi dolan maden ocaklarında çalışan işçiler neden TTK kadrosuna alınmadığını ve madenlerin kadrolu işçiler eliyle TTK tarafından işletilmesine ne zaman geçileceği gibi sorular bulunmaktaydı.

Bakanlıktan gelen yanıtta su baskını nedeniyle madenin hazırlık ve arama çalışmaları için rödovans süresinin önce 9 ay ardından da 30 ay uzatıldığını ancak bu sürenin firma tarafından daha çok kömür üretimi için harcandığı belirtildi. Yeni bir damarın bulunmasıyla firmanın 48 aylık uzatma istediği, arama ve hazırlık faaliyetlerini zamanında yapmayan firmanın talebinin reddedildiği belirtildi. Yanıtta işçilerin devlet kadrosuna alınması ve madenin devlet tarafından işletilmesine ilişkin sorulara ise yanıt verilmedi. EMEK

Bakırköy Belediyesine bağlı taşeron şirket BYUAŞ’ta çalışan işçileri kapsayan Toplu İş Sözleşmesi görüşmelerinde anlaşma sağlanamaması üzerine işçiler bu sabah greve başladı. Sözleşme süreci devam ederken, 3 işçinin işten atılması, 1 işçinin de hayvan barınaklarına sürülmesi grev kararında etkili olmuştu. 21 Mart sabahı Atatürk Spor ve Yaşam Köyü’ne pankartlarını asan Belediye-İş üyesi işçiler, daha sonra da BYUAŞ idari binasına grev pankartlarını astı. Grev pankartını astıktan sonra

yapılan açıklamalarda, CHP’li Bakırköy Belediyesi’nin emek düşmanı politikalardan vazgeçmesi istendi. Sabah grev pankartlarını asan işçiler öğlen ise Bakırköy Belediyesi’ne yürüdü. İncirli Caddesi’ni trafiğe kapatan işçiler, davul zurna eşliğinde belediye binasına yürüdü. Yürüyüş boyunca çevrede bulunanların alkışlarla desteklediği işçiler, sloganlarla kararlılıklarını dile getirdiler. İşçilere aileleri, emekten yana siyasi partiler, sendikalar ve demokratik kitle örgütleri de destek verdi.EMEK

İZENERJİ’de TİS görüşmeleri başladı İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne ait İZENERJİ Şirketi yetkilileri ile İZENERJİ’de örgütlü olan Genel İş İzmir 2 Nolu Şube Yönetimi, yeni dönem toplu iş sözleşmesi için masaya oturdu. Önümüzdeki iki yıl süresince geçerli olacak ve Büyükşehir Belediyesi’nin Park ve Bahçeler, Yeşil Alanlar, İdari İşler, Kültür-Sanat, Mezarlıklar, Huzurevleri, Aşevleri, Eşrefpaşa Hastanesi ile

İZSU Genel Müdürlüğü gibi birimlerde çalışan yaklaşık 3 bin 600 sözleşmeli personeli ilgilendiren ilk TİS toplantısında toplam 24 maddeden oluşan idari şartlarla ilgili belediye yönetimi ve DİSK Genel-İş Sendikası yönetimi arasında uzlaşma sağlandı. TİS’in gelecek görüşmelerinde ücret artışları, sosyal haklar ve ikramiyeler gibi konular masaya yatırılacak. EMEK


genclık

12

25 Mart 2015

YÖK, Raşit Tükel’i 2. sıraya atarak seçim sonuçlarını gözardı etti

İstanbul Üniversitesi rektörünü seçti

İstanbul Üniversitesi’nde yapılan rektörlük seçimlerinde Raşit Tükel birinci gelmişti. Ancak YÖK tarafından Cumhurbaşkanı’na gönderilen listelerde Raşit Tükel 2. sırada gösterildi. Üniversitelilerin tepkisini çeken karar, üniversite tarafından kabul edilmedi. Pek çok eylem yapılırken üniversite rektör kararını çoktan verdi. gençlik burcu karefil

Geçtiğimiz hafta gerçekleştirilen İstanbul Üniversitesi’nde rektörlük seçimlerini kazanan Raşit Tükel YÖK’ün cumhurbaşkanlığına gönderdiği öneri listesinde 2. sırada yer aldı. İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Raşit Tükel 1202 oyla seçimleri kazanmasına rağmen YÖK’ün listesinde 2. sıradan aday gösterildi. Listede 1. sırada Mahmut Ak yer alıyor. Üniversitelilerden ve akademisyenlerden büyük bir tepkiyle karşılanan karar, “İstanbul Üniversitesi kara-

İstanbul Üniversitesi’nde yapılan rektörlük seçimlerinde Raşit Tükel birincilikle sandıktan çıktı. Ancak YÖK, rektör olarak seçilen Raşit Tükel’i Cumhurbaşlığı’na verdiği listede ikinci sıradan gösterdi. Üniversitenin seçimini tanımayarak AKP’nin yandaşı Mahmut Ak’ı birinci sıradan aday gösteren YÖK’ün aday listesini tanımadığımızı ilan ediyoruz.

rını verdi” denilerek üniversiteliler tarafından reddedildi. YÖK’ün AKP’nin kurumu olduğu yıllardır bilinen bir gerçekken üniversite kararlarının YÖK tarafından değiştirilebilmesi de büyük tepki gördü. İÜ Demokratik Üniversite Girişimi, İstanbul Üniversitesi’nde rektörlük seçimlerini kazanan Raşit Tükel’in YÖK listesinde ikinci sıradan aday gösterilmesi üzerine bir açıklama yayınladı.

Yasanın yol açtığı uygulamalar, akademik özgürlüklerin önündeki en büyük engellerdir. Bizler, Prof. Dr. Raşit Tükel’e oy veren ve destekleyen üniversite bileşenleri, YÖK’ün bilim insanlarının iradesine karşı aldığı bu kararı reddediyor ve kararın hangi gerekçeyle alındığının kamuoyuna açıklanmasını talep ediyoruz. Prof. Dr. Raşit Tükel’in rektörlüğü dışındaki bir uygulama meşru olmayacaktır.”

“YÖK’ün kararını reddediyoruz” Yapılan açıklamada şunlara değinildi; “Üniversiteler 35 yıldır askeri bir darbenin ürünü olan 2547 sayılı yasanın cenderesi altındadır.

“Nasıl bir üniversite?” Üniversitede her hafta Raşit Tükel’in de katıldığı forumlar yapılmaya başlandı. Yapılan forumlarda rektörlük seçiminde birinci gelen

Raşit Tükel ise üniversitenin nasıl olması gerektiğini şöyle açıkladı; Üniversite, akademik özerkliğin bir koşulu olarak, neyi öğreteceğine, neyi araştıracağına ve araştırma ve öğretimin kimin tarafından yapılacağına kendisi karar vermelidir. Üniversitede bilgi, hiyerarşik bir ast-üst ilişkisi üzerinden üretilemez. Bilimsel özgürlükler kullanılırken, toplumun gereksinimleri temel alınmalıdır. Üniversitede bilim insanları liyakat temel alınarak seçilmelidir. Üniversite öğrencilerinin eleştirel, sorgulayıcı düşünmeyi öğrenmeleri, yaratıcılıklarını geliştirmeleri eğitimin temel amaçlarından olmalıdır.

IŞİD’cilere değil üniversitelilere soruşturma İstanbul Üniversitesi’nde 1 ay boyu süren IŞİD çetecilerinin saldırılarına karşı okullarını savunan üniversitelilere soruşturma üstüne soruşturma açılıyor. IŞİD saldırıları hakkında Cumhuriyet Savcısı Nihat Karpınar tarafından iddianame düzenlenerek 39 kişi hakkında dava açıldı. İstanbul Üniversitesi yönetimi tarafından okullarını savunan öğrencilere karşı okula çevik kuvvet sokulmuştu. Savcı: Gerginlik siyasi sebeple oldu Cumhuriyet Savcısı Nihat Karpınar’ın hazırladığı iddianamede ‘Kanuna aykırı gösteri yürüyüşüne sakıncalı aletlerle katılma’ suçlaması yöneltildi. İddianamede yaşananlar şu ifadelerler anlatıldı: “26.09.2014 tarihinden itibaren İstanbul Üniversitesi’ndeki Müslüman Gençlik Grubuna mensup öğrenciler ile Sol Gruba mensup öğrenciler arasında siyasi sebeplerle çıkan kavgada tarafların karşılıklı olarak birbirlerine sopa, şişe vb aletlerle saldırdıkları görüldü” GENÇLİK

Erdoğan’a hakaretten gözaltına alındı Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Alman Dili ve Edebiyatı bölümü birinci sınıf öğrencisi Pınar Tunç, okulda bulunduğu sırada sivil polislerce gözaltına alındı.Tunç’un daha önce katıldığı bir protestoda, söylediği şarkıyla, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a hakaret ettiği gerekçesiyle gözaltına alındığı öğrenildi. Pınar Tunç’un, Güvenlik Şube Müdürlüğü’ne götürüldüğü açıklandı. Pınar Tunç’un yaşananlara tepki gösteren avukatları

bilgi almak üzere Emniyet Müdürlüğüne gitti. Tunç’un ifade işlemlerinin tamamlanmasıyla, savcının kararına göre adliyeye gönderileceği açıklandı. Erdoğan’a hakaret kapsamında gözaltına alınan üniversitelilerin ardı arkası kesilmezken düşünce özgürlüğü de kökten bitirilmeye çalışılıyor. Üniversiteliler baskılardan korkmadıklarını belirtirken, Erdoğan’a hakaret etmediklerini, sadece gerçekleri söylediklerini dile getiriyorlar. GENÇLİK

AKP’nin korkusu YÖK’ün listesinde saklı AKP üniversitelere yandaşlarını rektör olarak atayıp, üniversitede öğrencilerin muhalif siyasetinin önünü almaya çalışırken İstanbul Üniversitesi’ndeki rektörlük seçiminin sonucu, AKP’ye tokat niteliğinde bir cevap olmuştur. Diktatörün himayesinde varolacak üniversite hayalini toz duman eden bu rektörlük seçimi, AKP’nin üniversitede ilk çöküşü olduğu için YÖK’ün kararı da bu durumu kurtarma çabasıdır. Diktatör Erdoğan’ın kurumu YÖK’ün açıkladığı bu liste, AKP’nin muhalefetten ve asıl olarak da demokrasiden korkusunun kanıtıdır. YÖK’ün kararı hükümsüzdür Diktatör Erdoğan’ın kurumu YÖK’ün açıkladığı bu listenin bizler için hiçbir hükmü yoktur. Üniversite kararını vermişken YÖK’ün antidemokratik bu tutumunu tanımıyoruz. Sandığın iradesini kabulleneceksin AKP Gerici ve faşist AKP’nin ülkede yaşatmaya çalıştığı diktatörlüğün üniversitelere yansımasını yandaş rektörleriyle hayata geçirdiğini görüyoruz. Bu ülkeyi, üniversitelerimizi AKP’ye teslim etmemekte kararlıyız. Ne diktatörün YÖK’ü, ne AKP ne de Erdoğan her alandan yükselen muhalefetin önüne geçemeyecek. AKP’nin sandıkta yenilişi İstanbul Üniversitesi’nde başladı, asıl yenilgiyi 7 Haziran seçimlerinde görecek. Sandığın iradesinin anlama geldiğini 7 Haziran günü göstereceğiz. Bu seçime ve sonucuna sahip çıkmak, AKP’ye üniversiteden meydan okumaktır. Seçim meydanlarında “sandığa gelin”, “milli irade” diye haykıran AKP’ye demokrasinin gereğini yapmaya zorlamak, üniversite gençliğinin siyasal mücadelesinden geçer. AKP’yi üniversitede yenmenin yolu da budur. YÖK’ü ve Erdoğan’ı tekrar uyarıyoruz: Bu seçim sonucunu tanımamak gayrimeşrudur. Bu seçime ve sonucuna sonuna kadar sahip çıkarak AKP’yi üniversiteden kazıcağız! Emekçi Hareket Partisi Gençliği

13 Şubat öfkesi dinmiyor

Hacettepe Üniversitesi’nde faşistler öğrencilere saldırdı

Hacettepe Üniversitesi Beytepe Kampüsü’nde Cuma günü gerçekleşen Newroz kutlamaları ardından Hacettepe Üniversitesi Öğrenci Temsilci Konseyi tarafından organize edilen yürüyüş sonrası okul dışından gelen bir ülkücü grubun öğrencilere saldırması sonucu çatışma çıktı. Yerleşke içerisine çok sayıda polis ve toma girdi. Rektörlük önünde çatışmalar yoğunlaşmış durumdaydı. Ülkücülerin ve polisin saldırısında yaralı öğrencilerin olduğu belirtildi. Hacettepe Üniversitesi’nde öğrencilerin istediklerini yapmasına karşı olan

faşistlerin kimliği ise belirlenmedi. Üniversite yönetimi çözümü yine okula toma sokup Newroz kutlayan öğrencilere saldırtmakta bulurken faşist öğrencilere müdahale eden olmadı. Birçok ilde ve üniversitede kutlanmak istenen Newroz kutlamaları sırasında Kocaeli Üniversitesi’nde de bir üniversiteli yine faşistler tarafından bıçaklanarak yaralandı. Neredeyse Newroz’un kutlanmak istenen her üniversitede öğrencilere faşistler ve polisler tarafından saldırılmasına karşın öğrenciler Newroz’u yine de kutladılar. GENÇLİK

Birleşik Haziran Hareketi 13 Şubat’ta 46 ilde laik ve bilimsel eğitim için eylem yapmıştı. Yapılan eylemler sonunda AKP’nin Haziran korkusu artmış ve Haziran Hareketi üyelerine ardı ardına tutuklamalar yapılmıştı. Trabzon’da 37 üniversite öğrencisi hakkında ise Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a hakaret iddiasıyla soruşturma başlatıldı. Birleşik Haziran Hareketi, Kamu Emekçileri Konfederasyonu (KESK), Eğitim Sen üyeleri ile çok sayıda üniversite öğrencisinin katılımıyla 13 Şubat’ta bir günlük ‘Laik ve bilimsel eğitim’ boykotu kapsamında protesto yürüyüşü düzenledi. Gerçekleştirilen yürüyüşte Erdoğan’a hakaret gerekçesiyle Trabzon Emniyet Müdürlüğü Güvenlik Şubesi ekiplerince soruşturma başlatıldı. 37 üniversite öğrencisi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a hakarette bulundukları iddiasıyla ifadeye çağrıldı. Erdoğan’ın 13 Şubat öfkesi dinmezken tutuklanan ya da gözaltına alınan herkes de aynı şeyi söylüyor “Erdoğan’dan korkmuyoruz!” GENÇLİK


ESAS MESELE

13

fotoğraf:burak kiper

25 Mart 2015

Öncelikli görev AKP’yi geriletmek

Haziran seçimleri gittikçe yaklaşıyor, yaklaştıkça da saflar belli oluyor. Soru şu: 7 Haziran’da HDP’nin barajı aşması Türkiye siyasetini ne yönde etkiler? Erdoğan 400 vekil istiyor, Demirtaş “Erdoğan’ı Başkan yaptırmayacağız” diyor. AKP’yi geriletmek isteyenler bu siyaset sahnesine HDP ile dayanışma çağrısı yaparak adımlarını attı. Çağrının imzacılarından olan Özgür Karaduman ile seçimleri ve HDP’nin bu seçimlerdeki önemini konuştuk.

RöPORTAJ özge doğan

Geçtiğimiz günlerde HDP ile bir dayanışma çağrısı yapıldı. Siz de imzacılarındansınız. Bu çağrı nasıl

ortaya çıktı? 7 Haziran genel seçimleri, Türkiye’deki “siyasal toplumsal” gelişmelerin Ortadoğu’yu, Ortadoğu’daki “siyasal askeri” gelişmelerin ise Türkiye’yi doğrudan etkilediği/ etkileyeceği koşullar içerisinde gerçekleşecek. Seçim sonucunda oluşacak yeni

Siyasi sonuçları itibariyle bu seçimlerde özel bir şans, bir siyasi seçenek ortaya çıktı. Normal koşullarda da olabilecek durumlar bu seçimlerde daha da berraklaştı. Daha önce seçimlere bağımsız olarak giren HDP eğer böyle devam etseydi bu seçenek ortaya çıkmayabilirdi ancak HDP parti olarak seçimlere girip barajı zorlama iddiasını ortaya koydu TBMM’nin bileşimi ve kurulacak yeni hükümet, Türkiye’nin (ve bölgenin) yakın ve orta vadedeki geleceğinin şekillendirilmesinde gerekli olan siyasal ve yasal düzenlemelerin yapılmasının da zemini olacak. Bu yüzden hiç kuşkusuz ülkeye dair ciddi iddia sahibi olan bütün siyasal toplumsal güçler seçimleri önemsemeli. Zira seçimler (biz beğensek de beğenmesek de) hâlâ siyasal iktidarın en azından görünürdeki “meşruiyet” kaynağı olmaya devam ediyor. Bu açıdan seçim dönemlerinde solun açık ve net bir siyasal tutum alması gerektiğini düşünüyorum. Herkesin doğrudan politikleştiği bir süreçte, her dönem geçerli olabilecek kimi taktiklerin ileri sürülmesinin bir işe yaramadığı, hatta kafa karıştırdığı açık. Eğer bazılarının iddia ettikleri gibi seçimler önemsiz olsaydı, kuşkusuz işimiz çok kolay olurdu. Ama mevcut siyasal iktidar, kendisinin yasa koyma ve uygulatma gücünü seçimlerden alıyor. 7 Haziran seçimlerinde ise daha açık ve net bir siyasal tutum alınması gerekiyordu. Çünkü AKP ve Erdoğan, bu seçimlerde TBMM’de Ana-

yasayı değiştirebilecek yeter sayıda milletvekiline ulaşmayı hedefliyor. Erdoğan’ın 400 milletvekili istemesinin nedeni bu. AKP eğer bu seçimlerde, TBMM’de Anayasa’yı tek başına değiştirebilecek bir sandalye sayısına ulaşırsa bu, inşa edilmeye çalışılan “yeni sermaye rejiminin” tamamlanmasında önemli bir eşiğin de ezilenler, dışlananlar, yoksunlar ve yoksullar aleyhine aşılması, bu baskı rejiminin biraz daha tahkim edilmesi manasına gelecek. Erdoğan seçimlerde kendisini başkanlığa götürecek vizeyi alırsa aynı zamanda Gezi direnişinin de rövanşını almış olacak. Bu seçimleri diğer seçimlerden önemli kılan husus budur. Dolayısıyla ülkeyi ve Ortadoğu’yu büyük bir yıkıma sürükleyen bu zihniyetin, onun siyasal tezahürü AKP’nin ve figürü Erdoğan’ın mümkün olan her düzeyde, her mücadele zemininde durdurulması, geriletilmesi büyük öneme sahip. Soma’da da, Yırca’da da, Validebağ’da da, İstanbul’da da, Tokat’ta da, Lice’de de, Kobane’de de… Ve önümüzde seçim olduğu için sandıkta’da… Böylesi tarihsel bir süreçte AKP’yi geriletebilmek için gerekli olan “birleşik mücadele”, hem sokağa hem de sandığa taşınmalıydı. Gezi direnişinin de bize öğrettiği tam da budur aslında. Bugün Erdoğan’ın başkanlık hesaplarının bozulması, Türkiye’de ve Ortadoğu’da barışın önünün açılması için her düzeyde mücadele bütün küçük hesapların ötesindedir. Bu açıdan 7 Haziran seçimlerinde AKP’nin TBMM’deki gücünü azaltmak, seçim barajını yıkmak için “HDP ile dayanışma zamanıdır!” dedik. Bugün AKP’nin TBMM’deki sandalye sayısını azaltacak, Anayasa’yı tek başına yapamamasını sağlayacak yegane çözüm HDP’nin anti demokratik yüzde 10’luk seçim barajını geçmesidir. Dolayısı ile burada önemli olan meclise kimin gireceği değil, kimin giremeyeceğidir. Yoksa mesele kimi siyasi partilerdeki kimi kıymetli milletvekili adaylarının meclise sokulması değildir. Buradaki kritik siyasal husus, AKP’nin TBMM’deki sandalye sayısının düşürülmesidir. Bu yüzden “7 Haziran Seçimlerinde AKP’yi Geriletmek, Barajları Yıkmak için HDP ile Dayanışma Çağrısı” yaptık. Aslında bunca yaşanılmışlık, bunca mücadeleden sonra seçimlerde açık ve net bir tutum alınması gerektiğini söyleyenlere karşı esas olanın sokak mücadelesi olduğunun tekrar edilip durulması da çok saçma. Sokakta yürütülen, yürütülecek mücadelenin esas olduğunu tekrarlamak, sokak ve sandık siyasetinin birlikte ele alınması gerektiğini bir kez daha ifade etmek bile, gereksiz sayılmalı. Kimsenin ‘Haydi oylarını-

Her partinin esas itibarı içerisinde kendimize yakın olan ve fersah fersah uzak olan adaylar bulabiliriz ama bu seçimin önemli özelliği şu: HDP %10’u geçerse baraj manasız gelecektir ve AKP’nin meclisteki sandalye sayısı azalacaktır. Mevzu aslında bu kadar yalın ve bu kadar nettir. zı verin herşey bitsin, sonra yaslanın arkanıza parlamentoya girecek güçler Türkiye’nin bütün problemlerini çözer’ dediği falan da yok. Mesajımız çok açık: Sokakta mücadele edelim, seçim dönemi sokakta seçim çalışması yapalım, sonra tekrar sokak mücadelesine devam edelim… Yani aslında söylenilen “ParaMeta-Para” gibi bir denklem. Sokak-Sandık-Sokak. Bu kadar yalın. HDP eğer barajı geçerse sol siyaset nasıl etkilenecek? Türkiye solu biraz demir tozu gibidir; ancak yan yana geldiğinde demire benzer. Ama yenilenmiş bir ideolojik politik hat ile tahkim edilmiş güçlü bir örgütsel zemin kurulamadığı için her seçim dönemi adeta iki yönden mıknatıs (CHP ve HDP) tutulmuş gibi ciddi bir dağılma yaşar. Daha önceki her seçim benzeri biçimlerde solu parçalayıcı dağıtıcı sonuçlar doğurdu. Her şeyden önce buna izin vermemek gerekir. Bu açıdan bağımsız devrimci sosyalist bir siyasal çizginin ısrarla geliştirilmeye çalışılmasının temel alınması gerektiğini düşünüyorum. Ancak, bugün gerek Ortadoğu’daki gerekse de ülkemizdeki gelişmeler Kürt hareketi ile “bakışımlı” bir siyasetin geliştirilmesinin üzerinden atlayamayacağımıza işaret ediyor. Yeni sermaye rejiminin aç gözlü bölge siyasetleri Türkiye’yi artık “misak-ı milli sınırları” aşan bir bölgesel felakete doğru sürüklerken, sol, sosyalistler eski siyaset parametreleri ile yetinemezler. Dolayısı ile solun “fikri ve örgütsel bir yenilenmeye” ihtiyacı olduğunu söylemek mümkün. Bunun ise kısa vadede hemen olabilir bir şey olmadığı açık. Bu yüzden “bir biriktirme sürecine” ihtiyaç var. Gezi aslında aynı zamanda bu ihtiyacı da bir kez daha bütün çıplaklığı ile gözler önüne serdi. Aslında 2000’li yıllardan itibaren “solun tarihsel bir dönemi sona erdi” Gezi bunu herkes

için görünür kıldı. Dolayısı ile Türkiye solunun ciddi bir yeniden yapılanması gerekliliğinden söz edebiliriz. Ancak bu gerekliliğin HDP’nin barajı geçmesi ya da geçememesi ile doğrudan ilişkilendirilmesi bence mümkün değildir. Kuşkusuz HDP’nin meclisteki sandalye sayısının artması, toplumsal muhalefet güçlerinin yararına olacaktır. Ancak solun yeniden yapılanması ihtiyacının topyekün, tek başına HDP’ye havale edilmesinin de doğru olmayacağını düşünüyorum. Evet, dünyadaki ve Türkiye’deki gelişmelere bağlı olarak Türkiye solu gelişmeleri açıklamada yetersiz kalıyor. Ancak kendimizi de bu kadar fazla kırbaçlamayalım, kırbaçlatmayalım. Örneğin Haziran Hareketi bu durumu isabetli biçimde tesbit ederek sorunları aşmaya yönelik çok önemli bir yan yana geliş. Daha yolun başında olan bir hareket hakkında sağda solda yazılıp çizilen zaman zaman hakaretler içeren eleştiri görünümlü saldırılara katılmak mümkün değil. Haziran’a büyük bir haksızlık yapılıyor. Evet, içerisindeki farklı siyasal eğilimlerin var olması Haziran’ı zaman zaman zorluyor ancak, bu onun çoğulcu yapısının bir gereği, bir iç zenginlik olarak okunmalı. Keza içerisinde var olan kimi yapıların, bireylerin kendi akıllarını ve kendi fikirlerini çok fazla beğenmeleri Gezi’den çok da fazla bir ders almadıkları anlamına gelir ancak Haziran’ın sadece bu türden yapı ve kişilerden oluşmadığını da unutmamak gerekir. Haziran Hareketi çoğulcu, demokratik bir yapılanmadır. Haziran Hareketi’nin kendi bağımsız siyasal çizgisini solun yeniden yapılanmasına doğru evriltme olanağı çok güçlüdür ve önemlidir. Bu yüzden Haziran Hareketi, hiç kuşkusuz seçimlerden sonra da büyük bir kararlılıkla yoluna devam edecektir. HDP’nin barajı geçmesi Türkiye’de emek eksenli bir siyasal düzlemin kurulması ihtiyacını ortadan kaldırmayacak ancak bu sürece önemli katkıları olacaktır. Dayanışma çağrısının bu anlamda da çok önemli bir yönü olduğunu düşünüyorum. HDP ile etkin bağımsız bir dayanışma çağrısı yaptığımız akıllardan çıkartılmasın. Kendi bağımsız hattını korurken, HDP ile bir dayanışma ilişkisinden söz ediyoruz ısrarla. Bu açıdan da kıymetli bir zemin olarak görüyorum. Bir direniş ve dayanışma zemini olarak değerlendiriyorum. Peki HDP’nin seçim politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Artık bir kere Kürt meselesi bir Ortadoğu, bir dünya meselesidir. Her ne kadar Tayyip Erdoğan “kürt sorunu yoktur” dese de Kürt sorunu, inşa edilmeye çalışılan yeni sermaye rejiminin de “aşil topuğudur”. Son günlerdeki AKP içindeki tartışmaların da esas olarak Kürt sorunu etrafında yaşanan gelişmelerden çıktığı

açık. Kürt sorunu aynı zamanda çok dinamik, çok aktörlü ve çok hızlı siyasal toplumsal ve askeri düzeylerde gelişmeler yaşanabilen bir mesele. O açıdan basitçe düz bir çizgi üzerinde, sürekli aynı istikamette ilerleme gösterebilmesini beklemek büyük haksızlık olur. Bu kadar karmaşık, çok yönlü etkileşim içinde bulunan ve bir çok cephede birden savaşan ve

Eğer devrimcilik ve sosyalistlik hiç bir şey hakkında risk almadan, ince hesaplarla sürekli siyasetin dışında kalma ve geçmiş siyasal kimliklere referans yaparak pozisyon tutma hali olsaydı o zaman siyaset yapmaya da gerek kalmazdı. O yüzden biz bu dönemde açık ve net tutum almanın önemli olduğunu düşündüğümüz için AKP’yi geriletmek, barajları yıkmak için HDP ile bağımsız dayanışma çağrısı yaptık. yeni bir yaşam kurmaya çalışan bir halkın siyasal toplumsal örgütlerinin siyasetini yüzeysel eleştirilere tabi tutmak hakikaten insafsızlık sayılmalı. Hele hele bu kadar çok denklemli bir zeminde bütün gelişmelere yanıt vermeye çalışan siyasal yapıları kahvehanede dedikodu yapar gibi analiz etmek gerçekten siyasete de hakaret. O yüzden, Kürt hareketinin ve özel olarak da HDP’nin siyasetindeki gelişmeleri takip etmek özel bir çaba gerektiriyor. Ben bu aşamada, niyet okumaları, varsayımlar üzerine kurulan analizleri, kendi gerçekleşmesini istediklerimizi siyasal analiz haline getirmeye çalışmaları doğru bulmuyorum. Bugün, esas olarak HDP ve özellikle HDP eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın dikkatle izlenmesi gerektiğini düşünüyorum. Kamuoyu önünde açık olarak verdikleri mesajların kıymetli ve samimi olduğunu düşünüyorum. Ancak Kürt hareketinin çok denklemli yapısı zaman zaman çelişik durumların oluşmasına yol açtığı da açık. Kuşkusuz HDP’nin herşeyine kayıtsız koşulsuz kefil değiliz, olamayız da. Ancak, söyledikleri, açıkladıkları hususların, özellikle Demirtaş’ın Erdoğan’a yönelik olarak “Seni Başkan Yaptırmayacağız” açıklamasının topluma verilmiş çok önemli ve kıymetli bir söz olduğunu düşünüyorum. Seçimler sürecinde

Özgür Karaduman Kimdir? Sosyal Haklar Derneği Yürütme Kurulu üyesi Özgür Karaduman aynı zamanda avukatlık mesleğini sürdürüyor. Vişnelik toplantılarının da imzacılarından olan Karaduman Dayanışma Çağrısı’nın da imzacılarından.

de sola, emeğe, eşitlik ve özgürlüğe yönelik yaptığı vurguların seçimler sonrası süreç açısından da değerli sonuçlar yaratacağını düşünüyorum. Eski İşçi Partisi, yeni Vatan Partisi ve onlarla paralel basın yayın organı ve kimi kuruluşların AKP’yle mücadele etmek yerine HDP ile mücadele etmeye yönelmelerine dikkat çekmek gerekir. Bu çevreler özellikle kara propaganda yöntemleri ile HDP’ye oy verilmesinin önüne geçmeye çalışıyorlar. Bana göre bugün esas hedefe oturtulması gereken siyasi parti HDP ya da CHP değil doğrudan doğruya AKP’dir. AKP’nin sandıkta bir nebze de olsa geriletilmesi, Erdoğan’ın padişahlık hayaline mecliste meşrutiyet kazandırma çabasının önüne geçilebilmesi durumudur. Eğer devrimcilik ve sosyalistlik hiç bir şey hakkında risk almadan, ince hesaplarla sürekli siyasetin dışında kalma ve geçmiş siyasal kimliklere ya da gelecekte yapacaklarına referans yaparak pozisyon tutma hali olsaydı o zaman siyaset yapmaya da gerek kalmazdı. Bu dönemde açık ve net tutum almanın önemli olduğunu düşündüğümüz için AKP’yi geriletmek, barajları yıkmak için HDP ile bağımsız dayanışma çağrısı yaptık. Dayanışmanın HDP ve Haziran’la dayanışması nasıl olacak? 29 Mart Pazar günü yapacağımız toplantıda ve sonrasındaki çalışmalarla netleştireceğiz. Biz bir dizi sanatçının, akademisyenin, yazarın, ve siyasetçinin 7 Haziran seçimlerinde HDP ile etkin bağımsız bir dayanışma gerçekleştirmek üzere bir araya gelmiş bir insan topluluğuyuz. Her türlü ayrımcılığa karşı, eşit yurttaşlığı yükseltmek için! TBMM’de çıkarılan faşizan yasalarla tahrip edilen hak ve hukuk yollarını yeniden tesis etmek için! Laiklik mücadelesini yükseltebilmek için! Bilimsel, eşit, laik, parasız, anadilinde eğitim talebini daha güçlü dile getirebilmek için! İktidarın beslediği cinsiyetçi anlayışın her gün kadın cinayetlerine sebep olmaması için! Kentlerimizi, meydanlarımızı, parklarımızı, derelerimizi kısacası yaşamı ve yaşam alanlarımızı daha güçlü savunabilmek için! İşçi sınıfının, emeğin, sermayenin acımasız çarkları arasında sömürülmesine karşı eşitlik mücadelesinin büyütülmesi, işsizlik, yoksulluk, taşeronlaşma, iş cinayetleri ve güvencesiz çalıştırılmaya karşı mücadelesinin yükseltilmesi için! Kısacası AKP iktidarını sokakta ve sandıkta geriletebilmek için! Türkiye’nin geleceğine ilişkin kaygılar taşıyan her sorumlu yurttaşı HDP ile nasıl bir dayanışma çalışması yapacağımızı hepbirlikte konuşmak üzere davet ediyoruz…


YAKLASIMLAR

14

25 Mart 2015

Bir yanda aziz millet, öbür yanda BOP’lar moplar Ümit Kıvanç yazdı

Kıvanç Radikal’de yayınlanan yazısında “Gözümüzün içine baka baka yalan söylenmesi, İslâmcı-dindar siyasetin, değiştirilmesi teklif dahi edilemez özelliği oldu” diyor, Demirtaş’ın sözlerinin, AKP’de yarattığı etkiyi anlatıyor.

Mevzulardan mevzu, ahkâmlardan ahkâm seçmek için köşeyazarınızın neler çektiğini siz bilmezsiniz değerli okurlar... Ah, o ne kutsal bir gayrettir!.. Ve fakat bu kararı vermekle de feraha çıkamaz, özlediğiniz o derin soluğu alamazsınız. Zira, mevzu tamamsa da, o mevzuda hangi hikmetleri yumurtlayacağınız henüz belli değildir. Velhâsıl elinizde hiçbir şey yoktur ki, havada maharetle üçer beşer çevirip hepsini vaktinde yakalayasınız veyahut içinden tavşan mavşan çıkarasınız. Ve -yine- fakat, bazen de hadisenin teki sizi paçanızdan yakalar, köşeyazarının bir ağırlığı var, demez, akıl, mantık, saygınlık yollarına adım atmanıza imkân vermez. Nitekim şu esnada içinde bulunduğum zorlu şartlar tam da bu tasvire uygun: İki gündür gözümü bir haberden alamıyorum, bundan bahsetmezsem çatlarım. Gelin görün ki, ne diyebileceğimi bilmiyorum. Oysa insanların ne diyeceğini bilememe haline düşme sıklığı sıralamasında Türkiye dünyada sondan ikincidir. Bizde herkesin her durumda bir diyeceği vardır. Sonuncu olan ülke şu anda aklımdan çıkıvermiş. Bir anda parlayıveren o tutkulu ilişkiyle bağlı olduğum habere döneyim: Türk Hava Yolları, çekiliş yapıp “mil”ler (bedava uçuş puanı) dağıtmaya karar vermiş. Piyangosever bir toplum olduğumuza göre, karar isabetli. Herhalde cumhurbaşkanı da itiraz etmedi -muhakkak sormuşlardır-, çekiliş yapılmış. Bir milyon mil kime çıkmış? Üçüncü havalimanını da yapan, AKP döneminin yükselen, parlayan, ışıldayan yıldızlarından Limak Holding’in genel müdürüne. Hayırlı olsun da... Gerçi genel müdürlerin gün içinde tam olarak ne yaptıklarını hiçbir zaman anlayamamışımdır, fakat Taner Bey alıp milleri mütemadiyen oraya buraya uçarsa holdingte boşluk doğmaz mı? Hakan Fidan işinin başından üç-beş gün uzaklaşınca cumhurbaşkanı nasıl kızdı, onu da unutmamak lazım. Diyeceğim bu değildi. Peki neydi? Yok! Diyebilecek laf bulamıyo-

rum. Habere bakıyorum bakıyorum, doyamıyorum. Başlığını ayrı kokluyorum, spotunu ayrı çekiyorum içime. Herkesin bütün gün buna böööle bakması gerekirmiş gibi geliyor bana. Kuvvetli bir his bu. Tuzlu sulardan buzlu şeylere falan gibi, iliklerimde hissediyorum. Ne yazık ki, dediğim gibi, bilemiyorum. Bilemiyorum... Bilemiyorum... Umarım üç defa tekrarlamam sorun ol-

maz. Demirtaş da böyle yaptı ama onun koskoca yükselen partisi var. Benim üstüme cumhurbaşkanı o merdivendeki kıyafet balosundan iki yiğit seçip gönderse darmadağın olurum, köşe falan kalmaz. “E, n’apiim, direnmemiş!” diye 15 yaşındaki kızın tecavüzcülerini mazur gören Yüce Türk Yargısı beni mi koruyacak? Yalnız Demirtaş’a başbakan fena kızdı. Demirtaş da dedi ki, “ona ne oluyor?” dedi. “Sana demedim, berikine dedim” dedi. Haydi kızdı, o öyle mi şeyapılır? Ne demek şu: “HDP Eş Başkanı Demirtaş’ın bugünkü açıklaması had

Mustafa Çebi’nin çizgileriyle

Seçim sonrası konu gine “Arazi” olacakmış!..

bilmezliğin ve demokrasiye saygısızlığın yeni örnekleridir.” “Had bilmezlik” mi? Ne bakımdan? Bu “had” nedir, kimin tarafından konan bir ölçüdür? Basbayağı doğal üstünlük iddiası. Çok ayıp! (Kaldıysa böyle bir kavram.) Herhangi bir üyesi ağzını açtığında demokrasiden iri bir ısırık almadan lafa başlayamayan bir partinin başındaki insan için ayrıca, nasıl desem, fazla iyi niyetli geldi bana bu

demokrasiye saygıdan yürüme faslı. Dedi ki Davutoğlu: “Demirtaş’ın dönüp dolaşıp geldiği yer, 1990’larda Kürt vatandaşlarımızın iradesini yok sayan vesayetçilerle aynı yer olmuştur. Bu vesayetçilerle dün sayın Cumhurbaşkanımıza ‘muhtar bile olamazsın’ diyenler bugün sokağa çıkamaz durumdadır.” Nereye gelmiş Demirtaş dönüp dolaşıp? Hangi vesayetçilerin yanına? Bir anda bütün darbelerden, faili meçhullerden filan arınıp tertemiz hale getirilen esas vesayetçilerle beraber olan kim şu anda? Bizzat AKP değil mi? Ee? Demirtaş vaktiyle Erdoğan için “muhtar bile olamaz” diyenlerle veya CHP ile ittifak mı yaptı, ne oldu? Hiç. CHP de Demirtaş’ın AKP ile anlaştığını iddia edip duruyor. Ne diyor yani başbakan? Limak müdürünün mil piyangosu kazanması konusunda benim söylediklerim bile daha anlamlı. Hiç değilse yalan değiller. Sonra, buyurun: “Sayın Cumhurbaşkanımızın başkanlığına karar verecek olan sadece ve sadece aziz milletimizdir.” Meali şu oluyor haliyle: Demirtaş ve temsil ettikleri her kimlerse, onlar “aziz milletimiz”e dahil değildir. “Aziz milletimiz”in kimlerden oluştuğu, seçmen listeleri gibi biryerlere asılıp ilan edilecek olmalı... Başbakanın bir iddiası da şu: “Demirtaş’ın pazarlık partisi değiliz sözlerine tüm milletimiz sadece gülmektedir.” İş iddiayla kalmıyor tabiî, hızını almışken: “AK Parti’yi ‘kirli pazarlık’la anmak onun haddi değildir. AK Parti bugüne kadar hiçbir siyasi partiyle seçim pazarlığı yapmamış, tamamen milletin teveccühüne dayanmıştır.” “Tüm milletimiz”; “tüm”! Yükseklik sarhoşluğu pek tehlikeli bo-

yutlarda. “Demokrasiye lüzum yok, nasılsa bir gün herkes bizden olacak” diyen Erbakan’ın kulakları çınlasın. AKP hiçbir partiyle pazarlık yapmamış, hep “milletinteveccühüne” dayanmış. Öteki partiler “millet”in çeşitli kesimlerini temsil etmediği, onlar sadece “parti” olduğu, buna karşılık “millet” sadece AKP’de vücut bulduğu için normal tabiî bu laflar!? Böyle bir yekvücutçu-dışlamacı zihniyet anca askeriyede bulunabilir. Gerçi Davutoğlu da Harp Akademisi’nde ders vermişti, yabancı sayılmaz. “Ak Parti’nin Demirtaş gibilerin ittifakına da verecekleri akla da ihtiyacı yok,” diye esip gürledi başbakan, sonunu da şöyle bağladı: “Bize aziz milletimiz yeter.” Gözümüzün içine baka baka yalan söylenmesi, İslâmcı-dindar siyasetin, değiştirilmesi teklif dahi edilemez özelliği oldu. Başbakan, Demirtaş’ın “CHP ile her türlü pazarlığa girdiğini” iddia etti resmen. Hangi pazarlığa girmişler? Şu koşullarda girseler gayet mâkûl görülecek pazarlıklardan, görüşmelerden dahi uzak durmuyorlar mı, özellikle CHP seçmeninin bir kısmının Kürt düşmanlığı yüzünden? Başbakanın hezeyanlı heyecanlı sözleri arasında siyaset denen faaliyetin inkârı da vardı: Birtakım partiler, AKP’ye karşı işbirliği yapmışlar. Yahu, çok partili parlamenter demokrasi diye bir şey var, şimdi ortadan kaldırmaya çalıştığınız, orada bu oyun böyle oynanır. Siz iktidar partisisiniz, dolayısıyla muhalifleriniz size karşı birleşebilir. Bunu suç gibi sunmak nasıl hilebazlıktır? Tabiî esas bomba en sonda: “Bize aziz milletimiz yeter”. Ne kastediliyor? Haydi, soruyorum, biri açıkyüreklilikle cevap verebilir mi: ne kastediliyor? Aziz olmayan millet? Millet olmayan birileri? Kurcalamak isteyene hazine var burada. Ama ben artık çabuk sıkılıyor ve pes ediyor ve mil piyangosuna dönmek istiyorum. Demokrasinin en basit ve temel icaplarından bile tiksinerek uzaklaşan iktidar partisine sırt çevirecek, piyango ve genel müdürle ilgileneceğim; fakat ne mümkün! Yüzümü döner dönmez, TC-X ile karşılaşıyorum. Şahsın adını bu şekilde kodladım, çünkü Twitter kullanıcı adının başında meşhur TC var. Burada A diye tanımlayacağım biri, HDP’ye oy vermek gerektiğini işleyen mesajlar atmış, TC-X görüp durumdan vazife çıkarmış, A da, kibarca söyleyelim: bozuntuya vermemiş. Aralarında geçen diyalog şöyle: TC-X - Demirtaş senin gibi iyiniyetlileri etkilemek istiyor ve görüyorum ki başarmış. Biraz geniş açıdan bakmayı dene. A - sizin etiketiniz ne bu tespiti yaparken? TC-X - Kandil’den talimat alması yeterli mi? Sanırım Kandil’in ne olduğunu biliyorsun. A - kandilin ne olduğunu bilmiyorum ne kandil? TC-X - Google amca biliyor. Kandil, PKK, İsrail, ABD, BOP, Büyük Kürdistan (Büyük İsrail), çözüm süreci diye aratırsan hepsi çıkar. A - aa tamam aratayım merak ettim çok teşekkürler bilgilendirdiğiniz için TC-X - Rica ederim. Sonra A bize dönüp “Off!” çekiyor. Bir taraf “geniş” bakınca, hiçbirimizin dahil olmadığı bir “aziz millet” görüyor, öbürküler, maşallah, PKK, ABD, BOP, İsrail diye gidiyor. Benden duymuş olmayın, ama hiçbirimize mil piyangosu falan çıkmaz.

İyi Kötü Çirkin ELİF KARAN

İyi

Gülse Birsel, Hürriyet

Hakkında rüşvetçi denilen ve istifa eden Maurizio Lupi’yi anlatmış Birsel: “Artık bırakınız “İtalyanlara benziyoruz” demeyi, bu tarz bir vukuatın yaşandığı ülkeyle aynı cümle içinde geçmekten bile imtina ederiz. 10 bin 300 Euro’luk bir saat söz konusu! Takım elbiseleri söylemiyorum bile. İtalyan bakan hemen istifa etmiş. Hah! İstifa yeter mi sanmış acaba? Bizim büyüklerimiz böyle bir durumda harakiri yapardı! Allah’tan Batı’nın ahlaksızlığını almadık da, her şey tıkırında gidiyor. Çok şükür memleketimiz böyle olaylardan azade. İtalya’yı bu skandaldan ötürü kınıyorum. Bir daha ne spagetti yerim ne pizza.”

Kötü

Yiğit Bulut, Star

Yiğit Bulut’tan bir büyük adam masalı daha: “Bütüne dair parçaların özgür kaldığı, “MERKEZİN” değiştiği, birbirlerini “akıl, mantık, duygu, kültür, etnisite ve DİN” dinamikleri ile buldukları bu DEVİNİM, “Ana parça” yani MERKEZ coğrafya olan Türkiye’nin “bütünlüğü sağlayacağı” TEZ ile devam edecek... LİDER BU TEZİ attığı her adımla yazıyor... Büyük TÜRKİYE çok ama çok yakın... İçeriden-dışarıdan hatta “en dipten-en derinden” saldırı nereden gelirse gelsin bu yola çıkmış LİDER ve bu yola baş koyanlar asla dönmeden yolumuza devam edeceğiz... Yaşasın TAM BAĞIMSIZ BÜYÜK GÜÇLÜ BAŞKANLIK SİSTEMİNE GEÇMİŞ BÜYÜK TÜRKİYE...”

Çirkin

Ahmet Kekeç, Star

Kekeç’e göre “sol” aslında, “faşizmi” savunuyormuş da haberi yokmuş. İşte AKP’nin demokrasisi: “Dünya değişiyor, Türkiye değişiyor, üretim biçimi değişiyor, üretim ilişkileri değişiyor, halklar artık “barış” diyor ama siz yoksunuz. Darbelerden hesap soruluyor... Suç örgütleri “tasarıları” ve kaos planlarıyla derdest ediliyor... Faili meçhul cinayetler, “failleriyle” birlikte muhakemeye tabi tutuluyor... Siz yoksunuz! Darbe dönemlerinin “yasaklı” filmleri ve kitapları özgürlüğüne kavuşturuluyor. Milyonlarca kitap hamur olmaktan kurtarılıyor. Üstelik bütün bu işler muhafazakâr bir iktidar döneminde gerçekleştiriliyor. Siz yoksunuz.”

elif karan

günlüğü

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Bülent Arınç’a yüklendi, Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkanı Melih Gökçek Twitter kullanmasa olmazdı, Bülent Arınç da kendi eteğindeki taşları dökmeye başlayınca Twitter’da her yer toz duman oldu. Çiğdem Akdemir @akdemircigdem Önce PARSEL PARSEL SATARLAR. Sonra BİRBİRLERİNİ de SATARLAR. Bu işler böyle. Son böyle başlar. #tozduman Nisanur Efsa @nisanurefsa Millete küfür eden iş adamının ismini İlahiyat fakültesine verdiler, Makaracı, hırsız eski bakan da, İmam Hatip’in temelini atıyor. #tozduman T.C.-BJK-ANY @M_KDemirci Ankara’nın parsel parsel satıldığını biz biliyorduk da bir de Arınç’ın ağzından duyunca iyice pekişti #tozduman Samet Kulaksız T.C @smtklksz Gözünün yağını yiyim Abim:-))) Şu benim söyleyemediklerimi de deyiver Ankara #tozduman Ayşenur Aka @aysenuraka Ebru gündesin çocuğu üzülmesin diye hırsızlığı Nevin hanim üzülmesin diye yolsuzluğu göremedik ya #tozduman


KULTUR-SANAT

15

25 Mart 2015

Whiplash: İstediğimizi vermediği için “Aferin”i hak eden bir film

Malum Türkiye’de yaşamanın ve gündemlerin yoğunluğu diyerek affınıza sığınıyor, Oscar’da pek çok dalda adaylık ve ödül almayı başaran Whiplash ile ter, gözyaşı, kan dolu bir serüvene koyulmaya davet ediyoruz sizi. Seyirciye alışkın olduğu tatları değil, gerçeği keşfetme fırsatı veren Chazelle’ye de bir “aferin” gönderiyoruz. Nerede alkışlar? Sabırsız olduğum için üzgünüm. Senaristliğini ve yö- Ama Whiplash’in düğümü sonu netmenliğini Damien olunca ben de oradan anlatmaya Chazelle’in üstlendiği Whiplash koyulacağım. Sinema, tarihi boyunfilminin başrolünde Miles Teller ca seyirciye bir şeyler anlatma çabası yer alırken karşısında kendisine güden bir sanat olsa da egemen olan J.K. Simmons eşlik ediyor. Film sinema algısının, seyircisinin beklenkısaca, çocukluğundan beri “en tileri üzerine kurulduğunu söylemek iyi” olmak isteyen Andrew’un mümkün. Sonuçta izlediğimiz se“en iyi” müzik okulu Shcarffer rüven, bizden olduğu kadar, bizim Konservatuarı’ndaki, “en iyi” caz de öykümüz olduğu kadar kıymetli duayeni Terence Fletcher’la yaşa- gelmiyor mu? Öyleyse Whiplash’in dığı serüveni konu alıyor. Ama sonu da bizim sonumuz değil mi? 9 Whiplash aşina olduğumuz bir dakikalık Caravan solosu, davulun “en iyi” olma hikâyesi mi? İşte üzerine damlayan terler ve bekledi107 dakikalık serüveni bir nefes- ğimiz o küçücük onay. Evet, o küte izleten de bu soruya çücük onay: Aferin. Whiplash’in en her seyirciden gelen beğendiğim ama pek çok seyirfarklı cevaplar olciye “bitti mi şimdi” dedirten sa gerek. sonuyla başlamak isterim o yüzden. Andy tüm hayal kırıklıkları, aşağılamalar, vaz geçişlerine rağmen, hocasının intikam almak için yarattığı fırsatı, kendini gerçekleştirmek için bir fırsata dönüştürmeye başlıyor filmin sonunda. Terence’e kafa tutmayı başarıyor, çirkin müzisyenimiz. Ama solo biter bitmez, orkestra kültür - sanat elif karan

şefinin bir hareketiyle bitiyor film. Alkışlar olmadan, seyircilerin, toplumun, o çok görkemli desteklerini azıcık bile olsa görmeden. Aşina olduğumuz başarı öykülerinden uzak… Bir o kadar da gerçekçi bir şekilde… Aferinsiz, aferinlerin tuzağına düşmeden. Herkesin hikâyesini anlatmak zordur Chazelle’in başarısı, herkesin hikâyesini anlatması bence. İçinde yetiştiğimiz toplumun “en iyi” olmak, kendini bunun için bitmek bilmeyen bir yarışta hırpalanmak fikrini izliyoruz. Andy yedek olmamak için, o koltuğu hak etmek zorunda. Hatta bunun için o kadar çalışmalı ki, gruba girmeyi başarınca tüm cesaretiyle çıkma teklifi ettiği kızla bile görüşmemeli. Ama kara talih işte: o kamyona her zaman toslanır hayatta. Tüm o aşağılamalara rağmen tarihte iz bırakmak için rekabet etmek gerekir. Bedel ödenmelidir. Eğer ellerin kanıyorsa bir yara bandı, bir yara bandı daha… Kimleri Charlie Parker olmak için, kimleri Charlie Parker yaratmak için bunu yapar. İşte bu yüzden Andy ve Terence’in zerre kadar farkı yoktur filmin sonuna kadar. Biz her ne kadar kendimizi

Andy’nin Cindirella masalına kaptırmak istesek de, izlediğimiz, aynı iki adamın, aynı iç hesaplaşmasıdır. Charlie Parker olmak mı? Whiplash’i kapitalizmin peri masalı olmaktan çıkaran aslında tüm çirkinliği ve ezikliği ile kahraman olmasını istediğimiz, bizim gerçekleştiremediğimiz hikâyemizi yaşamasını istediğimiz Andy ile karizmatik, güçlü ve alt etmek zorunda olduğumuz Terence’in bir birinin benzeri olması. En nihayetinde, Andy’i Andy yapan, babasına sarılıp sahneye geri dönmesi olmadı mı? Filmin başında, “Maymun olma” diyen Terence’i dinleyip, bir orkestra da emirlere uymak yerine, kendi notlarını çalmaya başlaması olmadı mı? Kafasına atılan enstrümanların bu konudaki katkıları tartışmalı olsa da Whiplash denilince benim aklımda kalan, anlatılan başarı hikâyelerindeki safsatalar ve idealize edilmiş güzellik yerine, çirkin Andy’nin çaresizce onay arayan, yer yer aptalca bakan gözleri olacak. Charlie Parker, o gözlerin ardında. O babanın şefkatli kollarından çıkınca, bir diğer babanın güçlü otoritesinin boyunduruğu altından çıkıp yapabileceğini yapınca ortaya çıkan kişi işte aradığımız Charlie Parker.

Ankara sinamaya doyacak Dünya Kitle İletişimi Araştırma Vakfı tarafından Kültür Bakanlığı’nın desteği ve Halkbank ana sponsorluğunda düzenlenen Ankara Film Festivali’nde ulusal uzun film kategorisinde yarışacak filmler ve Onur Ünlü ’nün başkanlığını üstleneceği jürinin diğer üyeleri belli oldu. Jüride Demet Evgar, Emrah Serbes, Serkan Keskin ve kurgucu Çiçek Kahraman yer alıyor. 23 Nisan -03 Mayıs 2015 tarihleri arasında 26. kez

izleyici ile buluşacak Ankara Film Festivali’nin ulusal uzun film kategorisinde yarışacak filmler Prof. Dr. Oğuz Onaran, Prof. Dr. Seçil Büker, Öğretim Görevlisi Dr. Ali Karadoğan’dan oluşan ön jürinin seçimleri ile belirlenmişti. Festival kapsamında verilen “SİYAD En İyi Film” ödülü için Sinema Yazarları Derneği jürisi de belirlendi; değerlendirmeyi Sevin Okyay, Övgü Gökçe ve Kerem Akça gerçekleştirecek. KÜLTÜR-SANAT

Kuralsız Yönetmen: Robert Schwentke Oyuncular: Shailene Woodley, Theo James, Octavia Spencer Tür: Bilimkurgu , Aksiyon

Veronica Roth’un öyküsünden beyazperdeye aktarılan serinin devam filminde ise; Tris’in kişisel tercihinin tercihinin sonucunda bir devrim hareketi başlatırken, yayılan bu isyanın hiyerarşik yapıyı yavaş yavaş çözerek, var olan düzenin değişmesine tanık olacağız! Mücadeleye kaldığı yerden devam edecek olan Tris’in yolculuğunun ikinci perdesi sizlerle.

Bana Adını Sor Yönetmen: M. Taner Gündöner, Özer Kızıltan Oyuncular: Engin Hepileri, Özge Borak, Başak Parlak Tür: Romantik , Dram

Yasemin ve Hakan yetiştirme yurdunda beraber büyüyen iki yakın arkadaştır. Yaşamlarını neredeyse hiç ayrılamadan geçiren bu ikilinin arasında sıkı bir bağ vardır. Ama her şey elbette bu dostluk sevgisiyle sınırlı değildir. Yasemin‘in yıllardır Hakan‘ı için için sevmektedir; duyguları ise tek taraflıdır. Bir gün hayatlarına hiç beklenmedik bir anda Merve girer.

The Gun Man Yönetmen: Pierre Morel Oyuncular: Javier Bardem, Sean Penn, Idris Elba Ray Winstone, Jasmine Trinca Tür: Dram , Gerilim

Geçmişte Kongo Maden Bakanı’na düzenlenen bir suikaste karıştığı yönünde deliller bulunduğu için casusluğu bırakmak zorunda kalan Jim Terrier adlı uluslararası ajan (Sean Penn), artık Afrika köylerine temiz içme suyu sağlayan bir organizasyonda çalışmaktadır. Ancak eski patronları, cinayetteki rolü nedeniyle onun peşini bırakmaz ve yerini tespit ederler. Passolini Yönetmen: Abel Ferrara Oyuncular: TWillem Dafoe, Riccardo Scamarcio, Maria de Medeiros, Adriana Asti, Valerio Mastandrea TÜR: Dram Çektiği “Salo ya da Sodom’un 120 Günü” gibi fazlasıyla marjinal filmlere imza atmış, siyasi duruşu ve dini görüşleriyle hem yaşarken, hem de öldükten sonra çok tartışılmış filmlere imza atmış olan İtalyan yönetmen Pier Paolo Pasolini’nin (1922-1975) ömrünün son gününün anlatıldığı Pasolini filmini yine tartışmalı filmlere imza atmış Abel Ferrera yönetiyor.

HAFTANIN AJANDASI Sahneden fotoğraflar

Deniz Orkuş’tan ‘Dragon’ serisi

Basit bir ev kazası

Mesut Yavuz’un, “Adana Devlet Tiyatrosu Sahne ve Festival Fotoğrafları MS:10 2005-2015” adlı fotoğraf sergisi Sinema Sanatı ve Fotoğraf Derneği Galerisi’nde sürüyor. Yavuz’un siyah-beyaz ve renkli görüntü çalışmalarının yer aldığı sergi 20 Nisan’a dek izlenebilecek

Deniz Orkuş, son 2 yıldır ürettiği yeni eserlerini Galeri Binyıl’ın yeni mekânında sanatseverlerle buluşturuyor. Geçen yıl Art Athina sanat fuarı, Floransa, 2015 te Londra Bienaline katılan sanatçı; Leonard Awards European Confederation of Art Critics 1.Ödülü kazandı.

Bir kadının evliliğinden, hayallerinden, hayattan beklentilerinden ve hayal kırıklıklarından ele alınarak yazılan “Basit Bir Ev Kazası”, 28 Mart’ta Caddebostan Kültür Merkezi’nde sahne alıyor. Eve hapsedilen bir kadının beklentilerine kısa bir bakış…

ww


Tehlikeli sınav Hindistan’ın Bihar eyaletinde yapılan sınavda, ailelerin çocuklarına kopya vermek için canlarını tehlikeye attıkları görüntü damgasını vurdu. Veliler çocuk-

larına yardım etmek için binalara tırmanıp soruların cevaplarını vermeye çalıştı. 400 öğrencinin sınavı iptal edilirken, 20 veli gözaltına alındı. toplum

Bir fotoğraf çekilebilir miyiz?

Geçtiğimiz günlerde Ankara’da açılışı yapılan Rize Günleri Etkinliklerinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın maketi de sergilenmeye başladı. Erdoğan’ın maketinin bile çevresi adeta koruma kalkanıyla kuşatıldı. Görevliler insanların maketin yanına yaklaşmasına ve en önemlisi makete dokunmasına izin vermedi. Görünen o ki Erdoğan’ın maketinin bile dokunulmazlığı var. içinden. Yasak yasak nereye kadar yasak? Halk şimdi ayaklansa ben Cumhurbaşkanımla fotoğraf çektirmek istiyorum dese ne diyeceksiniz? Kral Selman halkıyla tokalaşıyor da bizimki bizimle niye tokalaşmıyor? Kampanya başlatılabilir bununla ilgili ve o maket yerine konabilir, halkta onunla gönül rahatlığıyla fotoğraf çektirebilir. Bütün bunlar aslında olması gereken şeylerdir. Sorumlular derhal göreve çağrılmalıdır ve hemen bu soruna bir çare bulunmalıdır.

TOPLUM birsen kaplanseren

Ankara’da yapılan ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik ile eski Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın da katıldığı Rize Günleri Etkinliğinde akıllara zarar bir olay meydana geldi. Etkinliğe damgasını vuran olay Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı Forsu önünde yapılmış maketiydi. Makete dokunmak ve fotoğraf çektirmek isteyen insanların itina ile engellendiği olay sırasında polisler ve bakanlara ise fotoğraf çektirmek serbesti. Gerçekler acıdır Aslında olayın neresinden tutulsa ayrı bir mizah konusu çıkar. İsterseniz Cumhurbaşkanının maketinin yapılmasını, isterseniz de o makete kimsenin yaklaştırılmamasını ve isterseniz makete yaklaşıp sarılmak ve fotoğraf çektirmek isteyen insanların olmasını düşünün. Yani neresinden tutarsanız tutun komedi çıkıyor ortaya. Bir Cumhurbaşkanının neden maketi yapılır ki, hadi yapıldı diyelim sonuçta burası Türkiye, o maketle insan niye fotoğraf çektirmek ister, hadi çektirmek istedi diyelim o zaman niye yaklaşmak dahi yasaklanır. Altı üstü

18SORU Ekin kurtar öğrenci - adana

1. En sevdiğiniz erdem? Utangaç 2. Başlıca özelliğiniz? Ailemin yanımda olması 3. Mutluluk nedir? Başarısızlık 4. Mutsuzluk nedir? Tembellik 5. En kolay hoşgördüğünüz kötü huy? Aniden tepki vermek, önyargılı davranmak 6. En nefret ettiğiniz kötü huy? Korkaklık 7. En sevmediğiniz şey? Kıskançlar 8. En sevmediğiniz kişiler? Yemek yemek 9. En sevdiğiniz iş? Yemek yemek 10. En sevdiğiniz şair? Nazım Hikmet 11. En sevdiğiniz yazar? Ece Temel Kural 12. Kahramanınız? Babam 13. Kadın kahramanınız? Camillia Volera 14. En sevdiğiniz çiçek? Nergiz 15. En sevdiğiniz renk? Pembe 16. En sevdiğiniz yemek? Makarna 17. En sevdiğiniz düstur? Pozitiflik, olumlu olmak 18. En sevdiğiniz söz? Ben artık susmak istemiyorum. Çünkü insan belki hiç konuşamaz bir kere susarsa.

maket, bildiğiniz mukavvadan falan yapılmıştır o, acı ama gerçek olan şey bu. Bir süre sonra o maket eşyanın tabiatı gereği yıpranacak inanması zor ama hatta çöpe atılacak. Bu gerçeklerin dayanılmaz olduğunu biliyoruz ama gerçekler acıdır maalesef. Kral Selman ve Kral Erdoğan Bu olay akıllara bir başka olayı daha getirdi; o da Suudi Arabistan Kralı Selman’ın ve vekillerinin ülkenin her

yerine yerleştirilen maketleri. Maketlerin arkasına yerleşen figüranların kuyruğa giren halk ile tokalaştığı bir olay olmuştu. Halkın Kral Selman’ın maketleriyle içi içe olduğunu ve yaklaşıp tokalaşabildiğini görmüştük, biz de ise yaklaşmak bile yasak. Bırakalım da halk çok sevdiği Cumhurbaşkanıyla tokalaşsın, hatta sarılsın ve hatta fotoğraf çektirsin. Bu özgürlüğü halkına vermeyenler utansın demek geliyor insanların

Halkın sesi Öte yandan da Bakan Faruk Çelik ve Eski Bakan Hayati Yazıcı gayet rahat yanına geçip fotoğraf çektirdiler maketle, pardon Cumhurbaşkanı Erdoğan ile. Maket demek yanlış oluyor kendisi bu tür konularda oldukça hassas olduğu için saygı göstermek lazım tabi ki. Her neyse bakanlar hatta polisler fotoğraf çektiriyor da halk niye çektiremiyor? Bu soruna derhal bir çözüm bulunmalı ve halk rahatlatılmalıdır. Yoksa halkın oldukça hassas olduğunu ve çok alındığını tahmin edememek büyük bir saflık olur. Yetkililere, halkın sesini duymalarını yoksa sonuçlarının halkın büyük buhranına sebep olacağını söylemek de boynumuzun borcu olsun.

Huzurun resmi

ABD’nin Arizona eyaletinin Mesa kentinde silahlı saldırıda vurulan 20 yaşındaki genç Isaac Martinez, yaralanmış haldeyken selfie çekip ‘Az önce vuruldum’ mesajıyla Snapchat adlı uygulamadan arkadaşlarına gönderdi. Saldırgana otomobilinin anahtarlarını vermeyince vurulan Martinez hastanedeyken de selfielerine devam etti.

100 yaşında hapis Kenya’da 100 yaşında bir kadın, bir hafta cezaevinde yattıktan sonra salıverildi. Margaret Ngima’nın salıverilmesi için ulusal çapta bir kampanya başlatılmış. Ngima’nın bir başka aileyle arasında çıkan arazi kavgası nedeniyle mahkemeye çıktığı ancak mahkemenin kararına uymadığı için cezalandırıldığı belirtildi.

O bir saat markası İtalya’yı karıştıran yolsuzluk skandalı, hükümette bir istifa ile sonuçlandı. Ulaştırma ve Altyapı Bakanı MaurizioLupi, oğlunun tutuklanan iş adamı StefanoPerotti’den hediye olarak 10 bin euro değerindeki bir Rolex saat alması karşısında gelen istifa çağrılarına daha fazla dayanamadı. Aslında bu olay akıllara saat, rüşvet ve hükümet üçlemesini getirdi. Bu şeytan üçlemesi de akla hemen eski bakan Zafer Çağlayan’ın iş adamı Rıza Sarraf ’dan aldığı saati getirdi. Artık herkesin aklına saat denince Zafer Çağlayan’dan başkası gelmiyor kendisi bu konuda bir marka oldu. Demek ki yolsuzluktan adı geçen ve istifa eden bakanların yolu bir şekilde saatten geçiyor. TOPLUM

Selfie

En çok okunan haber Dünyanın en çok okunan haberi dünyanın en çok tanınan gazetelerinden birinden çıktı. Ama haberin sahibi ünlü bir editör ya da ünlü bir muhabir değil sadece bir stajyer. New York Times’da staj yapan bir öğrencinin yaptığı haber yılın en çok okunan haberi seçildi. Haberi için Amerika’yı eyalet eyalet gezen Josh Katz sayısız insanla konuştu. “Farklı insanlar aynı şeyi nasıl anlatır?” konulu haberi için insanları kadınerkek, eşcinsel-heteroseksüel gibi kategorilere ayırdı ve kendini ifade etme alanında bir yazı çıktı ortaya. Katz’ın haberi sosyal medyada paylaşım rekorları kırdı. Üniversiteden birkaç ay önce mezun olan Josh Katz’ın staj dönemi önümüzdeki haftalarda tamamen bitecek ve editör olarak göreve başlayacak. TOPLUM

Kurtarıcı Botswana’daki bir parkta yaşayan aslan, kurtarıcısına her gün sarılarak sevgisini gösteriyor. Valentin Gruener 2012’de bir çiftçinin hapsettiği kafesten kurtardığı aslan yavrusunu Botswana’daki doğal yaşam parkında besleyip büyüttü ve aralarında bir ilişki başlamış oldu. Gruener’in kendisini adadığı aslan yavrusunun adı Sirga.

Kapsül otel

Çin’in başkenti Pekin’de bir ev sahibi, sadece içinde yatılabilecek büyüklükteki kapsül odaları düşük bir fiyata kiraya vermeye başladı. Kapsül oteller asıl olarak da Japonya’yla birlikte anılsa da, Çin’de de bir ev sahibi bu işletmecilik türünü Pekin’e taşıdı. China Daily gazetesinin haberine göre söz konusu oteldeki çok küçük odalar günlük 16 dolara kiraya veriliyor. Bu ücret karşılığında müşteriler odada kalıyor, ayrıca küçük bir oturma odası ile çalışma masasını da kullanıyor. toplum


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.