Yarın178

Page 1

İşten atılan Soma işçilerinin, tazminatları ödenmiyor

Ölmediysen aç kal Manisa’nın Soma ilçesinde, 301 maden işçisinin ölümünün ardından 1 Aralık 2014’te katliamın yaşandığı Eynez Maden Ocağı ile Atabacası Maden Ocağı’nda çalışan 2 bin 831 maden işçisinin sözleşmeleri feshedilerek işten atılmıştı. Şirketin malları üzerindeki tedbir kararı nedeniyle işçilerin ihbar ve kıdem tazminatları da tehlikeye girmişti. Geçimini büyük oranda madencilik üzerinden

sağlayan Soma ilçesinde işsizlik artarken devlet verdiği sözleri tutmadı, tazminatlar ödenmedi. Türkiye Maden İşletmelerinin önünde eyleme başlayan işçiler, baskılara rağmen mücadele de kararlı. Bir yandan hukuki olarak haklarını arayan işçiler, diğer yandan işsizlik ve bir de üstüne kıdem tazminatları ile uğraşıyor. emek 06

Dolar Erdoğan dinlemiyor... Güzel günlerin habercisi...

17 Mart 2015 Salı Sayı: 178 l

l

1 TL www.yarinhaber.net l

Kaç-Ak Saray’da gerçekleşen toplantıda 130 sayfalık bir sunum yapan Erdem Başçı, Tayyip Erdoğan’a brifing verdi, tartışmalar yatıştı. Ancak Erdoğan, dersi anlamamış olacak ki “tatlıya bağladık” dese de dolar tekrar rekor tazeledi. ekonomİ 08

)

Baskanlık yetmedi ‘ patronluga goz dıktı Şirket gibi ülke yönetmek ne anlama geliyor?

Başkanlıktan patronluğa Balıkesir Ekonomi Ödülleri 2015 Töreni’nde konuşan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, yeni anayasa ve başkanlık sistemi için yine AKP’ye oy istedi. Tayyip Erdoğan başkanlık sistemini açıkça şöyle anlatarak patronluğa da göz diktiğini gösterdi: “Bir anonim şirket nasıl yönetiliyorsa Türkiye de öyle yönetilmelidir. Yoksa bileklerine bağlıyorlar prangayı yürü yürüyebilirsen”.

Türkiye’deki temel yasalar, öncelikler şu haliyle bile patron lehineyken, Erdoğan’ın şirkete çevirdiği bir Türkiye’de işçilerin, halkın elindeki üç beş güvence bile geri alınır. Aslolan, şirketlerin kar oranlarıdır. Kar elde etmek için parça para satılan, tarihi, doğal zenginliklerin hepsi, ‘Baş Patron’un onayı ile istediği diğer patronlara satılabilir. En önemlisi, işçi artık patronun işine yaramıyorsa kovulur. Eğer halk da Erdoğan’ın iktidarını tehdit ederse ya kovulur, ya da yok edilir.

Denetimsiz egemenlik istiyor Devletin denetim mekanizmalarının, halkın sembolik bile olsa iradesinin, iktidarına gölge etmesinden oldukça rahatsız olacak ki, artık Başkanlık sistemi değil, anonim şirket CEO’luğu istiyor. Bir patronun pervasızlığı ile “Ülke benim değil mi, satarım da yakarım da” diyerek, kendi çıkarları doğrultusunda bir yönetim anlayışı istiyor. Kendi başkanlığı için AKP’ye oy istiyor. güncel 03

Esas Mesele’de bu hafta: Siyaset bilimci Ersin Kalaycıoğlu

Hissemizi satıp gidecek miyiz?

Erdoğan’ın anonim şirket benzetmesini hatalı bulan Ersin Kalaycıoğlu, dayatılan sistemin başkanlık sistemi değil, olsa olsa diktatörlük olduğunu vurguladı. esas mesele 12

İstanbul Üniversitesi Raşit Tükel’i seçti İstanbul Üniversitesi’nde yapılan rektörlük seçimleri tamamlandı. Seçimlerde Raşit Türkel seçilirken Erdoğan’ın kimi atayacağı bekleniyor. Üniversiteliler tarafından da net bir şekilde biliniyor ki Erdoğan boşalan kadrolara yandaşlarını yerleştirecek. Erdoğan söz konusu kendine muhalefet edenler olunca “sandık”ı işaret ederken, aslında seçimleri hiç önemsemediğini göstermeye devam ediyor. Ancak İstanbul Üniversitesi bileşeni olan öğrenciler ve akademisyenler, kendi iradelerinin tanınmamasına göz yummayacaklar. genÇlİk 10

Liseliler YGS’nin ardından ÖSYM’ye yürüdü Geçtiğimiz hafta pazar günü yapılan üniversite birinci basamak sınavı YGS’ye yaklaşık 2 milyon öğrenci girdi. Sınavlara karşı ÖSYM binası önünde YGS sonrasında eylem yaparak geleceklerini çalamayacağını söyledi. lİsenİn gündemİ 11

Vitaminin yeri doldurulamaz

HAKAN ÖZTÜRK

04

Aklın yolu

Hayat sana güzel mi?

05

Uyanış

SİBEL UZUN Masumuz her birimiz

GÜLSÜM KAV

10

Ana fikir

Sandıksız siyaset geleneğinin tasfiyesi

KADİR DADAN

Sağlık emekçileri hakları için g(ö)revde

02

Midas’ın Altınları

Sağlık sistemin çöktüğünü söyleyen sağlık emekçileri, tüm toplumun hakları için greve çıktılar. Greve çıkan sağlık emekçileri, hakları olanı, çalışma koşullarının düzeltilmesini, ücretlerinin iyileştirilmesi, sağlık eğitiminin nitelikli olmasını talep ettiler. emek 05


YESiL SAYFA

02

17 Mart 2015

Çekerek suyunu sattırmıyor

Kadir Dadan

Midas’ın Altınları

Sandıksız siyaset geleneğinin tasfiyesi

2015 genel seçimleri birçok açıdan tarihi bir seçim olacak. Muhalefet açısından bu seçimlere iki olay damgasını vuracak. Birisi CHP’nin adayları ön seçimle belirleme, diğeri de HDP’nin parti olarak seçimlere katılma kararları. Bu iki karar, eğer doğru yöntemlerle icra edilebilirse, özellikle batı illerinde uzun yıllardır süre giden ve muhalefetin temel hastalığı olan sandıksız siyaset yapma geleneğinin son bulmasına yol açacak. Ne demek sandıksız siyaset geleneği? Sandıksız siyaset, partiye herhangi bir aidiyet hissetmeden ve hatta partiye üye dahi olmadan, herhangi bir seçilememe kaygısı taşımadan, meslek odalarında, sendikalarda, dernekler ve kooperatiflerdeki idari koltuklara kök salarak ya da işi dışında toplumla geniş bir temas yüzeyi kurmadan, toplumsal değişimin bir parçası olmadan, tanıdık gazetecilere bir iki haber yaptırarak, tanınmış kişilerle sürekli gülücüklü fotoğraflar çektirerek, seçim dönemlerinde liderin ya da parti yönetiminin etrafında dolanarak, listede kendine seçilebilecek bir yer arayan, bu yeri bulamadığında da sandık için kılını kıpırdatmayan, kerameti kendinden menkul kişilerin sürdürdüğü siyaset geleneğidir. CHP’nin adayları ön seçimle belirleme kararı ile birlikte, CHP teşkilatları geçmiş seçim dönemlerinde görülmemiş bir hareketliliğe tanık oldu. Milletvekili aday adayı sayılarında ciddi bir artış oldu. Peşi sıra teşkilat gezilerine çıkıldı. Ve o can alıcı soru sorulmaya başlandı; kim partili, kim değil? İktidar partisi ile muhalefet partileri üye sayılarının arasındaki uçurum, herkesin malumu idi. Bu uçurumun nasıl kapanacağı konusunda ilk işaretleri bu ön seçim kararı verdi. Önümüzdeki dönemde CHP ön seçimde ısrar ederse üye sayısı ciddi bir artış gösterecektir. Keza adayların ortaya çıkış süreci de, sadece seçim dönemleriyle sınırlı kalmayacak, teşkilatla birlikte geçirilecek daha uzun sürelere yayılacaktır. Öte yandan HDP’nin seçimlere parti olarak girme kararı da, sandıksız siyaset geleneğini tarihe gömecek adımlardan bir tanesidir. HDP bu kararla ilan etmiştir ki, barajı aşmak için batıdaki sandıklardan çıkacak her oy değerlidir. HDK bileşenlerinde daha önce batı illerinde gördüğümüz, adayların ilanına kadar süren ve daha sonra sönümleşerek sandık işlerini Kürtlere bırakan hareketlilik, bu kez son seçmen sandığa oyunu atana kadar sürecek görünmektedir. Batıdaki seçmen listelerinde kayıtlı olmayan Kürtlerin kaydedilmesi, ilçe teşkilatı bulunmayan yerlerde ilçe teşkilatı kurulması, daha fazla Kürt hareketi dışından aday çıkması ve yurt dışına taşan çalışmalar HDP’nin de potansiyel oylarını konsolide etme konusunda ayrıntılı bir taktik çalışma yürüttüğünü ortaya koymaktadır. Tüm bunlar, özgürlük, eşitlik ve adalet için siyaset yapanların, tabanın içinden ve sandığı önemseyerek ortaya çıkmalarını sağlayacak demokratik bir geleneği oluşturmak için umut verici süreçlerdir. dadankadir@yahoo.com

17 Mart salı 2015

Tokat’ın Zile ilçesinde yapılması planlanan hidroelektrik santraline (HES) karşı yürüyüş düzenleyen 2 bini aşkın kişi, jandarmanın biber gazı ve panzerli saldırısıyla karşılaştı. Üst üste birkaç saldırıya maruz kalan halk bunlara rağmen yaklaşık 10 kilometre yürüyerek şantiye alanına yaklaştı ve orada firmaya ait araçların gitmesi için slogan attı. sloganları attı. Burada yapılan konuşmaların ardından eyleme Tokat’ın Zile ilçesinde katılanlar, firmanın yaklaşık 10 toplanan yaklaşık 2 bin kilometre uzaklıkta bulunan şankişi ilçede yapılması planlanan 3 tiyesine bir yürüyüş düzenledi. hidro elektrik santraline (HES) Zile-Çekerek yolunda çok sayıda karşı yürüyüş yaptı. Yaklaşık 10 jandarma ve polisin barikat kurkilometre Zile-Çekerek yolunda masının ardından insanlar tarlalayürüyüş yapan köylülere jandar- rın içine doğru yürüdü. ma biber gazı ve panzerle saldırdı. Zile’den geçen Çekerek Irma- Jandarma ve polis saldırdı ğı üzerine yapılması planlanan Tarlada yürüyen yaklaşık 2 bin HES’i protesto eden köylülere kişi daha sonra karayoluna çıktı. destek için çeşitli yerlerden gelen Burada bir süre yürüyen kitlenin kişiler Yapalak Köyü girişinde önü jandarma tarafından kesildi. toplandı. İstanbul’dan otobüsler- Ancak insanlar yeniden tarlalara le gelen dernekler eyleme katıldı. inerek yürüyüşe devam etti. YakCHP Tokat Milletvekili Orhan laşık 1 kilometre sonra jandarma Düzgün ve İstanbul Milletvekili yeniden yolu kesti. Buna karşın Melda Onur da köylülere destek eyleme katılanlar yürümeye deverdi. vam etti. “Bu vadide satılık su yok” yaJandarma ekipleri şantiyeye zılı pankart taşıyan halk “Bu da- 500 metre kala yeniden grubun ha başlangıç mücadeleye devam” önünü kesti. Jandarma bu kez yine yeşil sayfa onur toper

tarlalara kaçışanlara biber gazı ile saldırdı. Kaçışanlar tüm engelleme çabasına rağmen yürüyüşü sürdürdü. Burada jandarma ekipleri şantiye önüne barikat kurarak grubun şantiyeye yaklaşmasına izin vermedi. Protestoya katılanlar firmaya ait araçların gitmesi için slogan attı. ‘Zile bu HES’i istemiyor’ Eylemciler barikatın önünde bekleyişlerini sürdürürken köy muhtarları ile firma yetkilileri görüştü. Yapılan görüşme sonrası köy muhtarları bölgede toplananlara “Proje bekletilmeye alındı” dedi. Bunu alkışlarla karşılayan halk bölgeden gitmeyeceklerini belirtti. Eyleme katılan CHP Milletvekili Orhan Düzgün ise, köylülerin toprağına sahip çıktığını bildirerek, “Bu insanların doğal hakkı. Zile halkı bu HES’i istemiyor ve bunu yaptırmayacak” dedi.

Olimpiyatları değil hayvanları savundular Azerbaycan’da haziran ayında düzenlenecek 2015 Avrupa Olimpiyatları için sokak hayvanlarını diri diri yakmaya başlayan Azerbaycan devletini protesto etmek için İstanbul’daki Azerbaycan Konsolosluğu önünde hayvan özgürlüğü savunucuları eylem yaptı. Yaklaşık yüz kişilik grup,”Bakü’de devlet köpekleri yakıyor” pankartıyla yürüdü ve yürüyüş boyunca trafiği tek yönlü olarak kapatarak “Bakü demek, katliam demek”, “Azerbaycan kan kokuyor” ve ““Susma haykır, özgür-

lük haktır” gibi sloganlar attı. Basın açıklamasını okuyan Güray Tezcan, 2015 Avrupa Oyunları için yapılan katliamın münferit olmadığını, daha önce 2012 Bakü Eurovision Şarkı Yarışması için de sokak hayvanlarının topluca öldürüldüğünü hatırlattı ve “Medeniyet adına sokak hayvanlarını ortadan kaldıran zihniyet, sadece hayvanlara değil Bakü’de hayvan haklarını gündeme getiren kişilere de şiddet uyguluyor” dedi. Konsolosluk kapısına yakılan hayvanları temsilen kül döküldü.YARIN YEŞİL SAYFA

Fatih Ormanı’nı sincaplar korudu

sayı: 178

Haftalık siyasi gazete yerel süreli yayın Genel koordinatör editörler

tasarım

elif karan Birsen Kaplanseren Can Çoksöyler Ece Berfin Karagöz Fatma çakır nida ateş Oğuzhan Özkan onur toper Osman Erdem Özgün Başak Melih erdem Rıfat Çapar Sait Bağış sıla gemicioğlu

yusuf yasin yakşi fikriye yılmaz ışıl demir

dağıtım imtiyaz sahibi sorumlu yazı işleri müdürü Yönetim adresi

basıldığı yer

osman erdem fadik temizyürek Tel: 0536 698 9397 ışıl kurt Ergenekon Mah. Tay Sok. No:4 Osmanbey / İstanbul Arslan Güneydoğu Gaz. Mat. ve Kağıtçılık A.Ş. Akçaburgaz Mah. Hadımköy Yolu San1 Bulvarı 169. Sokak No: 6 Kıraç / Esenyurt / İstanbul 02128861795

6 aylık abonelik: 40 tl

1 yıllık abonelik: 80 tl

SANEM DENİZ KURAL adına ziraat bankası hesap no: 0615 57722685 5001 ıban: TR28 0001 0006 1557 7226 8550 01 ptt hesap no: 08848286 0000 0088 7351 11 işbankası hesap no: 6200 2465988 ıban: TR34 0006 4000 0016 2002 4659 88

garanti bankası hesap no: 31/6896034 ıban: TR90 0006 2000 0310 0006 8960 34 akbank hesap no: 0177542 ıban: TR57 0004 6001 6488 8000 1775 42 yapı kredi hesap no: 229/88735111 ıban:TR38 0006 7010 0000 0088 7351 11

Fukuşima’nın etkileri devam ediyor Nükleer Karşıtı Platform (NKP), Fukuşima’daki nükleer facianın 4. yılı nedeniyle Japonya’nın İstanbul Başkonsolosluğu önünde basın açıklaması yaptı. Başkonsolosluğun bulunduğu Levent’teki Tekfen binası önünde bir araya gelen NKP, “Fukuşima’da nükleer facia sürüyor” pankartı açtı. Platform, “Sinop Fukuşima olmasın” dövizleri taşıdı ve Nükleer santral istemiyoruz”, “Nükleere inat, yaşasın hayat” sloganları attı. Grup adına basın açıklamasını yapan

NKP Dönem Sözcüsü Kazım Özgenç, “Nükleer santrallerin yaşamla yan yana olmasının imkansızlığını Fukuşima felaketiyle bir kere daha gördük” diye konuştu. Özgenç, Türkiye’nin nükleer santralle ihtiyacı olmadığını belirterek, “Karadeniz kıyılarımız Çernobil’den en çok etkilenen bölgemiz. Karadenizli insanlarımız kanserden yaşamlarını kaybediyorlar. Biz ülkemizde ikinci bir facia istemiyoruz. Sinop, Fukuşima olmasın diyoruz” dedi. YARIN YEŞİL SAYFA

Kuzey Ormanları Savunması, Fatih Ormanı’nda Bilgili ve Doğuş Holding ortaklığıyla yapılması planlanan ve 108 villa, 15 bin kişilik salon, mağazalar ile restoranlar inşa edilmesini öngören projeyi Bilgili Holding’in merkezi önünde protesto etti. Fatih Ormanı’nın esas sahipleri olan sincapların maskelerini takan insanlar, “Sincabı kolla, patronu kov”, “Bu orman bizimdir, bizim kalacak”, “Nefret sizde, hayvanlık bizde” ve “Ciğerimi sökme” yazan dövizler taşıdı. Yapılan açıklamada Fatih Ormanı’nın Milli Parklar kapsamında olduğunun altı çizilirken, topun bundan böyle bakanlıklarda olduğunu belirtildi. Eylemde ayrıca Bilgili Holding’i sembolik olarak mühürleyerek sincaplardan Doğuş Holding ile ortaklıkları için “evlilik tebriki” mesajı iletildi. YARIN YEŞİL SAYFA


GUNCEL

03

17 Mart 2015

Başkanlık yetmedi, patronluğa göz dikti Ak Saray’daki ‘patron’ koltuğuna oturan Cumhurbaşkanı Erdoğan, ülkenin anonim şirket gibi yönetilmesi gerektiğini söyledi. Erdoğan, iktidarı için gittiği her yerde AKP’ye oy istiyor. 400 vekille anayasa değişikliğini sağlayıp “Başkanlık” sistemine geçmek isteyen Erdoğan’ın “başkanlık” yolundaki hiçbir engele tahammülü yok. bileklerine bağlıyorlar prangayı yürü yürüyebilirsen.” Erdoğan, Balıkesir Ekonomi Ödülleri devletin denetim mekanizmala2015 Töreni’nde konuşan rının, halkın sembolik bile olsa Cumhurbaşkanı Erdoğan, yeni iradesinin, iktidarına gölge etmeanayasa ve başkanlık sistemi için sinden oldukça rahatsız olacak yine AKP’ye oy istedi. Yıllardır ki, artık başkanlık sistemi değil, Erdoğan’ın başkanlık sistemine anonim şirket CEO’luğu istiyor. dair konuşmalarına şahit olduk. Bir patronun pervasızlığı ile “ÜlAdım adım başkanlık yolunda ke benim değil mi, satarım da ilerleyen Erdoğan, anayasa deği- yakarım da” diyerek, kendi çıkarşikliği sağlanmadan, fiilen ülkeyi ları doğrultusunda bir yönetim yönetmeye başladı bile. anlayışı istiyor. Yargı, yürütme, yasama organlarının bağımsızlığı tartışmalı Açıkça AKP için oy istiyor hale geldi. Bırakın mevcut devlet “400 milletvekili verdiğiniz zamekanizmasının organlarını ve man, yeni anayasa yapılacak ve kurumlarını, Erdoğan’dan ha- başkanlık sistemi gelecek. Mevcut bersiz sokağa bile çıkılamaz ol- sistem artık Türkiye’yi taşıyamıdu Türkiye’de. Ancak ilan ettiği yor. Bu anayasa bizim ufkumuzu sıkıyönetime rağmen, Erdoğan aydınlatamaz” şeklinde konuşan istediği gibi at koşturamamak- Erdoğan, açıkça AKP için, daha tan o kadar rahatsız ki, işini riske doğrusu kendi saltanatı için oy atmadan, kendi başkanlığı için istiyor. AKP’nin seçim çalışmasının da başını çekmeyi ihmal etmiyor. 3 saate bile tahammülü yok Güvenlik paketi tartışmalarına da Başkanlıktan patronluğa değinen Erdoğan kendi iradesinin Tayyip Erdoğan başkanlık siste- dışında hiçbir iradeyi kabul etmimini savunurken, bu fikrin siya- yor. Meclisteki yasama süreçlerine sal alandaki tamamlayıcı unsu- de değinerek: “Nasıl engelliyorlar runu açıkça ifade ediyor: “Yeni bunu, sistem sakat da onun için. Türkiye sizlerin sivil toplum ör- Bir madde üç saatinizi alırsa kavgütlerinin iş adamlarımızın el- ga ve gürültüyle süslemeye kalkarlerinde yükselecek. Sizden istir- larsa oradan yasa çıkar mı? Bu iş hamım Yeni Türkiye, başkanlık böyle yürümez” şeklinde konuştu. sistemi ve yeni anayasayı her fır- Yani Erdoğan Balıkesir’de, resmen, satta millete anlatın. Bir anonim kendisine muhalefet eden “Türkişirket nasıl yönetiliyorsa Türki- ye Büyük Millet Meclisi” bile olsa ye de öyle yönetilmelidir. Yoksa engelleneceğini ilan etti. güncel fatma çakır

Ekonomik krizi çıkaran da dış mihraklar! Son günlerde rekor seviyelere ulaşan doları, eşiğinde bulunduğumuz ekonomik krizi de dış güçlere bağlayan Erdoğan: “Dövizle faizle manipülasyonla, MİT müsteşarıyla, ellerine ne geçerse onunla aynı yöndeki gayretlerini sürdürüyorlar. Ekonomide kriz görüntüsü için çalışıyorlar. Ama nafile, bunların hepsi koskoca bir hiç. Dışardan birileri, köşelerinde bir şeyler yazıyorlar. Bunların hiçbirisi bizim aklımıza girmez “ dedi. Patronlardan, “patron” olmak için destek istiyor Merkez Bankası’na sırf ekonomide işler kötüye gidiyor diye kafa tutan Erdoğan’ın en büyük desteği patronlardan istemesi de tesadüfi değil. Son iki yılda tüm grevler

“Milli Güvenliği Tehdit” gerekçesi ile yasaklandı. İşçilerin en temel hakları için yaptığı eylemleri tehdit gören AKP zihniyeti, “Yeni Türkiye’sini” patronlarla kol kola kurmak için çabalıyor. Demokrasi, seçim, yasalar, hukuk gibi temel kavramlar, patronların karı yanında lafı bile edilemez kavramlar. Zira Erdoğan’ın tamamına cevabı net. Biri hırsızlıktan mı söz ediyor: “Paralelci”. Birileri parkına, ormanına sahip mi çıkıyor: “Darbeci, terörist”. Birileri yaşam hakkı için mücadele mi ediyor: “Kabataş’ta başörtülü bacısının tacizcisi”. Erdoğan’ın “Baş patronluk” koşusunda halk nerede diye sorduğumuz da ise cevabı çok net: Fıtratı gereği ölümü reva görülen madenciler, inşaat işçileri, taşeron çalışanlar.

Peki, nedir bu anonim şirket? Esasen bu anonim şirketin bir devlet yönetim şekli olmadığını hepimiz biliyoruz. Peki, Erdoğan’ın ülke yönetiminde model olarak kullanmak istediği bu anonim şirket nasıl bir şey gelin birlikte göz atalım. Şirketler ikiye ayrılır: Kişi (şahıs) şirketleri ve sermaye şirketleri. Şahıs şirketleri adi, kolektif, komandit şirketler; sermaye şirketleri ise, sermayesi paylara bölünmüş koman-

dit şirketler, limitet şirketler ve anonim şirketlerdir. Anonim şirketi kuranlar, şirkete ortak olanlar, şirkete yatırdıkları para ölçüsünde yönetimde söz sahibi olurlar. Şirkete yatırdıkları para ölçüsünde şirketin kârından pay alırlar. Hem yönetimi ele geçirir hem de kara sahip olurlar. Şirkete katılım payı ödeyemeyenler şirketin faaliyetlerinden karından yararlanamazlar.

Türkiye Cumhuriyeti Anonim şirketi nasıl yönetilir Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın istekleri doğrultusunda, Türkiye demokratik bir cumhuriyet yerine, anonim şirket gibi yönetilirse ne değişir? Temel yasalar, öncelikler şu haliyle bile patron lehineyken; işçilerin, halkın elindeki üç beş güvence bile geri alınır. İş güvenliğinden, emeklilik hakkından, temel hak ve özgürlüklerden söz edilemez. Uluslararası sözleşmeler, insan hakları, temel hak ve özgürlükler rafa kaldırılabilir. Aslolan, şirketlerin kar oranlarıdır. Kar elde etmek için parça para satılan, tarihi, doğal zenginliklerin hepsi, Baş Patron ’un onayı ile istediği diğer patronlara satılabilecek. Yakın tarihte tüm Türkiye sathında, ayağa kalkan toplumun iradesi ile Gezi Parkı’nın talanına izin verilmediği düşünülürse, Erdoğan’ın istediği yetkiyi almasının tüm ülkenin talanı demek

olduğunu anlamak zor değil. Patronlar, tavuğa mı yatırım yapacak, devlet kaynakları seferber edilir. Balıkçılık mı geliştirilecek, tüm limanlar balık çiftliği yapılarak doğal yaşam alt üst edilir. Sit alanları imara açılabilir. Hatta halkın on yıllardır oturduğu evler yıkılıp CEO’lara pazarlanabilir. Vergiler, işsizlik kesintileri, zorunlu ödemeler, devletin kasasına girer, buradan da “teşvik” adı altında patronların kasasına girer. Sağlık sisteminde dönüşüm adı altında, hastaneler başhekimler yerine CEO’lara emanet edilip, parası olmayana sağlık hizmeti verilmesi hayal oldu. T. C. A. Ş’nin bu konuda daha da ileri giderek, acilleri de özelleştirmesi, kar getirmeyen uzmanlık dallarını kapatması içten bile değil. Eğitim sisteminde, emekçi çocuklarına dinselleştirilmiş dogma bir eğitim veya erken yaşata

evlilikle biten hayatlar dayatmaya çalışan AKP, şirket mantığı ile ülke yönetmek için önünde hiçbir engel kalmazsa, eğitimi tamamen özelleştirip, staj adı altında emek sömürüsünü kemikleştirecektir. Eğitim kurumları fıtratları gereği gençlerin patronlara itaat etmesi gerektiğini anlatacak. Hırsızlık ve yolsuzluk soruşturmalarına gerek kalmayacak. Çünkü her patronun, zaten kendisinin olanı çalması söz konusu olamaz. Halkın emeğine el koymaya gelince ise: patronlar zaten hayatta kalmaya yetecek kadarını verir, gerisini istemek “darbeciliktir”, “teröristliktir”, “vandallıktır”. En önemlisi, işçi artık patronun işine yaramıyorsa kovulur. Eğer halk da Erdoğan’ın iktidarını tehdit ederse ya kovulur yada yok edilir. GÜNCEL

Dolardaki yükseliş devam ederken Erdoğan’dan gelen açıklamaları nasıl değerlendiriyorsunuz? Mehmet Şimşek Maliye Bakanı

Tartışmalar bitti Tartışmalar geride kaldı. Açıklamalar yapıldı. Biz önümüze bakacağız. Petrol fiyatlarındaki düşüş, dolardaki çıkış gelişmekte ülkeleri etkiledi ama bizi o kadar etkilemedi. Ali Babacan Başbakan Yardımcısı

Tartışmalar etkili oldu Bununla ilgili herkes bir piyango çekiyor, bir rakam söylüyor. Euro/dolar toto oynanıyor bugünlerde. Kendi içimizdeki tartışmalar da kurun yükselmesinde etkili oldu. Nihat Zeybekçi Ekonomi Bakanı

Kimseden cesaret almasınlar Doların artışında Merkez Bankası’nın müdahalesi gereksiz. Finansal anlamda tedbirler almamız gerekiyor. 2015’te daha çok büyüme ve istihdam için faizlerle ilgili çok mesafe var. Sibel Uzun EHP Genel Başkanı

Seçim öncesi freni Erdoğan seçimler yaklaştığı ve dolar yükselişi ciddi bir dalgalanma yarattığı için frene basmak zorunda kaldı. IŞİD kafasındaki AKP’nin ekonomi de manevra yapması neredeyse imkânsız. Kani Beko DİSK Genel Başkanı

Dolar durmaz

Üreten değil tüketen bir toplum alışkanlığı devam ederse, yöneten AKP hükümeti de ekonomiyi bu şekilde yönetirse kimse doların durmasını beklemesin. Cüneyt Akman İktisatçı, yazar

Çekilmiş görünüyor Bütün ekonomik sistemin de, hükümetin de AKP iktidarının üstüne çökeceğini görünce geri çekilmiş görünüyor. Ekonomiyi karaya oturtmuşsun, sonra faizleri düşür diyorsun. Vedat Özdan Yazar

Seçimler hayati Faiz indirmese dahi Merkez Bankası hakkında Erdoğan’dan eskisi gibi ürkütücü tepkiler beklememek gerek. Malum 7 Haziran seçim sonuçları Erdoğan için hayati önemde. Güngör Uras Yazar

Üretime ilgileri yok Ekonomi politikalarında düzeltme yapacak olan Ankara’dır. Ankara üretimde olan bitene ilgi duymuyor. Ekonomiyi sadece “döviz ve faiz” göstergelerine bakarak değerlendiriyor. Yunus Dağçal İşten atılan Sütaş işçisi

Faizden çok kazandırdı Erdoğan’ın konuşmasına göre dolar inip çıkıyor. Adamların milyar dolarları oluyor böylece. Sonra çıkıyor diyorlar ki faiz lobisi. Sen dolardan daha çok para kazandırıyorsun. Semiha Hoşgör Emekli

Çok dolarları var Doların düşmesi için Cumhurbaşkanın söylediği gibi faizlerin düşmesi değil susması gerekiyor. Ama susmadığına göre herhalde çok dolarları var ve para kazanıyorlar.


GUNCEL

04

17 Mart 2015

Hakan Öztürk AKLIN YOLU

Vitaminin yeri doldurulamaz

Benim tanıdığım solun önemli bir kesimi için Michael Haneke’nin “Ölümcül Oyunlar” diye bir filmi var. O filmde, yazlık eve gelen beyaz giyinmiş iki adam bütün aileye akla hayale gelmeyecek işkenceler yapıyor. Bir aşamadan sonra akılları esip duruyor ve anneyi serbest bırakıyorlar. Anne evin olduğu yerden uzaklara, arabaların geçme ihtimali olan yola doğru koşuyor. Buraya ulaşması epey bir zaman alıyor. Yolun kenarında beklerken bir arabanın yaklaştığını fark ediyor. Arabanın ötelerden sadece ışıkları görülebiliyor. İçinde kimlerin olduğunun anlaşılması mümkün değil. O an kadın tereddütte kalıyor. “Arabanın içindekiler yine o manyaklar olabilir mi?” diye düşünüyor. Bir yandan da diğer insanlara ulaşıp evdekileri kurtarması gerektiğinin geriliminde. Gelen arabayı durduruyor. Sonra manyakların kadını yeniden eve getirdiklerini görüyoruz. Babayla çocuğu öldürüyorlar. Her yerini bağladıkları kadını da alıp balığa çıkıyorlar. Sonra bir ara şakalaşırken kadını tekneden suya itip boğuveriyorlar. * Solcu arkadaşlarımız “yahu solcular zaten her seçime ‘bu seçimler çok önemli’ deyip durur” diyerek espri yapmak halindeler. Bense hiç onlar gibi rahat olamıyorum. Aksine, filmde uzaktan gelen arabanın farlarına bakan kadın gibi tedirginim. Ya bu gelen arabalardan bir araba değil ise. Ya bu arabadakiler normal insanlar değil de o manyaklarsa. Ya bu seçimler seçimlerden bir seçim değilse. Ya bu seçimlerden sonra kültür merkezlerimize dönüp, kültürel solculukla uğraşmamız dahi mümkün olamayacaksa. Şu ya da bu mahallenin çeşmesiyle ilgili kampanya yapamayacaksak. Ya eylemlerde eline taş alan çocukları polis orada kurşunlayacaksa. Ya hepimiz bunları sadece hapishanelerde konuşmak durumunda olacaksak ya da bu bile olamayacaksa. Yine de bu seçimlerin olup bitmesini bu kadar kolay bekleyebilir miyiz? Seçimlerden sonra her şeye kaldığımız yerden devam edebilecek miyiz? Hayat bu kadar hacı yatmaz mı? Hacının yatmayacağına benim solcu arkadaşlarım nasıl bu kadar emin olabiliyor?

Hacıyla mukaveleleri mi var? Ya hacı yatarsa? Ya bu önemli bulmadığımız son seçim, kadının bindiği arabaysa. Cevap nedir? Fark etmez. Herhalde insanın çocuklaşması böyle bir şey. Ha parlamento ha faşizm ne olacak ki? Marks bir madde fazla yazmış, rölativite kitaptan çıkarılsın. * Eğer sağ kalırsam ve hapishanede olursam, diye düşünerek hapishanedeki tartışmaya şimdiden başlattığımı ilan ediyorum. Sonradan “ben de senin söylediğine benzer şeyler söylemiştim” lafını asla ve asla kabul etmem. Ben “bu seçimlere müdahale etmezsek, ölüme giden arabaya biner gibi olabiliriz” demiştim. Bunu kimse demedi ve kabul etmedi. Fark etmez, denildi. O da faşizm bu da faşizm, denildi. Örgütlenme çalışmalarını, arttıracağız, denildi. Biz böyle ne seçimler gördük, denildi. İttifak edeceklerimizin bazı hataları olduğu için onlarla ittifak yapılması mümkün değil, denildi. Zaten işler o kadar kötüye gitmez çünkü dünya ve Türkiye konjonktüründeki dev güçler buna müsaade etmez, denildi. Böyle olsa dahi, devletten ve burjuvaziden bağımsız duruşumuzun tam da bu esnada akla getirilmesi gerektiği önemsenmedi. Parlamento iyi bir yer değil denildi. Seçimlere daha önce defalarca girmiş olanlar boykottan bahsetti. Beni lütfen bunlardan vareste tutun. Kendimi bütün bu yaklaşımlardan şiddetle ayırıyorum. Siz haklı çıkarsanız ki dilerim çıkarsınız ben sisiz bütün dediklerinizi kabul edeceğim. Bakış açımı değiştireceğim. Ama ben haklı çıkarsan lütfen artık biraz düşünün. Haklı çıkabilme hakkım lütfen işlesin. * E peki madem seçimlerle ilgilenmiyoruz o halde başka konularla aşırı derecede ilgilensek olmaz mı? Cevap veriyorum. Asla olmaz. Ne kadar karbonhidrat alsanız da, ne kadar protein alsanız da üç gram vitaminin yerini dolduramazsınız. HDP’nin aldığı 9,8 oya eklenecek çok az oy bu günün en etkili vitaminidir. Ölümcül hastalığa ilaç gibidir. Bunun yeri hiçbir şeyle doldurulamaz. Tonlarca karbonhidratla doldurulamaz, proteinle doldurulamaz, şekerle doldurulamaz. Hatta öyle bir andayız ki karbonhidrat da, protein de, şeker de odur. Vitamini ikame edemezsiniz. Vitamini ikame edemediğinizi işin sonunda, vücudunuzda önemli bozulmalar olmaya başladığında fark edersiniz.

O zaman da iş işten geçmiş olur. Eğer atı başından yakalayamadıysak arka ayaklarından hiç yakalamayız. * Örgütlenelim o zaman. Her derde deva adaçayı. Kalbe-damara, böbreğe-ciğere, cilde-mantara, krampa-kansızlığa, siğile-sinire her şeye iyi geliyor. Ne yapalım desek “önce örgütlenelim” deniyor. Örgütlenelim diye bundan beş yüz yıl önce de söylenebilirdi, beş yüz yıl sonra da söylenebilir. Örgütlenelim demek neredeyse hiçbir şey yapmayalım anlamına gelebilir. Çünkü insanlar “örgütlenelim” denilerek örgütlü hale getirilemez. Buna çok zorlarsanız başka şeylerden ötürü örgütlenmiş gibi olurlar. O da koftur. Ülke çapında büyük siyasal hamleler yoksa büyük siyasal örgütler de olamaz. Örgütler büyük siyasal hedefler için oluşur. Mücadele konjonktüreldir. Örgüt de konjonktüreldir. Örgütlenmek herhangi bir zamanda konserve yapmak değildir. Eğer siyasal hamleleriniz varsa ve bu hamleler başarıya ulaşıyorsa örgütlenirsiniz. Yoksa ne yaparsanız yapın olmaz. Hatta acı gerçeği şöyle söyleyeyim eğer siyasal hamleleriniz yoksa elinizdeki mevcut örgüt de erir gider. Türkiye’de bir dönem gücü elinde toplamış örgütlerin gerileme nedeni de budur. Büyük olaylara kalkışmadan örgüt ortaya çıkmaz. Kapı kapı dolaşarak örgüt oluşturulacağı da bir efsanedir. Örgütlenme bir halkla ilişkiler çalışması değildir. Örgüt siyasal hamleler fonksiyonunun bir sonucudur. Kendi kendine oluşmaz. “Örgütlenelim arkadaşlar” demek “sevelim sevilelim arkadaşlar” kadar geneldir. “Ben solcuyum, iyi bir insanın gel sen de benim gibi solcu ol” diyerek örgütlenme yapılmaz. Bu dönem kapanmıştır. Bu, işin en başında olur ama sonra olamaz. Evet başlangıçta ana sütü olur ama artık ayakları annesinin kucağından sarkan çocuk hale anne sütü emmemelidir. Biraz akıl mantık varsa katı gıdalara geçmesi gerekir. Katı gıda siyasettir. Katı gıdayla besleyenler gelir ve sizi geçer. Hatta siz bir süre sonra onların sizi kolayca geçişini onların size bir oyunu bile zannetmeye başlayabilirsiniz. Maalesef bu oyun değil, doğanın bir kanunudur. * Örgütlenmeye şöyle böyle dedin. Sokak desek, çok eylem yapacağız desek? Bu eylemi eğer halihazırdaki halkımızla yapacaksak benim anlamam gereken şu. Bize oy vermesini bile umut etmediğimiz insanlar nasıl olacak da bizim önerdiğimiz riskli eylemlere güle oynaya katılacaklar? Oy verme süreçlerini bir kenara atacak kadar hareketlilik nasıl bu kadar garanti olabilecek? Hadi diyelim ki böyle kolayca oluyor. Neden seçimler sürecinde hiçbir şey yapmayıp, diktatörlük rejimin tuzağına düştükten sonra bunu

Fidan’ın geri atanması Danıştay’da Hakan Fidan AKP milletvekilliği adaylığı için önce istifa etti. İstifanın ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu farklı açıklamalarda bulunmuştu. Seçimler öncesinde farklı açıklamalar AKP içinde çelişki olduğunu gösteriyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’la görüşmesinden sonra adaylıktan vazgeçen Fidan’ı ise Başbakan Davutoğlu görevine geri atadı. güncel melih erdem

İstifasının ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan ve istifayı onaylayan Başbakan Davutoğlu farklı açıklamalarda bulunmuştu. Davutoğlu Hakan Fidan’ın tekrar MİT müstaşarlığı görevine atanmasının ardından yaptığı açıklamada “Nasıl ayrılırken benim imzamla ve tek imzayla bu işlem gerçekleşmişse, dün de aynı şekilde görevine iade etmiş olduk. Sayın Cumhurbaşkanımızla benim aramda bu konuda herhangi bir görüş ayrılığı veya farklı kanaatlere dayalı yaklaşım yoktur” dedi. Süreçte ve açıklamalarda kendini gösteren bu çelişki Erdoğan’ın sır küpüm dediği Fidan ve MİT üzerindeki şaibeleri ortaya çıkarıyor.

rafından haftalardır 400 milletvekili konuşmalarıyla taraflı cumhurbaşkanı olarak pekiştiriliyor.

Geri Atanması Mahkemelik oldu Konuşulmasının yanı sıra yaşanan gelişmelerde bu konun gündemde kalmasını sağlıyor. Eski Yargıçlar Sendikası Başkanı ve CHP Milletvekili aday adayı Ömer Faruk Eminağaoğlu, Hakan Fidan’ın tekrar Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Müsteşarlığı’na atanma işleminin iptali ve yürütmenin durdurulması istemiyle Danıştay’a dava açtı. Eminağaoğlu, Hakan Fidan’ın, “Aday adaylık” sürecinde başvurusunu geri alması nedeniyle, bu başvurunun Devlet Personel Başkanlığı ve yargı uygulamaları gözetildiğinde, seçim için istifa kapsamında değerlendirilmeyip normal Partili bir MİT müsteşarı var istifa olarak değerlendirilmesi karBülent Arınç’ın geçtiğimiz hafta şısında, daha önce TSK’daki kamu toplanan bakanlar kurulundan açıklama CHP parti sözcüsü Haluk hakkıdır ama herkes şunu iyi bil- görevinden ve sonra yaptığı akasonra yaptığı açıklamada Hakan Koç’dan geldi. Haluk Koç, Hakan melidir ki, bir partiye üye olan kişi demisyenlik dahil görevden istifa Fidan’ın MİT müsteşarlığına geri Fidan’ın AKP’ye yaptığı milletvekil- yeniden MİT’in başına getirilmeli- etmiş olması nedeniyle, ikiden fazla atanacağı bilgisini vermişti. Da- liği aday adaylığını geri çekmesine dir” diye konuştu. Hüseyin Koç’un istifa etmeme kuralını ihlal ettiğini, vutoğlu tarafından görevine geri yönelik olarak, “Milletvekili aday- karşı çıktığı hukuksuz partili MİT bu durumda tekrar kamu görevlisi atanan Hakan Fidan hakkında lığından çekilmek Hakan Fidan’ın müsteşarı uygulaması Erdoğan ta- olarak atanamayacağını vurguladı.

yapmayı düşünüyoruz? Neden öncesinde yapmamız gerekeni yapmıyoruz? Hem eylem olarak hem de seçim çalışması olarak. Ya seçimlerden sonraki eylem yapışımız, ağa yakalanan balığın, ağdaki çırpınışı haline gelirse. Yine de çırpınır mıyız? Elbette ki çırpınırız ama ağa düşmemeyi neden hesap etmiyoruz? Ağdan kurtulmak için çırpınmak var peki ağa düşmemeyi akıl etmek yok mu? * Demirtaş en son yapılan cumhurbaşkanlığı seçiminde %9,8 oy aldı. Eğer bu seçimlerde bu yoldan giderek %10 oy alırsa değil fark etmez her şey tepetaklak olur. AKP kendine en güvendiği alanda, hayatının en büyük darbesini alır. Milletvekili sayısının azalması onun hükümet olma ihtimalini bile zora sokar. Diktatörlük anayasasını ancak rüyalarında görür. HDP’nin %10 oy alıp barajı geçtiği koşullarda muhalifler öyle bir moral üstünlük yakalar ki, en ufak bir diktatörlük anayasası zorlamasında AKP’ye feleğini şaşırtır. İşte asıl o zaman ara sokaklarda değil bu ülkenin en büyük meydanlarında AKP’nin ciğerini sökeriz. Tek yapılması gereken ve mutlaka yapılması gereken HDP’nin barajı geçmesidir. HDP’nin barajı geçmesi, Galatasaray’ın Neuchatel Xamax’ 5-0 yenmesidir. Sonrası size şöyle söyleyeyim çorap söküğü gibi gelecektir. HDP’nin %10 oy alması, CHP’nin %22 - %24 ya da %26 oy almasına benzemez. Bir anda AKP ve bütün sistem sarsılır. Bu TİP’in bir zamanlar meclise girebilmesinden defalarca daha büyük bir gelişme olur. %10 oy alabilmiş HDP %15 ya da 20 oy da alabilir demektir. O zaman ne kadar “Türkiyelileştiğine” HDP bile inanamaz. * Diyelim ki bütün bunlar oldu ama Kürt Hareketi bütün bu başarılarına rağmen AKP ile örneğin başkanlık rejiminde anlaşma yoluna gitmeyi düşündü. Biz de soluz, biz de emekten yanayız, biz de demokrasiden yanayız iddiasını sürdüremez. Çevresindeki bütün sol müttefiklerini kaybeder ve en onların yüksek eleştirileriyle karşı karşıya kalır. Türkiye toplumunun başkanlık rejimine, AKP’nin dayattığı diktatörlüğe itirazını içeremeyen bir HDP asla bu ülkenin geneline, emekçisine ve fakirlerine hitap edemez. Asıl o zaman “Türkiyelileşme” imkanını tamamıyla kaybeder. Eğer sol olmanın, emeğin iktidarının ve demokrasi mücadelesinin paslı kılıcı böyle sessizce yere bırakılacak olursa, geriye kalanlar onu eline almasını bilir. Çünkü soykırımlarda herkes ölmez. At binenin, kılıç kuşananın olur artık. hakanozturk17@gmail.com

Gençlik Erdoğa’nın karşısında

Cumhurbaşkanı Erdoğan Çanakkale Savaşının 100. yılı için Çanakkale’de gerçekleştirilen törene katıldı. Erdoğan törende yaptığı konuşmada gençlik ile ilgili açıklamalarda bulundu. Üniversite gençliğinin rektör seçimlerinde demokratik haklarını talep ettiği ve Erdoğan’ın atamalarında demokratik iradeyi tanıması talebi konuşulurken Erdoğan gençlikle ilgili konuştu. Erdoğan kürsüde ‘’Bu ülkenin gençliği Gezi’de gördüğünüz vandallar değildir. Bu ülkenin gençliği etek giyerek sokakları ateşe veren o provokatörler değildir.’’ açıklamasında bulundu. Erdoğan’ın “Gezideki gençler’’ açıklaması Türkiye’de demokratik gençlik mücadelesi veren gençliği hedef alıyor. GÜNCEL

İç Güvenlik Paketinde gelişme

Toplumsal muhalefetin haftalardır karşı çıktığı İç Güvenlik Paketi ile ilgili gelişmeler yaşanmaya devam ediyor.AKP, paketin 68. maddeden itibaren kalan maddelerinin komisyondan geri çekilmesini istedi. 68. ile 130.maddelerini kapsayan 63 madde İçişleri Komisyonu’na gönderildi.Ancak muhalefet tümünün çekilmesini istiyor. İçişleri Bakanı Sebahattin Öztürk, TBMM Genel Kurulu’nda görüşülen, “İç Güvenlik Paketi” olarak bilinen tasarının, görüşülmeyen, 68. ile 130. maddelerini kapsayan 63 maddenin İçişleri Komisyonu’na geri verilmesi için önerge verdi. GÜNCEL


EMEK

06 İşçi ölümleri kader değil

17 Mart 2015

Ölmediysen aç kal

Geçtiğimiz hafta, Türkiye’nin birçok ilinde yaşanan ihmaller sonucu her gün işçiler ölmeye devam etti. Biz de basından topladığımız haftalık işçi ölümü verilerini sizlerle paylaşıyoruz.

Manisa’nın Soma ilçesinde, 301 maden işçisinin ölümünün ardından 1 Aralık 2014’te katliamın yaşandığı Eynez Maden Ocağı ile Atabacası Maden Ocağı’nda çalışan 2 bin 831 maden işçisinin sözleşmeleri feshedilerek madenciler işten atılmıştı. Devlet tarafından tazminatların ödeneceği söylense de işçiler tazminatlarını alamadıkları için eylemlerini sürdürüyor.

Kamyonun altında kalan işçi hayatını kaybetti Düzce’de, merkeze bağlı Gürcü Asar Köyü’ndeki bir taş ocağında manevra yapan kamyonun altında kalan işçi Cengiz Çelik ağır yaralanarak Düzce Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi’ne kaldırıldı. Ancak, tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı. [11.03.2015]

emek sıla gemicioğlu

Ağaç altında kalan 2 işçi hayatını kaybetti Karabük Yenice’de Orman İşletme Müdürlüğü’ne ait ormanlık alanda çalışan Hamdi Ayan ve Mehmet Akman’ın kestiği kayın ağacı, yanındaki köknar ağacının üzerine devrildi. Kökünden çıkan köknar ağacı işçilerin üzerine devrilerek ölümlerine sebep oldu. [11.03.2015] Çuvalın altında kalan işçi hayatını kaybetti Düzce’de, merkeze bağlı Gürcü Asar Köyü’ndeki bir taş ocağında manevra yapan kamyonun altında kalan işçi Cengiz Çelik ağır yaralanarak Düzce Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi’ne kaldırıldı. Ancak, tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı. [11.03.2015] Toprak kayması sonucu 2 işçi hayatını kaybetti Hatay’ın Samandağ ilçesinde yapımına devam eden baraj inşaatında meydana gelen heyelan iki kişinin ölmesine neden oldu. Hayatını kaybeden Kadir İlmas ve Nurullah Keklik’in cesetlerine saatler süren çalışma sonucu AFAD ekipleri tarafından ulaşıldı. [12.03.2015] İnşaat işçisi hayatını kaybetti Samsun Atakum’da, 20 katlı inşaatın dışından asansör yardımıyla alçı torbası çekilmek istendi. Torbalardan biri alanda çalışan işçilerden Mehmet Türkel’in başına düştü. Ağır yaralanan işçi hastaneye kaldırıldı ancak hastanede hayatını kaybetti. [14.03.2015] Mersin’de işçi hayatını kaybetti Mersin’de Akdeniz İlçesi’ne bağlı Yeni Mahalle’de bulunan İtfaiye Daire Başkanlığı binasının üzerine yapılan ek kat için başlatılan inşaatta çalışan İsmail Coblar, halatla yukarı çekilen kova içindeki briketleri almaya çalışırken betona düşerek hayatını kaybetti. [15.03.2015]

Soma Eynez’de 301 madencinin yaşamını yitirdiği ocağı işleten Soma Kömürleri A.Ş, yaşanan katliamın ardından 2 bin 850 madenciyi işten atmıştı. Şirketin malları üzerindeki tedbir kararı nedeniyle işçilerin ihbar ve kıdem tazminatları da tehlikeye girmişti. Geçimini büyük oranda madencilik üzerinden sağlayan Soma ilçesinde işsizlik artarken devlet verdiği sözleri tutmadı, tazminatlar ödenmedi. Madenciler TKİ önünde direnişte İşten çıkartılan işçiler, tazminatlarını alamadıkları gerekçesiyle Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu Ege Linyitleri İşletmesi önünde 4 Mart Çarşamba günü eyleme başladı. Maden işçisi Ahmet Mutluer, “Allah’a şükür Eynez’de meydana gelen maden kazasından sağ kurtuldum ama fark etmiyor. Biz zaten yaşarken ölüyoruz şu anda. Bize verilen onca sözler vardı. Hiçbir işçi işten çıkarılmayacaktı. Bizim buradan ya ölümüz kalkar ya da 20 madencinin davası sonuçlandı hastaneye kaldırırlar” dedi. Soma Kömürleri A.Ş. tarafından Eynez, Işıklar ve Atabacası maden İşçilerin çadırına polis saldırdı ocaklarındaki işlerinden çıkarılan Soğuk havadan korunmak için çadır 2 bin 831 kişiden 20’si, açtıkları kuran maden işçilerinin direnişinin davayı kazandı. Davayı yürüten 10. gününde polis saldırısı gerçek- avukatlar Özcan Çiçek ve Muharleşti. Çadırları söken polisler işçileri rem Çiçek, tazminatsız işten çıkayağmur altında bıraktı. Çadırlarının rılan işçilerden 20’si adına açtıkları sökülmesinin ardından maden iş- davanın kazanıldığını, işçilerin asıl çileri direniş alanında ateş yakarak işverenleri olan TKİ’den tazminat ısınmaya çalıştı. Direnişçi işçiler, alacağını belirtti. “Yağmur altında da olsa, direnmeye devam etmekte kararlıyız” diyerek Atabacası’nda yeniden mücadele kararlılıklarını dile getir- üretime başlandı diler. Diğer yandan, Soma Kömür İşlet-

açılması gündemde. Doğal olarak işçilerin bir kısmının işe dönüşü söz konusu. Ancak geri dönecek işçilerin kıdem tazminatlarından vazgeçmeleri isteniyor. Aynı zamanda AKP de seçimlere yönelik bir operasyon gerçekleştiriyor. İşten çıkarılmış işçileri partiye üye yapıyor ve öncelikli olarak onlara işe yerleştirme vaadinde bulunuyor. Ama bir yandan da onların kazanılmış haklarının gasp edilmesine göz AKP oy için işçilere iş vaad ediyor yumuyorlar. İşçileri açlıkla terbiye Soma’daki süreci gazetemize değer- ederek kendilerine bağımlı hale lendiren Kamil Kartal, ‘’Soma’da getiren bir süreç izliyorlar’’ diye maden ocaklarının bir kısmının konuştu.

3. köprü inşaatı soruşturması tamamlandı İstanbul’da büyük bir çevre yıkıma neden olan 3. köprü ve otoyol inşaatında geçtiğimiz yıl 5 Nisan’da yaşanan işçi ölümlerine ilişkin soruşturma tamamlandı. 3 işçinin ölümüne neden olan iskele çökmesine dair hazırlanan bilirkişi raporunda “kaza”nın ihmal, tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu meydana geldiğine dikkat çekildi. Raporda, asıl patron ICA vekili proje koordinatörü Mustafa Cılız’ın proje hazırlık aşamasında sağlık güvenlik koordinatörü atamadığı, sağlık güvenlik planı hazırlamadığı, yaşam hattına projede yer vermediği ve pat-

ron olarak gerekli denetim yükümlülüğünü getirmediği gerekçesiyle asli kusurlu olduğu belirtildi. Alt patron Ongun Yapı çalışanı Namık Kılıç, Şantiye Şefi Özgür Vatan, iş güvenliği uzmanı Gülenden Kara, Urtim yetkilisi Serdar Urfalılar da asli kusurlu, iş güvenliği uzmanı Gizem Karabiber ile Urtim çalışanı Ramazan Kurtoğlu’nun ise tali kusurlu olduğu belirtildi. İstanbul Anadolu 6. Ağır Ceza Mahkemesi’ne sunulan iddianamede sanıklar hakkında ‘taksirle ölüme neden olmak’ suçundan 15 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açıldı. EMEK

Danıştay: Metalde grev yasağı yerinde bir karar

Danone işçileri sözleşmeyi kabul ettirdi

İŞ-KUR işçileri kalıcı iş istiyor DİSK/Gıda-İş Sendikasına üye olarak “Sözleşme yetkisi işçinin iradesidir” diyen işçilerin fiili mücadelesi kazanımla sonuçlandı. Patron, işçilerin 5 ay süren fiili mücadelesinin ardından anlaşma yapmak zorunda kaldı. Türk-İş’e bağlı Tek Gıda-İş’ten istifa edip, DİSK/Gıda-İş’te örgütlenen işçiler, anlaşmayla yasalarda sözleşme yetkisi için şart koşulan iş kolundaki işçilerin yüzde 1’ini üye yapma şartını da yıkmış oldu. İşçilerin oy birliğiyle kabul ettiği anlaşmayla ücretlere 250 TL artış yapılacak. Fazla mesai ücretleri yüzde 200 zamlı, genel tatil günleri çalışması ücreti ise yüzde 300 zamlı ödenecek. İşten atma kesinlikle olmayacak. EMEK

meleri A.Ş’ye ait Atabacası Maden Ocağı’nda üretim izni verildi. İznin verilmesinin ardından madende çalışmak üzere 400 işçinin işe alınacağı belirtildi. Soma’da Eynez Maden Ocağı’nda yaşanan katliamın ardından Eynez’in yanı sıra 2 maden ocağı kapatıldı. Bunlardan Işıklar Maden Ocağı daha sonra müfettişlerin olumlu rapor vermesi üzerine açılmıştı.

2011 yılında meydana gelen depremlerin ardından ‘Toplum Yararına Çalışma Projesi’ (TYÇP) kapsamında İŞKUR tarafından işe alınan ve 14 Haziran 2014’te işlerine son verilen eski İŞKUR işçileri kalıcı iş talebiyle sokağa çıkacak. İŞ-KUR bünyesinde çalıştırılan ve kalıcı iş için üç ayı Van’da, bir ayı Ankara’da olmak üzere 4 ay boyunca direnen eski İŞKUR işçileri, geçtiğimiz hafta yeniden eylem kararı almıştı. İşçilerden Ethem Altın, ”Her cumartesi günü eylem yapacağımızı geçen hafta duyurmuştuk. Bizi bu

eylem kararına iten verilen sözlerin tutulmamasıdır. Artık muhatap bile bulamıyoruz. Herkes düşmüş milletvekili adayı olma peşine. Ancak şunu bilsinler ki biz de artık akıllandık. Bundan sonra yapacağımız eylemler daha ciddi olacak. Haklı mücadelenin peşini bırakmayacağız. Van’da bir emek mücadelesi var. Buna tüm Türkiye şahit olacak. Kalıcı iş talebimiz yerine getirilmediği müddetçe eylemlerimiz büyüyerek devam edecek. Bu nedenle tüm İŞKUR işçilerinin birlikte hareket etmesi gerekir”dedi. EMEK

29 Ocak’ta MESS dayatmalarına karşı ülke genelinde binlerce metal işçisinin başlattığı grevi metal patronlarının örgütü MESS’in talimatıyla yasaklayan AKP’nin ardından yargı da metal patronlarından yana karar aldı. Grev yasağının ardından Danıştay’a Birleşik Metal-İş Sendikası tarafından açılan davada Danıştay da AKP Hükümeti’nin metal grevine koyduğu yasağı onayladı. Yasağın üzerinden haftalar geçmesinin ardından Da-

nıştay Birleşik Metal-İş’in açtığı davada, yasak anlamına gelen hükümetin erteleme kararını “yerinde” buldu. Başbakanlık tarafından Danıştay’a yapılan 33 sayfalık savunmada, grevin ertelenmesinin “yasal” olduğu savunulurken grev yasağına gerekçe olarak TOMA’ların üretimi gösterilmişti. Savunmada ayrıca, grev öncesinde ve grevin yasaklanmasının ardından sokak eylemlerinin gösterilmesi dikkat çekmişti. EMEK


EMEK

05

17 Mart 2015

Sibel Uzun UYANIŞ

Yaşam ayaklanması bir başlangıçtı

Özgecan’dan sonra kadınlar “bir çağ yangını” diyeceğimiz zamanlardan geçiyor. Kadın cinayetlerine varan yolda AKP’lilerin, Erdoğan’ın, etek lafı edenin, çocuk lafı edenin, annelik lafları edenin, kahkaha lafı edenin dilleri günahkar. Mahkemelerde gözü kapalı kadın katillerine indirim veren hakimlerin elleri günahkar. Bu günahların hesabı ahirete kalmayacak, ayaklanmanın özü budur. Kadınlar en başa AKP’yi yazıyor, hükümet memleketin her yerinin parçalanmış kadın bedeni ile dolmuş olması gündemine girmesini istemiyor. IŞİD’e yardım eden hükümetin topraklarında kadınlar yakılarak öldürülüyor. Tek kadın gündemi kadınların eve tıkılıp çocuk doğurmasının karlı ve para getiren bir sonuç yaratması. Kürt sorununda çözüm peşinde olan AKP “ölüm olmuyor” diye övünmesini biliyor ama her gün acımasız boyutlara ulaşan kadın cinayetlerinin devam etmesi gündemine bile girmiyor. Bize de Kürt Kardeşlerimiz gibi ölümleri durduracak bir müzakere zeminini kazanmak düşüyor. Kadın cinayetlerine davetiye çıkaranların hepsinin kadına yaklaşımı Özgecan ile şahlanan yaşam ayaklanmasında yenilmiştir. İstedikleri tabloya kavuşamamışlardır. Erdoğan, kadınlar evde otursun çocuk büyütsün isterken kadınlar Özgecan’dan sonra meydanlara aktılar. Ayaklanan her kadın kendi bedenini Özgecan’ın yaşadıkları ile aynı karede gördü. Bu felaketi devletin değil kendi ellerinin durduracağına karar verdi. Yürünen yolların kendisi için gerçek kurtuluş olduğunu gördü. Erdoğan kadınları siyasette, mücadelede görmek istemezken kadınlar her yeri mücadele ile doldurdular. Erdoğan kadınları “erkeklere emanet ediyorum” demeye devam ederken kadınlar “kaderimi ben tayin edeceğim” diyor. AKP gençler üniversitelerini bıraksın evlensin teşvikleri yaparken Özgecanlar üniversiteli olmaya devam ediyor. AKP’liler her kadın cinayetine verilen tepkide konunun üstünü örtmek verileri gizlemek Aile Bakanı’nı sessiz ve etkisiz geçiştiren bir yerde tutmak isterken her gün her kanalda herkesin gündemine kadın cinayetleri yerleşti. Şunu anlıyoruz kadınlar bambaşka bir döneme doğru ilerliyor. Gezi’den sonra değişen pek çok şey gibi şimdi Özgecan’dan sonra kadınlar için pek çok şey değişecek. Erdoğan bu yüzden tedirgin bu yüzden feminizme saldırıyor. Kadınlar kazandıkları modern hayata tırnaklarını geçirdiği açıkken bir çağı daha yakalamaya doğru yol alırken Erdoğan kadınların paçasına yapışan vaziyetini sürdürmek istiyor. Bu yolun sonunda ayaklanma süreklilik kazanacak “kadın katillerine ağırlaştırılmış müebbet cezalarını” kazanacak. O katiller, akıllarından geçirenler bilecek ki ağırlaştırılmış müebbetten kurtuluşları yok. Cezalardaki indirimin kaldırılması kadın cinayetlerine bir jilet darbesi atacak ve hep birlikte göreceğiz kadın cinayetlerini durdurmanın nasıl mümkün olduğunu. Ayaklanma kadın cinayetlerine karşı yıllardır biriken öfkeyi ve biriken mücadele dinamiğini gösteriyor. Toplumun tipik sorunu etrafında, yılmadan usanmadan, her kadın cinayetinde her yerde her zaman varlığını kadın cinayetlerini durdurmaya adayan kadınlar görüyorsunuz ne kadar yol almışız. Her adımda biraz daha el ele veren ailelerimiz başka evlatları kurtarma mücadeleniz Türkiye’nin dört bir yanını sarmış gördünüz mü? Bu başlangıcın tarihini yazan Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu kadınların yaşam hakkını almanın ve ayaklanma çağımızın sigortasıdır. twitter: @sibeluzun_yarin

“Sağlık emekçileri tüm Türkiye’de yoğun katılımla, ücretlerinin iyileştirilmesi için, daha iyi çalışma koşulları için “G(ö)revdeyiz” sloganıyla sokaklara çıkarak sağlık sistemindeki sorunlara dikkat çektiler. Birçok ilde sağlık emekçilerine, hastalar ve hasta yakınları da destek verdi.”

Sağlık emekçileri hakları için “G(ö)revde”

Sağlık sistemin çöktüğünü söyleyen sağlık emekçileri, kendilerinin ve hastaların özlük hakları için grevdeydiler. Sağlık emekçileri, çalışma koşullarının düzeltilmesini, ücretlerinin iyileştirilmesi, sağlık eğitiminin nitelikli olmasını talep ettiler. “G(ö)revdeyiz” sloganıyla tüm Türkiye’de eyleme geçen emekçileri hastalar ve hasta yakınları da destekledi. emek oğuzhan özkan

teliği önceleyen politikaların uygulanmasını, AKP’den seçimler öncesinde Bütün yurttaşların eşit, ücretsiz, doktorları “tav etmek” için nitelikli sağlık hizmetine ulaşabilyüzde 50 nöbet zammı geldi. Zam- mesini talep ediyorlar. mın sağlık alanındaki piyasalaştırSağlık emekçileri başta İstanbul, manın yarattığı yıkımın çözümü Ankara ve İzmir olmak üzere tüm olamayacağını söyleyen, hastaların Türkiye’de greve çıkarak sağlık sissağlık hakkı, kendilerinin de özlük temindeki sorunları protesto ettiler. haklarını isteyen sağlık emekçileri Çıktıkları grevde sorunların çözüTürkiye’nin dört bir yanında greve mü için önerilerini de dile getiren çıktılar. Greve katılım oranları pek sağlık emekçileri “G(ö)revdeyiz” çok kentte yüksek oldu. Birçok has- sloganıyla tüm Türkiye’de seslerini tanede acil servisler dışında hizmet duyurdu. verilmedi, hasta ve hasta yakınları da sağlık emekçilerinin grevine des- Sağlık sistemi çürümüştür İstanbul’da Memur-Sen hariç tüm tek verdi. Sağlık emekçileri, kendileri ve meslek örgütlerinin katıldığı grev hastalar için özlük haklarının yanı için Haseki Eğitim ve Araştırsıra; ma Hastanesi önünde toplanıldı. Çalışma koşullarının acilen dü- Binlerce sağlık emekçisi buradan zeltilmesini, Çemberlitaş’taki İstanbul İl Sağlık Emekliliğe yansıyacak temel üc- Müdürlüğü’ne yürüdü. Yürüyüşe retlerin iyileştirilmesini, hasta yakınları da katılarak desTıp eğitiminde niceliği değil, ni- tek verdi. Buradaki ortak basın

açıklamasını okuyan SES Aksaray Şube Başkanı Aydın Erol Sağlık Bakanlığı’na seslendi. Erol, Sağlık emekçilerinin çalışma koşulları düzeltilmeden hastaların sağlıklı olabilmesinin mümkün olmadığını söyledi. Erol, “Kim ister 100 veya 150. hasta olarak muayene olmayı, hekimine güvenmediği için hastane hastane dolaşmayı, muayene odasında dakikalarca beklemeyi, faturasının eczanede kesilmesin” diyerek mevcut çürümüş sistemin herkesin zararına olduğunu belirtti. Sağlık Bakanlığı’na yürüdüler Ankara’da ise Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi önünde bir araya gelen sağlık emekçileri buradan Sağlık Bakanlığı’na yürüdü. Sağlık emekçilerinin yürüyüşü sırasında çevredeki hastanelere gelen hastalar ve hasta yakınları da alkışlarıyla sağlık emekçilerine destek verdi. Bakanlık önünde basın

açıklamasını SES Eşgenel Başkanı İbrahim Kara okudu. Kara açılmada sağlıkçıların anayasaya aykırı bir biçimde angarya çalıştırıldığını, dinlenme sürelerinin az olduğunu, sağlıksız koşullarda çalıştığını ancak buna rağmen emekliliklerinde sefalet içinde yaşadıklarını ifade etti. Kara, çalışma koşullarının acilen düzeltilmesini, emeklilikte alacakları maaşın insanca yaşanabilir bir düzeye çekilmesini ve bütün yurttaşlara eşit, parasız ve anadilde sağlık hizmeti verilmesini talep etti. Kara, “Ocak ayı başından beri her cumartesi olduğu gibi 14 Mart’ta da aile hekimlerinin ve ASM çalışanlarının nöbet direnişinin süreceğini buradan bir kez daha hatırlatıyoruz. Biz sağlık alanındaki tüm örgütler dayanışma içinde mücadelemizi ‘Herkes için, alan için de veren için de sağlık’ gerçekleşene dek sürdüreceğiz” diyerek haklarını alana kadar mücadeleye devam edeceklerini belirtti.

Direnen Ülker işçileri kazandı

Ülker’deki direniş, DİSK/ Gıda-İş Sendikası’na geçtikten sonra işten atılan ve 4 ay boyunca direnen Ülker işçilerinin kazanımıyla sona erdi. İşçileri ahlaksızlık, verilen görevi yapmama, amire itaatsizlik gibi gerekçelerle tazminatsız işten atan patron işten çıkarmayı performans düşüklüğüne değinen maddeyi belirterek kıdem ve ihbar tazminatlarını ödemeyi, 16 aylık ücret tutarında sendikal tazminat ödemeyi, 4 ayın sigorta primlerini ödemeyi kabul etti. Ülker işçilerinin işe geri dönme talebi ise karşılık bulmadı.

Ülker geri adım atmak zorunda kaldı Ülker işçileri Ülker’de mücadelenin devam edeceğini vurguladı. Direnişteki işçiler asıl taleplerinin atılan işçilerin geri alınması olduğunu ancak Ülker’in bağlı olduğu Yıldız Holding’in işçi ve sendika düşmanlığından vazgeçmediğini belirttiler. DİSK/ Gıda-İş’e üye işçiler direnerek işçilere ve emekçilere gerçekleri anlatarak kamuoyunun desteğiyle dünya devi Ülker’e geri adım attırdıklarını belirttiler. “Fabrikada birçok işçi arkadaşımız sendikamızı tanıdı ve bize üye oldu. İşten atılan 8 işçinin kararlılığının neler yapabildiğini gösterdik” dediler. EMEK

Atanmayan öğretmenler Ankara’da eylem yaptı

Sosyal medya üzerinden örgütlenerek Türkiye’nin dört bir yanından Ankara’ya gelen atanmayan öğretmenler, Maliye Bakanlığı önünde eylem yaptı. Nisan ayında 40 bin öğretmenin atanmasını isteyen öğretmenler, Başbakan Davutoğlu’na “Davutoğlu Ahmet hoca, nisanda 40 bin öğretmen ata” sloganıyla seslendi. Eylemde ortak açıklamayı yapan Ali Keskes, kaliteli eğitim için bir an önce emeklilik şartlarının insanca düzenlenmesi ve emeklik yaşı gelmiş öğretmenlerin emekli edilerek kadro

açılmasını istediklerini söyledi. Taleplerinin karşılanması için ise ilk adım olarak nisan ayında 40 bin öğretmenin atanması gerektiğini belirten Keskes, 300 bin öğretmenin atama beklediğini hatırlatarak “Atamamız yapılmadığı için yuva bile kuramıyoruz. Ben 34 yaşındayım hale ne yuvam var, ne de mesleğimi yapabiliyorum” diye tepki gösterdi. Öğretmenler, Bakanlık önündeki açıklamadan sonra Güvenpark’a yürüdü ve sloganlarla Ankara halkından öğretmenlere sahip çıkmalarını istedi. EMEK


EMEK

07 Prese sıkışan işçinin kalbi durdu

Kızıltepe Belediyesi’ne ait çöp arabasıyla çöpleri toplayan 30 yaşındaki temizlik işçisi Mehmet Veysi yarım çöp arabasının presine kolu sıkışıp pres makinasının içine düşerek ağır yaralandı. Kızıltepe Devlet Hastanesi’ne kaldırılan temizlik işçisi yapılan müdahaleyle duran kalbi tekrar çalıştırıldı; durumu ciddiyetini koruyan işçi Mardin Park Hastanesi’ne sevk edildi. Kızıltepe Belediye Eş Başkanları İsmail ASİ ve Leyla Salman ile belediye çalışanları hastaneye gelerek temizlik işçisi hakkında doktorlardan bilgi aldı. EMEK

Düzce’ de işçi toprak altında kaldı

Düzce’nin Kaynaşlı ilçesinde kanalizasyon kazısı sırasında çöken toprak kütlesinin altında kalan işçi Birol Saka yaralandı. Kanalizasyon çalışmaları sırasında belediye işçisi Birol Saka kanalın çevresindeki toprak kütlesinin çökmesi sonucunda toprağın altında kaldı. Etrafta bulunan diğer işçiler tarafından toprak altından yaralı çıkarılan Birol Saka 112 Acil Servis ekiplerinin ilk müdahalesinin ardından Düzce Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi’ne kaldırıldı. Birol Saka’nın sağlık durumunun iyi olduğu bildirilirken, soruşturma başlatıldı. EMEK

Çatı işçisi 5 metre yüksekten düştü

İzmit Alikahya’da faaliyet gösteren Hyundai Fabrikası’nın çatı onarım ve mantolama işlerini yapan 40 yaşındaki Hakan Baş sabah saatlerinde bir anda dengesini kaybederek yaklaşık 5 metre yükseklikten beton zemine düştü. Arkadaşlarının düştüğünü gören diğer çalışanlar hemen yardıma koştu. Başına aldığı darbeyle ağır yaralanan Hakan Baş, fabrikaya ait ambulansla hemen Kocaeli Devlet Hastanesi’ne götürüldü. Yoğun bakım ünitesinde tedavi altına alınan Hakan Baş’ın sağlık durumunun ciddiyetini koruduğu öğrenildi. EMEK

17 Mart 2015

Yanarak ölen işçilerin katilleri yargılansın

11 Mart 2012 tarihinde Esenyurt’ta Marmara Park AVM inşaatında çalışan 11 işçinin kaldıkları naylon çadırların alev alması sonucu yanarak hayatını kaybetmesinin üzerinden 3 yıl geçti ancak adalet sağlanmadı. Ölen 11 işçi için Marmara Park AVM önünde Taşerona ve İşçi Ölümlerine Son Platformu yaptığı açıklamada adalet istedi. emek osman erdem

Esenyurt’ta yapılan Marmara Park AVM inşaatında yanarak ölen 11 işçinin ölümünün üzerinden üç yıl geçmesine rağmen hala adalet sağlanmadı. Mahkemeye iletilen ikinci rapora göre, işçilerin ölümünde sadece taşeronun taşeronu Kaldem İnşaatı’ ın şantiye şefi Abdullah Altun asli kusurlu bulundu. Üstelik yanarak ölen 11 işçi de yangın esnasında kapıdan çıkışı engelleyen sünger yatakları şeflerinden aldıkları talimatla ranzaya dizerek can güvenliklerini kendileri tehlikeye attıkları için tali kusurlu bulundu. Marmara Park AVM sahibi Andreas Michael Hohlmann ve onun taşeronu Kayı İnşaat yönetimi ise kusurlu bulunmadı. Raporda, çadırların yangına dayanıksız naylon ile kaplandığı, çıkış kapısı olmadığı, tek kapı olduğu, kapının kenarındaki ranzaya tavana kadar sünger yatak istiflendiği, çadırın tavandan asılı UFO ile ısıtıldığı belirtilerek sağlıklı ve güvenli olmadığı ifade edildi. Davanın takipçisi olan Taşerona ve İşçi Ölümlerine Son Platformu, 11 Mart 2015 Çarşamba günü 14. duruşmasında Marmara Park AVM önünde gerçekleştirdiği eylemde basın açıklaması yaparak adaletin sağlanmasını istedi.

lemde konuşan Selma Yağal: ‘’Bu ışıklı bina yapılırken 11 işçi öldü. Bundan ders alıp da hala işçi ölümlerine dur demiyorlar. Soma’da 301 işçi kardeşimiz hayatını kaybetti. 3 yıl oldu; tutuklu olması gereken AVM patronları parayı verip cezasız olarak elini kolunu sallayarak geziyorlar. Devlet önlem almıyor, İşçilerin hayatını naylonlara Ahmetler babasız kalıyor. Kim buna sarıyorlar dur diyecek? İnsan hayatı bu kadar Ölen işçilerden Ahmet Yağal’ın eşi ucuz mu? İşçilerin hayatlarını naySelma Yağal da eyleme katıldı. Ey- lonlara sarıyorlar, sonra da ölenler

suçlu oluyor. Adalet istiyorum” dedi.

Gerekli önlemleri almayanlar, iş yerininin denetiminden sorumlu olan İşçi ölümlerini durdurun ya da bütün kurum ve kişiler birinci dereistifa edin ceden sorumludur. Bütün sorumluBasın açıklamasında ise “Bu yangın lar kasten insan öldürmekten yargıgerçekleştiği gün, “gereken ne ise lanmalı ve en üst cezayı almalıdırlar. derhal yapılacak” diyen Çalışma Başka Ahmetler babasız kalmaması Bakanı Faruk Çelik, gereken hiçbir için yetkilileri göreve davet ediyoruz. şeyi yapmadı, Soma’lar, Torunlar Ya ölümleri durdurun ya da istifa gibi birçok yerde işçiler ölmeye de- edin!” denildi. 14 duruşmadır devam ediyor. 3 yıldır 14 duruşmadır vam eden davanın karar duruşmaBakırköy Adliyesine gidip geliyoruz. sının 8 Nisan 2015’te görüleceği Gerçek sorumlular yargılanmıyor. duyurularak eylem sonlandırıldı.

Torunlar ve Soma Holding ölümlere rağmen büyüyor Asansörün düşmesi sonucu 10 işçinin can verdiği Torun Center’ın sahibi Torunlar GYO Kamuoyu Aydınlatma Platformu’na gönderdiği bilgilere göre, firma 2014 yılında bir önceki yıla göre kârlılık oranını katbekat artırdı. Torunlar GYO’nun satış gelirleri geçen yıl bir önceki yıla göre yüzde 125 artarak 773 milyon lira oldu, net kârı ise 190.6 milyondan 1.06 milyar liraya yükseldi. 2014 yılında yatırım amaçlı gayrimenkullerin yeniden değerlemesi, konut ve ofis teslimlerinin yanı sıra artan AVM

kira gelirlerinin etkisiyle toplam 1.06 milyar lira kâr etti. 301 madencinin can verdiği Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en yüksek ölümlü iş katliamının yaşandığı maden ocağının sahibi Soma Holding için de geçerli. İşten attığı 3 bine yakın işçinin tazminatlarını ödemeyen Soma Holdingin Patronu Alp Gürkan “Spine Tower” isimli bir gökdelen dikiyor. İşçi ölümlerinden sorumlu patronlar ölümlere rağmen sermayelerini güvenlik önlemleri almadan büyütmeye devam ediyor. EMEK

Yargı “fazla mesai angarya” dedi

Gebze’de 1.kattan düşen işçi yaralandı

Divan işçileri Koç’un peşini bırakmıyor Gebze ilçesinde inşaattan düşen inşaat işçisi Tevrat Tek yaralandı. Gebze’ de Hacı Halil Mahallesi 1203 Sokak’ taki bir inşaatta çalışan 24 yaşındaki Tevrat Tek, dengesini kaybederek birinci kattan aşağı düştü. Tevrat Tek’ in düştüğünü gören diğer işçi arkadaşları, durumu sağlık ekiplerine haber verdi. Yaralı işçi Tevrat Tek, düştüğü yere gelen sağlık ekiplerince Gebze Fatih Devlet Hastanesine kaldırıldı. Güvenlik önlemleri alınmadığı için yaralanan 24 yaşındaki işçi Tevrat Tek’ in sağlık durumunun iyi olduğu öğrenildi. EMEK

Direnişlerini sürdüren Koç Holding’e bağlı DİSK/Gıda-İş üyesi Divan işçileri, Bağdat caddesinde bulunan Divan pastanesi önünde basın açıklaması gerçekleştirdi. İçeride çalışan işçilere de birlik olmaları gerektiğini belirten işçiler adına basın açıklamasını Sedef Erdal okudu. Erdal, “Divan çalışanı arkadaşlar, garsonlar, kasiyerler, sendikalaşmak; örgütlenmek anayasanın 51. maddesine göre bizim

en doğal hakkımız. İleri demokrasi dediler, iki sendikaya da üye olabilirsiniz dediler. Bizler yaşadıklarımızdan böyle olmadığını gördük. Sendikamızın kapısından girdiğimiz gibi bizi fabrikadan kapı dışarı ettiler” dedi. Divan pastanesinin önünden “Sendika hakkımız engellenemez, birleşe birleşe kazanacağız” sloganlarıyla ayrılan grup, Adore Oyuncak depo çalışanlarının direniş çadırına destek ziyaretinde bulundu. EMEK

Adana’da “Ana Kız Okuldayız” kampanyası kapsamında mesai saati dışında çalışmayı reddettiği için kınama cezası alan 6 öğretmene verilen kınama cezası Bölge İdare Mahkemesi tarafından kaldırıldı. Bölge İdare Mahkemesinin kararını değerlendiren Eğitim Sen Adana Şubesi Hukuk Sekreteri Mehmet Akarsubaşı, “Bu yargı

kararı ile birlikte angarya çalışmanın yasak olduğu bir kez daha kanıtlanmıştır” dedi. Anayasanın 18. maddesinin angarya çalışmayı yasakladığını söyleyen Akarsubaşı, ceza alan üyelerinin mesai dışında okuma yazma bilmeyen kadınların tespit edilmesine dayanan kampanyaya kendi işleriyle alakalı olmadığı için itiraz ettiğini ifade etti. EMEK


EKONOMI

08

17 Mart 2015

Başçı’nın Erdoğan’a verdiği ekonomi dersinden sonra “tatlıya bağladık” dense de

İşsizlik son 4 yılının en yüksek seviyesinde

Haftalardır “faizleri indirin” diye esip gürleyen Erdoğan en sonunda Erdem Başçı ve yine hedef oklarına maruz bıraktığı Ali Babacan’dan ekonomi dersi aldı. Ak Saray’da gerçekleşen toplantıda 130 sayfalık bir sunum yapan Başçı, Erdoğan’a Bilal’e anlatır gibi anlattı. Ancak Erdoğan, dersi anlamamış olacak ki “tatlıya bağladık” dese de dolar tekrar rekor tazeledi.

Türkiye genelinde işsizlik oranı kasım, aralık ve ocak aylarını kapsayan aralık döneminde yüzde 10.9’a yükseldi. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, gelişmiş ülkelerde temel işsizlik verisi olarak kabul edilen tarım dışı işsizlik de yüzde 12.9’a çıktı. 15 ve daha yukarı yaştakilerde işsiz sayısı 2014 yılı aralık döneminde 3 milyon 145 bin kişiye yükseldi. İşsizlik oranı erkeklerde yüzde 10.2 kadınlarda ise yüzde 12.6, 15-24 yaş grubunu içeren genç işsizlik oranı ise yüzde 20.2 oldu. EKONOMİ

Dolarda “acı” yükseliş giderek tırmanıyor

Başçı’nın kendisiyle görüşme talebi Gözler 17 ve 18 Martta Başbakan yardımcısı Ali Babacan olduğunu belirtmiş ve “Çağırıp koile Merkez Bankası Başkanı Erdem nuşacağız” demişti. Cumhurbaşkanı, Başçı’nın Tayyip Erdoğan’a yaptık- Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ı ları 130 sayfalık sunumun, piyasa- da açık açık hedefe koyarak, “Bakılardaki güvensizliği geçici olarak yorum ki aynı durumdalar. Artık biyatıştırdığı, ama önümüzdeki haf- raz kendilerine çeki düzen vermeliler” ta hem 17 Mart faiz toplantısında ifadelerini kullanmıştı. hem de 18 Mart’ta Fed’in yapacağı toplantının etkisiyle doların yeni bir “Başka yerlere bağımlılığın mı var?” tırmanışa geçeceği bildiriliyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Merkez Bankası’nı ve Başkan Erdem Merkez Bankası için “bekle-gör” Başçı’yı “faiz” politikaları nedeniyle 130 sayfalık “Ekonomik Gelişmeler” birçok kez sert bir şekilde eleştirmişbaşlıklı sunum, Merkez Bankasının ti. 25 Mart’ta esnaf ve sanaatkarlara internet sitesinde yayınlandı. Ger- seslendiği konuşmasında Erdoğan, çekleşen zirvede ekonomi uzmanları- Erdem Başçı’ya yüklenmiş ve “Bina göre Merkez Bankası, 17 Mart’ta ze karşı bir bağımsızlık mücadelesi yapacağı toplantıda da faizleri ne- veriyorsun da başka yerlere bağımden artıramayacağını kendine göre lılığın mı var?”demişti. Erdoğan’ın, açıklamış oldu. Özellikle 18 Mart’ta bu sözlerinden 3 gün sonra yapyapılacak Fed’in toplantısı, Merkez tığı “Vatanı satmak yüksek faizle Bankası için “bekle-gör” gerekçesi kötü yönetimle emeği he- b a durumuna geldi. Piyasalar, özellikle etmekle olur” açıklamaSaray’daki toplantıda sağladığı ba- sıyla da Başçı’yı hedef sınç azalması ile Merkez Bankası’nın almıştı. 17 Mart’ta bir faiz kararı almayacağıBu eleştiriler “TATLIYA BAĞLADIK” deseler de dolar nı düşünüyor ve “18 Mart Fed sonrası Meröyle demedi toplantısındaki ifadelerden, kez Bankası faiz Fakat ya Başçı iyi anlatamamış ya ABD’nin faizleri artırılmasıindirimine gitda Erdoğan anlayamamış olacak ki nı öne çekip çekmeyeceğini miş ancak bu indirim yeterli Başçı’nın çarşamba akşamı 130 say- görmüş olacaklar, ona göre falık sunumunun ardından “tatlıya pozisyon alacaklar” değerlenbulunmabağladık” açıklaması üzerine dolar dirmesinde bulunuyorlar. mıştı. yükselmeye devam etti. Doların bu yükselişinde özellikle Çin’deki eko- Geçtiğimiz haftalarda nomik gelişmelerin etkili olduğu neler yaşanmıştı söyleniyor. Uzmanlar bu kez yükse- Suudi Arabistan’a giderlişin diğer gelişmekte olan ülkelerin ken uçakta gazetecilerin para birimlerinde de yaşandığına sorularını yanıtlayan dikkat çekti. Erdoğan, Erdem

lardır ekonomi dersi verdi. Kendi verdiği derse karşı çıkanları ise ‘vaErdoğan geçtiğimiz hafta- tan haini’ ve ‘parelelci’ ilan etti. En larda hem Başçı hem de sonunda Merkez Bankası Başkanı Ekonomiden sorumlu Başbakan Erdem Başçı’yı ayağına çağırarak Yardımcısı Babacan’a “kendilerine 130 sayfalık bir sunumla ekonomi çeki düzen verme” çağrısında bu- dersi aldı ve şimdiye kadarki tüm lunmuştu. Erdoğan’ın ağır sözleri- iddialarını yutmuş oldu. nin ardından her iki ismin de istifa edeceği öne sürülmüş ve Erdoğan’ın ULUSLARARASI medya görüşmeyi Merkez Bankasına haftalardır süren nasıl değerlendirdi “faizleri indirin” baskısı sonucu dolar Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Merkez rekor üstüne rekor kırarak 2,60’ları Bankası Başkanı Erdem Başçı arageçmişti. sında yapılan toplantı Türkiye medyasının yanı sıra uluslararası medya Özel ders alır gibi ekonomi dersi tarafından da dikkatle takip edildi. dinledi AFP görüşmeyle ilgili olarak, “Başçı Enflasyon-faiz ilişkilerinde bütün Erdoğan’a ders verme çabasına girdi” ekonomi uzmanlarını karşısına alan ifadesini kullandı. Yaklaşık 2.5 saat Cumhurbaşkanı Erdoğan hafta- süren brinfingde Başçı, “Kur Gelişmeleri”, “Dış Ticaret Gelişmeleri”, “Enflasyon ve Faiz”, “Yatırımın Belirleyicileri” ve “Temel Ekonomik Göstergeler” başlıkları altında Erdoğan’a faizi indirebilmek için gerekli olan makroekonomik şartları anlattı. ekonomi Fatma çakır

Babacan ağzındaki baklayı çıkardı

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, son dönemdeki siyasi tartışmaların dolar kurundaki yükselişi hızlandırdığını söyledi. Uludağ Ekonomi Zirvesi’nde konuşan Babacan, “Para politikası ile ilgili belirsizlikleri aşmamız gerek” diyerek şöyle devam etti: “Para politikasının sorumlusu Merkez Bankası’dır. Hedefler hükümetle ortak belirlenmiştir ama hedeflere ulaşmada araç bağımsızlığı var. Bu, yasada açıkça ifade ediliyor. Şu an ihtiyacımız olan öngörülebilirlik, iyi bir iletişim ve güven veren bir Merkez Bankası” dedi. Ayrıca geçtiğimiz haftalarda neredeyse

kendilerini “paralelci” ilan eden Erdoğan’a gönderme yapan Babacan: “Hukuk devleti olmak konusunda tamam benim kanunlarım var daha ne istiyorsunuz diyebilir. Oysa gerçek bu değil. Hukuk konusunda uluslararası ölçütlerde uluslararası mukayese edilebilir şekilde başarı ortaya koymak gerekiyor. Bunun için bir ülkenin kendi kendine bakabileceği ayna. Ekonomi başarılı olduğunda bunu hükümet yaptı demek, başarısız olduğunda bunu dış kaynaklara bağlamak doğru değildir “ dedi ve özel sektörün her şeye hazırlıklı olmasını dile getirdi.

39 bin ton GDO’lu mercimek piyasaya sürülüyor 7 Haziran seçimlerine kısa bir süre kala, liste savaşlarının yaşandığı Başkent’te bu kez, “zehirli mercimek” krizi çıktı. Hükümete yakın bir şirket, Kanada’dan 39 bin ton mercimek ithal etti. Bir firma personeli, mercimeğin GDO’lu olduğunu ihbar etti. Alınan numuneler de bunu doğruladı. Ancak rapor, bir aydır yazılamadı. GDO’lu mercimek dolu gemi de, Mersin açıklarında bekletiliyor. Olumlu rapor çıkarsa, Türkiye genelinde 7 ünlü firmanın da ürün aldığı şirket, 39 bin ton mercimeği piyasaya sürecek.

2015 tarihinde Gıda ve Hayvancılık Bakanlığı’na gelen bir ihbar ile başladı. İhbarda, Türkiye’nin gıda ithalatında öncü bir firmasının, Kanada’dan ithal ettiği bazı ürünlerin “GDO’lu yani genetiği değiştirilmiş ürünlerden oluştuğu öne sürüldü. Şirkette görevli bir personel tarafından yazıldığı öne sürülen ihbarda, şirketin uzun zamandır getirdiği ürünlerde GDO olduğu hatta Mersin limanına yanaşan bir gemide bulunan 39 bin ton mercimeğin de GDO’lu olduğu iddiasına yer verildi.

Şirketin personeli ihbar etti Başkent’teki zehirli mercimek krizi, 10 Şubat

Numuneden GDO çıktı İhbar, Gıda ve Hayvancılık Bakanlığı’na 10 Şubat

2015 tarihinde geldi. Ve ihbar üzerine bakanlık uzmanları, gemide bulunan ürünlerden numune alarak teste gönderdi. Yapılan testte, mercimekten, GDO içeren EPsps modifikasyon (PVGT), NOS terminatör, BAR gen ve çeşitli kanola ve keten tohumu genleri bulundu. Özetle, mercimekte insan hayatına büyük zarar verecek birçok unsur olduğu belirlendi. İhbar nedeniyle gemi yükünü boşaltamadı. Ancak labarotuvar raporu da yazılmadığı için gemideki yükle ilgili işlem yapılamıyor. Yani raporun yaklaşık bir aydır hazırlanmaması nedeniyle, gemideki yükün “kılıfına uydurularak”, piyasaya sürülmesinden endişe ediliyor. EKONOMİ

550 bin Bağ-Kur’lu için çok kötü haber

SGK, 1 Ekim 2008’de primlerin hesaplanma yönteminde yaptığı değişiklik kurumla anlaşmalı her üç eczacıdan birinin de içinde bulunduğu, 550 bin Bağ-Kur sigortalısı işvereni etkileyecek. Değişiklikle SGK, bu kişilere eksik prim yatırdıkları gerekçesiyle tebligat yapmaksızın 550 bin Bağ-Kur’luya para cezası uygulayabilecek. Tüm Eczacı İşverenler Sendikası Genel Başkanı Nurten Saydan, başta eczacılar olmak üzere cezalar uygulamaya geçeceği için bugünün ‘kara pazartesi’ye dönüşebileceğini dile getirdi. EKONOMİ

Bay Erdoğan çok tatlı... Ekonomiden anladığını zanneden, hatta “bu da benim tezim” gibi saçma şeyler söyleyen Bay Erdoğan en son “bağımsız” Merkez Karl Marks (1818-1883) Bankası başkanı Erdem Başkapitalizmin işleyişini çı ve ekonomiden sorumen ince detaylarına kadar lu başbakan yardımcısı Ali deşifre etmiş, yaşayacağı Babacan’ı ayağına çağırdıktan krizleri öngörmüştür. sonra “tatlıya bağladık” diye açıklama yaptı. Sürekli zehir gibi konuşmasına, bağırıp çağırmasına alışık olduğumuz Erdoğan aniden tatlı oluverdi. Neden acaba? Öncesinde Erdoğan her ikisine sürekli ateş püskürüyordu. Esas sorunu ise faizlerin yeterince indirilmemesiydi. Başçı ve Babacan’ı neredeyse paralel ve terörist ilan etti. “Başka odaklara bağımlı” olduklarını ima etti. ABD ve dünyadaki gelişmeleri fazla dikkate almak, “faiz lobisinin” emrinde hareket etmekle suçladı. Her ikisi de istifa noktasına geldi. Başçı “hastalandı”, Babacan Davutoğlu ile saatlerce görüşme yaptı. Hatta söylentilere göre istifa ederlerse ekonomiyi krize sokmaktan 15 sene hapisle tehdit edildiler. Dolar rampadan fırlayan uzay mekiği gibi yükselişe geçti. Borsa çakılmaya, yabancı yatırımcılar kaçmaya başladı. Sonra iki isim görevlerinin başında olduğunu söylese, Merkez Bankası piyasaya üst üste milyon dolarlık müdahalelerde bulunsa da yükseliş durdurulamadı. İşte bu noktada Erdoğan’a tatlılaşmaktan başka seçenek kalmamıştı. Başçı ve Babacan Erdoğan’a Kaçaksaray’da 130 sayfalık sunum yaptı. Öyle haberleştirildi en azından, Erdoğan’ın zor ikna olması gerekiyor ya, aslında kendi ekonomi tezleri varya. Sonra “tatlıya bağladık” açıklaması geldi. Peki doların yükselişi durdu mu? Durmadı. Tatlı perşembeden sonra cuma günü dolar yine tarihi bir rekora kırdı. Erdoğan’ın susması geçici olarak işe yarayabilir, ama tükürdüğünü yalamış olmak pahasına. Yokuş aşağı yuvarlanan bir kayayı ufak bir fiske hızlandırabilir, ama onu durdurmak çok zordur. Dünyadaki gelişmelere ve içeride yıllardır yapılan hatalara bağlı olarak düşen TL’nin ve gerileyen Türkiye ekonomisinin durumu da bu şekilde. Ama kayayı esas olarak uçurumdan itecek hamleye yaklaşıyorlar, farkında değiller.


KADIN

09

17 Mart 2015

Gülsüm Kav

ANA FiKiR

Masumuz her birimiz

Geçen hafta Brezilya’da kadın cinayetini ağır suç sayan yasa onaylandı. Türkiye’de ise hala kadın cinayeti hukukta yerini almadı ve indirimler kaldırılmadı. Üstelik Özgecan ile kadınlar ayaklanmış, “Özgecan milat olsun” demeyen kalmamış iken hala somut adım yok. Kadın cinayetlerinin devam edişi karşısında endişeyle nedeni soruluyor ya, işte yanıt budur; devlet somur adım atmadığı, indirimleri kaldırmadığı için devam ediyor. * Fakat Özgecan aynı zamanda bir milat ta oldu; toplumu değiştirdi. Artık kadın cinayetlerini bütün dikkatiyle izleyen bir toplum var. Buna bağlı olarak her yeni cinayet haberi eskisine göre daha çok fark ediliyor ve yankı uyandırıyor. Daha çok soru soruluyor, toplum konunun peşini bırakmıyor. İkincisi Özgecan kadın mücadelesini de değiştirdi. Artık Türkiye’li kadınların gerçek toplumsal meselesi ile ilgilenmeyen kadın örgütü ayakta kalamıyor. Eskisi gibi kimlik feminizmi yapılamıyor. İç yolculuklarına, kendi öznelliğine, sadece dilsel bir bağlama takılıp kalan türde bir feminizm gündem yaratmayı deniyor yine. Ama ortada can meselesi durur iken, gündemde kalamıyor. Çünkü kadın cinayetleri gerçeği; o Esin Güneş kardeşimizin üzerinden aşağı atıldığı Tillo kayalıkları gibi bir dağ. Eskiden bu dağa arkasını dönünce yok olacağını sanan herkes, bu gerçekle yüzleşiyor şimdi. İşte Özgecan kardeşimiz en azından bunları değiştirdi. * Bir de değiştiremedikleri var ki onları ancak mücadele ile yenebiliriz. Mesela gündeme gelen sarsıcı bir cinayetten sonra, benzerlerinin olması olgusu. Buna Münevver Karabulut öldürüldükten sonra da rastlamıştık. Onun ardından Adana’da liseli kardeşimiz Tuba Genç’i “seni Adana’nın Münevver’i yapacağım” diye öldürmüştü katili. Testere bir silaha dönüşmüştü. Fakat bunun da bir sonu oluyor, kimse umutsuzluğa kapılmasın. Ne zaman ki Cem Garipoğlu, üst sınırdan ceza aldı, işte o an bu dönem kapandı. O günlerde bunun için amansız bir mücadele gerekmişti. Karabulut ailesi ve kadınlar bir an bile geri durmadılar mücadeleden, durum değişti. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, Tuba Genç davasını da takip etti ve dava “ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası” ile sonuçlandı. Ama iş burada bitmedi. Bu davada Yargıtay ağır cezayı bozarak, Tuba’nın katiline indirim verdi. Yıllar önce “Türkiye’de acımasızca kadın cinayeti var. Ben indirimle gelen davaları reddeceğim” diyen ve böyle yapan Yargıtay, şimdilerde kadınların mücadele ile elde ettiği adaleti bozan taraf oluyor. Bu yüzden bir an önce indirimler kaldırılmalıdır. Yasada yazılı olmadığı sürece, yargı sorumluluğunu kötüye kullanıyor, erkekleri aklıyor, elde ettiğimiz kararların güvencesi kalmıyor. Ağırlaştırılmış müebbet bu yüzden yasalaşmalıdır. Başta “haksız tahrik” olmak üzere, “iyi hal”, “pişmanlık” ve hatta tıp fakültesi öğrencisi Çağla Arın’i öldüren okul arkadaşına gelecekte doktor olacağı için verilen “gelecek indirimi” gibi başlıklarla verilen indirimler kaldırılmalıdır. Çağla da doktor olacaktı. Özgecan psikolog. Aileleri ile barber adalet aradığımız; Tuba, Ayşe, Esin, Muhterem, Gülşah, Mehtap, Fethiye, Hatice, Nermin, Eylem, Necla, Gülay, Naciye, Dilber, Ayşe Selen, Kader, Pınar, Nurgül, Gönül, Azra, Esra, Kadriye, Huriye, Sevda, Hülya, Şeker, Yasemin, Nuray, Serpil, Zerrin, Ferdane, Beyaz, Fatma, Emine, Burcu, Sedef, Birgül, Yankı Duygu, Ayten, Halime, Sevim, Dilan, Şule, Özlem, Güldane, Gülsüm, Zehra, Merve, Deniz ve öldürülen nice kadın kardeşimiz de, kendine yeni bir hayat kuracaktı. Bazılarının katili ağır ceza, bazılarının ki indirim aldılar. Oysa onların hepsi, kendi hayatına karar vermek isterken, mutlu olmaya çalışırken öldürüldü. Belki de hepsi gelecekte mutlu olacaktı. Özgecan’dan önce ve sonra can veren kadınların her biri, Özgecan kadar masumdu. Her biri kendi hayatını eline almak istedi. Yani her gün yaşanan, tipik olan, boşanmaya ya da kendi hayatına dair karar almaya çalışırken öldürülen, ölümleri “sıradanlaştırılmaya” çalışılan, Özgecan kadar dikkat çekmeyen kadın kardeşlerimiz, işte onların her biri, yaşıyor olsalar, mücadele arkadaşımız olacaklardı. Türkiye’de şiddete maruz kalan kadınların %90’ı bunu bildirmiyor. Şiddet ve ölümle yüz yüze yaşayan bu milyonlarca kadın kardeşimizin hayatta kalması için önce indirimler kaldırılmalıdır. AKP görevini yapmalı, kadın cinayetlerini ağır suç sayan madde teklifimizi meclise getirmeli, Meclis görevini yapmalı, yasayı onaylamalı, Basın da görevini yapmalı; kadın cinayeti haberlerini “yine”, “durmuyor”, “yeni bir Özgecan” gibi, kaderci ve olumsuz bir dil ile vermekten vazgeçmeli, “indirimler kaldırılsın” mücadelemize destek vermeli, sorumluları göreve çağıran haberler yapmalıdır. Biz kadınlar da göreve; mücadeleye devam. gulsumkav@gmail.com

Erdoğan hassasken 23 kadın öldü

Özgecan’ın öldürülmesinden sonra kadınların tüm Türkiye’de ayağa kalkmasının sonucu olarak 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde kadına yönelik şiddeti ve kadın cinayetlerini kınayan açıklamalar yapmak zorunda kalan Tayyip Erdoğan, sorumluluğu hakim ve savcılara atarak “hassasiyet” önerirken Türkiye’de tam 23 kadın daha erkek eliyle hayatını kaybetti… kadın Özgün başak

8 Mart’ta Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından düzenlenen etkinlikte yaptığı konuşmada kadına yönelik şiddeti ele alan Tayyip Erdoğan, “Kadına yönelik şiddet ve bilhassa cinayetlerde iyi hal indirimi gibi uygulamalarda, çok dikkatli olunmalı. Önümüzdeki dönemde bu konuda hassasiyet gösterileceğine inanıyorum” dedi. Özgecan Aslan’ın öldürülmesinin ardından tüm Türkiye’de yapılan güçlü eylemlerden sonra, kadın mücadelesinin yeni bir “Gezi” yaratacağından korkarak bu açıklamaları yapmak zorunda kalan Erdoğan, kadın katillerine ağırlaştırılmış müebbet cezasının yasalaşması yerine “hassasiyet” önerdi. “Erdoğan böylesine hassasken”, Türkiye’de 23 kadının daha erkek eliyle hayatını kaybetmesi ise hassasiyetin asla yeterli olamayacağını bir kez daha gözler önüne serdi.

HASSASİYET DEĞİL YASA 12 yıllık tarihinde ilk defa kadın dostu açıklamalar yapmak zorunda kalan Erdoğan, yine kadın cinayetlerini durduracak somut bir adım atmak yerine sorumluluğu hakim ve savcılara bırakırken, kadınlar öldürülmeye devam ediyor. Kadın cinayetlerini durdurmak için her geçen gün büyüyen, güçlü bir mücadele veren kadınlar ise “Erdoğan söylediklerinde samimi ise Kadın Cinayetleri Durduracağız Platformu’nun iki yıl önce TBMM’ye sunduğu TCK EK Madde teklifini gündeme getirmelidir” diyerek Erdoğan’ın bu sözlerinin takipçisi olacaklarını belirttiler. KOMİSYON PLATFORM’DAN RAPOR TALEP ETTİ Diğer taraftan TBMM Kadına Yönelik Şiddetin Sebeplerinin Araştırılması Komisyonu olumlu bir adım atarak, kadına yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla yürütülen kamu politikasının idari

ve hukuksal yapısı ile ilgili olarak Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun görüşleri talep etti. Platform ise hazırladığı raporda 6284 sayılı Kanunun etkin ve yeterli seviyede uygulanmadığına, kadına karşı şiddet ve kadın cinayetlerine ilişkin verilerin yetersizliğine ve bilgilerin kamuoyu

ile paylaşılmamasının yarattığı sorunlara, kanunen alınacak tedbirler ve verilebilecek destek için yeterli bütçe ayrılmadığına ve davalarda uygulanan indirimlerin, cezaların caydırıcılığını nasıl ortadan kaldırdığına ilişkin görüşlerini belirterek, tespit edilen sorunların giderilmesi için çözüm önerileri sundu.

İyi hal indirimine itiraz Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, takipçisi olduğu Uşak’taki Hatice Yılmaz davasına katılarak katile verilen iyi hal indirime itiraz etti. Hatice’nin adalet mücadelesini Platform’la birleştirmiş annesi, kız kardeşi ve babası duruşmanın ardından Platform ile birlikte basın açıklaması yaptı. Anne Hasibe Yılmaz, “Kızımı öldürdü sonra da pişmanım diyor. O zaman biz de bir cinayet işleyelim, biz de çıkıp gezinelim. Ben katilin müebbet hapis cezası-

nı almasını, artık yasaların da bu yönde olmasını istiyorum” şeklinde konuştu. Hatice Yılmaz’ın kız kardeşi Aysel Uçar, “Katil, ablamı önce öldürüp sonra emin olmak için boğazını kesti. Bu davada indirim alabileceği bir durum yok” dedi. Baba Mehmet Yılmaz ise “Katillere takım elbise giydiği için indirim veriliyor. Soma’da 301 işçi kardeşimiz öldü, yasayı çıkarttılar. Kadınların da 301 tanesinin aynı anda mı öldürülmesi lazım yasa çıkması için” şeklinde konuştu. KADIN

Eda Okutgen’in katiline müebbet hapis

İzmir’de eski kocası Uğur Bunyak tarafından bıçaklanarak öldürülen Eda Okutgen davasının ikinci duruşmasında katile cezada herhangi bir indirim yapılmasına yer olmadığı belirtilerek, kasten öldürme suçundan müebbet hapis cezası verildi. Duruşmanın ardından Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu ve KESK Kadın Meclisi’nin adliye önünde gerçekleştirdiği eyleme Eda Okutgen’in ve öldürülen Pı-

nar Ünlüer’in aileleri katıldı. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu İzmir Temsilcisi Sanem Deniz Kural, Eda Okutgen’in katiline hiçbir ceza indirimi uygulanmamasının, mücadelelerinin bir kazanımı olduğunu belirterek, “Kadın cinayetlerinde ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yasalaşsaydı, katil müebbet hapisle değil, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılabilecekti” dedi. DÜNYA

“Aramızda halledilenler”in düşündürdükleri Kadın Hareketi Tebessüm Aslan Küçük bir kız çocuğu gözlerini kameradan kaçırmaya çalışarak şöyle diyor : “Size, şey … mübah dedi; tecavüz mübah dedi.” Bu kısa videoyu izledim az önce ve durdum. Öylece durdum ve düşündüm. 12 yaşında bir çocuğa, kendi okulunun bahçesinde utana sıkıla tecavüz dedirten; mübah kelimesinin belki de anlamını dahi bilmeden bu cümleyi zihnine kazıyan, onu bu kadar tedirgin eden, korkutan neydi? Anlattığım video ile son günlerde okuduğunuz / izlediğiniz bir haber arasında elbette bağlantı kurdunuz. Videodaki kız çocuğu,

Tokat’ta Halil Rıfat Paşa Ortaokulu Din Kültürü ve Ahlak bilgisi öğretmeni L.Y.İ ‘nin 7. sınıfa giden bir öğrencisi. Kız öğrencinin annesinin tabiriyle “Öğretmen diyemem; öğretmenlere hakaret olur” dediği L.Y.İ’nin Din Kültürü Dersi adı altında zihnini bulandırdığı onlarca öğrenciden biri; yüzüne karşı “Tecavüzü hak ediyorsun çünkü başın açık” denen 12 yaşında bir çocuk. Annesi “Bu kadın artık bu okulda çocuklarımıza ders veremez; verdirtmem.” diye bitiriyor konuşmasını. Başarılı da oluyor; çünkü L.Y.İ artık o okulda görev yapmıyor. Okul bahçesinde direnen o isimsiz, mücadeleci annenin çabası Halil Rıfat Paşa Ortaokulu’ndaki öğrencileri kurtarıyor ama L.Y.İ başka bir okulda belki sizin, belki bizim; hepimizin ma-

sum çocuklarına “tecavüzü hak ediyorsunuz” diye saldırmaya devam ediyor belki. Çünkü okul müdürü “Meseleyi aramızda hallettik” diyor açıklamasında. Bu mesele arada halledildi. Bitti. Bu kadar… Bu ve bunun gibi örnekler bize gösteriyor ki sadece erkek şiddetiyle mücadele etmiyoruz; temelinden çarpık, kokuşmuş bir zihniyetle savaşıyoruz. Bizler “Kadınlar öldürülmesin, katillere ağırlaştırılmış müebbet hapis!” dedikçe; birileri çıkıp başörtüsü diyor, mini etek diyor ve her şey bir anda başlangıç noktasına geri dönüveriyor. Onca mücadele, onca emek buhar olup uçuyor; geriye katillerin, tecavüzcülerin aklayıcıları kalıyor. Aklın, vicdanın almadığı sözler yüreklere, beyinlere çarpa çarpa uçuşuyor

ülkenin bir ucundan bir ucuna. İktidar sahibi yahut namzetlerinin, oy pazarlığında kullandığı, yaftaladığı, akladığı, baş tacı ettiği ya da yerden yere vurduğu kadınlar halen öldürülüyor. Paket paket, torba torba yasalar mecliste uykulu gözlerle emir komuta zincirinde onaylanırken; vekil maaşları, emeklilik avantajları, imar değişimleri, rant planları defalarca değişip yasalaştırılırken tek bir yasa, tek bir yasa bu paketlere nedense giremiyor: Kadın katillerine ağırlaştırılmış müebbet hapis! Sağır kulaklar hala bu çığlığı duymazdan geliyor! Ama biz sağır sultana duyurana kadar haykırmaya devam edeceğiz: Kadın katillerine ağırlaştırılmış müebbet!


genclık

10

17 Mart 2015

İstanbul Üniversitesinde rektörlük seçimi yapıldı

Yandaş rektörler kaybetti

İstanbul Üniversitesi’nde yapılan seçimler tamamlandı. Seçimlerde Raşit Türkel seçilirken Erdoğan’ın kimi atayacağı bekleniyor. Üniversiteliler tarafından da net bir şekilde biliniyor ki Erdoğan boşalan kadrolara yandaşlarını yerleştirecek. Üniversite öğrencileri ise buna karşın seçimi göstererek Erdoğan’ın bu iradeye saygı duyması gerektiğini söylüyor.

gençlik burcu karefil

İstanbul Üniversitesi’nin eski rektörü Yunus Söylet vekil adayı olmak için rektörlükten istifa etmişti. Yunus Söylet’in istifasından sonra yeni rektör için seçim yapıldı. Rektörlük seçiminin sonuçları açıklandı. Açıklanan sonuçlara göre üniversitede 3002 öğretim üyesi, seçim için oluşturulan 10 farklı sandıkta oy kullandı. Kullanılan 3002 oydan 2596’sı geçerli, 58 oy geçersiz sayıldı. Rektörlük için yarışan adaylardan Prof. Dr. Raşit Tükel 1202 oy ile ilk sırada yer alırken, Prof. Dr. Mahmut Ak 908 oy alarak ikinci, Prof. Dr. Harun Cansız 382 oy ile üçüncü sırayı aldı. İstanbul Üniversitesi’nde yapılan seçimlerde solcu kimliğiyle bilinen Raşit Türkel seçilirken, üniversiteliler tarafından, atama yapa-

cak olan Erdoğan’ın kimi seçeceği merakla bekleniyor. “Üniversitenin iradesine saygı duy” Erdoğan’ın kimi seçeceği beklenirken öğrenciler tarafından yandaş bir rektör seçileceği de biliniyor. “Üniversitenin iradesine saygı duy” diyen öğrenciler seçimlerde birinci gelen rektörün seçilmesini istiyor. Erdoğan her üniversiteye bir yandaş rektör atarken, atadığı bütün yandaş rektörler milletvekili adayı olmak için istifa etti. Erdoğan şimdi boşalan yandaş rektörlerin yerine yenilerin eklemeye çalışıyor. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra demokrasiden dem vurup “Bu halkın seçimi. Halk ilk kez kendi Cumhurbaşkanını seçti” derken o halde kendisi de üniversitelerin se-

çimlerine saygı duymalıdır.

yeceklerini de söylüyor

Öğrenciler direniyor Üniversite öğrencileri ise rektörlerinin Türkel olduğunu söyleyerek “Önce yandaş rektörler sandıkta yenildi şimdi sıra Erdoğan’da “ dediler. Öğrenciler üniversitede yapılan seçime saygı duyulması gerektiğini söyleyerek imza kampanyası da başlattılar. Erdoğan ilkokuldan üniversiteye kadar her yere yandaşlarını yerleştirirken İstanbul Üniversitesi’ni kaybetmek istemeyen Erdoğan’ın seçimi öğrenciler tarafından bekleniyor. Erdoğan ve AKP defalarca denemelerine rağmen üniversitelerden içeri adımlarını atamazlarken üniversitelilerin de direnişi devam ediyor. Erdoğan’ın seçimini tanımayacaklarını söyleyen üniversiteliler AKP’ye geçit verme-

Yandaşlar yenildi sıra Erdoğan’da Yandaş rektörler üniversite seçimlerinde kazanamazken 7 Haziran’da yapılacak seçimler için de Erdoğan’ı seçmeyeceklerini söyleyen üniversiteliler halkın AKP diktatörlüğüne son vereceğini de belirttiler. Erdoğan’ın memleketin her yerine AKP gericiliğini yayma çabası üniversitelerden bugüne kadar içeri girememişken Erdoğan’ın rektörlük seçimleri için vereceği karar ne kadar köşeye sıkıştığını da gösterecek. Seçim Erdoğan’ın diktatörlüğüne son vermek için verilen mücadelede çok önemli bir yerde dururken 400 vekil istediğini her alanda dile getiren Erdoğan’a üniversitelilerde her yerden söylüyor; bu halk seni seçmeyecek diktatör!

“Şuna sansür mansür yapın” İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Kulübü öğrencilerinin panelleri için hazırladıkları afişte kullandıkları İtalyan ressam Tiziano Vecellio’nun Amor sacro e Amor profano (Kutsal aşk ve beşeri aşk) isimli tablosu yönetim tarafından ‘açık saçık’ bulundu. Yönetim, ‘Şuna sansür mansür bir şey yapın’ diyerek tabloyu sansürlemeye çalıştı.

Meğer Vecellio sapıkmış Liselerde çağdaş sanat eserlerini kaldırarak yerine Osmanlı Padişahlarının portrelerini yerleştiren AKP zihniyeti şimdi de üniversitelerde tabloları sansürlemeye kadar gitti. 16. Yüzyılın en önemli ressamlarından olan Vecellio’yu sapık olarak nitelendiren fakülte Genel Sekreteri Aliye Yücel ise öğrencilerin ifadelerine göre, “Ay bu ne? Şuna sansür mansür bir şey yapın!” karşılığını verdi. Hürriyet’e konuşan Yücel “Bu haber kullanılmamalı, ben onlarla konuşurum” dedi. GENÇLİK

Caner’i 10 polis dövmüş Eskişehir’deki Gezi Direnişi’ne katılan üniversiteli Tevfik Caner Ertay’ın, dönemin İl Emniyet Müdür Yardımcısı ve iki şube müdürünün de aralarında bulunduğu polisler tarafından dövülmesine ve araba bagajına konularak Eskişehir’de dolaştırılmasına ilişkin İçişleri Bakanlığı tarafından idari soruşturma başlatıldı. Soruşturma kapsamında polis müfettişi tarafından alınan Caner Ertay, saklandığı inşaatta tekme, cop ve sopalarla bir grup polis tarafından dövüldüğünü, sonra aracın bagajına kitlendiğini,

ardından da müdür olduğunu tahmin ettiği kişilerce kendisine vurulduğunu ve bir hastanenin kapısına bırakıldığını anlattı. Ertal’ın bu anlatımı, Ali İsmail Korkmaz’a tekme atarak ölümüne yol açan polis Mevlüt Saldoğan’ın ifadeleriyle örtüştü. Saldoğan, Ertay’a kendisinin değil, üç polis müdürünün vurmaya çalıştığını söylemişti. Ama asıl olarak Ali’nin katilinin Ertay’ı da darp ettiği ve kendi arabasının bagajına kapatarak hem darp edip hem de saatlerce kapalı tutarak işgence ettiği biliniyor. GENÇLİK

AKP Hükümeti’nin sık sık sandık ve seçimlere vurgu yaptığı şu günlerde İstanbul Üniversitesi’nde bir seçim yapıldı. Prof. Dr. Raşit Tükel, 300’e yakın oy fark ile rektör seçimini kazandı. Yani AKP Hükümeti ilk çöküşü İstanbul Üniversitesi’nde yaşadı. Şimdi ise yapılan seçimlerin ardından Cumhurbaşkanlığı’nın rektör ataması yapması bekleniyor. Bakalım şimdi “milli iradeyi” çok önemseyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, Raşit Tükel hocamızı demokratik yollarla seçen üniversite iradesini tanıyacak mı? İstanbul Üniversitesi’ni neredeyse satılığa çıkaran ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yoğun sevgisiyle bilinen Rektör Yunus Söylet seçimlerde AKP’den aday adayı olmak için rektörlükten istifa etmiş, ardından Rektör Yardımcısı Mahmut Ak vekil atanmıştı. Şimdi ise İstanbul Üniversitesi rektörlük seçimleri için sandığa gitti ve kendi iradesi ile kendi rektörünü seçti. Bundan sonraki aşama ise YÖK’ün Cumhurbaşkanına göndereceği üç adaya ve Erdoğan’ın iki dudağı arasından çıkacak olan talimata bakıyor. Bu seçimler AKP iktidarının ilk çöküşüdür. Uzun süredir belki de ilk kez sol görüşleri benimseyen, “Üniversiteyi birlikte yönetelim” diyen bir akademisyen açık ara farkla seçimlerden galip çıktı. AKP’nin üniversitelerin üzerinde kurmaya çalıştığı korku politikalarına ve yandaş rektörlerine rağmen İstanbul Üniversitesi gibi bir yerde demokratik ve bilimsel düşünceye önem veren Raşit Tükel hocamız tercih edildi. Bu da gösteriyor ki üniversitelerde ve ülkenin her alanında babasının çiftliği gibi at koşturan AKP Diktatörlüğü tam da seçimler öncesi ilk yenilgiyi aldı. Şimdiden uyarıyoruz: Üniversitenin iradesine saygı duyun. Baştan belirtiyoruz: Cumhurbaşkanı Erdoğan kararını vermeden önce biz üniversiteliler ve üniversite bileşenleri kararımızı Raşit Tükel Hocamızdan yana verdik. Madem seçimleri ve “milli iradeyi” çok önemsiyorsunuz o halde YÖK de Cumhurbaşkanı Erdoğan da üniversitenin iradesini tanımalıdır. Bizler İstanbul Üniversitesi’nin tercih etmediği adayları sırf YÖK ve Cumhurbaşkanı tercih etti diye rektörümüz olarak kabul etmeyeceğiz. Zaten tek işlevi hükümetten aldığı talimatları üniversitede uygulama aracı olan YÖK’ü de kapatacağız. Şimdiye kadar Yunus Söylet gibi rektörlerden sadece; yandaşlık, yolsuzluk, baskı, gericilik ve piyasacılık gördük. Şimdi de; İstanbul Üniversitesi Demokratik Üniversite Girişimi adayı Prof. Dr. Raşit Tükel hocamız ile birlikte “bilimsel, demokratik ve özerk üniversite mücadelemizi” yükselteceğiz. Emekçi Hareket Partisi Gençliği

Berkin Elvan her yerde

Akademisyene tehdit mektubu

Çukurova Üniversitesi öğretim üyelerinden Taylan Koç, öğrenci olduğunu iddia eden kişilerce hazırlanan bildiriyle tehdit edildi. “Asım’ın nesli” imzalı bildiri sınıflarda öğrencilere dağıtıldı. “Hocaya cevap” başlıklı bir bildiride, “bize lazım olan mektep tipindeki hoca “rakıyı buzlu içtiğinden bahseden değil, ahlaki değerleri hatırlatan, yüce gönüller inşa etmeye çalışan insanları seven temiz yürekler yetiştiren kendi ruhumuza

kavuşturan hoca değil midir” denildi. Taylan Koç, bir açıklama yaparak, “İnsana yaraşan hiçbir tavırdan taviz vermemeye gayret ederek yaşamaya çalışmak ve bununla gurur duymak bize; iftira atmak, yalan ve yanlış ile cehalet üretmek, korku salmak, güce tapmak ama buna rağmen korkarak yaşamak ise onlara kalsın” dedi. Gerici grup yazdığı bildirisini geri çekmedi. Üniversiteliler ise hocalarının arkasında olduklarını söyledi. GENÇLİK

Şef Masis Aram Gözbek yönetiminde, 2011 yılından bu yana müzikal yolculuğuna devam eden, iki dünya şampiyonluğu başta olmak üzere birçok ödül alan Boğaziçi Caz Korosu, geçen sene 11 Mart’ta polisin attığı gaz bombasıyla aramızdan alınan Berkin Elvan’ı yayınladığı bir video ile andı. Videoda, koronun geçen sene Fransa’da düzenlenen 6. Polyfollia Festivali’nde seslendirdiği “Güzelleme” isimli eserin Afşar Timuçin’e ait olan “Sen bir türküsün madem, içimde seni sonsuz söyleyecek biri var” dizelerine ve “Berkin Elvan Ölümsüzdür” söylemine yer verildi. GENÇLİK


11 Aynı binada iki okul

LISENIN GUNDEMI 17 Mart 2015

Liseliler YGS’den sonra ÖSYM’ye yürüdü:

Geleceğimizi AKP’ye bırakmayacağız

2012 yılında AKP’nin eğitim sistemini 4+4+4 ile birlikte kesintiye uğratmasıyla 12 yıllık zorunlu eğitimle ilkokul, ortaokul, imam hatip ortaokulu ve lise kademelerinde dörder yıl eğitim verilmeye başlandı. 4+4+4 okul dönüşümlerini de beraberinde getirdi. Birinci sınıftan sekizinci sınıfın sonuna kadar eğitim veren ilköğretim okulları, ilkokul, ortaokul ve imam hatip ortaokulu olarak dönüştü. Dönüşen okullardan bazıları aynı çatı altında hatta aynı bahçe içinde ama duvarlarla, tel örgülerle ayrılıyor. Eğitim

İlk alevi lisesinin temeli atıldı Öğrenciler ÖSYM binası önüne yürüdü

Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, Dosteli Yardım Eğitim ve Kültür Vakfı ile Küçükçekmece Atakent Mahallesi’nde ortaklaşa inşa edecekleri Özel Statülü Hacı Bektaş Veli Anadolu Lisesi’nin temel atma törenine katıldı. Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, İslam’ın Alevi-Bektaşi yorumunun öğretileceği Özel Statülü Hacı Bektaş Veli Anadolu Lisesi’nin, 16 dönümlük arazinin üzerine devlet yatırımı ile inşa edileceğini belirterek, “Lise, gerek milli eğitim gerek kültürümüz açısından çok önemli bir ilk adım” dedi. Eğitim

YGS’nin %20’sinde 2 hatalı soru

Bu yıl üniversiteye yerleşmek isteyen 2 milyon 46 bin 716 öğrenci YGS’ye girdi. Anayasa Mahkemesi tarafından durdurma kararı çıkmasına rağmen bu yıl da soruların yüzde yirmisi açıklandı. Her yıl hatalı sorular ve şifre skandallarıyla gündeme gelen ÖSYM bu düzene yandaşlarına kolaylık ve hatalı soruların ortaya çıkmaması için yaptığı şüphesiz ki ortaydayken bu yıl açıklanan sorular içinde 2 tane Türkçe testi içerisinde hatalı soru olduğu ortaya çıktı. Eğitim

ÖSYM soruları paylaşanı arıyor

ÖSYM Başkanlığı’ndan, 2015 YGS ile ilgili sosyal medyada yapılan bazı paylaşımlara ilişkin açıklama yapıldı. ÖSYM Başkanlığı YGS sonrası soru kitapçığı sayfasının görüntüsünü sosyal medya üzerinden paylaşan adayın tespit edilir edilmez hakkında gerekli adli işlemin başlatılacağı bildirildi. Açıklamada, “2015-YGS ile ilgili olarak, bugün sosyal medya üzerinden paylaşılan soru kitapçığı sayfasına ait görüntü, sınavdan çıkan bir adayın sınav kurallarına aykırı olarak sınav sonrasında sınav salonundan çıkardığı bir kitapçık veya kitapçıktan koparmak suretiyle dışarı taşıdığı bir bölümüne aittir” dedi. Eğitim

Geçtiğimiz hafta pazar günü yapılan üniversite birinci basamak sınavı YGS’ye yaklaşık 2 milyon öğrenci girdi. Öğrenciler 12 yıllık eğitim hayatı boyunca yapboza dönmüş eğitimin 3 saatlik sınavına giriyorlar. Lise-Der yeteneklerimizi ölçmeyen bu elemeci sınavlara karşı ÖSYM binası önünde YGS sonrasında eylem yaparak geleceklerini çalamayacağını söyledi. eğitim ece berfin karagöz

Lise-Der, milyonlarca öğrencinin girdiği YGS sınavında soruların ve birincilerin açıklanmayacağını bildiren ÖSYM’nin önünde sınav günü eylem yaptı. ÖSYM önüne yürüyen liseliler sınavsız üniversite istediklerini dile getirdi. Mevcut sınav sisteminin öğrencilerin ilgi alanlarını, yeteneklerini değil ezber seviyelerini ölçüyor ve ona göre yerleştirme yapıyor. Gericilikler donatılmış liselerde baskı altına alındıklarını söyleyen liseliler eğitimin eksiklerini eylemde dile getirdi. Eylemde, üç yanlışın yani Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan, Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı ve ÖSYM Başkanı Ali Demir’in geleceklerini ellerinden alamayacaklarına dikkat çekildi. Aman skandal olmasın ÖSYM bu yıl da sınav sorularının %75’ini ve 500 tam puan alan öğrencilerin açıklanmayacağını duyurdu. Liseliler de eylemde buna karşı çıktıklarını dile getir-

di. Tepkilerinin nedeni ise yandaş üniversite adayları için yapılan şifre skandalları. Sınav sorularını açıklamayan ÖSYM yanlış soruların ve skandalların ortaya çıkmasını istemiyor. “Emeğimizin çalınmasına izin vermeyeceğiz” diyen öğrenciler ÖSYM’ye ve Milli Eğitim Bakanlığı’na oldukça tepkiliydi.

Berra Özinal basın açıklamasını okudu

Polis Ablukasında Eylem Eylem liselilerin 4. Levent Metrosu’ndan başlayan yürüyüş ÖSYM binasına kadar devam etti. Sloganlarla bina önüne ulaşan Lise-Der’liler için 3 otobüs çevik kuvvet getirilmişti. Resmen polis ablukası altında yapılan eylem güçlü sloganlarla sürdürüldü. Eylemde basın açıklamasını okuyan Lise-Der üyesi Berra Özinal açıklamada “AKP’nin eğitimi sıfırlamasına izin vermeyeceğiz. Eşit parasız, bilimsel, anadilde eğitim istiyoruz” dedi ve tüm liselileri mücadeleye çağırdı. Eylem, liselilerin önüne dizilmiş olan polis kolonisinin önüne ”Sınavsız Üniversite” şeklinde kodlanmış bir optik dövizi bırakılarak bitirildi.

Liseliler toma ve polis ablukasındaydı.

Barikatın önüne döviz bırakıldı.

Liseliler yetenekleri doğrultusunda üniversiteye girmek istiyor

AKP elemeci sınav sistemini ortadan kaldırmalıdır

F) şıkkı Burak Kiper Geçtiğimiz günlerde 2 milyonu aşkın öğrenci YGS sınavına girdi. Yıllarca çalışan öğrencilerin emeğini AKP hükümeti 3 saatlik elemeci sınav olan YGS sınavına sıkıştırdı. Zaten var olan niteliksiz eğitim ile sınava hazırlanan öğrenciler bir de elemeci sınav ile emeğinin karşılığını alamıyorlar. Böyle bir eğitim sistemi, böyle bir sınav sistemi içerisinde bilim nasıl ilerler, nasıl öğrenciler gerçek bir başarıya ulaşabilir? Bu soruyu sadece geleceğini düşünen liseliler soruyor. İşte sorun da burada. Bu soruyu AKP hükümeti düşünmüyor. Kendi açıklamalarından da gördüğümüz gibi ‘’Bizden bilim adamı çıkmaz, ara eleman çıkar’’ diyorlar. Elemeci

sınav sistemi ile rekabete sokulan öğrenciler bilimi esaslı bir şekilde öğrenmezken bir de sınav stresine maruz kalıyorlar. Sınav stresi nedeniyle ölümlerin SORUMLUSU AKP’dir Sınav stresi nedeniyle geçtiğimiz yıllarda onlarca öğrenci hayatını kaybetti. Bu sene de 2 öğrenci kalp krizi geçirdi. Medyada sınav stresi başlığı ile geçiyor. Bu yaşanan ölümler ve kalp krizleri sadece öğrencilerin çok çalışması veya kaygısı ile olmuyor. Bu sorunun asıl muhatabı AKP hükümeti ve onun elemeci sınav sistemidir. Öğrenci kendi geleceğinin 3 saatlik sınava sıkıştırılmasından sonra büyük bir kaygıya düşüyor. Her sınavda bunların yaşanması tesadüfi değildir. AKP öğrencilerin geleceğini bilim esaslı bir eğitim sunması gerekirken,

karanlığa sürüklüyor.

Geleceğimizi AKP’ye bırakmayacağız YGS sınavının olduğu gün LiseDer olarak ÖSYM binasının önünde eylemdeydik. Sınava giren arkadaşlarımızın geleceğini karanlığa doğru sürükleyemeyeceklerini haykırdık. Yıllarca didinerek çalıştığımız emeğimizi çalan ÖSYM Başkanı Ali Demir, okullarda liseli muhalefete ve muhafazakar bir toplum kurmak isteyen AKP’nin politikalarını tek tek okullarımıza sokan, liselerimizi gericileştirmek isteyen Nabi Avcı ve yılanın başı olan Gezi direnişinde arkadaşlarımızın ölümünden asıl sorumlu, bütün bu emek hırsızlığının ve gericiliğinin baş mimarı olan diktatör Tayyip Erdoğan’ın geleceğimizin karan-

lığa doğru sürüklenmesine izin vermeyeceğimizi söyledik. Yeteneklerimize ve eğilimlerimize göre üniversite istiyoruz Bizler okullarımızda nitelikli eğitim istiyoruz. Bunun akabinde de üniversitelere yeteneklerimize ve eğilimlerimize göre yerleştirilmek istiyoruz. Bizler geleceği bilim ile değiştirecek ve kuracak olanlarız. Geleceğimizin karartılmasını değil aldığımız eğitim ile önümüzün açılması ve yeteneklerimiz doğrultusunda üniversite hakkımızı kullanmak istiyoruz. Bu bizim en doğal anayasal hakkımızdır. Bu anayasal hakkımızın derhal verilmesini istiyoruz. Sınav sisteminde değişiklikten bahseden ÖSYM, boş lafları bırakmalı ve bizlerin isteği doğrultusunda sınavları kaldırmalıdır.


ESAS MESELE

12

fotoğraf:osman erdem

17 Mart 2015

Hissemizi satıp gidecek miyiz?

Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu ile başkanlık sistemi üzerine konuştuk. Erdoğan’ın şirket benzetmesini hatalı bulan Kalaycıoğlu, dayatılan sistemin başkanlık sistemi değil, olsa olsa diktatörlük olduğunu vurguladı. Şirketlerde paran kadar söz hakkın olduğunu da hatırlatan Kalaycıoğlu; sözü geçmeyenin de hisselerini verip gittiğini örnekleyerek, bir devletin böyle bir akılla yönetilemeyeceğini anlattı. Başkanlık sistemi yeniden gündemde ve Cumhurbaşkanı “bize 400 Milletvekili verin size RöPORTAJ huzuru sağlafikriye yılmaz yım” demişti. Başkanlık sistemi sizce ülkeye huzuru getirecek bir sistem midir? Bu soru tek başına yeterli değil. Çünkü başkanlık sistemi tartışmaları konusunda köprünün altından sular çok aktı. Bizim tartıştığımız Cumhurbaşkanı’nın, siyaset bilimi yazınında başkanlık rejimi diye anılan kavramla uzaktan yakından

Biz çok çok azı demokrasi olan bir tür başkanlık uygulamasına heves ettiğimiz zaman demokrasiye heves etmiş olmuyoruz. Zaten Türkiye’nin bugün demokrasisinin çalışmasında çok ciddi problemler var. Bu problemleri çözebilecek bir öneride bulunmuyor. alakası yok. Kendisi Başbakan iken yaptığı açıklamada, Türkiye’de herhangi bir şekilde başkanın yetkilerini denetleyen ve dengeleyen bürokrasi başta olmak üzere herhangi bir kuvvetin olmaması gerektiğini, dolayısıyla Başkan’ın sadece popüler olarak seçilmesi gerektiğini, halkın oylarıyla ve doğrudan doğruya halka hesap vereceğini, bunun doğrudan doğruya demokrasi için yeterli olacağını söyledi. Bu şekilde uygulamaya konulmuş ve siyaset bilimciler tarafından dünyada kabul edilen bir demokrasi mevcut değil. Dolayısıyla Cumhurbaşkanı’nın aklındaki başkanlık rejimi fikriyle 1776’dan itibaren ABD’de uygulanmaya başlamış olan ve 1789’da kabul edildikten sonra Amerika Anayasası’nın temeli haline gelmiş olan ve dünyada da başkanlık rejimi diye anılan bir rejim böyle bir rejim değil. O rejimin temel dayanağı halk oylamasıyla da seçilmiş olsa da Başkanın, önce Kongre yani Meclis, sonra Amerikan Yüce Mahkemesi, sonra seçmen ve

sonra da seçmenin örgütlenmesini ve sesini duyurmasını sağlayan çeşitli sivil toplum kuruluşları ve medya aracılığıyla denetlenmesi fikri etrafında kurulmuştur. Bunları reddettiğiniz zaman, “demokrasiyle bağlantısı olan bir başkanlık sistemi istiyoruz” sonucunun çıkması mümkün değildir. Eğer denge ve denetleme olmadan bir halkoyuyla seçilmiş bir başkanlık istiyorsanız, o zaman demokrasiyle çalışacak bir başkanlık istemiyorsunuz bir kişinin keyfi ve zaman zaman zora dayanan yönetimini istiyorsunuz demektir. Bu da bir diktatörlüktür. Şimdi diyor ki: “Dünyada pek çok ülke başkanlık sistemiyle yönetiliyor.” Doğru. Ama bunların çok çok azı demokrasi. Problem bundan kaynaklanıyor. Biz çok çok azı demokrasi olan bir tür başkanlık uygulamasına heves ettiğimiz zaman demokrasiye heves etmiş olmuyoruz. Zaten Türkiye’nin bugün demokrasisinin çalışmasında çok ciddi problemler var. Bu problemleri çözebilecek bir öneride bulunmuyor. Dün yapmış olduğu anonim şirket benzetmesi ise vahim. Çünkü anonim şirkette hissedarların eşit gücü yoktur: “Parası fazla olanın gücü fazladır, az olanın azdır”. Anonim şirkette birisi eğer anonim şirketin uygulamasını beğenmiyorsa anonim şirket yöneticisi değiştirmek isteyebilir, bunun için de girişimde bulunur, eğer bunda da başarısız olursa hissesini satar çıkar gider başka bir şirkete. Biz vatandaş olarak beğenmiyorsak Tayyip Erdoğan’ı, değiştirmeyi de beceremiyorsak hissemizi satıp gidecek miyiz? Böyle bir mantık olabilir mi? Bu benzetme çok yanlış. Türkiye’nin rejim değiştirmesi gerekiyorsa bunun nedenlerini açıklamaları lazım. Bir ülkenin rejim değişikliğine gitmesi o ülkenin hükümetinin iyi çalışmaması ya da çalışamamasından kaynaklıdır. Onun için Cumhurbaşkanı’nın önce çıkıp demesi lazım ki “Adalet ve Kalkınma Partisi bir felakete sebep olmuştur, çalışamamaktadır, hükümet görevini yapamamaktadır. Bunun görevini yapamama sebebi Türkiye’deki yarı parlamenter rejimdir. (Tabi parlamenter rejim olmadığı için ondan da kaynaklı dememiz son derece zor.) Dolayısıyla bu parlamenter rejim uygulamasını değiştirip başkanlık rejimi olursa şu bakımdan çalışmayan Adalet ve Kalkınma Partisi’nin Hükümetini şöyle çalışır bir hale getirebiliriz.” E birinci kısmını söylemiyorsunuz? ‘AKP Hükümeti harika çalışıyor, mükemmel işlemler yapıyor ama rejimi değiştirmemiz gerekiyor’. İyi çalışan bireyse niye değiştiriyoruz? Kötü çalışıyorsa niye

Seçimleri kaybetme ihtimali çok yüksek olan bir iktidar var. Bunlar Türkiye’nin demokrasi olarak görüntüsünün hem yurt içinde hem yurt dışında fevkalade ciddi olarak azaltmış bulunmaktadır. kötü çalıştığını söylemiyorsunuz? Peki, sizce Başkanlık Sistemi ile ne amaçlanıyor? Bugünkü demokraside çok ciddi problemlerimiz var. Çünkü bugün ki uygulama temelde hukuk devleti ilkelerinden sapmış durumda. Büyük ölçüde HSYK üzerinden yürütmenin vesayeti altına sokulmuş durumda ve bu vesayet doğrudan doğruya hükümet ve cumhurbaşkanlığına bağlanmış vaziyette. Dolayısıyla Türkiye’nin hukuk devleti olma özelliği hemen hemen kalmadı. O zaman demokrasi olma özelliği de kalmamış oluyor. Birinci problemimiz bu. İkincisi; bu koşulların devam etmesi için seçimlerin kazanılması gerekiyor. Seçimlerin kazanılması için ellerinden geleni yapmak durumunda olan bir hükümet ile karşı karşıyayız. O zaman seçimlerin ne derece hakça ve serbest yapılabildiğini sorgulamamız gerekiyor. Her iki konuda da problem var. Seçimlerin serbest yapılması demek, tamamen özgür bir ortamda herkesin istediği gibi fikrini ifade edebildiği, eleştiri de bulunabildiği, Hükümet hakkındaki yayınların herhangi bir kısıtlamaya tabi olmaksızın serbestçe yapılabildiği bir ortam demektir. Türkiye’de bunların gerçekleştiğini söyleyebilmek imkânsız. Dolayısıyla serbest seçimlerin olmadığı bir ortamdayız. İkincisi; bu seçimlerin hakça olması gerekiyor. Seçimlerin hakça olması demek; bir seçmen bir oy ilkesinin düzgün bir şekilde uygulanabilmesi demektir. Yani demokrasinin temel ilkelerinden biri olan eşitliğin hayata geçmesi demektir. Eşitlik seçmen açısından da, seçim kampanyasına giren adaylar ve partiler açısından aynı olması gerekiyor. Yani partiler aynı koşullarda yarışacaklardır. İktidar da, muhalefet de her türlü kanaldan yayın yapabilecektir, serbestçe kendi

fikirlerini ifade edebilecektir, halka eşit bir şekilde ulaşabileceklerdir. Bu koşulların cumhurbaşkanlığı seçimlerinde özellikle berhava edildiğini gördük. Tamamen ortadan kaldırıldı. Birinci eşitsizlik buradan kaynaklanıyor. İkinci eşitsizlik ise; İstanbul’daki sandalye sayısı 88’e düşmüş durumda. Oysa seçmenin neredeyse beşte biri İstanbul’da. Dolayısıyla 100 küsur sandalyesi olması gereken İstanbul’un 88 sandalyesi var. Ama sadece İstanbul değil, Ankara, Adana, İzmir, Konya, Bursa... Sekiz tane il sandalye kaybetmiş durumdadır. Buna karşılık çok küçük iller, seçmen sayıları çok düşük olan hatta bir sandalyeyi dolduracak kadar seçmeni olmayan iller var. E ne oldu bir seçmen, bir oy ilkesi? Çöpe gitti. Büyük kentlerde özellikle batıdaki kentlerde Adalet ve Kalkınma Partisi’nin başarısı son birkaç seçimdir azalıyor. Daha kırsal, daha az gelişmiş, daha az nüfuslu bölgelerde ise bu başarı azalması görülmüyor. Yüksek Seçim Kurulu kendi koymuş olduğu 160 bin seçmene bir sandalye ilkesini, bu saymış olduğum illerde tamamen ihmal etmiş durumda. Onun ötesinde 1983’te o zamanki askeri hükümetin öngörmüş olduğu ve yine daha muhafazakâr olanlar seçilsin mantığıyla uygulanmakta olan her ile nüfusundan bağımsız bir sandalye verilsin mantığı değişmeden sürmektedir. Bu da bir seçmen bir oy ilkesinin tamamen yok edilmesi demektir. Seçimlerin bu şekilde olduğu hem serbestliğin hem de adaletin uygulanmasının çok zorunlu olduğu bir ortamda girilen seçimden ortaya tabii defolu bir meclis çıkıyor. Bu meclis ise demokrasinin düzgün işleyişi için yardımcı olabilecek bir kurum değil. Türkiye’nin bugün 2 problemi bu. 1.si hukuk devleti olmaması, 2.si de seçimleri bile demokrasinin ilkeleri çerçevesinde doğru dürüst yapacak durumda bulunmaması. Seçimleri kaybetme ihtimali çok yüksek olan bir iktidar var. Bunlar Türkiye’nin demokrasi olarak görüntüsünün hem yurt içinde hem yurt dışında fevkalade ciddi olarak azaltmış bulunmaktadır. Bir de bunun üstüne eklenebilecek olan temsili adaletten sapış sorunu var. O da seçim barajıdır. %10 barajıyla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bu konuda verdiği kararı okursanız bunun temsil adaletini hiç göz önüne almadığı ve temel itibarıyla hesap verilebilirliği dikkate aldığı görülüyor. Dolayısıyla Anayasanın 67. maddesinde geçen temsil adaletiyle hesap verilebilirliği göz önüne alınacak olursa Anayasanın da ihmal edildiği görülür. 67. maddeye aykırı

bir uygulama yapıyoruz. Bunları çözmek için yapabileceğiniz şeyler öncelikle seçim yasalarını demokrasinin seçim yasaları haline getirip, halkça ve serbest seçim yapmak yani insanların özgürce seçime yaklaşabileceği, hakkaniyet çerçevesinde seçime gitmek yapabileceğimiz şeydir. Anayasayı değiştirmenizi gerektirmiyor ki bunu yapabilirsiniz.

Türkiye’nin bugün 2 problemi bu; 1.si hukuk devleti olmaması, 2.si de seçimleri bile demokrasinin ilkeleri çerçevesinde doğru dürüst yapacak durumda bulunmaması. 2.si hukuk devletinin esaslarını Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine okutmuş olduğumuz imza ve Venedik Konseyi’nin verileri çerçevesinde okutmaktır, bunu yapmanız gerekmektedir. Bu kısmı anayasada değiştirebilirsiniz. Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu’nun yeniden düzenlenmesi anlamında değişiklikler gerekebilir. Bunların hiçbiri ne başkanlık ne de parlamenter düzenlemeyle ilgili düzenlemelerdir. Bunlar temel demokrasi düzenlemeleridir. Temel düzenlemeleri yapmadan diğer konuları tartışmak gibi bir lükse sahip değildir. Zaten başkanlık sistemi diye önerilen alaturka sistem demokratik değildir. Başkanlık sistemi nasıl konuşulacak sizce mecliste? Onun ben meclise gelebileceğini hiç düşünmüyorum. Zaten meclis yakın bir zamanda seçime gidecek. Seçimden sonra Adalet ve Kalkınma Partisi bu şekilde bir demokrasi dışına çıkacak, adeta demokrasiye darbe girişimi yapmaya kalkarsa o zaman meclisin gündemine, Türkiye’nin gündemine gelecek demektir. Erdoğan, seçim sürecinde başkanlık sistemi üzerine propagandasını sürdürüyor. Bu sizce nasıl değerlendirmeliyiz? Cumhurbaşkanı gündemi belirlemeye çalışıyor. Tabii bunu yaparken kendisine tanımlanmış olan anayasal sınırların dışına çıkıyor, anayasa ih-

Ersin Kalaycıoğlu Kimdir?

İstanbul Politikalar Merkezi Kıdemli Uzmanı ve Sabancı Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi Profesörü. 2004 ve 2007 yılları arasında Işık Üniversitesi’nin rektörlüğünü yaptı. 1980-81 arasında Iowa Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü’nde ve 1989-1990 ve 1998-1999 Minnesota Üniversitesi’nde Misafir Öğretim Üyesi olarak görev yaptı. 1984 – 2002 arasında Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyeliği yaptı. İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi’nde Ekim 1982’de Ekim 1984’e kadar doçent olarak çalıştı. Kalaycıoğlu, TESEV Yönetim Kurulu’nun, Türk Siyaset Bilimi Derneği, Türk Sosyal Bilimler Derneği, Middle Eastern Studies Association of North America isimli kuruluşların üyesidir. Lisans diplomasını İstanbul Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nden 1973 yılında aldı. lali yapıyor. 400 oy verin diye oy isterken, kimin adına oy istiyor? Halk, 400 oyu kime verecek? O Anayasanın 103. maddesini ihlal ediyor. Peki, halk tarafından bu nasıl karşılık buluyor, Erdoğan’ın bu söylemi? Şimdi o konuda çeşitli kamuoyu yoklamaları yapıldı, bu yoklamalarda halkın büyük çoğunluğu bunu pek benimsiyormuş gibi gözükmüyor. Çünkü bu sistemde meclis geri plana atılacak. Halkın temel hükümetle temas noktası meclistir. Halkın başkanı görmek gibi bir lüksü olamaz. Erdoğan’ın kendileri için çok iyi şeyler yaptığını düşünen, bir seçmen kitlesi var 20 milyon civarında. Onların gözünde bu atılabilecek bir adım olarak görülüyor. Onun dışında bir albenisi yok. Bunlar ise 55 milyonluk seçme arasında azınlık olarak kalıyor. Ama kritik bir azınlık, büyük ölçüde seçime katılıyorlar. Katılma oranı düştüğü vakit, bunların katılma oranı değişmediği için oran yükseliyor. Daha sonra Türkiye’de büyük bir çoğunluk bu fikirleri destekliyormuş gibi algılanıyor. Bundan iyi bir şey çıkacağını söylüyorlar fakat demokrasi çıkmayacak, hukuk devleti çıkmayacak. Sadece ve sadece cumhurbaşkanı kendisini daha fazla güvende hissedecek, daha az korkacak ve daha fazla keyfi davranacak. Olsa olsa ülkede daha fazla yolsuzluk olacak. Yolsuzluktan nema bekleyenler varsa eğer onlar destekleyeceklerdir temel itibarıyla.


DUNYA

13

17 Mart 2015

ABD, Esad’la müzakere etmek zorunda kaldı

Ülkedeki iç karışıklıkları bahane edip Esad’a karşı yıldırma politikalarının sonuç vermediğini anlayan ABD, politikasından çark etti. ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, ülkesinin Suriye krizini bitirmek için “eninde sonunda” Devlet Başkanı Beşar Esad’la müzakere etmek zorunda olduğunu söyledi. Dünya rıfat çapar

ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, ABD olarak Suriye’de siyasi değişim için bu ülkenin Devlet Başkanı Beşşar Esad ile müzakere etmek zorunda olacaklarını ve Esad’a müzakereleri kabul etmesi için baskı yapmanın yollarını araştırdıklarını söyledi. Kerry, Suriye’deki iç savaşın dördüncü yılında, CBS News’e verdiği mülakatta, “Neticede müzakere etmek zorundayız. Cenevre 1 süreci bağlamında her zaman müzakere etme niyetinde olduk” dedi. Suriye’deki çatışmayı sona erdirmeye dönük diplomatik süreci yeniden canlandırmanın yollarını araştırdıklarını belirten Kerry, “Esad’ın gelip bunu yapması için uğraşıyoruz ve bunun olması için de onun üzerinde çeşitli türlerden artan baskı oluşturmak gerekebilir. Bu bas-

kıyı meydana getirmeye yardımcı çerçevesinde müzakere etmeye olabilecek adımları değerlendir- her zaman hazırdık diye düşünümekte olduğumuzu insanlara çok yorum” dedi. net ifade ettik” diye konuştu. Kerry, savaşı bitirmek için daha önce yürütülen görüşmelerin Esad müzakere etmeye istekli Kerry, sorunun müzakereyle olmadığı için başarısızlığa uğradıçözüleceğini anladı Kerry, müzakerelerin önemli ol- ğını söyledi. Pazar günü yayınlanan röporduğunu çünkü soruna askeri değil, siyasi çözüm bulmak gerektiği tajda Kerry, Washington’un savanoktasında herkesin mutabık kal- şı bitirmek için siyasi bir çözüm dığını dile getirerek, şunları kay- bulmak konusundaki çabaları detti: “Esad rejiminin müzakere yeniden canlandırmak için sıkı etmesini sağlamak için, ona, bu çalıştığını da söyledi. siyasi neticenin peşinde olma ve Kerry, “Esad rejimini müzakemüzakereler konusundaki hesap- re (masasına oturtmak için), herlarını değiştirme yönünde herkes- kesin siyasi bir sonuç aramakta te bir kararlılığın bulunduğunu kararlı olduğunun ona net şekile net biçimde göstermemiz gereke- anlatacağız ve müzakere konusuncek. Bu, şu anda yapılmakta. Ve daki hesaplarını değiştireceğiz. Bu şuna ikna olmuş durumdayım ki şu anda yolda. Müttefiklerimiz ve müttefiklerimizin ve diğerlerinin diğerlerinin çabaları ile Esad’ın çabalarıyla, Esad üzerinde artan üzerindeki baskının artacağına baskı olacak”. eminim” dedi. CBS televizyonunda konuşan Kerry, “Eninde sonunda müza- ‘ABD yüzleşiyor’ kere etmek zorundayız. Cenevre BBC diplomasi muhabiri Jonat-

han Marcus Kerry’nin sözlerinin, ABD’nin Suriye politikasının herhangi bir yere doğru gitmediği gerçeğiyle yüzleşmeye başladığının en net göstergesi olduğunu söylüyor. Esad’ın “Sorunun parçası” olduğu ve “gitmesi gerektiği” yönünde yapılan sık açıklamalar iyi hoş ama diyen Marcus, Esad’ın devrilmesine yönelik herhangi bir işaret olmadığını söylüyor. Marcus, IŞİD’in yükselişinin birçok uzmanı Esad giderse bundan faydalanacak olanın IŞİD olacağı ve Suriye’nin daha fazla kan gölüne döneceği konusunda endişelendirdiğini söylüyor. Muhabir, Kerry’nin Cenevre’ye gönderme yapması konusunda ise, bunun Esad’ın geleceği hakkında bir yorum yapılmaması, buna Suriyelilerin karar vermesi anlamına geldiğini söylüyor.

Dünya Turu

Kanada

“Terör” yasasına protesto

Kanada’da polis devleti uygulamalarını arttırmayı öngören ‘Anti-Terör Yasa Tasarısı’ 100’e yakın kentte protesto edildi. Kanada’da aralarında Ottawa, Montreal, Edmonton, Calgary, Vancouver, Halifax ve Regina’nın da bulunduğu 100’e yakın kentte Harper Hükümeti’nin çıkartmak istediği ‘Anti-Terör Yasası’na karşın eylemler düzenlendi. Toronto’da Nathan Phillips Meydanı’nda toplanan binlerce kişi taşıdıkları pankartlar ve attıkları sloganlarla hükümeti ve ‘terör yasası’nı protesto etti. Hükümetin federal parlamentoya sunduğu ‘Anti-Terör Yasa Tasarısı’ polis ve gizli servis görevlileri başta olmak üzere güvenlik güçlerine aşırı yetkiler vermenin yanı sıra “özgürlükleri” kısıtlayıcı hükümler taşıyor. DÜNYA

İzlanda

AB’den vazgeçtiler

İzlanda Dışişleri Bakanı Gunnar Bragi Sveinsson yaptığı kısa bir basın açıklaması ile Avrupa Birliği’nin dönem Başkanlığı’nı yürüten Letonya’ya Avrupa Birliği katılım başvurusunu geri çektiklerini bildirdiğini açıkladı. İzlanda Dışişleri Bakanı Gunnar Bragi Sveinsson, Avrupa Birliği katılım başvurusunu geri çektiklerini ifade etti. İlk defa bir Avrupa ülkesi, AB ile sürdürülen adaylık görüşmelerini başlattıktan 7 yıl sonra tamamlamadan adaylıktan vazgeçmiş oldu. AB karşıtı vaatler ile iki yıl önce iktidara gelen İzlanda hükümeti, seçim vaatlerini yerine getirmiş oldu. İzlanda Dışişleri Bakanı’nın internet sitesine ‘İzlanda’nın çıkarları Avrupa Birliği’ne girmeden daha iyi korunuyor’ yazması dikkat çekti. DÜNYA

Yüzbinler, ABD’ye karşı ayaklandı ABD Başkanı Barrack Obama tarafından imzalanan Venezuela’ya yönelik yeni yaptırımlardan sonra, ABD’nin bu ülkeye sert bir müdahaleye hazırlandığı iddia ediliyor. Venezuela Başkanı Nicolas Maduro ülkelerini savunacaklarını belirtirken, yüzbinlerce Venezuelalı başta başkent Karakas olmak üzere pek çok kentte sokaklara çıktı. ABD’nin Venezuela’ya yönelik tehditlerinden sonra yüzbinlerce kişi başkent Karakas başta olmak üzere çok sayıda kentte sokaklara çıktı. Ülke genelinde

işçiler, emekçiler, öğrenciler ve demokratik kitle örgütlerininde katıldığı protestolar gerçekleştirildi. Trujillo, Lara, Anzoategui, Carabobo, Cojedes, Merida, Miranda, Barinas, Bolivar, Tachira ve Guarico’nun da aralarında olduğu bir çok şehirde hükümete destek eylemleri yapıldı. Başkent Karakas’ta düzenlenen mitingde ABD tehditlerine ilişkin koşan Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro, Bolivarcı Ulusal Silahlı Güçleri ile birlikte ülke genelinde sahip oldukları güvenin arttığını söyledi. DÜNYA

Öğrenciler eğitim politikalarına karşı sokakta

İtalya’da onbinlerce öğrenci Başbakan Matteo Renzi ve kabinesinin gündeme getirdiği “İyi okul” adlı yasa tasarısını protesto etti. Roma’da yürüyen 30 bin öğrenci yasa tasarısının parlamentodan geçmesi halinde eğitim sisteminin büyük zarara uğrayacağına dikkat çekerek tasarının geri çekilmesini istedi. Lise öğrencilerinin yoğun katılım gösterdiği eylemde Termini Garı çevresinde başlayan yürüyüş, Roma

Valiliği ile Avrupa Birliği’nin İtalya Temsilciliği önünde son buldu. Eylemde yer alan öğrencilerden biri “Biz bugün devlet okullarında meydana gelebilecek sosyal sınıf ayrımına hayır demek için buradayız” dedi. Eylem nedeniyle birçok sokağı ablukayı alan polis ise parlamentoya giden yolu kapattı. Öğrenciler Roma’nın yanı sıra Napoli ve birçok kentte de eylem düzenledi. DÜNYA

Pakistan

Kiliselere saldırı: 14 ölü

Çimento fabrikası çöktü, 6 işçi hayatını kaybetti Bangladeş’in Bagerhat bölgesinde yapımı sürerken çöken çimento fabrikasının enkazında arama kurtarma çalışmaları sona erdi. Enkazından 7 işçinin çıkarıldığı inşaatın sahibi olan Bangladeş ordusu, binanın depo olarak kullanılmak için inşa edildiği iddia etti. Başkent Dakka’ya 335 kilometre uzaklıktaki Mongla kasa-

basında yaşanan olayın sebebi ise henüz açıklanmadı. İtfaiye yetkilisi Mizanur Rahman, dört kişinin Bagerhat bölgesinde beş katlı fabrikanın çöken çatısının altında kalarak yaşamını yitirdiğini açıkladı. İşçi ölümleriyle anılan Bangladeş’te Rana Plaza’nın çökmesi sonucu, çoğu tekstil işçisi 1.130 kişi hayatını kaybetmişti. DÜNYA

Pakistan’ın Lahor kentinde Pazar ayinleri sırasında iki ayrı kiliseye bombalı saldırı düzenlendi. Saldırı sonrasında gelen ilk bilgilere göre 14 kişi hayatını kaybederken 69 kişi de yaralandı. Saldırıyı Pakistan Talibanı’nın Cameatul Ahrar adlı çetesi üstlendi. Saldırı sonrasında eyleme geçen halkın 4 polisi rehin aldığı ve katliamla bağlantılı olduğunu düşündükleri 2 kişiyi linç ederek yaktıkları bilgisi verildi. Karaçi kentinde de öfkeli Hıristiyanların eylem yaptığı ifade edildi. Lahor’un Yahunabad semtinde 1 milyon Hıristiyanın yaşadığı belirtiliyor. Nüfusun yüzde 2’sini oluşturan Hıristiyanlar en son gerici çeteler tarafından Peşaver’de hedef alınmış ve bombalı saldırı sonucunda 80 kişi hayatını kaybetmişti. DÜNYA


YAKLASIMLAR

14

17 Mart 2015

Amerikan kabusu, yeni Türkiye kabusu Ahmet İnsel yazdı

Ahmet İnsel, Tayyip Erdoğan başkanlık sistemini savunurken, bu fikrin siyasal alandaki tamamlayıcı unsurunu açıkça ifade ediyor ve Erdoğan’dan alıntılıyor: “Yoksa bileklerine bağlıyorlar prangayı yürü yürüyebilirsen.”

Wendy Brown, yeni-muhafazakarlığın ABD’de zirvede olduğu bir dönemde yazdığı yazıda, bu akımın neoliberalizmle buluşmasını, Amerikan kabusu olarak tanımlıyordu. 2006’da Political Theory dergisinde yayımlanan yazısının başlığı, “Amerikan kabusu: yeni-muhafazakarlık, neoliberalizm ve ABD’nin demokratiksizleştirilmesi” idi. Yazının ana teması, acımasız bir iktisadi ve ahlaki aklı temsil eden yeni-muhafazakar siyasal programla katıksız bir piyasa siyasal aklını temsil eden neoliberalizmin birleşmesinin liberal demokrasiyi nasıl kıskaca aldıklarını ve içini boşalttıklarını göstermekti. Brown’un amacı liberal demokrasiyi savunmak değil, demokrasi sözcüğünü ağzından düşürmeyen bu yeni-muhafazakar ve neoliberal izdivaçtan doğan yaratığın aslında demokrasiyi nasıl yok ettiğini göstermekti. Aslında ortada çelişkili bir durum vardı. Biri bütünüyle ahlakdışı olan, hem araçlar hem amaçlar itibarıyla herhangi bir ahlaki üst normun varlığını kabul etmeyen neoliberalizm, diğer yanda açıkça ahlakçı ve düzenleyici olan bir yenimuhafazakarlık. Normal olarak yan yana gelmesi imkansız gibi gözüken bu ikilinin birleşmelerini gerçekleştiren, Brown’a göre, şirket yönetim

normlarının siyasal yönetim normu haline gelmeleri ve hukuki ilkelere ikame olmalarıydı. Yeni “iyi yönetişim” ideolojisi, esas itibarıyla bir anonim şirket yönetişim modelinin siyasal alana taşınmasıydı. Devlet yönetimi piyasa aklıyla bütünüyle dolduğu zaman, demokratik bir siyasetin ne aracı ne de bunu talep eden bir siyasal kültür kalıyordu ortada. George Bush dönemi ABD yönetimi bir yanda şirket sahibi ve yöneticisi ahlakından, diğer yandan bir dinsel tınılı ilahiyattan esinleniyordu. Amerikan kabusu, şirket yöneticisi akıl ve ahlakıyla bir nesep ve kudret ahlakını birleştirerek, Amerikan demokrasisinin demokratiksizleştirilmesiydi. İlginçtir, Tayyip Erdoğan seçim yasağı kalkıp, başbakanlığı Abdullah Gül’den devraldıktan sonra, 2003 ilkbaharında oluşturduğu yeni hükümetin programında Türkiye siyasal lügatında olmayan bir kavrama yer vermişti: piyasa toplumu. Piyasa ekonomisi değil, piyasa toplumu! Yani siyaset dahil toplumsal yaşama piyasa ilke, kural ve aklının egemen olması. Neoliberalizmin ana hedefini benimsiyordu birinci Erdoğan hükümeti programı. Sonra bu kavram pek ağza alınmadı. Ama yeraltından işini görmeye devam etti.

Şimdi Tayyip Erdoğan başkanlık sistemini savunurken, bu fikrin siyasal alandaki tamamlayıcı unsurunu açıkça ifade ediyor: “Benim derdim ne biliyor musunuz? Bir anonim şirket nasıl yönetiliyorsa Türkiye böyle yönetilmelidir. Yoksa bileklerine bağlıyorlar prangayı yürü yürüyebilirsen.” Erdoğan’ın bileklerine bağlanılmasından şikayetçi olduğu pranga, tam da siyasete hukuki ilkelerin de yön vermesi nedeniyle oluşan demokratik hukuk devleti ilkeleridir. Erdoğan ise açıkça neoliberal yeni muhafazakar sentezin hedefi olanı sa-

vunuyor. Siyasetin şirket gibi yönetilmesini öneriyor. Başkanlık rejimini, siyaseti düzenleyen hukuki ilkelerin yerini şirket yönetimi ilkelerine bırakması için talep ediyor. Piyasa toplumu ve anonim şirket gibi yönetilen bir devlet...Yenimuhafazakar akımdan esinelenen ABD’li siyasetçiler bunu bu açıklıkla dile getirmeye pek cesaret edememişlerdi. Tayyip Erdoğan açık açık söylüyor. Yeni muhafazakar düşünce gücü ve güçlü devleti savunur. Wendy Brown, bu enerji ahlakçılık ve piyasa etiği ile birleştiğinde ve kamuoyu da bu birleşimin algı yönetimiyle yeniden biçimlendirildiğinde, şiddetli bir demokrasi karşıtı kültür üretebileceğine dikkat çekiyordu. Türkiye’nin kabusu ABD’nin kabusundan daha ürkütücü olabilir.

Patron Kafasıyla ülke yönetmek Şükran Soner yazdı

Şükran Soner, Erdoğan’ın “anonim şirket gibi ülke yönetmek” açıklamasını konu ediniyor. Soner, Erdoğan’ın “beraber yürüdük biz bu yıllarda” dediği sermayedarlarla, temel hak ve özgürlükleri nasıl hiçe sayacağını anlatıyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, seçildiği anayasal, yasal düzenlemeleri, yeminini yok sayarak, İktidarlarının, AKP’nin tek karar vericisi, lideri, kimliğiyle, hafta sonu seçmene yaptığı son çağrıda, başkanlık sistemine tek başına geçebilecekleri 400 milletvekilini çıkaracak oyu isterken, ülkeyi yönetme anlayışına ilişkin çarpıcı yeni bir açıklık getirdi.. “Anonim şirket nasıl yönetiliyorsa Türkiye öyle yönetilmeli..” dedi. Sermayesi belirli paylara bölünmüş, borçlarından yalnız mal varlığı ile sorumlu bir anonim şirket patronunun şirket yönetme kafasıyla ülkeyi yönettiklerinin, İktidarları icraatları ile alınmış sonuçları; devletin tüm kurumları, kaynaklarının sivil diktatoryal içerikte operasyonlarla ele geçirilmeleri yetmemiş.. Bu ülkede yaşayan tüm vatandaşların insan hakları, hukuk devleti düzeni işleyişi, demokrasinin olmazları güçler ayrılığı ilkelerini yok sayan, zaten iyi işlemeyen demokratik düzenimizi katleden sivil diktatoryal icraatlarının gücüyle “beraber yürüdükleri yollarda..” yapılanlar, hak-hukuk gaspları az gelmiş.. 13 yıllık iktidar icraatlarıyla, sandıktaki oy çoğunluğunu sivil diktatoryal güç aracı olarak kullanmadaki ataklarının uzun soluklu dünya demokrasi tarihinde olumsuz örnekler oluşturmada başı çekeceklerine kuşku yok.. Çıplak gerçeklilikle, “dünya ölçeğinde piyasalar eksenli, insan

haklarına, demokrasilerin olmazsa olmaz kriterlerine duyarsız, milyarlarla dünyalının yoksullaşma, yoksunlaşmaya mahkûm edildikleri, kuralsız düzenin kuralsız savaşlarında, ağır savaş suçlarının işlendiği, küreselleşme, yeni dünya düzeninin acımasız çarklarında ezildikleri bir süreçte, emperyal çıkarlarla çatışmadıkça ülkemizde de yaşanan hak ihlallerine göz yumuldu, dahası evrensel kirli çıkar ittifakları içinde, İktidarlarına destek bile verildi..” diyebiliriz.. *** Cumhurbaşkanı Erdoğan için var olan anayasal, hukuk devleti, parlamenter düzen içinde, İktidarlarının

yakaladıkları otoriter yapı içinde, yollarında yürüyebilme olanakları tıkanıp, kapılar bir bir kapanmakta olunca, Cumhurbaşkanlığı’na geçiş acil çıkış, başkanlık sistemine geçiş olmazsa olmaz yol gibi göründü. Hafta sonu son açıklamalarında, Cumhurbaşkanı’na hesap sorulabilmesi yolunda hukuksal boşluk olmasından yararlanılarak bir kez daha, “Anayasa değişikliği, başkanlık sistemine geçiş, dünyanın gelişmiş ülkelerinin hepsinde var..” sloganı altında, dünyada var olan tüm örneklerin insan hakları, demokrasi, hukuk devleti düzeni ilkelerini, olmazlarını görmezlikten gelerek, “Türk tipi baş-

kanlık” kavramına, “Anonim şirket nasıl yönetiliyorsa Türkiye öyle yönetilecek..” kavramlarını açık kampanyaya dönüştürmekte bir sakınca görmediler.. Emperyal çıkarlar raconunda, gelişmekte olan ükelerle yapılan ittifaklarda, insan hakları, hukuk devleti düzeni, demokrasiden sapmalardaki çifte standartlı uygulamalarda, partilerinin kuruluşundan, gökten zembille iner gibi İktidara gelişlerine, 13 yılın icraatlarında gördükleri desteklere çok güvenli olmalılar.. Bu süreç içindeki dünya dengelerinde yaşanan yeni dehşet dengelerinin, çıkar ittifakları üzerindeki sonuçlarını, görmezlikten gelerek.. Daha doğrusu kirli çıkar savaşlarının ganimetlerinden pay kapma adına, dış politikamızda sorumlu oldukları yanlış adımların bedellerinin çıkmazı, kaosunda pot üzerine potlar kırarak, zikzaklar, patinajlar yapmayı sürdürerek..

İyi Kötü Çirkin ELİF KARAN

İyi

Mehmet Yılmaz Hürriyet

Yılmaz, Erdoğan’ın “Kürt sorunu yoktur” söylemini değerlendiriyor. Yılmaz:“Kürt sorunu yoktur” aşamasına geri döndüğümüze göre şimdi sırada “Zaten Kürt de yoktur” olmalı. Bunu 12 Eylülcüler icat etmişlerdi: “Kürt dediklerimiz esasen dağ Türkleridir. Karda yürürken ‘kart–kurt’ diye ses çıkardıkları için bu isimle anılırlar!” Faşizmin alacakaranlığı CUMHURBAŞKANI Recep Tayyip Erdoğan’ın Balıkesir gezisinden önce polis, 6 kişiyi gözaltına aldı. Gözaltı gerekçesi de şu: Cumhurbaşkanı’nı protesto edebilirler! Gözaltına alınan 6 kişinin, altısı da legal derneklerin üyeleri, yöneticileri. Bir demokraside protesto gösterisi düzenlemek temel haklardan biri.”

Kötü

Güneri Cıvaoğlu Milliyet

Çirkin

Yusuf Kaplan Yeni Şafak

Cıvaoğlu, siyasi fikirleri masaya yatırmak yerine subjektif, akıl dışı oy paylaşımları yapmaya çalışıyor. Cıvaoğlu: “Bu satırlarımdan kimse “HDP’nin barajı aşarak Meclis’e girmesini istemiyorum” gibi bir anlam çıkarmasın. Tam tersine... HDP’nin barajı aşmasını hem “temsilde adalet” ilkesinin, hem demokrasinin gereği hem de AK Parti’nin “parti devlet” konumunun engellenmesi için kesin istiyorum. Fakat... Metin Toker’in söylemiyle “makulü normalde” bulmalıyız. Yani... Her parti kendi seçmenine dayanarak koşmalıdır. Başka partilerden emanet oylarla doping, ilkeli siyaset değildir. “CHP’nin oyları CHP’ye, HDP’nin oyları HDP’ye...”

Kaplan, gerici AKP zihniyetinin rakipsiz temsilciliğinde emin adımlarla ilerliyor. Kızlı erkekli öğrenci evlerini eleştiren Erdoğan’ın yolundan şaşmayarak, üniversitelerin ahlaksızlık yaydığını iddia ediyor. Kaplan: “Üniversiteler, çocuklarımızı yetiştireceğine öldürüyor! Sadece çocuklarımızı değil, üniversitelerin bulunduğu şehri de hızla yozlaştırıyor, çözüyor, bitiriyor! Sonuçta Anadolu’nun en ücra köşelerinde hızla üniversite açarak kendi ayağımıza kurşun sıkıyor, geleceğimizi, genç kuşaklarımızı üniversitelerin bulunduğu ortamlarda pespaye, yoz, postmodern, sefih kültür cangılının ortasında kendi ellerimizle öldürüyoruz!”

elif karan

günlüğü

Twitter’da ilk sıraları koruyan tartışma, milyonlarca öğrencinin geleceğini belirleyen, YGS sınavı, kopya iddiaları ve sorular oldu. Damlaa @dmlaa9709 #YgsKopyaSkandalı #YgsKopyaSkandalı Yine şaşırtmadın yurdumun insanları yeni ygs madurunuz@notaciklar #YgsKopyaSkandalı orda 500 adam ne düzgün soru hazırlayabilmişsiniz ne de sorunsuz bi sınav yapabildiniz, N . A . B @Nab_1907 Gezinin 3. Sezonu bu vesileyle başlar inşallah. #YgsKopyaSkandalı Cevriye Turgut @Cevcev_ Bazilari ağlayark çikti bazıları da bi taraflarına sktukları telefonla güle oynaya soruları cozdu hani emek hani adalet ? #YgsKopyaSkandalı Alparslan Biberli @BiberliAlp #YgsKopyaSkandalı hersene olan birşey zaten birde “Emanetiniz Emanetimizdir.” diyorlar utanmadan. Mervee @caalik16 Yok abi bu devletten bi bok olmaz yasal işlem ve inceleme diyo sonuç olarak onlar kaybolacak olan bize adaletn nerde Ösym #YgsKopyaSkandalı


KULTUR-SANAT

15

17 Mart 2015

Özellikle genç oyuncuların yeni bir şeyler yaratma çabası sonucu özel tiyatroların sayısı hızla artıyor. 2 sene önce Eskişehir’de doğan Oyun İşleri ekibinin kurucusu Özgün Can Karaburun’la tiyatro ve Edip Cansever’in şiirinden uyarladığı Ruhi Bey adlı oyun üzerine konuştuk. Önce samimiyet diyen genç oyuncunun çağrısı tüm tiyatro severlere...

İnsan yaşıyorken özgürdür Bize biraz kendin bahseder misin? Bahsedeyim. Ben Özgün Can Karaburun. EskişeRöPORTAJ hirliyim. 26 can çoksöyler yaşındayım. Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuarı Oyunculuk Bölümü mezunuyum. Şu an Oyun İşleri’nde tiyatroya dair çalışmalar yapıyorum. Oynuyorum, yazıyorum, yönetiyorum. Bize oyun işlerinden bahseder misin? Kurucusu olduğun bir ekip bu. Nasıl başladı? Ben 3. sınıftayken sürekli aklımda kendi işimi yapma düşüncesi vardı. Okulda aldığımız eğitim başka bir şeydi ancak ben biraz da farklı şeyler denemek istiyordum. O yaz

Bu eylemi yaparken o anlık bir tatmin sağlayabiliyor. Ancak gerçekten mutluluk eylem halinde olmaktır. Ruhi Bey son anda bunu fark ediyor. Tiyatro Medresesi’ne gittim. Orada Ruhi Bey’i çalışmaya başladım. Bir kaç kişiye gösterdim. Cesaretlendirdiler, yüreklendirdiler ben de onun üzerine gittim. Tebrik ederim. Biraz da Oyun İşleri’nden bahsedelim istersen. Sınıf arkadaşlarım Uğur ve Mehmet ekibe katılmak istediler. Ben zaten Ruhi Bey çalışırken benim ki sınıf altımda Kıvanç ve Ozanla çalıştım. Kıvanç müzikleri besteledi, Ozan da ışık tasarımını yaptı. Duygu ve Melisa da benim 3 sınıf altım. Onlar da oyunda birçok konuda yardımcı oldular bana. Daha sonra Mehmet ve Uğur kendi oyunlarını yapmak istediler. Mehmet Erdal Eren’in idamından yola çıkarak kendi yazdığı

bir metni oynamaya başladı. Uğur ise Will Eno adlı Amerikalı bir yazarın Thom Pain adlı bir oyununu Türkçeye çevirdi , sahneleme haklarını aldı ve oynamaya başladı. Biz ilk sezonu böylece 3 oyunla tamamlamış olduk. Bu sezonun başında benim bir alt sınıfım Orçun aramıza katıldı. O da Rostand’ın Cyrano De Bergerac oyunundan hareketle Mösyö Cyrano’yu Gördünüz Mü? diye bir oyun uyarladı. Uğur Shakspeare’in Kral III. Richard’ı yine özgün metninden kendi çevirerek oynadı. Bu arada Veysel katıldı Akdeniz mezunu o da. O da Gogol’ün Palto’sunu oynadı. Hala İstanbul’da oynuyor. Bir de 2. Sezonun başında ben Satre’ın bir öyküsünden esinlenerek bir oyun yazdım ve yönettim. Onda Orçun oynuyor ve Haliç’ten mezun olan Gökhan diye bir arkadaşımız katıldı. Oldukça üretken bir ekip Şu an 7 oyunumuz var. 6’sı oynuyor 1’i bitti. Yolda da birkaç proje daha var. Ruhi Bey’e bir dönüş yaparsak, olumlu ya da olumsuz anlamda ne gibi eleştiriler aldınız? Eleştiriler oyunun oynandığı yere göre değişti aslında. Eskişehir’de oynadığımızda seyircinin tepkisi “Biz ilk defa böyle bir şey gördük” oldu mesela. Çünkü uğraştığımız şey anlatı tiyatrosu. Ankara’da daha farklı tepkiler aldık. Bir de ilk gösterim, Oyun İşleri’nin ilk oyunu, bir de ilk tek kişilik oyunum bir de ODTÜ seyircisi. Ben korkarak çıktım sahneye. Ancak ODTÜ’de aldığım eleştiriler oldukça geliştirici oldu. Ruhi Bey’i neden seçtiğinizi biraz anlattınız. Ben onun zorluğuna gelmek istiyorum.” Ben Ruhi Bey, Nasılım?” şiiri simgesel anlamda yoğun bir şiir. Ruhi Bey özelinde hepimizin yalnızlığını, kendimizi tanımlarken düştüğümüz çelişkileri ilk okuyuşta anlamak dahi zorken onu oyun halinde sahnelemek ciddi bir çalışma gerektiriyor olsa gerek. Nasıl bir ön çalışma yaptın? Ön çalışma metinle ilgiliydi. Taslağı nasıl oluşturacağımla ilgiliydi. İnsanın yalnızlığını en iyi anlatan şey zaman, zamanı anlatan en iyi şey de yaşamındaki süreçler. Do-

Ödenekli tiyatrolara karşı değilim aslında. Çünkü o tiyatrolar devam edecek ki insanlar daha çok tiyatro izlemeye başlayacak. İnsanlar daha çok tiyatro izlemeye başladıkça da daha yenilikçi bir şeyler isteyecekler. ğumu, yaşamı ve ölümü. Önce bir anlatıcı geliyor ve“Rahat olun size bir öykü anlatacağım, sakin olun. Ruhi Bey olarak devam edeceğim haberin olsun” diyor ve doğumunu Ruhi Bey kendisi anlatıyor. Onunki bir metaforik doğum aslında. Limonluk yangını tam bu noktada oluyor sanırım. Evet, limonluk yangınıyla başlıyor ve konağı yakmasıyla tamamlanan bir doğum süreci var. Ancak bu bölümün sonunda anlatıcı tekrar araya gidiyor ve Ruhi Bey’i biraz da başkaları anlatsın diyor ve diğer karakterler Ruhi Bey’i anlatmaya başlıyorlar. Ve son bölümde yine Ruhi Bey ölümünü kendisi anlatıyor. Aslında yapı birçok kere değişti. Hala daha şiiri tekrar okuduğumda bir şeyleri değiştiriyorum. Çünkü çok uzun bir şiir ve ben onun belli parçalarını kullanıyorum. Peki bu anlatıcı tamamen şiirin dışarısında bir metne mi sahip yoksa şiirin içerisinde de bir üst benlik misali bir nevi anlatıcı var onun sözlerini mi kullanıyorsunuz? Evet, şiirde de bir anlatıcı var ama tamamen ayrı metne sahip tamamen doğaçlama yapan bir anlatıcı kullanıyorum. Oyun sırasında seyircinin durumuna göre araya girip tepki verebiliyor. Şiirde olduğu gibi oyunda da roller değişiyor ve örneğin meyhane patronu duruma göre seyirciyle bir iletişime girebiliyor.

Şiirde doğum olarak nitelendirdiğiniz bölümde aslında bir burjuvazi eleştirisi de var. Konağa dair her şeyi yakarken bir yandan da kentsoylularla dalga geçiyor. Kendi statüsünün de yıkımına gidiyor. Bu aşamada onun kimliksizleştiğini görüyoruz. Ruhi Bey’in konağı yakmış olması, limonluğu yakmış olması bir statü değişimini ifade ediyor. Ancak o durumun da pek bir mutluluk vermediğini görülüyor. En sonunda hastane odasının penceresinden kuşları gördüğü zaman “mutlusunuz Ruhi Bey”diyor. O da artık kendinin ölüm bölümünde bunu fark ediyor. O ama kadar, genelevdeki kadının yanına bir kere gidiyor. Anjel’e gidip gidip bakıyor. Bugün bizde de olan o aslında. Bir düşünceli olma hali. Biri bir şey sorduğu zaman “vaktim yok” diyoruz. Ama vaktimiz var. Hani Ruhi Bey “Nasılım” diye soruyor ya... Ben bunu şimdilerde nasıl olduğumuzu Facebook’tan takip edişimize benzetiyorum. Bu eylemi yaparken o anlık bir tatmin sağlayabiliyor. Ancak gerçekten mutluluk eylem halinde olmaktır. Ruhi Bey son anda bunu fark ediyor. İnsan yaşıyorken özgürdür diyor koro en sonunda. Evet, bunu Ruhi Bey bunu öldüğü aşamada fark ediyor. Ama en azından fark ediyor. Önemli olan onu yaşarken fark edebilmek. Eklemek istedikleriniz… Ben her türlü devlet, şehir, belediye tiyatrolarının devam etmesinden yanayım. Ödenekli tiyatrolara karşı değilim aslında. Çünkü o tiyatrolar devam edecek ki insanlar daha çok tiyatro izlemeye başlayacak. İnsanlar daha çok tiyatro izlemeye başladıkça da daha yenilikçi bir şeyler isteyecekler. Bunun sonucunda da özel tiyatroya yönelecek, özel tiyatroya yöneldikçe de bazı şeylerin daha iyi farkına varacaklar. Bu sayede ödenekli tiyatrolar da repertuarlarındaki “yeni” ve aslında yapmak istedikleri oyunları yapacaklar. Bu yüzden gelin. Keşke Çorum’dan, Kars’tan, Batman’dan çağıranlar olsa, oralarda da oynayabilsek, tek isteğimiz oynamak.

Mandıra Filozofu İstanbul Yönetmen: Müfit Can Saçıntı Oyuncular: Müfit Can Saçıntı, kemal Kuruçay Tür: Dram

Bodrum’un Çökertme köyünde, kendi halinde, mütevazi bir yaşam sürdüren, tüm dünyevi hırslardan arınmış bir şekilde “bir lokma bir hırka” düsturuna da sadık yaşayan sempatik kahramanımız Mustafali; bu filmle birlikte her geçen gün daha da büyüyen İstanbul şehri üzerinden, modern dünyanın karşısına çıkarak hesaplaşıyor.

Kingsman: Gizli Servis Yönetmen: Matthew Vaughn Oyuncular: Colin Firth, Samuel L. Jackson Tür: Casusluk

Gary “Eggsy” Price, çok küçük yaşta babasını bir askeri görevde yitirir. Bu gizli görev neticesinde ailesine bir madalya takdim edilir ve aileye yardım istemeleri için bir telefon numarası verilir. Harry Hart ise hayatını Eggsy’nin babasına borçludur. Şimdi Harry, bu sıradan gibi görünen gence, gizli bir bağımsız istihbarat servisi ajanı olmanın yollarını öğretecektir.

Sindirella Yönetmen: Kenneth Branagh Oyuncular: Lily James, Cate Blanchett Tür: Fantastik

Klasik Cinderella hikayesi bu modern uyarlamasında Cinderallayı Lily James oynarken, kadroda kendisine Cate Blanchett (Tremaine), Helena Bonham Carter (Koruyucu Peri), ve Richard Madden (Prens) eşlik ediyor. Yönetmenliğini Kenneth Branagh’ın üstlendiği filmin senaristleri ise Aline Brosh McKenna ve Chris Weitz. Prenses Kaguya Masalı Yönetmen: Isao Takahata Oyuncular: Tatsuya Nakadai, Shichinosuke Nakamura TÜR: Animasyon Bir gün, yaşlı bir oduncu ve onun karısı tarafından bir bambu ağacının parıldayan sapında bulunan avuç içi büyüklüğündeki gizemli küçük kız, hızla büyüyerek, güzeller güzeli bir kadına dönüşür. Kendisiyle karşılaşan her insan bu esrarengiz kızdan etkilenir. Prensler bu gizemli prenses ile evlenebilmek için sıraya girer. Fakat Kaguya’nın aradığı çok daha kozmik bir aşktır.

HAFTANIN AJANDASI Şiddete karşı kadın olmak

Özgürlüğün kırmızı çizgisi

Oyunlar ücretsiz olacak

Bakırköy Belediye Tiyatroları’nda izleyiciyle buluşan Özen Yula’nın yazıp yönettiği ‘Ben O İstanbul’u Çok Sevdim’, kadını hedef alan şiddeti kara komedi tarzında sahneye taşıyor. Oyun 18, 25 Mart saat 20.30, 22 ve 29 Mart saat 15.30’da Turhan Tuzcu Sahnesi’nde.

Heykeltraş Evren Erol, ‘Bozlu Art Project’te açtığı ‘Kırmızı Çizgi’ başlıklı sergiyle ilgili “Bu sergi, ‘Özgürlük, bir başka varlığın özgürlüğünü ihlal etmediğimizde değer kazanacaktır’ düşüncesinden yola çıktı” diyor. Heykel sergisi 21 Mart tarihine kadar görülebilir.

Dünya Tiyatrolar Günü nedeniyle 27 Mart Cuma günü Devlet Tiyatroları (DT) sahnelerinde 29 farklı oyun ücretsiz olarak seyirci karşısında olacak. DT’nin 12 bölgesindeki 23 sahnesinde ve Gaziantep, Malatya, Çorum, Zonguldak, Denizli ve Ordu turne sahnelerinde ücretsiz temsilleri izleyebilecek.

ww


Tazmanya Canavarı Avustralya Başbakanı Tony Abbott Tazmanya Adası’ndaki bir çiftliği ziyareti sırasında soğan yemeye başladı. “Uzun zamandır yediğim en iyi soğan” diyen

Seviyorum ama kimi en tatlı birisini

AKP’nin milletvekili aday adayı Hatice Dağlıoğlu’nun Başbakan Ahmet Davutoğlu için Twitter’da ilginç mi ilginç bir şiir yazdı. TÜBİTAK İdari Hizmetler Grup Yöneticisi olan Hatice Dağlıoğlu, AKP’den Ankara 1. Bölge milletvekili aday adayı oldu. Dağlıoğlu’nun sosyal medya hesabından Ahmet Davutoğlu için yazdığı şiir bu kadar da olmaz dedirten türden. TOPLUM birsen kaplanseren

sanat sensin, Biz defteriz kalem sensin...”

Seçimler yaklaşırken aday adaylarının telaşı da bitmek bilmiyor. Bu telaş kimi zaman onları inanılmaz hallere düşürüyor. Son olarak da TÜBİTAK İdari Hizmetler Grup Yöneticisi olan Hatice Dağlıoğlu, AKP’den Ankara 1. Bölge milletvekili aday adayı oldu. Buraya kadar anormal bir şey yok, ama adaylık yarışı için öyle bir şey yaptı ki işte komedi orada başlıyor.

Şair bu eserinde bize ne anlatmak istedi? Evet neydi bu şiiri eşsiz kılan şey? Şair bu eserinde bize ne anlatmak istedi, ne vermek istedi biraz inceleyelim. Dağlıoğlu bu eserinde özellikle doğayı kattı şiirine, gül dedi, bahçıvan dedi, tohum dedi çiftçi dedi. Sanattan ilham aldı, elmaslardan, yazıdan, edebiyattan hatta. Bütün bunları yoğurdu o çok sevdiği başbakanına olan hissiyatıyla ve çıktı ortaya böyle bir şiir. 140 karaktere inat sığdırdı tüm duygularını bu tweetine. Bizlere de ancak bu eşsiz şiirin bir kısmına vakıf olabilmek kaldı. Mümkün müydü ki her sözcüğünü anlayabilmek bu şiirin. Çünkü bu esere vakıf olabilmek herkesin harcı değildi.

Başbakana olan hayranlık Sayın Hatice Dağlıoğlu başbakana yazdığı tweette ona olan hayranlığını dile getirme ihtiyacı duymuş. Bu hayranlık öylesine bir hayranlık değil tabi ki, bu hayranlık kendisine şiir yazdıracak boyutta bir hayranlık. Yazılan şiirde öylesine bir şiir değil, özgünlüğün son raddesinde bir şiir. Öncelikle şiirin mısraları şöyleydi: “Sn. Başbakanım, Biz gülüz bahçıvan sensin, Biz tohumuz çiftçi sensin, Biz elmasız

18SORU Zafer durmazbilek öğrenci - istanbul

1. En sevdiğiniz erdem? Farklı ortamlarda farklı rol oynamamak 2. Başlıca özelliğiniz? Neşem ve kolayca alınıp sinirlenmemem 3. Mutluluk nedir? Koşmak 4. Mutsuzluk nedir? Hakimiyet altında olmak. 5. En kolay hoşgördüğünüz kötü huy? Kalıp yargı. 6. En nefret ettiğiniz kötü huy? Uyuşukluk 7. En sevmediğiniz şey? İnsanları fiziksel özellikleriyle yargılamak 8. En sevmediğiniz kişiler? Egoist insanlar 9. En sevdiğiniz iş? Avukat 10. En sevdiğiniz şair? Ömer Hayyam 11. En sevdiğiniz yazar? Dan Brown 12. Kahramanınız? Mustafa Kemal Atatürk 13. Kadın kahramanınız? Anneannem 14. En sevdiğiniz çiçek? Lale 15. En sevdiğiniz renk? Mavi 16. En sevdiğiniz yemek? İskender 17. En sevdiğiniz düstur? Bilmediklerini öğrenmek bildiklerini sorgulamak 18. En sevdiğiniz söz? Kime ne yaşattıysanız aynısını yaşamanız dileğiyle.

Bilim ve edebiyat Her şey bir yana bilim denince akla gelen ilk kurum olan TÜBİTAK gibi bir kurumda görevli olan bu şahsın nasıl olur da böylesine diyecek söz dahi bu-

lunamayacak duruma kendisini düşürebilir anlaşılır gibi değil. Sakın yanlış anlaşılmasın; kimse insanların şiirle edebiyatla ilgili olmasına bir şey diyemez, ama bu kadar da basit olmamalı bazı şeyler. Tabi bu noktada sorgulanması gereken Hatice Dağlıoğlu değil sorgulanması gereken komple bulunduğu kurum ama bunun konumuzla pek alakası yok gibi. Aslında bizim odaklandığımız şey şiir, aslında bu yazı da bir edebiyat eleştirisi. Son olarak eminiz ki insanlık Hatice Dağlıoğlu’na minnettardır. Böylesine bir güzellemeyi Türkiye halklarına armağan ettiği için yalnızca Türkiye değil insanlık kendisiyle gurur duyuyordur. Teşekkürler Hatice Dağlıoğlu, teşekkürler Hatice Dağlıoğlu’na bu şiiri yazdıran adam.

Ev sahibi

Endonezya’nın Java Adasında yaşayan Wina Lia adlı bir kadın evlenmek için kendine ilginç mi ilginç bir yöntem buldu. Evini satışa çıkaran Wina Lia evini satın almak isteyenlere kendisiyle evlenme şartı koydu. İlana resmini de koyan Lia ciddi olduğunu ve asla pazarlık yapmayacağını da özellikle vurguladı.

Yılın babası

İrlanda’da uyuşturucu bir günlüğüne serbest

İrlanda hükümetinin başına son zamanların en garip olaylarından biri geldi. İrlanda’da oluşan yasal boşluktan dolayı uyuşturucular bir günlüğüne serbest olacak. İrlanda mahkemeleri 1977’de çıkarılan uyuşturucu yasasına yapılan düzenlemelerinin meclisten onay almaması üzerine, Anayasa Mahkemesi, anayasaya aykırı olduğunu söyleyerek düzenlemeleri iptal etti. Bu durum da yasal bir boşluğun oluşmasına

Avustralyalı liderin bu davranışına çiftlik sahibi David Addison da şaşırdı. Addison, “İçinden geldi herhalde. Gözlerinin yaşlanmaması ilginç” dedi. toplum

sebep oldu. İrlanda Meclisi tekrar toplandı ancak yasal boşluktan ötürü perşembe gününe kadar yasalar uygulanamayacak. Bu da içinde ekstazi, ketamin ve metamfetaminin de bulunduğu birçok uyuşturucunun bir günlüğüne serbest olacağı anlamına geliyor. Bunun için acil olarak toplanan meclis Sinn Fein’in ülkeden göçenlerin oy kullanabilmesine dair yasa teklifini dahi ertelemek zorunda kaldı. toplum

Almanya ‘da Muhittin Demir isimli Türkiye asıllı Alman vatandaşı bir baba, Mestemacher Grubu Vakfı tarafından 2015 yılının en iyi babası seçildi. Demir’e 5 bin euro ödül verildi. Üniversite hastanesinde doktorluk yapan baba eşi Selvi Çopur Demir’in eğitimine devam etmesi için babalık izinlerini kullandı.

Çıplak poz ile oy istemek İspanyol politikacı Yolanda Couceiro Morin, seçim kampanyasında kullanacağı afişler için çırılçıplak poz verdi. İspanya’nın Bilbao şehrinin Portugalete kasabasında aday olan Morin, afişinde “politikacılar bizi çırılçıplak bıraktı” sloganını kullandı. Sol eğilimli bir profile sahip olan kasabadan, sağ

Polis yine görevdeydi

kanatta yer alan partisi için yarışan politikacı, aynı zamanda partisinin Bask bölgesinde tek adayı olma özelliğini taşıyor. Kampanya çılgınca olsa da ilk defa yapılan bir kampanya değil, yani Morin ilk soyunan politikacı değil. Albert Rivera da 2006 yılında seçim kampanyası için benzer pozlar vermişti. toplum

Sarıkız Yozgat’ın Aydıncık ilçesine bağlı Kazankaya köyündeki çiftçi hastalanan Sarıkız isimli buzağıyı otomobil ile Çekerek ilçesine götürdü. Hacı Ahmet Öztürk isimli vatandaş buzağıyı otomobilin arka koltuğunda ilçeye götürdü. Otomobilin arka koltuğunda oturan kadının aynı koltuğu paylaştığı buzağı okşayıp sevmesi dikkat çekti.

Mısır gevreği kutusunda piton yılanı

Avustralya’da yaşayan Jared Smith’in yemek için açtığı mısır gevreği kutusunda piton yılanı çıktı. Sydney kentinde yaşayan 22 yaşındaki Jared Smith, yemeyi planladığı mısır gevreği kutusunu açtığında içeride kıvrılmış bir piton buldu. Smith tam kutuyu açtığı sırada yılanın başını gördüğünü ve hemen uzaklaştığını dile getirdi. toplum


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.