VIZZZ Dergi | 8. Sayı | Temmuz 2019

Page 1

BAĞIMSIZ, AYLIK, SÜRELİ YAYINDIR SAYI: 8 TEMMUZ 2019 1. Baskı Adedi: 100 PARA İLE SATILMAZ Orman kalır, sen arıyı hatırla.


Manifesto “Arılar”, doğanın karşılıksız çalışan biricik emekçileri. Onların görevi, sadece bal üretmek değil aynı zamanda doğanın işleyişinin mimarlığıdır. Einstein’ın arıların yok olması halinde dünyanın dört yıllık ömrünün kalacak olduğunu söylemesi bile bunun en büyük kanıtıdır. Sistem, tüketime dayalı vahşi anlayışı ile ülkemizde de canlıların yaşam alanlarını daraltarak çok uluslu şirketlere peşkeş çekiyor. Doğayı ranta, talana ve yağmaya kurban ediyor. Ancak dünyamız alarm veriyor. BM raporuna göre düzen bu şekilde giderse 12 yıl içinde dünyanın ortalama sıcaklığı 1,5 ºC’nin üzerine çıkacak. Elbette bu durum olağanüstü doğa olaylarının önünü açacak. Artık tüketim alışkanlıklarımızda radikal değişlikler yapmak ve aramızda yeni bir dil oluşturmak zorundayız. Tıpkı, kovanları ne kadar kalabalık olursa olsun görev bilinci, çalışma azmi ve aralarındaki dil ile bu durumun kaosa dönmesini engelleyip mükemmel bir uyum içerisinde hareket eden “arılar” gibi. Sahip olduğumuz ünvanlara bakmaksızın, bu dünyanın “kovan”ımız olduğunu düşünürsek, ya bu kovanı koruyacağız ya da yok oluşuna razı olacağız. Biz Orman Arıları olarak, işte tam da bu noktada itiraz ediyoruz.

SAYI: 8 TEMMUZ 2019

KÜNYE

Neşriyat Umum Müdürü Sensin! Yazı Gurmeleri Remzi Aksoy, Cihan Koçer, Muzaffer Kolege, Uğur Erol, Mehmet Ali Tellal, Murat Canavarı, Umut Bender Sorunlu Kazı İşleri Müdürü Nail Özer Sayfa Mizanpajı Orkun Aldatmaz

Hâlâ geç değil!

Sosyal Medya Yönetimi Şenay Adanır

İçinde doğa sevgisi olan, doğayı bir meta olarak görmeyip, onun bir parçası olduğunun ayırdında olan, aklı ve bilimi kendine rehber edinmiş her meslekten insanlara dil, din, ırk vs fark etmeksizin çağrıda bulunuyoruz: Gelin kovanımıza sahip çıkalım!

Kapak Görseli Gürbüz Doğan Ekşioğlu

Biz Orman Arıları olarak sabırla, dayanışma içerisinde beraber yeni bir dil ve iletişim araçları geliştirerek, insan onuruna yakışan, bilimin sunduğu rasyonel veriler ışığında yeni bir kovan inşa ederek değişime kanat açabileceğimize inandık. Bu dergi ile yazılı ve sözlü tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar tehdit altında olduğumuzu fark ettirmek ve yaşanan bu tahribatın evrensel boyutlarını dile getirmek için sesimizi çıkartıyoruz ve kanatlarımızı çırpıyoruz. Ne kadar çok kanat olursak o kadar etkili bir rüzgar oluşturabiliriz. Haydi, “yarın” çok geç olmadan. ORMAN KALIR, SEN “ARI”YI HATIRLA! Orman Arıları

Dağıtım Noktalarımız • TOD Marmara (Kadıköy) • Mephisto (Kadıköy) • Küff (Yeldeğirmeni/Kolektif)

Bize Ulaşın! Yandaki iletişim adreslerimizden bize her türlü fikir, tavsiye ve eleştirilerinizi iletebilirsiniz.

• Moda Kitap (Kadıköy) • İÜ Cerrahpaşa Orman Fakültesi

ormanarilari@gmail.com twitter.com/ormanarilari instagram.com/ormanarilari www.ormanarilari.com (Yakında!)

Baskı Sandıklı Patatesin Başkenti Guguk Müşaviri Av. A. Selim Akol (ilk seferde aç, şu telefonu!) Künyedeki tek ciddi kısım Dergide yayınlanan yazıların her hakkı mahfuzdur; kaynak gösterilmeden iktibas edilemez, kullanılamaz. Yazıların sorumluluğu yazarına aittir. Künyeyi bağlamaz. Süreli yayındır.


Muzaffer KOLEGE

muzkolege@gmail.com

ELVEDA BÖLGE ŞEFLİĞİM “Emek veren öğretmen arkadaşlarımdan Veysel ÖZER’in aziz hatırasına...” Orman Bakanlığında çalışmaya başlayan bir Orman Mühendisi için en zevkli olduğu kadar da en zor olan çalışma birimi bölge şefliğidir. Bölgenizdeki köy sayısı ne kadar çok, üretiminizde ne kadar fazla ise çalışmanız o kadar yoğundur ve sorunludur. Ancak halkla ilişkileri iyi yürütüyor iseniz ve de ormanı dolayısı ile doğayıda seviyorsanız çalışmanın tadına doyum olmaz. Siyasetin, siyasetçilerin karışmaması şartı ile tabii. Ama karışmadan da olmuyor işte. 70’li yıllardan bahsediyorum. O zamanlar orman deposuna ne kadar çok tomruk ve odun yığarsanız o kadar iyi işletmecisiniz. Çünki bunlar ihale ile satılacak, paralar Ankara’ya gönderilecek, genel bütçeye yama olacak. Siyasete atılmayı kafanıza koymuş bir teknik elemansanız, plana programa bakmadan bol kesim yaparsınız, teşkilatınızda mükafat olarak sizi seçimlerde destekler milletvekilliğini kazanabilirsiniz. Yeni atandığım işletmelere böyle olmuş. İşletme Müdürü bu marifetleri ile milletvekilliğini kazanmış. Tabii ileride bakan olacak, 1.derece sit alanını; 3.derece sit alanına çevirip danışmanlık ücreti olarak 7 adet milyonluk villa alacak. Bu arada kabakta benim başıma patladı... Plan harici kesimi yapılan ve ormanda bırakılan ağaçları bir an önce depoya indirmek gerekiyor, bölgenin nakliyat kapasitesi sınırlı olduğu içinde yeni kesim yapılmaması lazım yoksa eskiler ormanda çürüyecek. Yeni kesimi durdurup eskileri taşımaya başladık. Benim köyüm şehir merkezine 40 km., bakkal ve lokantası yok. Ormanda çalışmalar başlayınca şehirden bir tüccar geliyormuş, tüketim malzemeleri ve yemek satan bir yer yapıp, köylünün kazandığı paraların çoğunu ticaretle ellerinden alıp sezon sonu

dönüyormuş. Öğretmen arkadaşlar daha önce bir kooperatif kurmuşlar ama hiç işlevi yok. Onlarla işbirliği yapıp bu sefer tüketim malzemeleri satılabilen, yemek yapılabilen ahşap bir bina kurduk. (Bu biraz köylü lehine görev aşımı oldu.) Tüketim malzemelerini toptancılardan satın alıp getirdik, sevgili öğretmen arkadaşlarım da ücretsiz aşçılık, garsonluk ve bulaşıkçılık yapmaya başladılar. Kooperatif gayet güzel para kazanıyor. Ama şehirde kazan kaynaşmayı başlamış, "bölge şefi yeni üretim yapmadığı gibi de ticaretinde mani oluyor " diye. Ve bir gün Bölge Müdürü, İşletme Müdürü, İktidar partisi il başkanı ile ilçe başkanı birlikte bölgeye geldiler. Hep birlikte ormanın yoğun olduğu bir yere gittik, bana niçin yeni üretim yapmıyorsun diye sordu, bende eskileri temizliyorum yoksa çürüyecekler dedim. Herkesin içinde ormanı göstererek bak burada çok ağaç var, bunları kes hem üretim olsun hem de ticaret erbabı para kazansın dedi. O anda ben niye 4 yıl ormancılık okudum, idealleri ne olacak diye şerit gibi zihninde geçti ve yüksek sesle ben kesim memuru değilim kendinize başkasını bulun diyerek uzaklaştım, arkamdan öylece baka kaldılar. Sonra başka yere tayinimi istedim. Epey uğraşılardan sonra tayinimi başka bir birime yaptırabildim. Ben ayrıldıktan aylar sonra bölgede teknik bir gezi düzenlemişler. Aynı bölge müdürü gerçeği görünce oradaki bir meslektaşıma "çocuk" haklıymış, kendisini görürseniz özürümü iletin demiş. İlettiler ama olan benim bölge şefliğime oldu, keresteciliğe başladım.

3


Uğur EROL

1ugurerol@gmail.com BİR KÜÇÜK TIRTIL MESELESİ

Hyphantria cunea bilinen adıyla Amerikan Beyaz Kelebeği Kendisi bu aralar Kadıköy’de en çok konuşulanlar arasında en üst sırada. O kadar popüler ki ne İBB seçimlerine ne ekonominin kötüye gidişi ne de zamlar onu, bu gidiş yolun da engelleyemedi. Namı o kadar ilerledi ki ulusal basında bile kendisine yer buldu. Halk bir az tedirgin. Gereksiz bir panik için de, sebebi ise yanlış bilgi. Yok, efendim neymiş ağaçları kurutup öldürmüş, koluna gelip alerji yapıyormuş, evi ne gelip yemeklere giriyormuş hatta ve hatta “kedisini yemiş!” evet doğru okudunuz “kedisini yemiş!”. Yok, artık Alf mı yoksa Alien mı kardeşim bu! Rica ediyorum kulaktan dolma bilgilerle kendinizi gaza getirmeyin. Kedileriniz ve evcil hayvanlarınızı ilaçlatmayınız!

Korkacaksanız bundan korkun! Elbette bundan da korkmanıza gerek yok. Çünkü Kadıköy Belediyesi Park ve Bahçeler Müdürlüğü’nün emekçi çalışanları büyük bir gayret ve özveriyle her gelen ilaçlama taleplerini elinden geldiğince karşılayarak çalışmakta gerekli önlemleri almaktadır. Bu konuda Kadıköy halkının içi rahat olsun. Müsterih olunuz efendim! Lafı fazla uzatmadan:

Bu sevimli bir o kadar da yaramaz arkadaş sadece ağaç yaprağı yer. Yapraklar arasında ağ örerek, o dal senin bu dal benim gezerler. Ne insanlara ne de hayvanlara bir zararı yoktur. Onların tek isteği yapraklar. Özelikle dut ve akçaağaç yaprağına bayılırlar. O yüzden bu ağaçlarda çok sık görmek mümkündür. Tabi bir de insanlara ve hayvanlara zarar veren, bu sevimli arkadaşların namını kullanarak insanları tedirgin edenve çam ağaçlarında görülen tırtıl kuzen Thaumetopoea pityocampa yani bilinen adıyla Çamkese Tırtılı. Zararlı olan her ne kadar bu tırtıl olsa da bu da pek öyle çam ağaçlarından aşağılara inmez.

4

Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi “Geldikleri gibi giderler!” merak buyurmayınız. Sağlıcakla kalınız.


Kapak Konusu

SİVAS KATLİAMI

YANGIN YERİ 2 Temmuz 1993 tarihinde Sivas'ta Pir Sultan Abdal Kültür Derneği tarafından organize edilmiş olan Pir Sultan Abdal Şenlikleri sırasında Madımak Oteli'nin Radikal islamcılar tarafından yakılması ve 33 yazar, ozan, düşünür ile 2 otel çalışanının yanarak ya da dumandan boğularak hayatlarını kaybetmesi ile sonuçlanan olaylardır. Ayrıca dışarıda toplanan karşıt görüşlülerden iki kişi hayatını kaybetmiştir. Pir Sultan Abdal Şenlikleri kapsamında, pek çok sanatçı ve fikir insanı dönemin Sivas valisi Ahmet Karabilgin'in özel davetlisi olarak bu kente geldi. Kültür Merkezi içindeki karşıt grupla çıkan taşlı sopalı çatışma, polis tarafından fazla büyümeden, zor kullanılarak önlendi. Binlerce kişiden oluşan karşıt grup, Kültür Merkezinden yeniden Hükümet Meydanı'na geldi. Hükümet Konağını taşlamaya ve slogan atmaya başlayan grup ardından Madımak Oteli civarına ulaşarak, slogan atmaya devam etti. Grup önce Madımak Oteli önündeki araçları

ateşe verdi ve oteli taşladı. Madımak Oteli tutuşturulan perdeler ve alt katta bulunan eşyalarla birlikte yakıldı. Otele sığınmış olan kişilerden, aralarında Asım Bezirci, Nesimi Çimen, Muhlis Akarsu, Metin Altıok ve Hasret Gültekin'in de bulunduğu 35 kişi yanarak veya dumandan boğularak yaşamını yitirdi. Aralarında Aziz Nesin'in de bulunduğu 51 kişi de olaylardan kendi olanaklarıyla, ağır yaralarla kurtuldu. İtfaiye merdiveniyle kurtarılmaya çalışılan Aziz Nesin, merdivendeki görevli tarafından darp edilip, merdivenden itfaiye aracı etrafında toplanan karşıt görüşlü kalabalığa doğru itildi. Başından yaralanan Aziz Nesin'i linç girişiminden araya giren polisler kurtardı. Yaralılar, polis arabalarıyla Tıp Fakültesi Hastanesi'ne götürüldü. Olaylar sonucunda 33 konuk, 2 otel görevlisi ve 2 saldırgan yaşamını yitirdi. Akşam saatlerinde valilikçe ilan edilen “2 günlük sokağa çıkma yasağı” ile birlikte, güvenlik güçleri şehirde tam bir hakimiyet sağlayabildi.

5


Kapak Konusu

SİVAS KATLİAMI HAYATINI KAYBEDENLER

Şenlik Katılımcıları Muhlis Akarsu - 45 yaşında, sanatçı Muhibe Akarsu - 45 yaşında, Muhlis Akarsu'nun eşi Gülender Akça - 25 yaşında Metin Altıok - 53 yaşında, şair, yazar, felsefeci Mehmet Atay - 25 yaşında, gazeteci, fotoğraf sanatçısı Sehergül Ateş - 30 yaşında Behçet Sefa Aysan - 44 yaşında, şair Erdal Ayrancı - 35 yaşında Asım Bezirci - 66 yaşında, araştırmacı, yazar Belkıs Çakır - 18 yaşında Serpil Canik - 19 yaşında Muammer Çiçek - 26 yaşında, aktör Nesimi Çimen - 62 yaşında, şair, sanatçı Carina Cuanna Thuijs - 23 yaşında, Hollandalı akademisyen Serkan Doğan - 19 yaşında Hasret Gültekin - 22 yaşında şair, sanatçı Murat Gündüz - 22 yaşında Gülsüm Karababa - 22 yaşında Uğur Kaynar - 37 yaşında, şair Asaf Koçak - 35 yaşında, karikatürist Koray Kaya - 12 yaşında Menekşe Kaya - 15 yaşında Handan Metin - 20 yaşında Sait Metin - 23 yaşında Huriye Özkan - 22 yaşında Yeşim Özkan - 20 yaşında Ahmet Özyurt - 21 yaşında Nurcan Şahin - 18 yaşında Özlem Şahin - 17 yaşında Asuman Sivri - 16 yaşında Yasemin Sivri - 19 yaşında Edibe Sulari - 40 yaşında, sanatçı İnci Türk - 22 yaşında, otel çalışanları Ahmet Öztürk - 21 yaşında Kenan Yılmaz - 21 yaşında Saldırganlar Ahmet Alan Hakan Türkgil Kaynak: Sansürlü Vikipedi https://tr.wikipedia.org/wiki/Sivas_Katliam%C4%B1

6


Cihan KOÇER

cihankocer@yandex.com DENEMELER 2

Bugün, yaşamımın gücünü farkettim. Gökyüzünde yalnız gezen yıldızlarla konuştum, yalnız olmadıklarını söyler gibilerdi her biri, göz kırptılar bana. Bırak insanları, hiçbir şeyin yalnız olmadığını anladım. His, o yalnızca bir hismiş, yalnız. En çok uzaklığını hissettiğimiz şey kadar yalnızız bu hayatta. On beş yıllık dostlukların bitiyor, biliyor musun? Bitiyor, bitiyor, insan dönüşüyor, her şey bitiyor. Bitiyor, birkaç gün içinde; birkaç gün içinde hayatın boyunca yanında olacak olan da geliyor; öyle basit düşününce, dönüşüm, değişim, inan ki öyle her şey… Yalnızlık diyorum ya sana, o sadece farketmediğin kadar, algıladığın kadar… Hem yalnızlığı zindanda tek başına olan siyasi bir mahkuma anlatabilir miyiz, ya da babasından ayrı kalmak zorunda olan henüz 2 yaşında bile olmayan bir çocuğa, ya da kocasından gördüğü şiddetten dolayı bir bavulu 4 küçük çocuğuyla karakola sığınmış olan, dokunsan ağlayacak ama çocuklarının yanında güçlü durmaya çalışan genç bir kadına? Yok, hayır, utanırız, yalnız olduğumuzu söylerken yüzümüz düşer; ama utanmayanların yolu açık olsun. On beş yıllık dostluğun bittiyse bu, on beş yıl sadece birbirinizi idare etmişsiniz demektir. Yalnız kalmışsındır aslında bu on beş yıl… Yolundan dönmeyenler bizdendir, acısını da çeksen yolundan dönme. Herkes seni öyle bilsin ama sen yolundan dönme, yürüdüğün yol, artık en iyi bildiğin yoldur…

Zindan demiştim, “Hasretinden prangalar eskittiğin’’ işte o zindan… Bir dudak bir kalbe böyle bağlanırsa, hayatın kalbinden atarsa, kalbim senin toprağın olduysa yalnız değilsin, hayatın boyunca olmayacaksın toprağına ekildikçe… Gözlerimin içinde şarap kadehinin dibinden gözlerine yansıyan, Gözlerimin içinde uykuya dalan göz bebeklerin, Gözlerinin rüyamdaki gölgesi olan, her saniye atan kalp atışımda sana toprağım… Sen, henüz tanımadığım sevgili… Sessizce kabullendim, Tanrıya yakınlaştım, Suskun… “Sus, kimseler duymasın, duymasın ölürem ha’’ Her şeyin hızlıca tüketildiği bu çağda, sus, seni kimseler görmesin, derindeyken ben, derinlerde… Nilüfer açınca gel üzerimde gölge ol, güzelliğini izlemek için, kokunu duymak için, seni sevmek için senin toprağınım… Sana yaşam verdikçe güzelliğin artıyor, gittikçe uzaklaşıyorsun… Uzaklaştıkça daha da derine iniyor köklerin, ben senin toprağınım, köklerin benimle… Kimselere can olmadım, sana olduğum gibi. “Bir daha hiçbir ana doğurmaz seni, bir daha hiçbir Cihan bulamaz seni…’’

7


TARİHTE BU AY TEMMUZ 2019

1 Temmuz 1911 Kandilli Rasathanesi kuruldu. 1 Temmuz 1926 Kabotaj Bayramı. 1 Temmuz 1945 Cumhuriyet döneminin ilk Sağlık Bakanı ve bilim tarihçisi Dr. A. Adnan Adıvar hayatını kaybetti. 2 Temmuz 1932 Keriman Halis Türkiye güzeli seçildi. 2 Temmuz 1955 Milli Mücadele Kahramanı Kara Fatma, İstanbul'da 77 yaşında hayatını kaybetti. 2 Temmuz 1969 Petkim'in ilk ünitesi açıldı. Başbakan Süleyman Demirel, “Altın yumurtlayan tavuklar yapıyoruz” dedi. 2 Temmuz 1993 Sivas Katliamı Sivas Madımak Otel'in, gericiler tarafından ateşe verilmesi sonucu çıkan yangında, içinde yazar ve sanatçıların da bulunduğu 35 vatandaşımız hayatını kaybetti. 3 Temmuz 2000 Sinema oyuncusu Kemal Sunal, kalp krizi sonucu hayatını kaybetti. 4 Temmuz 1776 ABD'nin bağımsızlık günü... 4 Temmuz 1848 Komünist Manifesto yayımlandı. 4 Temmuz 2003 Yazar Tomris Uyar hayatını kaybetti. 6 Temmuz 1995 Mizah yazarı ve Aydınlık gazetesi Başyazarı Aziz Nesin hayatını kaybetti. 6 Temmuz 1991 İlk kadın vali Lale Aytaman, Muğla'ya atandı. 6 Temmuz 1994 Gazeteci yazar Teoman Erel hayatını kaybetti. 6 Temmuz 2003 Turing yönetim kurulu başkana Çelik Gülersoy hayatını kaybetti. 6 Temmuz 2008 ‘Ergenekon’ sanığı Kuddusi Okkır kanserden hayatını kaybetti. 7 Temmuz 1993 Yazar Rıfat Ilgaz hayatını kaybetti. 8 Temmuz 1942 Sağlık Bakanı Dr. Refik Saydam hayatını kaybetti. 8 Temmuz 1993 Özel radyoların yayını serbest bırakıldı. 9Temmuz 1961 Anayasa halk oylamasına sunuldu. Yüzde 61,5 ile kabul edildi. Yüzde 38,5 hayır denildi.

8

11 Temmuz 1978 Doç. Dr. Bedrettin Cömert, uğradığı silahlı saldırı sonucu Ankara'da hayatını kaybetti. 12 Temmuz 1878 Osmanlı yönetimi, Kıbrıs adasının yönetimini İngiltere'ye devretti.

12 Temmuz 1932 Türk Dil Kurumu kuruldu. 12 Temmuz 2002 Şair Ece Ayhan hayatını kaybetti. 13 Temmuz 1959 'Lüküs Hayat' operetinin yazarı Ekrem Reşit Rey hayatını kaybetti. 15 Temmuz 1969 İlk havacılarımızdan Vecihi Hürkuş 80 yaşında hayatını kaybetti. 17 Temmuz 1968 Amerikan 6. Filoya karşı gösteriler İstanbul Emniyet Müdür Muavini Halil İbrahim Ural öğrenci olaylarında atılan taş sonucu başından yaralandı. Deniz Gezmiş bu olaydan sorumlu olarak aranmaya başlandı. (Bu olay nedeniyle 30 Temmuz'da tutuklandı) 18 Temmuz 1953 Mısır'da Cumhuryet ilan edildi. 18 Temmuz 1968 Amerikan 6. Filo askerleri Dolmabahçe'de denize atıldı. Eylemin başında Deniz Gezmiş ve Hasan Yalçın vardı. 20 Temmuz 1936 Montrö Boğazlar Sözleşmesi imzalandı.


TARİHTE BU AY TEMMUZ 2019

20 Temmuz 1967 Ressam Fikret Mualla hayatını kaybetti. 20 Temmuz 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı başladı. 21 Temmuz 1969 ABD Apollo-11'i uzaya gönderdi. Amstrong aya ilk basan insan oldu. 22 Temmuz 1980 DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler suikast sonucu hayatını kaybetti. 22 Temmuz 1992 Tiyatro sanatçısı Toto Karaca hayatını kaybetti. Müzisyen Cem Karaca'nın annesiydi. 22 Temmuz 2007 Genel seçimler yapıldı. AKP yüzde 47 oy aldı. 23 Temmuz 1908 İkinci Meşrutiyet Devrimi. Anayasa ilan edildi. Hürriyet Bayramı... 23 Temmuz 1919 Erzurum Kongresi başladı. 23 Temmuz 1967 Şair yazar Ahmet Kutsi Tecer hayatını kaybetti.

23 Temmuz 1981 Cuntacı Kenan Evren, ilk, orta ve liselere zorunlu din dersinin konulacağını açıkladı. 24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşması imzalandı. 24 Temmuz 1941 İlk kadın tiyatro sanatçımız Afife Jale yaşamını yitirdi. 24 Temmuz 1950 Gazeteciler Cemiyeti sansürün kaldırıldığı günü Basın Bayramı ilan etti. 24 Temmuz 1963 TÜBİTAK'ın kuruluşu. 24 Temmuz 1990 Tiyatro ve sinema oyuncusu yönetmen Agâh Hün hayatını kaybetti. 25 Temmuz 1933 Türkiye'ye sığınan Sovyet liderlerinden Troçki, Fransa'ya gitti. 25 Temmuz 1950 Türkiye, Bakanlar Kurulu kararıyla Kore'ye asker gönderdi. 25 Temmuz 1951 Atatürk Kanunu kabul edildi. 25 Temmuz 1995 Gümüşhane Baro Başkanı Ali Günday, bürosunda uğradığı silahlı saldırı sonucu hayatını kaybetti. Günday laik bir hukukçu olarak bilinirdi. 25 Temmuz 2014 Sinema oyuncusu Çolpan İlhan hayatını kaybetti. 26 Temmuz 1951 Şair Nazım Hikmet vatandaşlıktan çıkarıldı. 26 Temmuz 2004 Karikatür ustası Oğuz Aral hayatını kaybetti. 27 Temmuz 1980 İran Şahı Muhammed Rıza Pehlevi sürgünde öldü. 28 Temmuz 1794 Fransız Devrimi'nin önderlerinden Robespiere idam edildi. 28 Temmuz 1914 Birinci Dünya Savaşı başladı. 30 Temmuz 2008 AKP hakkında açılan kapatma davası sonuçlandı. Anayasa Mahkemesi, AKP'nin laiklik karşıtı faaliyetlerin odağı olduğunu hükme bağladı. Ancak ceza olarak Hazineden aldığı yardımın yarıya indirilmesine karar verdi. 31 Temmuz 1932 Türkiye güzeli Keriman Halis, dünya güzeli seçildi.

9


Kadıköy Badlik Amiri

mercanmavicisi@hotmail.com

TEFRİKA-6: TREN YOLUNDA ISIRGAN OTU ÖNCESİ 7. SAYIDA

-“Alo Sani Bey? Dedim sesimde belirsizlikle. -“Efendim Verda? Vardın mı Gezi Parkına? Ne varmış oralarda? Neymiş durum? Konu neymiş? Haber niteliği taşıyacak bir şey var mı? Senden başka gazeteci var mı oralarda? Haber atlatma yapabilecek miyiz? ” Adam telefonda kulağıma doğru basılı kalmış kapı zili gibi, kaza sonrası susmak bilmeyen korna gibi soruları arkası arkasına sıralayıp cevap bile beklemiyordu sanki. Bu adamın bu tavrı beni sinir etmeye yetiyordu ama yapacak bir şey yok. Sakince durumu anlatmaya çalıştım. -“Sani bey, parkta olağan akışın dışında bir durum söz konusu. 30 – 40 kişilik bir grup toplanmış. Bazı milletvekilleri var. Karşılarında üç otobüs polis ve çevik kuvvet var, iş makinaları var, bazı gazetelerden de gelen arkadaşlar var.” -“Ne olmuş peki kızım, söylesene? Konu neymiş? Neden o kadar polis toplanmış oraya? Anlatsana?? -“Sani bey, parka daha yeni gelebildim. Durumu görünce hemen sizi aradım. Daha ne olduğuna dair bir araştırma yapamadım. Buraya bir kameraman gönderseniz iyi olacak sanırım. Sercan buralara yakındı. Cihangir tarafında olacaktı bugün yanlış bilmiyorsan. Onu buraya yönlendirseniz, bende o gelene kadar biraz haber toplasam. Neyle karşı karşıya olduğumuzu anlayabiliriz en azından diye düşünüyorum.” Dedim. -“Verda, bir işi kendin halledemiyorsun. Tamam, arıyorum şimdi Sercan’ı. Gönderiyorum oraya. Hızlıca bir nabız yokla bakalım neymiş konu. Sercan yanına gelince de hemen beni

10

bilgilendirin. Hadi, haber bekliyorum sizden.” Diyerek telefonu suratıma kapattı. Hava çok güzeldi. Güneş arkasına saklanacak bir buluta gerek görmeden tüm çıplaklığıyla aydınlatıyordu yeryüzünü. Parktaki ağaçlar gövdelerini, ellerini ve gözlerini güneşe siper etmiş fotosentez yaparak son sürat beslenme derdindeydiler. Kuşlar her şeyden habersiz, kedilerden saklanabilmek için aralarında şifreli bir dil oluşturmuş konuşuyorlardı. Kalabalığın içine doğru usulca girmeye çalıştım. Ortam baya bir gergindi. Ekranlardan tanıdığımız simalar, bazı sendikacılar, meslek odası temsilcileri, sol partilerden bazı temsilciler, çevre aktivistleri ve normal vatandaşlardan oluşan yaklaşık 30 – 40 kişilik bir grup üstlerinde şortları, t-shirtleri, güneş gözlükleri, şapkaları ve terlikleri ile bir tarafta duruyordu. Hemen karşılarında ise çelik burunlu botları, dizlikleri, tekmelikleri, kalkanları, biber gazları, plastik mermi ve gerçek mermi atan silahları, kaskları ve copları ile tam tekmil tepeden tırnağa kuşanmış üç otobüs çevik kuvvet polisi ve yelekli sivil polisler amirlerinden gelecek bir emirle her an müdahale etmeye hazır şekilde barikat kurmuş bekliyordu. Gazeteciler her iki grubun arasına dağılmış, hem görüntü almaya hem de olayı anlamaya çalışıyordu. Grubun arasından birisine doğru yanaşıp; -“Konu nedir acaba? Ne olmuş? İnsanlar neden toplanmış burada ?” diye sordum. -“Taşkışla tarafındaki bu yol kenarında kalan ağaçları yol çalışması sebebiyle sökmek istiyorlarmış. Ama asıl amaç buraya Topçu Kışlası yapmakmış. İBB Meclisinden konu geçmiş. Ekipler bu konuda çalışma yapmak istiyorlar ama


Kadıköy Badlik Amiri insanlar buranın Taksim bölgesinin tek yeşil alanı ve deprem toplanma alanı olduğunu söyleyip çalışmanın yapılmasını istemiyorlar.” Dedi. Grup sloganlar atıyordu. Parkın yıkılmamasını, ağaçların kesilmemesini, sökülmemesini ve her şeyin olduğu gibi kalmasını istiyorlardı. Polisler gergin bekliyordu. Bir milletvekili iş makinasının üzerine çıkmıştı. Kimse inmeye ikna edemiyordu. Tartışmalar ve müzakereler devam ederken Le Martin bölgesinin oradan cumhuriyet caddesi üzerinden üzerlerindeki zabıta yelekleri eğreti duran 20 – 30 kişilik bir grup polislerin karşısında bekleyen gruba fiili müdahale etmeye başladı. İki grup arasında ufak çaplı bir kargaşa çıkarken polisler olaya müdahil oldular. Milletvekili iş makinasının üzerinden bağırmaya devam ediyordu. Bu dışarıdan gelen grubun parkta çalışma yürütecek olan taşeron firmanın elemanları olduğu ve üzerlerine zabıta yeleği giydirilerek insanların üzerine gönderildiği anlaşıldı. Bunun anlaşılması üzerine bu grup bir anda ortadan kayboluverdi. Ortalık iyice karışmıştı. Milletvekili iş makinası üzerinden çalışmanın yapılmaması konusunda itiraza devam ediyordu. En sonunda İBB ve firma yetkilileri çalışma yapmayacaklarını, ekipleri geri çekeceklerini söylediler. Bunun üzerine milletvekili iş makinasının üzerinden inerek kalabalığın arasına girdi. Kalabalık slogan atmaya devam ediyordu. Bu sırada telefonum çalıyordu. Baktım Sercan arıyor. -“Alo, Verda. Neredesin?” -“Alo, Sercan. Kalabalığın içindeyim. Üzerimde kırmız bir elbise var. Beyaz bez çantam var kolumda. Çabuk gel. Bari biraz görüntü alalım. Yoksa Sani Bey bizi mahveder.” -“Tamam, geldim. Otobüs duraklarının oradaki merdivenlerdeyim. Siz ne taraftasınız?” -“Tamam. Gel. Parkın Taşkışla tarafına gel.

mercanmavicisi@hotmail.com Hadi. Çabuk” Polis barikatında ufaktan bir hareketlenme gözlenmeye başladı. Kalabalık slogan atıyordu ve dağılmamakta ısrarcıydı. Polis ise dağıtmakta kararlıydı. Olayı anlamak için ve görüntü alabileceğimiz en uygun yeri bulabilmek için ortalarda dolanıyordum. Sercan geldiğinde hemen kayda girecek ve güzel görüntüler çekebilecektik. Gözüm The Marmara otel tarafındaydı. Sercan o taraftan gelecekti. Polis barikatının hareketinin arttığını fark edemedim. Kulağımda bir ses çınladı; -“Sıkın. Acımayın. Karşınıza gelene sıkın. Sıkın ulan sıkın” O anda bir polisle karşı karşıya geldim. İspanyol boğa güreşlerinde kapısı açılan boğalar gibi, kurban döneminde kasabın elinden kaçan danalar gibi ipinden kurtulmuşçasına üzerimize saldırmaya başladı polisler. Elinde yangın söndürme tüpüne benzer bir tüp gibi bir şeyle üzerime gaz sıktı polis. Sıkmak denemez ona. Elindeki gaz tüpünü üzerime boşalttı polis. Ben o sırada Sercan gelecek diye bakarken meğer herkes polisin müdahale etme hazırlığında olduğunu görmüş de geri çekilmiş, ben kalmışım tam ortada. Polis cephanesinin çoğunu üzerime boşaltıp devam etti grubun üzerine doğru. Nefes alamamak neymiş, gözünü açamamak neymiş, ciğerin yanması nasıl bir şeymiş işte o anda anladım. Nefesimi tutup biraz uzaklaşmak istedim ama her yer gaz olmuştu. Gözlerim kapalı bir şekilde en son görüntüyü gördüğüm tarafa doğru yönelirken gözümden bardaktan boşanırcasına yaş akıyordu. Derimin üzerine gelen gaz zerrecikleri derimi yakıyordu. Zorla kendimi parkın kenarına atmaya çalışırken bir el beni kolumdan tutup kenara doğru çekmeye çalışıyordu. Gözlerimi araladığımda yanımdaki kim olduğunu bile bilmediğim sarışın, renkli gözlü adamın yüzünü

11


Kadıköy Badlik Amiri buğulu bir şekilde görüyordum. Gözünde 60’lardan kalma burnunun ucuna inmiş bir güneş gözlüğü, ağzında siyah bir şal, bu sıcakta baştan aşağı siyah giyinmiş bu adam beni kargaşanın içinde kenara çekmeye çalışıyordu. Ayağında asker postalı vardı. Sırtında çantasıyla kuvvetlice çekiyordu beni kenara. Polislerden uzak bir noktaya kadar beni taşıdıktan sonra gözlüklerinin üzerinden yaşarmış gözleriyle bana bakıp; -“İyi misin?” diye sordu yaşaran kalın cam yeşili gözleriyle. İhtiyar geldi gözümün önüne. Sanki buraya beni kurtarmaya gelmişti. Arkamdan o da bir taksiye atlamış, beni takip etmiş, yolculuk boyunca gençleşmiş ve gelmiş beni kurtarmış gibiydi. Gayrı ihtiyari kafamı sallayıp teşekkür ettim. -“Yalnız mısın? Var mı kimse yanında?” diye sorduğu esnada arkadan başka bir ses böldü soruyu. -“Var, var. Ben arkadaşıyım” Ses Sercan’a aitti. Göremiyordum ama duyuyordum. Sercan’ın sesini duyunca içim biraz rahatladı. -“Tamam o zaman. Dikkat edin kendinize. Uzaklaşın buradan. Hadi. Görüşmek üzere” diyerek gaz bulutunun içine doğru yol aldı ve gitti ses. Sercan hemen yanıma gelip yanındaki suyu yüzüme sürünce canım daha çok yandı. Ahvalin bu durumdayken gözlerim kapalı Sercan’a dönüp sordum; -“Çekebildin mi? Müdahaleyi çekebildin mi? Polisin bana uyguladığı muameleyi çekebildin mi?” -“Çektim, merak etme. Hadi gel buradan uzaklaşalım. Bir mekâna gidip oturalım. Biraz kendine gel. Sonra konuşuruz.” Dedi. -“Tamam. Hadi, sakin bir yere gidelim.” Dedim. Sercan koluma girdi. İstiklal caddesine doğru yöneldik. Güneş nasıl bıraktıysam

12

mercanmavicisi@hotmail.com öyle duruyordu. Onca gaza rağmen hala ışıldıyordu ve derimi yakıyordu. Meydandaki anıtın oraya geldiğimizde hayat olağan akışına dönmüştü. Simitçiler, çiçekçiler, sucular, nostaljik tramvay, mendil satıcıları, baloncuk çıkaran ürün satıcıları, dönerciler, tatlıcılar, sokak çalgıcıları… Her şey olağan seyrinde akıyordu. Sanki az önce cehennemden çıkan biz değildik. Sanki 100 metre ötede yaşananlar buraya sirayet etmemişti. İnsanlar gülmeye, eğlenmeye, anın tadını çıkarmaya devam ediyorlardı. Parktan gelen gaz sebebiyle ara sıra insanlar öksürüyorlardı ama neden öksürdüklerini bile anlayamadan öksürüyorlardı. Yine de yürümeye ve gülmeye, yanındakilere espri yapmaya devam ediyorlardı. Satıcılar satıcılıklarına, yürüyenler yürümelerine devam ediyorlardı. Kuşlar ötmeye, karıncalar yürümeye devam ediyorlardı. Benim için az önce duran dünya, biten nefes, tükenen beden burada tam sürat devam ediyordu. Beni kolumdan tutup kenara çeken ve sonrasında gaz bulutunun içine kamikaze pilotu gibi giden o bulanık görüntü ve net ses acaba ne durumdaydı? Kendisini kurtarabilmiş miydi? Benim yanan ciğerlerim kös kös öksürürken, gözlerim hayrat çeşmesi gibi akarken acaba o ne durumdaydı? Mis sokakta bir mekana oturduk. Sercan, Sani Bey’i aradı. -“Alo, Sani Bey..” DEVAMI 9. SAYIDA


“Kul olayım kalem tutan ellere Katip arzuhalim yaz yare böyle” diyen Halk Edebiyatımızın büyük ozanı Pir Sultan Abdal’ı anmak için Sivas’a gelen 35 aydınımızın, kaldıkları Madımak Oteli’nde katledilmesinin üzerinden 26 yıl geçti. 2 Temmuz 1993 tarihinde Sivas’ta dil sustu, vicdanlar sustu, türküler ateşe verildi. Gerici grup “Cumhuriyet burada kuruldu, burada yıkılacak” diyerek; sadece aydınlarımızı değil, bilimi, demokrasiyi, çağdaşlaşmayı ve Anayasal düzeni hedef aldı. Aradan yıllar geçse de, Sivas yangının dumanı yüreklerimizde hala tütmektedir. Yeni acıların yaşanmaması için başta siyasal iktidarlar ve siyasetçiler olmak üzere tüm vatandaşlar Anayasada laik, demokratik, sosyal hukuk devleti olarak nitelenen Türkiye Cumhuriyeti’nin temel niteliklerine sahip çıkmalıdır. Sivas’ta yitirdiğimiz canlarımızın aziz hatıraları önünde bir kez daha saygıyla eğiliyoruz.

Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Sarıyer Şubesi


Mehmet Ali TELLAL 26 YILDIR DEĞİŞMEYEN DÜZEN 26 yıl önce kafası örümcek sarılı kişilerce halkı galeyana getirerek masum kişilerin yakılmasını acı bir gün olarak anıyoruz. 33 kişinin acısı halen içimizde iken 31 mart yerel seçimlerinde bölücü ve ayrıştırıcı sözler duyduk. Aynı örümcek kafaların hortlamasını neden olan cümleler piyasaya sürüldü. Ve bir şehit cenazesinde muhalefet lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na linç girişiminde bulundu ve bir örümcek kafa kadın yakın o evi dedi. Bu zihniyetin acısını 26 yıl öncesinde çektik ve aynı dil aynı ses ‘YAKIN O EVİ’ çıktı. 26 yıl öncesinin cinayetini işleyenler yine meydanlara indi. Dünya medeniyet uzay ve bilimle uğraşırken biz gerilere 26 yıl öncesindeki sesleri duymaya başladık. İktidar artık yönetimi tamamen gerileme üzerine olduğu kanıtlanmıştır. Buna karşın 23 Haziran’da alınan zaferle bu örümcek kafalara ağır bir darbe inmiştir. İktidar gücünü kaybetmeye başlamış. Yeni cumhurbaşkanlığı rejimi tartışılmaya açılmıştır. Artık anlaşılmıştır ki parlementer sisteme

14

geri dönülmelidir. Kin ve nefret söylemleri geri bırakılmalı birleştirici sözlerle yeni bir başlangıç yapılmalıdır. Bakanlıklar yeniden düzenlenmeli ve ehli insanlar bakanlıklara getirilmelidir. İsraf düzeni bitmeli üretim ve teknoloji devrimi yapılmalıdır. 26 Yıl geriye dönmek değil, 26 yıl ileriye gitmek istiyoruz. Yapamıyorsanız, çekilin kenara. Yapacak olan genç kitle burda ve yapmaya hazır. Bu düzen değişmelidir!!!


Nail ÖZER

ozernail@gmail.com DEĞİŞİK BİR MİLLETİZ VESSELAM!

Tavukçuluk sektörü üzerine epey bir uğraşım olmuştu! İktisat lisans tezim tavukçuluk sektörü ve ekonomik krizler üzerineydi. Bağımsız İktisat Öğrencileri Kongresi’nde sunum bile yapmıştım. Gazetecilik yıllarımda (sanki elli yıl çalışmışım gibi anlatıyorum, alt tarafı üç yılcık!) Erdek’in kahramanı, limanın yerleşik ev hayvanı, balıkçıların kankası, medar-ı iftiharı “Pelikan Osman”a methiyeler dizmiştim... Sonra Orman Fakültesi’nde ‘Yaban Hayvanları Üretim Teknikleri’ dersinde Sülün üzerine yoğun bir araştırma yapmış ve her yönüyle ekip arkadaşlarımla beraber ele almıştık. Hali hazıda hocamız halen o sunumu kullanmaktadır. Anlayacağınız kanatlı sektörü veya AVES’ler ilgi alanıma hep girmişti. Mamafih, kendimi gagalayan bir soruna buradan “Vızzz Dergi” aracılığı ile gaga atacağım. Neticede bilim sorgulayan, soru soran, sorunlara çözüm arayan ve çözüm yolları geliştiren ve problemleri ortadan kaldıran, deney ve gözlem yoluyla sonuçlarını ortaya koyan bir bilgidir. Ve her yeni bilgi başka bir sorunun kaynağıdır... Eminim sizinde başınıza gelmiştir. Vaka incelemesi tadında olayımızı istatistik, ekonomi ve doğa bilimlerinin kucağına atarak multidisipliner sonucumuzu siz değerli okurlarımıza saygıyla arz ediyorum. Reklam olmasın diye yazmıyorum ama teknik olarak bir iki hususu yazıp kalan kısımları sizin doldurmanızı isteyeceğim. Neticede saygın bir yayın olduğumuz için reklam almıyoruz. Beleş ve bağımsız olarak gücümüzün yettiğince dergimizi çıkarıyoruz. Örneklem kümemiz, uzaydaki hepimizin bilinen evrenin %60’ı karbon atomu olduğunu varsayarsak aslında çok da matah bir şeyler değiliz! Yani saraydaki ile toprak altındaki aynı madde! Uzatmayalım. Samanyolu galaksisi, güneş

sistemi, yerküre, Asya kıtası (mevzu anadolu yakasında geçiyor) Türkiye Cumhuriyeti’nin filan ili, falan ilçesi, bilmem ne mahallesindeki X marketine (ki oligopol piyasa koşulları var. Eksik rekabet olarak gözüküyor. Kapitalist sistemde durum fena değil anlayacağınız) rastgele girmiş olan bendeniz ihtiyaç dahlinde yine rastgele yumurta reyonuna yöneldim. Bütün bu işlemler hep rastgele olmak zorunda ki istatistiksel olarak güven aralığımız normal dağılımda % 95’in üzerine çıksın! T-testi yapmayacağım, tablo adamı geriyor(!). Sonra emin adımlarla yumurta reyonuna yürüdüm, gözüme kestirdiğim on beşli yumurta kartonu paletine baktım. “Gezen tavuk” ibaresi vardı. Reyondaki kartonları saydım. Tam 42 adet. Aslında saymadan değerlendirmeye tabii tutmalıydım ama orada bulunan tüm yumurta evrenini, bilim için incelemeye koyuldum. Eşime kalacak olursa her seferinde kırık yumurtalı bir kartonla eve geldiğim için detaylı araştırma yapmamı istiyordu. Bense horozun ibiğine tüy kondurmayı sevdiğim için hepsini inclemeye ve bilim uğruna hizmet etmeye kendimi adamıştım. İlk kartonu açtım. 15 yumurta da sağlamdı. Lakin ilginç bir durum ortada idi. “Gezen tavuk” ibaresi olan ambalajda sadce tek bir tavuk yumurtasında “pislik” vardı. Diğerleri oto yıkamadan çıkmış, pasta cilalı “cadillac” gibiydi. Ve tahmin ettiğiniz gibi hiç üşenmeden tam bir bilimsel disiplin içerisinde 42 adet yumurta kartonunun rastgele 33 tanesine baktım. Arazi karneme hepsini işledim. Hangi sırada kaçınçı yumurta “boklu” idi not aldım. Pislik ne kadar yüzeyi kaplıyordu? Barkod, renk, koku tad hepsini not aldım(tabi ki tadına bakmadım! Ama yaban hayvanlarını araştırıken, toprak analizi veyahut kayaç analizi yaparken mutlaka tadına

15


Nail ÖZER

ozernail@gmail.com

bakarsınız!) Şimdi devreye istatistik bilmi giriyor:

çalışmamız, çok okumamız, çok üretmemiz lazım! Hem de çok!

34. kartona geldiğimde “42 adet 15’li yumurta kolisinin %80’inde bir adet yumurta mutlak suretle pisliğe bulaşmıştı.” Bu veri hipotezim için yeter ve artardı. Hem organik, hem doğal hem de endüstriyel... Üstelik mahallenizin süper marketinde! Peki hangi kartonu seçecektim? Tabi ki kaderim olan kırık yumurtalı kartonu! Her zamanki tercih doğru tercihti! Böylelikle elimde hem tavuk boklu hem de kırık bir yumurtam oldu. Ama bu yeni bir sorun doğurdu aynı anda hem kırık yumurta hem de boklu yumurta olma olasılığı ne idi? Ya da bunların hepsinin son sıraya gelme durumu neydi? Gibi soruları zihnimde tepişirken yüksek lisans tezimi yazamamış olmanın vermiş olduğu asil burukluk ile yazımı bağlayayım:

Ki pislikleri ve kırıkları en aza indirelim!

Bildiniz işte seçimler oldu! Memlekette yaygaralar koptu. Yemediğimiz azar, hakaret kalmadı. Sistemin travmasını tekrar tekrar bize yaşatıldı. Bazıları Reiki çayı içerken, kuru çaya kendi memleketlerinde %15 zam yapıldı. Enflasyonu açıklaması beklenen tüik kağıt üzerinde bütün verileri düşük göstererek besleme ekonomistlere iyimser havalar sunuldu. İklim, savaş göçleri yaşanırken 23 aylık bebeler babalarının kucaklarında öldü, balık istifi mülteciler minübuste kazada can verdi. Çorlu tren faciasında mahkeme önünde hak arayan acılı ailelere milli içeçeğimiz olan biber gazı ikram edildi! (Ejder meyveli smooti reyizin tarzı, biz halk olarak tazyikli su ve biber gazı tercih ediyoruz) Listeyi doğa katliamları, doğanın intikamları bağlamında uzatabilirim. Siyasi konjonktür ve kitlelerin uyutulması hususunda imam hatibe bağlanmış bir eğitim sistemi ve kaderci sağlık sektörü varken on on beş yılımız, bir yüz yılımıza mal oldu! Çok

16

Kaynak Niyetine: Richard Dawkins ve Jared Diamond


DOSYA: Gezi Parkı Eylemleri 2013

ÖNCESİ 7. SAYIDA

8 Haziran İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Topbaş, Başbakan’ın istediği Topçu Kışlası’nın Gezi Parkı’na yapılacağını ama AVM olarak değil müze olarak kullanılacağını söyledi Taksim Dayanışması yaptığı açıklamada, “Muhatap biziz. Hükümetten hala bir görüşme talebi gelmedi. Talepler karşılanana kadar alandayız” dedi. Hükümet Sözcüsü Çelik Adalet ve Kalkınma Partisi Merkez Karar ve Yürütme Kurulu toplantısı sonrası “Gezi Parkı eylemleriyle Türkiye’nin ilerlemesi”nin karartıldığını ve erken seçimin olmayacağını açıkladı Vali Mutlu sabah 5.30’da resmi Twitter hesabından Gezi direnişçilerine seslendi: Gençler, Gezi Parkı’nda kuş sesleri, ıhlamur kokusu ve arı vızıltısıyla huzurlu bir sabah varmış doğru mu? Aranızda olmak isterdim.” Hükümet Sözcüsü Çelik Adalet ve Kalkınma Partisi Merkez Karar ve Yürütme Kurulu toplantısı sonrası “Gezi Parkı eylemleriyle Türkiye’nin ilerlemesi”nin karartıldığını ve erken seçimin olmayacağını açıkladı.

9 Haziran Başbakan Erdoğan, Ankara’da “Anladığınız dilden konuşuruz” sözleriyle halka hitap ederken polis Kızılay Güven Park’ta toplanan kitleye saldırdı. Yüzbinlerce İstanbullu bugün Taksim Dayanışması’nın çağrısıyla Taksim Meydanı’ndaydı. İstanbullular mitingde yeniden Gezi Parkı park olarak kalsın dedi. Müzecilik Meslek Kuruluşu Derneği, Topçu Kışlası’nda kent müzesi yapılmasına karşı çıkarak “ne kışla, ne müze, ne de başka bir bina, sadece park istiyoruz” dedi. İzmir ve Antalya’daki Gezi direnişçilerine sopayla saldıranların sivil polis olduğu açıklandı. Hatay, Adana ve Eskişehir’deki sopalı saldırganların kimliği halen belirsiz. Greenpeace’in 20 farklı ülkede ve 50’ye yakın kentteki gönüllülerinden Gezi Parkı’ndaki barışçıl protestolara destek geldi. Greenpeace Uluslararası Direktörü Naidoo hükümetten göstericilere yönelik şiddeti durdurmasını istedi. Gezi direnişine destek için Adana’da düzenlenen eylemlerde alt geçit inşaatına düşerek ölen Komiser Sarı’nın ailesi, olayda eylemcilerin parmağı olduğu iddialarını

17


DOSYA: Gezi Parkı Eylemleri 2013 yalanladı ve Sarı’nın düşerek öldüğünü söyledi. Polis saldırısı sırasında sığınanlara kapıyı açan ve ardından “içki içildiği” iddiasını yalanlayan Bezm-i Alem Valide Sultan Cami müezzini Fuat Yıldırım hakkında inceleme başlatıldı, Yıldırım yıllık izne çıktı. Direniş’in 10 Günlük Grafik Tarihi İnfografik sitesinde Gezi Direnişi’nde 29 Mayıs – 6 Haziran arası yaşananlar grafiklerle özetlendi.

Polisin Taksim’e su ve gaz sıkarak girmesinin ardından Gezi Parkı’ndaki direnişçiler parkın Taksim girişini tuttu. Polis barikatları kaldırmaya çalışırken direnişçiler meydanı insan zincirine alma kararı aldı.

Mehmet Ali Alabora Yeni Şafak gazetesinin bugünkü manşetinde hedef gösterilmesiyle ilgili açıklama yaparak olayı “kasıtlı” olarak değerlendirdi. Alabora can güvenliği olmadığı için koruma talep edeceğini söyledi.

İstanbul Valisi Mutlu, düzenlediği basın toplantısında Gezi parkı’na müdahale edilmeyeceğini söylerken polis Gezi Parkı’na saldırdı. Vali Mutlu, “Çocuklarınızı Gezi Parkı’ndan çekin, can güvenlikleri yok” dedi Vali Avni Mutlu’nun Gezi Parkı’ndakilere teşekkür açıklamasını direnişçiler değerlendirdi: “Polis insanlara müdahale ederken biz burada programımıza devam edemeyiz. O yüzden valinin açıklamalarını meşru görmüyoruz.”

11 Haziran Ankara Emniyet Müdürlüğü, 27 yaşındaki direnişçi Ethem Sarısülük’ü başından vuran polisin adını savcılığa vermedi. Avukat Bayraktar, “O polis yargılanmazsa bu tür olayların devamı gelir” diyor.

Taksim Dayanışması biber gazı altında, elden ele dolaştırarak okuyabildiği açıklamada, taleplerini ve muhatabın kendisi olduğunu hatırlattı. Hükümetin dayanışmayla duran direnişçiler arasında parkçı-marjinal ayrımı yapılmaktan medet umduğunu anlattı.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında gerçekleştirilen Bakanlar Kurulu toplantısı sonrası Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, “Başbakan’ın bazı gruplara randevu verdiğini” ve “yasadışı gösterilere artık izin verilmeyeceğini” söyledi. Vali Mutlu ise, Taksim Meydanı’nda yapılan müdahalenin AKM ve Atatürk anıtındaki pankartların toplanması için olduğunu, Gezi Parkı’na müdahale edilmeyeceğini söyledi.

Bakanlar Kurulu toplantısı sonrası Bülent Arınç’ın Çarşı Grubu Gezi’den çekiliyor iddiasına Çarşı’dan açıklama geldi: “Gezi Parkı direnişinden geri çekildiğimiz yönündeki açıklamalar gerçeği yansıtmamaktadır.” Taksim’de saat 15:00’ten itibaren Talimhane’de çatışmalar yaşandı. Parkın Talimhane tarafındaki revir bölgesine gaz fişeği isabet etti.

Gezi Parkı Direnişi’nin 15. gününde polisin Taksim Meydanı’na saldırısı öğlen yeniden başladı; parka da bomba atıldı, parka getirilen yaralılar hastaneye taşındı. AKP grup toplantısında konuşan Erdoğan bu sabah Taksim’de Gezi için nöbette bulunan direnişçilere yapılan polis müdahalesi için İçişleri Bakanı’na, İstanbul Valisi’ne ve Emniyet Müdürü’ne teşekkür etti.

18

12 Haziran Uluslararası Af Örgütü Araştırmacısı Gardner “Başbakan, kişisel bir emir vererek protestoların sonlanmasını sağlamaya çalıştı. Başbakan Erdoğan, şu anda sözlerinin ardından gerçekleşen şiddet olaylarından sorumlu” dedi.nbire gaz ve suyla saldırdı. İnsanlar oteller ve çeşitli işletmelere sığındılar. Yedi kişi ambulansla götürüldü. Gece Gezi’nin ortasına da gaz bombası atıldı.


DOSYA: Gezi Parkı Eylemleri 2013 Avrupa Parlamentosu Gezi Parkı eylemleriyle ilgili konferansta Gezi direnişi deneyimlerini dinledi. AP bugün de aynı gündemle toplanacak. Gazetecilere Özgürlük Platformu Dönem Başkanı ve TGS Genel Başkanı İpekçi ile TGC açıklamalarında iktidara gazetecileri de hedef alan polis şiddetine son verme ve medyaya tarafsız yayın yapma çağrısı yapıldı. RTÜK Gezi Direnişi’ni ekranlara taşıyan Halk TV, Ulusal TV, Cem TV ve EM TV’ye para ve uyarı cezası verdi. #DirenSosyalMedya NTV, canlı yayında Haksever’in, Gezi’ye müdahale olduğunu söyleyen Berktay’ın sözünün kesmesi sebebiyle protesto edildi. Gezi Parkı eylemleriyle ilgili olarak Başbakan’ın 11 kişiyle görüşmesi başladı. Taksim Dayanışması muhatabın kendileri olduğunu açıklamıştı. Dayanışma İstanbulluları bugün 19.00’da Taksim’e çağırıyor. İzmir’de Gezi Parkı direnişine destek eylemleri sırasında rıhtımda duran gençleri coplayıp bir genç kadının saçlarını çeken üç polis açığa alındı.alıdır.” Ethem Sarısülük’ün Beyin Ölümü Gerçekleşti, Vuran Polis “Meçhul” 13 Haziran Başbakan’la görüşen heyet üyelerinden Nil Eyüpoğlu, Kutluğ Ataman, Ahmet Mümtaz Taylan ile Başbakan’dan özel görüşme talep eden Necati Şaşmaz ile Hasan Kaçan da açıklama yaptı. Kurtuluş’ta yeni taşındıkları evin elektriğini nereden açtırabileceklerini öğrenmek için polise danışan üç LGBT aktivisti gözaltına alındı. Bir LGBT aktivisti ise parka yardım götürürken polis tarafından darp edildi. Başbakan Erdoğan konuştu: “Biber gazı kullanmak polisin en tabii hakkı”, “Benim polisimi eleştiremezsiniz”, “Yargıdan üzerine düşeni yapmasını bekliyorum. Bu mesajın nereye gittiği bellidir.” AP’nin onayladığı Türkiye taslağında Gezi

Direnişi sırasında AKP’nin tavrı eleştirilerek, yaşam tarzı ve ifade özgürlüğüne müdahale edilmemesi tavsiyesinde bulunuldu. Ethem Sarısülük’ü vuran polisin kimliğini açıklamayan yetkililer hakkında suç duyurusu yapıldı. Avukatları yetkililere seslendi: “Polisin kim olduğunu biz bilmiyoruz ama siz biliyorsunuz ve gizleyerek suç işliyorsunuz.” Başbakan Erdoğan’ın Gezi Parkı eylemleri için görüştüğü ilk heyette yer almayan Taksim Platformu, sanatçılarla birlikte Başbakanlık Konutu’na gidiyor. Görüşme bu gece 23.30 sularında gerçekleşecek. 14 Haziran Vali Mutlu Gezi’den Direnişçilerle Dolmabahçe’de Buluştu İstanbul Valisi Mutlu, twitter’dan yaptığı çağrının ardından Dolmabahçe’de bir kafede Gezi Direnişi’nden gençlerle bir araya geldi. bianet görüşmeye gelen direnişçilerle konuştu. “Görüşme Sonuçlarını Halk Değerlendirecek” Taksim Dayanışması’yla Başbakan Erdoğan’ın toplantısı bitti. Gezi Parkı için yargı kararı bekleneceği açıklandı. Hükümet karar kendi lehine bile olsa halk oylaması yapacak. Hükümet polis şiddetiyle ilgili gerekli soruşturmaların yapılacağı ve önlemlerin alınacağı sözü verdi. Gezi direnişinde bu sabah en güzel “protestolardan” biri yaşandı: Piyanist Davide Martello, dün akşam başladığı resitalini bu sabah sağanak yağmur altında bile sürdürdü. Gezi direnişçilerine ilk müdahaleyi yaparak insanların hayatını kurtarmak için uğraşan gönüllü doktorlara, “yasadışı gösterilerde yaralananlara tıbbi müdahalede bulunmaktan” soruşturma açıldı. Ethem Sarısülük’ü Kaybettik: Ankara direnişinde polisin başından vurduğu 27 yaşındaki işçi Ethem Sarısülük bugün yaşamını yitirdi. Kesin ölüm sebebiyle ilgili otopsi yapılacak.

19


DOSYA: Gezi Parkı Eylemleri 2013 31 SDP’li Mahkemeye Sevk Edildi Taksim’e polis saldırısı sonrasında SDP binasına yapılan polis baskınında gözaltına alınan 59 kişiden 28’i savcılıktan serbest bırakıldı, 31’i tutuklama istemiyle mahkemeye sevk edildi BBC, “Dünya Gündemi” programını yayınlamayan NTV ile ortaklığını askıya aldı. BBC Küresel Haber Dairesi Başkanı Peter Horrocks, BBC’nin yayıncılığına herhangi bir müdahalenin kabul edilemeyeceğini söyledi. 15 Haziran Anonymous RTÜK’ü Çökertti: Anonymous Halk TV’ye 146 bin para cezası veren RTÜK’ün internet sitesine DDoS saldırısı düzenledi. Kadın Gazeteciler’den Hayat TV’ye Destek: Kadın Gazeteciler Takipte, kapatılmak istenen Hayat TV’ye destek verdi, “Karar, kamuoyunu bilgilendirmekle görevli gazetecilerin mesleklerini özgürce yapabilme haklarına vurulmuş bir darbedir” dedi. Gezi’deki ikinci Cuma hutbesinde başörtülü kadınların da direnişin öznesi olduğu, taleplerin kabul edilmesi gerektiği ve Gezi’de farklı gruplar arasında birlik, dayanışma, paylaşım ruhu olduğu belirtildi. Gezi direnişçilerinden Elif Gamze Kartal ve Atahan Altınordu, dün Vali Mutlu’yla yapılan görüşmeyi bianet’e anlattı. “Ana gündem polis şiddetiydi. Vali çoğu soruya yuvarlak cevaplar verdi, üst makamları işaret etti.” Ankara’da Gezi Direnişine destek vermek isteyen ve Atatürk Bulvarı’na çıkmak isteyen eylemcilere polis saldırdı. Olaylarda 20’nin üstünde gözaltı olduğu ifade ediliyor. Taksim Dayanışması, bu sabah saatlerine dek süren forumlar ve toplantılar sonucunda oluşan açıklamayı paylaştı: Nöbete ve mücadeleye devam. İstanbul Taksim’e Yürüyor: Taksim meydanı ve Gezi Parkı’na bu akşam polis saldırdı. Parkın içi boşaltıldı, çadırlar dağıtıldı, Taksim’e çıkan yollar gaza boğuldu. Çok sayıda yaralı var AKP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü

20

Hüseyin Çelik, Taksim Gezi Parkı’na yapılan saldırı sonrası açıklama yaptı: “Türkiye demokratik bir ülke olmasaydı 19 gün boyunca tahammül edilemezdi” dedi. İstanbul Valiliği akşam saatlerinde polisin Gezi Parkı’na yapığı saldırı sonrası 22:25’te yaptığı açıklamada hastanelere 29 yaralının ulaştırıldığını açıkladı. Gezi’ye Saldırı Ankara ve İzmir’de Protesto Ediliyor: Gezi Direnişine yönelik polis saldırısını protesto için Ankara Kennedy Caddesi’nde CHP’li beş milletvekilinin de aralarında olduğu insanlar oturma eylemi yapıyor, İzmir’de de binlerce insan sokaklarda 16 Haziran Greenpeace halk sağlığını ciddi şekilde tehdit eden polis şiddetini kınadı ve Başbakan Erdoğan’a sordu: polis revirlere, çocukların sığındığı yerlere aşırı biber gazı, plastik mermi ve tazyikli su kullanırken hangi yasaları çiğnedi? Taksim Meydanı’nı halka kapatan polis, insanların meydana çıkışını gaz bombası ve tazyikli su ile saldırılarak engelliyor. Çok sayıda yaralı var, insanlar meydana çıkan sokaklarda direniyor. İstanbul’da 290 kişi gözaltında. Kurtuluş’ta fotoğraf çeken iki kadın gazeteci Eylem Düzyol ile Fulya Atalay’a polis saldırdı, ağır şekilde darp edildiler. 17 Haziran Bakan Güler, toplam üç polisin açığa alındığını ve sendikalar ile meslek odalarının iş bırakma kararının “yasal olmadığını” söyledi, Emniyet Müdürlüğü’nün sosyal medyayla ilgili çalışma yürüttüğünü açıkladı. Polis saldırısının ardından İstanbul’daki kriz masasına 450 kayıp ve gözaltı başvurusu yapıldı. Şu anda İl Emniyet Müdürlüğü’nde 169 kişi ifade için bekletiliyor. Ankara’da 116, Eskişehir’de yaklaşık 30 kişi gözaltında. Eskişehir’de Gezi Direnişi’ne destek vermek isteyenlerin çadırlarına sabaha karşı polis saldırdı. DEVAM EDECEK


Küçük İskender için... 28 Mayıs 1964 yılında doğup 03 Temmuz günü 55 yaşını henüz doldurmuşken aramızdan ayrılan, Türkiye edebiyatının şiir dünyasının biricik özgün ve asi, nev-i şahsına münhasır şairidir. 2006 yılının şubat ayıydı. Yurttan atılmış, the Marmara hotel’in arka sokağında 4 arkadaş ev tutmuştuk. Arkadaşlarla Evin kirasını ödeyebilmek için taksim mekânlarında garson, bulaşıkçı, barmen ve komi olarak çalışmaya başlamıştık. Bir arkadaşımız Nevizade’de İhsan Bar’da çalışıyordu. Onun çalıştığı, benim çalışmadığım bir günde maç izlemek için bara gittim. Sanırım Cimbom’un veya Fener’in maçı vardı. Maçla çok alakam olmadığı için hangi takımın maçı olduğu aklımda değil maalesef. Mekan çok kalabalıktı. Maçın ilk yarısının bitimine yakın gol olmuş, bütün mekan sevinç naraları atıyordu. Ben de maçla alakam olmadığı için yalandan seviniyormuş gibi yapıyordum ama yalandan yaptığım çok belli oluyordu. Hemen arkamızda oturan iki kişiden dişlerinin yarısı olmayan, zayıf ve gözlüklü olanı beni dürtüp; -Senin de maçla pek aran yok sanırım diye sordu bağırarak, ama samimiyetle. -Yok, dedim. Endüstriyel futbola karşıyım ben. Mahalle arasında beton zeminde iki taş arasında oynadığımız kar amacı gütmeyen maçlar daha güzeldi benim için diyerek devam ettim. -Ne işin var o zaman burada dedi -Arkadaşım burada çalışıyor. Bugün benim off günüm. Maç olduğu için mekan kalabalık olacağından dolayı belki yardıma ihtiyacı olur diye geldim, dedi. Madem sen de sevmiyorsun maçı, senin ne işin var burada dedim. -Ben sevmiyorum ama sevgilim seviyor, onu yalnız bırakmayayım diye geldim diyerek yanında oturan diğer erkeği gösterdi. Anadolu’dan İstanbul’a 20 yaşında gelmiş bir erkek olarak durumu yadırgar bir yüz ifadesiyle baktım yüzüne adamın. Bu tarz durumlara veya benim gibi konudan ve halden anlamaz kişilerle bu toplum yapısında yeterince karşılaşmış olduğu hissiyatını belli eden bir yüz ifadesiyle bana bakıp gülümseyerek; -Ben küçük İskender, dedi. Bu da sevgilim Hüseyin diyerek yanındaki esmer, yapılı ve gözleri kendiliğinden sürmeli yakışıklı adamı gösterdi.

Durumu anlamaya, algılamaya ve hazmetmeye çalışarak; -Memnun oldum. Ben de X dedim. Küçük İskender derken lakap gibi bir şey mi bu küçük, yoksa gerçek adınız mı? Tam anlayamadım kusura bakmayın dedim. -Yok lakap değil, tanımlama diyelim dedi. Şiirlerimde büyük harf kullanmadığım için bana küçük İskender diyorlar dedi. Şiir demesiyle bir anda ilgimi çekmişti. Ne de olsa bende şiir! Yazıyordum. Sanırım karşımda bir şair vardı. Hemen lafa girdim; -Nasıl yani? Siz şair misiniz? Dedim. -Öncelikle siz biz mevzusunu bir kaldıralım. Sen bana sen de, bende sana sen diyeyim. Öyle daha iyi olur. Şimdi sorduğun soruya gelelim. Evet ben bir şairim. Ama senin lisede ders kitaplarında okuduğun şiirlere benzemez benim şiirlerim. Kafiyesi uyağı yoktur. Kıtası dizesi yoktur. Ben içimden geldiği gibi kelimeleri eğip büküp lego gibi birbirine geçirerek kurarım dizelerimi. Özel anlam genel anlam gözetmeksizin hep küçük harfle yazarım kelimelerimi. Çünkü benim için kelimenin özel anlamı olmaz. Bütün kelimeler eşittir.dedi. Ömrümde ilk defa bir şairle karşılaşıyordum. Demek şair olmak böyle bir şeydi. Adam konuştukça benim yazdıklarım geliyordu aklıma. Lisede öğrendiğimiz gibi yazmaya çalışıyorduk. Kalıplar, uyaklar, kafiyeler dizeler. Benim köşelerim vardı, onun uçsuz bucaksız engin bir gökyüzü gibi yırtılmış bir ufku vardı. Diyalog giderek koyulaşıyor, biraları biralar takip ediyor, kafalar güzelleştikçe dönemese bile dil güzelleşiyordu. Kelimeler daha manalı ve anlamlı hale geliyordu. Küçük İskender,


Küçük İskender için... sevgilisi Hüseyin, ben ve arkadaşım maç sonrası birkaç bira daha yuvarladıktan sonra taksim’in gecelerine akmaya başladık. Bizde para bitmişti. Küçük İskender durumu fark etmiş olmalıydı ki bardaklar her boşaldığında ; -Yine boşaldı bardaklar sevişerek titreyen bir kısrak gibi boğazımızdan aşağı, hey barmen, al bu zevk artığı bardakları, başlasın yeni bir sevişme partisi diye o anda kendinsin dediği gibi kelimeleri eğip bükerek ve lego gibi birbirlerine geçirerek kurduğu dizeleriyle seslendi barmenlere. O noktadan sonra hesapları Hüseyin ödedi. Sabaha karşı eve gitmek üzere ayrılmak istedik arkadaşla ama küçük İskender ve sevgilisi Hüseyin bırakmadılar bizi. O saatte açık tekel bulup birkaç bira daha alıp eve gittik. Ev küçük iskeder’in miydi yoksa sevgilisi hüseyin’in miydi hatırlamıyorum. Çok da önemli değil zaten. Salonda oturup kalmayan takatimiz ve dönmeyen dilimizle hala bir şeyler konuşmaya ve tartışmaya çalışıyorduk. Küçük İskender arada o an aklına gelenleri bizimle paylaşıyor sonra o paylaştığı üzerine yorumlar yapıyordu. Anadolu’dan 20 yaşında istanbul’a gelmiş bir genç olarak bu karşılaşma ve sohbet ufkumun açılmasına ve yeni pencereler açılmasına vesile olmuştu. Ömrümde ilk defa bir şairle karşılaşıyordum. İlk defa daha önce bulunmadığım ortamlarda bulunuyordum. Şişelerin dibi sisin ardından çıkan güneş gibi net şekilde görünmeye başladığında Küçük İskender ve sevgilisi Hüseyin odalarına geçtiler. Biz de arkadaşımla salonda boş olan yerlere sızdık. Sabah kalktığımızda her yerde boş şişeler, masanın üzerinde sigara izmariti ve kuruyemiş kabuklarıyla dolup taşmış kültablası ve kuruyemiş kaplarında öksüz kalmış sarı leblebiler vardı. Duvarda kurt cobain posteri vardı. Yüzümü yıkamak için banyoya gittiğimde küçük İskender ve sevgilisi hüseyin’in yattığı odanın kapısı yarı açıktı. Aylardan şubat olmasına ve evin de çok sıcak olmamasına rağmen iki adam yatakta anadan üryan ve vücutlarını soğuğa karşı siper edercesine birbirlerine sarılmış yatıyorlardı. Nasıl tepki vereceğimi veya ne düşüneceğimi bilemedim o anda. Ama bu sefer yadırgamadım. Hemen banyoya gidip yüzüme soğuk su vurdum. Banyodan çıktığımda durumda bir değişiklik yoktu. Hemen salona dönüp arkadaşla toparlanıp çıktık.

İstiklal Caddesindeki ağa caminin arasında bir çorbacıya gittik. Çok güzel süzme mercimek çorbası vardı. Cebimizde kalan son parayla çorbamızı içtik. Devirdiğimiz akşam ile ilgili hiç konuşmadık. Daha doğrusu çorbalarımız bitip eve gidene kadar hiç konuşmadık. Hatta o akşam yaşadıklarımızla ilgili hiç konuşmadık. O akşam bizim için çok büyük bir lokmaydı ve hazmı baya uzun sürdü. Ömrümde ilk defa bir şairle karşılaşmıştım. Gerek anlattıkları, gerek tavır ve insaniyeti, gerek sevgilisiyle önümüzde hiç çekinmeden seviştiği dilde yaşayan bir insan olduğunu gösteren tavrı ve hareketleriyle üzerimizde çok etki bıraktı küçük İskender. O zamanlar Beyoğlu’nda bazı mekanlarda haftanın belli günlerinde şiir geceleri olurdu. Küçük İskender de buralarda şiirleriyle sahne alırdı. Salon şair değildi o. Kelimelerinin gücü hayatın içinden geliyordu. Benim çalıştığım cafeye gelmişti bir yaz sıcağında. O akşamın üzerinden 6 ay kadar geçmişti. Görünce sevindim. Dişlerini yaptırmış ve birkaç kilo almıştı. Hüseyin’i sordum. Ayrıldık dedi kısaca. Sesinde netlik yüzünde hüzün ve yorgunluk vardı. Detayları sormadım. Merak etmediğimden değil, onun incinmesinden çekindiğim için. Akşam haymatlos’ta şiir gecesi olduğunu söyleyip beni de davet etti. Gittim. Yine bira ısmarlamak istedi kabul etmedim. Ben ona içki ısmarladım bu sefer. Ne de olsa artık çalışıp para kazanıyordum. Gülerek kabul etti. Hem daha önce yazdığı hem de o an ürettiği şiirlerini paylaştı şiir dinlemeye gelen kitleye küçük İskender. Her ne kadar kelimelerin eşitliğine inanıp küçük harfle yazsa da şiirlerini, okudukça her bir kelime devleşiyordu mekanda. Sonrasında bir daha görmedim küçük iskender’i. Tanımlamanı küçük diye yapmışlar senin ama ama büyük şairdin sen İskender. İyi ki geçtin bu dünyadan. İnsan olmanın ve zeki olmanın hangi üniversiteden, kaç puanla, hangi dereceyle mezun olmakla ölçüldüğü şu kör dünyada bunun öyle olmadığının en güzel kanıtıydın sen. Devrin daim olsun. Kelimelerin kalkanın olsun gittin yerlerde. Yüreğin varlığının sebebi. Seviştiğin dilde yazdığı şiirlerin kaldı senden bize geriye. Bir de bu anı işte. Hoşça kal tanıştığım ilk şair insan. Merhaba, şiirleriyle dünyamda var olacak insan.


BULMACA “Vızzz” gaz amme hizmetine devam ediyoruz vatandaş! Söz verdik 8. Sayıya armağanlı bulmaca ile karşınızdayız. Çöz bulmacayı, gönder cevapları mail adresine, kap bedava kitabı... Hadi yine iyisiniz kargo bizden! İletişime geçip cevap vermek senden! İlk harfİ de verdik! Bu kıyağımızı da unutma! Darlayan: Nail Özer SORULAR 1. Sinir gazı (5 harf) 2. Olağan üstü kesim etası raporu (4 harf) 3. Canlıların birbirleriyle ve çevreyle olan ilişkilerini inceleyen bilimdalı (7 harf) 4. Bir sayı: Milyon kere milyon (10 harf) 5. Kuzey batıdan esen rüzgar (7 harf) 6. Cervidae familyasından Dama dama’nın Türkçesi (8 harf) 7. Malus domestica’nın Türkçesi (4 harf) 1

Cevaplar 9. Sayıda. Armağan kazanmak için cevapları son gönderme tarihi 31 Temmuz’dur. Cevabı gönderen ilk beş okurumuza “kitap armağanı” kargo ile tarafımızdan ulaştırılacaktır. Kargo adresleri yine kendileri ile irtibat sağlanarak istenecektir. Kargo şirketinin ruhsal haline bakılarak bir sayıda cevaplar duyurulduktan sonra ulaştırılacaktır. Mail gönderirken, konu kısmına “BULMACA” yazmayı unutmayın. Gönderim adresi: ormanarilari@gmail.com

23


Beyaz Bir Gemidir Ă–lĂźm

Ă–lmesin

sen bu Ĺ&#x;iiri okurken ben belki baĹ&#x;ka bir Ĺ&#x;ehirde olurum kĂśtĂź geçen bir gĂźzĂź ve umutsuz bir aĹ&#x;kÄą anlatan rĂźzgarla savrulan kaÄ&#x;Äąt parçalarÄąna yazÄąlmÄąĹ&#x; daÄ&#x;ÄątÄąlmamÄąĹ&#x; bildiriler gibi uzun bir yolculuÄ&#x;a hazÄąrlanan yalnÄąz bir yolculuÄ&#x;a. çßnkĂź beyaz bir gemidir ĂślĂźm siyah denizlerin hep çaÄ&#x;ÄąrdÄąÄ&#x;Äą batÄąk bir gemi sĂśnmĂźĹ&#x; yÄąldÄązlar gibidir yitik adreslere benzer ĂślĂźm yanÄąk otlar gibi sen bu Ĺ&#x;iiri okurken ben belki baĹ&#x;ka bir Ĺ&#x;ehirde ĂślĂźrĂźm..

Dostluklar kurulsun insanlar gĂźlsĂźn BarÄąĹ&#x; gĂźvercini uçsun DĂźnya’da Yok olsun kĂśtĂźlĂźk dĂźĹ&#x;manlÄąk ĂślsĂźn BarÄąĹ&#x; gĂźvercini uçsun DĂźnya’da Dostluklar kurulsun insanlar gĂźlsĂźn Son bulsun savaĹ&#x;lar kimse Ăślmesin DĂźnya cennet olsun yaĹ&#x;asÄąn insan Gelin barÄąĹ&#x;alÄąm dĂśkĂźlmesin kan Son bulsun savaĹ&#x;lar kesilsin figan BarÄąĹ&#x; gĂźvercini uçsun DĂźnya’da Dostluklar kurulsun insanlar gĂźlsĂźn Son bulsun savaĹ&#x;lar kimse Ăślmesin Ä°nsancÄąl insanlar barÄąĹ&#x;tan yana Ancak zalim olan kÄąyar insana BarÄąĹ&#x; aĹ&#x;kÄą yayÄąlmalÄą cihana BarÄąĹ&#x; gĂźvercini uçsun DĂźnya’da Dostluklar kurulsun insanlar gĂźlsĂźn Son bulsun savaĹ&#x;lar kimse Ăślmesin Nesimi der ki ey fĂźze yapanlar AcÄąmasÄąz zalim cana kÄąyanlar BÄąrak ey yaĹ&#x;asÄąn bĂźtĂźn insanlar BarÄąĹ&#x; gĂźvercini uçsun DĂźnya’da Dostluklar kurulsun insanlar gĂźlsĂźn Son bulsun savaĹ&#x;lar kimse Ăślmesin

Behçet AYSAN

(1949 - 2 Temmuz 1993)

Nesimi ÇİMEN

(1932 - .2 Temmuz 1993)


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.