VIZZ Dergi | 12. Sayı | Kasım 2019

Page 1

SAYI: 12 KASIM 2019

BAĞIMSIZ, AYLIK, SÜRELİ YAYINDIR.

İLK BASKI: 100 adet

PARA İLE SATILMAZ! ORMAN KALIR, SEN ARIYI HATIRLA

BARTIN’IN GÖZBEBEĞİ

ULUYAYLA

MERMER OCAKLARINA FEDA EDİLEBİLİR Mİ? TÜRKİYE’DEN VE DÜNYADAN İKLİM HABERLERİ • KAYIN AĞACI MUZAFFER KOLEGE • NAİL ÖZER • KADIKÖY BADLİK AMİRİ CİHAN KOÇER • UĞUR EROL


Manifesto “Arılar”, doğanın karşılıksız çalışan biricik emekçileri. Onların görevi, sadece bal üretmek değil aynı zamanda doğanın işleyişinin mimarlığıdır. Einstein’ın arıların yok olması halinde dünyanın dört yıllık ömrünün kalacak olduğunu söylemesi bile bunun en büyük kanıtıdır. Sistem, tüketime dayalı vahşi anlayışı ile ülkemizde de canlıların yaşam alanlarını daraltarak çok uluslu şirketlere peşkeş çekiyor. Doğayı ranta, talana ve yağmaya kurban ediyor. Ancak dünyamız alarm veriyor. BM raporuna göre düzen bu şekilde giderse 12 yıl içinde dünyanın ortalama sıcaklığı 1,5 ºC’nin üzerine çıkacak. Elbette bu durum olağanüstü doğa olaylarının önünü açacak. Artık tüketim alışkanlıklarımızda radikal değişlikler yapmak ve aramızda yeni bir dil oluşturmak zorundayız. Tıpkı, kovanları ne kadar kalabalık olursa olsun görev bilinci, çalışma azmi ve aralarındaki dil ile bu durumun kaosa dönmesini engelleyip mükemmel bir uyum içerisinde hareket eden “arılar” gibi. Sahip olduğumuz ünvanlara bakmaksızın, bu dünyanın “kovan”ımız olduğunu düşünürsek, ya bu kovanı koruyacağız ya da yok oluşuna razı olacağız. Biz Orman Arıları olarak, işte tam da bu noktada itiraz ediyoruz. Hâlâ geç değil! İçinde doğa sevgisi olan, doğayı bir meta olarak görmeyip, onun bir parçası olduğunun ayırdında olan, aklı ve bilimi kendine rehber edinmiş her meslekten insanlara dil, din, ırk vs fark etmeksizin çağrıda bulunuyoruz: Gelin kovanımıza sahip çıkalım! Biz Orman Arıları olarak sabırla, dayanışma içerisinde beraber yeni bir dil ve iletişim araçları geliştirerek, insan onuruna yakışan, bilimin sunduğu rasyonel veriler ışığında yeni bir kovan inşa ederek değişime kanat açabileceğimize inandık. Bu dergi ile yazılı ve sözlü tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar tehdit altında olduğumuzu fark ettirmek ve yaşanan bu tahribatın evrensel boyutlarını dile getirmek için sesimizi çıkartıyoruz ve kanatlarımızı çırpıyoruz. Ne kadar çok kanat olursak o kadar etkili bir rüzgar oluşturabiliriz. Haydi, “yarın” çok geç olmadan. ORMAN KALIR, SEN “ARI”YI HATIRLA! Orman Arıları

Dağıtım Noktaları • TOD Marmara (Kadıköy) • Mephisto (Kadıköy) • Küff (Yeldeğirmeni/Kolektif)

İletişim Yandaki iletişim kanallarından bize her türlü fikir, tavsiye, destek, istek ve eleştirilerinizi iletebilirsiniz.

• Moda Kitap (Kadıköy) • İÜ Cerrahpaşa Orman Fakültesi

ormanarilari@gmail.com twitter.com/ormanarilari instagram.com/ormanarilari www.ormanarilari.com (Yakında!)

SAYI: 12 | KASIM 2019 KÜNYE

Neşriyat Umum Müdürü Sensin! Yazı Gurmeleri Kadıköy Badlik Amiri, Cihan Koçer, Muzaffer Kolege, Uğur Erol, Nail Özer, Prof. Dr. Barbaros Yaman Sorunlu Kazı İşleri Müdürü Nail Özer Mizanpaj ve Tasarım (Polonya muhabiri) Orkun Aldatmaz Kapak Fotoğrafı Alan Turgay Sosyal Medya Şenay Adanır Baskı Merdiven Altı Ofset Guguk Müşaviri Av. A. Selim Akol (İlk seferde aç şu telefonu!) Künyedeki tek ciddi kısım: Dergide yayınlanan yazıların her hakkı mahfuzdur; kaynak gösterilmeden iktibas edilemez, kullanılamaz. Yazıların sorumluluğu yazarına aittir. Künyeyi bağlamaz. Süreli yayındır.

YAYINIDIR


Geçtiğimiz Ayda Neler Oldu? TÜRKİYE’DEN VE DÜNYA’DAN İKLİM HABERLERİ

1 EKİM • Mahkeme Etiler’de rant kardeşliğine dur dedi. Ak Merkez AVM'ye komşu arazi, konut ve yeşil alan fonksiyonundayken rezidans yapılabilir hale getirilmiş, yeşil alan kaldırılmıştı. Dönemin CHP'li meclis üyeleri, imar planının iptali istemiyle dava açmıştı. • Avrupa'nın en yüksek tepesindeki buz kütlesi kayıyor. İtalya ile Fransa sınırında yer alan Mont Blanc Dağı'ndaki buz kütlesinde gerçekleşen erimeye bağlı kaymayı tespit edebilmek için radar kuruluyor. • Türkiye genelindeki orman yangınlarında bu yıl 5 bin 469 hektar alan tahrip olurken, en fazla hasar İzmir, Aydın ve Denizli'yi kapsayan İzmir Orman Bölge Müdürlüğü sınırları içinde meydana geldi. En çok zarar gören 2. bölge ise Muğla OBM sınırları oldu. 2 EKİM • Bakanlığın 'acil durumlarda' kullanmak üzere satın almayı planladığı Rus yangın söndürme uçağının, Antalya Kemer'de çıkan ve kısa sürede kontrol altına alınan orman yangınında kullanıldığı açıklandı. 3 EKİM • Bartın'ın Ulus ilçesinde ormanlık alanda kaçak kesim yaptırdıkları iddiasıyla, aralarında orman işletme müdürü, işletme şefi ve orman muhafaza memurunun da bulunduğu 6 kişi tutuklandı. • İzmir'in Dikili ilçesinde, 'Hasankeyf'ten Cerattepe'ye, Kazdağları'ndan Çukuralan'a, toprağına, havasına, suyuna, iklimine, hayvanına, ormanına, doğasına, yaşamına sahip çıkıyoruz' sloganıyla yürüyüş ve miting düzenlendi. 5 EKİM • Muğla'nın Fethiye ilçesindeki Kelebekler Vadisi, Konya'nın Karatay ilçesindeki Obruk Gölü, Osmaniye'nin Sumbas ilçesindeki Şarlak Şelalesi kesin korunacak hassas alan olarak tescil ve ilan edildi. 6 EKİM • Batı Avrupa'nın en yüksek dağı olan MontBlanc'ta iklim krizi kaynaklı buzul erimesinin yarattığı tehdit nedeniyle çevredeki evler boşaltıldı, yollar kapatıldı. • Ziraat Mühendisleri Odası Genel Başkanı, Çevre Şehircilik Bakanlığı'nca kiralanmasının önü açılan Hazine'ye ait tarım arazilerinin başka bir düzenleme ile yarı fiyatına satışa çıkarıldığını söyledi. • UNESCO Dünya Mirası listesinin 10

kriterden 9'unu taşıyan Hasankeyf ile Dicle Vadisi için, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın, UNESCO'ya başvurmasını talep edildi. 7 EKİM • Orman yangınlarına uçak kullanmadan müdahale eden ve büyük tepki çeken Tarım Orman Bakanlığı, 2019 yılında Türkiye genelinde 5.469 hektar alanın tahrip olduğunu açıkladı. Oysa sadece İzmir’de 6.500 hektar alan kül oldu. • Baraj ve HES projeleriyle tahrip edilen, maden projelerinin ise hedefinde olan Munzur Vadisi’nin korunması için ‘canlı varlık’ statüsü tanınmasına yönelik çalışma başlatıldı 8 EKİM • Kültür ve Turizm Bakanlığı, lüks otellere gidemeyen vatandaşların yararlandığı halk plajlarını lüks otellere tahsis etmek için ihale açtı • NASA doğanın insan eliyle kısa sürede ne hale getirildiğini ortaya koyan fotoğraflar yayınladı. Görüntüler doğa tahribi ve küresel ısıtmanın dünyadaki canlı yaşamını nasıl yok oluşa sürüklediğini gözler önüne seriyor. 9 EKİM • İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Orman Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Doğanay Tolunay 'İzmir'deki yangında zarar gören kızılçam ormanının eski haline dönmesi için 30 yıl gerek.' dedi. • Bergama Kozak Yaylası'ndaki çam fıstığı üretimini bitme noktasına getiren ve yıllardır nedeni belirlenemeyen hastalığın çözümü için Türkiye Ormancılar Derneği ve İzmir Büyükşehir Belediyesi protokol imzalandı. 10 EKİM • 6 Ekim'de Ankara'da düzenlenecek Ekoloji Mitingi'ne katılmak için yürüyüşe başlayan Kaz Dağları İstanbul Dayanışması Gönüllüleri bu öğlen tekrar göz altına alındı


Geçtiğimiz Ayda Neler Oldu? TÜRKİYE’DEN VE DÜNYA’DAN İKLİM HABERLERİ

5 Ekim 2019 akşamı da yürüyüşe başlayınca göz altına alınmışlardı. • Beyoğlu, Sütlüce Mahallesi, İmrahor Caddesi üzerinde, içinde halı saha da bulunan 2 bin m2 arazi yurda dönüşecek. 11 EKİM • Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü’nün kapatılıp, Orman Genel Müdürlüğü bünyesinde daire başkanlıkları olarak dağıtılmasına dair Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi hazırlandı. 12 EKİM • Kaz Dağları Dayanışması, Kaz Dağları'nı yağmalayan altıncı şirketin ruhsat yenilememesi için Çanakkale İskele Meydanı'nda toplanarak eylem ve basın açıklaması yaptı: “Kaz Dağları’nın üstü altından değerlidir! Ruhsat yenilenmesin!” dedi. 13 EKİM • Her gün, İstanbul’un olası bir büyük depreme ne kadar hazırlıklı olduğu konuşuluyor. Son olarak Bahçelievler ilçesindeki 70 bin nüfuslu Soğanlı Mahallesi’nin acil toplanma alanının olmadığı ortaya çıktı. • Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın ekolojik koridor projesini BirGün’e değerlendiren Orman Fakültesi profesörleri projenin bilimsellikten uzak ve rant odaklı olduğunu söyledi. 14 EKİM • Kaliforniya'da orman yangını: 100 bin kişi tahliye edildi ABD'nin Kaliforniya eyaletinin güneyinde başlayarak çevreye yayılan yangın nedeniyle bölgedeki yerleşimlerde yaşayan 100 bin kişi tahliye edildi. Yangının 18 km2 den fazla bir alanda etkili olduğu belirtiliyor. 15 EKİM • İstanbul 6. İdare Mahkemesi, İstanbul Kuzey Ormanları'nın Çekmeköy Taşdelen Mahallesi mevkiinde bulunan 187 dönüm askeri arazinin yağmaya açılmasına dönük plan değişikliği kararını iptal etti. • Sayıştay’ın OGM raporunda, maden arama ruhsatlarının yönetmeliğe uygun düzenlenmediği, Orman Kanunu’na aykırı hareket edildiği ve ormanlık alanların yüzde 17’sinin tapuya kayıtlı olmadığı belirtildi • AKP’li meclis üyeleri, bir önceki dönemde satılması için İBB iştiraki İmar A.Ş’ye devredilen ve arasında Levent'teki İETT

garajı arazisi de olan bazı arsaların yeşil alan olması için teklifte bulundu. 16 EKİM • Anamur ve Bozyazı ilçelerinde yıldırım düşmesi sonucu 13 ayrı noktada çıkan orman yangını, 100 kişilik personel ve 2 helikopterle müdahale eden kahraman orman ekiplerince söndürüldü.Yangında 37 hektar orman tahrip oldu 17 EKİM • Sapanca ilçesinde orman tahrip edilerek yapılması planlanan teleferik projesine karşı aylardır nöbet tutan halkın çadırını söken polis, yurttaşları darp etti. • Türkiye’de doğaya ve insana zarar veren pestisit kullanımı artıyor. Türkiye’de pestisit kullanımı her geçen gün artıyor. 1979 yılında 5 bin olan pestisit kullanımı 2018 yılı itibarıyla 65 bine yükseldi. 18 EKİM • Artvin’e bağlı Cerattepe’de Cengiz Holding’e ait maden projesine karşı direnen yurttaşlara hapis cezası verildi. • Sayıştay raporunda, kömür üretiminin gerçekleştiği ve termik santralların bulunduğu; Adana, Maraş ve Çanakkale illerinde denetim yapılmadığı, denetim yapılan yerlerin ise Bakanlığa bildirilmediği ortaya çıktı. 20 EKİM • İzmir Aliağa ilçesinde bir tesisten sızdığı iddia edilen petrol türevi atıklar sahil şeridini siyaha boyadı. Balıkçı barınağına teknelerin giriş ve çıkışları kapatılırken, vatandaşlar durumu felaket olarak niteledi. 21 EKİM • Altıncı Filo' Erzincan'a da demir attı: Yurttaşlar tepkili Anagold Madencilik, Erzincan Kemaliye ilçesine bağlı Ağıl, Harmankaya, Dilli ve Çanakçı köylerinde altın aramak için sondaj çalışmalarına başladı. Bölge halkı, madene karşı mücadele kararı aldı. • Artvin’i parsel parsel sattılar: Cerattepe’de üç yeni ruhsat Artvin’de çevre mücadelesini yürütenlerin verdiği bilgilere göre, Artvin kenti üst kısımdan çepeçevre Cengiz ve Kalyon’a maden arama ruhsatlarıyla parsel parsel ihalelerle verilmiş durumda.


Geçtiğimiz Ayda Neler Oldu? TÜRKİYE’DEN VE DÜNYA’DAN İKLİM HABERLERİ

22 EKİM • Göreme Vadisi, Cumhurbaşkanlığı kararıyla millî park olmaktan çıkarıldı. Göreme Milli Parkı UNESCO Dünya Miras Listesi’nde yer alıyor. CHP Nevşehir Milletvekili Faruk Sarıaslan; "Amaç bölgeyi yapılaşmaya açmak. Bu durum Kapadokya’yı mahveder" dedi. 25 EKİM • AKP, Kemerburgaz ormanlardaki binlerce ağacı kesti, geniş yollar açtı, ormanı yok edip “Kent Ormanı” denilen saçmalığı bize hediye etti. “Kent ormanı” diye bir kavram yoktur, orman ormandır. 26 EKİM • Türkiye denizlerinde 56 yeni canlı türü tespit edildi Ege Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesinde yapılan bilimsel çalışmalar sonucu Akdeniz, Ege ve Marmara denizleri ile tatlı sularında yaşayan 56 yeni su altı canlısı keşfedildi. 29 EKİM • Kaz Dağları’nda altın madenlerine karşı mücadele sürerken 29 yeni ruhsat verdiler Bu ruhsatların kaç tanesi tam olarak altın madeni ruhsatı şu anda tespit edilemiyor, ancak 84 adet ruhsat daha önce veya şu anda altın madenciliği yapan şirketlere ait. • Burdur’un Yeşilova ilçesinde, Salda Gölüme Dokunma Platformu tarafından Salda Gölü Çalıştayı ve Forum etkinliği gerçekleşti. Etkinlikte, “Salda Gölü’nün renkleri solmasın, gelin birlikte mücadele edelim” çağrısı yapıldı. 30 EKİM • Boğaziçi de Cumhurbaşkanlığı'na bağlanıyor İstanbul Boğazı’nın imar mevzuatı değişiyor. Büyükşehir Belediyesi’nin yetkileri elinden alınıyor. Boğazın imara açılabileceği belirtiliyor. • 2.9 Milyar Kuş Artık Yok Günümüzde kuşlar, her gün yeni ve tehlikeli zorluklarla baş etmek zorunda: hava kirliliği, rüzgar türbinleri, gökdelenler, uçaklar, pestisit kullanımı ve benzeri görülmemiş düzeyde habitat kaybı. Otlak Kuş Türleri %74 azaldı... 31 EKİM • İsveçli iklim aktivisti Greta Thunberg çevre ödülünü reddetti Greta Thunberg, 75 bin dolar olan İskandinav Konseyi Çevre Ödülü'nü, iklim konusunda "güzel sözler söylemek" yerine "somut eylemlerin hayata geçirilmesi" gerektiğini ifade ederek

reddetti. • ABD'nin Kaliforniya eyaletinde 6 gündür süren orman yangını şiddetli rüzgar sebebiyle kontrol altına alınamıyor Bölgede yaşayan 180 bin kişi için tahliye emri verilirken kuvvetli rüzgarın elektrik hatlarına zarar vererek yeni yangınlara neden olmasından endişe ediliyor. Derleyen: kadıköy Badlik Amiri

Nail ÖZER Hangi tarihsel hesaplaşmanın içindesiniz? 21 Mart günü ve bulunduğu hafta Ormancılık haftasıdır. Zaten o hafta ağaçlandırma seferberliği yapılır. Bu işi yaklaşan oda seçimlerine veyahut yeniden tarih yazıcılığına soyunarak yapmayın. Şarlatanlıklar elbet gün yüzüne çıkacaktır, çıkar. Yaptığınız ağaçlandırma hangi bilimsel norma göre yapılıyor bunu bir izahat edin. Ben de üzerine çalıştığım yüksek lisans tezimi yırtıp atayım. 12 milyon fidan olmuş... Bir sonraki sayıda detaylı olarak anlatacağım. Son dakika girişiyle "vızzz dergiye ve okuyucunun sabrına sunarım.


Uğur EROL

1ugurerol@gmail.com

Yazarımız Uğur Erol’un “Gözlem” adlı yazısı baskıda yapılan teknik bir aksaklıktan dolayı yayınlanamamıştır. İlgili yazıyı dergimizin 11. sayısının dijital formatında okuyabilirsiniz. Aksaklıktan dolayı okurlarımızdan ve yazarımızdan özür dileriz. Vızzz Dergi Yayın Kurulu

CUMHURİYET ÜZERİNE… Malumunuz üzere Cumhuriyetimizin 96.yılını geride bıraktık. Bu yılı diğer yılardan ayıran, diğer yıllara göre farklı kılan bir şey vardı. Bu yıl sanki daha bir coşkulu daha yüksek sesle kutlandı. Büyük, küçük, genç yaşlı herkes tarafından doyasıya ve coşkuyla kutlanan bu bayram ülkenin dört bir yanına yayıldı. Meydanlar insan seliydi. Bayraklarla süslenmiş caddeler, sokaklar evler. Her yerde Mustafa Kemal Atatürk sesleri... Peki bu yılı diğer yıllardan ayıran neydi? Neydi insanlara bu denli coşkuya iten şey? Hiç düşündünüz mü? Bunun tek bir açıklaması var oda geç de olsa gelen “Zafer”! Neyin zaferi derseniz bunca yıl baskıya uğramış insanların zaferi. Yıllarca bu coşkuyu bu Atatürk sevgisini içinde biriktirmiş insanların zaferi. Artık ötekileştirmeleri yenmiş, sen ben o demeden tek bir olmuş insanların zaferi. Bu zaferin umudun zaferi. Geç de olsa gerçekleşmiş bir rüya gibi. Sanki koca bir devi alt etmişçesine, gelen hissin zaferi. İnsanlar o kadar mutluydu ki zafer haykırışları tüm dünyada yankılandı. Bu zafer mutluluğunu sadece sokaklar da ki insanlar da değildi. Dikkat ettiyseniz yapılan reklamlara, medyaya, siyasete bile yeni bir hava katmış yeni bir renk getirmişti. Son yılların en coşkulu kutlamalarına tanıklık ettik. Umarım bundan sonrada hiç azalmadan artan coşkulu nice bayramlara.. Şimdi gelelim ikinci konuya. Bu konuda sizi Cumhuriyet ile ilgili farklı bir meseleye götüreceğim. Neden 29 Ekim? Cumhuriyet neden tam olarak 29 Ekim günü ilan edildi, neden beş gün önce ya

da üç gün sonra değil? Sizce bir tesadüf mü? Konu Mustafa Kemal olunca orada tesadüften söz etmek saçma olur sanki. Atatürk‘ün özellikle 29 Ekim 1923 tarihini seçmiş olmasının altında gurur verici bir hikâye var aslında. Mustafa Kemal bu pek bilinmeyen 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı hikayesini, İzmir Süvari Kolordusu Komutanı ve aynı zamanda kendisinin kadim dostu olan Fahrettin Altay Paşa ile paylaşmıştır zamanında. 29 Ekim 1923 tarihinin hikâyesini anlamak için beş yıl öncesine gitmek gerek; hatta tam olarak 30 Ekim 1918 gününe… O gün Mondros Ateşkesinin imzalandığı gündür. Başka bir deyişle Osmanlı’yı haritadan silen, İngiliz işgalini başlatan ve topraklarımızın parçalanmasına ön ayak olan bir çöküş anlaşmasıdır aslında. Mustafa Kemal o dönemde hissettiklerini anlatırken Fahrettin Altay Paşa’ya, “30 Mondros Anlaşması sonrası çektiğimiz sıkıntıları bilirsin.” der ve 29 Ekim’in sırrını şu cümleyle açıklar: “Deyiniz ki, tarihten silinmek istenen bir milletin ahıdır, öcüdür.” Cumhuriyetin ilanından 2 yıl sonra bu sırra tanık olan Altay Paşa, Mustafa Kemal’e “Ama bundan daha önce hiç söz etmemiştiniz…” diyecek olur. Atatürk’ün buna cevabı en az kendisi kadar asil, onurlu ve karizmatiktir: “Övünmek olur. Övünmek, benimle beraber mefkureye inananların, milletin, ordumuzun hakkıdır.” tBaşka bir deyişle 29 Ekim, zamanın Batılı devletlerine vurulan bir tokat niteliğini taşıyan, derin anlam içeren bir tarihtir ve özünde Mustafa Kemal’in Batı'ya “Ben 30 Ekim’i tanımıyorum, sizden bir gün öndeyim. Siz, 29 Ekim’i tanıyacaksınız!” demesidir.


Ağacı Tanı, Sev, Koru KAYIN AĞACI (Fagus spp.)

Merhaba sevgili ağaç ve doğasever okurlarımız. Sizler için başlattığımız Ağaçları tanıyalım dizimizin 3. Bölümünde sizleri adını eski Türkçede “Kadın” kelimesinden alan, kökleriyle yeraltını, gövdesiyle yeryüzünü, tepe tacıyla gökyüzünü birleştirerek yaşamı temsil eden, İstanbul’da Belgrad Ormanları içerisinde yer alan, yazları pikniklerde gölgelenmemize olanak sağlayan, ülkemizin asli ağaç türlerinden olan, uzun boylu, geniş omuzlu, üretken ve doğurgan, mitlere konu olmuş anaç bir ağaç türümüz ile tanıştırmak istiyoruz.

Evet. Ülkemizin asli ağaç türlerinden biri olan, adını eski Türkçede “Kadın” kelimesinden almış olduğundan dolayı dilimizde “Kayınpeder”, “Kayınvalide” veya “Kayınbirader” kelimelerine hamilik yapan, Ülkemizde Karadeniz kıyısında yer alan Kırklareli’nden başlayıp Artvin’e kadar uzanan dağlarda yaygınlık gösteren ve oradan Kafkasya ve Sibirya ormanlarına kadar yaygınlık gösteren Doğu Kayını (Fagus orientalis) olarak bilinen türü ile bir de Avrupa Kayını (Fagus silvatica) türü olan ve insanlık var olduğundan bu yana var olduğu düşünülen bir ağaçtır Kayın ağacı. Mitolojik çağlarda kabuğu örgü çanta, sepet, barınak ve çatı iskelet yapımında, dalları “dayak”, “sopa”, “çadır direği”, “yay” ve “ok” yapımında, külleri ve talaşı yaralanmalara karşı ilaç yapımında, Şorlar ve Teleutlar tarafından “kaynıng sünezi” denmekte olan özsuyu ise ana sütü ile eşdeğer tutulduğu durumları göz önünde bulundurulduğunda Kayın ağacının adının “Kadın” kelimesinden gelmesi gayet anlaşılır bir durum olarak çıkıyor karşımıza. 30-40 metre kadar boylanabilen, 20 metre tepe tacı yapabilen ve 500 yıldan fazla yaşayabilen bu mitolojik kökenli ağaç bu anaç özellikleri sebebiyle ona atfedilen bütün özellikleri itinayla taşıyor üzerinde.

Mesela, bir kayın ormanında dolaşıyorsanız ve acıktıysanız ve aylardan eylül-ekim ise bu anaç ağacın yere dökülmüş tohumlarını tüketebilirsiniz. İçerisinde barındırdığı yağlı ve enerji yüklü yapısıyla şehre ulaşmanıza yetecek imkânı sağlayacaktır size. Veya ağacın gövdesinde dikine açacağınız bir çizik ile özsuyunun akmasını sağlayarak anne sütü yerine geçecek özellikte olan bu sıvıyı tüketebilirsiniz. Ayrıca Haziran-Eylül ayları arasında ağacın taze sürgün yapraklarını da tüketebilirsiniz. (Bunlar şahsıma ait kişisel bir tecrübedir. Siz yine de ormana giderken yanınızda yiyecek bir şeyler götürmeyi ihmal etmeyiniz lütfen)

Evet. Küresel İklim Krizinin had safhaya ulaştığı, dinozorların yaşadığı dönemde “Hala vaktimiz var” dediği günümüz dünyasında vaktimiz bu kadar kısalmışken, binlerce yıldır bu topraklarda ve dünyada yaşayan, Avrupa’dan Sibirya’ya bir yay gibi saran bu anaç ve “Kadın” ağacın var olması ve varlığını sürdürebilmesi hepimizin yararına olacaktır. Sürdürülebilir bir ekoloji ve ekosistem için, yaşanabilir bir dünya için çok geç kalmış olsak da “zararın neresinden dönersen kardır” sözüne istinaden kapitalizmin vahşi tüketim politikalarını bir kenara koyup yarının çocuklarının dünyasını çalmayalım. Onlara yaşayabilecekleri, rahatça nefes alabilecekleri, karbon vergisi ödemek zorunda kalmayacakları, nefes alabilmek için bedel ödemek zorunda kalmayacakları bir dünya bırakalım. Kapitalizmin dayattığı tüketim alışkanlıklarımızdan vaz geçip geleceğe yeşiller içinde ve doğayla barışık insanların yaşadığı bir Dünya bırakabilmek dileğiyle. Hazırlayan: Kadıköy Badlik Amiri


Muzaffer KOLEGE

muzkolege@gmail.com

İYİ VATANDAŞ OLABİLMEK Demokrasilerde halk beldesini yöneten belediyecileri, ülkesini yönetecek politikacıların seçer.Seçilenler seçenlere hizmetle yükümlüdür.Seçilenlerden hizmet yönünden verim alabilmek için vatandaşın oyuna sahip çıkması, gerekirse seçtiklerine hesap sorabilmesi gerekir. Bizler seçimlere yüksek oranda katılırız ancak ondan sonra seçtiklerimiz bizi işlerine geldiği gibi yönetirler, sürü toplumuz. Genelde politikacılarimiz olsun, halktan bir birey olsun ülkeyi ve dünyayı kurtarmaya çalışırız ancak gözlerimizin önündeki küçük sorunlarla ilgilenmeyiz. Oysaki herkes evinin önünü temizlerse sokaklar temiz olur, sokaklar temiz olursa caddelerimiz temiz olur, onlarda temiz olursa ülke temiz olur. Küçük sorunlar çözülürse büyük sorunlarda kolaylıkla çözülür. Onun için nemelazımcılığı bırakıp çevre ile ilgilenmemiz gerekir. Bizler "Orman Arıları" olarak her türlü seviyede sorunlarla ilgilenip, okuyarak çalışarak doğruları öğrenerek topluma çözüm yollarını önereceğiz. Amacımız önce bal peteğini doldurabilmek ondan sonrada kovanı doldurabilmektir.

Kat Mülkiyeti yasasında apartman yönetimlerinin, site yönetimlerinin yanında bunların birleşerek oluşturacakları "mahalle yöneticileri birliği, cadde yöneticileri birliği " gibi örgütler vardır. Batı ülkelerinde bu birliklerin belediye yönetimlerini bile değiştirebildiklerini okuyoruz. Bir ara şehirlerde "Parlamenter Denetleme Komiteleri " oluşturulmuştu. Güya her şehrin halkı bu Komiteler aracılığı ile kendi milletvekillerinin çalışmalarını denetleyecek, meclisin ülke yararına çalışmasının itici gücü olacaklardı. Şimdi ise meclisimizin içine düştüğü duruma bakın.Tek adamın ve Meclis dışında oluşturulan kurulların gölgesinde kalan 600 kişilik meclisin etkinliği tartışılır duruma geldi. Sonuçta iyi vatandaş olabilmek için en yakın çevremizin en küçük sorunlarından başlayarak şehrimizin, ülkemizin sorunları ile ilgilenmek, STK’lara üye olarak olumlu çalışmalara katkıda bulunmak gerekir. Bunun içinde okumak, bilgilenmek ve çalışmak zorundayız.


Kapak Konusu

Bartın’ın Gözdesi Uluyayla Maden Ocaklarına Feda Edilebilir Mi?

Yine bir ÇED Raporu faciası mı yolda... İzleyip göreceğiz... Bazıları Salda Gölü için mutmain olurken, bazıları Kazdağları’nda siyanürle altın ararken, havamıza, suyumuza, tarladaki ekinimize göz dikerken daha ne kadar bekleyeceğiz? Buyurun bu haftaki kapak konusuna.. Gözler Kazdağları’ndayken, bakın yeşil Batı Karadeniz’de neler oluyor, Barboros Hoca’nın kaleminden buradan okuyun! Bize de Vızzz Dergi olarak bu değerli yazıyı basmak düştü...

BARTIN’IN GÖZBEBEĞİ ULUYAYLA MERMER OCAKLARINA FEDA EDİLEBİLİR Mİ? Bartın ili Ulus ilçesi Uluyayla mevkiinde bir madencilik firması tarafından açılması planlanan 201800011 ruhsat nolu II-b grubu mermer ocağı projesi ile ilgili olarak Bartın Valiliğine proje tanıtım dosyası sunulduğunu öğrendiğimde bir hayli canım sıkıldı. Bartın Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’nün resmi web sitesine girdiğimde projeye ilişkin Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) Yönetmeliği’nin 16. maddesi kapsamında ÇED sürecinin başlatıldığını ve 13 Eylül 2019 tarihinde ilgililere ve kamuoyuna duyurulduğunu gördüm. En azından “ÇED gerekli değildir” kararı alınmamış diye sevinmeli miydim? ÇED süreci başlatılmış olmakla birlikte biliyordum ki Türkiye’de ÇED uygulamaları 1993’den günümüze ormanlarımız, yaylalarımız, dere ve nehirlerimiz, kısacası doğamız aleyhine sonuçlanan (ÇED olumlu) süreçlerden öteye gidememişti. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın verilerine göre son 26 yıldaki 5669 adet ÇED sürecinin sadece 42’sinde (% 0.74) ÇED olumsuz kararı verildiği anlaşılmakta. Yüzde bir (% 1) bile değil, ne büyük rakam! Bu yüzde birle mi çevreyi koruyacaksınız? Uluyayla’da açılması planlanan mermer ocağı için ÇED olumlu kararı çıkarsa Bartın’ın, Ulus’un, Safranbolu, Eflani ve Karabük’ün çocuklarının neler kaybedeceğini düşündüğümde, canım daha da sıkıldı! Birçok kez havasını soluduğum, suyundan içtiğim, elimde kamera eşsiz bitkileri ile göz göze geldiğim endemik Uludağ Göknarı ormanlarının kalbindeki Uluyayla senin hakkında ne planlıyorlar öyle? Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü’nün Bartın Biyoçeşitlilik Projesi kapsamında bağrındaki eşsiz bitkilerinle tanışmak üzere meslektaşım Prof. Dr. Zafer KAYA ile birlikte farklı mevsimlerde defalarca seni ziyarete geldiğimizde nasıl da güzel karşılaşmıştın bizi rengârenk çiçeklerinle. Hangisinden başlasam! Karla kaplı çimenlerinde açan boynu bükük Kardelenlerin

o kadar güzeldi ki tek başına bu bile yeterliydi sana kıy(a)mamaları için. İlkbaharın başlarında güneş ışığı vurduğunda sapsarı parıldayan endemik Ankara çiğdeminden mi bahsetsem ya da onunla aynı ortamı paylaşan mavi çiçekli çiğdemden mi? Uludağ Göknarı ormanlarının izin verdiği ölçüde kayalık alanlarda yaşam alanı bulan siklamenlerine mi değinsem yoksa kızıla kesmiş şakayıklarına mı? Birkaç hafta önce ÇED sürecine konu olan sahaya çok yakın bir noktada yol kenarında tesadüfen karşılaştığımız endemik Çayırserçebaşı türüne mi anlatsam sıkıntımı, bak seni buradan geçen makinalar ve mermer kamyonları ezecek diye! Yoksa avazım çıktığı kadar bağırsam mı dağlara doğru, bilemedim. Ama bildiğim bilimsel bir gerçek var ve bu gerçeği Türkiye Ormancılar Derneği Bartın Orman Fakültesi Temsilciliği olarak kamuoyuna açıklamak durumundayım: 2016-17 yıllarında Bartın Biyoçeşitlilik Projesi kapsamında ve akabinde Prof. Dr. Zafer KAYA ile birlikte yürüttüğümüz arazi çalışmalarımızda Bartın Florasında tespit ettiğimiz bitki taksonu sayısı 1000’e yaklaşmış durumda. Bunlardan 34’ü Bartın ilinin muhtelif habitatlarında yetişen Türkiye’ye endemik türler. Endemik türlerin birçoğu da başta Uluyayla olmak üzere, Gezen Yaylası, Zoni Yaylası ve Ardıç Yaylası gibi çok farklı habitatları barından orman ve yayla ekosistemleri içiresinde yer almakta. Bugünkü bilgilerimize göre Uluyayla’da mermer ocağı açılması düşünülen saha ve nakliye yolu güzergâhında en az üç endemik bitki türü bulunuyor: Abies nordmanniana subsp. bornmuelleriana (Uludağ göknarı), Crocus ancyrensis (Ankara çiğdemi) ve Centaurea inexpectata (çayırserçebaşı). Uluyaylaya Güneyören Köyü mevkiinden çıkarken kayalık alanlarda ayrıca endemik Seseli resinosum (sidikliçaşır) türü de bulunmakta. Üstelik bu tür nadirliği nedeniyle Doğa Koruma ve Milli Parklar Bartın Şube


Kapak Konusu Müdürlüğünce izlenmektedir. Uluyayla ayrıca soğanlı bitki türleri açısından da çok zengin. Başta Galanthus elwesii (kardelen) olmak üzere Cyclamen coum (yersomunu), Scilla bithynica (boncuksümbül), Allium sp. (yabanisoğan) ve Iris sp. (süsen) gibi soğanlı bitkiler Uluyayla florasında bulunmakta. Paeonia peregrina (bocur) ve Asphodeline lutea (sarıçiriş) Uluyayla’nın gösterişli ve peyzaj değeri bulunan yüzlerce bitki türünden ikisi. Her ne kadar mermer ocağı proje tanıtım dosyasında Bartın ili Ulus ilçesi Güneyören köyü mevkii denilse de, koordinatlar incelendiğinde izin talep edilen 20.5 ha’lık sahanın Güneyören Köyü yakınlarında değil, Uluyayla’nın merkezine çok yakın (1.9 km) bir konumda yer aldığı anlaşılmaktadır . Proje tanıtım dosyasının 72. sayfasında Tablo 43’de hiçbir arazi çalışması yapılmadan yazıldığı anlaşılan bitki listesinde sadece 6 adet türe yer verilerek, endemik bitki bulunmadığı söylenmektedir. Mermer Ocağı Projesinin flora bölümünü hazırlayanların Bakanlığın daha iki yıl önce tamamlanan Bartın İli Biyoçeşitlilik Projesinin sonuçlarından haberleri olmadığı anlaşılmaktadır. Uluyayla’da orman oluşturan 30 metre boyundaki endemik Uludağ Göknarı bile tabloda kendisine yer bulamamış, inanılmaz değil mi? Uluyayla gibi hem biyolojik çeşitlilik hem de doğa turizmi açısından son derece önemli olan ve özenle korunması gereken bir ekosistemin mermer ocağı faaliyetlerine konu edilmesi

Bartın’ın Gözdesi Uluyayla Maden Ocaklarına Feda Edilebilir Mi? Türkiye’nin imzalayarak taraf olduğu BM Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi, Avrupa Yaban Hayatı ve Yaşama Ortamlarını Koruma Sözleşmesi (BERN) gibi birçok uluslararası çevre sözleşmesine aykırılık oluşturacaktır. Ayrıca böyle bir faaliyete izin verilmesi toplumun vicdanını da kanatacaktır. Çünkü Uluyayla eşsiz bir yayla ekosistemi olmasının yanısıra, orman, orman içi açıklık, dere ve kayalık alanlar gibi farklı habitatlarında endemik türlerin de yaşadığı, pek çok bitki ve hayvan türüne ev sahipliği yapan bir bölgedir. İnsanoğlunun uygarlaşma sürecinde ulaştığı en önemli kavramlardan birisi de “doğa koruma” kavramı. Bu kavramı, doğaya ekolojik açıdan bütüncül bakmamızı sağlayan, ekoloji ve bitki coğrafyası gibi çevre ile ilişkili birçok bilim dalının kurucusu, 19. yüzyılın başlarından günümüze değin birçok bilim adamı ve sanatçı kuşağını derinden etkilemiş olan büyük doğa bilimci Alexander von Humboldt’a borçluyuz. 2019 yılı Humboldt’un 250. doğum yıldönümü. Bartın ilinin biyoçeşitlilik ve doğa turizmi açısından en önemli birkaç ekosisteminden birisi olan Uluyayla için alınacak karar, Humboldt’dan 250 yıl sonra doğa koruma yönünden hem ilgili kurumlar hem de yöre halkı için uygarlaşıp uygarlaşmadığımızın bir göstergesi olacak. İzleyip göreceğiz! Prof. Dr. Barbaros YAMAN Türkiye Ormancılar Derneği Bartın Orman Fakültesi Temsilcisi Kaynak: https://www.ormancilardernegi.org/icerik_detay.asp?Icerik=1651


Kadıköy Badlik Amiri

@raskolnikovpcrn

TEFRİKA-8: TREN YOLUNDA ISIRGAN OTU 1. BAP 2. KISIM ÖNCESİ 11. SAYIDA

O SIRADA MEÇHULDE Terliyorum. Karanlık üstüme üstüme geliyor. Benim olmadığını düşündüğüm ellerim ve ayaklarım var. Kapı gıcırtısıyla irkiliyorum. Beynimin içinde şimşekler çakıyor. Yıldırımlar gürlüyor. İçeriye kapkaranlık geceler doluyor. Kollarımla sardığım sevgililerim geliyor aklıma. Karadeniz’in dalgaları köpürüyor. Sahi, Kollarım nerde? Fazla geliyor kollarım, bacaklarım. Atmak istiyorum. Benden gitsinler istiyorum ama bumerang misali geri geliyorlar bana geri. Bir ateş yakıyorum kötürümleşmiş kısmında yüreğimin ve cellât uyanıyor yatağından. Etraf sinekkaydı yıldızlarla parlıyor. Alıp iki tanesini yüreğime saklıyorum. Bir tanesi gözlerime kayıyor; tutamıyorum. Çukur bir yere koyuyorlar beni. Ellerimi, kollarımı, ayaklarımı alıyorlar benden. Yerlerine sopa takıp, beni oynatıyorlar karanlıkta ki gözlere karşı. Utanıyorum: bilinçsizliğin öfkesiyle. Çıplak bir utangaçlıkla bir korku alıyor içimi. Korkuyorum. Bakıyorum yarı uykulu, yarı ürkek gözlerle; Merdiven. Soluk yüzlü bir adam oturmuş merdivenin başına, kahve içiyor: sütsüz. Diyaframdan gelen mantarlaşmış ürkek bir sesle saati soruyorum ona; -“Acelen ne? Sen misafirsin. Bizim misafirimiz. Biraz daha kal. Keyfini çıkar” diyor. Karanlık oluyor yine ortalık. Çaldılar yine güneşimi. Yakıyorum çıkarıp Yüreğimde ki son kalan yıldızı. Ortalık biraz aydınlansın diye. Yalnız değilim. Birkaç suret var karanlıkta: renkleri solmuş ama. hiçbiriyle konuşmuyorum. Yüzleri o kadar korkunç ki. Sanki benim konuşmamı bekliyorlar aklımdan geçenleri okuyabilmek için. Susuyorum. Alabildiğine sessizleşiyor ortalık. Sessiz bir korkunun dizi dibine sığınıyorum. Çok korkuyorum. Gök gürültüsüne benzeyen sesler değiyor gözlerime. Çok korkuyorum diyorum: sesim duvarlardan yankılanıp çarpıyor çıplak etime. Demek duvarlar var etrafımda; dört tarafı beton duvarlar. Kesip gövdemi yakıyorum, ısınıyorum. Korkum; geçti geçiyor gibi… Bir alt kata iniyorum. Çamur, çökelek dut

kurusu ve süpürge tohumu her yer. Yalnız değilim burada. Artık anladım. Onlarda benim gibi; çamur yapılıp şekle sokulmuş, sonra elektrik verilerek kurumaya bırakılmış. Hiçbirinin Saçları yok. Elektrik faturası kuruyana ait. Onlarında kolları bacakları onlara ait değil. Onların ki de sopadan yapılmış. Üzgün bir güneş gibi içimde kuruttuğum yaşlarımı ağladım yağmur bulutlarına. Yaşlarım yağdı alanlara, meydanlara, köylere, okullara… Aktı: set kurup önüne, akmasını engelleyenlerin üzerine; SEL yaptı… Tuttular kolumdan: yatırdılar. Kurbanlık hayvanlar gibi hissettim kendimi bir an. Önce kafa derimi yüzdüler. Sonra gözlerimi çıkarıp yerinden denize attılar. Hemen ayağa kalktım hiçbir şey olmamış gibi. Aynada saçlarımı taradım. Denizi seyrettim sonra biraz. Sahilden geçen kızlarla göz göze geldik. Yüzüm gözüm kan boyası, deniz kıpkızıl. Deniz olduğu gibi mideme aktı; kurudu. Kayığım karaya oturdu. Balıklar nefessizlikten ölüm bayraklarını çektiler. Korkuyorum. Soğuk. Demir eriten bir terlemeyle sevdalanıyorum Deniz’e. Kızıyorlar bana. Korkuyorum. Gök gürültüsü sesler kulağımı tırmalıyor. Kızmayın bana: sizin bilmediğiniz şeylerden korkuyorum. Bağışlayın beni. Elimi, kolumu, bacağımı siyaha boyadım. Karanlığa gizleme sevdalar yetiştirdim. Süt beyaz yüreğim duruyor masanın ortasında ki melamin kap içinde. Kedilere veriyorum yüreğimi; afiyetle içiyorlar. Artık her yer kızılca karanlık. Yıldızımda kalmadı: yüreğimi kedilere verdiğimden beri. Son yıldızımı da içti kediler. Gözüme kayan yıldızsa ısısını sürtünmeye harcamış, bana bir faydası yok. Endişe var yüreğimde; kocaman tıraşsız bir tedirginlik. Nerden geleceği belli olmayan ama nefesi burnuma kokan yumruklar dolaşıyor yüreğimde. Kaçıyorum son sürat. Köşe başında iki imge tespih çekiyor düş kırığı taşlardan yapılmış. Çıkış yolunu soruyorum bir çocuk temizliğinde. Beni tutup asıyorlar kurumaya bırakılmış çamaşır gibi darağacına. Sonra geri dönüp geldikleri köşe başına, devam ediyorlar düş kırığı taşlardan yapılmış tespihlerini çekmeye. Bense Mosmor kesiliyorum. Havasızlık kaplıyor dört yanımı.


Kadıköy Badlik Amiri Göremiyorum. Bunalıyorum. Ölmek üzereyim korkudan. Ağacından yeni kopmuş bir dal gibi; yapraklarımla birlikte düşüyorum uçurumlardan meçhul bir boşluğa. Her yer kızılca karanlık. Bir anda çepeçevre dört duvar sarıyor etrafımı; penceresiz. Binlerce el sarıyor bir anda her yanımı. Hayır. Zümrüdü Anka kuşu değilim ben. Ne yaptığımı, nerde olduğumu bilmiyorum. Oturuyor muyum, ayakta mıyım, yürüyor muyum? Parkları ve köprü altlarını hayalden bile daha hızlı koşuyorum. Bana beni gösteriyorlar; tanıyamıyorum. Elim, yüzüm, gözüm, kulağım, ağzım, burnum, kolum, bacağım, gövdem, ayaklarım, parmaklarım, tırnaklarım, YÜREĞİM, BEYNİM, BENLİĞİM… Hepsi değişmiş, değiştirilmiş ve gitmiş. Hepsi gitmiş fakat geri gelmemiş. KAŞLA GÖZ ARASINDA, İKİ DAKİKA KARANLIK MOLASINDA, HERŞEYİMİ ÇALMIŞLAR. HERŞEYİMİ ALMIŞLAR BENDEN, HERŞEYİMİ… O ESNADA KARAKOL ÖNÜNDE -“Alo, Sani Bey. Burası çok karıştı. Polis çok sert müdahale ediyor. Her yer gaz bulutu. Biz Sercan ile meydandayız. Polis gözümüzün önünde 1 kişiyi bayıltıp götürdü. Görüntüleri kayda aldı Sercan. Ne yapalım?” dedi Verda sesindeki bütün endişeyi karşı tarafa aktararak. -“Kızım önce bir sakin ol. Gönder görüntüleri bana. Bir bakalım. Duruma göre hareket ederiz.” Dedi karşı taraftaki tüm umursamazlığıyla. -“Tamam. Hemen gönderiyorum. Biz şimdi karakolun önüne doğru gidiyoruz. Sizden de haber bekliyoruz.” Diyerek karşı taraftan gelecek talimatları beklemeden telefonu kapatıp görüntüleri gönderdi Verda. Karakolun önüne geldiklerinde nöbetçi polis dışında neredeyse hiç polis yoktu ortalıklarda. Hemen gidip Barva’nın akıbetini sordular nöbetçiye ama o da bir şey bilmediğini söyledi. O esnada çalan telefonunu bir hışımla açtı Verda. -“Alo, Verda. O görüntüleri kesinlikle yayınlamıyoruz. Yukarıdan kesin talimat var. Ortalık çok karışık durumda. Görüntüleri hemen siliyorsunuz. Anladın mı Verda? Görüntüleri hemen siliyorsun kızım!!” dedi kesin bir talimatla Sani Bey. Hoparlörden konuşan sesi duyunca Verda ve Sercan göz göze geldi. Umarsızlığın vücut bulduğu bu dakikalarda ne yapacağını bilemeyen, kafesinin kapısı açılmış bir kuş gibi kalakaldılar. Dışarı çıksalar bir dert, kalsalar gam. Sercan’dan gelen bir kafa hareketi ile görüntüleri sosyal medyaya yükleyerek ve

@raskolnikovpcrn yorumlayarak paylaştı Verda. Beğeniler ve paylaşımlar çığ gibi büyümeye başlamıştı. O ESNADA MİS SOKAKTAKİ KAFE Batu’nun yaptığı kokteyl ile biraz olsun sakinleşmeyi beklerken bir yandan da sosyal medyadan dışarıdaki durumu takip etmeye çalışıyordu Deniz. Ortalık savaş alanı gibiydi. Göz gözü görmüyor, ses sesi duymuyordu. Gam Bülbülü unutmuş, Bülbül Gam’a küsmüştü. Sisten bir bulut kol geziyordu taksim meydanında. Bütün paylaşımlarda ve videolarda insanlar feveran halindeydi. Sağa sola kaçışanlar, direnenler, düşenler, kalanlar, slogan atanlar… Derken Deniz elinden telefonu düşürüp daldı Dar’a. O esnada barda bardakları kurulamakla meşgul olan Batu şahit oldu tüm olanlara. Deniz’in içine boğazı bir aslan tarafından ısırılan impala, iğdiş edilen bir öküz, kanatları kırılan bir kartal oturdu. Barva’nın 4 polis tarafından baygın bir şekilde ekip otosuna bindirilip götürülme videosu düşmüş dönüyordu telefonun ekranında. Barva’nın neden gelemediğini o an anladı. İçine bir meteor düşmüş, big bang olmuştu. Evrim yeniden başlıyordu sanki. Gözleri bir ağacın yarılan gövdesinden akan öz suyu gibi yaşlarla dolmuştu. Ses çıkarmak istiyordu ama sesi çıkamıyordu. Histerik krize girmişti ama çıkamıyordu. Her şey anlamını yitirmişti ama çıkamıyordu. Deniz’in düşen telefonunu Batu aldı eline. Gördüğü görüntü karşısında Deniz’in neden bu hale geldiğini anlayıp hemen toparlanıp Deniz’i, elinden tutup dükkândan dışarı çıktılar. Karakola doğru yol aldılar. O ESNADA KARAKOL ÖNÜNDE -“Sen ne yaptığını sanıyorsun kızım? He! Sana o görüntüler silinecek demedim mi lan? Neden görüntüleri silmeyip sosyal medyada paylaşıyorsun kızım? Sen geri zekâlı mısın? Sen benim hayatımı yakmak mı istiyorsun? Sizin amacınız ne lan? Derdiniz ne? Seni de, o Sercan’ı da kovuyorum işten. Anladınız mı? KOVUYORUM ULAN!!!” diyerek kapattı telefonu Sani Bey. Verda ile Sercan göz göze geldiler. Bıyık altından gülümseyip baktılar birbirlerine. İşten kovulmuşlardı. Peki ya Barva? O ne durumdaydı? Neredeydi? Hala hiçbir şey öğrenememişlerdi. Umarsızca bekliyorlardı Karakol önünde.


Kadıköy Badlik Amiri

@raskolnikovpcrn

Sosyal medya paylaşımı sonrasında kimse gelmemişti henüz. Derken karşıdan koşturarak gelen iki kişi gördüler. Yavrusuna yemek bulamamış olmanın telaşını taşıyan iki serçe, aslana yem olmak istemeyen bizon yavrusu gibiydiler. Telaşlı ve ürkek bir şekilde yanlarına yaklaştı bu iki kişi. -Merhaba. Ben Deniz. Bu da arkadaşım Batu. Sosyal medya paylaşımınızı gördük. O videoda paylaştığınız Barva için buradayız. Bir haber var mı acaba? Polis bir şey dedi mi? Bir haber, bir gelişme var mı? -Merhaba, Verda ben de, bu da kameraman arkadaşım Sercan. Bir haber yok. Biz de bekliyoruz işte. Burada olmadığını söylüyorlar ama biz burada olduğuna eminiz. Bekliyoruz işte. Bir haber çıksın diye.

Ama bu sefer farklıydı. Ömrünün en kalabalık günüydü bugün Barva’nın. Sosyal medyada trend topic olmuştu. Herkes ondan bahsediyordu. Bunun hesabının sorulacağından, yapanların yanına kar kalmayacağından bahsediyordu. Ama Barva’nın haberi yoktu işte bundan. Yalnız yaşayıp yalnız göçmüştü bu dünyadan. Bir elini tutan, bir gözüne bakan, bir sesine ses olan olmamıştı hiç ve olamayacaktı da bundan sonra. Verda tabutun başında gözyaşları içinde Barva’nın bu durumundan habersiz ağlıyordu. Maçka deresi kurumuş, ayder yaylası çökmüş, fırtına vadisi lal olmuştu. Verda bir şey yapamamış olmanın, elinden bir şey gelememiş olmanın üzüntüsüyle gözyaşı döküyordu.

İçeriden, çok derinlerden Deniz kendi adını duyuyordu sanki. Dalgalar köpürüyor, kıyılar dövülüyordu. Rüzgâr esmiyor ama gürlüyordu. Şimşek çakmıyor ama gök aydınlanıyordu.

Deniz ise cenazenin çok uzağından, olan biteni gözleyip bu anında yanında olamadığı için yakıyordu bedenini.

61 GÜN SONRA MEZARLIKTA Bütün evrak işleri bitmiş, Verda Barva’nın bedenini bir kıl çuval içinde teslim almıştı. Hiç bir yerinden kan damlamayan, açmaya cesaret edemediği, gasil haneye nasıl götüreceğini bile bilemediği, toplasan 15 kilo bile etmeyecek bu yük, sanki dünyanın bütün yükünü yüklemişti incecik omuzlarına. Sercan olmasa yanında, kalacaktı bu yükün altında. Caddeye çıkıp bir taksi çevirmek istediler. Sırtlarında taşıdıkları yükü gören hiçbir taksici durmadı. En son bir tanesi çuvalı kucaklarında taşımaları kaydıyla kabul etti onları gasil haneye götürmeye. Gasil haneye geldiklerinde ikindi vaktiydi. Gassali bulup durumu anlattılar. Gassal durumu tam idrak edememiş olduğu için mevtayı görmek istedi. Verda sırtındaki çuvalı yere indirip gassale gösterdi. Gufrâneke yâ rahmân! (Artık senin af ve mağfiretinle baş başa, sen onu bağışla ey rahman olan Allah) diyebildi sadece gassal. Aklının bir köşesine mıh gibi çakılmış ve bir daha gitmemiştir bu hiçbir parçası olması gerektiği yerde olmayan beden. Sosyal medya üzerinden yayılan haberler sonrasında binler, on binler, yüz binler cenaze törenine akın etmişlerdi. Anası babası yoktu garip Barva’nın. Öksüz ve yetim olarak büyümüştü bu hayatta ve yine öksüz ve yetim olarak da ölmüştü. Hiç sahip çıkanı olmamıştı.

Cenazeye katılan ve her şeyden ve maçka deresinin kuruduğundan bir haber yürüyen yüz binlerce insan sorulacak hesabın olduğuna dair büyük sloganlar atıyordu. Usulca toprağa koydular Barva’yı ve üzerini örttüler. Herkes gitti. İmam da gitti. Verda ve Sercan kaldılar başında. Deniz ise aynı mezarlıkta ama başka bir mezarın başında, uzakta, yaş döküyordu gözlerinden, kuruyan maçka deresinin tekrar çağlayabilmesi için. Birisi elinden bir şey gelmemesine, diğeri ise yaşanmış ve yaşanabilecek güzel günlere ağlıyordu. Birbirlerinden habersiz, ikisi de aynı kişi için farklı gözyaşları döküyorlardı. Ama gözyaşlarının renkleri aynıydı. 1 yıl sonra, ölüm yıldönümünde, mezarlıkta Dünya gibi kutuplardan basık, ekvatordan şişik bir hava vardı gökyüzünde. Yağıp yağmama konusunda kararsız kalmış ve durumu sürece bırakmıştı bulutlar. Rüzgâr nereden ve nasıl eserse öyle şekil alacaklardı. Güneş ve bulutlar beş yaşındaki bir çocuk gibi saklambaç oynuyorlardı. Çarşaf gibi tertemiz ve dingindi deniz. Turkuaz değildi ama yosunların arasından yengeçler seçilebiliyordu. Dalgaların hafiften köpüren başları kıyıya vurup yok oluyordu. Sosyal medyada duyurmuşlardı bugün anma günü olacağını. Duyarlı herkesin mezarlıkta buluşmasını. Deniz, Sercan, Verda, Bilge, Fatoş, Özlem, Emre ve Hakan yan yana, yana yana mezarlığa vardılar.


Kadıköy Badlik Amiri Mezarlıkta sadece 1 kişi vardı. Üzerinde paspal kıyafetleri, bir karış sakalı ve yeni olgunlaşmış üzüm yeşili gözleriyle Eşref Nazım Bey. Verda görür görmez tanıdı ihtiyarı. Ama ne işi vardı ihtiyarın burada? Merakına yenik düşüp, Koşup sarıldı örsünü bekleyen bir çekiç gibi ihtiyarın çelikten sert, tüyden hafif bedenine. -Eşref Nazım Bey?? -Merhaba Verda. Senin arkadaşın mıydı? -Evet. Baykal gölü kadar derin bir sessizlik oldu. Kuşlar uçmadı. Ağustos böcekleri son sonatlarını icra etmedi. -Başınız sağolsun. Diyebildi ihtiyar. -Sağolun. Teşekkür ederiz. Sizin burada ne işiniz var peki? -Radyodan duydum bugün anma olacağını. Geldim. -“Hoş geldiniz. Hoş geldiniz. Bu da arkadaşımızın kız arkadaşı Deniz.” Diye tanıştırdı merakla yanlarına sokulan genç kadını Verda. -“Memnun oldum hanım kızım. Ben tanımıyordum genci. Bazı durumlar tanımaktan çok daha ötesidir. Bunu da öyle bir şey olarak gör” dedi Eşref Nazım Bey. -Teşekkür ederim. Var olmanız bile bizim için çok önemli. İyi ki geldiniz.” Dedi ve sustu Deniz. Bir yıl önce burayı hınca hınç dolduran, hesabının sorulacağından bahseden ve şu anda hiçbirisi ortalıklarda olmayan ve büyük harflerle “hesabı sorulacak! Susma, sustukça, sıra sana gelecek!! unutmadık, unutturmayacağız” diye slogan atan insanlar geldi gözü önüne Denizin. Loç vadisi, fırtına deresi, cerattepe, yayla yolları kanadı. Göknar ağaçları tohuma durdu. Verda usuldan yanaştı ihtiyarın yanına. -“Nasıl, nasıl katlanacağız bunca acıya? Eşref Nazım Bey? -“Acı insan beyninin bilişsel kısmı ile duygusal kısmı arasında yaşadığı bir sanrıdır. Bu sanrıda insan alacağı tarafı kendisi belirler.” Deyiverdi ihtiyar. -15 kiloydu Eşref Nazım Bey. Bir çuval içerisine konulmuştu. Ben taşıdım sırtımda. Kucağımda. Ben koydum toprağa! Hangi sanrı, hangi duygu bunu açıklamaya yeter? Ne yapacağız biz? Nasıl unutacağız? Nasıl aklımızdan çıkaracağız bunu? Diye bağırdı Verda. Eşref Nazım sarsılmıştı 9 şiddetinde bir depremin bir şehri vurması gibi. Dağları

@raskolnikovpcrn çökmüş ovaları yarılmıştı ortadan ortaya. -Şair demiş ya çocuklar sevgilisine yazdığı mektupta “en fazla bir yıl sürer yirminci asırlılarda ölüm acısı” diye, işte öyle bir şey bu durum da deyiverdi ağzından kolayca. .Hangi ölüm acısından bahsediyorsun sen ihtiyar? Kucağına 15 kilo olarak bir kıl çuval içinde verilen bir dağ parçası için bunu nasıl düşünebilirsin? Nasıl? Nasıl? Cevap ver bana? Diye haykırdı Deniz, köpüren tüm dalgalarıyla. -“Ben sana unut demedim ki. Hatırla! Bir keşkeğin tencerede kavrulması gibi, tereyağının ateşte erimesi gibi, burnuna hoş gelmesine rağmen hatıralarında yaşattığı bir canın sesine ses kattığını düşünmesine rağmen bir çelloyu sırf acılarına acı kattığı için orkestradan çıkaran bir orkestra şefi gibi kesin ve kati ol. Tut kolundan acıyı ve sürgün et dünyanın en uzak ülkesine pranga eskitmeye. Ve hatırla. HATIRLA. İNSAN NASIL DİRENİR BAŞKA?” dedi ihtiyar. Hepsi sustu. Güneş hala bulutlarla saklambaç oynuyordu. Dereler ve vadiler horona durmuştu. Kadıköy Badlik Amiri / Kadıköy - Kasım 2019


Tarihte Bu Ay KASIM 2019

Unutturmak isteyenlere, hatırlatmak istedik.. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ölüm yıldönümü 10 Kasım 1938... Saygı ve özlemle anıyoruz. Atatürk tarafından kurulan kurumlar:

6 Nisan 1920 5 Kasım 1925 1925 1 Nisan 1925 2 Şubat 1938 30 Haziran 1921 14 Haziran 1935 3 Mart 1924 1927 20 Mayıs 1933 26 Nisan 1926 24 Haziran 1935 14 Haziran 1935 19 Şubat 1932

Anadolu Ajansı 26 Ağustos 1924 Türkiye İş Bankası Ankara Hukuk Fakültesi 14 Haziran 1935 Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü Orman Çiftliği 3 Ekim 1931 Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Anadolu Sigorta 27 Mayıs 1928 Merkez Hıfzıssıhha Enstitüsü Bursa Merinos Fabrikası 2 Mayıs 1920 Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekaleti Çocuk Esirgeme Kurumu 1 Mayıs 1925 Türkiye Sanayi ve Maadin Bankası Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi 11 Temmuz 1933 Sümerbank Diyanet İşleri Başkanlığı 12 Temmuz 1932 Türk Dili Tetkik Cemiyeti Devlet Demiryolları ve 3 Mayıs 1935 Türkkuşu Limanları İdare-i Umumiyesi 12 Nisan 1931 Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti Devlet Havayolları 6 Temmuz 1935 Türkiye Şeker Fabrikaları Devlet İstatistik Enstitüsü 17 Şubat 1923 İzmir Enternasyonal Fuarı Elektrik İşleri Etüd İdaresi 1933 Ziraat Okulları ve Etibank Yüksek Ziraat Enstitüsü Halkevleri


Bedava Bedava yaĹ&#x;Äąyoruz, bedava; Hava bedava, bulut bedava; Dere tepe bedava; Orhan VELÄ° DoÄ&#x;um: 1914, Beykoz Ă–lĂźm: 1950, İstanbul TĂźrk Ĺ&#x;iirinin hececi Ĺ&#x;airlerinden Orhan Veli KanÄąk, 1914 yÄąlÄąnda Ä°stanbul'da doÄ&#x;du. OrtaĂśÄ&#x;renimini Ankara Gazi Lisesi'nde yapan Orhan Veli, daha sonra Ä°stanbul Ăœniversitesi Felsefe BĂślĂźmĂź'ne girdi. Ancak Ăźniversite eÄ&#x;itimini yarÄąda bÄąrakmak zorunda kaldÄą. ÇeĹ&#x;itli resmi gĂśrevlerde memur olarak çalÄąĹ&#x;tÄą. Orhan Veli KanÄąk'Äąn ilk Ĺ&#x;iirleri 1936 yÄąlÄąnda VarlÄąk Dergisi'nde yayÄąmlandÄą. Ĺžiirlerinde yerleĹ&#x;ik kalÄąp ve kliĹ&#x;eleri yÄąkan basit ve sade halk dili ile sÄąradan insanÄąn gĂźncel yaĹ&#x;amÄąna eÄ&#x;ilen Orhan Veli, arkadaĹ&#x;larÄą Melih Cevdet Anday ve Oktay Rifat ile "Garip" akÄąmÄąnÄą kurdu. 1947 yÄąlÄąnda "Yaprak Dergisi"ni çĹkardÄą. 1947-1950 yÄąllarÄą arasÄąnda 28 sayÄą yayÄąmlanan dergi, Orhan Veli'nin 14 KasÄąm 1950'de ĂślĂźmĂź Ăźzerine "Son Yaprak" adÄąnÄą taĹ&#x;Äąyan son sayÄąsÄą ile yayÄąmÄąnÄą durdurdu.

YaÄ&#x;mur çamur bedava; Otomobillerin dÄąĹ&#x;Äą, SinemalarÄąn kapÄąsÄą, Camekanlar bedava; Peynir ekmek deÄ&#x;il ama AcÄą su bedava; Kelle fiyatÄąna hĂźrriyet, Esirlik bedava; Bedava yaĹ&#x;Äąyoruz, bedava.


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.