31

Page 14

V. MAHiR ÜKÜNÇ

K

Dün köleydiler bugün ‘korsan’!

aptan Jack Sparrow’un ‘Karayip maceraları’ nasıl da ilgisini çekmişti tüm dünyanın! Bir zamanların ‘korsan ve korsanlık’ fenomenini Hollywood eğlenceli bir seyirlik şeklinde yeniden yaratırken, keçisakalı boncukla bezeli yakışıklı kaptan hiç de katil, cani, vahşi, terörist gibi gözükmüyordu dünyaya… Armatör namlı Türk ‘para babalarının’ gemileri Somali açıklarında, Aden Körfezi’nde ardı ardına kaçırılmaya başlayana kadar, patronlar ve onların yalakası Türk basını için de makul sınırlarda görmezden gelinebilecek bir olgu olarak kalmıştı Somali ve ‘korsanlık’ gerçeği… “Bir gemimiz daha kaçrıldı”, “Sabancı Holdinge bağlı gemiden haber alınamıyor”, “Dünya daha ne kadar bu azgelişmiş barbarlara seyirci kalacak”… Sonrasında haberlerin dili birden böyle sivrileşti; akşam haberlerinde Mehmet Ali Birand ve muadili bir takım unsur yanı yakıla ve suratlarını buruştura buruştura çözüm için ‘yetkilileri göreve çağırma ayinleri’ düzenlemeye başladılar. Ne de olsa gemiler ‘Türk gemisi’ yani ‘bizim gemilerimiz’, patronlar ise ‘Türk armatörler’ yani bizim ‘para babalarımız’dı. Ve zaten ezelden beridir hepimiz, -en fazla birer ‘miço’ olarak olsa da- ‘aynı gemide’ydik… Ama ‘neslimiz dedemiz, ceddimiz de babamızsa ve hep kahramansak ve ordularımız pek çok zaman dünyaya şan verdiyse’, uyduruk kahraman Jack Sparrow bir yana koskoca Cezayirli Hasan Paşa, Turgut Reis, Hızır Reis, Burak Reis, Murat Reis, Oruç Reis, Salih Reis ve dahi Piri Reis ‘bizlerin, hepimizin nesliyse’ ve onlar birer ‘derya haramisi’ yani ‘korsansa’, ‘korsan’ ve ‘korsanlık’ haberi yapar ve sunarken kameraya-kâğıda tükürük saçarak konuşup-yazmadan evvel azcık durup düşünmek lazım değil mi? Afrikalının ‘yamyamlıktan’ sonra medeni insan olarak sosyal evriminin son basamağı ‘korsanlıktır’ imasında bulunarak, askeri çözümlerle aç ve çaresiz bir kıtanın üzerine ‘tekrar sömürge gücü’ olarak çullanmadan önce Türk basınının kulağını yukarıdaki paragrafı hatırlatarak Ahmet Vardar edasıyla çekmek isterim: Akıllı olun! Azcık okuyun öğrenin! “…Biz Afrika halklarıyız, fazla bir şey yaratmadık. Başkalarının ellerinde bulunan özel silahlar bizde yoktur, büyük fabrikalarımız yok, çocuklarımız için başkalarının çocuklarının oynadıkları oyuncakları bile yok, fakat yüreklerimiz var; kendi kafalarımız, kendi tarihimiz... Biz, Portekiz sömürgeleri halkları,

14

Afrika’nın, emperyalistlerin kara Afrikadedikleri yerlerinden gelen Afrika halklarıyız. Evet, biz karayız fakat bütün öteki insanlar gibi, insanız. Ekonomik olarak geriyiz ve haklarımız ekonominin geriliğiyle belirlenen bir tarihsel süreçtedir…” Gine-Bissau’nun özgürlük kahramanı Marksist gerilla lideri Amilcar Cabral böyle diyordu katledilmeden bir süre önce… Türk basını tanır mı kendisini? Onu da anarak, Somali gerçeğini bir de biz anlatalım isterim… SOMALİ’NİN KISA TARİHİ 1964 ve 1977 yılları arasında Etiyopya ile yaşanan iki büyük savaş… Yüz binlerce ölü ve onun birkaç katı sakat, yaralı ve mülteci… Emperyalist yağmanın dizginlerinden boşanmasının ardından 1991 yılında yerel kabileler arasında başlayan iç savaş ve 1992 yılında ABD öncülüğünde şekillenip ‘uluslar arası barış gücü’ adı altında Türkiye de dâhil birçok ülkenin katılımıyla gerçekleşen yabancı müdahale… Ve yine ölülere, yaralılara ve mültecilere dair dehşet verici rakamlar… Ardından açlık ve kıtlık: ‘Kuraklık yüzünden Somali’de insanlar kendi idrarlarını içiyor…’ 11 Eylül’ün ardından Paul Wolfowitz’in El-Kaide militanlarının Somali topraklarını kaçış yolu olarak kullandıkları iddiası ve bir yıl sonra ABD’nin olayları ‘denetlemek’ ve Somalili askerleri ‘terörle mücadele’ konusunda eğitmek için oluşturduğu ‘Birleşik Müşterek Görev Gücü’ (Afrika Boynuzu) (Combined Joint Task ForceHorn of Africa: CJTF-HOA)… 2006 yılında ABD desteğiyle ‘ElKaide şüphelilerinin izini sürme gerekçesiyle’ Somali’ye giren Etiyopya güçleri ve onun kuklası ‘Geçici Somali Federal Hükümeti’ ile ‘İslam Mahkemeleri Birliği’ arasında başlayan çatışmalar… Ve 7 Ocak 2007 yılında ‘İslamcı militanlarla doğrudan savaş’ diye başlayan ABD hava saldırıları… Sivil halktan yüzlerce ölü ve yine hiç

bitmeyen kıtlık, açlık, kuraklık salgın hastalıklar… ‘SOMALİ KIYILARININ ULUSAL GÖNÜLLÜ BEKÇİLERİ’ 10 milyonluk nüfusunun yüzde 65’nin, sadece yüzde 2’lik kısmı tarıma elverişli olan kırlarda yaşadığı Somali’de, iç savaş ve emperyalist müdahaleler sonucu daha da şiddetlenen açlık ve salgın hastalıklar yüzünden halk hiçbir geçim kaynağına sahip değil. 1991 yılında başlayan iç savaşın ardından ülke genelinde ve kıyılarda yaşanan otorite boşluğu ve kontrol eksikliğinden yararlanan çok uluslu büyük balıkçı filoları Somali kıyılarındaki verimli ton balığı rezervlerini kaçak olarak yağmalamaya başlamış ve halkın yüzde 80’nin günlük 1 dolar civarında bir ücretle hayatta kalmaya çalıştığı ülkede ilk ‘korsan’ eylemleri de, kaçak avlanan bu balıkçı filoları karşısında nerdeyse tek geçim kaynakları da ellerinden alınan ‘Somalili balıkçıların’ oluşturduğu gruplarca düzenlenmiştir. Öyle ki, BM’nin 2005 yılında yayınladığı raporda, Somali karasularında gerçekleşen kaçak avlanmanın boyutu yıllık 300 milyon dolar olarak duyurulmuştur. 2008 yılının son aylarında ‘Somalili korsanlar’ tarafından kaçırılan ve askeri araçlarla yüklü Ukrayna bandıralı bir yük gemisinin serbest bırakılması karşılığında ‘korsanlar’, 8 milyon dolar tutarında fidye istemiş ve alınacak paranın da Somali kıyılarının temizlenmesinde kullanılacağını duyurmuştu. Bunun üzerine BM Çevre Programı (UNEP) Somali kıyılarının 90`lı yılların başından itibaren Avrupalı şirketlerin radyoaktif uranyum, kurşun, kadmiyum, cıva gibi ağır metal atıklarının yanı sıra endüstriyel ve biyolojik atıkların boşaltma alanı olarak da kullanıldığını doğrulayan bir rapor yayınladı. 2004 yılında Somali kıyılarını da vuran tsunami ise, zehirli atık içeren konteynırların karaya vurmasına neden olmuş ve sadece bu yüzden

bölgede yaşayan yüzlerce kişinin çeşitli hastalıklara yakalandığı gerçeğini bir kez daha tüm dünyaya göstermişti. Emperyal kapitalizmin bu yağması karşısında şekillenen ‘korsan’ faaliyetleri konusunda ise, ‘kaşı gözü’ ayrı oynayan BM Genel Sekreteri Ban Ki-mun; ‘Somalili korsanlara’ 2008 yılını içinde 25-30 milyon dolar fidye ödendiğini ve bu ‘ahval ve şerait içinde’ uygar ve modern dünyanın yaşananlara daha fazla seyirci kalmayacağını duyurdu. Ban Ki-mun’un bu sözlerinin ardından, Fransız özel güvenlik şirketi Secopex ile Somali Federal Hükümeti arasında imzalandığı söylenen fakat alenen açıklanmayan milyon dolarlık koruma anlaşması ve Irak’ta gerçekleştirdiği katliamlarla anılan Blackwater adlı ‘paralı eşkıya şirketi’nin ticari gemilere silahlı eskort olarak güvenlik sağlamaya başlaması, ‘çokuluslu yağma tekelleri’nin artık işi sıkı tutmaya başladığının işareti olarak okunabilir. Tüm dünyadaki ‘sermaye basınının’ ‘Somalili korsanlar’ olarak adlandırdığı, çoğu eski balıkçılardan oluşan ve bir kısmının bağımsız bir kısmının ise bölgedeki savaş ağalarının liderliğinde çalıştığı bilinen –ülkelerinde de büyük saygı gören- ve kendilerine ‘Somali Kıyılarının Ulusal Gönüllü Bekçileri’ (National Volunteer Coast Guard of Somalia) adını veren bu ‘karaderili korsan kardeşlerimize’ dair gerçek işte budur! Kaçırılan gemilerin hiçbiri ‘dünya üzerindeki yoksulların babalarının ya da oğullarının gemileri’ değildir. Emperyal kapitalizmin topyekûn bir yağma pazarına dönüştürdüğü koca dünyanın bu bölgesinde yaşananlar ise yine tamamen emperyal kapitalizmin ürettiği yoksulluğun, yağmanın ve savaşın doğrudan sonuçlarındandır. Kendisinin, ailesinin ve geçim kaynağının varlığını korumak ve sürdürmek için ‘Somalili yoksul balıkçılardan’ ‘korsan’ adıyla andıkları çaresiz insanlar yaratmayı başaran dünya egemenleri, asıl ‘korsanın’ kendileri olduğunun üstünü kapama gayretiyle dünya halklarına bu bölgeyle ilgili adice yalanlar söylemeye devam etmektedir. Somalili yoksulların ve kıtanın geri kalanının içinde yaşadıkları açlık, sefalet ve yağmadan kurtulmalarının tek yoluysa, hepsinin birer -yazının başında adını ve sözlerini andığım- ‘Amilcar Cabral’ olmasından geçmektedir… Ha bir de, ‘korsanlarla’ mücadele için bando-mızıka ile Türkiye’den Somali’ye gönderilen Giresun Firkateyni var… Ne diyeyim, aklıma Nazım Hikmetin şiirleri geliyor, yükses sesle bağıra bağıra okuyorum: Duyuluyor mu?


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.