Sosyalist Dayanışma Dergisi Mayıs-Haziran 2015 33. Sayı

Page 4

Sosyalist Dayanışma / Mayıs - Haziran 2015

EKONOMİ POLİTİKALARI AÇISINDAN SEÇİMLER: NEOLİBERALİZME SALDIRIN! M. Sinan MERT

2015

seçimleri ekonomik gelişmeler açısından da oldukça önemli bir momentte gerçekleşiyor. 2002 seçimlerinde AKP, 2001 krizinin yarattığı çöküşün sonuçlarının yarattığı yol temizliği sonrasında iktidar geldi. 2002-2007 yıllarındaki kriz sonrası toparlanma konjonktürünün yarattığı olanaklardan faydalandı. Küresel likidite bolluğunun ülkeye yansıması genel olarak ucuz ve bol dış kaynaklar olmuştu. Ülkeye akan bu dış kaynaklar, borçlanma aracılığıyla hane halkları gelir ve giderlerinde artış olarak yansıyınca oluşan refah artışı algısı AKP’nin ekonomik “başarısı”nın maddi temelini oluşturdu. AKP, bu süreçte en büyük seçim başarısızlığını 2009 yerel seçimlerinde yaşadı ki bu da büyük 2008 küresel krizinin bir yansıması olarak okundu. 2009 sonrasında hızlı toparlanma ve 2 yıl üst üste %8’in üzerinde yaşanan büyüme 2010 referandumu ve 12 Haziran 2011 seçimlerindeki AKP başarısını açıklayan sonuçlar ortaya çıkardı. İnşaat sektörünün canlandırılması ve Arap Baharı sürecinde Ortadoğu sermayesi için güvenli sığınılacak liman olarak algılanma avantajı ekonomik faaliyete görece bir canlılık olarak yansıdı. Fakat son üç yıldır ekonomide ciddi bir yavaşlama eğilimi olduğu ortada. Büyüme rakamları AKP döneminin 2008 hariç tutulursa en düşük seviyesine oturmuş durumda. Özellikle 2014 yılında yaşanan duraklama bir çok açıdan alarm zillerinin çalmasına yol açacak seviyede. 2009 sonrasında hızla azalan ve %10’un altında sabit-

4

lenen işsizlik oranı en son TÜİK verilerine göre bile %11. 3 seviyesine çıkarak rekor seviyeye ulaştı. Genç işsizlik oranı yeniden %20’lere ulaştı. Büyüme sürecini finanse eden ucuz dış kaynaklara ulaşma imkânları giderek daralıyor. Özellikle ABD sonrasında AB alanından da ekonomik verilerin görece düzelme sağlaması ABD ve AB Merkez Bankaları’nın uyguladığı finansal genişleme politikalarının sekteye uğraması anlamına geliyor. Özellikle yıl sonuna doğru FED faizlerinin yükselmesine dair beklentiler Türkiye benzeri ülkeler de ciddi kırılganlıklara yol açıyor. İç pi-

yasalardaki talep yetersizliğini faizleri düşürerek aşmaya çalışan Erdoğan, yabancı sermayenin finansal gelirlerini tehdit ettiği için Merkez Bankaları’nın temel ödevi haline gelen enflasyon hedeflemesi engeli ile karşı kalıyor. Türkiye şu anda bile dünyada en yüksek enflasyon oranına sahip 7. ülke durumunda. Enflasyon, artık yoksulların gelirlerini daha fazla budadığı için değil ama yerli paraya geçip ülkede finansal gelir peşinde koşan yabancı sermayenin gelirlerini güvence altına almak için sınırlandırılmaya çalışılıyor. Özellikle gıda fiyatlarında yaşanan yükseliş, bugün CHP tarafından da bir tür kurtarıcı olarak lanse edilen Kemal Derviş’in planlamasına uygun olarak AKP tarafından da sür-

dürülen tarımsal politikaların bir sonucu olarak okunmalı. Üretim maliyeti 0.8 lira olan patates, üreticiden 1.6 liraya çıkmasına rağmen tüketiciye ulaşana kadar 4 liraya ulaşıyor. Kısa bir süre öncesine kadar yoksulların temel gıdası olan, tarihte kıtlığının İrlanda’da kitlesel ölümlere yol açtığı patates artık lüks tüketim ürünü haline gelmeye başladı. Yine aynı şekilde et fiyatları da yıl başından bu yana %35 artarak asgari ücretliye ilk altı ay için yapılan zammı 6’ya katladı. Et fiyatları son bir ayda dünya ortalamasından iki kat fazla arttı. Gıda fiyatlarında, su, elektrik ve

doğalgaz faturalarında gözlenen önemli artışlar vatandaşın ekonominin gidişi ile algısını doğrudan etkileyecek seviyede. Çoğu dönemde akademisyenlerin ekonomi politikaları ile ilgili yaptığı eleştiriler ne kadar gerçekliğe dayansa bile halka yansımaları genel olarak çok olumsuz olmayınca karşılık bulmayabiliyordu. Fakat şu aşamada hem artan işsizlik, hem artık döndürülmesi neredeyse imkansız hale gelen borçluluk hem de artan gıda fiyatları, alt ve orta gelir sahibi hanelerin etkisini doğrudan hissettiği sonuçlar üretiyor. Bu tablonun seçim sonuçlarına önemli yansıması olacaktır. Malum 7 Mayıs’ta İngiltere’de yapılan seçimleri Muhafazakar Parti, oylarını ve sandalye sayısını önemli oran-

da arttırarak kazandı. 2008 krizinin sonuçlarını en yıkıcı biçimlerde yaşandığı İngiltere’de pek de sevilmeyen iktidarın oylarını arttırması genel olarak sürpriz olarak yorumlandı. Sonuçları değerlendiren Keynesçi iktisatçı Krugman yaptığı değerlendirmede, seçmen algısını belirleyen temel olgunun iktidarın döneminin tümünü kapsayan bir değerlendirmeden ziyade son 6 aylık performansı olduğunun altını çizmekteydi. AKP’nin performasına da bu açıdan bakarsak son dönemde yaşanan gelişmelerin parti için faturasının ağır olması beklenebilir. Böylesi bir değerlendirme aslında AKP’nin ve özellikle de Erdoğan’ın seçim tartışmalarını mümkün mertebe din eksenli konularda neden tutmaya çalıştığının bir açıklaması olarak da okunabilir. Sadece ekonominin genel göstergeleri açısından değil ama aynı zamanda halkın genel yaşam koşullarını bire bir etkileyen eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik gibi konularda da sistemin çöküş emareleri göstermesi AKP’nin propaganda alanını oldukça sınırlıyor. Dolayısıyla AKP, HDP’nin “Diyanet’in kaldırılması” önerisine sımsıkı tutundu. Bu seçimlerde esas rakip olarak da HDP görüldüğü için onunla bu zeminde hesaplaşmayı tercih ediyor. Neoliberal politikaları uygulayan partilerin en büyük avantajı, uyguladıkları politikalar ne kadar başarısız olursa olsun kendilerine yöneltilen eleştirileri “alternatifsiz” olduklarına dair bir konumlanma ile etkisiz hale getirebilme yetenekleri. Uygulamada başarı kazanmış bir sosyalist modelin meydan okuması ile karşı karşıya kalmayan neoliberalizm, hegemonyasının kendisine sağladığı avantajlardan sonuna kadar yararlanıyor. Hükümet politikalarının köklü bir eleştirisini yapamayan, bu konu-


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.