PassatempoXP Sayı 41

Page 1

-N0:41-Eyl ül/Sept ember2014

No: 4 1

Al abi l i r s i ni z/YourCompl i ment ar yCopy Eyl ül/Sept ember ESKİKI BRI SEVİ OLDCYPRI OTHOUSE




2














Jumbo Bazaar Lefkoşa Te l : 0 3 9 2 2 2 7 7 5 0 0 Adres: Özker Özgür Cad. No:42 Kaymaklı

China Bazaar Lefkoşa Merkez Te l : 0 3 9 2 2 2 3 8 1 3 2 Fax: 0392 223 37 29 Adres: Gzt. Hasan Tahsin Cad. No:70

China Bazaar Girne

Te l : 0 5 3 3 8 2 6 1 5 5 0 Çatalköy yolu, Karakum Çıkışı Girne

China Bazaar Gazimağusa Te l : 0 3 9 2 3 6 6 7 9 4 0 - 4 1 Adres: Ayluka Bölgesi Şht.İbrahim Hasan Sokak

Ayakkabı-Bahçe Dekorasyon Bebek/Çocuk-Elektronik Ev Dekorasyonu-Giyim-Mutfak Oyuncak-Saat/Gözlük-Yapı Market Züccaciye www.chinabazaarcyprus.com

info@chinabazaarcyprus.com


İÇİNDEKİLER / CONTENTS

17. Passatempo’dan / From Passatempo

18. Portre / Portrait 26. Kıbrıs Nostaljileri / Cypriot Nostalgia

30. Kıbrıs Enstantaneleri / Cyprus in Photographs

YÖNETİM / MANAGEMENT: CYXP Aviation Ltd. Genel Müdürü v e Pegasus Havayolları Kıbrıs Temsilcisi CYXP Aviation Ltd. General Manager and Pegasus Airlines Cyprus Representative M. Zeki Ziya z.ziya@cyprusxp.com Pegasus Havayolları Kıbrıs Merkez Ofisi Pegasus Airlines Cyprus Main Office Hasane Ilgaz Sokak, 11 B, Köşklüçiftlik / Lefkoşa Tel.: (+90) 392 228 73 11 Fax: (+90) 392 227 22 90 YAYIN YÖNETİM / PUBLICATION MANAGEMENT Genel Yayın Yönetmeni / Publishing Director Can Sarvan cansarvan@isvic.com İsviç İletişim Hizmetleri Ltd. Güzeltepe Sokak, 18, Edremit / Girne Tel: (+90) 0548 888 00 09 www.isvic.com info@isvic.com YAPIM / PRODUCTION Röportaj / Interview Hakan Çakmak Sanat Yönetmeni / Art Director Laden Uyguroğlu

36. Hayvanlar Alemi / Animal Kingdom 50. Kıbrıs Kitapları / Books of Cyprus 54. Spor / Sport

Kapak fotoğrafı / Cover Photography Olkan Ergüler Fotoğraf / Photography Hakan Çakmak Çeviri / Translation Mehmet Ratip Düzelti / Proof Reading Mehmet Ratip Muhasebe / Accounting Hüseyin Çakıcı

62. Yol Notları / Road Notes 78. Gündüz & Gece / Day & Night

Website www.passatempoXP.com Reklamlarınız İçin / For Advertising reklam@isvic.com isviciletisim@gmail.com BASKI-CİLT / PRINTING-BINDING

84. 108.

Gurme / Gourmet

Görsel Dizayn Ofset Matbaacılık Atatürk Bulvarı, Deposite İş Merkezi, A5 Blok Kat:4, No: 405 İkitelli OSB, Başakşehir, İstanbul Tel.: 0212 671 91 00 Fax: 0212 671 91 90 www.gdofset.com

Bulmaca / Puzzle Tüm hakları saklıdır. Yazılı izin olmadan içeriğin bir bölümünün ya da tümünün yeniden yayınlanması kesinlikle yasaktır. All right reserved. Reproduction in part or in whole without written permission is strictly prohibited.

16


PASSATEMPO’DAN / FROM PASSATEMPO

Kıbrıs’ın Asırlık Zeytin Ağaçları... Centenarian Olive Trees of Cyprus...

Can Sarvan

K

imine göre salamura yapılacak ve sofrada yenilecek, kimine göre yağı çıkarılıp satılacak, kimine göreyse bir günlük yevmiye için güneş altında, sabahtan akşama, kan ter içinde toplanacak... Maddi getirilerinin ötesinde zihninizde bir anlam yaratmayan, basit bir ağaç olarak görebilirsiniz zeytini... 2.000 yıl kadar yaşayabilen, ömrü insandan çok ama çok uzun olan zeytin ağacının yanından umursamadan bile geçebilirsiniz... Hatta tüm ısrarıma rağmen inat ederek, bir zeytin ağacının kaç kurak yaz, kaç büyük fırtına, kaç badire atlattığı ile ilgilenmeyebilirsiniz... Arkeolog ve araştırmacı-yazar Tuncer Bağışkan, Kıbrıs’ta M.Ö 8.200 tarihinden itibaren karbonlaşmış zeytin ihtiva eden çukurlara rastlanmış olduğunu belirtir ve Ada’da M.Ö 1.600’den itibaren zeytinin meyvesinin toplandığına ve yağının çıkarıldığına işaret eder. 1941 yılında, Girne’nin Zeytinlik (Templos) köyünde doğan ve geçtiğimiz aylarda kaybettiğimiz Kıbrıslı Türk eğitimci ve araştırmacı-yazar Ali Nesim Nesimoğlu ise çocukluk yıllarında ektiği zeytin ağaçlarının bugün yok edilişine tepkisini ‘Zeytin Ağacının Feryadı’ ismini verdiği kitabında dile getirir ve bir zeytin ağacının ağzından insanlığa seslenerek, “Yaşlı bir zeytin ağacı, ağaçların sökülüşü karşısında, dost ve kardeş bildiği insanlara haykırıyor ve serzenişte bulunuyor” der.

İnsanlık tarihinin ilk çağlarından bu yana zeytinin yeşerdiği bu güzel ülkede, zeytin ağacının erdemine ulaşmak insanlığın hâlâ en büyük derdi olmalı kuşkusuz...

F

or some they will be salted and consumed, for some their oil will be processed and sold, yet for some they will be gathered under the sun, from dawn till dusk, all drenched in sweat...

At first sight, olives might seem like the fruits of a simple tree that bears no significance other than its material contribution... You might pass it by without noticing at all that this is a tree that can live up to 2,000 years, so much longer than the life of a human... You might even resist my insistence and not care at all about the number of arid summers, fierce storms and many other unfavourable conditions that this tree successfully left behind... According to Tuncer Bağışkan, an archaeologist, a researcher and a writer, there have been found charred holes for keeping olives dating back to 8200 B.C. and from 1600 B.C. onwards there are indications that people had begun to collect olives and produce olive oil in the island. Ali Nesim Nesimoğlu, the Turkish Cypriot educator, researcher and writer, who was born in 1941 in the village of Zeytinlik (meaning ‘olive grove’ in Turkish, also known as Templos) and passed away in recent months, protests the ongoing destruction of olive trees which he sowed with his own hands when he was a child in his book titled ‘The Cry of the Olive Tree’. There, Nesimoğlu makes an olive tree speak to humankind and in its name says, “Confronted with the uprooting of trees, an old olive tree tries to make itself heard by human beings whom it considers friends, brothers and sisters. It cries and blames.” In this beautiful country where olive trees have kept growing since the time of the early human beings, there is no doubt that the biggest problem of humankind remains its failure to live up to the virtue of an olive tree...

17


PORTRE / PORTRAIT

Hakan Çakmak

Kü r ş at Başar

Yazıyla, sözcüklerle ve kurguyla yaşayan bir yazar ve müzisyen A writer and a musician living with writing, words and fiction

1

K

Yazı ve denemelerinden oluşan ‘İğreti Yaşamlar’ (1997) ile ‘Çok Güldük Ağlamayalım’ (2006) adlı kitaplarının ardından; son olarak ana karakterini, kendi ilk gençlik yıllarının da kesiştiği Kıbrıs’tan alan ‘Yaz’ (2014) adlı yeni romanıyla okur karşısına çıktı. Çocukluk yıllarının geçtiği Kıbrıs’a 10 yıl kadar önce, maddi olanakların el vermemesi dolayısıyla hayata geçirilemeyen bir film projesi için gelen Kürşat Başar’ın yolu bu dönemden sonra sürekli Ada’ya düşecek ve son romanı Yaz’ın hikâye örgüsü, bu film projesinin ana düşüncesinden de beslenecekti. Bir konser vermek ve Kıbrıslı okurlarına yeni kitabını imzalamak için Ada’ya gelen Kürşat Başar’la konuştuk.

There are also two collections of his articles and essays titled ‘Makeshift Lives’ (1997) and ‘We Laughed A Lot, Hope We Don’t Cry” (2006). Most recently, he has written a new novel called ‘Summer’ (2014), taking its name after a season spent in Cyprus where Başar’s own youth was also spent. 10 years ago, Başar visited Cyprus, his childhood island, for a film project which did not come to life due to financial constraints. He then continued visiting the island and began to shape the plot of his last novel Summer in light of the basic idea behind this unrealized film project. We talked to Kürşat Başar who came to the island to give a concert and sign his new book for his readers in Cyprus.

981 yılından beri Türkiye’de çeşitli gazete ve dergilerde yazıları yayımlanan, gazete ve dergi yöneticiliği yapan, 1989 yılında ‘Kış İkindisinin Evinde’ adlı ilk kitabıyla Haldun Taner Roman Ödülü’nü kazandıktan sonra Türkiye’nin en çok okunan yazarları arasına giren yazar ve müzisyen Kürşat Başar, 1963 yılında İstanbul’da dünyaya geldi. Asker bir babanın oğlu olması dolayısıyla ilk, orta ve lise yıllarıı İstanbul, Ankara, Lefkoşa ve Ağrı’da geçen Başar, ‘Konuştuğumuz Gibi Uzaklara’ (1990), ‘Sen OlsaydınYapmazdın Biliyorum’ (1992), ‘Aşkı Bulmanın ve Korumanın Yolları’ (1996), ‘Başucumda Müzik’ (2003) adlı romanlarıyla çok ses getiren ve çok satan bir yazar.

18

ürşat Başar, born in 1963 in İstanbul, is a successful writer and musician who has written articles for various newspapers and magazines in Turkey since 1981, worked as a manager at many newspapers and magazines and become one of the bestselling authors in Turkey after his first novel ‘In the House of a Winter Midafternoon’ published in 1989 won the Haldun Taner Novel Award. The son of a father who was a soldier, Başar spent his years in primary, secondary and high schools in İstanbul, Ankara, Lefkoşa and Ağrı. He is a very popular and bestselling author whose well-known novels include ‘Far Away, Just As WeTalked’ (1990), ‘I Know That You Wouldn’t Have Done It’ (1992), ‘Ways of Finding and Preserving Love’ (1996), and ‘Music By My Bedside’ (2003).


İstanbul doğumlusunuz ama hayatınızın bir dönemi Kıbrıs ile kesişti. Son kitabınızYaz’ın fonunda da İstanbul var ama Kıbrıs oldukça yer tutuyor. Kıbrıs ile buluştuğunuz o ilk yıllar nasıldı? İlkokulu bitirdiğim 1974 yılında, savaştan hemen önce babam Kıbrıs’a görevli olarak gelmişti. O yüzden biz de babamın arkasından Kıbrıs’a geldik. İki yıl Lefkoşa’da oturduk. Orta bir ve orta ikiyi Lefkoşa Türk Lisesi’nde okudum. Savaşın hemen sonrasıydı. Bir yandan hüzünler vardı, bir yandan da 11 senelik büyük bir esaretten kurtuluşun mutluluğu ve sevinci yaşanıyordu. Kıbrıslıları tanımaktan çok mutluyum. Kıbrıs, benim hayatımda ilginç bir şekilde çocukluğumdan bu yana yer etmiştir.

You were born in İstanbul, but you also spent a certain period in your life in Cyprus. Your final novel Summer takes place mainly in İstanbul, but Cyprus occupies a significant part of it, too. How was those years that you spent in Cyprus? In 1974, the year when I graduated from primary school, my father was assigned to Cyprus right before the war. We, the rest of the family, followed my father and came to Cyprus as well. We lived in Lefkoşa for two years. I was enrolled in Lefkoşa Turkish High School during the first and second years of secondary school. This was a period right after the war. Back then, there was too much sorrow, but there was also happiness resulting from the fact of being saved from 11 years of servitude. I am very happy to get to know the people of Cyprus Interestingly, Cyprus always had a special place in my life since my childhood years.

19


20

Sizi buraya yeniden getiren film projesi neydi? 1963-1970 arasında yaşananları oldukça geniş bir şekilde anlatan bir dizi projesiydi. Büyük bir kısmının hazır olduğu ve senaryosunu benim yazdığımı büyük bir yapımdı ve projenin maliyeti çok yüksekti. Bütün hazırlıklara rağmen projeden son anda vazgeçildi. Çünkü o tarihi dönemi tekrar canlandırmak, o dekoru sağlamak çok büyük bir maliyet gerektiriyordu. Gerçi bu konuda Kıbrıs Türkiye’ye göre biraz daha şanslı, gerçek mekânlar nispeten yerinde duruyor ama yine de yaşanan değişiklikler var. Proje hayata geçirilemedi fakat önümüzdeki dönemlerde yapılabileceği umudunu halen taşıyorum.

What was the film project that brought you back to the island? It was aTV series project covering a wide range of events between the years 1963 and 1970. All preparations were largely finalized. It was a big project for which I wrote the screenplay. However, the budget was too high. Despite all preparations, the project was cancelled at the last minute. Recreating the said historical period and creating the right decoration were found to be very costly. Although Cyprus is much luckier than Turkey in this respect, as many places of the past are being protected in the same state, there were still significant changes. Therefore, the project did not come to life. Still, I carry the hope that it might be realized in the future.

Bir yandan yazı, bir yandan müzikle ilgileniyorsunuz. Aslında ikisi de birbirini besleyen, destekleyen süreçlerdir. Bütün bunlar sizin hayatınızda nasıl şekillendi, öncelik yazı mıydı? Son kitabım olan Yaz romanında da anlatıldığı üzere, ben çok küçük yaşta okumaya başladım. Evde babamın büyük bir kütüphanesi vardı; annem de edebiyata meraklıydı. Onun için sürekli kitapların içinde büyüdüm. Bizim yetiştiğimiz dönemde tabletler ve cep telefonları olmadığı için çocuklar kendi aralarında, sokakta oyunlar oynardı. Onun dışında kalan zamanda da evin içinde vakit geçirirlerdi. Ben de evde olduğum zamanlarda kitap okumayı çok severdim. İnsan çok fazla kitap okuyunca yazmaya da hevesleniyor sanırım. Bu nedenle çok küçük yaşta yazmaya başladım.

You are not only a writer, but also a musician. Both can be considered as roles that nurture and support each other. How did you come to assume both identities? Was writing always a priority? As told in my last novel Summer, I began to read at a very small age. My father had a big library at home and my mother was also interested in literature. So, I grew up around books. Of course, during my childhood, there were no tablets and cell phones. Children used to play in the streets. The rest of their time was spent inside the house. I loved reading books when I was at home and not playing outside. I think when you read so much, you begin to develop an interest in writing.That is why I started writing at a very early age, too.

Müziğe ilginiz nasıl başladı? Müziğe ilgim, sevgili hocam Gaye Kenan’ın dersleriyle ortaokul yıllarında Kıbrıs’ta başladı. 14-15 yaşlarındaTürkiye’ye döndüğümde, biraz da yaşın verdiği heyecanla rock müzik beni çok etkiliyordu. Bu yüzden lise yıllarında davul çalmaya başladım. Daha sonra üniversite ve aynı zamanda çalışma hayatı ve gazetecilik derken müzik hobi olarak kaldı. Caz müziği ile tanışmam ve ilgilenmem beni yeni bir enstrümana yönlendirdi. Bu nedenle saksafon aldım. Evde kendi kendime plakları dinleyerek, enstrümanı çalmayı öğrendim.

How did you get interested in music? I got interested in music during my secondary school years when I was in Cyprus, thanks to my dear teacher Gaye Kenan. When I returned to Turkey around the age of 14 or 15, I was very impressed by rock music largely as a result of the excitement triggered by youth. So, I began to play drums during the high school years. Then, during the years of university studies and early employment in journalism, music remained as a mere hobby. When I began to appreciate and get interested in jazz music, I was led to a new instrument. So, I bought a saxophone. I eventually became a self-taught saxophone player. I studied the instrument all by myself or by accompanying tunes that I listened on the records.

Uzun yıllar TRT’de bir caz programı da yapmıştınız... Yaklaşık 8 yıl, TRT’de “Caz Duygusu” adı altında caz programı yaptım. Bu süreçte müthiş bir arşiv oluşurken müzisyen arkadaşlarla da daha yakın ilişkiler kurdum. Yine de müzik alanında son yıllara kadar profesyonel bir iş yapmayı düşünmüyordum. Hatta profesyonel olarak bazı teklifler geliyordu ama ilgilenmiyordum. Çünkü televizyon, gazetecilik ve kitaplar oldukça vakit alan işlerdir ve müziğe vakit ayıramıyordum. Birkaç yıl önce televizyon programına ara verdik. O sırada tesadüfen, oldukça önemli müzisyenlerle aynı ortamda çalışma şansı buldum. Onlarla beraber müzik yapmam için bana teklifte bulunuyorlardı. Önceleri çok çekiniyordum. Ama iş yavaş yavaş gelişmeye başladı ve o arkadaşlarla beraber çalmaya başlayınca, ben de daha fazla çalışma ihtiyacı hissettim.

For long years, you prepared a jazz programme forTurkish Radio Television. For almost 8 years, I prepared a jazz programme for Turkish Radio Television called “The Feeling of Jazz”. This led to the creation of a great archive as well as the establishment of closer relationships with musician friends. Still, I did not think about developing a professional interest in music until recently. Although there were several offers to do something along professional lines, I was not that interested. Because television, journalism and books take too much time, I could not find the sufficient time to spare for music. A few years ago, the programme went on hiatus. Incidentally, it was around the same time that I had the chance to play music with important musicians. They played in clubs and offered me to play with them. At first, I held back. But the idea eventually grew on me and when I began to play together with those friends, I also began to feel the need to play more.


21


22


Bu müzisyenlerin biri de Türkiye’nin en iyi piyanistlerinden Burçin Buke idi... Burçin Buke hem çok sevdiğim bir dostum hem de gerçekten dünya çapında bir devlet sanatçımızdır. Onunla önceleri caz çalıyorduk. Türkiye’de caz müziğine ilgi olmasına rağmen bu ilgi dar bir çevrede kalıyor. Dinlemeyi çok sevdiğim halde, benim yapmak istediğim müzik bu değil diye düşünmeye başladım. Çocukluk yıllarımızdan bu yana hepimizin bildiği, severek dinlediği Türkçe şarkıları düzenledik ve kendi bestelerimizden oluşan başka bir repertuvar üzerinde çalışmaya başladık. 3 yıllık çalışmanın ardından Ayten Alpman, Özdemir Erdoğan, Fikret Kızılok, Ajda Pekkan hatta Orhan Gencebay şarkılarının yanı sıra pek çok türküyü de caz standartlarında düzenleyerek, 200’ün üstünde parçayı içeren bir repertuvara sahip olduk. Şu sıralar Zühal Olcay ile yeni bir proje üzerinde çalışıyoruz ve Yaşar, Yeşim Salkım, Sibel Tüzün ve İlhan Şeşen’le de halen sürdürdüğümüz projelerimiz var. Müziğin yazarlık yönünüzü geri plana ittiğini söyleyebilir miyiz? Biraz öyle oldu çünkü her işte olduğu gibi, müziği de ciddiye alıyorum. Çalıştığım bütün arkadaşlarım çok iyi müzisyenler ve onlar kadar iyi olmadığım için benim daha fazla gayret göstermem gerekiyor. Projeleri hazırlamak, repertuvarları oluşturmak ve düzenlemelerine kafa yormak çok zaman alan işler... Tekrar yazıya dönelim. Yaz adlı yeni romanınızın bir yerinde “yazmak ile gitmek arasında apaçık bir bağ var” diye yazmışsınız… Çocukluğumda romanları okurken hissettiğim bir şeydi bu. Kipling’in romanları veya ‘Şeker Portakalı’, ‘Pal Sokağı Çocukları’ gibi romanlar beni bambaşka dünyalara götürürdü. O zamanlar Ankara, İstanbul ya da Kıbrıs’ta evde oturuyordum ama kitaplar ile dünyanın hiç gidemeyeceğim yerlerine gitme şansına sahip oldum. Büyüyünce belki buralara gitme şansınız olur ama zaman içinde bir yolculuk yapamazsınız. Kitaplar sayesinde bu mümkündü. Bana göre kitaplar aynı zamanda bir zaman makinesidir. Çocukluğumda çok hissettiğim ve hâlâ hissettiğim bir duygudur bu. Yazı insanın belki de en eski buluşlarından biri ve hayatı farklı bir düzlemde yeniden oluşturan bir eylem... Kitabın adının “Yaz” olması biraz da bununla ilgili. Yaz, insanlığın yazı serüvenini ve aynı zamanda benim yazıyla olan ilişkimi de anlatan bir kitap. Yazı, insanın keşfettiği temel bir şey. Aslında bütün dünyayı dönüştürmesini sağlayan en büyük buluş. Çünkü gerçekten de doğada olmayan, yani insanın tamamen kendisinin ürettiği bir şey. Bazen şaka yollu “İlk yazılarımızı tabletlere yazıyorduk, şimdi aradan binlerce yıl geçti yine tabletlere yazıyoruz” diyorum. Bu, devam edip giden ve bütün uygarlığımızı üstüne kurduğumuz bir edim. Benim açımdan da hayatımı üzerine kurduğum en önemli şeylerden biri. Çünkü her zaman yazarak, sözcüklerle ve kurguyla yaşadım.

One of those musicians is Burçin Buke, one of Turkey’s best pianists... Burçin Buke is both a great friend of mind and a truly world-class state national artist. First, we played jazz together. Although some are interested in jazz music in Turkey, this constitutes a very small circle of people. I began to think that, although I love listening to jazz, this is not the music that I want to make. We then began to work on a different repertoire including the arrangement of both popular Turkish songs that we know from our childhood and our own compositions. After three years of work, we managed to create a repertoire of more than 200 songs consisting of the jazz arrangements of songs by Ayten Alpman, Özdemir Erdoğan, Fikret Kızılok, Ajda Pekkan and even Orhan Gencebay as well as various folk songs. Currently, we are working on another project with Zühal Olcay. There are also ongoing projects with Yaşar, Yeşim Salkım, SibelTüzün and İlhan Şeşen. Can we say that music overshadowed your writing? This might be true. As in every other field of work, I took music very seriously. The people that I am working with are incredibly talented musicians and since I am not of their calibre, I had to put in a much greater effort. This, of course, takes too much time. Preparing projects, creating repertoires and working on song arrangements take too much time, too. Let’s turn to your writing. An interesting quote from your new novel called Summer: “there is a clear link between writing and going”... This was a feeling that I had when I read novels in my childhood. Kipling’s novels or novels like ‘My Sweet Orange Tree’ and ‘The Paul Street Boys’ always carried me to another world. Back in those days, I was sitting at home in Ankara, İstanbul or Cyprus, but thanks to books I had the opportunity to go places around the world that were beyond my reach. You might get the chance to visit these places when you grow up, but you cannot travel in time. Books made this latter journey possible.To me, books are also a kind of time machine. This is a feeling that I intimately felt when I was a child and still retain. Writing is probably one of the most ancient inventions of humankind and it is an action that reassembles life on a different level... The name of the book (“Yaz” in Turkish means both summer and the verb ‘write’) is related to this notion. ‘Summer’ is a book that tells the story of the humankind’s journey of writing as well as my relationship with writing. Writing is one of the most basic things ever discovered by humankind. It is actually the greatest invention that has the capacity to transform the whole world. It is truly nonexistent in nature, that is, it is something that owes its existence completely to human beings. Sometimes I remind people jokingly that we wrote our first writings on tablets and, now, thousands of years later, we still write on tablets. This is an ongoing process on which the whole human civilization has been built. Personally, it is one of the most important things on which my life is built, since I always lived with writing, words, and fiction.

23


Kaynağını Kıbrıs’tan alan, ana karakteri Kıbrıs’tan yola çıkılarak oluşanYaz’ın serüveni nasıl başladı? Bu kitapla 3-4 yıl uğraştım. Bir romancının, kitaplarla büyümüş bir çocuğun ve o çocuğun aşk hikâyesi olarak başladı; fakat daha önce sözünü ettiğim dizi projesi için geldiğimde, çocukluğumdan kalma, çok iyi hatırlamadığım, unuttuğum, geçmişteki birtakım olayları tanıkların ağzından tekrar dinledim.O tanıklarla röportajlar yaptım. Bütün bunlar arasında beni çok etkileyen, röportajlar sonrasında tesirinde kaldığım pek çok hikâye vardı. Anılar, izlenimler ve duygular kitabın içinde yer aldı ve kitabın biçimini de değiştirdi.

How did Summer begin to form as a story whose source is in Cyprus and whose main character is related to Cyprus? I spent 3 to 4 years on this book. It started as the story of a novelist, a child who grew up with books and his love story; but then when I came here for the TV series project that I previously mentioned, I listened to certain events from the accounts of firsthand witnesses, events that I could not clearly remember from my childhood, events that I forgot and were left behind in the past. I interviewed these people and there were many stories that influenced me and stayed with me after these interviews. Memories, impressions and emotions were put inside the book and they changed the form of the book.

Larnaka’da yaşanan “Kayıp Otobüs” olayıyla başlayan ve “yaz” aşkıyla “yazmak” eylemini birleştiren bir kitap… Aynı zamanda alın yazısından söz eden, kader ile hesaplaşan bir kitap. Kitap, Kıbrıs ile ilgili birkaç önemli olayı da anlatıyor. Kitapta olaylardan çok duyguları vermeye çalıştım. Kıbrıs Türkü’nün kaderinde çok önemli yeri olan olaylardan biri, Kıbrıslı öğrencilerin Türkiye’den ve İngiltere’den Erenköy’e gitmeleri ve Türkiye’ye açılan tek kapıyı bırakmamak için orada direnmeleridir. Diğer ikinci bir olay ise, “Kayıp Otobüs” ekseninde yaşanan kayıplar olgusudur. İkinci olay, özellikle Kıbrıs Türkü’nün 11 yıl içinde kuşatma altında yaşadıklarını çok net olarak simgeliyor. Erenköy savunması da bir halkın ne olursa olsun kendi varoluş mücadelesini nasıl vereceğini gösteren bir örnektir. O öğrenciler rahat yaşamlarını bir kenara bırakarak, vatanlarını savunmak için Kıbrıs’a geldi. Bu iki olay da beni çok etkilemiştir. Bu yüzden kitabımda bu olaylara atıfta bulunmak istedim. Niyetim, savaşı, acı günleri tekrar hatırlatmak veya onun üzerinden intikam ve öfke duygularını tekrar alevlendirmek değildi tabii ki.

A book that starts with the “Lost Bus” incident in Larnaca and brings together a “summer” love with the act of “writing”... At the same time, a book that deals with destiny, with fate. It contains a few important events in the history of Cyprus. Here, I tried to put forward emotions rather than events. Among the important events related to the destiny of theTurkish Cypriot people are, first of all, the arrival of Turkish Cypriot students from Turkey and Britain to Erenköy and their resistance to maintain the only door that opened to Turkey, and secondly, the case of the missing people in light of the “Lost Bus” incident. The second event symbolizes very clearly the experience of Turkish Cypriots during the 11 year long state of siege. The Erenköy resistance, on the other hand, is an example of how a people fight for their survival regardless of the unfavourable conditions surrounding them. Those students left behind their comfortable lives and came here to defend their homeland. Both of these events greatly influenced me. That is why I wanted to refer to them in my book. Of course, my intention was not to remind people of the painful days of war or rekindle feelings of revenge and aggression.

Kitabın en önemli vurgularından biri, hayalleri hiçbir şekilde ertelememek sanırım... Evet, çünkü içinde yaşayabileceğimiz en büyük ev, hayallerimizdir. İnsanların hayatlarını, koşullar, doğdukları yerler, aileleri ve yaşadıkları ülkeler gibi birçok etmen belirliyor. Bu bizim kontrolümüzün dışındadır. Dolayısıyla kaderi değiştirmek çok da kolay değildir. Öte yandan hayaller asla başkaları tarafından kontrol edilemez. Hayaller gerçekte bize ait olan, yegâne şeylerdir.

24

I think one of the most important points made in the book is to never postpone one’s dreams... Yes, dreams are the biggest houses that we can ever live in. People’s lives are conditioned by various factors like circumstances, their place of birth, their family and the countries that they live in. These are beyond our control. Therefore it is not very easy to change one’s destiny. On the other hand, dreams can never be controlled by others.They constitute the only thing that truly belongs to ourselves.


25


KIBRIS NOSTALJİLERİ / CYPRIOT NOSTALGIA

26


Eski bir Türk köyü olan MALYA’DA ŞARAP ÜRETİMİ An old Turkish village WINEMAKING IN MALYA

K

ıbrıs’ın eski şarap kültürüne dair Kıbrıs’a özgü birçok ritüel vardır. Eski şarap kültürü Ada’nın yakın tarihî geçmişine kadar uzanmakla birlikte, maalesef anılarda kalarak, yaşayan bir kültür olarak devam edememiştir.

Malya, 1974 yılından önce çok az Rum nüfusu olan, Trodos Dağları’nın güney yamacında, tepelere yaslanmış bir Türk köyüydü. Köy, Ada’nın en çok alkol üreten fabrikasına üzüm sağlayan, en önemli bölgelerden biridir. Hem ürün miktarı, hem de kalite açısından zengin ve besleyici bir toprağa sahip olan Malya köyünde, yerleşik yaşam çok iyi özümsenmişti. Bu yazının hazırlanmasında değerli katkılarını aldığımız Kıbrıslı ressam Emin Çizenel de bölgenin o yıllarını yaşayan bir tanığı olarak, Malya’nın onu hâlâ çok heyecanlandırdığını söylüyor. O yıllara döndüğümüzde, Malya köyünde gözün görebildiği her yere taraçalandırma yöntemiyle bağ ekilmekteydi. Hazırlanmış boş arazilere asmaları dikmek için imece usulü ile yardımlaşan köylüler sabahın çok erken saatlerinde hazır olurlardı. Bu dikimin genel adı ‘Firga’ idi. Firga çalışmaları başladıktan birkaç saat sonra ‘kuşluk’ adı verilen kahvaltı sofrası kurulur ve bol soğanlı domates salatası ile üzüm pekmezi ile karıştırılmış tuzsuz nor yenirdi. Öğleye doğru yenen yemek, üreticilere bu festivalin en harika zaman dilimini sunardı. Ucunda parlatılmış çelikten oluşturulan delici çapa, Firga’nın vazgeçilmez elemanıydı. Bunlara “merdiven” denirdi. Merdivenlerle açılan çukurlara asma fideleri dikilirdi. Kazma işleminde merdivenler naralar atılarak vurulur ve sıçrayan çamur zerrecikleri, herkesin yüzünde çamurdan bir mozik oluştururdu. Bu çok coşkulu dönem, mitolojik devirlerin Dyonisos festivallerini hatırlatacak türdendi. Bağ bozumuna, her yıl Mesarya köylerinden 8-10 işçi gelir ve bağ bozumu bitene kadar köyde yatılı misafir olarak kalırlardı. Böylelikle köyün nüfusu neredeyse ikiye katlanır ve doğal olarak yaşam enerjisi üst seviyeye çıkardı.

T

here are many rituals characteristic of the old culture of wine in Cyprus. Although this old wine culture arrives at the doorstep of contemporary Cypriot history, unfortunately remains only in memory and is unable to sustain itself as a living culture.

Malya was a Turkish village located on the hills on the southern slopes of Troodos Mountains which had a very small Greek Cypriot population before 1974. It is one of the most important sites for producing grapes nurturing a factory that is the most important producer of alcoholic drinks in the island. The village of Malya is known for its rich and nurturing soil, as demonstrated by both the amount and the quality of its produce. Malya knew how to identify with a settled lifestyle. Emin Çizenel, the Cypriot painter who largely contributed to the preparation of this piece as the firsthand witness of the past days of the village, says that he is still very excited about this place that made its produce its distinct lifestyle. Back in those years, on every piece of land in Malya was sown vineyards by using the method of terracing. Villagers engaged in collective work and got ready in the early hours of the morning to plant the vines in empty fields. The general name given to this process of sowing was ‘Firga’. A few hours after firga’s start, the brunch called ‘kuşluk’ was prepared and onions, tomato salad and the salt-free curd cheese mixed with grape molasses were enjoyed. Early lunch time offered the producers the most wonderful time frame of this festival. The piercing hoe with its shiny steel tip was played an indispensable role in Firga.They were called “stairs”. Vine seedlings were sown in the holes opened by them. As stairs dug the mud-filled holes and the diggers let out a yell, the mud would make a mosaic of itself on everyone’s faces.This carnivalesque period was reminiscent of the Dyonisian festivals of mythological eras. Every year, new workers from the villages of Mesaoria arrived for the vintage. Eight to ten workers coming from these villages were to stay in Malya until the vine harvest was completed. In such times, the population of the village doubled and naturally the energy of life reached its peak.

İllüstrasyon / Illustration by Laden Uyguroğlu

27


Ürün kuru üzüm, taze üzüm ve zivaniya olarak üç ana başlıkta değerlendirilirdi. Toplanan üzüm, büyük sepetlerde, büyük kazanlarda kurulan kimyasal bir işlemden geçirilerek güneşe serilir ve buna “Sergi” denirdi. Bir hafta süreyle güneşte kurutulan üzüm büyük torbalara doldurulur ve devlete satılırdı. Bağdan toplanan üzüm kamyonlara doldurularak köydeki fabrikaya taze olarak satılır; işlem esnasında köy yollarına sızan üzüm şırası etrafta çarpıcı bir koku oluştururdu. Limasol’daki büyük fabrikanın ürettiği en popüler içki olan zivaniya, devletin sınırlı ailelere verdiği izinle büyük bakır kazanlarda damıtma usulü ile üretilir, ardından da demir varillere doldurularak satılırdı. Bu dönem kış mevsimine rastlar, elle öğütme sistemiyle çalışan makinelerde ezilen üzümler seramik küplere doldurulur ve şarap olarak fermantasyonunu tamamladıktan sonra içilmeye hazır olurdu. Bu mahzenlerden çıkan en değerli içecek, tatlı ama ağdalanmış bir şarap türü olan ‘Kumandariya’ idi. Bağ bozumu sonrasında siyah üzüm bağları arasına yerleştirilmiş beyaz üzümün şırasından da paluze, köfter ve sucuk gibi yan ürünler de çıkarılırdı.

The produce was used in three main categories: dried grapes, fresh grapes and zivania.The collected grapes were chemically processed in big baskets and big boilers and was later placed out in the sun.This was called “Sergi” (Display). Dried under the sun for a week, the grapes were then put inside big bags and sold to the government. The grapes collected from vineyards were loaded on trucks and freshly sold to the factory in the village. During the process, the grape juice that leaked on village roads was to leave behind an entrancing scent. Zivania, the most popular product of the big factory in Limassol, was produced by distillation in big copper boilers on the permission given by the government to a limited number of families. It was then sold in iron barrels. This took place during winter. Grapes mashed in machines that operated on the basis of manual grinding were put inside ceramic jars and, after the completion of its fermentation as wine, was ready to be consumed. The most valuable drink produced in these cellars was ‘Commandaria’, a sweet yet viscous kind of wine. After vintage, the juice of white grapes sown amidst black grapes was used to produce by-products like palüze, köfter and sucuk, all traditional delights and desserts made from white grape juice.

Bilgi ve fotoğraflar / Information and photographs by Emin Çizenel

28 28


29


KIBRIS ENSTANTANELERİ / CYPRUS IN PHOTOGRAPHS

“Bu yıldızlı gökler ne zaman başladı dönmeye...” Ömer Hayyam

“When did starry skies begin to revolve...” Omar Khayyam

30


S

onsuzluğun ve bilinmezliğin en somut göstergesi olan gökyüzü, insanın her daim ilgisini çeken ve onu hem geçmişi hem de geleceği üzerine düşündüren bir unsur olmuştur. Gözün ve ruhun algılayabileceğinden çok daha büyük ve sınırsız olan evrende yalnız olmadığını düşünmek ve düşüncenin tetiklediği zekâyla her seferinde yeni kıyılara yelken açarak gelişmek, insanın dünyayı dönüştürmesine ve yazgısını biçimlendirmesine neden olmuştur.

T

he sky is the most concrete indicator of eternity and the unknown aspects of the universe. An ever interesting subject, it has always made human beings think about their past and their future. The universe much larger and boundless in its scope beyond the eyes and the soul has always triggered the thought that we are not alone in the universe and led human intelligence to new adventures in transforming the world and shaping human destiny.

31


32


Türlü nimetlerinden yararlandığı yeryüzüne basıyor olmak yetmemiştir hiçbir zaman insana... Yıldızlar ve gökyüzü sunduğu sonsuz ufukla hayal gücünü beslemiş, hayal gücü zenginleştikçe kâh mitolojik karakter İkarus olup balmumundan kanatlarıyla Güneş’e yönelmiş, kâh Hezârfen Çelebi gibi kuşlara öykünen kanatlarıyla bir kıyıdan bir kıyıya uçmaktan geri durmamıştır. Hayyam’ın özgün dizeleriyle rubailerinden birine nakşettiği, yıldızlarla dolu, ne zaman dönmeye başladığını kimsenin bilmediği gökyüzü ve onun üzerimize döktüğü ışık; binyıllar boyunca masal anlatıcıları, şairler, besteciler, ressamlar, mimarlar ve heykeltıraşlara; kısacası her türlü uğraş içindeki sanatçılara ilham vermiştir. Çağlar çağları kovalarken ışığın kendisinden de somut şekilde yararlanarak, yaratıcılığını farklı boyutlara taşıyan insan, önce fotoğrafçılığı ardından da sinemayı hayata geçirmiş ve kendine hayallerini besleyecek yeni kaynaklar yaratmıştır.

Earth under its feet was never enough for humankind... The endless horizon of the stars and the sky nurtured human imagination and as imagination grew richer, it either took the shape of the mythological character Icarus flying into the sun with his wings made of wax or inspired the historical character Hezarfen Çelebi who dared to fly from coast to coast with his wings imitating birds. As depicted in the rubaiyat of Khayyam, the light shining upon us of the sky filled with stars and defined by unknown origins as to the time when it began to revolve has inspired for thousands of years story tellers, poets, composers, painters, architects and sculptors, that is, artists from all walks of life. After many ages, human beings began to use light in many other different and innovative ways, first with photography and then with cinema, and thereby created new sources of inspiration for their imagination.

33


Kıbrıslı fotoğrafçı Başar Taşlı’nın uzun pozlama tekniğiyle fotoğraf karelerine yansıttığı, Kıbrıs’ın üzerindeki yıldızlarla yüklü gökyüzü alışılmışın dışında bir görsellik sunuyor. Deniz kıyısındaki yalnız ve metruk bir yapı, ağaçlar ve yıldızlarla çevrilmiş eski kiliseler ve kadraja yansıyan ışık yağmuru altındaki insanlar...

The starry sky over Cyprus, reflected in the photographs taken by Turkish Cypriot photographer Başar Taşlı by using long shot photography techniques, demonstrates an unexpected visual festival. A lonely, abandoned building by the sea, old churches covered with trees and stars and human beings under a rain made of light...

Fotoğraflar / Photographs by Başar Taşlı

34


35


HAYVANLAR ALEMİ / ANIMAL KINGDOM

PEÇELİ BAYKUŞ TYTO OWL

36


O

rta boyutlarda, zayıf yapılı, uzun kanatlı ve uzun bacaklı olan peçeli baykuşlar dikkat çekici derecede açık renklidir. Yüzleri kalp şeklindedir ve siyah gözleriyle gagaları ortada bir ‘V’ oluşturur. İnce ve çarpık duruşlu bacakları, sarımsı beyazdan kahverengiye doğru değişen renklerde olabilen peçeli baykuşların dişileriyle erkekleri renk ve boyut olarak birbirlerine çok benzerler. Buna rağmen dişiler ve gençler, erkeklerden daha yoğun beneklere sahiptir. Dişiler boyut ve ağırlık olarak erkeklerden biraz daha iridirler. Alçaktan, düzensiz ve oldukça hızlı kanat çırparak uçan bu kuş türü, avlarının yerini tespit edebilmek için uçmaya ara verir; oldukları yerde döner ya da havada asılı kalır. Doğadaki ortalama yaşam süreleri 1-2 yıl olan peçeli baykuşların birçoğu yaşamlarının daha ilk yılında ölür. Kıbrıs’ta her yıl onlarcası, geceleyin karayollarında araç çarpması sonucu yaşamlarını yitirir. Kuzey Amerika’da doğal ortamda yaşadığı bilinen en yaşlı peçeli baykuş 11.5; Hollanda’daki bir başka örnekte ise yaklaşık 18 yaşındadır. İngiltere’de kafeste yaşayan bir peçeli baykuşun üremeyi bıraktığında yaşının 25 olduğu bilinmektedir. Neredeyse tüm habitatlarda bulunabilen peçeli baykuşlar, ağaçlarla kaplı yerleşim yerlerinden çok, açık alanları, yaygın çalılık ve fundalıkların bulunduğu tarlaları ve bahçeleri tercih eder. Sık sık ağaç oyuklarındaki aydınlık deliklere tüneyen bu kuşların mağaralara, kuyulara, harabelere ve kalın yaprakların arasına tünedikleri ve üredikleri de görülmektedir. Kara kuşları arasında en geniş yayılım alanına sahip türlerden biri olan peçeli baykuşlar, Antartika hariç bütün kıtalarda ve büyük adalarda, Tazmanya da dahil Avustralya’nın tamamında bulunurlar. Britanya ve Avrupa’nın hemen hemen her yerinde, Asya, Afrika ve Kuzey Amerika’nın birçok yerinde de bu türe rastlamak mümkündür. Peçeli baykuşlar küçük yer memelilerini avlamakta uzmanlaşmışlardır ve avlarının çoğunluğunu küçük kemirgenler oluşturur. Tarla fareleri en önemli besin kaynaklarıdır. Bunun yanında, Amerikan yer sincapları, altın hamsterlar, çöl ve kır fareleri ile yavru tavşanlar, yarasalar, kurbağalar, kertenkeleler, kuşlar ve böcekler de bu türün besinleri arasındadır. Genellikle gün batımı ve gün doğumu alaca karanlıkta ortaya çıkan bu türün ara sıra, gün boyu uçtuğu da görülmektedir. Uçuşu sessiz ve süzülmelerle kesilen kanat vuruşları şeklindedir. Farklı ülkelerde ‘maymun yüzlü baykuş’, ‘kilise baykuşu’, ‘hayalet baykuş’, ‘beyaz baykuş’ ve ‘altın renkli baykuş’ olarak bilinen bu tür, yüzlerinin peçe gibi oluşundan dolayı Kıbrıs Adası’nda ‘peçeli baykuş’ olarak adlandırılmaktadır.

M

edium sized Tyto owls have a slender look, long wings, long legs and remarkably pale colours. They have heart-shaped faces and black eyes and black, V-shaped bills. Their slender and crooked-looking legs can have yellowish white and brown colurs. Female and male tyto owls look alike in terms of colour and size. Female and young tyto owls, on the other hand, have more prominent spots. Females are a little larger and heavier than their male counterparts. Tyto owls fly with very fast wing movements and irregularly at low heights. They stop flying in order to detect the location of their prey, return to their original positions and wait in the air. Their average life expectancy is around 1-2 years. Most of them die during the first year of their lives. Dozens of tyto owls are hit by cars at night every year.The oldest tyto owl known to have lived in its natural habitat in Northern America was 11.5 years old. Another owl in the Netherlands is known to be 18 years old. A tyto owl living in a cage in the United Kingdom was 25 years old when it stopped reproducing. Tyto owls are very widespread across all sorts of habitats. They prefer open fields with thick bushes, scrubs and gardens, instead of forest areas. They usually nest in tree hollows receiving light. They also nest and reproduce in caves, wells, ruins and amidst thick leaves. One of the most widespread species among land birds, tyto owls can be seen in all continents and islands, includingTazmania, Australia, except for Antarctica. Tyto owls can be seen in Britain, in all of Europe as well as in most places in Asia, Africa and North America. They are highly skilled in preying on small mammals, most of which are small rodents. Harvest mice are among their main source of nutrition. They also feed on ground squirrels, golden hamsters, desert mice, shrews, bats, frogs, lizards, birds and insects. These birds usually appear during sunset and sunrise. They can also be seen flying throughout the day. Their flight is silent and at times interrupted by flappings. In different countries, the species is also known as “monkey-faced owl”, “church owl”, “ghost owl”, “white owl” and “golden owl”. Because their faces look as if they were covered with veil, they are known as “veiled owls” in the island of Cyprus.

Bilgi ve fotoğraflar / Information and photographs by Birtan Gökeri

37


TARİH / HISTORY

Dünden bugüne

Lefkoşa

38

Past and present


G

ünümüzde Kıbrıs’ın başkenti olan Lefkoşa, Bizans, Lüzinyan, Venedik, Osmanlı ve İngiliz tarih ve kültürünü içinde barındıran önemli bir Akdeniz kentidir. Konum olarak Lefkoşa’nın Ada’nın merkezinde bulunması, Kıbrıs’a damgasını vuran medeniyetlerin Lefkoşa’yı başkent olarak tercih etmesinde önemli bir etken olmuştur. Lefkoşa binlerce yılın acılarını, hüzünlerini ve sevinçlerini taşıyan ve ayakta kalan bir kenttir. Lefkoşa, Trodos Dağları’ndan doğup Salamis Körfezi’nden denize dökülen Pedias Deresi’nin (Kanlıdere) oluşturduğu verimli düzlük alanda kurulmuştur. Lefkoşa’da ilk yerleşim, Neolitik Çağ’a kadar uzanmaktadır. M.Ö. 7. yüzyılda şimdiki kentin güneybatısında Ledra kenti bulunuyordu. M.Ö. 3. yüzyılın başlarında Mısırlı Ptolemy Soter’in oğlu Leukon, Ledra kentini şimdiki Lefkoşa’nın bulunduğu alanda yeniden inşa etti. Kente, yeni kurucusunun adına ithafen Leukon’un kenti anlamına gelen ‘Levkontheon’ adı verilmişti. Leukon’un kentinin etrafı şimdiki Venedik surlarından daha geniş bir sur sistemi ile çevrilmişti. Lefkoşa kentinin eski adlarından biri de ‘Kermia’ idi. O yıllarda kentin ortasından akan Kanlıdere’nin kıyısında pek çok kavak ağacı vardı ve kente Bizans döneminde kavak koruluğu anlamına gelen ‘Levke’ adının verildiği de söylenmektedir.

L

efkoşa, the current capital city of Cyprus, is an important Mediterranean city that is home to Byzantine, Lusignan, Venetian, Ottoman and British historical and cultural features. Its central geographical location was always a significant factor that led the civilizations ruling the island to designate Lefkoşa as the capital city. Lefkoşa is a city that bears and endures the suffering, sorrow and bliss of thousands of years. Lefkoşa was founded on the fertile plane around the stream called Pedias (Kanlıdere) that starts its course on the Troodos Mountains and meets the sea at the Salamis Bay. The first settlement in the area dates back to the Neolithic. In the 7th century B.C., the southwestern section of today’s city was home to the city of Ledra. In the 3rd century B.C., Leukon, the son of the Egyptian Ptolemy Soter, rebuilt the city of Ledra in the area where the current city of Lefkoşa was founded. This city was named ‘Levkontheon’, meaning the city of Leukon and honouring the name of the city’s new founder. The city of Leukon was surrounded by a system of walls much wider than today’s Venetian walls. Another old name given to the city of Lefkoşa was Kermia. Back in those years, there were many poplar trees near the Kanlıdere stream passing through the center of the city and some believe that this was the reason why the name ‘Levke’ which signified a poplar forest in the Byzantine era was given to the city.

39


10. yüzyıldan itibaren ‘Levkosia’ adını alan kent, Ada’ya uzunca bir dönem hakim olan Latinler tarafından ‘Nicosia’ adıyla da anılmıştır. M.S. 7. yüzyılda başlayan ilk Arap akınları sonucunda Salamis kenti terk edilirken, Bizanslılar Ada’nın idari merkezini Lefkoşa’ya taşımaktaydı. O dönemden itibaren şehir anlamına gelen “İ Hora” olarak anılmaya başlayan Lefkoşa kenti, Ada’ya 300 yıl boyunca hükmeden Lüzinyan hanedanlığı döneminde de başkent olarak hizmet vermişti. Bu dönemde şehrin etrafına yeni surlar inşa edildi. Venedikliler döneminde yeniden tahkim edilen ve güçlendirilen Lefkoşa surları, askerî mimarinin en mükemmel örneklerinden biridir. Bu surlar 5 km uzunluğunda, birbirlerine eşit uzaklıkta 11 burçtan ve 3 anıtsal kapıdan oluşmaktadır. Lüzinyanlar döneminde büyüyerek ve gelişerek ünü birçok Avrupa ülkesine ulaşan kent, günümüzde de ayakta kalan görkemli katedrali, gösterişli sarayları, kiliseleri, manastırları, konak ve meyve bahçeleriyle tanınıyordu. 1489 yılında tüm Ada’yla birlikte Venedik Cumhuriyeti hakimiyetine giren Lefkoşa, bu dönemde de idari merkez olmaya devam etti. Feodal düzen aristokratik anlayışla devam ederken, Rönesans’la gelen yeni fikirler ve yenilikler Lefkoşa’da da hayata geçirilmişti. Venedik döneminde bağımsız bir krallık olma özelliğini kaybeden Ada ile birlikte başkent, eski gösterişli günlerini yitirecek; Venedik ve sonrasında gelen yönetimler için sıradan bir kent haline gelecekti.

40

The city was named ‘Levkosia’ from the 10th century onwards. It was also known as Nicosia as a result of the Latin influence in the island which lasted for a long period. After the first Arab raids which began in the 7th century A.C., the city of Salamis was abandoned and the Byzantines moved the administrative centre of the island to Lefkoşa. From this period onwards, the city of Lefkoşa was called ‘İ Hora’, that is, the city. Lefkoşa also served as the capital city during the reign of the Lusignan dynasty in the island which lasted for 300 years. In this era, new walls were built around the city. The walls of Lefkoşa which were fortified and strengthened during theVenetian era constitute one of the most beautiful examples of military architecture. The walls are 5 km long and comprise 11 equidistant bastions and 3 monumental gates. During the Lusignan era, Lefkoşa became a city whose growth and development brought it fame in the social circles of many European countries. Its reputation beyond the confines of the island and resulting from its majestic cathedral, glorious palaces, churches, monasteries, courts and fruit gardens continues to this day. In 1489, the whole island including Lefkoşa was brought under the rule of the Venetian Republic. The city continued to be the administrative centre in this period, too. As the feodal order persisted in accordance with an aristocratic understanding of order, the new ideas and innovations associated with the Renaissance also made their mark in Lefkoşa. When the island lost its status as an independent kingdom during the Venetian era, its capital city, too, somewhat lost its glory. For the rulers during and after the Venetian era, Lefkoşa eventually became an unremarkable city.


1571 yılında başlayan ve 1878 yılına kadar süren 307 yıllık Osmanlı hakimiyeti döneminde beylerbeylik haline gelen ve Ada’nın idari merkezi olmaya devam eden Lefkoşa kenti, bu dönemde yeni egemenlerin kültürel ve sanatsal perspektifiyle, büyük ölçüde yapısal değişikliklere uğramıştır. St. Sophia Katedrali gibi Latinlere ait olan birçok kilise camiye çevrilerek kullanılırken, Lüzinyan ve Venediklilere ait konaklara cumbalar ilave edilerek, kent Türk-İslam mimarisiyle yeniden biçimlendirilmiştir. Camiler, hanlar ve Türk konakları bu dönemden günümüze gelen önemli tarihi yapılardır. Venedik döneminden beri surlar içinde devam eden kent hayatı, 1878’de başlayan İngiliz Sömürge döneminden itibaren surlar dışına çıkmaya başlamıştır. Surlar dışına büyük konaklar yapılırken, surlar dışına taşınan Vali Konağı’yla birlikte kent şehir çevresine doğru genişlemiştir. I. Dünya Savaşı’ndan sonra savaşın getirdiği zenginlikle beraber surlar içinde de görkemli taş binalar yapılmaya başlanacak, 1920’lerden sonra özellikle etnik yapıda değişiklikler görülecek ve Lefkoşa halkına Türkler, Rumlar ve Maronitler yanında Ermeniler de eklenecekti.

During the 307 year reign of the Ottomans between 1571 and 1878 when the island gained the status of a Beylerbeyi, a provincial administrative unit, the city of Lefkoşa continued to be an administrative center. In this period, the city underwent major structural changes as a result of the new cultural and artistic perspectives of the new rulers. Many churches belonging to Latins like St. Sophia Cathedral were turned into mosques and put to use. Moreover, many courts of the Lusignan and Venetian eras were reshaped in accordance withTurkish-Islamic architectural style with the addition of traditional bay windows called cumba. Among the most important historic structures of the era that survive to this day are mosques, inns andTurkish houses. With the beginning of the British colonial administration from 1878 onwards, the city life which up until then was confined to the walled section began to spread outside the walls. In this period, big mansions were built in the area outside the city walls. With the moving of the governor’s residence outside the walls, the city began to grow. The new wealth that emerged in the aftermath of World War I also led to the construction of new beautiful stone buildings in the walled city.The ethnic composition of the city also saw changes especially after the 1920s and the people of Lefkoşa became home to not only Turkish, Greek and Maronite communities, but also the Armenian people.

41


42

Gerek ayrı mahallelerde gerekse Arabahmet Mahallesi’nde olduğu gibi aynı sokakları paylaşan bu insanlar, Türk ve Rum toplumları arasında 1950’li yılların ikinci yarısında başlayan çatışmalı süreçle birlikte ayrılmak zorunda kalacaklardı. 16 Ağustos 1960’ta ise iki toplum esasına dayalı bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti kurulurken, 82 yıllık İngiliz yönetimi son bulacaktı. 1960’larda yeniden büyüme sürecine giren Lefkoşa kenti, 21 Aralık 1963 gecesi başlayan ve tarihe ‘’Kanlı Noel’’ olarak geçen olaylar ve bu dönemde yaşanan gerginliklerden dolayı ortasındann bölünen Yeşil Hatl’a ikiye ayrılacaktı. Sokakları, evleri, kiliseleri, camileri ve insanları ikiye bölünen kentte pek çok mahalle canlılığını yitirecek, Surlariçi’ndeki mahallelerin eski zengin ve gösterişli halleri kaybolacaktı.

These communities that shared the same districts and even the same streets as in the Arabahmet District were eventually forced to part ways with the beginning of the conflict between theTurkish and Greek communities from the second half of the 1950s.The 82 year old British administration ended with the establishment of the independent bicommunal Republic of Cyprus on 16 August 1960. In the 1960s, the city of Lefkoşa began to grow again. However, the breakout of events on the night of 21 December 1963 which became known in history as the Bloody Christmas led to a new wave of escalation in the conflict and the city was divided into two with a green line. With the division of the city and its streets, houses, churches, mosques and peoples, most of its districts lost their dynamism and the wealthy and impressive life in the walled city began to fade away.

Yeşil Hat çizilmeden önce Türk, Rum ve Ermeni toplulukları birlikte yaşarken,Yeşil Hat sonrasında Lefkoşa’nın kuzey kısmı Türklerin; güney kısmı da Rumlarla Ermenilerin yerleşimine ev sahipliği yapacaktı. Öyle ki, Rum toplumu yönetimindeki Kıbrıs Cumhuriyeti sınırları içinde kalan Güney Lefkoşa ile Türk yönetimindeki Kuzey Lefkoşa farklı gelişme ve büyüme koşulları içine girecekti.

Before the drawing of the green line, theTurkish, Greek and Armenian communities lived together. After the drawing of the green line, the northern part of the city became the site of Turks, whereas the southern section became home to Greeks and Armenians. Therefore, Southern Nicosia of the Republic of Cyprus under Greek Cypriot control and Northern Lefkoşa under Turkish administration came under different conditions of growth and development.

2003 yılında Ledra Palace ve Kermiya Sınır Kapıları ile 2008 yılında Lokmacı Kapısı’nın açılmasıyla birlikte, kent kısıtlı da olsa yeniden birleşecekti.

With the opening of the Ledra Palace and Kermia checkpoints in 2003 and the Lokmacı Gate in 2008, the city of Lefkoşa was partially reuinted.

Lefkoşa, bugün Ada üzerindeki iki farklı yönetimin merkezi olmayı sürdürüyor.

Lefkoşa continues to serve as the capital city of two separate governments in the island.

42


43


SANAT / ART

with Bahar Çıralı ile

44


Sorunların çözümünde sözlü iletişime göre daha hızlı ve etkili bir yöntem A quicker and more effective method in solving problems compared to verbal communication

2

0. yüzyılın ortalarından itibaren ABD’de ve Avrupa’da hızlı bir şekilde yaygınlaşan ve 1940’lı yıllardan itibaren ABD’de bir meslek dalı olarak kabul edilen sanat terapisi, tedavi sürecinin sanatla sürdürülmesine dayanan bir terapi türüdür. Sanat terapisinin önünü açan ilk uygulamaları, Sigmund Freud’un takipçilerinden İsviçreli ünlü psikiyatrist ve psikoterapist Carl Gustav Jung yapmıştı. Jung, hastalarından gördükleri rüyaları çizimle aktarmalarını istiyordu. Günümüzde, resim yanında müzik ve dans gibi sanat alanları da terapi amaçlı olarak kullanılabiliyor. Ülkemizde resmi kullanarak sanat terapisi alanında çalışmalar yapan Bahar Çıralı ile yaptığımız sohbette, özellikle resim yoluyla sanat terapi uygulamasına yönelik verileri derledik.

B

Art therapy quickly spread in the United States and Europe from the mid-20th century onwards and became an occupation in its own right in the United States from the 1940s onwards. It is a type of therapy that involves the continuation of treatment through art. The first applications that led to the emergence of art therapy were developed by Carl Gustav Jung, a famous Swiss psychiatrist and psychotherapist following the footsteps of Sigmund Freud. Jung asked his patients to draw the visions in their dreams. Today, not only painting, but also other fields of art like music and dance are being used for therapy purposes. In our country, Bahar Çıralı works in the field of art therapy through the use of painting. In our conversation with Ms. Çıralı, we were particularly informed about the application of art therapy through the use of painting.

45


46

Çıralı’ya göre, sanat ile terapi daha korunaklı bir ortam yaratıyor. Kişi, sanat terapistiyle alışık olduğu sözel dil ile doğrudan iletişim kurmak yerine sanat üzerinden dolaylı bir dil kullanıyor. Bu da ifade üzerinde kolaylaştırıcı bir etki yaratıyor. İfade etmek kolaylaşınca iletişim kurmak ve doğru yardımı almak da kolaylaşıyor. Sanat terapi kişi adına farklı bakış açılarını da sunuyor. Resmin araç olarak kullanıldığı terapide, sanat terapisti bir çizgi çiziyor, diğeri de onu takip ediyor ya da tam tersine kişi çiziyor, terapist onu takip ediyor. İki yolla da bireyin terapistiyle arasında bir tür diyalog kuruluyor.

AccordingtoÇıralı,arttherapyhelpstocreateasaferenvironment. The person uses an indirect mode of communication through art instead of using the accustomed mode of verbal communication. This greatly facilitates the capacity to express oneself, which in turn makes it much easier to communicate and receive the right kind of help. Art therapy also enables the person to develop different perspectives. In art therapy where painting is used as a means to an end, the art therapist might draw a line and the other person might follow her, or the person might begin to draw and the art therapist might follow. Either way, a form of dialogue is established between the person and her therapist.

Sanat terapistine giden kişinin sanat konusunda yetkin ve yetenekli olması gerekmiyor. Burada hedeflenen, kişinin bilinçli olsun ya da olmasın, ortaya koyduğu çizgiler ya da oluşturduğu renklerle kendini ifade etmesini sağlamaktır. Sanat terapiyle kişinin bilinçaltının gönderdiği mesajlar alınabiliyor ve farklı bir düzeyde iletişim kurulabiliyor. Sanat terapisti sadece bilinçaltıyla iletişim kurmuyor aksine bilinçaltındakileri bilinçlilik düzeyine çıkarabilmesi için danışana uygun ortamı ve diyalog kurabilme olanağını sağlıyor. Bu diyalog, kişinin üretim aşamasında hem bire bir kendisiyle hem çalışma sonrasında terapistiyle de kurulabiliyor. Sözel alanda ortaya konan diyalogda kişi aylarca kendini kapalı tutabiliyor ama sanat terapi yoluyla bu iletişim ve söze dökülemeyenler çok daha hızlı bir süreçte ortaya çıkabiliyor. Çünkü bilinçaltında saklı olanlar farkında olmadan ifade edilebiliyor.

A person who participates in art therapy does not need to be competent or skilled in art. The aim here is to enable the person to express herself by conscious or unconscious line drawings and colourings. With the help of art therapy, messages from a person’s subconscious could be delineated and a different level of communication could be attained. Communicating with the subconscious is not the mere positive outcome. A growing consciousness of the contents of the subconscious is attained by way of creating a favourable environment and offering the opportunity to foster dialogue. This dialogue ensues both between the person and her self during the phase of production and between the person and her therapist following the engagement in art. In dialogues based on verbal communication, the person might not be able to express herself for months, whereas through art therapy, this communication and inexpressible issues might be subject to an open dialogue much more quickly, since the hidden contents of the subconscious are expressed without full awareness.


Bahar Çıralı, gündelik hayatın koşuşturması içinde oluşan stresten uzaklaşmak için sanatla terapiye daha çok ihtiyaç duyması gereken yetişkinlerden çok, çocuklarla çalışıyor. Bunun da nedenini, Ada insanlarının çocuk odaklı yaşamasına bağlıyor. Çıralı, savaş yıllarından geçmiş ve sonraki yokluk dönemlerini de yaşamış ebeveyn kuşağının sahip olduğu, ‘Benim yaşadıklarımı çocuğum yaşamasın’ endişesinin bu duruma neden olabileceğini düşünüyor.

Bahar Çıralı mainly works with children in contrast to adults who actually need art therapy even more due to the distress suffered in everyday life. According to Ms. Çıralı, the reason behind this is the fact that the people of the island choose to lead lives centred around their children. She thinks that the anxiety expressed in the truism “My child should not go through what I went through”, which reflects the perspective of parents that experienced the hardships of war years in the past might explain this phenomenon.

Çıralı’nın, Girne’deki merkezine devam edenlerin çoğu çocuklardan oluşuyor. Ve çocukların üçte ikisi terapiden çok, aktivite amaçlı olarak resim yapıyor. Çıralı, hem terapi amaçlı hem aktivite amaçlı olarak kendisiyle çalışan çocukların üretimlerini, her yıl düzenledikleri sergilerle, ailelerinin de katıldıkları bir sosyal ortamda paylaşmalarına olanak sağlıyor.

Those who come to Bahar Çıralı’s centre in Girne are largely children. Moreover, around two thirds of the children participate in painting not for therapy purposes, but as an artistic activity. Ms. Ms. Çıralı also organizes an annual exhibition where the works created by children visiting the centre for both therapy and artistic purposes are displayed in a social occasion with the participation of the children’s families.

Bu yılki sergileri ise eylül ayının ilk haftasında Lefkoşa’daki Atatürk Kültür Merkezi’nde açılıyor.

This year’s exhibition will be opened at Atatürk Cultural Centre in Lefkoşa in the first week of September.

47


Temel sanat eğitimine 1999 yılında, Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü’nde başlayan ve eğitimini İtalya’nın Perugia kentinde sürdüren Kıbrıslı sanatçı ve sanat terapisti Bahar Çıralı, Perugia’daki eğitimini tamamladıktan sonra Roma’da sanat terapi üzerine eğitim aldı. Londra’da katıldığı kurslar ve iş deneyimiyle kendini geliştiren Bahar Çıralı’nın sanat terapisi alanındaki ilk düşünceleri, henüz Ankara’daki öğrencilik yıllarında filizlendi. Hacettepe’de eğitimine devam ederken, 2000’li yılların hemen başlarında sanat tarihi kursu için gittiği Cambridge’deki bir kitapçıda gördüğü “Kanser Tedavisinde Sanat Terapi“ adlı kitap, Bahar Çıralı’nın bu alandaki ilk rehberi olacaktı. Türkiye’de hâlâ çok yeni bir konu olan ve şu an parmakla sayılabilecek kadar az uzmanın olduğu sanat terapisiyle, üniversitenin ikinci yılında tanışan ve bu konuda yüksek lisans yapmak amacıyla İtalya’ya giden Bahar Çıralı, oradaki beş yılını sanatın içinde geçirdi. 2010 yılında yüksek lisansını bitirdikten sonra Ada’ya dönen Çıralı, 2011 yılında Girne’deki Art Terapi Merkezi’ni açtı.

Bahar Çıralı, a Turkish Cypriot artist and art therapist, began her education in art in 1999 at the Department of Painting of the Faculty of Fine Arts at Hacettepe University and continued her studies in Perugia, Italy. After completing her studies in Perugia, Ms. Çıralı was trained in art therapy in Rome and took courses and gained work experience in this field in London. Her interest in art therapy began to develop during her first years as an undergraduate student in Ankara. A book titled “Art Therapy in Cancer Treatment” which she saw in a bookstore in Cambridge which she visited to take a course in art history during the early 2000’s when her education at Hacettepe was still continuing became Bahar Çıralı’s first guide in this field. Her encounter with art therapy, a very new field not sufficiently recognized inTurkey and with very few experts practising it, occurred in her second year at the university. She then went to Italy for conducting postgraduate studies in this area. In Italy, she spent five years full of art. After completing her postgraduate studies, Ms. Çıralı returned to the island and opened the Art Therapy Centre in Girne in 2011.

48


49


KIBRIS KİTAPLARI / BOOKS OF CYPRUS

Bir Sözlü Tarih Çalışması KIBRIS’TA ANILARI SIRTLAMAK A Study in Oral History BEARING THE BURDEN OF MEMORIES IN CYPRUS

K

oral Özen ve Güven Uludağ tarafından kaleme alınan ve sıradan insanların kişisel yaşam öykülerinden oluşan ‘Kıbrıs’ta Anıları Sırtlamak’ adlı kitap Söylem Yayınevi’nce basıldı.

Gündelik hayat içinde biriktirilen ve belleklerde yer eden sahici yaşam hikâyeleri ile başka bir Kıbrıs’ın anlatıldığı kitapta, resmi tarih anlayışının dışarıda tuttuğu insanî meseleler anlatılıyor. Kıbrıs Türk Ağzı özelliklerinin dil yapısına hakim olduğu, Prof. Dr. Leyla Neyzi’nin önsözüyle yayına hazırlanan ve 244 sayfa olarak basılan ‘Kıbrıs’ta Anıları Sırtlamak’, Ada’nın yakın tarihine sözlü tarih perspektifi ile not düşüyor.

T

he book titled “Bearing the Burden of Memories in Cyprus”, authored by Koral Özen and Güven Uludağ, have recently been published by Söylem Publishing as a study in oral history comprising the personal stories of ordinary human beings. The book tells the story of Cyprus from a different perspective as it captures authentic stories of life collected in everyday life and preserved in memories. It touches humane issues left outside the official understanding of historiography. With a preface written by Prof. Dr. Leyla Neyzi, the 244-page “Bearing the Burden of Memories in Cyprus” maintains the distinguishing characteristics of the Cypriot tongue and captures the recent history of the island from the perspective of oral history.

50


51


SPOR / SPORT

SUP YOGA

Bedenin ve ruhun durgun su üstündeki denge arayışı The body and the soul search for balance on still water

T

52

A

emelde bir spor dalı olmamakla birlikte bedensel aktivitenin ruhani boyutla birleşmesi ve bedenimizi disipline etmemizi sağlayan Uzakdoğu ve özellikle Hindistan kökenli hareketler sistemi olarak bilinen yoga, Kuzey Kıbrıs’ta da son yıllarda ilgi duyulan uğraşlardan biridir. Yaklaşık üç bin yıllık tarihsel geçmişiyle ruhsal ve düşünsel boyutu birinci planda olan yogayla hedeflenen, insanın kendi bedenini keşfetmesi ve bedenin kendini aşabilme yetisini kazanmasıdır.

lthough it is not a sports branch, yoga is a system of bodily motions originating in Far East, especially India, that helps unite bodily activity with the spiritual dimension and discipline the body. In Northern Cyprus, it has become highly popular in recent years. Yoga has a history of nearly three thousand years and is primarily known for its spiritual and reflective aspects. The purpose in yoga is to help human beings discover their own bodies and enable the body to gain the ability to transcend itself.

Dünya ölçeğinde son yıllarda trend haline gelen ve kısa adı SUP Yoga olan “Stand-up Paddle Boarding”, Shivani Yoga Merkezi’nin bu yıl Karpaz bölgesinde düzenlediği kurslarla Kuzey Kıbrıs’ta da ilk kez uygulandı. Sörf tahtasıyla su yüzeyinde yapılan bu yoga egzersizi, daha çok Amerika ve Avustralya’da popüler bir uğraş olarak öne çıkmaktadır. Denizi olan her ülkede ve Akdeniz’de de yapılmakta olan SUP Yoga, tahta üstünde denge sağlanması esasına dayanmaktadır. Sörf tahtası ile su üzerindeyken kürek yardımıyla sağa ve sola doğru hareketler yapıldığı gibi, ayakta dengede durulabiliyor.

A new worldwide trend is briefly known as SUP Yoga, which stands for yoga combined with “Stand-up Paddle Boarding”. This new field of yoga was practised in Northern Cyprus for the first time during the courses organized by Shivani Yoga Center in the Karpaz region. This yoga practice exercised on a stand-up paddle board in the water is most popular in the United States and Australia. SUP Yoga which can be exercised in every country with a coastline and is also being exercised in the Mediterranean is based on maintaining balance on the paddle board. When in the water, balance is maintained with the help of rightward and helpward movements with a paddle.


53


Yoga ve pilatesle uğraşanlar için kısa sürede kolaylıkla yapılmaya başlanan, baş üstü duruşlar, köprü duruşları ve yogadaki bazı hareketlerin uygulanabildiği SUP Yoga su üzerinde yapıldığı için son derece eğlendirici. Tahta üstünde yoga hareketleri, meditasyon ve nefes çalışmaları yaparak bazı hareketleri art arda deneyebilmek için Karpaz sahillerinde çalışmalar yapılıyor ve bu çalışmalara Hindistan’dan ve Çek Cumhuriyeti’nden gelen eğitmenler eşlik ediyor. Hintli yoga eğitmeni Yamuna Devi ve Çek Cumhuriyeti’nden sörf eğitmenleri Tal Kookon Shapurt, Petr Tahal, Jps Pelda ile All Ezak’ın sürdürdüğü work-shop çalışmaları, suyun durgun olduğu sabahın erken saatlerinde başlıyor.

54

For those who are already into yoga and pilates, SUP Yoga can be very easily learnt in a short period of time. Head stands, bridge poses and some other yoga positions can be practised in SUP Yoga. The fact that you are in the water makes exercising yoga more fun than usual. In order to try some positions, practise yoga movements on board, and engage in meditation and breathing exercises, the courses offered in Karpaz coasts are accompanied by trainers from India and the Czech Republic. Workshop activities with Indian yoga instructor Yamuna Devi and surfing instructors from the Czech RepublicTal Kookon Shapurt, PetrTahal, Jps Pelda and All Ezak start during the early hours of the morning when water is still.


55


Shivani Yoga Merkezi tarafından birkaç yıldan beri düzenlenmekte olan ve her geçen yıl artan bir ilgiyle sürdürülen SUPYoga’yı, panik atağı olmayan ve yüzme bilen herkes rahatlıkla yapabiliyor.

56

SUP Yoga courses have been organized by Shivani Yoga Center in recent years and gaining more popularity every year. SUP Yoga can be easily exercised by everyone who does not suffer from panic attacks and knows how to swim.



Kıbrısonline’da Genç Direktörler İş Başında

Young Directors at the Helm of Kıbrısonline

K

K

KKTCELL altyapısını kullanan Kıbrısonline tek pakette hem mobil kullanıcılarına hem de ev ve işyerlerine avantajlı hizmet sunuyor. Kişi başına 15 megabit internet hızına erişmeyi planlayan şirketin direktörleri ile Kıbrısonline’nın yeni vizyonunu konuştuk.

Kıbrısonline, which uses the infrastructure of KKTCELL, is offering advantageous services to both mobile phone users and individual and institutional clients within the scope of a single package. The company aims to reach an internet speed at 15 megabits. We talked to the directors about the new vision of Kıbrısonline.

uzey Kıbrıs’ın ilk internet servis sağlayıcılarından biri olan Kıbrısonline, Hasan Çerkez, Rüstem Önkal ve İzzet Çınar direktörlüğünde yeni bir güç birliğine imza attı. Kıbrısonline hisselerinin büyük çoğunluğuna sahip olan ana hissedarlar, müşteri memnuniyetini ve pazar payını artırmak için çağdaş pazarlama teknikleriyle kampanyalar yapmayı hedefliyor.

Kıbrısonline’da yaşanan yönetim değişikliği ve yapılan güç birliği ile tüketiciye nasıl hizmetler sunmayı amaçlıyorsunuz? Rüstem Önkal: Güç birliğinden doğacak ilk sonuç, şirketin satış ağının daha fazla genişleyecek olmasıdır. Kıbrısonline, yeni ortaklık yapısı ile ivme kazanacak bir yapılanmaya doğru ilerliyor. Yeni vizyonumuzla müşteri ağımızı kampanyalarla genişletmeyi, teknolojik yenilikler yapmayı ve çıkaracağımız ortak ürünleri lansmanlarla tanıtmayı hedefliyoruz. Ülkemizde internet bağlantılarında ve bağlantı hızlarında zaman zaman sorunlar yaşanabiliyor. Bu konuda Kıbrısonline’nın yaratacağı fark ne olacaktır? İzzet Çınar: Şirket içerisindeki yeni güç birliğinin esas amacı, erişim ve hizmet kalitesini artırmaktır. Ülkemizdeki altyapının eksiklikleri var. Tüm internet servis sağlayıcıları (ISS) ellerinden geldiğini en iyi şekilde müşteriye yansıtmaya çalışıyor. İstatistiklere baktığımızda Kıbrıs’ta internet kullanan bireylerin çektiği internet, ortalama 1 megabitdir. Bizim gelmek istediğimiz nokta ise kişi başına 1 megabit erişim hızını 15 megabite çıkarmaktır. Şu anda Avrupa ve Amerika’da kişi başı internet hızını 15 megabite çıkarmak hedef olarak gösterilmektedir. Kıbrısonline olarak aynı hedefe Kuzey Kıbrıs’ta ulaşmak için yapılması gerekenleri yöntem olarak projelendirdik. Güçlü bir altyapımız var ve güçlendirmeye de devam ediyoruz. 58

ıbrısonline, one of the first internet service providers of Northern Cyprus, has recently seen Hasan Çerkez, Rüstem Önkal and İzzet Çınar join their forces as directors. The principal shareholders controlling more than half of the Kıbrısonline shares aim to develop new campaigns in line with contemporary marketing techniques in order to increase the level of customer satisfaction and market share.

What kind of services do you plan to provide to consumers now that you have formed a new management and joined your forces? Rüstem Önkal: The first outcome of our partnership will be the expansion of the company’s sales network. With its new partnership structure, Kıbrısonline has entered into a dynamic process of restructuring. With our new vision, we hope to expand our client network with new campaigns, make technological innovations and organize commercial launches for our joint products. In our country, there occurs frequent problems with internet connection and internet speed. What would mark the difference of Kıbrısonline in solving such problems? İzzet Çınar: The primary purpose of our new partnership is to increase the quality of access and service. There are certain limitations in our country’s infrastructure. All internet service providers try to offer the best service they can. Statistics show that the average download speed of individual internet users in Cyprus is 1 megabit. Our aim is to increase the internet speed per person from 1 megabit to 15 megabits. Currently, the objective in Europe and America is to increase the internet speed per person to 15 megabits, too. At Kıbrısonline, we already prepared a project comprising a methodic guide to achieve this same objective in Northern Cyprus. We have a strong infrastructure and we will continue to make it even stronger.


15 megabit internet hızını nasıl sağlayacaksınız? Rüstem Önkal: Diğer ISS’larının elinde olmayan fakat Kıbrısonline’da var olan KKTCELL altyapısı bizim için büyük bir avantaj sağlayacak. Kıbrısonline’ı diğer tüm servis sağlayıcılarından ayıran özellik, KKTCELL altyapısını kullanan tek ISS olmamızdır. KKTCELL altyapısı bize tüm Ada çapında servis verme kolaylığı sağlıyor. Kıbrısonline Karpaz’dan Güzelyurt’a, İskele’den Girne’nin herhangi bir noktasına, cep telefonunuzun çektiği her noktaya hizmet götürebiliyor. KKTCELL’in sağladığı altyapı ve destekle daha kaliteli ve hızlı internet sağlayabileceğiz. Diğer ISS’larının sağlayamadığı fakat Kıbrısonline’nın sunduğu avantaj buradan ileri geliyor. Diğer internet servis sağlayıcılara göre KKTCELL’in sunmuş olduğu avantaj tüketiciye nasıl yansıyacak? Hasan Çerkez: Bu geçişi 1 sene önce yaptığımız için şu anda gayet iyi çalışan bir sistemimiz var. Kıbrısonline KKTCELL’in altyapısını kullanan tek internet servis sağlayıcısıdır. KKTCELL altyapısını kullanıyor olmamızdan dolayı diğer ISS’larda yaşanan sorunlar veya kesinti gibi bir durum Kıbrısonline’da yaşanmıyor ve müşterilerimize kesintisiz internet sağlıyabiliyoruz. Çünkü KKTCELL altyapısı buna göre tasarlanıp yönetiliyor. Şu anda KKTCELL ile ortak yürüttüğümüz bir kampanyamız var. Bu kampanya ile Kıbrısonline eve veya işyerine sabit internet sağlarken, KKTCELL de abonenin cep telefonu hattına mobil internet sağlıyor. Bu kampanya, müşterilerin hem cep telefonlarında hem de ev veya işyerlerinde kullanabilecekleri avantajlı bir pakettir. Böylelikle iki ayrı ürüne tek paketle ulaşma imkânı sunuyoruz.

How will you reach an internet speed at 15 megabits? Rüstem Önkal: The infrastructure of KKTCELL, available only to Kıbrısonline among all the internet service providers, will certainly be a great advantage for us. The feature that distinguishes Kıbrısonline from all the other service providers is that we are the only internet service provider using the infrastructure of KKTCELL. The KKTCELL infrastructure enables us to provide service over the whole island. From Karpaz to Güzelyurt, from İskele to Girne, Kıbrısonline has the capacity to provide service at every location where your mobile phone receives signal. With the infrastructure and support of KKTCELL, we will be able to provide higher-quality and faster services. This is the main advantage of Kıbrısonline compared to other internet service providers. How will the consumers be affected as a result of this comparative advantage offered by KKTCELL? Hasan Çerkez: We completed the required transition one year ago.Therefore, we now have a very effective system. Kıbrısonline is the only internet service provider using the infrastructure of KKTCELL. Because we use KKTCELL infrastructure, problems like disconnection that occur in other internet service providers do not occur at Kıbrısonline. We have the capacity to provide uninterrupted internet connection to our customers, since KKTCELL infrastructure is built for this very purpose. Currently, we have a campaign conducted in cooperation with KKTCELL. In this campaign, while Kıbrısonline provides internet service for your home or work, KKTCELL simultaneously provides internet service for your mobile phone. This campaign offers an advantageous package for customers who want to make use of the internet both at their home or work and via their mobile phones. In this way, customers can benefit from two separate products within the scope of a single package.

59


Tek paketin avantajları nelerdir? Rüstem Önkal: Evdeki veya işyerindeki kurulumu biz Kıbrısonline olarak ücretsiz yapıyoruz. KKTCELL de aynı pakette tüketicinin cep telefonuna internet veriyor. Sonuç olarak iki ayrı ürünü, avantajlı fiyata tek pakette sunuyoruz. KKTCELL bu paketi aboneye tek bir faturayla ücretlendiriyor. Yıllık internet ücretini de peşin olarak değil, aydan aya ödeme olanağı sunarak müşteriye ödeme kolaylığı sağlıyoruz. Bu kampanya ile eve veya işyerine kurulum ücretsizdir. Ve kampanyanın satışı tüm KKTCELL İletişim Merkezleri’nden yapılmaktadır. Müşteri memnuniyetini artırmak için izleyeceğiniz yol nedir? İzzet Çınar: Kıbrısonline olarak müşteri memnuniyetine önem verdiğimiz için ilk önce çağrı merkezimizi güçlendirdik. Çağrı merkezimiz şu an saat 22:00’ye kadar hizmet vermektedir fakat yakında 24:00’e kadar hizmet vermeye başlayacaktır. Kullanıcının arıza yaşamaması için kaliteli ekipmanlar kullanıyoruz. Amacımız müşterinin arıza yaşamamasıdır. Hasan Çerkez: Herhangi bir kullanıcı çağrı merkezimizi aradığında bizim öncelikli amacımız sorunu o anda giderebilmektir. Müşterinin telefon numarasını alıp birkaç gün sonra ekip göndermek değil, o an sorununu çözmek bizim için çok önemli. Genel olarak piyasaya bakıldığında tüm firmalar belli bir fiyat dengesinde gidiyor. Müşteri ise fiyattan ziyade hizmetinden memnun olduğu şirketten hizmet satın alıyor. Bizim altyapımız güçlü ve daha maliyetli olmasına rağmen fiyat dengemizi koruyoruz. Dönemine göre değişen kampanyalarımız var: Şu anki kampanyalarımızdan bir tanesi ise 12 aylık internet paketlerinde müşterilerimize 3 aylık bedava internet veriyor olmamız.

60

What are the advantages of a single package? Rüstem Önkal: The configuration services required at home and workplace is offered by Kıbrısonline free of charge. In the same package, KKTCELL provides internet service directly to the mobile phone of the consumer. As a result, we offer two separate products within the scope of a single package and at an advantageous price. KKTCELL reflects the costs of this package to their subscribers through a single invoice. Moreover, the annual internet fee does not need to paid in advance. We also offer our customers the opportunity to pay in monthly installations. In this campaign, the configuration services for home and workplace are provided free of charge. This package can be bought at KKTCELL Communication Centres. What do you plan to do in order to increase the level of customer satisfaction? İzzet Çınar: Since customer satisfaction is one of our priorities at Kıbrısonline, we first strengthened the capacity of our call centre. Our call centre currently provides service until 10.00 pm, but soon it will begin to provide service until midnight. Furthermore, we are using highquality equipments so that our clients do not face technical problems. Our main objective is to offer a service to customers that is free of malfunctions. Hasan Çerkez: Whenever customers contact our call centre, our first priority is to solve their problems at once. What matters is to be able to solve their problems in an instant, not asking them to give us their phone numbers and telling them we will be sending a team in a few days. Generally speaking, the current state of the market shows that all companies seem to be following a price equilibrium. Customers, on the other hand, seem to prefer to buy the services of a company offering higherquality services rather than cheaper prices. Although our infrastructure is strong and more costly, we maintain our price equilibrium. There are several seasonal campaigns: Another ongoing campaign offers customers who bought a 12-month internet package 3 months of free internet.


İzzet Çınar

Rüstem Önkal

Hasan Çerkez

Lefkoşa`da doğdu. Üniversite eğitimini ABD’de University of Missouri Kansas City`de finans ağırlıklı işletme üzerine tamamladı ve Webster Universitesi`nde IT Management ve Finans bölümlerinde çifte master yaptı.

Lefkoşa doğumlu. ABD’de Macalester College`de matematik, istatistik ve nörobiyoloji eğitimlerini aldıktan sonra İngiltere’de Imperial College`de kanser hücre biyolojisi üzerine doktorasını tamamladı.

1984 yılında Londra’da doğdu. Üniversite eğitimini, İngiltere’de University of Reading’in International Securities, Investment and Banking bölümünden mezun olarak tamamladıktan sonra aynı üniversitede Construction Management üzerine yüksek lisans eğitimi aldı.

2011 yılında Kıbrıs`a dönmeden önce ABD’de borsa üzerine kendi şirketini (Cinar FX Trading) kurdu ve şu anda bu şirketin direktörlüğünü de yürütüyor. Bilişim, teknoloji ve yazılım şirketi Navion Consulting’in Eş-Kurucusu ve Eş-Direktörü olan İzzet Çınar, Kıbrısonline’nın da Eş-Direktörü.

2010-2013 yılları arasında Uluslararası Kıbrıs Üniveristesi`nde Biyoteknoloji Araştırma Merkezi Başkanlığı ve Uluslararası Ofis Direktörlüğü görevlerini sürdüren Önkal, 2013’den bu yana Lemar Yönetim Kurulu Üyesi ve Lemar Süpermarketler Genel Müdürü. Bilişim, teknoloji ve yazılım şirketi Navion Consulting’in Eş-Kurucusu ve Eş-Direktörü olan Önkal, aynı zamanda Kıbrısonline’nın da Eş Direktörü.

İzzet Çınar was born in Lefkoşa. He completed his undergraduate studies on finance-oriented management at the University of Missouri Kansas City in the United States. He then graduated from a double master’s programme in IT Management and Finance at Webster University.

Rüstem Önkal was born in Lefkoşa. After completing his undergraduate studies on mathematics, statistics and neurobiology at Macalester College in the United States, he completed his PhD studies on the cell biology of cancer at Imperial College in the United Kingdom.

Before returning to Cyprus in 2011, he founded his own company (Cinar FXTrading) on the US stock market, where he continues to serve as the director. Çınar also serves as the co-founder and co-director of Navion Consulting, an informatics, technology and software firm. He is the co-director of Kıbrısonline.

Önkal served as the Chairman of Biotechnology Research Center and International Office Director at International Cyprus University between 2010 and 2013. In 2013, he began to serve as the Executive Board Member of Lemar and the General Manager of Lemar Supermarkets. A co-founder and co-director of Navion Consulting, an informatics, technology and software firm, Önkal also serves as the co-director of Kıbrısonline.

2008 yılında Bahreyn’de yeni bir yatırım bankasının kuruluş aşamasında proje koordinatörü olarak 6 ay çalıştıktan sonra Kıbrıs’a kesin dönüş yaptı. 2008 yılından bu yana aile şirketlerinde Genel Koordinatör olarak görev alıyor. Çerkez Kıbrısonline’nın da EşDirektörü.

Hasan Çerkez was born in London in 1984. He completed his undergraduate studies on International Securities, Investment and Banking at University of Reading in the United Kingdom. He then completed his postgraduate studies on Construction Management at the same university. After working as the project coordinator during the 6-month founding stage of a new investment bank in Bahrein in 2008, he returned to Cyprus. Since 2008, he serves as the General Coordinator at his family’s companies. Çerkez also serves as the co-director of Kıbrısonline.

61


KIBRIS’I YURT EDİNENLER / MAKING CYPRUS HOME

Farklı kültürler, dİller ve dİnler coğrafyasının beşİğİnden karşılaştırmalı edebİyat uzmanlığına From the land of diverse cultures, languages and religions to becoming an expert on comparative literature

JOHANN PILLAI

S

inhala ve Tamil dillerinin konuşulduğu, Hindistan Yarımadası’nın güney ucundaki Sri Lanka Adası’nda 1963 yılında dünyaya gelen Karşılaştırmalı Edebiyat ve Diller Uzmanı Johann Pillai, Kıbrıslı eşi sanatçı Anber Onar’la birlikte 1992 yılından beri Ada’yı yurt edinen önemli değerlerden biri. Doğu Akdeniz Üniversitesi’nin modern anlamda yapılanmasında önemli hizmetleri olan ve akademik hayatın ardından eşiyle birlikte 7 yıl boyunca sürdürdükleri Lefkoşa’daki sanat ve kültür inisiyatifi Sidestreets bünyesinde çocuklarla gençleri kapsayan önemli projelerle sanat organizasyonlarına öncülük eden Pillai’nin Kıbrıs’tan önceki hayatı baba mesleği dolayısıyla 4-5 farklı ülkede, farklı dillerin konuşulduğu birbirinden çok farklı kültürel ortamlarda geçti. Johann Pillai’nin babası Sri Lanka’nın yerli halkından, annesi ise İngiliz, Hollanda ve Portekiz gibi sömürgeler edinmiş halkların soyundan geliyor. Her dilin, dinin ve kültürün iç içe geçtiği aile yapısı içinde yetişen Pillai, BM projelerinde çalışmaya başlayan babası ve ailesiyle birlikte, doğduğu ülkeden 4 yaşındayken ayrıldı. Dört yıllık dönemlerle; Endonezya, Tunus, Nepal, Tanzanya ve Nijerya’da yaşadıktan sonra İngiltere’de yatılı olarak okudu. 1981 yılında mezun olduktan sonra üniversite eğitimi için ABD’ye giden Johann Pillai, Kıbrıslı eşi Anber Onar’la 1982 yılında Miami’de tanıştı. Bir aile geleneği olan biyoloji alanında eğitim görmek üzere Miami’ye giden Pillai’nin hikâyesinin devamını kendi ağzından dinleyelim.

62

H

Johann Pillai, an expert on comparative literature and languages, was born in 1963 on the island of Sri Lanka off the southern coast of the Indian subcontinent where Sinhala and Tamil languages are spoken. Since 1992 when he moved to Cyprus with his wife Anber Onar, a Turkish Cypriot artist, he is one of our important and valued islanders who made Cyprus his home. Pillai offered remarkable services in the efforts of the modern restructuring of the Eastern Mediterranean University. Following an academic career, he and his wife organized significant art projects and activities for children and young people for 7 years under the banner of Sidestreets, an art and culture initiative based in Lefkoşa. Before he moved to Cyprus, due to his father’s job, Pillai’s life was spent in 4-5 different countries with highly different cultural environments and where different languages were spoken. Johann Pillai’s father was a native of Sri Lanka, whereas his mother’s lineage goes back to the peoples of colonizing powers like Britain, the Netherlands and Portugal. Pillai grew up in a family where different languages, religions and cultures were intertwined. At the age of 4, he left his country of birth together with his family, when his father began to work in UN projects. In four-year periods, he lived in Indonesia,Tunisia, Nepal, Tanzania and Nigeria and then enrolled in a boarding school in England. After his graduation in 1981, Johann Pillai went to the USA for studying at the university. He met hisTurkish Cypriot wife Anber Onar in Miami in 1982. Pillai was in Miami to study biology, continuing a family tradition. Let’s hear how the rest of the story unfolded from Mr. Pillai himself.


Miami’de biyoloji okumak için bulunuyordunuz ve sonra fikir değiştirip farklı bir alana yöneldiniz… Ailemde hemen herkes biyologdur. Miami Üniversitesi biyoloji konusunda çok iyidir ve ben de başlangıçta orada genetik ve mikrobiyoloji okuyordum. Daha sonra aklım evrime ve hayatın nereden geldiği gibi derin sorulara takıldı. Bu yüzden felsefeye döndüm. Yale Üniversitesi’nde edebiyat ve felsefe okudum. 18. yüzyıl Alman felsefesi, 19. yüzyıl Amerikan edebiyatı, 20. yüzyıl deneysel şiirleri ile Fransız edebiyatını kapsayan master ve doktoramı ise NewYork Eyalet Üniversitesi’nde yaptım. Eşiniz Anber Onar’la nasıl tanıştınız? 1982 yılında Miami’de tanıştık. Sonra başka üniversitelere de gittik. Eşim Rutgers Üniversitesi’nde Güzel Sanatlar Fakültesi’nde okuyordu, ben de Yale Ünversitesi’ne gitmiştim. Sonra aynı yayınevinde çalıştık, o tasarım ve sanat bölümünde çalışıyor ben de editörlük yapıyordum. Ardından beraber New York’a gittik. 1991’de ise Ankara’daydık. Ankara’da neler yaptınız? Eşim ve ben Bilkent Üniversitesi’nde görev aldık. Ben, Edebiyat Fakültesi’nde, Anber ise Güzel Sanatlar Fakültesi’ndeydi. Ben aynı zamanda Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde de edebiyat kuramı ve felsefe alanlarında da ders veriyordum. Orada bir yıl çalıştıktan sonra 1992 yılında Kıbrıs’a geldik. 1992 yılında buraya geldiğinizde ne yaptınız? Haziran ayında geldik, eylül ayında ise DoğuAkdenizÜniversitesi’nde (DAÜ) çalışmaya başladık. 2007 yılına kadar DAÜ’de görev aldık. Bu yıllar boyunca İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde öğretim üyesi olarak çalışmanın yanında Bölüm Başkanlığı, Fakülte Dekanlığı gibi idari görevleri de etkin bir şekilde yaptım. Ayrıca üniversite ve rektörlük için üst düzey İngilizce yazışmalarda ve dış ilişkilerde gerekli tüm materyalleri oluşturmakta, metinleri yazmakta ve düzeltmelerde önemli bir rol üstlendim. Eşim ise tasarım alanında çalışıyordu. İkimiz bir ekip gibi çalışıyorduk. 3-4 sene gece gündüz büyük bir enerjiyle çalıştık.

You were in Miami in order to study biology, but then you changed your mind and moved to a different field... Almost all members of my family are biologists. Miami University has a very good department of biology and there, I began to study genetics and microbiology. Then, I began to ask profound questions about evolution and how life on earth began. So, I got interested in philosophy. I studied literature and philosophy at Yale University. I completed my postgraduate and doctoral studies which focused on 18th century German philosophy, 19th century American literature and 20th century experimental poetry at the State University of New York. How did you meet your wife Anber Onar? We met in Miami in 1982. We then had to go to different universities. My wife was studying at the Faculty of Fine Arts at Rutgers University when I began to study atYale. We then worked at the same publishing house. She worked at the department of design and art, while I worked as an editor. Then we went to New York together. In 1991, we were in Ankara. What did you do in Ankara? Both my wife and I got jobs at Bilkent University. I was at the Department of Literature, whereas Anber was at the Faculty of Fine Arts. I was also giving lectures on literary theory and philosophy at the Middle East Technical University. We worked for a year in Ankara and then came to Cyprus in 1992. What did you do when you came to Cyprus in 1992? We arrived in June and began to work at the Eastern Mediterranean University (EMU) in September. We worked at EMU until 2007. In addition to being a full-time academician at the Department of English Language and Literature, I worked in administrative positions like the Head of Department and the Dean of Faculty. I was also responsible for writing and editing all the materials required by the university and the rectorship in their correspondence and external affairs which were conducted in English. My wife also worked in the field of design. We were working as a team. For three to four years, we worked very hard.

63


DAÜ bünyesindeki bazı bölümlerin kuruluşunda da aktif olarak çalışmalarınız oldu değil mi? Müzik Bölümü için senatoya teklif verdim. Müzik, Arkeoloji ve Sanat Tarihi, Türk Dili ve Edebiyatı, İngilizce Öğretmenliği, İngiliz Edebiyatı ve İnsani Bilimler bölümlerinin kuruluşu için senatoya teklifler sundum ve projeler hazırladım. İletişim önceleri sadece bir bölümdü; daha sonra fakülteye dönüşen bu bölümün teklifini de hazırlamıştım. Bu bölümler için akademik kadroların ve müfredatların oluşturulmasında etkin görevler aldım. Doçentliğimi de aldığım bu üniversitedeki son görevim Fen Edebiyat Fakültesi Dekanlığı’nı yürütmekti. Bütün bunları yaparken, edebiyatla birlikte sanat ve müziği de içeren çok geniş bir alanım olduğu ve disiplinler arası bir eğitime inandığım için; müzik, tarih, uluslararası ilişkiler gibi farklı bölümlerde de dersler veriyordum. Üniversiteden ayrıldıktan sonra eşinizle birlikte kurduğunuz Sidestreets’te de bir anlamda eğitimcilik görevini sürdürdünüz diyebilir miyiz? Sidestreets’de sanat sergileri, her alanda kültürel seminerler, film etkinlikleri ön plandaydı. Ancak eğitim alanında da kültürel kurslar düzenlerken, onları her yaşa uygun görsel ve interaktif bir formatta, çikolatanın tarihinden tutun da caz müzik tarihi, origami ve modern sanat alanlarını da içeren birçok farklı programın öncülüğünü de yaptık. Yetişkinler, üniversite ve lise öğrencileri için İngilizce, ilkokul çağındaki çocuklar için de 3-4 yıl süreyle ‘Genç Işıklar’ adı altında çok başarılı bir program yarattık. Bunların dışında profesyonel olarak editörlük, çeviri ve düzeltmenlik işleri de yaptık. Sidestreets’de birçok proje yaptınız ama en fazla iz bırakan projelerden biri Bedri Rahmi’nin kayıp mozayiği hakkındaki çalışmanız oldu. O süreç nasıl başlamıştı? Türkiye Büyükelçiliği’nden ellerinde büyük bir sanat eserinin olduğu ve hatta bunun daha büyük bir sanat eserinin parçası olduğu konusunda haber göndermişlerdi. Bunu bir kamu binasına yerleştirmek istiyorlardı. Onlara Sidestreets’de sergileyebileceğimizi söyledik. Birkaç ay bekledikten sonra bununla ilgili bir katalog hazırlayacağımı söyledim. Araştırmaya başladığımda, bununla ilgili Türkiye’de hiçbir bilginin olmadığını öğrendim. Bütün sanat tarihi ve mimarlıkla ilgili kitaplarda, 1958’den sonra bu sanat eserinden kayıp olarak söz ediliyordu. Bu sanat eserini bulacağıma dair inancım vardı. Brüksel’e ve İstanbul’a gittim; internette araştırma yaptım. Hayatta olan kişilerle irtibata geçtim ve nihayet Bedri Rahmi’nin kayıp mozayiğine ulaştım.

64

You were also actively involved in the founding of other departments at EMU, weren’t you? I made a proposal to the Senate for the founding of the Department of Music. I made proposals to the Senate and prepared projects for the founding of the departments of Music, Archaeology and Art History, Turkish Language and Literature, English Language Teaching, English Literature and Humanities. First, the academic field of communication was institutionalized as a department. I was also the one who prepared the proposal for this department which later became a faculty. I was actively involved in the formation of academic staff and syllabi of these departments. My last post at this university where I became an associate professor was the deanship of the Faculty of Arts and Sciences. During all of my duties, I also gave lectures at different departments like music, history and international relations, since I was active in the diverse fields of literature, art and music and believed in interdisciplinary education. Can we say that you continued to fulfill your role as an educator when you and your wife founded Sidestreets after you left the university? Sidestreets prioritized art exhibitions, cultural seminars in every kind of field and film activities. But we also offered cultural courses in the field of education. These courses were prepared in a visual and interactive format suitable for all age groups and included topics as diverse as the history of chocolate, the history of jazz music, origami and modern fields of art. We offered English courses for adults, university students and high school students and a successful, 3-4 year long programme titled “Young Lights” for primary school children. We also offered professional editing, translation and proofreading services. You completed many projects at Sidestreets, but one of the most remarkable projects was concerning the lost mosaic wall of Bedri Rahmi. How did this project begin? The Turkish Embassy informed us that they had a big work of art in their hands and that this was probably part of an even bigger artwork. They wanted to display this in a public building. We told them we can make an exhibition at Sidestreets. After a few months, I told them we were going to prepare a catalogue for this. When I began to conduct research, I found out that there were no information about it inTurkey. In all the books about art history and architecture published after 1958, the work was mentioned as lost. I believed that I can find this work of art. I visited Brussels and İstanbul and did research on the internet. I contacted the related parties who were still alive and finally I was able to find the Lost Mosaic Wall of Bedri Rahmi.


Daha sonra bu proje kayıp mozayiğin parçalarından oluşan sergiyle birlikte, kitap olarak da basıldı ve Türkiye’de de çok ses getirdi değil mi? Hürriyet ve Milliyet gazeteleri haber olarak yayımladı. Mimar Sinan’da ARIT’in (American Research Institute in Turkey) organize ettiği konferanslar oldu. Daha sonra Beyrut’taki bir sanat kurumundan davet aldım ve aynı konuşmayı orada da yaptım. Yakında kitabın 2. baskısı çıkacak.

This project which was organized as an exhibition displaying the lost pieces of the mosaic wall and later published as a book made a great impression inTurkey, am I right? It was published in daily newspapers like Hürriyet and Milliyet. There were conferences organized by ARIT (American Research Institute in Turkey) at Mimar Sinan. I was later invited by an art institute in Beirut and I made the same speech there.The second edition of the book will be published soon.

Kitap basıldıktan sonra da araştırmalarınız devam etti... 227 metrekarelik çok büyük mozaik bir duvardı. Parçalandı ve %75’i Kıbrıs’a getirildi. 60’lı yılların başında Lefkoşa’da düzenlenen bir fuarda sergilendi. Savaş yıllarında siper olarak kullanıldı. Bazı parçaları yok edildi. Bir evde bahçede taş olarak bulundu. Bazı parçaları mezar taşı oldu ve zaten bu proje ile bir sanat eserini araştırırken Kıbrıs ve Türkiye’nin yakın tarihini de araştırmış oldum. Bu yüzden sadece sanat alanında değil, daha geniş çaplı bir araştırma olarak değerlendirilebilir.

Your research continued even after the publication of the book... This was a very big mosaic wall, covering 227 square metres. It was torn into pieces and 75% of it was brought to Cyprus. It was displayed in a fair organized in Lefkoşa in the early 1960s. It was used as a trench during the years of war. Some pieces were destroyed. Some were found as stones in the garden of a house. Some became tombstones. My research into this work of art eventually became an inquiry into the recent history of Cyprus andTurkey. It is therefore an investigation not only in the field of art, but of a more comprehensive nature.

Kıbrıs’ta olmaktan mutlu musunuz? Eğer bir turist gibi yaşamıyorsanız, her ülkenin problemleri vardır. Birçok ülkede yaşadım, birçok ülkeyi gezdim. Bu yüzden milliyetçiliğin, dinin ya da ağır bir kültürün bakışını taşımıyorum ve burada da böyle bir baskı olmadığı için çok rahatım diyebilirim. Kıbrıs’la ilgili uluslararası boyutta yeni projeler üstünde de çalışmaya devam ediyorum.

Are you happy to be in Cyprus? If you are not living the life of a tourist, every country has its own problems. I lived in many different countries, I have been to many places.Therefore, I do not have a perspective informed by nationalism, religion or an intense culture. Since there is no pressure of the kind here in Cyprus, I can say that I am very comfortable. I continue to work on new international projects concerning Cyprus.

Kıbrıs’ta en çok keyif aldığınız şey nedir? Aslında okumayı ve tarihi çok seviyorum ve buradayken tarihi ve siyasal tarihi çok yakından görebiliyorum. Ben okuldayken, Doğu Akdeniz’i anlatan tarih kitaplarında Lüzinyan, Venedik, Bizans ve Osmanlı dönemleri uzaktı. Burada yaşarken çok farklı ve çok derin bir şekilde bölgeyi anlamaya başladığımı hissediyorum. Tarih burada çok canlı ve çok insani bir şey. Avrupa’da ve Amerika’da yaşarken tarih kitaplarda geçiyor ama burada gerçek olarak yaşanıyor. Tarihin güçlerini algılamak ve anlamak anlamında bunu çok ilginç buluyor ve keyif alıyorum.

What aspect of being in Cyprus pleases you the most? I love reading and history and when I am here in Cyprus, I can get a close look at history and political history. When I was at school, history books about the Eastern Mediterranean mentioned the Lusignan, Venetian, Byzantine and Ottoman eras and they all felt very far. While living here, I feel that I have begun to understand the region from a very different and more insightful perspective. Here, history is very much alive and all too human. While living in Europe and America, history is what is in the books, but here, it is very real. I find this very pleasing and interesting in terms of perceiving and understanding the forces of history. 65


YOL NOTLARI / ROAD NOTES

Panama Kanalı 100 Yaşında Panama Canal at 100

66


Cem Sarvan Yazı ve Fotoğraflar / Writing & Photography by Cem Sarvan cem.sarvan@gmail.com

B

irçok kişinin ülkesinden önce tanıdığı yer olmuş Panama Kanalı... Panama’da yaşamaya başladıktan sonra her fırsatta gittiğim bir yer haline geldi. Önce bu mühendislik harikasının sistemini tüm detaylarıyla anlamak için kafa yordukça, bütün bunların nasıl 1900’lü yılların başında yapılabildiğine şaşırıyordum. Sonra kanal müzesini gezdikçe kanalın müthiş mühendisliğinin gerçekleştirilmesindeki isimsiz tanıklar, kahramanlar gözümün önünden gitmez oldu. İnşaatın başladığı ancak başarısızlıkla sonuçlanan 1800’lerin ikinci yarısından itibaren ve daha sonra 1904 yılında yeniden ihale edilerek hız kazanan kanal yapımı boyunca en büyük tehlike sıtma ve sarı humma olmuş. Fransızlar sıtmaya yenik düşmüş ve ihale iptal edilmiş, ardından 1904 yılında ABD firmaları başlamış. Bu dönemde ilk iki senede otuz bin civarı çalışan sıtmadan ve sarı hummadan hayatlarını kaybetmiş. Müzenin içindeki çalışanları gösteren ve hangi milletten olduklarını yazan büyük teşekkür plaketinin önünde saygıyla durmak gerekiyor. İki yılın sonunda sıtma bitirilmiş ve son kayıp 1905’in Kasım ayında tespit edilmiş.

F

or many people, Panama Canal was the first place they got to know even before their own countries... After I started living in Panama, I visited the canal at every opportunity. I was first amazed by how this wonder of engineering was contructed in the early 1900s as I tried to understand its intricate systemic design. Then I saw the canal museum and the unnamed witnesses and heroes behind the amazing engineering of the canal stayed with me for ever. From the second half of the 1800s when the first attempt at construction failed until the year 1904 when the bid for the canal was renewed and the second attempt at construction accelerated, the greatest dangers confronted were malaria and yellow fever. When the French could not cope with malaria, the bid was cancelled and in 1904, US firms took over. In this period, nearly thirty thousand workers lost their lives to malaria and yellow fever in the space of two years. One feels deep respect before the large commemorative plaque at the museum showing the names and nationalities of the workers. In two years, malaria was stopped and the last death occured in November 1905.

67


1914 yılına kadar kırk ülkeden elli bine yakın çalışan emek vermiş kanala. Teknolojinin neredeyse olmadığı zamanlarda hayatlarını orada bırakacak kadar sahiplenmişler yüzyılın inşaatını... En çok çalışanınBarbados’tan(yaklaşık20.000kişi)vesonradaİspanya’dan (yaklaşık 8.300 kişi) olması ilginç bir anekdot olarak karşımıza geliyor. Bir rivayete göre, şimdilerde çok ünlü olan Panama şapkası da aslında kanal yapımında Ekvatorlular tarafından kullanılan ama başka yerlerden gelenlerin ilk kez kanal inşaatında gördükleri için adını bu ülkeden almış olan bir üründür. Günümüzde de Panama şapkasının asıl üretildiği ülkenin Ekvator olduğunu düşünürsek, söylentinin pek de yanlış olmadığını düşünebiliriz.

68

Until 1914, fifty thousand workers from forty different countries laboured for the construction of the canal. At a time when technology was almost nonexistent, they put their lives at risk and owned the effort behind the construction of the century. That the highest number of workers came from first Barbados (around 20,000) and then Spain (around 8,300) is an interesting, noteworthy fact. Some claim that the famous Panama hat of our day was first worn by Ecuadorian workers during the construction of the canal, but later came to be associated with Panama as the people visiting the country first saw them there. Considering the fact that the country where Panama hats continue to be produced is Ecuador, it should not be far-fetched to say that this is an accurate observation.


Panama Kanalı’nın yüzüncü kuruluş yıldönümüne girdiğimiz 15 Ağustos günü Panamalılar için büyük önem taşıyor ve yüzüncü yıl kutlamaları her platformda, yıl boyunca devam edecek. Geride kalan yüz senede 1 milyondan fazla gemi geçmiş kanaldan... 80 km uzunluğundaki su yolu sayesinde Pasifik Okyanusu ve Atlantik Okyanusu arasındaki süre on saate iniyor. Kanaldan geçiş, sıvıların dengelenmesi sistemi baz alınarak gemilerin yükseltilmesi ve indirilmesi esasına göre deniz seviyesinden 30 metre yükseklikte yapılabiliyor.

The 100th anniversary of the Panama Canal was celebrated on 15 August. It was an important occasion for the people of Panama. Celebrations will continue all year long at various venues. In the span of a hundred years, more than one million ships have passed through the canal... Thanks to the 80-km long waterway, the time spent when passing from the Pacific to the Atlantic Ocean merely lasts ten hours. The passage through the canal takes place on the basis of a system of equilibrium between liquids, by way of lifting the ships up and lowering them down at 30 metres above sea level.

69


Ancon Gemisi’nin Atlantikten Pasifik’e geçtiği 15 Ağustos 1914 tarihi, Karayiplerin bu ufak ülkesi için bir milattır. Kanalın varlığının ülkeye getirdiği sosyo ekonomik faydalar o yıllarda bütün işletmenin ABD tarafından yapılması nedeniyle fazla anlaşılamamıştır ancak ilerleyen dönemlerdeki belli tarihler günümüzde gelinen noktanın hazırlayıcısı olmuştur. 1962 yılında Kuzey ve Güney Amerika kıtalarını birbirine bağlayan Puente de las Americas (Amerikaların Köprüsü) yapılmış. Altında gelgitlerle sürekli hareket eden bir okyanusun olduğu ve bu nedenle de halen zemin sağlamlaştırma çalışmalarının sürdüğü bu önemli köprü sayesinde 1963 yılında, bu kez kanalın 24 saat çalışabilmesi sağlanmıştır. Bir sene sonrasında ise Panamalı öğrenciler ülkedeki ABD askerlerine karşı direniş başlatmış ve bu olaylarda 21 öğrenci hayatını kaybetmiş. Halen ülkenin tarihindeki en önemli halk hareketi olarak görülen ‘Bayrak Günü’nün tarihi 9 Ocak.

70

It was a historical turning point for this small Carribean country when the ship called Ancon passed from the Atlantic to the Pacific Ocean on 15 August 1914. The socioeconomic benefits of the canal for the country was not obvious back in those years, since the whole management of the canal belonged to the United States, but, in later years, there were certain points in time that shaped the current state of the canal. In 1962, Puente de las Americas (the Bridge of the Americas) was built, connecting the Southern and Northern halves of the American continent. Thanks to this important bridge where the incessant movement of the ocean still causes tides around its base and therefore creates challenges in terms of strengthening its ground structure, it was made possible for the canal to operate for 24 hours in 1963. One year later, the students of Panama started a resistance against the US soldiers in their country, which resulted in the deaths of 21 students. The day of 9 January continues to mark the Martyrs’ Day, commemorating the most important popular movement in the history of the country.


Bu yıllardan sonra kanalın işletmesinin Panama’ya devredilmesi için çalışmalar başlamış ve yeni bir yüzyıla geçilecek olan 1999 yılını 2000 yılına bağlayan gece kanal Panama’ya devredilmiş.

Subsequently, attempts to transfer the management of the canal to Panama gained pace and, on the night of the new year’s eve in 1999, the canal was transferred to Panama.

Her sene onbinlerce kişi Panama Kanalı’nı, kanaldan geçen gemileri izlemeye gelir. Her gemi içinde de kanaldan geçişte gülerken bile hüzünleri yüzlerinden okunan gemiciler vardır. İşte bir süredir her gittiğimde bu bakışlarla yalnız kalıyorum, bir yerlerde kesişiyor bakışlarımız. O kadar kişinin arasından görülür memleketlerini, bir yerlerde bıraktıkları aşkları veya son limanda yarım kalan sevgilerini, özlemlerini düşündükleri... Gemiler geçer, bakışlar kalır geriye. Eller sallanır karşılıklı, onlar için geçile geçile kanıksanmış olsa da bu durum; yine de güvertelerden kanal tarafında bekleyenleri mutlu ederler.

Every year, tens of thousands of visitors came to Panama Canal to watch ships travelling between the oceans. On every ship, you can see the faces of sailors whose sorrow is remarkably visible even when they laugh. Whenever I visit the canal, our eyes meet and I am confronted by their sad looks.Their deep thoughts about their countries, lovers and unfinished love interests at the final port and their longings are all there, clearly visible among hundreds of faces... Ships pass by, but their looks stay. Although they got used to this state of the soul, they exchange waves with the bystanders and make the latter happy spectators.

71


Yüzüncü yıl için geçen gemilerin içindekiler bu kez karaya kutlama mesajları verirken, gerçekten de özellikle o gün geçmenin mutluluğu yüzlerinden okunuyordu.Aslında bizler, karadan bu geçişleri izleyenler birer sinema izleyicisiyiz. Başrolde aheste aheste gelip seviyeleri en aşağıya düşürülen okyanus kahramanı gemiler ve gemilerdeki tüm gemiciler var. Hepsi yüzyıllık kanal inşaatının isimsiz kahramanlarını saygıyla anıyor. Bu sene kanal ilk kez ağustos ayının cumartesi geceleri herkese açıldı. Tam tabiriyle yüzyılda bir olabilecek bu güzelliği yaşamak için binlerce kişi kanala doluştuk. Gece ışıkları arasından geçen gemiler, muhtemelen ilk kez gece geçişinde ziyaretçilerle karşılaştı. Yöresel Panama danslarıyla yapılan gösteriler, müzik grupları, kanal yönetim binası üstüne aktarılan fotoğraflarla yapılan etkinlik ve tabii ki Panama’nın vazgeçilmez eğlencesi havai fişeklerle yerlisi yabancısı ile sıradışı bir geceyi geride bıraktı. Gecede Panamalıların kanallarını nasıl sevdikleri, kanallarına nasıl sahip çıktıkları ve onunla neden haklı bir gurur duydukları, orada olan herkesin gözlerinden okunuyordu. Okyanusları birleştiren ama Amerika kıtasını ikiye bölen Panama Kanalı’nın genişletme çalışmalarının tabanında dolaşırken yüzyıllar sonrasında acaba birileri ’’benim bir tanıdığım, dedem ya da İstanbullu Cem bu inşaatın temelinde yürümüştü’’ der mi diye düşünmekten kendimi alamasam da; her şeyi bir kenara bırakarak şimdiden bu ayrıcalığı yaşamanın keyfini sürdüğümü söylemeliyim.

72

At the 100th anniversary, the occupants of the ships sent messages of celebration to the land. They were truly happy to be a part of such a big commemoration. We, those people watching the ships from the land, were actually watching a movie. Heroic ships of the ocean whose slow approach was followed by their descent to the lowest sea level and their sailors occupied the starring roles. All paid their respects to the unsung heroes behind the construction of the one hundred year old canal. This year, the canal was opened to all visitors on Saturday nights in August for the very first time. In order to experience this beautiful event which literally occurs once in every century, thousands filled the canal. We, locals and foreigners, spent an extraordinary night, watching the ships pass by under the lights of the night and before the observant eyes of sailors who probably passed through the canal many times, but saw such a big crowd for the first tie. Local dance shows of Panama, music bands, photographs projected on the canal management building and, of course, the beautiful fireworks of Panama were all part of a wonderful night. You can see in the people’s eyes how they loved their canal, how they owned it and how they felt a rightful pride. As I walked on the construction site for expanding the Panama Canal separating the two American continents yet uniting oceans, I could not stop thinking whether someone from the future, centuries later, will say that someone I knew or my grandfather or Cem from İstanbul walked on the construction site of this canal. Whether this happens or not, I must say that I already felt the joy of this privilege.


73


SAĞLIK / HEALTH

‘Öğrencİler özel sağlık sİgortalarıyla özel hastanelerden de hİzmet alabİlİr’

Kolan British Hospital Başhekimi Op. Dr. Harun Gülmez Kolan British Hospital Chief Physician Op. Dr. Harun Gülmez

S

74

ağlık hakkı, temel insan haklarından biridir. Bu nedenle, toplumun her kesiminden insanın kolayca ulaşabileceği ve hizmet alımının adil bir şekilde sağlanabileceği temel bir yapı oluşturmalıdır.

H

ealth right is one of the main human rights. Therefore, there should be a main system where people from every community can easily reach and also the service getting is fairly available.

Adamızda çağdaş sağlık hizmet sunumu açısından hem devlet sektörü hem de özel sektör birçok çalışma yapmaktadır. Bu nedenle, devlet sekötürünün yanı sıra özel sektörün sağlık hizmetleri sunumundaki rolü de gün geçtikçe artmaktadır.

In our island, both the government and the private sector are doing many studies in terms of contemporary health service. For this reason, not only the government sector but also the private sector is increasing it’s role on the health care service provision day by day.

Yurtdışından Kuzey Kıbrıs’a eğitim amaçlı gelen tüm üniversite öğrencileri için zorunlu olan sağlık sigortası uygulaması ile öğrencilerin sağlık hizmetlerinden kesintisiz yararlanması güvence altına alınmıştır.

Because of the compulsory health insurance application, health care services is secured to get continuously by foreign students that came in to North Cyprus for education.

Öte yandan ‘doktorunu seçme hakkı’nın bir başka insan hakkı olduğu düşünülürse, bireylerin arzu ettikleri hastaneden, özel sağlık sigortaları aracılığıyla hizmet almaları en doğal haklarıdır.

On the other hand, ‘choose your own doctor’ is one of the other human rights as we all know, and people have the right to get the best service from any hospital they desire by their private health care insurance.


‘Students can get a health care service from private hospitals within their private health insurance’

Nitekim öğrenciler sağlık sigortalarını devlet hastanelerinden yararlanmak üzere yaptırabilecekleri gibi, özel sağlık sigortası yaptırarak sağlık hizmetini özel hastanelerden de alabilirler.

Students can have a health insurance adjusted for public hospitals and also they can get the health care services from the private hospitals by getting a private health insurance.

Üniversitelerle özel hastaneler arasında özel sağlık sigortası uygulamasına ilişkin görüşmeler devam etmekte olup, bu süreç tamamlanıncaya kadar Kolan British Hospital olarak tüm üniversite öğrencilerine % 30 indirim yaptığımızı bildirmekten gurur duymaktayız.

Private health insurance negotiations are proceeding between the public and the private hospitals; and until completion of this process, as Kolan British Hospital we are proud of announcing that all university students can have 30 % discount from our hospital.

Sağlıklı kalın. Stay healthy.

75


KIBRIS MUTFAĞI / CYPRUS CUISINE

Pirohu Malzemeler (4 Kişilik) ½ kg un Su Yağ Tuz ½ kg taze nor ½ kg hellim Kuru nane tozu

Ingredients (for 4 persons) ½ kg of flour Water Oil Salt ½ kg of fresh nor cheese ½ kg of halloumi Powdered dry mint

Hazırlanışı Hamur kulak memesi kıvamına gelinceye kadar su, tuz ve az bir miktar yağ karışımıyla yoğrulur. Geniş bir masa üzerine un serpilerek oklavayla genişçe açılan hamurun yarı parçası üzerine, ezilmiş taze nor küçük yumrular halinde düzgün bir şekilde yerleştirilir. Hamurun diğer yarısı üzerine örtülerek bohça biçiminde küçük parçalar halinde kesilen içi nor dolu parçalar kaynar suya atılarak, yaklaşık 5-7 dakika süreyle haşlanır. Sıcak olarak servis edilen pirohunun üzerine, rendelenip nane tozu karıştırılmış hellimden bolca serpilir.

Directions Knead the dough by adding water, salt and a small amount of oil until it is as thick as an ear lobe. The dough is spread across a large table by adding flour with the help of a rolling pin. Small rounds of mashed nor cheese are evenly placed on one half of the spread dough. The other half of the dough is put over the first half. Later the dough filled with nor cheese is cut in small pieces which are then boiled in water for 5-7 minutes. Pirohu is served hot, along with plenty of grated halloumi mixed with powdered dry mint sprinkled over it.

Afiyet olsun. 76

Tarif / Recipe by Jalan Tosun (Piron)

Bon appétit.


77


GECE & GÜNDÜZ / DAY & NIGHT

78


Salamis’ten Şevval Sam geçti

A great night at Salamis with Şevval Sam

G

azimağusa Belediyesi’nin bu yıl 18’incisini düzenlediği Uluslararası Mağusa Kültür-Sanat Festivali’nin açılışında sahneye çıkan Şevval Sam izleyenlere büyülü bir gece yaşattı.

Geniş bir repertuvara sahip olan orkestrasıyla Salamis Antik Tiyatro’da sahne alan Sam, Türk sanat müziği şarkılarıyla başlayan konserinin devamında Anadolu ve özellikle Karadeniz türküleriyle sevenlerine coşku dolu iki saat yaşattı. Salamis Antik Tiyatro’nun tarihi atmosferinde yaklaşık bin kişilik izleyici kitlesiyle hem şarkıları hem de sempatik tavırları ile bütünleşen Şevval Sam, konserinin başında izleyenlerin arasında dolaşarak şarkılarını söyledi; konser sonunda da onlarla birlikte halay çekti.

S.

eval Sam took to the stage on the opening night of the 18th International Mağusa Culture and Art Festival organized by the Municipality of Gazimağusa. Sam’s great performance made it a wonderful night for the audience.

With her orchestra commanding a wide repertoire, Sam began her concert at the Salamis Ancient Theater with songs of Turkish classical music and then went on to perform in the two-hour show upbeat folk songs of Anatolia and Black Sea region. The historic atmosphere of Salamis Ancient Theater contributed to Şevval Sam’s songs and friendly approach to her guests which numbered around one thousand. At the beginning of the concert, Sam voiced her songs amidst her audience, and towards the end, she danced the traditional dance ‘halay’ together with her guests.

79


Yavuz Bingöl’den Golden Tulip & Pasha Otel’de Muhteşem Konser A Wonderful Concert from Yavuz Bingöl at Golden Tulip & Pasha Hotel

K

adife sesi ve yorumlarıyla türkülere romantizm katan, sahne, sinema ve televizyon dünyasının ünlü ismi Yavuz Bingöl, ilk kez çıktığı Golden Tulip & Pasha Otel sahnesinde sevenlerine unutulmaz anlar yaşattı. Sazı, sözü ve davuluyla Golden Tulip otelin havuz üstünü dahi kapattıran Bingöl, yaklaşık 1000 kişiye adeta oturma yasağı uygulattı. 2 saat süren canlı performansında dillerden düşmeyen şarkı ve türkülerin yanı sıra sevenlerinden gelen tüm istekleri seslendiren ünlü şarkıcı, konseri boyunca kendine de oturma yasağı ilan ederek bağlamasını ayakta çaldı. Davul zurna şovuyla yüzlerce kişiye durmaksızın halay çektiren Bingöl, gecenin sonunda çiçeklerle uğurlandı.

80

Y

avuz Bingöl, the romantic singer known for his velvet voice as well as his talent on both the theater stage and TV and silver screen, took to the stage at Golden Tulip & Pasha Hotel for the first time. It was unforgettable night for the fans of Bingöl.

With his performance of the traditional instruments of ‘saz’ and drums as well as his remarkable singing, Bingöl gave a great concert. Even the pool was closed to make space for nearly 1,000 guests who listened to the artist while standing up. The two-hour long live performance included his popular songs, including folk songs, as well as the performance of songs demanded by the audience. The artist himself never sat down during the whole concert and even played his ‘bağlama’, a traditional instrument, when on his feet. Bingöl made hundreds of his guests dance the traditional dance ‘halay’ in accompaniment to the drum and zurna (another traditional instrument) show. At the end of the concert, the artist was given flowers by his dedicated fans.


81




GURME / GOURMET

Bella Merit Rest aurant: İtalyan Mutfağı’nda Zirvede

84


Bella Merit Rest aurant: At the Summit of Italian Cuisine

85


Reha Arar rehaarar@hotmail.com

M

86

W

erit Royal Otel’in Bella Merit Restaurant’ındayız. Bella Merit, bir İtalyan restoranı. İtalyan mutfağı Türk mutfağı karşısında rakip mutfaklardan biridir dersek çok da yanlış bir cümle kurmuş olmayız. Klasik İtalyan mutfağı gerek ağız tadı gerekse ihtiva ettiği gıdalarla Türk mutfağına en çok benzeyen mutfaklardan biridir. İtalyan mutfağının tek tek yemeklerine baktığımızda mutlaka bir benzerini kendi mutfağımızda da buluruz.

e are at Bella Merit Restaurant of Merit Royal Hotel. Bella Merit is an Italian restaurant. It would not be wrong to say that Italian cuisine is one of the rivals of Turkish cuisine. Classical Italian cuisine is one of those culinary traditions that resemble the most to Turkish cuisine in terms of taste and ingredients used. When we look at the dishes of Italian cuisine, we are bound to find their similar versions in our own cuisine as well.

İsterseniz gelin başlangıçlarımızı mini büfeden alalım… Çünkü bu mini büfe, Merit Royal’in size özel konseptinin Bella Merit’teki tek parçası… Mini büfede neler mi var? Ekşili avokado, füme somon, mozarella, bruschetta… Bu başlangıçlara bazı günler taze enginar kalbi; bazı günler kuşkonmaz (ayrelli); bazı günlerse kurutulmuş domates ekleniyor. Biz henüz masamıza oturmadan içerisinde grisinileri de olan ekmek sepetimiz, kekik ve fesleğenli zeytinyağı ile balzamiğimiz gelmiş bile…

Let’s have a look at the starters offered on mini buffet... This mini buffet is one of the most distinct parts of the special concept offered by Bella Merit at Merit Royal... The mini buffet includes avocado with sour sauce, smoked salmon, mozzarella and bruschetta... On special days, fresh artichoke, asparagus and dried tomatoes are added to the list of these delicious starters. Before we sit on our table, the bread basket including grissinis is already served together with olive oil with thyme and basil, balsamic vinegar...


Garsonumuz şık kıyafetiyle masamıza yaklaşıyor ve soruyor, ‘Başlangıç olarak geleneksel İtalyan çorbası yani ‘minestrone’den almak ister misiniz?’ Biz kendimizi sadece çorbaya angaje etmemek için yarım minestrone tercih ediyoruz, bir başka arkadaşımızsa yeşil mercimek çorbası alıyor. ‘Cipriani’, İtalyan restoranının dünyada en bilinen markasıdır. Merit Royal’de cipriani stili dana carpaccio roka yaprakları ve parmesan eşliğinde sunuluyor ve çok tercih ediliyor. Etraftaki masalara göz attığımızda bunu görüyoruz. Ama et tercih etmeyen bir misafir iseniz mozarella peyniri, deniz tuzlu domatesler ve marine edilmiş kırmızı biberleri tadabilirsiniz. Eğer tavuk yemek istiyorsanız, ana yemekler arasında yer alan kibrit kesim sebzeler, kurutulmuş küçük domatesler ve biberiye sosu eşliğinde sunulan kızarmış tavuk sarma, tavuklu veya karidesli sezar salata, özel soslu kıtır ekmeği ve İtalyan mutfağının olmazsa olmazı parmesan peyniri tercih edebilirsiniz.

Our waiter approaches our table in his elegant suit and asks, ‘Would you like to try minestrone, the traditional Italian soup, as a starter?’ In order to try other options as well, we decide to order a half portion of minestrone. Another friend of ours orders green lentil soup. ‘Cipriani’ is one of the best known brands of Italian restaurants in the world. At Merit Royal, cipriani style ‘carpaccio’ served with rocket leaves and parmesan is one of the most preferred dishes, as demonstrated by the choices of the other tables around us. Still, if you do not prefer to eat meat, you can always choose mozzarella, tomatoes with sea salt and marinated red peppers. If you prefer chicken, you can order fried chicken roll served with thin sliced vegetables, small dried tomatoes and rosemary sauce or chicken or shrimp Caesar salad with crispy breads in special sauce and parmesan, the indispensable element of Italian cuisine.

87


88

Hani bizde bir patlıcan oturtma vardır; çok sevilir. ‘Ben Türk ağız tadına çok düşkünüm’ diyenler için ‘Traditional İtalian Parmigiana Melanzane’ de mevcut. ‘Parmigiana Melanzane’, ince kesilmiş patlıcan katları, mozarella peyniri, fesleğen ve domates sosuyla yapılıyor ve Türk mutfağındaki patlıcan oturtmanın ana unsuru olan kıyma yerine doğrudan doğruya mozarella peyniri kullanılıyor.

One of the favourite dishes in Turkish cuisine is eggplant with ground beef. For those who are addicted to Turkish culinary tradition, there is the option of ‘Traditional Italian Parmigiana Melanzane’. ‘Parmigiana Melanzane’ is made of thin sliced eggplant, mozzarella, basil and tomato sauce and, instead of ground beef, which is the distinguishing ingredient of the Turkish dish ‘eggplant with ground beef’, mozzarella is used.

Salatalar bölümündeki İtalyan salataları aslında bizimkilerden çok farklı değil. Deniz mahsulleri salatası, enginar salatası veya Akdeniz salatası çeşitli soslarla alınabilir. Gelelim olmazsa olmaz pizzalara… Pizzalar içerisinde ‘Royal Pizza’, en çok tercih edileni. İçerisinde kurutulmuş dana eti, rokalı mozarella peyniri, domates ve roka yaprakları var. Royal Pizza’nın bir başka özelliği, hamurunun çok ince oluşu… Royal Pizza tercih etmeyenler, Calzone Pizza’yı da tercih edebilir. Calzone Pizza, içerisinde domates, sarımsak, mantar, enginar ve mozarella peyniri olan kapalı pizzadır. Bella Merit’in misafirlerine verdiği bir imkandan daha bahsetmeliyim: ‘Pizzanı kendin yap’.

In terms of salad, Italian salads are not very different from Turkish salads. Seafood salad, artichoke salad or Mediterranean salad are served with a variety of sauces. Let’s have a look at pizzas... The most preferred pizza at Bella Merit is ‘Royal Pizza’. It is made of dried beef, mozzarella with rockets, tomatoes and rocket leaves. Another distinguishing feature of Royal Pizza is its very thin crust... Those who want something other Royal Pizza can try Calzone Pizza. Calzone Pizza is a folded pizza containing tomato, garlic, mushroom, artichoke and mozzarella. Another option offered to Bella Merit customers is ‘Make Your Own Pizza’.


Menüdeki bir başka olmazsa olmaz başlık, ‘Makarna ve Risottolar’... Bu bölümde, restoranın en özel yemeği ‘Spesiyal Royal Ravioli’ var. ‘Ravioli Royal’, kendine özgü şekliyle mantarlı ve domates soslu bir ravioli…

Another indispensable element of the menu is found under the title ‘Pasta and Risotto’... In this section, you can find the most special dish of the restaurant, that is, ‘Special Royal Ravioli’. ‘Ravioli Royal’ is a special kind of ravioli with mushrooms and tomato sauce and with a distinct shape...

Risottolara gelince Bella Merit’in risottoları arasında en tercih edileni mantarlı risotto. Mantarlı risotto tercih etmeyenler parmesan peynirli deniz mahsulleri risottosu da alabilir. Bu arada tabii ki bir klasiği unutmamak lazım: ‘Penne Arabiatta’...

The most preferred risotto at Bella Merit is mushroom risotto. Those who do not prefer mushroom risotto can order seafood risotto with parmesan. Of course, one should not forget a classic Italian dish: Penne Arabiatta...

Özellikle İtalya’dan gelen gruplara sormadan yapılan bir tat var ki o da masanın ortasına gelen deniz mahsullü spagetti...

And let’s not forget a special taste offered without asking to Italian visitors, too: A seafood spaghetti served for the whole table...

Ana yemek olaraksa kızarmış tavuk sarma, ‘Madalyon Marshala’, süt danası spesiyali olarak ‘Vitello Alle Melanzane’ tercih edilebilir. Bu bölümde şefin en başarılı olduğu lezzet ‘Izgara Dana Antrikot’tur diyebiliriz.

From among the main dishes, one can prefer fried chicken roll, ‘Beef Medallion with Marsala’, and a special veal dish ‘Vitello Alle Melanzane’. In this section, ‘Grilled Rib Steak’ is definitely one of those dishes that enable the chef to exhibit his whole skill set.

89


Tatlı kervanı oldukça uzun Bella Merit’ta... Lokomotif İtalyan gastronomisinde değişmez. Bella Merit Tiramisu, Capuccino Amaretto... Değişik bir İtalyan tadı olarak da İtalyan krem karameli ‘Panna cotta’yı deneyebilirsiniz. Bunun yanında menüde çeşitli dondurmalar da mevcut. Bu güzel yemeği ne ile bitiririm derseniz, ‘sketto’ kahve ve ‘lemoncello’ ile derim.

90

There is a long list of desserts at Bella Merit... Locomotiva is always an option in Italian cuisine. Other options include Bella Merit Tiramisu and Capuccino Amaretto... For a slightly different taste, you can try the Italian crème caramel ‘Panna cotta’. The menu also offers a wide variety of ice creams. Finally, for a nice final touch to a great Italian meal, you can try ‘sketo’ coffee and ‘limoncello’.


Bella Merit Rest aurant

GİRNE, ALSANCAK MEVKİ MERİT ROYAL HOTEL 0392 650 40 00


GURME / GOURMET EXTRA

Grand Pasha ‘Teras Ocakbaşı’

Dağ ve Deniz Manzaralı Teras Katında Hizmet Veriyor Grand Pasha ‘Terrace Kebab House’ Serves Guests On the Terrace With a View of the MountaIn and the Sea

92


G

rand Pasha Kyrenia Otel’in Girne’ye kuş bakışı bakan, dağ ve deniz manzaralı terasında hizmete giren Grand Pasha Teras Ocakbaşı, günlük yapılan mezelerinin yanı sıra Adana kebabı, kuzu çöp şiş, kuzu kaburga, kuzu pirzola, tavuk kanat, tavuk şiş, şaşlık kebabı, lokum, Ali Nazik kebabı ve domatesli kebabı ile de ilgi görüyor. 20 yıldır turizm sektöründe çalışan, Grand Pasha Kyrenia Otel Yiyecek ve İçeçek Müdürü Ahmet Şanverdi, ‘Grand Pasha Teras Ocakbaşı’yı hem yerel halka hem de casino misafirlerimize hitap etmesini istediğimiz için açtık.Temel düşüncemiz, misafirlerimize en iyi hizmeti verip hem teras keyfini hem de ocakbaşı keyfini yaşatmak. Bu yüzden menülerin fiyatlarını makul tuttuk. İçkili paket fiyatımız 70 TL’dir. Alkol kullanmayan misafirlerimiz için sınırsız meşrubatın dahil olduğu, 50 TL’lik ikinci bir menü paketi yaptık’ diyor. Grand Pasha Kyrenia Otel’in Bolu-Mengen’li Otel Şefi Gürkan Sedat Demir ise Grand Pasha Teras Ocakbaşı’nda mezelerin günlük olarak hazırlandığını belirtiyor ve mezelerde Çin tuzu, tatlandırıcı ve aroma kullanılmadığını kaydediyor. Dinlendirilen etlere katkı maddesi konulmadığını vurgulayan Demir, Ocakbaşı’nda etlerin doğal olarak işlendiğini ve sadece baharatlarla tatlandırıldığını ifade ediyor.

G

rand PashaTerrace Kebab House began to serve on the terrace of the Grand Pasha Kyrenia Hotel with a bird’s eye view of the city of Kyrenia as well as a view of the mountain and the sea. Among the popular products of Grand Pasha Terrace Kebab House are daily prepared appetizers, Adana kebab, lamb on wooden skewers, rack of lamb, chicken wings, chicken on skewers, lokum beef, Ali Nazik kebab and kebab with tomatoes. Ahmet Şanverdi, the Manager of Catering at Grand Pasha Kyrenia Hotel, who has twenty years of experience in the tourism sector, says, ‘Grand Pasha Terrace Kebab House was opened for the taste of both locals and casino customers. We wanted our customers to have the best quality service and experience the joy of both the terrace view and the kebab house. That is why we kept our prices at a reasonable level. Our bundled price, including drinks, is 70 Turkish liras. For those customers who do not prefer to have alcoholic drinks, we have a second bundled price of 50Turkish liras, including unlimited non-alcoholic drinks.’ Gürkan Sedat Demir, the hotel chef from Bolu-Mengen at Grand Pasha Kyrenia Hotel, stressed that appetizers were prepared on a daily basis and no kind of sweeteners or artificial flavours nor monosodium glutamate were used in their preparation. Demir also emphasized that no artificial substances were used during the process of marinating the meat and ensured his customers that the meats at the Terrace Kebab House were naturally processed with the addition of only natural spices.

Grand Pasha Ocakbaşı’nın Urfalı ustası Serdar Yuluğ ise Grand Pasha Teras Ocakbaşı’nda etin dinlenmesi kadar temizlenmesine de çok önem verdiklerini aktarıyor ve kasların eti sertleştirdiğine dikkati çekerek, etteki bütün sinirleri tek tek, en ufak parçasına kadar etten ayırdıklarını sözlerine ekliyor.

Serdar Yuluğ, the chef from Urfa at Grand Pasha Terrace Kebab House, says that they carefully marinate and clean the meat. According toYuluğ, since muscles make the meat tough, they show extra care in separating even the smallest piece of nerve from the meat.

Haftanın her günü, 19:30’dan gecenin ilerleyen saatlerine kadar açık olan mekân, gecenin geç saatlerinde de müşteri kabul ediyor.

Grand Pasha Terrace Kebab House is open every day of the week, from 7:30 pm onwards until the late hours of the night.

93


Red Lobster Harbour Restaurant Tel: 0392 815 49 19 Red Lobster Restaurant Alsancak Ĺžubesi Tel: 0392 821 22 56 / 0533 883 54 98

94


Red Lobster Harbour Restaurant’da Balık ve Istakoz Keyfi Fish and Lobster Pleasure at Red Lobster Harbour Restaurant

G

eçtiğimiz günlerde Girne Belediye Başkanı Nidai Güngördü, bazı milletvekilleri ve diğer seçkin davetlilerin katılımıyla görkemli bir açılış yapan Red Lobster Harbour Restaurant hizmet vermeye başladı.

22 yıl yurt dışında balık mezesi üzerine uzmanlaşan iş sahibi Erol Canseç, Alsancak’taki Red Lobster şubesindeki kalitesini Red Lobster Harbour Restaurant’ına taşıdı.

R

ed Lobster Harbour Restaurant, which recently had a spectacular opening ceremony with the participation of Nidai Güngördü, the Mayor of Girne, some members of the parliament and other distinguished guests, has started serving its customers.

Erol Canseç, the manager who has become an expert on fish appetizers as a result of his 22 years of experience abroad, has now brought the quality of Red Lobster in Alsancak to the newly opened Red Lobster Harbour Restaurant.

Red Lobster’da başlangıç olarak sevdiklerinizle paylaşabileceğiniz meze çeşitleri servis ediliyor. Özenle seçilmiş leziz mezeler; balık ve kabuklu deniz ürünleri ve canlı ıstakoz gibi seçeneklerle birlikte sunuluyor.

Red Lobster serves a wide variety of appetizers which you can share with your loved ones as starters. Carefully selected, delicious appetizers are served alongside seafood and shellfish varieties and fresh lobsters.

Red Lobster Harbour aynı zamanda Girne Limanı girişinde nefes kesen, Girne’nin en güzel manzarasına da sahip.

Red Lobster Harbour is also a remarkable venue with its location near the entrance of the Girne harbour, with a view of the beautiful city of Girne.

Red Lobster Harbour Restaurant haftanın her günü açık ve 12:00-24:00 arasında hizmet veriyor.

Red Lobster Harbour Restaurant is open every day of the week, between 12:00 pm noon and 12:00 am midnight.

Red Lobster Alsancak şubesi ise müşterilerine pazartesi dışında her gün, 17:00-24:00 saatleri arasında akşam yemeği sunuyor. Restoran, çocuklu aileler için bahçesiyle de ilgi çekiyor.

Red Lobster Alsancak branch, on the other hand, is open for dining every day of the week, except for Monday, between 5:00 pm and 12:00 am midnight. The restaurant has also a garden suitable for guests with children.

95


K

W

Dökme Et piknik alanında müşteriler kasap dükkanında hazırlanmış etleri seçiyor, market bölümünden içeceklerini alıyor ve arzu ettikleri masaya geçiyorlar. Restoran garsonları tarafından yanan mangal müşterinin yanına getirildikten sonra, müşteri mangalda pişirme işlemini kendisi yapıyor. Mangal hazırlanırken masaya meze olarak humus, acılı ezme, yoğurt, salata, marine edilmiş kuru domates, çakıstes sunan restoran; ara sıcak olarak ise hellim, çöpe dizilmiş siyah zeytin, mangalda yapılmış soğan, biber ve domates servis ediyor.

In the self-catering picnic area of Dökme Meat Restaurant, customers pick their choice of meat prepared in the butcher’s section, buy their drinks from the market section and sit down on one of the picnic tables. Waiters bring a burning barbecue grill to the customers who do the cooking themselves. As customers cook their meals, waiters serve them with appetizers including hummus, hot spicy tomato dip, yoghurt, salad, marinated dried tomatoes and cracked green olives and with hot appetizers including grilled halloumi, grilled black olives, grilled onions, peppers and tomatoes.

Çocuklu aileleri düşünülerek oluşturulmuş piknik alanında oyun parkı, hayvanat bahçesi, salıncaklar, hamakların yanı sıra futbol sahası da bulunuyor. Piknik alanındaki tatlı su ile devirdaim yapan yapay dere ve havuz da ilgi çekiyor.

Designed in a manner that would be suitable for families with children, the picnic area consists of a playground, a zoo, swings, hammocks as well as a football field. Other attractions of the picnic area are the fresh water artifical lake and pond.

Dökme Et Restaurant’ın Direktörü Şerafettin Torun, ‘Yemek çeşitlerimiz, et olarak et köfte, et şiş, pirzola, ciğer, sucuk, kemikli döş, özel olarak hazırladığımız kemiği tamamen ayıklanmış olarak döş ve şeftali kebabı. Kanatlı çeşitlerimiz ise bıldırcın, tavuk şiş, tavuk pirzola ve tavuk kanattan oluşuyor’ diyor.

ŞerafettinTorun, Director at Dökme Meat Restaurant, says, ‘Our meat dishes include meat balls, meat on skewers, lamb chops, liver, sausage, beef breast served either with bones or as fillet and sheftalia kebab. Other options include quail, chicken on skewers,chicken chops and chicken wings.’

Torun, ‘Dökme Et’te müşterilerimiz kişi başına ortalama 350-450 gram arasında et tükettiklerinde, mezeler ve meşrubat dahil 25-35 Lira gibi bir rakam ödüyor. Alkol alındığı zaman ise kişi başı ücret en fazladan 35-50 TL’ye çıkıyor’ diyerek, hem Dökme Et Restaurant’a hem de piknik alanındaki kendin pişir kendi ye bölümüne herkesi davet ediyor.

Mr. Torun further adds that whenever customers at Dökme Meat Restaurant eat an average of 350-450 grams of meat, they pay around 25-35Turkish liras, including appetizers and drinks, and when alcoholic drinks are preferred, the price per person is 35-50 Turkish liras at most. Mr. Torun invites everyone to both Dökme Meat Restaurant and its newly opened self-catering picnic area.

ıbrıs damak tadına uygun et ve meze çeşitleriyle 2 ayrı bölümden oluşan Dökme Et Restaurant, restoran ve piknik alanındaki ‘kendin pişir kendin ye’ bölümüyle müşterilerine hizmet veriyor.

Dökme Et Restaurant, yeni açılan piknik alanı ve alandaki kendin pişir kendin ye bölümüyle müşterilerine pikniğe gitmiş gibi kendilerini rahat hissedebilecekleri geniş ve ferah bir ortamda yemek yeme fırsatı sunuyor.

96

ith its meat dishes and appetizers reflecting the Cypriot taste, Dökme Meat Restaurant consists of two separate sections at the service of its customers, a restaurant and a ‘self-catering’ picnic area.

With its newly opened self-catering picnic area, Dökme Meat Restaurant provides its customers with a wide and spacious environment where they can feel comfortable and eat their meals as if they were on a picnic.


Dökme Et Restaurant

Önde Restoranı; Piknik Alanında Kendin Pişir Kendi Ye Bölümüyle Büyük İlgi Görüyor

Dökme Meat Restaurant

Both the Restaurant at the Front and the Self-Catering Picnic Area Draw Great Attention

97


Kıbrıs Türk Mutfağının Lezzetli Yemekleri Santoria Tatil Köyü’nde Santoria Kıbrıs Geceleri’ne Yoğun İlgi Delicious Dishes of Turkish Cypriot Cuisine at Santoria Holiday Resort Santoria Cyprus Nights Receive Great Acclaim

6

0 yatak kapasiteli Santoria Tatil Köyü’nün her cuma akşamı düzenlediği Kıbrıs Geceleri büyük ilgi görüyor.

98

S

antoria Holiday Resort with its 60 bed capacity has been receiving great acclaim for its Cyprus Nights events organized every Friday night.

Kıbrıs Geceleri için özel olarak hazırlanan açık büfede börülce, mücver, kuru bakla, humus, yoğurtlu ezme, kabak, domatesli patlıcan, çiçek dolması, kısır, yaprak dolması, patates köftesi, patates salatası, yeşil salata gibi mezelerin yanı sıra pirohu, saç börek, molehiya, bulgur köftesi, ciğer, kuzu fırın kebabı, bulgur pilavı, ızgara köfte, şeftali kebabı ve diğer ızgara çeşitleri sunuluyor. Tatlılarda ise lokma, şammali ve saç katmeri enfes tatlarıyla dikkati çekiyor.

The open buffet offered on Cyprus Nights includes appetizers like black eyed peas, vegetable patty, broad beans, humus, yoghurt dip, squash, eggplant with tomato, stuffed squash blossoms, bulgur (cracked wheat) salad, stuffed vine leaves, potato meatballs, potato salad, green salad as well as pirohu (Turkish Cypriot ravioli), griddle pastry, molehiya, bulgur meatballs, liver, lamb kebab, bulgur pilaf, grilled meatballs, sheftali kebab and other grilled dishes. Among delicious dessert options are lokma, shammali and griddle katmer.

Her cuma saat 20:00’de başlayan Santoria Kıbrıs Geceleri’nde Kıbrıs Türk folklor ekipleri gösteri yapıyor ve gecenin sonunda sahne alan oryantal Shanelco kıvrak danslarıyla Santoria misafirlerini adeta büyülüyor.

Santoria Cyprus Nights start every Friday at 8.00 pm. As part of the event, Turkish Cypriot folk dancers give a performance and towards the end of the night, oriental dancer Shanelco takes to the stage and mesmerizes the guests of Santoria with her fascinating belly dance.


99


YİNE BURADA, AYNI SAATTE SAME PLACE, SAME TIME

Şirin ve dost canlısı Mekân’da Menü ve Sunum Beğeniliyor The Menu and Presentation at This Adorable and Friendly Venue is Highly Commended

Tel: 0 548 861 20 06 / 0 533 861 20 06

100


Y

eni işletme anlayışla tekrar sezona merhaba diyen The Lodge Restaurant & Bar, menüsündeki diğer seçeneklerin yanı sıra özellikle steak çeşitleri ile adından söz ettiriyor.

Başta İngiliz turistler olmak üzere pek çok yabancının ilgisini çeken mekânın başarısı mutfağının titizliğinden ve servisin hızından da kaynaklanıyor. İngiliz Halkla İlişkiler Görevlisi Venessa’nın sıcak ilgisiyle karşılanacağınız restoran, ahşap dekorasyonu ile misafirlerine yazlık kıyafetleri ile yemeklerini yiyebilecekleri rahat bir ortam sağlıyor. The Lodge Restaurant & Bar, a la cart restoranlarda deneyimleyebileceğiniz bir lezzet ve kalitede yemeklerini müşterilerine sunuyor. Steak, dana, tavuk ve domuz eti seçenekleri hem tatları hem de zarif ve özenli sunumları ile restoran müşterilerinin beğenisini kazanıyor. Restoranın bahçesindeki devasa ceviz ağacının gölgesinde, içinde nilüfer çiçekleri ve küçük, renkli balıkların yer aldığı havuz ve havuzdan akan su sesi ortama ayrı bir romantizm katıyor.

T

he Lodge Restaurant & Bar welcomed the summer season with a new management approach. The restaurant is highly commended thanks to the wide range of varieties offered on its menu and especially its steak dishes.

The achievement of this venue which has succeeded to attrach many foreigners, especially British tourists, results from the finesse shown by its kitchen and the quickness of the service it provides. At this beautiful restaurant, you will first encounter the warm reception of Venessa, an English public relations officer. The wooden decoration of the venue offers the guests a place where they can comfortably enjoy their meals with their summer outfits. The Lodge Restaurant & Bar presents its meals to its customers with a quality and taste experienced in a la carte restaurants. Among the customers’ favourites are a wide range of steak, beef, chicken and pork dishes with great tastes and elegant presentations. The sound of water flowing in the pond filled with lotus flowers and small, colourful fish under the shadow of the big walnut tree in the garden of the restaurant adds romance to the general atmosphere of the venue.

Restoranın bar bölümü ise yoldan geçerken uğrayabileceğiniz ve içkinizi yudumlayabileceğiniz bir rahatlık vadetmekle kalmıyor, keyifli sohbetlerinizi de kucaklıyor.

The bar section of the restaurant offers the comfort of stopping by for a drink or two and encourages friendly conversation.

The Lodge Restaurant & Bar’da 200 gr. steak yanında patates kızartması, garnitür ve pilavı ile birlikte 38 TL. Afiyet olsun.

AtThe Lodge Restaurant & Bar, the price of 200 gr. steak with French fries, garnish and rice is 38TL. Bon appétit.

101


PASSATEMPO DVD

Filmin Adı: Çöldeki İzler Yönetmen: John Curran Oyuncular: Mia Wasikowska, Adam Driver, Emma Booth Yapım Yılı: 2013 Türü: Macera | Biyografi | Dram

Movie: Tracks Director: John Curran Stars: Mia Wasikowska, Adam Driver, Emma Booth Year: 2013 Genre: Adventure | Biography | Drama

Konusu: Genç bir kadın, köpeği ve dört deveyle birlikte Batı Avustralya çöllerinde 1.700 millik bir yolculuğa çıkar.

Plot: A young woman goes on a 1,700 mile trek across the deserts of West Australia with her four camels and faithful dog.

Bu filmi izlemeniz için 4 neden: 1- “Çöldeki İzler” son derece şairane ve sahici bir film. 2- Filmde melodrama veya stereotipik karakterlere yer yok. Gerçek bir hikâyeden ilham alınmış. 3- Psikolojik ve manevi yönü güçlü bir film. Coğrafi mekânlar ve girişilen eylemler ana karakterin geçmişini geride bırakması ve bomboş bir yerde kendisiyle yüzleşmesiyle ilgili. Evrensel, ama aynı zamanda bütünüyle kişisel bir hikâye. 4- Ana karakter, gerçek hayatta çok sık karşınıza çıkmayacak türden bağımsızlığına düşkün bir kadın.

102

4 reasons to watch this movie: 1- “Tracks” is both extremely poetic and extremely authentic. 2- There is no melodrama or stereotype characters. Its based on true story. 3- The film is psychological and spiritual and the landscapes and the actions reflect the central character’s shedding of the past and confronting herself in a naked environment it’s universal, but profoundly personal. 4- The character is a very independent woman and you don’t see the likes of a woman of her character often.


PASSATEMPO MÜZİK / MUSIC

Ed Sheeran

E

d Sheeran, 17 Şubat 1991 doğumlu bir İngiliz şarkıcı ve söz yazarı. Sheeran 2011’in başlarında çıkardığı No. 5 Collaborations Project adlı bağımsız albümüyle hem Elton John’un hem de Jamie Foxx’un dikkatini çekmeyi başarmıştı. Çıkış albümü ‘+’ ise, “The A Team” ve “Lego House” gibi single’larıyla İngiltere’de beş milyon sattı. Sheeran, 2012 yılında En İyi İngiliz Erkek Sanatçı ve En İyi Çıkış Yapan Sanatçı dallarında iki Brit ödülü kazandı. “The A Team” adlı şarkısı 2013 Grammy ödüllerinde Yılın Şarkısı dalında aday oldu. Sheeran söz konusu ödül töreninde şarkısını Elton John’la birlikte söyleme şansını da elde etmişti. Bu başarılarının yanı sıra, “Give Me Love” adlı şarkısı, Vampir Günlükleri dizisinin “Dangerous Liaisons” adlı bölümünde sergilendi. 2013 sonunda ise, Sheeran, “I See Fire” adlı single’ıyla hem The Hobbit: The Desolation of Smaug filminin kapanış jeneriğinde hem de filmin soundtrack albümünde yer aldı. Çarpı işareti anlamına gelen ‘x’ adlı ikinci albümü, 23 Haziran 2014’te piyasaya çıktı ve İngiltere ve ABD’deki listelerde bir numaraya yükseldi.

E

d Sheeran (born 17 February 1991) is an English singer-songwriter. In early 2011, Sheeran released an independent extended play, No. 5 Collaborations Project, which caught the attention of both Elton John and Jamie Foxx. His debut album, ‘+’, containing the singles “The A Team” and “Lego House”, was certified quintuple platinum in the United Kingdom. In 2012, he won two Brit Awards for Best British Male and British Breakthrough. “The A Team” was nominated for Song of the Year at the 2013 Grammy Awards and he performed the song in duet with Elton John during the ceremony. Moreover, his song “Give Me Love” was featured in the episode “Dangerous Liaisons” of The Vampire Diaries . In late 2013, Sheeran released a single “I See Fire”, to be featured in the end credits of The Hobbit: The Desolation of Smaug as well as on the film’s soundtrack. His second studio album titled ‘x’, read as “multiply”, was released worldwide on 23 June 2014, charting at number one in the UK and US.

103


AJANDA / AGENDA

TİYATR0

THEATRE

12. Kıbrıs Tiyatro Festivali, 2-30 Eylül

12th Cyprus Theater Festival, 2-30 September

Arturo Ui’nin Önlenebilir Tırmanışı Tiyatro Adam 2 Eylül Salı, 21:00 YDÜ AKKM Kim Korkar Hain Kurttan Oyun Atölyesi 4 Eylül Perşembe, 21:00 YDÜ AKKM Şark Dişçisi İstanbul Şehir Tiyatroları 9 Eylül Salı, 21:00 YDÜ AKKM Türkiye Kayası (Bir Göç Hikâyesi) İstanbul Şehir Tiyatroları 11 Eylül Perşembe, 21:00 YDÜ AKKM Kayıp Lefkoşa Belediye Tiyatrosu 15 Eylül - 16 Eylül Pazartesi-Salı, 21:00 LBT Salonu Bir Halk Düşmanı Talimhane Tiyatrosu 18 Eylül Perşembe, 21:00 YDÜ AKKM

104

The Resistible Rise of Arturo Ui Tiyatro Adam 2 September Tuesday, 9:00 pm Near East University, Ataturk Cultural and Congress Center Who’s Afraid of the Big Bad Wolf? Oyun Atölyesi 4 September Thursday, 9:00 pm Near East University, Ataturk Cultural and Congress Center The Oriental Dentist İstanbul City Theaters 9 September Tuesday, 9:00 pm Near East University, Ataturk Cultural and Congress Center A Rock Called Turkey (A Story of Migration) İstanbul City Theaters 11 September Thursday, 9:00 pm Near East University, Ataturk Cultural and Congress Center Lost Lefkoşa Municipality Theater 15 September - 16 September MondayTuesday, 9:00 pm Lefkoşa Municipality Theater Hall An Enemy of the People Talimhane Theater 18 September Thursday, 9:00 pm Near East University, Ataturk Cultural and Congress Center


105


106


Kıbrıs Rumca Küstüm Türkçe Kırıldım Lefkoşa Belediye Tiyatrosu 20 Eylül Cumartesi, 21:00 YDÜ AKKM Yaşamak Denen Bu Zahmetli İş İstanbul Devlet Tiyatrosu 23 Eylül Salı, 21:00 YDÜ AKKM Hamlet İstanbul Devlet Tiyatrosu 25 Eylül Perşembe, 21:00 YDÜ AKKM Tatminkar Ödül Tiyatro Aşk 30 Eylül Salı, 21:00 YDÜ AKKM

SİNEMA NİNJA KAPLUMBAĞALARI Yönetmen: Jonathan Liebesman Oyuncular: Megan Fox, Alan Ritchson, Will Amett Tür: Aksiyon - Macera Ülke: ABD 5 Eylül - Lemar Cineplex KASET İŞİ Yönetmen: Jake Kasdan Oyuncular: Cameron Diaz, Jason Segel, Rob Corddry Tür: Komedi Ülke: ABD 5 Eylül - Lemar Cineplex DABBE 5: ZEHR-İ CİN Yönetmen: Hasan Karacadağ Oyuncular: A. Murat Özgen, Irmak Örnek, Elçin Atamgüç Tür: Korku Ülke: Türkiye 12 Eylül - Lemar Cineplex AÇIK PENCERELER Yönetmen: Nacho Vigalondo Oyuncular: Sasha Grey, Elijah Wood, Neil Maskel Tür: Gerilim Ülke: İspanya, ABD, Fransa 12 Eylül - Lemar Cineplex

Cyprus: Angry in Greek, Offended in Turkish Lefkoşa Municipality Theater 20 September Saturday, 9:00 pm Near East University, Ataturk Cultural and Congress Center This Demanding Job Called Life İstanbul State Theater 23 September Tuesday, 9:00 pm Near East University, Ataturk Cultural and Congress Center Hamlet İstanbul State Theater 25 September Thursday, 9:00 pm Near East University, Ataturk Cultural and Congress Center John and Beatrice Tiyatro Aşk 30 September Tuesday, 9:00 pm Near East University, Ataturk Cultural and Congress Center

CINEMA NINJA TURTLES Directed by: Jonathan Liebesman Cast: Megan Fox, Alan Ritchson, Will Amett Genre: Action - Adventure Country: USA 5 September - Lemar Cineplex SEX TAPE Directed by: Jake Kasdan Cast: Cameron Diaz, Jason Segel, Rob Corddry Genre: Comedy Country: USA 5 September - Lemar Cineplex DABBE 5: POISON OF CIN Directed by: Hasan Karacadağ Cast: A. Murat Özgen, Irmak Örnek, Elçin Atamgüç Genre: Horror Country: Turkey 12 September - Lemar Cineplex OPEN WINDOWS Directed by: Nacho Vigalondo Cast: Sasha Grey, Elijah Wood, Neil Maskel Genre: Suspenser Country: Spain, USA, France 12 September - Lemar Cineplex 107


BULMACA / PUZZLE

LABIRENT / LABYRINTH

Çözümü Solution 108


BULMACA / PUZZLE

NUMERICA

Çözümü Solution 109


BULMACA / PUZZLE

4

3

4 110

2

3

2

1

1

SUDOKU


ACİL NUMARALAR / EMERGENCY NUMBERS

KKTC’yi ziyaret edenler için önemli numaralar

Important telephone numbers for visitors to the TRNC

KKTC Ekonomi Bakanlığı:

0392-22-86838

TRNC Ministry of Economy:

0392-22-83594

KKTC Tarım ve Orman Bakanlığı:

0392-22-83594

TRNC Ministry of Agriculture and Forestry:

0392-22-83594

KKTC Çevre ve Doğal Kaynaklar Bakanlığı:

0392-61-12000

TRNC Ministry of the Environment and Natural Resources:

0392-61-12000

Lefkoşa - Turizm Bakanlığı Danışma Bürosu:

0392-22-89629

Nicosia - Ministry of Tourism Information Office:

0392-22-89629

Lefkoşa Türk Belediyesi:

0392-22-85221

Nicosia Municipality:

0392-22-85221

Lefkoşa Derviş Paşa Müzesi:

0392-22-73569

Nicosia Dervish Pasha Museum:

0392-22-73569

Lefkoşa Kütüphane ve Taş Eserleri Müzesi:

0392-22-84349

Nicosia Library and Lapidary Museum:

0392-22-84349

Lefkoşa Lüzinyan Evi:

0392-22-71285

Nicosia Lusignan House:

0392-22-71285

Lefkoşa Mevlevi Tekke Müzesi:

0392-22-71283

Nicosia Mevlevi Dervish Lodge:

0392-22-71283

Lefkoşa Polis:

0392-22-83311

Nicosia Police Station:

0392-22-83311

Lefkoşa Devlet Hastanesi:

0392-22-85441

Nicosia State Hospital:

0392-22-85441

Lefkoşa Yakın Doğu Ünv. Hastanesi Acil Servis

0392-153

Nicosia Near East Univ. Hospital Emergency Service

0392-153

Kolan British Hastanesi

0392-68-08080

Kolan British Hospital

0392-68-08080

Kolan British Hastanesi Acil Servis

0392-1199

Kolan British Hospital Emergency Service

0392-1199

Lefkoşa Elektrik Arıza:

0392-22-75557

Nicosia Electricity Repairs:

0392-22-75557

Lefkoşa Galeria Cinema:

0392-22-77030

Galleria Cinema:

0392-22-77030

Lefkoşa Mısırlızade Sineması:

0392-22-89698

Nicosia Mısırlızade Cinema:

0392-22-89698

Lefkoşa Lemar Cineplex:

0392-22-35395

Nicosia Lemar Cineplex:

0392-22-35395

Gazimağusa Turizm Danışma Bürosu:

0392-36-62864

Famagusta Tourism Information Office:

0392-36-62864

Gazimağusa Belediyesi:

0392-36-64556

Famagusta Municipality:

0392-36-64556

Gazimağusa Canbulat Müzesi:

0392-36-65498

Famagusta Canbulat Museum:

0392-36-65498

Gazimağusa St. Barnabas Müzesi:

0392-36-48331

Famagusta St. Barnabas Museum:

0392-36-48331

Gazimağusa Yeni İskele İkon Müzesi:

0392-37-12933

Famagusta-İskele Icon Museum:

0392-37-12933

Gazimağusa Devlet Hastanesi:

0392-36-48986

Famagusta State Hospital:

0392-36-48986

Gazimağusa Elektrik Arıza:

0392-36-65514

Famagusta Electricity Repairs:

0392-36-65514

Gazimağusa Galeria Sinema:

0392-36-51270

Famagusta Galleria Cinema:

0392-36-51270

Girne Belediyesi:

0392-81-51884

Kyrenia Municipality:

0392-81-51884

Girne Akçiçek Hastanesi:

0392-81-52266

Kyrenia Akçiçek State Hospital:

0392-81-52266

Girne Barış ve Özgürlük Müzesi:

0392-82-18616

Kyrenia Peace and Freedom Museum:

0392-82-18616

Girne Bellapais Manastırı:

0392-81-57540

Kyrenia Bellapais Abbey:

0392-81-57540

Girne Güzel Sanatlar Müzesi:

0392-81-52287

Kyrenia Fine Arts Museum:

0392-81-52287

Girne Kalesi ve Müzeleri:

0392-81-52142

Kyrenia Castle and Museum:

0392-81-52142

Girne Halk Sanatları Müzesi:

0392-81-57688

Kyrenia Folk Art Museum:

0392-81-57688

Girne Galleria Sinema:

0392-81-59433

Kyrenia Galleria Cinema:

0392-81-59433

Girne Lemar Cineplex:

0392-82-23399

Kyrenia Lemar Cineplex:

0392-82-23399

Güzelyurt Belediyesi:

0392-71-42018

Omorphou Municipality:

0392-71-42018

Güzelyurt Müzesi:

0392-71-42202

Omorphou Museum:

0392-71-42202

Sağlık Sorunları:

0392- 112

Health Problems:

0392-112

Polis:

0392-155

Police:

0392-155

Yangın:

0392- 199

Fire:

0392-199

Orman Yangını:

0392- 177

Forest Fires:

0392-177

111


112




Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.