VIZZ Dergi | 9. Sayı | Ağustos 2019

Page 1

BAĞIMSIZ, AYLIK, SÜRELİ YAYINDIR SAYI: 9 AĞUSTOS 2019 1. Baskı Adedi: 100 PARA İLE SATILMAZ Orman kalır, sen arıyı hatırla.


Manifesto “Arılar”, doğanın karşılıksız çalışan biricik emekçileri. Onların görevi, sadece bal üretmek değil aynı zamanda doğanın işleyişinin mimarlığıdır. Einstein’ın arıların yok olması halinde dünyanın dört yıllık ömrünün kalacak olduğunu söylemesi bile bunun en büyük kanıtıdır. Sistem, tüketime dayalı vahşi anlayışı ile ülkemizde de canlıların yaşam alanlarını daraltarak çok uluslu şirketlere peşkeş çekiyor. Doğayı ranta, talana ve yağmaya kurban ediyor. Ancak dünyamız alarm veriyor. BM raporuna göre düzen bu şekilde giderse 12 yıl içinde dünyanın ortalama sıcaklığı 1,5 ºC’nin üzerine çıkacak. Elbette bu durum olağanüstü doğa olaylarının önünü açacak. Artık tüketim alışkanlıklarımızda radikal değişlikler yapmak ve aramızda yeni bir dil oluşturmak zorundayız. Tıpkı, kovanları ne kadar kalabalık olursa olsun görev bilinci, çalışma azmi ve aralarındaki dil ile bu durumun kaosa dönmesini engelleyip mükemmel bir uyum içerisinde hareket eden “arılar” gibi. Sahip olduğumuz ünvanlara bakmaksızın, bu dünyanın “kovan”ımız olduğunu düşünürsek, ya bu kovanı koruyacağız ya da yok oluşuna razı olacağız. Biz Orman Arıları olarak, işte tam da bu noktada itiraz ediyoruz.

SAYI: 9 AĞUSTOS 2019

KÜNYE

Neşriyat Umum Müdürü Sensin! Yazı Gurmeleri Remzi Aksoy, Cihan Koçer, Muzaffer Kolege, Uğur Erol, Mehmet Ali Tellal, Murat Canavarı, Umut Bender Sorunlu Kazı İşleri Müdürü Nail Özer Sayfa Mizanpajı Orkun Aldatmaz

Hâlâ geç değil!

Sosyal Medya Yönetimi Şenay Adanır

İçinde doğa sevgisi olan, doğayı bir meta olarak görmeyip, onun bir parçası olduğunun ayırdında olan, aklı ve bilimi kendine rehber edinmiş her meslekten insanlara dil, din, ırk vs fark etmeksizin çağrıda bulunuyoruz: Gelin kovanımıza sahip çıkalım!

Kapak Görseli Gürbüz Doğan Ekşioğlu

Biz Orman Arıları olarak sabırla, dayanışma içerisinde beraber yeni bir dil ve iletişim araçları geliştirerek, insan onuruna yakışan, bilimin sunduğu rasyonel veriler ışığında yeni bir kovan inşa ederek değişime kanat açabileceğimize inandık. Bu dergi ile yazılı ve sözlü tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar tehdit altında olduğumuzu fark ettirmek ve yaşanan bu tahribatın evrensel boyutlarını dile getirmek için sesimizi çıkartıyoruz ve kanatlarımızı çırpıyoruz. Ne kadar çok kanat olursak o kadar etkili bir rüzgar oluşturabiliriz. Haydi, “yarın” çok geç olmadan. ORMAN KALIR, SEN “ARI”YI HATIRLA! Orman Arıları

Dağıtım Noktalarımız • TOD Marmara (Kadıköy) • Mephisto (Kadıköy) • Küff (Yeldeğirmeni/Kolektif)

Bize Ulaşın! Yandaki iletişim adreslerimizden bize her türlü fikir, tavsiye ve eleştirilerinizi iletebilirsiniz.

• Moda Kitap (Kadıköy) • İÜ Cerrahpaşa Orman Fakültesi

ormanarilari@gmail.com twitter.com/ormanarilari instagram.com/ormanarilari www.ormanarilari.com (Yakında!)

Baskı Sandıklı Patatesin Başkenti Guguk Müşaviri Av. A. Selim Akol (ilk seferde aç, şu telefonu!) Künyedeki tek ciddi kısım Dergide yayınlanan yazıların her hakkı mahfuzdur; kaynak gösterilmeden iktibas edilemez, kullanılamaz. Yazıların sorumluluğu yazarına aittir. Künyeyi bağlamaz. Süreli yayındır.


Geçtiğimiz Ayda Neler Oldu? TÜRKİYE’DEN VE DÜNYA’DAN İKLİM HABERLERİ

29 HAZİRAN • Heybeliada Çam Limanı Mevkiinde Orman Yangını çıktı. 2 ha kızılçam ormanı tahrip oldu. • Kuzey Ormanları Savunması (KOS @kuzeyormanlari ) ve Türkiye Ormancılar Derneği (TOD - @ormancilarderne ) tarafından Belgrad Ormanlarının “Muhafaza Ormanı” ilan edilmesi için başlatılan imza kampanyası change.org üzerinden 27.000 kişiye ulaştı. Kampanya devam ediyor. Imzalamak için sen de destek ver. • Sinop Nükleer Karşıtı Platform (NKP) “Sinop Nükleer Santral projesi durdu. Nükleer sizin olsun, Sinop bizimdir” açıklamasını yaptı. • Fransa’nın başkenti Paris’te eylem yapan iklim aktivistlerine polis yoğun biber gazı ile müdahale etti. 30 HAZİRAN • Ayazağa Hasdal Askeri Kışla mevkiide orman yangını çıktı. 1 TEMMUZ • Datça’da Ormanlık alanda yangın çıktı. 5 ha alan tahrip oldu. • İzmir’in Dikili İlçesi Çandarlı bölgesi yaylayurt mevkiinde yazlık sitelerin yakınındaki alanda çıkan yangın 20 ha alanda tahribat oluşturdu. • Rusya ile Türkiye arasında imzalanan “Türk Akımı Projesi” kapsamında yapılan çalışmalar ile Kırkalareli Kıyıköy Ormanlarında yaratılan tahribat son hızıyla devam ediyor. • CHP Tekirdağ milletvekili Candan Yüceer, İstanbul ve Trakya’nın en önemli orman alanı olan kuzey ormanlarını TBMM gündemine taşıdı. • Denizlerimiz için ulusal seferberlik ilan etmemiz gerektiğini söyleyen TÜDAV Başkanı Prof. Dr. Bayram Öztürk, Karadeniz’in avcılığın tehdidinde olduğunu, aşırı kirlenen Marmara’da ise ışık geçirgenliğinin 2 metreye kadar düştüğünü söyledi. 2 TEMMUZ • Muğla’nın Milas İlçesi Karacahisar Köyü Ulupınar mevkiinde çıkan yangında 1 ha alan tahrip oldu. • Adana’nın Kozan İlçesi Durmuşlu Köyü Dağılcak Mevkiinde çıkan yangında 5 dekar alan tahrip oldu. • İzmir’in Çeşme İlçesi Germiyan Mahallesi’nde baraj havzası ve zeytinliklerin yakınında bulunan ve hakkında 5 kez iptal kararı verilen taş ocağına 6. kez ÇED olumlu kararı verilmesi üzerine Çeşme Kent Konseyi tarafından bir kez daha yargıya gidilmesi için hazırlık yapılmaya başlandı. 3 TEMMUZ • Öz Orman-İş Sendikasın Genel Başkanı Settar Aslan, ‘’Son 20 günde 200 orman yangını çıktı. Ülke ormanları cayır cayır yanarken, Maliye bürokrasisi, yangın işçilerinin çalıştırılması için gerekli vizeyi vermiyor’’ dedi. • ODTÜ Savunulmalıdır Platformu, saat 20.00’d ODTÜ

Kavaklık’ta Acil FORUM yapılması için çağrıda bulundu. • İstanbul Politikalar Merkezi Kıdemli Uzmanı ve İklim Değişikliği Çalışmaları Koordinatörü Dr. Ümit Şahin tarafından hazırlanan ‘Sıcak Dalgaları: İklim Değişikliğiyle Artan Tehdit Ve Sıcak-Sağlık Eylem Planları’ adlı raporu açıklandı. 4 TEMMUZ • Tokat’ın Erbaa İlçesi Dokuzçam Köyü ve çevresinde çıkan yangın 30 dekar alanine tahribine yol açtı. • Şimdiye kadar kayıtlara geçen “En Sıcak” Haziran ayını geride bıraktığımız açıklandı. • @amazonWatch İcra direktörü Salazar Lopez “Bölge hükümetleri ve doğa düşmanı capitalist şirketler, Amazon Ormanlarını ve yerli halkı tarihin en kötü saldırılarına maruz bıraktı” dedi. • Birgün Gazatesi, İklim Aktivistleriyle Portokol imzaladı. Buna göre artık haberlerde “İklim Krizi” ve “Küresel Isınma” terimleri kullanılacak. • Kuzey Ormanları’nda Yaşanan Ağaç Katliamı Hdp İstanbul Mv Ali KENANOĞLU tarafından hazırlanan soru önergesiyle Meclis gündemine taşındı. 5 TEMMUZ • Hasankeyf Koordinasyonu tarafından “Ilısu barajının su tutmasıyla sular altında kalacak binlerce yıllık Hasankeyf için hala ümit var!” denilerek basın toplantısına davet duyurusu paylaşıldı. • İzmir’in Çeşme ilçesinde yaşam savunucuları ve mahalle sakinleri, sondaj yönetimiyle jeotermal kaynak aramak için hazırlanan projeye İzmir Valiliğince verilen “ÇED gerekli değildir” kararına karşı dava açmışlardı. İzmir 5’inci İdare Mahkemesi “ÇED gerekli değildir” kararına iptal Verdi. • Fransa’da iklim aktivistlerine yapılan yoğun biber gazlı saldırıyı protesto etmek için taksim’de bulunan Fransız Başkonsolosluğu önünde toplanan 6 kişi gözaltına alındı. Sonrasında serbest bırakıldı. • TMMOB, Akkuyu Nükleer Güç Santralı İzleme Komisyonu, Mersin’de yapımı süren ve birinci reaktörünün temel yapısı betonunda iki kez çatlama meydana geldiği kamuoyuna yansıyan Akkuyu Nükleer Santralı ile ilgili bir rapor hazırladı. “Nükleere ihtiyaç YOK! 6 TEMMUZ • CHP İstanbul Milletvekili Ali Şeker, İstanbulluların yoğun şikayetine sebep olan İstanbul Havalimanı kaynaklı gürültü kirliliğini iki ayrı soru önergesi ile Meclis gündemine taşıdı. • Pendik Kurtköy'de bulunan yaklaşık 260 bin metre karelik ormanlık alana teknopark yapılması kararı verildi. • Antakya’nın Habib-I Neccar dağı eteklerinde çardakların olduğu alanda çocukların attığı maytap sonucu başlayan yangında 2 ha 3 Orman alanı tahrip oldu.


Geçtiğimiz Ayda Neler Oldu? TÜRKİYE’DEN VE DÜNYA’DAN İKLİM HABERLERİ

• Antalya’nın Serik İlçesi Sanabalı köyünde çalılık alanda başlayan yangın 2,5 ha orman alanine tahrip etti. • Diyarbakır’ın Ergani İlçesi Ortaağaç köyü kolbaşı mezrasında çıkan yangın sonucu 1,7 ha alan tahrip oldu. • Torosların güney kolu olan Amanos Dağlarında Zorkun yaylası, Karaçay şelalesi civarında çıkan yangın sonucu 4 ha kızılçam ormanı tahrip oldu. 8 TEMMUZ • ODTÜ KAVALIK bölgesine KYK yurdu yapılmaması için mücadele eden öğrencilere polis müdahale etti 9 TEMMUZ • Denizli’nin #Serinhisar ilçesinde Akça Hazır Beton’a ait taş ocağı ve beton tesisinin genişletilmesi için şirket tarafından düzenlenmek istenen ÇED toplantısı ilçe sakinlerince protesto edilerek yaptırılmadı. • Bursa Yıldırım ilçesi #Derekızık mevkiinde çıkan orman yangınında 20 hektar orman tahrip oldu. • Eskişehir’de açılmak istenen demir ve nikel madeni için 1555 hektarlık ormanlık alanda ardıç, sedir, karaçam ve meşe ağaçları kurban edilecek. • İzmir'in #Seferihisar Kavakdere Barajı mevkiinde çıkan orman yangını 100 ha Ormanlık alanı tahrip etti. Yakalanan sorumlular pişman olduklarını belirttikten sonar serbest bırakıldı. • Kartal Aydos Ormanında yangın çıktı. 4ha Orman tahrip oldu. 11 TEMMUZ • Muğla Dalaman'da çıkan ve geniş bir alana yayılan orman yangını sonucu 350 hektar Orman alanımız tahrip oldu. THK (Türk Hava Kurumu) konuyla ilgili gece uçabilme özelliği olan uçaklarla ilgili “Uçaklarımız yangına müdahale etmeye hazırdı, gerek yok dendi” dedi. • Beykoz Kent Dayanışması, Beykoz’da orman talanına karşı tüm Beykozluları ve yaşam savunucularını saat 21.00'da Paşabahçe meydanına çağırdı. Beykoz'da 2.300 dönüm orman, 553 villa için yok edilmek isteniyor! • Türkiye Barolar Birliği Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu, torba yasa ile termik santrallara çevre yükümlülüğünden 3 yıl muafiyet getirilmek istendiğini açıkladı. • Afyonkarahisar'da #Çay ilçesi Gedil köyü İnyakası mevkisindeki Yangında 20 dekar orman tahrip oldu. • Marmara Denizi’nde kirliliğin alarm verdiği uyarısı yapan Gökhan Taşpınar, “Dip balıkları, diğer balıklara oranla daha fazla kirliliğe maruz kalıyor. Karadeniz ve Marmara gibi risk altındaki sulardan çok fazla dip balığı tüketilmemesi ve özellikle çocuklara yedirilmemesi gerekli” dedi. 12 TEMMUZ • Çerkesköy'deki Kavak Deresi'ne, Organize Sanayi Bölgesi altından geçen yağmur suyu kanallarından kimyasal atık karıştığı belirlendi.

4

13 TEMMUZ • Çanakkale’de yapılmak istenen maden projesine karşı @idadayanisma 19 Temmuz 2019 Cuma Günü Saat 18:30’da Çanakkale İskele Meydanı’nda yaşam için ortak mücadeleye çağırdı. • Nepal genelinde etkili olan şiddetli yağışların yol açtığı sel ve toprak kaymalarında en az 21 kişi hayatını kaybetti, 10 kişiden ise haber alınamıyor. 14 TEMMUZ • #HasankeyfteBüyükAtlayış Bu öğlen 13'te, Hasankeyf yaşasın, Dicle nehri özgür aksın diye ülkenin dört bir yanında nehirlere, göllere, denizlere yapılan atlayışlarla eş zamanlı olarak İstanbul, Sarıyer, Yeniköy'de boğaza atlayış yapıldı. #HasankeyfİçinGeçDeğil

15 TEMMUZ • İsviçre merkezli İç Göç İzleme Merkezi tarafından yayımlanan rapora göre, 2018 yılında 144 ülkeden 17,2 milyon insan, etkisi giderek daha çok hissedilen iklim değişikliğinin sonuçları nedeniyle göç etmek zorunda kaldı. • İngiltere’nin başkenti Londra başta olmak üzere Dünya genelinde iklim krizine karşı acil önlem alınması ve ekolojik soykırımın suç ilan edilmesi için “Yokoluş İsyancıları” (Extinction rebellion) bir çok ülkede Küresel İsyan eylemi yapıldı. • Science dergisinde yayımlanan bir bilimsel makale, altı kıtada gözlemlenen 62 memeli türünün yüzde 83'ünün insanlardan kaçınmak için hayatlarının büyük kısmını gece sürdürmeye başladığını ortaya koydu. 16 TEMMUZ • Kıyıköy’de 14 rüzgar tribünü bulunan #Borusan EnBW Enerji, 18 adet daha yapmak için başvuruda bulundu. Başvurunun olumlu sonuçlanması halinde 15 ha alan daha kaybedilecek. • Hatay'ın #Arsuz ilçesine bağlı Arpaderesi Köyü'nde çıkan yangında 1ha orman tahrip oldu. • Muğla Hacıbayramlar Köyü fosil yakıtlara karşı eylem yaptı #YettiGari Biraz Nefes Alalım! • CHP Doğa Haklarından Sorumlu Genel Başkanı Gülizar Biçer Karaca CHP’nin İklim Krizi ve etkileri ile ilgili araştırma komisyonu kurulması teklifi üzerine konuştu. Önerge AKP ve MHP oylarıyla reddedildi. 17 TEMMUZ • Muğla #Bodrum ilçesi Gündoğan Mahallesi Yayladağ mevkiinde çıkan orman yangınında 3 ha kızılçam ormanı tahrip oldu. • Yayınlanan @IUCNRedList (Dünya Doğa Koruma Birliği Kırmızı Liste) raporu, değerlendirilen 105.743 türden üçte birinin yokoluş tehdidi altında olduğunu söylüyor. Ayrıca endişe verici olan tek bir türün bile statüsünde iyileşme olmaması. • Türkiye Ormancılar Derneği (TOD) Batı Akdeniz Şubesi Başkanı Prof. Dr. Tuncay Neyişçi: "300-400 hektarlık bir alanda 10 saat sürmüş bir yangınla 15


Geçtiğimiz Ayda Neler Oldu? TÜRKİYE’DEN VE DÜNYA’DAN İKLİM HABERLERİ

helikopterle mücadele etmeyi hiçbir mühendis açıklayamaz. Dünyada hiçbir örneği yoktur. Bu beceriksizliğin işaretidir" dedi. • Rize Fındıklı ilçesinde doğal sit alanı Çağlayan Vadisi’nde yöre halkının 13 yıldır yapımına izin vermediği HES için yeniden süreç başlatıldı. ‘Derelerin anası’ olarak tanınan Melahat Alişan ise gününü vadide ve dere kenarında nöbet tutarak geçiriyor. Rize Fındıklı Belediye Başkanı Ercüment Şahin Çervatoğlu Çağlayan havzası Solarez Deresi üzerinde yer alan HES projesiyle ilgili Karadeniz Gazetesi’ne konuştu; “Halkım ile yan yana olacağım. Bir avuç para hırsı için doğamızın talan edilmesine izin vermeyeceğiz.” 18 TEMMUZ • Kahramanmaraş'da da ciğerlerimiz yandı #Afşin ilçesine bağlı Deveboynu Köyü'nde çıkan orman yangını; Orman İşletme Şefliği, itfaiye ekipleri ve vatandaşların yoğun çabası sonucu söndürüldü. Elektrik tellerinden çıktığı tahmin edilen yangında 25 hektar meşe ormanı tahrip oldu. • Göller bölgesinin bir gölü daha yok edildi: #Akgöl çöle dönüştü Flamingo, ördek, meke ve nadir görülen çok sayıda yaban kuşunun konaklama alanı olan Akgöl, onlarca maden ocağı ve gölet projeleri nedeniyle tamamen kuruyarak bembeyaz bir çöle dönüştü. • Çanakkale’nin tek içme suyu kaynağı olan Atikhisar Barajı'nın su havzasında gerçekleştirilmek istenen Kirazlı Siyanürlü Altın Madeni proje alanının uydu görüntüleri üzerinde yapılan incelemeler maden çalışması için yaklaşık 195.000 adet ağacın kesildiğini ortaya koyuyor. #KazdağlarıHepimizin 19 TEMMUZ • Muğla Orman Bölge Müdür Vekili Enver Demirci, Dalaman ve Datça yangınlarında terör bağlantısının olmadığını, Datça yangınına sebebiyet veren GSM şirketine 1 milyon 30 bin liralık maddi tazminat davası açıldığını açıkladı. 20 TEMMUZ • Antalya’da arabasıyla “drift” yapan şuursuz doğa düşmanı, 10 caretta caretta yuvasına zarar verdi ve caretta caretta yuvalarının yerini belirlemek için konulan demir kafeslerin üzerinden geçerek kırdı. 21 TEMMUZ • Mahkeme, Çorlu’da Kuzey Ormanları’nın 180 bin ağacını katledecek kum ocağı projesinin ‘ÇED olumlu’ kararını iptal etti. Kararda, projenin orman alanlarını ve yeraltı su kaynaklarını tahrip edeceğine dikkat çekildi. • Portekiz'de #CasteloBranco kenti çevresinde orman yangını çıktı. • Bursa’da doğasını savunan Karaağız köylüleri, açtıkları son davayı da kazandı. Mahkeme, doğaya geri dönüşsüz zarar vereceğine dikkat çekerek biyokütle enerji santralinin ruhsatını iptal etti. • Akkuyu Nükleer Santralı inşaatındaki mühendisler “Apartman inşaatı bile daha ciddi yürütülür, zemindeki çatlakların nedeni mevcut zeminin kendi kendini taşıyamaması. Temel deniz suyu dolu.” Dedi.

22 TEMMUZ • #Kastamonu #LoçVadisi'nde OrYa Enerji tarafından yapılmak istenen #Cide HES projesinin ÇED raporu İnceleme ve Değerlendirme Komisyonunca yeterli bulunarak onaylandı • Bir cinayet ihbarı: Kanadalı Alamos Gold Çanakkale’ye musallat oldu Alamos Gold, Kaz Dağları’nda altın ve gümüş madeni ocağı açmak için hem orman katlediyor hem de Çanakkale’nin tek içme suyu kaynağı olan bölgeyi yok etmeye hazırlanıyor. • Kazdağları direniyor, Çanakkale direniyor! Binlerce kişi, "Alamos Gold" isimli Kanadalı maden devinin altın çıkarmak için, Çanakkale'nin tek içme suyu kaynağının da bulunduğu Kirazlı Köyü Balaban mevkiinde yapmakta olduğu orman katliamına karşı buluştu. • Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde Lefke #Yedidalga’da çıkan orman yangınında 10 dönüm çamlık alan tahrip oldu. • İklim krizi yüzünden buzul statüsünü kaybeden ilk buzul ve İzlanda’nın 400 buzulundan biri olan Okjökull için anma plağı hazırlandı: “Geleceğe bir mektup: ...Buzulları kurtarmayı başarıp başaramadığımızı bir tek siz bileceksiniz.” 23 TEMMUZ • #Şile Oruçoğlu mevkiinde çıkan orman yangınında yaklaşık 5 dekar orman tahrip oldu. • Hindistanda bulunan Çennai Gölü kurudu. • İnşaat endüstrisi çoğu ülkeden daha çok karbon emisyonuna yol açıyor. İnsan kaynaklı karbon emisyonunun %7si devasa miktarda enerji ve ısı tüketen çimento üretiminden kaynaklanıyor. • TBMM’den geçen torba yasayla termik santrallerin bacalarına filtre takma süresinin 36 ay daha uzatılmasının yolu açıldı! 24 TEMMUZ • Muğla'da #Milas ilçesi Kısırlar Köyü Zeytinlik Koyu mevkiinde çıkan orman yangınında 2 hektar orman tahrip oldu. • Sivriada kurtuluyor: Anayasa Mahkemesi Sivriada'yı imara açan kanun maddesini iptal etti! Adalar halkı, Kararın uygulanmasını ve Sivriada'daki tüm uygulamaların, adadaki arkeolojik eserleri, kıyı ve ada ekosistemini tahrip eden şantiyelerin derhal kaldırılmasını istiyor! • İYİ Parti Kocaeli Milletvekili @LutfuTurkkan TÜPRAŞ'a ait radyoaktif atıkların Hereke'de yerleşim alanları yakınında bir taş ocağına dökülerek üzerinin ağaçlarla kapatıldığını ortaya çıkardı. Radyoaktif toksik maddeler içeren toprağın, çevresindeki yerleşim alanında yaşayanları ve doğayla beraber yeraltı sularını da zehirlediği anlaşıldı Konuyu meclis gündemine taşıyan Türkkan, soru önergesi vererek bir an önce çevre sağlığını zehirleyen toprağın temizlenmesi istedi. • Kocaeli’nin Kandıra ilçesinde #KuzeyOrmanları ekosisteminin eşsiz parçalarından biri olan Kerpe beldesi, @csbgovtr tarafından Doğal Sit-Nitelikli Doğal Koruma Alanı olarak tescillendi. • Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından hazırlanan “Çevresel Göstergeler” başlıklı raporda felaket uyarısı Türkiye’nin suları “çok kirli” kategorisinde ve su kullanım endeksi “kıtlık” sinyali veriyor. Tarım zehri kullanımı; 10 yılda %57 oranında arttı.

5


Geçtiğimiz Ayda Neler Oldu? TÜRKİYE’DEN VE DÜNYA’DAN İKLİM HABERLERİ

25 TEMMUZ • Danıştay #Şavşat’taki taş ocağına “Dur” dedi. Rize İdare Mahkemesi’nin 15 Aralık 2018’de ÇED olumlu kararının iptaline yönelik verdiği kararı, Danıştay 6. Dairesi onayladı. • CHP Bursa Milletvekili @nurhayataltaca nilüferleriyle ünlü Bursa Karagöl’ün insan eliyle tahrip edildiğini belirterek, “Gölde bir gram su kalmamış. Bu gölü nasıl, kimler kuruttu? Mutlaka hesap vermeli” dedi. • Mahkeme Kaş'ta yaban hayatını, endemik türleri, doğayı savundu. Antalya’da eşsiz Kaputaş Plajı’nı da içine alan ve doğal, arkeolojik sit alanlarını tahrip edecek olan Kaş-Kalkan otoban projesi için verilen ‘ÇED gerekli değildir’ kararı iptal edildi. • Fatsa’da doğa ve orman katliamına neden olan altın madenini genişletme amacıyla bazı köylerde sondaj çalışması yapılmaya başlandı. Sondaj çalışmaları sırasında çok sayıda ağaç kesilirken sular da kirlendi. 26 TEMMUZ • Güvenlik güçleri, altın çıkarmak için Çanakkale ormanlarını ve doğasını katleden Alamos Gold isimli Kanadalı emperyalist maden devininin "iş" sahasına, Çanakkale Belediye Başkan Yardımcısını ve @idadayanisma üyelerini sokmadı. • Kuzey Kutbu Yanıyor! İklim krizi nedeniyle her gün yeni sıcaklık rekorları kırılıyor, yeni aşırı iklim olayları görülüyor. Birkaç gündür Kuzey Kutbu’nda 10 bin yıldır görülmemiş çapta yangınlar yaşanıyor. Bazı yanan alanların bVüyüklüğü bin km2'ye yakın. • Çanakkale Belediyesi; Kazdağları ve tek su kaynağımız Atikhisar Barajı su havzasındaki SİYANÜRLÜ MADEN arama faaliyetine dur demek ve yaşamsal hakkımız olan suyumuza sahip çıkmak için SU NÖBETİ'ndeyiz. • #KuzeyOrmanları'nın Malkara Evrenbey Köyü mevkiinde çıkan yangında 50 dönüm ormanla birlikte bal arısı kovanları da tahrip oldu. 27 TEMMUZ • Muğla’daki termik santrallerin kömür ihtiyacı için 8 köy taşındı. Santral kapasite artırımları, ömürlerinin uzatılması & maden ruhsat alanlarının işletmeye alınması planları gerçekleşirse 48 köy daha topraklarından koparılacak! • UNESCO'nun Dünya Kültür Mirası Listesi'nde bulunan ve sadece bir kez çiçeklenen #Agave bitkisi, 30 yıl önce dikildiği #Silivri sahilinde çiçek açtı. Halk arasında 'Sabır otu' ve 'Yüzyıl' bitkisi olarak bilinen ve anavatanı Güney Amerika olan Agave, 100 yıla kadar yaşayabiliyor. • Kaz Dağları’nı koruma önergesi AKP ve MHP oylarıyla reddedildi. Atikhisar Su Havzası’ndaki altın madeninin yol açtığı doğa katliamının araştırılması için komisyon kurulmasını içeren önerge, AKP-MHP oylarıyla reddedildi. 28 TEMMUZ • Gaziantep #İslahiye ilçesi Ağalarobası Köyü kırsalında çıkan orman yangınında 20ha orman tahrip oldu. • Çanakkale, doğasını katleden "Altın"cı filoya karşı

6

nöbete başladı #Çanakkale Halkı, altın madeni için şu ana kadar Kaz Dağları'nın 200.000 ağaçlık orman alanını katleden, Kanadalı emperyalist maden devi Alamos Gold'un "çalışma" sahası çevresinde nöbete başladı. • Dünyayı kurtarmaya çalışan kahraman arıyorsanız HBO dizilerine değil çocuklarımıza bakın. Moskova’da Rus polisi doğayı ve iklimi savunmak için harekete geçen genç omuzdaşımızı tartaklayarak gözaltına aldı. • Kökler Direnişe Çağırıyor: 28 Temmuz'da Kavaklık’tayız! @odtu_md tüm öğrenci, üye ve ODTÜ dostlarını, ODTÜ ruhu ve birlikteliğiyle direnişi büyütmek için,18.00’da, Kavaklık’ta buluşmaya çağırdı. • Dünya Meteoroloji Örgütü: Avrupa'yı vuran sıcaklar Grönland'a ilerliyor, etkisi 'yıkıcı' olabilir Kuzey Afrika'dan gelen sıcak hava dalgası Avrupa'yı etkisi altına alarak adeta kavurdu. Alp Dağları'nda eriyen buzulların suları İsviçre'de sele dönüştü. 29 TEMMUZ • Dünyanın en temiz su kaynaklarından bazılarına sahip olan 60 kilometre uzunluğundaki Munzur Dağları'nın tamamının maden sahası ilan edildiği ortaya çıktı. • Global Witness'ın yıllık raporuna göre, 2018 yılında 164 yaşam savunucusu, maden, sanayi, tarım ve ağaç şirketlerine karşı yaşam alanlarını korumak isterken öldürüldü. • 3. Havalimanında bir uçak yine kuş sürüsüne daldı THY’nin İzmir-İstanbul seferini yapan uçağı, 600 bin leyleğin ve yüzbinlerle yırtıcı kuşun göç yolu üzerindeki #KuzeyOrmanları katledilerek yapılan 3. Havalimanına inişi sırasında kuş sürüsüne daldı. Uçağın gövdesi hasar aldı. 31 TEMMUZ • Salda Gölü etrafında “Millet Bahçesi” yapılması için yapılan ihalenin tarihi. CHP Milletvekili Gülizar Biçer KARACA salda gölünden ihaleye girecek firmalara seslendi; “Salda Gölü ihalesine katılacak firmalara sesleniyoruz; Buradan size ekmek çıkmaz! Bu iktidar eğer Salda'yı yandaşa peşkeş çekmeye kalkarsa vatandaşlarımız size gereken kırmızı kartı yine gösterecektir.”


Türkiye Ormancılar Derneği, Tarım Orman-İş Sendikası ve Orman Mühendisleri Odası İzmir Şubesinin ortak açıklamasıdır. Kamuoyuna saygıyla duyurulur:

DÜNYA MİRASI KAZ DAĞLARINDAN ELİNİZİ ÇEKİN! Yeryüzündeki yaşam sürekliliğinin teminatı olan ormanlar, artan insanın etkisiyle birlikte sürekli baskı ve tehditlerle karşı karşıya kalmıştır. İnsan kendi kültürünü yaratma., kentlerini kurması, tarımsal ve endüstriyel üretimini gerçekleştirilmesi için, sürekli yeni kaynaklar aramış, çevresini değiştirmiştir. Bu tarihi süreç içinde, özellikle orta çağdan itibaren, madencilik önemli bir yer tutmuştur. Pek çok maden kaynağı ormanların içerisinde bulunmuş, keşfedilen madenleri çıkarmak için maalesef ormanların yapısı değiştirilmiş ve tahribatlar meydana gelmiştir. Sürekli madencilik adına ormanlardan vazgeçilmesi istenmektedir. Oysa ormanlar da bir zenginlik kaynağıdır. Üstelik, ormanlar önce yakın çevresine, ardından içinde bulundukları ülkeye ve ardından, ayrım yapmaksızın tüm dünyaya ve canlılara çeşitli değerler üretmektedir. Ormanların ürettiği değerleri, elde edilen odun hammaddesinin piyasa değeriyle ifade etmek, günümüz dünyasında artık sığ bir anlayış, yetersiz bir bakıştır. Ormanlar bazılarına odun hammaddesi sunarken, bazılarına rekreasyonel hizmet vermekte, bazılarını sellerden kururken, bazılarının su kaynaklarını korumaktadır. Günümüz insanına bunları sunarken, gelecek insanlar için miras değerleri üretmekte, seçenek değerlerini barındırmaktadır. Ormanlar bünyesinde sakladığı varlık değeriyle tüm canlılar için vazgeçilmez özellikler taşır. Bugün ve gelecekteki insanlık için bu önemli üretimlerin yapıldığı yerlerden biri de Kaz dağlarıdır. Ülkemizin en güzel coğrafyası olan Biga yanmadasının güneyinde yer alan Kaz dağları barındırdığı tarihsel, kültürel, ekolojik ve ekonomik değerleri nedeniyle, yeryüzünün en özgün yaşam alanlarının başında gelmektedir. Yörede bulunan ormanlar; bölgede yaşayan yaklaşık bir buçuk milyon insanın, çok çeşitli bitki türlerinin, yaban hayatının, meraların, tarım alanlarının ve en önemlisi su kaynaklarının sigortası konumundadır. Kaz dağları; endemik tür yoğunluğu olan bir

bölgedir. Endemik tür başka yerlerde görülmeyen tür demektir. Kaz dağlarında 800 civarında bitki türü tespit edilmiştir. Bu türlerin 79 adedi endemiktir. Bilimsel adı Abies equi-trojani olan Kazdağı Göknarı adını Kaz Dağından alır ve sadece Biga Yarımadası üzerindeki Tokal bir bölgede yayılış gösterir. Bu nedenle önemli bir endemik türdür. Bu bölgede 40 adet memeli türüne ek olarak, 15 amfibi (iki yaşamlı) ve sürüngen familyasından 34 türe ait 190 örnek ve 147 kuş türünün yaşadığı tespit edilmiştir. Kanadalı Maden şirketi Alamos Gold üzere verilen 203,80 hektarlık aday maden sahası Çanakkale İli ve Bayramiç Ilçesi sınırları içinde kalmaktadır. Aladağ ve Kirazlı Orman İşletme Şefliklerindeki sahanın tamamı kızılçam, karaçam ve meşe türlerinden oluşan verimli ormanlık alanıdır. ÇED raporuna göre 45.650, Orman Genel Müdürlüğü'ne göre (OGM) 13.400, TEMA'ya göre ise 195.000 ağacın kesildiği ifade edilmektedir. Oysa belirtilen alanda sürgünden gelen bireyler de hesaplandığında, kesilen ağaç miktarının açıklanan rakamlardan çok daha fazla olduğu bir gerçektir. Ağaç sayısını bir polemik haline getirerek, ormanların yok olmasıyla kaybedilen kamusal zararın görülmesi engellenmektedir. Az veya çok, gereksiz tüm kamusal zararlar reddedilmeli, karar verme aşamasında, ormanların bugün ve gelecek için ürettiği tüm kamusal yararlar eksiksizce dikkate alınmalıdır. Proje alanını "Çanakkale'ye 35 km, Kaz Dağlarına 40 km, Çanakkale'nin içme suyunu sağlayan Atikhisar Barajına 14 km mesafededir bu sebeple olumsuz bir durum yoktur" şeklinde yapılan açıklamalar bir başka talihsizliktir. Bir orman sadece sınırları içerisinde etki yapan, değer üreten bir varlık değildir. Bu örnekte, Kaz dağları yöresel bir dağ silsilesi olup, ormanı, merası, tarım alanları ve yerleşim alanları ile bir bütündür. Bu bakımdan belirtilen maden sahasının bulunduğu alan önce bölgeden, ardından ilişkili diğer ekosistemlerden ayrı tutulamaz. Atikhisar Barajı maden çıkarılacak havzanın içinde yer almaktadır.


Madenin yaratabileceği olası tüm olumsuzluklardan etkilenecek bir konumdadır. Baraj ve hidrolojik etkiler yanında, bütünleşik bir yapıda ve verimli ormanların bulunduğu bu bölgede 200-300 hektarlık devasa bir alanın, adeta doğal örtüyü tamamen kazıyarak bir maden işletmesi kurulduğunda, üstelik kimyasal metotlarla üretim yapıldığında, doğal hayatın doğrudan zarar göreceği kesindir. ÇED yönetmeliği 4.k bağlantılı Ek 5 1 g maddesi "Orman Kanunu uyarınca orman sayılan alanları" korunması gerekli alanlar arasında saymıştır. İdare Mahkemeleri, Danıştay ve Anayasa Mahkemesinin bu güne kadar kesinleşmiş bazı kararlarında "ÜSTÜN KAMU YARARI ÇEVRENIN KORUNMASIDIR" ilkesi belirlenmiştir. Orman alanlarında madencilik yapılabilmesi için, ormanların bugün ve gelecek için ürettiğinden daha üstün bir kamu yararının üretileceği kanıtlanmış olmalıdır. OGM'nin kendi Stratejik Planının 7.4 Tehditler (sayfa 40-41) başlığında da kabul ettiği gibi, ormanların kamu yararı var diye uzun süreli olarak başkaca kullanımlara tahsis edilmesi, ekosistem parçalılığı (fragmantasyon) yaratmakta ve tahsis edilmeyen ormanların varlığını da TEHDİT etmektedir. Cevher / atık oranı yüksek olan Altın madenciliği doğayı en fazla olumsuz etkileyen madencilik türüdür. Açık işletme sırasında, yaklaşık 1.5 gr altın için 3-4 ton su kirletilerek kullanılmakta ve ağır metalleri (cıva, arsenik, molibden, kadmiyum, vb.) açığa çıkarılmış yaklaşık 2 ton atık (pasa) doğaya ve havzaya bırakılmaktadır. Bu atıkların nasıl bertaraf edileceği, bertaraf etmenin veya etmemenin yaratacağı kamusal zararların kimlerce tazmin edileceği hiç tartışılmamakta, adeta gözlerden kaçırılarak, “ülke ekonomisine” katkı yapıldığı iddia edilmektedir. Yapılan bir araştırmada; “maden şirketleri neden oldukları yıkımın ört bas edilmesi için ellerindeki tüm silahları kullanmaktadır. Toplumun büyük bölümünün siyanür kullanılarak yapılan altın madeni işletmeciliğinin etkilerinin farkında olmadığı, madencilikten en çok etkilenen kesimin kırsal alanda, yaşayan topluluklar olduğu tespit edilmiştir. Yaşadığı bölgenin tahrip edilen yöre halkı genellikle bunun farkına varamamaktadır. Kendileri, aileleri veya komşuları hastalandıktan sonra durumu algılayabilmekte, farkında olsa da yürüttüğü mücadele bir sonuca ulaşamamaktadır. Sonuç olarak, siyanürle altın elde etme işlemine küresel düzeyde yeterince tepki gösterilmemektedir (Korte, 2000).

Son yıllarda uluslararası sermaye özellikle doğa tahribatına neden olan termik santraller, nükleer santraller, büyük maden işletmeleri, çimento fabrikaları, vb tesisler için özellikle az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeleri ve özellikle orman alanlarını kuruluş yeri olarak seçmektedir. Beklentileri, geçmişte olduğu gibi, gelecekte de yaratacakları doğa tahribatlarının göz ardı edilmesidir. Türkiye’nin gelişme sorunları olabileceğini kabul ediyor fakat asla yapılan işin doğa, orman ve ülke geleceğine olumsuz etkilerini görmezden gelecek kadar umarsız kalmayı, “kamu yararına çalışan bir meslek örgütleri olarak” asla kabul etmiyoruz. Diğer taraftan Orman Mühendisleri Odası Genel Merkezinin, Kamuoyunun büyük hassasiyet gösterdiği Kazdağları'ndaki altın madenciliği konusunda, kendi ifadeleriyle "dertlenerek Çanakkale'ye gidip arazi incelemesi yaparak halkımızı bilgilendirmek" istemesi ne kadar memnuniyet vericiyse de, "bu konuda otorite olması gereken kamu kurumu niteliğindeki bir meslek örgütünün; verilen izni sadece izne konu alanda sınırlı bir bakışla ele alıp, orman içi ve dışı ekosistem ilişkilerini görmezden gelmesi, ağaç sayılan üzerinden yapılan polemiklerin bir parçası haline gelerek, ormanların yarattığı kamu yararının yok edilmesinden hiç söz etmemesi, ülke orman alanı artışlarının arkasına sığınarak, böylesi tahribatlara izin verilmediğinde hem orman alanının hem de ürettiği toplumsal faydalarının daha da artabileceği gerçeğini halkımızın gözünden kaçırmaya çalışması, bir o kadar üzüntü vericidir. 8.8.2019 TÜRKİYE ORMANCILAR DERNEĞİ TMMOB ORMAN MÜHENDİSLERİ ODASI İZMİR ŞUBESİ TARIM ORMAN İŞ SENDİKASI


Muzaffer KOLEGE

muzkolege@gmail.com

JAPONYA’DA OLSAYDI Kişiler; arkadaşlarında olsun, komşularında olsun gördükleri olumlu kimi davranış ve yaşam biçimlerini örnek aldıkları gibi çeşitli kuruluşlar ve devletlerde ilerleme konusunda geliştirdikleri yöntemleri de birbirlerinden kopya ederler, bilgi ve görgü alışverişinde bulunurlar. Örneğin bir belediye; komşu belediyede gördüğü başarılı bir peyzajı, teknik elemanlarını göndererek inceletir ve belediyesinde uygulatır. Bir hükümetin başkanı veya bakanları da komşu ülkelerdeki yasaları, genelgeleri inceletir ve uygulamak isterler. Ancak siyasi görüşleri doğrultusunda faydalı olacağını düşündüğü, son tahlilde ülkesi için zararlı olabilecek uygulamaları da hükümetler örnek alabilirler. Gündemde olduğu için Japonya ile ülkemiz arasında olaylara bakış açısı bakımından karşılaştırma yapalım (Japonya’da dört ay yaşamış bir kişi olarak): • 2014 yılında Soma’da maden yaşanan maden kazasında 301 çalışan öldü. Olay sonucu hiç bir bakanlık görevlisi istifa etmediği gibi, incelemeye giden bir bakanlık görevlisi yaşamını yitiren işçi yakınlarından birine uçan tekme attı! Japonya’da olsa ilgili genel müdür intihara teşebbüs eder, bakan da istifa ederdi.

Japonya’da olsaydı Emniyet müdürü ve İçişleri Bakanı anında görevde alınırdı. • Bir kamu görevlimiz yurdışı göreve atanmış ancak yabancı dil bilmediği için kendisine bir de tercüman görevlendirilmiştir. Bu olay Japonya’da olsaydı diyemeyeceğim çünkü böyle bir atama kimsenin aklına gelemezdi! • “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” çalışmalarında kullanılmak üzere hazırlanan “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Tutum Belgesi”ni, YÖK Şubat 2019’da sitesinden kaldırdı. Ve biz Japonya’dan ala ala “Kadın Üniversitesi Projesi”ni örnek alıyoruz.

• Bir milletvekilimiz, sınavsız olarak bir kaç akrabasını işe aldırdığı ortaya çıınca “Kuran’da akrabalarınızı kayırın, yazıyor!” diye meclis kürsüsünden konuşabildi. Japonya’da olsa bu milletvekili partisinden istifa ettirilirdi. • Muhalefet liderine planlı bir saldırı oldu, yetkililer geçmiş olsun demedikleri gibi oraya niçin gittin, dediler.

9


Uğur EROL

1ugurerol@gmail.com KİRLİ GÖSTERİŞ

Geçenlerde ecnebi bir gazetenin haberine denk geldim. Çevrecilik adına yazılan haberi çok ilginç buldum. Toplum olarak ne kadar böyle çevrecilik haberlerine ilgili olsak da(!) yine de gözden kaçmıştır diye paylaşmak istedim. Haber; çok ünlü bir kahve markasının yaratığı çevre kirliğine yer vermiş. Markayı burada vermiyorum zaten gerek de yok birçoğumuz hemen her gün orada. Mutlaka sizlerde en az bir defa uğramışsınızdır. Genellikle plaza hanımefendileri ve beyefendileri onların yanı sıra genç ve kültürlü ergenlerimizi de buralarda sıklıkla görebilirisiniz. Görmeseniz de onlar ellerinde kahve tenekelerini taşıyarak -ki böyle daha havalı olduğu söyleniyor- sizin gözünüze gözünüze sokarlar bu markayı! Haberin içeriğinde bu kahve markasının önceleri kahve içmek için kullanılan pipetlerinin çevreye yaratığı kirletici etkisi tartışılırken şu sıralar kullandıkları kâğıt bardakların daha da fazla çevreyi kirlettiği vurgulanmış. Aslında pipetler plastik ve geri dönüştürülebilir fakat bardaklar öyle değil! Efendim, kullanılan bardakların içi plastik dışı kâğıt ve üretilmesi çok kolay ve maliyetsiz. Be mübarek, ne güzel işte kâğıt da geri dönüştürülebilir, “ne laf ediyorsun?” dediğinizi duyar gibiyim. İlk bakışta böyle görünebilir. Ama gerçek öyle değil. Şöyle; bu üretilen içi plastik dışı kağıt olan bardakların ayrışması çok zor ve maliyetli. Birçok geri dönüşüm şirketi bunları toplatmıyor. zaten kâr maliyetini karşılamıyor. O yüzden firmalar gereksiz maliyet diyerek bunları almıyorlar. İşte durum böyle olunca ve toplumumuz da gösteriş meraklısı olunca her yer bu

10

bardak çöplerle doluyor. Sadece bu firma değil bu şekilde satış yapan tüm firmalar. Sonuç mu? Sonuç; devasa bir çevre kirliği. Bundan sonra oralara gider misiniz (ki gidersiniz yine) buna dikkat eder misiniz yoksa o gösteriş merakınızı porselen fincanlarda mı sergilersiniz bilmem ama dikkat etmezsek her geçen gün çevre biraz daha kirlenecek benden söylemesi Sevgilerle


Kapak Konusu Japonya 8 Aralık 1941'den beri Amerika Birleşik Devletleri ve müttefikleri ile savaştaydı. 26 Temmuz 1945 günü, ABD Başkanı Truman, Japonya’nın koşulsuz teslim olmasını isteyen Potsdam Deklarasyonu’nu yayınladı. Hiroşima’ya atom bombası atılmadan iki hafta önce, New Mexico Alamogordo’da ABD, atom bombasının ilk denemesini yapmıştı. Japonya ültimatomu reddedince, Truman nükleer saldırı emrini verdi. 6 Ağustos 1945'te yerel saatle 08:15'te Amerika Birleşik Devletleri "Enola Gay" adlı bir B-29 bombardıman uçağından bıraktığı little boy (küçük çocuk) isimli atom bombasıyla ilk anda 70 bin kişilik katliamı gerçekleştirdi. Sonrasında radyasyon hastalıkları sebebiyle ölenlerle birlikte bu sayı 90 bini geçti. Bazı bilimadamları ve çevrelere göre bu bombanın etkileri halen sürmektedir. Bugün bile Hiroşima'da yaşanan bu yıkım ve katliam her yıl 6 Ağustos'ta tüm dünyada ve Hiroşima'da yer alan Hiroşima Barış Anıt Parkı'nda milyonlarca kişi tarafından anılmaktadır. 6 Ağustos 2005 yılında Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Başkanı Muhammed El Baradey, Hiroşima ve Nagazaki kentlerine 60 yıl önce Amerika'nın attığı atom bombasının yaptığı yıkımın, insan hayatı için nükleer silahların ortadan kaldırılması gerektiğini gösterdiğini söyledi. El Baradey, Avusturya'nın başkenti Viyana'da, Amerika'nın Hiroşima ve Nagazaki'ye atom bombası atmasının 60. yıldönümü için düzenlenen anma töreninde yaptığı konuşmada, "zamanın, dünyanın nükleer silahların ne kadar yıkıcı olduğunu unutmasına izin vermemesi gerektiğini" ifade etti. Hiroşima ve Nagazaki'ye atılan atom bombasının, bu tür silahların yayılmasının ve kullanılmasının neden önüne geçilmesi gerektiğini daima hatırlatması gerektiğini belirten Baradey, nükleer silahsızlanmanın, dünya ve insan ömrü için çok önemli olduğunu kaydetti. SAVAŞ SONRASINDA HİROŞİMA Hiroşima, savaş sonrasında yeniden inşa edilmiştir ve 6 Ağustos 1949 tarihinde şehrin belediye başkanı Shinzo Hamai'nin girişimiyle Japon hükümeti tarafından barış şehri ilan edilmiştir. Hiroşima Barış Anıtı Parkı, 1 Nisan 1954 tarihinde açılmıştır. Hiroşima Barış Anıtı, 1996 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne dahil

HİROŞİMA-NAGAZAKİ BİR ÖLÜM HİKAYESİ edilmiştir. Hiroşima, 1 Nisan 1980 tarihinde belirlenmiş şehir statüsü almıştır. Konuyla ilgili olarak dünyaca ünlü şairimiz Nazım Hikmet tarafından Sadako Sasaki adına yazılmış bir şiir bulunmaktadır. Şiir, Hiroşima'da Atom bombasıyla yedi yaşındayken öldürülen bir kız çocuğunun on yıl sonraki barışa çağrısını anlatmaktadır. Savaş karşıtı bir mesaj olarak büyük başarı kazanmış ve birçok sanatçı tarafından bestelenmiştir. Atom bombası, Sadako Sasaki 1 yaşındayken Hiroşima'ya atılmıştı.10 yıl sonra Sasaki lösemiye yakalanır. Bir insan hastalanınca kâğıttan 1000 turna yaparsa,bunu gören tanrılar o kişiyi sağlığına kavuşturacaktır' diye bilinen turna kuşu efsanesinden dolayı bin turna yapmaya başlar. Yaptığı kuşlara "Kanatlarınıza huzur yazacağım. Böylece tüm dünyada uçabileceksiniz." diye seslenir. Ama Sasaki, 644. turnayı katlarken ölür. Hiroşima'da Sasaki için bir anıt yapılır ve ABD'deki Seattle Barış Parkı'na bir heykeli dikilir. Şiirde 7 yaşında olduğu uyumlu olması için yazılmıştır. Sasaki'nin öldüğünde aslında 11 yaşındaydı. Kız Çocuğu Kapıları çalan benim kapıları birer birer. Gözünüze görünemem göze görünmez ölüler. Hiroşima'da öleli oluyor bir on yıl kadar. Yedi yaşında bir kızım, büyümez ölü çocuklar. Saçlarım tutuştu önce, gözlerim yandı kavruldu. Bir avuç kül oluverdim, külüm havaya savruldu. Benim sizden kendim için hiçbir şey istediğim yok. Şeker bile yiyemez ki kağıt gibi yanan çocuk. Çalıyorum kapınızı teyze, amca, bir imza ver. Çocuklar öldürülmesin Şeker de yiyebilsinler.

11


Cihan KOÇER

cihankocer@yandex.com DENEMELER 3

Aynı sınıfta olduğumuz insanlardı, mükemmel olmak istiyor, her yaptıkları şey için birilerinin gözüne girmeye çalışıyorlardı. Üstlerindekiler ‘’mükemmelliyetçi’’ diye bir sıfatla hayatlarını sürdürürken, onlar da öyle olmak istiyorlardı. Hatta bu huyları üstlenmişlerdi çoktan… Yalnız bir sorunları vardı; kendi kavramlarını oluşturamıyorlardı, bir tek önlerine hiç belli etmeden ve anlayamadıkları şekilde sunulan ne varsa, o olmak istiyorlardı. Bir gün biriyle ayak üstü selamlaşıp, kısaca konuştuk. Konuşmanın bir yerinde anlattığım şeyler üzerine, çok yoruluyorsundur, mükemmelliyetçi olmak bunu gerektiriyor zaten, ben de mükemmeliyetçiyim dedi. Dedim, benim anlatmaya çalıştığım ve belirttiğim şey mükemmeliyetçilik değil, bu umurumda da değil, ben hakkını vermek istiyorum dedim. Yaptığım her şey için zamanımı harcıyorum ve sırf bu yüzden bu zaman içinde yaptığım her ne varsa hakkını veriyor, vermek için uğraşıyorum, ötesini pek önemsemiyorum; mükemmel olmuş mu, nereye varmış, kimler beğenmiş… Hakkını vermek; bence bu kavram bütün mükkemmellerin, en iyilerin, olağan üstülerin arasından net bir şekilde sıyrılıyor. Ben ne yaparsam yapayım hakkını vermek isterim, tatmin olmanın alt eşiğidir bu benim için. Hakkını vermek tutkuyla ilgili biraz, avucun içine alsak da sonunda akıp gidecek su damlaları gibi, asla tutamayacağız… Hem mükemmelin sonu yok ki, dünya var olduğundan beridir mükemmelin sınırı evren kadar genişlemiş. Örneğin tekerlek bulunduğu zamanın en mükemmel icatlarından biriydi, taştan yapılmıştı ve işleri çok kolaylaştırmıştı. Sonra düşündü insanlık, elastik malzemeler bulundu, biri çıkıp taş tekerleği lastiğe uyarladı, içine de hava doldurdu; her biri bir öncekine göre mükemmel aşamalardı; hatta çok yakında yoldaki çukurlar dahil bütün bozuk zeminler üzerinde giderken sarsıntıyı en aza indirecek, içinde hava olmayan, çivi girse bile patlamayacak yeni tip lastikler çıkacak; düşündükçe hayran oluyor insan, müthiş bir gelişme… Ama sonu yok işte bunun… Peki ya hakkını vermek öyle mi? Bir şeyin hakkını verince aldığın huzur var mı bunlarda? Yıllar önce üniversitenin özel restoranında yemek yediğim bir arkadaşım hesabı ödemek için kalktığımızda lütfen deyip ‘’Alman yapalım’’ demiş, iki elini omuzları hizasından aşağı ayaklarına doğru gösterene dek senkronize ve estetik bir hareketle ‘’Almanda huzur var’’ deyip, huzuru tarif etmişti. O günden beridir huzur deyince omuzlarımdan 12 ayaklarıma kadar bir serinlik hisseder oldum.

Alman‘da huzur var… Arkadaş Alman liseli olduğundan, Almanya’da doğduğundan mı ya da Alman usulü hesap ödemeden mi bu kadar önemsiyordu bilmem ama böylelikle huzuru çok doğru şekilde tarif etmişti. Hakkını vermek deyince işte böyle bir şey hissediyorum. Boş avuçlarımda havadan çekip tuttuğum, soyut ve gerçek olduğunu bildiğim bir şey… Hakkını vermek isteyince kimsenin canını yakmamaya, incitmemeye de çalışırsın. Oysa mükemmeliyetçilik öyle mi? Onun doğasında zafere ulaşmak için her şeyin mübah olduğu bilinci yatar. Hakkını vermek, dar bir sokakta yürürken onun rengini, kokusunu, havasını hissetmektir; o sokakta yürümenin hakkını ver… Şuan rakı içiyorsan her damlasını dilinin ve damağının arasında gezdir, hakkını ver… Tez hazırlıyorsan her kelimesini kendi adın gibi bil, hakkını ver… Yüzüyorken denizde, yemek yaparken, düşünürken, yazarken, müzik dinlerken, sevişirken, nefes alırken, bir çocuğun başını okşarken, her ne iş yapıyorsan yap bir yerde çalışıyorken, öperken gözlerin kapalı, burnun kokusunu alıyorken, ağlarken, hissederken hakkını ver… Hayatın, düzenin, sevginin, babanın, oğlunun, sevgilinin, gerçeğinin hakkını ver. Yazdıklarım yaşamımı etkiliyor. Ham bir meyvenin olgunlaşmasını, yavaşça renk ve tad almasını anımsatıyor bana. Yazmak, lise yıllarımdan beridir durmadan devam ettiğim önemli eylemlerden birisi oldu, gittikçe gelişti, beni de geliştirdi. Her yazıda her seferinde bir setin üzerinden atladığımı hissediyorum ve gittikçe daha çok hakkını vermek için uğraşıyorum. Düşüncelerimi olumlamayı çok iyi beceriyorum, her parmaklıktan çıkmanın ya da orayı bir cennete dönüştürmenin bir yolunu buluyorum. Hakkını vermenin yaşadığım anların daha nitelikli olmasını sağladığını anladığımda, mükemmeli onun hizmetkarı yaptırdım. Son olarak, yazarken yararlandığım bir iki ustam var, onlardan birisi de Mevlana Celaleddin Rûmi demiş ki: ‘ Kardeşim sen düşünceden ibaretsin, Geriye kalan et ve kemiksin, Gül düşünür gülistan olursun, Diken düşünür, dikenlik olursun. ’ Ne güzel demiş, anlayan için… Sıcacık, dumanı üstünde, taze ekmek gibi, hakkını veren için…


Murat CANAVARCI ORMAN ALANLARIMIZ ARTTI MI?

2012 yılında Orman Fakültelerinde şöyle bir bilgi dolaşırdı: “Türkiye Ormanları 21.7 milyon Ha’dır.” Günümüzde ise OGM tarafından yayınlanan haberlere göre, Türkiye’nin Orman varlığını 22.6 milyon Ha ‘a çıkarttığını duyuyoruz! Peki bu bilgi ne kadar doğruyu yansıtmaktadır? Resmi olan bu sonuçlar, bizce bir aldatmadan ibarettir. Çünkü, geçtiğimiz aylarda Orman Kadastro çalışmalarında sona gelindiği ve %98 nin tamamlandığı söylendi. Peki bu ne anlama geliyor? Geçmiş yıllarda OGM Orman Kadastro çalışmalarını devam ettirmekteydi. Hal böyle olunca tam bitirilmeden açıklanan veriler “haliyle” tümden az olacaktır. Durum böyle olunca Orman Kadastro çalışmalarında sona gelindiği şu günlerde açıklanan rakamlar elbette ki eski verilerden fazla olacaktır. OGM de bu veri açıklama durumunu lehine kullanarak; basında, “Ülkemiz orman varlığını artırabilen nadir ülkelerden biri olma özelliğine sahiptir.” haberlerini yayınlayacaktır/yayınladı. Elbetteki ağaçlandırma faaliyetleri, rehabilitasyon faaliyetleri vb. faaliyetler yapılmaktadır. Ama bu çalışmaların çoğu hali

hazırda program dahilinde olan “orman arazisi” üzerinde veya bozuk orman veya verimsiz orman alanlarında yapılmaktadır. Yani “yine orman alanları” içerisinde yapılmaktadır. “Orman alanlarımızı arttırdık” diye bilmemiz için, ormansız olan diğer mülki arazilerde Ormanlar kurmalıyız ki, ormanlarımızı arttırdık diyebilelim! Kaldı ki yapılan çalışmalar incelendiğinde ormanlık alanlarda verilen izler, ormansız sahalarda yapılan ağaçlandırma faaliyetlerinden fazladır. Geçmiş yıllarda kadastrosu henüz tamamlanmamış olan ormanlık arazilerde çıkan yangınlar sonrasında oralar hazine veya başkaca mülkiyetlere terk edilerek imara açılmıştır, açılmaktadır. Üzerinde orman bulunan sahalar her geçen gün azalmakta iken orman varlığımızı arttırmadan söz edilemez! Not: 1. Bir yere sadece ağaç dikmekle oraya orman diyemeyiz! Orada canlı, cansız organizmaların bulunduğu; flora ve faunanın yaşadığı bir çevre koşulu oluşursa orası ancak ormandır, evdir. 2. Bu metin resmi kaynaklar tarafından açıklanan verilerin yorumlanmasıdır! Söylediklerim veya yorumlarım yanlış olabilir. Fakat yanlışsın diyenden geçmiş yıllardaki ve günümüzdeki hava fotoğraflarının karşılaştırılmasını isterim!

13


Nail ÖZER

ozernail@gmail.com “HAS’TİR!”

Doğu Akdeniz’de petrol arama faaliyetleriyle kıta sahanlığı, egemenlik hakkı, bitmeyen uçak füze tartışmaları mutlaka bir yerlerde sizi de kemirmiştir. Ben de bu konular hakkında yüksek özgüvenle yazmak isterdim ama çok bilmiş(!) bir sürü zevat varken derin sularda boyumu aşan bu konuya parmak atmak istemiyorum. Asıl meseleye dönelim: Haftada bir gün izin günüm var. Sözde patronun “kötü niyetli oğluyum” ama bir halta yaramıyor! 3,5 yaşındaki oğlumla bir pazar ritüeli olan deniz macerasına, daha doğrusu sahilde çapkınlık turuna gideceğiz. Hikayemiz standart: “rahmetli anasını elim bir kazada kaybettik Bu fukara öksüzle denize giriyoruz. Biraz korkuyor ablası, yardımcı olur musunuz?” türünden hiçbir zaman söyleyemeyeceğim replikleri zihnimden geçiriyorum. Çünkü fırlama oğlum, don atlet denize koşuyor ben de arkasından kolluk yetiştiryorum. Hedef, her Pazar olduğu gibi İstanbul’da denize girmek! 53 kilometre yol aldıktan sonra araba bagajımda taşıdığım promosyon dondurma şemsiyesini ve bir metrekare yer kaplayan ucuz bim hasırını kusmalda sermek üzere şezlongcuların biraz ötesine attım. Dakika bir: “Hop! Abi oraya seremezsin! Bak burası bizim!” deyince, ben de şafak attı. -Kıyılar ve deniz hepimizin. İstediğim yere koyarım. -Güzel abicim, belediyeye işgaliye parası ödüyoruz. Hem burası aile yeri. Olmaz! -Delikanlı bak, bu kim, oğlum. Ben ne oluyorum? Bir, sana ne milletin namusundan! İki,Benim anaysal hakkım denize istediğim yerden girerim. O sırada ekibi de yavaş yavaş toparlanmaya başladı. Eleman üzerime doğru geliyor.. Gelirken bir şeyler anlatıyor, zaten İstanbul trafiği germiş, ben farklı alemlerdeyim. Benim sesimi yükseltmemden ve elemanların üzerime gelmesinden ötürü oğlum kendini kapatmış ve başını öne eğmiş. İnsan evladını öyle görünce zihnindeki fırtına daha da

14

farklılaşıyor. Bir anda -Geri bas, 70 santimden daha fazla yanaşma dedim. O esnada sağ kolumu düz uzattım, sol yumruğumu sıkmıştım. Film şeridi gibi aşağıdaki seneryolar zihnimden geçiyor. Elemanın ne dediğini duymuyordum. Muhtemelen gözümden ateş filan çıkıyordu. Ama beyin farklı çalışıyor: Yahu Nail dedim, oğlun var. Onu anasına bırakıp gelsen üç buçuk saat git gel E-5 trafiği kavgaya halin mi kalır!? Çocuğun yanında kavgaya tutuşsan, onu nasıl koruyacaksın? Sen tek kişisin en son dört kişiye kadar kavgaya daldın. Adamlar gözüken 8 kişi, Bruce Lee de olmadığıma göre.. Şemşiye demirini kapsam zaten elimde ufalanıyor, meret tenekeden... Araba bagajında da fayans ile iki kutu beyaz boya var(Geçenlerde seramik fayans döşedim. Artanı koyacak yer bulamadım. Hanım malzemeyi eve sokmuyor, o gün bugündür benle beraber geziyorlar) O da bir halta yaramaz. Bu seçenek de tırt çıktı. Mahallenin bıçkın delikanlılarına telefon etsem 5 araba adam gelecek, ondan sonra abi benzin parası diyecekler bu da çok pahalı olacak! Zihin fırtınama bir ara verdim ve: -Bak koçum, haftanın 6 günü sabah 8 akşam 8 çalışıyorum. Bu kumsal en doğal hakkım. Şemsiyemi boş bulduğum yere koyarım. Sizin şezlongla işim yok! Buraya ilk defa gelmiyorum. Neyin ne olduğunu biliyorum dedim. Oğlum, ses yükselmesinden ve ortamdaki gerilimden çok etkilenmişti. -Bak iki saat denize girip çıkacağız. Çocuk etkilendi. Sığar mı delikanlılığa? Evladının yanında bir babaya horozlanmaya! dedim ve şemsiyemi ve yırtık hasırımı biraz geriye taşıdım. Belediyeye para yediren şezlong mafyası kazanmıştı. Herşey çok güzel olmuştu! Değişen hiçbir mok yoktu! Sonradan hıyarlığını anlamış olan delikanlı geldi


Nail ÖZER “Abi çay ısmarlayayım, beni yanlış tanıdın” falan filan dese de inceden “hadi koçum başka kapıya” demenin kibarca versiyonuyla başımdan savdım. Nitekim iki saat denize girdik. Ve ortama veda ettik! İçimde halen uktedir... Acaba polisi arayıp: -Ben şimdi falanca yerde kavga edeceğim. Burada denize girmeme ve kumsala şemsiye koymama engel oluyorlar. Ya gelip beni alın! Ya da 112 acil servise haber verin! dese miydim!? Ya da arabayla çocuğu bırakıp geri mi dönseydim. Fakat bu sefer de iç sesim; daha fazla fosil yakıt yakacak çevre kirliliğine sebep olacaksın diyor! Bak karbon ayak izin artacak! O nereden çıktı, iç sesim. “Çüşşş” dedim! Kendi kendime... Daha sonra oğlum, yorgunluğun verdiği rehavetle bebe koltuğunda uykuya daldı. Ben de trafikte bunalmıştım ki radyoyu açtım. Yine konu Doğu Akdeniz, uçak füze hikayesi. Petrol arayıp duruyoruz ya.. Kocaman bir “HAS’TİR!” çektim. -Lan, dibimdeki kumsaldan daha suya çimemedim! Sen yurdum insanını yönetenler, küresel oyuncu mu olacaksın? Kendi vatandaşın vandallığını yine sana yapıyor. Bir mok olmaz senden; belediyenden, meclisinden, yönetim sistemlerinden, hukuğundan... Sonra televizyona, radyoya çıkan, gazetelerde boy boy leş yazılar yazan güllü dallı magazin motorundan bozma yorumcu teyzelerle, emekli çatal bıçak galaksili paşa amcalar ahkam kesiyor. Daha iç denizinde kendi vatandaşın suya giremiyor. Bunu çözün! Sonra Doğu Akdeniz’de petrol mü, doğalgaz mı yoksa kendi osuruğunuzu mu ararsınız, ona karar verirsiniz! Dedim ve haberleri kapattım. Grup Vitamin’den “Şaşkın Demokrat” şarkısını açıp dinledim. Haydi şimdi dağılın!

ozernail@gmail.com Meraklısına Notlar: Kıta Sahanlığı, jeolojik olarak ülkeyi oluşturan kara parçasının deniz altındaki uzantısıdır ve kıtanın bitip okyanusun başladığı kıtasal çizgiye kadardır. Kıta sahanlığı, kara platformu olarak da bilinir, bir kıtayı ya da kara parçasını çevreleyen görece sığ ve eğimli deniz tabanına verilen addır. Kıta sahanlıklarının eni bölgelere göre oldukça değişmekle birlikte jeolojik açıdan ortalama 75 km olarak kabul edilir. Çoğu yerde kıta sahanlığı, kara kütlesinin deniz sınırından sonraki uzantısı biçimindedir. Derinlikleri bölgelere göre değişmekle birlikte, 150 metreden fazla olmayan derinliklere sahiptirler. Kıyı Çizgisi ,Resmî Gazete’de yayınlanan Kıyı Kanunu Yönetmeliği’ne göre; Deniz, tabii ve suni göl ve akarsularda, taşkın dışında, suyun kara parçasına değdiği noktaların birleşmesinden oluşan meteorolojik durumlara göre değişen doğal çizgi. Kabotaj, bir devletin kendi limanlarına deniz ticareti konusunda tanıdığı ayrıcalıktır. Bu ayrıcalıktan yalnızca yurttaşlarının yararlanması, millî ekonomiye önemli bir katkı sağlayacağından, devletler yabancı bandıralı gemilere kabotaj yasağı koyma yoluna gitmişlerdir. Bazı uluslararası sözleşmelerde de kabotaj yasağı koyma yetkisine ilişkin hükümler yer alır. Osmanlı Devleti'nin kapitülasyonlar çerçevesinde yabancı ülke gemilerine tanıdığı kabotaj ayrıcalığı Lozan Barış Antlaşması'yla 1923 yılında kaldırıldı. 20 Nisan 1926 tarihinde de kabul edildi. Kabotaj Kanunu 1 Temmuz 1926'da yürürlüğe girdi. Bu yasaya göre; akarsularda, göllerde, Marmara denizi ile boğazlarda, bütün kara sularında ve bunlar içinde kalan körfez, liman, koy ve benzeri yerlerde, makine, yelken ve kürekle hareket eden araçları bulundurma; bunlarla mal ve yolcu taşıma hakkı Türk yurttaşlarına verildi. Ayrıca; dalgıçlık, kılavuzluk, kaptanlık, çarkçılık, tayfalık ve benzeri mesleklerin Türk yurttaşlarınca yerine getirilebileceği belirtildi. Yabancı gemilerin yalnız Türk limanlarıyla yabancı ülkelerin limanları arasında insan ve yük taşıyabileceği kabul edildi. Olay Yeri: Şimdilik bende kalsın. Kötü turizm reklamı yapmak istemiyorum.

15


Kadıköy Badlik Amiri

mercanmavicisi@hotmail.com

TEFRİKA-7: TREN YOLUNDA ISIRGAN OTU 1. BAP 2. KISIM ÖNCESİ 8. SAYIDA PARK

Beyoğlu’nun kadim mahallelerinden Tarlabaşı’nda Turan Caddesinde 2+1, 70 m2 bir evin salonunda güne gözlerini açmıştı Barva. Saat öğlene geliyordu. Dün oynadıkları oyun sonrası tiyatrodan arkadaşlarıyla kazandıkları üç kuruş yevmiyeleriyle Beyoğlu’nda rakıya düşmüşler, geç saate kadar takılmışlardı. Tiyatrodan başka işi ve evi olmadığı için ustasının evinde kalıyordu. Ustası ve eşi, bir tiyatro festivali için Giresun’a gittikleri için ev ona aitti 15 günlüğüne. Mühendislik okumuştu ama mesleğini yapmak gibi bir niyeti yoktu. 27 yaşına gelmişti ama bir dikili ağacı bile yoktu. Akranları ve arkadaşları evlenmiş, işlenmiş, çoluk çocuk sahibi olmuştu ama Barva öyle niyetler içinde değildi. Mülkiyet konusu kafasında çok netti. Marx ve Engels durumu Komünist Manifesto’da “ Çağdaş burjuva özel mülkiyeti, sınıf karşıtlıklarına ve çoğunluğun azınlık tarafından sömürülmesine dayanan üretim ve mülk edinme sisteminin en son ve en olgun anlatımıdır” diyerek net bir biçimde açıklamış zaten. Yattığı koltuktan kalkmadan perdeyi aralayıp dışarı baktı. Günlük güneşlik, kuşların özgürce uçabildiği ve ötebildiği ve hatta çiftleşebildiği bir bahar havası hâkimdi. Karşı penceredeki kadın binadan binaya makaralı sistem kurmuş, sabah erkenden kalkıp yıkadığı çarşaflarını asıyordu. Babasının babaannesi geldi aklına. Babadedesi çapkın bir adam olduğundan sürekli evi terk edermiş. Babasının babaannesi de konu komşu durumu anlamsın diye 3 günde bir dereye gider çamaşır yıkarmış. Hep de çarşaf ve fanila yıkarmış. Evin erkeği evde, cinsel hayatımız da yerinde mesajı vermek için. Çocuklar cıvıl cvıl, bağırış içinde sokakta koşturuyorlardı. Kimi ebeleme oynuyor, kimi sek sek, kimi top, kimi uzun eşek. Yoldan geçen arabalara rağmen çocuklar asfalt oyun

alanlarını terk etmiyorlardı. Çocukların abileri de asfalt oyun alanlarını terk etmemişlerdi. Ama şekil değiştirmişti oynadıkları oyunlar. Gençler doğan görünümlü modifiye şahinleriyle sokak aralarında bir aşağı bir yukarı gidip gelerek, lastik ve fren balatası yakarak, babalarının kazandığı üç kuruş parayı benzine ve hormonlarına meze ederek kızları etkileme çabası içindeydiler. Onların da oyunu bu şekildeydi. İnsanoğlu evrimsel süreçte oyuncu olarak gelişmiştir. Her insan doğduğunda oyuncudur. Fakat, yaşadığımız sistem ve toplumsal normlar bizi oyundan uzaklaştırır ve sıkıntıdan patladığımızı bile fark etmediğimiz bu sisteme adapte etmeye çalışır. İlkokul, ortaokul, lise, üniversite, askerlik, evlilik, çoluk çocuk… gibi normlar ve kurallar bu adaptasyonun sağlanmasında en önemli argümanlardır. Çünkü yaşadığı topluma ve sisteme uyumlu, tornadan geçmiş tek tip insan olarak yetişmek sistemin devamı için önem arz etmektedir. Yattığı koltuktan ağır ağır doğrulup banyoya gitti. Başı olgunlaşmış bir karpuz gibi çatlamak için uygun koşulların oluşmasını bekliyordu. Aynada suretini gördü. Yorgun görünüyordu. Keyfi yerine gelsin diye aynada birkaç mimik çalışması yaptı. Kâh ağladı, kâh güldü, kâh sinirlendi, kâh hüzünlendi, kâh çapkın oldu, kâh sünepe oldu. Tipten tipe giriyordu ve kendi kendine eğleniyordu. İnsanoğlu oyuncu doğar. Bunu devam ettirmek veya ettirmemek yine insanın kendi elindedir. Mutfağa geçti. Çay suyunu koyup dolabı açtı. Bugün kendine krallar gibi bir menemen yapıp çay içecek, miskin bir pazartesi geçirecekti. Ustasının bilgisayarından sosyal medyaya bile girebilecekti. Bakkala çıkıp ekmek ve yumurta alıp geldi. Keyifle menemenini yapıp çayıyla birlikte salona geçip kahvaltısını yaptı.Yaptığı menemenine övgüler düzecek kimse olmadığı için kendi kendisini bu sanat eseri konusunda tebrik etti. Sofrayı kaldırıp bulaşıkları hallettikten sonra yatağını topladı. Ortalığı


Kadıköy Badlik Amiri oparladıktan sonra bilgisayarın başına geçti. Önce haber sitelerine bir göz attı, sonra facebook hesabını açıp ilkokul arkadaşlarının halet-i ruhiyesinin üzerinden bir tur geçti. Biraz sanal poker oynadı. Sonra twitter hesabını açıp tanıdığı tanımadığı kim varsa timeline da neler yazmışlar, insanlar neleri dert edinmişler kendisine, yine hangi aptal konu trend topic olmuş diye baktı. Çocukların sesleri camdan içeri ışık misali sızarken, kiremitler güneşin ışığını yansıtmadan içine çekerken, güvercinler çatılarda taklalar atarak birbirlerine kur yaparken tiyatrodan arkadaşı deniz’in attığı bir tweet dikkatini çekti. “Gezi Parkı’nda bir şeyler oluyor. İmkanı olanlar gelsin”. 140 karakter hakkını kullanmamıştı bile. Kısa ve öz bir çağrı yapmıştı. Hemen aradı Deniz’i. Telefonuna ulaşılamıyordu. Ne olmuştu acaba? Konuyu biraz daha incelemek için tweetleri karıştırdığında Beyoğlu’nda esnaf olan Ahmet Abi de tweet atmıştı. O da Gezi Parkı’na çağırıyordu. Ahmet Abi’nin telefon numarası olmadığı için arayamadı ama merak içindeydi. Ne olmuştu acaba? Hayatın olağan akışı içinde olağanüstü bir durum oluşmuş gibi bir hava vardı sanki. Gezi Parkı eve 5 dakika mesafedeydi. Tweetleri beğenip retweet ettikten son kez tekrar baktı anasayfaya. Başka bir şey yazan var mı, diye. Oyunda giydiği siyah pantolonu ve gömleğini giydi. İnce bir şalı kafasına sardı, 60’larda moda olan John Lennon gözlüklerini takıp oyunda giydiği asker postallarını ayağına geçirip çıktı evden. Hızlı adımlarla Gezi Parkı’na doğru giderken mahallenin çocuklarının kafasını sevmeyi ve esnafla kafa selamlaşmasını ihmal etmedi. Gezi Parkı’na vardığında durumu daha iyi anladı. Üstlerinde şortları, t-shirtleri, güneş gözlükleri, şapkaları ve terlikleri ile ekranlardan tanıdığımız simalar, bazı sendikacılar, meslek odası temsilcileri, sol partilerden bazı temsilciler, çevre aktivistleri ve normal vatandaşlardan oluşan yaklaşık 30 – 40 kişilik bir grup toplanmıştı. Karşılarında üç otobüs polis, çevik kuvvet ve iş makinaları ile bazı gazeteciler vardı.

mercanmavicisi@hotmail.com Hemen arkadaşı Deniz’i buldu kalabalığın arasında. -“Hayırdır Deniz? Ne oluyor? Mevzu ne? Diye sordu -“Selam Barva. Hoş geldin. Ne olacak be oğlum, Parkı yıkıp yerine topçu kışlası yapacaklarmış. Parkı komple yok edecekler işte” -“Hangi topçu kışlasını? Abdülhamit zamanındaki topçu kışlası mı? Yok artık daha neler? Koskoca parkı yok edemezler herhalde? Olur mu la öyle şey?” Grupla birlikte slogan atmaya başladılar. Parkın yıkılmamasını, ağaçların kesilmemesini, sökülmemesini ve her şeyin olduğu gibi kalmasını istiyorlardı. Polisler gergin bekliyordu. Bir milletvekili iş makinasının üzerine çıkmıştı. Kimse inmeye ikna edemiyordu. Çıkardı bir sigara yaktı. Ne zamandır Taksim üzerine zaten belli bir plan üzerinde çalışmalar yürütülüyordu. Daha iki ay önce Emek Sineması, Demirören’e satılmıştı. Yıkılıp yeniden yapılacak diye. O zaman da oradaydı. Bir dünya gaz ve tazyikli suya maruz kalmışlardı. İnci Pastanesi de aynı şekilde olmuştu. AKM’nin yıkılması durumu yine aynı. İnsanların belleklerini ve anılarını yok etmek istiyorlardı. Cumhuriyet’in mirası olan yapılar birer birer yok ediliyordu. İkinci meşrutiyetin ilan edilmesinde ve Abdülhamit’in tahtan indirilmesinde ve sürgüne gönderilmesinde önemli bir yere sahip olan ve Cumhuriyetle birlikte yıkılıp stadyum yapılan sonra o stadyumun da yıkılarak yerine Taksim’in tek yeşil alanı Gezi Parkı yapılan Topçu Kışlası, neo-osmanlıcı ihvancılar tarafından yeniden inşa edilmek isteniyordu. vücut bulsun isteniyordu. Osmanlı zamanından beri Rum, Ermeni ve diğer azınlıkların yegane mekanlarından biri olan Taksim’in kimliği kökten değiştirilmek isteniyordu. 6 – 7 Eylül olayları ile başlayan bu süreç peyderpey devam ediyordu. Barva kafasında bunları düşünürken Le Martin bölgesinin oradan Cumhuriyet Caddesi üzerinden üzerlerindeki zabıta yelekleri eğreti duran 20–30 kişilik bir grup üzerlerine


Kadıköy Badlik Amiri saldırmıştı. Ne olduğunu anlamaya çalışırken hazırlıksız yakalanmışlardı. Aportta kalmış bir şekilde bu güruha karşı kendilerini savunmaya çalışırlarken polis olaya müdahil oldu. “Ne oluyor lan? Bunlar kim oğlum? Zabıtanın böyle bir şey yapma yetkisi var mı?” diye bağırarak sordu. “Dur Bro, sakin ol. Sen burada kal. Ben bir bakayım neymiş ne değilmiş diye? Diyerek uzaklaştı Deniz. Barva kendisini sakinleştirmeye çalışırken bir yandan da garını almış gözleri fır dönerek etrafı kolaçan ediyordu. Bir kaç dakika sonra geldi Deniz. Hemen sordu; “Ne oldu? Bir şey öğrenebildin mi? “Bu adamlar, burada çalışma yapacak taşeron firmanın elemanlarıymış. Üzerlerine zabıta yeleği giydirip olayı provoke etmeye çalışmışlar işte. Neyse, biz sakin olalım. Haklıyken haksız duruma düşmeyelim” dedi Deniz. Slogan atmaya devam ettiler. Haklıydılar kendilerince ve haklarını ortada bırakmak istemiyorlardı. Parkın Park olarak kalması, Kamusal Alanların ranta peşkeş çekilmesini istemiyorlardı. İş makinasının üzerine çıkmış olan Milletvekili “Ben bu ağaçların da Vekiliyim” diye bağırıyordu ve iş makinasının üzerinden inmeyi reddediyordu. Bu arada kalabalık, polisin müdahale etme ihtimalini göz önünde bulundurarak aradaki mesafeyi sürekli kolluyordu. Polis barikatında ufaktan bir hareketlenme olmaya başladı. Barva kalabalıkla birlikte bir yandan slogan atıyordu bir yandan da polisleri gözlüyordu. O sırada polis ile aralarındaki alanda kırmızı elbiseli, kolunda bez çanta olan esmer bir kadın çaresiz gözlerle etrafına bakınıyordu. Sanki birilerini arıyormuş da bulamıyormuş gibi. Derken polis amirinin sesi yankılandı ağaçlardan kulaklarımıza. -“Sıkın. Acımayın. Karşınıza gelene sıkın. Sıkın ulan sıkın” O anda kırmızılı kadın polisle Barva’ların arasında kaldı. Polis, Elindeki tüp biber gazını kadının üzerine boca etti. Kadın, karada havasız kalmış balık gibiydi, suda havasız kalmış kuş gibi. İstemsiz hareketler yapıyordu.

mercanmavicisi@hotmail.com Bir panik halinde nereye gideceğini bilemeden ortalarda dolanıyordu. Barva nefesini tutup hemen olaya müdahale ederek kadını kolundan tutup kenara çekti. -“İyi misin?” diye sordu. Kadın gayrı ihtiyari bir kafa sallama hareketiyle iyi olduğunu ima etti. -“Yalnız mısın? Var mı kimse yanında?” diye sordu Barva. O esnada arkadan bir ses böldü atmosferi; -“Var, var. Ben arkadaşıyım” dedi otuzlu yaşlarında bir başka adam. -“Tamam o zaman. Dikkat edin kendinize. Uzaklaşın buradan. Hadi. Görüşmek üzere” diyerek gaz bulutunun içine doğru yol aldı Barva. Arkadaşı Deniz’i bulması gerekiyordu. Kafasına sardığı şalı ağzına siper etmişti ama gözleri cehennem gibi yanıyordu. Herkes bir taraflara dağılmıştı. The Marmara Oteli tarafındaki otobüs duraklarının oraya doğru sürmüştü kalabalığı polisler. O tarafa doğru koştu.


TARİHTE BU AY AĞUSTOS 2019

1 Ağustos 1798, Nil Muharrebesi: General Napolyon Bonapart komutasındaki Fransız ordusu, Mısır’ı istila etti. 1 Ağustos 1914, Almanya Rusya'ya savaş ilan etti. 1 Ağustos 1914, Osmanlı devleti 1. Dünya savaşına girmek üzere seferberlik ilan etti. 2 Ağustos 1914, Osmanlı devleti ile Almanya arasında ittifak anlaşması yapıldı. 2 Ağustos 1944, Türkiye, İngiltere ve ABD'nin önerisi üzerine Almanya ile siyasal ve ekonomik ilişkilerini kesti. 4 Ağustos 1914, İngiltere, Almanya’ya savaş açtı. 4 Ağustos 1914, 1. Dünya savaşı başladı. 5 Ağustos 1921, yılında, Mustafa Kemal Atatürk TBMM Orduları’na Başkumandan oldu. 5 Ağustos 1930, Neil Armstrong doğdu: Yıllar sonra aya ilk ayak basan insan olup tarihe geçecek olan Neil Armstong, bugün 1930 yılında dünyaya ayak bastı. 6 Ağustos 1945, Amerika Hiroşima’ya atom bombası attı: Pazartesi günü saat 08:15’de Amerika Birleşik Devletleri, “Little Boy” isimli Uranyum-235 tipi atom bombası ile Hiroşima’yı bombaladı. 8 Ağustos 1786, İnsanoğlu ilk kez Mont Blanc’e tırmandı: 4.792 metre yüksekliğiyle Alplerin ve Avrupa’nın en yüksek dağı olarak bilinen Mont Blanc’e, 1786 yılında ilk kez bugün tırmanıldı. 8 Ağustos 1928, Edip Cansever doğdu. 9 Ağustos 1915, 1. Dünya savaşında 1. Anafartalar zaferi elde edildi. 9 Ağustos 1945, ABD Nagazaki'ye ikinci atom bombasını attı. 10 Ağustos 1675, Greenwich kuruldu: Greenwich Gözlem Evi, İngiltere’nin Londra’ya bağlı Greenwich kasabasında, 1675 yılında bugün kuruldu. 1884 yılından itibaren Greenwich üzerinden geçen meridyen 0 derece kabul edildi ve yerel saat ayarlamaları Greenwich merkez alınarak yapıldı. 10 Ağustos 1920, Sevr antlaşması imzalandı. 11 Ağustos 1945, 2. Dünya savaşında Japonya kayıtsız şartsız teslim oldu. 13 Ağustos 1926, Fidel Castro doğdu: Kübalı Marksist-Leninist devrimci ve Küba Devrimi’nin öncüsü Fidel Castro, 1926 yılında bugün dünyaya geldi. 14 Ağustos 1934, Türkiye Selüloz ve Kağıt Fabrikaları Genel Müdürlüğü (SEKA) kuruldu. 14 Ağustos 1556, Mimar Sinan eseri Süleymaniye Cami'si açıldı.

15 Ağustos 1769, Napolyon Bonapart’ın doğdu: Avrupa tarihinin en ünlü ve en tartışmalı siyasi figürlerinden Napolyon Bonapart, 1769 yılında bugün dünyaya geldi. 15 Ağustos 1014, Panama Kanalı açıldı: 1014 yılında bugün, Panama topraklarında yer alan Atlas Okyanusu ve Büyük Okyanus’u birbirine bağlayan Panama Kanalı açıldı. 15 Ağustos 1947, Hindistan ve Pakistan bağımsızlığa kavuştu. 17 Ağustos 1999, Türkiye’de 17 Ağustos, Marmara depremi: 1999 yılında bugün, Kocaeli merkezli 7.4 büyüklüğündeki deprem nedeniyle 14.095 kişi öldü, 27.234 kişi yaralandı. 21 Ağustos 1915, 1. Dünya savaşında 2. Anafartalar zaferi. 21 Ağustos 1968, Çekoslovakya’nın işgali: 1968 yılında bugün, Alexander Dubček’in “Prag Baharı” adı verilen siyasi liberalleşme reformlarını durdurmak için Sovyetler Birliği ile diğer Varşova Paktı müttefikleri olan Doğu Almanya, Polonya, Bulgaristan ve Macaristan Çekoslovakya’yı işgal etti. 23 Ağustos 1923, Büyük Millet Meclisi Lozan Barış Antlaşmasını onayladı. 24 Ağustos M.S 79, Pompei, Herculaneum ve Stabia’nın haritadan silinmesi: Spartaküs’ün başlattığı isyana ev sahipliği yapan İtalya’daki Vezüv Yanardağı, MS 79 yılında patladı ve Pompei, Herculaneum ve Stabia kentleri haritadan silindi. 24 Ağustos 1899, Arjantinli şair, öykü ve deneme yazarı Jorge Luis Borges Buenos Aires'te doğdu. 25 Ağustos 1944, Paris’in işgalden kurtulması: 1944 yılında bugün, Paris, 2. Dünya Savaşı boyunca 4 yıldır süren işgalden kurtuldu. 27 Ağustos 1770, Georg Wilhelm Friedrich Hegel doğdu. 28 Ağustos 1749, Goethe doğdu: Alman edebiyatçı, ressam, politikacı ve doğa bilimcisi Johann Wolfgang von Goethe, 1749 yılında bugün doğdu. 29 Ağustos 1809, Amerikalı şair ve yazar Oliver Wendell Holmes Cambridge'de doğdu. 30 Ağustos 1926, 30 Ağustos Zafer Bayramı olarak kutlanmaya başlandı. 31 Ağustos 1908, William Saroyan (Aram Derler Adıma) Türkiye'den göçme bir Ermeni ailenin çocuğu olarak California'da doğdu.

19


Han-Äą YaÄ&#x;ma Bu sofracÄąk, efendiler - ki iltikaama muntazÄąr Huzurunuzda titriyor - bu milletin hayatÄądÄąr; Bu milletin ki mustarip, bu milletin ki muhtazÄąr! Fakat sakÄąn çekinmeyin, yiyin, yutun hapÄąr hapÄąr... Yiyin efendiler yiyin, bu han-Äą iĹ&#x;tiha sizin, Doyunca, tÄąksÄąrÄąnca, çatlayÄąncaya kadar yiyin! Efendiler pek açsÄąnÄąz, bu çehrenizde bellidir Yiyin, yemezseniz bugĂźn, yarÄąn kalÄąr mÄą kim bilir? Bu nadi-i niam, bakÄąn kudumunuzla mĂźftehir! Bu hakkÄądÄąr gazanÄązÄąn, evet, o hak da elde bir... Yiyin efendiler yiyin, bu han-Äą iĹ&#x;tiha sizin, Doyunca, tÄąksÄąrÄąnca, çatlayÄąncaya kadar yiyin! BĂźtĂźn bu nazlÄą beylerin ne varsa ortalÄąkta say

Haseb, neseb, Ĺ&#x;eref, oyun, dĂźÄ&#x;Ăźn, konak, saray, BĂźtĂźn sizin, efendiler, konak, saray, gelin, alay; BĂźtĂźn sizin, bĂźtĂźn sizin, hazÄąr hazÄąr, kolay kolay... Yiyin efendiler yiyin, bu han-Äą iĹ&#x;tiha sizin, Doyunca, tÄąksÄąrÄąnca, çatlayÄąncaya kadar yiyin! BĂźyĂźklĂźÄ&#x;Ăźn biraz aÄ&#x;Äąr da olsa hazmÄą yok zarar Gurur-Äą ihtiĹ&#x;amÄą var, sĂźrur-Äą intikaamÄą var. Bu sofra iltifatÄąnÄązdan iĹ&#x;te ab u tab umar. Sizin bu baĹ&#x;, beyin, ciÄ&#x;er, bĂźtĂźn Ĺ&#x;u kanlÄą lokmalar... Yiyin efendiler yiyin, bu han-Äą iĹ&#x;tiha sizin, Doyunca, tÄąksÄąrÄąnca, çatlayÄąncaya kadar yiyin! Verir zavallÄą memleket, verir ne varsa, malÄąnÄą VĂźcudunu, hayatÄąnÄą, Ăźmidini, hayalini BĂźtĂźn feraÄ&#x;-Äą halini, olanca Ĺ&#x;evk-i balini. Hemen yutun dĂźĹ&#x;Ăźnmeyin haramÄąnÄą, helalini... Yiyin efendiler yiyin, bu han-Äą iĹ&#x;tiha sizin, Doyunca, tÄąksÄąrÄąnca, çatlayÄąncaya kadar yiyin! Bu harmanÄąn gelir sonu, kapÄąĹ&#x;tÄąrÄąn giderayak! YarÄąn bakarsÄąnÄąz sĂśner bugĂźn çĹtÄąrdayan ocak! BugĂźnkĂź mideler kavi, bugĂźnkĂź çorbalar sÄącak, AtÄąĹ&#x;tÄąrÄąn, tÄąkÄąĹ&#x;tÄąrÄąn, kapÄąĹ&#x; kapÄąĹ&#x;, çanak çanak... Yiyin efendiler yiyin, bu han-Äą iĹ&#x;tiha sizin, Doyunca, tÄąksÄąrÄąnca, çatlayÄąncaya kadar yiyin!

Tevfik FÄ°KRET

(1867 - 19 AÄ&#x;ustos 1915)


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.