Emin Çizenel

Page 1

emin รงizenel

INSULA

2016



emin รงizenel 2016

INSULA


INSULA

Oya Silbery

—ÖNSÖZ ‘INSULA’ sergisi Emin Çizenel’in ‘Çekmeceler’ olarak adlandırdığı, farklı dönemlerde yapılmış çalışmalarını bir araya getiren 4 ayrı bölümden oluşuyor. Sanatçının bilinçaltı katmanlarının yansımaları olarak da okunabilecek olan bu çalışmalar, farklı zaman süreçlerinde üretilmiş olmalarına rağmen, temelde birbirleriyle bağlantılı ve sürekli bir diyalog halindedir. Sergi, adanın geçirdiği siyasi, kültürel ve ekolojik dönüşümlerin, uğradığı tahribatların sanatçının içselleştirerek biçimlendirdiklerinin yanısıra, ‘fantastik bir masal’ı da içeren bölümüyle, bizleri kendi varoluşlarımızı sorgulamaya kışkırtıyor.

4


INSULA

Oya Silbery

—FOREWORD ‘INSULA’ exhibition brings together Emin Çizenel’s works from various periods and consists of four different sections, entitled by the artist as ‘drawers’. These works, which could be perceived as reflections of the layers of the artist’s subconsciousness, despite being produced in different time periods, are interconnected and in a continuous dialogue with each other. The island’s political and cultural transformations, along with the ecological damage that it has undergone, have been internalised and formed by the artist and the exhibition, with a section including a ‘fantastic fairy tale’, is inciting us to question our own existence.

5


INSULA

Anber Onar

­—INSULA Mitoloji kurma yerine, yaptırımlara yönelik radikalleşmek! Ekonomik ve kültürel politikaların neden olduğu, kitlesel, istem dışı yer değiştirmeler… İnsanoğlunun nerede ve nasıl var olacağına dair, kimliklerle kültürlerin nasıl oluşturulduğu, yeni haritaların nasıl çizildiğiyle ilgili, masalsı ve radikal bir karşı duruşun sergisi. Emin Çizenel, 4 Kasım 2016 tarihinde, Girne Art Rooms Gallery’de açılacak olan INSULA sergisiyle, 40 yıllık sanat hayatının en kapsamlı solo sergisini gerçekleştiriyor. Sergi, sanatçının tabiriyle ‘4 ayrı çekmece’den oluşuyor ve 1990’lardan bugüne değin biribiriyle ‘paslaşan’ 60’tan fazla çalışmayı içeriyor olmasına rağmen, düz ilerleyen bir kronolojiyi izlemiyor. Galeri mekanının dört ayrı bölümüyle bire bir örtüşen sergi; Mare Mare, Montis, Aşkkule ve Peace Prize Antiques serileri/projelerinden oluşuyor. Çizenel, bir yandan kayıtsız kalamadığı görsel imgeleri kullanarak en geleneksel sanat biçimlerini bireysel bir dile dönüştürürken, diğer bir yandan da sosyal ve politik ‘meselelerini’ görsel masallar ve ironik şakalar aracılığıyla entelektüel bir platforma taşıyor. Kıbrıs adasının sunduğu ve herkesin kanıksadığı doğayı ve sanat anlayışını sürekli tersyüz etmeye çalışan Çizenel, Peace Prize Antiques isimli çalışmasıyla, conflict (çatışma) konseptine farklı bir yerden bakarak tarih, kültür, milliyetçilik, sınır, asker, kimlik, mülteci ve göç gibi meseleleri irdelerken, Nobel Ödülleri ve barış gibi konseptleri kullanarak kurguladığı masala da ironik bir yorum getiriyor. “Mitoloji kurma yerine, yaptırımlara yönelik radikalleşmek, yaşamsal olana dair ne varsa, onun bir parçası olmak. Önermek, bozmak, tekrardan kurmak, yedi düvele meydan okumak, gururlanmak, sahiplenmek, sevinmek, şakalaşmak ve bütün bunlarla oynaşarak kafayı bulmak.” Aslında Çizenel bunu fantastik bir masal olarak tanımlıyor olsa da, sanki temel olarak yaptığı, gerek hikaye, gerekse destan ile masalın anlatımcı tanımlarının dışına taşarak, görsel bir ifadeye yönelmek ve var olanı gerçekte olamayana çevirip, sonuçlanması gerekeni askıda bırakmak 6


INSULA

kaydıyla konuyu ironikleştirmektir. Sergide yer alan her bir döküman, mevzii ışıklarla aydınlatılmış, korunmaya alınmış olarak, bir müze formatında sunulmaktadır. İçerik ve biçimin birbiriyle olan ilişkisiyle fantastik anlamın izleyicide bıraktığı ironik tebessüm ise komik bir relief (gevşeme) tadındadır. Peace Prize Antiques projesi, tek başına –INSULA’yı oluşturan çekmecelerin barındırdığı işlerin tümünün birbirleriyle olan paslaşmasında olduğu gibi– sanatçının kullandığı imgeler arasında var olan okumaları bir süreçte doğrularken diğer bir süreçte yok edebiliyor. Çizenel’in işleri, birbirleriyle kurdukları ilişkiler çerçevesinde bir dil oluştururken, en fazla da bulundukları mekanlar içerisindeki formatlarıyla ifade bulmaları için düzenlenmiş gibidir. Projenin başrol öğeleri, içinde Kıbrıs’ın da yer aldığı 16.yy’dan kalma Piri Reis Akdeniz bölge haritası, 20.yy Birleşmiş Milletler Gücü askerleri ve Kıbrıs - Aya Irini’de bulunmuş olan MÖ 6.yy’a ait terracota heykelleridir… Burada Kıbrıs, bir taraftan ‘gerçek’ bir harita üzerinde konum bulurken, diğer bir taraftan da eski bir hazine haritasına referans vermektedir. Bu görsel masalda geçmiş, gelecek ve şimdiki zaman arasında yaşanan git-geller ortak bir mekanda sunulmaktadır. Günümüzde İsveç’teki bir müzede yer alan (Kıbrıs kökenli) hazine niteliğindeki bu terracota heykeller Çizenel’in mesel(es)inde tekrardan Kıbrıs adası ile buluşturulurken, adanın fiziksel konumu kaygan zeminlerde yer değiştirmekte ve bölgenin haritası yeniden çizilmektedir. Bu projede zaman bir uzama dönüşüyor, antik heykeller, BM askerlerinin imgeleriyle buluşuyor ve bu eylemde/platformda yeni(den) bir anlam kazanıyor. Buradaki antik heykeller Kıbrıs’ın İngiliz Sömürge dönemi olan 20. yy başlarında İsveç’teki bir müzeye taşınmıştı. BM askerleri ise Kıbrıs’a, 20.yy ortasından sonra, barışı sağlamak amacıyla getirildi. Bütün bu unsurların burada tekrardan coğrafya değiştirmesi, zamansal akışın bozulması, yok sayılması aracılığıyla fantastik bir zamana taşınması, insan öğesinin, bir malzeme olarak kültürel objelerle aynı platformda kullanması, sanki gerçek kimliklerin yok olduğunu ve dahil edildikleri bağlam aracılığıyla yeni birer kimliğin oluşturulduğunu, ve bütün bunların da reel politikalarla ilişkilendirildiğini gösteriyor.

7


INSULA

Ancak Peace Prize Antiques, ekonomik ve kültürel politikaların neden olduğu —bugünlerde çok da aşina olduğumuz— kitlesel, istem dışı yer değiştirmeleri, insanoğlunun nerede ve nasıl var olacağıyla, kimlikleriyle, kültürleriyle ve yeni haritaların nasıl çizildiğiyle ilgili, masalsı bir karşı duruşla radikalleşir. INSULA başlığı altında gerçekleşen serginin omurgasını Peace Prize Antiques bölümü oluşturuyor. Sergiye giriş ise, bu projenin yerleştirildiği özel odadaki, dönüştürülmüş kocaman bir Piri Reis Kıbrıs haritası ile sağlanıyor. INSULA, genel anlamda ada, etrafı çevrili kara parçası veya yapı olarak algılanabilir. Hem serginin mekânsal seyri hem de işlerin diziliş biçimi buna uygun bir yaklaşımla izleyiciye adeta bir adanın etrafında seyiretmesi için yön veriyor gibidir. Çizenel “INSULA, yaşadığım adanın bedenimde ve ruhumda ikinci bir ‘adacık’ olarak yerleşecek resmidir.” dediği durumla çok daha içsel bir yolculuktan bahsederken, fiziksel mekandaki paylaşımını izleyicisiyle bu şekilde yapıyor. Sergi metninde bahsedilen ‘Çekmeceler’den Aşkkule, farklı yüzeyler ve yapılarla katmanlaşmış bir adanın kalıntılarından ve kültürel unsurlarından yola çıkarken, Montis, Kıbrıs’ın belki de en belirgin imajı olan dağlarını kullanarak ironik yorumlarda bulunmaktadır. Serginin tam ortasında yer alan bu ‘çekmeceler’i çevreleyen Mare Mare işleri ise, bir adayı çevreleyen suyu temsil ediyor. INSULA böyle vücut bulan, düşündürücü, eğlenceli, ama en fazla da yaşamın içinde yer alan kanıksanmışlıkları sürprizlerle dolu bir ironi anlayışıyla ciddi işlere dönüştüren bir Emin Çizenel sergisidir.

8


INSULA

Anber Onar

—INSULA To be radicalized against sanctions, instead of creating myths! Unwanted displacements caused by economic and cultural politics… a fairytale about how and where humanity can exist, how identities and cultures are constructed, how new maps can be formulated and drawn... An exhibition of radical resistance. INSULA is Emin Çizenel’s largest solo exhibition, the product of forty years of a life dedicated to art. The exhibition is made up, as the artist puts it, of “four different drawers.” Each of the four drawers – Mare Mare, Montis, Aşkkule, and Peace Prize Antiques – occupies one of four sections of the gallery space; and more than sixty works are on display. The works span the years 1995-2016; and although they do not follow a particular chronology, they are all inter-related, conceptually and stylistically: Çizenel transforms the traditional language of the images that surround him into a personal artistic language, while at the same time, through visual stories and ironic jokes, transporting social and political issues and concerns onto an intellectual platform. In particular, he constantly overturns common perceptions of nature and art offered by the island of Cyprus which are generally taken for granted. Peace Prize Antiques is a case in point, a project where the concept of conflict is explored within the frameworks of history, culture, nationalism, borders, the military, identity and migration; and critiqued through a story which ironically relates these frames to the ideals of peace and Nobel Prizes. In Çizenel’s words, That means, rather than creating a mythology, becoming radical with regard to sanctions; becoming a part of what is living and vital: proposing, rejecting, reformulating, challenging world powers; taking pride, taking ownership, taking pleasure, joking; and playing on and getting high on all these things. So although he describes this project as a fantastic fairytale, Çizenel goes beyond simply narrating a fairytale, to creating a visual expression in which he transforms the real into fictional, suspends what needs to 9


INSULA

be finalized; and in this way ironizes the subject. Each documentation of the project in the exhibition is enclosed, protected and spotlighted individually, as if in a museum display; and the relationship between the form and the content produces a meaning that is fantastical, leaving the reader with an ironic smile and a sense of comic relief. While interpretations of Peace Prize Antiques – like the relationships between the works in the four drawers which make up INSULA – may be valid at one moment of time and in a particular space, they may be negated in another time and space: although the relationships within and between Çizenel’s works form a consistent language, other meanings emerge within the specific spaces where they are arranged and articulated. For instance, the main objects that are explicit in this project are a sixteenth-century Piri Reis map of Cyprus and the region, twentiethcentury UN soldiers, and sixth-century antique sculptures from Aya Irini. Here, while a representation of the island of Cyprus can physically be seen on the map, in its intended transformation it also alludes to a treasure map: this is a visual fairytale which plays back and forth on the past, the present and the future, all co-existing simultaneously in one space. As the treasures referred to – antique sculptures of Cypriot origin – are currently housed in an archeological museum in Sweden, in his tale Çizenel brings them back to Cyprus. In the process, the physical mass of the island detaches and floats away from its geological grounds, and the map of the region is redrawn.... Thus time transforms into space, and new significations emerge as figures of antique sculptures and UN soldiers meet up on a new platform and in a new kind of action. The original sculpted figures were moved from Cyprus to the museum in Sweden during the British colonial period early in the twentieth century, and the UN soldiers were brought to Cyprus as a peacekeeping force after the middle of the century. In Çizenel’s project, all these objects change their geographies again, and the flow of time is disrupted – even abolished; or rather, there is a shift into a fantastic time-frame, where figures of human beings are repositioned on a new platform together with objects of culture – the sculpted figures – which are represented as being of the same order. This repositioning on the one hand negates their different real identities, and on the other, formulates new ones from their new relationships, hinting at how these relate to realpolitik.

10


INSULA

This is a critique in the form of a visual fairytale, an expression of radical resistance to now very familiar phenomena of our times that have been produced by economic, cultural and political forces: unwanted mass displacements, decisions being taken as to where and how people should or will exist, what identities and cultures will be assumed, how new maps are being drawn... Peace Prize Antiques makes up the spine of the INSULA exhibition: the entrance to the exhibition is through the room where this project is installed, and where the transformed Piri Reis map of Cyprus is the main feature. “Insula” in its original sense means an island, or an area of land surrounded by water; and in this exhibition, the organization of the works and the spatial course to be followed through them suggest a kind of navigation around a space surrounded by water. Thus the approach in Aşkkule – one of the four drawers of INSULA – is through many surfaces, different layers of an island’s cultural remains; and the ironic comments in Montis are made through the image of mountains, which are often distinct features of islands. Three of the drawers are situated spatially exactly in the middle of the exhibition; and Mare Mare surrounds them all as the fourth drawer, representing the waters around the island. Thus while the exhibition on the one hand may reflect Çizenel’s internal journey (he comments: “INSULA is an image of a second ‘little island’ – an image of the island I live on that will settle in my body and my soul”), it becomes, at the same time, a way of sharing this journey with his audience on a spatial level. INSULA is a thought-provoking and entertaining body of work; and in particular, it is a critical articulation of things taken for granted, transformed artistically into serious works that are constantly underpinned with surprising ironies.

11



INSULA Oya Silbery: Emin Çizenel’le Konuşma Oya Silbery: Conversation with Emin Çizenel


INSULA

‘INSULA’ sergisi ‘çekmeceler’ olarak adlandırdığınız, değişik dönemlerde yapılmış eserleri bir araya getiren 4 ayrı bölümden oluşuyor. Neden ‘çekmece’ ve neden farklı dönemlerden eserler? —Nietzsche’nin ‘birinci doğa’ tanımıyla kastettiği ve geçmişle hesaplaşarak ‘ikinci doğa’yı yaratmak’ dediği nedir? Önceki kuşakların ürünü olduğumuza göre (birinci doğa), onların çarpıklıklarının, tutkularının ve hatalarının da ürünüyüz… Ama bunlarla hesaplaşarak ikinci bir doğa yaratabilir ve bunların olumsuz etkisini giderebiliriz… Bu zor ve tehlikeli bir iştir, çünkü Nietzsche ikinci doğaların her zaman birincilerden daha zayıf olduğuna inanır: “Sıklıkla olan şudur: İyiyi bilir ama yapmayız. Çünkü daha iyiyi de bilir ama yapamayız.” Sanatın hikâye anlatmadığı yerden bir ‘ada’ hikâyesidir INSULA... Katmanlaşmış ve bir sanatçının çok özelinde derinleşen arkeolojisinin ‘dört çekmecesi’. Adalı olmanın ebedi biçimi, tıpkı kaybedilmiş/yitirilmiş olanın ardından ağıt yakmak gibi. Walter Benjamin’e kadar referanslanan ‘bellek odaları’. Dediğim gibi herhangi bir hikâye anlatmıyorlar. Egzotikleşmiş ifade biçimlerini reddeden, görselleşmiş ve metaforik olarak kısımlara ayrılan ‘dört çekmece’. Adasantrik durumların oluşturduğu düzen(ek)ler. Kurulu tuzakların etrafında gezinen, deneyimlerle oluşmuş çaylaklıklar. Bir taraftan da kendimi kendime gammazladığım kaypaklıklar. Bu ada için taşıdığım düşüncelerin ‘öteki yüzü’, kendim için seçtiğim bir eylem biçimi. INSULA, yaşadığım adanın bedenimde ve ruhumda ikinci bir ‘adacık’ olarak yerleşecek resmidir. Bir yandan da izah edilmeyi bekleyecektir. Önemli, gizemli, kahredici, derinleşen aşk’ların ve karanlık denizlerde yalnızlaşan mezraların tanıdık kalabalıklarını oluşturacaktır.

14


INSULA

The ‘INSULA’ exhibition has four separate sections, ‘drawers’ as you call them, which bring together the works of various periods. Why ‘drawer,’ and why works from different periods? —What did Nietzsche mean when he talked about ‘primary nature’ and ‘creating a secondary nature’ by confronting the past? Since we are the product of previous generations (our primary nature), we are also the product of their crookedness, passions and mistakes. However, by confronting these we can create a secondary nature for ourselves and eliminate the negative effects of those features. This is a difficult and dangerous job, because Nietzsche believed that secondary natures are always weaker than primary ones: “What often happens is this: we know what is good but we don’t do it, because we also know what is better but can’t do it.” INSULA is an ‘island’ story emerging from a place where art does not tell stories... it is the ‘four drawers’ of an artist’s archaeology deepened in his private space. The eternal form of being an islander is like a lament for what has been torn or lost. And the ‘memory rooms’, a concept that can be traced back to Walter Benjamin, do not tell any stories: they refuse to fall into exotic forms of expression, and they are visualised and metaphorically divided into sections as ‘four drawers’... Island-centric conditions forming their own circumstances and mechanisms. The experience of wandering, as if inexperienced, through ways of going around the established traps. And on the other hand, the way I spy on myself about my own slippery attitudes. The ‘other side’ of the thoughts I have for this island is a form of action that I have chosen for myself. INSULA is an image of a second ‘little island’ – an image of the island I live on that will settle in my body and my soul. On one level, it is waiting to be explained... it will put together significant, secretive, grieving, deepening loves, and, in the dark seas, the familiar crowds of ever more isolated environments.

15


INSULA

4 katmanlı olarak okunabilecek bu sergi aracılığıyla içsel yolcuğunuza eşlik edebiliyoruz. Sergide yer alan çalışmaların birbirleriyle olan bağlantılarını biraz açabilir misiniz? —Aslında 4 katmandan daha fazlası da var. Zaman kavramıyla mekanlaşan ve tarih düşerek imzaladığım bütün işlerden bunu geri alıyorum. O zaman ilişkinin ne kadar yakınlaşmış olduğunu ben de görüyorum. Daha önceki bir döneme ait bir dizi resim içine, 20 yıl sonra dahil edilmiş yeni bir resim var mesela. Referansını, yeniden koşullanmış olarak yine o mezralardan alan yeni okuma önermeleri gibi. Aradaki zaman ya durmuş olmalı, ya da yeni bir zamana açılan ‘bellek katları’yla paslaşıyorlar. Bu sergideki 4 ayrı çekmece ilişkisinin ortak paydalarında ‘ada’ durmaktadır. Gerçek ilişki/bağlantı, ‘adalı’ bir kimliğin taşıdığı anlama eklemlenen notlardır.

16


INSULA

Through this four-layered exhibition we are able to accompany you on your inner journey. Could you talk a little about the relations between the works included in the exhibition? —Actually, there are more than four layers. From all these works which have been organized in space, but which I have signed and dated, I can retrieve this: I also see how closely they are related in time. For instance, there’s a new painting which has been included in a series of paintings from an earlier period, from twenty years ago. It’s like references taken from familiar surroundings, but reconfigured, and with new readings being proposed: either the time between them has stopped, or they are engaging with ‘memory layers’ opening into a new time-frame. The ‘island’ stands as the common ground of the relationship between the four drawers of the exhibition. The real relation or connection is in the footnotes to the definition of what it means to have an ‘insular’ identity.

17


INSULA

Birinci bölüm olan ‘Peace Prize Antiques’ ile başlayacak olursak, sizce masallar ve hikayeler kimler için yazılmalı? —Coğrafyalar, kara parçaları, kayıp cennet ülkeler, deniz seferleri, kahramanlık hikâyeleri... Herkes yaşamıyla kendi hikâyesini yazar bir bakıma. Bir de kurgusal hikâyeler vardır. Bunların bazılarına da masal denir. Masaldan ‘mesel’ çıkarma aklı da her zaman olagelmiştir. Hatta hepimizin masal kahramanları yaratmak istediği söylenebilir. Gerçeklerden kaçma arzusu, genellikle kahramanının kendimiz olduğu hoş bir ‘masallaşma’ yaratır. Resim sanatı hikâye anlatmaz. Ama masallar kurar. “Peace Prize Antiques” projesi bir masaldır. Fantastik bir masal. Mekan, uzam, masal kahramanları, acayip deniz fısıltıları, renkler, kokular, masaldan ‘mesel’ çıkarma oyunları, sınırları her gün yeniden çizilen coğrafyalar, ince ve kalın kitaplar, korkak kahramanlar ve bir masal, hepsi de ironik bir biçimde birbirleriyle bağlantılı, aynı anda hem her yere aitmiş gibi, hem de hiçbir yere ait değillermiş gibi davranıyorlar. Tıpkı, ‘adasantrik’ sanatçılar, politikacılar, tacirler, komşularına öfkelenen fanatikler, şık üniformalarıyla barış gönüllüleri, denize sırtını dönmüş etoburlar gibi ölümlülerin ‘sorunlarla’ boğuştuğu bu dünyevi duruma, yukarıdan, ölümsüzler katmanından bakmak gibi birşey. Mitoloji kurma yerine, yaptırımlara yönelik radikalleşmek, yaşamsal olana dair ne varsa, onun bir parçası olmak. Önermek, bozmak, tekrardan kurmak, yedi düvele meydan okumak, gururlanmak, sahiplenmek, sevinmek, şakalaşmak ve bütün bunlarla oynaşarak kafa(yı) bulmak. Sanatçı kimliğimi tekrar geri alıp normalleşerek, çocukluğumun ve delikanlılığımın kayıp zamanlarında, ait olduğumu düşündüğüm zeminin yerçekimiyle oynamak istedim. Tekrar tekrar tariflemekten hiç bıkmadığım, ama adını hala koyamadığım bir hasretin vücut bulduğu bu atlas, hala bir ‘ada’yı tarifliyor. Fiziki bir haritayı okuyarak yol bulmanın ortak paydalarında, bir zamanlar kaçırdığım yerden yola devam etmek, zamanın bir daha asla elden kayıp gitmeyeceği yeni bir uzamı oluşturmakla ilgili bir şaka yapmak istedim. 18


INSULA

Aslında bu bir şaka. Gerçekte, sanatın ironik yaklaşımlar aracılığıyla dile getirdiği en derin şakaların ve meraforların bünyelerinde ne tür anlamlar barındırabileceğini görmek istedim yalnızca. Ve bunu, en çok da ‘reel’ durumlarda ortaya çıkan, ama hiç bir zaman netleşmeyecek politik mezralardan sıyrılarak yapmak istedim. Güncel sanatın hem kendi, hem de referans aldığı contemporary hissediş biçimiyle kurgulanmış bir projeden söz ediyorum. “Peace Prize Antiques”, ilk kez İsveç’te sergilediğim, ama en çok Kıbrıs’ta göstermek istediğim bir işti. Bu fantastik masalımı gerçekmiş gibi hissederek gülümsemek, ve gülümsetmek istedim hepsi bu. Günün sonunda herşey bir şakadan ibaret değil mi zaten!

19


INSULA

If we are to begin with the first section, ‘Peace Prize Antiques’, for whom do you think fairy tales and stories should be written? —Geographies, lands, lost paradise-like countries, sea voyages, heroic stories... In a way everyone writes their own story with their lives. There are also fictional stories, some of which we call tales, and the mind-set of extracting lessons or ‘morals’ from these tales has always been there. And one could say that we all want to create fairy-tale heroes, because our desire to escape from reality usually leads us to invent pleasant and idealistic tales in which we are the heroes. Painting doesn’t tell stories, but it generates tales. The ‘Peace Prize Antiques’ project is a tale, a fantastic fairy tale. Its space, its scale, the hero of the tale, strange sea-whispers, colours and smells, the play on extracting morals from tales, geographies with new boundaries being drawn every day, thin and thick books, timid heroes and a fairy tale – all are connected ironically with each other, and they take on the appearance of belonging everywhere and nowhere at the same time. It’s like looking down from the level of the immortals to the islandcentric artists, politicians, tradesmen and fanatics who are angry with their neighbours, to UN volunteers with their smart uniforms, carnivores turning their backs to the sea, and to the situation where all these mortals are struggling with their earthly ‘problems’. That means, rather than creating a mythology, becoming radical with regard to sanctions; becoming a part of what is living and vital: proposing, rejecting, reformulating, challenging world powers; taking pride, taking ownership, taking pleasure, joking; and playing on and getting high on all these things. What I wanted to do was reclaim and normalize my identity as an artist; to play with the gravity of the ground which I thought belonged to me in the lost time of my childhood and youth. This atlas, in which there is a core of longing – and which I never get tired of identifying again and again, but have yet to give a name to – still describes an island. I wanted 20


INSULA

to joke, by finding common ground where, reading a physical map, I would find the road which I missed at one time, and continue on it by transforming time into space, not allowing time to slip away any more. So this is actually a joke. Through the ironic approaches of art, I just wanted to see what kinds of meanings deep jokes and metaphors could hold. And I wanted to do this: to slip away from the uncertain conditions of ‘real’ politics. I’m talking about a contemporary project which takes its references from contemporary art itself and current perceptions. I first exhibited ‘Peace Prize Antiques’ in Sweden, but it’s a work that I really wanted to exhibit in Cyprus. To smile, feeling as if this fantastic tale of mine was real, and to make others smile – that’s all I wanted. In any case, at the end of the day, everything comes down to a joke, doesn’t it!

21


INSULA

‘Kimliksiz olmaları yanında, kendi kendilerini çoğaltmak için programlanmışlardır’. Yazdığınız masalda böyle bir cümle geçiyor, bu cümleyi biraz açar mısınız? —Bu masalın ana kahramanları terrakota asker heykelciklerdir. Bir zaman tüneli içerisinde antik bir uzamı kullanan varlıklar olmalarına rağmen gerçekte bir müzede ‘hapis’ yatmaktadırlar. İşte şimdi bu masala dahil olan bu geniş seramik aile topluluğu, onlara dayatılan bir alın yazısıyla kimliksizleşiyor. “Çağlar boyu bu coğrafyanın traji-komik serüvenine tanıklık ettiler. Büyük bir aile olmanın birlikteliğini yaşadılar. Her biri, kendi formunun dış kabuğunu, en pişkin hali ile korudu. Ateş ve ışık ile beslendiler. Şarkılarını fısıltı halinde kimse duymadı. Kimliklerini, en yüksek tepe ile, deniz seviyesinin altına düşen seviyelerde ararken, başlarına gelmedik iş kalmadı. Bağıramadılar. Sevinçlerini, kor halindeki yüksek ısıdan sıyırarak parladılar. Işık, ifadeleri oldu. Okşanmayı, aşk ile karıştırdılar. Sevişmeleri, cinsel tercihlerine göre olamadı. Kaderlerini hep başkaları belirledi. Her sömürgecinin mühürlenmiş yüzüne tarih dediler. Dolaşımları, pasaportsuz ve vizesizdi. Şimdi istedikleri yerde ve şaşkınlar. Zaman tüneli sadece onlar için geçerlidir. Varlıkları, izlenmek için yaratılmış mekanlara taşınmış, tekrar tekrar düşünülebilecek kurgularda, her zaman yeni ve kışkırtıcı oldular. Hangi zamana ait olmak, artık onlar için yalnızca sonsuz bir uzamdır. Mekanları bir observatuar, konseptleri ise tekrar tekrar düşünülebilecek birer armağan” (Argilla animata Cypria, Anber Onar/ Emin Çizenel, PARİS 2008)

22


INSULA

“Besides having no identities, they are programmed to replicate or multiply” this is quoted from the story you wrote, could you elaborate? —The main heroes of the story are the terracotta soldier statues. Although their existence is within a time span which stretches into an ancient space, they are ‘imprisoned’ in a museum. But in the story, a new faith is being imposed upon them, and they are now rid of their identities. “Down through the centuries they bore witness to the island’s history. Their lives were lived in the unity of a large family. Each protected the outer cover of its own loftily baked form. They were nourished with fire and light. No one heard their whispering songs. They came face to face with unspeakable things as they sought their identities on mountain heights and in the depths of the seas. They were unable to scream. The brightness of their pleasure shone through as they stripped away the intense heat of the fire’s core. Light became their expression. They confused being stroked with being loved. Their lovemaking did not reflect their sexual preferences. Their fate was always determined for them by others. They spoke of every colonial power that came onto the stage as “history.” They moved and circulated without passports or visas. But now they are in a space where they want to be and they are disoriented. They alone can travel with validity through the passage of time. They are always reconfigured anew, becoming more provocative as they are moved to different spaces of observation and constantly rethought in the form of new concepts. To belong to a particular time is for them only an infinite extension. Their existence is in a space of observation and their concept a gift that is endlessly recalled anew.” (Argilla animata Cypria, Anber Onar/ Emin Çizenel, PARIS 2008)

23




INSULA

Emin Çizenel

PEACE PRIZE ANTIQUES BARIŞ ÖDÜLÜ ANTİKALARI YIL: 2010 YER: DOĞU AKDENİZ’DE BİR ADA TÜR: MASAL Yeni bir göreve çağırılan Nobel barış ödüllü İsveç barış gücü askerleri(Kıbrıs’ta görev yapmış olan birlik) doğu Akdeniz yolcusu. Barışın hala tesis edilmediği bu problemli adaya, aynı göreve çağırılan bir askeri birlik daha var. Stokholm’daki Mediterranean Museum’da bulunan, uzun bir süredir orada ikamet etmekte olan, bu adadan göç etmiş, M.Ö’sine ait antik terrakota heykel askerler. Bu görevde deniz yolu tercih edilmektedir. Rota çizilmiştir. (bkz. Harita-1) Görev,gizli ve kurgulanış biçimi ile her türlü tehlikeden arındırılmıştır. Bu nedenle sigorta şirketleri asla ilgilenmemektedirler. Dünyamızın “güncel” sözcüğü ile terminoloji kurduğu bu günlerde tesis edilmiş ve sponsorlarının pek bilinmediği (isimlerini açıklamak istemediler) bu yeni “güncel proje”, 2010 yılında uygulanacak biçimde programlanmıştır. Jeopoletik konumundan dolayı mağdur olmuş adanın masalı “Dev”lerden arındırılmış bir masaldır. Yani bu masalda “Dev” yoktur. Ama Gulliver masallarına taş çıkaracak kadar heyecanlıdır. Kürek mahkumları da yoktur. Ama, “gönüllü kürekciler” vardır. Kimliksiz olmaları yanında, kendi kendilerini çoğaltmak için programlanmışlardır. Bu durumda; doğu Akdeniz’de, bulunduğu yeri terk edecek olan ada, yüzebilen bir gemiye (kadırga) dönüştürülmüştür. Lanetlenmiş yerinden demir almak için yeni bir rota belirlemiştir. Ve o artık Garp istikametine kürek çeken eşsiz bir gemidir. (bkz. Harita-2) Bu rota, teknoloji kullanmayı reddeden antik terrakota askerlerin itirazlarına göre, Piri Reis’in en güzel Akdeniz haritalarına göre çizilmiştir. (bkz. Harita-3) Mürettebatın en genel mutabakatıyla sinsi bir plan uygulanmış, ve hiçbir limana uğramamak için oybrirliği kararı alınmıştır. Kürekciler, senkronize kürek çekmektedirler. Mavi bereler, Akdeniz ışığı altında parlamaktadır. 26


INSULA

Antik terakota askerler güneşten ısınarak güçlenmektedirler. (bkz.harita-4) Yol alma hızı, kürekcilerin maharetiyle artmaktadır. Sular, her zamankinden berrak ve durgundur. Mürettebatın ani ve sinsi bir kararı ile gemi Malta limanına yönelmiştir. İngiliz egemen üslerinin olanca mühimmatı ve garip Harrier uçakları, izlenen bu rotanın zorunlu durak yeri Malta’da karaya çıkarılıp bırakılacaklardır. Bu konuda mutabakat, mürettebatın kesin uzlaşması ile sağlanmıştır. “Silahsız Asker” kavramı işte tam da bu durumda, “gemi kuralları” olarak seyir defterine yazılmış ve mühühürlenmiştir. (bkz. Harita-5) Aslnda bu bir “Silahsızlanma Antlaşması” dır. Cebel-i Tarık boğazını çıkmaya az kalmıştır. Bir mola vermek için kürek bırakan müreddbat, Akdeniz’e son bir defa bakarken oldukca duygusaldılar. Hep bir ağzdan, Beethoven’in “Requem” inin son bölümünü ıslıkla çaldılar. Bu yeni bir senfonik şiirdi sanki. Ses suları yalayarak uçtu ve gitti. Artık Akdeniz bitmiştir. Okyanusun , ne idüğü belirsiz herhangi bir yerindedirler. 30’ derece enlem, 45’ derece boylamında yolculuğun bitmesine çok az kala, yokluğunun çok özlenecek olabileceğinin derin zannı ile gururlanmakta olan bu ada, artık yeni yerine demir atmaktadır. (bkz.harita-6) Şimdi artık ne arayanı, ne de soranı vardır. Yeni alışkanlıklar edinmesi hiç de zaman almayacaktır. Görev bitmiştir. Kürekciler, tek sıra halinde güvertede selam durdular. (bkz. Ana panel) Az gitmiş, uz gitmiş, denizleri aşmış bu Masal burada bitmiştir. Çok kültürlü kahramanları ile yeni bir tarih belirlenirken, bu masal da “güncel sanat” ürünü olarak, yeni tahsis edilmiş Nobel Sanat ödülüne aday gösterimiştir.

27


INSULA

Emin Çizenel

PEACE PRIZE ANTIQUES YEAR: 2010 PLACE: AN ISLAND IN THE EASTERN MEDITERRANEAN CATEGORY: FAIRY TALE Called on a new mission, Nobel prize-winning UN peace-keeping soldiers from Sweden—the brigade who have already previously worked in Cyprus—are on their way to the eastern Mediterranean. Called on the same mission, to this problematic island on which peace has still not come, is another brigade. The terracotta soldiers of Cyprus, from the antique era, before Christ, have emigrated, and now reside in the Mediterranean Museum in Stockholm. A sea route is being preferred for this mission. The route has been drawn up (see Maps 1-2-3-4-5). The mission is secretive and the form of its conceptualization has been rid of any kind of danger. For this reason, no insurance companies have any interest in this ship. In these days, where the “contemporary” is used as the determining word, a “contemporary art project” is being conceptualized to be realized in the year 2010, and its sponsors are not known (or rather, they do not want to be known). The fairy tale of an island which has been disadvantaged because of its geo-political situation has no “monsters”—“monsters” have been gotten rid of in this tale. But it is just as exciting, if not more exciting, than the adventures of Gulliver. There are no slave oarsmen, but there are “volunteer rowers.” Besides their having no identity, they have also been programmed to multiply themselves. Under these conditions, this Island, which is about to abandon its place in the eastern Mediterranean, has been metamorphosed into a floatable ship. A new direction has been determined for this cursed island. And now its oars are rowing it towards the West, a unique ship (see Picture A). As the antique terracotta soldiers have refused any use of technology, the route has been drawn up according to one of Piri Reis’s most beautiful maps of the Mediterranean. (see Maps 1-2-3-4-5). With the consensus 28


INSULA

of all the seafarers a secret plan is being applied, by which they will stop at no ports. The oarsmen are rowing the ship in a synchronized fashion. Blue berets are shining under the rays of the Mediterranean sun. The antique terracotta soldiers are taking strength from the hot sun (see Picture-B) The speed is increasing through the skill of the oarsmen. The waters are clearer and calmer than usual. And now, with a sudden and quiet decision of the crew, the ship is being directed towards the harbor of Malta. The decision to abandon all of the guns and munitions belonging to the colonial British bases, together with the strange Harrier planes, on the shores of Malta, has necessitated a stop . This decision has been made through a consensus of all the seamen involved It is under these conditions that the “Gun-free Soldier” concept has been written down and sealed in the “ship’s regulations (see Picture C). There is very little time to cross the Strait of Gibraltar. The seamen, who took a moment’s break from rowing to gaze for the last time on the Mediterranean, were very sentimental. With one voice, they whistled the last section of Mozart’s Requiem together. This was almost a new symphonic poetry, and the sound licked the waters and flew away. Now the Mediterranean is behind them. They are somewhere uncharted in the middle of the ocean. At 30˚ latitude and 45˚ longitude, only a short while before her journey’s end, this island, which is proudly thinking, with deep assumptions, that she will be missed, is now anchoring at her new spot. (Look map 5) Now she has nobody looking for her or asking about her. She will pick up new habits in no time. The mission is completed. The oarsmen are saluting, in a single line on the deck (see the main panel). Whether long or short the journey, she has traveled across the sea and the story has ended here. As the new history is being determined with its new multicultural heroes, this story has been transformed into a “contemporary art” product and also assigned as a candidate for the Nobel prize.

29


INSULA

30x40cm, kağıt üzerine karışık teknik mixed media on paper, 2010

30


INSULA

31


Seyir Defteri Log Book, 130x180cm, kağıt üzerine karışık teknik mixed media on paper, 2010


INSULA

30x40cm, kağıt üzerine karışık teknik mixed media on paper, 2010

33


INSULA

30x40cm, kağıt üzerine karışık teknik mixed media on paper, 2010

34


INSULA

30x40cm, kağıt üzerine karışık teknik mixed media on paper, 2010

35


INSULA

30x40cm, kağıt üzerine karışık teknik mixed media on paper, 2010

36


INSULA

30x40cm, kağıt üzerine karışık teknik mixed media on paper, 2010

37


INSULA

Peace Prize Antiques (akordiyon pano) Peace Prize Antiques (accordion panel), 70x210x1300cm, ahşap ve kağıt konstrüksiyon paper and wood construction, Art Avesta, İsveç Art Avesta, Sweden, 2010

38


INSULA

Peace Prize Antiques (akordiyon pano) Peace Prize Antiques (accordion panel), 70x210x1300cm, ahşap ve kağıt konstrüksiyon paper and wood construction, Art Avesta, İsveç Art Avesta, Sweden, 2010

39


INSULA

30x40cm, kağıt üzerine karışık teknik mixed media on paper, 2010

40


INSULA

40x30cm, kağıt üzerine karışık teknik mixed media on paper, 2010

41


INSULA

30x40cm, kağıt üzerine karışık teknik mixed media on paper, 2010

42


INSULA

30x40cm, kağıt üzerine karışık teknik mixed media on paper, 2010

43


INSULA

30x40cm, kağıt üzerine karışık teknik mixed media on paper, 2010

44


INSULA

30x40cm, kağıt üzerine karışık teknik mixed media on paper, 2010

45


INSULA

30x40cm, kağıt üzerine karışık teknik mixed media on paper, 2010

46


INSULA

47



INSULA

49


sayfa page 41 Peace Prize Antiques, 150x120cm, tuval üzerine yağlıboya oil on canvas 2014 sayfa page 42 Peace Prize Antiques, 214x153cm, kağıt üzerine karışık teknik mixed media on paper, 2014 Insula Sergisi Insula Exhibition, ArtRooms, 2016



INSULA

Gerçeklik sizin için ne ifade ediyor? Size göre eserleriniz, gerçeklik ile zaman arasında nasıl bir diyalog kuruyor? —Tanımı biraz genişlettiğimizde, her şeyi gerçek anlamına dahil edebiliriz. Kişisel varlığımızın niteliklerini sorguladığımız zaman, ‘kendi gerçekliklerimizin’ bir biçimde yaşamla bir ilişkisi olduğunu görürüz. O halde bunlar ‘gerçeklikler’dir. Genel anlamda en önemli ölçüt ‘var olma’dır. Yaşam, sürdürülebilir enerjisinin açığa çıkardığı kişisel bir izah tarzını hep barındırmaktadır. Yani kendi varlığınızın izah edilebilir yanı ile oluşturduğunuz dil/söylem, aynı zamanda sizin ‘meseleniz’dir de. Benim işlerim, her dönemde ‘benim meselem’ olarak açığa çıkarken geçirdikleri zamana dahil olmaktadırlar. Zamana dair yaptığım tespitlerin hem ölümcül, hem de onu vazgeçilmez kılan yerinde hep birlikteyiz. Ve bu benim gerçekliğimdir. Subjektif bir öfkeyi objektif yerlere taşıyan biçimin özü budur.

52


INSULA

40x50cm, kağıt üzerine karışık teknik mixed media on paper, 2010

53


INSULA

What does reality mean for you? In your mind, what kind of dialogue do your works engage in between time and reality? —When we expand the definition a little, we can include everything within the meaning of ‘real’. Because when we question the features of our individual existence, we see that ‘our own realities’ are in one way or another connected with life, so this means these are the ‘realities’. Generally speaking, the most significant measure of this is ‘existing’. Living always involves an individual mode of expression which arises from its sustainable energy. In other words, the language/discourse that you construct with the explainable side of your existence is at the same time your ‘issue’. My works in every period, while they came into existence as ‘my issues’, are also part of the time they have experienced. We are all together at the point of the determinations I have made about time, where it is both fatal and unavoidable. And this is my reality: this is the essence of the form that transposes a subjective passion to objective places.

54


INSULA

40x50cm, kağıt üzerine karışık teknik mixed media on paper, 2010

55


INSULA

40x50cm, kağıt üzerine karışık teknik mixed media on paper, 2010

56


INSULA

40x50cm, kağıt üzerine karışık teknik mixed media on paper, 2010

57


INSULA

40x50cm, kağıt üzerine karışık teknik mixed media on paper, 2010

58


INSULA

40x50cm, kağıt üzerine karışık teknik mixed media on paper, 2010

59


INSULA

40x50cm, kağıt üzerine karışık teknik mixed media on paper, 2010

60


INSULA

40x50cm, kağıt üzerine karışık teknik mixed media on paper, 2010

61


INSULA

40x50cm, kağıt üzerine karışık teknik mixed media on paper, 2010

62


INSULA

40x50cm, kağıt üzerine karışık teknik mixed media on paper, 2010

63


INSULA

40x50cm, kağıt üzerine karışık teknik mixed media on paper, 2010

64


INSULA

40x50cm, kağıt üzerine karışık teknik mixed media on paper, 2010

65


INSULA

‘2. Çekmece’de kullandığınız yasemin, kaval gibi yerel kültüre mal olmuş imgeler ile Beşparmak Dağları arasındaki bağlantı nedir? Bu bölümdeki eserlerin tümünde Beşparmak Dağları’nın ortak, bağlayıcı bir metafor olarak kullanılmasının özel bir nedeni var mı? —Beşparmak’lar bir dağ sırasıdır. Sürekliliği ve bir ritmi vardır. Bu anlamda Beşparmak Dağları’nın içine aldıkları, tanıdık bir gerçekliğin üstüne koyabileceğimiz anlamlara açık olacaktır. Kullandığım yerçekimsiz imgeleri yukarıda değindiğim ‘ölümsüzler katmanı’yla da ilişkilendirmek mümkün. El Greko’un ‘Toledo’sundaki fırtına gibi, dramatik bir öykünün atmosferinde, yer ile gök olarak bölümlenmişlerdir. Hristiyan kültürlerde betimlenen, ölümlüler ile ölümsüzler katmanları gibi sürrealist mesafeler. Buralarda yakalamaya çalıştığım ‘kayıp an’lar, metaforik olarak zaman içinde kurgulanmış sürekliliği de vurgular. ‘An be an’, ya da kaynağı bellek olmasına rağmen belleğin dışına taşan zaman, aslında hep vardır. Gündelik koşuşturma içerisinde gözden kaçırdığımız ‘kodlanmış’ imgelerle örülü bir halde de olsa, oradadır. Tanıdık her nesnenin, ya da her kokunun imlediği ne varsa, üzerinde harcadığımız zamana, yani onunla geçirdiğimiz zamanın kayıp alanlarına, kendimizi akışına bıraktığımız o zamana, ya da travmatik olana içgüdüsel bir kaçıştır. Zamanı durdurmak çabası, ‘o ana dair’ olandır. Geçip giden zamana dönemesek de izini sürebilir, onunla ilgili tespitlerde bulunabiliriz. Bunu, görsel sanatların yalın, yapmacıksız, samimi ve duygusal ifade şeklini kullanarak yapabileceğiniz gibi, daha benmerkezci bir yaklaşım olan -bir sergi açmak aracılığıyla- başkalarıyla paylaşmak yoluna giderek de yapabilirsiniz. Böylelikle, bir koku ya da bir sesin görselleşmesi üzerinden, toplumsal belleğin ‘kayıp an’lardan oluşan hafızasına atıfta bulunabilirsiniz.

66


INSULA

What is the connection between the Five Finger Mountains and local cultural symbols like jasmine and the shepherd’s pipe that you have used in the ‘2nd Drawer’? Is there a specific reason why the Five Finger Mountains are used as a mutual, connective metaphor in every work of this section? —The ‘Five Fingers’ is a mountain range which has a continuity and a rhythm to it. In this sense, the things that are involved in the Five Finger Mountains will be open to the meanings we can attach to a familiar reality. It’s also possible to relate the weightless images I’ve used to the ‘world of the immortals’ I mentioned earlier. Like the storm in El Greco’s ‘Toledo’, within the atmosphere of a dramatic tale, they are divided into earth and sky. They are surrealist spaces, like the layers of separation between mortals and immortals described in Christian cultures. The ‘Lost Moments’ I’m trying to capture here metaphorically emphasize the fictionalised continuity of time. Although the main reference point of time is memories, time always exists outside of those memories; that is, ‘moment by moment’. Time may be coded under images, and so it may be overlooked in our daily hustle and bustle, but it’s always present. It’s an instinctive escape, when we open ourselves to the flow of lost moments and to the traumatic, which every familiar object and scent alludes to. The struggle to stop time is ‘about that moment’. Even though we may not be able to return to times which have passed, we can make some observations by tracing them back. This can be done through the simple, truthful, sincere and emotional aspects of the visual arts, and also by taking the more self–centered approach of opening an exhibition and sharing with others. In this way, through visualizing a scent or a sound, you may be able to refer to the lost moments of a collective memory.

67


Insula Sergisi Insula Exhibition, ArtRooms, 2016


INSULA

69


Montis I 112x200cm, tuval üzerine yağlıboya oil on canvas, 2016



INSULA

25x25cm, kağıt üzerine karışık teknik mixed media on paper, 2013

72


INSULA

25x25cm, kağıt üzerine karışık teknik mixed media on paper, 2013

73


INSULA

25x25cm, kağıt üzerine karışık teknik mixed media on paper, 2013

74


INSULA

25x25cm, kağıt üzerine karışık teknik mixed media on paper, 2013

75


INSULA

25x25cm, kağıt üzerine karışık teknik mixed media on paper, 2013

76


INSULA

25x25cm, kağıt üzerine karışık teknik mixed media on paper, 2013

77


INSULA

60x50cm, tuval üzerine karışık teknik mixed media on canvas, 2002

78


INSULA

60x45cm, keçe üzerine kök boya pigment on felt, 2005

79


INSULA

80x100cm, tuval üzerine karışık teknik mixed media on canvas, 2016

80


INSULA

81


90x100cm, kağıt üzerine karişık teknik mixed media on paper, 2015


INSULA

25x100x25cm, ahşap üzerine pigment pigment on wood, 2000

83


INSULA

Bu bir Portredir This is a Portrait, tryptic 100x90cm, ahşap üzerine karışık teknik mixed media on wood, 2000

84


INSULA

85


Detay Detail


INSULA

İsimsiz Untitled, 80x60cm, ahşap üzerine karışık teknik mixed media on wood, 2000

87


INSULA

Insula Sergisi Insula Exhibition, ArtRooms, 2016

88


INSULA

89


Dyptic, 160x240cm, tuval üzerine karışık teknik mixed media on canvas, 2002 Selda Fikret Paşa Kol.Coll.



INSULA

Pek çok Kıbrıslının aksine sizin denizle özel bir bağınızın olduğunu biliyoruz. Boyadığınız ada resminden yola çıkarak soracak olursak, gözün gördüğü gerçekliğe müdahale etme dürtüsünün, gerçekliğin size yeterli gelmiyor oluşunun bir göstergesi olduğunu söyleyebilir miyiz? —Galiba en önemlisi ‘görmek istemek’tir. Bu anlamda bir ‘bakan göz’ zaviyesinden kavrayabileceğimiz her realite, öznelleşmiş bir bakıştır ve yaratıcı zekanın post süzgecine girmiş demektir. Sanatı tarif ederken ortaya çıkan tespitlerin bir tanesinin de bu olduğunu düşünüyorum. O zaman da, tekrardan kurma, bozma, anlamı kaydırma, ya da yeniden anlamlandırma gibi yeni mesafeler kurabilirsiniz. Sözünü ettiğiniz ‘ada’ resmi, aslında benim her gün gördüğüm, etrafında yüzdüğüm küçük bir adacık. Ana karanınkinden ayrı, kendine özel bir belleği var. Aynı kalmayı belki de hiç istemediği zamanlar geçiriyor. Benim denizimde ve daha da ıssızlaşan bir rengin altında olmasını bencilce isterken, aynı zamanda kendi gerçekliğiyle yer değiştirmiş bir metafora da dönüşmektedir.

Anakaradan (bütünden) kopmuş gibi görünen ama ıssızlığı (yalnızlığı) sorun etmeyen, her gün ‘konuştuğunuzu’ söylediğiniz bu adanın size anlattığı hikayeler nelerdir? —Politik olduğu kesin. Hatta ideolojik mesafeler kuran önemli bir jeopolitiğe sahip. Ama aynı zamanda çok da naif bir adanın, anakarayla muhabbeti var. Düşünce üretmenin kıtlığını çekerek ıssızlaşan, hatta yalnızlaşan, asla sofistike olamayacak bir ada. Sufi ve Stoik bir doğaya sahip, renk, koku ve doku üreten strüktürü ile durmakta. Katmanlaştıkça ağırlaşan tarihiyle, “99 hovardadan arta kalmış” sanki. O kadar çok hikâyenin havada uçuştuğu narsist bir mitolojik kahraman gibi dursa da, ironisi bol bir güncel sanat projesi olabilmeye kuvvetli bir aday.

92


INSULA

We know that unlike most Cypriots, you have a special bond with the sea. Based on the island painting that you’ve done, is it possible to say that the impulse to intervene in the reality seen by the eye indicates that reality is just not enough for you? —I think the most important thing is ‘to want to see’. In this sense each reality that we can apprehend through the ‘seeing eye’ becomes the subject of an individualised look, which means that it has entered the post-filter of the mind. And I think this is one of the determinations that emerges when you tries to define art. As a result, you can create new spaces by rearranging or disarranging things, and shifting or reshaping their meanings. As for the painting of an ‘island’ you mentioned, it’s actually a small island that I see and swim around every day. It has its own special memory, separate from the memory of the mainland. Perhaps there are times when it doesn’t want to remain the same at all. And at the moment when I selfishly want it to be in my sea, under a colour that’s becoming more desolate, it transforms into a metaphor replacing its own reality.

This island that you’re having a ‘conversation’ with every day – which seems detached from the mainland (the whole) – but without making this isolation an issue…what are the stories it tells you? —They’re political, certainly. And sure, it has an important geopolitics which sets up ideological distances. But at the same time, there’s this very naive island’s conversation with the mainland. It’s an island becoming desolate and more isolated because it’s suffering from a shortage in the production of ideas, and which will never become sophisticated. It just sits there, with its Sufi and Stoic nature, and a structure that produces color, fragrance, and texture. With its social and political history becoming more layered and heavier, it seems to have turned into a ‘relic of the Ninety-nine Villains’. So while it may seem like a narcissistic, mythological, heroic thing that flies in the sky in so many stories, it’s a strong candidate for a contemporary art project filled with its ironies. 93


INSULA

40x50cm, kağıt üzerine karışık teknik mixed media on paper, 2010

94


INSULA

40x50cm, kağıt üzerine karışık teknik mixed media on paper, 2010

95


INSULA

40x50cm, kağıt üzerine karışık teknik mixed media on paper, 2010

96


INSULA

40x50cm, kağıt üzerine karışık teknik mixed media on paper, 2010

97


INSULA

40x50cm, kağıt üzerine karışık teknik mixed media on paper, 2010

98


INSULA

40x50cm, kağıt üzerine karışık teknik mixed media on paper, 2010

99


INSULA

40x80cm, kağıt üzerine yağlıboya oil on paper, 2016

100


INSULA

40x100cm, kağıt üzerine karışık teknik mixed media on paper, 2016

101


INSULA

32x33cm, kağıt üzerine karışık teknik mixed media on paper, 2016

102


INSULA

103


112x150cm, tuval üzerine yağlıboya oil on canvas, 2016


INSULA

105


112x200cm, tuval üzerine yağlıboya oil on canvas, 2016 Selda Fikret Paşa Kol.Coll.


INSULA

107


Dyptic 150x227cm, tuval üzerine yağlıboya oil on canvas, 2016


INSULA

120x140cm, tuval üzerine yağlıboya oil on canvas, 2016

109



INSULA

120x150cm, tuval üzerine yağlıboya oil on canvas, 2013

111


INSULA

120x140cm, tuval üzerine yağlıboya oil on canvas, 2013

112


INSULA

113


Dyptic 120x240cm, tuval üzerine yağlıboya oil on canvas, 2016


INSULA

115


Dyptic 70x180cm, tuval Ăźzerine mum isi candle soot on canvas, 2016


INSULA

117


80x200cm, kağıt üzerine karışık teknik mixed media on paper, 2016


INSULA

120x160cm, tuval üzerine mum isi candle soot on canvas, 2016

119


INSULA

120x150cm tuval üzerine yağlıboya oil on canvas, 1995

120


INSULA

120x140cm tuval üzerine yağlıboya oil on canvas, 1995

121



INSULA

123


200x300cm, kağıt üzerine karışık teknik mixed media on paper, 2016


EMİN ÇİZENEL

Emin Çizenel, lisans ve master programlarını İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’nde (1974) tamamlamıştır. Profesyonel yaşamında sıklıkla geziler, araştırmalar yapmakla birlikte, konuk sanatçı programları içerisinde Türkiye, Viyana ve Fulbright burslusu olarak New York’da sanat çalışmalarını gerçekleştirmiştir. 1970’den itibaren bir çok sergi ve bienale katılan sanatçı, 20’den fazla kişisel sergisini ve grup sergilerini Kıbrıs, İngiltere, Türkiye, İsveç, Avusturya, Yunanistan, Lüxemburg ve ABD’de açmıştır. Sanatçı birçok bölgesel ve uluslararası ödülün de sahibidir. Emin Çizenel, B.A., M.A., Istanbul Fine Arts Academy (1973-1974). Emin Çizenel works as an independent professional artist and has participated as artist-in-residence in programs in Turkey and Vienna and as a Fulbright fellow in New York. Since the 1970s he has participated in numerous international and local exhibitions/ biennials in countries including England, Cyprus, Turkey, Sweden, Austria, Greece, Luxembourg, and the USA. He is the recipient of many regional and international awards for his work.



emin çizenel 2016

INSULA

Arkın Group Yönetim Kurulu Başkanı/Chairman Of Arkın Group: Erbil Arkın Art Rooms Sanat Yönetmeni/Art Director: Oya Silbery Metin Insula/Text Insula: Anber Onar Metin Insula Çeviri/Text Insula Translation: Johann Pillai Söyleşi Düzelti/ Conversation Proofreading: Johann Pillai Çeviri/Translation: Jenan Selçuk Grafik Tasarım/Graphic Design: Oya Silbery Fotoğraflar/Photography: Emin Çizenel Ek Fotoğraflar/Additional Photography: Oya Silbery Biyografi Fotoğrafi/Biography Photo: Anber Onar Yayımcı/Publisher: Art Rooms, Girne/Kyrenia Baskı/Print: Mas Matbaacılık San. Tic. A.Ş İstanbul İlk Baskı/ First Edition: Kasım/November 2016 750 adet basılmıştır/750 copies printed Yayınlandı/Published Kıbrıs/Cyprus 2016 ISBN:978-9963-275-15-1 Teşekkürler/Special Thanks: Erbil Arkın, Ömer Paker, Jamie Silbery, Johann Pillai, Başak Şenova, Jenan Selçuk, Cenk Karasoy, Nazif Şentürk ve özellikle and especially Anber Onar © Art Rooms, Girne/Kyrenia, Emin Çizenel, Oya Silbery, yazarlar/ the authors, fotoğraflar/photography 4 Kasım/November | 4 Aralık/December 2016


INSULA


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.