Tesisat İnşaat Malzemecileri Federasyonu Dergisi Kasım 2008 - Mart 2009 / Sayı 02 6 ayda bir yayınlanır
“Bize, yaşam standartlarını yükseltmeye yönelik, yenilikçi ürün ve hizmetler üretmek heyecan veriyor.”
Eczacıbaşı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı Söyleşi : Eczacıbaşı Holding Yönetim Kurulu Başkanı : Bülent Eczacıbaşı SAM : Seramik Araştırma Merkezi : Prof. Dr. Hasan Mandal - Prof. Dr. Ferhat Kara Duayen’in Vedası : Rüknettin Küçükçalı Isısan’daki Görevine Görkemli Bir Gece ile Veda Etti Şehrin Nabzı : Antalya - Bursa - İzmir
Hukuken Makale Makale Makale
: Ekonomik Kriz Döneminde Defterlerin Kapanış Tasdikini Yaptırılmasının Yararı? : Toplam Kalite Yönetimi ve Halkla İlişkiler - Prof. Dr. Nihat Karakoç : Yalın Üretim ve Sıfır Hataya Ulaşmada Poka-Yoke Tekniği - Yrd. Doç. Dr. Hayri Baraçlı : İnsan İlişkilerini Teknolojik İlişkilere Heba Etmeli miyiz? - Prof. Dr. Yavuz Odabaşı
İçindekiler Dergi Adı: Tesisat İnşaat Malzemecileri Federasyonu Dergisi İmtiyaz Sahibi ve Adresi: Kemal Yıldırım (kemalyildirim@timfed.com) Ihlamurkuyu Alemdağ Cad. No:241/13 Ümraniye - İSTANBUL Sorumlu Yazı İşleri Müdürü ve Adresi: Mehmet Arslan (mehmet.arslan@tepeinsmalz.com.tr) Kayışdağı Mah. Bostancı Dudullu Yolu No: 40 Kadıköy - İSTANBUL Genel Yayın Yönetmeni: Prof. Dr. T. Hikmet Karakoç (hkarakoc@anadolu.edu.tr) Yapım & Görsel Tasarım: Güray Ergün (guray@timfed.com) Yayın Asistanı: Orhan Hopa (orhan@timfed.com) Bir insan memleket ve millete nafi bir iş yaparken nazardan bir an uzak bulundurmamağa mecbur olduğu düstur, milletin hakiki temayülüdür. (1924)
“Gazi Mustafa Kemal Atatürk Vecizeler” kitabı 3.Baskı - İnklap Kitapevi
TİMFED Yönetim Kurulu : Kemal Yıldırım (TİMDER), Emin Ayar (TİMKODER), OrhanYurdakul (TİMKODER), Ali Yalçın Tung (TİMDER), Aydın Eşer (TİMDER), Serdar Dönmez (TİMDER), Mehmet Özbaş (TİMDER İzmir), Yusuf Yılmaz (BURTİMDER), Yaşar Tabur (ANTİMDER), Akif Arıcan (FİMSİAD), Mesut Aygören (DİMSİAD) Yayın Yürütme Kurulu : Prof. Dr. T. Hikmet Karakoç, Mehmet Arslan, Serdar Dönmez, Aydın Eşer , Nurhan Tanyeli, Güray Ergün, Orhan Hopa Yönetim Yeri Adresi: Ortaklar Cad. No: 14 K: 3 D: 5 Mecidiyeköy - İSTANBUL Basım Yeri Adresi Telefonu: Özgün Ofset Tic. Ltd. Şti. Aytekin Sokak No: 21 4. Levent - İSTANBUL / 0212 280 00 09 Basım Tarihi : Aralık 2008
Yayın Türü : Yaygın Süreli
İletişim Bilgileri : Adres : Ortaklar Caddesi No: 14 K: 3 D: 5 Mecidiyeköy - İSTANBUL Telefon : 0 212 274 28 42 / 0 212 274 28 43 e-posta : info@timfed.com Web Sitesi : www.timfed.com 2 Kasım 2008 - Mart 2009 / Sayı 02
İlan İndeksi : Ön Kapak İçi: Arka Kapak: Arka Kapak İçi:
Çanakkale Seramik Hitit Seramik Eczacıbaşı Yapı
1 7 9 15 19 27 29 31 61
Elmor Ege Seramik Kütahya Seramik Teka Franke Duravit Creavit - Çanakçılar Graniser Kalekim
İçindekiler
Söyleşi Eczacıbaşı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı
TİMKODER’den TİMFED Sektörel Toplantısı TİMKODER Koordinasyonunda Ankara’da Yapıldı
TİMDER’den TİMDER Geleneksel İftar Yemeği ve TİMDER Akademi 2007-2008 Eğitim Dönemi Ödül Töreni Gerçekleşti
36
10
12
TİMDER, Dünya ve Türkiye Ekonomisindeki Son Gelişmeler ve İnşaat Sektörüne Etkileri Konferansı Düzenledi TİMDER, “İş Hayatında, Eş Hayatında; Kendi Yıldızını Yakala” Konferansı Düzenledi TİMDER Akademi Eğitim Seminerleri 1.Vaka Çalışması Yapıldı
28
ANTİMDER, Türkiye’nin Atardamarı Türk Kızılay Derneğini Ziyaret Etti
34
58
Biryılmaz Ltd. Şti. Genel Müdürü Yusuf Yılmaz Motif Yapı İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti. Genel Müdürü Aytaç Gökhanoğlu
Özer Yapı Malzemeleri Paz. ve Tic. Genel Müdürü Özer Uzuner
BURTİMDER, İftar Yemeğinde Üyeleri ile Buluştu
50
62
Termak Teknik Donanım San. ve Tic. A.Ş. Genel Müdürü Atıl Ertan
Ekonomik Kriz Döneminde Defterlerin Kapanış Tasdikini Yaptırılmasının Yararı? Av. S. Murat Çelikten
Makale Toplam Kalite Yönetimi ve Halkla İlişkiler Prof. Dr. Nihat Karakoç
BURTİMDER Üyelerine Akaryakıtta İndirim
Sektörün Duayenlerinden Rüknettin Küçükçalı Görkemli Bir Toplantı ile Isısan’a Veda Etti
Artı Banyo Sistemleri Ltd. Şti. Antalya Bölge Müdürü Ahmet Bilgiç
Hukuken
ANTİMDER, 2008 Yılı Son Olağan Toplantısını Gerçekleştirdi
Duayen’in Vedası
54
Tepe Yapı Malzemeleri Tic. Genel Müdürü Mustafa Tepe
Şehrin Nabzı - İzmir
ANTİMDER, Ekim Ayı Toplantısında Krizi Masaya Yatırdı
BURTİMDER, Bursa Ticaret Sanayi Odası’nı Ziyaret Etti
Borutek Boru, Boya San. ve Tic. A.Ş. Genel Müdürü Yaşar Tabur
44
Aktosunlar San. ve Tic. Ltd. Yönetim Kurulu Başkanı Metin Aktosun
TİMDER Akademi Eğitim Seminerleri Devam Ediyor
BURTİMDER’den
Şehrin Nabzı - Antalya
Şehrin Nabzı - Bursa
TİMDER Akademi Ders Notları Serisinin Üçüncü Kitabı Yayınlandı
ANTİMDER, Eylül Ayı Toplantısını İftar Yemeği ile Gerçekleştirildi
Seramik Araştırma Merkezi A.Ş. Ar-Ge Koordinatörü Prof. Dr. Ferhat Kara Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Hasan Mandal
Aday Demir Çelik Ltd. Şti. Genel Müdürü Ayhan Özdoğan
TİMDER Akademi Eğitim Seminerleri 2008-2009 Eğitim Dönemi Başladı
ANTİMDER’den
Seramik Araştırma Merkezi
64
66
Yalın Üretim ve Sıfır Hataya Ulaşmada Poka-Yoke Tekniği Y. Doç. Dr. Hayri Baraçlı İnsan İlişkilerini Teknolojik İlişkilere Heba Etmeli miyiz? Prof. Dr. Yavuz Odabaşı 3 Kasım 2008 - Mart 2009 / Sayı 02
Yönetimden “Bir resim binlerce kelimeye bedeldir.” Küresel kriz, tüm dünyada ekonomik öncelikleri değiştirdi; ilk hedef ayakta kalabilmek. Bu hedef yalnızca ülkeler için mi? Şirketler de, bireyler de ekonomik anlamda ayakta kalabilmeyi önceliklerinin birinci sırasına koydular. Ama sanki bizde durum hala biraz farklıymış gibi görünüyor. Ekonomik durgunluğu sindiremiyoruz. Biz, Türkiye olarak halen krizin neresinde bulunduğumuzu kavramaya çalıştığımız için olsa gerek, pozisyonumuzu da net biçimde alabilmiş bir görüntü vermiyoruz. Üretim yerinde sayıyor ya da geriliyorsa; protesto edilen senetler, karşılıksız çıkan çekler artıyorsa; vergi gelirleri, özellikle de alışverişe dayalı dolaylı vergiler gerileme eğilimine giriyorsa; ticari faaliyet eskisi kadar cazip görünmüyorsa, yeni şirket kuruluşları azalıyor ve mevcutlar arasında kapananların sayısı artıyorsa; yapılan anketlerde vatandaş da, iş alemi de güvenini yitirmiş ve moralsiz görünüyorsa; durgunluk göstergelerinin bizde bulunmadığını söyleyebilir miyiz? Batı, enflasyonu tümüyle unutan ve ekonomiyi canlandırmayı birinci öncelik olarak alan yeni bir ekonomi politikası güdüyor. Peki ekonominin hızla daraldığı ve daha da daralacağının açık olduğu bir dönemde biz ne yapıyoruz, önceliklerimiz ne; enflasyon mu, ekonomiyi canlandırmak, işsizliği azaltmak mı, Önceliğimizi henüz somut olarak bilmiyorsak da ekonomiye ilişkin kaygılarımızın değiştiği açık. Örneğin petrol fiyatları gibi bir korkumuz yok artık. Enerji maliyetlerinin büyüklüğü ve Türk parasının çok değerli olması yüzünden ithalatta rekorlar kırmaktan ve ağırlıkla buna bağlı olarak çok yüksek cari açık vermekten de korkmuyoruz. “Ne olacak bu cari açığımız” türünden yakınmalarımız sona erdi. Özetle bu kaygılarımızdan sıyrıldık ama, başka daha büyük dertlerle boğuşmak zorundayız. Tüm dünyanın baş etmeye çalıştığı üretimsizlik, reel sektörün içine düştüğü sorunlar ve bu sorunların yol açtığı işçi-işveren ilişkilerindeki gerginlik bizde de giderek tırmanıyor. Kimi reel sektör kuruluşları gerçekten zora girdiği için işçi çıkarmaya yöneliyor ama, kimileri de bu durumu fırsat biliyor. İşte bu konumda halkla ilişkilerin önemi bir kez daha ortaya çıkıyor. Rekabete dayalı iş ortamında iletişimin artması ve şirket yöneticilerinin, farklı hedef kitlelerin önemini dikkate alarak, bir yönetim fonksiyonu halini alan halkla ilişkileri kullanmaları durumunda; Hedef kitlenin düşünce ve istekleri dikkate alınarak başarıya ulaşılabilir. İyi bir imajın oluşturulması zaman alır; fakat yanlış atılmış bir adımın bu imajı yıkması kısa zamanda gerçekleşir. Halkla ilişkiler, kriz dönemlerinde yaratıcı çözümler geliştirerek kuruluşun imajını korumayı da amaçlar. Halkla ilişkilerin önemli bir alt bileşeni olan kurumsal iletişimin öneminin giderek artacağı öngörülmektedir. Çünkü, dünyanın içinde bulunduğu değişim sürecinde ekonomik değerlerin yanı sıra; bilgi, bilgiyi yaratma ve kullanma gücü önemli sermaye kaynaklarından biri haline gelmiştir. Gündeme gelen yeni yönetim yaklaşımları da en önemli güç insan ve bilgi sermayesi kaynaklı, bilginin ve entelektüel sermayenin kazanımı, insan sermayesinin daha iyi yönetilmesi ve organizasyon amaçları yönünde yönetilmesi temeline oturmuştur. Kurumlar, iletişim kurmadan faaliyetlerini yerine getiremezler. Çalışanların koordinasyonu iletişimle olur. Kurum çalışanları birbirleri4 Kasım 2008 - Mart 2009 / Sayı 02
Kemal Yıldırım TİMFED Yönetim Kurulu Başkanı kemalyildirim@timfed.com
nin ihtiyaçlarından haberdar olmadıkları zaman, işbirliği mümkün olmaz. İletişim ile ilgili her eylem, kurum çalışanlarına etkide bulunur. İletişim; planlama, örgütleme ve kontrol gibi temel yönetim fonksiyonlarının başarılmasına yardımcı olur. Bu sayede çalışanlar görevlerini gerçekleştirebilirler. Çalışan açısından bakıldığında, etkin iletişimin performans geliştirmeye ve iş doyumuna katkı sağladığı görülür. Etkin iletişim sayesinde çalışanın işine bağlılığı artar. Dünyadaki değişim dinamiklerinden etkilenerek işlevleri gelişen halkla ilişkiler yöneticilerin işlerini zorlaştıran yeni moda bir iletişim yönetim aracı olarak değil, rekabet avantajı yaratacak stratejileri bulmaya ve onları uygulamada değişimi esas almaya yönelik bir yönetim felsefesi olarak benimsenmelidir. Müşteri odaklı kampanyalar: Kurumların nihai müşterilerine ait kayıtların yanı sıra veri tabanlı pazarlama teknikleriyle ürüne veya hizmete ihtiyaç ve alma isteği duyan, satın alma gücüne sahip potansiyel müşteriler belirlenebilmesi oldukça kolaylaşmıştır. Doğru segmentasyon çalışmaları ile bilinçli ve bilgiye açık hedef kitlenin ile ihtiyaçları belirlendikten sonra başlatılan iletişim süreci, satış ve/veya tanıtım gerçekleştikten sonra da devam etmekte, böylece hem müşterilerle ilişkilerde değer temelli bir süreklilik hem de onların ürün ya da hizmetten tatmini sağlanmaktadır. Gelir düzeyinin artmasıyla kendine olan güveni ve beklentileri artan tüketici, ancak işletmelerin mükemmel hizmet sunması durumunda tatmin olmaktadır. Bu nedenle, iletişimler mükemmel hizmet sunulacağını vurgulamalı ve uygulamalar vaat edileni gerçekleştirmeye yönelik olmalıdır. Anadolu Üniversitesi Öğretim Üyelerinden Prof. Dr. Yavuz Odabaşı’nın da bir makalesinde değindiği gibi: “Ekran kültürünün, düşünmeye fırsatı olmayan ya da içi boş bazı görüntülerle düşünmeye alışan tüketicilere görselliği her alanda sunmayı sürdüreceğini tahmin etmek zor olmasa gerek. Yaşadığımız imaj çağında, kelimelerden daha çok görüntü kullanımı ve üstelik güçlü görsellerin kullanımı her şeyin önüne geçti. İçerik de önemini kaybederek arka planda kalmaya başladı. Genel görünümün, içerik ve işlevselliğe göre daha baskın olması, içinde yaşanılan kültürün tipik bir özelliği. Ürün ve hizmetlerin işlevleri ve özelliklerini vurgulamak yerine, duygularla donatılmış mesajların ve imajların sunulması ve bunların serbestçe dolaşmalarının, diğer bir deyişle akmalarının meydan getirdiği ortamlar geçerli olmaya başlamıştır. ‘Ne söylediğin değil, nasıl söylediğin’ anlayışı geçerli anlayış olmaktadır. Kısacası, ‘bir resim binlerce kelimeye bedeldir’ sözü anlam kazanmaktadır.” Saygılarımla, Kemal Yıldırım
Editör
Kriz Ortamında Ayakta Kalmak Prof. Dr. T. Hikmet Karakoç TİMFED Dergisi Genel Yayın Yönetmeni hkarakoc@anadolu.edu.tr
Dünyada küresel kriz derinleşirken Türkiye’de de inşaat sektörü belirgin bir yavaşlama içine girdi. Bu tüm sektörleri etkileyebilecek bir durum. Böyle zamanlarda sektörü yeni bir atılıma hazırlayacak çalışmaları da başlatmak gerekiyor. Aslında kriz ortamı bir şekilde nasıl fırsata dönüştürülebilir? Bu da değerlendirilmelidir. Bu tür kriz ortamlarında ayakta kalabilmenin ve daha az hasarla atlatabilmenin başlıca yolu da, inşaat sektöründe daha rekabetçi firmalar yaratılması ve daha yüksek katma değer yaratılmasından geçmektedir. IMSAD’ın 2008 başında yayınladığı Sektör Raporunda, İnşaat malzemeleri sanayisi için daha rekabetçi firmalar yaratılması ve daha yüksek katma değer yaratılmasına ilişkin ayrıntılı önerilere yer verilmiştir. Bu yazıda söz konusu önerileri dikkatlerinize sunacağım. İnşaat malzemeleri sanayisi için daha rekabetçi firmalar yaratılması için üç ana öneri ile bunların alt önerileri ortaya konulmaktadır: Firmalar ihtiyaç duyduğu devlet desteğinin sağlanması ile teknoloji ve yenilikçilik ekseninde rekabetçi firmalar yaratılması, Fikri mülkiyet haklarının korunması, Teşviklerin doğru ve etkin kullanılması, Dış ticaret koruyucu ve rekabet artırıcı önlemlerin alınması, İşgücü yüksek, ölçek ekonomisini kullanan, rekabetçi malzeme üreticisi firmalar yaratılması, Kurumsallaşma, ölçeklerin büyütülmesi ve işbirlikleri yapılması, Eğitimli ve kalifiye eleman ihtiyacının karşılanması, AR-GE, ÜR-GE ve Teknoloji geliştirme çalışmalarının genişletilmesi, Firmaların maliyet yüklerinin azaltılması, Üretim sürecinde karşılaşılan kamu yüklerinin azaltılması, Ulaştırma ve taşımacılık altyapısının güçlendirilmesi. İnşaat malzemeleri sanayisi üretiminde daha yüksek katma değer yaratılması için de aşağıdaki öneriler ortaya konulmaktadır. Daha yüksek katma değer yaratan, standart, kaliteli ve rekabetçi malzeme üretimi içingerekli piyasa koşullarının yaratılması Kamu otoritesinin Etkin yapı, üretim ve ürün denetimi Kayıtdışı ve satandart dışı üretim ve haksız rekabetin önlenmesi İnşaat işlerinde uygulama standartlarının uygulanması ve denetlenmesi
Akreditasyon ve belgelendirme kurumları ile teset merkezleri ve laboratuarların sayı ve niteliğinin artırılması ve desteklenmesi Daha yüksek katma değer yaratan, standart, kaliteli ve rekabetçi malzeme tüketimi kullanımının özendirilmesi ve artırılması. Malzeme kullanımına ilişkin zorunlu ve özendirici mekanizmaların kurulması Tüketici bilincinin artırılması İnşaat sektörü üretimden satışa kadar büyük bir zincir. Daha rekabetçi firmalar yaratarak ve daha yüksek katma değer yaratarak sektörü ve firmaları güçlendirmek ve kriz dönemlerinden sağlıklı bir şekilde çıkmalarını sağlamak gerekmektedir. Bu önlemlerin alınmasında ve uygulanmasında sivil toplum örgütlerine önemli görevler düşmektedir: TİMFED, TİMDER, İMSAD gibi sivil toplum örgütleri Firmaların bu anlamda bilinçlenmesi konusunda seminer ve eğitimler vererek, Kanun ve yönetmelik düzeyinde yapılacak değişiklikler konusunda gerekli girişimleri yaparak, Komuoyunun bu anlamda bilinçlendirme konusunda çalışmalar yaparak, bu anlamda önemli bir işlevi yerine getireceklerdir. Bu sayı için, Seramik Araştırma Merkezi (SAM)’ni ziyaret ettik. Prof. Dr. Hasan Mandal ve Prof. Dr. Ferhat Kara İle görüşerek SAM’ın yapısı ve çalışmaları hakkında bilgi aldık. SAM, üniversite – sanayi işbirliğinin kurumsal olarak nasıl gerçekleştirilebileceğine ilişkingüzel bir örnektir. Prof. Dr. Mandal, Anadolu Üniversitesinde çok iyi bir ekip oluşturdu. Ulusal ve uluslararsı başarıları ile kendisini takdirle izliyoruz. Yazıyı ilgi ile okuyacağınızı ümit ediyorum. Isısan’ı sıfırdan kuran, tanınmış ve değerli bir marka yapan Mak. Yük. Müh. Rüknettin Küçükçalı, firmasına veda toplantısı düzenledi. TİMDER’in de kurucu üyeleri arasında yer alan Küçükçalı’nın sektöre çok önemli katkıları olmuştur. Özellikle teknik semineri, kitapları ve sektördeki ilkleriyle önemli başarılara imza attı. 11 Kasım tarihinde Swiss Otel’de düzenlediği veda toplantısı rekor katılımcı ile gerçekleşti. Toplantıda Küçükçalı’nın her yıl 2500 civarında ağaç diktiğini öğrendim. Bu yönünü takdirle ve imrenerek karşıladım. Bayilerinin de kendisine sürpriz veda hediyesi TEMA ile anlaşarak oluşturdukları Rüknettin Küçükçalı ormanı oldu. Dergimizde bu toplantı haberini sizlerle paylaştık. Rüknettin Abi’ye yaşamının bundan sonraki bölümünde sağlık ve başarılar diliyorum. En iyi dilek ve saygılarımla. 5 Kasım 2008 - Mart 2009 / Sayı 02
Dipnot
Karşısındakini Anlamak İçin Onun Gibi Düşünebilme Becerisi: EMPATİ Mehmet Arslan TİMFED Dergisi Sorumlu Yazı İşleri Müdürü mehmet.arslan@tepeinsmalz.com.tr
İnsanoğlu’nun yapısı gereği iletişim kurmak, mevcudiyeti için en vazgeçilmez unsurlardan biridir. Sosyal bir varlık olan insanoğlu yalnız yaşayamadığı gibi sorunlarını çözüme ulaştırmak konusunda da mutlaka paylaşıma ihtiyaç duymaktadır. Doğumdan itibaren diğer insanlarla iletişim halinde olan insanoğlu’nun bugün gelinen yaşam koşullarındaki yerine baktığımızda sosyal olma özelliğini giderek kaybettiğini görmekteyiz. Kendini başkalarının yerine koymak ve bunu bildirmek yerine kendi duygu ve düşüncelerinin en doğrusu olduğuna inanmak maalesef günümüzde daha yaygın hale gelmiştir. Özellikle de iş hayatımızda sıklıkla karşılaştığımız bu yoksunluk bize stres ve yoğun çalışma koşullarının hediyesidir. Tam bu noktada çözüm olarak son günlerin moda kavramlarından biri karşımıza çıkmaktadır. EMPATİ... Kelime anlamı itibariyle bir insanın, kendisini karşısındaki insanın yerine koyarak onun duygularını ve düşüncelerini doğru olarak anlaması ve karşısındakine bildirmesi eylemi olarak açıklanan bu davranış biçiminin karşılaştığımız zorluklar karşısında çözüm üretilmesine, sağlıklı iletişim kurulmasına ve duygusal zekanın gelişimine katkısı oldukça fazladır. Empati başarıyla uygulandığında olumlu etkileri hızla ve çarpıcı şekilde çevrenize etki edecek ve sizede kazandırdıklarını hissettirecek kadar etkili bir davranıştır. Empati’nin iş hayatımızdaki yerine baktığımızda da görüyoruz ki stres, yoğunluk ve daha bir çok insan sağlığına uzun dönemde olumsuz etkisi olabilecek unsurlara karşı en etkili ilaç olmaktadır. Örneğin; çalışma arkadaşlarına yön veren bir lideri ele alacak olursak, kendine bağlı olarak çalışan kişilerin neler isteyebileceğini ve hissedebileceğini EMPATİ ile öngördüğünde daha farklı davranmaya başlayacak ve başarıya giden yolda takım halinde ilk adımın
6 Kasım 2008 - Mart 2009 / Sayı 02
atılmasına liderlik etmiş olacaktır. Böylece herşeyin doğrusunu bildiğini düşünmek yerine daha paylaşımcı olarak karşısındakilerine fikirlerine değer vererek onların sınırlarının farkına varacak ve daha da gelişmeleri için gerekli şartları oluşturabilecektir. Peki empati doğuştan gelen bir duygu mudur? Yoksa geliştirilebilir bir yetenek midir? Aslında bu soruya her iki şekilde de cevap verebilmek mümkün. Çünkü doğuştan itibaren içimizde yer alan empati gücü ve becerisi onu ne kadar kullandığımızla doğru orantılı olarak yaşantımız boyunca kendini sürekli geliştirmektedir. Hızlı hareket etmemek, etraflıca düşünmek, geçmişten ders almak ve önce kendi davranışlarımızı anlamaya çalışmak empati gücümüzü arttırabilmek için gereklidir. Bununla beraber karşımızdaki kişinin ne hissettiğini anlamak empati kurmanıza yardımcı olmayacaktır. Karşımızdaki kişiye senin yerinde ben olsaydım demek tek başına yeterli değildir, buna bir değer katmak ve empati köprüsünü karşınızdakinin aklına ve yüreğine ulaştırmak, kendi yorumunuzu ve düşüncenizi de katmanız ile mümkün olacaktır. Empati ile ilgili son örneğimizide kültürümüzün en özel parçalarından biri olan Nasreddin Hocayla vermek gerekirse: Nasrettin Hoca bir gün eşeğinden düşer ve acıyla kıvranır. Başına toplananlar “Hemen bir doktor çağırın…” diye bağrışırken, Hoca, “Bana doktor değil, eşekten düşmüş birini bulun...” diye bağırır. Birbirimizi daha çok dinleyip daha anlayabildiğimiz empatili günler dileğiyle,
iyi
Değerlendirme
Öncelikle satışa hazır olan bu stokların hızla tükenmesi ve sektörde hat safhaya ulaşmış nakit sıkıntısının aşılması gerekmektedir. İnşaat sektörü bütün birimleri ile birlikte ana sektörlerden olup, ülkemiz ve Antalya ekonomisinde önemli bir yer tutmaktadır. Aynı zamanda en geniş istihdam imkânı sağlayan inşaat sektörü, işsizliğin azaltılması konusunda da önemli katkı sağlamaktadır. İnşaat sektörü katma değeri yüksek ürünler üretebilen, ihracata önemli katkı sağlayan, uluslararası deneyime sahip büyüme potansiyeli olan konumdadır. 2006 yılında yarattığı 21,2 milyar dolar katma değer ile GSMH içindeki payı %5,3’dür. 2006 yılında 22.33 milyon kişi olan toplam istihdam içinde inşaat sektörü payı % 5,7 ile 12,1 milyon kişi olmuştur. 2006 yılında yurtiçi ve yurtdışı dâhil toplam pazar büyüklüğü 63,7 milyar dolardır. 2002 yılında 11,8 milyar dolar olan pazar son 4 yıl içinde 5,4 kat büyümüştür. 2004 ve 2006 yılları arasında ortalamanın üzerinde bir büyüme gösteren inşaat sektörü, 2007 yılına girildiğinde giderek yavaşlama eğilimine başlamıştır. Zamanımızda ise sektör, ekonomik kriz içerisinde mücadele eder hale gelmiştir. Özellikle, yüksek göç oranı ile baş döndürücü bir hızla nüfusu artmakta olan kentimizde fazla miktarda inşaat stoku oluşmuştur. Bunun sıkıntısı müteahhitlere, inşaat malzemesi satıcılarına ve sanayiciye kadar uzanmaktadır. Öncelikle satışa hazır olan bu stokların hızla tükenmesi ve sektörde hat safhaya ulaşmış nakit sıkıntısının aşılması gerekmektedir. Böylesine büyük dalgalanmalar gösteren bir sektörde, faaliyette bulunan firmaların bu istikrarsızlıktan etkilenmeleri kaçınılmazdır. 2007 yılı sonuna gelindiğinde ABD ekonomisinde konut kredisi ile başlayan ekonomik durgunluğun henüz ülkemizde başlangıç aşaması olan ipoteğe dayalı konut kredisi tutsat (mortgage) uygulaması beklentileri karşılamaktan çok uzak kalmıştır. Dünyada baş gösteren global krizin üzerine, yurt içinde siyasi gerginliklerin artması ve kuraklık nedeni ile oluşan gıda fiyatları artışı güven ortamını hızla bozmuş ve talebi neredeyse yok olma noktasına getirmiştir. İnşaat sekörünün hareketlendirilmesi için, her ne kadar böyle bir dönemde kolay olmasa da uzun vadeli konut kredilerinin ucuzlatılması yoluyla talep oluşturulması gerekmektedir. %18 olan KDV oranının acilen düşürülmesi sektörü hareketlendireceği gibi kayıt dışının önlenmesi için çok büyük bir hamle olacaktır. Hükümet programlarında yer alan sektörün gelişim faaliyetleri, planlı kentleşme, konut üretimi ve gecekondu dönüşüm programı ile başlamıştır ve Başbakanımız hükümet hedeflerini açıklarken “ana hedefim 2013 yılına kadar her aileyi ev sahibi yapmak olduğu ve özellikle dar gelirli vatandaşların 5 yıl içinde mutlaka ev sahibi olacaklarını belirtmiştir.” 8 Kasım 2008 - Mart 2009 / Sayı 02
Yaşar Tabur TİMFED Yönetim Kurulu Üyesi ytabur@hotmail.com
Sektörümüzün yüksek katma değer yaratması, kamu işlerinde verimlilik sağlanması, standart inşaat faaliyetlerinin sürdürülmesi, gerekli piyasa koşullarının oluşturulması, maliyet yüklerinin azaltılması için; Arsa üretiminde uzun vadeli planlama ve etkinlik sağlanmalıdır. Arsa üretimi için merkezi ve yerel yönetimler tarafından uzun vadeli imar planları hazırlanmalı ve buna bağlı olarak uygun koşullarda arsa üretilmelidir. Stratejik öneme sahip olmayan bölgelerde yabancıların gayrimenkul edinmesine belirli kıstaslar içinde yer verilmelidir. Yabancılara, özellikle konut satışında kolaylıklar arttırılmalı bir an önce nihai düzenlemenin yapılarak satışların sık sık Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesinin önüne geçilmelidir. Yapı denetim sistemi etkin hale getirilmelidir. Yapı denetimde bu gün, içinde etkinlik sağlanamamış ve ilaveten bir maliyet olarak sistemde yer almıştır. Tüketici bilinci arttırılmalıdır; Asgari standartlarda yapı malzemelerinin kullanılması ile yasal tüm izinleri alınmış standartlara uygun yapıların kullanılması ve tüketicilerin bu yönde talep göstermesi amacı ile tüketici bilinçlendirilmelidir. Ayrıca enerji tasarrufu, afet yönetimi, çevre koruma v.b. kampanyalar düzenlenmelidir. Sosyal güvenlik yükleri azaltılmalıdır; Emek yoğun olan inşaat sektöründe kayıt dışı ve haksız rekabetin önlenmesi ve nitelikli iş gücü istihdamı için sosyal güvenlik prim yükleri azaltılmalıdır. Üretim ve sonrasında karşılaşılan vergi yükü azaltılmalıdır; İnşaat sektörü üzerinde yer alan ve üretilen maliyetlerinin %15’ine varan ilave yük oluşturan gelir vergisi, kurumlar vergisi, harçlar, KDV gibi vergisel yüklerin makul oranlara indirilmesi sağlanarak, haksız rekabet önlenmeli ve maliyetler düşürülmelidir. Kayıt dışı ve standart dışı üretim ve haksız rekabet önlenmelidir; Kamu otoritesi kayıt dışı üretim yapılmasına ve oluşturulan standartların dışında üretim ve satış yapılmasına izin vermemelidir. Bunun için etkin bir denetim mekanizması kurulmalıdır. AB uyum sürecinin desteklendiği inşaat ve ürün standartlarının oluşturulması, uygulanması ve etkin denetim sağlanması gerekmektedir. Burada dikkat edilmesi gereken husus, ekonomide dengelerin ve güven ortamının bozulma sürecinin önüne geçilmesi ve uzun süreli bir durgunluğun oluşmamasıdır. Ekonomide 2009 yılında daha çok iç kaynaklara dayalı bir büyüme çabası sergilenmeli, reform dinamiği ile AB üyelik süreci son derece canlı tutulmalıdır.
TİMKODER’den
TİMFED Sektörel Toplantısı TİMKODER Koordinasyonunda Ankara’da Yapıldı TOBB ve ATO’nun ev sahipliğinde TİMFED (Tesisat İnşaat Malzemecileri Federasyonu) kurucu üyesi TİMKODER’in koordinasyonunda 24 Eylül 2008 tarihinde ATO Meclis Salonunda sektörel toplantı ve iftar yemeği düzenlendi. Toplantı İstiklal Marşı’nın okunmasının ardından TİMKODER Yön. Kur. Bşk. Emin Ayar, ANTİMDER Yön. Kur. Bşk. Yaşar Tabur, DİMSİAD Yön. Kur. Bşk. Mesut Aygören, BURTİMDER Yön. Kur. Bşk. Metin Aydoğdu, TİMFED ve TİMDER Yön. Kur. Bşk. Kemal Yıldırım ve ATO Başkanı Sinan Aygün’ün açılış konuşmalarıyla başladı. TİMFED ve TİMDER Yön. Kur. Bşk. Kemal Yıldırım açılış konuşmasında; Türkiye ekonomisi ve inşaat sektörünün ekonomimizde yer aldığı konumu ile sektörel sorunlara çözüm önerileri hakkında bilgi ve düşüncelerini paylaştı. TİMFED ve TİMDER Yön. Kur. Bşk. Kemal Yıldırım
TİMKODER Yön. Kur. Bşk. Emin Ayar
ANTİMDER Yön. Kur. Bşk. Yaşar Tabur
DİMSİAD Yön. Kur. Bşk. Mesut Aygören
BURTİMDER Yön. Kur. Bşk. Metin Aydoğdu
10 Kasım 2008 - Mart 2009 / Sayı 02
ATO Başkanı Sinan Aygün
TİMKODER’den Açılış konuşmalarının ardından TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu “İçinde Bulunduğumuz Ekonomik Konjonktür ve Beklentiler” başlığı altında bir sunum gerçekleştirdi. Hisarcıklıoğlu sunumunda; Türkiye’de 1.5 yıldır ekonominin gündemde olmadığını belirterek, şunları kaydetti: ‘’Huzurun olmadığı yerde ticaret olmaz. Ticaretin olmadığı yerde zenginlik olmaz. Eğer zenginlik istiyorsak ticaret olacak. Ticaret istiyorsak huzur olacak. Kavganın olduğu yerde yokluk yaşanır. Biz bunu 1.5 yıldır söylüyorduk. Çok şükür bugün kavganın ve huzursuzluğun bittiğini görüyoruz. Artık ülkemizin önünde, ekonominin olduğu bir dönemin başlangıcında olduğumuza inanıyorum.’’ Gayrimenkul fiyatlarının düşeceğine, kredi maliyetlerinin artacağına, önümüzdeki süreç içinde Finansman Müdürleri ve İş Geliştirme Müdürlerine kesinlikle ihtiyaç duyulacağına dikkat çeken Hisarcıklıoğlu “Küçük olsun benim olsun devri bitti, birleşerek büyümek zorundasınız. Benim borcum, harcım yok. Bu iş beni ilgilendirmez, demeyin. Bu iş, domino taşı gibidir. Biri devrilmeye başladı mı diğerini de tetikler”. dedi. Toplantı sonrası verilen iftar yemeğinin ardından gerçekleşen sohbetler ile organizasyon sona erdi.
TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu
Toplantı öncesi Türkiye’nin dört bir yanından gelen sektör temsilcilerini rehber eşliğinde Anıtkabir ziyaretine götüren TİMKODER, davetlilerine unutulmaz bir gün yaşattı.
11 Kasım 2008 - Mart 2009 / Sayı 02
TİMDER’den
TİMDER Geleneksel İftar Yemeği ve TİMDER Akademi 2007-2008 Eğitim Dönemi Ödül Töreni Gerçekleşti TİMDER, Ramazan ayı geleneksel iftar yemeğini 4 Eylül 2008 akşamı İstanbul Sheraton Otel’de gerçekleştirdi. İftar yemeği ile büyük bir sektör buluşmasına sahne olan gecede iftar yemeğinin ardından TİMDER Akademi 2007 – 2008 eğitim döneminde başarılı olan katılımcıların ödül töreni yapıldı. Yoğun katılımın olduğu gecede topun patlamasından önce gerçekleşen hoş sohbetlerin ardından iftar yemeğine geçildi.
12 Kasım 2008 - Mart 2009 / Sayı 02
TİMDER’den İftar yemeğinin ardından TİMFED ve TİMDER Yönetim Kurulu Başkanı Kemal Yıldırım ve TİMDER Yön. Kur. Üyesi Baki Kartalkaya’nın konuşmasıyla başlayan TİMDER Akademi Eğitimleri Ödül Töreninde ilk üç’e giren katılımcılara notebook, devamlılık özel ödülüne hak kazanan katılımcılara ise cep telefonu verildi. Dönem birincisi Benan Aktürk ödülünü TİMFED ve TİMDER Yön. Kur. Bşk. Kemal Yıldırımın elinden, dönem ikincisi Erdem İdemen ödülünü TİMDER Yön. Kur. Bşk. Yrd. ve Eğitim Komitesi Başkanı Ali Yalçın Tung’un elinden, dönem üçüncüsü Hüseyin Aydemir ise ödülünü TİMDER Yön. Kur. Bşk. Yrd. Serdar Dönmez’in elinden aldı.
TİMFED ve TİMDER Yönetim Kurulu Başkanı Kemal Yıldırım
TİMDER Yönetim Kurulu Üyesi Baki Kartalkaya
Devamlılık Özel Ödülü Alan Katılımcılar Ayşe İdemen
Dönem Birincisi Benan Aktürk ödülünü TİMFED ve TİMDER Yön. Kur. Bşk. Kemal Yıldırım’ın elinden aldı. Hacer Metin
Dönem İkincisi Erdem İdemen ödülünü TİMDER Yön. Kur. Bşk. Yard. ve Eğitim Komitesi Bşk. Ali Yalçın Tung’un elinden aldı.
Belgin Özdoğan
TİMDER Akademi Eğitimleri 2007 – 2008 eğitim döneminin tüm derslerine katılan Ayşe İdemen, Gülengül İdemen, Belgin Özdoğan ve Hacer Metin’e TİMDER Yönetim Kurulu Üyeleri tarafından devam özel ödüllerinin verilmesinin ardından sınavlarda başarı göstermiş ancak dereceye girememiş 18 kişi sahneye çağırıldı ve teşekkür edildi. Sınavda Başarı Gösteren Katılımcılar Gülengül İdemen
13 Kasım 2008 - Mart 2009 / Sayı 02
TİMDER’den TİMDER, Akademi 2007 - 2008 Sponsorlarına Teşekkür Plaketlerini Takdim Etti
TSF - Hasan Sazcı
Katılımcılara verilen ödüllerin ardından eğitimlere sponsorluk desteği veren kurumların yöneticilerine TİMFED ve TİMDER Yön. Kur. Bşk. Kemal Yıldırım tarafından plaket verildi. Ödülleri Türkiye Seramik Federasyonu (TSF) adına Hasan Sazcı, Kale Grubu adına Tarık Özçelik, Kalekim adına Taner Köseoğlu, Eczacıbaşı Grubu adına Serhat Sabaz, Franke adına Mine Yaman, Teka adına Bekire Yöndem, Hitit Seramik adına Yavuz Eğitimci, Ege Seramik adına Mehmet Taner, DemirDöküm adına Abdullah Kuter ve Ekpaş adına Hakan Düz aldı. Organizasyon TİMDER Akademi Eğitmenlerinden Y. Doç. Dr. Hayri Baraçlı, Yük. Müh. Umut İnan, Eğt. Gör. Almila Dalkılıç’a plaket sunulmasıyla son buldu. Kale Grubu - Tarık Özçelik
Kalekim - Taner Köseoğlu
Eczacıbaşı - Serhat Sabaz
Franke - Mine Yaman
Teka - Bekire Yöndem
Hitit Seramik - Yavuz Eğitimci
Ege Seramik - Mehmet Taner
Demirdöküm - Abdullah Kuter
Ekpaş - Hakan Düz
Y. Doç. Dr. Hayri Baraçlı
Yük. Müh. Umut İnan
Eğt. Gör. Almila Dalkılıç
14 Kasım 2008 - Mart 2009 / Sayı 02
TİMDER’den
TİMDER Akademi Eğitim Seminerleri 2008 - 2009 Eğitim Dönemi Başladı Sektörümüzde eğitimin pratik kadar önemli olduğunun bilincinde olan TİMDER’in, bu önemli açığı kapatmaya katkıda bulunmak adına bu yıl 4. Eğitim dönemine giren TİMDER Akademi Eğitim Seminerleri 2008 - 2009 eğitim dönemi 9 Ekim 2008 tarihinde Gayrettepe Dedeman Otel’de başladı. Birçok görev ve makamdan katılımcının yoğun ilgi gösterdiği “Kurumsal İşletme Yönetimi” başlıklı ilk eğitime 79 kişi katıldı. Y. Doç. Dr. Hayri Baraçlı
eğitmenliğinde gerçekleşen eğitim sonrası katılımcılar yüzlerinde tebessüm, akıllarında yeni fikir ve düşüncelere sahip ayrıldı. Uzman Psikolog Ertan Şimşek eğitmenliğinde 16 Ekim 2008 tarihinde gerçekleşen İkinci eğitimi “İşletmelerde Takım Yönetimi ve İnsan Kaynakları” seminerine 88 kişilik katılım gerçekleşti. Farklı ve ilgi çekici anlatım tarzı ve uygulama teknikleri ile büyük beğeni toplayan eğitim Uzman Psikolog Ertan Şimşek’in katılımcılar tarafından alkışlanmasıyla son buldu.
Eğitim sırasında oynanan kulaktan kulağa oyunununda, Uzman Psikolog Ertan Şimşek’in yaptığı hareketler katılımcılar tarafından aynen tekrar edilmeye çalışıldı.
16 Kasım 2008 - Mart 2009 / Sayı 02
TİMDER’den “İletişim Teknikleri, Beden Dili, Doğru ve Etkili Konuşma” başlığıyla, 30 Ekim 2008 tarihinde, Öğr. Gör. Almila Dalkılıç eğitmenliğinde gerçekleşen seminere 136 kişi katıldı. Eğitim başlığı kadar Öğr. Gör. Almila Dalkılıç’ın eğitim tarzının ilgi çektiği eğitimde birçok uygulama ile katılımcılara iletişim sırasında yapılan hatalar ve bu hataların doğruları vurgulandı. Eğitim, takım iletişimi konusunda yapılan uygulama ile eğlenceli bir şekilde son buldu.
TİMDER, Akademi Eğitimlerine katkılarını esirgemeyen sponsorları; Türkiye Seramik Federasyonu, Kale Grubu, Eczacıbaşı Grubu, E.C.A, Serel, Teka, Franke, Ege Seramik, Hitit Seramik, Duravit, Fırat ve Ekpaş’a teşekkürlerini sunar. TİMDER Akademi Eğitim Seminerleri 2008-2009 eğitim dönemi toplam 14 başlık altında sağ sayfadaki program çerçevesinde devam edecek.
TİMDER AKADEMİ 2008 - 2009 DÖNEMİ
SPONSORLARINA TEŞEKKÜR EDERİZ
17 Kasım 2008 - Mart 2009 / Sayı 02
TİMDER’den
TİMDER Akademi 2008 - 2009 Eğitim Programı 01. Kurumsal İşletme Yönetimi.........................................................................................09.10.2008 02. İşletmelerde Takım Yönetimi ve İnsan Kaynakları...................................................16.10.2008 03. İletişim Teknikleri, Beden Dili, Doğru ve Etkili Konuşma...........................................30.10.2008 04. Stratejik Pazarlama, Pazar Araştırmaları ve Talep Tahminleri.................................06.11.2008 05. Satış Teknikleri, Bayi Dağıtım Kanalı Yönetimi..........................................................13.11.2008 06. Enflasyonsuz Ortamda İşletme Yönetmi ve Kriz Yönetimi........................................20.11.2008 07. Vaka Çalışması I.........................................................................................................04.12.2008 08. Yönetim Becerilerini Geliştirme.................................................................................18.12.2008 09.KOBİ’lerde Yaşanan Sorunlar ve Çözümler..............................................................08.01.2009 10. Mali Analiz ve Bilanço Okuma Teknikleri.................................................................15.01.2009 11. Kalite-Maliyet-Termin Üçgeninden Satış Projeksiyonu.............................................22.01.2009 12. Stratejilerle Değişim Yönetimi.....................................................................................12.02.2009 13. Problem Çözme ve Karar Verme Teknikleri.............................................................19.02.2009 14. Vaka Çalışması II .....................................................................................................26.02.2009
TİMDER Akademi Ders Notları Serisinin Üçüncü Kitabı Yayımlandı TİMDER 2005 yılında başlattığı TİMDER Akademi programının 2007 - 2008 Eğitim dönemi tamamlandı ve mezunlarını verdiği dönemin eğitim konularının kalıcı olabilmesi için TİMDER AKADEMİ Ders Notları kitabının üçüncüsünü yayınladı. TİMDER Akademi eğitmenlerinden Yrd. Doç Dr. Hayri Baraçlı’nın koordine ettiği ve TİMDER Dergi Yapımcısı Güray Ergün tarafından grafik tasarımı gerçekleşen çalışma 13 bölüm ve 126 sayfadan oluşuyor. Yurt genelinde tüm TİMDER asil ve fahri üyelerine ücretsiz dağıtımı gerçekleştirilen kitabın sektör tarafından ilk iki dönem için dağıtılan kitaplar kadar ilgi ve beğeniyle karşılaşacağı beklenmektedir. 18 Kasım 2008 - Mart 2009 / Sayı 02
TİMDER’den
TİMDER, Dünya ve Türkiye Ekonomisindeki Son Gelişmeler ve İnşaat Sektörüne Etkileri Konferansı Düzenledi Prof. Dr. Kerem Alkin’in engin bilgi ve araştırmalarıyla “Dünya ve Türkiye Ekonomisindeki Son Gelişmeler ve İnşaat Sektörüne Etkileri” konferansı TİMDER tarafından düzenledi. 6 Kasım 2008 tarihinde İstanbul Gayrettepe Dedeman Otel’inde gerçekleştirilen organizasyona 200 civarında katılım gerçekleşti. Prof. Dr. Kerem Alkin’in sunumunu gerçekleştirdiği konferansta; dünya ve Türkiye ekonomisinde son dönemde yaşanan gelişmeler, bu gelişmelerin inşaat sektörüne etkileri, önümüzdeki dönemlerde bizi bekleyen gelişmeler gözler önüne serildi. İnşaat malzemesi üretici ve satıcılarının buluştuğu organizasyonda davetliler bu gelişmeler içinde oluşan soru işaretlerini Prof. Dr. Kerem Alkin’e yönelterek cevap buldular. Ekonomik konjonktür’de karanlıkta kalan noktaların gün yüzüne çıktığı organizasyon Prof. Dr. Kerem Alkin’in davetliler tarafından alkışlanmasıyla son buldu.
20 Kasım 2008 - Mart 2009 / Sayı 02
Prof. Dr. Kerem Alkin
TİMDER’den
21 Kasım 2008 - Mart 2009 / Sayı 02
TİMDER’den
TİMDER, “İş Hayatında, Eş Hayatında; Kendi Yıldızını Yakala” Konferansı Düzenledi TİMDER, toplumun yapı taşı aile’nin gerek iş yaşamı gerekse toplum hayatında öneminin bilinci ile üyelerine konusunda uzman Prof. Dr. Acar Baltaş’ın sunumu ile “İş Hayatında, Eş Hayatında; Kendi Yıldızını Yakala” başlığı altında bir konferans düzenledi. 23 Kasım Pazar sabahı eşleri ile birlikte İstanbul Gayrettepe Dedeman Oteline gelen TİMDER üyeleri güllerle karşılandı. Brunch ile başlayan organizasyonda sektör temsilcileri iş yaşamının yoğun temposunda birbirleri ile görüşme bularak, güzel bir Pazar keyfi yaşadılar.
Prof. Dr. Acar Baltaş
22 Kasım 2008 - Mart 2009 / Sayı 02
TİMDER’den
Brunch’ın ardından Prof. Dr. Acar Baltaş’ın aile yaşamının iş hayatına etkilerini, iş ve eş hayatında iletişim sırasında yapılan hatalar ve bunların doğurduğu sonuçlar, olması gereken doğrular, kısacası mutlu bir yaşamın reçetesini içeren “İş Hayatında, Eş Hayatında; Kendi Yıldızını Yakala” konferansı düzenlendi. Konferansta Prof. Dr. Acar Baltaş’ın değindiği konular kısaca; Söylenenin aksine iş hayatınızda yaşadığınız sorunları, gelişmeleri eşlerinizle paylaşın çünkü bunun adı paylaşmak değer verdiğiniz insanlarla bir şeyleri paylaşırsınız. Bu paylaşım karşınızdaki kişiye değer verdiğinizi hissettirecektir. Herkes yönettiği insanların kendisine güvenmesini ister ama üstleri tarafından takdir edilmeyen eleman yöneticisine güvenemez. Amirinin iş bilgisine güvenmez ve sözünü tutmayacağı kanaati gelişir. İnsanların her yaşta olumlu ilgiye ihtiyacı vardır. Bir bahçıvan fidanın yetiştiğini görmek için önce zemini hazırlar, ardından tohumu eker, gerekli beslemeyi yapar, ilgi gösterir sonrada sabırla bekler. İnsanlarda aynı şekilde ilgi görmek için karşısındakine; zemin hazırlar, tohumu eker, ilgi ve sevgisiyle karşısındakini besler sonrada sabırla gösterdiği ilginin karşılığını bekler. Anne ve babanın çocuklarına vereceği en büyük hediye birbirlerini ne kadar sevdiklerini çocuklarına göstermesidir. İnsanları etkilemek ve kendinize çekmek için yanlışlarını değil doğrularını yakalayın. Yoğun ilgi ve dikkatle takip edilen konferans Prof. Dr. Acar Baltaş’ın katılımcılar tarafından alkışlanmasıyla son buldu.
23 Kasım 2008 - Mart 2009 / Sayı 02
TİMDER’den
TİMDER Akademi Eğitim Seminerleri Devam Ediyor Sektörümüzde eğitim eksikliğini kapatmak, çalışanların profesyonel yapıda kurumlarına daha yararlı olabilmesini sağlamak amacıyla TİMDER’in, düzenlediği eğitim seminerleri 4. yılında 2008-2009 dönemi ile eğitimleri devam ediyor. Gayrettepe Dedeman Oteli’nde organize edilen seminerlerin 4. dersi “Stratejik Pazarlama, Pazar Araştırmaları ve Talep Tahminleri“ semineri 06 Kasım 2008 tarihinde gerçekleşti. 89 kişilik katılımın olduğu eğitim Y. Doç. Dr. Hayri Baraçlı’nın ilgi çekici ve güncel örneklerle pekiştirici eğitmenliğinde gerçekleşti. Eğitim ile stratejik pazarlama, pazar araştırmaları ve talep tahminleri konusunda yapılan hatalar ve olması gereken doğrular gözler önüne serildi.
Y. Doç. Dr. Hayri Baraçlı
24 Kasım 2008 - Mart 2009 / Sayı 02
TİMDER’den TİMDER Akademi Eğitim Seminerleri’nin 5.dersi “Satış Teknikleri, Bayi Dağıtım Kanalı Yönetimi” semineri ise 13 Kasım 2008 tarihinde gerçekleşti. 71 kişinin katıldığı, Yrd. Doç. Dr. Umut Rıfat Tuzkaya’nın eğitmenliğinde gerçekleşen seminerde katılımcılara; satış teknikleri, satış yönetimi, doğru ve yanlış satış sistemi, bayi dağıtım kanalları yönetimi, bayi yönetimi, dağıtım ağı tasarımı hakkında bilgiler aktarıldı.
Yrd. Doç. Dr. Umut Rıfat Tuzkaya
6. Eğitim başılığı olan “Enflasyonsuz Ortamda İşletme Yönetimi ve Kriz Yönetimi” semineri 20 Kasım 2008 tarihinde gerçekleşti. 49 kişinin katıldığı ve Y. Doç Dr. Hayri Baraçlı eğitmenliğinde gerçekleşen seminer de enflasyonsuz ortamda işletme yönetimi, kriz yönetimi, krizi oluşturan temel faktörler, kriz yönetim süreci, kriz yönetiminde uygulanabilecek teknikler, kriz yönetim sürecinde yöneticilerin sahip olması gereken nitelikler hakkında bilgi verildi. TİMDER Akademi Eğitimlerine katkılarını esirgemeyen sponsorlarımız; Türkiye Seramik Federasyonu, Kale Grubu, Eczacıbaşı Grubu, E.C.A, Serel, Teka, Franke, Ege Seramik, Hitit Seramik, Duravit, Fırat ve Ekpaş’a teşekkürlerimizi sunarız.
25 Kasım 2008 - Mart 2009 / Sayı 02
TİMDER’den
TİMDER Akademi Eğitim Seminerleri 1.Vaka Çalışması Yapıldı TİMDER Akademi Eğitim Seminerleri yedinci dersinde 1.Vaka çalışması yapıldı.04.12.2008 tarihinde İstanbul Dedeman Gayrettepe Otelinde gerçekleşen vaka çalışmasında 3 gruba ayrılan katılımcılar birbirlerinden daha iyi çözümler bulmak adına yaptıkları beyin fırtınası sonucunda TİMDER Akademi Eğitimlerinden kazandıkları bilgilerini yarıştırdı. Bir buçuk saat kendi aralarında belirlenen vaka’ya çözüm arayan katılımcılar verilen mola ardından konuya ilişkin çözüm ve önerilerini TİMDER Akademi Eğitmeni Y. Doç. Dr. Hayri Baraçlı’ya sundu. Grup sözcülerinin dile getirdiği cevapları dikkatle dinleyerek gizli puanlama sistemi ile değerlendiren Y. Doç Dr. Hayri Baraçlı vaka çalışması sonunda 3 grubunda ayrı çözüm yöntemleri ile aynı puanı aldıklarını ve grupların hepsinin başarılı olduklarını açıkladı.
26 Kasım 2008 - Mart 2009 / Sayı 02
ANTİMDER’den
ANTİMDER, Eylül Ayı Toplantısını İftar Yemeği ile Gerçekleştirildi
ANTİMDER 9. olağan toplantısı Hakan Plastik A.Ş. sponsorluğunda Antalya İl Müftüsü Mahmut Yeleser ve Müftü Yardımcısı Muammer Ayam, Hakan Plastik A.Ş. Kalite Yönetim Müdürü Yasemin Aslan, Antalya Bölge Müdürü Aybars Çay, Antalya Bölge Satış Uzmanı Can Sinan Çelik, Satış Muhasebe Sorumlusu Gülten Ceylan ve dernek üyelerinin katılımı ile gerçekleşti. 11 ayın Sultanı mübarek Ramazan ayının ikinci iftar yemeğinde gerçekleşen 9. olağan toplantısında birlik ve beraberlik çağrısında bulunan ANTİMDER Yönetim Kurulu Başkanı Yaşar Tabur, ramazan ayının tüm dünya Müslümanları için çok kutsal olduğunu bu ayda yoksullara ulaşmanın, onlara yardım etmenin çok önemli olduğunu söyledi. Antalya ilinin Türkiye’de en yüksek göç oranına sahip olmaya devam ettiğini belirten Tabur, dolayısıyla yoksulların tespit edilip insanların onurlarını rencide etmeden yardımda bulunmak için ramazan ayının manevi havasının önemli bir fırsat olduğunu söyledi. Kentimizde lüks konutların bulunduğu, varlıklı insanların semtlerinde dahi çok yoksul aileler yaşamaya devam ediyor. Önemli olan gerçek ihtiyaç sahibi olan bu insanlara ulaşıp, yardımda bulunmak ve ramazan ayının sevabından faydalanmaktır. dedi. Antalya İl Müftüsü Mahmut Yeleser, mübarek Ramazan ayında ülkemizde ve İslam dünyasında her yerde Hz. Muhammed (s.a.v.) koktuğunu dile getirerek, “Bizi biz yapan çok kuvvetli değerlerimiz var. Ramazan ayının neşesi ülkemizde bambaşka. Ramazan ayı geldiğinde bir neşe bir mutluluk kaynağı. Bir çok bayramlarımız önemli günlerimiz bulunmakta ancak Ramazan ayı dünya günde28 Kasım 2008 - Mart 2009 / Sayı 02
minde olan bir aydır. Ramazan ayı kutsal bir aydır. Fakir fukaralarının hatırlarının sorulduğu bir ay” diye konuştu. Kuran-ı Kerim’de insan çalışan varlık olarak belirtildiğini ifade eden Yeleser, “Çalışan kimsenin aç kaldığını kimse söyleyemez. Ramazan ayı sosyal yardımlaşma ayı. İnsanı insan yapan Kurandır. Kuran sadece kabir ve ötesine hitap eden değildir. Her zaman hitap edendir. İnsanı medeni kılandır. Ramazan öyle bir aydır ki bu mübarek ay’da Kuran bu ayda inmiştir” dedi. Hakan Plastik A.Ş. Kalite Yönetim Müdürü Yasemin Aslan, slayt gösterisiyle Hakan Plastik’in çalışmaları ve ürettiği ürünler hakkında bilgiler aktardı. Kısa tanıtım sonrasında ANTİMDER Yönetim Kurulu Başkanı Yaşar Tabur, 9. Olağan toplantıya katılımlarından dolayı Antalya İl Müftüsü Mahmut Yeleser’e plaket sundu.
ANTİMDER’den
ANTİMDER, Ekim Ayı Toplantısında Krizi Masaya Yatırdı Antalya Tesisat ve İnşaat Malzemeleri Derneği (ANTİMDER), 2008 yılının 10. Olağan Toplantısı dünyanın tek gündemi haline gelen Kriz’i masaya yatırdı ANTİMDER 10. Olağan toplantısını PİLSA Plastik Sanayi sponsorluğunda Konyaaltı Belediye Başkanı Muhittin Böcek, PİLSA Pazarlama Müdürü İhsan Altınöz, İzmir Bölge Müdürü Namık Çetin, Merkez Pazarlama Şefi Fatih Söylemez, A Bank Antalya Şube Müdürü Fethi Kuyucu ve dernek üyelerinin katılımlarıyla gerçekleşti. ANTİMDER Yönetim Kurulu Başkanı Yaşar Tabur, toplantıya geçtiğimiz ay kutlanan Türk Dil Bayramı hakkında görüşlerini aktararak başladı. Başkan Tabur, “Türk diline sahip çıkmalıyız. Bir nesil diğer nesli anlamıyor. Eğer bir nesil diğer nesli alamıyorsa bir sorun var demektir. İki üç tane dil bilelim. Ama kendi dilimizi de gelecek nesillere bozulmadan aktaralım.”dedi. Türkiye’nin dünyada yaşanan krizden etkilenmemesinin mümkün olmadığını belirten Başkan Tabur, “Rahmetli Turgut Özal zamanında ülkemiz dünyaya bir açılım yaşadı. Özal insanlar üzerinde bulunan kompleksi kaldırdı. Dünyanın her yerinde Türk insanı yatırım yapmaya başladı. Türk insanı dünyanın her yerinde var. Türkiye artık Türklere dar geliyor. Tabii ki bunda rahmetli Özal’ın çok etkileri var. Bu dönemle birlikte kaybettiğimiz ve kazandığımız çok şeyler var oldu ” dedi. Tabur, “Ülkemiz, iktidar yanlıları ve karşıtları olarak ikiye bölünmüş durumda Bu, ekonomik değerlendirmelere de yansımakta. İktidar, gerekli tüm tedbirlerin alındığını ve alınacağını söylerken; bu tedbirlerin ne olduğu ve nasıl olacağı konusunda verilen bilgi yeterli bulunmamaktadır. Taraflı yaklaşımlar bir tarafa bırakılmalı. Eleştiriler yapılırken bir taraftan da çözüm önerileri ortaya konulmalı ve bir an önce uygulamaya başlanılmalıdır. Piyasalar hızla daralmakta ve her geçen gün kötümser beklentiler artmaktadır. Böylesi bir felakete karşı toplumsal birliktelik kaçınılmazdır. Çünkü bu kriz diğerlerinden farklı olarak toplumun bütün kesimlerini etkilemektedir. Herkes üzerine düşeni layıkıyla yaptığı takdirde ancak böylesi bir krizden daha az zararla kurtulmak mümkün olabilir. Bunun gerçekleşmesi için de liderlerimize düşen en önemli görev gerginliği bir tarafa bırakıp ortak akıl üretmek ve tek vücut olabilmektir” diye konuştu. Tabur, “Dünya ve Ülkemiz krizden çıkacak. Hiçbir kriz kalıcı değil. Önemli olan ne kadar tahribat bırakacağı. Almanya, yaşanan dünya savaşında sonra, uyguladığı politikalar ile şuanda ekonomisi en büyük ülkeler arasında. Amerika’dan dünyaya yayılan bir kriz var. Amerikalı bugün ürettiğinden daha fazla tüketiyor. Kimsenin kontrol edemediği beynelmilel bir sermaye var. Devletlerin kontrol 30 Kasım 2008 - Mart 2009 / Sayı 02
edemediği finans yapılanmaları var. Bir yandan da Newyork’ da on binlerce evsiz var. Dünya’nın ticaret ve finans merkezi Manhattan’da yer altı mazgal ve metro tünellerinde 20 bin insan yaşıyor. Amerika tüketen bir toplum olmuş.” diye konuştu. Konyaaltı Belediye Başkanı Muhittin Böcek ise, Konyaaltı bölgesinde yaptığı çalışmalar hakkında bilgiler aktardı. Başkan Böcek, “Beldemiz şehir merkezine uzak olmasından dolayı bir çok sorunları vardı. Altı yapısından üst yapısına kadar sorunları olan bir belde konumundaydı. Göreve geldiğimde bu sorunları ortadan kaldırmak için yaptığım çalışmalar sonrasında, Konyaaltı mutlu yaşanlar yeri oldu. Konyaaltı sahil projemizle sahilimize mavi bayrak kazandırdık. Binlerce belde içerisinde vatandaşlarımızın memnuniyeti ile İSO 9000 belgesi aldık. Bu belgeyi iki yıllık bir çalışmayla kazandık” dedi. Başkan Böcek, “Alt yapı çalışmalarımız hızlı bir şekilde devam etti. Siyaset yapmadan çalışmalarıma devam ettim. 22 bin nüfustan 75 nüfusa yükselen beldemiz, Doyran ve Beldibi beldelerin dahil olmasıyla 100 Bin nüfusa ulaştı. Beldemizde arsa fiyatların yüksek olmasından okul, cami gibi yerleri yapmakta sıkıntılar yaşadık. Büyük sorunlarla bugüne kadar geldik. Beldemizi en hızlı gelişen bölge konumunda” diye konuştu. Son olarak konuşma yapan A Bank Antalya Şube Müdürü Fethi Kuyucu, krizin beklenmedik değişimler olduğunu belirterek, “Bu kiriz bugünün krizi değil. 2004 - 2006 yıllarında konut kredilerinde başlayarak gelen bir kriz. Menkul kıymetler değer kaybetmeye başladı. Arap ülkelerinde para var. Asya’da var. Ancak krize birde güven krizi eklendi. Para öngörülük bekliyor. AB toplumsal bir birlilik parasal birlilik değil. İnşaat sektöründe bir konutun ömrü 50 yıl Kentsel dönüşüme geçildiğinde inşaat hızlanacak ve artışa geçecek. Bilançolarınızı şeffaf haline getirin. İş gücünü, takımlarını elamanlarınıza sahip çıkın onlara fırsat verin” dedi. Konuşmaların ardından evlilik yıl dönümü olmasına karşın toplantıya katılan Konyaaltı Belediye Başkanı Muhittin Böcek’e ve A Bank Antalya Şube Müdürü Fethi Kuyucu’ya ANTİMDER Yönetim Kurulu Başkanı Yaşar Tabur, katılımlarından dolayı teşekkür ederek Plaket takdim etti.
www.graniser.com.tr
ANTİMDER’den
ANTİMDER, Türkiye’nin Atardamarı Türk Kızılay Derneğini Ziyaret Etti
ANTİMDER Yönetim Kurulu, Türkiye’nin atardamarı konumunda bulanan Türk Kızılay Derneği Antalya Şubesi yeni merkezlerini ziyarette bulunarak, çalışmalar hakkında bilgi aldılar. ANTİMDER Yönetim Kurulu Başkanı Yaşar Tabur, Kızılay’ın vatandaşların sadece afet zamanında akıla geldiğini ifade etti. Antalya Tesisat ve İnşaat Malzemecileri Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Yaşar Tabur, Mali Yönetmen Ender Kuzucu ve Genel Sekreter Özer Doğan, Türk Kızılay Derneği Antalya Şube Başkanı Dr. Cengiz Nizam ve Yönetim Kurulu üyelerini ziyaret ederek çalışmalar hakkında bilgiler aldılar. ANTİMDER Yönetim Kurulu Başkanı Yaşar Tabur, “Kızılay denilince akla deprem, yangın, doğal afetlerde yardım yapan kurum olarak aklımıza gemlete. Ancak Kızılay her zaman aklımızda olması gereken en önemli atar damarlarımızdan biri. Çünkü sadece afetlerde ortaya çıkan bir kurum değil. Kızılay tüm anlamda ihtiyacı olan vatandaşlara yardım etmekte. Bu anlamda bizler birer birey olarak Kızılay’a her zaman destek olmalıyız” dedi. Manavgat ve Serik bölgesinde yaklaşık 6 gündür devam eden, binlerce hektar alanı küle çeviren ve iki vatandaşın hayatını kaybettiği orman yangını hakkında da görüşlerini ifade eden Başkan Tabur, “Antalya bunun kadar büyük bir yangın görmedi. Bu kadar büyük bir yangın doğal yollardan gerçekleşemez. Terör odaklarının halkın refahını karıştırmak için böyle bir oyun yaptığını düşünüyorum. Ayrıca bu bölge özellikle Akdeniz Çamı gibi sadece belirli bölgelerde yetişen çeşitli ağaçlar bulunmakta” diye konuştu. Başkan Tabur, “Bu gibi durumlarda birlik olmalıyız. Burada mağdur olan vatandaşlarımıza, elimizden gelen her türlü yardımı yapmalıyız. Halk örgütlen32 Kasım 2008 - Mart 2009 / Sayı 02
meli. Bizler dernek olarak tüm üyelerimize mağdur olan vatandaşlarımıza kendi istekleri doğrultusunda yardımda bulunması için haberdar edeceğiz” diye konuştu. Türk Kızılay Derneği Antalya Şube Başkanı Dr. Cengiz Nizam, “Yangının bulunduğu bölgelerde, yardımsever vatandaşların destekleriyle vatandaşlarımıza hizmet götürmeye devam ediyoruz. Buradaki vatandaşlarımıza bugün itibariyle, yetkili kurumların onayıyla belirli bölgeye prefabrik evler yapmaktayız. Bugün itibariyle 48 adet prefabrik evimiz tamamlandı. Burada toplam tespit ettiğimiz 60 aile mağdur. Özellikle vatandaşlarımızın ev eşyaları konusunda sıkıntıları bulunmakta. Yangın esnasında tüm kullandığı eşyalar hasar gördü. Bunun için yardım edecek vatandaşlarımızın evlerinde fazla bulunan ev eşyalar konusunda olursa daha iyi olacağını düşünüyorum” dedi. Konuşmalar sonrasında ANTİMDER Yönetim Kurulu Başkanı Yaşar Tabur, Türk Kızılay Derneği Antalya Şube Başkanı Dr. Cengiz Nizam’a bir plaket takdim etti.
ANTİMDER’den
ANTİMDER, 2008 Yılı Son Olağan Toplantısını Gerçekleştirdi Antalya Tesisat ve İnşaat Malzemecileri Derneği (ANTİMDER) 2008 yılı son olağan toplantısını Genel Kurul sonucu seçilen Ali Kıvrak Başkanlığında gerçekleşti. Genel Kurulda eski Yönetim Kurulu Başkanı Yaşar Tabur’un görevini Ali Kıvrak’a teslim etmesinin ardından gerçekleşen ilk toplantıda büyük özveriyle kısa bir zaman dilimi içerisinde hazırlanan www.antimder.org.tr Internet sitesi tanıtımı gerçekleşti. Internet sitesin konusunda tüm üyelerin katkı koymasını isteyen Başkan Kıvrak, “Sitemiz tamamen yeni bir görünüme kavuştu. Internet sitemizi açtığınızda üyelerin tüm bilgilerine ve hatta varsa Internet adresine ulaşabiliriz. Bazı dernek üyelerimizin Internet adresi bulunmuyor. Bunun içinde çalışmalar yapmaktayız. Ayrıca her üyemizin ANTİMDER olarak kendilerine ait şahsi mail adresi olacak. Buraya elemanlarınız dahi ilan verebilecek. Sizlerden isteğim sitemize sahip çıkalım” diye konuştu. Başkanı Kıvrak, “Yeni dönem derneğimizin daha yukarılara taşımak için mücadele vereceğiz. Tabi ki burada siz üyelerimizin bizlerin yanında olmasını ve destek olmasını bekliyoruz. Burada başkanlık koltuğunda olmak önemli değil. Önemli olan birlikte hareket etmektir. Benim burada başkanlık koltuğunda olmam her şeyi ben yapacağım anlamına gelmez. Ayrıca bundan sonra bir üyemiz toplantıda bir görevi olacak” diye konuşarak Ocak ayı toplantısının da yatılı olup olmaması konusunda
gelen öneriyi üyelere sundu. Yapılan konuşmalar sonucu 2009 Ocak ayının toplantısının yatılı olması karara bağlandı. Eski Başkan Tabur, “Başkanlık görevine seçilen Ali Kıvrak’ın Derneği Başkanlık dönemince daha yukarılara taşıyacağına inandığını belirterek,”Bizlerde Derneğin üyesi olarak her zaman başkan ve yönetime destek olmalı ve her zaman onların yanında olmalıyız. Bilindiği gibi dernekler üyelerinin katkılarıyla ayakta durur birde bu çerçevede her zaman birlik ve beraberlik içerisinde olmalıyız ayrıca yeni yapılan internet sitemize üyeler olarak her zaman destek olmalıyız. Sayın Ali Kıvrak’a da Başkanlık döneminde başarılar diliyorum bu vesile ile de kurban bayramınızı tüm Müslüman âlemine hayırlı olmasını diliyorum.” diye konuştu. Konuşmaların ardından ANTİMDER Yönetim Kurulu Başkanı Ali Kıvrak, başkanlık döneminde gerçekleştirdiği faaliyetler ve etkinliklerden dolayı eski Yönetim Kurulu Başkanı Yaşar Tabur’a plaket verdi. Toplantıda ayrıca Kasım ayında doğum günü ve özel günleri olan üyeler içinde pasta kesildi. 33 Kasım 2008 - Mart 2009 / Sayı 02
BURTİMDER’den
BURTİMDER, Bursa Ticaret Sanayi Odası’nı Ziyaret Etti BURTİMDER Bursa Tesisat İnşaat Malzemecileri Derneği son aylarda yaptığı çalışmalarıyla adından söz ettirirken yeni üyelerini de bünyesine katmaya devam ediyor. BURTİMDER Yönetim Kurulu üyeleri Bursa Ticaret Sanayi Odası Meclis Başkanı İlhan Parseker’i ziyaret ederek Şubat 2009 da yapılacak olan oda seçimleriyle ilgili görüş alışverişinde bulundular.
Bursa Ticaret Sanayi Odası Başkanı Meclis Başkanı İlhan Parseker BURTİMDER‘in başarılı çalışmalarını yakından takip ettiğini belirtti. BURTİMDER Yönetim Kurulu Başkanı Metin Aydoğdu ise yaptığı konuşmada “Üyelerimizin sorunlarını daha kısa sürede çözebilmek için BTSO seçimlerinde ilgili komitede yer almak istiyorum” dedi.
BURTİMDER Yön. Kur. Üyesi Ergin Yedek, BTSO Meclis Başkanı İlhan Parseker ve BURTİMDER Yön. Kur. Bşk. Metin Aydoğdu
BURTİMDER Yön. Kur. Muhasip Üyesi Şerif Aydoğdu, BURTİMDER Yön. Kur. Üyesi Metin Aktosun, BTSO Meclis Başkanı İlhan Parseker, BURTİMDER Yön. Kur. Bşk. Metin Aydoğdu ve BURTİMDER Yön. Kur. Üyeleri Ergin Yedek, Aytaç Gökhanoğlu
BURTİMDER Üyelerine Akaryakıtta İndirim Bursa Tesisat İnşaat Malzemecileri Derneği BP ile bir anlaşma yaparak bütün üyelerine cazip şartlarla akaryakıt alma imkânı sağladı. Bu anlaşma ile üyelerin önemli ölçüde akaryakıt tasarrufu sağlayacaklarını belirten Yönetim Kurulu Başkanı Metin Aydoğdu “BP ile yaptığımız anlaşma gereği üyelerimize cazip şartlarla akaryakıt temin etmeleri imkânını sağladık. Birçok üyemizin yıllık bazda önemli ölçüde tasarruf sağlayacaklarına inanıyorum. Çalışmalarımız aralıksız devam ediyor. Üyelerimiz için daha farklı alternatifler de sunacağız.”dedi. Ergin Petrol Genel Müdürü Sadi Şahinoğlu’ da yaptığı açıklamada BURTİMDER üyelerine hizmet vermekten Mutluluk duyacaklarını belirtti. 34 Kasım 2008 - Mart 2009 / Sayı 02
BURTİMDER Yön. Kur. Üyesi Metin Aktosun, Ergin Petrol Genel Müdürü Sadi Şahinoğlu, BURTİMDER Yön. Kur. Muhasip Üyesi Şerif Aydoğdu, BURTİMDER Yön. Kur. Bşk. Metin Aydoğdu, BURTİMDER Yön. Kur. Üyeleri Ergin Yedek ve Aytaç Gökhanoğlu
BURTİMDER’den
BURTİMDER, İftar Yemeğinde Üyeleri ile Buluştu BURTİMDER Ramazan ayında bütün üyelerine Kervansaray Termal Otelde iftar yemeği verdi. İftar yemeğinin açılış konuşmasını BURTİMDER Başkanı Metin Aydoğdu yaptı. Derneğin çalışmalarından bahseden Metin Aydoğdu Ergin petrol ile yaptıkları anlaşmayı da dile getirdi. BP ile yapılan anlaşma sayesinde üyelerin çok daha uygun şartlara akaryakıt alacaklarını belirtti. Başkan Metin Aydoğdu Kervansaray Termal Otelle de yapacakları anlaşmayı anlattı. Yapılan bu anlaşma sayesinde üyelerin çok daha uygun şartlara Otelin imkânlarından faydalanabileceklerini söyledi. Yemeğin davetlileri arasında BTSO Başkanı İlhan Parseker’de vardı. Parseker’de bir konuşma yaparak günümüz ekonomisi ile ilgili üyelere bilgiler verdi. Ergin Petrol Genel Müdürü Sadi Şahinoğlu’ da yemekte kısa bir konuşma yaptı.
BURTİMDER Yönetim Kurulu Başkanı Metin Aydoğdu
BURTİMDER Yön. Kur. Bşk. Metin Aydoğdu ve Erdoğan Taş
BTSO Meclis Başkanı İlhan Parseker
BURTİMDER Yön. Kur. Üyeleri Ergin Yedek ve Aytaç Gökhanoğlu
BTSO Meclis Başkanı İlhan Parseker ve Ergin Petrol Gen. Müd. Sadi Şahinoğlu
35 Kasım 2008 - Mart 2009 / Sayı 02
Söyleşi
Eczacıbaşı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı Süleyman Ferit Eczacıbaşı’nın girişimci ruhu ile başlayan ve İzmir’in Eczacıbaşı’sından tüm ülkenin Eczacıbaşı’sı olma sürecinde topluluğunuzun kuruluşuna, büyümesine, yaşamasına, istikrarına ve gelişmesine güç veren değerleriniz nelerdir? Topluluğumuzun 60 yılı aşkın geçmişine bakarak bir saptamada bulunacak olursak, bence varlığını korumasına ve gelişmesine uygun ortamı sağlayan birkaç özelliği öne çıkıyor. Bunların başında, tüm çalışmalarda müşteriye verilen önem ve gösterilen saygı yer alıyor. Mali yapının sağlamlığının korunması için gösterilen israrlı özenin karşılığını ise, kuruluşlarımız özellikle bunalım dönemlerinde hep gördüler. Toplumsal katkılar alanındaki aktif tutum da, Süleyman Ferit Eczacıbaşı ile başlayan ve Kurucumuz Dr. Nejat Eczacıbaşı’nın gelenekselleştirdiği kurumsal tavrımızın önemli bir ögesini oluşturuyor. Çalışanların, katılımcı bir yönetim anlayışı içinde, kendi işleri ile ilgili alanlarda söz sahibi olmalarını ve kendilerini geliştirmelerini her zaman desteklemiş olmamız da, kuruluşlarımızdaki yaratıcılık ve yenilikçiliğe büyük katkı sağlıyor. 36 Kasım 2008 - Mart 2009 / Sayı 02
Dr. Nejat Eczacıbaşı’nın İlk girişimcilik adımlarında olmayanı bulmak, o’nu üretmek ve bir ihtiyacı karşılamak prensibiyle hareket ettiğini görüyoruz. Bugün gelişen teknoloji ve bilginin erişilebilirliğindeki kolaylıklarıda dikkate alırsak; ne üretirseniz size heyecan verir ve öncelikle ülkemize daha sonra da dünyaya artı bir değer katmış olursunuz? Eczacıbaşı Topluluğu’nun temelinde, 1942 yılında başlayan ilaç üretimi var. İzleyen dönemde de Türkiye’de ilk modern ilaç fabrikasının kurulması, yine Türkiye’de ilk kez olmak üzere seramik sağlık gereçleri üretimi, sonra da hijyenik kağıt ürünleri üretimine başlanıyor. Gördüğünüz gibi, başlangıçtan itibaren kaliteli ve sağlıklı bir yaşam için gerekli türden ürün ve hizmetlerin üretilmesine yönelik bir çizgi izliyoruz. Bugün de bize, artık dünya pazarında yer alacak düzeye ulaşmış yetkinliklere sahip olduğumuz bu çizgi üzerinde, yaşam standardını yükseltmeye yönelik, yenilikçi ürün ve hizmetler üretmek heyecan veriyor.
Söyleşi Eczacıbaşı topluluğunun kültür, sanat ve sporda alışılagelmişin dışında bir bakış açısıyla popüler olana değil gelişmesine ihtiyaç duyduğumuz alanlara daha iyi koşulları sağlamak adına destek verdiğini görüyoruz. Sanayicilik açısından yakaladığımız “Muassır Medeniyetleri” kültür, sanat ve spor ile yakalamamız için sizce daha neler yapılması gerekiyor? Gelişmiş ülkelere baktığımızda, kültür, sanat ve spor konularında bundan beş altı yüzyıl önce, mesenlerin başlattığı destekleme çalışmalarının daha sonra büyük ölçüde devletler tarafından yapıldığını, daha da önemlisi bu alanların organize edilmesinin kamu yönetiminde, kültür bakanlıkları eliyle gerçekleştirildiğini görüyoruz. Daha sonra, özellikle 20. yüzyılda özel kesimin yeniden bu alanlara döndüğü dönemde, desteklerin kamu öncülüğünde kurumsallaşmış alanlarda yapıldığını görüyoruz. Kültür ve sanat alanlarındaki desteklerin, vergiler gibi birçok önlemle özendirilmiş olduğunu, müzelerin konser ve tiyatro yapılarının yapılmış olduğunu biliyoruz. Özel kesime de, altyapı oluşturmaktan çok bu alanlardaki işletme giderlerine katkıda bulunmak kalmış oluyor. Sporda ise, amatör kuruluşlar kamu tarafından desteklenirken, profesyonelliğin yaygınlaşması ile, özel kesim desteği, bir tür tanıtım gideri olan sponsorluklar biçiminde dönüşmüş bulunuyor. Türkiye’de ise, Cumhuriyet’in ilk dönemlerinin ardından kamunun tüm kültür ve sanat alanındaki harcamaları göreli olarak gerilediğinden, altyapıdan günlük harcamalara kadar, beklentilerin özel kesime yöneldiği bir dönem yaşadık. Özel kesim de, giderek artan bir ölçüde ve elinden geldiği kadar bu görevi yerine getirmeye çalıştı ve çalışıyor. Ancak, sizin tanımladığınız ölçüde bir sıçrama için gene, kamu öncülüğünde bir organizasyon, teşvik önlemleri ve altyapı oluşturma seferberliğine ihtiyaç bulunuyor. Liderlik ile ilgili yaptığınız bir konuşmada 2 yaşamsal soruya dikkat çekmişsiniz bunlar; - Müşterilerin bizim ürünlerimizi seçmesi için hangi nedenler var? - İnsanların bizim kuruluşumuzda seçmeleri için hangi nedenler var?
çalışmayı
Siz bu soruların cevaplarını bulamayan iş adamı ve yöneticiler kadar uykusuz dolaştığını vurgulamışsınız. Sizin bu sorulara cevabınız nedir? Etkinlik gösterdiğimiz tüm alanlarda, potansiyel müşterilerimizin fiziki ve duygusal olarak kendilerini beklentilerinin ötesinde tatmin olmuş hissedecekleri, yenilikçi ve özgün ürün ve hizmetler sunmaya çalışıyoruz. Kuruluşlarımız sürekli gelişim içinde olduklarına göre, herhalde başarılı da oluyoruz. İkinci sorunuzun en doğru cevabını Eczacıbaşı çalışanlarından alabilirsiniz. Biz, yenilikçi yapımıza uygun bir yaratıcılık düzeyindeki, en üstün niteliklerine sahip gençlerin bizimle çalışmak isteyecekleri bir ortamı yaşatmaya çalışıyoruz; onların kendilerini geliştirmelerini destekliyoruz.
1991 – 93 yılları arasında TÜSİAD ( Türk Sanayicileri ve İş Adamları Derneği ) Başkanlığı da yapmış bir sanayici ve işadamı olarak son dönemde içinde bulunduğumuz ekonomik konjonktürü ve bundan sonraki dönemlerdeki beklentilerinizi ve görüşlerinizi bizimle paylaşır mısınız? Türkiye’nin hızla büyümeye ihtiyacı olduğu konusunda bir fikir ayrılığı yok; ancak, bunun gerçekleşmesini, büyük ölçüde siyasi ve ekonomik istikrarın sağlanmasına bırakmak eğilimindeyiz. Oysa, yalnızca siyasi ve makroekonomik istikrarı korumaya yönelik ekonomi politikalarının da bir süre sonra tıkanmaya başladığını ve enflasyon yaratmayan sürdürülebilir büyüme için, ortaya dış konjonktürü de dikkate alan bir strateji konması gerektiğini görüyoruz. Bu bağlamda bir süredir, Türkiye’nin sorunlarını ve ihtiyaçlarını iyi belirleyen, tarafların üzerinde uzlaştığı ve uygulama süreci net olarak belirlenmiş bir sanayi stratejisinin üzerinde duruyoruz. Sanayi sektörünün yapısal sorunlarına odaklanacak, sektörün ithal aramalına bağımlı yapısını dönüştürecek ve iş gücü piyasasını daha esnek hale getirecek bir plan orta vadede sürdürülebilir büyümenin en büyük destekleyecisi olacaktır. Ancak elbetteki bugünkü global finansal kriz koşullarında, zaman geçirmeden alıncak mali, parasal ve finansal disipline yönelik tedbirlerin, enflasyon ve dış dengeler konusundaki olumlu etkilerinin yanında, yurtdışı piyasalara verilen önemli bir mesaj olarak da hayati önem taşıdığını düşünüyoruz. 37 Kasım 2008 - Mart 2009 / Sayı 02
Eczacıbaşı’nın Kökleri
Eczacıbaşı’nın Kökleri Dr. Nejat f. Eczacıbaşı tarafından 1942’de temelleri atılan Eczacıbaşı Topluluğu, sanayi alanındaki ilk girişimini 1952 yılında İstanbul’da kurulan Türkiye’nin ilk modern ilaç fabrikası ile gerçekleştirdi. Bugün temel olarak yapı, sağlık ve tüketim ürünleri alanında ulusal ve uluslararası pazara yönelik çalışmalarını yürüten Eczacıbaşı Topluluğu’nun yapısında bu temel sektörler dışında finans, bilgi teknolojileri ve kaynak teknolojileri alanında etkinlik gösteren kuruluşlar da yer alıyor. Dünyanın tek çatı altında toplanmış en büyük seramik sağlık gereçleri fabrikalarından birine Süleyman Ferit Eczacıbaşı (sağ başta), 1907 yılında Guraba-i Müslimin sahip topluluk, yapı ürünleri gurubu üretim gaHastanesi’ndeki eczanesinde yardımcıları ile birlikte çalışırken. mında bulunan; seramik sağlık gereçleri, armatür, “12 yaşındaydım. Hamidiye İlkokulu’na, hocalakaro seramik, seramik yapıştırıcı ve dolgu malzemerım Halil ve İzzet efendilerin sınavıyla altı yaşımın leri, mutfak ve banyo mobilyaları, banyo küvetleri başında girdiğim için, 12 yaşında İzmir İdadisi’nin ve duş tekneleri ürünlerinin satış ve pazarlamasını (Lise) ikinci sınıfına devam ediyordum. Ninem da gerçekleştiriyor. ağır biçimde hastalanmıştı. İzmir’in tanınmış doktorlarından Rum İstalyanos Efendi’yi geKurucusu Dr. Nejat F. Eczacıbaşı’nın Türkiye’de tirdik. Reçete yazdı. O zamanın ilaçları, günüçağdaş sanatın tanınması, sevilmesi ve gelişmesi müzdeki gibi hazır ambalajlar içinde satılmazdı. için gösterdiği çabaları sürdüren Eczacıbaşı TopluEczanelerde kazanlar, imbikler içinde yapılır, luğu, İstanbul Modern Sanat Müzesi, İstanbul Kültür havanlarda dövülür ya da geniş kavanozlarda ve Sanat Vakfı, Eczacıbaşı Sanal Müzesi, İzmir Kültür dakikalarca sallanarak karışım haline getirilirdi. Sanat ve Eğitim Vakfı, Dr. Nejat F. Eczacıbaşı Vakfı, Babam, beni derhal Rum Lazarides’in eczaneVitrA Sramik Sanat Atölyesi gibi birçok oluşumda sine gönderdi. Koşarak eczaneye gittiğimde rol oynamış veya destek göstermektedir. “Seyahat dolayısıyla kapalıdır” yazısını üzülerek okudum. Bu kez yine koşarak Eşrefpaşa’ya çıkÜlkesine gerek ekonomik gerekse toplumsal sotım. Ermeni Şahinyan’ın eczanesinde uzun bir rumluluk bilinci ile büyük bir katma değer sağlasüre bekledikten sonra ilaçları yaptırdım. Eczaneyan, Osmanlı İmparatorluğu döneminde “İzmir’in den çıkarken akşam olmuştu ve yağmur bardakEczacıbaşı’sı” olarak Başeczacı Süleyman Ferit tan boşanırcasına yağıyordu. O akşam eve dönerBey’in girişimleri ile başlayan ve bugün “Ülkenin ken yüreğim yaralı gözlerim yaşlıydı. Çok sevdiğim Eczacıbaşı’sı” olan Eczacıbaşı Topluluğu’nun teninem hastalandığı zaman, eğer evde kendimiz mellerini oluşturan Başeczacı Süleyman Ferit (Eckocakarı ilacı yapmayı beceremezsek, kent içinde zacıbaşı) Bey ve Dr. Nejat F. Eczacıbaşı’nın hikayebaşvuracağımız tüm doktor ya da eczacılar azınlık lerini paylaşıyoruz. ya da yabancıydı. Doktor ya da eczacı olma düşüncesi, o yağmurlu gecede elimde ilaç şişeleriyle Başeczacı Süleyman Ferit Bey ninemin başucuna dönerken, cocuk kalbimde bir Türkiye’de hazır ilaç ve kozmetik üretimini başideal ve özlem olarak belirmişti.” latan ilk eczacılardan olan Süleyman Ferit (Eczacıbaşı), 1885’de İzmir’in İkiçeşmelik semtinde En Genç Eczacı dünyaya geldi. Süleyman Ferit Bey’in babası İzmir Sultani İdadisi’ni 1900 yılı başında, 18 yaşında Hacı Hafız Şakir Efendi, İzmir Sehremaneti (Bebaşarıyla bitiren Süleyman Ferit 1903’te İstanbul lediyesi) Başkantarcısı’ydı. Annesinin adı Şerife Tıp Fakültesi’ne bağlı Eczacılık Yüksek Mektebi’ni Hanım’dı. Süleyman Ferit, yaşamında babasınbitirerek “Eczacı” diplomasını aldı. Böylece, dan ve annesinden sonra en derin etkileri anaİmparatorluğun en genç eczacısı olmuştu. Süleynesi Fatma Hanım’dan aldığını ifade etmiştir. man Ferit, diplomasını aldıktan sonra nelerle karOnun eczacılık mesleğini seçmesinde bile bir şılaştığını şöyle özetler: “Üzerinde Osmanlı Tuğrası gün anneannesinin ağır biçimde hastalanmaolan ve fermana benzeyen Eczacılık şahadetnasının doğurduğu sonuçlar yatar. Süleyman Ferit memi aldığım zaman 19 yaşıma girmek üzereydim. o yılları şöyle anlatıyordu; “Ninem, şifalı otlardan Hayatımın en büyük sürprizinin beni beklemekte ev ilaçları yapmakta başarılıydı. Çocukluğumolduğunu nereden bilebilirdim? Normal öğrenim da İzmir’deki hastanelerin hepsi yabancılarınyıllarının hesabıyla ancak 20 yaşında böyle bir dı. Osmanlı’nın İzmir’de kurduğu ilk hastane, okuldan mezun olunabileceği resmi makamlarca Guraba-i Müslimin yani “Kimsesiz İslamlar” adını belirlenmişti. Ben ise iki yıl erken diploma almıştım. taşıyordu. Hastanenin adı bile yalnızca İzmir’in Yaşım tutmadığı için görev alacağım hastanenin değil, tüm devletin içinde bulunduğu durumu üç ay süreli kursunun kurasına beni sokmadılar. anlatmaya yeterliydi. “Türk” diyemiyor, “İslam” Gençlik duygularının halet-i ruhiyesi içinde, sandiyebiliyorduk. Kavrayabildiğimiz en önemli ki dünya başıma yıkılmıştı. Üzüntüm sonsuzdu. Ne gerçek ise, İslam’ın mutlak yoksul ve garip olayüzle İzmir’e dönecektim?...” cağıydı. Hazin bir tabloydu bu...” 38 Kasım 2008 - Mart 2009 / Sayı 02
Eczacıbaşı’nın Kökleri Süleyman Ferit, genç yaşta aldığı eczacı diplomasıyla kendi başına bir eczane açmak üzere İzmir’e dönüyordu ama o yıllarda bağımsız eczane kurarak çalışma yaşamına atılabilmek Türk eczacılar için bir düş gibiydi. Süleyman Ferit, 1903 yılı sonunda geldiği İzmir’de, bir süre sonra, kentin tek Türk hastanesi olan Guraba-i Müslimin’de görev alacaktı. Süleyman Ferit, yurdun hazin koşulları içinde garip, kimsesiz ve dayanıksız halka, hekim ve eczacıların bütün güçleriyle hizmet vermeleri gerektiğini düşünüyordu: “...Guraba, garip, kimsesiz ve dayanıksız anlamına geliyordu. Demek ki devlet o günlerde, kendi halkının özelliğini bu tanımla belirtiyordu. Gerçekte, sağlık kuruluşları açısından 1900’lerde yalnızca İzmir’de değil, bütün ülkede bu benimsenen ada uygun acı koşullar egemenliğini sürdürüyordu. İzmir’de Rumların, Ermenilerin, Musevilerin, Levantenlerin ve bu arada İngiliz, Fransız, İtalyanların, daha sonraları da Alman ve Amerikalıların hastanelerinin hiç birinin adında bu tür bir garibanlık damgası yoktu. Bu sıfat, içinde bulunduğumuz kötü durumu yüzümüze vurarak, onurumuzu rahatsız ediyordu. Yüreğime ve beynime yerleştirdiğim, İzmir’ime sağlık tesisleri yoluyla hizmet etme özlemi, ilk devlet görevimde bu acı görüntülerden kopup gelerek bir ideale dönüşüyordu.” Süleyman Ferit Bey, Guraba-i Müslimin Hastanesi’nde “ikinci eczacı” olarak göreve başladıktan bir süre sonra, Bornova’da İlyadis adlı bir Rum’un sahibi olduğu Aristoteles eczanesinde de Cuma günleri ve tatil günleri sorumlu müdürlük yapmaya başlamıştı. Süleyman Ferit Bey, İlyadis’in eczanesinde başından geçen bir olay şöyle anlatır: “Bir Cuma günü, Bornova’daki eczanenin laboratuar bölümünde daha o günlerde yapmayı tasarladığım müstahzarlardan nane ruhu üstünde çalışıyordum. İlyadis yoktu. Eczanenin önünde, tarım ürünlerinin develerle İzmir’e taşındığı yollar uzanıyordu. Bu devecilerin çoğu, Aydın’lı Yörüklerdi. O gün yine bir deve kervanı geçiyordu. Giyiminden Aydınlı olduğunu anladığım yaşlı bir köylü, çekinerek eczanenin kapısına yaklaştı, içeri girmekte tereddüt ediyordu. Kapıya çıktım ve ne istediğini sordum. İzmir lehçeli bir Türk oluğuma şaşırmış bir durumu vardı. Zavallı kadıncağız bir eczanede üstü beyaz önlüklü bu kadar genç bir Türk’ün bulunabileceğine inanamıyordu. Ne istediğini öğrendim. İstediklerini verdim. Tam ayrılacakken, dayanamadı ve sordu: Evladım… Sen İslam mısın? Evet dediğim zaman, gözlerinden yaş geldiğini hatırlıyorum. ”
ğı, böylece hastaneye gelir sağladığı görülmektedir.” Süleyman Ferit Bey, Başeczacılığa atandıktan sonra, eczaneyi çok daha bakımlı ve itinalı bir şekilde yönetmeye başlar. Bir süre sonra yanında çalışan kalfaların tümü, Türk kökenli olmuştu. O, bu Türk çocuklarına eczacılığı öğreterek onları da modern eczacılığa alıştırmaktaydı. İlk yetiştirdiği Lütfü, Asım, Fuat adlı kalfalar, daha sonra mesleklerinde ilerlemişlerdi. Bunlardan Lütfü (Krom), İzmir’in en ünlü ecza depolarını kurmuştu. Düş Gerçekleşiyor 1909 yılında, Osmanlı Devleti yoğun iç ve dış sorunlarla iç içe, en zorlu toplumsal bunalımı yaşarken, Süleyman Ferit Bey de yaşamının büyük bir dönemecinden geçmek üzereydi. Tüm özlemlerinin odaklaştığı “özel eczane” açma düşüncesi, bir fırsat sonucu gerçekleşme yoluna giriyordu. Tilkilik’teki Eczane-i Umumi satışa çıkarılmıştı. Süleyman Ferit Bey, o günkü gelişmeleri şöyle anlatır: “…O yıl İzmir’de 22 özel eczane vardı. Bunların içinde Giritli Mehmet Esat Bey’in Kemeraltı ve Hüseyin Rıfat Bey’in Şifa eczanelerinden başka Türk eczanesi yoktu. Bir de, içlerinde iki Türk doktorunun da bulunduğu sekiz doktorun açtığı Tilkilik ’teki Eczane-i Umumi bulunmaktaydı. Eczane-i Umumi’nin sahipleri işlerinin başında bulunamıyorlardı. Bu yüzden kalfalar tarafından yürütülen Eczaneyi sonunda 215 altına satılığa çıkardılar. Babamın evinde kaldığım için bir miktar para biriktirebilmiştim. Dördü Rum, ikisi Ermeni ve ikisi Türk olan eczane sahiplerine 100 altın ödedim. 115 altını ise borçlandım. Böylece artık benim de bir eczanem vardı. En büyük isteğim gerçekleşmişti. Babaannem Hatice Hanım, anneannem Fatma Hanım, annem ve babam, bu girişimimden dolayı çok sevinmişlerdi. Babamın, bana şöyle bir nasihatte bulunduğunu hatırlıyorum : “ İzmir’de bizim milletimizden eczane sahibi yok denecek kadar az... Yalnızca para kazanmaya değil, ulusal onurumuza ağır gelen bu boşluğu doldurmaya da çalışmalısın. Bu yönde hizmetin olursa seninle iftihar ederim. ” “Kazandığımı Kentime İade Edeceğim” Süleyman Ferit Eczacıbaşı, İzmir’de 1950’lerden itibaren çeşitli eğitim ve sağlık tesisleri armağan etmeye girişti. “Çok çalıştım. Kazandığımı artık kentime iade edeceğim” diyen Eczacıbaşı, bir ”örnek yurttaş”, bir örnek “kent insanı” olduğunu da kanıtlıyordu.
Süleyman Ferit Bey Başeczacı Oluyor 1905 yılında Guraba-i Müslimin Hastanesi’nde “ikinci eczacı”lık görevinden “Başeczacı”lık görevine atanan Süleyman Ferit Bey, yavaş yavaş herkes tarafından sevilen olgun ve sade kişiliğiyle, çevrede de tanınmaya başlıyordu. Yoğun çalışmalarıyla hastaneye önemli ölçüde gelir de sağlamaya başlamıştı. Bu konuda, Dr. Hikmet Aladağ şunları yazmıştı: “..Ferit Bey, eczanenin gelir ve giderlerini çok muntazam ve aylık olarak tutmaktaydı. Mesela, mayıs ayındaki cetvele bakılırsa, hastanenin dışarıya ve hapishaneye ilaç yaptığı, saf su ve gülsuyu imal ederek sattı39 Kasım 2008 - Mart 2009 / Sayı 02
Eczacıbaşı’nın Kökleri Eczacıbaşı Ünvanı Süleyman Ferit Bey, Guraba-i Müslimin Hastanesi’nden ayrılırken, genç yaşta çalışmaları ve ilaç yapımı denemelerini de gerçekleştirdiği laboratuardaki başarıları sebebiyle, yaşamının en büyük mesleki onuruna sahip oldu. Kendisi o günü şöyle anlatıyor: “Ömür boyu taşımam kayıt ve şartıyla İzmir Vilayeti Genel Meclisi tarafından Eczacıbaşı unvanıyla onurlandırılmıştım. İzmir’im ve hemşerilerim, bana ve aileme böylece ömürler boyunca taşıyacağımız en büyük nişanı takmış oluyorlardı. Küçücük çocukken evde yaptığı ilaçların şifası üstüne kendisinden çok şey dinlediğim ve bilinçaltımda etkilendiğim büyükannem başta olmak üzere, babaannem, annem ve babam, henüz 24 yaşındaki torun ve oğullarının, İzmir gibi bir kentte eriştiği bu onurlu mevkiden dolayı sevinç gözyaşları dökmüşlerdi.”
Süleyman Ferit Eczacıbaşı Gençlere Şu Tavsiyelerde Bulunuyordu; “Tuttukları her işte, bilhassa tahsil hayatında çok ciddi ve samimi olarak çalışmalıdırlar” “Bilmedikleri her şeyi öğrenmek için gayret sarf etmeli. Sıkılmadan her şeyi sorarak inceleyerek iyi öğrenmelidirler.” “Parayı kazanmasını ve aynı zamanda yerine göre sarf etmesini öğrenmelidirler. Zira para yerinde sarf edilirse bir kıymet ifade eder.” “Kendi canı ve ailesi kadar başkalarını da düşünmeli ve yaşamlarını buna göre düzenlemelidirler.” “İnsan ömrü çok kısadır. Çabuk sona erer. Başka aleme göçerken yanında bir şey götüremezsin. “ “Huzur içinde ölümü karşılamak kadar da insan için tatmin edici bir mükafatın olabileceğini zannetmiyorum. Bu huzuru ise geride kalan faydalı eser ve evlatlar sağlayacaktır.”
Dr. Nejat F. Eczacıbaşı
Süleyman Ferit Eczacıbaşı, bir girişimci ve önsanayici olarak, yarına uzanan ışığı yakmıştı. Oğlu Dr. Nejat F. Eczacıbaşı ise, o ilk ışıktan bütün geleceği kucaklayan gerçek bir sanayi topluluğunu yaratmaktaydı. Böylece İzmir’in Eczacıbaşı’sı, sonunda tüm ülkenin de Eczacıbaşı’sı olacaktı. Başeczacı Süleyman Ferit Eczacıbaşı’nın en büyük oğlu, Eczacıbaşı Topluluğu’nun kurucusu Dr. Nejat F. Eczacıbaşı, Ocak 1913’de İzmir’de doğdu. Ardından sıra ile Vedat, Kemal, Haluk, Melih ve Şakir Eczacıbaşı dünyaya geldi. Nejat Eczacıbaşı ilkokul çağına geldiği zaman, Yunan işgali sebebiyle aile bir süre İstanbul’da Beylerbeyi semtine yerleşir. İlkokul eğitimi İstanbul’da eve gelen özel öğretmenlerle başlayan Nejat Eczacıbaşı, 1921’de aile tekrar İzmir’e döndüğünde bir süre İtalyan Okulu’nun ilk bölümüne devam eder. Orta öğrenimini 1924-1927 yılları arasında İzmir Kızılçullu’da bulunan Amerikan Koleji’nde sürdüren Nejat Eczacıbaşı, lise öğrenimini kardeşleri Vedat ve Kemal Eczacıbaşı ile birlikte İstanbul’da Robert Kolej’de tamamlar. Nejat Eczacıbaşı yüksek öğrenimini kimya üzerine yapmaya karar verdikten sonra, kimya eğitiminin ulaştığı aşama ve yeni bir dil öğrenme fırsatı sebebiyle 1932 yılında Almanya’ya Heidelberg Üniversitesi’ne gider. Almanya’da Hitler dönemine tanık olan Nejat Eczacıbaşı Heidelberg Üniversitesi’nden kimyager diplomasını aldıktan sonra 1934’de bir burs yardımıyla Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Chicago Üniversitesi’ne yüksek lisans eğitimini yapmak üzere gider. Nejat Eczacıbaşı Chicago Üniversitesi’ndeki bir anısını şöyle anlatır: “Chicago Üniversitesi’nde bulunduğum dönemde Birleşik Amerika’da pek az Türkiye yurttaşı yaşardı. Türk öğrenciler de çok az sayıdaydı. Koskoca Chicago Üniversitesi’nde 1935’te benden başka Türk yoktu hiç... Tanıştığım Amerikalılar bu buluşmayı adeta garip karşıladılar, Türkleri bambaşka tasavvur ettiklerini söylerlerdi. Bir özel toplantıda, o 40 Kasım 2008 - Mart 2009 / Sayı 02
gece tanıştığım bir bayan konuşma sırasında bana önemli bir haberi olduğunu söylemiş, ev sahibinden öğrendiğine göre toplantıya bir Türk’ün geleceğini müjdelemişti. Amerikalı Hanım bir Türk’le tanışmak üzere olmanın heyecanı içindeydi. Ben de muziplik olsun diye kendisinden, beklenen Türk toplantıya gelince bana da göstermesini rica ettim. ‘Ayol göstermenin ne gereği var? Türk dedim size işte... Toplantıya girer girmez kendiniz görür anlarsınız!’ dedi. Konuştuğu kişinin beklenen Türk’ün ta kendisi olduğunu öğrenince bayanın düştüğü hayreti unutamam. İşte, 1930’larda biz Türkler Amerika’da ancak böylesine tanınıyorduk.” İstanbul’da İlk Girişimcilik Yılları Nejat Eczacıbaşı, tasarılarını gerçekleştirmeyi denemek amacıyla İstanbul’a gelir ve Laleli’deki Günseli Apartmanı’na yerleşir. Aylığı 27,5 lira olan bu apartmandan üniversite eğitimi için İstanbul’a gelen kardeşleri için 50 lira kirayla yine Laleli’deki Kanatlı Apartmanı’nın dört odalı bir dairesine yerleşir. İlk işleri, İkinci Dünya Savaşı günlerinde büyük sıkıntı ve yokluklar içinde yaşayan topluma çok gereksinim duyduğu üç ürünü sunmak olur. Yeni yetişmekte olan çocuklardan yaşlılara kadar hemen herkesin başlıca vitamin kaynağı, o yıllarda genellikle Norveç’ten getirtilen balıkyağıdır. Balık-
Eczacıbaşı’nın Kökleri yağı, 1940’lı yıllarda savaş ve döviz zorlukları nedeniyle kolay bulunamamaktadır. Nejat Eczacıbaşı, biyokimya eğitiminden gelen bilgiyle balıkyağının benzerini yapmayı düşünür. Eczacıbaşı, aynı zamanda laboratuar olarak da kullandığı evin mutfağında ürettiği ilk balıkyağının öyküsünü şöyle anlatır: “Aslında, balıkyağı diye kullanılan kötü kokulu ve itici lezzetli yağ morina balığından alınma bir karışımdan başka şey değildi. Bunun içinde etkili madde olarak, A ve D vitaminlerinin bulunduğunu biliyorduk. Türkiye’de rafine yağ fazlasıyla bulunduğuna göre, İngiltere’den küçük paketçikler içinde getirttiğim kristalize Vitamin D ve Vitamin A’yı rafine yağın içerisine belirli ölçülerde karıştırarak hazırlanan sıvıyı, onar gramlık şişelere dolduruyordum. Akşamları apartmanın mutfağında hazırlanan bu “Konsantre Balıkyağları”, beşer onar adetlik paketler halinde eczanelere dağıtılırdı.”
zırlıklarına başlanır. İstanbul Levent’te 1951 sonlarında temeli atılan ilk modern Türk ilaç fabrikası, 23 Kasım 1952’de açılır. Dr. Nejat F. Eczacıbaşı’nın, 28 Şubat 1953 tarihli İktisadi Yürüyüş dergisinde de yer alan açılış konuşmasında şu ifadeler yer almaktadır: “İsim ve firmalar nesilden nesile intikal eden varlıklardır. Bu varlıkları teslim alan nesil bu vediayı şahsi menfaatlere hadim bir malikane addetmeyip, bunu muhiti hesabına daha faydalı olmak yolunda her zaman daha ileriye ve daha mütekamile doğru götürmekle mükelleftir. Muhterem babamın bundan kırk küsür yıl önce İzmir’in bir köşesinde tesis ettiği eczanenin çapı belki küçük fakat teşebbüste memleket muhabbetinin beslediği iman büyük idi. Biz bu imanla ve tekamül kaidelerine uyarak muhite borçlu bulunduğumuz hizmeti ifa yolunda Yakın Şark’ın en büyük ve en modern ilk Türk ilaç fabrikası olarak huzurunuza çıkıyoruz.”
Seramik Tesis Sağlık Gereçlerinde Uzmanlaşıyor 1950’li yıllarda, giderek artan nüfus ve kentleşme, ülkenin konut gereksinimini artırmıştı. 1957’de Kartal’daki seramik tesisinin genişletilmesi kararı alındı. Bu genişlemenin, seramik sanayisinin yapı sektörüyle en yakın ilişkide olduğu alan olan sağlık gereçleri üzerine yapılması uygun bulundu. Eczacıbaşı, bir yıl sonra Türkiye’nin ilk modern seramik sağlık gereçleri tesisini Kartal’da kurdu. Eczacıbaşı’nın VitrA markasıyla ürettiği seramik sağlık gereçleri, her yerde aranan bir ürün oldu. 1960’lar sonrasında, ekonomik büyüme ve kentleşme daha da hızlanınca, Eczacıbaşı, Dönemin Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanı Dr. Ekrem Hayri Üstündağ 1977 yılında en ileri teknolojilerle Eczacıbaşı ilaç tesisleri temelini atarken (Kasım 1951) VitrA seramik gereçlerini üreten Bozüyük’teki EYAP kompleksini açtı. Bozüyük VitrA tesislerinin başlanİlk Modern Türk İlaç Fabrikası gıçta 10 bin ton olan yıllık üretim kapasitesi, 1979’da Nejat Eczacıbaşı, 1950 yılında, özel sanayi girişimleiki katına çıkarılarak 20 bin tona yükseltildi. Eczarine kaynak sağlamak üzere Türkiye Sınai Kalkınma cıbaşı, yapı sektöründeki gelişimini 1970’li yıllarda Bankası kurulur kurulmaz kredi için başvurur. Amacı yeni atılımlarla sürdürdü. Öncelikle seramik sağlık Galata’da Mumhane Caddesi’ndeki Aya Andrea gereçlerinin tüm Türkiye’ye en etkin biçimde dağıHanı’nda bulunan beş odalı, on işçi ile çalışan ilaç tılması ve tüketiciye sunulması amacıyla önce geimalathanesini bir ilaç fabrikası kurarak büyütmekniş bir yetkili satıcılar ağı kuran Eczacıbaşı, çağdaş tir. İnşaat ve tesisat gereksinimlerini karşılamak üzebir dağıtım ve satış düzenini gerçekleştirmek için re istenilen kredi 820 bin liradır. Nejat Eczacıbaşı, 1970’de DASA Dağıtım Almanya’da öğrenimden dönüp ilk günlerinde ve Satış A.Ş.’yi kurdu. babasının İzmir’deki eczanesinde bulunduğu yıllarBundan sekiz yıl sonra da, bir akşam yaşlı bir hanımın eczaneye girip elinikinci önemli aşama deki reçeteyi uzatarak, “Evladım, aman bana buolarak, Eczacıbaşı ile nun Avrupa’sını yap” dediğini unutamamıştır. Kredi yetkili satıcılar araiçin görüşmeye gittiği komisyon üyelerine şunları sında, yapı kesiminin anlatır: “Toplumun Türkiye’de yerli ürünlere güven öteki alanlarında da duymaması halkın kötü niyetinden değil, sanayiciyatırım, üretim ve satış nin kapalı bir ekonominin verdiği olanakları kötüye işlerini gerçekleştirmek kullanarak, ürünlerinin denetimine ve standartlaüzere İntema İnşaat rına önem vermemesinden ortaya çıkmıştı. Ulusal ve Tesisat Malzemeleri sanayimiz, dünyadaki örneklerinde görüldüğü gibi Yatırım ve Pazarlama üretimde gerekenleri yaptığı ve bunu da topluma A.Ş. kuruldu. anlatabildiği takdirde, halkın iyi niyetinden kuşku duymamak gerekir.” Nejat Eczacıbaşı’nın komisYunus’taki Eczacıbaşı Seramik Fabrikası’nın açılışında yonda verdiği sınav anlaşılabileceği üzere başarılı 3.Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve Dönemin Başbakanı Adnan Menderes Tesisleri Gezerken geçer ve Levent’teki ilaç fabrikasının yapım ha41 Kasım 2008 - Mart 2009 / Sayı 02
Eczacıbaşı’nın Kökleri Toplumsal Sorumluluk ve Eczacıbaşı Dr. Nejat F. Eczacıbaşı okul sıralarında ve meslek yaşamında normal görevler dışında birçok konuyla da ilgilendi. Ancak bunların içinde politika hiçbir zaman olmayacaktı. Eczacıbaşı, politika ve toplumsal sorumluluk ile ilgili görüşlerini şöyle anlatır: “Politika, uğraştığım konular içine girmedi. Hiçbir zaman bir siyasi partiye bağlı olamadım. Hangi parti programını ülkemin yararına gördümse, onun yanlısı oldum. Dışa dönük çalışmalarımda beni neyin yönlendirdiğini tam değerlendiremiyorum. Bu kişisel bir eğilim de olabilir, aile görgüsü de... Babam da ömrü boyunca kendi işi dışındaki konularla ilgilenmişti. Hangi nedenle olursa olsun, kendi dar çevremiz dışına taşıp toplumumuzun sorunlarıyla ilgilenmenin zorunluluğuna inandım. Bir kurumu hiçbir maddi yarar beklemeden meydana getirmek, beni yeni bir tesis kurmuş kadar mutlu kıldı.”
“Sanat ve kültüre dönük her türlü yatırım, doğrudan doğruya toplumun sosyal varlığı, ekonomisi, politikasıyla bütün benliğin de gelişmesine yapılmış bir katkıdır.” Dr. Nejat F. Eczacıbaşı TÜSİAD’ın Kuruluşu Dr. Nejat F. Eczacıbaşı 1971 yılı Ağustos ayında kurulan Türk Sanayicileri ve İş Adamları Derneği’nin (TÜSİAD) kurucuları arasında yer aldı ve yıllar boyunca yetkili kurullarında görev yaptı. Eczacıbaşı TÜSİAD’ın kuruluşunu şöyle anlatır: “Gelişmiş toplumlar, varlıklarını yasalardan almayan özerk kuruluşlara gerek duymuşlardı. Yasalara bağlı kuruluşlardaki bazı yükümlülükler, bazı sakıncaları da doğurmuşlardı. 1971’de kurulan TÜSİAD o sakıncalardan korunması mümkün görülen bir kuruluşa duyulan özlemden doğmuştu.”
Eczacıbaşı ve Spor Eczacıbaşı kuruluşlarında çalışanlar arasında spora duyulan ilgi, 1950’li yıllarda başlar. Daha o zaman fabrikalarda özel takımlar oluşturulur, grubun içindeki kuruluşlar birbirleriyle ve başka kuruluşların takımlarıyla karşılaşmalar yapardı. Dr. Nejat F. Eczacıbaşı, spor kulübünün doğuşunu şöyle anlatıyor: “Türkiye’de yaşayan insanların yarısının yaşı, yirminin altındadır. Dünyadaki toplumlar içinde nüfusu en genç olan ülkelerden biriyiz. Vücut ve ruh sağlığının birbirine bağlantısı da çok iyi bilinen bir gerçek... Oysa Türkiye’de amatörce çabalar bir yana, profesyonel Dr. Nejat F. Eczacıbaşı İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı adına İstanbul Müzik Festvali’nin düzeyde spor yapan kuruluşlar bile açılış konuşmasını yaparken (1974 Haziran) uluslararası standartlara ulaşamıyor; Müzik Tutkusu ve İstanbul Festivali sporcular, çağın istediği nitelikteki ölçülere çıkamıRobert Kolej yıllarında müzik eğitimine başlayan yorlardı. Şakir Eczacıbaşı, 1966 yılında sporla ilgili Dr. Nejat Eczacıbaşı, müzik merakının toplumsal düşüncelerini dile getirdi. Bu görüşlerden, Eczacıkatkıya dönüşmesini şöyle anlatır: “Müziğe olan başı’nın bu alanda da öncülük etmesi olanağının merakımı, eğitimim süresince keman denen o güç bulunduğu seziliyordu. Sporda sorunlar, Türk genççalgıyla gidermeye çalıştım. Robert Kolej’deyliğinin yeteneksizliğinden değil, ortamın yetersizken, özel öğretmenlerden dersler alır ve Prof. Estes lik ve olanaksızlıklarından doğmaktaydı. Bilgi ve yönetimindeki küçük okul orkestrasına katılırdım. disiplinli çalışmayı yeterli olanaklar ve tesislerle bir Almanya’daki öğrenimim sırasında keman eğitimiaraya getirince, başarılı olacağımıza inanıyorduk. mi Berlin Konservatuarı’nda sürdürmüştüm. İstanEczacıbaşı Spor Kulübü, 1966’da bu düşüncelerin bul Kültür ve Sanat Vakfı’nın kurulmasını ve Uluslaışığında doğdu.” rarası İstanbul Festivali’nin düzenlenmesini, müziğe karşı merakıma ve İstanbul’un böyle bir festival için 1980’li Yıllarda her türlü olanaklarla donanmış bir kent olmasına Seçilmiş Alanlarda Uzmanlaşan Eczacıbaşı bağlamışımdır. Festivalin ilk hazırlıkları oldukça sıEczacıbaşı kuruluşları, 1980’li yıllar boyunca dışa kıntılı geçti. Festival kavramı, pek az kişi tarafından açık bir ekonomi içinde, seçilmiş alanlarda derinanlaşılmıştı Türkiye’de. Önce sanat festivalinin bir lemesine uzmanlaşma doğrultusunda köklü bir bikültür hizmeti olduğunu anlatmak zorunluydu. Ulusçimde yenilendi. Üç ana üretim grubunda yatay lararası niteliğinin toplumumuza ne ölçüde katkıda ve dikey bütünleşmeye yönelik büyük yatırımlara bulunacağını aydınlığa kavuşturmak gerekiyordu. girişen Eczacıbaşı, öncelik verdiği çalışma alanlaFestivallerin para kazanmak şöyle dursun, toplurında ileri teknolojilerle uluslararası standartlarda ma dönük bir kültür hizmeti olarak daima destek ürünler yapan ve dış pazarlara girmeye başlayan beklediğini anlatmak bir başka zorunluluktu. Başka bir topluluk görünümü aldı. İlaç, yapı ve kağıt alanülkelerde bilet satışlarının festival giderlerinin ancak larının en yetkin uluslararası kurumlarından bazılayüzde 10 ile yüzde 25’ini karşıladığına, kalanın da rıyla Eczacıbaşı Topluluğu kuruluşları arasında ortak devlet, yerel yönetimler ve ilgili kişiler tarafından yatırım anlaşmaları yapıldı. Yeni ortak yatırımların sağlandığına neredeyse inanılmıyordu. İlk festival başlıca amacı, işbirliğinde bulunulan alanlardaki için Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun ellinci yılı en son teknolojilerin Türkiye’de kurulacak tesislere olan 1973 yılını seçtik.” de tümüyle sağlanmasıydı. Eczacıbaşı Topluluğu 42 Kasım 2008 - Mart 2009 / Sayı 02
Eczacıbaşı’nın Kökleri 50. yıldönümüne, tüm çağdaş normları benimsemiş bir sanayi topluluğu kimliğiyle giriyordu. 1980’erde artan kurumsallaşma çalışmaları sonucunda, Topluluk İcra Kurulu oluşturuldu. Topluluğun yeni stratejisi, Eczacıbaşı’nın “Sağlıklı bir yaşam” çerçevesinde odaklaşan üç ana grubu ile bunları bütünleyen üretim ve iş alanlarından oluşmasını ana ilke olarak benimsedi. Holding Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Nejat F. Eczacıbaşı, İcra Kurulu Başkanı Şakir Eczacıbaşı, İcra Kurulu Üyeleri ise Bülent Eczacıbaşı, Sezgin Bayraktar ve Çetin Tokcan’dı. Dr. Nejat F. Eczacıbaşı, iş yaşamının ellinci yılını doldururken 1993 yılında Eczacıbaşı Topluluğu’nun Onur Başkanı oluyor ve kendisinden sonra gelen kuşaklar için şunları söylüyordu: “İş yaşamımın ellinci yılını ve yaşam süremin sekseninci yılını doldurduğum 1993’e girerken, Eczacıbaşı Topluluğu’nun yönetimini de artık genç ellere bırakıyorum. Deneyimli kardeşim Şakir Eczacıbaşı, yerime Holding Yönetim Kurulu Başkanı oluyor; büyük oğlum Bülent Eczacıbaşı da, olağanüstü parlak bir eğitim ve geniş deneyimlerle dolu bir yönetimden sonra, Holding Yönetim Kurulu Başkan Yardımcılığı’nın yanı sıra, kurumun başlıca sorumluluğunu üstlenerek, Murahhas Üye görevine de getiriliyordu. Berlin Üniversitesi’nde işletme eğitimini başarıyla bitirip bir süre Eczacıbaşı’nın çeşitli yönetim kadrolarında çalışan ikinci oğlum Faruk Eczacıbaşı ise, üyesi bulunduğu Eczacıbaşı Holding Yönetim Kurulu’nun Genel Sekreter’i seçiliyordu. Elli yıllık yoğun bir uğraşın ardından, beni izleyecek kuşağın, içtenlikle inandığım değerlere bağlılıklarını görmek, büyük bir sevinç kaynağına dönüyordu. Hele çocuklarımın, iş ve toplum düzeninde, Eczacıbaşı Topluluğu’nun kimliğini ve ekonomik başarısını çok daha yükseklere taşıyacaklarına inanmak, iş yaşamımın sonunda, insanın ulaşabileceği en büyük mutluluğu vermekteydi. Çağdaş, yetenekli, dinamik insanlardan kurulu üst yönetimiyle Eczacıbaşı Topluluğu, 2000’li yıllarda da yepyeni başarılara güven içinde yönelecekti elbet...” “Kurumların da Anayasaları Vardır” 6 Ekim 1993’te aramızdan ayrılan Eczacıbaşı Topluluğu’nun kurucusu Dr. Nejat F. Eczacıbaşı, gelecek kuşaklara Eczacıbaşı Topluluğu’nun kurumsal değerlerini şöyle anlatıyordu: “Kurumların da anayasaları vardır... Girişimin kurucusu, geliştirdiği kuruma belli kurallara bağlı bir görünüm getirir ve bunun sürdürülmesini ister. Dikkat edilirse, bir kişiden söz edildiği zaman, fazla düşünmeye gerek kalmadan o kişinin kuruluşu hakkında da hemen olumlu ya da olumsuz çağrışımlar doğar. Bugün, örneğin Afrika’da, kabile savaşını hala sürdüren, anayasa benzeri kurallarla hiç ilgisi olmayan ülkeler bulunduğu gibi, Türkiye’de de başarısını yasaları atlatmada arayan bazı firmalar görülebilir; karakterden yoksun, kendine salt maddi çıkarları amaç edinmiş kişilere rastlanabilir. Eczacıbaşı Topluluğu, kurum olarak, kamuoyu önündeki görünümüne en küçük bir gölge düşürecek tutumlar içine girmek istememektedir. Onun için söz yerindeyse bu kurumun da bir tür anayasası olacaktır. Geleceğini çalıştığı kurumla birleştirmek isteyen, yarınını burada arayan kişi böylece nerede bulunduğunu bilecek; o kuralların bilinci ve güvencesi içinde, kişisel ye-
teneklerini rahat rahat geliştirecektir. Kurumu teslim alacak kişiler, toplumun ekonomik alanlarında görev yapmanın ne demek olduğunu kavramış, kendilerini bireysel yetenek ve çabalarıyla yetiştirmiş, varlıklarını başkasının korkusunda değil kendi kendine saygıda bulmuş; insan ilişkilerinde huzursuzluk doğurmak bir yana, dengeli yapılarıyla huzuru yaratmış, bazı kötü politikacılar gibi kendi başarısını başkasının başarısızlığında aramak yerine herkesin onuruna saygılı ve kişinin hakkını teslim eden yapıdaki kimseler olacaktır. Ekonomik alanda oldukça ilkel görüşlere sahip kişilerin yoğun biçimde bulunduğu bir ülkede, bir kurumu saygın duruma getirmek kolay olmadı. Geride bıraktığım çalışma dönemlerinde çok sancılı günler geçirdim; içimden kırıldığım olaylarla karşılaştım; bazen insanüstü çabalar gösterme zorunluluğunu duydum. Ama her şeye karşılık bu günü bulduk. Bu bayrak yarışında emaneti teslim alacak kişiler; yönetimlerindeki kurumu bundan öncesine oranla daha da ileriye götürecekler, yerleşen standartlara daha da olumlu yenilerini katacaklardır.” “Başarı kolay yolları değil, yeni ve daha ileri yöntemleri göze alabilenlerindir.” Dr. Nejat F. Eczacıbaşı Dr. Nejat F. Eczacıbaşı’nın Girişimci Gençlere Önerileri Gençlere eğilimleri doğrultusunda meslek seçmelerini, mesleklerini seçtikten sonra önlerine ne engel çıkarsa çıksın yılmadan sürdürmelerini ve çok çalışmalarını öneririm. Ayrıca, dünyada gelişmiş en varlıklı birkaç kişiden biri olarak tanınan Paul Getty’nin on altın kuralını anımsatmak daha yararlı olabilir: Hemen hemen ayrımsız olarak çok para kazanmanın bir tek yolu vardır: O yol da insanın kendi bildiği işten geçer. İş yaşamında amaç, daha çok insana daha iyi malı daha ucuza satmak olmalıdır. Tasarruf, baş kuraldır. Önce para kazanmayı düşünün, parayı sarf etmek ondan sonra gelir. İşini genişletmek olumlu bir eğilimdir. Ne var ki, fazla yayılmaktan muhakkak kaçınılmalıdır. İşi başkalarına da vermek, sorumluluk dağıtmak ve yetki tanımak doğru tutumlardır ama iş sahibi hiçbir zaman görev verdiği insanlar üzerindeki kontrolünü unutmamalıdır. İşadamı çalıştığı konudaki gelişmeleri daima ilgiyle izlemeli, ürününü daha ucuza mal etmenin yollarını aramalı, verimlilik ve satışlarını artırma olanaklarını geliştirmelidir. Bir işadamı elbette “risk” alacaktır. İyi planlamak ve hesap etmek koşuluyla işadamı hem kendi parasını hem de kredilerini “risk”e sokacaktır. İşadamı daima yeni fırsatlar ve yeni piyasalar için uyanık olmalıdır. Topluma vereceğiniz en büyük güvenlik, işadamı olarak yaptığınız üründe kişiliğinizin güvencesini sunmuş olmanızdır. Topladığınız servet ne ölçüde olursa olsun bunu yaşadığınız dünyadaki koşulları iyileştirmekte kullanınız. * Bu bölüm Eczacıbaşı’nın Kökleri isimli yayından alıntı yapılarak hazırlanmıştır.
43 Kasım 2008 - Mart 2009 / Sayı 02
Seramik Araştırma Merkezi
Eskişehir
SAM Ar-Ge Koordinatörü Prof. Dr. Ferhat Kara
Seramik Araştırma Merkezi A.Ş. “Sektörde çok iyi teknik bilgi birikimi var, insanlar yaptığı işi çok iyi biliyorlar. Bizde de onlarda olmayan bilimsel bilgiler var, onların yaptıklarını nedenleriyle biliyoruz. İki farklı unsurun birbirini tamamlamalarıyla ortaya sinerji çıkıyor. Burada kazanılan başarıların altında bu bilgi ve tecrübenin harmanlanması yatıyor.” Prof. Dr. Ferhat Kara: Sektör, 1996 yılında Orta Anadolu İhracatçılar Birliği’nin öncülüğünde arama, diyalog, karar şeklinde seri konferanslar düzenlendi. Bu konferanslardan çıkan sonuçlar arasında ArGe merkezi ihtiyacı ortaya çıktı. Anadolu Üniversitesinde Seramik Mühendisliği bölümünün ve alt yapısının bulunması nedeniyle bu yapının burada oluşturulmasına zemin hazırlandı. İki yıl süren hazırlık çalışmalarından sonra 1998 yılının Mart ayında Kurucu Yönetim Kurulu toplantısı yapıldı ve Eylül 1998 tarihinde mevcut binamıza taşınmamız ile birlikte efektif olarak faaliyetlerimize başladık. TÜBİTAK’ın Üniversite Sanayi Ortak Araştırma Merkezleri (ÜSAM) Programı kapsamında kurulan SAM’ın finansmanın yarısını özel sektör, diğer yarısını TÜBİTAK oluştururken üniversitede bu faaliyetler için altyapı ve mekan sağladı. Bu program kapsamında Türkiye’de ilk kurulan Sanayi – Üniversite İşbirliği Merkezi de SAM oldu. Kuruluşumuzda Türkiye’de üretilen seramiğin %40’lık bölümünü gerçekleştiren 13 firma üyemizdi, bugün ise ülkemizde üretilen seramiğin %85’lik bölümünü gerçekleştiren 29 tam, 12’u da asosye olmak üzere 41 üyemiz var. 2006 yılında TÜBİTAK’ın fonlama sistemini değiştirmesiyle birlikte bize kendimize has bir yapıya bürünmemiz konusunda talimat geldi. Bu talimat ve sektör ile birlikte gerçekleştirdiğimiz görüş alışverişimiz neticesinde; hukuki çerçevede hareket kabiliyetinin daha yüksek olması nedeniyle Anonim Şirket olma kararı aldık. Dört ay süren şirketleşme süre44 Kasım 2008 - Mart 2009 / Sayı 02
cimizde o dönemdeki 23 üyemize ortaklık teklif ettik ve üyelerimizin 19’u SAM A.Ş.’ye ortak oldu. Bu 19 tüzel kişinin ortak olması için yönetim kurullarından karar alması 19 firma temsilcisinin aynı anda noterde bulundurulması olarak bakıldığında 4 ay ile zor bir sürecin başarıldığını düşünüyorum. 19 firmayı bir ortak yapıda hem de daha önceden yaşanan bazı olumsuz deneyimlere rağmen bir çatıda toplamak hiç kolay değil ama SAM geldiği noktada kendini öyle kabul ettirmişti ki üye firmalar devamlılığı konusunda büyük gayretler sarf ettiler. 19 firmanın hisselerinin yarısını Anadolu Üniversitesi bağışlamasıyla üniversitemiz de SAM A.Ş.’nin ortağı oldu. Yönetim Kurulumuz sekiz sanayici, bir üniversite temsilcisi olmak üzere dokuz kişiden oluşuyor. Üniversitemizi yönetim kurulunda Prof Dr. Hasan Mandal temsil ediyor. Bu yapının başarısının altında yatan temel nedenlerden biri yönetimde sanayici ağırlığı ve sanayicinin aynı zamanda da katılımcı olmasıdır. Sektörde çok iyi teknik bilgi birikimi var, insanlar yaptığı işi çok iyi biliyorlar. Bizde de onlarda olmayan bilimsel bilgiler var, onların yaptıklarını nedenleriyle biliyoruz. İki farklı unsurun birbirini tamamlamalarıyla ortaya sinerji çıkıyor. Burada kazanılan başarıların altında bu bilgi ve tecrübenin harmanlanması yatıyor. İşin başında ne yapacağımızı bilmiyorduk. Yapacaklarımızı süreci yaşayarak öğrendik. Bu süreçte en büyük avantajımız; genç, dinamik, motivasyonlu kadromuz oldu. Yapılanmamızı sanayicinin isteklerine cevap veren ve ihtiyaçlarını görebilen doğrultuda oluşturduk.
Eskişehir
Seramik Araştırma Merkezi
Anadolu Üniversitesi Müh. Mim. Fak. Dekanı ve SAM A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Hasan Mandal
“Roller değişince sanayiciler bu çalışmaların günübirlik sonuçlar ile başarıya ulaşmayacağını, akademisyenler ise laboratuarda aldığı sonucun pratikte hemen uygulanamayacağını öğreniyor.” Prof. Dr. Hasan Mandal: Sürecin başarısındaki önemli koşullardan biri rollerin değişmesidir. Başlangıçta akademisyenler sanayici gibi düşünmeye başladı. Ardından sanayicilerde akademisyenler gibi düşünmeye başlayınca sonuçlar daha etkili olmaya başladı. Bu düşünce yapılarındaki değişiklik karşılıklı olduğu takdirde anlaşma sağlanıyor. Aksi takdirde günübirlik projeye başlayıp bitirmek için yola çıkarsanız gün sonunda o projeye nokta konulur. Ancak roller değişince sanayiciler bu çalışmaların günübirlik sonuçlar ile başarıya ulaşmayacağını, akademisyenler ise laboratuarda aldığı sonucun pratikte hemen uygulanamayacağını öğreniyor. Başarının temel sebeplerinden biri ise Prof. Dr. Ferhat Kara’nın da belirttiği gibi genç, dinamik, motivasyonlu bir kadro oluşturulmasıdır. Bu yapıya üniversitenin büyük bir yönetimsel desteği var. Ne yazık ki; kamu üniversitelerinin en temel sorunlarından biri görev değişiklikleri, böyle bir çalışma yapısı içinde devamlılığın sağlanması gerekiyor. Üniversitemizde Rektör değişikliği ve farklı görev değişiklikleri oldu ama Prof. Dr. Ferhat Kara 10 yıldır merkezimiz Müdür/Koordinatör olarak görev alıyor. Prof. Dr. F.K.: Aynı alanda iki farklı dili konuşan iki kurum söz konusu; örneğin sanayicinin derdi para, akademisyenin derdi mevki, burada çıkarlar farklılık gösteriyor. Akademisyenin Doçent/Profesör olmak üzere bir kariyer hedefi var ve sanayi ile yaptığı iş birliği çalışmalarının bu kariyer hedefine hiçbir katkısı yok. Bu çalışmaların kariyere katkı sağlaması konusunda girişimlerimiz var ama henüz bir sonuca ulaşılamadı. Böyle olunca sanayici üniversitenin bir bilim yuvası olduğu fikri ile bir şeyler almak istiyor ama bu mekanizmada zorlanıyor. Dolayısıyla iki uyumsuz organın birlikteliği söz konusu, işte bu noktada Hasan Hocamızın belirttiği gibi rollerin değişmesi gündeme geliyor. Akademisyen sanayici gibi, sanayici akademisyen gibi düşünme yapısına kavuşunca alışveriş başlıyor.
Prof. Dr. H.M.: Rollerin değişmesi sadece teknik açıdan değil idari açıdan da gerçekleşiyor. Sanayi 365 gün 7/24 çalışıyor. Sanayicinin mesai saati dışında bir sorunu olduğunda tamam sabah 9’da mesai başlıyor veya resmi tatil 2 gün sonra bitiyor sorunu o zaman çözeriz diyebilme lüksünüz ortadan kalkıyor. Bu noktada sorumluluk bilinci ve iş ahlakı ile hareket etmek, sanayicinin yaşadığı problemi aynı açıdan bakarak görmemiz gerekiyor. Sonuçta anlık kayıplarla bant akmaya devam ediyor. Gerektiğinde gece yarısında sorunlara cevap bulmamız gerektiğinin bilincinde hareket ediyoruz. Bu konuda da gece yarısında değil ama yılbaşında bir örnek yaşandı. Bir sanayicinin sorununu bu resmi tatil gününde çözümlememiz sonucunda onlar bizim reklamımızı yapıyorlar. Yılbaşında SAM sorunuma çözüm üretti diyorlar. Prof. Dr. F.K.: Bir toplantıda üniversite sanayi işbirliği programı tartışılıyor. Sektörde yetkin bir isim ayağa kalktı şunlar olmalı, bunlar yapılmalı gibi farklı ülkelerden örnekler verdi. Benim cevabım ise; anlattığınız çalışmaların tümü şuanda yaptığımız çalışmalardır oldu. İnsanımız yaptığımızın değerini biraz da başkalarının yaptıklarını, o noktaya ulaşmak için harcadığı eforu görerek anlıyor. Bizim yürüttüğümüz bir doktora programı var; bu program için akademisyen arkadaşlarımızla üniversite – sanayi iş birliğini belli bir noktaya getirdik, sistemli bir şekilde çalışıyor, bunu bir üst seviyeye taşımamız gerekiyor diye tartıştık. Sonrasında sektörle böyle bir oluşuma bakış açıları ve destek konusunu tartıştık. Sonucunda olumlu, güzel yanıtlar aldık. Bu cevapları alabilecek noktaya gelmek önemli, bunu başardık. Prof. Dr. H.M.: Şu an Eskişehir Teknolojik Geliştirme Bölgesinde bulunan 21 firmanın 7 tanesi öğretim üyesi firması ve bu firmaların 6 tanesi de bizim bö45 Kasım 2008 - Mart 2009 / Sayı 02
Seramik Araştırma Merkezi
lümümüzün öğretim üyesine ait veya ortak olduğu firmalardır, dolayısı ile SAM bizlere sadece sanayi ile çalışabilme kültürü değil aynı zamanda girişimci olabilme kültürünü de kattı. SAM’ın 5 yıl boyunca bizden zaman, kariyer açısından aldığı birçok şey oldu ama sanayici gibi düşünmeye başlayınca getirdikleri de oldu. Örneğin bu girişimcilik ruhunu SAM uyandırdı. Türkiye’de en çok öğretim üyesi firması bulunduran yerlerin başında Eskişehir Teknoloji Geliştirme Bölgesi gelmektedir. Ülkemizin birçok yerinde öğretim üyesi firmaları %10’u geçmezken Eskişehir’de bu oran %40’a varıyor. SAM beş yıl boyunca sanayici tarafından şüpheyle bakılan bir yapıydı. Bu beş yılın ardından bir SWOT analizi yapıldı ve sonucunda sanayici; benim lisans derecesinde mezun yerine daha nitelikli insan kaynağına ihtiyacım var dedi. Dolayısıyla talep sektörden geldi. Düne kadar lisans mezununu mühendis gibi çalıştırın dediğiniz firmaya bugün doktoralı eleman tavsiyesinde bulunuyoruz. Bir sürü artı koyalım çalıştırmaz ama talep onlardan geldiği için sahiplendiler. Bu bizim isteğimiz, bizim programız dediler. SAM’ın birçok çıktısı var ama bana göre en önemli çıktılarından biri bu programın sonuçlarıdır. Bu programı DPT’ye sunduk ve aldığımız cevap; bu tam bizim aradığımız program. Akademisyenler böyle koşullarda risk almayı pek sevmezler ama biz kendimize ön koşul koyduk. Dedik ki, biz bu programda geleneksel seramik sektörüne 30 tane doktoralı mezun çıkartacağız. Bu öğrencilerin beş yıl boyunca sanayicimizden burs almasını ve beş yılın sonunda da istihdam garantisi vaat ediyoruz. Biz bu vaatlerimizi yerine getirirsek siz de bize altyapı desteği verin. DPT’ye söylediklerimiz ilginç geldi, çünkü bugüne kadar hep parayı verin bize güve46 Kasım 2008 - Mart 2009 / Sayı 02
Eskişehir
nin denilmiş. Biz ise; bize güvenin biz de risk alıyoruz dedik. Bu programda yaklaşık 2 milyon YTL civarındaki bursu özel sektör karşılıyor. Doktora programı üniversite sanayi işbirliğinin herkesi memnun eden bir çıktısıdır. Bu programda DPT, sanayici, üniversite, hoca ve öğrenci olmak üzere beş paydaş var. En önemli özelliği tüm paydaşların kazan kazan olayının olmasıdır. Sanayicinin kazancı; 6 milyon dolarlık bir alt yapıya ulaşıyor, projelerin hepsi sektörel proje ileride de devamlılığı sağlanıyor, nitelikli insan kaynağına ulaşıyor. Öğrencinin; bu projede çalışıyorum ama 5 yıl boyunca kendimi finansman olarak nasıl kurtarabilirim düşüncesi yok, burs alıyor. 5 yılsonunda mecburi hizmeti olduğu için istihdam garantisi var. Hocalar; finansman ve altyapı desteği alıyorlar. Üniversite’ye 6 milyon dolarlık bir alt yapı sağlanıyor, araştırmacı bulamıyorum diyor 24 tane tam zamanlı insan kaynağı geliyor. DPT ise yıllardır ben para veriyorum bir türlü geri dönüşümünü göremiyordum, aletler alınıyor, dolaplar kilitleniyordu diyor, şimdi bunun geri dönüşümünü görüyor. Kısacası; bu projede tüm paydaşların kazancı ortaya net bir şekilde konuldu. Bütün paydaşların memnun olacağı bir sistem olmasaydı doğasının gereği olarak bir noktada tıkanma yaşanır ve program tamamlanmadan bitmek zorunda kalırdı. Burada 55 tane lisansüstü öğrenci var, bunun 40 tanesi doktora yapıyor ve hepsi bu cihazları kullanıyor. Başka bir yerde aman bunlar pahalı cihazlar fazla kurcalamayın diyebilirler ama biz işini görmek istiyorsan bu makineyi kullanmayı öğreneceksin diyoruz. Burada bulunan 10 milyon Euro’luk altyapının kullanılmasını teşvik ederiz. İsterse kırılsın, bozulsun yeter ki burada daha çok veri üretelim.
Eskişehir
Prof. Dr. F.K.: Biz bu programın fayda maliyet analizini de yapacağız. Bu Ar-Ge çalışmaları sonucunda firmalara ne kadar katma değer sağlandığının bir tablosunu oluşturacağız. 8 – 10 milyon YTL kaynak ile yapılan bir çalışmanın 20 milyon, 50 milyon YTL gibi bir katma değeri oldu mu veya ne kadar oldu? Bunun etüdünü yapacak ve bu yapılan yatırımlarla insan kaynağı, altyapının gelişimi, sürekli olarak getirdiği avantajları bir tarafa finansal olarak firmalara sağladığı katkıyı da hesaplayacağız. Prof. Dr. H.M.: Bu program sonunda mezun olan kişiler sektörde Ar-Ge ve Ür-Ge departmanlarında çalışmaya başladıklarında her biri buranın birer temsilcisi olacaklar. Bu programın ön koşullarından bir tanesi zamanlarının %25’ini sanayinin içinde harcamalarıdır. Beş yıl boyunca burada çalışıp sonrasında da elveda diyerek sektöre taşınmıyorlar, çift taraflı danışmanlık var. Bir taraftan sektörel danışman, diğer tarafta akademik danışman var. Bu kişiler sektöre gittiklerinde üniversiteyi iyi tanıyan birileri olarak görev alacaklar. Normal koşullarda bize telefon açılır hocam şöyle bir problemim var çözüm üretmemiz gerekiyor denilir ama bu program sonunda beklentimiz kişilerin kendisinin alıp numunesini burada kendi çözümünü üretmesidir. Bu program sektörde kültür değişikline sebep olacak. Biz beş yıl boyunca önceliğin üniversite olmasını istiyoruz. Bu nedenle programın ön koşulları gereğince öğrencilerin hiçbiri sektör çalışanı değil. Tabi ki sektör içinden eğitim almak isteyenlere cevap veriyoruz ama bu cevabı programın dışında bir eğitim ile veriyoruz. Bu programın içeriği beş yıl boyunca üniversitede sektör odaklı eğitimdir, bir firmada çalışmaya ancak bu beş yılın sonrasında başlayacaklar. Bu arkadaşlarımız şuan bursiyer, istihdamları program sonunda olacak. Şuan sektör içinde profesyonel bir sorumluluk almadan çalışmalarını yürütüyorlar.
Seramik Araştırma Merkezi
leri Platformu)’nu kurduk. ÜSİMP üyeleri; Adana ÜSAM (Üniversite Sanayi İşbirliği Merkezi), BİOMEDTEK (Biyomedikal Teknolojiler Merkezi), ODAGEM (Ostim Ortak Araştırma ve Geliştirme Merkezi), TTV (Türk Tekstil Vakfı) ve SAM (Seramik Araştırma Merkezi)’dir. Beş üniversite sanayi işbirliği merkezi tarafından oluşan bu platformda temel amacımız; Türkiye’de sanayi üniversite işbirliğini yaygınlaştırmak. Bu merkezlerin farklı tecrübeleri oldu. Beş merkezin tecrübelerini bir çatıda toplayarak bu merkezlerin gelişimi ve yaygınlaşmasına nasıl fayda sağlayabiliriz diyerek yola çıktık. Bu kapsamda Üniversite Sanayi İşbirliği Ulusal Kongresi düzenlenmeye başladık. Kongrelerin ilki Adana ÜSAM’da
Prof. Dr. F.K.: SAM’ın reklamını yapmak gibi bir amacımız olmadı. Bu tanıtım sektörel basın tarafından yaptığımız katkıların gözler önüne serilmesiyle gerçekleşiyor. Biz bu işbirliklerini yaygınlaştırmak adına ÜSİMP (Üniversite Sanayi İşbirliği Merkez47 Kasım 2008 - Mart 2009 / Sayı 02
Seramik Araştırma Merkezi
yapıldı. İkinci kongre ise 2009 yılında SAM’ın ev sahipliğinde Eskişehir’de yapılacak. Diğer sektörlerde alt yapısı uygun olan üniversitelerle bu işbirliklerini gerçekleştirsinler ama yaşadığımız sorunları biraz daha az yaşayarak yollarını hızlı kat etsinler diye her yıl bir merkezde üniversite sanayi işbirliğini tartışmaya devam edeceğiz. Daha önceki projelerimizle bugünün projelerini karşılaştıracak olursak; önceki dönem projelerinde kısa vadeli, günün ihtiyaçlarına yönelik projeler esasken kültürün artması, felsefenin ve anlayışın değişmesiyle birlikte projeler daha çok risk içeren, orta ve uzun vadeli ama başarılı olduğu takdirde katma değeri çok daha yüksek olan projelere kaymalar yaşandı. Bu yaşanması gereken bir süreçti, anlatmakla gerçekleşemezdi. Oluşturduğumuz platformun bir amacı da diğer sektörlere bu tecrübeleri aktararak onların süreçlerinin daha kısa sürmesini sağlamak. Biz şuna inanıyoruz rekabet edebilir bir sanayi için inovasyon gereklidir. İnavasyonun yapılabilmesi için bilgiye ihtiyaç var, bilgi için ise araştırmaya ihtiyaç var. Biz seramik sektörüne yönelik araştırma, teknoloji geliştirme, teknolojik destek, danışmanlık hizmetleri veriyoruz. Artı aylık projeler gerçekleştiriyoruz. Bu projelerimizde seramik sektörüne yönelik ortak projeler, bu kapsamda bugüne kadar 40 proje gerçekleştirdik. Bu 40 projeden sektöre 60–70 milyon YTL civarında bir katkı sağladık. Bugüne kadar SAM’a verilen finansal kaynakta 1,5 milyon dolar civarındadır, fayda maliyet olarak bakıldığında ciddi bir geri dönüş açıkça görünüyor. Teknik Kurul Toplantılarımızın üyeleri sektörün Ar-Ge bölümü yetkilileridir, onlarla birlikte bir araya geliyor, sektörün dışa yönelik rekabetini etkileyen unsurların neler olduğunu masaya yatırıyor, projeler oluşturuyoruz ve bu projeleri sonuçlandırarak aynı anda tüm üyelerimizin kullanımına açıyoruz. Ortak yarar projeleri olarak adlandırdığımız bu projelerin finansmanını üye aidatlarımızdan sağlıyoruz. Maliyet muhasebesi ile bakıldığında üyelerimizin bu 48 Kasım 2008 - Mart 2009 / Sayı 02
Eskişehir projelerin büyük bir avantajı var. Bu projelerimizin yanında ikili projelerimiz var. Bir firma bize özel, gizli çalışmak istediğini belirttiğinde; belli bir ücret karşılığında bu çalışmaları da yapıyoruz. Bu çalışmalar tamamen gizli olarak yapılır ve sonuç sadece araştırmayı isteyen firma ile paylaşılır. SAM’a bugüne kadar sektörde en ufak bir güvensizlik olmadı. Bu konularda özellikle dikkatli davranıyoruz. Şu firmaya yakın davranayım fikri ortaya çıktığı takdirde bu kendi kuyumuzu kazmak anlamına gelir. Bir de inovatif projeler olarak adlandırdığımız yenilikçi projelerimiz var, örneğin sektör teknik kurullarda bu fikirleri uçuk buluyor. Bu projeler SAM’ın kendi inisiyatifi ile yönetim kurulundan izin alarak yaptığı projelerdir, inovatif projeler; gelecek vaat eden, riski yüksek ama pozitif sonuç alındığında geri dönüşü çok daha yüksek projelerdir. Bu projelere örnek olarak son dönemde yürüttüğümüz ortam nemini kendisi düzenleyen karo çalışmamız var, bu çalışma şuan sadece Japonya’da uygulanabildi. Bizim bu projedeki amacımız ise onların yaptığı bu teknoloji ürününü çok daha rahat uygulanabilir ve düşük maliyet ile yapabilmek. Bizim örneğin 2002 yılında sonlandırdığımız bir proje var, bu proje o dönem koşullarında üzerinde fazla durulmadı. Bu sene bu projeyi bir firma istedi ve gerekli görülen değişiklikleri yaparak uygulamaya koydu. Sorunlar çıktı bize dönüş yaptılar, konuyu bilmemiz ile bazı yönlendirmeler yaptık ve sonunda bu projenin o firmaya yıllık 8 milyon YTL getirisi oldu. Bazen rafta tozlanan projelerin tozunun silinmesiyle bile ciddi geri dönüşüm sağlanabiliyor. Sektör enerji maliyetlerindeki yüksek artış nedeniyle ciddi bir sıkıntıya girdi. Son dönemde bu konu üzerinde yoğunlaşıyoruz. Öyle bir proje yapalım ki bu zamların etkisini azaltarak işletmeler karlılıklarını aynı rakamlar üzerinden sürdürebilsinler. Yaptığımız çalışmalar ile 55–50 dakika olan pişirme süresini 30 dakikaya düşürdük. Bunu daha da aşağıya çekmeyi istiyoruz çünkü enerji maliyetlerindeki bu ciddi artışların sektöre yüksek düzeyde yansıması oldu. Bazen bir bilim adamı olarak kendi yaptığımız projeleri de burada yaptığımız projelerle farklı esinlenmeler katabiliyoruz. Örneğin son dönem-
Eskişehir
de çok gündemde olan kendi kendini temizleyen seramik yüzey teknolojisi üzerinde SAM dışında kişisel araştırmalarım, çalışmalarım var. Bunu yapmaya çalışanlar da var ama uygulanabilirliği yok. Finlandiya’dan bir makale okudum, bunu yapmışlar ama metoduna bakıldığında uygulanabilir bir metot değil. Benim yaptığım çalışmalardaki amacım; aynı teknolojiyi geliştirerek milyonlarca metrekare karoda en ufak zedelenme olmadan uygulanabilmesini ve bu katma değeri ürünün maliyetine çok fazla etki etmeden sağlayabilmektir. Benim bu teknolojiyi geliştirmedeki hedefim; civa gibi yüzeyde en ufak bir kalıntı suyun bırakmadan kayabilmesini sağlamaktır, hatta bu teknolojiyi öyle bir yapıda oluşturmalıyım ki; aynı şekilde seramik gibi armatüre, duşakabine de uygulanabilsin. Armatür üzerinde sıçrayan su damlalarının bıraktığı o lekeler olmasın. Bunlar dünyada henüz başarılabilmiş değildir. Bunları biz başarabilirsek rekabette de bir adım öne geçebiliriz. Ülkemizde yapılan Ar-Ge yatırımları payı ne yazık ki çok düşük. Binde 7. Bu analizi yaparken birde kamu ve özel sektör olarak ikiye ayırmak gerekiyor. Yapılan ar-ge harcamalarının 3/2’sini kamu, 3/1’ini özel sektör sağlıyor. Gelişmiş ülkelerde durum tersi yani 3/2’si özel sektör tarafından sağlanmakta. Rakamlar bir yana oranlara bakıldığında da bu değişim ülkemizde sağlanamadı. Ben dünyayla rekabet edeceğim, ciddi inovasyonlar yapacağım denildiği takdirde bu ekip işidir ve bunun için para gerekiyor. Gelişmiş ülkelerde Ar-Ge’ye ayrılan pay cironun %3’üdür, Avrupa’da bu pay %2’dir, bu oranın 3/2’sini özel sektör karşılar. Biz %2 olarak düşünelim. Bunun %1,5 civarında bir bölümünü özel sektörün karşıladığını varsayıldığında sektörün 1,5
Seramik Araştırma Merkezi
milyar Euro cirosu olduğu da düşünürsek 22 – 25 milyon Euro civarında bir rakam ortaya çıkıyor. Demek ki; bugün ülkemizde seramik sektörünün dünyayla rekabet edebilmesi için 25 milyon Euro özel sektörün bu konuda yatırım yapması ve Ar-Ge benim yaşamım için bir unsurdur felsefesinin oluşması gerekiyor Prof. Dr. H.M.: Ferhat Bey reklamı sevmez ama ben şunu da eklemek isterim. Bana göre en önemli reklamlardan bir tanesi şu; merkez 2006 yılına kadar TÜBİTAK’ın bir merkeziydi, dolayısıyla firmalar üniversite eğitim merkezinin ortağıydı ama şimdi SAM bir Anonim Şirket ve 19 rakip firma yeni bir firmanın çatısı altında ortak oldular. Bu ortaklık için en üst yönetim kurullarından karar aldırdılar. Bir Anonim Şirket ortağı olmak demek, kar ve zararda bu şirket ile ortaklığın gereği paylaşım yapacaksın demek. Dolayısıyla böyle bir şirkete ortak olmaları burada iyi bir şeylerin olduğu ve olacağına inanmaları anlamına geliyor. Bu da bir yana firmalar ortaklık yaptıkları günün akabinde; hissemin %50’sini üniversiteye hibe ediyorum dediler. Hem parayı veriyorlar, hem %50 hissesini hibe ediyorlar birde üzerine şöyle bir ön koşul koyuyorlar; SAM A.Ş’ye yeni bir ortak geldiği zaman pay artırımını sektör sağlayacak ve bu artışın %50’si yine üniversiteye hibe edilecek. Dolayısıyla üniversitenin %50 ortaklığı hiçbir zaman bitmeyecek. Sektör buna evet diyebiliyorsa demek ki; bu şirkete ciddi güveni ve kazancı var. Prof. Dr. F.K.: Aslında bu sosyal sermaye olarak çok güzel bir örnektir. Bunu biz araştırma konusunda yaptık neden diğer alanlarda da bu tip işbirlikleri yapılmasın diye sektörün kendine sorması gerekiyor. 49 Kasım 2008 - Mart 2009 / Sayı 02
Duayen’in Vedası
Sektörün Duayenlerinden Rüknettin Küçükçalı, Görkemli Bir Toplantı ile Isısan’a Veda Etti 32 kitap, 20’den fazla sempozyum bildirisi, 500’den fazla teknik seminer, 250 makale ve 370 Isısan çalışması ile sektörümüze ciddi katkısı olan Rüknettin Küçükçalı, Isısan’daki 33 yıllık çalışma hayatını 11 Kasım 2008 tarihinde görkemli bir toplantı ile sonlandırdı. Swiss Otel’de düzenlenen toplantıya Rüknettin Küçükçalı’nın dostları, Isısan çalışanları, bayi ve servisleri ile çok sayıda sektör mensubu katıldı. Kokteyl ile başlayan gecede Rüknettin Küçükçalı’yı öz yaşam öyküsü, kişiliği ve değerleri ile tanıtan bir belge-film gösterimi yapıldı. Rüknettin Küçükçalı’nın 1957 yılında Malatya Gazi İlkokulundaki görüntüleri ile başlayan filmde Küçükçalı’nın “en eski arkadaşı” Prof. Dr. Murat Tunç, üniversite yıllarından arkadaşı Yaşar Genç, folklor çalışmalarından arkadaşı Fatma Arısoy’un yanı sıra iş yaşamında birlikte olduğu mimar, mühendisler ve Isısan’daki çalışma arkadaşları, Rüknettin Küçükçalı hakkında duygu ve düşüncelerini dile getirdi. İTÜ Makine Fakültesi’ni 1972 yılında bitiren ve akabinde Türbosan, Sungurlar, gibi sektörün önde gelen kuruluşlarında görev alan Rüknettin Küçükçalı, Tokar’da proje müdürlüğü görevi verildiğinde 23 yaşındaydı. 1975’te Isısan’ı, 1976’da Isısan Taahhüt şirketlerini kurdu. 1981’de Isısan ile Isısan Taahhüt firmaları, birbirinden (tamamen kelimesini silelim) ayrıldı, Rüknettin Küçükçalı, pazarlamaya yöneldi. Filmde, Rüknettin Küçükçalı’nın Türk Tesisat Sektöründaki çalışmaları ile ilgili süreç üzerine; Isısan’dan Güler Ayabakan, Nurettin Küçükçalı, Selman Tarmur ve Gökhan Özbek duygu ve düşüncelerini dile getirdi. Isısan Bayisi Ahmet Özaktaş, mimar Oral Vural, ekonomist Erşan Aksu, inşaat mühendisi Cihan Derinöz ve Prof. Dr. Ahmet Arısoy da Küçükçalı’nın hayata ve mesleğine bakış açısı hakkında ipuçları verdi. Belge-film,
Ruknettin Küçükçalı
halen Isısan’da görev yapan kızı ve meslektaşı Güneş Küçükçalı’nın izleyenleri duygulandıran teşekkürü ile son buldu. Filmin ardından Rüknettin Küçükçalı, Isısan’daki 33 yılı boyunca gördüğü yakınlık, saygı ve destek için teşekkür ederek başladığı konuşmasında, çalışmalarını, doğrularını, görüşlerini aktardı: “Isısan’daki görevimi bitirdim. Hem bunu güzel bir aile haline gelen camiamıza duyurmak, hem de iyi günde, kötü günde hep birlikte olduğumuz siz değerli dostlarıma teşekkür etmek için bir arada olalım istedim. İyi bir sermayem oldu; Teknik ressamlık, şantiye mühendisliği, proje mühendisliği deneyimlerime Ashrae toplantılarında gördüğüm farkı yapılarla ilgili uygulamalar eklendi. Okumayı çok seviyorum. Kendi mesleğimle ilgili düzenli olarak beş yabancı dergi okuyorum. “İşini rüyanda görüyorsan, başarılı olursun.” Meslek hayatımda özellikle gençlere yatırım yapmayı çok sevdim. Gençlerin sağlıklı gelişebilmeleri için, çalıştıkları kurumun her şeyden önce insana değer vermesi gerekiyor. Böyle bir yapı tesis etmeye çalıştım. Bilgi için de sevgi için de uğraşmaya değer. Bunun için uğraştık ve bize güvenenlere layık olmaya... “Sıfır hata”yı hedefledik, “Doğruyu ilk seferde yapmalı” dedik. Bunları birlikte yaptık. Yatay yönetim anlayışını uyguladık; “herkes daha iyisini yapmakta serbest” dedik. İnsanlara sorumluluk verince daha başarılı oluyorlar.
50 Kasım 2008 - Mart 2009 / Sayı 02
Duayen’in Vedası İşini rüyanda görüyorsan, başarılı olursun. Başarıyı getiren bir başka husus da, farklı fikirlerle karşı karşıya iken kimin haklı olduğuna değil, neyin doğru olduğuna odaklanmak gerektiğidir. “Stresi yönetebilmek için, molalar çok önemli.” Tabii ki işte stres yönetimi de çok önemli. İster istemez gerilimlerle karşı karşıya kalınıyor. Hep şunu anlatırım: elinize bir bardak alın, bu bardağı taşıyabilir misiniz? Bu sorunun yanıtı bardağın ağırlığı ile ilgili değil, taşımanız gereken süre ile ilgilidir. Bardağın ağırlığı 200 gram da olsa, 300 gram da olsa bir süre sonra kolunuz yorulur, daha uzun süre taşıyabilmeniz için bardağı bir süre bırakıp kolunuzu dinlendirmeniz gerekir. Stres yönetiminde de bu kural geçerli. Ben bunu başarmak için sporun çok yararını gördüm. Spor hayatımın ayrılmaz bir parçası oldu; düzenli olarak tenis oynuyorum, yürüyüş yapıyorum. “İyi bir ekip çalışması; sağlıklı bir yönetim, ölçüm ve değerlendirme ile oluşturulabilir.” Firma içinde bazı insanların doğal motivasyonları yüksek, bazılarınınsa düşüktür. Bunu izlemek ve ekibin genel motivasyonunu yüksek tutabilmek için, motivasyon desteğine ihtiyacı olanları desteklemek gerekir. İyi bir ekip olmak çok önemli. Kazları örnek vermek isterim: Kazlar “V” formunda uçarlar. Öndekinin rüzgarı arkadakine güç verir, uçuşunu kolaylaştırır. Arkadakiler, öndekini motive etmek için ses çıkarırlar. Öndeki yorulduğunda arkadan biri ile yer değiştirir. İyi bir ekip çalışması; sağlıklı bir yönetim, ölçüm ve değerlendirme ile oluşturulabilir. Tabii ki pozitif düşüncenin egemenliği de... Her insanın beyninde olumlu duygu ve düşüncelere sahip bir kurt ile olumsuz düşüncelere sahip bir kurt bulunur ve bu kurtlar çatışma halindedir. Mücadeleyi hangi kurt kazanır? Hangisini beslerseniz o kazanır. “Termik santrallerin atık ısısından yararlanmalıyız.” Mekanik tesisat alanında aşmamız, yetişmemiz gereken konular var. Mütemadiyen bunlara dikkat çekmeye çalıştım: Kullanılmadan atılan enerji miktarının en aza indirilmesi gerekiyor. Binaların enerji performansı kimlik belgesi olmalı. Yüksek performanslı binalar, yeşil binalar, ürettiği ve tükettiği birbirini dengeleyen sıfır enerjili binalar ve şimdi de ürettiği enerji tükettiğinden fazla olan “artı enerjili” binalar konularını dünya ile eşzamanlı olarak hedeflememiz gerekiyor. Termik santrallerin atık ısısından yararlanmalıyız. Bir örnek vereyim; Ambarlı Enerji Santralinin atık enerjisi; yılda 600
Önalanlar A.Ş. Genel Müdürü Ayhan Önalan ve Baymak Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Murat Akdoğan
milyon USD tutarında. Toplam tutara baktığımızda bu rakam; yılda 2 milyar USD’ı buluyor. Bunu göz ardı edemeyiz. Bireysel ısıtma sistemleri, kaç kata kadar yapılar için uygun olabilir? Çok yüksek katlı yapılarda kombi uygulamalarında ne gibi sorunlar ortaya çıkabiliyor? 20 katlı binada ferdi ısınma sistemi, kombi kullanılacaksa doğalgaz bacası tesis edilmesi lazım. Gerçi o takdirde de maliyet açısından ne kadar verimli olur? Yani sadece cihaz bazında değil, sistemin tüm işleyişi ve sağlığı açısından değerlendirmek gerekiyor. “Isısan’ın “ilk”leri ve önemle dikkat çektiğimiz konular.” Isısan, ısıtma ve klima ürünlerini birlikte pazarlayan sektördeki ilk firma. Isısan’daki çalışmalarımıza baktığımızda, Türkiye için pek çok “ilk”le karşılaşıyoruz. Bu ilklerden bir kısmı ilk defa Isısan tarafından bulunmuş veya yaygınlaştırılması Isısan tarafından yapılmıştır. 6 lt haznesi ile su tüketimini azaltan rezervuar, su kanalları şablonla delinen, tam yüzey yıkama özelliği bulunan klozetler, taharet borulu klozetler 1980’li yılların ikinci dönemi itibarıyla Türk tesisat sektörüne sunduğumuz “ilk” ürünlerdir. Koku yapmayan yer süzgeçleri, yüksek yapıların pis su borularında “S” bükümlerinden kaçınılması şeklindeki uygulamalar, tek borulu (bypass) sistem hep önem verdiğimiz çalışmalar oldu. 1975’te enerji tasarrufu ile ilgili çalışmalarımıza başlamıştık. Her vesile ile altını çizdik: Oda sıcaklığını 1°C artırmak, yakıt tüketimini %10 artırır, pompayı gidiş hattına alın, ısınmayan üst katlar ısınsın. Tesisat dairelerini, kazanları, özellikle çok katlı yapılarda çatıya alabiliriz dedik, adımız “Damdaki Kazancı”ya çıktı. Eskiden baca boşluğunun direk baca olarak kullanılmasının; gaz sızması, baca çökmesi ve zehirlenme riski açısından çok sakıncaları varken, bir ilk olarak baca borusu kullanılmaya başlanmıştır. Hava kanallarında kaçakların maliyetleri %20 -%32 arasında seyrediyordu, buna dikkat çektik. Kaskad sistem, baca boşluklarında baca boruları kullanılması ile risklerin önlenmesi, kazan çıkışlarında üç yollu vana kullanımı, şönt pompa, denge kabı, hep üzerinde durduğumuz konular oldu. Belki de en önemli ilklerden bir tanesi Tesisat Mühendisleri’nin tanışmalarını ve Aralarında dostluk oluşmasını sağlaması ve sektörü bir araya getirmesiydi. Düzenli sektörel eğitim toplantıları ile Türkiye ilk defa bazı konular gündeme geldi, örneğin “Deprem ve Tesisat”, “Lejyoner hastalığına karşı önlemler”, “Büyük alışveriş merkezlerinin mekanik tesisatı” vb.
TİMFED ve TİMDER Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Prof. Dr. Hikmet Karakoç ve TİMDER Eski Dönem Yönetim Kurulu Başkanlarından Nural Tuncer
Bekleme salonunda kurulan kitap standları yoğun ilgi gördü
Kasım 2008 - Mart 2009 / Sayı 02
51
Duayen’in Vedası
Ve Rüknettin Bey en büyük hayalinin Türkiye’de üretim yapıp ihracat etmek olduğunu, bu anlamda da Manisa’daki Bosch Fabrikasında üretilen ve Avrupa’ya ihraç edilen Buderus kombilerin (Türkiye, Almanya’dan sonra ikinci büyük üretim üssüdür) ve GEA firmasının Gebze’de kurduğu fabrikada ürettiği ve ihraç ettiği klima santralleri ile bu hayalini gerçekleştirmeye çalıştığını belirtti. Ayrıca random restart özelliğinin ilave hiçbir maliyet taşımadığını ve elektrik kesildiğinde ve yeniden geldiğinde, bütün elektrikli cihazlar aynı anda devreye girmemesini sağladığı için voltajı dengelendiğini, aşırı elektrik çekmediğini ve cihazların zarar görmediğini belirterek üreticilerin bu konuyu ele almalarını istedi. “Bilgimizi paylaştık.” Sami Bölükbaşı, “sen tesisat mühendislerinin bir araya gelmesini, tanışmasını sağladın” diyor. Bilgiyi üretmenin beraberinde bilgiyi paylaşmanın önemine inandık ve düzenlediğimiz eğitim toplantıları ile bilginin paylaşılmasına çalıştık. 7-8 yıl boyunca Cumartesi günleri, Isısan’da toplandık. Bu toplantılar başladığında katılımın çokluğunu gören Rahmetli Erdoğan Atakar, “önceleri, ilk heves, gelirler ama yavaş yavaş katılım düşer” demişti ama tersine giderek arttı. Mühendislerin bir araya gelmesi ile birlikte TTMD’ni kurduk. Büyük alışveriş
52 Kasım 2008 - Mart 2009 / Sayı 02
merkezleri konusunda uygulamalı eğitimler ve yakıt karşılaştırma tablolarının hazırlanması da ‘ilk’lerimiz arasında. Bu süreçte 500 seminer vermişiz, muhtelif dergilerde yayınlanan 250 makale yazmışız, sempozyum ve kongrelerde 20 bildiri sunmuşuz ve 32 kitap yayınlamışız. 7000 kişiye 8000 saat hacminde eğitim vermişiz. Bu süreç, mesleğimizde çok fazla sayıda yayının bulunmadığı yıllarda, öğrendiğim her şeyi not etmemiz ve bunları ortağım Gökhan Özbek’le beraber bir araya getirerek Buhar Tesisatı kitabını hazırlamamızla başladı diyebilirim. Bilgi üretme - bilgi paylaşma çalışmalarımızın olgunluk döneminde, Isısan Akademi’yi kurduk. Çok iyi çalışmalar yapılıyor. Önem verdiğimiz bir konu olan alternatif enerjiler/yenilenebilir enerjiler konusunda pratik eğitim salonu açtık. “Isısan’dan neden ayrılıyorum?” Ters giden bir şeyler olduğu için değil, tersine her şey yolunda olduğu için, bir misyonun tamamlanmış olduğu ve çok donanımlı, genç bir kadromuz olduğu için, onların yeni misyonlar taşımaları gerektiği için ve onlara çok güvendiğim için? Yaşamım boyunca pek çok şapkam oldu: Okul şapkası, mevki şapkası, baba şapkası, dost şapkası, klüp (Beşiktaş’lıyım) şapkası gibi... Şimdi hangi şapkamı takacağım? Sektörde mi kalacak, emekli mi olacak sorusuna yanıt vereyim; şüphesiz
Duayen’in Vedası
TİMDER Eski Dönem Yönetim Kurulu Başkanlarından ve Kurucu Üyelerinden Ali Ergenç, Ruknettin Küçükçalı’ya TİMDER adına plaket takdim ederken.
ki emekli olmayacağım. Yine birlikteyiz; dernekler için şüphesiz ki çalışırım, danışmak isteyen, bir konuda bilgi almak isteyen herkese de açığım. Bir süre şahsi yatırımlarımla ilgilenmem gerekiyor. Ondan sonrasında yine beraber olacağız. “Nelere üzülürüm?” Isısan’dan ayrılıyorsun, üzülüyor musun diye sordu bazı dostlarım. Hayır. Isısan benim ailem gibi. Belki fiziken daha az görüşürüz ama ne zaman ihtiyaçları olsa yanlarındayım. Ben nelere üzülürüm? Gelir dağılımındaki büyük farka, poşetteki denize (kirlilik tehditi altındaki denize ve tüm çevreye), ekolojik dengenin bozulması, balık ve kuş türlerinin, tüm faunanın, floranın fakirleşmesine, siyasetin kirlenmesine.. “Nelere sevinirim?” Türkiyenin gelişmesine, gençlerin geleceğin ihtiyaçlarını karşılayabilecek donanıma sahip olmasına ve başarılarına. Ayrıca arkadaşlarımla birlikte olmak, spor yapmak, çevreye katkıda bulunabilmek de beni çok mutlu eder. Her yıl 1.200-2.500 adet ağaç dikmişiz, sadece Levent’te 10.000 ağaç dikmişiz. Bakıyorum ve tabii ki mutlu oluyorum. Rüknettin Küçükçalı’nın konuşmasının ardından; İTÜ adına Rektör Muhammet Şahin, Küçükçalı’nın “kadim dostu” Celal Eldem, MMO adına Prof. Dr. Macit Toksoy, TİMDER adına TİMDER Eski Dönem Yönetim Kurulu Başkanlarından ve Kurucu Üyelerinden Ali Ergenç, Rüknettin Küçükçalı’ya plaket takdim etti. TİMDER Eski Dönem Yönetim Kurulu Başkanlarından ve Kurucu Üyelerinden Ali Ergenç yaptığı konuşmada: “Ruknettin Küçükçalı ile iş hayatına aşağı yukarı aynı dönemlerde adım attık. İş yerlerimiz birbirine çok yakındı, zaman içinde oluşan dostluğumuz benim için çok önemli. Çünkü gerçek dostum olarak sayabileceğim isimler arasında Ruknettin Küçükçalı en ön sıralarda yer alıyor. Sektörümüzün tekel dönemleri olarak nitelendirebileceğimiz 80’li yıllarda ben ve Ruknettin Bey’in de içinde bulunduğu altı arkadaş bir araya gelir toplantılar düzenlerdik. Bu toplantılarımız sonucunda dernek kurmayı amaçladık ve büyük bir çoğunluğunuzun yakından tanıdığı Tesisat İnşaat Malzemecileri Derneği (TİMDER)’ni
kurduk. O dönemlerde gösterdiğimiz çabaların sonucunda kurulan TİMDER, Tesisat İnşaat Malzemecileri Federasyonu’nun kurulmasında öncülük ederek büyük bir rol üstlendi. Bu sivil toplum örgütünün bugünlere gelmesinde büyük katkı sağlayan Ruknettin Küçükçalı’ya TİMDER adına bu plaketi takdim ediyor, bundan sonraki yaşamında sivil toplum örgütümüz ve sektörümüze katkılarının devam etmesini diliyorum.” dedi. Ergenç’in konuşmasının ardından Ruknettin Küçükçalı; “TİMDER ailesine, kurduğumuz bu sivil toplum örgütünü yaşattıkları ve böylesine yücelttikleri için teşekkür ederim. Bundan sonraki yaşantımda TİMDER ve TTMD başta olmak üzere sektörümüze katma değer sağlamayı amaçlayan sivil toplum örgütlerinde ihtiyaçları doğrultusunda her türlü çalışmalarında büyük bir mutlulukla görev alırım.” dedi. Prof. Dr. Doğan Özgür ve Avcılar Belediyesi eski başkanı Tahsin Salihoğlu, Küçükçalı’nın yeğeni Mert Küçükçalı ve Bosch Termoteknik adına Harald Bronkal duygu ve düşüncelerini dile getirdi. Bay Bronkal; “Türkiye’de Buderus’la bir tarih yarattınız. Buderus’u Türkiye’de bir sembol yaptınız. Görüşmelerimizde hep adil ve şirket çıkarlarını gözeten bir tavrınız oldu. İlk ziyaretimizde de çok iyi bir ekip ruhu oluşturmuş olduğunuza şahit olduk. Emekleriniz için teşekkür ederiz” dedi ve Rüknettin Küçükçalı’ya bir andaç takdim etti. Isısan bayileri, Tekirdağ taraflarında Rüknettin Küçükçalı Hatıra Ormanı kurduklarını duyurdu ve Rüknettin Küçükçalı’ya bir teşekkür plaketi takdim etti. Ve son olarak da kızı Güneş Küçükçalı tüm Isısan Ailesini sahneye davet ederek, Isısan Çalışanları, bayileri ve servisleri adına Rüknettin Bey’e teşekkür etti ve plaket verdi. Gece, birlikte yenen akşam yemeği ile son buldu.
53 Kasım 2008 - Mart 2009 / Sayı 02
Şehrin Nabzı
Antalya
Borutek
Boru, Boya San. ve Tic. A.Ş.
Genel Müdürü
Yaşar Tabur “Ülkemizde şu anda yaşanan enflasyon, üretim maliyetlerine enerji maliyetlerindeki anormal artışların, eklediği maliyet enflasyonudur.” 1962 yılında Antalya doğdum. İlk, orta ve lise eğitimimi Antalya, Üniversite eğitimimi Erzurum Atatürk Üniveritesinde tamamladım. Yedek subay olarak yapmış olduğum askerlik görevimin bitiminde iş hayatıma ilk adımımı İntermak-Hilti’de başladım. Daha sonra Ege Seramik Antalya bölgesinde satış şefi olarak görev yaptım.1993 yılında aile şirketi olarak kurmuş olduğumuz Borutek A.Ş. ve daha sonra kurduğumuz Borutek A.Ş.’de ticari faaliyetlerimizi yürütmekteyiz. Merkez satış noktamız 1300 m2 olup 5000 m2 yarısı kapalı depo alanımız ve Boytek Ltd.Şti. olarak mağazamızda 500 m2 teşhir salonumuz bulunmaktadır. Toptan ve perakende olarak hizmet vermekte olduğumuz firmalarımızda yaklaşık 25 kişi çalışmaktadır. Kütahya Seramik, Umpaş Seramik, Weber Markem, Akgün Granit ve Elmor bayiliklerimiz bulunmaktadır. İnşaat sektörü, ülkemizin ana sektörlerinden olup 200 civarında alt birimi bulunmaktadır. İstihdam bakımından da çok geniş bir yelpazeye sahip olan sektörümüz, 2001 krizinin ardından hızla yükselişini sürdürmüş, 2006 Haziran ayında yaşanan döviz hareketine kadar da yükselmeye devam etmiştir. Faizlerin yükselmesiyle 2006 yılında başlayan daralma günümüzde yaşamakta olduğumuz, dünya ölçeğindeki ekonomik krizle birleşerek sektörü durma noktasına getirmiştir. Özellikle belirsizliğin devam ettiği dünya ve ülke ekonomimizde sektörümüzün sorunları, dayanılmaz boyutlara ulaşmıştır. Amerikan ekonomisinde yaşanan gelişmeler ve beklentilerin kötümser olmaya devam etmesi sonucu, sektörümüz aşırı ihtiyatlı davranış sergilemekte sıkıntıya giren üretici, satıcı ve müteahhit sayısı hızla artmaktadır. Artan finansman maliyetlerinin, ağırlaşan yükünü altında, sektörümüzün kendisini geleceğe sağlıklı bir şekilde taşıma ihtimali giderek azalmaktadır. Antalya piyasası da bu gelişmelerden bire bir etkilenmenin üzerinde yabancılara mülk satışında Anayasa Mahkemesi kararları neticesi, 54 Kasım 2008 - Mart 2009 / Sayı 02
uzun fasılalar olması sektörümüze ilave sıkıntılar yüklemiştir. Turizm yatırımlarının da geçtiğimiz yıllara göre oldukça azalmazsı neticesinde ilimizde sektörümüz ile ilgili ekonomik faaliyetlerin daralmasına sebep olmuştur. Antalya en çok göç alan il özelliğine sahip olmasına rağmen, bitirilmiş inşaat stoku oldukça fazla olduğundan yeni inşaatların da önü açılamamaktadır. Sektörümüzün canlandırılması için öncelikle inşaat stoklarının tüketilmesi, bunun için de uzun vadeli konut kredilerin beklenen düzeylere yani %1’lere gerilemesi gerekmektedir. Genel ekonominin canlanması için de, öncelikle belirsizliklerin ortadan kaldırılması bunun için hükümetin ekonomik paketi kamuoyuna sunması gerekmektedir. İçinde bulunduğumuz durumda enflasyon kaygısı ile faizlerin yüksek tutulmasını anlamak mümkün değildir. Ülkemizde şu anda yaşanan enflasyon, üretim maliyetlerine enerji maliyetlerindeki anormal artışların, eklediği maliyet enflasyonudur. Bu ortamda talepten bir eser kalmadığı için talep artışına dayalı bir enflasyon, faizler düşse bile artış beklenmemelidir. Faizlerin yüksek olması tabii ki, talepleri olumsuz etkilemekte, azaltmaktadır. Ama enerji maliyet artışlarını engellemenin mümkün olmadığı durumda, bunun etkisi enflasyon artışına yüksek olmakta devam edecektir. Sonuç olarak faizlerin bir miktar düşürülmesi, ekonomiyi canlandıracak ve piyasaların moralini düzeltecek etki yaratacaktır.
Antalya
Şehrin Nabzı
Tepe Yapı Malz.
Tic.
Genel Müdürü
Mustafa Tepe “Ülkemiz’in içerisinde bulunduğu coğrafyası, muhteşem doğal güzelliği ile bir avantaj gibi görünsede, yurdumuzun dört tarafında yıllardır süregelen siyasal ve politik istikrarsızlıklar ülkemiz ekonomisinde olumsuz yönde etkilemektedir.” 1968 Antalya doğumluyum. Sırası ile Gültekin İlkokulu, Yavuz Selim Ortaokulu ve Antalya Lisesini bitirdikten sonra Üniversite öğrenimim için 1985 yılında İstanbul’a gittim.1990 yılında İ.Ü. Orman Fakültesi Endüstri Mühendisliği bölümünü bitirdikten 19992 yılında vatani görevini tamamladıktan sonra, Kale Grubu (Çanakkale Seramik & Kalebodur) bünyesinde bulunan Kale Pazarlama firmasında işe başladım 1996 yılında şirket büyüklerimizin takdiri ile terfi ettirilerek aynı firmada “Satış ve Pazarlama Yöneticiliği” görevine getirildim. 2002 yılında kasım ayında 10 yıl hizmet verdiğim Kale Grubundan ayrılarak 2003 yılının Mart ayında şimdiki firmamız olan Tepe Yapı’ yı kurdum. Ağırlıklı olarak perakende satış hedeflediğimiz 150 m2’lik alana sahip olan teşhir mağazamızda beş kişi olarak hizmet vermekteyiz. Başlıca bayiliklerimiz ise; İda Seramik, Saray Kimya Yapıştırıcıları, NSK Armatürleri, Delta Küvet ve Kabinleri, Sedef Duş, Petek Aksesuarları ve Mitsubishi Electric Klimaları olarak sıralayabiliriz.
Ülkemiz’in içerisinde bulunduğu coğrafyası, muhteşem doğal güzelliği ile bir avantaj gibi görünsede, yurdumuzun dört tarafında yıllardır süregelen siyasal ve politik istikrarsızlıklar ülkemiz ekonomisinde olumsuz yönde etkilemektedir. Dünyamızdaki gelişmekte olan ekonomiler arasında gösterdiğimiz ülkemizin sektörlerinden biri olan inşaat sektörüde her dalgalanmadan en fazla olumsuz etkilenen sektör olarak öne çıkmaktadır. Maalesef yaşadığımız bu günlerde de bu eksi yöndeki dalgalanmalardan birine şahitlik etmekteyiz. Son yılların en vahim konularından biri olan küresel ısınma, ülkemizin büyükşehirlerinden biri olan Antalya’mıza kısa vadede çok fazla olumsuzluk yaşatmayacağını ve şehrimizin bir miktar daha göç alarak konut ihtiyacının olacağını düşünürsek de, ülkemizin genel şartlarının Antalyamız dahil yurdumuzun her ilini etkileyeceğini düşünmekteyim. Bütün TİMFED üyelerine işlerinde başarılar diler, saygılar sunarım.
55 Kasım 2008 - Mart 2009 / Sayı 02
Şehrin Nabzı
Antalya
Artı Banyo Sistemleri Ltd. Şti.
Antalya Bölge Müdürü
Ahmet Bilgiç
“Bu iş ekip işidir, çalışan mutlu olmadığı takdirde firma da müşteriyi mutlu edemez.” 1965 yılında Urfa’da doğdum. Sektöre, İzmir’de Koza Yapı Gereçlerinde adım attım. Antalya’ya da Bölge Müdürlüğü görevine atanmam ile geldim. 2003 yılında Koza Yapı Gereçlerinden istifa ederek benim gibi Koza Yapı’da çalışan 12 yıllık dostum Tuncer Akyaz ile Artı Banyo Sistemleri’ni kurduk. Şirketimizde Ben Antalya Bölge Müdürlüğü, Tuncer Akyaz ise İzmir Bölge Müdürlüğü görevini üstleniyor. Şirketimizi sıfır sermaye ile kurduk. Dürüst, disiplinli çalışma yapımız ile kazandığımız güven sonucunda da bugün bulunduğumuz konuma geldik. Toplam 1200 m2 depo alınımız, Antalya’da 6, İzmir’de ise 7 tane çalışan arkadaşımızla hizmet veriyoruz. Bu iş ekip işidir, çalışan mutlu olmadığı takdirde firma da müşteriyi mutlu edemez. Ayrıca Orka Banyo Mobilyaları’nın Akdeniz ve Ege dağıtıcısı olarak faaliyet gösteriyoruz ve ONNO markamızla satışını gerçekleştirdiğimiz Islak zemin ekipmanları, saç kurutma makinesi, fotoselli aksesuarlar, klozet kapağı, banyo dolabı, ayna, bedensel engellilere yönelik aksesuarlar, otelleri hedef alan banyo ve genel mekan aksesuarları gibi birçok ürünün ülke genelinde dağıtımını gerçekleştiriyoruz. Toptan bayilik sistemi ile çalışıyoruz. Ülke genelinde yaklaşık 500 bayimiz var, bunun dışında çeşitli bağlantılarla yurtdışına da satış gerçekleştiriyoruz. Firmamızın sloganı; “Sattığımız ürünün kalitesi markamızın ve firmamızın görünen yüzüdür”. ONNO markalı metal ürünlerimizde paslanmaya, korozyona ve kararmaya karşı 10 yıl garanti veriyoruz buradan da anlaşılacağı gibi şirket politikamız müşteri memnuniyeti üzerine kuruludur. Ürün portföyümüzün %90’ı stoklarımızda mevcut, iyi bir hizmet vermek için bunun bir gereklilik olduğunu düşünüyorum. İnşaat ve yapı malzemeleri sektörü birbiriyle yürüyen lokomitif sektörlerdir. Ekonominin standartlarına kavuştuğu anda en hızlı iş 56 Kasım 2008 - Mart 2009 / Sayı 02
hacmine kavuşan sektör yine inşaattır, sürekliliği ve gelişimi en hızı sektör olmasına rağmen ülke ekonomsinden çok etkilenmektedir. Yaklaşık 2 yıldır bir yavaşlama içerisine giren inşaat ve yapı malzemeleri sektörü çıkış yolu aramaya devam ediyor . Türkiye genelinde inşaat sektörü kısım kısım hareketli günler geçirmesine rağmen Antalya’da piyasanın diğer illere göre daha durağan olduğu gözleniyor. Şehre gelen mal illa ki Antalya içerisinde kalmaktadır. Ama dışarıdan gelip Antalya‘da yapılan harici satış çok fazladır. Sektördeki durağanlık ve hareketlilik azaldıkça herkes kendi bölgesi dışına çıkmış buda zaten durağan olan Antalya’yı daha çok etkilemiştir. Antalya Oteller cenneti ve inşaat sektörünün en önemli ili olarak gösterilmektedir. Bu doğrudur ve bu sebepten Antalya’ya çok fazla göç olmaktadır. Ancak büyük oteller ve toplu inşaat yapan firmalar toplu alımlarını genelde Antalya dışında olan merkezlerinden yapmaktadırlar. Temenimiz; sektör 2009 yılının 2. yarısından itibaren alınan önlemlerle ivme kazaması ve eski günlerine geri dönmesidir.
Antalya
Şehrin Nabzı
Aday Demir Çelik Ltd. Şti.
Genel Müdürü
Ayhan Özdoğan
“Yeterli sermayemiz yoktu ama çok çalışarak alnımızın teriyle bu günlere geldik.” Konya Ereğli’liyim, dayımın İstanbul’da inşaat malzemesi satan bir mağazası var, yaz dönemlerinde orada tezgahrarlık yaparak sektöre ilk adımımı attım. Ticaret hayatına ise Ereğli’de Aygaz, Modül gaz bayiliği yaparak başladım. Gaz bayiliğinde çok iyi iş yapıyorduk, günde iki kamyon tüp satıyorduk, kazancımızda gayet iyi oluyordu. Sektöre atılımımıza da bu iş vesile oldu. Aygaz’ın dolum tesisleri Mersin’de, tabi tüplerin dolumunu yapmak için sürekli Ereğli - Mersin arası 160 - 170 Km’lik o yolu mekik dokuyorduk. Bu git geller sırasında inşaat sektöründeki hareketlilik dikkatimizi çekti ve abim/kardeşim Adnan Özdoğan ile birlikte inşaat sektörüne girme kararı aldık. Ereğli’nin küçük bir yer olması ve herkesin birbirini tanımasından dolayı kimseyi kıramayacağımızı bildiğimiz için bu şirketimizi Ereğli’nin dışında bir yerde kurma kararı aldık. İlk önce aklımıza İstanbul geldi yabancı olmadığımız bir şehir ama İstanbul’da ticaret yapabilmek için güçlü bir sermayemizin olması gerektiğini bildiğimiz ve öyle bir sermayemiz olmadığı için vazgeçtik. Antalya’da camcılık yapan bir arkadaşımız böyle bir düşünceye sahip olduğumuzu duyunca; gelin burası çok gü-
zel burada kurun şirketinizi dedi. Biz arkadaşımızın fikri ile buraya geldik ama inşaat sektörünün geniş çeşitliliğinde hangi kalemde iş yapacağımızı daha kararlaştırmamıştık. Yıl 1987, Antalya’da Ereğli kadar bir yerdi o zamanlarda bu denli gelişmemişti. Biz hangi kalemden bu işe el atalım diye düşünürken yine aynı arkadaşımız; ne işi yaparsınız bilmem ama yağmurdan, doludan etkilenmeyecek bir iş yapın buranın yağmurları çok şiddetli olur dedi. Sanayinin içinde gezerken demir - çelik sektörü dikkatimizi çekti. Aradığımız ürün kaleminin bu olduğuna karar verdik ve 1988 yılında Aday Demir Çelik Ltd. Şti.’mizi kurduk. O dönemde yeterli sermayemiz yoktu ama çok çalışarak alnımızın teriyle bu günlere geldik. Şirketimiz, Antalya’nın inşaat sektörü profil grubunun % 25 - 30 ihtiyacını karşılıyor. 5.500m2 kapalı alanda 23 arkadaşımıza istihdam sağlıyoruz. Çevremizdeki alanları satın alarak büyümeye devam ediyoruz. Yeni büyüme atılımlarımız için halen görüştüğümüz yerler var. İnşaat demiri hariç tüm demir ürünlerinin satışını yapıyoruz. 630 kalemde ürün çeşitliliğimiz var. Borusan, Yücel Boru, Çayırova markalarının Ereğli, Karabük ve Ereğli bayiliğini yapıyoruz. 2007 yılında Türkiye genelinde hareketlilik gösteren inşaat sektörü, 2008 yılının ilk aylarında demir çelik başta olmak üzere inşaat malzemelerindeki fiyat artışı nedeniyle piyasasa bir daralma, hatta çökme yaşanmıştır. Bu fiyat artışlarının nedenlerinin incelenmesi gerekiyor. Antalya’da ise piyasa turizimin getirdiği hareketlilik sebebi ile diğer illere oranla daha iyi diyebiliriz, ama bu hareketlilik genel tablo ile çok farklı bir yapıya sahip değil. Birde Türkiye’de bir toki gerçeği var; TOKİ Kendisine hizmet veren tüm kurumları zor durumda bıraktı. Bu zorluklarla sektör ciddi yaralar aldı ve çok zayıfladı. 57 Kasım 2008 - Mart 2009 / Sayı 02
Şehrin Nabzı
Bursa
Biryılmaz Ltd. Şti.
Genel Müdürü
Yusuf Yılmaz “Dün 250.000 YTL fiyatla satılan daireleri bugün yine yapıyorlar ve 180.000 YTL’ye satamıyorlar.” 1967 Van Erciş doğumluyum. İlk ve orta öğrenimimi Erciş’te tamamladıktan sonra sınav ile kazandığım Bursa Erkek Lisesi ve Uludağ Üniversitesi İktisat Fakültesinde eğitimimi tamamladım. O dönemde abim de İstanbul Teknik Üniversitesi Maden Fakültesinde eğitim görüyordu, 1986 yılında babamın da evi toplayarak Bursa’ya göç etmesiyle ailece buraya yerleştik. 1992 yılında Dikkaldırım’da abim 40m2 bir dükkan’da Yılmazlar Yapı’yı kurdu. 1994 yılında da ben abim ile birlikte bu işi yapmaya karar verdim. Birlikte çalıştığımız süre içersinde 1997 yılında Fırat Plastik, 2000 yılında Ege Seramik, ilerleyen dönem içersinde de Demirdöküm bayiliğini aldık. İki kardeş birlikteliği zamanla beş erkek kardeşin birlikteliğine dönüştü. Şuanda Biryılmazlar yapı içersinde tüm erkek kardeşlerin birer görevi var.
yok, bunu bir de bayiye sorun kan ağlıyor, iş yok, cepten yemekten kalmadı diyor. Kısacası büyük projelerin direk fabrikadan mal alması sektörde bayi ayağını zora sokuyor. Yapılmış inşaatlarda da şöyle bir durum var; Bursa’dan örnek vereyim, dün 250.000YTL fiyatla satılan daireleri bugün yine yapıyorlar ve 180.000YTL’ye satamıyorlar. Bunun miladı 2006 yılıdır, konut faizleri 0,90 iken Mayıs ayında bir dalgalanma ile %1, %2’ye çıktı. Alım-satım durmuş bir vaziyette, buna rağmen bir de bu sene %12 gibi bir oranda inşaat maliyetlerinde artış var. Bakıldığında son dönemde zam yapılmayan bir ürün yok. Ben şuanda dibe vurduğumuza ve bu vurma hareketinin 2009 yılı 2.yarısından sonra bir sıçrama yaratacağına inanıyorum. Bu 2004-2005 dönemi gibi olmasa da bir hareketlilik sağlayacaktır.
Bulunduğumuz alan tamamı kapalı 8200m2, bunun 4500m2’lik alanını depo olarak kullanıyoruz. 1200m2 showroom, geri kalan alan içersinde idari kısımlarımız var, bir bölümünde de kiracılarımız bulunuyor. Bizim bu alanı tercih etmemizin nedeni; daha 10 yıl öncesinde bakıldığında gelişmeye meyilli bölge olarak İzmir yolu görülüyordu. Bunun farkında olarak bizde 6 yıl önce burada yatırım yapma kararı aldık ve binamızı yaptık. Bu bölge biz geldiğimizde yeni yeni gelişme belirtileri gösteriyordu, hatta bizim bulunduğumuz ada üzerinde ilk inşaat bizim binamız oldu. Burada bu gelişme sürecinde yaşanan yenileme pazarı bizim gibi showroom’u bulunan firmalara bir hareketlilik sağlıyor.
BURTİMDER’de aldığımız görev, edindiğimiz misyon böyle bir oluşumu gerçekleştirmekti bunu sağladık. Son toptancılar bazında yapmış olduğumuz toplantımızda burada bulunan herkesin taşının altına elini koyması gerektiğini söyledik. Bu toplantıya katılan 25-30 kişi gerçekten değerli firmalardır ve böyle bir toplantıyı başka bir il’de gerçekleştirseniz bu değerlerde 25-30 firmayı bir araya getirmek zordur. Bursa’nın böyle güzel bir yanı var. Ben değişimden yanayım toplantımızda arkadaşlarımıza, üç ay sonra genel kurul yapalım ve yeni bir yönetim belirleyelim. Bizim kuruculuğunu üstlendiğimiz bu göreve yeni heyecanlar getirecek arkadaşlar seçelim dedik. Yeni yönetimi belirlerken marka dengesini sağlayabilmek adına çeşitli markaların bayiliklerini yapan arkadaşlarımız seçildi. İyi bir yönetim oluştu, güzel işler yapıyorlar ve daha da güzellerini yapacaklar.
Piyasayı değerlendirmek gerekirse Avrupalaşma, gelişme sürecimiz içinde piyasaya yeni yapı marketler giriyor. Bu yapı marketlerin şuanda %5-10 gibi bir pazar payı var. Şuanda aşırı rahatsız etmeyen bir durum olsa da yapı marketlerin dünya ortalamasında %30-40 gibi bir pazar payına sahip olduğu görülüyor. Aynı şekilde gelecek on yıl içersinde bu yapı marketlerin Türkiye pazarında bu oranlara ulaşacağını tahmin ediyorum. Bunun gerçekleşmesi demek, özellikle nalbur piyasasının büyük bir yara olması demektir. Bakıldığında artık inşaat sektöründe büyük projeler yapılıyor. Küçük kooperatif evleri, müteahhitlerin yapmış olduğu 40-50 dairelerin yerini 500-600 konutluk projeler aldı. Bu projelere mal tedariki direk fabrika tarafından yapılıyor. Bunun için üreticiler toplu işler diye bir bölüm oluşturdular. Bu tedarik bayi üzerinden geçirilse dahi %1 gibi sembolik bir marj ile geçiriliyor. Durum böyle olunca ülkede mal satılıyor ama bundan inşaat malzemecileri yararlanamıyor. Gidin üreticiye sorun durumunda pek bir değişiklik 58 Kasım 2008 - Mart 2009 / Sayı 02
Bursa
Şehrin Nabzı
Motif Yapı
İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti.
Genel Müdürü
Aytaç Gökhanoğlu
“Sektörde büyüme isteniyorsa ancak paylaşarak ve birleşerek sağlanabilir.” İstanbul’da 1987 yılında babamların kurmuş olduğu ufak bir nalbur dükkanında 1996 yılında çalışmaya başlamamla sektör ile tanıştım. 2002 yılında Mehmet Erdoğan, Tahsin Kul ve Halil Eldemir ile birlikte Bursa’da Motif Yapı’yı kurduk. Üç ortağımda inşaat mühendisi, ben ise kimyagerim. Kısacası teknik kadro olarak bakıldığında iyi bir pozisyonumuz var. Ürün gamımızda seramik, vitrifiye, armatür, banyo dolapları, aksesuarlar kısacası daire içinde kullanılacak tüm malzemeler bulunuyor. Uygulama hizmetleri veriyoruz. Uygulama hizmetimize ilk olarak mutfak imalatı olarak başladık. Müşterilerimiz banyo işleri, boya işleri gibi konularda bizden destek isteyince bizde tadilat işlerini baştan sona ele aldık. Burada E.C.A-Serel, Kütahya Seramik, Graniser, Panelduş, Petek, Orka, Filli Boya ürünlerinin ticaretini yapıyoruz. Her kalemde tek marka tercih etmeye özen gösteriyoruz. Böylece bir ürün standardı belirlemiş oluyoruz. Ancak müşteri burada sattığımız markaların ürünlerinin haricinde bir ürün istiyorsa o noktada alternatif markaların ürünlerini de tedarik ediyoruz. Burada müşteri geldiğinde istediği tüm malzemeyi bulabileceği bir konsept oluşturmaya çalışıyoruz. Bu amaçla ithal ürünlerimizde var ancak kaliteli ve müşterinin her girdiği mağazada rastlayamayacağı ürünler olması için özen gösteriyoruz. Bizim amacımızda rekabetin fiyatla, vadeyle yapmak yok. Kaliteyle, hizmetle, müşteri memnuniyeti ile yapmak var. Bu doğrultuda hizmetimizi perakende satışa yönelttik. Bizim hedef kitlemizde lüks konut sahipleri var, ekonomik gruba hitap etmiyoruz. Bizim ürünlerimizi tedarik ettiğimiz firmalara da aynı şeyi söylüyor ve ürün gamından buna göre ürün seçiyoruz. Ekonomik grupta düşüğün düşüğü fiyatlar var, bugün artık bu kesim öyle bir noktaya gelmiş ki m2’de fark edecek 10 kuruş için başka bir firmayı tercih edebili-
yor. İlk zamanlarımızda ekonomik ürünlerde sattık ama baktık ki zayiatı, sevkıyatı, kar oranı derken astarı yüzünden pahalıya geliyor. Bizde tamamen lüks ürün satışına yöneldik. Burada iyi bir showroomumuz var ama yeterli görmüyoruz sürekli yenilemeye çalışıyoruz. Bursa’da inşaat piyasası özellikle İzmir yolunda gelişme gösteriyor. Bu bölgede siteler, kooperatifler kuruluyor. Ankara yolu istikametinde çok büyük bir gelişme yok sadece yeni gelişmekte olan bazı bölümleri var. Sanayi bölgesinin İzmir yolu istikametinde olması, buradaki insanların ekonomik durumunun daha iyi olması gelişmeyi buraya taşıdı. Mudanya yolunda Bademli bölgesi var burada da lüks konutlarda bir gelişme gözleniyor. İzmir yolu ilk zamanlarda boş bir bölge olduğu için büyük seramik satıcıları burayı depolama alanı olarak seçti. Bu gelişmeler gözlemlendikten sonra bu depolar showroomlara dönüştü. Genel olarak piyasayı değerlendirmek gerekirse, piyasada rekabet bizim görüşlerimizden çok farklı algılanıyor. Şu firma şuraya teklif vermiş hemen bende vereyim diyerek kendi düşünceleriyle rekabet yapıyorlar. Hatta bu öyle bir boyuta varıyor ki; aynı yere bizden ucuz teklif veren ama malı bizden tedarik eden firmalar bile karşımıza çıkabiliyor. Bunu zarar ederek sadece benim adım duyulsun diyerek yapıyorlar. Rekabet muhakkak olacaktır. Ancak bunu verilen hizmetle, satılan ürünün kalitesiyle ve müşteri yaklaşımıyla yapılması gerekiyor. Bence bu konuda üreticinin de rekabete yaklaşımı aynı olmalı. En çok ben üreteyim değil, marka değerim ile öne çıkan firma ben olayım düşüncesinde olmalı. Bugün ülkemizde üretim yapan firmaların 5’te 1’i, 10’da 1’ibüyüklüğünde Avrupa’da üretim yapan firmalar var ama baktığınızda marka değerleri ile bizim üreticimizden daha öne çıkabiliyorlar. Üreticilerimizin nitelikli, kaliteli ürünler üreterek aynı felsefelerini satıcılara da empoze etmeleri gerekiyor. Üretici çok üreteceğim hevesi ile malı üretip toptancıya yıkarsa, toptancıda zararına karına bakmadan bu ürünü elinden çıkarma gayretine giriyor. Bu sefer işin ucu perakendeciye de dokunuyor. Sektörde büyüme isteniyorsa ancak paylaşarak ve birleşerek sağlanabilir. Fatih Sultan Mehmet’in yaşanmış bir hikayesi vardır; bir gün çarşıya çıkar ve elindeki liste ile bir dükkana girer. Elindeki listeyi satıcıya gösterir ve satıcı ona listeden bir tanesini verir ve gerisini yan dükkandan almasını söyler çünkü komşusu siftah yapmamıştır. Yan dükkana gider ve oradan da aynı şekilde bir davranış ile çıkar sonucunda elindeki liste için 10 tane dükkan gezmiş olur. 59 Kasım 2008 - Mart 2009 / Sayı 02
Şehrin Nabzı
Bursa
Aktosunlar San. ve Tic. Ltd.
Yönetim Kurulu Başkanı
Metin Aktosun “Çok para kazanmıyoruz. Ancak insanlara sorunsuz iş teslim ederseniz o işin devamı geliyor böylece ayakta kalıyorsunuz.” Her insanın içinde bir iş yapma arzusu vardır, bu arzu beni 1989 yılında Aktosunlar nalburiye’yi kurmaya itti ve teleferik semtinde (şu anda şirketimizin merkezi olan) küçük bir nalburiye kurarak işe başladım. Bu merkez tabi ki o günün koşullarında kuruldu. Şimdi baktığımızda merkez burası gibi görünüyor. Mağazamızda 800m2 açık, 400m2 kapalı alanda, merkezimizde ise 400 m2 kapalı, 200m2 açık alanda hizmet veriyoruz. Nalburiye sektörünü seçmemin nedeni; Akrabalarımın o dönemde Bursa’nın en büyük seramik satıcıları olmasıydı. Bende tamamlayıcı olması düşüncesi ile nalburiye sektörüne yöneldim. 1992 yılında aldığım Dyo distribütörlüğü ile Bursa ve Güney Marmara’da 5 ilin distribütör bayiliğini yapıyoruz. Buna ek olarak firmamızda Pilsa su boruları toptancı bayiliği ve Bien Seramik Bursa ana bayiliği yapıyoruz. Tesisat, boya, seramik derken çeşitliliğimizle birçok kesime hitap ediyoruz. Mobilya atölyemiz var. Perakendeciliğimizin yanında toptancılıkta yapıyor ve uygulama hizmeti veriyoruz. 130 kişilik bir ekibimiz var. Bunun içersinde mobilya atölyemizde çalışanlarımız, mimarımız, seramikçimiz, boyacımız, teknikerimiz gibi çeşitli elemanlarımız var. İzmir yolu üzerinde11.ay sonu 12.ayın başı gibi bir zamanda taşınmayı planladığımız 6000m2 kapalı, 2000m2 açık alan üzerinde yeni bir yatırımımız var. Bir yapı merkezi açıyoruz. İnsanlara ekmek kapısı açmak benim ilk prensibimdir, buradan ne kadar kişi evine ekmek götürürse bu bana o kadar haz ve çalışma azmi veriyor. Bursa büyük bir şehir ama herkesinde birbirini tanıyacağı kadar küçük bir şehir diyebiliriz. Biz nasıl başkalarını tanıyorsak, onlarda bizi, yaptığımız işi, kişiliğimizi, neler yaptığımızı bilirler. Burada asıl önemli olan kaliteli hizmet verebilmektir. Bizim ilkemiz önce insanlara insanca, kaliteli hizmet verebilmektir. Bu ilkeyi sürdürerek ayakta kaldık, bundan sonrada bu ilkemizle hem ayakta kalacağız hem de daha güzel işler yapacağız. Çok para kazanmıyoruz. Ancak insanlara sorunsuz iş teslim ederseniz o işin devamı geliyor böylece ayakta kalıyorsunuz. Bursa tekstile bağlı bir il olduğu için tekstilin kötüye gitmesi tabi piyasayı da kötü yönde etkiledi ama bunu otomotiv sektörü ile biraz dengeledi. Birçok marka değeri yüksek firmanın otomotiv ve tekstil dışında yatırımlarının da Bursa’da olması bizim ilimizi diğer birçok ile nazaran ekonomik krizlere karşı dayanıklı kılıyor. Bugün baktığımızda Bursa’nın göç alan bir il hatta yayınlanan bazı araştırma sonuçlarına göre İstanbul kadar göç alan bir il haline geldiğini görüyoruz. Elbette bunun temel nedeni sanayisinin bu denli gelişmiş olmasıdır. Bursa’ya yapılan yatırımların Bursa ekonomisine katkısını direkt olarak gözle görmek mümkün olmamasına rağmen istihdam sebebiyle dolaylı etkisinin hareket ve canlılık kazandırdığını söyleyebiliriz. Bursa’da inşaat sektörünün son zamanlarda yaşadığı patlama sonrası başlayan yapılaşma bugün yavaşlama ve hatta durma noktasına geldi. İnşaatlara başlayan firmalar inşaat maliyetlerinde son zamanlarda görülen artış sebebiyle biraz hız kesmiş olsalar da bir şekilde bu 60 Kasım 2008 - Mart 2009 / Sayı 02
yatırımlarını tamamlamak zorundalar ki bunları paraya çevirebilsinler. Yapı malzemeleri satan bizim gibi firmalara inşaatlardaki hareketlilik ya da yavaşlama hemen yansımayabiliyor, çünkü bizim malzemelerimiz inşaatın belli bir aşamasından sonra devreye giriyor. Kendi firmam açısından durumu değerlendirdiğimde ise şunu söyleyebilirim ki; bizde bir evin içine gerekli olabilecek her türlü malzeme var. Nedir bunlar? Boya, parke, seramik vs. Bunları sadece satmakla kalmıyor gerekli teknik ve uygulama desteği de veriyoruz. Bu durum bize piyasada farklı olmayı ve beraberinde işlerimizde bir istikrar kazandırıyor. Kalite ve müşteri memnuniyetini ön planda tutmak konusunda bir devamlılık sağlamış olmamız bize artı değer katıyor. Bursa’da bizim gibi iyi ve ilkeli çalışan bir çok firmanın olduğunu görüyoruz ve bu durum bizleri hep daha iyisini yapmaya yönelten tatlı bir rekabete sebep oluyor. Tabi ki bir elin beş parmağı bir değil, piyasadaki etik düzeni bozan firmalar da yok değil, ama bunlar genel olarak yapı malzemeleri satıcılarının adını kötüye çıkaracak kadar kayda değer değil. Benimde yönetiminde görev aldığım BURTİMDER ile bu piyasa etiğini korumak, kendi iş alanımızda bir birlik ve kuvvet doğurabilmek ve iş kolumuzun nitelikli değerini daha da yükseltebilmek için çalışıyoruz. Bir birlik çatısı altında olmanın kazandırdığı bazı değerler var. Her şeyden önce çatısı altına girdiğiniz kuruma dahil olan bir çok firmayla tanışıp, bir samimi bağ kurabiliyorsunuz. Oysaki o firmayla iş yapmak için kapısından girdiğinizde eğer dernek çatısı altında karşılaşmadıysanız o samimiyeti, kendinizi ifade edebilme şansınızı bu kadar kolay bulamıyorsunuz. Dernek aslında size referans olan bir etiket kazandırıyor ve ilişkileri kurmak, geliştirmekte zaman tasarrufu sağladığı gibi, sizin tek tek gezerek tanışmaya kalktığınızda günlerce aylarca sürebilecek iş ilişkileri kurma sürecinizi, ayda bir veya iki kere yapılan toplantılarla minimuma indiriyor. Hakkında hiçbir şey duymadığınız veya az bir bilgiye sahip olduğunuz kişi veya firmalar hakkında bu sosyal alanlarda tanışma kaynaşma fırsatı oluyor ve kendi sektörünüzün oyuncularını daha iyi tanıma imkanı buluyorsunuz. Böylece kimle rekabet ettiğinizi daha iyi anlıyor, rekabet ettiğiniz insanlarla piyasanın size sunduğu acımasız rekabeti tatlı bir rekabete dönüştürebiliyorsunuz.
Şehrin Nabzı
İzmir
Özer Yapı Malzemeleri Paz. ve Tic.
Genel Müdürü
Özer Uzuner “Tek başınıza sokağa çıkıp bağırırsanız 3 kişi ya bakar ya bakmaz. Ama sokağa 100 kişi çıkarsanız ve hep bir ağızdan bağırırsanız bu herkesin dikkatini çeker ve birileri size kulak verir ve birlikte olmanın gücünü ve ağırlığını hisseder.” 1962 İzmir doğumluyum. Üniversite dahil tüm tahsil hayatımı İzmir’de geçirdim. Çalışma hayatımla birlikte eğitimimi gece okullarında devam ettirdim. Okuyarak çalışmanın tadını küçük yaşlarda aldım. Bir şans eseri bu sektöre girdim. Toplam 15 yıl sektörde faaliyet gösteren firmalarda çalışarak geçirdim. Ardından bu 15 yıllık sektör tecrübemi kendime iş kurarak değerlendirmeye karar verdim ve yaklaşık 14 yıldır kendi iş yerimde (Özer Yapı Malz.) kendi mağazamda hizmet vermekteyim.
piyasasına baktığımda çokta kötü olmadığını görmekteyim. Bunun nedeni istikrarlı, mücadeleci ve hırslı bir satış politikası yürütmemizdir. TOKİ projelerinin yaygınlığı eskiden var olan kooperatifleri bitirme aşamasına getirmiştir. Geriye kalan küçük çaplı kooperatifler, yap - satlar az da olsa resmi işler bizleri ayakta tutmaktadır. Ancak gayrimenkul piyasasındaki daralma bizleri de etkilemektedir. Ama tüm bu olumsuzluklar istikrarlı bir firma için fırsat olabilir.
Mağazamda Kütahya Seramik, ECA, Serel, Creavit, gibi Türkiye’nin saygın ve kalite anlayışı yüksek olan firmalarıyla çalışıyorum. Müşterilerime hizmet anlayışı doğrultusunda çizgisi olan ve kalite anlayışını ön planda tutan pek çok üretici ile çalışmaktayım. Şirketimin ana prensibi kalite anlayışı yüksek ürünleri müşterilere sunmaktır. Mağazamda perakende satış yapılmaktaysa da satış ağırlığımız proje ve toplu işlerdedir. Genel prensibim sağlam, sistemli, sağlıklı bir büyüme hızına sahip firma olmaktır. Bu sebeple de mücadeleyi hiç bırakmadan zorluklarla savaşarak satış grafiğimi yükseltmek sağlam ve istikrarlı bir firma olarak faaliyet göstermek gayretindeyim. Tüm çalışan arkadaşlarımla, satışını yaptığım firmalarla iyi niyet, saygı, güven ve sevgiye dayalı birlikteliğimiz devam etmektedir.
TİMDER ve TİMFED’in üyesiyim. Sivil toplum örgütü içinde bulunmak gerçekten önemli bir gerekliliktir. Tek başınıza sokağa çıkıp bağırırsanız 3 kişi ya bakar ya bakmaz. Ama sokağa 100 kişi çıkarsanız ve hep bir ağızdan bağırırsanız bu herkesin dikkatini çeker ve birileri size kulak verir ve birlikte olmanın gücünü ve ağırlığını hisseder. Sorunlar ve problemler aslında benzerlik gösterir. Önemli olan bunu sivil toplum örgütleriyle dile getirmektir. Birlikteliğimizin sektörümüzü daha da güçlendirileceğine inanıyorum. Maalesef İzmir her ne kadar modern bir toplum olsa da sosyal yaşamda yeterince örgütlenmeyi sağlayamamıştır. Bunun eksikliğini hissettiğimiz için İzmir TİMDER de bu eksikliğimizi gidermek için gerekli çalışmalarımızı yürütmeye devam ediyoruz .
İzmir’in sahil kenti olmasının rahatlığı ticari hayatta da hissedilmektedir. Bundan dolayı İzmir’in ticaret hacmi dışarıdan görülenin tersine küçüktür. Büyük projelerin uyguyalıyıcıları genelde İzmir dışından gelen firmalardır. Bu firmalarda alımlarını geldikleri kentlerden (İstanbul, Ankara gibi) yapmaktadırlar. Buda yetersiz olan ticari hacmi daha da küçültmektedir. Tüm bu olumsuzluklara rağmen İzmir 62 Kasım 2008 - Mart 2009 / Sayı 02
İzmir
Şehrin Nabzı
Termak
Teknik Donanım San ve Tic. A.Ş.
Genel Müdürü
Atıl Ertan “Ben önümüzdeki 1 sene içinde belli kurumsallığa ulaşmış firmaların daha şanslı olacağını, küçük sermayeli firmaların zorlanacağını, hatta tedbir almazlarsa yok olacaklarını düşünüyorum.” 1969 yılında doğduğum ilk ve orta öğretimimi İzmir’de, üniversite öğrenimimi Brüksel’de ekonomi okuyarak ve ardından Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesinde eğitimimi tamamladım. 1963 yılında Yük. Mak. Müh. Ünal Ertan ve Yük. Mak. Müh. Hüseyin Şemsioğlu tarafından kurulan Termak A.Ş.’ye 1990 yılında katıldım. 5 sene boyunca şirketin belirli bölümlerinde çalıştıktan sonra teknik malzeme departmanından yönetici pozisyonuna geçtim. Yaklaşık 13 senedir bu görevimi sürdürmekteyim. Termak A.Ş. iki ailenin ortaklığından doğmuştur. Dört kişiden oluşan yeni nesil ise kardeş gibi, belki de kardeşten daha yakın bir ilişki ve uyum içinde profesyonel olarak işinin başında, görevini yerine getiriyor. Merkezimiz Yenişehir’de 600 m2’lik bir mağaza, Halkapınar da bulunduğumuz 300m2’lik mağazamızı Demirdöküm showroomu olarak değerlendiriyoruz. Mağazalarımız haricinde 3600m2’si kapalı olan toplam 5.000 m2’lik modern bir depomuz var. Demirdöküm, Alarko, ECA, Duyar, Çanakkale Seramik, Teka, Franke, Duravit, Egeyıldız, RocaKale, Panelduş, Sanicor, Polimar, Hüppe, Blanco, Dizayn, Çağlar Plastik, Emsaş, Trakya Döküm gibi 50 ye yakın ana bayiliğimiz bulunuyor. Ortağım İmer Uslu ile birlikte hedefimiz kaliteli hizmet ve kaliteli malzeme ile müşterilerimizin ve satış noktalarımızın ihtiyaçlarına hitap etmek aynı zamanda ürün portföyümüzü sürekli geliştirmek.
Termak A.Ş. Ortakları’ndan Atıl Ertan ve İmer Uslu
yıllık ortalama enflasyon %4 olarak açıklandı. Faizlerin artması durumunda ekonomik yavaşlamanın artacağından korkuluyor. Zincirleme reaksiyonların ekonomiye tahribatı çok daha büyüktür. Ülkemizde ise protesto olan senet, karşılıksız çek, işsizlik ya da ödenmeyen kredi kartı borçları korkutucu düzeylere ulaştı. Son günlerde ise daha da korkutucu gelişmeler yaşanıyor. Her sektörde yaşanan durgunluk ve olumsuz hava bizim sektörümüzde de fazlasıyla hissediliyor. Esnaf kime mal verip vermeyeceğini şaşırdı, güven ortamı tamamen ortadan kalktı. Ticarette çok önemli olan moral yok oldu yerini karamsarlık aldı. Ben önümüzdeki 1 sene içinde belli kurumsallığa ulaşmış firmaların daha şanslı olacağını, küçük sermayeli firmaların zorlanacağını, hatta tedbir almazlarsa yok olacaklarını düşünüyorum. Ülkemizin her zaman ki gibi bu zor günleri de atlatacağı beklentisi ile moralimizi bozmadan, pozitif düşüncelerimizle 2009 yılında sektörümüzün çıkış trendine gireceğini tahmin ediyorum.
Uluslararası piyasalara bakarsak; Amerika da otomotiv sektöründe son 15 yılın en büyük krizinin yaşanması bekleniyor. İşten çıkarma ve işsizlik oranındaki artışlar korkutucu boyutlara ulaşıyor. Para birimi olarak Avro kullanan 15 Avrupa ülkesinde haziran sonu 63 Kasım 2008 - Mart 2009 / Sayı 02
Hukuken
Ekonomik Kriz Döneminde Defterlerin Kapanış Tasdikini Yaptırılmasının Yararı? Av. S. Murat Çelikten TİMDER Hukuk Danışmanı murat@murathukuk.com Birçok tacir yeni yıl bakımından defterlerini alıp açılış tasdiki yapılması gerektiğini bilir ama “kapanış tasdiki” diye başka bir tasdikin olduğunun farkında bile değildir. Bu çerçevede konunun önemini, kısaca incelemenin faydalı olduğu düşüncesindeyiz.
şüpheli alacaklardan ayıran en önemli özellik tahsil edilebilme imkanının artık ortadan kalkmasıdır. Bu çerçevede alacakları, mahkeme veya icra daireleri nezdinde takipte olan okurlarımızın tamamının “kapanış tasdiki”yaptırmasında hukuken fayda bulunmaktadır.
Ticari defterlerin kapanış tasdikini yaptırma süresi, 31 Ocak 2009 akşamı sona erecektir. Kapanış tasdikine tabi olan defterler; ticari bir şirket bakımndan “yevmiye” ve “envanter” defterlerinden ibarettir. Defteri kebir ve işletme defteri için, kapanış tasdikine gerek yoktur. Kapanış tasdikine tabi olan yevmiye defterinin, her yılın en geç Ocak ayı sonuna kadar, notere ibraz edilerek, sonkaydın altına “görülmüştür” ifadesi yazdırılmak suretiyle, mühür ve imza ile tasdik ettirilmesi gerekmektedir.
Kapanış tasdikinin amacı, defter sayfalarınn boş veya satırların aralıklı olup olmadığını denetlemek ve böylece sonradan eski tarihli kayıt yapılmasının önüne geçmektir. Ticari defterin kapanış tasdikinin yaptırılmaması halinde, çeşitli sorunlar ortaya çıkabilecektir.
Bu durum özellikle günümüzde yaşanmakta olan ekonomik krizin etkileriyle birçok alacağı “şüpheli alacak” haline gelen yani icra veya dava yoluyla takip edilmekte olan şirketler bakımından önem arz etmektedir. 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun amortismanlar başlıklı üçüncü kısmının “alacaklarda amortismanlar” başlıklı bölümünde1 düzenlenen şüpheli alacaklar, doğrudan gider kaydedilebilen değersiz alacaklardan farklı olarak, karşılık ayrılmak suretiyle giderleştirilebilmektedir. Anılan Kanun’un 322. maddesinde değersiz alacaklar, 323. maddesinde şüpheli alacaklar2 ve 324. maddesinde ise vazgeçilen alacaklara3 ilişkin usul ve esaslar hüküm altına alınmıştır. Değersiz alacakları 64 Kasım 2008 - Mart 2009 / Sayı 02
İspat Hukuku Yönünden, kapanış tasdikini yaptırmayan tacirler, ticari defterlerini, “kendi lehlerine delil” olarak kullanamazlar. Kapanış tasdiki yaptırılmayan defterler, tam ve kanuna uygun olarak tutulmuş sayılmazlar. Yine Ceza Kanunu yönünden, kapanış tasdiki yaptırmayanlar, “ağır para cezası” ile cezalandırılır (TTK Md. 67/III). Türk Ticaret Kanununun 67/IV maddesine göre de; hakimler, noterler, sicil memurları ve diğer memurlar kapanış tasdiki yaptırmadığını farkettikleri tacirleri, “savcılığa bildirmek” zorundadırlar. Buna paralel olarak İcra ve iflas hukuku yönünden, kapanış tasdiki yaptırmayan tacirlerin “konkordato talepleri” reddolunur (İcra İflas Kanunu Md. 285 ve 286). Kapanış tasdiki yaptırmayanlar, iflas ettikleri takdirde, “taksiratlı müflis” sayılırlar. Bu tür bir eksiklik durumnda İİK Md. 310/5 ve Türk Ceza Kanununun 507. maddesine göre cezalandırılırlar.
Hukuken
1. Alacaklarda ve sermayede amortisman söz konusu Kanun'un 322-327. maddelerinde düzenlenmiştir. 2. Madde 323 - Ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olmak şartıyla; 2.1 Dava veya icra safhasında bulunan alacaklar; 2.2 Yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş bulunan dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük alacaklar; Şüpheli alacak sayılır. Yukarıda yazılı şüpheli alacaklar için değerleme gününün tasarruf değerine göre pasifte karşılık ayrılabilir. Bu karşılığın hangi alacaklara ait olduğu karşılık hesabında gösterilir. Teminatlı alacaklarda bu karşılık teminattan geri kalan miktara inhisar eder. Şüpheli alacakların sonradan tahsil edilen miktarları tahsil edildikleri dönemde kâr-zarar hesabına intikal ettirilir 3. Madde 324 - Konkordato veya sulh yoluyla alınmasından vazgeçilen alacaklar, borçlunun defterlerinde özel bir karşılık hesabına alınır. Bu hesabın muhteviyatı alacaktan vazgeçildiği yılın sonundan başlayarak üç yıl içinde zararla itfa edilmediği takdirde kâr hesabına naklolunur. Bu nedenle Ocak 2009 ayı birmeden, okuyucularımızın defterlerinizin kapanış tasdikini yaptırmasını önemle tavsiye ederiz...
Av. S. Murat Çelikten, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirmesinin ardından, A.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsüne bağlı olarak, Avrupa Toplulukları Hukuku üzerinde yüksek lisans eğitimi almıştır. Türkçe ve İngilizce olmak üzere “Türk Rekabet Hukuku Mevzuatı” derlemesinin, “World Intellectual Property Rights and Remedies(Turkey)”, “Consumer Protection in A Global Economy” çok yazarlı eserlerinin sahibidir. Türkiye’de hukuk ve ekonomi dergilerine yayınlanmış franchising ve bayilik, sınai mülkiyet haklarından marka, endüstriyel tasarım ve patent konularında çok sayıda makalesi bulunmaktadır. Müvekkiller adına ticari ve diğer davalarda vekillik, fikri ve sınai mülkiyet konusunda danışmanlık, davalarda araştırma raporu hazırlanması, dava takibi, Marka, patent ve endüstriyel tasarım tescil işlemleri (marka, patent, dizayn), itiraz ve yenileme işlemleri ve ilgili davaların yürütülmesi, franchise sisteminin kurulması, bayilerle yapılan anlaşmalar, tedarik anlaşmaları, franchise kılavuzlarının hazırlanması, gayrimenkul ve malzeme alımlarının koordinasyonu, finansman sözleşmeleri, franchise konusunda Uluslararası anlaşmazlıkların (mahkeme dışı sulh ile) çözümü, AT Hukuku ve Rekabet Hukuku konusunda danışmanlığı, krediler ile ilgili anlaşmazlıkların çözümü, Rekabet Kurulu bünyesinde idari soruşturma açılması için şikayet dilekçeleri hazırlanması, kurul kararlarına karşı dava açılması, v.b. hukuki temsil konularında halen faaliyet göstermektedir. Murat Çelikten; Hukukçular için İngilizce Sertifika Programı, Avrupa Toplulukları Hukuku Sertifika Programı (Tüm kurslar Banka ve Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü tarafından düzenlenmiştir.), Sınai Mülkiyet Hakları, Ulusal ve Uluslararası Uygulamalar Kursu (Fikir ve Sanat Ürünleri Araştırma Uygulama Merkezi), Yeni Gelişen Finansal Teknikler ve Temel Finansal Bilgiler kurslarına katılmıştır. Halen Ankara Barosuna bağlı olarak avukatlık ve Türk Patent Enstitüsü nezdinde marka ve patent vekilliği yapmaktadır. Türkiye içerisinde özellikle gıda, hizmet ve bayilik teşkilatı bulunan 30’u aşan tüzel kişiliğin hukuk danışmanlığını yapmaktadır.
65 Kasım 2008 - Mart 2009 / Sayı 02
Makale
TOPLAM KALİTE YÖNETİMİ ve HALKLA İLİŞKİLER Prof. Dr. Nihat Karakoç nkarakoc@balikesir.edu.tr I. GİRİŞ 21. yüzyıla girerken Toplam Kalite Yönetimi (TKY) ve halkla ilişkiler üniversitelerin, işletmelerin ve kamu kesimindeki kuruluşların en çok ilgi gösterdiği konuların başında yer almaktadır. Kuşkusuz bu bir rastlantı değildir. Bu iki konuya duyulan ilginin temelinde 20. Yüzyılın ikinci yarısında başlayan hızlı ve çok boyutlu değişim bulunmaktadır. Bu değişimin neden olduğu çok şiddetli rekabet koşulları ve işletmelerin bu koşullarda, beklentileri yükselentüketiciler, işgörenler vb.- çeşitli grupları memnun etme zorunluluğu, TKY ve halkla ilişkilere olan ilgiyi arttırmıştır. TKY ve halkla ilişkilere olan ilginin birbirine paralel olarak gelişmesine şaşırmamak gerekir. Çünkü TKY, yeni rekabet koşullarının gerektirdiği yetenekleri işletmelere büyük ölçüde kazandırabilecek yeni bir yönetim modeli seçeneğidir (HORNFELD, 1994:45; YENERSOY, 1997:35). Halkla ilişkiler ise, bu çağdaş yönetim modelinin vazgeçilmez öğelerinden birisidir. Dolayısıyla bu iki çağdaş uygulamanın bir bütün olarak görülüp değerlendirilmesi gerekmektedir. TKY ve halkla ilişkilerin günümüzde yoğun ilgi görmesinin yanı sıra diğer bir ortak yönü de, tam anlamıyla anlaşılamamış olması ve yüzeysel bir bakış açısıyla algılanmasıdır. Çok sayıdaki kuruluş ISO 9000 belgesini almayı TKY’ yi uygulamakla eş anlamda görmektedir. (YAYLA, 1998:34; CEBECİBEŞKESE-İMAMOĞLU, 1999:211) Oysa TKY, ISO 9000’i de içine alan geniş bir kavramdır. Öte yandan bazı kuruluşların TKY’ye ya da TKY zannettiği ISO 9000’e olan ilgisi, doğal bir gereksinime dayalı değil başkalarında var bizde de olsun anlayışına dayalıdır. Bu kuruluşlarda TKY, bir moda ya da işletmenin kamuoyundaki görüntüsünü değiştirecek bir “süs eşyası” gibi görülebilmektedir. (ARSLAN, 2000) Bu yanlış anlayışlar konusunda TKY, halkla ilişkilerle inanılmaz bir benzerlik göstermektedir. Basına bülten göndermek ve bazı tanıtım etkinlikleri düzenlemekle sınırlı çabaları, halkla ilişkiler çabaları olarak isimlendiren ve halkla ilişkiler birimini veya görevlisini, işletmenin “bir takısı” olarak değerlendiren işletmelerin sayısı az değildir. (ASNA, 1988:28) Bu çalışmada,TKY ve halkla ilişkiler uygulamalarının birbirini etkileyen yönleri incelenmektedir. 66 Kasım 2008 - Mart 2009 / Sayı 02
II. TOPLAM KALİTE YÖNETİMİNİN HALKLA İLİŞKİLER ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ Tüm çağdaş yönetim anlayışları gibi TKY’nin de, yönetsel bir uygulama alanı olarak halkla ilişkileri etkilememesi düşünülemez. TKY’nin halkla ilişkiler anlayış ve uygulamaları üzerinde yarattığı başlıca etkileri şöyle özetlenebilir: Başta müşteriler olmak üzere halkla ilişkilerin hedef kitlesinde yer alan tüm gruplara yönelik araştırma yapma işlevinin önemi, TKY anlayışı ile çok daha net biçimde görülebilir olmuştur. TKY’deki sürekli iyileştirme ilkesinin, yönetimin tüm alanlarında olduğu gibi, halkla ilişkiler alanında da geçerli olması doğaldır. Bu bağlamda, halkla ilişkilerdeki iyileştirme işlevi, TKY gibi çağdaş yönetim anlayış, ilke ve tekniklerinin yönetsel bir alan olan halkla ilişkilerde yarattığı değişimin bir göstergesidir. TKY, başta müşteriler (dış ve iç müşteriler) olmak üzere, satıcılar, bayiler, teknik servisler, yöre halkı vb. tüm toplum kesimlerinin beklentilerini karşılayan bir işletme yaratmayı öngörmektedir. Bu halkla ilişkilerin temel ilkelerinden birisi olan “toplumun desteğini hak eden bir işletmenin yaratılması” anlamına gelmektedir. Dolayısıyla TKY, işletmenin tanıtıma ve desteğe yaraşır bir konuma getirilmesini sağlayarak; halkla ilişkilerin en zor görevlerinden birisine, çok önemli bir katkı sağlamaktadır. TKY’de tüm ögeleriyle kaliteli bir işletme yaratmak kadar bu işletme görüntüsünü ikna edici biçimde kamuoyuna gösterebilmek de son derece önemlidir. Bu bağlamda halkla ilişkiler sorumluluğu, işletmedeki tüm çalışanların kalite konusunda sahip olması gereken sorumluluğun bir parçası olmaktadır. Çünkü işletmedeki tüm süreçlerin ve çıktılarının kalitesi ve kaliteli bir işletme görüntüsünün kamuoyuna ikna edici biçimde yansıtılabilmesi; tüm çalışanların iletişim kurduğu kişilerin desteğini sağlayabilecek bir halkla ilişkiler bilincine sahip olmasına bağlıdır. Kısacası, TKY’deki “takım anlayışı” ilkesi, halkla ilişkilerdeki “yaygın sorumluluk” ilkesinin yaşama geçirilmesinde önemli bir katkı sağlamaktadır. Yukarıdaki TKY anlayışı, halkla ilişkilerin işletmelerde çağdaş boyutlarıyla görülmesi ve uygulanması açısından önemli katkılar sağlamaktadır.
Makale
III. HALKLA İLİŞKİLERİN TOPLAM KALİTE YÖNETİMİ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ İşletmelerdeki halkla ilişkiler işlevinin TKY uygulamaları üzerinde yarattığı başlıca etkiler şöyle özetlenebilir: Halkla ilişkilerdeki tanıma işlevi, kaliteli girdiler, süreçler ve çıktılar için gereksinim duyulan, iç ve dış müşteriler, satıcılar, bayiler, kamu kurumları vb. grupların nitelikleri ve beklentileri ile ilgili değerli bilgiler sağlamaktadır. Halkla ilişkilerdeki iyileştirme işlevi, işletmenin yapısı ve işleyişi ile ilgili halkla ilişkiler sorunlarını giderme ve bu sorunları önleme yönündeki çabalarla, TKY’nin “kaliteli çıktıları olan kaliteli bir işletme yaratma” amacına önemli bir destek sağlamaktadır. TKY’de tüm boyutlarıyla kaliteli bir işletme yaratmanın amacı, böyle bir işletme için müşteriler, (iç ve dış), pay sahipleri, yöre halklı, kamu kurumları, basın vb. tüm gruplardan rakip işletmelere göre ayrıcalıklı bir destek sağlamaktır. Halkla ilişkilerin etkinliklerle tanıtma ve duyurma işlevleri, TKY’nin bu stratejik amacını gerçekleştirebilecek amaç, yöntem ve araçlara sahiptir. (WELLS-SPINKS, 1999:115; PİRA, 1999: 82) TKY’de, kaliteli süreçler ve çıktılar için kaliteli girdiler kullanılması ön koşuldur. Halkla ilişkiler, toplumda, desteğe değer bir işletme görüntüsü yaratma ve kaynak sağlayanlarla yakın bir işbirliği oluşturmadaki rolü ile işletmenin nitelikli girdileri en uygun koşullarda elde etmesini sağlayabilir.
IV. SONUÇ TKY, işletmelerdeki halkla ilişkilerin çağdaş boyutlarıyla görülmesi ve uygulanmasını sağlayabilecek ilke ve işlevleri olan, çağdaş yönetim modelidir. Halkla ilişkiler ise, toplumun işletmeden beklentilerini belirlemek; kaliteli girdileri, süreçleri ve çıktıları olan bir işletme yaratılmasını desteklemek; kamuoyunda kaliteli bir işletme görüntüsü çizerek toplumun desteğini sağlamak gibi işlevleriyle, TKY’nin başarısında önemli bir rol oynamaktadır. TKY ve halkla ilişkiler, birbirini bütünleyen yönetsel kavram ve uygulamalardır. Birincisi, başlı başına bir yönetim modeli; ikincisi ise yönetim görevlerinin ayrılmaz bir parçasıdır. Dolayısıyla bu iki yönetsel kavramı, anlam ve içeriğine uygun biçimde uygulamaya dönüştürecek sistemi kurma ve bu sistemi amaca uygun çalıştırma yetki ve sorumluluğu doğrudan üst yönetime aittir. Halkla ilişkiler ve TKY, işletmedeki tüm birimlerin ve işgörenlerin eksiksiz desteği ölçüsünde başarılı olabilir. İşletmede kalite, sadece kalite müdürlüğünün; halkla ilişkiler, sadece halkla ilişkiler biriminin sorumluluğunda değildir. Kalite ve halkla ilişkilerden işletmedeki her birimin ve işgörenin sorumlu olduğu unutulmamalıdır.
KAYNAKLAR ARSLAN, Akın (2000), “21. Yüzyıla girerken yönetim:değişim, insan ve kalite”, www.kho.edu.tr. Erişim : Aralık. ASNA, Alaeddin (1988), “Halkla ilişkilerin Türkiye’de benimsenmesi”, Halkla İlişkiler Sempozyumu - 87, AÜ. BYYO. Ya. No. 10, Ankara. CEBECİ, U. - BEŞKESE, A. -İMAMOĞLU, S. (1998), “Türkiye’deki kuruluşların kalite yapıları, ISO 9000 ve toplam kalite yönetimi uygulamaları araştırması”, 7. Ulusal Kalite Kongresi Tebliğler, TÜSİAD - KALDER. HORNFELD, Arnold (1994), “Toplam kalitenin önemi”, Toplam Kalite Yönetiminde Türkiye Perspektifi, Üniform Matb., İstanbul. PİRA, Aylin (1999), Halkla İlişkiler Vizyonundan Toplam Kalite Yönetimi - Örgüt içi iletişim odaklı bir yaklaşım-,Üniversiteliler Ofset, İzmir. WELLS, Barron - SPINKS, Nelda (1999), “Communicating with the community”, Career Development International, Vol. 4 No. 2. YAYLA, Nedret (1998), “20. Yüzyılda kalite kavram ve sistemlerinin evrimi”, Önce Kalite Dergisi, Kal Der Ya., Y. YENERSOY, Gönül (1997), Toplam Kalite Yönetimi - Mükemmeli Arayış Yolculuğuna İlk Adım-, Rota Ya., İstanbul.
Prof. Dr. Nihat Karakoç, 1979’da Eskişehir İ.T.İ.A Kütahya Yönetim Bilimleri Fakültesi’ni bitirdi. Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yönetim-Organizasyon Bilim Dalında, 1985 yılında Yüksek Lisans derecesini; 1988’de Doktor unvanını aldı. Yönetim ve Organizasyon Ana Bilim Dalında, 1991’de Doçent ve 1997’de Profesör olan Dr. Nihat KARAKOÇ’ un yeni yönetim teknikleri, insan kaynakları yönetimi, iletişim, zaman yönetimi ve halkla ilişkiler alanlarında yayınlanmış kitap ve makaleleri bulunmaktadır. Evli ve iki çocuğu vardır.
67 Kasım 2008 - Mart 2009 / Sayı 02
Makale
YALIN ÜRETİM VE SIFIR HATAYA ULAŞMADA POKA-YOKE TEKNİĞİ GİRİŞ Günümüze kadar, tarihi gelişimi içerisinde kimi zaman “Tam Zamanında Üretim”, kimi zaman “Toyota Üretim Sistemi” ve kimi zaman da “Stoksuz Üretim” olarak adlandırılan üretim tekniği artık yeni bir boyut kazanmış ve “Yalın Üretim” olarak adlandırılan modern bir üretim yönetimi felsefesi haline gelmiştir.
Y. Doç. Dr. Hayri Baraçlı Yıldız Teknik Üniversitesi hayri@yildiz.edu.tr ÖZET Yalın üretim, temelde seri üretime alternatif olarak ortaya çıkan ve Japon üretim tekniklerini bir bütün olarak bünyesinde toplayan üretim yönetimi olarak tanımlanabilir. Bu üretim sistemine “yalın üretim” denemesinin sebebi gerçekten de üretim için kullanılan faktörlerin birçoğunda ekonomiklik sağlayarak üretimi basitleştirmesi, yalın hale getirmesidir. Yalın üretim; Tam Zamanında Üretim, Toyota Üretim Sistemi, Stoksuz Üretim olarak bilinen, bu güne kadar gördüğümüz bu teknikleri XXI. yüzyıla taşıyacak olan modern bir üretim yönetimi metodudur. Yalın üretim en kısa zamanda, en ucuz ve hatasız üretimi (sıfır hatalı üretim), müşteri talebine de uyabilecek şekilde en az israfla (israfsız) ve nihayet tüm üretim faktörlerini en esnek şekilde kullanıp kaynakların tümünden yararlanarak nasıl gerçekleştirileceği arayışının bir sonucudur. Yalın üretim uygulayan bir fabrikada, katma değer etkisi olmayan tüm gereksiz işlemler kaldırılmalı, sıfır hata hedeflenmeli, kaliteyi arttırmaya yönelik sürekli çalışmalar yapılmalıdır. Yalın üretimin kilit özelliği stoksuz üretimdir. Çünkü stok gereğinden önce ve fazla üretmektir ki bu da maliyetleri arttırır. Stok müşteri talebine uyumdaki esnekliği de engellemektedir. Sıfır hata kavramı “işi ilk defada doğru yap” yaklaşımı olarak ele alınmaktadır. Bu yaklaşım kalite kontrol ve kalite güvence sistemlerini uygulayarak hataların nedenlerini belirleyici ve hataların ortaya çıkmasını önleyici çabaların tümüdür. Bu çalışmada yalın üretim ve yalın üretimin uygulanmasında kullanılan tekniklerden ve sıfır hataya ulaşmada etkin olarak kullanılan Poka-Yoke tekniği üzerinde durulacaktır. 68 Kasım 2008 - Mart 2009 / Sayı 02
Artık tüm dünyada tanınmaya başlanan ve uygulanmaya çalışılan bu üretim yönetimi tekniğinin temelleri Japonya’da 1940’lann ikinci yarısından itibaren Toyota şirketinin öncülüğünde atılmıştır. 1980’lerden itibaren de özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nde yaygınlaşmaya başlayan bu üretim ve yönetim anlayışı, 1900’lerin başlarında Amerikan Ford Şirketi tarafından geliştirilip kısa sürede tüm dünyaya yayılan seri üretim (kitle üretimi) sistemine alternatif olarak ortaya çıkmıştır. Endüstriyel alanda yeni gelişmeleri beraberinde getirerek, hızla kabul görmüş ve işletmelerin uluslararası pazarda rekabet avantajı sağlayabilmek için uygulamak zorunda olduğu bir sistem haline gelmiştir. Rekabet koşullarının hem ulusal hem de uluslararası platformda son derece zorlaştığı günümüzde, Türk sanayisinde yeniden yapılanmanın zorunluluğu ile karşı karşıya kalmaktayız. Bazı işletmelerimizin kısmen giriştiği bu dönüşüm için gerekli çalışmaların, tüm sanayi dallarını kapsayacak şekilde, zaman geçmeden başlatılması gerekmektedir. İşte bu noktada gerçekleştirilmesi gereken yenileşmenin bir adımı da yalın üretim ve sıfır hataya götürmede yalın olarak kullanılabilecek olan Poka-Yoke tekniğidir. YALIN ÜRETİM Yalın üretimi sadece üretime kazandırdığı yeni teknikler olarak dar anlamda görmek yeterli olmaz. Çünkü yalın üretimin özelliği, içinde yer alan her kesimi (ana sanayi ve tedarikçiler) aynı anda memnun etmesi, kitle üretiminin tersine, herkesin kazanmasını sağlayabilecek güçlü bir etkiye sahip olmasıdır. Gelişen dünyada artık çalışana yani neticede insana verilen değer artmaktadır. Teknolojik gelişimi, sanayileşmesi belirli düzeye gelmiş ülkeler artık insana yönelmişler ve tüm yeni teknikleri iç ve dış müşterilerin tatminini sağlama üzerine geliştirmeye başlamışlardır. İşte bu modern amaç doğrultusunda ortaya çıkan uygulamalardan biri de yalın üretim felsefesidir. Bu sistem başta çalışanlar olmak üzere herkesin kazanmasını sağlayacak güçlü bir potansiyele sahiptir. Japon üreticileri incelendiğinde, performanslarının kanıtlandığı gibi; ana sanayi firmaları, üretim, satışlar ve karlılık açısından dünyada öncü olabilmekte, sistemi adapte eden tüm işletmelerin rekabet güçleri ve karlılığı giderek artmaktadır. Ana sanayi
Makale işçileri yaptıkları işler, sorumlulukları, iş güvenliği ve ücret sistemleri açısından kitle üretiminde göremediğimiz kadar tatmin edici bir ortamda çalışmakta, değişken maliyet olmaktan kurtulup, sabit maliyet konumuna gelmekte, en önemlisi, yeteneklerinin tümünü özellikle beyin güçlerini karar alıcı mekanizmalarda yer alarak kullanabilmektedirler. Yan sanayilerde ise, kitle üretiminde gördüğümüz ana sanayi bağımlılığından kurtulup, ana sanayinin ortağı haline gelmekte, teknik/teknolojik olarak gelişmelerinin, iş güvenliği ve karlılıklarının adeta garantilendiği bir çalışma ortamı içinde yaratıcı birer üretim birimlerine dönüşmektedirler. Ana sanayi çalışma sisteminin yan sanayilere de yayılması sonucu yan sanayideki çalışma koşulları da radikal olarak değişip, yan sanayi işçileri de ana sanayi işçilerinin tüm hak ve sorumluluklarına sahip olmaktadırlar. Ve nihayet, sistemin hedefi olan halk, yani müşteriler bütçelerine uygun ve hatta giderek ucuzlayan, üstelik kalitesi de giderek artan ürünleri, olabilecek en kısa sürede edinebilme ayrıcalığına sahip olur. YALIN ÜRETİMİN GELİŞİMİ Yalın üretimin, modem bir üretim felsefesi olmasının sebeplerinden biri de, sistemin genel olarak üretime bir yaklaşım biçimi olması yani ekmek üretiminden tekstile, beyaz eşya üretimine, otomotive ve hatta servis sektörüne de adapte edilebilecek bir sistem olmasıdır. Nitekim, Japon sanayi hemen tüm üretim kollarını kapsayacak şekilde, yalın üretime göre örgütlenmiş bir yapı sergilemektedir. Yalın üretimi gelişim amaçları doğrultusunda tanımlayacak olursak; en kısa zamanda, en ucuz ve hatasız üretimi, müşteri talebine de uyabilecek şekilde en az israfla (israfsız) ve neticede tüm üretim faktörlerini en esnek şekilde kullanıp kaynakların tümünden yararlanarak nasıl gerçekleştirileceği arayışının bir sonucudur. Kısaca yalın üretim, en az kaynakla, en kısa zamanda en ucuz ve hatasız üretimi, müşteri talebine de birebir uyabilecek, yanıt verebilecek şekilde, en az israfla (daha doğrusu israfsız) ve nihayet tüm üretim faktörlerini en esnek şekilde kullanıp, potansiyellerinin tümünden yararlanarak nasıl gerçekleştiririz arayışının bir sonucudur. Yalın üretim, ıskartaları ortadan kaldırmak, kaliteyi yükseltmek ve verimi arttırmaya yönelik uygulanan üretim yönetimi bilimidir. Yalın üretim, minimum düzeyde girdi (makine, malzeme ve teçhizat ve insan kaynaklarını) kullanarak, düşük maliyetli, etkili ve kaliteli üretim ve pazarlama faaliyetlerinin doğru miktarda, doğru zamanda ve doğru yerde gerçekleştirilmesini sağlar. Yalın üretim , esnek üretim sistemleri ile sabit ve şekillenmiş kullanıcı ihtiyaçları arasındaki hassas dengeyi kurar. Yalın üretimde temel amaç, üretimin hammadde ve malzeme temininden, ürünün pazarlanması ve tüketimine kadar olan tüm aşamalarım sürekli bir proses içerisinde ele almaktır. Tanımlamalarda yer alan bu hedeflere ulaşılması zor gibi görünse de, yalın üretim tüm hedeflerinin hayata geçirilmesini sağlayan son derece rasyonel uygulama yöntemleriyle de donanmıştır. Zaten yalın üretimin en yapıcı ve çarpıcı tarafı, ilkelerinin ve hedeflerinin teori düzeyinde sınırlı kalmayıp, etkin uygulama yöntemleriyle de desteklenmesidir.
Türkiye’deki tüm işletmeler, hangi üretim dalında faaliyet gösteriyor olursa olsun ve hangi ölçekte olursa olsun, herhangi bir fabrika yada atölye bu yöntemlerin çoğunu bünyesine alıp, sanılandan çok daha bir makul süre içinde yalın üretime geçebilir. Bu yöntemleri başlıklar halinde sıralayacak olursak:
Kanban ya da Çekme Sistemi Karışık Yükleme ve Üretimde Düzenlilik Tek parça akışı Makineler / Atölyeler Arası Senkronizasyon U-hatları, İş Rotasyonu ve İş Tanımlan Poka-Yoke Otonomasyon Deney Tasarımı Toplam Üretken Bakım Bir Dakikada Kalıp Değiştirme Kaizen (Sürekli İyileştirme) ve Kalite Çemberleri Emeğe, Çalışanlara Verilen Değer, İşçi Hakları.
TOPLAM KALİTE YÖNETİMİ VE SIFIR HATA Geleneksel kalite kontrol, bir üretim sürecinin belli aşamalarında ve/veya sonunda üretilen ürünün muayenesi ve hatalı ürünlerin ayıklanarak müşteriye ulaşmasının önlenmesi esasına dayanır. Dolayısıyla ayrılan her hatalı ürünün maliyeti, sağlam ürünlerin üzerine yüklenmektedir. Ayrıca ayıklama işlemi hatalı ürünleri doğuran nedenlerin hiçbirini ortadan kaldırmamaktadır. Toplam Kalite Kontrol anlayışı ise, hataların nedenlerini ortadan kaldırmaya ve hatalar oluşmadan önlem almaya yöneliktir. Dolayısıyla hatalı ürünlerin üretilmesi önlenebildiğinden, maliyetler de düşmektedir. Bilindiği gibi işletmelerde üretilen hatalı ürünler, o işletmenin maliyetlerine düzeltme veya hurda maliyetleri olarak etki etmektedir. Yükselen maliyetlerle işletmenin rekabet gücünde azalmalar meydana gelebilecektir. Klasik yönetim anlayışı ile Toplam Kalite Yönetimi anlayışını hata açısından tablo 1.1’de karşılaştırabiliriz. Rekabette üstünlük sağlamak için kalite-maliyettermin üçlüsünde üstünlük sağlamak şarttır. Klasik yönetim anlayışında kalite ve maliyet çelişir, zira belli bir düzeyin üzerindeki kaliteyi gerçekleştirmek ancak maliyetlerin yükseltilmesi ile mümkündür. İşletmelerde kimileri üretimi yaparken, başkaları da kaliteyi kontrol ederek sıfır hataya varılamaz. Kaldı ki, kalite kontrol ile %100 kalitenin sağlanamayacağı bilinmektedir, zira hedeflenen her özelliği %100 muayene etmek (ürünü tahrip etmeden) olanaksızdır; numune yolu ile bütünde kaliteyi güvenceye almak ise matematiksel olarak imkansızdır. 69 Kasım 2008 - Mart 2009 / Sayı 02
Makale YÖNETİMLERİN HATAYA BAKIŞI Klasik Yönetim Muayneye Dayalı Kalite Spesifikasyon Limitlerinde Üretim Sorunlar Çıktığında Çözüm Kabul Edilebilir Hata Düzeyli Üretim Maksimum Karı Hedefleyen Üretim Standartlara Göre Ürün Kalitesi Optimum Fire veya Yeniden İşleme Optimum 1.Kalite/2.Kalite Oranı Hatalı Uygulamaları Önlemek ve Prosedürler Geliştiren Yönetim Sıfır Hata kavramı, “işi ilk defada doğru yap” yaklaşımı olarak da ele alınmaktadır. Bu yaklaşım ise, işletmelerde yaygın bir şekilde karşılaşılan “herkes hata yapabilir” veya “hiç kimse mükemmel değildir” yaklaşımları ile tamamen ters yöndedir. Sıfır hata kavramı çalışanların sabit, bilinçli arzusunu teşvik eder. Bu amacın başarılması bireylerin yaklaşımı veya isteği ile orantılıdır. Bu isteğe verilecek cevap her zaman üç maddenin farkında olmaktır. Bunlar; Görevinin önemli olduğunun farkında olmak, Üzerinde çalıştığı ürünün önemli olduğunun farkında olmak, Yönetimin çabalarının önemli olduğunu düşündüğünün farkında olmak. Sıfır Hata, kalite kontrol ve kalite güvence sistemlerini uygulayarak hataların nedenlerini belirleyici ve hataların ortaya çıkmasını önleyici çabaların tümüdür. Sıfır Hata, organizasyondaki her bireyin ürünün üretimindeki önemini ve yönetimdeki her bireyin ise raporlarıyla kendisine yardım edenlerin önemini fark etmesini sağlayan basit bir yöntemdir. Bu yöntemle işletme içi kontrolu sağlamak daha kolaylaşacaktır. Sıfır Hata, yönetim ile çalışan arasındaki sıcak, yakın bir iş ilişkisidir. Birey, kendisinden ne istediğini bilir ve yönetim de onun pozisyonunu ve bundan ne beklediğini bilir. Çalışan artık büyük bir üretim hattında küçük bir birey değildir. Bütün organizasyonda en az yönetim üyeleri kadar önemlidir. Beraber “sıfır hata” amacına çalışan basit bir güç olmuşlardır. Sıfır Hata yaklaşımının hedefi, sıfır müşteri şikayetidir. Bu faaliyetler şunlardır; Güvence Sıfır Hataları: Müşteriye hatasız ürün temin etmek için kurulan kalite güvence sistemleri, Önleme Sıfır Hataları: Karşılaşılan kalite sorunlarının tekrarlanmasını önleyici sistemler, Küçük Sıfır Hatalar: Küçük sıfır hata çalışmaları, işletmenin bütününde çalışanların sorun çözümüne katkılarını sağalamaya yönelik sistemlerdir. Etkin bir Sıfır Hata programı aşağıdaki maddeleri içermektedir; Kalite problemleri üzerine kurulan bir model veya başarılacak kalite hedefleri, bu hedeflere ulaşamamanın sebepleri, 70 Kasım 2008 - Mart 2009 / Sayı 02
Toplam Kalite Yönetimi Önlemeye Dayalı Kalite Hedefe Uygun Üretim Olası Sorunlar Üzerine Çözüm Üretme Sıfır Hatayı Hedefleyen Üretim Yüksek Kaliteyi Hedefleyen Üretim Müşteri İsteklerine Göre Ürün Kalitesi Sıfır Fire veya Yeniden İşleme Sadece 1.Kalite Ürün Üretimi Çalışanların Fikirlerinden Yararlanarak Hataları Önleyen Yönetim Motivasyonel programı kurabilmek için iyi bir yapılanma ve hedeflerin başarılması, Programın kurulması ve işletilmesinde kalite hedeflerinin başarılması ve kalite problemlerinin çözümüne katkıda bulunanlar, Gelişmelerin sağlanması için belli hedeflerin seçilmesi, Hedeflerin başarısını sağlamak için basit, düzgün, düzenlenmiş prosedürlerin kurulması, Üst yönetimle ilişkileri arttırmak için ilgili prosedürlerin kurulması. POKA-YOKE TEKNİĞİ Poka-Yoke, hata önlemenin Japoncası’dır. Hata önleme kavramı Japonya’da üretim poseslerindeki hataları önlemek amacıyla ortaya çıkmıştır. Bu kavram işçilerin hataya düşebileceği veya proses içinde kaçınılmaz hatalara neden olacağı düşüncesine dayanmaktadır. Hata önleme, hataların oluşmasını önlemek veya bir hata oluşur oluşmaz, hatayı belli etme tekniklerinin güçlü bir düzenidir. Düşük maliyetli, etkili kontrol araçları yaratmak için sağduyu ve yaratıcılığa dayanır. Poka-Yoke teriminde poka kasıtlı yapılmayan hatayı, yoke de önlemeyi ifade etmektedir. Poka-Yoke’nin en önemli prensibi, hataların tamamen ortadan kalkması veya en aza indirilmesi şeklinde prosesin tasarlanmasıdır. Poka-Yoke sıfır hataya ulaşmadaki en önemli araçlardan birisidir ve Shigeo Shingo tarafından geliştirilmiştir. Poka-Yoke aracı yanlışlıkların oluşmasını önleyen ya da bir bakışta yanlışı ortaya çıkaran bir mekanizmadır. Yanlışları bir bakışta bulmak önemlidir. Hataların sebepleri işçilerin yanlışlıklarında yatar ve hatalar, yanlışlıkların ihmali sonucudur. İşçinin yaptığı yanlış önceden fark edilip elimine edilirse, yanlışlar hatalara dönüşmez. Yanlışlar yapıldığı için hatalar artar; bu ikisi neden-sonuç ilişkisine sahiptir. Yanlışlık basamağında geri besleme yapılırsa, yanlışlar hatalara dönüşmeyecektir”. POKA-YOKE ve DENETİMLERİN ÖNEMİ İşletmelerde denetimlerin önemi büyüktür. Bu nedenle daha özenli denetim yapılması, işletmenin prestiji açısından önemli bir noktayı oluşturmaktadır. Ürünler satıcı firmaya gönderildikten sonra, malzemenin teslim alınması sırasında yapılan denetimlerde hatalar ortaya çıktığı gözlenir. Bu durum, işletmede fark edilmeyerek gözden kaçan
Makale hataları satıcı firma tespit etmektedir veya üretici tarafından tatminkar olarak değerlendirilen ürünler orada hatalı olarak nitelendirilmektedir. Bu durumu ortadan kaldırmak için bilgi iletişiminin iyi sağlanması gerekmektedir. Hatalar, sadece denetim aşamasında yapılabilecek denetim iyileştirmeleriyle azaltılamayacaktır. Ancak bu gelişmeler teslim edilen mallardaki hataları elemine edebilir. Üretim faaliyetleri sonrasındaki hataları azaltmak için, en temel kavram hataların işlemden kaynaklandığının kabullenilmesi ve bütün denetimin yapabileceği bu hataları saptamak olduğudur. Bu kavram unutulduğunda sıfır hataya ulaşmak mümkün değildir. Bu en önemli nokta üzerinde yeterince durmak gerekir. Bu fikir sıfır kalite kontrol sistemi kurulmasının temel taşıdır. Hata oluştuktan sonra denetimin ortaya çıkması, proses araştırmasını gündeme getirir. Üretim yöneticisi hatalardan kaçınmak için geliştirme planlarını yapar. Bu gelişmeler tamamlanmamış işlemlerin bir sonraki prosese geçmesini imkansız kılar. Geliştirme planlarından önce hata ortaya çıktıktan sonra belirlenebiliyordu. Şimdi ise hatalar kaynaklarında belirlenebiliyor ve giderilebiliyor. Eğer sıfır hata ile uğraşıyorsanız; yargısal denetim hatalar ortaya çıktıktan sonra bulununcaya kadar sürdürülmelidir. Bilgisel denetim ise daha iyidir, çünkü hataların kaynağına yakın kontrol ederek ve çabuk geri besleme ile tekrardan kaçınarak hataların azalmasına yardım eder. Bu durumlara bağlı olarak denetimin birkaç çeşidi vardır. Bunlar hataları keşfeden yargısal denetimler, hataları azaltan bilgisel denetimler ve hataları ortadan kaldıran kaynak denetimleridir. Kaynakta denetim kaliteyi sağlamada ideal bir metottur, proses hakkında geri beslemeyi sağlar (Şekil 1). Denetim Giderleri Yargısal Denetim
Bilgisel Denetim
Kaynakta Denetim
• İyi Kötü
• İstatistiksel
• Sıfır Hata
Ayrımı • Hatayı Bulma
Uygulamalar • Hataları Azaltma • Sıfır Hataya Yaklaşım Şekil 1. Denetim Çeşitleri Özeti
POKA-YOKE TEKNİĞİ VE ARAÇLARI Poka-Yoke tek başına bir denetim sistemi değildir, hataları ve yanlışları ortaya çıkararak tamamlamada kullanılan bir metottur. Denetim bir amaç, Poka-Yoke’de onun bir metodudur. Poka-Yoke sisteminin uygulamasında kullanılan araçlar genel olarak şu şekilde tanımlanabilir: Hataya neden olacak durumların ve özürlülerin belirlenmesine yönelik mekanik, elektronik sistemler ve otomasyon. Herhangi bir uygulamanın olup olmadığını görme, dinleme, dokunma gibi duyuların yardımı ile kolayca belirleme olanağı veren araç-gereçler. Poka-Yoke sisteminde kalite kontrol metotlarını seçmek ve uygulamadaki ilk adım, denetim sistemini ve prosesin gereklerini tatmin edip etmediğini
tanımlamaktır. İkinci adım, Poka-Yoke metodunun belirli denetim fonksiyonunda kabiliyeti tanımlanmalıdır. Bunlar durdurma, kontrol veya uyarı tipi çözümlerdir. Bunlar yapıldıktan sonra buluşun tipi ve dizaynı göz önüne alınmalıdır. Bunlar temas, sabit değer veya hareket adım metotlarıdır. Daha sonra sistemi çözecek çözüm aracının seçimine gelir ve bu da hata konularına göre değişmektedir (Şekil 2). SONUÇ Yalın üretimin önemli bir elemanı olan ve toplam kalite felsefesinin de temelini oluşturan sıfır hata düşüncesini işletmelerde yerleştirmenin ve uygulamanın temelinde Poka-Yoke tekniği bulunmaktadır. Poka-Yoke Tekniği, işçiler tarafından geliştirilebilen ve ucuza mal olan yöntemlerle çeşitli hataları önlemede basit, alışılmadık biçimde etkili bir tekniktir. Poka-Yoke sistemleri, sıfır hataya ulaşmayı ve işlemler sonrası kalite kontrolu ortadan kaldırmayı amaçlamaktadır. Hata Oluşumu Hata Analizi Denetleme Metodunun Seçilmesi Düzenleme Fonksiyonunun Seçilmi Ayar Fonksiyonunun Seçilmi Hata Önleme Araçlarının Seçilmi SIFIR HATA Şekil 2. Poka-Yoke Tekniği Bilgi Akış Sistemi KAYNAKLAR Baraçlı H., “Sıfır Hataya Ulaşmada Poka-Yoke Tekniği ve Ayakkabı Sektöründe Uygulama Çalışması”, YTÜ Doktora Tezi, İstanbul, 1998. Hirano, H., Poka-Yoke: Improving Product Quality by Preventing Defects, Productivity Press, USA, 1988. Monden, Y., Toyota Production System, Industrial Engineering and Management Press, USA, 1983. Shingo, S., The Shingo Production System: Improving Process Funtion, Productivty Press, USA, 1992.
Y. Doç. Dr. Hayri Baraçlı, İstanbul’da doğdu. İlk Orta ve Lise öğrenimini İstanbul’da tamamladı. 1985 yılında Yıldız Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümü’ne girdi. Yıldız Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümü’nden 1989 yılında hazırladığı “Erkek Ayakkabısı İmal Edecek Bir Fabrikanın Projelendirilmesi ve Rantabilite Etüdünün Yapılması” tezi ile “Endüstri Mühendisi” olarak mezun oldu. 1992 yılında Yıldız Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Endüstri Mühendisliği Ana Bilim Dalı’nda hazırladığı “Kalite Kontrolunda Taguchi Yaklaşımı” tezi ile “Endüstri Yüksek Mühendisi” oldu. 1998 yılında Yıldız Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Endüstri Mühendisliği Ana Bilim Dalı’nda hazırladığı “Sıfır Hataya Ulaşmada Poka-Yoke Tekniği ve Ayakkabı Sektöründe Uygulama Çalışması” tezi ile “Doktor Mühendis” oldu. Akademik çalışma hayatına 1990 yılında; Yıldız Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümü’nde Yöneylem Araştırması Ana Bilim Dalı’nda Araştırma Görevlisi olarak başladı. Aynı Ana Bilim Dalı’na, 1998 yılında Öğretim Görevlisi, 1999 yılında da Y.Doçent Doktor olarak atandı. Halen aynı Ana Bilim Dalı’nda Öğretim Üyesi olarak çalışmaktadır. Çeşitli Bilim Teşvik Ödülleri bulunmakta, aynı zamanda Institute of Industrial Engineers, Yöneylem Araştırması Derneği, Mimar ve Mühendisler Grubu gibi derneklere de mesleki üyelikleri vardır. Öğretim üyesi olarak; Toplam Kalite Yönetimi, Kalite Güvence Sistemleri, Kalite Geliştirme ve Yönetimi, Mühendislik Ekonomisi, Yatırım Planlaması, Finansman, Bilişim Sistemleri, Veri Tabanı Sistemleri, derslerini vermektedir. Milli Prodüktivite Merkezinin Yönetim Danışmanı olarak çeşitli çalışmalar yapmıştır. Çalışma alanları içinde; Yönetim-Organizasyon, İşletmelerin Reorganizasyonu, Yatırımların Planlanması-Projelendirilmesi ve Mühendislik Ekonomisi Analizleri, Finansal Analiz ve Kredilendirme, Maliyetlendirme ve Maliyet Analizi, Tesis İşletmesi ve Yönetimi, Toplam Kalite Yönetimi ve ISO Kalite Güvence Sistemleri, İşletmelerde Proses Geliştirme ve Hatasız Üretim/Hizmet Sunumu gibi konular bulunmaktadır. Sektörel araştırmaları arasında; Ayakkabı Üretimi, Tekstil ve Konfeksiyon Üretimi, Gıda Sektörü, Sağlık Hizmetleri ve bazı Hizmet Sektörleri bulunmaktadır. Ayrıca yerli ve yabancı dergilerde yayınlanmış makaleleri, ulusal ve uluslararası kongre ve sempozyumlarda sunulmuş bildirileri bulunmaktadır.
71 Kasım 2008 - Mart 2009 / Sayı 02
Makale
İNSAN İLİŞKİLERİNİ TEKNOLOJİK İLİŞKİLERE HEBA ETMELİ MİYİZ?
Prof. Dr. Yavuz Odabaşı Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi yodabasi@anadolu.edu.tr Ulusal televizyon kanallarından birinde yayınlanan, Beşiktaş Kültür Merkezinin Yılmaz Erdoğan tarafından yönetilen “Çok Güzel Hareketler Bunlar” adlı gösterisini büyük bir izleyici kitlesi seyretmiş olmalı. Bu gösterinin içinde yer alan bir skeçte bankanın birindeki telefonla müşteri hizmetlerinin insanı nasıl çıldırttığı mizahi biçimde sahnelendi. Skeçte müşteri önce o meşhur 9 numarayı çeviriyor ve bu noktadan sonra sonuç alınamayan bir serüvene çıkıyor. İnsanı delirtecek bir uygulamayı, diğer bir deyişle teknoloji-insan ilişkisinin yalnızca bir türünü seyirciler kahkahalar içinde ibretle izliyorlar. Berbat bir müşteri hizmetleri sisteminin elektronikleşmesine örnek olarak gösterilebilecek oldukça başarılı bir oyun. Benim de başımdan yakın zamanda benzer bir olay geçti. Bir büyük bankadan gelen yeni kredi kartımı cuma günü zarf içinde aldım. Bana, “hiçbir sorun olmadığı ve kartımı hemen kullanmaya başlayabileceğim” söylendi ilgili çalışan tarafından. Ertesi gün zarfı açıp şifremi öğrenmek istediğimde şifre yazılmamıştı. Tahmin edeceğiniz gibi, zarfta yazan ücretsiz telefon numarası ve mekanik seslerin yer aldığı macerama başladım. Yarım saati aşan bir süre ve yönlendirildiğim birkaç kişiyle yaptığım konuşmalar sonucu, artık şifre numarasını güvenlik nedeniyle telefonda vermediklerini öğrendim. Tahmin edeceğiniz gibi, zarftaki açıklayıcı basılı bilgiler daha önceki uygulamaları yansıttığından, yeni durumla ilgili bilgiler bulunmuyordu. Amaç belli. Maliyetler nedeniyle banka eski zarfları kullanıp bitirmek istemiş. İş hayatındaki uygulamalarda artık teknolojiden kaçmak olanaksız hale geldi. Ancak bazen de teknolojinin önemini abartılı biçimde öne çıkartmak ve teknolojiye dayanan uygulamaları tek doğru olarak sunmak gibi bir yanılgıya düşebiliyoruz. Müşteri hizmetleri kapsamında işletmelerin birçoğu bu tercihle yanlış sonuca varıyor. Bunun en önemli nedenlerinden birisinin, hatalı varsayımların yapılması ve bunlarla yola çıkılması olduğu söylenebilir. Yöneticiler, iş adamları, çalışanlar, kısaca etrafımızdaki herkes şunları söyleyerek konuyu moda ve trend haline getirdi: 72 Kasım 2008 - Mart 2009 / Sayı 02
“Her şey değişiyor. Her şey farklılaşıyor. Hızlı hizmet zamanı. İş yapma biçimleri değişiyor.Daha hızlı davranılmalı. Hızlı olan kazanır. Karlılık değişimden geçer”. Tüm bunlara karşılık olarak yapılabileceklerin ise, teknolojiye ayak uydurmaktan ve teknolojiyi iş yapma biçimlerimize sokmaktan geçtiği düşünülüyor. Yanılgı da burada başlıyor. İnsan faktörü göz ardı edilerek gerçekleştirilecek bir hizmet anlayışının çok fazla faydası yok. İnsan ilişkilerinde başarılı olmak ve bunu teknoloji ile desteklemek gerekiyor. Çağrı merkezleri ve 800’li telefonların yerine e-posta geçebilir. Ancak, öyle durumlar vardır ki telefona uzanmak ve müşteriyle birebir bağlantı kurmak çözüm için gereklidir. Burada, iletişim ve bağlantı kurma aracının ne kadar etkin olduğu artık göz önüne alınmaz. Meselenin özü şudur: Müşterinin sorununu çözmede, kolaylık sağlamak, aradığı yanıtlara açık ve net biçimde ulaşmasını sağlamak ve tüm bunları yaparken de müşterileri önemsemek esastır. Bunları gerçekleştirirken kurulacak insan ilişkilerini desteklemek için de teknoloji emrimize amade olmalıdır. Teknoloji, aklımızı ve duygularımızı ele geçirip teslim almamalı. İşlerimizde teknoloji kullanımına esir düşmemeyi, insan ve teknoloji arasında bir uyum ve denge yaratmayı başarmalıyız. Müşfik Kenter,sözünü ettiğimiz durumu şiirindeki dizelerde o kadar güzel dile getirmiştir ki,ek bir şeyler söylemek gereksiz görünüyor. Hangi tuş daha etkilidir ki sıcacık bir gülüşten, ya da hangi program verebilir bir ağaç gölgesinde uyumanın keyfini ? Copy-paste yapabilir misiniz dalgaların sahille buluşmasını?... İçinizi ısıtan gün ışığını gönderebilir misiniz maille arkadaşlarınıza? Sonuçta, insan ilişkileri ile bütünleşmiş elektronik iletişimin amacı, hem müşteriler hem de şirket açısından hayatı kolaylaştırmak, bunun yanı sıra her iki tarafa da değer yaratan bir hizmet anlayışını sunmaktır. Prof. Dr. Yavuz Odabaşı, 1949′da Bafra’da doğdu. A.İ.T.İ.A. 1971 yılı İşletme-Muhasebe bölümünden mezun oldu. Aynı Akademi’deki İşletme Yönetimi Enstitüsü Pazarlama Bölümünü 1973 yılında tamamlayarak İşletme Bilim Uzmanlığını kazandı. Askerlik görevini takiben 1975 yılında Cam-Elyaf San. A.Ş.’de Satış Sorumlusu olarak çalıştı. 1976 yılında devlet bursu ile gittiği A.B.D.de pazarlama konusunda master ve doktora derecelerini aldı. 1982-1985 yıllarında Erciyes Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak çalıştı. 1985 yılından bu yana Anadolu Üniversitesi’nde görev yapmakta olup; Eskişehir Meslek Yüksekokulu Kurucu Müdürlüğü, Engelliler Entegre Yüksekokulu Müdürlüğü ve İşletme Fakültesi Kurucu Dekanlık görevlerinde bulunmuştur.1998-2005 yılları arasında Akademik Danışma Kurulu Başkanlığı görevini yürütmüştür. İşletme Fakültesi öğretim üyesi olan Prof. Dr. Yavuz Odabaşı, “Journal of International Consumer Marketing” dergisinin Editorial Review Board üyeliği ve Industrial Marketing Management dergisinin hakemlerlerinde bulunmaktadır. Halen, Pazarlama ve İletişim Kültürü (Pİ) Dergisinin ortak editörlerindendir. Merkezi İngiltere’de bulunan MCB University Press’in dergilerinde yayınları olanların üye olabildikleri LITERATI CLUB üyesi olup, aynı zamanda Pazarlama Derneği’nin kurucu üyeleri arasındadır. Şirketlere yönelik eğitim ve danışmanlıklarını sürdürmektedir. Postmodern Pazarlama, Tüketim Kültürü, Tüketici Davranışları, Pazarlama İletişimi Yönetimi, Müşteri İlişkileri gibi kitapları ve çok sayıda ulusal ve uluslararası makaleleri vardır.