XOXO The Mag/June 2015

Page 84

Peki çizim sürecin nasıl işliyor? Eğer bir moda hikayesi çiziyorsam önce hikayeye uygun bir model buluyorum. Tıpkı bir fotoğrafçı ve stylist gibi önce modelimi ayarlıyorum. Ardından hikayenin nereye varacağını görmek ve hangi kıyafetleri kullanabileceğimi tartışmak için yayının moda editörüyle buluşuyoruz. Karara vardıktan sonra tıpkı bir moda çekimindeymiş gibi modeli; saçı makyajı ve kıyafetleriyle fotoğraflıyorum. Çoğu zaman bu süreç dahilinde profesyonel bir ekiple çalışıyorum. Zaman zaman da saçı, makyajı ben yapıyorum ve sadece stylist'ten kıyafetler konusunda destek alıyorum. Çünkü kuşkusuz, onlar bu konuda benden çok daha iyiler. Eğer yurtdışından bir iş aldıysam tüm bu süreçler Skype üzerinden işliyor ve bir hayli Google araması gerektiriyor. Ardından da kabuğuma çekiliyorum ve referanslarım dahilinde çizmeye başlıyorum. Küçümsenemeyecek bir prodüksiyondan bahsediyorsun. Peki tüm bu olanaklardan önce nasıl üretiyordun? Ah, hatırlamak neredeyse imkansız. Moda sektörüyle içli dışlı olmaya başladığımda dönem 90'ların başıydı, New York'ta yaşıyordum ve çok fazla seyahat ediyordum. Eğer İtalya'dan bir iş aldıysam İtalya'ya gidiyordum, iş Londra'dan geldiyse Londra'ya... Şikayet edemem, güzel yıllardı ve şimdikinin aksine daha çok insanla, daha samimi olma imkanınız vardı. Ayrıca New York'ta aldığım işler de fiziksel olarak orada olmamı, insanları tanımamı ve beraber çalışmayı gerektiriyordu. Evet, şimdi Skype toplantıları sayesinde çok daha kısa sürede çok daha fazla iş halledebiliyorum ama haliyle eskisi kadar samimi bir ortamda çalışamıyorum. Geçtiğimiz günlerde yapılan Frieze New York'ta belki de en akılda kalan şey, işlerin kırmızı bir iple izleyicilerden ayrılmıyor oluşuydu. Bilakis Jonathan Horowitz, izleyicileri üretim sürecinin bir parçası yapmış, Pia Camil ise yaptığı pançoları dağıtmıştı, daha birçok iş de dokunmayı teşvik eder türdendi. Senin sergi alanı ve işlerin sergilenişiyle ilişkin nasıl? Üç ve beş yaşlarında iki çocuğum var, geçtiğimiz kış Stockholm Modern Museum'da büyük heykellerin gösterildiği bir sergiye gitmiştik. İşler alanda etraflarında hiçbir koruma olmadan serbestçe sergileniyordu. Kocaman, kırmızı bir Koons balonunun ne kadar dokunulası durduğunu

biliyorsunuzdur, etraf daha niceleriyle doluydu ve ben onlara dokunmaya çalışan çocuklarımın peşinden koşup onları engellemeye çalışırken sergiden hiçbir şey anlamadım. Çocuklarımın istediği tek şey balondan köpeğin bacağına sıkıca sarılmak ve onu boğmaktı. Bir yetişkin olarak benim de içimden aynısı geçiyordu, ama hepimize müzelerde sanat işlerine dokunmanın yasak olduğu öğretildiği için bu dürtüyü iteliyordum. Çok can sıkıcı, değil mi? Eğer o iş bende dokunma ve sarılma ihtiyacı yaratıyorsa bunu yapabilmeliyim. Çünkü bu, o işi deneyimlemenin doğal bir bağlantısı... Dokunmanın yanında, sergilerde fotoğraf çekip Instagram'da paylaşmak gibi bir refleksimiz var artık, üstelik büyük sanat fuarlarında dahi ziyaretçiler eserlerin önünde selfie çekebiliyor, sen bu duruma nasıl yaklaşıyorsun? Ben İsveçliyim, sosyalist ve olabildiğine mütevazı bir kültüre aitim. Biz, H&M ve Ikea'nın ülkesiyiz, haliyle bir şeylerin VIP olabileceğine pek de inanmıyoruz. Bu bağlamda insanları kısıtlamaya da sıcak bakmıyoruz. Eğer paylaşılacak, sergilenecek bir şeyler varsa ortada olsun isteriz. Ama aynı zamanda her şeyin ölçülü olmasından yanayız. Bence bir sergiye gidip orada beğendiğin bir işi Instagram'dan paylaşmanda hiçbir sorun yok. Ama bütün bir sergiye telefon ekranının ardından bakıyorsan orada bir sorun var demektir. Zaman zaman insanların Instagram'ın sadece bir araç olduğunu ve gerçek hayatın, yaşadıkları anda olduğunu hatırlamaları gerekiyor. Orası, seçici bir şekilde, bir şeyleri sergileyebilecekleri bir mecra, ve tüm diğer mecralar gibi gerçek deneyimin bir yansıması. İnsanlar sadece o mecra üzerinden gördüklerini sevip sevmediklerine karar veremezler, fiziksel olarak onu deneyimlemeleri ve kararı öyle vermeleri lazım. Aslında bir önceki sorumun sebebi, Céline'in Pre-Fall koleksiyonunu editör ve satın almacılara randevu ile göstermesi ve akıllı telefonları kesinlikle yasaklaması. Ardından Met Gala'sında da selfie çekmek yasaklanmıştı. Moda sektöründe aşırı paylaşıma karşı bir tepki doğuyor gibi... Kesinlikle bu duruşa hak veriyorum. Met Gala ya da herhangi bir defilede insanların elinde telefonlarıyla durmadan kendilerini ya da etrafında olan biteni fotoğraflamaya çalışması çok itici bir görüntü ve bir o kadar da

XOXO The Mag


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.