Yarın176

Page 1

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu mücadeleyi büyütüyor

Kadınlar tüm Türkiye’de 8 Mart’a hazırlanıyor

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu 8 Mart’a yaklaşırken pek çok ilde çalışmalar yürütüyor. 8 Mart’ta birçok kurumdan bir araya gelen kadınlar, tüm Türkiye toplumunu da arkasına alarak kadın cinayetlerine ve AKP gericiliğine karşı

haklarını kazanmak için meydanlara çıkacak. Özgecan’ın ölümünden sonra kadın cinayetlerine karşı Türkiye’nin dört bir yanında mücadeleyi büyüten kadınlar, 8 Mart’ta “Kadın katillerine indirim değil, ağırlaştırılmış müebbet” diyecek. kadın 09

Artık anılarımızda Yaşar Kemal... Güzel günlerin habercisi...

04 Mart 2015 Çarşamba Sayı: 176 l

l

1 TL www.yarinhaber.net l

hazıran'dan secımlerde ‘ dayanısma ‘ mesajı

Edebiyatın usta ismi, halk ozanı Yaşar Kemal’i kaybettik. İnce Memedler, istemediği hayatları yaşamak zorunda bırakılan Esmeler, Ahmet ile Gülbaharların dağlara sığmayan aşkları nesiller boyu hafızalarda kalacak. kültür sanat 15

İşçiler sendikal hakları için direniyor

Kafkas sendikal hakları için direniyor

406 çalışanı olan Kafkas Pasta Şekerleme AŞ’de 387 işçi sendikaya üye olunca, sendikalaşma sürecinde rol oynayan 4 işçiyi işten çıkarıldı. emek 05

Ermenekli aileler dışarı atıldı

Haziran “dayanışma“ dedi

Madenci ailelerinden bakanlara protesto

Türkiye’nin, zorba AKP iktidarı ile hesaplaşması için tarihi bir önemi olan seçimlere sadece üç ay kaldı. Haziran Hareketi ise yayımladığı seçim kararında dayanışma mesajı verdi. Eğitim de gericiliğe karşı ülke çapında eylemler yapan Haziran Hareketi, seçimlerde de AKP’ye karşı verilen mücadelenin altını tekrar çizmiş oldu.

Taner Yıldız ile Lütfi Elvan’ın katıldığı, tapu dağıtma töreni AKP’liler tarafından şova dönüştürüldü. Madenci yakınları bu durumu protesto edince salondan çıkarıldı. emek 06

Seçimler kritik önemde Seçimler bu yıl kritik bir öneme de sahip. Çünkü Erdoğan’ın her fırsatta dillendirdiği yeni bir anayasa gündemde. Bu yüzden muhalefetin seçimlerdeki rolü oldukça önemli. Özellikle HDP’nin %10 barajını geçerek Meclise girmesi ihtimali AKP’nin faşizm yasalarını rahatça geçirememesini sağlayacak. güncel 03

Türkiye ekonomisi, Erdoğan’dan tek bir şey istiyor

Sus artık!

Çözüm süreci için Öcalan’dan çağrı Esas Mesele’de bu hafta Avukat Ayhan Erdoğan

Merkez Bankası Para Politikası Kurulu, Erdoğan ile haftalardır süren faiz tartışması sonucu orta yolu bulmak için politika faizini 0.25 puan indirimle yüzde 7.5’e düşürdü. ekonomİ 08 Söylemek ruhu kurtarmaz

04

Aklın yolu

HAKAN ÖZTÜRK Sıvası dökülen çürük ekonomi

ESAS MESELE 12

SİBEL UZUN

Haziran ayında gerçekleştirilecek seçimlere aylar kala çözüm sürecinde oldukça önemli gelişmeler yaşanıyor.

Uyanış

Siyasal temsil krizi

CEM KAPTANOĞLU

İç Güvenlik paketi: Hitler faşizminin ayak sesleri Öcalan’ın silah bırakma kongresine çağrısı ve 10 maddelik paket bir çok siyasetçi tarafından önemli bir gelişme olarak değerlendirildi. güncel 04

05

Ayhan Erdoğan ile iç güvenlik paketini değerlendirdik.

Erdoğan, polise verilen yetkilerle temel hak ve özgürlüklerin ayaklar altına alındığını belirtirken, tek umudunun mücadele olduğunu söyledi. esas mesele 12

07

Jendin

Kadın Cinayetlerinin Tarihsel Maddeci Analizi

GÜLSÜM KAV Silah bırakma mı?

KADİR DADAN

09

Ana fikir 02

Midas’ın Altınları


GUNCEL

02

4 Mart 2015

Kadir Dadan

Midas’ın Altınları

Silah bırakma mı?

2007 yılında ihale edilen İtalya-Türkiye ortak yapımı 50 saldırı helikopterinin ilk bölümü geçtiğimiz yıl içinde teslim edildi. Yine insansız hava araçları yapımı sürüyor. Üç yılda üç yüzden fazla kalekol ihale edildi, büyük çoğunluğu tamamlandı. Geri kalanların yapımı sürüyor. Yüzlerce yerli obüs topu yapıldı, yapılmaya devam ediyor. Keza yerli füze sistemleri de öyle. Yavaş yavaş Suriye sınırına diziliyorlar. Suriye’deki muhaliflere tırlar dolusu silah sevkiyatı yapıldı. 1974 Kıbrıs harekâtından 25 yıl sonra 90ların sonunda, askeri ağırlık merkezi batıdan doğuya kaydırılmıştı. Şimdi artık güney sınırına kaymış durumda. Yanlışlıkla 34 kaçakçı jetlerle vurulabiliyor. O jetler yanlışlıkla sınır ihlali yapabiliyor, bir tanesi de düşürülebiliyor. NATO kapsamında koruma kalkanı altında olan bir ülke için, hiçbiri NATO çerçevesinde gerçekleşmeyen fazlaca bir askeri hareketlilik olduğu kesin. Bir müzakeredir, çözüm sürecidir gidiyor. Gidiyor ama, masada duran ve her an müzakerecinin bir yerine inebilecek sopaların sayısı ve çeşitliliği de artarak gidiyor. Yetmiyor, sandalyeye de iç güvenlik paketi çivileri çakılıyor, otur oturabilirsen. Derken silah bırakmaktan bahsediliyor. Her yıl yaklaşık üç bin kişinin silahla öldürüldüğü, yaklaşık on iki bin kişinin silahla yaralandığı, bu ölüm ve yaralanmaların üçte ikisinin ruhsatsız, üçte birinin ruhsatlı silahlarla gerçekleştiği, yaklaşık iki buçuk milyon kişinin ruhsatlı, yaklaşık on milyon kişinin de ruhsatsız silah sahibi olduğu bir ülkede silah bırakmaktan bahsediliyor. Devleti ile, ordusu ile, insanı ile on yıldır görülmemiş bir biçimde silahlanan bir ülkede silah bırakmaktan bahsediliyor. Güney sınırının kevgire döndüğü, eline silah alanın mücahitliğe koştuğu bir ülkede silah bırakmaktan bahsediliyor. Bana pek gerçekçi ve içten bir teklif olarak görünmedi. Tabii ki insanlar ölmesin. Tabii ki kamu düzeni bozulmasın. Barış, huzur ve mutluluk içinde yaşayalım. Ama herkesin evinde, belinde silah varken, ordu Suriye sınırına dizilmişken, ne barışı, ne huzuru, ne mutluluğu? Olsa olsa, mehter marşı ile zafer naraları atacak muzaffer komutanların nidaları… Silah ile derdin varsa, kamu düzenini dert ediniyorsan, önce kendi ülkende topla onları insanların elinden, sonra başkasının elindekini bırakmasını iste.

Mehmet Baransu tutuklandı Taraf Gazetesi muhabiri Mehmet Baransu, “Suç işlemek amacıyla örgüt kurmak ve yönetmek”, “Devletin güvenliğine ilişkin bilgileri temin etmek”, “Devletin güvenliğine ve siyasal yararlarına ilişkin bilgileri açıklamak”, “Devletin güvenliğine ilişkin belgeleri tamamen yok etmek, tahrip etmek, üzerinde sahtecilik yapmak” suçlamalarıyla tutuklandı. emek nida ateş

Balyoz soruşturmasının başlatılmasına neden olan ve 365 askerin sanık olarak hakim karşısına çıktığı Balyoz davasının delilleri arasında yer alan CD, DVD ve 5 bin sayfa belgeyi bir valiz içerisinde dönemin İstanbul Cumhuriyet Başsavcı vekili Turhan Çolakkadı’ya teslim eden gazeteci Mehmet Baransu, “Suç işlemek amacıyla örgüt kurmak ve yönetmek”, “Devletin güvenliğine ilişkin bilgileri temin etmek”, “Devletin güvenliğine ve siyasal yararlarına ilişkin bilgileri açıklamak”, “Devletin güvenliğine ilişkin belgeleri tamamen yok etmek, tahrip etmek, üzerinde sahtecilik yapmak” suçundan tutuklama talebi ile İstanbul nöbetçi 5’inci Sulh Ceza Mahkemesi’ne sevk edildi. Mahkeme Baransu’nun tutuklanmasına karar verdi. Evi arandı Soruşturmayı yürüten İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu savcısı Gökalp Kökçü’nün talebi üzerine nöbetçi Sulh Ceza Hakimliği’nin kararı ile evi aranan Baransu, aynı günün akşam saatlerinde ise gözaltına alındı. Baransu’nun verdiği ifadesi Baransu ifadesinde, belgelerin kendisine nasıl geldiğini detaylı bir şekilde savcıya anlattığını belirterek, “Turan Çolakkadı’ya belgelerin bana

nasıl geldiğini anlattım, o da tutanağa kısaca bunu yazdı. Bu tutanakta yanlış anlaşılmalarına konu olabilecek bir detayı da açıklayayım. ‘Bir kısmını orijinal CD’lerden aktarma yaptım, tarayarak aldım’ bölümü sanki ‘Belgeleri aldığım anda’ gibi bir anlam çıkartıyor. Ben Taraf Gazetesi’ne gelirken, yolda gördüğüm bir kişinin benimle bir haber için konuşacağını söylemesi üzerine, kendisiyle görüştüm. Bana, çeşitli CD’ler, çeşitli belgeler, fotoğraflar, yazışmalar gösterdi. Bunların bir kısmı askeri yazışmalar, bir kısmı el yazıları bir askerin tuttuğu notlardı. Kendisi 3 DVD bir CD halinde, bunları toparlamıştı. Bunları da taradım. DVD ve CD içerisindeki belgelerle karşılaştırdım. Gazeteye bu

sayı: 176

Haftalık siyasi gazete yerel süreli yayın Genel koordinatör editörler

tasarım

elif karan Birsen Kaplanseren Can Çoksöyler Ece Berfin Karagöz Fatma çakır nida ateş Oğuzhan Özkan onur toper Osman Erdem Özgün Başak Melih erdem Rıfat Çapar Sait Bağış sıla gemicioğlu

yusuf yasin yakşi fikriye yılmaz ışıl demir

dağıtım imtiyaz sahibi sorumlu yazı işleri müdürü Yönetim adresi

basıldığı yer

osman erdem fadik temizyürek Tel: 0536 698 9397 ışıl kurt rumeli c. matbaacı osmanbey s. no 67/4 şişli / istanbul Arslan Güneydoğu Gaz. Mat. ve Kağıtçılık A.Ş. Akçaburgaz Mah. Hadımköy Yolu San1 Bulvarı 169. Sokak No: 6 Kıraç / Esenyurt / İstanbul 02128861795

6 aylık abonelik: 40 tl

1 yıllık abonelik: 80 tl

SANEM DENİZ KURAL adına ziraat bankası hesap no: 0615 57722685 5001 ıban: TR28 0001 0006 1557 7226 8550 01 ptt hesap no: 08848286 0000 0088 7351 11 işbankası hesap no: 6200 2465988 ıban: TR34 0006 4000 0016 2002 4659 88

garanti bankası hesap no: 31/6896034 ıban: TR90 0006 2000 0310 0006 8960 34 akbank hesap no: 0177542 ıban: TR57 0004 6001 6488 8000 1775 42 yapı kredi hesap no: 229/88735111 ıban:TR38 0006 7010 0000 0088 7351 11

tuklanmasına tepki gösterdi. Altan “O haberi basan, o haberi basmaya karar veren Balyoz’un bir darbe hazırlığı olduğundan bir an bile kuşku duymayan adam benim. Hadi gelin bir konuşalım, Balyoz planları ‘devletin gizli kalması gereken’ bilgisi miymiş?” diye konuştu.

AKP, hukuku istediği gibi kullanıyor AKP, daha önce delil geldiğini bakmadan yargılama yaparken şimdi ise delileri sunanları yargılayarak yine hukuksuzluğun dik alasını yaptı. Yani yine kendi çıkarına göre hukuku işlediğini göstermekten başka Ahmet Altan tepki gösterdi bir şey yapmadı. Yargıyı da istediği Taraf Gazetesi’nde dönemin ge- gibi kullanan AKP’ye de onun yargı nel yayın yönetmeni Ahmet Altan, sistemine de halkın artık hiç güveni muhabiri Mehmet Baransu’nun tu- kalmadı.

Önder Babat, katledildiği yerde anıldı 11 yıl önce, Beyoğlu İmam Adnan Sokak’taki Devrimci Hareket Dergisi bürosunun önünde vurularak öldürülen İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi son sınıf öğrencisi Önder Babat, katledildiği yerde anıldı. Öner Babat, “Yaşasın devrimci dayanışma” ve “Önder Babat ölümüzdür” sloganlarıyla anıldı. Basın açıklamasından sonra anmaya katılan partilerin temsilcileri de birer konuşma yaptı. Basın açıklamasında “Faşizme teslim olmayacağız. Yoldaşımız

dadankadir@yahoo.com

4 mart çarşamba 2015

CD’leri götürdüğümüzde CD’nin içerisinde binlerce belge olduğu için, 6 kişi bu belgeleri taramaya başladık. Bilgi işlem sorumlumuz CD’lerle ilgili kopyalar çıkarttı. Her kişi bu belgeleri incelemeye başladı. Ahmet Altan, Yasemin Çongar, Yıldıray Oğur, Kurtuluş Tayiz ve ben, diğerlerini hatırlamıyorum. Bu belgeleri inceledik. Ardından da bunu haberleştirdik. Turan Çolakkadı bu CD’leri bizden talep edince gazetedeki CD’lerden aktarma yapıp bize geldiği şekliyle 3 DVD ve 1 CD’yi kendilerine teslim ettim” ifadelerini kullandı.

Önder Babat, 3 Mart 2004’te bu sokakta kurşunlanarak katledildiği gün de söyledik bunu. Ceylan Önkol’ların, Uğur Kaymaz’ların, Nihat Kazanhan’ların ve Berkin Elvan’ların kanıyla beslenen bu rejimin bugünkü yürütme gücü AKP, Türk, Kürt, Laz, Alevi; tüm halkımızın düşmanıdır. Emekçi halklarımızın eşitlik, özgürlük ve barış özlemini gerçek kılacakları gün, bu düzeni omuz omuza ortadan kaldırdıkları gün olacaktır” denildi. GÜNCEL

Kaçak Saray’ın bulaşığını öğrenciler yıkıyor Ankara Mimarlar Odası otelcilik ve turizm meslek lisesi öğrencilerine staj adı altında Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda “kaçak işçilik” yaptırıldığını açıkladı. Tezcan Karakuş Candan ‘’Ağırlıklı olarak düşük gelir grubundan ailelerin, çocukları bir meslek edinsin iş bulması kolay olsun diye gönderdikleri bu liseler ucuz işgücü yerleri midir? Babası ve annesi Kaçak Saraydaki bir bardağın ücretine bir ay çalışacak, çocukları da, eğitim bahanesiyle okuldan alınıp bu bardakları

yıkayacak. Bu nasıl bir vicdansızlık? Yetkililer bunu kamuoyuna açıklamak zorundalar. Tüm toplumu bu kaçak zihniyetten çocuklarımızı korumaya, staj bahanesiyle ucuz işgücü olarak kullanmalarına,saray hizmetkarı yapmalarına izin vermeyelim.Bu bilginin ağırlığını taşıyamazdık.” dedi ve saraya bulaşık yıkamaya gönderilen öğrencilerin rahatsızlığını dile getirdi ve o kadar lüksün arasında bulaşıkları yıkamak için öğrecileri kullanmalarına pes doğrusu diyerek tepki gösterdi. GÜNCEL

18 polise tutuklama kararı Ankara 2. Sulh Ceza Hakimliği, usulsüz dinlemelere ilişkin Emniyet’teki “paralel yapı” iddiasıyla sürdürülen operasyon kapsamında 18 kişi hakkında tutuklama kararı çıkardı. Soruşturmayı yürüten Cumhuriyet Savcısı Halil Maçkaya, 24 şüphelinin tutukluluk koşullarının bulunduğunu savunarak Ankara 1.Sulh Ceza

Hakimliği’ne itiraz etti. İtirazı değerlendiren Ankara 2. Sulh Ceza Hakimliği, istihbarattan sorumlu eski Ankara Emniyet Müdür Yardımcısı Muharrem Durmaz, eski Ankara Emniyet Müdür Yardımcısı Hami Güney ile eski İstihbarat Şube Müdürü Zeki Güven’in de arasında bulunduğu 18 kişi hakkında tutuklama kararı çıkardı. GÜNCEL


GUNCEL

03

4 Mart 2015

Haziran’dan seçimlerde dayanışma mesajı Genel seçimlere üç ay kala, kimlerin hangi kulvarda ne için “yarışacakları”, kimlerin ise AKP iktidarı karşısında, halklardan yana tavır alarak “mücadele” edecekleri netleşti. %10 barajıyla halkın iradesinin seçim sonuçlarına yansımasının engellendiği Türkiye’de Birleşik haziran Hareketi seçimlerde dayanışma mesajı verdi. güncel elif karan

Halk “artık yeter” diyor, sol “seçimler önemsiz” diyemiyor Hayatına, yaşam biçimine, geleceğine sahip çıkan halkın Gezi’den sonraki iki seçimde de tavrı netti. Tam da bu noktada Türkiye’de muhalefete denebilecek çok şey var. Seçimleri meclisteki temsiliyetler üzerinden tartıştırmak istemek ile, seçimleri tüm bir toplumun irade-

Kritik bir önemi var

Ertuğrul Kürkçü HDP Mersin Milletvekili

Barajın aşılması önemli AKP başkanlık sitemine referandumsuz geçme hakkı elde edecek. Eğer HDP barajı aşarsa, meclisin içerisine bir demokrasi dinamiği taşınmış olacak. İlhan Cihaner CHP Denizli Milletvekili

Son çıkış sinin örgütlenerek AKP karşısına siyaset yürütmek için önemli bir fırsat olarak görmek arasında gidip gelen bir sol var. Ancak dikkatlerden kaçmayacak bir nokta; bu seçimlerde “bağımsız adaylar” konusu hiçbir dönem olmadığı kadar az tartışılırken, “ittifaklar” konusunun ana gündem olması. Yani AKP’ye karşı omuz omuza olunması gerektiğini herkes farkında. Toplumun Haziran’dan beklentisi, Gezi tavrı ile seçimlere girmesi oldu İttifak kurmanun önem kazandığı Haziran seçimleri için toplumun beklentisi de, AKP’ye karşı tüm muhalefetin tıpkı Gezi direnişinde olduğu gibi bir araya gelmesi oldu. Özellikle bilimsel ve laik eğitim için 13 Şubatta tüm Türkiye sathında yaptığı boykotla rüştünü ispat eden Birleşik Haziran Hareketi’nin kuruluşu bile AKP

iktidarını titretmeye yetti. Buna bağlı olarak Haziran’ın hemen her ildeki ilk toplantılarına katılanlar, Boykot süreci itibariyle “seçimlerde nasıl bir tavır takınacağız?” diye sordu. İttifak kurmayı, bir arada durmayı, nasıl bir siyaset yapılması gerektiğini, kısacası Gezi’den ders çıkarmanın adresi olan Birleşik Haziran Hareketi’nden toplumun beklentisi; CHP, HDP ve Haziran Hareketi’nin omuz omuza seçimlere girmesi ve Haziran’ın bu ittifaka ön ayak olması şeklinde idi. CHP’nin ittifaka yanaşmama tavrından dolayı bunun pratiğe geçemeyeceği baştan beri aşikârdı. Özellikle barajı geçerek, AKP’ye çifte tokat indirmeye bu kadar yaklaşan HDP ise genel seçimlere toplumsallaşarak önemli bir ivme ile giriyor. Ve pek çok kesimin de desteğini de arkasına alacağa benziyor.

Birleşik Haziran Hareketi ne yapacak? Haziran, seçimlerle ilgili tavrını bütün il ve ilçe meclisleri toplantılarında yapılan tartışmalar ve iki gün süren Türkiye Yürütmesi toplantıları sonucu çıkan bir metin ile açıklamış oldu. Meclislerde yürütülen tartışmalarda birçok farklı görüş ortaya çıkarken; Haziran, başından beri duyurduğu “Seçimlerde ne yaparsak birlikte yapacağız” tavrını korudu ve tüm bileşenlerin fikirlerini içeren bir karar ortaya çıktı. Birleşik Haziran Hareketi, seçimlerle ilgili yayınladığı açıklamada AKP’ye karşı seçim öncesi ve sonrası sürekli mücadele vurgusu yaparken, seçim ittifakı konusunda ise “dayanışma mesajı” vermekle yetindi. Haziran’ın hali hazırda kendisine ittifak teklifinde bulunan HDP ile neden ittifak yapmadığı ise halkın zihninde merak konusu olmaya devam edeceğe benziyor.

Birleşik Haziran Hareketi: Talana, hırsızlığa, faşizme ve gericiliğe geçit vermeyeceğiz Ülkenin dört bir yanında kurulan yerel meclislerin 15-28 Şubat 2015 tarihleri arasında yaptığı “seçim gündemli” forumlarda ortaya çıkan görüşler ışığında toplanan Yürütme Kurulu, Birleşik Haziran Hareketi’nin 7 Haziran 2015 Seçimleri’ne yönelik tutumuna ilişkin aşağıdaki açıklamayı kamuoyuna duyurma kararı almıştır. TALANA, HIRSIZLIĞA, FAŞİZME VE GERİCİLİĞE GEÇİT VERMEYECEĞİZ! Türkiye derin bir siyasal kriz yaşıyor; şiddetli bir ekonomik krizin patlaması an meselesi. Bu krizin sorumlusu, on üç yıldır talan ve yolsuzluklarını gericilik ve otoriterlikle iç içe geçirerek iktidarını sürdüren, bunu halka ağır bedeller ödeterek yapan AKP’dir. Eğer AKP iktidarı, bütün tutarsızlık ve zaaflarına karşın bugüne kadar hala durdurulamamışsa bunun gerisinde başta Parlamento’da konumlanan muhalefet partileri olmak üzere, muhalefetin etkin, kararlı ve birleşik bir mücadele yürütememesi vardır. Seçime giderken, bu tarihsel başarısızlığın AKP karşıtı her kesim açısından esaslı bir değerlendirmesinin yapılması gerekir. Önümüzdeki seçim AKP iktidarını geriletecekse, Gezi’ye katılan çok farklı kesimlerden gelen milyonların ifade ettiği sorun ve taleplere bakılması gerekmektedir. Milyonların mesajı açıktır: AKP’yi durdurmak neoliberal-

Sibel Uzun EHP Genel Başkanı

Seçimlerin AKP’yi ve hedefindeki başkanlık sistemini durdurmak açısından kritik bir önemi var. HDP’nin barajı geçmesi herkes adına demokrasinin kazanmasını ifade edecektir.

Türkiye’nin, zorba AKP iktidarı ile hesaplaşması için tarihi bir önemi olan seçimlere sadece üç ay kaldı. Özellikle Gezi Direnişi’nin, Haziran ayaklanmasının ardından seçimlerin bir kez daha öneminin arttığını söylemek mümkün. Çünkü Haziran’ın muhalefete öğrettiği en önemli şeylerden birisi nasıl bir araya gelip ortak bir direniş cephesi kurulabileceği olduğu gibi, bir diğeri ise toplumu ilgilendiren her konuda siyaset sahnesinde yerini alması oldu. Halk AKP iktidarı karşısında bir alternatif istiyor AKP’nin her fırsatta kendini meşrulaştırmak için sarıldığı” gücümüzü sandıktan” aldık söyleminin bir safsata olmadığı, halkın sandığa gitme demokratik hakkını ne kadar önemsediği geçirdiğimiz iki seçim döneminde bir kez daha görüldü. Halk özellikle Gezi direnişi ile sokaklara taşan tepkisini sandıkta da göstermek istiyor. Ya da en azından AKP’ye sandıkta da kafa tutmak istiyor. Demirtaş’ın Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde %10 barajına dayanması bunun en somut adımı olarak tarihe geçti.

Sizce seçimlerin kritik bir önemi var mıdır?

piyasacılık karşısında halkçı/ kamucu ekonomik politikaları, gericilik karşısında özgürlükçü ve laik yaşamı, otoriterlik ve faşizm karşısında demokrasi, açıklık ve halk iradesini, emperyalizme karşı bağımsızlığı, mezhepçilik ve milliyetçiliğe karşı Kürt ve Alevi yurttaşların eşitliğini savunan bir siyasal hattın kurulmasını gerektirmektedir. Birleşik Haziran Hareketi olarak bütün gücümüzü bu hattın kurulmasına adadık. AKP’yle mücadelenin altını çiziyor, sol ve toplumcu güçlerin kendi aralarında ve halkla diyaloğuna inanıyor; Türkiye’nin önündeki devasa sorunların, Kürt sorunundan demokrasiye, ekonomik krizden dış politikaya, ancak sol ve emek temelli değerlerin damgasını vurduğu bir iktidar tarafından çözülebileceğini biliyoruz. Başta seçim barajı olmak üzere, seçim sandığı üzerine düşen gölgeler halk iradesinin sandıkta ifade bulmasını imkânsız hale getirmiştir. İktidarın işleyiş ve karar alma iradesinin parlamento dışında şekillendiği her geçen gün

biraz daha açık hale gelmektedir. Bu nedenle seçime yönelik mücadelenin AKP iktidarını durdurmanın tek yolu olmadığını bir kez daha vurgulama ihtiyacı duyuyoruz. Bununla birlikte, seçimlerin AKP’ye karşı verilen mücadelenin bir parçası olduğunu da görüyor, önemsiyoruz. Birleşik Haziran Hareketi’nin Seçimlere yönelik, başta CHP ve HDP olmak üzere, hiç bir kesimle parlamentoda temsiliyet kaygısı üzerinden bir müzakeresi söz konusu değildir. Birleşik Haziran Hareketi’nin kendi dışındaki sol kesim ve partilerle ilişkilerindeki temel duyarlılığı Gezi milyonlarının sorun, talep ve beklentileridir. Birleşik Haziran Hareketi, seçim süreci ve sonrasında bu konumunu korumak konusunda kararlıdır. Ancak bu bağımsız duruşun bir gereği olarak, altını çizdiğimiz toplumsal talepleri inandırıcı biçimde sahiplenen güçlerle seçim sürecinde dayanışma içinde olacağımızı da kamuoyu ile paylaşıyoruz. Çağrımız nihai olarak emekçi halkımızadır. Türkiye’yi yeniden

inşa edecek kurucu bir iradeye ihtiyaç vardır. Bu görev önümüzdeki seçimin ötesindedir. Seçim bu sürecin bir parçasıdır. Bizler, Birleşik Haziran Hareketi olarak, bu görevi önümüze koyduk. Dün laik eğitim için sokaklara çıkıp, gericiliğe karşı mücadele ateşini yaktık. Bugün gündemimizde İç Güvenlik Yasası, faşist düzenin en önemli yapı taşı olan Başkanlık sistemi var. Bu düzenlemelere karşı mücadeleyi 7 Haziran’a bırakmadan, yaşamın her alanında yükselteceğiz. Haziran Meclisleri bu mücadelelerin örgütleneceği ana odaklar olarak, sadece faşizm ve gericiliğin durdurulmasının değil, içi boşaltılmış temsili demokrasinin yerine gerçek halk egemenliğini kurmanın da ana nüveleri olacaktır. İçine itildiğimiz karanlıktan rahatsızlık duyan geniş halk kesimlerini, seçim ve ötesine geçen bir mücadeleyi birlikte vermek için, Haziran Meclislerimize davet ediyoruz. Birleşik Haziran Hareketi Yürütme Kurulu

Köprüden önceki son çıkış olarak da adlandırabilir bu seçimi. Ama demek değil ki, bu seçimin sonucuna göre her şey bitecek. Böyle bir durumda yok. Mücadele devam edecek. Alper taş ÖDP Genel Başkanı

Başkanlık sistemine geçilmemeli Geniş kitleler açısından, AKP’nin anayasaya değiştirecek bir çoğunluğa erişememesi, başkanlık sistemine geçilememesi açısından seçimler bir anlam ve önem ifade ediyor. Aydemir Güler KP MK üyesi

AKP’nin miadı doldu AKP’nin miadının dolduğunu düşünüyorum. Ben seçimlerden ziyade seçimlerin de dâhil olduğu dönemde yürütülecek mücadelenin önemli olduğunu düşünüyorum. Aysel Tekerek HTKP MK üyesi

Siyaseten önemlidir Her seçim önemlidir. 13 yıllık AKP iktidarı boyunca da önemsiz denilen bir seçimi ben kendi adıma hatırlamıyorum. Ülkemizde siyaseten önemsiz denilecek ne kaldı? Burak Yücel Devrimci Hareket Dergisi

Aslolan meclis dışı

Türkiye’de seçimlerin çok belirleyici olduğunu düşünmüyorum. Aksine alınan kararların, uygulanan politikaların, meclis dışındaki alanlarda belirlendiğini düşünüyorum. Murat Nergiz TKP 1920

Seçimler meşruiyetini kaybetti Bu dönemde AKP seçimlerin meşruiyetini kaybettirmiş durumda. O nedenle seçimler kitle de umut değil, umutsuzluk pompalayan bir kulvara dönüşmüş bir vaziyette. İlknur Tokluk Emekli

AKP kazanmamalı CHP’nin, HDP’nin, solun birleşmesini istiyordum olmadı. Birleşik Haziran da tarafsızlık açıklaması yayınladı. HDP %10 barajını aşamazsa, AKP kazanırsa en çok ondan korkuyorum. Mustafa Fındıkoğlu Esnaf

Seçimler hiçbir şey ifade etmiyor Seçimler benim için hiçbir şey ifade etmiyor. Ama lanet olsun AKP’ye, bu seçimlerde kazanmasın diye, bugün kim güçlü ise, CHP diyelim, istemeyerek ona vermek zorunda kalıyoruz.


GUNCEL

04

4 Mart 2015

Seçimlerden önce çözüm sürecinde önemli gelişmeler yaşanıyor Hakan Öztürk AKLIN YOLU

Söylemek ruhu kurtarmaz

Birleşik Haziran Hareketi seçimlerle ilgili tutumunu belirledi. HDP ile ittifak kararı çıkmadı. Haziran’ın kendi başına adaylar çıkarması ya da bir parti olarak seçime girmesi HDP’nin oyunu azaltma etkisinde bulunacağı için bunu tercih etmek de mümkün değil. Haziran kendi hazırladığı metinde ortaya koyduğu yaklaşımı benimseyenlerle dayanışma içinde olacağını ifade etmekten de geri durmadı. Hayat uzun, mücadele devam ediyor. Bu tutumumuzun ne sonuçlar verdiğini göreceğiz. Konuştuk, yine konuşacağız. Bu vesileyle solun çok köklü metodik sorunlarına birkaç itirazda bulunayım. * Seçim sürecine girerken ya da buna benzer önemli bir dönemeçte solun “hah şimdi ben bu esnada propaganda yapacağım” demesi ezelden gelip ebediyete kadar gideceğe benzeyen bir hatasıdır. Çok genel olarak söyleyecek olursam, propaganda laftır ve lafla peynir gemisi yürümez. Eğer bir karşıtlık kurmak gerekirse propaganda yerine tarihin tekerine çomak sokmak gerekir. Tarihin tekerine çomak sokup işi bozduktan sonra da kendi tekerleğinizi yürütmeniz konunun ikinci ve can alıcı safhasıdır. Çünkü devrimciler sömür düzeninin tekerleğini bozup, kendi tekerleğini yürütmekle diğer dar ufuklu akımlardan ayrılırlar. Ekim Devrimi’ne gelene kadar mücadeleyi yürütmenin çeşitli formları olmuştu. Önce Rusya’da Herzen’in takipçileri “orda bir köy var uzakta” diyerek köylere gidip köylülere bilinç vermeye çalıştılar. Köylüler okumuş çocukları bağırlarına pek basmamışlardı. Sonra “okuma grupları” çıktı ortaya. “Eğitim şart” diyen işçiler sosyalizmle ilgili çok kitap okuyup “entel” oldular ama mücadele etmediler. Önce “kendilerinde devrim yaptılar” ama sonrası gelmedi. Sonra Lenin bütün bunları eleştirdi. Sendikalarda işçilerin ekonomik çıkarları doğrultusunda işçilerin geneline seslenilmesi gerektiğini söyledi. Bu köylere gitmeye, ya da okuma gruplarındaki içe kapanmaya oranla çok büyük bir hamleydi. Lenin bu özel anlamda, buna “ajitasyon” diyordu. Lenin bütün işçilere seslendi. Bütün işçilere seslenmek için, bütün ülke çapında gazete çıkarılması gerektiğini savundu, “Ne Yapmalı?” kitabında. Bütün ülke çapında Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi’ni kurdu. Herkesin katıldığını ve tutkuyla mücadele ettiği bir örgütü savundu. Örgütte “seni uzaktan sevmek aşların en güzeli” diyen “destekçi” anlayışı geriletti. İşçilerin sadece ekonomik çıkarlarından bahsedenleri “ekonomizm”le suçladı. İşçiler bütün memleket meseleleriyle ilgili olmalı, dedi. İş sınıfının davasını yürütenlerin de bütün memleket meseleleriyle ilgili olması gerektiğini savundu. Ona göre bütün toplumsal kesimlerin sorunu devrimcilerin de sorunuydu. Çarlığın yıkılması gerektiğini düşünüyordu. Bunu işçilere anlattı. Rusya’nın 1.Dünya Savaşı’na girmesine karşıydı. Sonuna kadar mücadele etti. Bütün muhalefetlere rağmen partisini sovyetlere soktu. Daha sonra iktidarın sovyetler tarafından alınması gerektiğini saptadı ve buna hamle etti. Ayaklanmayı savundu ve yaptı. * Bunları kendisini solcu görenler için anlatıyorum. Geri kalanlar zaten serbest ve rahattır. Yani olay sosyalizmin kutsal kitabından içli yaprakların okunduğu bir “propaganda” faaliyeti değildi. Seçimlerde “propaganda” yapmak son derece az bir iştir. Söylemek ve ruhunu kurtarmak çabasıdır. Devrimciler sadece propaganda yapmakla yetinmezler. Çeşitli araçlarla “feleğin tekerine” çomak sokarlar. Bu aşamada tekere çomak sokmak HDP ve CHP ile ittifak etmek, o olamıyorsa HDP ile bu ittifakı hayata geçirmekti. Gerçekleşmedi. Çünkü bunda ortaklaşamadık. Şimdi bunun yerini asla dolduramayacak şeyler yapmaya çalışacağız. Ama yine de yapacağız ve yapmalıyız. Kalbi özgürlük, eşitlik ve kardeşlik için atan dostlarımızla dayanışma içinde olma kararı da aldık. Bunu da sonuna kadar uygulayacağız. Kimin daha haklı olduğunu ise sonraki zamanlarda göreceğiz. hakanozturk17@gmail.com

Çözüm için Öcalan’dan çağrı

İç Güvenlik Paketi tartışmaları sürerken sürecin duraksadığı bir zamanda hükümet ve HDP arasında gerçekleştirilen toplantı ve yapılan ortak basın açıklaması seçimler öncesinde önemli bir gelişme olarak gözüküyor.Öcalan’ın silah bırakma kongresine çağrısı ve 10 maddelik paket birçok siyasetçi tarafından önemli bir gelişme olarak değerlendirildi. güncel melih erdem

Hükümet ile HDP arasında çözüm sürecinde birçok kez duraksama yaşandı.İç güvenlik paketi tartışmalarının yaşandığı dönemde bunlardan biri oldu. Seçimler öncesinde AKP kürt siyasi hareketinin etkin sokak muhalefetinden çekiniyor. İç güvenlik paketini seçim öncesinde zorbalıkla çıkarmaya çalışmasının nedenlerinden biri bu. Seçimler öncesinde bunun yetmeyeceğini bilen hükümet, duraksayan süreç için de adım attı. Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan ve İçişleri Bakanı Efkan Âlâ ile İmralı-Kandil arasında görüşmeleri yürüten HDP heyeti bir araya geldi. Sırrı Süreyya Önder ve Ceylan Bağrıyanık’ın üç gün önce Kandil’e gitmesi sürece dair son gelişmeydi.Görüşmeye, HDP heyetinden Başkanvekilleri Pervin Buldan ve İdris Baluken ile Sırrı Süreyya Önder katıldı.

EHP genel başkanı Sibel Uzun

Sürecin ipleri Kürt Hareketi’nin ellerinde

lik paketinin süreci tehdit ettiğini belirtmişti. Daha öncesinde Meclis’teki iç güvenlik paketi tartışmaları nedeniyle hükümet ile HDP arasında görüşmeler durmuştu. HDP ile Akdoğan arasındaki son görüşme 11 Şubat’ta gerçekleşmişti.Son olarak Selahattin Demirtaş, 10 maddelik taslak metin üzerinde hükümetle anlaşmazlık yaşandığını ve sürecin krizde olduğunu söylemişti.AKP seçimler öncesinde toplumsal muhalefetin baskısıyla süreçte adım attı. HDP ile hükümet arasında yapılan toplantının ardından Sırrı Süreyya Önder Abdullah Öcalan’ın silah bırakma kongresinin çağrısını ve 10 maddelik paketi basına açıkladı.

AKP süreçte adım atmak zorunda AKP’nin seçimler öncesinde meclisten zorbalıkla geçirdiği iç güvenlik paketine HDP’li vekiller mecliste kürsü işgaliyle karşı çıkmış ve görüşmeler sırasında kavgalar yaşanmıştı. İç güvenlik paketi halen sürecin önündeki en büyük engel- Açıklama geniş yankı buldu lerden biri olmaya devam ediyor. Görüşmenin ardından yapılan Selahattin Demirtaş da iç güven- ortak açıklamada, ilk olarak Sırrı

Süreyya Önder konuştu.Önder, Abdullah Öcalan’ın, PKK ‘ya bahar aylarında olağanüstü kongre çağrısı yaptığını duyurdu, “Öcalan bu kongrede silahlı mücadele yerine demokratik siyasetin yer alması gerektiğini söylüyor” dedi. Önder HDP tarafı adına yaptığı konuşmada “Biz de Hakların Demokratik Partisi Heyeti olarak tüm demokratik çevreleri ve barıştan yana olan kesimleri gelinen bu demokratik müzakere ve çözüm aşamasına güç katmaya davet ediyoruz. Barışa her zamankinden çok daha yakın olduğumuzu bilerek, emek veren ve verecek olan bütün demokrasi güçlerini selamlıyoruz’’ açıklamasında bulundu.Ortak açıklama büyük kesimler tarafından yankı bulurken siyasilerden Öcalan’ın silah bırakma çağrısıyla ilgili açıklamalar geldi.

“Çözüm süreci AKP ve HDP’nin ortak açıklaması ile önemli bir aşamaya geldi. Açıklamada demokratik siyasetin önünün açılması için önemli olan Abdullah Öcalan’ın önerdiği 10 maddeden oluşan paketti. Bu maddelere Kürt Halkı için hayati bir anlam taşıyan tartışma başlıkları diyebiliriz. Bugünlere varan çözüm süreci açıklamadan sonrasını ifade eden müzakere sürecinin omurgasını Kürt Hareketi’nin oluşturduğu oluşturacağı çok açıktır. AKP’nin nasıl bir hedef içerisinde olduğu da açıktır; diktatörlüğe varmak için başkanlık sistemine oynuyor. Demokratik siyaset zemininde Demirtaş önemli bir aktördür. AKP karşıtı siyaseti ile Cumhurbaşkanlığı seçiminde ciddi bir kazanım elde etmiştir. AKP Demirtaş’a saldırarak Kürt Siyaseti’ni zayıf düşüreceklerini kendi elini güçlendireceğini sanıyor. AKP’nin yanlış hesabı seçimden dönecektir diyorum.”

Ne dediler?

Kemal Kılıçdaroğlu

Rotterdam İslam Üniversitesi Rektörü Ahmet Akgündüz Rotterdam İslam Üniversitesi Rektörü, Osmanlı Araştırmaları Vakfı mütevelli heyeti başkanı Ahmet Akgündüz, geçtiğimiz hafta içinde kaybettiğimiz Türkiye edebiyatının büyük yazarı Yaşar Kemal için akıl almaz bir sosyal medya paylaşımında bulundu. Daha önce de Gezi’yi “dinsizlerin protestosu” olarak değerlendiren Ahmet Akgündüz, “Gezi dinsizler, PKK ’lılar, sarhoşlar, faizciler ve chp zihniyeti tarafından tertipleniyor” yazmıştı.Yaşar Kemal hakkında kendi hesabından yaptığı paylaşımda “Yaşar Kemal’in hayatında ona allah rahmet eylesin diyeceği bir ipucu bulamadığını” yazdı.Bu hafta Yaşar Kemal’in insanlık için düşündüklerini ve söylediklerini kavramaktan çok uzak olan Ahmet Akgündüz’e “Oğlum Bak Git” diyoruz.

Recep Tayyip Erdoğan

Ahmet Davutoğlu

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu “Açıklama, iki kanat tarafından da yapıldı…Silahlar bırakılırsa bundan memnun oluruz. Türkiye’de silahların gölgesinde barış olmaz. Silahların bırakılması, en büyük arzumuzdu. Eğer bu gerçekleşirse son derece mutlu oluruz. Diyorduk, ‘analar ağlamasın’ diye. Anaların ağlamayacağı bir ortamı yaratabilirsek mutlu oluruz. Biz, bu sorunun güvenlik önlemleriyle çözülemeyeceğini defalarca zaten dile getirmiştik. Demokrasi ve özgürlükle çözülebilir bu sorunlar. Umarım çözülmüş olur.” Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan “Şimdi de çözüm süreciyle devam eden ve artık bunu noktalayalım diye bir çağrıdır. Çağrılar güzeldir. Bu uygulama seçim öncesinde araziye ne kadar yansıyacak.Bundan önce mart seçimlerinde maalesef yansımadı, cumhurbaşkanlığı seçiminde yansımadı. Temennim odur ki yapılan açıklamaların arkasında durulur.’’ Başbakan Ahmet Davutoğlu “Kimin ne derdi varsa başvuracağı silah değil, millettir. Silahları bırak çağrısının ardından bir oyalama olursa kamu düzeni olduğu yerde hiçbir şekilde taviz vermeyeceğiz. Türkiye’de bir daha kardeş kavgasına izin vermeyeceğiz”

Selahattin Demirtaş

KCK Yürütme Konseyi

HDP eş genel başkanı selahattin demirtaş “Öcalan, KCK’ya silahları bırakması konusunda kongre çağrısı yapacağı konusunda samimidir. KCK’nın bu çağrının gereğini yapacağından kendi beyanları ve açıklamaları doğrultusunda emin olduğumuzu söylemek istiyorum. Bizim kuşku duyduğumuz kısım AKP ‘nin kendi üzerine düşen ödevleri yapıp yapmayacağı konusudur. Bu konuda, hükümet bize güven vermiyor. Bunu 13 yıllık AKP geçmişinden ve 2 yıllık barış ve müzakere sürecinden çıkarabiliyoruz .Bizim ve heyetimizin yaklaşımında da zerre kadar çelişki yoktur. AKP güven atfeden bir açıklama yapmamıştır, tarafların taahhütlerini açıklamıştır. Özellikle parlamentodaki İç Güvenlik Paketi mutlaka gözden geçirilmesi gerekir. AKP ilk samimiyet sınavını, testini burada verecek’’ KCK Yürütme Konseyi “Sürecin sağlıklı yürümesi açısından Hükümetin sorumlu davranıp yeni durum karşısında sorumluluklarını yerine getirmesi turumunda bugüne kadar sürdürdüğümüz ateşkesi tahkim edilmiş hale getirmek için biz de sorumluluklarımızı yerine getireceğimizi kamuoyuna açıkça deklare ediyoruz. Tahkim edilmiş bir ateşkes bile başlı başına çözüm adımları atmak için önemli bir zemin ve fırsattır.”


EMEK

05

4 Mart 2015

Sibel Uzun

Sıvası dökülen çürük ekonomi

UYANIŞ

Seçime yol alan AKP bilhassa ekonomik alandan çok fena dökülüyor. Bugüne kadar biliyorsunuz “ekonomi büyüyor” meselesi düzeni bayağı bir sürüklemelerini sağladı. Ama şimdi ekonomi büyümüyor, Erdoğan faizlerin yükselmesini engelleyemiyor, cari açık artıyor, fiyatlar artıyor, döviz fırlıyor ve çanlar çalıyor. Oysa Erdoğan faize karşı olan kesimlere seslenerek ve düşük faiz sayesinde büyüyen ekonomiyi anlatarak başkanlık rejimine ulaşmak istiyor. O kaşını kaldırdığı anda faiz de insin istiyor. Tamamen betona dönüşmüş şehirler, inşaata dayalı bir üretim tarzını yeterli görüyorlar. Bunun için birkaç adamını harcamak hiç mesele değil. Merkez Bankası Başkanı hiç değil. Seçim kürsüsüne çıkarken ellerindeki tek koz “çok mega çok çılgın çok dramatik çok parlak tripleks yol” ile yatıp kalkacaklar görünüyor. Toplumla aralarındaki açı dev bir uçuruma dönerken böyle oluyor. İşçiler mezara giderken Erdoğan’ın saraya çıktığı düzen artık bayağı bir yerinden ifşa olmuştur. İşte tam da bunu anlatmak bu noktanın üzerine gitmek muhalefet için elzemdir. Ekonomi uzmanı veya evinin ekonomisini planlayan herkes geçen hafta Erdoğan konuştukça yükselen döviz kurunu izledi. Döviz yükselince tabi ki yurt dışından mal alanların işi çıkmaza girdi. Bu da ithalatı yoğun olan memleketimizde bu kadar kısa bir zamanda ciddi zararlar anlamına geliyor. Erdoğan Merkez Bankası’na, başkanına faizi düşürün diye kükredi döviz fırladı. Ekonomi Bakanı ile Maliye Bakanı kavgalı hale geldi döviz fırladı. Dövizin fırlamasında AKP’nin hükümet olarak aralarında çatışmasının payı büyüktür. Bu çatışmaların da çoğalacağı açıktır. Ama şunu eklemek lazım dökülen ekonomi çok gerilerden ve derinden gelen kanser türünde bir hastalığın sonucudur. Böyle ekonomiye böyle sonuç olacaktı ve oldu. Ve elbette dünya ekonomisinin krize yaklaşan durumu ile de ilgilidir. Dünyadan da kriz açıklamaları geliyor. Amerikan Merkez Bankası (FED) Başkanı açıkça “yeni bir finansal krizi engelleyemeyiz” diye itiraf ediyor. Erdoğan’ın “dünya kötüyken biz iyiyiz” lafı da ancak bir siyasi hiciv malzemesidir. Şimdi etrafındaki ekonomi danışmanı diye gezen zevat doların yükselmesinin tadına doyulamayacak bir şey olduğunu anlatmaya çalışıyor. Aman efendim “asıl ihracattan ilerlenmeliymiş ithalat da neymiş ki” diye devam ediyorlar, ………… ordusu diyeyim siz boşluğu istediniz şekilde doldurun. Bu sürecin ardından kaçınılmaz olan kriz ve işsizliği halkın cebinden nasıl karşılayacaklarını planlayacaklar. Kaç kişiyi işten çıkaracaklarını planlayacaklar. Memurlardan ve emeklilerden ne kadar keseceklerini planlayacaklar. Tabi ki toplum da sokağa çıkacak. Ama bunların kafa şöyle işliyor “bu batmanın çıkması da var kardeşim her şey Gezi Direnişi’ndeki faiz lobisi yüzünden oldu. Bir Gezi’ye daha izin vermeyiz. Bu yüzden polisimiz sokakta daha büyük destanlar yazacaktır. Zaten ekonomi de neymiş asıl olan bizim inşaatlar…” şeklinde devam edecek bir felakete kararlılar. Yine de AKP %50 mi? O iş biraz zor. Her gün milyonlarca insan ekmek almak için elini cebine atıyor, birkaç öğün sofralarına oturuyor. Elektrik faturaları el yakan, dövizi durmadan fırlayan, fiyatı fırlayan mandalinayı almak için kırk kere düşündürten ekonomiye halkımızın bir cevabı olacaktır elbet. twitter: @sibeluzun_yarin

Yanan barutla 3 işçi alev aldı

Makine ve Kimya Endüstri Kurumu’nun (MKE) Elmadağ’daki Barutsan Roket ve Patlayıcı Fabrikası’nda akşam mesaisi sırasında patlama meydana geldi.fabrikanın Kabavals bölümünde, barut imalatı sırasında meydana gelen patlamada işçilerden Bahattin Topcu, Mevlüt Demirci ve Mustafa İlhan yanarak yaralandı. Yaralılar ambulansla Elmadağ Zekai Tahir Burak Devlet Hastanesine kaldırıldı. Yaralılardan Bahattin Topcu ve Mevlüt Demirci gözlerinde oluşan hasar nedeniyle Ankara Göz Hastanesi’ne sevk edilirken, Mustafa İlhan ise ayakta tedavi edildi. EMEK

Kafkas sendikal hakları için direniyor

Emeğin ve emekçinin şehri Bursa’da işverenler tarafından emek sömürüsü ve sendika düşmanlığı devam ediyor. Bu sefer de 387 işçinin sendikaya üye olduğu Kafkas AŞ’de sendikalaşma sürecinde rol oynayan 4 işçi işten çıkarıldı. Bunun üzerine işten atılan arkadaşlarına sahip çıkan 480 işçi, iş bırakarak üretimi durdurdu. emek FATMA ÇAKIR

Bursa’da bir marka haline gelen ve sürekli büyüyen Kafkas A.Ş.’nin ünü, sendikalı oldukları için işten atılan işçilerin sayesinde yurt dışına kadar çıktı. Üstelik işten çıkarılan Yılmaz Tekin’in ekibiyle birlikte hazırladığı pasta 2011 yılında Rekorlar Kitabı’na girmişti. Fakat pasta rekorunun kırıldığı gün Yılmaz Tekin’e sarılan Kafkas patronları, şimdi aynı işçiyi sendikaya üye olduğu için işten çıkardı. Sendikalı olan işçilere baskı ve tehdit reva görüldü Fabrikada, Tekgıda-İş Sendikası’nın toplu sözleşme yetkisi almasına patron yetki itirazında bulunmuş, baskılar ise had safhaya ulaşmıştı. Bahsettiğimiz büyümeyi yaratan Kafkas işçileri; emeklerinin karşılığını almak, insanca koşullarda çalışmak ve yaşamak istediler. Ancak Kafkas A.Ş.’nin işçilerin taleplerini görmezden gelmesi üzerine, anayasal haklarını kullanarak sendikaya üye olan işçilere baskı ve tehdit reva görüldü. Sendikadan istifa ettirmek için tacizler başladı Çalışanlarına küfreden, tehditle onları sendikadan istifa ettirmeye çalışan ve sürekli taciz eden Kafkas, işçilere zulmetmeye başladı ve bu süreçte rol oynayan 4 işçiyi işten çıkardı. Bunun üzerine direnişe başlayan Tek Gıda İş Sendikası, en temel hak olan sendikalaşma ve toplu sözleşme haklarını özgürce kullanmak istiyor. İşten atılan arkadaşları için üretimi durdurdular Tek Gıda-İş üyeleri 2 Mart Pazartesi günü saat 10.30’da işten atmaya karşı Bursa Heykel Atatürk anıtı önünden Kafkas Pastanesine yürüdü. Yürüyüşe yine sendikal hakları için işten atılan mücadele sürdüren Sütaş ve Nestle işçileri de destek verdi. Kafkas pastanelerinin rafları boşalırken Alaattinbey’deki fabrikada işçiler işten atılan arkadaşları için üretimi durdurdular.

İşten atılan işçilere sorduk Kafkas A.Ş’de sendikalı oldukları için işten atılan Emine Kuşku, Yılmaz Tekin ve Serpil Sertel Deniz; bu direnişin nasıl başladığını ve fabrikadan beklentilerini anlattılar. Emine Kuşku Gıda Mühendisi

İnsan dışı muamele gördük Bizi direnişe yönlendiren şey; bizlere insan dışı muamele yapılması oldu. Sık sık mobbing uygulaması ve “Çalıyorsunuz, çırpıyorsunuz, çocuklarınızdan çıksın” gibi hakaretlere maruz kaldık. 8-10 aydır bunlara karşı bir mücadele verdik ve bunlara karşı sendikalı olmaya karar verdik. Benim eşim sendika temsilcisi olduğu için ilk çıkarılan ben oldum. Genellikle sendikada beyaz yakalılar olmaz, fakat bizler bu konuda diğer arkadaşlarımıza örnek olduk. Bir fabrikanın yüzde 87’si sendikalı olduğuna göre bunda bir sorun vardır.

Yılmaz Tekin üretim sorumlusu

Guinnes rekorunu kırmıştık Kafkas’tan beklentilerimiz; topluma, çalışanlarına daha saygılı ve insancıl davranması. Haksız yere işten attıkları arkadaşlarımızı işe geri almaları. Bundan yıllar önce burada Valilik önünde Guinnes rekorlar kitabına giren pastayı ben ve ekibim yapmıştık. Çok enteresan ki, benim işverenlerle sevgi dolu, sarılmış fotoğraflarım da vardı. Benim buradan bu şekilde gönderilmem çok tezattır. Fakat gurur duyuyorum böyle gönderildiğime; çünkü haksızın yanında olacağıma haklının yanında olduğum için işten çıkarıldım.

Hürriyet’teki imalathanede çalı- Türk-İş’e bağlı sendikaların şan işçiler ise vizite alarak işbaşı başkanları da eylemde yer aldı. yapmadılar. Okunan basın açıklamasında: “Kimseden bağış ve merhamet di“Sadece alın terimizin, emeğimizin lenmiyoruz. Sadece alın terimizin, hakkını istiyoruz” emeğimizin hakkını istiyoruz” de-

Serpil Sertel Deniz Gıda Mühendisi

Yıllardır mobbingler uyguladılar Patronlardan sadece emeğimizin karşılığını istedik. Fakat bizlere gerekli önem verilmedi, zam alamadık ve “İstemeyen buradan gidebilir” şeklinde sözler sarf ettiler. Bizler de hep beraber sendikaya üye olduk. Bizleri vazgeçirmek için bir yıldır mobbingler uygulanıyor. Ama hiçbir zaman davamızdan vazgeçmedik. İşten atıldık; çyönetici olan bizleri işten çıkararak diğer işçileri de sendikadan vazgeçirebileceklerini düşündüler. Fakat görüldüğü gibi arkadaşlarımız bizim için üretimi durdurdular. nildi. Heykel’de açıklama yapan Türk-İş Marmara Bölge Temsilcisi Sabri Özdemir ise Kafkas patronuna seslendi: “Siz direndikçe binlerce, on binlerce işçiyle kapınıza geleceğiz, üretimi size yaptırmaya-

Taner Yıldız meslekten atıldı Elektrik Mühendisleri Odası (EMO) Ankara Şubesi üyesi Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız meslekten men edildi. EMO’nun 18 Mayıs 2014 tarihinde Bakan Yıldız hakkında ihraç istemiyle başvurduğu “Onur Kurulu” kararını verdi. Bakan Yıldız’ın, Soma Kömür İşletmeleri maden ocağında 301 işçinin ölümüyle sonuçlanan facia sonrası yap-

tığı açıklamalardan dolayı TMMOB Disiplin Yönetmeliği’nde belirtilen “kamuya, halka, üçüncü şahıslara zarar vermek” suçu işlediği kanaatine varıldı. İş cinayetinin siyasi sorumluluğu bulunan Taner Yıldız, toplumdaki tüm tepkilere rağmen istifa etmeyerek, şahsına dönük eleştirileri dikkate almamıştı. Yıldız’a verilen ‘men cezası’nın Soma katliamının da-

Murat Ülker, Türkiye’nin en zengini oldu Şirketini dünya devi yapan işçilerin istedikleri sendikaya üye olmasını işten atmalarla engelleyen Ülker Patronu Murat Ülker, Türkiye’nin en zengini oldu. Forbes dergisinin dünyanın en zenginleri listesinde yazılım devi Microsoft’un kurucusu Bill Gates, 79,2 milyar dolarlık servetiyle yine birinci sırada yer alırken, bu yıl Türkiye’den listeye 32 kişi girdi. Murat Ülker 2015’te 4.4

milyar dolarlık servetiyle Türkiye’nin en zengini oldu. Meksikalı işadamı Carlos Slim Helu, 77,1 dolarlık servetiyle ikinci, Amerikalı yatırımcı Warren Buffet da 72,7 milyar dolarlık varlığıyla üçüncü sırada yer aldı. Zenginler listesinde Murat Ülker 369’uncu (4,4 milyar dolar), Hüsnü Özyeğin 690’ıncı (2,7 milyar dolar) Semahat Sevim Arsel 714’üncü (2,6 milyar dolar) oldu. EMEK


EMEK

06 İşçi ölümleri kader değil

Geçtiğimiz hafta, Türkiye’nin birçok ilinde yaşanan ihmaller sonucu her gün işçiler ölmeye devam etti. Biz de basından topladığımız haftalık işçi ölümü verilerini sizlerle paylaşıyoruz. Yolda ihmaller ölüm getirdi Bursa’nın Karacabey ilçesine 15 kilometre uzaklıktaki Gölkıyı köyü kavşağında bağlantı yollarının tamamlanmaması ölüm getirdi. Karacabey’e öğrenci taşıyan bir servis ile Mudanya’ya işçi taşıyan bir servis yollardaki eksiklikler ve ihmal sonucunda çarpıştı. Çarpışma sonucunda Fevzi Bası adlı işçi olay yerinde hayatını kaybetti. Ağır yaralanan öğrenci Kazım Akansel de tedavi altına alaındığı hastanede yaşamını yitirdi. [26.02.2015] Kayseri’de işçi ölümü Kayseri’de Organize Sanayi Bölgesi 21’inci caddede bulunan boru profil imalatı yapan bir fabrikada çalışan İsmail Eşel, caraskal vinçle yaklaşık bir tonluk malzemeyi kaldırdı. Boru profilden oluşan malzeme, sallanarak İsmail Eşel’in göğsüne çarptı. Çarpma sonucu yere yığılan işçi, çağrılan ambulansla Kayseri Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne götürüldü. Ancak İsmail Eşel doktorların müdahalesine rağmen hayatını kaybetti. [27.02.2015] Soma’da bir madenci daha öldü Manisa’nın Soma İlçesi’nde, 301 madencinin ölümüyle güdemden düşmeyen maden ocaklarından yine ölüm haberi geldi. Soma’da İmbat Madencilik A.Ş.’ye ait ocakta gece vardiyasında çalışan evli 1 çocuk babası 35 yaşındaki Yusuf Çakıroğlu, başına topan olarak anlandırılan kömür ve taş kütlesinin düşmesi sonucu ağır yaralandı. İlk müdahaleyi madenci arkadaşlarının yaptığı Yusuf Çakıroğlu kaldırıldığı hastanede yaşamını yitirdi. [28.02.2015]

Soma iddianamesi kabul edildi

Soma’da geçen 13 Mayıs’ta Soma Kömür İşletmeleri A.Ş.’ya ait kömür ocağındaki. facianın ardandan başlatılan adli soruşturmada şirketin Yönetim Kurulu Başkanı Can Gürkan, Genel Müdürü Ramazan Doğru ve İşletme Müdürü Akın Çelik’in de aralarında bulunduğu 8 kişi tutuklamıştı. Savcılık, soruşturmayı tamamladıktan sonra iddianame hazırlayarak Akhisar Ağır Ceza Mahkemesi’ne göndermişti. Ancak mahkeme iddianameyi eksiklikleri bulunduğu gerekçesiyle iade etmişti. Savcılığın eksiklileri tamamladıktan sonra mahkemeye gönderdiği iddianame kabul edildi . EMEK

4 Mart 2015

Ermenekli ailelerden bakanlara protesto Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız ile Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Lütfi Elvan’ın katıldığı, Ermenek’te ölen madencilerin ailelerine tapu dağıtma töreni AKP’liler tarafından şova dönüştürüldü. Madenci yakınları bu durumu protesto edince salondan çıkarıldı. Madenlerin kapatılmasından sonra işsiz kalan işçiler de eylemdeydi. emek sıla gemicioğlu

28 Ekim 2014’te Karaman’ın Ermenek ilçesinde Has Şekerler Madencilik’e ait kömür ocağını su basması sonucu 18 işçinin ölümünün ardından faciada yaşamını yitiren madencilerin aileleri AKP’nin şovuna izin vermedi. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği tarafından düzenlenen Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız ile Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Lütfi Elvan’ın da katıldığı Ermenek maden şehitlerinin ailelerine alınan evlerin tapu dağıtım töreni 18 madencinin hayatı sonlanmış olmasına rağmen gösteriye dönüştü. ‘’Neyle gurur duyuyorsunuz?’’ Törende Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, konuşmasını yapmak için kürsüye çıktığı sırada salondakiler “Türkiye seninle gurur duyuyor” sloganı atmaya başladı. AKP’lilerin alkışları ve sloganları ölen madencilerden Mehmet Tokat’ın eşi Zeynep Tokat’ın tepkisiyle noktalandı. Tokat, oturduğu yerden ayağa kalkarak ve salona dönerek “Neyle gurur duyuyorsunuz? Bizim acımız var. Canlarımız gitti.” diye bağırdı. ‘’Bize bir şey verdiğiniz yok, biz bir şey istemiyoruz’’ Zeynep Tokat’ın ardından babasının cenaze törenine yırtık ayakkabıyla gelmesi yankı uyandıran ölen madenci Tezcan Gökçe’nin eşi Ayşe Gökçe de ayağa kalkarak protestoya katıldı. Gökçe “Ne verdiniz de gurur duyuyorsunuz? Bize bir şey verdiğiniz yok. Biz bir şey istemiyoruz”

dedi. Gökçe, kendisini sakinleştirmeye çalışan bakan korumalarına da “Benim iki acım var. Sakin olamam ben. İki yiğidimi yitirdim, aklımı da yitireceğim” dedi. Aileler salondan çıkarıldı Zeynep Tokat slogan atan partililerin yanına yaklaşarak “Neyle gurur duyuyorsunuz ki? Bizim çektiğimiz acıyı biliyor musunuz?” diyerek tepki göstermeye devam etti ve kalabalığın arasından geçerek salonu terk etti. Tokat, salonun dışında bekleyenlere de “Sizin yüzünüzden bunlar başımıza geldi. Bir Soma Yasası çıkardınız başımıza. Neyin gururu? Bize cumhurbaşkanı, başbakan ne yaptı? Gelip başsağlığında bile bulunmadılar” dedi. Salonda tepkisini sürdüren Ayşe Gökçe de sakinleştirilmek için sivil polisler tarafından salon dışına çıkarıldı. Kendisini salondan çıkaran

Emniyet Amiri’ne de tepki gösteren Gökçe, salona tekrar girmek istedi ancak korumalar ve polisler tarafından engellendi.

eylemdeydi. Maden faciasının ardından denetimler sonucu üretimi durdurulan madenlerde çalışan ve işsiz kalan yaklaşık 50 işçi 4 aydır iş bulamadıklarını söyleyerek bakanİşsiz kalan madenciler de ları protesto etti. “Verilen sözlerin eylemdeydi hiçbiri tutulmadı” pankartı açan Tapu dağıtım töreninin gerçekleş- işçiler, polisler tarafından alandan tiği Kültür Merkezi önünde, işçiler uzaklaştırıldı.

“Vincin sirenleri çalışmıyordu’’ 23 Şubat 2014’te İstanbul Tuzla’daki Tuzla Gemi tersanesinde işçi Tamer Şeyhun vince sıkışarak 4 metre yükseklikten düşerek can vermişti. Tuzla Gemi patronu ölen işçiyi suçlu göstermek için işçilerin ifadelerini değiştirmesi yönünde baskı yapmıştı. Daha önce sanık Veysel Sarğut mahkemede bunu itiraf ederek şirket avukatının yönlendirmesiyle ölen işçiyi kusurlu göstermeye çalıştıklarını itiraf etmişti. Geçtiğimiz hafta görülen duruşmada ifade veren vinç operatörü işaretçisi, yaşanan işçi ölümünün tanığı Eyüp Atan da kazanın yaşandığı gün vincin sirenlerinin çalışmadığını söyledi.

Kozlu’da ölen madenciler anıldı

Taşeron işçiler eylemde

Kozlu maden ocağında, 3 Mart 1992 yılındaki grizu faciasında hayatını kaybeden 263 maden işçisi, olayın yaşandığı kuyu başında anıldı. Törene TTK Genel Müdürü Burhan İnan, Zonguldak Belediye Başkanı Muharrem Akdemir, GMİS Genel Başkanı Eyüp Alabaş da katıldı. GMİS Kozlu Şube Başkanı Hüseyin Kolçak, konuşmasında “Seçim zamanlarında ağdalı laflarla maden işçisinden oy istemek çok kolay. Ama bundan sonra biz bu ağdalı laflara kanmayacağız. Meclise gittiğiniz zaman işçinin hakkını savunmazsanız hiçbirimiz sizlere hakkımızı helal etmeyiz.” dedi. EMEK

Kırıkkale’nin Hacılar beldesinde bulunan Gama İç Anadolu Doğalgaz Kombine Çevrim Santrali inşaatında çalışan taşeron işçiler, 3 aydır maaş alamadıklarını belirterek eylem yaptı. Santralde yaklaşık 80 kişinin soğuk demirci olarak çalıştığını açıklayan Musa İnci isimli işçi, işlerinin sonuna gelmelerine rağmen 3 aydır maaş alamadıklarını söyledi. Sosyal haklarını da alamadıklarını açıklayan İnci, “Bankaya maaşlar asgari ücretten yatırılıyor. Geri kalan yok. Elektrik ve su borcunu ödeyemez duruma

geldik. Çocuklarımız bizden ekmek bekliyor.” dedi. Sigortalarının taban maaştan yattığını ifade eden işçiler, “Kredi ve ev kiralarını veremiyoruz. Ev sahibi kapıya dayandı. Biz şu anda mezarda yaşıyoruz. Bizler taşeron firmanın bir an önce kaldırılmasını istiyoruz. Taşeron olduğu sürece her yerde hep böyle olur. Devletimizin buna çare bulması gerekir. Biz de ağır işte çalışıyoruz. Her türlü hakkın verilmesi gerekir.” diyerek günde dokuz saat çalıştıklarını belirttiler. EMEK

İşten çıkarılmayı göze aldığını söyleyen Atan, “Bizden ölen işçiyi suçlamamız istendi” dedi. Olay anını görmediğini ve kazadan sonra olay yerine geldiğini belirten Atan, şunları ifade etti: “300 tonluk vincin boyadan dolayı sirenlerinin çalışmadığını, siren ve ikaz lambalarının da bantla kapatılmış olduğunu gördüm. Boya yapılmaya iki gün önce başlanmıştı. Vinç kazadan sonra çalışmaya devam etmedi. Olaydan sonra vinci topladılar. İkaz ve siren lambaları çalışmıyordu.” Bu arada önceki mahkemede avukatın yönlendirmesiyle ölen işçiyi suçladıklarını itiraf eden Tuzla Gemi işçisi Veysel Sarğut’un işten atıldığı belirtildi. EMEK


EMEK

07

4 Mart 2015

Cem Kaptanoğlu

JENDİN

Siyasal temsil krizi

Devleti, çatışmalı iktidar ilişkilerinin yoğunlaştığı yer (aygıtlar, kurumlar vb.) olarak tanımlarsak, bu ilişkilerdeki güçler dengesi değiştiğinde iktidarın yerinin veya ağırlık merkezinin de değişeceğini söyleyebiliriz. Örneğin, 2000’li yılların başına kadar, asker-sivil “büyük bürokrasi” ile tekelci büyük burjuvazi ittifakı, devlet iktidarının ağırlık merkezini oluşturuyordu. Devlet içi bu güç dağılımı nedeniyle, tekelci büyük sermayenin örgütü TÜSİAD düne kadar, “hükümetler düşürüp hükümetler kuran dernek” unvanına sahipti. Ordunun başını çektiği “büyük bürokrasi” ise 2000’lerin başına kadar, parlamentodan çıkan her iktidarın değişmez büyük ortağı idi, her hükümet onunla koalisyona mahkûmdu. Tekelci büyük burjuvazinin, devlet iktidarının bu değişmez büyük ortağı “Büyük bürokrasi” ile ittifakı, TÜSİAD’ı “hükümetler düşürüp hükümetler kuran dernek” yapan temel unsurdu. İktidar blokundaki bu güç dağılımı ve onun “millet iradesi”ne müdahaleleri, Türkiye’de Batı’dakiler gibi bir burjuva parlamenter sistemin gelişimine izin vermedi. Müdahaleler, “balans ayarları”, “kırmızı çizgiler”, “muhtıralar”, modern, post modern darbelerle malul bu rejime “vesayet rejimi” adı verildi. Bunun nedeni, devlet iktidarının merkezinin, hep parlamento dışındaki devlet aygıtları ve kollarında (ordu, MİT, yüksek yargı gibi) yoğunlaşmış olmasıydı. Tekelci büyük burjuvazi, 1990’lı yılların sonunda önemli bir yol ayrımına gelmişti. “24 Ocak Kararları” ile dışa açılma kararı veren Türkiye kapitalizmi, ya küresel kapitalizmle bütünleşecek ya da banka hortumlamalarıyla doruğa çıkmış yolsuzluk ve rüşvet batağına gömülüp tekrar içine kapanacaktı. Çankaya’da 19 Şubat 2001 günü toplanan MGK’da, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, koalisyon hükümetinin (DSP, MHP, ANAP) yolsuzluklarla yeterince mücadele etmediğini ileri sürerek, Başbakan Bülent Ecevit’e anayasa kitapçığı fırlattı. Ecevit’in “devlet krizi” olarak tanımladığı bu olay, zaten uzun süredir beklenen ekonomik krizi tetikledi. 2001 krizi ve onu aşmak için alınan “Derviş Kararları”nın halka maliyeti çok yüksekti: 1.5 milyon kişi işini kaybetti, TL’nin alım gücü üçte bir oranında azaldı, enflasyon %70’e çıktı, kişi başına yıllık gelir 1083 dolar azaldı, ekonomi %8.5 küçüldü… “Derviş Kararları” ile büyük burjuvazi, iktidar blokundaki diğer burjuva fraksiyonları (iç pazara üreten orta sermaye, büyük toprak sahipleri vb.) ve halka karşı zafer kazandı. Ancak halkın hoşnutsuzluğu büyüktü. Koalisyon hükümetini oluşturan üç parti de 2002 Kasım’ında yapılan ilk genel seçimde parlamento dışında kaldı. Parlamentoya giren iki partiden biri yeni kurulmuş AKP, diğeri ise 1999 seçimlerinde barajı aşamayarak parlamento dışında kalmış CHP idi. Biri “yeni” olduğu için diğeri 2001 krizinde parlamento dışında bulunduğu için halkın öfkesinden kurtulabilmişti. Parlamentoya 363 milletvekili sokarak tek başına iktidar olan AKP ile, iktidar blokunun egemenleri (büyük burjuvazi“büyük bürokrasi”ittifakı) nin çatışmaya girmemesi olanaksızdı. Ordu ve yüksek yargı yani “Büyük bürokrasi”, büyük burjuvazinin bir kısmıyla ittifak içinde, AKP ile iktidar mücadelesine girişti. AKP’ye açılan kapatma davaları, “367 krizi”, Cumhurbaşkanı Gül’ün resepsiyon krizleri, “Ergenekon davaları” hep bu mücadelenin ürünleriydi. Büyük burjuvazi, modern, ultra modern, postmodern nasıl olursa olsun, bir darbe seçeneğini göz ardı etmese de, iktidar bloku içinde derinleşen hegemonya krizini, “kâğıttan kaplan” durumuna düşmüş ordu veya halkın sırtını döndüğü köhne partilerle çözemeyeceğini anlamıştı. Büyük burjuvazinin bu durumunu, partisel temsil bunalımı olarak niteleyebiliriz. Halen büyük burjuvazinin temsil bunalımını çözebilecek yalnızca AKP var. Diğer yandan AKP’nin de büyük burjuvazinin desteği olmadan “hedeflerine” ulaşması olanaksız. Fakat AKP’nin iktidar blokunda etkin bir güç olarak kalabilmesi için, taleplerini dikkate alması gereken farklı iki unsur daha var: “İstanbul sermayesi” ile çatışan “Anadolu Kaplanları” ya da orta sermaye ve parti tabanını oluşturan küçük burjuvazi ağırlıklı “yüzde elli”. Askeri diktatörlüklerden farklı olarak AKP’nin varoluşu bu üç sınıf veya sınıf fraksiyonu arasında gözeteceği dengeye bağlı. Bu nedenle, büyük burjuvaziye, geçmişin askeri diktatörlükleri gibi sınırsız hizmet vermesi olanaksız. Hizmet sınırlarını çizmek için ise, Cumhur’a baş değil, bir “Başkan Baba” veya “Bonapart” lazım.

İşçi güvenliğini sizden öğrenecek değiliz İstanbul Mecidiyeköy’ deki Torunlar Center şantiyesinde gereken güvenlik önlemlerini almadığı için 6 Eylül 2014 günü 10 inşaat işçisinin ölümüne sebep olan Torun Center GYO Yönetim Kurulu Başkanı Aziz Torun Gaziantep’ de düzenlenen patronlar buluşmasında, utanmadan konuşma yaparak güvenlik, denetim ve sorunlardan bahsetti. emek osman erdem

İstanbul Mecidiyeköy’de 6 Eylül 2014 günü inşaatı devam eden rezidansta güvenlik önlemleri alınmadığı için asansörün yere çakılması sonucu 10 işçinin hayatını kaybetmesinin ardından henüz 6 ay geçmişken işçi ölümlerinden sorumlu olarak gündeme gelen Torunlar GYO’nun Yönetim Kurulu Başkanı Aziz Torun Başkanlığında, Gaziantep’te, ‘İnşaat Sektörünün dünyadaki ve Türkiye’deki durumu, sorunları, Gaziantep özelinde sektörün geleceği ve alınacak önlemler’ konulu panel gerçekleştirildi. GYODER’in de yönetim kurulu başkanlığı görevini yürüten Aziz Torun, kendisi rant için işçileri ölüme götürmemiş gibi, konuşmasında inşaatın rant sektörü olarak görüldüğünü söyledi. Mesele eğitim değil sen daha anlamadın mı? Aziz Torun Torun, Center inşaatında gerçekleşen işçi ölümlerinin

suçunu kendi üzerinden atmaya çalışırken yaptığı açıklamada da “Çok üzgünüz ama bin 500 civarında işçi çalışan bir şantiyede her ne kadar eğitimler verilse de çalışanların aynı hassasiyeti göstermediğini de biliyoruz. Bu tür kazaların olduğu da sektörel bir vaka. Elbette bizim şantiyemizde olmamasını arzu ederiz. Gereken çalışmalar yapılıyor. Neyse bu sorumluluğun bedeli bu işin takipçisi olacağız “şeklinde konuşmuştu. Gaziantep’te gerçekleştirdiği ‘İnşaat Sektörünün Dünyadaki ve Türkiye’deki Durumu, Sorunları, Gaziantep Özelinde Sektörün Geleceği ve Alınacak Önlemler’ isimli panelde de aynı işçi düşmanı tutumuyla konuyu işçilerin eğitimsizliği ile açıklamaya çalıştı. Yaptığı konuşmanın bir bölümünde “Eğitimlerin yönlendirilmesi, kamu desteğiyle sağlanmalı sonra denetimler yapılmalı” şeklinde konuştu.

İşçi ölümleriyle büyümek sorun değil Torunlar GYO’nun Yönetim Kurulu Başkanı Aziz Torun Gaziantep’ te kendisi gibi patronlarla bir araya geldiği panelde kendisinin almadığı işçi güvenliğine de değinerek, “Büyümek istiyorsanız kayıt dışından uzak duracaksınız. Sektör riskli, ne kadar güvenlik önlemleri alınırsa alınsın insan faktörünü eğitmezsek alacağımız önlemler yetersiz kalacaktır. Eğitimlerin yönlendirilmesi, kamu desteğiyle sağlanmalı sonra denetimler yapılmalı” şeklinde konuştu. Bütün işçi ölümlerinde olduğu gibi rant için büyümek adına güvenlik önlemlerini almamaktan çekinmeyen Torun, işçi ölümlerinin nedenini de bu sözlerinde görüldüğü gibi “insan faktörü’’ şeklinde açıklıyor.

kazanabilmek için faizin düşürülmesi gerektiğini “Son derece adil olmayan bir KDV uygulaması var. Yüzde 18 KDV yüzde 10-8’e düşürülmeli. Kayıt altına giren sektörün kayıt dışına çıkması söz konusu. İlk daire alana tapu harcı alınmaması sağlanabilir.’’ şeklinde önerilerde bulunurken işçi güvenliği ile ilgili hiçbir adaletsizlikten bahsetmedi.

Bartık: ‘’Ülkenin bütün patronları birleşin’’ Panelin açılışında konuşan GTO Başkanı Eyüp Bartık; “Bu alanda büyümemiz gerekiyor, birleşmemiz lazım. Maliyetleri düşürmemiz gerekiyor. Suriye’ye çok yakınız, zamanı gelince bu ülkeyi biz inşa edeceğiz. İran ve Rusya’yı çok önemsiyorum.” şeklinde konuşarak daha fazla işçi Konu rant olunca faiz adaletsiz sömürmek ve öldürmek için maliTorun konuşmasında inşaat sek- yetleri düşürmek istediğini, Suriye’ törünün 2012’ye kadar daha kârlı yi ise adeta sömüreceği, hüküm süolduğunu ancak daha fazla kâr receği bir ülke gibi tarif etti.

Ücretlerini alamayan işçiler yurt çatısında eylemde Ankara’da Türkiye Diyanet Vakfı Yüksek Öğrenim Kız Yurdu inşaatına çalışan işçiler, paralarını alamadıkları için yurdun çatısına çıkarak eylem yaptı. İşçiler, “Diyanet paramızı vermiyor.” diye slogan attı. İşçilerden Davut Arucun yaptığı açıklamada, “Ana firma bizim paralarımızı vermiyor. Bizim firmamız ‘işinizi bitirin paranızı alın’ dediler. Bizi oyaladılar işi bitirdik, paramızı vermiyorlar. Buraya gelmesini istemezdik, herkesin çoluğu çocuğu var. İlla ki kötü

olaylar mı olsun, onu mu istiyorlar.” Dedi. Eylemci işçiler, Türkiye Diyanet Vakfı’na ait kız yurdunun çatısında ateş yakarak eylemlerini sürdürüyor.Türkiye Diyanet Vakfı (TDV), yurt inşaatında çalışan işçilerin yaptığı eylemle ilgili yaptığı açıklamada, yapımı devam eden yurdun dış cephe kaplamasına dair işçilerin ücretlerinin ödenmemesiyle ilgili sorumluluğun ORCA A.Ş.’ye ait olduğunu, konuyla hiçbir ilgilerinin olmadığını ancak incelemeye başladıklarını belirtti.EMEK

Ermenek’te maden işçileri 4 aydır işsiz Ermenek Pamuklu Köyü’nde 28 Ekim günü eski ocakta biriken suyun basması sonucu 34 işçiden 18’i mahsur kalmış ve hayatını kaybetmişti. Özel bir madencilik şirketi, iki işletmesinden birini tamamen kapatma kararı aldı. Ocakta çalışan yaklaşık 50 işçi, 20 Şubat günü, 4 aydır ücret alamadıkları için zor durumda olduklarını belirterek, ilk olarak Ermenek Kaymakamı Eyüp Güngör, daha sonra

da şirket yetkilileriyle görüştü. Görüşmelerin ardından kent meydanında bir araya gelip, sorunların çözümü için durumu protesto edip, basın açıklaması yaptı.Yeni Maden Yasasıyla birlikte ocaklarını uzun süre kapandığını, tekrar açıldıktan sonra ise Has Şekerler Madencilikte gibi katliamların meydana geldiğini belirten madenciler, yaklaşık 4 aydır işsiz olduklarını belirtti. EMEK

Disk Gıda-İş: “İşçiler bu oyunu bozacak’’ ÖZ GIDA-İŞ Sendikası’nın ÇAYKUR’da imzaladığı baskın sözleşmeye tepkiler sürüyor. DİSK/Gıdaİş Sendikası’nın düzenlediği basın toplantısında işçiye sorulmadan imzalanan sözleşmeye tepki gösterilerek “ÇAYKUR işçisi bu oyunu bozacak” dendi. İşçiler adına açıklama yapan DİSK/Gıda-İş Genel Sekreteri Seyit Aslan, ÇAYKUR işçilerinden gelen talep üzerine bir yıl önce başlattıkları örgütlenme mücadelesini kararlılıkla sürdürdüklerini belirtti. Aslan

“Sendikamız bütün kararlarını işçilerle demokratik olarak tartışır, birlikte karar alır, mücadeleyi birlikte sürdürür. Çünkü işçinin iradesinin yansımadığı hiçbir karar, işçinin iradesine saygı göstermeyen hiçbir sendikal anlayışın başarılı olma şansı yoktur. İşçiden yana tutum almayanların yapacağı tek şey işverenlerin, isteğini kabul etmektir. Aksini yapanların bugün içine düştükleri durum da ortadadır, ÇAYKUR işçisine bir kez daha ihanet etmişlerdir” diye konuştu.EMEK


EKONOMI

08

4 Mart 2015

Türkiye ekonomisi, Erdoğan’dan tek bir şey istiyor

Sus artık! Merkez Bankası Para Politikası Kurulu, Erdoğan ile haftalardır süren faiz tartışması sonucu orta yolu bulmak için politika faizini 0.25 puan indirimle yüzde 7.5’e düşürdü. Ancak bununla da yetinmeyen Erdoğan Merkez Bankası ve kendi bakanlarını vatan haini ilan etti, sadece ‘paralelci’ demediği kaldı.

ekonomi Fatma çakır

Çare; faiz mi istihdam mı? Merkez Bankası Başkanı Erdem Cumhurbaşkanı Erdoğan; Başçı ve Başbakan Yardımcısı Ali Merkez Bankası, kendi ba- Babacan’ın çabaları ekonomistler kanları, ekonomistler ve ekonomi- ve bazı bakanlar tarafından takdir ye dair neredeyse herkesi karşısına edilirken Erdoğan tarafından eleştialmış esip gürlüyor. Tam da seçim ri yağmuruna tutuluyor. Amerikan öncesi piyasalar daha da kötüye Merkez Bankası (Fed) bile piyasaları gittikçe, ekonomiden ziyade işsiz- gözeterek seçilmiş açıklamalar yalik oranı giderek büyüdükçe günah pıyor. Ayrıca ABD, istihdama göre keçisi arayan Erdoğan piyasaya dair ekonomisini şekillendiriyor. bir denge tutturmaya çalışan MB Başkanı Erdem Başçı’yı en sonunda Dünya gider Mersin’e bizim Tayyip tersine vatan haini ilan etti. Erdoğan ise dünyadaki uygulamanın Erdoğan konuştu, dolar uçtu tam tersini savunduğunu bir kez daDolar ise Erdoğan’ın Merkez ha ilan etti. Ekonomistler haftalardır Bankası’nı eleştiren, “Bağımsızlık bas bas bağırmasına rağmen Erdozırhına sığınarak bize karşı tavır ğan: “Neymiş, enflasyonda beklenen takınma. Başka bir yere bağımlılı- düşüş olmamış. Birileri çıkıp farklı ğın mı var bunu söyle” sözleri ve şeyler söylüyor. Ben de farklı şeyler Fed’in daha erken faiz artırabileceği söylüyorum. Ben mecbur muyum beklentisi üzerine tavan yaptı. Güne birilerinin söylediğini söylemeye? 2,50’nin üzerinde başlayan dolar/ Ben diyorum ki faiz sebeptir enflasTL 2,52’nin üzerine çıkarak şim- yon da neticedir. Bu da benim tezim. diye kadar görülmemiş bir rekora O ise enflasyon sebeptir, faiz neticeimza attı. dir diyor. Nereye bağlıyor, enflasyona bağlıyor. Eğer enflasyon düşerse Pozitif gelişmeler sonucu faizi düşürecekmiş. Bu demek senin yanlış yolda olduğunun alametidir... geri çekilmişti Oysa Merkez Bankası’nın politika Bu milletle, girişimciyle, yatırımcıyla faizini 0.25 baz puna indirmesinin dalga geçmenin anlamı yok.” dedi. ardından, Yunanistan’ın Avrupa Birliği ile 4 aylık anlaşma imzalaması ve Artık piyasalar Erdoğan’dan ABD Merkez Bankası tarafından gelen gelecek açıklamalara bakar oldu pozitif gelişmelere bağlı olarak dolar Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 2.48 - 2.49 lira aralığından 2.45 liraya sertleşen yorumları ekonomi yökadar çekilmişti. Yani yine Erdoğan’ın netiminin geleceğine ilişkin enkonuşması yine piyasaları alt üst etti. dişeleri de beraberinde getirdi.

Erdoğan’ın mantık dışı ısrarı neden? “Vatan haini” nasıl olunur? Şuanda reel üretimin ve ihracatın iyice düştüğü ülkemizde ekonomi sadece inşaat sektörü ve rant üzerinden dönüyor. Bu yüzden de inşaat sektörü canlansın istiyor. Her taraf imara açılıyor ve Türkiye üretim yapmıyor. Erdoğan’ın bahsettiği gibi “vatanseverlik” yönünden düşünecek olursak, yüksek faizler sadece inşaat sektöründeki iş

Cumhurbaşkanı’nın TL cinsi yatırım araçları üzerinde uyguladığı baskıyla beraber piyasalar Erdoğan’dan gelecek açıklamalara odaklandı. Kurdaki yükselişin bir diğer nedeni ise ABD Merkez Bankası’nın faiz artışlarına tahminlerden erken başlayabileceğini gösteren ABD verileri oldu. Ancak TL’de Erdoğan’ın yorumları ardından başlayan diğer gelişmekte olan ülke para birimlerinden negatif ayrışma ise devam

adamlarını zorluyor. AKP’nin de bu konuda büyük yatırımları var. Yabancılara verilen ihaleleri, satılan arsaları ve AKP’nin buralardan elde ettiği komisyonları düşünecek olursak, Erdoğan bu vatanda sadece kendilerini düşünüyor ve bu yüzden Merkez Bankası’nı vatan haini ilan ediyor. Peki, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a sormak gerek: Aynı çıkarlar doğrultusunda hareket ettiğiniz iş adamları bu ülkenin vatandaşı da, nüfusun yüzde 10 oranında yer alan işsizler bu ülkenin vatandaşı değil mi? Yani ekonomideki tüm dengeleri gözeterek bir faiz oranı belirlemek mi vatan hainliği yoksa birkaç zengin daha fazla zenginleşsin diye geri kalan herkesi gözden çıkarmak mı? Cevabı okuyucuya bırakıyoruz. ediyor. “Babacan ve Başçı artık kendine çeki düzen versin” Erdoğan yaptığı son açıklamada ‘vatana ihanet’ imasında bulunduğu Merkez Bankası’nın Başkanı Erdem Başçı ile Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ı bu kez bizzat hedef aldı. Babacan’a ‘kendine çeki düzen ver’; Başçı’ya ‘bana laf yetiştireceğine kura müdahale et’ dedi

Doğalgaz indirimi yurttaşa yansımayacak

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, JW Marriott Otel’de Elektrik Dağıtım Hizmetleri Derneği (ELDER) 8. Sektör Toplantısı’na katıldı. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Rusya ile doğalgaz indirimine ilişkin olarak müzakerelerin sonuçlandığını belirtti. Rusya ile doğalgaz indirimi konusundaki son durumun sorulması üzerine müzakerelerin sonuçlandırıldığını, Rusya’dan alınan doğalgazın yüzde 10.25’lik bir indirimle devam edeceğini fakat bunun sanayici ve vatandaşa indirim olarak yansımayacağını söyledi. EKONOMİ

Kiracılar dikkat! Kirada yeni dönem

İzmir Gediz Üniversitesi Hukuk Fakültesi tarafından düzenlenen Kira Hukuku Sempozyumu’nda yeni yasayla gelen ama pek bilinmeyen düzenlemelere dikkat çekildi. Kira artış kriterleri, kira sözleşmesinin feshi, kira ilişkisinin devri, kiralanın el değiştirmesi, kiracının tahliyesi gibi konular 4 oturumda ele alındı. Yeni düzenlemeye göre; depozito 3 aylık kirayı geçmeyecek ve kiraya verene ödenmeyip kiracı adına bankaya yatırılacak. Dövizle ödenen kira 5 yılda bir yeniden belirlenebilecek. Kiracının ödemediği aidattan kiraya veren de sorumlu olacak. EKONOMİ

İhracat ve ithalat azaldı

Halkbank sermaye artırımından vazgeçti Halkbank sermaye artırımına ilişkin sürecin iptaline karar verdi. Banka kayıtlı sermaye sistemine geçeceğini KAP’a duyurdu. Böylece bankanın sermaye artırması prosedürü daha az işlem gerektiren bir hale gelecek. Gedik Yatırım Araştırma Müdürü Üzeyir Doğan, mevcut durumda esas sermaye sistemindeki Halk Bankası’nın sermaye arttırımı yapacağı zaman önce makbuz çıkarıp makbuzları onaylattıktan sonra genel kurulu toplayıp sermayeyi arttırması gerektiğini kaydederek bu durumun makbuzun ne zaman hisseye dönüşeceği belli olmaması ne-

deniyle yatırımcılar tarafında bedelli sermayeye katılımında isteksizlik yaratabildiğini belirtti. Doğan, ‘’Banka, isteksizliği ortadan kaldırmak, işleri kolaylaştırmak adına kayıtlı sermaye sistemine geçiyor olabilir. Kayıtlı sermaye sistemine geçtiğinde sermaye tavanını yukarıda belirleyecek, sermaye artırımının yolu açılacak’’ diye konuştu. Halk Bankası’ndan Kamuyu Aydınlatma Platformu’ndan (KAP) yapılan açıklamada “Sermaye artırım işleminin kayıtlı sermaye sistemi içerisinde daha hızlı bir şekilde sonuçlandırılması amacıyla kayıtlı sermaye sistemine geçilmesine karar verilmiştir” denildi EKONOMİ

Yüzde 68 Başçı’yı destekliyor Metropoll Araştırma Şirketi’nin 28 ilde 2694 kişiyle yüz yüze yaptığı Şubat 2015 tarihli kamuoyu araştırmasına göre toplumun büyük bölümü Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Merkez Bankası’na yönelik baskısını onaylamıyor, MB’nın ekonominin gereklerine göre faiz politikasını belirlemesine ise destek veriyor. Araştırmanın çarpıcı sonuçları ise şöyle; “Statüsü gereği bağımsız olan MB’nın kararlarının Cumhurbaşkanı ve çevresi tarafından sürekli eleştirilmesi, kurumun hükümet baskısı altında kaldığına ilişkin algıyı yükseltti. Araştırmaya göre kamuoyu Merkez Bankası’nın siyasetten ve siyasal baskılardan bağımsız, rasyonel ve ekonominin gereklerine göre kararlar almasını destekliyor. MB’nın Cumhurbaşkanı’nın talimatlarına göre kararlar alması gerektiğini düşünenlerin oranı sadece % 17. Çok büyük bir çoğunluk (% 68) ise MB’nın ekonomik verilere göre kararlar alması gerektiği kanısında. AKP’lilerin bile % 52’si MB’nın ekonomik

Türkiye İstatistik Kurumu ile Gümrük ve Ticaret Bakanlığı tarafından oluşturulan Ocak 2015 Geçici Dış Ticaret İstatistikleri açıklandı. Buna göre, ihracat ocak da, geçen yılın aynı ayına göre yüzde 0,6 azaldı ve 12 milyar 331 milyon dolara düştü. Aynı dönemde ithalat ise yüzde 13,7 azalarak, 16 milyar 636 milyon dolar oldu. Bu dönemde, dış ticaret açığı ise yüzde 37,5 azalışla 6 milyar 886 milyon dolardan 4 milyar 305 milyon dolara geriledi. İhracatın ithalatı karşılama oranı, geçen yıl yüzde 64,3 iken, bu yılın aynı ocak ayında yüzde 74,1’e yükseldi. EKONOMİ

Apple 9 akıllı saatini tanıtacak

verilere göre kararlar almasını savunuyor. Araştırma sonuçlarına göre Merkez Bankası konusunda aldığı tutumda ve takındığı ısrarcı tavırda Cumhurbaşkanı’nın arkasında güçlü bir kamuouyu desteği yok. Yüzde 48: “Baskı doları yükseltiyor” Toplumun % 48’i Cumhurbaşkanı’nın MB üzerinde faiz oranlarıyla ilgili baskı uygulayarak doların aşırı yükselmesine neden olduğu kanısında. % 33 bu kanaate katılmamaktadır. Toplumun % 48’i Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Merkez Bankası üzerinde faiz oranları ile ilgili baskı uygulayarak MB’nin özerkliğini ihlal ettiğini düşünmektedir. Cumhurbaşkanı’nın Merkez Bankası üzerinde kurduğu baskıyı otoriterleşen ve tek adam yönetimine giden Türkiye’nin yeni bir örneği olarak görenler % 45, buna katılmayanlar ise % 30. Erdoğan’ın Merkez Bankası’na yönelik faizlerin indirilmesi baskısını ‘ekonominin dinamiklerini anlamadığı’ biçiminde yorumlayanlar % 41. EKONOMİ

Teknoloji devi Apple, 9 Mart tarihinde gerçekleştireceği Spring Forward adlı etkinliği için davetiyelerini yayımladı. Aylardır merakla beklenen akıllı saat Apple Watch bu etkinlikte tanıtılacak. Spring Forward adlı etkinlik, 9 Mart tarihinde San Francisco’da, Türkiye saati ile 20:00’de gerçekleşecek. Tim Cook yakın zamanda yaptığı açıklamalarda akıllı saatin en geç Nisan gibi tanıtılacağını söylemişti. Apple’ın ilk olarak geçtiğimiz Eylül ayında iPhone 6 ve iPhone 6 Plus modelleri ile tanıttığı Apple Watch, hemen satışa sunulmamıştı. EKONOMİ


KADIN

09

4 Mart 2015

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu mücadeleyi büyütüyor Gülsüm Kav

ANA FiKiR

Kadın cinayetlerinin tarihsel maddeci analizi

Sene 2015. Dünya kadınlar günü yaklaşıyor. Türkiye’de gündemdeki soru: kadın cinayetleri neden arttı? Bu yüzyılda bunu konuşmak hazin ama aslına bakarsanız sorunun böyle sorulması ve toplumsallaşması bile bir ilerlemedir. Çözüm için umut vericidir. Nedenini kısa bir tarihçe ile açıklayalım: 1.Kadın cinayetlerinin adı konuyor: Sene 2010, Münevver Karabulut cinayeti toplumun gündemine gelir. “Kadın cinayetlerinin” adı bile yoktur. Genç bir insanın hayatını kaybetmesi “magazin” ile örtülmeye çalışılırken, bunu kabul etmeyen kadınlar, bilinçli bir biçimde adlarına bu terimi alır, mücadele başlatır. Amaç, kadın cinayetlerinin, kadınların ezilmesi ile ilgili ve politik olduğu gerçeğini göstermektir. Münevver kardeşimiz bize, güzel yüzü ile günümüz Türkiye’sinde, metropolde bir liseli olmanın profilini verir. 2.Münevver “atipik” bir cinayettir, toplumun bu nedenle ilgisini çeker. Her gün tekrarlanan “tipik” olan ise; kadınların boşanmak ya da ayrılmak ya da kendi hayatlarına dair herhangi bir karar almak isterken, yakınlarındaki erkek tarafından öldürülmesidir. Sokak ortasında ya da kuytularda öldürülen kadınların, “cahilliğe” bağlanıp “eğitim şart” diye ele alınan bu cinayetlerin, toplumun ilgisini çekebilmesi için Ayşe Paşalı’nın öldürülmesi gerekir. Ancak onun adliye koridorlarından bize bakan yüzü görülünce, toplumun geniş kesimlerinden kadınların nasıl bir şiddet kıskacında oldukları anlaşılır. Devletin görevi hatırlanır, devletin kadınları korumadığı gerçeği de böyle açığa çıkar. Ayşe Paşalı bize, günümüz Türkiye’sinde toplumun geniş kesimlerinden kadınların arayışının profilini verir. 3.Ardından bir çok kadın benzer biçimde öldürülür, artık Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun mücadele ederken kullandığı terim “kadın cinayeti” genel kabul görür, davalarda ve tüm kamuoyunda kullanmaya başlanır. Şimdi sorun; görevini yapmadığı açığa çıkan devlet ve AKP’nin “kadın cinayetleri artmadı, görünürlük arttı” tezidir. Artık varlığı kabullenilmiş olan kadın cinayetlerinin, bu sefer de oranı ve önemi tartışılmaya başlanmıştır. 4.Kadına yönelik şiddette ve kadın cinayetlerinde artış olduğu gerçeği her gün ana haber bültenlerinde kanıtlanır. Bu toplumsal sorunun örtülmesini engelleyerek görünürlük kazandıran ise mücadele eden kadınlar ve öldürülen kadınların aileleridir. Tam akıntıya karşıdır onların durumu; hem AKP’ye hem de kadın hareketi içinde hala kadınların can meselesi ile bağ kurmayan kimlikçi bir feminizme, toplumun bu gerçeğini anlatmaya çalışırlar. 5.Gezi direnişi ile kadınlar tüm haklarını kuşanarak ayağa kalkar. Yaşam hakkının önemi, muhalefet tarafından bu sırada idrak edilir ama tam bir idrak için 8 Mart’ı beklemek gerekir. Gezi’den sonraki ilk 8 Mart’ta, kadınların direnci alanlara yansır. Bu dünyada en eğitici şey, maddi olgulardır. Olayların seyri, bakış açılarını da değiştirir, kadın cinayetlerinin devam etmekte oluşu, bunun kadınların direndiği dönemde gerçekleşmesi, dirençten söz edildiği her durumda kadınların “hayatı pahasına direnmesi” anlamına gelen kadın cinayetleri, mantık gereği 8 Mart’a damga vurur. Ardından gelen 25 Kasım’da da Türkiye sathında gündemde artık “kadın cinayetleri” vardır. Artık AKP dışındaki herkes için kadın cinayetlerindeki artış ve konunun önemi kabul görmüştür. 6.AKP’nin konunun önemini kabul etmesi için ise Özgecan’ın öldürülmesi gerekti. Münevver gibi çocuklarımızı, Ayşe Paşalı gibi boşanmak isteyen ya da boşanmış olan kadın kardeşlerimizi, yani modern haklarıyla yaşamak isteyen kadınları kendisi de suçlu gördüğü ve esastan bunu önlemeye çalıştığı için kadın cinayetleri zerre kadar umurunda değildi AKP’nin. Ona oy veren başörtülü kadınlar da benzer biçimde öldürülse de ilgilenmiyordu. Çünkü onlar da çalışmak, eğitim almak ve boşanmak istiyorlardı, seçmen olsa da kafasına yatmıyordu bu AKP’nin. Sonuçta şiddet gören kendi milletvekilinin bile boşanmasını önlemiş, kocasıyla barıştırmıştı. Emekçi kadınlar mı barışmayacak mı? AKP’nin zihninde boşanmak kadınların vekil de olsa haddine değildi. Olaylar böyle seyrederken, ne boşanmak isteyen ne de kızlı erkekli” gezmelere gitmemiş olan Özgecan, sadece okulundan dönen Özgecan öldürülünce, toplum ayağa kalkınca AKP de nihayet “kadın cinayetleri” gerçeğini kabul etti. Başa dönersek, artık kadın cinayetlerinin görünmez kılındığı günlerden, bugünlere gelebilmiş, “neden arttı?” sorusuna geçebilmiş durumdayız ve bu bir ilerlemedir. Ne günler gördük geçirdik biz, “asla yalnız yürümeyeceksin” diyerek kendimiz yalnız yürüdük uzun süre. Şimdi bütün toplum arkamızda, biz de “asla yalnız değiliz”. Bu da ilerlemedir. Bundan sonraki etap, AKP’nin toplumun gerçeğini; Türkiye’li kadınların modern haklarına kavuşmak için mücadele verdiğini, bunun maddi temelleri olan tarihsel bir süreç olduğunu ve geri çevrilemeyeceğini görmesi, anlamasıdır. Kendisi bilir, modern toplumun gerçeklerini anlayanlar kazanır, anlamayan kaybeder. gulsumkav@gmail.com

Kadınlar tüm Türkiye’de 8 Mart’a hazırlanıyor

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ne giderken mücadeleyi büyüterek pek çok ilde çalışmalar yürütüyor. 8 Mart’ta birçok kurumdan bir araya gelen kadınlar, tüm Türkiye toplumunu da arkasına alarak kadın cinayetlerine ve AKP gericiliğine karşı haklarını kazanmak için meydanlara çıkacak.

Mersin

çözüm önerileri sunan kadınlar, en haklı taleplere bile ayak direyen Özgecan’ın ölümünden son- AKP gericiliğine karşı yürüyerek ra kadın cinayetlerine karşı kendi hayatlarını asla ellerinden Türkiye’nin dört bir yanında örgüt- bırakmayacaklarını bir kez daha lenerek mücadeleyi büyüten kadınlar, haykıracaklar. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde meydanlara çıkarak toplumsallaşan Kadın Cinayetlerini Durduracağız mücadeleleri sonucu oluşturdukları Platformu Türkiye’ye Yayılıyor talepleri tekrarlayacak ve “Kadın ka- 8 Mart haftasında Kadın Cinatillerine indirim değil, ağırlaştırılmış yetlerini Durduracağız Platformu müebbet” diyecek. İstanbul, Konya, Amasya, Mersin, Manisa, Kocaeli, Samsun, EskişeKadınlar kadın cinayetlerine ve hir, Tekirdağ, Bursa ve Adana gibi AKP gericiliğine karşı ayakta pek çok ilde toplantılar yaparak İstanbul’da kadınlar 8 Mart günü mücadeleyi dalga dalga büyütüyor. saat 14.00’da, Kadın Cinayetlerini AKP’nin erkek egemenliğini yükDurduracağız Platformu, Komü- selten ve kadınları en geniş kitleler nist Partili Kadınlar, İlerici Kadın- önünde aşağılayan politikalarına lar, CHP Kadın Kolları, Devrim- ve en önemlisi kadınların öldürülci Hareket’ten Kadınlar, Aka-Der melerine göz yumuyor olmasına (Kaldıraç) ve forumlardan kadın- karşı “yeter” diyen kadınlar tüm ların çağrısıyla Tünel’den Gala- illerde örgütlenerek yürütme ortasaray Meydanı’na yürüyecek. ganlarını seçiyor ve 8 Mart’ta tüm Kadın cinayetlerini durdurmanın kadınları omuz omuza yürümeye yollarını defalarca anlatan, somut çağırıyor. kadın Özgün başak

İstanbul

Kocaeli

Amasya

Bursa

Eskişehir

İstanbul Üni.

Konya

Tekirdağ

Kaybettiğimiz kadınlar hep aramızda Kadın Hareketi Hilal Ercanoğlu Artık kadınların öldürülme yaşı yok. 10unda, 20sinde, 50sinde… Her gün kadın cinayeti haberleri alırken daha da vahşete dönüştüğünü görüyoruz. Özgecan daha 20 yaşında üniversite öğrencisiydi, yapacağı çok şey vardı. Tek suçu minibüse binmesi miydi? Özgecan olayından sonra yeter başka kadınlar öldürülmesin diyen halk sokağa döküldü. Sadece Türkiye de değil başka ülkelerde de. Kadınlıerkekli binlerce insan yürüdü, fakat acımızda, öfkemizde dinmek bilmiyor. Artık acımıza acı, öfkemize öfke eklemek istemiyoruz. Bunlar olurken koltuklarında rahatça oturan kılını kıpırdatmayan AKP hükümeti, iktidarda olduğu

günden beri kadınların hayatına karışmayı sanki görev bilmiş ve kadına düşmanca bir tavır sergilemekten kaçınmamıştır. Neredeyse her gün 3 kadın öldürülürken, Somadaki gibi kader, fıtrat deyip görmemezlikten geldiler. Suçu hep başkalarında arayıp, aslında suçun ta kendilerinde olduklarını bildikleri halde kendilerini aklamak için her şeyi yaptılar. Kadın katilleri yerine kadınlar için mücadele veren insanlara saldırdılar. Kadın katillerine tek bir laf etmeyip, kadınlar hakkında hiç düşünmeden her istediklerini söylediler. Kaç çocuk yapacaklarından, aslında tek kariyerin annelik olduğuna, kadınların kahkahasına tahammülleri olmadıklarını gösterdiler. Bunlarla bitmedi, hamile kadın sokağa çıkmasın, kadın-erkek eşit değildir ve Özgecan olayında kadının emanet olduğunu dile getirip yine cinayetin artmasına neden olan söylemlerinden vazgeçmediler. 2015

yılının daha ilk aylarında 50 kadın öldürüldü, başka kadınlar öldürülmesin diye kadınlar birlik olup çözüm üretmeye çalışırken Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslam’ın önerisi ise ‘’elektronik bileklik sistemi.’’ Binlerce insan “Ayşenur İslam istifa!” diye bağırırken. Özgecan son değildi, hemen ardından Hüsne Aslan’ı kaybettik. Pavyonda çalıştığı için öldürülmesi haber değeri taşımayan Nuran Dutlu ve diğer kadınlar. Verilen indirimler, cesaretler o kadar çok ki, tahrik indirimi, iyi hal indirimi, takdir indirimi bunun gibi birçok indirim. Bu indirimler yüzünden kaybettik kadınları sanki kadınlar öldürülmek için geldiler dünyaya ve suçlularmış gibi verildi katillere bu indirimler. İndirimler yerine ağırlaştırılmış müebbeti meydanlarda haykırdık. 5 temel talebimizi her yere astık, her yerde dile getirdik, her yere asmaya her yerde dile getirmeye de devam edeceğiz. Gün

geçtikçe güçleniyoruz, büyüyoruz. Her ilde kadınlar ayakta artık susmak yok diyorlar. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü geldi, öldürülen kadınların gününü nasıl kutlayacağız? O kadınlar en büyük mücadeleyi verdiler. Şiddete, ezilmeye, aşağılanmaya hatta ölüme rağmen. Bütün zorluklara rağmen kadınlar mücadeleye devam diyor, yaşam hakkımızı da alacağız, diğer tüm haklarımızı da alacağız diyorlar. Öldürülen kadın kardeşlerimizin fotoğraflarını taşıyıp hep aramızda olduklarını bir kere daha göstereceğiz. Belki de o hiç görmediğimiz kadınlar hep bizimle olacak. Her yere yüzlerini asacağız, unutturmayacağız. Adalet biziz susmayacağız dedik, susmadık. Kadın cinayetleri durana kadar susmayacağız, bütün engellere rağmen mücadeleye devam edeceğiz.


genclık

10

4 Mart 2015

Üniversitenin dışına soruşturma

Ankara Üniversitesi Rektörlüğü, Kızılay’da yapılan Ermenek protestosunda yol kapattığını gerekçe göstererek bir öğrenciye soruşturma açtı. Üniversite içerisinde bolca soruşturma açılan üniversitelilere şimdi de üniversite dışında katıldıkları eylemler için soruşturmalar açılmaya başlandı. Ermenek eylemine katıldığı için bir üniversiteliye açılan soruşturmanın gerekçesinde “kanuna aykırı basın açıklamasına katılmak”, “çevik kuvvet amirini darp etmek” , “Kızılay’da yol kapatmak” ve “Memura görevini yaptırmamak için direnmek” iddiaları gösterildi. GENÇLİK

Her üniversiteye bir imam

8 Mart çalışmaları üniversitelerde devam ediyor

Amfilerden meydanlara

8 Mart dünya Kadınlar Günü Yaklaşırken üniversitelerde de hazırlıklar başladı. Genç kadınlar da üniversitelerinden kadınları mücadele etmeye çağırırken üniversitelerde açılan standlar, yapılan yürüyüşler devam ediyor. Peki genç kadınlar için 8 Mart’ın önemi ne? Neden genç kadınlar da bu mücadeleyi üniversitelerinde büyütüyorlar? gençlik burcu karefil

8 Mart Dünya Kadınlar Günü yaklaşırken kadın cinayetleri de devam ediyor.Üniversiteli kadınlar da artık öldürülüyor. Genç kadınlar da halkı bu 8 Mart’ta üniversitelerden meydanlara çağırıyor. Genç kadınlar yaşamak istiyor Genç kadınlar yaşam hakları için bir mücadele verirken şiddet ve cinayetler üniversitelere kadar girdi. Kadınlar yıllardır meydanlardan kadın cinayetlerini durdurmak için haykırırken, artık üniversite amfileri, meydanları, kantinleri de kadın düşmanlarına ve cinayetlerine karşı birer direniş alanı oldu. Selçuk Üniversitesi’nden Anadolu Üniversitesi’ne, İstanbul Üniversitesi’nden Uludağ Üniversitesine kadar birçok üniversitede genç kadınlar mücadeleye çağırıyor. Özge Gündoğan’ın ardından Özgecan Aslan’ın da öldürülmesinden sonra genç kadınlar artık yaşamak ve okumak istediklerini söyleyerek üniversitelerde de çalışmalarına başladılar. Üniversitelerde çalışma yürüten genç kadınlara 8 Mart’ın ve üniversitede yürütülen mücadelenin önemini sorduk.

Genç kadınlar mücadeleye çağırıyor

Merve Paytar

Gülçin Çıvgın

Merve Paytar Anadolu Üniversitesi 8 mart tüm kadınların mücadele günüdür.yaşamak için,özgürlük için kadın olmanın mücadelesidir. Bir zamanlar “ekmek ve güller” sloganıyla bu mücadeleyi başlatan kadınlar ekmek ile ekonomik adaleti ve güvenceyi , gül ile de daha iyi yaşam koşulları istediklerini anlatmaya çalıştılar. Bugün bizler de tüm genç kadınlar olarak “ekmek ve güller” demeye , kadın mücadelesini sürdürmeye 8 martın önemini vurgulamaya devam ediyoruz. Gülçin Çıvgın Selçuk Üniversitesi Hükğmetin sergilemiş olduğu kadın düşmanlığına ve gerici zihniyete karşı biz üniversiteli kadınlar sessiz kalmayarak artık yeter diyoruz. 8 Mart’ta üniversiteli kadınlar olarak öldürülen bütün kadın kardeşlerimiz için hü-

Nil Çolakoğlu

kümete kadın cinayetlerini durdurma yolunda somut adım at diyoruz. Tüm kadınları da meydanlarda omuz omuza yürümeye çağırıyoruz. Hatice Ayvaz Uludağ Üniversitesi 8 Mart tüm dünya kadınlarının erkek tahakkümüne karşı bir olup alanlara döküldüğü bir gün. Öldürülmekten, dövülmekten, tecavüz ve tacizden bıkmış öfkeli kadınların daha fazla şiddet görmemek için seslerini çıkardığı bir gün. Genç kadınların böyle bir güç birliğini görebilmeleri, kadın dayanışmasının farkına varabilmeleri için 8 Mart önemli bir gün. Nil Çolakoğlu Yalova Üniversitesi Ülkemizde katledilen kadınların %25’ i 25 yaşın altında kadınlardan oluşuyorsa, üniversitesinden çıkıp minibüsle evine dönen bir kadın

Akademisyeni gözünden eden polis belirlendi

Gezi eylemlerinde Dr. Burak Ünveren’in gözünü kaybetmesine ilişkin soruşturmada, aradan geçen bir buçuk yılın ardından, biber gazı tüfeğiyle ateş eden iki polisin ve vurulma anının görüntüsüne ulaşıldı. Radikal’den İsmail Saymaz’ın haberine göre hazırlanan bilirkişi raporunda, kask takmayan iki polisin, mevzuatlara aykırı şekilde, 45 derece eğimle havaya değil, yere paralel şekilde ateş ettikleri görülüyor. Bazı polislerin de eylemcilere taş attığı görülüyor. Yıldız Teknik Üniversitesi araştırma görevlisi olan Dr. Burak Ünveren “Kamu güvenliğine karşı hiçbir tehdit oluşturmuyorken

Hatice Ayvaz

sadece olayların ne minvalde cereyan ettiğini görmek isterken gözümden oldum. Bence bu büyük bir haksızlık” dedi. GENÇLİK

Buket Fildişi

vahşice öldürülüyorsa, yolda yürürken tedirgin olmak değil güçlü adımlarla yürümek vaktinin geldiği ortadır. Bu nedenle 8 Mart biz üniversiteli kadınlar için harekete geçme ve var olduğumuzu haykırarak bağırma günüdür. Günlük hayatta cinsiyetimizden dolayı yaşadığımız bütün sorunlar ancak biz tepki gösterirsek yok olacaktır. Bütün bunlardan dolayı 8 Mart’ ta bütün üniversiteli kadın arkadaşlarımı tepkilerini ortaya koymaya davet ediyorum. Buket Fildişi Yıldız Teknik Üniversitesi Her geçen gün AKP’nin gerici ve çağ dışı zihniyetinden dolayı kadın cinayetleri artmakta. Üniversite öğrencisi olan Özgecan bu zihniyet tarafından canice katledildi ve malesef son olmadı. Artık sessiz çığlık atmayı bırakıp üniversiteli kadınlar olarak 8 Mart’ta sesimizi duyuralım.

Önce yandaş sonra YÖK üyesi Erdoğan, YÖK üyeliğine Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Fahri Kasırga’yı seçerken, Pamukkale Üniversitesi Rektörlüğüne de Prof. Dr. Hüseyin Bağcı’yı yeniden atadı. YÖK üyeliğine atanan Fahri Kasırga, Hrant Dink’e soruşturma açılması için izin veren Adalet Bakanlığı Müsteşarı olarak gündeme gelmişti. Bunu

Sakarya Üniversitesi’nde Sakarya İl Müftülüğü’ne bağlı Aile ve Dini Rehberlik Bürosu açıldı. Açılışa Sakarya İl Müftüsü İlyas Serenli de katıldı. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın başlattığı “Her üniversiteye bir cami” kampanyasından sonra Anadolu Üniversitesi İletişim Fakültesi’ne gizlice yapılan mescidin ardından Sakarya Üniversitesi’nde de “Dini hizmet” verilmeye başlandı. Üniversitelerde bilimsel eğitim verilmesi bir yana okullara dini dayatmalar da getirilerek zaten bilimsel ve laik olmayan eğitim daha da karanlığa götürülmek isteniyor. GENÇLİK

ardından 2007 seçimleri öncesinde Adalet Bakanı, daha sonra Başbakanlık Başmüşavirliği’ne atanmıştı. Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrası da Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri oldu. Üniversitelerdeki tüm yandaşları vekilliğe aday olmak için istifa eden Erdoğan üniversiteleri tekrar yandaşlarla dolduruyor. GENÇLİK

Rektörden Yaşar Kemal’e çirkin tweet

Rotterdam İslam Üniversitesi Rektörü, Osmanlı Araştırmaları Vakfı mütevelli heyeti başkanı Ahmet Akgündüz, yine tepki çeken bir paylaşımda bulundu.Rektör, sosyal medya hesabından “Yaşar Kemal’in hayatında ona allah rahmet eylesin diyeceği bir ipucu bulamadığını” tweetini attı. Yüzlerce kişi bu tweete tepki gösterdi.Ahmet Akgündüz daha önce de Gezi direnişini “dinsizlerin protestosu” olarak değerlendirmiş, “Gezi dinsizler, PKK’lılar, sarhoşlar, paraleller, faizciler ve CHP zihniyeti tarafından tertipleniyor” diye yazmıştı. GENÇLİK

Poşu takmak suç sayıldı

İstanbul’da 3 genç, poşu taktıkları için polis tarafından gözaltına alındı. İç Güvenlik yasası henüz tamamen geçmemişken uygulamaya koyan hükümet sokaklarda insan avına çıktı. Oktay Çakatay, Ömer Bozdağ ve Emrah Çeçen adlı gençler çıkarıldıkları mahkemede, hava soğuk olduğu için poşu ve şal kullandıklarını belirtti. Gençlerden Emrah Çeçen, polisin boynunda bulunan poşuyu zorla yüzüne çekerek fotoğraf çektiğini belirtti. Ancak mahkeme bu savunmayı kabul etmedi. Mahkeme, üç gencin ‘kuvvet suç şüphesi’ bulunduğu iddiasıyla tutuklanmasına karar verdi.GENÇLİK


11 AKP bozmamış 4 çocuk bozmuş…

Mersin’de 26 Eylül 2014 tarihinde düzenlenen bir eyleme katıldıkları için 4 çocuk hakkında ağırlaştırılmış müebbet isteniyor. 15 yaşlarında olan 4 çocuk hakkında “silahlı terör örgütüne üye olma”, “terör örgütü propagandası yapma”, “devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma” suçlarından ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası isteniyor. Mahkeme de bu gerekçeleri kabul etti. Terörle Mücadele Mersin Şube Müdürlüğü’nden 2 polis de şikayetçi sıfatıyla dosyada yerini aldı. Eğitim

Hep mağdurlar mı kaybeder?

LISENIN GUNDEMI 4 Mart 2015

Tayip Erdoğan İnadına Gericilik Dese de:

İnadına dekolte, inadına etek Geçtiğimiz hafta haberini yaptığımız gibi Antalya Kepez ilçesinde Atatürk Anadolu Lisesi’nde “taciz timi” kurularak kadın öğrencilerin etek giymesi engellenmeye çalışıldı. Bunun ardından olayı ortaya çıkaran öğretmenler için soruşturma başlatıldı. Sonrasında ise Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan TÜRGEV’in toplu yurt açılış töreninde gerici bir konuşma yaptı…

eğitim ece berfin karagöz

2012 yılında Pozantı Cezaevi’ndeki çocuklara gardiyanlar tarafından tecavüz edildiği ortaya çıkmıştı. Ortaya çıkan ve gündeme oturan bu olayın ardından tecavüze uğrayan çocuk mahkumlar tecavüzcü gardiyanlardan şikayetçi oldular. 3 yıl önce taş attıkları gerekçesiyle içeriye giren ve orada tacize, tecavüze uğrayan çocuklar şikayetçi oldular. Şikayetçi olan çocuklar hakkında müebbet hapis cezası istenirken, tecavüz eden gardiyanlar hakkında takipsizlik kararı verildi. Çoğu psikolojisi bozulmuş çocuk hakkında istenen raporlarda ise “Bu çocuk cin gibi her şeyi yapar” cevabı verildi. Eğitim

8 Mart’a hazırlık sürüyor

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu üyesi liseli kadınlar 8 Mart Dünya Kadınlar Günü öncesinde gündemi tartışmak ve bu süreçte neler yapılabileceğini tartışmak için geçtiğimiz hafta sonu toplantı yaptı. Toplantı da 8 Martta neler yapılabileceği tartışıldı. 8 Mart günü yapılacak eylemde liseli kadınların da örgütlenmesini sağlamak amaçlı kararlar alınan toplantıda liseli kadınlar süreci iyi değerlendirmek için çalıştılar. 8 Mart günü 7’den 77’ye tüm kadınlar meydanlarda olacak. Tüm kadınlar kendileri hakkında kararları özgürce alabildikleri bir gelecek için… Eğitim

Çocuklar tecavüze uğruyor

AKP her fırsatta gericiliğini ortaya çıkarıyor. Son olarak Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan TÜRGEV’in toplu yurt açılışı törenindeki konuşmasında “Varsın onlar ‘İnadına dekolte, inadına mini etek’ diye feveran etsinler. Biz TÜRGEV ile, diğer vakıflarımızla, derneklerimizle birlikte inancına, tarihine, kültürüne bağlı nesiller, düşünen, tartışan, üreten gençler yetiştirmek için çalışmaya, çabalamaya devam edeceğiz” “Gerçekten de TÜRGEV onlar için bir tehditti. Çünkü TÜRGEV, inancını, tarihini, kültürünü bilen, araştıran, sorgulayan, öğrenen, üreten, şuur-

Köstebek Aranıyor! Geçen hafta Türkiye gündemine oturan ve büyük yankı bulan “taciz timi” skandalının üzerine bir skandal daha eklendi. Antalya’nın Kepez

İlçesi Atatürk Anadolu Lisesi’nde erkek öğrencilerden “taciz timi” kurularak kadın öğrencilerin etek giymesi engellenmek istendi. Bu olayın gündeme gelmesi üzerine gözler Milli Eğitim Bakanlığı’na çevrilmişti. Fakat sonuç istenilen gibi değil AKP’ye yakışır şekilde oldu. “Taciz Timi” kuran müdürü ve müdür yardımcısını ihraç etmek yerine başka bir okula nakilleri verildi. Sonrasında ise gericiliği dillere destan olmuş AKP Hükümeti’nin Milli Eğitim Bakanlığı bu olayı ortaya çıkaran okul öğretmenlerinin kim olduğunu araştırmaya başladı. Okuldaki bu skandalı gündeme getiren öğretmenlere teşekkür

edilmesi gerekirken onları bulmak için soruşturma başlatıldı. Eğitim Bir-Sen Antalya Şube Başkanı açıklamasında “Okuldaki tutanakların dışarı çıkarılması suçtur. Şimdi bu suçu işleyen öğretmeni bulmak için soruşturma kapsamında 52 öğretmenin ifadesi alınıyor” dedi. “Taciz timi” olayını gayet normal kabul ederek, bu skandalı gündeme getiren öğretmenlere soruşturma açılıyor. Okullarda yapılan bu skandalları göz ardı ettimeye çalışarak ve öğretmenleri başka okullara gönderip “taciz timi”ni orada devam ettir dercesine nakilleri istenilen öğretmenler ilerideki Özgecanların, Münevverlerin katillerini yaratıyor.

Gerçekler acıdır akp… Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan’a hakaretten gözaltına alınanların ardı arkası kesilmiyor. Bir kez daha sosyal medya üzerinden gerçekleri söyleyen bir liseli gözaltına alındı. Tokat’ta liseli Sude Sıla Kuzu sosyal medyadan yayınladığı bir ileti gerekçesiyle gözaltına alındı. Gözaltının asıl sebebi ise “devlet büyüklerine hakaret”. İletide 1 saat önce gene “devlet büyüklerine hakaretten” gözaltına alınmış olan bir arkadaşını savunan liseli Sude “Hırsıza hırsız, katile katil deriz” dediği için gözaltına alındı. Oysa sadece gerçekleri söylüyordu. AKP’nin

17 Aralık sürecinde ortaya çıkan tapeler sonucunda yaptığı yolsuzlukları tüm Türkiye dinlemişti. Katilliği ise yıllardır meydanlarda hayatını kaybeden direnişçilerden görülebilir. Katilliğin en önemli örneklerinden birini de Berkin Elvan öldükten sonra annesi Gülsüm Elvan’ı yuhalatıp “emri ben verdim” dediğinde gene tüm Türkiye görmüştü. Gerçekleri duymaktan ve liselilerin gündemde söz söylemesini istemeyen AKP her fırsatta hırsıza hırsız, katile katil diyenleri yani gerçekleri söyleyenleri gözaltına alarak baskı kurmaya çalışıyor. EĞİTİM

Cinsiyetçi uygulamalara karşı, öldürülen kadın kardeşlerimiz için:

Liseli kadınlar 8 Mart’a F) şıkkı Işıl Demir

Şakran Cezaevi’nde çocukların işkence ve tecavüze uğradıkları iddiaları ortaya atılmıştı. Bu hafta içi ise müdür Hamit Karslıoğlu’nun imzasını taşıyan kurum içi yazışma metinleri ortaya çıktı. Fazlasıyla çarpıcı olan yazışmalarda insanlık dışı işkenceler yapıldığı ortaya çıktı. Evrakta çocukların “boy, kilo, yaş ve ruhsal durumları gözetilerek koğuşlara yerleştirmede sınıflandırmaya yapılmaya çalışılsa da” duruma engel olunamadığı kaydedildi. Zayıf çocukların cinsel istismara uğradıkları vb. bir çok istismar ve işkenceler geçiyor. Eğitim

lu, vatanına bağlı, milletine sevdalı gençler yetiştirmek istiyor.” dedi. Dekolte giymek Tayip Erdoğan’a göre kültürüne, inancına, tarihine bağlı olmamak; tartışmayan ve üretemeyen bir nesil olmaktan geçiyormuş. Yıllardır liseliler meydan meydan sorgulayan bir eğitim isteklerini haykırdılar. Eğer Tayip Erdoğan’ın sorgulamaktan anladığı, dekolteyi, mini eteği sorgulamaksa eğitimde ki gericiliğe şaşırmamak gerekir.

Kadın cinayetlerini %25 oranında 25 yaşının altına kadar düştü. Yani liseye gitmesi gereken, üniversite de okuması gereken genç kadınlar öldürülüyor. Kadın cinayetlerinin önlenmesi mümkün ama hükümet kadın cinayetlerine kulaklarını kapatmış duymuyor, gözlerini kapatmış görmüyor e haliyle ağzından çıkan tek şey kadın cinayetlerini hiçe sayan, hatta daha çok arttıran kadın düşmanı söylemler oluyor. Çorum’da AKP İl Genel Meclisi üyesi Erhan Ekmekçi, geçtiğimiz yıllarda “Haydi Kızlar Okula” kampanyasının çalışmaları görüşülürken ironik bir tepki vererek, “Evet, kızlarımız okuyor ama bu

seferde erkeklerimizi evlendirecek kız bulamıyoruz” diyerek kız çocuklarının okullara gitmemesi gerektiğini açıkça söyledi. 2012 yılında değiştirilen eğitim sistemiyle 4+4+4 eğitim kesintiye uğratıldı. Eğitimin kesintiye uğramasıyla birçok kız çocuğu 4. sınıftan sonra okulu bırakma zorunda bırakılıyor ve çocuk yaşta evlendiriliyor. Milli Gazete yazarı ve Sosyal Doku Vakfı Başkanı Nureddin Yıldız ise 6 yaşından itibaren çocukların evlenebileceğine dair bir fetva vererek ise çocuk yaşta evliliklerin önünü açıyor. AKP ve yandaşlarının bu açıklamaları, politikaları sonucunda 12 yaşında evlendirilen Kader Erten, 13 yaşında anne oldu ve 14 yaşında evinde vurulmuş bir şekilde ölü bulundu ve hala katili belli değil. Sadece söylemleriyle de değil

AKP hükümeti gerici uygulamalarını liselerimize kadar indirdi. Okullarımızda etekleri yasaklamaya çalışan zihniyet en son Kepez Atatürk Anadolu Lisesi’nde ortaya çıktı. Kepez Atatürk Anadolu Lisesi müdür yardımcısı okuldaki erkek öğrencilere etek giyen kadın öğrencileri dışarıda tacize uğramamaları için taciz etmeleri gerektiğini söyleyerek kadınların taciz edilebilmesinin okullarda olağanlaştırdı. Öğretmenin ‘taciz timi’ kurmaya çalışması basına yansıyınca ise öğretmen ihraç edilmesi yerine başka okula tahin edildi. Eğitimde cinsiyetçi uygulamalara karşı… AKP’nin kadın düşmanı söylemlerine karşı… Lise sıralarında okuması gerekirken öldürülen 17 yaşında tabancayla vurularak öldürülen

Tuğba Garan için… 17 yaşında sevgilisi tarafından öldürülen Münevver Karabulut için… 17 yaşında okul bahçesinde sevgilisi tarafından boğularak öldürülen Tuğba Genç için… 18 yaşında sevgilisi tarafından bıçaklanarak öldürülen Müjgan Öz için… 16 yaşında 24 yerinden bıçaklanarak öldürülmüş halde bulunan Fatma Ş. için… 17 yaşında ailesi tarafından boğularak öldürülen Hasret Daşlı için… 18 yaşında evlenme teklifini reddettiği için vurularak öldürülen Sultan Efe için liseli kadınlarda 8 Mart’ta meydanlarda olacaklar.


ESAS MESELE

12

fotoğraf:burak kiper

4 Mart 2015

İç Güvenlik paketi: Hitler faşizminin ayak sesleri

Avukat Ayhan Erdoğan ile mecliste AKP vekillerin şiddeti ile geçirilmek istenen iç güvenlik paketini değerlendirdik. Hem hukukçu hem de eski polis kimliği ile yasayı değerlendiren Erdoğan, yapılmak istenen düzenlemenin Hitler faşizminin ayak sesleri olduğunu dile getirdi. Erdoğan, polise verilen geniş yetkilerle temel hak ve özgürlüklerin ayaklar altına alındığını belirtirken, buna karşı tek umudunun mücadele olduğunu söyledi. “İç Güvenlik Paketi’nde eylemlerde polise silah kullanma yetkisi, yüzünü kapaRöPORTAJ tana 5 yıl emre başar kara hapis cezası gibi maddeler var. Bu paketle hukuki olarak nasıl bir konuma geçeriz? Öncelikle yasa bu haliyle toplantı ve gösteri yapmayı, bu düzenlemeyle imkânsız hale getirmeyi hedeflemektedir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Anayasa açık olarak toplantı ve gösteri özgürlü-

Aslında suç teşkil eden devlet şiddetinden kaçınmak, toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılanlar için ağırlaştırılmış bir cezayla karşılaşmalarına neden olacaktır. ğünü düzenlemekte iken; artık bu toplantıların dağıtılmasının hukuk dışı olmasının yanı sıra, dağıtılma sırasında kullanılan ve aslında suç teşkil eden devlet şiddetinden kaçınmak, toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılanlar için ağırlaştırılmış bir cezayla karşılaşmalarına neden olacaktır. Bu düzenleme toplantı ve gösteri yürüyüşü kanunun Anayasa ve İnsan Hakları Sözleşmesine aykırılığını daha da derinleştirmektedir. Bu düzenleme Otoriter bir yönetim anlayışının ifadesini çoktan aşmış, Faşizmin Ayak sesleri olarak adlandırılacak bir düzenleme olarak karşımıza çıkmaktadır.

Bu paketle polise verilen yetkiler nasıl değişecek? Artık yoldan geçen birisine polis ne derece hükmedebilecek? Bu paket, polisin esasen çok geniş olan arama, durdurma yakalama gözaltına alma gibi yetkilerini, adli makamların kontrolü dışında yapma yetkisinin verilmesi anlamına gelmektedir. Bunun pratik anlamı, sokakta polis “şüphelendim” diyerek herkes için her yerde üst ve araç araması yapabilecektir. Daha vahimi 24 saat toplu suçlarda 48 saat polisin gözaltına alma yetkisi olacaktır. Pratik bir soru, polisin zaten bu yetkisi var, yeni düzenlemeyle ne değişecektir? Bu gün polis yakalama ve gözaltı durumunda yakınlarına, avukatına ve savcıya bilgi vermek ve gözaltını savcı istemiyle yapmak durumundadır. Yeni düzenlemede polis 24 saat toplu suçlarda 48 saat gözaltına alacak ve fakat bu sürenin bitiminde savcıya bilgi verecektir. Bu durumda polisin gözaltında Ceza Muhakemesi Kanununa göre gözaltında yapabileceği işlemlerin hiçbirini yapma imkânı olmayacaktır. CMK 217 son fıkrasına göre delillerin hukuka uygun elde edilmesi gerekeceğine göre bu gözaltındaki sürede savcıya, avukata ve yakınlarına haber verilmeyecek, ancak bu durumda yer gösterme, ifade alma gibi işlemlerde yapılamayacaktır. Ceza Muhakemesi yargılamasına ve iddia edilecek suça konu bu işlemlerin yapılmayacağına göre polis bu 48 saat içinde şüpheliyle baş başa ne yapacaktır? Tabii ki, işkence ve tecavüz, taciz olaylarına, faili meçhullere geri dönme anlamına gelen bu durum, atfı cürümler ve yeni ajan ve itirafçı yetiştirme süresi için yapılan bir düzenleme demektir. AKP’nin böyle bir paketi çıkarmaktaki amacı nedir sizce? Toplumsal muhalefeti bastırmak AKP’li bakanlar, milletvekilleri ve AKP üyeleri hakkında olası yolsuzluk dinlemeleri, takipleri orta-

korkutmaktadır. Doğrusu benim umudum halkın doğrudan kendisinin demokrasi mücadelesini vermesindedir. Aksi beklenti hayal kırıklıkların devamından öte bir anlam taşımayacaktır.

Paket bütünü ile ele alındığında devleti tam bir açık baskı alanına çeviren, kendi taraftarlarını oluşturma, onları istihdam etme gibi özel bir organizasyonundan bahsetmek mümkün. dan kaldırmak ülkeyi her yönüyle kontrol edecek bir diktatörlüğe dönüştürmek içindir. AKP, bu paketi bu denli toplumsal bir muhalefete rağmen çıkarmakta ısrar ediyor. AKP’nin bu tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Yolun sonuna geldiler, yalanlar dolanlar yağma artık tahammül edilemez boyutlarda. Ayrıca ulu orta konuşulur ve herkesin bildiği bir durum haline gelmesi içeride yağmadan pay alma kavgalarının, tasfiyelerin hızlanması bir çöküşe işaret etmektedir. Kadroları daralmakta yeni yağdanlıklarla yapılan takviyeler bunların geçmişte sarf ettikleri sözler nedeniyle alay konusu olmaktan öteye gidememektedir. Ayakta kalmanın tek yolunu daha çok devlet şiddeti daha çok baskı yasaları çıkarmak olarak tarif edilecek bir tutum içindeler Anayasa mahkemesi bu paketi ne derece engelleyebilir? Bu maddelerin tamamının geçmesi mümkün mü? Buralara başvurulmasın demiyorum. Ancak benim Umudum yok. Tayyip Erdoğan her türlü tehdit, şantaj ve çeşitli yolları deneyerek her yeri sindirmekte ve

Bu paketin adında da “güvenlik” geçiyor bir yandan. Sizce toplumda da “güvenlik için gerekli” gibi bir algı yaratıyor mu bu paket? Paket torba yasa olarak çok geniş bir alanı düzenliyor. Örneğin devlet memurlarının işten atılmasına imkân vermekten, vücuttan alınacak izleri arşivlemeye, nüfus hareketlerinden, suç işlemiş yakınlarını koruyabilecek soyadı değişikliklerine kadar bir içerik. Paket bütünü ile ele alındığında devleti tam bir açık baskı alanına çeviren, kendi taraftarlarını oluşturma, onları istihdam etme gibi özel bir organizasyonundan bahsetmek mümkün. Sanırım Hitler örgütlenmesine dönüp bakmanın zamanı geldi, belki de geç kalındı Bu paketin uluslararası hukuktaki yeri nedir? Böyle bir güvenlik yasasının örneği var mı? Polise gözaltı anlamında Avrupa’da benzer örnekleri var. Ancak bu yetkinin yılda iki yâda üçten fazla kullanıldığına ilişkin bir bilgi yok. Bizde polis tarafından öldürülen, sakat bırakılan, şiddete uğrayan insan sayısı ile bu ülkelerin karşılaştırılması yapılırsa yapılacak güvenlik çalışmasının ön koşulu ve içeriği “yurttaşı poliste koruma” şeklinde olmalı Mecliste de bütün muhalefet partileri bu yasaya karşı olarak birleştiler. Bülent Arınç bu duruma çok şaşırdığını söyledi. Neden bu denli zıt partiler ilk defa bu konuda ortaklaştı? Bir araya gelmelerini tek nedeni bu yasayla Tayyip Erdoğan adeta bir Hitler olacak ve hiçbir görüşe, düşünceye, toplumsal yaşamda yer verilmeyeceğinin görülmüş olmasıdır.

Diğer yandan mecliste bir takım saldırılar da oldu. Meclisin bu ortamda böyle bir yasayı tartışmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? İç tüzük ihlali ve usulsüzlük var mı? AKP iç tüzük ve hukuk diye bir kavramı umursamıyor. En son İç İşleri Bakanı Anayasayı tanımadık-

Doğrusu benim umudum halkın doğrudan kendisinin demokrasi mücadelesini vermesindedir. larını ilan etti. Yurttaşın bu iktidarı tanıma zorunluluğunun olmadığı anlamına gelen bu düşüncesizce yapılan açıklama bile gidişatı göstermektedir. Saldırıların asıl gerçek hali yasa çıktıktan sonra sokakta hak arayanlara yönelik görülecektir. İç güvenlik paketi ve diğer yasalara karşı hukukçuların nasıl bir tavır alması gerekiyor sizce? Görüldüğü kadarıyla birçok baro farklı düşüncelere sahip olma birlikte bu yasaya karşı ortak eylem yaptılar. Keza avukat grupları da farklılıkları bir kenara bırakarak aynı ortak tepkiyi gösterdi. Bunun dışında davalar sırasında bu düzenlemelere karşı, iptali için talepte bulunmak dışında, ayrıca uygulamalarda müdahale etme anlamında bir direniş düşünülebilir. Örnek olarak söylersek, polis savcı izni olmaksızın yurttaşı gözaltına almak istedi. Yurttaş bağırarak ismini söyledi, duyanlar ailesine ulaşınca devreye avukat girdi. Şimdi bu durumda gözaltındaki müvekkiliyle avukat görüşmesi

Ayhan Erdoğan Kimdir?

15.05.1952 İstanbul doğumludur. 1974-1986 Ankara Emniyet Müdürlüğü Polis Memuru olarak çalıştı. POL-DER Genel Merkez Yönetim Kurul Üyeliği yaptı. Kamu Sendikaları kurucu ve Ankara Platform Yürütmesi görevini yerine getirdi. 1989-1992 Ankara Belediye Başkanlığı Basın Yayın Müdürlüğü yaptı. Ankara Hukuk Fakültesi 1989 Mezunu. Serbest Avukat olarak çalışmakta. Pınar Selek, Ali İsmail Korkmaz ailesi, Devrimci Karargâh, Taksim Dayanışma, Hopa Davaları avukatı.

nasıl gerçekleşecek? Problemin daha başlangıcı bu. Birçok örnek verebilirim. Siz hem toplumun, hem de meclisteki siyasi partilerin pakete karşı tepkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz? İleriye dönük umut verici buluyorum. Şu an için çıkmasını engelleyemeseler de bu yasanın ömrünün iki-üç yıl olacağını göstermektedir. Eklemek istediğim önemli bir husus daha var. Mülki amirlerin emirlerine uymamak bir yıl hapis cezasıyla cezalandırılmak istenmektedir. Ayrıca soruşturma yapma, delil toplama yetkisi verilmesi hukuk skandalıdır. Faşizmin yüksek sesle haykırılmasından başka bir anlam taşımamaktadır. Örnek vermek isterim, Ali İsmail Korkmaz davasında Eskişehir valisi katil polisleri korumuş, televizyonlarda Ali İsmail Korkmaz’ı arkadaşlarının öldürdüğünü söylemekte beis görmemiştir. Dahası bu durumu ortaya çıkaran avukatları terörist ilan etmiş, kamuoyuna duyuran gazeteci İsmail Sayman’ı tehdit edebilmiştir. Ayrıca delillerin yok edilmesi için çaba sarf eden polislerin korunmasını dikkate aldığınızda bu iki düzenlemeyle başımıza nelerin gelebileceğini öngörmek yeterlidir. Valilerin uygulamaları ve emirlerini yasaya aykırı olduğu, özellikle Gezi Parkı sürecinde İstanbul Valisi hakkında ombudsman tarafından düzenlenen raporla bile tespit edilmiştir. Şimdi bu adamın emrinin uygulanmamasının bir yıl hapis olmasından bahseden yasaya faşist bir


DUNYA

13

4 Mart 2015

İspanya’da gençler yeniden sokakta

Dünya Turu

Afganistan

Çığ düştü: 286 ölü

İspanya’daki Öğrenciler Sendikası’nın çağrısıyla tüm eğitim kurumlarında öğrenciler derslere girmeme eylemi yaptı. Üniversitelerde bu zamana kadar devam eden 4+1’lik eğitim sistemini ocak ayında çıkardığı kararname ile 3+2’ye çeviren Eğitim Bakanlığı’nı protesto eden öğrenciler, 40’tan fazla şehirde sokaklara döküldü. olarak değiştirilirken, “kamusal eğitimin kısıtlandığı” gerekçesiyle Sİspanya’daki Öğrenciler bu kararı protesto eden ÖğrenSendikası’nın çağrısıyla öğ- ciler Sendikası eyleme katılımın rencilerin yaptığı iki günlük ders yüksek olması için çağrı yaptı. bırakma eyleminin son gününde ülke genelinde öğrenci eylemleri Üniversitelerin düzenlendi. İspanya’da üniversi- özelleştirilmesine telerde bu zamana kadar devam karşı çıktılar eden 4+1’lik (4 yıllık yüksek Öğrenciler Sendikası Genel öğrenim+ yüksek lisans) eğitim Sekreteri Ana Garsistemini ocak ayında çıkardı- cia, basına yaptığı ğı kararname ile 3+2’ye çeviren açıklamada, “KaEğitim Bakanlığı’nı protesto eden mu üniversiteleri öğrenciler, 40’tan fazla şehirde so- sürdürülebilir dukaklara dökülerek seslerini duyur- rumda olmasına maya çalıştı. rağmen iktidar parİki gün süren öğrenci eylemine tisi bunu istemiyor. ülkedeki tüm sendikalar da destek Bankaları kurtaverdi. İspanya’da üniversitelerde racaklarına ya da bu zamana kadar işleyen 4+1 (4 özel sektöre yardım yıllık yüksek öğrenim+yüksek li- edeceklerine kamu sans) eğitim sistemi İspanyol hü- hizmetlerine daha kümeti tarafından geçen ay 3+2 çok para ayırmalı-

Dünya rıfat çapar

lar. Kamu üniversitelerinin özel- rı ise üniversitelerdeki 4+1’lik leştirilmesini istemiyoruz ve tüm sistemin Türkiye, Kıbrıs Rum öğrenciler haklarımızı savunmak Kesimi, Ermenistan, Kazakistan, için mücadele edecek” dedi. Gürcistan gibi ülkeler dışında artık Avrupa’da uygulanmadığı120 bin imza toplandı nı, çoğunluğun 3+2’lik sisteme Sendika, üniversite sistemindeki geçtiğini savundu. Ayrıca, yeni değişikliğin geri çekilmesi için sistem sayesinde çocuklarının 120 bin imza topladı. İspanyol bir yıllık üniversite harcamahükümetinin yaptığı üniversite larından kurtulacak İspanyol sistemindeki değişikliğin arka- ailelerin toplamda 150 milyon sında yine ekonomik krize karşı Euro tasarruf yapabileceği iddia alınan tedbirler olduğu savunu- edildi. lurken, yeni sistem ile üniversitelerde daha az öğretim görevlisi Bir sonraki ders bırakma eylemi çalışacağı öne sürüldü. İspanyol 15-16 Mart’ta öğrenciler, protestolarını sokağa Eylemlerin etkili olduğu diğer bir yansıtarak 40’tan fazla şehirde kent Barcelona’da ise yaklaşık 200 eylem gerçekleştirdi. öğrenci kendilerini üniversite sınıflarına kapatarak sabahladı. 150 milyon tasarruf Öğrenciler Sendikası, bir sonraki ders bırakma eyleminin 15iddiası İspanya Eğitim Ba- 16 Mart tarihlerinde yapılacağını kanlığı kaynakla- duyurdu.

Afganistan’ın kuzeydoğusunda kar yağışı ve seller sonucu bir hafta içinde en az 286 kişinin öldüğü bildirildi. Ülkenin kuzeydoğusundaki Pençşir Vadisi vilayetinde günlerdir devam eden şiddetli kar yağışlarının ardından çığ felaketi yaşandı. BBC’nin haberine göre, Vali Abdülrahman Kabiri konuya ilişkin açıklamasında büyüklüğü 40 metreye ulaşan çığlar nedeniyle, yüzlerce evin kar altında kaldığını, zaten ulaşımın güç olduğu birçok bölgeyle bağlantının kesildiğini söyledi. Ulaşılamayan bazı köylere helikopterlerle gıda paketleri atılırken, felaket nedeniyle ülkede üç günlük yas ilan edildi. Afganistan Cumhurbaşkanı Eşref Gani Ahmedza, bir ulusal trajedi yaşadıklarını’ belirterek İran ziyaretini iptal etti. DÜNYA

İngiltere

PEGİDA’ya protesto

Irkçı PEGIDA çetelerinin Newcastle’da düzenlediği ilk eylem, 2 bin kişi tarafından protesto edildi. Irkçıların düzenlediği eylemle eş zamanlı olarak Newgate sokağında toplanan ırkçılık karşıtları “PEGIDA’yı durdur. İslamofobiye ve ırkçılığa hayır”, “Newcastle ırkçılığa, faşizme ve islamofobiye karşı birlik içinde”, “Daha fazla empati, daha az nefret” yazılı pankartlar taşıdı. Newcastle Unites (Newcastle Birleşiyor) şiarıyla düzenlenen eylemde “Faşizme hayır” sloganları atıldı. 2 bin kişinin katıldığı eylem, ırkçıların ırkçı karşıtlarına saldırması üzerine polis 4 kişiyi gözaltına aldı. Irkçı PEGIDA’ya öykünen İngiliz Savunma Ligi (EDL) geçtiğimiz ay Dudley’de eylem düzenleyerek nefret saçmıştı. DÜNYA

Bize karşı koymamalıydı Hindistan’da 2012 yılında tecavüze uğradıktan sonra aldığı darbeler sonucu yaşamını yitiren Jyoti adındaki genç kadının katili, kadınları suçladı. Cezaevinde konuşan 29 yaşındaki Ram Singh gece saatlerinde dışarı çıkan kadınların erkeklerin dikkatini çekmeleri halinde asıl suçlu olacağını ileri sürerek, “Bu durumda kadının sorumluluğu daha fazla olur.“dedi. Jyoti erkek arkadaşıyla sinemadan çıktıktan sonra yoldan geçen bir minibüs şoförünün

gideceği yere bırakma teklifini reddedince minibüste bulunan 6 kişinin toplu tecavüzüne uğramıştı. Katilin şu sözleri öfke topladı: “Kız tecavüze uğradığında tepki vermemeliydi. Sessiz kalmayı tercih etmeliydi ve tecavüze izin vermeliydi. Tepki vermeseydi ben arkadaşlarım da işimizi bitirdikten sonra onu bırakacaktık.” Singh idamın tecavüz olaylarına bir çözüm olmayacağını aksine kadınlar için daha tehlikeli bir ortam oluşturacağını söyledi. DÜNYA

Polis bir siyahiyi katletti ABD’nin Los Angeles kentinde polis bir siyahi yurttaşı daha öldürdü. Evsiz olduğu öğrenilen adamı önce darp eden polisler, sonra ateşli silahla öldürdü. Olay, evsiz nüfusun yoğun olduğu Skid Row bölgesinde gerçekleşti. LA Times gazetesine konuşan polis sözcüsü Barry Montgomery, görüntüdeki polislerin hırsızlık ihbarı üzerine bölgeye gittiklerini söyledi. Öldürülen kişide silah olup olmadığı teyit edilmedi. Geçen yıl Ferguson kentinde 18

yaşındaki silahsız siyah genç Michael Brown’un polis tarafından vurularak öldürülmesi, ülke çapında protesto edilmişti. Brown’u vuran polis hakkında jürinin ‘yargılanmasına gerek yok’ kararı Kasım ayında protestoları yeniden alevlendirmişti. Sosyal medya ağı Facebook’ta görgü tanıklarının paylaştığı video izlenme rekorları kırarken, ülkede polise tepkiler çığ gibi büyüyor. Yayınlanan videonun ardından yetkililer, olaya karışan polisler hakkında soruşturma başlattı. DÜNYA

Brezilya

Şoförler greve çıktı

Polis öğretmeni vurdu

Meksika’da Guerrero eyaletinde yapılan eğitim emekçilerinin eyleminede, polisin vahşice saldırması sonucu bir öğretmen hayatını kaybetti. Guerrero eyaletindeki Eğitim Emekçileri Koordinasyonu (CETEG) üyesi 65 yaşındaki Claudio Castillo Peña, polisin saldırıları sonucu öldü. Claudio Castillo Peña’ın ölümünü CETEG ve Guerrero Eyaleti Hükümet Yetkilileri doğruladı. Görgü tanıkları, polisin Peña’nın kafasına beysbol

sopasıyla vurduktan sonra beyin travması sonucu hayatını kaybettiğini söyledi. Guerrero Yetkilileri tarafından, gösteriler sırasında 19 öğretmenin yaralandığı toplam, 106 göstericinin ise gözaltına alındığını açıkladı. Polisin eylemi dağıtmak için beyzbol sopası, tahta çubuklar taşıdığı da basına yansındı. Polis demokratik hak ve özgürlükleri gözeterek, kamu güvenliğini sağlamak yerine, taşıdığı sopa vb aletlerle halka saldırmaktan geri durmadı. DÜNYA

Brezilya’nın Rio Grande do Sul, Parana, Santa Catarina, Mato Grosso, Goias, Minas Gerais ve Sao Paulo eyaletlerinde yol kapama eylemlerini sürdüren kamyon şoförlerine polis saldırdı. Polisin eylemin sona erdirilmesi için yaptığı dayatmaları kabul etmeyen şoförler biber gazlı saldırıya uğradı. Öte yandan grevciler kendi adlarına hükümetle görüşen şoför birliklerinin kendilerini temsil etmesini söyledi. İşçi düşmanı Roussef başkanlığındaki hükümet ülkede birçok sektörün felç olmasına neden olan grev nedeniyle bazı düzenlemeler yapmaya çalışıyor. Gelecek altı ay içerisinde akaryakıt fiyatlarının sabit tutulması ve bankalara olan borçların ertelenmesi gibi düzenlemeler hükümetin gündemine alındı. DÜNYA


YAKLASIMLAR

14

4 Mart 2015

Işığın türkücüsü öldü Can Dündar yazdı

Can Dündar, Cumhuriyet’deki yazısıyla ustaya veda ediyor. Yaşar Kemal’in ömrünü verdiği ölüm orucundaki tutsakları, işçileri ve daha pek çoklarını anarak, “ipin ucuna gitse bile” onlar için mücadele ettiğini anlatıyor.

Bir yanardağ söndü. Devrildi bir çınar; ışığın türkücüsü öldü. Sadece Çukurova değil, ölüm orucundaki tutsak, pamuk tarlasındaki ırgat, gecekondudaki Roman, ayazda sabahlayan çocuk da dağdaki eşkıya da yetim kaldı. Kütüphanelerimizin üstüne bir kara bulut indi. Yer Yaşar, gök Kemal şimdi… *** 2000’de, yeni binyılın kundağında ölmeye yatmış direnişçilerin başucunda dikkatle izlemiştim onu… Açlık grevleriyle sarsılan Bayram-

paşa Cezaevi’nde, tutsaklarla hükümet arasında temas sürdüren heyette birlikteydik. Azrail’e meydan okuyan eylemciler, koğuşa giren Yaşar Kemal’in “Sizi dinlemeye geldik çocuklar” diyen gür sesini duyunca, bir deri bir kemik kalmış bedenleriyle yerlerinden doğrulmaya çabalamıştı, son bir gayretle… Sonra onların taleplerini, cezaevi telefonundan Adalet Bakanı’na aktarmıştı Yaşar Kemal; “Kulak verin bu çocuklara” demişti. Haksızlığa kabaran kulaktı o; zulme saldıran dil, yüreğimize can

üfleyen nefesti. Bizi bir arada tutan nadir bağlardan biriydi. *** 1995’te, “Zulmün artsın ki zevalin çabuk gelsin” diye iktidara kafa tutup mahkemeye düştüğünde de, yazısının altına imzamızı koymuş, onunla aynı mahkemede yargılanmıştık. “Dik duruş” neymiş, orada görmüştüm. Konuştukça, tepedeki mahkeme heyeti yere inmiş, O, gür sesi, heybeti ve cesaretiyle, yargılayanların koltuğuna kurulmuştu. Nebil’in yazısında hatırlattığı gibi, korkmaz değildi; “İnsanların en korkağıyım. Kahramanlardan nefret ederim. Ama insanın bir özelliği de korkuyu yenebilmesidir” derdi. Biz, korkumuzu onunla yendik. *** İki sene evvel, Çukurova’yla vedalaşmaya gittiğinde de beraberdik. Çocukluk arkadaşı Sarı Veli’yle

iki yaşlı ağaç gibi birbirlerine dolanışlarına tanıklık ettik. Babası “Van muhaciri Hacıoğlu Sadık”ın mezarını ziyaret ettik. Toprağının insanlarının arasında yeniden “Kemal Sadık Göğçeli” oluşuna gıpta ettik. Bir çınarın gölgesinde çocukluğundan, arkadaşlarından, Cumhuriyet günlerinden, yitip giden isimlerden bahsettik. Ömrü boyunca yazmıştı. “İpe çekeceklerini bilse de” yazmıştı. Öyle çok, öyle derin, öyle güzel yazmıştı ki dünyada okunmadık dil, dokunmadık yürek bırakmamıştı. Adana’da kendi adını taşıyan kültür merkezinin açılışına gelen yoldaşlarına seslenirken, “Biz” dedi: “…burada hep bir arada ve mesut yaşadık. Herkes bunu dinlesin: Bütün Türkiye benim köyüm gibi olsun.” Vasiyetiydi bu... Son arzusu, son çağrısı, son türküsü oldu. Onun, uğruna bir ömür harcadığı bu hasret, boynumuza borç olsun: Sönen yanardağımızın küllerinden, Yaşar Kemal’in köyü gibi bir yeryüzü doğsun.

Mustafa Çebi’nin çizgileriyle

`Bal gibi Başkan`

Bu ülke çocuklarını sevmiyor Melis Alphan yazdı

Melis Alphan’ın çocuklara yönelik şiddeti anlattığı bu yazısına, çocuk tutsaklara dönük cinsel saldırılar gündemde iken katılmamak imkansız.

BU ülkede tecavüze uğrayanların yarısı çocuk. Bu ülkede 5–10 yaşlarında çocukların yüzde 55’i, 10–16 yaşlarında çocukların yüzde 40’ı ensest mağduru. * Bu ülkede bir yılda 14 bin çocuk hâkim karşısına çıkarılıyor. Çocuklar ağır ceza mahkemelerinde yargılanıyor. Polis, karakol, cezaevi derken yılda 120 bin çocuk ‘adalet sistemi’yle tanışıyor. * Bu ülkede cezaevlerinde 3 bine yakın çocuk var. Bu ülkede çocuklar cezaevlerinde tecavüze uğruyor. Gardiyanların gözü önünde dövülüyor, beyin kanaması geçirip ölüyor. İnfaz

koruma memurları tarafından darp ediliyor, zorla soyularak aranıyor, kelepçeleniyorlar, üzerlerine tazyikli su sıkılıyor. Bu ülkede çocuklar mavi odalara kapatılıyor, tecrit ediliyor. Cezaevlerinde ‘itaat etmediler’ diye camı kırık odalara kıyafet ve yatak verilmeden kilitleniyor, aç ve susuz bırakılıyorlar. Bu ülkede cezaevlerinde gördükleri şiddet yüzünden kimi çocuklar ayağının üstüne basamıyor, elleri şişiyor, parmaklarını hareket ettiremiyorlar, kollarını sigara yanıkları süslüyor, omuzlarında şiddetli ağrılar, kafataslarında şişlikler, gözlerinin altında ödem oluyor, sırtları morarıyor,

İyi Kötü Çirkin ELİF KARAN

İyi

Gülse Birsel Hürriyet

Birsel’in malzemesi şu sosyal medyada gezinen elbisenin ne renk olduğu: “Zira sandık her şeydir ve çoğunluk her zaman haklıdır! Gerçek başka olsa da çoğunluk aksini iddia ediyorsa onların dedikleri doğrudur. Hatta elbise mavi-siyah diyen haindir, dış mihraktır, komplocudur. Elbisenin mavi siyah olduğunu söyleyen o firmaya vergi müfettişleri bir baksındır. “’Retina çubuklarının zaafı’ filan, kimse kusura bakmasın, bunlar Batı’nın renk körlüğüdür, onlar kendilerine baksınlar”dır! “Eyyy Avrupa, sen elbisenin ne renk olduğunu bize öğretemezsin”dir. “Sen Ortaçağda çuval giyerken bizim ecdadımız bu elbiselerin şahını yapıyordu şahını”dır. Şimdi sıkıyorsa bir kişi çıkıp mavi-siyah desin! En kahraman, en çılgın insan en fazla “Siyaha bakan hardal sarısıyla, aynı beyaz gibi görünen bir uçuk mavi” diyecektir. İleri demokrasi budur, dağılabilirsiniz.

Kötü

Markar Esayan Yeni Şafak

Esayan gibi yazarların, manipülasyonda çığır açtıkları söylenebilir. Zira Esayan demokrasinin gereğini başkanlık sitemiyle gelecek diktatörlük olduğunu ila ediyor: “Nitekim yukarıdaki güç denklemindeki eşitsizliklerin yol açtığı krizler, Gezi, 17-25 Aralık gibi ölümcül darbeler Erdoğan’ın üzerinde biriken güç yoğunlaşması sayesinde atlatıldı. Yani Erdoğan bir kurum gibi davranarak kendisine emanet edilen halk iradesine sahip çıktı. Bunu antidemokratik engelleri aşmak üzere kullandı ve paralel yapı gibi yenilmesi imkânsız görünen bir küresel uzantılı güçle savaşmaktan kaçmadı. Şu anda ise, sorumsuz bir cumhurbaşkanı olarak bu gücü dilediği gibi kullanmak yerine, bunu kalıcı bir sisteme devretmek üzere başkanlık tartışmasını sürdürüyor.”

Çirkin

Ahmet Kekeç Star

Kekeç, sanki barış için çabalayan AKP’ymişçesine bir hikâye kaleme alıyor yine: “Öyle ya, “devrim” için dağa çıkılmıştı. Devrim, aynı zamanda bölgeyi “feodal unsurlar”dan temizleyecek, dinin karanlık dünya tasavvuruna karşı halkı aydınlatacaktı... PKK niye silah bırakıyordu ki? Ne karşılığında? Bırakmasındı... Mücadele yeni başlıyordu... “Serhildan” ruhu “Gezi” ruhuyla birleşip ne güzel devrimler yapacaktı... Ne güzel Mısır olacaktık... Ne güzel Ukrayna olacaktık... Diktatörden kurtulacaktık... Sırası mıydı silah bırakmanın? Peki, Öcalan’a ne oluyordu? Ne karşılığında “çatışmalara son verin” çağrısı yapıyordu? Devrimci bir lider değil miydi Öcalan? Niye “Yeni anayasa” diyen Erdoğan’ın değirmenine su taşıyordu? Mutsuzlar...”

dişleri sallanıyor, vücutları kabuk tutmuş sıyrıklarla doluyor. * Bu ülkede cezaevinden çıkan çocukların yüzde 65’i yeniden içeri giriyor. Çoğunluğu daha ağır suçlarla. Cezaevinden çıkan her beş çocuktan birinin gidecek evi bile yok. Dünyada çocuk cezaevleri kapatılıp yerlerine çocuk rehabilitasyon merkezleri açılırken, bu ülkede hükümet çocuk cezaevlerinin sayısını 5’ten 15’e çıkarmayı hedefliyor. Bu ülkede cezaevindeki çocuklar hep yoksul. Yol parası olmadığı için aileleri ziyarete gelemiyor. Bu yoksul çocuklara elektrikli cihazların, telefonun, mektubun parası ödetiliyor. Bu ülkede refüjlerdeki çiçeklere milyonlar harcanırken, cezaevlerinde kantinden alışveriş yapamayacak kadar yoksul çocuklar musluk suyu içiyor. * Bu ülkede çocuklar izinsiz gösteriye, misal Kobani’ye destek eylemine katıldılar diye ömür boyu hapisle yargılanıyor. Bu ülkede çocukların cumhurbaşkanına “tüccar” demesi suç delili sayılıyor; bu ülkede çocuklar cumhurbaşkanına hakaretten tutuklanıyor. Bu ülkede 12 yaşındaki çocuk polis aracına taş attı diye gözaltına alınıyor. Bu ülkede çocuklar şiddet uygulanarak gözaltına alınıyor. Bu ülkede çocuklar

“terörist” denilerek kurşunlanıyor. 12 yaşındaki çocuğu 13 yerinden kurşunlayan polisler “meşru müdafa” diyerek beraat ettiriliyor. Bu ülkede çocuklar gaz kapsülleriyle yaralanıyor; biber gazı fişeğiyle öldürülüyor; polis panzerlerinin altında kalıyor. Panzerin şoförü beraat ediyor. * Bu ülkede çocuklar okulda üzerlerine düşen eşyaların altında can veriyor, ihmali olanlar ya az ceza alıyor ya hiç. Bu ülkede çocuklar ruhsatsız işyerlerinde kaçak olarak çalıştırılıyor. Bu ülkede çocuklar pres makinesine sıkışarak bir sıkımlık canından oluyor. İşveren para cezasıyla yırtıyor. Bu ülkede çocuklar, aileleri tarlada çalışırken yıkanacak yer olmadığından girdikleri derelerde boğuluyor. * Hiç eveleyip gevelemeyin... Bu ülke çocuklarını sevmiyor. Yaşar Kemal vaktiyle ağaç kovuklarında, yıkık binalarda, köprü altlarında, vagonlarda uyuyan sokak çocuklarıyla bir dizi röportaj yapmış ve demişti ki; “Bu kadar kötü davranılan çocuklar büyüdükleri zaman yarım insan oluyorlar. Savaşların, kötülüklerin nedenlerini ararsak, temelde çocuklukta insanların başından geçenler karşımıza çıkıyor.” Bu ülke yüzbinlerce yarım insan yetiştiriyor. Bu ülke çocuklarını sevmiyor.

elif karan

günlüğü

Güzel atlara binen güzel insanlar, twiterda da en çok konuşulanlar arasında girdi. cüneyt özdemir @cuneytozdemir Yaşar Kemal’in ölümü sonrasında resmi yas ilan edilmeliydi. Yılmaz Odabaşı @yilmazodabasi Hep umudu dürten, umutsuzluğu yatıştıran Yaşar Kemal, bu umutsuz ülkenin avuçlarından sessiz sedasız çekti gitti. Anısı ölümsüzdür... Liberal31 @cihatakbel Mikrofonu eline alan yaşar kemal’in ilk eşine olan aşkından bahsediyor. Şimdiki karısı da taziyeleri kabul ediyor. Sevgi ne büyük deniz be. çArşı @KingcArsi Krala değil yaşar Kemal’e YAStayiz. Ismail Kucukkaya @KucukkayaIsmail Onurlu bir hayatı hakkıyla uğurlamak da onurdur. Yaşar Kemal #UmuduBizeBıraktı GOKCEN EKE @caricaturella Su gibi yazdı. Şanslıyız içtik o sudan. #YaşarKemal


KULTUR-SANAT

15

4 Mart 2015

O güzel atlara binip çekip gitmek o kadar kolay mı?

Yaşar Kemal’i kaybettik Türkiye edebiyatının usta ismi, halk ozanı Yaşar Kemal’i kaybettik. Kemal’den geriye halkı için kalemiyle, sesiyle, soluğuyla, yüreğiyle yürüttüğü mücadele ve eserleri kaldı. İnce Memedler, istemediği hayatları yaşamak zorunda bırakılan Esmeler, Ahmet ile Gülbaharların dağlara sığmayan aşkları nesiller boyu hafızalarda kalacak. KÜLTÜR SANAT elif karan

Usta yazar Yaşar Kemal, tedavi gördüğü hastanede geçtiğimiz cumartesi günü yaşamını yitirdi. Yaşar Kemal, solunum güçlüğü ve kalp ritim bozukluğu sebebiyle hastaneye kaldırılmıştı. Yazarın ölümü ardından kendisine saygı duruşuna geçen herkes yaptıklarını, yazdıklarını bir kez daha hatırladı. Gerçi unutmak mümkün mü? Çukurova’nın yiğit ırgatı Asıl adı Kemal Sadık Gökçeli olan Yaşar Kemal, Osmaniye’nin Kadirli ilçesine bağlı Hemite köyünde 1926’da doğdu. Ortaokulu son sınıf öğrencisiyken terk ettikten sonra ırgat kâtipliği, ırgatbaşılık, öğretmen vekilliği, kütüphane memurluğu, traktör sürücülüğü, çeltik tarlalarında kontrolörlük yaptı. 1940’lı yılların başlarında Pertev Naili Boratav, Abidin Dino ve Arif Dino gibi sol eğilimli sanatçı ve yazarlarla ilişki kurdu; 17 yaşındayken siyasi nedenlerle ilk tutukluluk deneyimini yaşadı. 1943’te bir folklor derlemesi olan ilk kitabı Ağıtlar’ı yayımladı. 1944

yılında ilk hikâyesi Pis Hikâye’yi yayımladı. 1950’de Komünizm propagandası yaptığı iddiasıyla tutuklandı, Kozan cezaevinde yattı. Abdi ağaların karşısına dikildi İnce Memed 1951’de salıverildikten sonra İstanbul’a gitti, 1951-63 arasında Cumhuriyet gazetesinde Yaşar Kemal imzası ile fıkra ve röportaj yazarı olarak çalıştı. Bu arada 1952’de ilk öykü kitabı Sarı Sıcak’ı, 1955’te ise bugüne dek kırktan fazla dile çevrilen romanı İnce Memed’i yayımladı. 1962’de girdiği Türkiye İşçi Partisi’nde genel yönetim kurulu üyeliği, merkez yürütme kurulu üyeliği görevlerinde bulundu. Yazıları ve siyasi etkinlikleri dolayısıyla birçok kez kovuşturmaya uğradı. 1967’de haftalık siyasi dergi Ant’ın kurucuları arasında yer aldı. 1973’te Türkiye Yazarlar Sendikası’nın kuruluşuna katıldı ve 1974-75 arasında ilk genel başkanlığını üstlendi. 1988’de kurulan PEN Yazarlar Derneği’nin de ilk başkanı oldu. 1995’te Der Spiegel’deki bir yazısı nedeniyle İstanbul Devlet G ü -

venlik Mahkemesi’nde yargılandı, aklandı. Aynı yıl bu kez Index on Censorhip’teki yazısı nedeniyle 1 yıl 8 ay hapis cezasına mahkûm edildiyse de cezası ertelendi. Yazdığı gibi yaşadı, yaşadığını yazdı “Halkların türkülerini yapanlar, yasalarını yapanlardan daha güçlüdür” der Yaşar Kemal. Hayatı, deneyimleri söylediklerinin de ispatı oldu. Sivas katliamının ardından “utançtan başka neyimiz kaldı elimizde” demiş ve yazarların, devrimcilerin mücadelesi ile bunun değişebileceğini söylemeyi unutmamıştı. Abdi ağaların karşısına dikildi hep. Halkların mutlu olduğu, karaçalı tarlalarının bir çırpıda koca bir köylünün şöleni ile yakılı verdiği bir dünya özlemini duydu. İnce Memed ayağındaki çarığı, yüreğindeki sevdası, ağalara olan öfkesi ile bazen bizim çaresizliğimizin anlatıcısı, ama en çok da direnişin simgesi oldu. İnce Memed ağayı öldürmeye gittiğinde, “Beni öldürmen neye yarar, bir ağa gider, yerine başka biri gelir,” demişti ağa. “Olsun,” diye karşılık vermişti İnce Memed,

“benim yerime de başka bir İnce Memed gelir” der. Bize de o güzel atlara binip giden Yaşar Kemal’in ardından, başka bir İnce Memed olmaktan başka ne kalır… Eserleri: Sarı Sıcak, 1952, Bütün Hikâyeler, 1975, İnce Memed, 1. cilt, 1955; 2. cilt,1969; 3. cilt, 1984; 4. cilt, 1987, Teneke, 1955, Orta Direk, 1960, Yer Demir Gök Bakır, 1963, Ölmez Otu, 1968, Akçasazın Ağaları / Demirciler Çarşısı Cinayeti, 1974, Akçasazın Ağaları / Yusufcuk Yusuf, 1975, Yılanı Öldürseler, 1976, Al Gözüm Seyreyle Salih, 1976, Allahın Askerleri, 1978, Kuşlar da Gitti, (uzun öykü) 1978, Deniz Küstü, 1978, Hüyükteki Nar Ağacı, 1982, Yağmurcuk Kuşu / Kimsecik I, 1980, Kale Kapısı / Kimsecik II, 1985, Kanın Sesi / Kimsecik III, 1991, Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana, 1997, Karıncanın Su İçtiği, 2002, Tanyeri Horozları, 2002. Çıplak Deniz Çıplak Ada, 2012, Tek Kanatlı Bir Kuş, 2013, Bugünlerde Bahar İndi, 2010, Destansı Roman, Üç Anadolu Efsanesi, 1967, Ağrıdağı Efsanesi, 1970, Binboğalar Efsanesi, 1971, Çakırcalı Efe, 1972.

Yaşar Kemal’in vasiyeti Bir, benim kitaplarımı okuyan katil olmasın, savaş düşmanı olsun. İki, insanın insanı sömürmesine karşı çıksın. Kimse kimseyi aşağılayamasın. Kimse kimseyi asimile edemesin. İnsanları asimile etmeye can atan devletlere, hükümetlere olanak verilmesin. Benim kitaplarımı okuyanlar bilsinler ki, bir kültürü yok edenlerin kendi kültürleri, insanlıkları ellerinden uçmuş gitmiştir. Benim kitaplarımı okuyanlar yoksullarla birlik olsunlar, yoksulluk bütün insanlığın utancıdır. Benim kitaplarımı okuyanlar cümle kötülüklerden arınsınlar.

Birdman Yönetmen: Alejandro González Iñárritu Oyuncular: Michael Keaton, Zach Galifianakis, Edward Norton Tür: Dram

Bir dönemin ‘Birdman’ adlı süper kahraman filmleri serisiyle ünlenen oyuncusu Riggan, Broadway’de kendi yönettiği ve başrolünde yer aldığı bir oyun hazırlar. Karakomedi türünde diyebileceğimiz film, Riggan’ın maceralarını anlatırken pek çok farklı hikayeyi de izleme fırsatı veriyor. Oscar ödül töreninde aldığı ödüllerler büyük bir başarıya imza atan yapımlar arasında. Her Şeyin Teorisi Yönetmen: James Marsh Oyuncular: Eddie Redmayne, Felicity Jones, Tom Prior Tür: Biyografik , Dram

Film, modern bilim ve teknoloji tarihini değiştiren İngiliz fizikçi ve teorisyen Stephen Hawking’in hayatını ve karısı Jane Hawking ile olan ilişkisini, üniversite döneminden itibaren ele alıyor. Stephen Hawking Cambridge Üniversitesi’nin dehasıyla dikkat çeken bir öğrencisiyken 1965 ve 1991 yılları arasında evli kalacağı Jane Wilde ile tanışır ve öykü başlar.

8 Saniye Yönetmen: Ömer Faruk Sorak Oyuncular: Esra İnal, Fahri Yardım, Fırat Çelik Tür: Dram , Biyografik , Romantik Esra çocukluğundan bu yana sıra dışı rüyalar gören ve gördüğü rüyaların gerçekleşmesi nedeniyle dehşete kapılan bir genç kadındır. Hedefi ise rüyalarında kendine eşlik eden ve yol gösteren gizemli adamı bulabilmektir. Esra maruz kaldığı her baskıya karşın elinden geleni yapıp çocukluk korkularından kurtulmaya, özgürlüğünü kazanarak hayatla barışmaya çalışacaktır. Çarşı Pazar Yönetmen: Muharrem Gülmez Oyuncular: Erdem Yener, Ayhan Taş, Elif Nur Kerkük TÜR: Komedi Kahraman, geçimini aile büyükleriden kalan hamamda kese yaparak kazanmaya çalışmaktadır. Oldukça iyi yürekli bir tellak olarak tanınan Kahraman’ın işleri Tuncay yüzünden tehlikeye girer. Varlıklı bir müteahhit olan Tuncay, İstanbul’dan gelmiştir ve Kahraman’ın ekmek kapısı olan hamamı, içinde bulunduğu çarşıyla birlikte yıkmak ister. Amacı yıkılan yere alışveriş merkezi yapmaktır.

HAFTANIN AJANDASI Her perşembe bir film bir şehir

Tiyatro Buluşmaları sürüyor

Olmadı kaçarız

SALT Beyoğlu’ndaki Açık Sinema, ücretsiz Perşembe Sineması gösterimlerini Garanti Mortgage’in desteğiyle 5 Mart’tan itibaren yeniden başlatıyor. Şehir yaşamının insan ve çevre üzerindeki etkilerine odaklanan özel seçkide 33 film yer alıyor. İlk film Jia Zhangke’den Shijié.

On iki oyun ve tek konserle 24 Mart’a kadar sürecek olan 27. Yıl ENKA Kültür Sanat Tiyatro Buluşmaları 2 Şubat’ta başladı. ENKA’nın ilk konukları Dot Tiyatro, Merve Engin Tiyatro Neki, biriken ve Sarı Sandalye olmuştu. Oyunlar akşam 20.30’da başlayacak.

Kentin yoğun temposu, trafik, çevre kirliliği ve doğal kaynakların yok olması tehdidi karşısında nefes alacak bir alan gerçekten kaldı mı? Genç küratörler Melike Bayık ve Mergüze Günay 10 sanatçının katılımıyla bu soruya cevap arıyor. Sergi 7 marta kadar Galery Merkur’de.

ww


Hayvan sevgisi ABD’li fotoğraf sanatçısı Robin Schwartz tam on iki yıldır kızının vahşi hayvanlarla fotoğraflarını çekiyor. Kızına hayvan sevgisini aşılamak için böyle bir yöntem

geliştiren Schwartz, on iki yıllık fotoğraf arşivini bir kitapta toplamış. Kitapta kızı Amelia’nın üç yaşından bu yana hayvanlarla olan fotoğraflarına yer verilmiş. toplum

Erdoğan için, erkek olmak ya da olmamak işte bütün mesele bu

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bir açılışta yaptığı konuşmada yine ilginç sözler sarf etti. Bu sefer de erkeklerin etek giymesini gündemine taşıyan Erdoğan “ne erkeği? onlar erkek mi? erkek pantolonla dolaşıyor, sen niye etekle dolaşıyorsun?” sorularını sordu. Konuşması boyunca sorularını kendisi yanıtlayan Erdoğan sözlerine sorular ve cevapları şeklinde devam etti. TOPLUM birsen kaplanseren

Ülkenin yarısından fazlasının cumhurbaşkanı olunca daha az göreceğini, daha az duyacağını düşünerek hayal kurduğu Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, bir açılıştan diğerine koşup konuşmalar yaparak, hayalperestlerin hayallerini yıkıyor her geçen gün. İşte yine böyle bir günde yaptığı konuşmada “etek giyen erkekler” konusuna değindi. Erkek olmak ya da olmamak Aslında tam olarak neden bahsettiği de pek anlaşılmayan Erdoğan, çeşitli sorular yönelterek erkek adam dediğinin ancak ve ancak pantolonla dolaşabileceğini, geri kalanların asla erkek olmadığını vurgulamak istiyor olsa gerek. Nasıl erkek olunacağının tanımlamasının yapılmasına hiç ihtiyacımız olmadığı şu günlerde, bir cumhurbaşkanının böyle bir açıklama yapmasına da aslında hiç mi hiç ihtiyacımız yok. Bu açıklama öncelikle akla, geçtiğimiz günlerde yapılan bir eylemi getiriyor. Söz konusu eylemde, eteklerle çok ilgilenenlere inat, bir grup erkek giydikleri eteklerle bir eylem gerçekleştirmişlerdi.

Sorular ve cevaplar Aklına takılan tüm sorulara cevap beklemezcesine, çünkü kendi cevabını da kendi verdiği için, sorularını soran Erdoğan’ın, kadınların giysilerine çokça laf ettiğini biliyoruz. Hal böyle olunca erkeklere de değinmemek olmazdı tabi ki. Pardon kendisinin erkek olarak görmediği erkeklere demek daha doğru olacak sanırım.

Dev delikler

Geçtiğimiz aylarda Sibirya’da aniden ortaya dev delikler çıkmıştı ve şimdi bu deliklere dört yeni delik daha eklenmiş durumda. Sibirya’nın Yamal Adasında bulunan deliklere bilim insanları girerek numuneler aldılar. Bilim insanlarının ilk düşüncesi bu deliklerin iklim değişikliği sebebiyle oluştuğu yönünde.

Ve yine sorular Aslında kendisinin aklına sorular geldiği gibi onun gibi düşünmeyen insanların da aklına çeşitli sorular gelebilir. Örneğin; bu sözleriyle cinsiyet ayrımcılığı yapmış olmuyor mu? Ya da nasıl erkek olunması gerektiği ile ilgili konuşmalar saçma değil midir? Akıllara sorular gele dursun, saçma konuşmalar devam ede dursun erkekler de etek giyebilir, giyiyorlar, örnekse İskoçyalı erkeklerin geleneksel kıyafetleri. İster bir protesto biçimi ister geleneksel bir biçimde, isterse insanlar etek giymeyi tercih edebilirler hiç fark etmez. Kadın kadın olduğu için veya erkek erkek olduğu için, bir biçimde olmak zorunda değillerdir. Cumhurbaşkanına inat, isteyen istediği gibi giyebilir, bir erkek isterse etek de giyebilir.

Dev sürpriz

18SORU HDP diğer partileri hipnotize etti sağdık öznur TURİZMCİ - istanbul

1. En sevdiğiniz erdem? Samimiyet 2. Başlıca özelliğiniz? Pozitif düşünen biriyim 3. Mutluluk nedir? İnsanların en büyük amaçlarından birisidir 4. Mutsuzluk nedir? Kişilerin istediği gibi hayatını şekillendirememesidir 5. En kolay hoşgördüğünüz kötü huy? Önyargı 6. En nefret ettiğiniz kötü huy? Yalan söylemek, hırsızlık, bencillik ve başkalarıyla kıyaslanma. 7. En sevmediğiniz şey? İnsanları ezmek ve hor görmek 8. En sevmediğiniz kişiler? Bir amacı olmayan ve bencil kişiler. 9. En sevdiğiniz iş? Turizm 10. En sevdiğiniz şair? Nazım Hikmet 11. En sevdiğiniz yazar? Orhan Pamuk 12. Kahramanınız? Dayım 13. Kadın kahramanınız? Kardeşim 14. En sevdiğiniz çiçek? Papatya 15. En sevdiğiniz renk? Mavi 16. En sevdiğiniz yemek? Tavuk haşlama 17. En sevdiğiniz düstur? Dürüstlük 18. En sevdiğiniz söz? Yarını değiştirmeye bugünden başla

Mecliste tüm muhalefet partilerinin direnişiyle karşılaşan AKP’nin İç Güvenlik Paketi hakkında engin bilgilerini sunan AKP Grup Başkanvekili Mustafa Elitaş, HDP’nin tüm partileri hipnotize ettiğini söyledi. İç Güvenlik Paketini sabırla ve metanetle yani zorla bile olsa geçireceklerini söyledi demek yanlış olmaz. Muhalefet partilerini sert bir dille eleştiren

Elitaş, Kendilerinin ise sütten çıkmış ak kaşık olduklarını ima etti. Özellikle HDP’yi diğer partileri hipnotize ettiğini söylemesi ise tam bir mizah konusu. İnsanların aklına bir parti hipnotize yöntemiyle nasıl çalışır sorusunu getiren Mustafa Elitaş bu yöntem hakkında daha geniş bilgilendirme yaparsa meraklılarını aydınlatmış olur aslında. toplum

Her zaman olduğu gibi Atlantik okyanusunda avlanan balıkçıları bu sefer büyük bir sürpriz bekliyordu. Ağlar toplandığı sırada herkesi şaşkına döndü. Denize attıkları ağları güçlükle toplayan balıkçıların karşısına dev bir köpekbalığı çıktı. Dev köpekbalığının yaklaşık bir ton ağırlığında olduğu belirlendi.

Yine bir metro kazası Geçtiğimiz hafta İzmir metrosu Üçyol istasyonunda yürüyen merdiven aniden durdu. Aniden duran merdivenlerdeki yolcular aşağı yuvarlanmaya başladı. Yolcular birbirlerinin üzerine düşerek yaralandı. Kazanın ardından Metro Aş.; yürüyen merdivenin belirlenemeyen bir sebepten yukarı yön yerine aşağı doğru hareket etmesi sonucu

Erdoğan ucube heykel dediği için tazminat ödeyecek

böyle bir kaza olduğunu söyledi. Bu metrolarda olan ilk kaza değil, daha önce de İstanbul metrosundaki bir yolcunun metronun ön vagonunu delen demir çubuğun saplanması sonucu ağır yaralandığı bir olay meydana gelmişti. Kısacası bu ülkede sıradan bir günde bile ölümle burun buruna gelmek çok olağan oldu. toplum

Yarım bardak su İspanya’nın başkenti Madrid’de başlayan sanat fuarı ARCO,42’de sergilenen yarım bardak su 20 bin avroya alıcı buldu. Kübalı sanatçı Wilfredo Prieto’nun fikri olan yarım bardak su sanatseverler tarafından büyük ilgi gördü. Fuarı gezen sanatseverlerden yarım bardak suya 20 bin avro verenler olduğu belirtildi.

Kayıp yüzük İngiltere’nin Dorset bölgesinde çalışan can kurtaran görevlisi Mark Thorne bundan tam altı yıl önce nikah yüzüğünü denize düşürüp kaybetmiş. Suyun altını araştırıp metal dedektörü kullanmasına rağmen yüzüğünü bulamamış. Fakat bir sürprizle altı yıl sonra yüzüğüne kavuşmuş. İşte olayın ilginç yanı burada başlıyor çünkü yüzüğünü Mark Thone’un arkadaşı Steve Woolford sahilde buluyor. Met cezir etkisiyle suların çekildiği sahilde bulunan yüzük böylece altı yıl sonra sahibine geri dönmüş oldu. toplum


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.