Eusebios- Kilise Tarihi

Page 1

p w

^ m v. Bf • • l i l i

BS^3İ^B k ^ 8 s ] ¿fr.»'iCS^IBjkV» àj


Nemesis Kitaplığı

Chiviyazıları Yayınevi

O Modern Devlet I Christopher Pierson O Avrupamerkezcilik I Samiı Amin O Medyada İkiyüzlülük I Edward S Herman O M arx'm Sosyolojisi I i B Bottomore / M Rubel O M arx'tan Sonra I Michel Foucault O Meslek O larak Siyaset I M ax W eber O O ryantalizm I Ali Behdad 0 İmparatoHuk Startejileri ve Ortadoğu I B W aylet • E. Jackh ) Yeni M uhafazakâdar (Neo-Cons) I Ed. Merdan Yanardağ

1 ) Amerikan imparatorluğunun Yeniden İnşası I T. Donnelly O Şeylerin Tarihi I Ed. Özcon Sapan ) Beyaz Ölümün Güncesi I Özcan Sapan O Faili Meçhul Cinayetler Tarihi I Orhan Gökdemir O Helenizm Siyonizm Türkçülük I Orhan Gökdemir O İdeolojilerin Sonu Mu? I Ufuk Uras O Sezgiciliğin Sonu Mu? I Ufuk Uras O Lukács / M arx'a Giden Yol I Ateş Uslu O Farklılık ve Diyalog I M W aller / S. Marcos O Felsefeden Edebiyata Selohattin Hilav I Selahaftin Bağdatlı O Mesih Masalı / İsa Gerçekte Hiç Yaşamadı I Luigi Cascıoli O Çingeneler I Jan Yoors O Devletin Bektaşi Hirkası I Ali M urat İrat O Kilise Tarihi I Eusebios


Kilise Tarihi Eusebios

Latince’den Çeviren

Furkan Akderin

C kİV İlitU lU M YAYINE\


Kitabın O rijin a l A dı Kilise Tarihi

Yazar Eusebios

Latince Aslından Çeviren Furkan Akderin

Yayına Hazırlayan O zcan Sapan

Son Okuma Nugihan Deniz Seri / Sıra No Chıvryazılan Yayınevi: 37 6 / Nemesis Kitaplığı 23 ISBN 978-605-570843-6 Yayıncı Sertifika No 13085 Adres Bahariye Cd Akıncon Api 6 9 /3 Daiıe: 9 Kodıkoy - İstanbul Faks: 0 2 1 6 330 86 54 E-posla: bilgöchiviyaz.-br .corr ww w.chiviyozilari.com internetten Satış vwvwkangurukitap.com

Copyright Türkçesi Furkan Akderin © 2010 Chiviyozılorı Yayınevi © 2010

Kapak vo iç Tasarım Ozcan Sapan Baskı/Tarih Birinci 201 1 Baskı Ezgi Matbaası Sanayii Cod Allay Sokak No: 14 Yenibosna / İstanbul Tel: 0212 45 2 23 02


Nemesis Kitaplığı

Kilise Tarihi Eusebios Latince’den Çeviren

Furkan Akderin

O nİtfU lteli& M YAYINEN


Eusebios'un Yaşamı, Eserleri ve Çeviri Hakkında Notlar

Kusebios, yaklaşık olarak İS 275 yılında Cacsarcia (Filistin) kentinde doğmuştur. Gençliği hakkında çok fazla bilgi sahibi değiliz. Cacsaria'lı Pamphilios ile olan dostluğundan ötürü kendisine Euscbios Pamphilios lakabı takılmışnr 307 yılında Pamphilios'un öldürülmesinden suma unun çalışmalarını devam ettirdi. Daha sonra Caesareia kenti piskoposluğuna getirildi. Bu görevi, 313 yılından sonra yürüttüğü düşünülmektedir. 325 yılında Nikaia Konseyine katıldı. Euscbios 339/40 yıluıdaölmüştür. Çalışmaları arasında çevirisini sunduğumuz Hıristiyanlığın paganizme karşı savunulduğu Kilise Tarihi önemli bir yer tutmaktadır. Bunun dışındaki en önemli eseri ise Consutntinus'un Yafamı Aır. Yine hem Eski Doğu hem de Eski Ban toplumlannda yaşanan önemli olayları kronolojik olarak sunduğu Kljronikoı Kanones adlı bir kitabı da bulunmaktadır. Bu çalışına daha sonraları Hieronymus ve Hydatius tarafından devam ettirilmiş olsa da küçük fragmanlar dışında günümüze ulaşan bir bölümü bulunmamaktadır. Son olarak Euscbios'un Kiltse Tarihi adlı kitabının çevirisinde Eusebius: Ecdesiastical History, Book> TV (Loeb Classical Library, No. 153), translatcd: Kirsopp lak e ve Eusebius: Ecdesiastical History, Volume 11, Hooks 6-10 (Locb Classical Library No. 265). translatcd: J. E. L. Oulton başlıklı metinleri temel aldığımızı belirtmek isteriz. (Mcydanlarmc 4. tile... tayfa 439)


B İR İN C İ K İT A P


KİLİSF.TARİHİ Ç

BİRİNCİ BÖLÜM Amacım kutsal elçilerin babanlarını ve kurtarıcı İsa'dan bu yana kilise tarihinde meydana gelmiş önemli olayları aktarmaktır. Ayrıca en önemli kilise bölgeleri yönetimlerinden de bahsedeceğim. Yazılı olarak ya da kulaktan duyulan hikâyeler bu kitap içinde yer alacak. Yenilik aşkıyla büyük hatalara düşülmüş olan zamanlar, isimler ve sayılar hakkında da bilgiler vermeye çalışacağım. Yalan bilgilerin yazar­ larını övmek Isa’nın sürülerini acımasızca yok etmeye çalışan kurtları sevmek anlamına gelecektir. Ö te yandan Kurtarıcımıza karşı Yahudi halkının yaptığı haksızlık­ ları anlatmak da amaçlarım arasında yer almaktadır. Putperestlerin ilahi olana, çeşitli zamanlarda ve değişik yollardan yaptıkları saldırı­ lardan da söz edeceğim. Onlar sık sık kan ve işkence ile karşımıza çık­ tılar. Fakat iyi bilindiği gibi daha sonraları suçlarını itiraf ettiler ve cana yakın ve iyi Kurtarıcımız onlara yardımcı oldu. İşime ilk olarak kitap planımı anlatmakla başlamak istiyorum. Ancak daha önce şunu söylemem gerekiyor: Tamamlanmış ve mükemmel bir tarih yazmak benim gücümün üstünde bir şeydir ve


10

EUSF.BtOS

böyle bir şeye büyük bir hasret duymaktayım. Böyle bir çalışmayla yeni bir dönem açacağımdan dolayı konudan konuya geçmekte olduğumun farkındayım. Tanrıya bana rehberlik etmesi, Kurtarıcımızın da güç ver­ mesi için yalvarıyorum. Benden önce kısa fragmanlar dışında bu tür çalışmalarda bulunanların eserlerini bulmakta zorluk çektim. Bu nedenden ötürü hayatlarında ilginç olaylar yaşayanların bunları bize bildirmesini rica ediyorum. Onların sesleri uzaktan bir el feneri gibi, göze çarpacak kadar yüksek bir saat kulesinden ağlıyor gibi görünüyor­ lar. Bizi çalışmamızda nasıl sakin ve güvenli bir biçimde ilerleyeceğimiz konusunda uyaracaklardır. Kimileri burada söz edeceğimiz konular hakkında ne düşünürlerse düşünsünler, bizim için bunlar çok büyük değer taşımaktadır. Eski yazarların eserlerinden, sanki bir çayırdan toplanmış çiçekler gibi yarar­ lanarak tüm geçmişi bir hikâye gibi özetlemeye çalışacağız. Eğer Kurtarıcım ız’ın piskoposlarının başarılarını ilcriki nesillere ulaştırmayı başarabilirsek bundan memnuniyet duyacağız. Eğer kiliselerle ilgili her şey burada yer almıyorsa da en azından onların bugünkü onurlarının hakkını teslim edeceğiz. R»ı işin özel bir önemi olduğuna inanıyorum. Çünkü kilise tarihi yazmak için insanın hayatını bu işe adaması gerekir. Ayrıca umuyorum ki bu çalışma tarihsel araştırmalar için çok yararlı olacaktır. Daha önceki kronolojik araştırmamda1 zaten konuların bir özetini sunmuştum. Ancak bu çalışmada bildiğim her şeyi yazacağımı belirt­ mek isterim. İşime başlarken şunu da söylemeliyim ki, insan düşüncesinden daha büyük ve yüksek olan tanrısallık tartışmasıyla ilgili olarak Kurtarıcı* mız’ın iznini aldığımı sanıyorum. Mademki İsa’nın isminden onun, kilise tarihi yazmaya başlamamıza izin verdiği sonucunu çıkarıyoruz, o halde bu konu çoğu düşünceden daha ilahi bir düşüncedir.

İKÎNCİ BÖLÜM Hıristiyanlıkta iki doğa vardır. Birincisi Tanrının ¡kincisi de insanların


KİLİSF. TARİHİ 1 1

doğası. Tanrı kurtarılmamızın şerefine bizlere kendi doğasının bir ben­ zerini sunmuştur. Eğer olayları ta başından itibaren anlatmaya başlar­ sak başladığımız işi tamamlamış olacağız. Böylcce Hıristiyanlığın daha dün ortaya çıkmış ve yabancı kökenli bir din olduğunu sananlara onun eskiliği ve dahiliği hakkında bdgiler sunmuş olacağız. Hiçbir dil İsa’nın kaynağını ve değerini anlatmak için yeterli değildir. İlahi ruh, ilhamlarında şöyle der: “Bu soydan kim söz edecek? Oğuldan ve Oğul’un Babayı tanıtmayı dilediği kişilerden başka birisi de Babayı tanımaz.” Babamızdan başka hiç kimse dünyadan önceki ışığı anlayamaz. Entelektüel ve önemli akıl, Tanrımız olan babamızdan önce kelimeler­ de yaşıyordu. İlk önce görünür ve görünmez her şeyi yaratan baba orta­ ya çıktı. O, cennetin ölümsüz ev sahibi vc komutanıydı. Her şeyin yara­ tıcısı babamızdan sonra onun tavsiyesiyle gerçek oğlu ortaya çıktı. Kudret, şeref, tanrısallık, hakimiyet vc gücü babasından alıyordu. Onun tanrısal gücüne eskiden de saygı gösterilir vc şöyle denirdi: “Sözün başlangıcında söz Tanrıyla beraberdi. Söz Tanrı yılı. Her şeyi o yapardı vc onsuz bir şey yapılmazdı." Sonra da eski peygamberlerin en buyuğu olan Musa, Kutsal Ruh un etkisiyle evrenin oluşumunu ve düzenlenmesini anlattı. O, dünyanın yaratıcısının vc her şeyi ortaya çıkaranın İsa’dan başka bir şeye boyun eğmediğini açıkladı. Aynı şekilde dünyada ilk olarak var olanın da İsa olduğunu belirtti. İsa, Tanrıdan diğer insanların alt düzeyde dc olsa çeşitli işler yapmalarına izin vermesini istedi. Bu nedenle insanlar onun suretinde yaratıldılar. Diğer peygamberler de benzeri şeyler söylemektedirler: “Çünkü o söyleyince her şey var oldu, o söyleyince her şey belirdi." O, her şeyin yaratıcısıvdı ve bir kral gibi başıyla onayladı. Ardından ilahi şeyleri bize ilan etti ve işlerin Tanrının ilahi emirleriyle gerçekleştiğini belirtti. Daha önceden Musa, İbrahim vc onlann çocukları da sadık hizmet­ kârlardı. Ardından çok sayıda dürüst peygamber dc gönderildi. Eakat İsa’ya Tanrının oğlu olarak tapınmamız gerekir. İsa hiçbir zaman babamızın hürmetine kayıtsız kalmadı. Babamız da bildiklerini ona öğretti. Tanrı, Mambre Çayı yakınlarında oturan İb­ rahim'e göründü. İbrahim hemen gözlerini aşağıya çevirdi ve onun için


12

EUSfHtOS

bir kurban kesti. Ardından da şunları söyledi: "Bütün dünyayı yöneten adil olmalı değil mi?" Eğer Tannımz’ın mükemmel olduğunu düşünüyorsak onun, insan formuna dönüşebileceğini ya da gözlerimizi aldatabileceğin i de kabul etmek zorundayız. Ö te yandan, bunların mantıksız olduğunu söyle­ yenlere Babamız’ın ve Oğul’un her şeyden evvel var olduklarını ve diğer her şeyin onlar tarafından yaratıldığını söylememiz gerekecektir. Mezm urlar’da şöyle denmektedir: "Sözünü gönderip iyileştirdi onları, kurtardı onları ölüm çukurundan." Musa açık bir biçimde onu Babamızdan sonra bir ikinci efendi ola­ rak kabul etmektedir: “Tanrı, Sodom ve Gom ora’mn üzerine ateşten kükürtler yağdırdı." Yakup'a da bir insan şeklinde göründü ve ona şöyle dedi: “Artık sana Yakup değil, İsrail denilecek, çünkü Tanrıyla birlikte kazandın." Yakup da bundan sonra şunları ifade etti: “Tanrıyla yüz yüze görüştümvc o, canımı bağışladı." İnsan şeklinde görünenlerin, Tanrıların melekleri ya da onun elçile­ ri oldukları kabul edilmektedir. Fakat Kutsal Kitap’ımız onlara Tanrı ya da Efendi demez. Sadece melekler olarak adlandırır. Bu durum , onların varlığının sayısız kanıtlarından birisidir. Yeşu da Musa'nın ardıllarından birisidir. Kendisi, cenncrsel meleklerin ve doğaüstü güçlerin lideridir. Adeta Babamız’ın yüzbaşısı olarak nite­ lendirilebilir. Her şeyi yöneten Efendimiz’in kaptanı gibidir. Bir insan şeklinde görülmüştür ve kendisi hakkında şunlar yazılmıştır: ‘Yeşu, Erihaya geldiğinde elinde testeresi ile bir adamı gördü. Ona dedi ki: Senin sanatın bizim için mi yoksa rakiplerimiz için m i?“ Ardından şun­ ları ifâde etti: “Ben şimdi Efendimiz’in temsilcisi olarak buraya geldim.” Aşağıdaki sözlere dikkat ettiğinizde Musa ile konuşanın da başka biri­ si olmadığını göreceksiniz. Deniz kıyısındaykcn onu gördü ve şöyle dedi: “Musa! Musa! Ayağındaki kutsal ayakkabıyı kaybettin, o şimdi en kutsal yerdedir. Ben babalarının Tannsıyım, İbrahim’in, Yakup’un ve İshak’ın.” Onun, dünyamızın oluşumdan evvel de var olduğu bilinen bir ger­ çektir. Ve o, Babamız’ın ve Tannmız'ın bir yardımcısıdır. Biz kendisini “Tanrı ve Akılın İfadesi" olarak bilmekteyiz. Süleyman’ın düşünceleri­ ni de açıkça ortaya koyan şu alıntıyı düşünelim: “Ben akılla anlamaya çalıştım. Kralların, prenslerin yönetimlerini ondan öğrendim. Dünya-


KİLİSE TARİHİ 1 3

rıın nasıl yönetileceği konusundaki görüşlerim onun sayesinde gelişti. O şöyle devam eder: “Efendimiz kendi işleri için beni yarattı. Dün­ yayı yaratma işi benimdi. Dünyanın oluşumundan evvel karanlıklar, dağ­ lar ve tepeler ortaya çıktı. O, cennetini hazırladığında ben de yanınday­ dım ve cennetin pınarlarını kurmasına yardımcı oldum. Onu memnun eniğim için seçilmiştim. O. dünyayı yarattıktan sonra daha da memnun oldum. Ardından ilahi ifadeler ortaya çıktı. Ama bunların hepsini vermedik, sadece küçük bir kısmını gösterdik.” Fakat İncil, eski zamanlardaki halklara ve insanlara gönderilmemişti. Bu insanlar, İsa’nın öğretilerinin gönderildiği zamanlarda yaşamadılar. İlk anlarda, kutsal yaşam ve Tanrının emirleri hor görüldü.Ardın­ dan dayanıksız bir duruma düşüldü. Eskiden olanların yerini şimdi beddua yüklü ve lüks bir yaşam almıştı. Onun soyu, dünyayı çok körü bir duruma sürükledi. Bu durum, her yerde vahşi ve katlanılmaz bir yaşamın ortaya çıkmasına neden oldu. İnsanlar devletlerini, kentlerini, sanatlarını ve bilimlerini düşün­ mediler. Hatta adalet ve kanunlardan bile habersizdiler. Felsefenin erdemlerini hesaba katmıyorlardı. O insanlar, göçebe olarak vahşice bir yaşam sürüp kötülükler yaptılar ve insan doğası ile aklının gereği olan şeyleri yıktılar. Her türlü katliamı yaptılar, her türlü suçu işledi­ ler, insan eti yemekten çekinmediler, Tanrıyla savaşmak için birbirle­ rini kışkırttılar ve bunu yaptıktan sonra da kendi kendilerini kutladı­ lar. Dünyanın ve cennetin Tanrısı’na karşı deliliğe varan bir kibirle çarpıştılar. Bütün bunları düşündüğümüzde ortaya çıkanlar şunlardır: Yaptıklarının bir cezası olarak vahşi ormanlarda büyük yangın felaket­ leri yaşandı. Ardından, daha büyük kıtlıklar ve belalar geldi. Savaşlar ve yıldırımlarla sanki cennetten, bu dik kafalılık hastalığına yakalanmış olanların cezası veriliyordu. Daha sonra bütün kötülükler alt edildi. Bunlar, Tanrı’nın ilk olarak yarattığı akıl tarafından beceriliyordu. Sanki sarhoş ve karanlıkta gezen ruhlara cezaları veriliyordu. Sonra ifadeler bir melek kılığında hizmet­ çilere göründü. Eski insanlar Tanrının gücünden ve onun iyiliklerin­ den hoşlandılar. Aksi takdirde insanların içine işlemek imkânsızdı.


n

EUSEBİOS

Kendilerini ısrarla Tanrıya tapınmaya adayan Yahudilerdcn banlaya­ rak dindarlık tohumları kısa bir zaman içinde tüm insanlar ve halkların üzerine ekildi. Artık bozulmuş olan bazı öğretiler, Musa peygamber tarafından yaşama geçirildi. Onun öğrettikleri arasında eski semboller, resimler, dinlenme günü, ruhani öğeler vardı. Ancak, bütün sırlar Musa’ya öğrerilmemişti. Bu kanunlar uygulanmaya başlandığında insanlar arasında tatlı bir koku yayıldı. Diğer taraftan dinsiz çoğunluk, bu uygulamaların birço­ ğunu değiştirmeye başladı. Zamanla inananlarda diğerlerinin vahşetle­ rini yumuşatmaya başladılar. Onları barış ve güzel toplumsal ilişkiler altında yaşamaya zorladılar. Daha sonra Roma İmparatorluğu zama­ nında tekrar ortaya çıktı ve kendisini tüm insanlara ve halklara duyur­ du. Artık Babanuz’ın yaptıkları hakkında daha fazla bilgi sahibiyiz. Ayrıca İsa da kehanette bildirilen şeyleri gerçekleştirdi ve yine kehanet­ te bildirilen acıları çekti. Onun dünyaya geleceği, harika işler yapacağı ve Tanrı nın emirlerini uygulayacağı daha önceden söylenmişti. D o­ ğumu, doğası ve mucizeleriyle ilgili olarak da kehanetler bulunmaktay­ dı. Yine, ölüyü diriltmesi ve ölümünden sonra cennete yükseleceği de bilinen bir gerçekti. örn eğin peygamber Danicl, Kutsal Ruhun etkisiyle dünyanın sonunda krallığını görecekti. Böylcce kulağına bir ilahi ses ulaştı. Şöyle diyordu Danicl: “ Ben bakarken tahtlar kuruldu, eskiden beri var olan yerine oturdu. Giysileri kar gibi beyaz, başındaki saçlar yün gibi apaktı. Tahtı alev alev, tekerlekleri kızgın ateş gibiydi, önünden ateşten bir ırmak çıkıp akıyordu. Binlerce binler O n a hizmet ediyor­ du; On binlerce on binler önünde duruyordu. Mahkeme kuruldu, kitaplar açıldı." Ardından şöyle devam eder: “Gece görümlerimde insanoğluna ben­ zer birinin göğün bulutlarıyla geldiğini gördüm. Eskiden beri var ola­ nın yanına doğru ilerledi, O nun önüne getirildi. Ona egemenlik, yüce­ lik ve krallık verildi. Bütün halklar, uluslar, her dilden insan ona tapın­ dı. Egemenliği hiç bitmeyecek sonsuz bir egemenlik, krallığı hiç yıkıl­ mayacak bir krallıktır." Bu sözcüklerin Kurtarıcımız ile ilgili olduğuna şüphe yoktur. Tanrı nın ifadeleri başlangıçta ortaya çıkmıştı ve oğlunun vücut bulma-


KİMSE TARİHİ

15

sıvla son bulacaktı. Yahudi peygamberlerden Kurtarıcı İsa ile ilgili olan ifadeleri bir ara­ ya topladık. Ayrıca kendisiyle ilgili olarak yeterli olduğunu düşündü­ ğümüz çeşitli ifadeleri de buraya koyduk.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM Şimdi. İsa’nın isminin eski Yahudi peygamberleri tarafından da onur­ landırdığını göstermenin tam zamanıdır. Musa, aziz ve yüce İsa'nın ismini ilk duyan insandı. Gizemli sırlar ve resimler kendisine verildiğinde kehanette şöyle denilmişti: ‘ Sen dağda Tanrı nın baş rahibi olarak kutsandın. Daha sonraları da bu iş, İsa tara­ fından yapılacak." Böylccc, insanlar arasında en büyük üne sahip olan baş rahiplik, İsa’nın da görevleri arasında sayılmış oluyordu. Artık, Musa’dan önce bilinmeyen isminin ilahi bir nitelik taşıdığı ve Kutsal Ruhun etkisiyle onun diğerlerinden çok farklı olduğu anlaşıl­ mıştı. Bilindiği gibi o, ölüyü dirilten ilk ve tek insandı ki: tüm bunlar birer sembolden ibaretti. O nun ardılları Auses diye adlandırıldı. Bu isim akrabaları tarafın­ dan verilmişti ve kraliyet ailesine ait bir isimden çok daha onurlu bir isimdi. Diğer taraftan Nave’in oğlu ise sadece ismen Kurtarıcımıza benzerdi. Musa tarafından planlanan yönetim onun tarafından biçim­ lendirildi. Bu yönetim dindar ve doğru bir yönetimdi. Böylccc Musa, Kurtarıcımızın ismini insanların geri kalanları üzerin­ de en büyük onur ve ünü simgeleyecek şekilde verdi. Öte yandan kendisi­ nin onur ve ünü baş rahiplik ve yönetim tarafından sürdürülüyordu. Yine, Yahudilerc İsa’nın, Yahudi halkına karşı geleceği ve onları ya­ nına davet edeceği de bildirilmişti. Örneğin Yeremya şöyle konuşuyor­ du: ‘ İsa’nın yüzü bizi yok edecek ve bundan sonra kendisinin gölgesi altında yaşayacağız." Peki, Davud ne diyordu? “ Nedir bu halklar ara­ sındaki kargaşa, neden bu halklar boş düzenler kuruyorlar? Dünyanın kralları saflaşıyor, hükümdarlar birleşiyor. Tanrı ya ve Mesihe karşı." Davud, sonra da şöyle devam ediyordu: “ Tanrı nın bildirisini ilan ede­ ceğim. Bana, sen benim oğlıımsun dedi. Bugün ben sana baba oldum.


16

EUSEBİOS

Dile benden, sana miras olan halkları, mülk olarak sana dünyanın her yerini vereyim.” Yüksek rahipliğin sembolü olan yağlan kendilerine sürdüler. Böylccc tüm Yahudilerin arasında İsa’nın ismi yayılıyordu. İsa'nın gerçek gücü­ nü ve kraliyet kuvvetini kendi üzerlerinde simgeleştiriyorlardı. Aslında Yahudi peygamberleri yaptıkları hareketlerle İsa’nın tanrı­ sallığını tanımış oluyorlardı. Böylecc, en yüksek rahiplere ve krallara tam anlamıyla tsa’nın tanrısallığını tamına şansı verilmiş oluyordu. Bu durumun bir başka göstergesi de şudur: Kutsal yağlan süren hiç­ bir peygamber, baş rahip ya da kral, Kurtarıcımız İsa kadar güç sahibi değildi. En azından onlardan birisi kuşaklar boyunca sürüp giden bir üne kavuşabilirdi. Ama bu, Hıristiyanlara nasip oldu. Yaptıkları şeyin ilahi olarak karşılığını alamadılar. Ölümlerinden sonra taraftarları kendileri için ölüme gitmediler. Onların hiçbirisi dünyadaki halkları kendi yanı­ na çekmeyi başaramadı. Kurtarıcımız’ın küçük göl mucizesi bile onlar tarafından haşa alamamıştı. O, herhangi bir kral ya da baş rahip tarafından yetiştirilmemişti. Askerleri tarafından da kral yapılmadı. Yahudiler arasında herhangi bir güç ya da onur elde etmeye çalışmamasına karşın Babamız tarafından ona değerli süsler verildi. Yukarıda sözünü ettiğimiz onurlardan hiçbirisine sahip olmamasına karşın İsa’nın ismi dünyada çok daha fazla yayıldı. Hatta İsa’nın ve Hıristiyanların kutsal isimleri tüm dünyada yaygınlık kazandı. Taraftarları hiçbir zaman boylerine ritüelicric uğraşmamalarına karşın onun gerçek öğretisinin erdemiyle yaşamayı sürdürdüler. Hiçbir zaman kutsal yağları sürmedi. Ama Babamız’ın ilahi ruhuyla donandı. Bu durumdan İshak da söz etmekte ve şöyle demektedir: ''Efendimizin ruhu benim üzerimdedir. Bu nedenle yağlandım. Beni bu öğretiyi göremeyenlere karşı vaazlar vermek için görevlendirdi." Davud da İshak gibi konuşmaktadır. Şöyle der: "Tanrının sana hedi­ ye ettiği krallık sonsuza dek kalıcıdır. Krallığın asası, adalet asasıdır. Doğruluğu sever, kötülükten nefret edersin. Bunun için Tanrı, senin Tanrın." Bu yazının ilk mısrasında Tanrının yanına çağırıimakra, İkin­ cisindeyse kraliyet saltanatı ile şcreflendirilmcktedir.


KİLİSE TARİHİ X ]

Daha sonraları İsa da Tanrının kutsal yağından yararlanmaya başladı. Fakat bu diğerlerinin sürdüğü yağ gibi değildi, bu memnuniyet yağıydı. Böylccc eskilerden çok daha farklı bir yolla onur kazanmaya başlamıştı. Davud şöyle devam etmektedir: “Tanrı, Efendime ben düşmanları­ mı ayaklarının altına serinccyc kadar, sağ tarafımda otur diyor. Tanrı yemin etti, artık fikrini değiştirmez. Melkisedek düzenine göre sonsu­ za dek kahinsin sen." Melkisedek, Kutsal Kitaplarda Tanrının en yüksek rahibi olarak tanınmaktadır. Onun emriyle değil, fakat Kurtarıcımızın ortaya koy­ duğu sembollerle Hıristiyanlar ve rahipler yemin ettiler. Bütün bunlardan dolayı, Yahudileriıı tarih boyunca yağlanmaları konumuzla ilgili değildir. İsa ise dünyanın ortaya çıkmasından çok önce var olmuştur, ama daha sonra Tanrı tarafından yeryüzüne gönde­ rilmiştir ve sonsuza dek sürecek bir rahiplik almıştır. Bugün, dünyadaki insanlar tarafından Hıristiyan şeklinde adlandırı­ lanlar, ilahi ve tinsel bir kanıt gibidirler. O nun isminin altında itiraf edilir ve şahitlik yapılır. O, bugün dünyadaki diğer krallar ve peygam­ berlerden çok daha fazla hayranlık uyandırmaktadır ve Tanrının ger­ çek tek rahibidir. Ayrıca diğer her şeyden evvel O, Tanrının ve O n a tapınmanın onurunu alınıştır. Fakat en harika şey, sözcüklerin ve ifadelerin güzelliği ile kendimizi adadığımız şeydir. Ruhumuz yeterince yükseldiğinde kendimizi koru­ yabilmemiz için yaptıklarımızı şahit olarak gösterebilmeliyiz. Şu ana dek: Kurtarıcımız ve Efendimiz, vücut bulmadan önceki dönemle ilgili olarak anlatmam gereken şeyleri anlattım. Fakat daha sonraki dönemi anlatmaya başlamadım.

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM Hiçbir yaklaşım, yeni ve yabancı bir şey değildir. Sanki bu yaklaşım bir kimse tarafından kabul ediliyordu ve diğerleri buna inanmıyordu. Şimdi, izninizle bu konu üzerine kısa bir açıklama yapacağım. Kurtarıcımız'ın. yaşadığı zamanlarda birdenbire yeni bir halk ortaya çıkardığına inanılmaktadır. Evet, bir halk ortaya çıkmıştı. Ancak, bu


18

EUSEBİOS

halk dünyanın her yerinde çok sayıda dindar insandan meydana gel­ mekteydi. Bu insanlar Tanrının desteğiyle hareket ettiklerinden dolayı topraklan fcthcdilcmez durumdaydı. Tanrının isteğiyle görevlendiril­ diler ve İsa’nın onuruyla ödüllendirildiler. Rahiplerden birisi Kutsal Ruhu haber aldığında şaşırdı ve ağlayarak şunları söyledi: “Kim bunları söylüyor? Kim böyle konuşuyor? Kim bir günde dünyaya geliyor? Kısa bir zaman içinde nasıl olur da bir halk doğar?’’ Fakat bu soruların yanıtı şuydu: “ Bu insanlar, yeni bir isimle bana hizmet edecekler." Hıristiyan ismi tabii ki yeni bir isimdir. Diğer halklar arasında ismi­ miz geç duyuldu. Fakat yaşam biçimimizi, öğretilerimizi ve dini yakla­ şımlarımızı geç bir zamanda ortaya çıkarmadık. İlk insanın yaratılma­ sından bu yana, doğada aslında bu şey her zaman vardı. Bu nedenle, bu yaklaşımdan yola çıkarak hareket edeceğiz. Yahudi halkı yeni bir halk değildir. Eski insanlar tarafından yeterin­ ce onurlandırılmışlardır. Bu insanların kitapları ve yazdıkları gerçekten çok az sayıda olmasına karşın erdem, dürüstlük ve dindarlık açısından oldukça fazla değer taşımaktadırlar. Nuh’un yaşamından sonra bu halk­ tan çok önemli insanlar çıktı. Bunlar arasında İbrahim de önemli bir yer tutmaktadır. Yahııdilcr halen onu, kurucu babaları arasında say­ maktadırlar ve onurlandırmaktadırlar. Eğer birisi, dürüst insanları sıralamaya başlasa listenin başına İbrahim'i koyacaktır. Hıristiyanlar için de bu durum bir gerçektir. Ancak, Hıristiyanlarca İsa’nın ismi, bilgelik ve dürüstlük denildi­ ğinde akla gelen ilk isimdir. Bizde, yaşama gösterilen sabır, erdemler ve sadece Tanrı nm yolundan gitmek gibi özellikler Yahudiler tarafından aynı katılıkta uygulanmamıştır. Onlar, bizim yaptığımız gibi vücudun sünnetine dikkat etmediler. Aynı şekilde, Sabbadan da gözetmediler. Musa’nın kendilerine sembo­ lik olarak yasakladığı bazı şeylere özen göstermediler. Fakat biz, halen gerektiği şekilde davranıyoruz. Onlar, tsa’dan haberdar olup İbrahim, tshak, Yıkup ve Musa vasıtasıyla kendilerinden sonra gelecek olan pey­ gamberler hakkında da bilgi sahibiydiler. Zaten İsa’nın tanrısallığının onurlandınlması şu bölümden de belli değil midir? “Hırisriyanlarıma dokunmayın, peygamberime zarar vermeyin.”


KİLİSE TARİHİ 1 9

En eski dinlerin geldiği zamanlardan harta İbrahim zamanından, İsa'nın tanrısallığı ve tüm halkların onun öğretilerinin ardından gide­ rek dua edecekleri bilinen bir gerçekti. İbrahim'den çok uzun bir süre sonra sünnet emri verildiyse de dürüstçe biz bunun daha önceden bildirildiğini söyleriz. Kutsal Kitap şöyle der: "İbrahim, Tanrıya ve onun dürüstlüğüne inanıyordu." Gerçekten de sünnet emri. Tanrı tarafından İbrahim’e verilmişti. Aynı yolun takip edilmesi gerektiği konusunda ona. bir ilham geldi. Bundan sonrası şöyle devam eder: “Dünyanın tüm kabileleri senin ta­ rafından kutsanacak. Daha sonra büyük ve çok sayıda halk ortaya çıka­ cak. Onlar da kutsanacaklar.” Gerçekten de biz bu durumu yaşayarak anladık. O ise eski yanlışlar­ la dolu yaşamını bırakarak Tanrıya her şeyi itiraf etti. Ardından Musa’nın belirlediği kanunların peşinden gitti. Bunlar, Tanrının sözle­ rini aktaran İsa taralından da uygulanmıştır. Daha sonra Kurtarıcımıza dünyadaki tüm halkların kutsanması gerektiği söylendi. Oysaki İbrahim'in dini, dünyada Hıristiyanların hakim oldukları dönemlerde çok daha etkili bir şekilde uygulanmıştır. Peki, İsa'nın getirdiği din eski insanların dinleri kadar ilahi miydi? Bu sorunun yanıtı evettir. İsa'nın öğretilerinin yeni ve garip şeyler ol­ madığı kadar, onun dininin tek gerçek din olduğu da bir doğrudur. Bu konu hakkında söyleyeceklerim bu kadar.

BEŞİNCİ BÖLÜM Kilise tarihinin neden yazıldığı ile ilgili gerekçeleri sıraladıktan sonra şimdi. Kurtarıcının vücudunun görünmesinden itibaren yolculuğumu­ za başlayabiliriz. Kurtarıcımız ve Efendimiz Isa’yı anlatırken Tanrımız'» yardıma çağırıyoruz. Bir işçi olarak görev aldığımız bu çalışmada bize yardım edin. Augustus’un imparatorluğunun kırk ikinci senesinde, Antonius ve Kleopatra’nın ölümü. Mısır’ın ele geçirilmesi ve Ptoleıııaios hanedanının sona ermesinden yirmi sekiz yıl sonra. Kurtarıcımız ve Efendimiz Isa, Iııdea’nın Bcyrüllahim kentinde dünyaya geldi.' Anlatılanlara göre doğu­


2 0

EUSEBİOS

mu. bu zamanda gerçekleşmiştir. O zamanlar Suriye valisi Cyrcnicus’tu. En başarılı Yahudi yazarlarından Ioscphos' bu donemde bir nüfus sayımı yapıldığından söz eder. Ioscphos, Cyrcnicus’un valiliğinde bir nüfus sayımı olduğunu belirttikten sonra Galile isyanının da yine aynı dönemde başladığını belirtir. Hıristiyan yazalardan Luka da benzeri bir olaydan bahsetmektedir. Luka şunları söyler: “Vergilendirme sıra­ sında çıkan isyanda Galile’nin peşinden gidenler yüksek bir yere çekil­ diler. Fakat kendisi yok edildi. Peşinden gidenler de itaat etmek zorunda kaldılar.” Ioscphos da benzeri görüştedir ve on sekizinci kitabında aynen şunları söylemektedir: “Bir senato üyesi olan Cyrcnicus, daha önceden araların­ da konsüllüğün de bulunduğu çok sayıda görevde bulunmuştu ve büyük saygı görürdü. Az sayıdaki adamıyla beraber Suriye’ye geldi. Caesar tara­ fından bir halkın yargıçlığım yapmak üzere görevlendirilmişti.” Daha sonra Ioscphos şöyle devam eder: “ Fakat Iuda. Gamala kentin­ den Sadduehus adında birisiyle görüştü. Fakat bu adam, vergilendirme ve esaretten söz ediyordu. Bu nedenle halkın ayaklanmasını istiyordu." losephos, Yahudi Savaşı adlı çalışmasının ikinci kitabında da benze­ ri şeylerden bahseder: “ Fakat, Iuda diye adlandırılan Gaiıleli, insanları ayaklandırmak için çabalaıııaya devam etti. Halka. Romalılara vergi öderlerse ve Tanrı’dan başka ölümlü birisinin üstünlüğünü kabul eder­ lerse korkak insanlar olacaklarını söyledi." Tıim bunlar Ioscphos tara­ fından söylenmektedir.

ALTINCI BÖLÜM Yabancı soydan gelmiş ilk kral olan Herod başa geçtiğinde* Musa’nın isteğine göre hareket edeceğini ve Iuda'yı beklemeye gerek olmadığını, o gelene kadar krallığı mu halaza edeceğini söylüyordu. Herod, halkın bek­ lentilerini karşılayacak bir kişi haline dönüşmüştü. Bu sözler, Musa’nın yönetiminden sonra Augustus’a kadar olan zamanda halkının kendi yönetimi altında yaşamasına neden oldu. İlk yabancı kral olan Herod’a Yahudi Krallığı, Romalılar tarafından veril­ mişti. Iosephos'a göre, onun baba tarafı Iduemanlar'a dayanır. Annesi


KİLİSE TARİHİ

21

ise Arap kökenlidir. Fakat çok da fazla dikkate alınmayan bir yazar olan Africanus, onun Apollo Tapınağı nın kölelerinden birisi olan Antipatros’un oğlu olduğunu söylemektedir. Antiparros küçük yaştayken Iducmanlı haydutlar tarafından esir alınmış ve onlarla beraber yaşamış. Ancak, babası fakir bir adam oldu­ ğundan ötürü kendisinin kurtarılması için gereken fidyeyi ödeyeme­ miş. Daha sonraları Yahudi baş rahibi Hyrcanus, çocuğu yetiştirmiş. Evet, onun oğlu Herod da Kurtarıcımız ile aynı zamanlarda yaşamış. Anlatılanlara bakılırsa, Yahudi halkının başına böyle bir kralın geç­ mesi önceden beklenen bir şeymiş. Böylcce Musa’dan bu yana düzenli bir biçimde prensler ve valiler tarafından sürdürülen yönetimin sonuna gelinmiş olunuyordu. Musa'nın yönetiminden sonra Yahudiler esir alınarak Babil’c götü­ rüldüler. Bu iki dönem arasında ise Davud ve Saul hüküm sürdü. Bu insanlar aynı zamanda yargıçlar olarak adlandırılıyorlardı. BabU’d cn döndükten sonra da oligarşik-aristokratik yönetim biçim­ lerini hiçbir kesinti olmaksızın devam ettirdiler. Fakat askeri gucu saye­ sinde Romalı general Pompeius, Kudüs kentini ele geçirdi. Tapınağın en iç kısımlarına kadar girerek burayı kirletti. F.ski yöneticilerden hem kral hem de baş rahip olan Aristoboulos. çocuklarıyla beraber zincire vurularak Roma’ya gönderildi. O zamandan bu yana Yahudi halkı Romalılara vergi ödemek zorundadır. Ö te yandan baş rahipliğe ise Aristoboulos’un kardeşi Hyrcanus getirildi. Fakat Hyrcanus düzenli olarak baş rahipliğe geçenlerin sonuncusuydu. Daha sonralan Parthlar tarafından esir alınmıştır. Diğer yandan daha önce de belirttiğim gibi Herod, Roma senatosu ve Augustus tara­ fından Yahudi halkının başına geçirilen ilk yabancı kraldır. İsa vücuda geldiğinde Kurtarıcımız’ın, halkı ilahi olana davet etmesi beklendi. Bu sıralarda, Yahudi halkının başındaki Iudcialı prensler döneminde baş rahiplik kurumunun sonu geldi. Evet, kuşaktan kuşağa devam eden baş rahiplik aniden ortadan kalkmıştı. Iosephos tüm bunlara şahittir. Herod, Romalılar tarafından görev­ lendirildiğinde baş rahiplik en önde gelen insanlara değil, silik birtakım adamlara verildi. Benzeri bir durum Arklıclaos’un Romalıları etkileye­ rek rahiplik makamına gelecek kişileri belirlemesinde de görüldü. Romalılardan sonra da yönetim Arkhclaos’un cllcrindcydi.


22

RUSKBIOS

Iosephos Hcrod’un baş rahiplik giysilerini elinde tuttuğunu ve bun­ ları rahiplerin kendilerinin saklamalarına izin vermediğini de yazmak­ tadır. Daha sonraları Romalılar tarafından görevlendirilen Arkhelaos ve diğerleri de aynı turum içinde oldular. Bu şeyleri yazmamızın nedeni; Kurtancımız’ın yaşadığı dönemdeki olayları daha iyi anlatabilmek istemem izdir. Davud'un kutsal kitabında İsa doğana kadar geçen hafta sayısı kesin olarak verilmiştir. Bağlı kaldı­ ğımız diğer kitaplarda da bu haftalar tamamlandıktan sonra Yahudi halkının toptan perişan olacağı belirtilmektedir. Kurtarıcı İsa'nın doğumuyla bu kehanet tam anlamıyla gerçekleşmiş oldu. Tlim bunlar mudaka ki bize bir ön bilgi olarak sunulmuştu.

YEDİNCİ BÖLÜM Matta ve l.tıka'mn İncillerinde Hıristiyanlık jencalojisi birbirinden fark­ lıdır. Eserlerinin birçok yerinde olayları farklı şekillerde anlatırlar. Sonuçta bu durum, inananların gerçeği keşfederlerken önlerinde iki farklı yol bulunmasına neden oldu. Şimdi, izninizle yukarıda söz eni­ ğim konu hakkında Afficanus’un. Aristeidese yazdığı mektuptan alın­ tılar yaparak jenealoji üzerine olan tartışmaları aktarmaya çalışacağım. O, diğerlerinin fikirlerinin neden aldatıcı ve sorunlu olduğunu açıkla­ dıktan sonra kendi inancını anlatmaktadır: “Soyların, Yahudi kanunlarına ya da doğasına bağlı olarak belirlen­ diği zannedildi. İkisinden hangisi geçerli olursa olsun çocuksuz ölen bir adamın kardeşi, çocuğuna kardeşinin ismini verirdi. Çünkü her­ hangi bir ölümlünün dirilme olasılığının bulunmasından dolayı, bıı ismin ebedileştirilmesi düşünülmüştü.” Böylecc, bir çocuk ister babasının oğlu olarak isterse de amcanın ismini taşıyarak belli bir soyu devam ettirmiş oluyordu. Bundan dolayı öğretilerde açıklanan şeylerin ikisi de yanlış olmamış oluyordu. Nathan’dan Süleyman’a kadar olan kuşak boyunca insanların yaptıkları evlilikler kaydedildi. Hem çocukları olmayan ilk evlilikleri hem de çocuk için yapılmış ikinci evlilikler biliniyordu. Fakat bu insan­ lar. her iki yere birden ait olmak istediler. Bundan ötürü Ioscp-hosa


KİMSİ- TARİHİ 2 3

gelen listeler tamamıyla doğrudur. Ancak ben yine de elimden geldiğince bu soylardaki değişimlerden söz ermeye çalışacağım. F.ğcr Davud’dan Süleyman’a kadar olan soyu düşünecek olursak üçüncü soyun Mattan tarafından kurulmuş olması gerekir. Mattan. Yakupun yerine geçmiş olmalıdır. Fakat Lukaya ina­ nacak olursak Nathan'ın Mc leh ilerin sondan üçüncü temsilcisi olması gerekir. Onun oğlu Eli ise Yakupun babasıdır. loseplıos, Yakupun iki babası olması ve onun soyunun hem Süley­ man’a hem de El iye dayanması için bir açıklama yapmaya çalışır. Şöyle der: Eli nin soyu Nathaıı'dan geliyordu. Yakup ve Eli adlı kardeşlerin Matthan ve Eli adlı babalan vardı. Böylece Yakupun büyükbabalan ola­ rak iki farklı soy ortaya çıkmış oluyordu. Kanunen bir kadının kocası öldüğünde onun bir başkası ile evlen­ mesi yasak değildi. Bu nedenden dolayı Mattan ve Mclchi, aynı kadın­ la evlendiler ve ondan çocukları oldu. Anlatılanlara bakılırsa kadının ismi Esthaydı. Önce Süleyman’ın so­ yundan gelen Mattan onunla evlendi ve Yakupun babası oldu. Mattan’ın ölümünden sonra bu kez de Süleyman ile aynı kabileden, ancak farklı aile­ ye mensup olan Nathan’ın soyundan gelen Mclchi, Estha’yla evlendi. Bu evlilikten de Eli dünyaya geldi. Böylece farklı ailelerden ancak aynı kadından doğan Yakup ve Eli orta­ ya çıkmış oluyordu. Eli, çocuğu olmadan öldü. Bunun üzerine Yakup onun karısıyla evlendi ve bu evlilikten Yusuf dünyaya geldi. Yusuf aslında Elinin oğlu olmalıydı, ama Yakup’un oğlu olarak nitelendirildi. Daha sonra da bu durum unutulduğundan karmaşa varmış gibi göründü. Bundan dolayı Matta’nın Incil’inde Yakupun oğlu Yusuf tanımlaması yanlış değildir. Fakat diğer yandan Luka şöyle demektedir: “Melehi’nin oğlu Elinin oğlunun Yakup olduğu sanılmaktadır. Fakat sov ağacı tablo­ su kesin değildir.” Öte yandan Tanrının oğlu Adem’den başlayan soy ağacı tablosuna bu kısım katılmamıştır. Bu yorum da tamamen yanlıştır. Efendimize bağlı olanlar ya övünmek amacıyla ya da sadece gerçeği anlatabilmek için soy ağaçları konusunda bildiklerini gelecek nesillere aktardılar. Bazı Iduemaıı haydutları bir Filistin kenti olan Ascaloıı’a sal­ dırdılar. Antipatros’un oğlunu da yanlarına alarak kentin surları yakı­ nında beklemeye başladılar. Ancak, rahipler Anriparros’un fidye için


¿ 4

EUSEBİOS

gereken parayı ödeyemeyeceğini biliyorlardı. Iduemanlar tam kendi topraklarına geçerken parayı, rahipler verdi. Ardından da baş rahip Hyrcanus bu çocuğa çok iyi davrandı. Daha sonra Hyrcanus, Antipatros’u Pompcius a elçi olarak gönderdi. Ondan, kardeşi Aristoboulos tarafından işgal edilmiş olan topraklar­ daki haklarını yeniden kazanmak için yardım istedi. Kendi isminin Filistin procuratorluğuna yakışacak bir kaderde olduğunu düşünüyor­ du. Ancak Antipatros zincirlendi ve Augusrus ve Anronius'un isteğiyle Roma senatosu, Herod'un oğullarını Yahudi Krallığı’nm başına geçirdi. Herod’un oğulları, Herod ve diğer yöneticilerdi. Evet, tarih Yunanlılar tarafından böyle bilinmektedir. Aslında Yahudi soy kayıdan , Mısır’dan göçenlerin din değiştirmele­ rinden bu yana tutulmaktaydı. Bunlar arasında Akhior, Ammonite ve Rurh gibi kimseler bulunmaktaydı. Fakat Herod, kendi soyunun aşağı bir soy olduğunu bildiğinden dolayı bu kayıdarın hepsini yaktırdı. Böylecc zannetti ki; kendi aşağı soyunu diğerleriyle karıştırabilecek. Fakat birazcık dikkatli olan bir insan, rahiplerin kendi asil soylarını gelecek nesillere aktarmak için başka kayıtlar da tuttuklarını görecektir. Tüm bunlar Kurtancımız’ın soyunun da aktarıldığı Desposyni adlı ki­ taplarda mevcuttur. Nazarcth’dcn Kokhaba’ya, Kokhaba’dan Iudca’nın köylerine kadar dünyanın her yerinde bu soy kitapları günlük kitaplarda kayıt alcına alınmıştır. Benim düşünceme göre; bundan ötürü biraz araştırma yapmak iste­ yen her insan gerçeklere kolayca ulaşabilecektir. Kutsal Kitaplarda bu tür bilgiler yer almamasına karşın araştırma yaparak sonuca ulaşabiliriz. Bazı kitaplarda konuyla ilgili açıklamalar da yer almaktadır. Bazı mek­ tuplara ise şöyle ibareler eklenmiştir: "Süleyman’ın soyundan gelen Mattan, Yakup’uıı babasıdır. Mattan öldü­ ğünde Nathan’ın soyundan gelen Melehi, onun karısıyla evlendi. Eli ve Yakup bundan ötürü kardeştirler. Eli öldüğünde Yakup, onun çocuğunu evlat edindi. Böylecc Yusuf hem Yakup’un hem de Elinin oğlu olmuş oldu.” Africanus bunları anlatmaktadır. Yakup’un durumu böylecc açıklığa kavuşmuş oldu. Meryem de onlarla aynı kabileden geliyordu. Ancak. Musa’nın kanunları geçerli olduğundan bu şekilde yapılan evlilikler yasak-


KİMSE TARİHİ 2 5

lanmışn. Aynı kadınla bir evlilik yapılması ancak böyle bir miras bırakılma­ sı durumunda gerçckleşcbilirdi. Bu konu üzerine anlatacaklarım bu kadar.

SEKİZİNCİ BÖLÜM İsa, Udca’daki Bcytüllahim’de doğdu. O zamanlar Herod. doğudan ge­ lenlerin etkisiyle bozulmamıştı. Yıldızbilimciler uzun bir yolculuktan geldiler ve Tann’nın oğlunun nerede olduğunu sordular. Herod, krallı­ ğının tehlikeye girdiğini düşündü. Bu nedenle; hekimlerden, Yahudi halkından İsa’nın doğmasının beklendiği yerler hakkında bilgi aldı. Ardından Micah'tan aldığı ilhama göre bir ferman çıkardı. Buna göre Bcytüllahim ve civarında iki yaşından küçük olan ve İsa olabileceği dü­ şünülen tüm çocuklar öldürülecekti. Fakat çocuk, akrabaları tarafından Mısır’a götürüldü... Burada me­ leklerden neler olduğunu öğrendi... Tum bu şeyler ayrıntılı bir şekilde Kutsal Kitapta yazmaktadır. ö t e yandan Herod’un, Isa’nın öltimüilc ilgili vaad ettiği ödülleri gözleyenler de vardı. Fakat ilahi intikam, ölümden sonra alması gere­ ken şeyi henüz o canlıyken aldı. Karısı, çocukları, en yakın akrabaları ve dostlarının ölümüyle mutlu­ luğuna gölge düştü. Artık, saray yaşamı donuklaşmıştı. Bu trajik olaylar Ioscphos'un kitabında tüm ayrıntılarıyla gözler önüne serilmektedir. Kurtarıcımız ve diğer çocuklara karşı işlenen suçların cezası Tanrı tarafından kısa bir süre içinde verilmeye başlandı. Yahudi Tarihi adlı kitabın on yedinci bölümünün sonlarında bu konudan bahsedilmekte­ dir. Satırı satırına aktarıyorum: “İşlediği suçların bir karşılığı olarak Herod'un hastalığı daha da şiddedendi. Ateşi yavaş yavaş artmaya başladı. Ancak içindeki yemek yeme isteği gün geçtikçe artıyordu ve buna karşı duramıyordu. Bağırsakların­ daki ağrı iyice arttı. Artık dayanılmaz bir acı çekiyordu." Kam ında da benzeri bir sıkıntı vardı. Vücudun ürettiği solucanlar her yerini sarmıştı. Nefes almakta sıkıntı çekiyordu ve bu durum onu daha da saldırgan yapmıştı.


Kollarını vc bacaklarını oynara bilmek için fazlasıyla çaba harcaması gerekiyordu. Bu türden olayları kehaneder vc akıl aracılığıyla açıklama­ ya çalışanlar şunları belirttiler: “ Kral, Tanrıya karşı yaptığı büyük say­ gısızlığın cezasını çekiyordu." Iosephos, Tarih adlı kitabının ikinci bölümünde de Herod hakkında buna benzer şeylerden söz etmektedir. Yine satın satırına aktarıyorum: "Hastalık tüm vücuduna yayılmaya başladı. Ateşi azdı, ama sıkıntıları giın geçtikçe artıyordu. Her zaman iki yeri çok ağrıyordu. Kurtların etkisiyle çürümüş vücudunda şişkinlikler meydana geldi ve bu da bir ödem oluşturdu. Sadece dik durduğu zamanlar rahatça nefes alabili­ yordu. Bacaklarını vc kollarını oynatırken güçlük çekiyordu. Kahinler ise bunun yaptıklarının bir cezası olduğunu belirttiler.” Her ne kadar bu türden acılarla mücadele ediyorsa da her zaman yaşam vc iyileşme ile ilgili umutlannı güçlü tuttu. Örneğin. Asphaltitcs Gölünün sularının döküldüğü Kallirhoe banyolarından yararlanmak için buraya gitti. Hekimleri, vücudunu kızgın yağla ovdukları takdirde sıkıntılarına bir çözüm bulabileceklerini vc onun vücudunu yeniden ısı tabi lcceklcrini düşündüler. Fakat bu işlem yapıldıktan sonra gözleri ağırlaştı ve aynı bir ölünün gözleri gibi oldu. Tam bu sırada hizmetçilerinden biri­ sinin bağırmasıyla kendisine geldiyse de yaşam ümidini kaybetmişti. Ardından askerlerine ellişer drakhme dağıttı. Komutanlarına vc dostla­ rına ise çok daha yüksek tutarlar ödedi. Ardından yeniden Eriha’ya geri döndü. Sanki ölüme meydan okuyormuşçasma yine kötü planlar yaptı. ludca'nın her kentinden tüm ünlü insanların gelmelerini istedi. Ardından da bu insanları hipodro­ mun yukarısındaki bir yere hapsetti. Gelenler arasında kız kardeşi Salome ve kocası Alcxandros da vardı. Şöyle dedi: “ ölüm üm le tüm Yahudilerin mutlu olacaklarını biliyorum. Fakat siz emirlerimi yerine getirirseniz cenaze törenim muhteşem olur vc herkes arkamdan ağlar. Adamlarım bu insanların etrafını sardıkla­ rında onları öldürmeleri emrini vereceğim. Böylcce Iudea’daki her evde insanlar ağlayacaklar.” Kısa bir süre sonra Alcxaııdros ona şöyle yanıt verdi: “O halde bir süre yemek yemeli ve öksürerek kaderinin gerçekleşmesini beklemeli-


K il İSİ TARIMI 2 7

sın.” Ardından I Icrod elindeki elmayı yemek için bıçağını aldı. Elmayı dilimlemcksizin yemezdi. Sonra etrafına bir bakındı ve kimsenin ken­ disini engelleyemeyeceğini görünce sağ eliyle bıçağı kendisine sapladı.” Aynı yazarın anlattıklarına göre Herod, ölümünden kısa bir süre önce ilk olarak üçüncü oğlunu ve daha sonra da oğullarının en küçüğü­ nü öldürmüş ve bunları pek de fazla acı çekmeksizin yapmıştı. Kurtarıcımız ve Beytüilahimli çocuklara karşı işlenen suçların ceza­ sı bu şekilde ödenmişti. Herod’un Ölümünden sonra bir melek. Mısırdaki Yusuf’un rüyasın­ da göründü, çocuğu ve annesini alarak ülkesine dönmelerini söyledi. Çünkü çocuğu öldürmek isteyenler ölmüştü. Kutsal Kitap şöyle devam eder: “Fakat Herod’un yerine Arkheleos’un geçtiğini Öğrenince buraya gitmekten korktu ve Galile bölgesine gitti.”

DOKUZUNCU BÖLÜM Tarihçiler. Arkhelaos’un Herod’un yönetiminden sonra Incil’i yayın­ layan insanlar arasında en büyük saygıyı hak ettiği konusunda birle­ şirler. Babası Herod’dan kalan krallığı Caesar, Augustus’un kararı ve babasının mirasıyla ele geçirdi. On sene hüküm sürdükten sonra kral­ lığını kaybetti. Kardeşleri genç Herod. Philippos ve Lysanias ülkeyi yönetmeye başladılar. Tarihçi loseplıoson sekizinci kitabında Augus­ tus’un elli yedi sene süren hükümdarlığından sonra imparator olan Tibcrius’un on sekiz sene başta kaldığını söyler. Bu sırada Pontius Pilatius, ludea eyaletine gönderildi ve Tiberius ölene kadar on sene boyunca eyaletin başında kaldı. Onun Kurtarıcımızın parasına karşı açıkça suç işlediği son zaman­ larda ispatlanmıştır. Tiberius’un imparatorluğunun yedinci, konsüllüğiinıın de dördüncü senesinde Isa’nın istekleriyle ilgili olarak konuşulmaya başlandı. Eğer losephos’un verdiği tarihleri doğru olarak kabul edeceksek o zaman Pilatus’un henüz ludea'nın başında olmadığını göreceğiz. Çünkü adı geçen eserde Pilatıus’un. Tibcrius’un imparatorluğunun on ikinci sene­ sinde eyalete gönderildiği ifade edilmektedir.


2 8

EUSEBİOS

ONUNCU BÖLÜM İncile göre Tibcrius’un imparatorluğunun on beşinci senesinde', Ponrius Pilatius’un valiliğinin dördüncü yılında ve Herod, Lysanias ve Philippos. Iudea’yı paylaştıkları zaman İs.ı otuz yaşındaydı ve Yuhaıına’yı vaftiz ederek Incil’i duyurmaya başlamıştı. İlahi yazıya göre bu dönemde Annas ve Kaiphas baş rahiplerdi, îsa’-nın öğretilerinin tamamlanması da yine bu iki rahibin zamanına denk gelmiştir. İsa, Annas'ın rahip seçilmesinden Kaiphas’ın rahip olmasına kadar olan dönemde Incil’i duyurmuştu. Bu sürenin toplamı dört yılı geçmemektedir. Bu dönemde geleneksel Tanrı inancıyla ilişkili bazı kurallarda deği­ şiklikler yapıldı. Artık baş rahipler ömür boyu görevde kalamıyorlardı ve görev babadan oğula geçmiyordu. Bundan böyle Romalılar tarafın­ dan görevlendirilen rahipler yıllık olarak göreve geleceklerdi ve hiç kimse bu görevde bir seneden fâzla süreyle kalmayacaktı. Ioscplıos ise Annas tan Kaiphas’a kadar dört baş rahibin görev yap­ tığından söz etmektedir. Yahudi Tarihi adlı eserinde* Ioscphos şöyle der: "Valcrius G rat us Annas’ın görevi sona erdikten sonra Fabi’nin oğlu İsmail’i baş rahipliğe atadı. Kısa bir süre sonra onu görevden aldı ve Annas’ın oğlu Elcazcr’i görevlendirdi. Görev süresi dolduktan sonra Kamithos’-un oğlu Simon rahip oldu. Ancak o da. bir seneden fazla bir süre görevde kalmadı ve yerine Kaiphas seçildi." Kurtarıcının hizmet verdiği dört sene içinde Annas’tan Kaiphas’a kadar olan rahipler görev yapmışlardır. İncil, Kaiphas’m rahipliğinde Isa’nın acı çekmeye başladı­ ğından söz etmektedir. Kurtarıcımızın hizmette bulunduğu zaman dilimiyle ilgili bir anlaşmazlık olduğu yukarıdaki cümlelerden bellidir. Kurtarıcımız kısa bir süre sonra on iki havariyle birlikte hizmete baş­ ladı. Tüm inananlara havari ismi verilmiyordu, bu isim özel bir şerefi simgelemekteydi. Ardından yetmiş mürit göreve başladı. İsa onları iki­ şerli gruplar halinde çeşidi kentlere gönderdi ve insanları kendisinin nereye gideceği hakkında bilgilendirmelerini istedi.


KİLISETARİHİ ¿ 9

ON BİRİNCİ BÖLÜM Incil’de anlatılanlara göre; Yuhanna’nın, vaftiz edilmesinden kısa bir süre sonra genç Herod tarafından başı kesildi. Ioscphos, Herodias hak­ kında da bir şeyler anlatmaktadır. Arctas’ın kızı, kardeşinin karısı olma­ sına karşın onlan boşandırdı ve kadınla kendisi evlendi. Bu olaylar yaşanırken Petra Kralı halen hayattaydı. Yuhanna, Herod Areras ile savaşırken katledilmişti. Ioscphos bu iki olayı birbirine bağlar ve Herod’un iki büyük günah işlediğini söyler. Sa­ vaşa girdikleri zaman Herod’un ordusu yok edildi ve böylece Yuhanna’nın intikamı alınmış oldu. Ioscphos, vaftiz edilmiş olan Yuhanna’nın aynı Hıristiyan kitapla­ rında anlatıldığı gibi dürüst bir adam olduğunu itiraf etmektedir, losephos’a göre bu olaydan sonra Herod krallığını kaybetmiş ve bun­ dan ötürü Hcrodias’ı suçlayarak onu Galya’ya sürgüne göndermiştir. Yahudi Tarihi adlı kitabında Yuhanna için Ioscphos şunları yazmış­ tır- “Yahudi H rm d’ıın ordusu Tanrı tarafından yok edilmişti. Böylece Yuhanna’ntn intikamı alınmış oldu.” Herod, Yahudilcri vaftiz etmek isteyen iyi bir adamı öldürmüştü. Yuhanna Tanrıya ulaşmak için birbirimize karşı dürüst ve erdemli dav­ ranmamız gerektiğini söylüyordu. Bir işi olmadığından ötürü vaftiz işi kendisine verilmişti. Vaftiz ruhların remiz olduğu varsayılarak sadece vücudun temizlenmesi için yapılan bir işlemdi. İnsanlar kendisini dinlemek amacıyla toplandıkları zaman onu din­ lemekten büyük keyif aldılar. Herod ise bu durumdan çok rahatsız oldu. Çünkü insanların onun sözleriyle harekete geçebileceklerini ve bu yüzden, kendisinin kötülüğünü isteyenlerin de harekete geçecekle­ rini sanıyordu. Bu nedenle; dalıa sonraları çıkacak muhtemel bir ayak­ lanmayla uğraşmaktansa Yuhanna'yı öldürmeyi tercih etti. Onu Makhera kalesine gönderdi ve orada öldürttü. Yuhanna hakkında bunları anlattıktan sonra, Kurtarıcımız için şöyle şeyler söylendiğini hatırlatalım: “O zamanlar cesur bir adam yaşadı. Onun için büyücü deniyordu. Ama o, harikulade işlerin öğretmeniydi."


30

eu sfh I os

Evet o, İsa'nın ta kendisiydi. Adamlarımız Pilatius tarafından suçlandıklarında ilk önce onu sev­ mekten vazgeçmediklerini söylediler. Üç gün geçtiği halde Hıristiyanlar peygamberlerine olan sevgilerini sayısız güzel sözcükle ifade etmeye devam ediyorlardı. Ayrıca o günden bu yana kullanılan Hıristiyan ismi günümüzde de kullanılmaya devam edilmektedir. Yahudi tarihçilerden birisi vaftiz edilmiş Yuhanna ve Kurtarıcımız için, yoksulluk utancı yüzünden mahkûm edildiklerinden dolayı özür diliyor. Fakat onlara nasıl davran ildiğini kim unutabilir? Neyse, şimdi­ lik bu konu üzerine bu kadarı yeterli.

ON İKİNCİ BÖLÜM İnciller’den havarilerin isimlerini öğrenmekteyiz. Fakat yetmiş müridin isimleri burada yer almamaktadır. Piskoposların çeşidi ifadelerine göre Bamabas, onlardan birisidir. Pauhıs'un Galatialılara yazdığı mektupta da bundan soz edilmektedir. Paulus, Korinrhoslular’a yazdığı mektubunda Sosthenes’in ismini de verir. Clemcnt’in Hypotyposes adlı eserinde yedinci havarinin ismi Kephas olarak geçmektedir. Paulus onun havari Petrus ile aynı ismi taşıdığını belir­ tir ve şöyle devam eder: “Kcplıas, Antiokhcia’ya geldi ve ben onu gördüm.” Bugün adına bir gün budadığımız Marta ise Iudcalı dır ve yedinci sıra­ da adi andirildiği için onu daha değerli kabul etmekteyiz. Thaddcusun da havarilerden birisi olduğu anlatılır. İleride ondan uzun uzun söz edeceğim. Paulus’un anlatılarına göre Kcphas’ın ölen kişinin yeniden dirilmesini gör­ mesinden sonra Kurtancımız’ın yetmiş inananı olmuştu. On iki havariden sonra beş yüz kardeşler geldi. Paulus bunları yazdığında bazıları ölmüştü ama halen büyük çoğunluğu hayattaydı. Kurtarıcımızın kardeşlerinden birisinin de Yakup olduğu söylenir. Bu anlatıma göre, on iki havariye çok sayıda başka havari de eklenmiştir. Paulus bu konuda şöyle der: “Sonradan havariler eklendi.” Evet, böyle çok sayıda insan vardır. Ama bu konudan söz etmemin nedeni Thaddcus'tur.


Kil İSE TARİHİ 31

ON ÜÇÜNCÜ BÖLÜM Efendimiz vc Kurtarıcımız İsa’nın tanrısallığı ülke dışındaki insanlar tarafından da haber alınmıştı. Iudca dışındaki çok sayıda insan onun hasta­ lıkları iyileştirebildiğini duyduklarından şifâ aramaya geldiler. Bunlardan biri de Euphratcs’in öte yakasında çok sayıda halkın kralı olan Abgarus'tır. İsa'nın şifâ verdiğini haber aldığında bir elçi yollayarak boğuştuğu hastalığına bir deva bulup bulamayacağını sordurdu. Ancak. İsa ona boyun eğmedi. Kendisine aracılar göndereceği yerde kişi­ sel bir mektup yollaması halinde sorunun daha kolay çözülebileceğini belirt­ ti. Aynı zamanda kendisini vc evindeki herkesi kurtaracağına söz veriyordu. Daha sonra sözünü yerine getirdi. Kısa bir süre sonra on iki havariden birisi olan Thomas'ın yeniden dirilmesi olayı yaşandı. Ardından da yetmiş inanan arasında yer alan Thaddcusu Edessa’ya yolladı. Thaddcus orada İsa’nın öğretilerini yaymaktan sorumluydu. Kurtarıcımız verdiği sözü yerine getirdi. Kraliyet kenti olan Edcvsa’daki kamu arşivlerinde kralın Kurtarıcımıza yazdığı mektuplar bulunmaktadır. Bu arşivlerde cn eski zamanlardan Abragus zamanına kadar olan olaylar anlatıl­ maktaydı. Bu şeyler günümüzde de saklanmaktadır. Bu mektupları dinlemek. Süryani dilinde yazılmış olanların çevirilerini okumaktan daha iyi değildir. Abragus'un Kudüs'teki Ananius aracılığıyla gönderdiği mektup şu şekildedir: “Edessa yöneticisi Abragus, kurtarıcı İsa'yı Kudüs'te görmekten ötürü çok memnundur. Senin şifalı otlar ya da ilaçlar olmaksızın hastalıklara bir çözüm bulduğunu haber aldıın.İyilcştirdiklerin arasında kör vc topal insan­ lar olduğunu, ayrıca cüzzamlı hastalan iyileştirdiğini söylüyorlar. Yine şey­ tani ruhları arındırdığını, hastalıklardan dolayı acı çekenlere şifa verdiğini vc ölüleri dirilttiğini anlatıyorlar. Seninle ilgili olarak duyduklarımdan şu ikisinden birisinin doğru olaca­ ğı sonucuna vardım. Ya sen cennetten inen bir tanrısın. Ya da tüm hastalık­ ları iyileştiren Tanrı nın oğlusun. Hastalıklan vc stkıntılan iyileştirebildiğini duyduğumdan dolayı sana yazdım. Diğer yandan da Yahudilerin de senin hakkında duyduklarından rahatsız olduklarını işittim. Benim kentim küçük bir yerdir, ama ikimize de yetecek kadar büyüktür.” Ananias aracılığıyla İsa’nın Abragus'a verdiği yanıt ise şöyiedir:


32

5

EU EBİOS

“Beni görmeden bana inandığın için seni kııtsuyorıım. Sana, benim hakiumda bilgi verenler beni tanımayanlar ve benim kurtarıcı olduğuma inan­ mayanlardır. Bana yazdıklarından sonra sana yardım etmem gerektiğini düşündüm. Bu nedenle sana müridlerimdcn birisini göndereceğim, belki de o senin hastalığını yenebilir ve sana eski yaşamını geri verebilir.” Bu mektuplar Süryani dilinde yazılmıştır. İsa’nın yükselmesinden sonra Thomas adıyla da bilinen Iuda, yetmiş müridden birisi olan Thaddeus’a gönderildi. Thaddcus’a İsa’dan bir mektup geldi ve ülke dışına gitmesi isten­ di. Burada Tobias'ın oğlu Tobias'ın evinde kaldı. Thaddeus Tanrının gücünü kullanarak hastalıklan iyileştirmeye başladı. Thaddeus bu mükemmel işleri yaparken kral kendisinden kuşkulanmaya baş­ ladı. Çünkü Isa’nın, kendisine yazdığı mektupta şöyle diyordu: “Ben seni kal­ dırdıktan sonra müridlerimdcn seni iyileştirecek olan birini yollayacağım." Kral, Thaddeus ile aynı evde kalan Tobias ile görüştükten sonra kendi evinde misafir ettiği adamı yanına getirmesini söyledi. Tobias bunları Thad­ dcus’a ilettiğinde Thaddeus şöyle yanıt verdi: “Gideceğim, zaten ben de onun için gelmiştim.” Ertesi gün Thaddeus ve Tobias Abragus’ıın yanına gittiler. Saraya var­ dıklarında asiller de kralın arkasında bekliyorlardı. Thaddcus’un isteğiyle birdenbire girişte bir görüntü Abragıısa göründü. Bunu sadece Abragus’un görüyor olması yanındakileri epeyce şaşırtmıştı. Ardından kral Thaddcus’a gerçekten tsa’nm müridlerindcn birisi olup olmadığını sordu. Thaddeus şöyle yanıt verdi: “Ben onun müridlerindcn birisi olarak buraya gönderildim. Senin hastalığını yenip, yaşamını geri vere­ ceğim. Çünkü o senin çok hasta olduğunu biliyordu. Eğer halen ona inanı­ yorsan dileklerin yerine getirilecek." Abragus şöyle yanıt verdi: “ Ben İsa'ya saldıranlara karşı bir ordu gönde­ recek kadar ona inanıyorum. Romalıların bu bölgede hakimiyet kurmaları bile beni bu düşüncemden caydırmadı." 'rhaddcus, Abragus’a yanıtında şunlan belirtti: “Efendimiz sadece Babamız’ın dileğini yerine getirdi.” Bu sözleri duyan Abragus, hem ona hem de Babamıza inandığını bildirdi. Sonra Thaddeus kralın ismini söyleyerek ellerini onun üzerine koydu. Bunu yapmasmdan hemen sonra Abragus hastalığından kurtuldu ve iyileşti. Abragus yaşananlara çok şaşırmışa. Daha önceden İsa’nın böyle şeyler yapabildiğini duymuştu. Aynı şekilde, müridlerdcn Thaddeusün da her­ hangi bir ilaç ya da şifalı ot kullanmadan hastalıklara deva olduğunu bili­


KllJSF TARİHİ 3 3

yordu. Yine Abdus'un oğlu. Abdus'un da ellerini kullanarak bunu becerdi­ ğini işitmişti. Thaddcus kentteki başka çok sayıda insanı da iyileştirdi. Tum bu olağanüstü işleri Tanrının isteğiyle gerçekleştiriyordu. Daha sonra Abragus. kendilerinin dahi hayret ettikleri tüm bu işlerin Tanrının isteğiyle gerçekleştirildiğini belirtti. Aynı zamanda Thaddcus’a dua edeceğini söyledi. Çünkü Thaddeus kendisine İsa’nın gelişini, onun ne gibi güçlere sahip olduğunu ve neler yapabildiğini anlatmışa Sonra Thaddcus şöyle dedi: “Şimdi bu yaptıklarımın yerini sessizlik ala­ cak. Tüm bunlan bir haber olarak gerçekleştirdim. Ancak, yarın tüm vatan­ daşlar toplansınlar çünkü; herkese Tanrının sözcükleri, İsa’nın nasıl doğ­ duğu, görevleri, Babamız taralından ne amaçla gönderildiği, yaptığı işler, dünyadaki gizemler, gerçekleştirdiği işleri nasıl bir güçle başardığı gibi konularda bir vaaz vereceğim. Yine; yeni dualar. İsa’nın nasıl hor görüldü­ ğü. onun tanrısallığı, nasıl çarmıha gcrildiği ve Hades’e nasıl gönderildiği de konularımız içinde yer alacak. Son olarak da ölümünden sonra nasıl baba­ mızın yanına yükseldiğinden söz edeceğim.” Abragus da ertesi gün vatandaşların bir araya gelmeleri için emir verdi. Ayrıca Thaddcus’a altın ve gümüş vererek yardımda bulundu. Ancak Thaddcus bunu reddetti ve şöyle dedi: “Biz kendimize ait olan şeyleri bırakmış­ ken nasıl olur da başkalarına ait olan bir şeyi alırız?" Tıim bu olaylar üç yüz kırkıncı yılda yaşandı. Ben bazı bölümlerin çevirilerini Süryani dilinden gerçekleştirdim. Umanın ki insanlara biraz faydalı olur.


İK İN C İ K İT A P


KİMSİ BUÜHl37

BİRİNCİ BÖLÜM Birinci kitapta, kilise tarihine nasıl bir giriş yapacağımızı çeşitli örnekle­ riyle sunmuştuk. Boylcsinc önemli bir konu hakkında yazarken Hırisriyanlara geçmişte yol gösteren bazı olaylardan da söz etmemiz gereki­ yor. İsa'nın son defa görünmesinden sonra piskoposların nasıl seçildik­ leri, yaşamları ve tutkuları da konularımız arasındadır. Şimdiki kitabımızda O nun ölümünden sonraki olayları, gerek kut­ sal kitabımıza gerekse de günümüze ulaşan diğer yazarların yazdıkları­ na dayandırarak anlatmaya çalışacağız.

İKİNCİ BÖLÜM İlk önce kurayı Matta kazandı... Seçilmiş yedi piskopostan birisiydi. Daha sonra aralarında Stephanus'un da olduğu yardımcılar ellerini ko­ yup dua ettiler. İsa'nın ölümünden sonra onun kölelerinin çeşidi amaç­ ları vardı. Tanrının tacını ilk olarak takmak da onlara nasip olmuştu. Daha sonra eskilerin “Adil” soy ismini taktıkları, son derece erdemli


nı/sEBios bir adam olan Yakup, Kudüs Kilisesinin başına geçen ille kimse oldu. Yakup, Efendimiz’in kardeşi olarak adlandırılmaktadır. Çünkii Yusuf’un oğludur. Kutsal Kitap’ta da Meryem ile Yusuf beraber olmadan önce Meryem’in Kutsal Ruh tarafından hamile bırakıldığı yazmaktadır. Clemcnt, Hypothyposcs adlı çalışmasının altıncı kitabında şöyle demektedir: ‘'Kurtarıcımız ın yükselmesinden sonra Petrus, Yıkup ve Paulus, Efendimiz tarafından tercih edilen isimler arasındaydı. Ancak Efendimiz Kudüs Kilisesinin başına Adil Yakupun geçmesini istedi." Fakat aynı yazar yedinci kitabında sözlerine şu şekilde devam etmek­ tedir: “ Efendimiz, yeniden dirileceği bilgisini Adil Yakup, John ve Paulus’a vermişti. Onlar da geri kalan yedi kişiye bu haberi bildirdiler. Bu yedi kişi arasında Barnabas da bulunmaktaydı, ö t e yandan iki Yakup vardı. Birincisi Adil lakaplı olanıydı ve bir tapınağın üstünden aşağı atılarak öldürülmüştü. İkincisinin ise kafası kesilmişti. Paulus da şöyle yazmaktadır: “Diğer elçilerden hiçbirisini görmedim, sadece Efendimizin kardeşi Yakup’u gördüm." Aynı zamanlarda Kurtaracımız’ın Osrhoenialılar’a verdiği söz yerine getirildi. I'homas ilahi bir cüu alımda kalarak Thaddeus’u Edessa’ya yolladı. Burada Hıristiyanlık dinini yaymakla görevli bir vaiz olacaktı. Yukarıda konuyla ilgili küçük bir örnek vermiştik. İsa’nın ilahi sözleriyle Abragus’u iyileştirdikten sonra insanları bir araya topladı ve onlara İsa’nın gücüne tapınmalarını söyledi. Kurtarıcı­ m ızın onlara doğrudan bir hayrı dokunmamış olsa da bütün Edessa kenti İsa’nın ismini benimsemişti. Bu konular hakkında bilgi sahibiyiz. Ancak izninizle şimdi, Kutsal Kitabımıza geri dönmek istiyorum. Hıristiyanlara karşı ilk büyük ezi­ yet Stephanus’un şehit edilmesinden sonra başladı. Elçiler haricinde tüm inananlar ludca ve Samaria arasındaki bölgeye dağıldılar. Dağınık durumdaki imanlılar Fenike, Kıbns ve Antiokheia’ya kadar gittiler. Tanrı nın sözlerini sadece Yahudilcrc duyuruyorlardı. Kiliseye yapılan baskı artmıştı. Evleri dolaşarak kadın erkek ayırınaksızın tüm inananları hapse attırıyorlardı. Philippos, Samiriye kentine giderek oradaki insanlara Mesih’i tanıt­ maya başladı, ö t e yandan kentte uzun zamandan bu yana büyücülük


Kil İM IAKİMİ 3 9

yapan ve yapaklarıyla insanları çok şaşırtan Siıııon Magus diye bir adam yaşamaktaydı. Kendisinin çok büyük bir insan olduğunu iddia ediyordu. Herkes onun sözlerini dikkatle dinliyor ve Tanrı’nın sözleri diye bili­ nen şeyin onun ağzından çıkanlar olduğunu zannediyorlardı. Ancak Philippos Tanrı’nın da yardımıyla harika işler başarmaya başladı. Hatta bildiği kadarıyla vaftiz işlemini de uyguluyordu. Daha önceden sapkın adamın yolundan gidenler gördüklerine oldukça şaşırdılar ve yavaş yavaş kiliseye doğru kaymaya başladılar. Bunlar arasında korkunç cüzzam hastalığına kapılıp bu hastalıktan dolayı büyük acı çekenler de bulunmaktaydı. Simon tarafından yakala­ nan bu insanlar daha sonra cezalandırılmışlardı. Incil’de anlatılanlara göre; daha sonra Tanrının bir meleği Philippos’a göründü ve onun eyaletten ayrılmasını istedi. O zamanlar Etiyopya, gele­ neklere uygun bir şekilde bir kadın tarafından yönetilmekteydi. Philippos zamanında ilk defa putperesderc ulaşıldı ve onlar dünyada inananların verdikleri ilk meyveler oldular. Anlatılanlara ba-kılırsa Philippos, Evrenin Tanrısı hakkında onları bilgilendirdi ve Kurtarıcımız’ın da insanlar arasın­ da yaşadığını haber verdi. Philippos bu işleri tamamladıktan sonra, "Etiyopya Tanrı nın ellerinde güçlendi' demiştir. Incil’e göre, Paulus da seçilmişti. Hatta şöyle demektedir: “İsa Mesih ve onu ölümden diriltmiş olan Babamız tarafından elçi olarak görev­ lendirilmiş olan ben..." Paulus, bir meleğin görüntüsü ve sesi sayesinde cennetin keşfini haber vermek için görevlendirilmişti.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM Kurtarıcımız'ın ortaya çıkması ve yeniden dirilme olayı ülke dışında da duyuldu. Eyaletlerin yöneticileri bu konu hakkında bilgi sahibi olmuş­ lardı. İmparatordan hiçbir şey kaçmazdı. Bu nedenle Pontius Pilatius da Filistin’de Kurtarıcımız’ın varlığından ve yeniden dirilme olayından imparatoru haberdar etti. Ayrıca imparatoru başka konularda da bilgilendirdi, ölünün nasıl olup da yeniden dirildiğini ve kendisinin sadece bir Tanrıya inandığını anlattı. Hıristiyanlar, imparatorun konuyu senatoya götürmesini iste-


4 0

IUSCBİOS

mişicrdi. Fakat .senato onlan reddetti, ö t e yandan kutsal kitabın da herhangi bir onay ve tavsiyeye ihtiyacı olmadığı bir gerçektir. Roma senatosu Kurtarıcımız ın önerilerini reddettiği zamanlar Tibcrius’un İsa’ya karşı kötü niyeti ya da bir düşmanlığı bulunmuyordu. lîim bu olaylar hakkında Roma kanunlarını bir araya toplayan TcrtuUianus’tan“ bilgi sahibi olabilmekteyiz. Tertullianusun özellikle Roma’da ve başka yerlerde büyük bir şöhreti vardı. Latince yazdığı “Hıristiyanlar’dan ö z ü r Dilemek’* başlıklı makalesi daha sonraları Yunanca’ya çevrilmiştir. Tertullianus’un sözleri şöyledir: “Aslında bu durumun nedeni eski bir karardır. Bu karara göre hiç kimse imparatorun ve senatonun izni olmaksızın herhangi bir Tanrıyı kutsayamazdı. Marcus Aurclius, Alburnus konusunda böyle yapmıştı. Bundan ötürü ilahi adalet ancak insan kararlarıyla belirlenebilirdi. Bir Tanrı, tanrı yapıldığı için memnun olmaz. İnsanlar gerektiğinde Tanrıya yakın olmak isterler. Tiberius, İsa’nın Filistin’de ortaya çıktığı zaman yaptıklarını haber alınca senatoya haber verdi. Böylccc onların da onayını almak istiyor­ du. Senato, konunun kendisini ilgilendirmediğini söyleyerek bu mese­ leyi görüşmedi. Ölümle tehdit edilen Hırisdyaıılara karşı Tıberius halen kendi düşüncesini savunmaktaydı." Belki de daha sonraları tüm dünyaya yayılacak olan bu ilahi akıldan bir damla da onun başına düşmüştü.

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM Kurtarıcımızın ilahi gücün etkisiyle yaptığı konuşmalar kısa bir süre içinde güneş ışınlan gibi tüm dünyamızı aydınlatmaya başladı. Daha sonra ortaya İncil çıktı. İncil ve piskoposların ilham almış sesleri her yerde duyulmaya başlandı. Bu sesler dünyanın öteki ucuna dek ulaştı. Hızla her kent, köy ve şehirde insanlar kiliseler kurmaya başladılar ve bu kiliseleri doldurdular. İnsanlar önceden, atalarından kalma yanlış inançların etkisiyle putperest pagan dinine inanıyorlardı. Ancak İsa’nın öğretileriyle harekete geçerek zalün efendilerden ve zalim kölelikten kurtulmasını bildiler. Şeytani çok tanrıcılıktan tiksinerek vazgeçtiler,


KİLİSE TARİHİ

41

her şeyi yaratan tek bir Tanrıya inandıklarını itiraf ettiler ve onun için güzel ayinler düzenlediler. Diğer yandan ilahi zarafet artık diğer halklara da ulaşmaya başlamıştı. Filistin’in Caesaria kentinde yaşayan Comelius, tüm ev halkıyla beraber Petrus’un vasıtasıyla Hıristiyanlığı seçti. Sonra Antiokheia’daki Yunan­ lılar, Hıristiyan oldular. Ancak çeşitli işkencelere maruz kaldılar. Antiokhcia'daki kiliselerin sayısı artmaya başladığında Kudüs’ten çok sayıda insan buraya geldi. Aralarmda Barnabas, Paulus ve diğer Hıristiyan kardeş­ ler de bulunuyordu. Bu insanlar taze yaşam pınarından ilk suyu içenlerdi Paulus ve Barnabas adlı kardeşlerinin içinde bulundukları zor durum­ dan dolayı gelen Abagus adında birisi de burada kıtlıkla ilgili ilahiler okudu.

BEŞİNCİ BÖLÜM Tiberius yirmi iki sene hüküm sürdükren sonra öldü, yerine Caligula geçti.’* Yönetime gelir gelmez Yahudilerin başına Agrippa’yı geçirdi. Philippos ve Lysanias’ın toprakları üzerinde de Agrippn egemendi. Diğer yandan Herod ise Lysanias ve Philippos un üstü konumundaydı. Daha sonra Herod ve karısı Herodias sonsuza dek sürecek bir sürgün cezasına çarptırıldılar. Bütün bu olaylara losephos şahittir. Bu imparator zamanında bizim tarafımızdan çok sevilen Philo’nun dışında kilise olmaksızın varlığını sürdüren çok sayıda bilgin yetişti. Philo ise Yahudi asıllıydı, ancak asalet bakımından İskenderiye’deki hiç­ kimseden aşağı durumda değildi. Onun Kutsal Kitap ile ilgili çalışmala­ rı dışında yabancı halklar ve felsefe konularında da önemli bir birikimi vardı. Tüm bunları sayıp dökmeye gerek yok. Fakat onun dikkatini daha çok Platon ve Pythagorasçı felsefeye yönelttiği de ifade edilmektedir.

ALTINCI BÖLÜM Caligula zamanında Yahudilerin yaşadığı talihsizlikler Philo’nun beşin­ ci kitabında anlatılmaktadır. Kitapta İmparator Caligula’nın nasıl delirdi­ ği, ülkesini bir tiranlık gibi yönetmesi, Yahudilerin yaşadıkları zulümler


4 2

EUSEBİOS

anlatılmakladır. Yine burada, İskenderiyeli vatandaşları tarafından Roma’ya elçi olarak gönderilmesinden de söz edilmektedir. Philo buraya geldiğinde Caligula onu gülerek ve aşağılayarak karşıladı. Neredeyse Philonun yaşamı tehlike altına girmişti. Ioscphos da on sekizinci kitabında bu konudan bahsetmekte ve şöyle demektedir: ‘‘İskenderiye’deki Yahudilcr ve Yunanlılar arasında bir anlaşmazlık baş gösterdi. Bunun üzerine üç gruptan da temsilciler seçildi ve Caligula’ya gönderildi. Gelen elçilerden birisi de Apion’du. Apion Yahudilcri kötülüyor ve onların Cacsar'a gereken saygıyı göstermediklerini belirtiyordu. Roma’da Caligula için yapılmış olan tüm heykellere ve aharlara saygı gösterildi. Ancak onlar yine de bunları utandırıcı şeyler olarak görüyorlardı. Apion, Yahudilerc karşı ağır sözler söylediğinde Caligula’nın onlara çok sert tepki vereceğini umuyordu. Ama Yahudi elçilerin başkanı olan Alabarkh’ın kardeşi Philo imparatora saygısını gösterdi ve felsefi bir konuşmayla suçlamalara yanıt verdi. Fakat Caligula çok sinirli bir şekilde Philonun burayı terk etmesini istedi. Philo. ülkesine döndükten sonra Caliguianın sözlerini Yahudi halkına aktardı. Caligula ise onlarla ciddi anlamda dalga geçiyordu." Ioscphos’tan aktaracaklarım bu şekilde. Philo da "Elçilik Üzerine" adlı çalışmasında olayları ayrıntılı bir biçimde gözler önüne sermekte­ dir. Fakat ben bu olayların bir çoğunu anlatmayacağını. Yahudilerin talihsizlikleri yerine onların İsa’ya karşı yaptıklarını konu alacağım. Tibcrius’un imparatorluğu zamanında imparator üzerinde büyük etkisi bulunan Seianus, Yahudi halkını toptan yok ermek için elinden geleni yapıyordu. Kurtarıcımıza karşı suç işleyen Pilatus, Iudca’da bulunduğu zamanlar Yahudilerin tapınaklarına gösterilmesi gereken saygıyı göstermeyerek bazı suçlar işledi. Bu durumun izleri halen Kudüs'te görülmektedir ve büyük karmaşalara neden olmuştur.

YEDİNCİ BÖLÜM Tiberius’un ölümünden sonra Caligula başa geçti ve çok sayıda insana karşı tiranca bir politika izlemeye başladı. Özellikle Yahudi halkı bu durumdan çok etkilendi. Bu konu üzerine Philonun yazdıklarından

I


KİLİSE TARİHİ 4 3

kısa bir özet aktaracağım: Caligulanın başta Yahudilcr olmak üzere diğer halklara karşı büyiik bir nefreti vardı. Ayrıca kendi heykellerinin kentlere konulmasını isti­ yordu. Bugüne kadar kutsal bir kent olan ve dokunulmazlık barınağı şeklinde adlandırılan İskenderiye kentinin her yerine kendi resimlerini ve heykellerini koydurdu. Iuppiter tapınağı da Genç Caligula tapınağı olarak değiştirildi. Caligulanın imparatorluğu zamanında İskenderiye’deki Yahudiler başka felaketler de yaşadılar. Aynı yazar, Erdem Üzerine adlı eserinin ikinci kitabında bunlardan bahsetmektedir. Ioscphos da bu konuda kendisiyle aynı fikirdedir. Zaten o, Pilatus zamanında Kurtarıcımıza karşı işlenen suçlardan başlayarak Yahudi halkının yaşadığı felaketleri anlatmaktadır. losephos. Yahudi Savaflan adlı kitabında şöyle der: "Tibcrius tara­ fından Iudea’ya gönderilen Pilatus bir gece yarısı gizlice imparatorluğa ait nişanlan Kudüs’e taşıttı. Bu durum ertesi gün Yahudilcr arasında büyük rahatsızlığa neden oldu. Nişanlan ayaklar altında ezdiler. Kentte buna izin veremezlerdi.” Kilise tarihi üzerine yazanların yazdıklannı okuduğumuzda bu olay­ dan kısa bir süre önce de benzeri bir olay meydana geldiğini ve Pilarus’a, “Caesar’dan başka kralımız yok” şeklinde scslcnildiğini göreceksiniz. Aynı yazar, Yahudilerin yaşadıkları başka felaketleri de şu sözlerle aktar­ maktadır: “Korban adındaki kutsal hâzinenin kurulmasına karar verildik­ ten sonra üç yüz stadion uzunluğundaki stadionıın inşasına başlandı. Onun burada olmasından büyük bir memnuniyetsizlik vardı. Pilatus Kudüs’teyken çok sayıda insan gelip ona şikayetlerini ilettiler. Askerlerini yurttaşlar gibi giydirmiş ve bir karmaşa çıkmasını bekliyor­ du. Askerlerin kılıçlarını kullanmaları yasaktı. Sadece karmaşa başladı­ ğında bir çığlık atacaklardı. Bu, önceden kararlaştırılmış bir işaretti. Karmaşa başladıktan sonra çok sayıda Yahudi dövüldü ya da izdiham­ dan dolayı ayaklar altında ezildi. Fakat çoğu Yahudi yine de barışı koru­ yabilmek adına üzüntülerini içlerine attılar." Yine Ioscphos şunları anlatmaktadır: Hainler ve savaş kışkırtıcıları nedeniyle kısa aralıklarla çok sayıda ayaklanma başlamıştı. Vespasianus zamanında kent kuşatılarak ele geçirilinceye dek de bu durum devam


4 4

H U » BIOS

etti. Böylecc İsa’ya karşı işledikleri suçların bir karşılığı olarak ilahi inti­ kam onları buldu.

SEKİZİNCİ BÖLÜM Kurtarıcımız zamanında görevli vali Pilatius'tu. Gaius'un hatalarına o da sürüklendi ve Efendimiz’in karili ve celladı olmaya zorlandı. Ancak ilahi adaletin kendisini yakalaması pek uzun sürmeyecekti. Tüm bu olaylar bir olimpiyattan diğer olimpiyata kadar her yerde yaşanan olay­ ları not eden Yunan tarihçiler tarafından anlatılmaktadır.

DOKUZUNCU BÖLÜM CaliguJa iktidarda dört seneden fazla süreyle kalamadı. Yerine Claudius geçti10. Bu dönemde kıtlık dünyamızı ziyaret etti. Yine bu zamanlarda yazan tarihçiler, dinimize yabancı insanlardı. Fakat kıtlık ortaya çıktı­ ğında Agabus'un konuyla ilgili konuşması hakkında bilgi sahibiyiz. Claudius zamanındaki kıtlıktan söz ettikten sonra bir de şunu ilave etmeliyiz: Paulus ve Barnabas, Antiokheia'daki kardeşlerine yardımcı olabilmek amacıyla Luciusu buraya göndermişlerdir.

ONUNCU BÖLÜM Cladius’un imparatorluğu zamanında Herod kilisenin kurulmasından ötürü oldukça öfkelendi ve Yuhanna'nın kardeşi Yakup'u kılıcıyla öldürdü. Clemcnt, Hypothyposes adlı çalışmasının yedinci kitabında Yakup’ tan söz eder. Böylecc bize kendisinden çok evvel yaşamış olan bir insan hakkında değerli bilgiler sunmaktadır. Clemcnt e göre Yakup’un yanın­ dakiler sanık sandalyesine oturduklarında Yakup’un tavırlarını görünce onunla beraber Hıristiyan olduklarını itiraf ettiler. Ardından da Yakup’un affedilmesi için yalvardılar. Fakat Yakup ken-


KİLİSE TARİHİ 4 5

dilerine, “Barış sizinle olsun" dedi ve onları öptü. Ardından her üçünün de kafası kesildi. Kutsal Kitapta böyle yazar. Herod, Yakup’un ölümünden sonra Yahudilerin bu olaydan memnuniyet duyduklarını gördü. Daha sonra Petrus’a da benzeri bir suçlama getirdi ve onu yakalattı. Ardından Petrus zincire vuruldu. Fakat geceleyin ilahi bir melek gökyüzünde göründü ve mucizevi bir şekilde Petrus’un zincirlerini çözdü. Evet, o kutsal kitaba hizmet etmesi için serbest bırakılmıştı. Bu, Tanrının ken­ disine olan saygısının bir göstergesiydi.

ON BİRİNCİ BÖLÜM Elçilerin İşleri adlı bölümde birdenbire Petrusun kaybolduğu anlatıl­ maktadır. Aslında o önemli bir bayram için Cacsaria’ya gidiyordu. Üze­ rinde krallara ait elbiseler vardı ve insanlara buraya gelmelerini söyle­ mişti. Bu sırada Tanrının meleklerinden biri kralı vurdu. Çünkü Tanrı ya ait yüceliği kendisine mâl etmeye çalışmıştı. Bu nedenle içi kurtlarla kemirilerek olduruldu. Bu mucizevi olay hakkında losephos’tan da bilgi sahibi olabilmekte­ yiz. Çünkü on dokuzuncu kitabında konudan açıkça söz etmektedir. Aynen aktarıyorum: Iudca'daki üçüncü senesinde Caesaria’ya, eskiden Strato’nun Kulesi denilen yere gitti. Burada Cacsar’m adına oyunlar düzenlenmekteydi. Cacsar adına düzenlenen bu oyunlara eyaletlerde yaşayan en onurlu ve asil insanlar katılıyordu. Oyunların ikinci gününde tiyatroya gitti. Üzerinde gümüşten harika dokunmuş bir elbise vardı. Güneş ışınlan, üzerindeki gümüşü daha da parlatıyordu, ö t e yandan sürekli ona bakanlar da ürperdiklerinden dolayı korkuya kapılıyorlardı. Kısa bir süre sonra bir gürültü başladı. Bir süre sonra her ağızdan bir ses çıkmaya başlamıştı. İşler onun için iyi gitmiyordu ve kalabalık şöyle diyordu: “ Eğer böyle bir adamdan korkarsak onun ölümlüler üzerinde egemen olduğunu da kabul etmek zorunda kalacağız.” Kral, insanları azarlamadı, ama onların kafir olduklarını da kabul


4 6

F.USfcBİOS

etmedi, la m bu sırada kral kafasının üzerinde bir meleğin oturduğunu gördü. Bu durum onun kötülüklerinin ya da iyi talihinin bir nedeni olacaktı. Bir anda kalbinden şiddetle vurulmuş gibi oldu. Kısa bir süre içinde bağırsaklarında bir acı duymaya başladı. Ardından etrafına bakındı ve şöyle dedi: "Ben sizin tannnızdım. Ama şimdi bu hayattan ayrılıyorum. Böylecc kader yalan söylediğim şeylerin acısını çıkarıyor. Şimdi bu yaşamdan ayrılıyorum. Tanrının belirlediği kaderimizden başka bir şey yaşaya­ mayız. Bizler yaşamımızı utanç içinde geçirdik. Ancak amaçlanan şey bu olmamalı.” Bu sırada kralın acıları artmaya başladı. Bu nedenle saraya taşındı. Diğer taraftan kralın kısa bir zaman içinde öleceği söylentisi de yayıl­ maya başladı. Kralın yanında çok sayıda çocuğu ve karısı oturmakraydı. Tanrı'yaonun için yalvardılar ve üstlerini başlarını yırttılar. Kral meca­ li olmaksızın yüksek bir odanın yerinde uzanıyordu. Kendi haline ağla­ yacak durumdaydı. Beş gün boyunca bağırsaklarındaki ağrı devam etti ve sonunda öldü, öldüğün de elli dört yaşındaydı ve yedi senedir tahttaydı. Üçü PhilippOS ile beraber olmak üzere saltanatının dört senesi Caligula zamanına denk gelmektedir. Dördüncü senesini ise Herod ile paylaş­ mıştır. Ayrıca saltanatının üç senesi de Cladius dönemine denk gel­ mektedir. Ben bu konuda tamamen kutsal kitabımızla aynı düşüncede olan ioscphos’a hayranım. Burada, kralın ismi üzerine bir anlaşmazlık olsa da yaşanan olaylar onun gerçekten kim olduğunu gözler önüne ser­ mektedir. Gerçekten Herod olup olmadığını anlayabilmek için onun iki ismine bakmak ycterlidir.

ON İKİNCİ BÖLÜM Elçilerin içlerinde Gamalycl adlı birinin piskoposlarla ilgili olarak şunla­ rı söylediği belirtilmektedir: “Teudas adında birisi yanındaki adamlarla başkaldırdı, ama başarıya ulaşamadı.” İzninizle şimdi de Ioscphos’un konuyla ilgili olarak yazdık-


KİLİSE TARİHİ

47

larını aktarmak istiyorum: Fadusun ludcada procurator" olduğu zamanlarda Tcudas adında bir sahtekar, kandırdığı insanları yanına alarak Ürdün Nehri boyunca ilerlemeye başladı. Kendisinin bir peygamber olduğunu söylüyordu ve nehrin bölüneceğini, kendilerinin de buradan kolayca geçeceklerini ilade ediyordu. Bu sözlerle çok sayıda insanı kandırmıştı. Fakat Fadus onun çılgın­ lıklarına devam etmesine izin vermedi. Hemen bir atlı birliği gönderdi ve Tcudas’ın yanındakilerin çoğu öldürüldü. Kendisi de Teudas ı esir aldı ve kafasını kestikten sonra Kudüs’e götürdü." Aynı zamanda losephos. Claudius zamanında yaşanan kıtlıkla ilgili olarak da şunları belirtmektedir:

ON ÜÇÜNCÜ BÖLÜM “ Bu sırada Iudea’da büyük bir kıtlık baş gösterdi. Kraliçe Hclcna ise Mısır’dan büyük miktarda tahıl satın alarak, ihtiyacı olanlara dağıttı.” Konu üzerine Elçilerin tfleri ndc de bazı cümleler bulabilirsiniz. Aynen şöyle söylenmektedir: “ Herkes kendi gücü oranında kardeşleri­ ne göndermek için yardım toplamaya başladı. Daha sonra da bunları Bamabas ve Paulus’un eliyle gönderdiler.” Tarihçiler, Hclcna’nın F.lia kentinin dış mahallelerinde yaşayan bir insan olduğunu belirtmektedir. Ancak gerçek olan onun Adiabeni Kraliçesi olmasıdır.

ON DÖRDÜNCÜ BÖLÜM Kurtancımız’ın ünü tüm insanlara ulaşmıştı. Öte yandan başka insan­ lar da çeşitli yalanlarla öne çıkmaya çalışıyorlardı. Bunlardan birisi de Simon Magus'tu. Bu adam, yalanlarıyla çok sayıda insanı kendi yanına çekmeyi başarmış ve gücünü arttırmıştı. Ünlü elçilerimizden çok uzun bir süre yaşayamayan Iustinianus bu konudan bahsetmektedir. Ben de şimdi, ondan alıntılar yapacağım. Lütfen siz de onun kitabını alıp, okuyun. Bakın neler söylüyor:


4 ö

n ; s i BIOS

“Efcndimiz’in ccnnctc girmesinden sonra şeytanlar cezalandırıla­ caklar. Onlar istediklerini yapamayacaklar ve en kötü şerefe sahip ola­ caklar. Bunlardan birisi dc Simoıı Magus’tur. Samarita’nın Girto köyünde doğan Sinıon, Claudius Caesar zamanında yaşamıştır. O, ibl­ islerin sanarını bazı imparatorluk kentlerinde icra etti. Sonuçta bir hey­ keli dikildi. Heykel, Tibcr Nchri’ndcki iki köprü arasında yer almakta­ dır ve üzerinde Latince bir yazıt bulunmaktadır: ‘Kutsal Tanrı Simon’a.’ Hemen hemen tüm Samaritalılar ve başka halklardan az sayıda insan onu bir tanrı olarak gördü. Simon, Hclcna ile beraberdi. Hclcna ise Fenike’nin Tyre kentinde yaşayan eski bir fahişeydi." Iusrinianus bunları anlatır. Irancus’un birinci kitabında da saf olma­ yan, saygısız sapkınlıklar konusunda aynı şeyler belirtilmektedir. Burada kitaptan alıntılar yapmak gereksiz olacaktır, ancak yanlış öğre­ tilerin kaynaklarını buradan aldıklarım da belirtmeden geçemeyece­ ğim. Hemen hemen tüm sapkınlar aynı şeyleri yaptılar ve Irancus da bunların hepsinden yukarıda bahsettiğim kitabında söz etti. Daha sonraları Simon’un tüm sapkınlıkların yazarı olduğunu öğren­ dik. O günden bu yana Hıristiyanlık felsefesini raklit etmeye çalıştılar. En sonunda daha önceden vazgeçtiğimiz pudara yeniden tapınmaya başladılar. Simon ve yukarıda sözü edilen Hclcna’nın resimlerini çizdi­ ler ve onları putlaştırdılar. Fakat tüm bu konular gizli tutulmaktadır. İlk defa duyulduğunda büyük şaşkınlık yaratır. Kendileri bunları yazan insanları deli olarak nitelendirirler. Ancak tiim bu şeyler doğrudur ve onların yaptıkları tam anlamıyla bir deliliktir. Yine bu berbat mezhebin Hıristiyanlar arasında ne kadar kavrandı­ ğının bir önemi yoktur. Sonuçta onlar yenildi ve mutsuz kadınlar ve çocuklar olmalarının önüne geçildi.

ON BEŞİNCİ BÖLÜM iyi insanların kurtarılmasından nefret eden şeytani ruh, bütün bu kötülüklerin yazarı olan Aziz Pctrus’u sanki Kurtarıcımız’ın düşmanıy­ mış gibi tanımladı.


KİLİSE TARİHİ 4 9

Fakat görünüşleri ve varlıkları bakımından ilahi bir zarafet taşıyan­ lar hızla bu kötülük ateşini söndürdüler, lanrı'nın bilgisine karşı yük­ seltilen her önemli şeyi fırlatıp aralar. Petrus’un ya da başka birisinin herhangi bir komplosu olmamasına karşın bu dönemde önemli bir başan kazanılamadı. Bu dönemde elçi­ ler herhangi bir başarı elde edemezlerken tüm başarılar ilahi olan tara­ fından sağlandı. Yukarıda sözü edilen sahtekarın yaptıkları aniden Paulus tarafından ortaya çıkarıldıktan sonra o, doğudan batıya uzun bir yolculuk yaptı ve burada kendi aklına göre bir yaşam kurdu. Roma’ya geldikten sonra bir süre kendisine ortak aramak için bekle­ meye başladı. Ardından girişimlerinde öylesine başarılı oldu ki, sonuç­ ta burada yaptıklarından dolayı kentin ortasında onu bir tanrı olarak gösteren bir heykel dikildi. Fakat bu durum çok uzun bir süre devam etmedi. Claudius’un impa­ ratorluğu zamanında cyalcdcrdc yaşayan iyi insanlar tüm olan biteni izliyorlardı. Sonuçta, Petrus ve birkaç piskoposu Roma’ya gönderdiler. Amaçlan bu çürümüş yaşamdan söz etmekti. O, Tanrının asil bir komutanıydı, ilahi bir zırh giymişti. Işığın pahalı eşyalarını doğudan batıya taşıyordu. İnsanlara ışığı göstermek ve cennetin krallığına onlan davet etmek istiyordu.

ON ALTINCI BÖLÜM Ve böylece ilahi sözcük onların arasında evini yaptı. Kısa bir süre için­ de Aziz Petrus’un ve adamlarının gücü azaldı. Diğer yandan insanları dinledikleri şeyler tatmin etmiyordu. Bunun yerine öğretilerin yazılı olarak bulunmasını istiyorlardı. Petrus’un takipçilerinden Markos, yazılı şeyleri insanlara ağızdan anlatmayı bırakmaya karar verdi. Böylece Markos’un çabalarıyla Incil’in yazılmasına başlandı. Petrus’un kutsal ruhu keşfettiği ve kiliselerin de böyle bir çalışmaya onay verdiklerinden söz edilmektedir. Clcment’in, Hypotyposes adlı çalışmasının sekizinci kitabında Hicrapolis’dcki Papias adlı piskopos ile bu konuda anlaştıklarından söz edilmektedir. Petrus yayınlanmasını


ÇO

EUSEBİOS

istediği birinci mektubunda şöyle demektedir: “Markos, sen Babil Kilisesi tarafından seçildiğine göre benim oğlumsun.”

ON YEDİNCİ BÖLÜM Onlar, Markos’un ilk olarak Mısır’a gönderildiğini ve burada yazdığı Incil’i insanlara tanıttığını söylerler. Ayrıca İskenderiye’de de bir kilise kurulmuştur. İnanan çok sayıda kadın ve erkek ilk başlarda burada coplandılar. Felsefi ve aşın derecede çileri bir yaşam sürmeye başladılar. Philo’nun bu insanların eğlencelerine, toplantılara, kısacası hayatlarının tüm alan­ larında yaptıkları şeylere yönelik gözlemleri büyük değer taşımaktadır.

ON SEKİZİNCİ BÖLÜM Philo’nun, Claudius’un imparatorluğu zamanında Paulus ile Roma’da tanıştığı ve ondan sonra tapınmaya başladığı anlatılır. Gerçekten de buglin konuştuğumuz ve ondan birkaç yıl sonra ortaya çıkıp günümüzde de geçer­ li olan kilise kuralları konusunda yaptıkları, beklenmeyen bir şeydi. Bizler, onun tanımladığı şekilde yaşamayı sürdürüyoruz ve bu yaptı­ ğımızdan memnunuz. Birçoğu Yahudilcrc ait olan eski adetleri de onun sayesinde devam ettiriyoruz. Dilekçilerin Düşünceli Yaşamları adlı eserinde, gerçeğin dışında bir şeyden söz etmemektedir. Burada inanan erkekleri Therapcutai, kadın­ ları ise Thcrapcutridcs olarak isimlendirmektedir. Bu isini koymasının nedeni: bu insanların ruhlarının aynı hekimler ve fizikçiler tarafından tedavi edilmesi gibi tertemiz olmasıydı.12 Gerçekten de onlar son dere­ ce içten düşüncelerle Tanrımıza ibadet ettiler. Onlara bu ismi Philo’nun mu ilk defa verdiği, yoksa sadece hoş bir sözcük olarak mı bu ifadenin uzun zamandan bu yana kullanıldığını bilemiyoruz. İlk zamanlar Hıristiyan ismi her yerde bilinmediğinden dolayı burada bu tartışmayı sürdürmek gereksiz olacaktır. Ancak Philo bazı şeylere tanık olmuştur. Onların felsefi bir yaşam


KİLİSE TARİHİ

¡)1

sürmeye başlamalarından sonra ilk olarak eşyalarını ve akrabalarını bıraktıklarını ardından da evlerinden ve surlardan çıkarak bahçelerde tek başlarına bir yaşam sürmeye başladıklarını belirtir. Böyle bir yaşam insan ilişkileri bakımından hiçbir yarar getirmediği gibi zararlıdır da. Yaptıkları, peygamberlerin gösterişsiz yaşamlarına benzer bir yaşam sürmeye çalışmaktı. Elçilerin İşleri'nde de bu konudan söz edilmektedir. Piskoposların arkadaşları sahip oldukları mallan satarak ihtiyacı olanlara veriyorlardı. Ancak onlar arasında ihtiyacı olan birisi yoktu. Elçilerin İşleri'nde aynen şöyle denilmektedir: “Mallarım ve mülklerini satıyorlar ve bura­ dan elde ettikleri geliri ihtiyacı olanlara dağıtıyorlardı." Philo, aşağıdaki cümlelerde durumu daha iyi açıklamaktadır: “ Dünyanın her yerinde böyle bir yarışma vardı, özellikle de barbarlar ve Yunanlılar arasmda. Yarışmanın en yoğun olduğu yer ise Mısır ve Mısır’daki İskenderiye kentiydi " Therapeutaelılar'ın topraklanndan insanlar sanki bir koloni kur­ muşlar gibi göç ediyorlardı. F.n çok da Maria Gölünün yukarı kesimle­ rine geliyorlardı. Buradaki koşullar onlar için çok daha uygundu. Daha sonra evlerin türlerini ve civardaki kiliseleri tanımlarken şöyle demektedir: “ Her evde dini yaşamın sürdürülebileceği kutsal bir oda bulunmakmakla birlikte, burada yemek yenmez, bir şey içilmez, vücu­ dun hiçbir gereksinimi yerine getirilmez. Burada sadece peygamberler adına ilahiler okunur ve dindarca bir yaşam sürdürülür." Başka bir yerde de şöyle demektedir: “Sabahtan akşama dek tapınır­ lar. Kutsal kitabın felsefesini açıklamaya çalışırlar ve çeşitli belirsiz sem­ boller kullanarak iletişim kurarlar. Aynı zamanda mezheplerini kuran insanların yazdıklarını ve alego­ rik metotları da okurlar. Bu alegorik modelleri kullanırlar ve kendileri­ ne temel alırlar." Bu şeyleri, onların kutsal yazılarını yorumlamayı öğrenmiş birinden duydum. Ancak yine de büyük bir olasılıkla onlar, bu şeyleri piskopos­ ların yazdıkları İncillerden, eski adamların kendilerinden ya da pey­ gamberlerden öğrenmişlerdi. Paulus’un Yahudilcrc yazdığı mektupların bir çoğunda bu konudan söz edilmektedir. Paulus onların daha sonraları yeni ilahiler bestelediklerini belirtir ve


52

EUSF.HİOS

şöyle der: "Onlar sadece mcditasyon yapmıyorlardı, aynı zamanda Tanrı için çeşidi melodilerde ilahiler besteliyorlardı. Tabii ki tüm ban­ lar ağırbaşlı çalışmalardı.” Aynı kitap başka birçok şeyden daha bahseder. Kilise yaşamını daha iyi bir biçimde gözler önüne sermek için bunlardan söz ermek gerekecektir. Eğer herhangi birisi onlann Hıristiyanlık öğretilerine uygun bir yaşam sürmediklerini iddia edecek olursa bu konuya tarafsız bir şahit getirmek gerekecektir. İşte Philo’nun sözleri: '‘Ruhlarının kurtuluşu için her şeyden üstün bir erdeme sahiptirler. Hiçbirisi gün batıınına kadar bir şey yiyip, içmez. Böyle felsefi bir yaşa­ mı çok değerli sayarlar. Sadece günün küçük bir kısmını, yani karanlığın olduğu saaderi, vücudun gereksinimlerini karşılamak için kullanırlar. Onlan daha iyi anlayabilmek için kendinizi üç gün boyunca aç bıra­ kın. Bunu iki defa tekrarladıktan sonra yani hemen hemen altı gün geç­ tikten sonra vücudun buna alıştığını göreceksiniz” İşte Philo’nun bu sözleri onların nasıl değerlendirildikleri üzerine son derece açıklayıcı ifadelerdir. Ancak onlar konusunda halen kuşku duyanlar olabilir. Bu dik kafalı adamları ikna edebilmek için başka örnekler vermeme iziıı verin. Bu örnekler de yine Hıristiyanlık içinden olacaktır. Mezhepten olan kadınların bir çoğunun bekaretlerini korudukları söylenmektedir. Bu durum Yunan rahibelerinde olduğu gibi zorunlu­ luktan kaynaklanmaz, tamamen kendi istekleriyle olan bir şeydir. Vücudun zevklerinden kendilerini koruyarak ruhlarına ölümlü değil, ölümsüz bir kazanç sağlarlar. Konu üzerine biraz daha vurgu yapmak için şunları da ifade eder: “Kutsal yazılan mecazi bir anlamda yorumlarlar. Bu insanlar yaşayan bir organizmaya benzerler, konuştukları kelimeler adeta bir vücudu oluşturur. Ayrıca ruhlarını da böylccc saklayabiliyorlardı. Saklamak kelimesiyle kastedilen şey isimlerinin güzellikleriyle doğru orantılı bir yaşam sürmeleridir. Kadınlı erkekli toplantılarında bu uygulamanın yapılması gerektiği­ ni savunuyorlardı. Bugün de aynı şeylerin devam ettiğini görmekteyiz. Özellikle, Kurtarıcımıza bağlı kalmak adına geceleri çalışıyorlar ve gündüzleri oruç tutuyorlar."


KİLİSE TARİHİ 5 3

Yukarıda sözünü ettiğimiz yazar bu konular hakkında günümüze ulaşan ayrıntılı tek kaynaktır. Onun sayesinde değişik bilgilere sahibiz. Aynı zamanda insanların ilahileri ezbere okuyabilmeleri de bu kayıtlar sayesinde gerçekleşmiştir. Aralarından birisi ilahileri okurken, diğerleri sessizce dinlerdi ve sadece ilahilerin sonuna katılmaya hakları vardı. Yine, onların hasır yataklarda uyuduklarını, şarap içmediklerini, tek içeceklerinin su olduğunu, et yemediklerini ve ekmeklerinin de tuza benzediğini biliyoruz. Philo’nun açıklamaları dışında kiliselerde de onlarla ilgili bilgiler mevcuttur. Fakat insanlar daha ayrıntılı ve kesin bilgilere ulaşmak için tarihten yararlanmayı tercih ederler. Oysaki Philo bunları yazdığında hem Incil’den ilk defa haberdar olanların yaklaşımları üzerine hem de piskoposların göreve gelmelerin­ den itibaren yaşananlar hakkında ayrıntılı bilgiler sunmuş oluyordu.

ON DOKUZUNCU BÖLÜM Bereketli dilimizde Kutsal Kitap'ın bakış açılarını yansıtan çeşitli eser­ ler kaleme alınmıştır. Philo da bu konuda cıı fazla üretimde bulunanlar arasında yer almaktadır. Birinci önemli çalışması Yaratılışta sözü edi­ len konular üzerine yapılmış olan K utsal Kanunların Alegorileri'dir. İkincisi ise Yaratılış ve Göç Üzerine Sorular ve Yanıtlardır. Bu kitapta ise Kutsal Kitapta anlaşılmayan konulara açıklık getirilirken bir yan­ dan da bazı çözüm önerileri sunulmaktadır. Bunların dışuıda Philo’nun, tarım ve sarhoşluk üzerüıe yazdığı ikişer kitaplık birer çalışması daha bulunmaktadır. Kimi insanlar tarafından farklı şekillerde adlandırılmış olan bir başka kitabı da aşırıya kaçmayan istekler ve lanetler üzerinedir. Bu kitap. D il Üzerine, K eşif ve Uçuş Üze­ rine, Eğitim Toplantısı, ilah i M iras K im indir? ya da Eşitlik ve Eşitsizlik Üzerine gibi isimler taşımaktadır. Musa tarafından tanımlanan üç erdem üzerine de bir çalışması bulunmaktadır. Yine, On iki Anlaşma adlı eserinde, bunların isimlerinin değişme­ sinden ve değişimin nedenlerinden söz etmektedir. Philo'nun Göç Üzerine, Mükemmel Şekilde D ürüst B ir Yaşam Süren


5 4

H/SEBİOS

Adam ın Yafamı adlı kitapları da bulunmaktadır. Bundan sonra Yazdı Olmayan Kanunlar, Devler Üzerine, Tanrının Değişmezliği Üzerine isimli eserlerini kaleme almıştır. Öneriler adlı kitabının beş bölümün­ de Tanrımız tarafından Musa'ya gönderilen rüyaların yorumları yer almaktadır. Tüm bu olaylar Yaratılıştan günümüze kadar yaşananları temel almaktadır. O öç Üzerine adlı kitapta. Sorular ve Cevapların ilk beş kitabında, On Em ir Üzerine, Tapmak Üzerine ve K anunlar Üzerine adlı kitabın dört bölümünde O n Em ir’in ana ilkelerini görmekteyiz. Yine. H ayvanlar Üzerine adlı çalışmasında kurban kesme esasları. Ödüller Üzerine adlı kitapta da Tanrının kanunlarından ve şeytani beddualara verilecek eczalardan bahsedilmektedir. Philo’nun tek kitaplık bazı çalışmaları da bulunmaktadır. Örneğin Basiret Üzerine, Yahtıdiler Üzerine, Devlet Adamı, İskender ya da M antıksız Hayvanlar Yoluyla Sonuca Varma adlı kitapları bu grup içinde sınıflandırılmaktadır, öneriler adlı çalışmasında, her şeytani adamın bir köle, her iyi adamın ise özgür insan olduğundan bahsedilmektedir. Bu kitaplardan sonra. Dilekçiler adlı eserini tamamlamıştır. Kitapta piskoposların yaşamları gözler önüne serilmektedir. Yine, Yahudi İsimlerinin Kökenleri adlı çalışmasında kanuni peygamberler olan Yahudilcrden bahsedilmektedir. Claudius zamanında Roma senatosunda eserinin okunduğu anlatıl­ maktadır. Tanrıların Caliguladan nefret ettiği düşünüldüğü zamanlar Roma’ya yolladığı Erdem Üzerine adlı çalışması daha sonraları kütüp­ hanelerde çok okunan bir eser haline gelmiştir. Bu sıralar Paulus, Kudüs’ten Ilyyria’ya yaptığı yolculuğunu tamamlı­ yordu. Aynı zamanlarda Claudius Roma’daki Yahudileri sürgün etmiş­ ti. Paulus. Aquila ve Priscilla ile Asya’da karşılaştı. Bu konulardan Elçilerin içleri'nde söz edilmektedir.

YİRMİNCİ BÖLÜM Claudius un imparatorluğu zamanında Kudüs’te bir bayram kutlanırken büyük bir kargaşa meydana geldi. Tapınağın girişinde otuz binden fazla


KİLİSE TARİHİ

55

Yahudi toplanmıştı vc izdihamdan dolayı birbirlerini ezdiler. Böylecc bayram bir mateme dönüşmüş oldu. Her evde insanlar ağladı. Tüm bu olaylar hakkında Ioscphos sayesinde bilgi sahibi olabilmekteyiz. Daha sonra Claudius, Agrippa’yı görevlendirdi. Agrippa da oğlu Fclix’i Samaria’dan Galile’ye kadar olan ve Pera diye adlandınlan böl­ genin kralı ilan etti. Claudius on üç yıl sekiz ay hüküm sürdükten sonra öldü vc yerine Nero geçti.

YİRMİ BİRİNCİ BÖLÜM Ioscphos, Yahudi Tarihi adlı eserinin yirminci kitabında, Nero zama­ nında11 rahipler arasında yaşanan tartışmayı aktarırken Felbe’i Iudca procuratoru olarak nitelendirmektedir. Iosephos şöyle söyler: ‘ Tartışmanın tarafları Kudüs’teki rahipler vc halk liderleriydi. Her iki taraf da yanlarına güçlü insanları çekiyordu.

Her ne zaman bir yerde karşılaşsalar karşılıklı olarak küfürler ediyorlar ve birbirlerine taşlar fırlatıyorlardı. Araya girebilecek herhangi birisi yoktu ve sanki tüm bu şeyler kentin yoksulluğundan dolayı oluyordu. Olaylar, rahiplerin insanları vergi ödemeleri için zorla harman dövme işinde çalıştırmalarından kaynaklanmıştı. Bu konuda son dere­ ce utanmazca ve cesurca davranmışlardı. Yapılanlar, sanki rahipler tüm fakir insanları yok etmeye çalışıyorlarmış gibi algılanmıştı. Aynı yazar, birazdan söyleyeceğim olayların da bu zamanda geçtiğmi belirtmiştir. Bu dönemde Kudüs'teki bazı haydutların gun boyunca ken­ tin ortasında karşılaştıkları bazı insanları öldürdükleri söylenmektedir. Şölenlere katıldıkları zaman kıyafetlerinin altına çeşit çeşit kılıçlar sakladılar ve isyanın önde gelenlerini fırsat bulduklarında öldürdüler. Bunları yaptıkları sırada hiç kimse tarafından suçlanamazlardı. Çünkü kentte kargaşa hakimdi vc kimin ne yaptığı belli değildi. İlk olarak baş rahip Ionathan’ı zincirlediler. Ardından her geçen gün birilerini öldürmeye devam ettiler. Zaman geçtikçe durum daha kötü­ ye gidiyordu vc insanlar ölümü bekliyorlardı.


56

EUSFBİOS

YİRMİ İKİNCİ BÖLÜM Bu olaylardan sonra Yahudilcr, Mısır’daki sahte peygamber olayından daha acı verici bir belayla karşılaştılar. Bir adam ortaya çıktı ve kendisi­ ni peygamber olarak nitelendirdi. O tuz bin kadar insanı da aldatarak kendi tarafına çekmişti. Çölden, Zeytin D ağı14 denilen yere gelerek Kudüs’e nasıl gireceklerini ve Roma garnizonunu alt ederek nasıl hükü­ meti kuracaklarını planlamaya başladılar. Yanlarındaki askerlerle saldı­ rıya geçeceklerdi. Fakat Felix, düşmanının saldırısını bekledi. Roma lejyonlarım görevlendirdi. Ayrıca halk da kentin savunmasına yardım ediyordu. Mısırlılar’ın sayıları azdı. Bu nedenle kaçmaya başladılar. Çoğu adam­ ları ya öldürüldü ya da esir alındı. Iosephos bu konulan. Tarih adlı eserinin ikinci kitabında anlatmak­ tadır. Elçilerin îflert ndc de aynı konudan söz edilmektedir. Kudüs’te Paulus ve Felix karşılaştıklarında, Felix ona şöyle dedi: “Sen, bir süre önce bir ayaklanma başlatarak dört bin kişiyi Mısır çölüne götüren adam değil misin?" Evet, tüm bu olaylar Felix zamanında yaşanmıştır.

YİRMİ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM Festus, Nero tarafından Fc!ix’in ardılı olarak gönderilmişti. Paulus ken­ disini savundu, ancak zorla Roma’ya gönderildi. Aristarkhos da onunla beraberdi. Elçilerin tflerfndc Paulus'un, iki sene boyunca kendi kirala­ dığı evde kaldığı ve hiçbir engelle karşılaşmadan Hıristiyanlığı duyur­ duğu anlatılmaktadır. Paulus’un daha sonra ikinci defa Roma ya gönderildiği anlatılmakta­ dır. Timothcus’a yazılan ikinci mektuptan öğrendiğimize göre önce kendisini savunduğu, daha sonra ölüm cezasına çarptırıldığı görüşü ağırlık kazanmaktadır. Bu konuda şöyle yazmaktadır: “ İlk savunmamda kimse benimle olmadı. Fakat onlardan intikam almak istemiyorum. Ancak Tanrı, kendi bildirisinin benim yolumla açıklanmasını ve tüm halkların bunu


KİLİSE TARİHİ 5 7

duymasını istediğinden dolayı yardımıma geldi ve beni güçlendirdi. Böylece aslanın ağzından kurtulmayı başardım.” Bu sözler onun vaazlarını açıkça verebildiğini göstermektedir. Aslanın ağzından kurtulmak ifadesinden ise daha sonraları Nero’dan bu yaptıklarının hesabını soracağı anlaşılmaktadır. Fakat hiçbir zaman, “O beni aslanın ağzından kurtaracak” diye bir şey söylemedi. Çünkü kendi sonunun yaklaştığını görüyordu. Bunun yerine mektuplarında şöyle demeyi tercih ermiştir: "Tanrı beni kötülüklerden koruyacak ve sonunda kendi göksel egemenliğine güvenlik içinde kavuşturacak." Aynı mektubun başka bir yerinde de şöyle demekteydi: “Kanım zaten adak şarabı gibi dökülmek üzere. Sonum yaklaştı.” İkinci mektupta; Lukadan başka birisinin yanında olmadığını ve ondan başka birisinin kendisini savunmadığını belirtmektedir. Elçilerin içleri'ııde de, Lukanın Paulus ile beraber olduğu anlatılmaktadır. Tüm bunların anlatmamın nedeni; Lukanın İncilinde kendisinin Paulus ile beraber Roma’da bulunduğunu gösterecek bir kanıt olmadı­ ğına inananlara karşı bir yanıt verme arzusudur. Nero’nun ilk başta çok daha yumuşak davrandığı ve Paulus’un savunması ile tezlerini çok kolay bir biçimde kabul ettiği büyük olası­ lıktır. Fakat kanun tanımaz işlere kalkıştığında diğer konularda olduğu gibi piskoposlara karşı da oldukça saldırgan davrandı.

YİRMİ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM Dalıa sonra Paulus, Cacsar a başvurdu ve Festus taralından Roma’ya gönderildi. Yahudiler beklediklerini bulamamışlardı. Bu nedenle Yakup’a döndüler. Yakup, piskoposlar tarafından Kudüs kentinde görevlendiril­ mişti. Yahudiler onunla uğraşmaya başladılar. Tüm insanlara İsa’ya sadık olmaları için yol göstermeye başladı. Fakat çoğu insan onunla aynı düşüncede değildi. Bu nedenle İsa'nın. Tanrının Oğlu olduğuna yönelik gerçeklerin umanımı ifade etmedi. Diğerleri ise onun bu erdem ve fazilet dolu yaşamına katlanamıyorlardı. Sonuçta,


EUSEBİOS

Yakup çok değerli bir insan olduğu için katledildi. Bütün bu olaylar Fesrus zamanında yadındı. Ardından kentte bir kaos başladı ve sonuçta eyalette herhangi bir yönetim kalmadı. Önceki bölümlerde Yakup'uıı ölümü konusunda Clcmcnt’in yazdıkları­ nı aktarmıştım. Clcmcnt e göre Yakup, bir tapınağın üstünden ölüme atıl­ mıştı. Diğer taraftan elçilerden kısa bir süre sonra yaşamış olan Hegesippm . A nılar adlı çalışmasında şöyle söylemektedir: “Efendimiz’in kardeşi Yakup kilisenin başına geçmişti. Diğer yandan Kurtarıcımız’ın yaşadığı zamandan bugüne kadar Yakup ismi ‘Adil’ anla­ mına da gelmektedir ve çoğu yerde bu isim kullanılmaktadır. Annesinden gelen bir kutsallığı vardı. Hiçbir zaman fazla şarap içmedi, hiçbir zaman et yemedi, hiçbir zaman tıraş bıçağını kafasına dayamadı ve hiçbir zaman hamamı kullanmadı. Kutsal yerlere girmesi için izni vardı. Ancak buralara sadece yünlü elbi­ seleriyle girdi. Sık sık tapınağa tek başına girer ve dizlerinin üzerine çöke­ rek Tanrıdan insanları affetmesini isterdi.” Yakup Yunancada ila “Adil" anlamına gelen “Oblias* ismiyle anılırdı. Bu da peygamberlerin kendisiyle ilgili olarak bildirdikleriyle uyumlu bir şeydi. Anılar atili kitapta, yedi mezhep hakkımla bilgiler sunmaktadır. Burada “İsa’nın kapısı nedir?" şeklindeki soruya İsa’nın kendisidir diye yanıt vermişti. Bu kelimeler İsa'nın kurtarıcı olduğuna işaret ediyordu. Fakat yukarıda söz ettiğimiz mezheplerin bazılan İsa’nın yeniden dirileceğine inanmıyor­ lardı. ö t e yandan Yakup ile ilgili başka birçok şeye daha inanılmaktadır. Yahudilcr, yazmanlar ve Ferisiler arasında İsa’nın yeniden döneceğine inanan insanlann büyük bir tehlikeye yol açacaklan yönünde bir inanç bulunmaktadır. Daha sonra Ferisiler gelip İsa’ya şöyle dediler: “ Biz senin dürüst bir insan olduğunu biliyoruz. Çünkü Tanrı yolunu öğretmek için hiçbir insan arasında bir ayrım yapmayacağına inanıyoruz." Ancak daha sonra Yakup’a şöyle dediler: “ İnsanları İsa’nın yolundan gitmeleri için zorlama. Böylcce hepimiz daha güvende oluruz." Tapmağın üsTünden söyledikleri bu sözler tüm insanlar taralından işitilebiliyordu. Ardından tüm putperestler bir amaç uğrunda birleştiler. Bundan sonra Ferisiler ve yazmanlar İsa’yı tapınağın üzerine koydular ve ağlayarak ona şöyle dediler: “Tanrının oğlu Mesih sen misin?" İsa şöyle yanıt verdi: “Doğru! Aynca insanoğlunun, kudretli olanuı sağın-


Kil İSI I AKİ MI 5 Ç

da oturduğunu ve gökyüzünün bulutlan üzerinden geldiğini göreceksiniz." Yakup bu olaylara şahit olmuştu ve şöyle dedi: “Davud'un oğlu Hosanna ve yazmanlar birbirlerine şunlan ifade ettiler: “Böyle bir şahidiğe izin vererek iyi yapmadık. Bu nedenle onu indirelim. İnsanların ona inanma­ sından çekiniyoruz.' Diğer yandan Yeşeya’da şöyle denilmektedir: 'Doğru kişiye iyilik göre­ ceğini söyleyin, çünkü iyiliklerinin meyvesini yiyecektir.' İsa’nın yanında başka suçlular da vardı. Onları taşlamaya başladılar. Bu sırada İsa şöyle dedi: 'Onları bağışla baba. Çünkü ne yaptıklarını bilmiyorlar.’ Taşlama devam ederken ismi Yeremiah’ta da geçen rahiplerden Rekhab şunları söyledi: ‘Sadece kendin için dua et!’ Daha sonra, güzel elbiseleriyle öne çıkan rahiplerden biri, onun kafası­ na vurdu ve onu şehit etti. Ardından onu gömdüler. Anıtsal mezarı ise halen görülebilmektedir. Yahudiler ve Yunanlılar İsa’nın şahidi olmuşlar­ dı. Ardından Vespasianus onları kuşattı." Bütün bu konular, olaylan Clcmcnt kadar ayrıntılı bir biçimde anlatan Hegesippos tarafından anlatılmaktadır. Yakup adil olması nedeniyle çok sevilen bir adamdı, ö t e yandan da Yahudilerin gözünde Kudüs kuşatma sının başlıca nedeni olarak görülmekteydi. Ancak, şehit edilmesinden sonra kendisine karşı bir saygısızlık yapılmadı. Son olarak da bu konıı üzerine Ioscphos’un yazdıklarından bahsetmek istiyorum. Tereddütsüz bir şekilde şunlan belirtmiştir: “Hıristiyan olarak adlandınlan Yakup tan Yahudiler intikamiannı aldılar. Son derece adil bir adam olmasına karşın onu zincire vurdular." Ioscphos, Yahudi Tarihi adlı eserinin yirminci kitabında ise şöyle demektedir: “Fakat imparator, Festus’un ölümünü haber aldıkran sonra ludea’ya Albinusu gönderdi. Genç Ananus da baş rahiplik için fazlasıyla istekli ve cesur bir mizaca sahipti. Yahudiler arasında en sert mezhep olan Saduni mezhebine mensuptu. Ananus, Festus’un öldürülmesini bir firsat olarak görüyordu. İsa'nın kardeşleri olan Hıristiyanlan ve başkalarını kanuna uymadıklarından dolayı taşlama cezasına çarpardı. ö t e yandan kentte yapılanlardan rahatsız olanlar vardı. Bunlar gizlice krala adamlar gönderdiler. Aynı zamanda İskenderiye’den gelmekte olan


6o

EUSEBIOS

Albinus ile de buluştular. Onlara Ananus’un yapaklarını anlattılar. AJbinus duyduklarına çok sinirlendi vc Ananusu cezalandırmakla teh­ dit etti. Sonuçta kral Agrippa, ülkeyi üç ay boyunca baş rahiplikten yok­ sun bıraktı. Ardından Damneus’un oğlu Jesus görevlendirildi.” Bu şeylerin birçoğu ilk rahipler taralından yazılmıştır. Ancak Yakup ile ilgili bazı anlaşmazlıklar da vardır. Eskilerin bir çoğu mektuplarında ondan bahsetmezler ve yedi katolik rahip arasında Kulayı saymaktadırlar. Fakat biz yine de çok sayıda kilise aracılığıyla bu konu hakkında bilgi sahi­ bi olmaktayız.

YİRMİ BEŞİNCİ BÖLÜM Nero’nun imparatorluğunun sekizinci senesinde İskenderiye kentinde Marcus’un yerine Anııianus kilisenin başına geçti.

YİRMİ ALTINCI BÖLÜM Nero’nun yönetimi daha da serdeşmeye başladığında, o kutsal olmayan şeyleri takip ederek Evrenin Tanrısına karşı silahlanmaya başladı. Bu çalışmanın planı, Nero zamanında yapılan ahlaksızlıkları tanım­ lamak için yeterli değildir. Tarihte çok sayıda insan bu adamın olağan­ üstü deliliği üzerine insanları bilgi sahibi kılmışlardır. Herhangi bir neden olmaksızın çok sayıda suç işledi. En yakın akrabalarının, en yakın arkadaşlarının, hatta annesinin, kardeşlerinin ve karısının yaşa­ mını mahvetti. Ailesinden başka insanları da çeşitli yollarla öldürerek herkesi kendisine düşman etti. Tüm bunların dışında başka bir suçu daha vardı: İlahi dinimize karşı çıkan ilk imparatorlardan birisiydi. Tcrtuliianus bu konulara şahitlik etmektedir. Şöyle der: “ Yazılanları inceleyin. Hıristiyanlığa karşı ilk düşmanlığın Nero’dan başladığını göreceksiniz. Doğunun tamamını ele geçirdikten sonra zulümlerine


Kll.ISF. TARİHİ Ö

1

başladı. Böyle bir adanı tarafından cezalandırıldığımız için memnunuz. Çünkü bu adamın işlerini hiçbir fazilet olmaksızın yürüttüğünü bil­ meyen birisi yoktur." Böylecc Tanrının elçilerine karşı açıkça düşmanlık sergileyen ilk insan oldu. Piskoposların katledilmesine göz yumdu. Bu nedenle onun zamanında Paulus’un Roma'da kafası kesildi. Petrus da çarmıha gerildi. Fakat Paulus ve Petrus’un yattıkları mezarlarda yazılı olan isimlerinin korunması onların bugün de tanınmasına neden olmuştur. Roma piskoposu Zcphyriııos zamanında, kilisenin bir üyesi olan Gaius tarafından anlatılanlar onaylanmaktadır. Kendisi Phrygia’lı sap­ kınların lideri Proklos ile bir anlaşmazlığa düşmüştü. Psikoposların mezarlarının nerede bulunduğu konusunda şöyle demektedir: “Fakat ben size piskoposların zaferlerini gösterebilirim. Eğer Ostia yoluyla Vatikan’a giderseniz yolda kiliseyi kuranların mezarlarıyla kar­ şılaşacaksınız." Aynı şekilde Koriııthos piskoposu Dionysios da iki adamın şehit olmasından Romalılara yazdığı mektuplarında söz eder. Şöyle der: “Petrus ve Paulus için Roma ve Korinthos’ta mezarlar bulunmaktadır. İkisinin de Korinthos’ta mezarı olmasına kaışııı lıcı ikisi de Roma’da şehit edilmişlerdir." Tarihi daha iyi açıklayacağı düşüncesiyle buralar­ dan alıntılar yaptım.

YİRMİ YEDİNCİ BÖLÜM Ioscphos, Yahudi halkının yaşadıklarını anlattıktan sonra sözlerine Kudüs’teki önde gelen Yahudilerin yakalandıklarını ve Florus tarafın­ dan çarmıha gerildiklcrini ekler. Tüm bunlar Nero’nun imparatorluğu­ nun on ikinci senesinde. Florusun procuratorluğundayaşanmıştır. losephos yine bu dönemlerde Suriye’deki Yahudilerin bir isyan baş­ lattıklarını söyler. Anlatımına göre düşmanlar merhametsizce neredey­ se her kenti yakıp yıktılar. Ioscphos şöyle diyor: "Kentler gömülmemiş cesetlerle doluydu. Çocukların ve çıplak kadınların cesetleri etrafa


62

EUSfcBİOS

saçılmıştı. Bütün eyalet bu haldeyken, bunları yaşayanların korkusu diğer ycrlcrdckilerdcn çok daha fazlaydı.” Evet. Iosephos’un anlatımına göre bu dönemdeki koşullar böyleydi.


Ü

çü ncü

K it a p


Kll.lSF.TARİHİ 6 5

BİRİNCİ BÖLÜM Yahudilerin durumları bu şekildeydi. Aynı zamanlarda Kurtarıcımız’ın öğütlerini insanlara aktarmak için çok sayıda insan görev aldı. Anlatı­ lanlara göre Parth ülkesinde Thomas, İskit topraklarında Andrcus, As­ ya’da ise Yuhanna görev almıştı. Yuhanna bir süre burada yaşadıktan sonra F.phcsos’ta ölmüştür. Petrus, Yahudilerin yaydım alanı olan Pontus, Galada, Bithynia, Kapadokya ve Asya’da çalışmıştır. Daha sonra Roma’ya gelmiş ve burada çarmıha gerilmiştir. Belki de bu şekilde şehit olmayı kendisi istemişti Kutsal Kitapta onun Kudüs’ten lllyria topraklarına kadar İsa’nın öğreti­ lerini yaymak için dolaştığı yazmaktadır. Daha sonra da Nero zamanında şehit cdümişrir. Bu gerçeklerin, Yaratılış Üzerine Yorumlar m üçüncü bölümünde de ifade edildiğini sözlerime eklemek isterim.

İKİNCİ BÖLÜM Paulus ve Petrus’un şehit olmasından sonra Linus, Roma Kilisesinin başına geçen ilk kişi oldu. Paulus Tim othcusa Roma’d an yazdığı mek­ tubunun sonunda Linus’un ismini anmaktadır.


EUSEBİO&

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM Pctrus’un mektuplarından birinci mektup diye bilineni, eskiler tarafın­ dan tartışmasız şekilde kendi yazılarında kullanıldı. Fakat kanunlarla ilgili olup olmadığı netleşmeyen ikinci mektupta başka yazılardan yararlanmıştır. Petrus'un taleri diye adlandırılan İncil herkes tarafından kabul gör­ mez. Bu durumun nedeni eski ya da modem çağda yaşamış hiçbir kili­ se yazarının şahitlikleri kullanmamasıdır. Fakat ben, kendi tarihimde dikkatli davranarak kilise tarihi yazarla­ rının kendi aralarındaki tartışmalara değineceğim. Eski yazarlar, bu sınıfta yer almamasına karşın onların söylediklerini kanunlara göre dikkate almamışlardır. Pctrus’un ismi adı alcında yazılanların kendine özgü çalışmalar oldu­ ğunu ve eskiler tarafından bilindiğini söyleyebiliriz. Paulus'un on dört mektubundan haberdarız ve bunlar üzerine bir tartışma yoktur. Fakat Yahııdilere yazdığı mektuplar tartışmalı bir konudur ve kimileri onların Roma Kilisesinden yollandığına inanmaz­ lar. Tumanımızdan önce yaşayanların alnınlarına değinmeden önce bu mektuplarda tartışmalı bir nokta bulamadığımı söylemek isterim. Mektup diye bilinen çalışmanın sonunda Çoban kitabının yazan olduğu düşünülen Hermas’a selam gönderilmektedir, tşte tartışmalı olan nokta burasıdır. Kimileri bunun zorunlu bir davranış olduğuna inanırken kimileri de inanç öğesinin bir gereği olduğunu düşünmekte­ dirler. Mektuplar eski kiliselerde yüksek sesle okunmuşlardır. Ben de onları bu şekilleriyle kullanmaya çalışacağım. Bu durum da kutsal yazılarla ilgili olarak ortaya çıkan anlaşmazlıkla­ rın genel olarak bilinmediği sonucuna hizmet edecektir.

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM Paulus, Kudüs'ten Illyria’ya hemen her yerde vaazlar vermişti. Tüm bu konular Elçilerin İşlen ndc anlatılmaktadır. Petrus'un ulaştığı tüm yerler yine mektuplarda ifade edilmiştir.


KİLİSE TARİHİ ( f ]

Matta şöyle demektedir: “ İsa’nm elçisi olarak Pontus, Galatia, Kapadokya, Asya ve Bithynia'ya dağılmış ve burada yaşayan kardeşleri­ mize selamlar.” Bu sırada elçilerin taraftarları olan insanlar gerçekten de dindarca ve sıkı bir biçimde çalıştılar. Ardından kiliseler kurulmasına karar verildi. Yapılan şey çok önemli bir işti, ama yine de söylendiği kadar kolay yapı­ lacak bir iş değildi. Buralarda görev alacak olanlara “askerler" ismi verildi. Daha sonrala­ rı bu insanlar yıpranmaz anıtlarla şereflendirilmişlerdir. Harta mektup­ larda da kendilerinden söz edilmiştir. Elçilerin içleri'ndc de kendilerinden bu isimle bahsedilmektedir. Timothcus, Ephesos’ta, Titus ise Girit’te görev alan ilk piskoposlardır. Antiokhcialı fizikçilerden Lucius’un Paulus ile tanıştığı anlatılmak­ tadır. Ruhu iyileştirme sanatıyla ilgili olarak yazdığı iki kitap günümü­ ze ulaşmıştır. Bu kitaplardan birisi Incil’le ilgilidir. Bir diğeri ise kendi­ sinin tecrübelerinden yola çıkarak yazılmıştır. Paulus’un, “ Kendi İncirim derken Luka’nın Incil'ini kastettiği düşü­ nülmektedir. Paulus, Crcsccns’in Galya’ya gönderildiğine şahitlik etmektedir. Timothcus a yazdığı ikinci mektubunda ise Linus’un adını anar. Burada U nusun Petrus’tan sonra Roma Kilisesinin başına geçen ikinci kişi olduğu belirtilmektedir. Yine Paulus’a göre Roma Kilisesinin başına geçen üçüncü kişi elem entti. O da “asker" olarak tanımlananların arasındaydı. Diğer yandan. Elçilerin içleri'ııdeıı öğrendiğimize göre, Paulus tara­ fından Atmalılara gönderilen Dionysios adında birisi vardı. Ancak bu, Dionysios ile eski bir yazar olan Korinthos Kilisesi nde görev alan Dionysios aynı kişi değildir. İleride uygun yerlerde piskoposların ne zaman görev yapaklarına değineceğiz. Şimdi konumuza kaldığımız yerden devam ediyoruz.

BEŞİNCİ BÖLÜM Neronun on üç sene devam eden imparatorluğundan sonra, bir buçuk


6 8

EUSEBİOS

sene içinde Galba ve Otho iktidara geldiler. Ardından Yahudilere karşı sefere çıkan Vespasianus, Iudca’d a askerleri tarafından imparator ilan edildi. Daha sonra oğlu Titus’u, Yahudilere karşı devam eden savaşta görevlendirdi1'. Yahudiler, Kurtarıcımız zamanında suçlarına başlamışlardı. Ardın­ dan da elçilere saldırdılar. İlk olarak Stephanus taşlanarak öldürüldü. Ardından Zebcdec’nin oğlu ve Yuhannanın kardeşi Yakup’a sıra geldi. Piskoposluk koltuğuna oturan Yakupun ölümüyle ilgili olarak daha önceden bir açıklama yapmıştık. Diğer yandan elçilerimiz kendilerine yapılan saldırılardan ötürü Iudca topraklarından çıkmışlardı. Amaçları diğer halkların insanlarına İsa’nın gücünü duyurmak ve Kutsal K itapta diğer insanların da İsa’nın müritleri yapılması gerektiğine yönelik emir­ leri yerine getirmekti. Yine, Kudüs Kilisesindeki insanlara savaştan önce kentten ayrılma­ ları ve Pella adı verilen kente gitmeleri yönünde emirler verilmişti. Hıris-tiyanlar, İsa’nın Kudüs’e yeniden geleceğine inandıklarından dolayı Iudea’daki bu kutsal kenti kendi adamlarıyla doldurmuşlardı. Tanrının yargıçları İsa’ya karşı suç işlemiş olan bu kafir adamları ceza­ landırmakta gecikmediler. Bu dönemde Yahudiler bir dizi felaketler yaşadılar. Şanssızlıklar onlann peşini bırakmadı. Kadın, erkek, çocuk demeksizin çok sayıda insan kaybettiler. ludea’daki kuşatma devam ederken birçok insan kılıç darbeleriyle ve kıtlık nedeniyle yaşamını yitirdi. İnsanlar savaştan kur­ tulmak amacıyla acılarına katlanmak için Kudüs kentine kendilerini atıyorlardı. Fakat yaşananlar Yahudi peygamberlerin bu önemli kentin­ de bir ıssızlık oluşmasına neden oldu. Tanrı’nın tapınağı son bir yan­ gınla tamamen tahrip edilecekti. Iosephos bütün bu olayları kusursuz bir biçimde anlatmaktadır. Yine kendi anlatımına göre, yeniden dirilme zamanında Iudea’da üç milyon insan öldürülmüştü. Adeta bu kent ölenlerin ruhları için bir hapishane gibiydi. Kurtarıcımız ve en büyük hayırsever Isa adına acı çekenlerin sayısı çoktu. İşte ilahi adalet de bunun bir karşılığı olarak onları bu hapisha­ neye kapatmıştı. Onlar çok çeşitli yollarla cezalandırıldılar. Fakat ben sadece bunların


KİMSE TARİHİ Ö Ç

isimlerini saydım. Çalışmamın geri kalan kısmını okuyanlar. Tanrı nın, Isa'ya karşı kötülük yapanları cezalandırmak için elinde çeşitli yollar bulunup bulunmadığını kolayca anlayabileceklerdir.

ALTINCI BÖLÜM Şimdi, izninizle Iosephos’un beşinci kitabından yola çıkarak bu dönemde yaşanan trajedilere değinmek istiyoruz. İnsanların zenginliklerinin de kendilerini ölümden koruyamayacağı söylenmekteydi. Diğer sıkıntılarla beraber kıdığın da artması gün geç­ tikçe mutsuzluğun artmasına neden oluyordu. Hiçbir yerde yemek yoktu. İnsanlar evlerde yiyecek arıyorlardı. Ne zaman yiyecek bir şeyler bulsalar sahipleri bunların kendilerine ait olma­ dığını söylüyorlardı. Hiçbir şey bulamayanlar, yiyeceklerin sahiplerini, onları güzel bir yere sakladıkları bahanesiyle işkenceye uğratıyorlardı. Fakir insanların açlıktan dolayı vücutları kurumaya başlamıştı, ö t e yandan zenginler halen iyi koşullar abında yaşıyorlardı. Gün geçtikçe yiyecek kavgası nedeniyle birbirlerini öldürenlerin sayısı artıyordu. Zengin insanların elinde buğday, fakirlerinse arpa vardı. Öte yandan kimi insanlar diğerlerinden korktuklarından dolayı kendilerini evlerin en içteki odalarına hapsediyorlar ve burada tahılları pişirmeksiziıı yiyorlardı. Hiçbir yerde yemek yemek için masalar kurulmuyordu. Bunun yeri­ ne insanlar pişirilmemi^ tahıllarla idare ediyorlardı. Daha zayıf dürüm­ dakiler kendileri için yas tutarken, daha güçlü olanlarsa kederli ve üzgün görünmeye çalışıyorlardı. Kıdık gerçekten de felakederin en kötüsüdür. Normal koşullarda büyük saygı gören insanlar kıtlık zamanında perişan duruma düşerler. Böylccc kadınlar, çocuklarının, babalarının ve kocalarının, anneler de bebeklerinin ağzından lokmalarını aldılar. Bebeklerini kollarına aldık­ ları zaman son bir defa daha mahcup bir gözyaşı döküyorlardı. Etrafta yemek yiyen birileri görüldüğünde hemen onlara karşı hare­ kete geçildi. Ne zaman ki bir evin içinde insanların kendilerini üst kata kapadıklarını görseler bunu yemek yemeye bir işaret saydılar. Kapıları


7 0

KUSEBİOS

kırıp içeri girdiler ve neredeyse insanların boğazlarından yedikleri şeyi çıkarmaya çalıştılar. Yemeklerini saklayan yaşlı adamlar dayak yedi, kadınların saçları yolundu. Çocuklar ve yaşlılara merhamet gösterilmiyordu. Aynı şekil­ de bebekler de yemek yedikleri için yere vuruluyorlardı. Artık bir şey­ ler yiyen insanlara çok daha zalimce davranılır olmuştu. Daha sonraları fakir insanlara karşı çok daha dehşet verici işkence yöntemleri uygulamaya başladılar. Bir somun ekmeğe sahip olup olma­ dıklarını anlayabilmek için insanlara berbat işkenceler yaptılar. Saklanmış en ufacık şeyi ortaya çıkarmak için bunları yapıyorlardı, ama işkenceciler herhangi bir sıkıntı çekmediler. Birazcık yiyecek elde etmek için adeta barbarlar gibi davranıyorlardı. Geceleyin birisi gizlice Romalıların karakollarının yakınma sokula­ rak oradaki otları topluyordu. Aslında adam, Romalılardan kaçmıştı. Topladığı otlardan birazını kendilerine vermesini istediler. Fakat adam öldürülmediği sürece hiçbir şey vermeyeceğini söyledi. loscphos bu konuyla ilgili olarak şunları da anlatmakradır: “ Yahııdiler için kentin dışına çıkma ümidi kalmamıştı. Kıtlık, zamanla bü­ tün insanları ve aileleri yok ermeye başladı. Sokaklaı ve evler ölü kadın­ lar ve çocuklarla doldu. Çocuklar ve gençler pazar yerlerinde ya da kıtlıktan dolayı ölüme yakalandıkları yerlerde düşüp kalıyorlardı. Akrabalarının onları göme­ cek güçleri yoktu. Bu nedenle birçoğu kendi kaderlerine terk edilmek zorunda kaldılar. Gerçekten de bundan evvel birçok insan gömülüyor­ du. Ama artık böyle bir olanak yoktu. İnsanlar ölüler için bile ağlayamıyorlardı. Kırlık bütün şefkatleri bas­ tırmıştı. ö le n insanları kuru gözlerle karşılıyorlar ve gecenin karanlı­ ğında bir sessizlik hakim oluyordu. Fakat haydutların yaptıkları daha da dehşet vericiydi. Ölülerin üzer­ lerini soydular. Ardından da gülerek uzaklaştılar. İnsanların ölüp ölme­ diklerini anlayabilmek için silahlarıyla onları dürtüyorlardı. Ö te yan­ dan diğerleri, kılıçları ve sağ elleri üzerine yemin ederek kıtlık bittikten sonra haydutlardan intikamlarını almaya karar verdiler. Bu fitneciler kenti terk ettikten sonra insanlar tapınağı onarmak iste­ diler fakat bunu yapabilecek güçleri yoktu. Bu nedenle, ölüleri açtıkla­


KİLİSE TARİHİ 7 1

rı çukurlara atmakla yetindiler. Hem kente ilerleyip bu iğrenç vücutlar ve kan dolu çukurlan gördü­ ğünde yüksek sesle ve ellerini havaya kaldırarak, Tanrı bunu yapmış olamaz’ dedi." losephos başka konulardan da bahsettikten sonra sözlerine şöyle devam eder: "Duygularımla gerçekleri karıştırmadan konuşmak zorun­ dayım. Eğer Romalılar bu suçlu adamlara karşı gelmekte biraz daha gcciksclcrdi şehir Sodom’un yıldırımları ile çarpılmış gibi darmadağın olacaktı. Böyle bir imha da gerçekten tanrıtanımaz bir kuşağın ortaya çıkmasına neden olacaktı." Altıncı kitabında ise şunları söylemektedir: “ Kıtlıktan dolayı son derece fazla sayıda insanın yaşamı mahvoldu. Bütün bunlar bir savaşın gölgesi altında gerçekleşiyordu. Birbirlerini çok seven arkadaşlar kavga etmek zorunda kaldı. Bu zor anlarda karşılıklı olarak yardım etmek gerekirken perişan bir duruma düştük. Çoğu insan açlıktan ölmüştü. Ancak haydudar da göğsünde yiye­ cekle ölü taklidi yapan insanları öldürmekten çekinmiyorlardı. Sanki çıldırmış köpekler gibi yemek arzusuyla kapıları tekmeliyorlardı Öyle­ sine telaş ediyorlardı ki, neredeyse bir saat içinde iki ya da üç defa aynı evin içine giriyorlardı. Buldukları her şeyi oburca yiyen hayvanlar gibi elde ettikleri her yiyeceği bir yerde topladılar. Hatta en sonunda öyle bir duruma geldi­ ler ki ayakkabı ve kalkanların bile derilerini soyup yediler. Yemek bul­ mak için samanlarını ya da dört Attika Drakmesi değerindeki ölçü birimlerini satanlar da vardı. Fakat ben neden bu utanmazca yapılan işleri anlatıp duruyorum? Benim amacım hem barbarlara hem de Yunanlılar a korkunç gelen bu gerçek hikâyeleri aktarmaktır. Eğer bu yaşlı halimle olanlara tanık olmasaydım ya da bunlar yaşanmasaydı tabii ki memnun olurdum. Ülkemde bu olaylar yaşanmasaydı çok daha mutlu olurdum. Bathezor köyünde babası Elaezcr olan Meryem adında bir kadın yaşamaktaydı. Zengin bir aileden geliyordu. Birçok insanla beraber Kudüs'e gelmiş ve kuşatma sırasında da burada kalmıştı. Haydutlar, kadının Pcrca’dan getirdiği her şeyi elinden almışlardı. Mallarından geri kalanı ve yiyecek olabilecek her şey bekçileri tarafın­


7 2

EUSEBİOS

dan her gün aşırılmaktaydı. Bu durum kadının öfkelenmesine ve açgöz­ lü hainlerden intikam almak istemesine yol açtı. İnsanlar ona olan öfkelerinden ya da merhamederinden dolayı onu öldüreceklerdi. Kıdık ise her geçen gün daha da artmaktaydı... (ç.n.: Metnin bu bölümü günümüze ulaşm am ıştır.) Bu sırada göğsünde bir çocuk emziriyordu. Bir adam kadını yakala­ dı ve “Onu kıtlıktan korumaya mı çalışıyorsun?” diye sordu. “Onun Romalılar arasında köle olmasını mı istiyorsun?” dedi. Köleliğin kıtlık­ tan daha körü bir şey olduğunu da ekledikten sonra kendisiyle birlikte gelmesini söyledi. Bu durum Yahudilcrin yaşadıkları felaketleri tamam­ lamaya çalışan bir şey gibiydi. Ardından bebeği öldürdü ve yarısını yedikten sonra yansını da ken­ disi için saklamasını söyledi. Ayaklananlar ise kötü koku üzerine geldi­ ler ve ne olduğunu söylemezse kadını öldüreceklerini belirttiler. Kadın da çocuğun cesedini gösterdi ve ardından onlar için çocuğunu kaybet­ tiğini söyledi. İnsanlar hayretler içinde kalmışlardı. Kadın daha sonra bebeğin ken­ disine ait olduğunu söyledi. Onu yediğim için bir kadın ya da bir anne­ den daha merhamedi olamam dedi. Daha sonra da zaten onu yediği için üzgün olduğunu ve kalan yarısı için de kendisine izin vermelerini söyledi. Bu sözlerle adamların şaşkınlığı biraz olsun giderildi. Bir annenin çocuğunu yemesinin ııc kadar zor olduğunu anlamışlardı. Bütün kent çeşitli suçlarla titremekteydi. Sanki tüm bunlara yol açanlar kendileriydi. İnsanlar ölmeden önce uzun bir süre boyunca kıtlık belası ile uğraş­ mak zorundaydılar. Adeta yaptıkları yanlışların cezasını çekiyorlardı. Yahudilcr. İsa’ya karşı işledikleri suçların ve kâfirliklerinin cezasını çektiler.

YEDİNCİ BÖLÜM Kurtarıcımız ın birçok olayla ilgili olarak kehanette bulunduğu belir­ tilmektedir. Şöyle denmekteydi: “O günlerde hamile olan ya da çocuk emziren


KİLİSE TARİHİ 7 3

kadınlar yandılar. Dua edin de kaçacağınız gün kış aylarına ya da bir Scbt gününe denk gelmesin. Çünkü o günlerde öylesine büyük bir sıkıntı olacak ki, ne daha önce böyle bir şey görüldü ne de bundan sonra böyle bir şey görülecek.” Tarihçi, bir milyon yüz bin kişinin kıtlık ya da kılıçlarla öldürüldü­ ğünü anlatır. Geri kalanlar ise ya haydutlar tarafından ya da kent ele geçirileceği zaman ihanet edenler tarafından öldürüldü. Genç ve uzun boylu olanları zafer töreni için sağ bıraktılar. On yedi yaşın üzerindeki herkes Mısır’a çalışmak için gönderildi. Ç ok sayıda insan arenalarda vahşi hayvanlarla dövüşmeleri için kentlere gönderildi. On yedi yaşın altındakiler ise köle olarak satıldılar. Bu insanların sayıları dokuz yüz bini buluyordu. Bu olaylar Vcspasianus’un imparatorluğunun ikinci senesinde yaşan­ dı1*. Kurtarıcımız ve Efendimiz bu olayda da önceden olacakları gör­ müştü. Onun kutsal Kudüs kenti için söylediklerinden dolayı ağlayıp, yas tutalım. Şöyle demişti: “ Keşke bugün esenliğe giden yolu bilseydim Ama bu senden saklan­ dı. Öyle bir zaman gelecek ki, düşmanların seni her yandan kuşatacak­ lar. Seni ve yerde oturan çocuklarını vuracaklar.” Şunlan da söylüyordu: “ Ülke büyük sıkıntıya düşecek ve halk büyük gazaba uğrayacak. Kılıçtan geçirildikten sonra diğer halkların yanına gönderilecekler. Kudüs diğer halkların süresi bitene dek putperesderin ayaklan altında çiğnenecck." Bir de şu bölüm vardır: “Kudüs’ün ordu­ lar tarafından kuşatıldığını gördüğünüzde anlayın ki kentin yok olma zamanı gelmiştir." Eğer birisi savaşla ilgili olarak Kurtarıcımız’ın sözlerini incelemeye kalkışırsa onun gerçekten de olayları önceden haber aldığını görecektir. Bütün bu olaylar Yahudilere Kurtarıcımız tarafından çok önceden bildirilmişti. Efendimizin sözlerinin ortasından yaptığımız bu alıntıla­ ra tarihçilerin başka sözlerini eklememize gerek yoktur. Ancak Efendimize karşı kırk sene boyunca işlenen suçlan burada anlatmak da yerinde olacaktır. Efendimiz’in kardeşi, elçisi ve müridi olan Yakup uzun yıllar boyunca Kudüs’te görevine devam etti. Tann'mız halen sabırla onlann yaptıklarından pişmanlık duyup duy­ mayacaklarını görmek istiyordu. Eğer pişman olsalardı onlara harikula-


7 4

kUSEBlOS

dc ödüller sunacaktı. Bu konular hakkında tarihçi zaten en güzel peyleri söyledi. Biz daha iyisini yapamayız. Bu nedenle konumuza devam edelim.

SEKİZİNCİ BÖLÜM Yazarın altıncı kitabında aynen şu ifadeler kullanılmaktadır: “Zamanla kâfirler ve sahte peygamberler onaya çıktı. Fakat söyledikleri kehanet­ ler ciddiye alınmadı. Tanrının sözlerini umursamadıklarından dolayı adeta gözlerine bir şimşek çarptı. Ayaklanma ve savaştan bir sene kadar önce bir kuyruklu yıldız geldi ve kentin üzerinde kaldı. Bu olay Xanthicus ayının1'sekizinde bir bay­ ram töreni kutlanırken gerçekleşti. Gecenin dokuzuncu saatinde bir­ denbire tapınak aydınlandı ve bu durum yaklaşık yarım saat kadar devam etti. Bu basit işaret kutsal yazmanlar taralından Tanrının bir işareti olarak algılandı. Aynı şölen sırasında bir inek, başrahibe yol gösterdi ve onu tapına­ ğın ortasında kurban edilecek kuzunun yanına götürdü. Akşam vakti tapınağın bronzdan yapılmış doğu kapısı yirmi adam tarafından zorlukla kapatıldı. Ancak gecenin altıncı saatinde demir sürgünün kendiliğinden açıldığı görüldü. Daha sonra Artcmision ayının yirmi birinci gününe kadar olağanüs­ tü herhangi bir şey olmadı. Bu ana kadar olanlar bundan sonra yaşana­ cak olan felaketler için yeterli bir işaret değildi. Fakat bir süre sonra havanın ortasında, bulutların arasında iki tekerlekli savaş arabası ve silahlı birlikler kentin üzerinde göründü. Hamsin Yortusu zamanında rahipler geceleyin özel servislerini sun­ mak için tapınağa girerlerdi. Yine aynı şeyi yaptıklarında tapınağın içinden bir gürültü duydular. Sanki bir şeyler taşınıyor gibiydi. Ardından daha da dehşet verici belirtiler görülmeye başlandı. Aııanias’ın oğlu Jcsus, Tanrı nın onuruna tapınağın içine girdiğinde dört bir yandan ağlama sesleri duydu ve dışarı çıktı. Şölen sırasında tüm damatların ve gelinlerin karşısında ağladı. Diğerleri onun gibi davrandılar. Öre yandan kentin önde gelen vatandaşları bu olayların hayra alamet


KİLİSE TARİHİ 7 5

olmadığını biliyorlardı. Bu nedenle adamı yakalayarak dövdüler. O ise herhangi bir şey söylemeksizin ağlamaya devam ecri. Fakat diğer yöneticiler adamın haklı olabileceğini düşünerek onu daha önemli bir göreve getirmek gerektiğine karar verdiler. Bu nedenle Romalı validen önce kentin başına o geçti. Adam kamçılanmasına rağ­ men sorulan sorulara üzgün bir ses tonuyla yanıt veriyor ve sürekli ola­ rak. “ Vay! Vay! Kudüs!" diyordu. Aynı tarihçi daha ilginç olaylardan da söz etmektedir. Kutsal yazılar­ dan çıkan anlama göre o topraklardan çıkan bir insan dünyayı yönet­ meye gidecekti. Bu kimsenin Vespasianus olduğu düşünüldü. Fakat Vespasianus hiçbir zaman dünyayı yönetmedi. O sadece Roma imparatorluğunun başındaydı. Aslında kastedilen kişi İsa’nın ta kendi­ si olmalıydı. Kutsal Kitapta şöyle denmektedir: “Dile benden miras olarak sana halkları, dünyanın her bir yanını vereyim.” Kutsal elçileri­ miz için ise şöyle bir ifade vardı: “Sesleri yeryüzünü dolaşır, sözleri dün­ yanın her bir yerine ulaşır.”

DOKUZUNCU BÖLÜM Tüm bunları anlattıktan sonra loscphos un ailesi ve kökeni hakkında da bilgiler vermeliyiz. Çünkü o bize tarihsel konularda epeyce bilgi sun­ maktadır. Bakın loscphos kendisini nasıl tanımlıyor: “ loscphos, Kudüs rahibi Mattathias'ın oğludur. Babası ilk zamanlar Romalılar ile savaşmış, ancak daha sonraları onlarla beraber hareket etmek zorunda kalmıştır.” loscphos, Yahudilerin ve Romalıların gün gün neler yaptıklarını not almıştır. Daha sonraları da kendisi için Roma’da bir heykel dikilmiştir. Çalıştığı kütüphane de çok değerli bir yer olarak kabul edilmiştir. Yirmi kitaptan oluşan bir Yahudi Tarihi kaleme almıştır. Ayrıca Yahudilerin Romalılar ile olan savaşlarını anlatan yedi kitaplık bir eseri daha vardır. Bu kitaplar Yunanca yazılmış olmalarına karşın diğer dille­ re de çevrilmişlerdir. Çünkü onun çalışmaları son derece doğru kabul edilmekteydi. Bu değerli çalışmalarının yanı sıra iki önemli kitabı daha bulunmak­ tadır. Bu çalışmalarında gramerci Apion ve Yahudi geleneklerine karşı


7 6

EUSEBIOS

saldırılarda bulunan diğer insanlara yanıt vermiştir. loscphos’un çalışmalarından birinin ismi Eski Ahit'ûr. Olayları eski geleneklere bağlı kalarak anlatır ve bazı konularda Yahudiler arasındaki anlaşmazlıklardan söz etmez. Biz de Eski Ahit’i ondan öğrenmekteyiz.

ONUNCU BÖLÜM Bu durumun nedeni kitaplar arasındaki anlaşmazlıklar ve farklılıklar­ dır. Dünya tarihini yirmi iki kitaptan öğrenmekteyiz. Bunlardan beşi Musa’nın ölümüne kadar olan zamandaki olayları anlatır. Bu kısım yaklaşık üç bin senelik bölümü içermektedir. Musa’nın ölümünden Pers Kralı Kserkses’in ardılı Artakserkses’in ölümüne kadar"1 olan bölümün anlatıldığı on üç kitaplık bir bölüm daha vardır. Diğer dört kitap ise Tanrı için yazılmış ilahilerden ve gün­ lük yaşamın düzenlenmesine yönelik emirlerden oluşmaktadır. Artakserkscs’teıı zamanımıza kadar olan olaylar da anlatılmaktadır. Ancak bu kayıtlara önceki kayıtlar kadar güvenememekteyiz. Çünkü bu dönemde peygamberler yaşamamıştır. Onların çalışmalarına ne kadarlık bir kısım eklediğimiz ortadadır. Çok uzun yıllar boyunca hiç kimse bu öğretilere bir şey ekleme cesare­ tinde bulunamadı. Onlar neşe içinde ölene kadar bu kitapların peşin­ den gittiler. Bu açıklamaları yapmamın belirli bir kolaylık sağlayacağını düşündüm. Aynı yazarın Maccabeum adında bir eseri daha bulunmaktadır. Bu kitaplar Yahudilcrin dindarca bir yaşam sürmeleri için gerekli bilgileri içermektedir. Ioscphos yirminci kitabının sonunda Tanrı ve var oluşuyla ilgili dört kitaplık bir çalışma daha yapmak istediğini belli etmektedir. Bu kitap geleneksel Yahudi inançlarına uygun şekilde yazılacaktı. Ancak bazı çalışmaların yayınlanmasına izin verilirken bazılarına verilmedi, ö t e yandan Ioscphos bu çalışmaların hepsini tek başına gerçekleştirmiştir. Yahudi Tarihi adlı çalışmasının sonlarında. Tiberiaslı Iustus adında birisinin kendisine bazı suçlamalar getirdiğinden ve bu kitapları kendi­ sinin yazmadığından söz ettiğinden bahsettikten sonra kendisine şu


KİLİSE TARİHİ 7 7

şekilde yanıt vermektedir: “Kitapları benim yazmadığımı iddia ediyor, ama ben bu çalışmaları­ mın hepsini imparatora sundum. Kendi adıma hiçbir zaman gerçeği saptırmadım. Bu nedenle de beklentilerim boşa çıkmayacak. örneğin son eserimi, şu an savaşta bulunan Kral Agrippa ve bazı akrabalarına sundum. İmparator Titus da eserimi merak etti. Bu nedenle haberleşerek ki­ tapları kendi eliyle yayınlamak istediğini söyledi. Aynca Kral Agrippa da eserimle ilgili olarak bana altmış iki mektup yazdı." Ioscphos ile ilgi­ li olarak bu bilgiler yetcrlidir. Şimdi kendi tarihimize geri dönelim.

ON BİRİNCİ BÖLÜM Yakup’un şehit edilmesinden hemen sonra Kudüs işgal edildi. Aynca bu dönemde piskoposların ve F.fcndimiz’in müritlerinin halen hayatta oldukları ve bir arada yaşadıkları söylenmektedir. En önemli müritler­ den olan Yakup’un tavsiyelerine uygun bir biçimde yaşamlarını sürdür­ mekteydiler. Daha sonra hepsi, ismi Incil'de de geçen Klopas’ın oğlu Symcon’un piskoposluk için en uygun kişi olduğunu belirttiler. Anlatılanlara göre Symeon Efendimizin kuzeniydi. Hegesippos ise Klopas’ın. Yakup’un kardeşi olduğunu yazmaktadır.

ON İKİNCİ BÖLÜM Aynca Vespasianus’un Kudüs’ü ele geçirdikten sonra verdiği emre göre Davud’un soyundan gelen hiç kimsenin sağ kalmamasını istediği ve bu olayın Yahudilcrc uygulanan eziyetlerin en ağırı olduğunu söylemektedir.

ON ÜÇÜNCÜ BÖLÜM Vespasianus on sene hüküm sürdükten sonra yerine oğlu Titus geçti” . Titus’un imparatorluğunun ikinci senesinde on iki senedir Roma Kilise-


sinin başında bulunan Linus görevini Anendetus a devretti. Titus iki yıl ve birkaç ay hüküm sürdükten sonra yerine kardeşi Domicianus geçti '1.

ON DÖRDÜNCÜ BÖLÜM Domitianus'un iktidarının dördüncü senesinde, yirmi iki senedir görevinin başında bulunan İskenderiye’nin ilk piskoposu öldü ve yerine ikinci piskopos olarak Abilius geçti.

ON BEŞİNCİ BÖLÜM Aynı imparatorun on ikinci senesinde Roma Kilisc.si’nin başına Clcment geçti ve on iki sene bu görevde kaldı. Philippililcr e yazılan mektuplarda Clcm ent’in ismi bir yoldaş olarak geçmektedir: “C lc­ ment ve kitapta ismi geçen diğer arkadaşlarımla beraber."

ON ALTINCI BÖLÜM Elimizde Clemcnt'in faziletini gösteren bir mektup bulunmaktadır. Korinthos Kilisesinde kötü niyetli adamlar ortaya çıktıklarında Clcment mektubunu Roma Kilisesi adına yazmıştı. Mektubun hem o zamanlar hem de günümüzde insanlara okutulduğunu biliyoruz. Gerçekten de o zamanlar Hcgesippus Korinthos Kilisesinde ortaya çıkan kötü niyetli adamların yaptıklarına şahittir.

ON YEDİNCİ BÖLÜM Domitianus birçok insana büyük kötülükler yapmıştı. Haksız yere ölüm cezası alan Romalı asillerin sayıları da az değildi. Ünlü insanları haksız yere sürgüne gönderdi ve mallarını kamulaştırdı. Açıkçası Tanrıdan nefret etme ve onun düşmanı olm a konusunda adeta Ncro'nun bir ardılı gibi davrandı. Babası Vcspasianus bize karşı önyar­


KİLİSE TARİHİ 7 9

gılı olmamasına karşın Domitianus bize eziyet eden imparatorlar ara­ sında ikinci sırada yer aldı.

ON SEKİZİNCİ BÖLÜM Yuhaıına eziyetlere nuruz kalmaya devam ediyordu. Daha sonra Kutsal Kitap’a inanması nedeniyle Patmos Adasında yaşamak cezasına çarptırıldı. Iraneus, Sapkınlıklara K arşı adlı eserinin beşinci kitabında Dcccal’in isimlerinin sayısı üzerine. Yuhanna'nın Esinlem esinden bazı alıntılar yapar ve şöyle der: "Eğer isminin açıkça bildirilmesi istenseydi, Esinleme onun açıkça bildirildiğini görürdük. Öte yandan onu çok uzun zaman önce görmedik. Domitianus döneminin sonlarına yetişenler ondan haberdar oldular." İnancımızı öğretmeye çalışan tarihçiler onun zamanında eziyetlerin ve şehit edilmelerin sürekli olarak devam ettiğini söyleyeceklerdir. Gerçekten de kusursuz bir biçimde olayları kayıt ettiler. Domitianus’un imparatorluğunun on beşinci senesinde zamanın konsüllerin­ den Flavius, Cleınenc’in kız kardeşi Flavia Domiria ve yanındakiler İsa’­ ya inançlarından dolayı Pontia A dasına sürgün edildiler.

ON DOKUZUNCU BÖLÜM Domitianus Davud’un soyundan gelenlerin zincire vurulmalarını em­ rettiğinde eski hikâyelere göre bazı kafirler Iuda’mn soyundan gelenle­ re suçlamalarda bulunmuşlardır. Davud’un soyundan gelenlerle İsa’nın soyunun aynı olduğunu iddia etmişlerdir. Hcgcsippus:ı bu konuda şun­ ları ifade etmektedir:

YİRMİNCİ BÖLÜM “Efendimizin kardeşinin soyundan gelen Iudanın torunları halen ya­ şamlarını sürdürmektedirler. Kendilerinin Davud’un soyundan geldikleri bilgisi imparator Do-


o u

I.USEBİOS

mitianus’a Evocatus tarafından haber verilmişti. Domitianus, İsa’dan da Herod’d an olduğu gibi korkuyordu. Bu nedenle insanlara Davud’un soyundan gelip gelmediklerini sordu. Ardından tüm mal varlıklarını ve sahip oldukları parayı öğrenmek istedi. Onlar yanıtlarında her birinin toplam dokuz yüz deııariusluk" mal varlığına sahip olduklarını bildirdiler. Bu para sadece gümüşten oluşmuyordu. Aynı zamanda toprakları da vardı. Vergiler yükseltildiğinden dolayı kendileri de çalışmak zorunda kalmışlardı. Ardından yoğun çalışma koşullarının bir sonucu olarak ellerinde ortaya çıkan nasırları gösterdiler. Daha sonra onlara İsa ile ilgili sorular soruldu. Onlar da İsa dirildi­ ğinde kurulacak olan krallığın dünyevi bir krallık olmadığını ifade etti­ ler. Bunıın cennete ait bir krallık olduğunu ve İsa dirildiğinde herkesin öleceğini ve insanların da buna göre çalıştıklarını söylediler. Domitianus bunları duyduğunda Hıristiyan lan hor görmedi ve üzerlerinde devam ettirilen takibatların bitirilmesi emrini verdi. Ardından Efendimiz'in şahitleri olan akrabalarını serbest bıraktı. Böylece Traianus zamanına kadar barış hüküm sürdü.” Bütün hu olay­ ları Hcgcsippos anlatmaktadır. Tercullianus, Domitianus hakkında şunları ifade etmektedir: “D o ­ mitianus da ilk başlarda Ncro'nun gaddarlığını devam ettirmek istedi. Fakat daha sonraları bu yaptıklarından vazgeçti." Domitianus on beş sene hüküm sürdü. Ardından Nerva başa geçti. Tarihçiler bu sırada senatonun, Domitianusa haksız yere verilen onurla­ rını geri çektiğini aynca mallan ellerinden alınan ve sürgüne gönderilen insanlara eski haklarının geri verilmesi karan aldığını belirtmektedirler. Eski Hıristiyan anlatımına göre bu dönemde Yuhanna da sürgün edildiği adadan Ephcsos’taki ikametgahına geri dönmüştür.

YİRMİ BİRİNCİ BÖLÜM Nerva bir yıldan biraz fâzla bir süre iktidarda kaldıktan sonra yerine Traianus geçti. İlk senesinde on üç yıldan bu yana İskenderiye kenti pis­ koposluğunu yürüten Abilius yerini Ccrdon’a bıraktı.


KİLİSE TARİHİ

8l

ilk İskenderiye piskoposu Annianus’tu. Cerdon ise üçüncü sırada yer almaktaydı. Bu sıraiar Paulus ve Petrus’tan sonra görev alan Roma Kilisesi piskoposu Clement görevdeki üçüncü senesindeydi. Linus ise Ananclctus’tan sonra göreve gelen ilk piskopostur.

YİRMİ İKİNCİ BÖLÜM Anriokhcia Kilisesinin ikinci piskoposu Ignadus'cu. Birincisi ise Evodius'tu. Aynı şekilde Kurtarıcımız’ın kardeşinden sonra Kudüs Kilisesinin başına geçen ikinci kişi de Symeon olmuştur.

YİRMİ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM Bu dönemde İsa’yı sevenlerden Yuhanna, Domitianus’un ölümüyle bera­ ber sürgün edildiği adadan Ephesos’taki Kilisesinin başına geri döndü. Yuhanna, İsa'ya tanıklık eden ve sağ kalan kişilerden birisiydi. Gü­ venilir yazarlar olan Clement ve Irancus da bu fikri desteklemektedirler. Sapkınlıklara K arft adlı çalışmasının ikinci kitabında şunları ifade etmektedir: "Efendimiz’in öğretilerini Asya’d a Yuhanna yaydı. O. Traianus zamanına kadar görevine devam etti.” Bu çalışmanın üçüncü kitabında şu sözleri eklemektedir: “ Ephe­ sos’taki kilise, Paulus tarafından kuruldu. Traianus zamanına kadar kili­ senin başında Yuhanna görev yaptı." Clement de ‘Zengin Adam ı Ne K urtarabilir? adlı çalışmasında bu konuyu hikâye biçiminde özetlemekte ve şöyle demektedir: “Gelecek nesillere aktarılması gereken bu hikâyeyi dinleyin. Tiranın ölümünden sonra Patmos Adasındaki sürgün yerinden Ephesos’a dön­ dü. Daha sonra putperestlerin yaşadığı komşu bölgelere gitti. Amacı burada bazı piskoposları görevlendirmekti. Kutsal Ruh tarafından çok sayıda kiliseye görevlileri atadı. Kiliselere gittiğinde oradaki insanlara başka konularda da öğütler verdi. Ayrıca fiziksel olarak güçlü olan insanların daha çok değer gör­ düklerini biliyordu. Görevlendirme sırasında insanlara, “Seni Isa’nın ve kilisenin bir tanığı olarak görevlendiriyorum” diyordu. Ardından aynı


IU5EBİOS

şeyi Hphesos'ta da yaptı. Piskopos da kendisinin söylediği sözleri tek­ rarladı. Bundan sonra Yuhanna Hphesos’tan ayrıldı. Rahip evine aldığı bir çocuğu büyüttü ve vaftiz etti. Efendimiz'in öğretileriyle kendisine mükemmel bir koruma sağlamış oluyordu. Fakat çocuk daha sonraları yaşıtları gibi pahalı eğlencelere merak saldı. Sonunda da onlar gibi davranmaya başladı. Arkadaşları bir gece hırsızlığa çıkrıklarında ona da bir şeyler aldılar ve daha sonra kendileri­ ne katılmasını istediler. Çocuk gün geçtikçe karanlığa doğru koşuyordu. Sonunda doğru yoldan ayrıldı ve dizginlerinden kurtulmuş bir at gibi sağa sola koştur­ maya başladı. Artık Tanrı tarafından kurtarılma ümidini tamamen kaybetmişti. İçindeki iyiliklerin tümünü kaybettikten sonra da eli kanlı haydutların başı olup çıktı. Zaman ilerledi ve günün birinde Yuhanna’nın yanına gitmesi gerekti. Onunla başka konularda konuşmak istediğini söyledi. Kendisine, “Ey piskopos! Sen İsa’nın ve kilisenin yaptıklarına şahidik edersin” dedi. Piskopos kendisini ilk gördüğünde şaşkınlığını gizleyemedi. Ardından gözyaşları dökerek genç ve güçlü bir erkeğe ihtiyacı olduğu­ nu söyledi. Nedeni soruluca onun öldüğünü söyledi. Hırsız, “Nasıl bir ölüm?” diye sordu. Piskopos Tanrı için öldüğünü söyledi. Bundan son­ ra genç adam hırsızlığı ve kötülükleri bıraktı. Ardından piskopos elbiselerini parçalayarak başına vurdu ve gitmek istediğini söyledi. Atına binerek kiliseden ayrıldıktan kısa bir süre sonra haydutlar tarafından yakalandı. Kaçmak için bir çaba göstermeksizin adamlara, “ Beni liderinize g ö ­ türün” dedi. Beklemeye devam ediyordu. Bu sırada reisleri kendisini uzaktan gö­ rünce kaçmaya kalkıştı. Yuhanna ise yaşına bakmaksızın onu rakip etmeye çalıştı. Bu sırada kendisinden kaçmaması gerektiğini ve kendisinin ümidi olduğunu söy­ lüyordu. Şöyle diyordu: “Sana İsa’nın sözlerini aktaracağım. Eğer ihti­ yaç duyarsan sana yardım edeceğim. Gerekirse senin için ölüme katla­ nacağım. Dur ve dinle! Beni İsa gönderdi." Bu sözleri duyduktan sonra ilk olarak titredi. Ardından da ağlayarak


KİMSE TARİHİ

83

onun kucağına atıldı. Gözyaşları içinde suçlarını itiraf etti. Ardından da ikinci defa vaftiz edildi. Yuhanna kendisini rehin vererek onun kurtulacağını söylüyordu. Adam da sağ elini öperek pişmanlığını gösterdi. Daha sonra kiliseye geri döndüler. Sürekli olarak dualar edip, oruç tutarak kendisini arındırmaya çalıştı. Yeniden kilisede görevlendirileceği döneme dek hiçbir zaman onun yanından ayrılmadı. Bu adam yaşadığı pişmanlıkla gerçekten de yeniden dirilmenin büyük bir örneğini gözlerimizin önüne sermiştir.

YİRMİ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM Bu kısmı Clcmcnt’tcn alarak okuyucularımıza yararlı olacağı inancıyla ekledim. Şimdi izninizle elçinin bu tartışmasız yazılarına bir göz atalım. Onun Incil’ine göre tüm kiliseler cennetin altındadır ve özgün ola­ rak tanınmalıdır. Eski insanlar ilk üç Incil’den sonra bir sonuca varabil­ mek için dördüncüyü saklamışlardı. Bu büyük ve ilahi adamlar yanı tsanın elçileri, ruhlarını ve konuş­ malarını her zaman temiz tuttular. Bu insanlar büyük bir çaba harcaya­ rak efendimiz adına çalışmalarını yürüttüler. Fakat zaman zaman öğre­ tilerini nasıl aktaracaklarım bilemediler. Ancak her zaman büyük bir çalışma gücüyle doluydular. Dünyada cennet krallığını duyurdular ve yazılan şeylerin sadece çok küçük bir kısmı kapsadığına dikkat çektiler. Yaptıkları şeylerde kendilerinden daha büyükleri tarafından destek­ leniyorlardı. Örneğin diğerlerinden çok daha üstün olduğunu bildiği­ miz Paulus kısa mektuplar dışında başka bir şey yayınlamadı. Ancak Paulus sayısız derecede gizemli meseleler hakkında bilgi sahibi olan birisiydi. Kendisi son derece değerli bir insan sayılmıştır. On iki elçi ve yetmiş mürit de bu konuların cahili değillerdi. Fakat sadece Matta ve Yuhanna'nın yazdıkları bize yol göstermiştir. Matta Hıristiyanlık öğretilerini İbranicc’yc çevirdi ve onları bilgilen­ dirdi. Böylccc bu insanları Hıristiyanlık’tan mahrum bırakmamış oldu. Markos ve Luka’nın İncilleri yayınlanmıştır. Onlar Yuhanna’nın söz­ lü olarak bunları yaymakla görevli olduğunu ve daha sonra Incil’i yazı­


8 4

EUSEBtOS

ya geçirdiğini ifade ederler. Üç Incil’in de kendi ellerine geldiğini ve hepsinin de doğru olduğuna tanıklık ettiklerini söylerler. Fakat Yuhanna'nın Incil’inde İsa'nın ilk zamanlar yaptıkları eksiktir. Bu anlattıklarım gerçektir. Kurtarıcımız’ın hapsedilmesinden bir sene sonra Yuhanna kendi bildiklerini yazmaya başlamıştır. Bu konuya kendi metninin başlarında değinir. Bu konuya M ananın İncilinde şu sözlerle değinilmektedir: “İsa, Yahya'nın tutuklandığını haber alınca Galile’ye geri döndü." Markos da aynı şeyleri söyler ve İsa'nın geri döndüğünden bahseder. Luka ise H erodun Yahya’yı hapse attırdığından bahseder ve onun kötülüklerine bir yenisini eklediğini anlatır. Bu nedenle Yuhanna İncilini kendilerininkinden ayrı tutmaktadır­ lar. Kurtancunızın bundan evvel yaptığı işlerle ilgili olarak kendilerinin kayıt aldığını belirttiler ve Yakup’un İncilindeki şu cümleleri delil ola­ rak gösterirler: “ İsa ilk mucizesini yaptı.” “Yahya da Salim yakınındaki Aynon’da vaftiz ediliyordu." “ Yahya henüz hapse atılmamıştı." Yuhanna kendi Incil’inde hapishaneden sonraki olayları anlatır. Fakat diğer üç yazar bundan evvelki olaylardan da söz ederler. Kimileri arada nasıl bir fark olduğunu anlayaınayabilirlcr. Yuhanna'nın İncilinin Kurtarıcımız’ın yaşamının ikinci bölümünü anlatmasın­ da bir sorun yoktur diye düşünürler. F'Ibctte ki bir sorun yoktur. Zaten Kutsal Ruhun üstünlüğünü tanıtma görevi Yuhanna’ya, Matta ve Luka tarafından verilen bir işti. Yuhanna’nın İncili üzerine bu kadar bilgi yeterli. Luka kendi Incil’inin ilk bölümünde bu konuya değinir. Başka insanların da bu konu üzerine yazmaya çalıştıklarını ve olayları hikâyeIcştirdiklcrini söyler. Fakat kendisinin gerçekleri iletmek ve yanlış bilgi­ leri aktarmamak gibi bir amacı olduğunu da sözlerine ekler. Bu konuda diğer elçilerden ve şahsen tanıdığı Paulus’tan destek alır. O halde bizim de eski insanların onlar hakkında neler söylediklerine göz atıp, bunlardan alıntılar yapmamız yerinde olacaktır. Yııhanna’nın Incil’i ve daha sonraki mektupları genel olarak kabul görür. Fakat yazdığı diğer iki şey tartışmalıdır. Kıyamet konusu en tartışmalı kısımdır. Bu konuda eski insanların şahitlikleri en iyi kararı verecektir.


KİLİSE TARİHİ

85

YİRMİ BEŞİNCİ BÖLÜM Incil'in dc

bir özetini vermek yerinde olacaktır, tik olarak dört kutsal Incil yer almakradır. Ardından Elçilerin İçleri bölümü gelir. Daha sonra Paulus, Yuhanna ve Petrus’un mektupları bulunmaktadır. En son olarak da Yuhannanm Esinlemesi yer alır. Ancak bu konu tartışmalı bir konudur ve değişik fikirler vardır. Bunlar herkes tarafından kabul görür. Bir dc tartışmalı konular bulunmaktadır. Bunlar arasında Yakupun, Paul usun ikinci mektubu ve Yuhanna’nın iki ve üçüncü mektupları yer almaktadır. Bu yazıların aynı kişiye mi, yoksa başka bir insana mı ait oldukları tartışmalıdır. Çoban diye adlandırılan Paulus’u n Hareketleri kısmı her zaman red­ dedilmektedir. Yine Rarnabıis'ın M ektupları ve Yuhannaya Göre Kıyamet reddedilen kısımlardandır. Diğerleri ise kabul görmektedirler. Yahudilere Göre Hıristiyanlık öğretisi adlı kısmı da bu bölüm ara­ sında yer almaktadır. Burada Yahudilcrin İsa’yı kabul ettikleri belirtil­ mektedir. Ancak bu kısım da tartışmalıdır. Ancak biz yine dc bu bölümlerin isimlerini verdik. Çünkü kilise geleneğine göre doğru ve özgün çalışmalar olarak kabul cdilıııckıcdiı1er. Her ne kadar tartışmalı konular da olsalar sonuçta kilise tarihi yazarları tarafından bilinen konulardır. Yine, bazı piskoposların çalış­ maları ‘kafirlerin işleri’ başlığında değerlendirilmektedir. Bunlar arasın­ da Petrus,Thomas ve Matta'nm İncilleri ve Andraios ve Yakupun İşleri yer almaktadır. Ayrıca yazdıklarının değerli olmadığı düşünülen diğer piskoposların çalışmaları da bu grup içinde kabul edilmektedir. Bu insanların çalışmaları farklı bir karakter taşımaktadır. Hem düşün­ celeri hem dc amaçlan kiliseden farklı olduğundan dolayı sapkınlar sını­ fı içine sokulmaktadırlar. Yazdıklarının hepsi ile saçma sapan ve kafirce yazılardır. Şimdi kendi tarihimize kaldığımız yerden devam edelim.

YİRMİ ALTINCI BÖLÜM Simon M agus’tan sonra şeytanın gücünü yönlendiren ikinci kişi Menandros'tu. Menandros’un Simon’dan aşağı kalır bir yanı yoktu. Samiriycli bu adam öğretmenin büyücülükle ilgili hikâyelerini dinle-


OU

H'UHİO.S

inekten büyük keyif alırdı. Kendisinin kurtarıcı olduğunu iddia etti. Söylediklerine bakılırsa dünyamızı oluşturan melekler kendisine büyük güçler vermişler ve onu vaftiz etmişlerdi. Ayrıca kendisi ölümsüzdü, öldükten sonra da yaptığı işler her zaman hatırlanmaya devam edecekti. Tüm bunları Iraııcus’tan öğrenmekteyiz. Iustinianus da Simon’dan söz ederken bu adamın ismini anmaktadır. Şöyle demektedir: “Samiriyc’nin Kapparattca köyünde Mcnandros diye bir adam yaşamaktadır. Simon’dan öğrendiği şeytanlıkları taraftar­ larına öğretti. Çok sayıda insan da ona inandı. Halen buna inanan insanlar görünmektedir.” O gerçekten de iblisin biriydi, ölüleri yeniden dirilttiği inancıyla Hıristiyanlara iftira atmaktaydı. Kilisenin öğretilerini saçma bir hale soku­ yordu. Fakat İsa’nın adamları onun hayallerini suya düşürmesini bildiler.

YİRMİ YEDİNCİ BÖLÜM Kötü İblis, insanları İsa’nın düşüncelerinden uzaklaştırmıyordu. Bu nedenle onları kendi amaçlarına yakınlaştırmaya çalıştı. İsa'nın fikirlerini savunan Ebionites adında bir grup bulunmaktaydı. Onun Meryem ile ilişkisi olan son derece erdemli bir insan olduğunu düşündüler. Yasalarına göre yaşamları sadece İsa tarafından Inırtanlamazdı. Onlara göre aynı isimde başka birisinin daha olması gerekirdi. Ancak tuhaf bir biçimde İsa’yı reddetmediler. Onun Kutsal Ruhun bir bakireyi hamile bırakmasından doğduğuna iııanmamazlık etmediler. Fakat yine de bazı şeyleri kabul etmiyorlardı. Ancak daha sonraları yeniden eski inançlarına geri döndüler. Diğer yandan elçilerin mektuplarını eski kanunlara karşı geldikle­ rinden dolayı doğru kabul ermiyorlardı. Hırisriyanlık öğretisini sadece Yahudi inançlarına göre yorumlamaktaydılar. Bir yandan Yahudi inancına uygun bir şekilde Sebt gününü ve diğer özel günleri kutlarken bir yandan da bizim gibi İsa’nın yeniden dirile­ ceği günü kutlamaktaydılar. Yahudilcr arasında fakir bir adam bu şekilde çağırıldığından ve fikir­ lerinin yoksulluğundan dolayı Ebionites ismiyle anıldılar.


KİLİSE TARİHİ

87

YİRMİ SEKİZİNCİ BÖLÜM Bu dönemde Cerinthus adında bir sapkın da ortaya çıktı. Gaius. Tartış­ m alar atili eserinde bu adamla ilgili olarak şunları ifade etmektedir: Ccrinthus’a melekler tarafından yaptığı yanlışlıklar gösterilmeden önce bizden olağanüstü talepleri olmuştu. Ona göre İsa’nın yeniden dirilmesinden sonra yeryüzünde bir krallık kurulacak ve bu krallık arzular ve zevklere uygun şekilde işleyecekti. Ayrıca Tanrının kelimele­ ri düşmanlarının bin seneden bu yana evlilik festivallerini de yalan beyanlarla yok etmeye çalıştıklarını ifade ediyordu." İskenderiye piskoposu Dionysios, Sözler adlı çalışmasının ikinci kitabında Yuhanna’nm Kıyameti ve bu adam hakkında bazı şeyler anlatmakta ve şöyle demektedir: “Cerinthus tarafından kurulan ve daha sonraları bu isimle anılan tarikat da İsa’nın dünyada bir krallık kuracağına inananlar arasında yer almaktaydı. Bu adam kendi doğasında arzuladığı her şeyin İsa'nın dünyadaki krallığında da var olacağına inandı. Yemek, içmek, cinsel istekler, evli­ lik gibi konular onun çok daha istekli olmasına yol açıyordu." Dionysios’un sözleri bu şekildedir. Fakat Iraneus, Sapkınlıklara K arşı adlı eserinin üçüncü kitabında, bu adamın berbat fikirleriyle ilgi­ li anılması gereken bir hikâyeyi anlatmaktadır. Polykarphos görev aldı­ ğı zamanlarda Yakup’u vaftiz etmek için içeri girdi. Fakat Ccrinthusün içeride olduğunu öğrenince hemen kendisini dışarı attı. Onunla aynı çatı altında olmaya katlanamazdı. Ardından da şunları söyledi: “Gerçeğin düşmanı Cerinthus ile aynı çatı altında olmamak için kaç­ mama izin verin.”

YİRMİ DOKUZUNCU BÖLÜM Aynı zamanlarda Nikolaosçular adında bir mezhep ortaya çıktı ve kısa süre içinde genişlemeye başladılar. Mezheplerinin kurucusu olan Nikolaos’uıı Stephanus ile birlikte fakirlerin hizmetine çalışmış olma­ sından büyük onur duyuyorlardı. İskenderiyeli Clemcnt, Strom ata adlı kitabının üçüncü bölümünde şöyle demektedir:


ÖÖ

EUSEBİOS

"Kurtarıcımızın göğe yükselmesinin ardından piskoposların güzel kadınlarla evlendiklerini söylerler ve bunu kıskanırlar. Onlara göre böylcce piskoposlar görevlerini suistimal erminlerdir. Yine onlara göre yapılanları körü körüne tekrar etmek herhangi bir utanç olmaksızın zina suçlarının artmasına neden olmuştur." Fakat Nikolaos’un evlendiği kadın dışında başka bir kadınla beraber olmadığını biliyorum. Kız çocukları da ilerleyen yaşlarına kadar beka­ retlerini korumuşlardır. Oğlu da kendisi gibiydi. Eğer tüm bunlar doğ­ ruysa piskoposlann yanına kıskançça sevdiği kansını getirerek kendi tutkularının önüne geçmiş olmalıdır. Diğer yandan kutsal kitabımızda da hiç kimsenin efendiye kulluk edemeyeceği ve önceliği Efendimize vermesi gerektiği yazılıdır. Matta İncilinde de benzeri şeyler yazılıdır ve kendi ruhlarını ve sadakatlerini güçlendirmek için dünyevi zevklerden kendilerini mah­ rum bırakmaları gerektiği söylenmektedir. Daha sonraları gerçeği sap­ tırmaya çalışan bu adamların nesilleri tamamen tükenmiştir.

OTUZUNCU BÖLÜM Sözlerinden alıntılar yaptığımız Clcment, piskoposlann evli olmamalan gerektiğini savunmaktaydı. Ancak piskoposlardan Peter'in evli olduğunu bilmekteyiz. Philippos da evliliğinden iki kız çocuğuna sahipti Yine Paulus da evliydi. Fakat belki de evlilikleri yaptıktan işlerine engel olmamışa. Konu bu olduğuna göre başka bir yazarın kitabından da alıntılar yapmamız yanlış olmayacaktır. Stromata’nın yedinci kitabında şöyle denmektedir: Kutsal Peter’in karısı ona ölümünde yol göstermişti. Eve döndüğünde çok sevindi ve onu cesaretlendirmek için şöyle dedi: “Efendim izi hanrla! işte böylesine bir evlilik kutsaldır." Bu olayı anlat­ mamın nedeni konuyla ilgili olduğunu düşünmemdir.

OTUZ BİRİNCİ BÖLÜM Paulus ve Petnıs’un ölüm biçimleri ve defin yerleri ile ilgili bilgileri daha önceden vermiştik.


KİLİSE TARİHİ

89

Yuhanna’nm ölümü hakkında da genel bilgiler bulunmaktadır. Ancak Kphesos'un mahallelerinden birinde piskoposluk yapan Polykrates’in Koma piskoposu Victor a gönderdiği mektubunda defin konusundan söz edilmektedir. Mektupta Philippos ve kızlan hakkında şöyle denmektedir: “Asya’daki ışıklar sönmüştü. Fakat Efendimiz in gelişiyle yeniden yan­ ılılan Şu an Hicrapolis’tc yatan Philippos ve onun iki bakire kızı da elçi­ ler arasındaydı. Kızlardan birisi Kutsal Ruhun yanında diğeri ise Ephesos’tadır. Yuhanna da kızlardan birisinin Efendimizin göğsüne yas­ lanarak rahiplere ait yerde yattığına şahittir. Hepsi de Ephcsosca uyurlar. Ölümleri ile ilgili olarak bu kadarı yeterli. Yukarıda kısaca söz ettiği­ miz Gaius’un diyaloglarında Proklos Philippos’un kızlarının ölümü ile ilgili olarak görüşlerini açıklamaktadır. Ona göre Philippos’un dört kızı vardır ve kızlar ile babanın mezan Hierapolis’te bulunmaktadır. Ö te yandan, Elçilerin Iflerînde de bu konudan söz edilmekte ve Iudca’daki Cacsaria’da bu kızların yaşadıkları söylenmektedir. Şöyle ifade edilir: “Yedi kişiden birisi olan müjdeci Philippos’un evinde kal­ dık. Bu adamın peygamberlik yapan ve bakire olan dört kızı vardı." Böylccc elçilerle ilgili olarak kutsal yazılarla ilgili sayfalara ulaştık. Konu tartışmalı da olsa çoğu kilise bu olaylardan bahsetmektedir. Kimi yerlerde ise tamamen reddedilmektedirler. Şimdi izninizle konuya kal­ dığım yerden devam etmek istiyorum.

OTUZ İKİNCİ BÖLÜM Nero ve Domitianus gibi bu imparator zamanında da takibatlar devam etmiştir. Bunların neticesinde Kudüs Kilisesi piskoposu ve Klopas’ın oğlu Symcon şehit edilmiştir. Hegesippos olanlara şahittir ve zaman zaman çeşitli yerlerde anlat­ maktadır. Anlattıklarına bakılırsa sapkınlar zaman zaman Symcon’u suçlamaktaydılar. Hıristiyan olduğu açığa kavuştuktan sonra çeşitli işkencelere uğratıldı ve sonunda herkesi şaşırtacak şekilde efendimiz gibi o da şehit edildi. Hiçbir sorgulama yapmaksızın Hegesippos’un yazdıklarını aktarı­ yorum: “ Klopas'ın oğlu Symcon, Davud’un soyundan gelmekteydi.


9 0

F.USEBİOS

Hıristiyan olduğu için şehit edildiğinde yüz yirmi yaşındaydı. Bu olaylar Traianus’un imparatorluğu ve Atticus’un valiliği zamanında gerçekleşmiştir.” Aynı yazar Davud’un soyundan gelen herkesin suçlandığını anlat­ maktadır. Belki de o, İsa'yı görenlerden ve duyanlardan birisiydi. Ger­ çekten de yaşam süresinin uzunluğuna bakarsak onun Klopas’ın Meryem’in kocası ve Symcon’un babası olması mantıklı görünmektedir. Yine Hegesippos’a göre Ktırtancımız’ın kardeşlerinin soyundan ge­ len ludas, Domitianus zamanında şahitlik etmiştir. Hıristiyan olması da bu dönemde gerçekleşmiştir. Şöyle devam etmektedir: “ Her kiliseden Efendimizin akrabaları ola­ rak geldiler. İmparator Traianus zamanına kadar her kilisede barışı sağ­ ladılar. Atticus’un valiliği öncesinde KJopas’ın oğlu Symeon da onlara katıldı. Ancak işkenceler başladıktan sonra o da nasibini aldı. Yüz yirmi yaşma kadar yaşamış olması prokonsülüıı hayretler içüıdc kalmasına neden olmuştu. Sonunda o da çarmıha gerildi.” Bugünlerden itibaren kiliselerde bazı sorunlar baş göstermeye başla­ dı. Çeşitli yalanlarla kilisenin o ana kadar bozulmamış olan yapısını bozarak karanlıkta saklamaya çalıştılar. Kiliselerin önde gelen görevlilerinin şehit edildikleri haberleri ulaş­ maya başladı. Bundan sonra onların yaptığı değerli işlerin anılmasına karar verildi. Böylecc tanrıtanımaz kafirlerin yaptıkları işler gelecek nesillere aktarılabilecekti. Ayrıca bundan sonra hiçbir piskopos gerçe­ ğin aksine yalan vaazlar vermedi.

OTUZ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM Bize karşı yapılan işkencelerin en büyüklerinden biri de Pliııius Sccundus’un valiliği zamanında gerçekleşmiştir. Çok sayıda şehit verildi ve Plinius bu konularda imparatorla sürekli olarak haberleşti. Yasalara aykırı bir durum olup olmadığına karar veremediği zamanlarda da imparatora danıştı. Oysaki zina ve cinayet gibi diğer suçlarda aynı ceza­ ları uygulamadı. Ancak Hıristiyanlarla ilgili konularda tamamen yasa­ lara uygun şekilde davrandı.


KİLİSE TARİH!

Traianus ise verdiği yanıtlarda Hıristiyanların aranmasına gerek olmadığını ancak yakalandıkları zaman da cezalandırılmalarını söyle­ mekteydi. Fakat takibatlar yine de son derece korkutucu bir boyuta ulaşmıştı. Çünkü sürekli olarak yeni bahaneler uyduruluyor ve bizim onlara zarar verdiğimiz iddia ediliyordu. Bazen de kimi yerlerde bazı insanlar ortaya çıkıyor ve iftira atıyorlardı. Yerel bazda büyük işkence­ ler yapılmamasına karşın yakalananlar eyaletlere gönderilmekteydiler. Bu nedenlerden dolayı değişik yollarla çok sayıda şehit verdik. Tertullianus da eserinde bu konulardan söz etmektedir. Çevirisi şu şekildedir: “Gerçekten de yasakladığımız şeylerin yapıldığını gördük. Plinius, Sccundus eyalet valisiyken Hıristiyanları suçlamış ve onları asaletlerinden yoksun bırakmıştı. Çok sayıda insan onun tarafından şaşırtıldı ve takibatlar yoğunluk kazandı. İmparator Traianus ile haber­ leşiyor ve kurban kesmek konusunda hevessiz olanları bildiriyordu. Ayrıca imparatora Hıristiyanların sabah erkenden kalktıklarını ve ilahiler söylediklerini haber verdi. Sonuçta cinayet, hırsızlık ve zina gibi bu da yasaklandı. Traianus ise yanıtında Hıristiyanların aranmamaları gerektiğini, fakat yakalandıklarında cezalandırılmalarını söylemiştir." Bu dönemde yaşanan olaylar böyleydi.

OTUZ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM Yukarıda sözü edilen imparatorun hüküm sürdüğü üçüncü senede Clcmcnt, Roma Kilisesinin idaresini F.varcstusa bıraktı. Dokuz yıl bo­ yunca Kutsal Kitap öğretileriyle ilgili olarak çalıştıktan sonra bu yaşam­ dan aynldı.

OTUZ BEŞİNCİ BÖLÜM Daha önce de anlattığımız şekilde Symeon’un ölümünden sonra Kudüs Kilisesinin başına lustus geçti. O zamanlar İustus. İsa’ya inanan binler­ ce insandan birisiydi.


OTUZ ALTINCI BÖLÜM Elçilerin öğrencilerinden Polykarphos, Smyrna Kilisesi’nde görev almış, efendimizi görmüş ve duymuş olanlardan birisiydi. Aynı sıralarda Hircapolis piskoposu Papias görev yapmaktaydı. Anriokhcia Kilisesi’nde ise Pctrus’ran sonra Ignatius görev aldı. Bugün de kendisini anmaktayız. Onun Suriye’den Roma’ya gönderildiği ve Hıristiyan olduğunu itiraf ettiğinden dolayı vahşi hayvanlara yem edildiği anlatılmaktadır. Asya’da yaptığı yolculuklar sırasında çeşitli kentlere uğrayarak ora­ daki kiliselerde adeta katı bir askeri disiplin kurdu. Özellikle insanları sapkınlıklar konusunda uyardı ve onların piskoposların izinden gitme­ leri gerektiğini söyledi. Ayrıca bunları yazılı olarak da ifade etmesinin doğru olacağına inanırdı. Smyrna’ya geldiğinde Ephesos Kilisesindeki Polykarphos’a bir mek­ tup yazdı. Kendisine O nesim us’taıı söz etti. Ayrıca Maiandros Magnesia'sındaki Damas’a ve Trallcls’tc görevli olan Polybios’a da mek­ tuplar gönderdi. Yine Roma K ilisesiyle de sürekli olarak mektuplaşmaktaydı. Kendisinin şehit olmamak için korunmaması gerektiğini söylüyordu. Burada bazı kısa alıntılar yapmanın yerinde olacağına inanmaktayım. Şöyle demekteydi: “Suriye’den Roma’ya kadar hem karada hem denizde gece gündüz demeksizin bir savaşın içindeyim. Etrafımda leoparlar ve çeşit çeşit vahşi hayvanlar var. Bunların ortasında daha fâzla bir şey yapamayabilirim. Benim için hazırlanan hayvanlarla karşılaşmak için sabırsızlanıyo­ rum. Hatta onlara korkmadığımı göstermek için beni oburca yemeleri için dil dökeceğim. Eğer beni yemek konusunda isteksiz davranıyorlar­ sa da onları zorlayacağım. Beni unutmayın. Kendim için en uygun şeyin ne olduğunu biliyorum. Görünür ve görünmez şeyler bana gıpta edecekler. Ben İsa ile beraberim. Bu neden­ le iblislerin vücuduma zarar vermelerine, kollarımı ve bacaklarımı ayırmalarma izin verin. Tüm bunları İsa için yapacağım.” Yukarıda aktardığım şeyleri kiliselere yazdı. Smyma’d an ayrıldıktan sonra Troia, Philadelphia ve Smyrna Kilisesine daha sonraları başkan-


KİLİSE TARİHİ

93

lık edecek olan Polykarphosa da mektuplar yolladı. Kendisi dindar bir adam olduğundan ve Amiokhcia’daki İsa’nın sürüleriyle canla başla ilgilendiğinden dolayı ona övgüler yağdırdı. Smyrnalılar’a yazdığı mektubunda şunları söylemekteydi: “Diril­ menin olduğunu biliyorum ve buna inanıyorum. Petrus ve arkadaşları için de bu durum gcçcrliydi. Ben de tinsel bir ruh değilim. Dokundular ve hissettiler." Yine kendisinin şehit olacağını bildiğini de mektuplarından anlıyo­ ruz. Şöyle diyordu: “ İnsanlarımızın söylediği gibi vahşi hayvanlara yem edileceğim zaman onların dişleri arasında lekesiz bir ekmek gibi öğütüleceğim." Ignatius Philippialılar’a da mektuplar göndermişti. Kelimelerini ay­ nen aktarıyorum: “ Ignatius, Ruf us, Zosimus ve diğerleri gibi sabırlı olmanız için sizin cesaretli olmanızı bekliyorum. Aranızda Paulus ve diğerleri gibi kibirlice değil tam anlamıyla büyük bir istekle çalışanlar olduğunu biliyorum. İnanç ve dürüsdükle çalışıyorsunuz. Diğerleri de bu dünyayı değil Tanrıyı sevdiklerinden dolayı yükseltildiler." Aynca mektubuna şunlan da ilave etmiştir: “ Bana ve Ignatius a mek­ tuplar yolladınız, fcğer Suriye'ye giden birisini bulursam bunları getire­ ceğim ve eğer uygun bir durum olursa ben ya da bir başkası size elçi ola­ rak gönderilecek." Ignatius’un mektuptan çeşitli yollarla elimize ulaştı. Bu mektuplar­ dan önemli dersler çıkartabilmektedir. Mektuplar, efendimiz adına sabır ve inanç düşüncelerini kapsamaktadırlar. Ignatius hakkında bu kadarı yeterli. Ondan sonra Antiokhcia Kilisesinin başına Heros geçti.

OTUZ YEDİNCİ BÖLÜM Son derece kutsal bir insan olan Quadratus un, Philippos’un kızlarının soyundan gelen ve peygamberler ailesinden birisi olduğu ifade edil­ mektedir. Bugün, onun dışında başka insanlar da tanınmaktadır. Bazıları Quadratus’u piskoposlardan sonraki ilk sıraya koyarlar. Bu insanlar, günümüzde daha da çok ün kazanmışlardır. Ayrıca piskopos­ lar da hemen her yerde kiliseler kurdular. Dünyanın her yerinde İncil


9 4

FUSFBİOS

öğretisini ve cennet krallığını insanlara anlatmaya başladılar. O zamanki müritlerin birçoğu kutsal kitabımızı felsefe aşkıyla bir­ leştirmişlerdi. İsa kendilerine mallarını ihtiyacı olanlara dağıtmalarını emretmişti. Ardından piskoposlar çok uzun yolculuklara çıkarak kutsal Incil’i ve İsa’yı tanıtmaya devam ettiler. Yabancı ülkelerde kendi inançlarını yaydıktan sonra, kendilerinden bunları öğrenen insanları papazlar olarak görevlendirdiler. Kendileri ise Tanrının yardımıyla başka insanların ülkelerine ve topraklarına giderek çalışmalarını devam ettirdiler. Tum bunlar kutsal ruhun yardı­ mıyla gerçekleştirildi. İlk duyanlar büyük bir heyecanla gezegenimizin tanrısını kucakladılar. Dünyanın her yerinde görev almış olan piskoposların isimlerini teker teker saymaya gücümüz yetmez. Bu nedenle sadece günümüzde de doktrinleri tartışılan ve öğretilen insanların isimlerini anmakla yetineceğiz.

OTUZ SEKİZİNCİ BÖLÜM Böylcce Ignatius’un mektuplarından söz etmiş olduk. Clemcnt de R o­ ma Kilisesinden Korinthos Kilisesine mektuplar göndermiştir. Bu mektuplar .Yahudiicr ile ilgilidir ve Yahudilerin yaptıkları şeylerin sade­ ce son zamanlarda ortaya çıkan şeyler olmadığı belirtilmektedir. Bu durumun nedeninin elçilerin başka yazılarıyla ilgili olduğu sanıl­ maktaydı. Paulus Yahudilcre kendi dillerinde seslenmişti. Luka ve Clement’iıı mektuptan ise çevrilmişti. Clemcnt de Yalıudilerc aynı karakterde mektuplar yollamıştır. Bu mektupların içerikleri birbirlerinden çok farklı değildi. Özellikle Clemcnt’in ikinci mektubuna göz attığımızda bu mektubun kendisinden önceki mektuplarla benzeşip benzeşmediğini anlayamıyoruz. Bazıları ise bunların Peter ve Apionun mektuplarının bir devamı olduğunu düşünürler. Fakat bu eski insanlar tarafından yapılmış ola­ maz. Çünkü onlar mektuplarını damgalamazlardı... Mektupları Clement’in yazdığı kesindir... Zaten Ignatius ve Polykarphos da aynı şeyi söylerler.


KİLİSE TARİHİ 9 5

OTUZ DOKUZUNCU BÖLÜM Papias’ın beş kitaptan oluşan ve Efendim izin Kahinliği Üzerine başlığını taşıyan bir kitabı vardır. Iraııeus bu kitaptan şu sözlerle söz etmektedir: "İlk dört kitapta Yakup ve Polykarphos’tan duyduğu şeyleri tekrarlamış­ tır. Ancak beşinci kitabı kendisi yazmıştır." Bu kelimeler Irancus'a aittir. Papias çalışmasının önsözünde elçileri bizzat gördüğünü söyleme­ mektedir. Sadece bir arkadaşına ait olan şu sözcükleri kullanır: “ Ben her zaman kendimden büyük olanlardan öğrendiğim şeyleri buraya tereddütsüz koydum. Böylcce gerçeği garanti altına almış ol­ dum. Birçokları gibi gevezelik yapmaktan hoşlanmadım. Sadece efen­ dimiz tarafından verilen emirleri yerine getirdim. Eğer kalkıp birisi benim yanıma gelip büyüklerimizden dem vurursa ben hemen onlara büyüklerimize saygı göstermek için sorular sorarım. Onlara Andraios, Petrus, Philippos, Yakup, Thomas, Yuhanııa, Matta, Kurtarıcımız ve öğretileriyle ilgili sorular sorarım. Bu kitapların nasıl bir kâr getireceğini hiçbir zaman düşünmedim. Sadece onlann her zaman canlı kalmasını istedim.” Burada ismi sayılanlardan birisinin de Yuhanna olmasının ayrı bir önemi vardır. İlk önce Petrus, Yakup ve Matta’nın isimleri sayılır... Ardından kısa bir aradan sonra Yuhanna’nın ismine değinilir. Çünkü onu elçiler arasında değerlendirmemekte ve Aristiondaıı hemen önce söyleyerek kendisini önde gelen rahipler arasında saymaktadır. Eğer bunu doğru kabul edecek olursak Asya’da iki Yuhanna’nın olması ve bu iki adamın da mezarlarının Kphesos'ta olması fikri ağır basacaktır. Bu önemli bir bilgidir. Birinci Yuhanna Incil'in yazarı. İkin­ cisi ise Esinlem enin yazarı olmalıdır. Üzerine konuştuğumuz Papias, piskoposlardan bazı şeyler öğrendi­ ğini kabul eder. Ancak bu insanlann isimleri Aristion ve Yuhanna'dır. En azından sadece bu insanların isimlerini anmaktadır. Bu konuda eli­ mizde başka bir delil bulunmamaktadır. Papias zaman zaman yaptığı alıntılarda belirli bir kilise geleneğine de bağlı kaldığını sözlerine eklemektedir. Hicrapolis’tc yaşayan elçi Philippos da ona konu olmuştur. Papias’ın Philippos’un kızlarıyla ilgili hikâyeyi kendi çağdaşlarından öğrendiğini


9 6

EUSEBIOS

de burada not etmeliyiz. Yine Iusrus Barsabbas adında bir adamın hikâ­ yesini de ondan öğrenmekteyiz. Barsabbas öldürücü bir zehir içerek ölüme gitmişti. Elçilerin ///eri nde Iustus’un Matta ile beraber Kurrarıcunız'ın yanı­ na yükseldiği söylenmektedir. Belki de bu durumun nedeni hain ludas’ın yerine sayıyı tamamlamak için yapılan bir şeydi. Şöyle demek­ tedir: “ İki Ioscphos vardır ve birisi Barsabbas diye adlandırılır. Onun soyadı Iustus’tur." Aynı yazar. Kurtarıcımızla ilgili olarak başka ilginç hikâyeler de anlatmaktadır. İsa'nın krallığının dünyada kurulacağını ve bunun yaklaşık bin sene sonra gerçekleşeceğini iddia ediyordu. Bana kalırsa tüm bunları söyle­ mesinin nedeni elçilerin açıklamalarını tamamen yanlış anlamasından kaynaklanıyordu. Düşünceleri oldukça sınırlı görünüyordu. Bundan dolayı çok sayıda kilise, babasından sonra bu fikre kavuştu. Özellikle Irancus gibi eski insanlara destek vermekteydi. Papias çalışmalarında Efendimiz’in, yukarıda sözünü ettiğimiz Aristion’un ve Yuhanna'nın sözlerini sık sık kullanırdı. Bunlara zaten daha önce de değinmiştik. Ancak şimdi İncil yazarlarından Markos’a yönelik söylediklerinden bahsetmek istiyoruz. Şöyle diyordu: “Petrus, İsa’nın yaptığı şeylerin tanığıydı. Markos da onlan yorumlamakla ve yazıya geçirmekle yetindi. Hiçbir zaman efen­ dimizi dinlememişti, söylediğim gibi sadece Petrus’tan aldıklarını aktardı. Fakat Efendimizin konuşmalarını kendisi dinlemediğinden dolayı bazı hatalar yapma ihtimali vardı. Ancak yanlış olabileceğini düşündüğü yerlerde dikkatli davrandı.” Evet, Papias’ın Markos hakkın­ da söyledikleri böyledir. Matta ile ilgili olarak ise şunları söylemektedir: “Matta bildiği şeyleri İbranice’yc çevirdi.” Aynca Yuhanna ve Petrus’un mektuplarına da şahit olmuştu. Yine İsa’dan önce de bir kadının Hıristiyanlık öğretilerini savunduğu için Yahudiler tarafından suçlandığını anlatmaktadır. Papias ile ilgili olarak bu konulardan söz edilmesi gerektiğini düşündük.


D

ö rdü n cü

K

it a p


Kll.lSF:TARİHİ 9 9

BİRİNCİ BÖLÜM Traianus un imparatorluğunun on ikinci senesinde“ yukarıda sözü edi­ len İskenderiye piskoposu öldü ve dördüncü piskopos olarak Primus göreve geldi. Koma'da Petrus ve Paulus'tan başlayarak beşinci sırada göreve gelen ve bu görevi Evarestus'tan sonra üstlenen Alexander sekiz sene boyun­ ca yönetimde kalmıştır.

İKİNCİ BÖLÜM Kurtarıcımız tarafından oluşturulan ve kilise tarafından geliştirilen öğ­ retiler gün geçtikçe ilerleme kaydetti. Bu arada Yahudilcrin çektikleri sıkıntılar da büyüdü. Traianus’un imparatorluğunun on sekizinci sene­ sinde Yahudiler büyük çaplı bir felaket yaşadılar. Bu arada İskenderiye ve Mısır’ın geri kalan kesimlerinde, özellikle de Kyrene kentinde bir isyan çıktı. Birtakım kötü niyetli adamlar kışkırtı­ yorlardı. Mısır Valisi Lupus başta hiçbir şey yapmadı ve bir sene boyun­ ca askerlerinin sayısını arttırdı.


1 0 0

EUSEBIOS

Ilk saldırısında, İskenderiye kentine kaçan Yahudilcri yakalayıp kat­ leden Yunanlılar karşısında bir zafer kazandı. Fakat Kyrene’deki Yahudilcr Lucuas komutasında Mısır topraklarını yağmalamaya devam etti­ ler. Ardından imparator, Marcus Turbo'yu kara ve deniz ordusunun başına geçirdi. Yanında süvarileri de vardı. O da uzunca bir süre boyunca Yahudilcre karşı savaştı. Sonunda kral Lucuas tarafından desteklenen Yahudilcri mağlup etmeyi başardı. Fakat imparator Mezopotamya’d aki Yahudilcrin de yerliler üzerine bir saldırı yapacaklarını düşünüyordu. Bu nedenle Lucius Quintus’u görevlendirdi. Yahudilcre karşı kazandığı önemli zaferlerden sonra Lucius Quintus, Iudca valisi oldu. Yunanlı tarihçiler bu dönemde yaşa­ nan olaylar hakkında bunları anlatırlar.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM Traianusun on dokuz buçuk sene devam eden yönetiminden sonra Hadrianus imparator oldu. Quadratus kendisini Hıristiyanlara karşı işlenen suçlardan dolayı bir konuşma yapmaya çağırmıştır. Onun bu çalışmaktıı bugün piskoposluk tarihini anlamak isteyen kardeşlerimizin elindedir. Quadrarus şöyle demektedir: “Kurtarıcımızın işleri ölümsüzdür. Bunun nedeni şudur: O, bir ölüyü diriltti ve hasta olanları iyileştirdi. Yalnızca dünyada yaptıklarından dolayı değil, ölümünden sonra yapa­ cakları için de ölümsüzdür. Halen de onun temsilcileri aramızdadır.” Quadratus hakkında anlatacaklarım bu kadar. Dinimize ilk inananlardan birisi olan Aristides de Quadrarus gibi Hadrianus’u özür dilemeye çağırmıştır. Onun çalışmaları da günümüze ulaşmış ve çok sayıda insan tarafından kullanılmaktadır.

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM İmparatorluğunun üçüncü senesinde on senedir görevde bulunan Roma piskoposu Alexander öldü. Yerine Xystus geçti. Aynı sıralarda yirmi sene­ dir İskenderiye piskoposu olan Primus da vefat etti ve yerine lustus geçti.


KİLİSE TARİHİ 1 0 1

BEŞİNCİ BÖLÜM Kudüs’te görev alan piskoposlarla ilgili ayrıntılı yazılı bilgiler bulunma­ maktadır. Bu nedenle sadece kulaktan duyma şeyleri kısaca özetleyeceğim. Hadrianus dönemindeki kuşatmaya kadar Kudüs’te on beş piskopo­ sun görev aldığı söylenmektedir. Ancak bu insanların hepsi Yahudi soyundan gelirler ve İsa’nın öğretisini öğrenerek bu konuda yetenekli olduklarından dolayı piskopos seçilmişlerdir. Yahudi piskoposlar kuşatma zamanına kadar görevde kalmışlardır. Romalılara isyan ettik­ lerinde kentleri işgal edildi. Şimdi başlangıçtan itibaren kentte görev almış olan piskoposların isimlerini vermemiz gerekiyor. İlk önce Kurtancımız’ın kardeşi Yakup, ardından da sırasıyla Symcon, Iustus, Zacchaeus, Tobias. Beııjamin, Yuhanna, Matthias, Phiiippos, Scncca, Iustus. Levi, Ephrcs, Iosephos ve ludas görev almıştır. İsimleri anılan piskoposların hepsi de elçiler zamanında görev almışlardır. Hadrianus’un imparatorluğunun on ikinci senesinde Xystus on se­ nelik görevini tamamladı ve yerine Tclesplıoıu» geçti. Kendisi yedinci piskopostu. Aynı dönemde İskenderiye Kilisesinde yaşanan bir yıl ve birkaç aylık boşluktan sonra Eumenes başa geçti ve görevini on bir sene boyunca devam ettirdi.

ALTINCI BÖLÜM Bu dönemde Yahudi isyanı daha da ciddi bir hâl aldı, ludea valisi Rufus imparatorun yardımcı birlikler göndermesini istedi. Bahane olarak onların delirdiklerini söyledi ve acımaksızın onlara eziyet etti. Kadın, erkek, çocuk gözetmeksizin ve savaş kanunlarına uymaksızın ülkenin her yerini yakıp yıktı. Bu zamanlar Yalıudilcrin lideri Barcocheba’ydı. Bir hırsız ve katilin karakterine sahip olmasına karşın ismiyle övıinürdü. Köleleri, onun doğaüstü güçlere sahip olduğunu düşünerek hareket ettiler. Şanssızlık­ larının ortasına cennetten kutsal bir ışık getireceğini iddia ediyordu.


1 0 2

EUSEBIOS

Hadrianus’un imparatorluğunun^’ on sekizinci senesinde Bithara ken­ tinde savaş patlak verdi. Burası Kudüs’ten çok uzak olmayan tahkimatlı bir yerdi Kuşatma çok uzun süre devam etti ve isyancılar açlık ve susuz­ lukla baş edemediler. İsyancıların lideri yaptıklarının cezasını çekti, ö te yandan Hadrianus’un emriyle çıkarılan bir fermana göre tüm Yahudi hal­ kının Kudüs’ten ayrılması yasaldandı. Artık babalarının topraklarına bile gidemeyeceklerdi. Pcllalı Ariston’un anlattıkları bu şekildedir. Böylcce tüm Yahudi halkı olanlardan zarar görmüştü. Ardından kent kolonilcştirildi ve Aclius Hadrianus’un onuruna kente Aclia ismi verildi. Daha sonra ilk defa putperestlerin yönetimde bulundukları bir kilise kuruldu. Bu olaylar Marcus’uıı piskoposluğu zamanında yaşandı.

YEDİNCİ BÖLÜM Artık dünyanın her yerindeki kiliseler gözalıcı yıldızlar gibi parlıyorlar­ dı. Kurtarıcımıza olan sadakat tüm insanlar arasında yaygınlık kazan­ maya başlamışa. İyi olan her şeye karşı çıkan iblisler ilk olarak insanlan kurtaran kiliseye karşı çıktılar. Bize karşı uygulanan eziyetler dışında silahlananlar arasında o da vardı. Fakat bu kez kiliseye karşı değişik yöntemler tasarlamaya başladı. Yalancı insanları bir araç olarak kullanarak insanların ruhlarını tahrip etmeye çalışıyordu. Sahtekarlar ve hilebazlar dinimize karşı kışkırtıldı­ lar. inanan insanları olabildiğince zedelemeye çalıştılar, ö t e yandan insanların kurtarılacakları yönünde inanca sahip olanlara cahil demek­ ten vazgeçmeye başladılar. Simon’un ardılı olan Menandros'tan sonra adeta çift başlı bir yılan gibi görünen iki adam ortaya çıktı. İsimleri Antiokheialı Saturnius ve İskenderiyeli Basilidcsti. İlk önce Suriye’de ardından da İskenderiye’de tanrıtanımaz okullar kurdular. Irancus’un anlattıklarına bakılırsa Saturnius’un saçma sapan öğretile­ ri Mcnandros’unkilcr gibi büyük saygı görmüştü. Fakat Basilides çok daha değişik bir adamdı. Bir yandan konuşulamayacak sırlardan söz ederken bir yandan da uydurduğu hikâyelerle sapkınlığı hiç de tahmin edilemeyecek yerlere getirdi.


K İÜ SF.T A R IH İİ03

ö t e yandan kilisenin üyeleri ise ender görülen bir hitabet yeteneği ile gerçekleri göstermek amacıyla savaklarına devam ediyorlardı. Daha önce de değindiğimiz gibi bu türden sapkınlıklara yazılarıyla yanıt ver­ meye çalışıyorlardı. Basilidese karşı yazanların başında Agrippa Castor gelmekteydi. Agrippa Castor ona karşı yazanlar arasında en tanıdık isimdir. Çalışmalarında Basilides’in İncil üzerine yirmi dört bölümden olu­ şan bir çalışma yaptığını ve Barcabbas ve Bareophus adında iki pey­ gamberden söz ettiğini bildirmektedir. İnsanları hayrete düşürebilmek amacıyla bunlardan başka bir isim vermemişti. Ayrıca o dönemdeki ezi­ yetlerle et yemenin bir ilgisi olmadığını ve Pythagoras gibi o da kendi taraftarlarına beş senelik bir sessizlik yemini etmelerini söylüyordu. Basilides hakkında biraz önce söz ettiklerimin dışında başka şeyler de anlatılmış ve onun sapkınlığını tam anlamıyla ispatlamıştır. Iraneus bu dönemde Karpokrates adında birisinin yaşadığını ve bu adamın da Gnostik adı verilen başka bir sapkın hareketin lideri oldu­ ğunu ifade etmektedir. Karpokrates. Simon kadar sihirbazlık yapmıyor, fakat yaptığı şeyi de herkesin gözü önünde gerçekleştiriyordu. İnsanlar için aşk iksirleri hazırlıyordu. Bunları iblislerin gönderdiği açıktı. Kendi sırlarla dolu dünyasına girmek isteyenlerin başka şeyler de öğrenmeleri gerektiğini anlatırdı. Böylccc iblisleri kullanarak bir şekilde eline geçirdiği acınacak durumdaki adamların sonunu hazırlamaya çalışıyordu, ö t e yandan kutsal ifadelere iftira etmek için eline geçen hiçbir fırsatı kaçırmadı. Bu adamların yol açtıkları rezaletler tüm Hıristiyan aleminin üzerine kara bir bulut gibi çöktü. Ardından bu inançsızlık akımı ülke dışına da yayılmaya başladı. Saçma sapan bir şekilde annelerimizi ve kız kardeşlerimizi kafirlerin şölenlerine yolladık. Fakat tüm bunlar uzun süre devam etmedi. Sonunda gerçekler hari­ ka bir şekilde parıldamaya başladı. Düşmanlarımızın hileleri açığa çıktı ve kısa bir süre içinde yakalan­ dılar. Daha sonra yeni bir sapkınlık ortaya çıktı, ardından bir tane daha, bir tane daha. Bu böyle sürüp gidiyordu. Her birisi değişik bir şekilde ve farklı insanlar tarafından ortaya atılıyor, ama hepsinin de sonu aynı


1 0 4 EUSEBfOS oluyordu. Bunlar olurken sadece kilise, dinimİ2 İn gücünü vc muhccşcmliğini gözler önüne seriyordu. Hem barbarlara hem de Yunanlılar’a ilham veren felsefenin özünü ancak kilisede bulabilirdiniz. Yine aynı dönemlerde kiliseyi karalayıcı bazı suçlamalar getirildi. Bu suçlamaların gerçekle bir ilgileri yoktu vc bizi eleştirebilecek özgünlük­ ten yoksundular. Ancak bu insanların hiçbirisi artık bize karşı tehlike­ li işlere girişmiyorlar ve eskiden olduğu gibi bizi aşağılamaktan zevk duymuyorlardı. Fakat kafirlere karşı hali hazırda savaşan birçok insan bizim safları­ mıza karıldı. Bu insanlar hem sözlü hem de yazılı olarak kiliseyi savun­ maktaydılar.

SEKİZİNCİ BÖLÜM Aralarında en çok tanınanları Hegesippus’tur. Elçilerin yaşamlarından söz ettiğimiz dönemlerde zaman zaman kendisinden alıntılar yapmıştık. Kilisenin doktrinlerinden bahsettiği beş kitaplık bir eseri bulun­ maktadır. Burada şunları söyler: “Aynı bugünkü gibi anıtlar vc tapınak­ lar inşa ettiler. Ayrıca imparator Hadrianua'un kölesi olan Anrınous adına Antiokhcia’da oyunlar düzenlenmeye başlandı. Antinous’un ismi bu kente verildi ve bir peygamber gibi görüldü.” Aynı dönemlerde bir felsefe sevdalısı olan lustinianus da edebiyat çalışmalarına devam ediyordu. Şunları ifade etmektedir: “Burada günümüzde yaşayan Antinous’tan söz edildiğini sanmıyorum. Oraya nasıl geldiklerini bildikleri halde kendilerini ona bir Tanrı olarak ibadet etmek için zorluyorlardı." Aynı yazar, Yahudi Savaşları üzerine de şunlan söylemektedir: “ Yahudi isyanının lideri Barcocheba savaşın sonlarına doğru, Hıristiyanlar Isa’ya küfretmedikleri ve onu reddetmedikleri sürece onlara çok ağır eczalar vermekteydi.” Yine Yunan felsefesinin Hıristiyanlığa dönüşümü konusunda herhan­ gi bir nedenden söz etmeksizin sonuçlardan bahsediyor ve şöyle diyordu: “ Hıristiyanlan gördüğümde Platon aklıma geldi. Ölümden ya da başka kötü bir şeyden korkmuyorlardı. Sadece kötülüklerden uzak ve mutlu bir yaşam sürmeye çalışıyorlardı. Zevklerle dolu bir yaşamdan hoşlanmıyor-


K İL İS E T A R İH İ 1 0 Ç

lar, bedensel zevklerle ilgilenmiyorlar, öliime meydan okuyarak eğlence­ lerden uzak duruyorlardı. Bu vekildeki yaşamlarını her zaman sürdürdü­ ler. Kuralları uygulamaktan« ölüme gitmeyi tercih ettiler." Iustianus, imparator Hadrianus'un vali Scrcnnius Granianus’tan bir mektup aldığını söyler. Mektupta vali herhangi bir mahkeme yapıl­ maksızın Hıristiyanlan katlettiğini söylemektedir. İmparator da Asya valisi Minucius Fundanus aracılığıyla sadece sıradan insanları memnun edebilmek için herhangi bir suçlama olmaksızın insanların cezalandı­ rılmamalarını söyledi. Latince yazılmış olan bu mektubun orijinali elimizdedir. Şöyle den­ mektedir: “ İmparator Hadrianus’tan aldığım mektuba göre baban senin doğru kararlar aldığına inanıyor. Hadrianus bize bu konuyu sordu, ö t e yandan senin için de bir mektup yazdı. Bunun da bir kop­ yasını mektubun içine koyuyoruz.” Yazar tarafından Latince yazılan bu şeylerin Yunanca ya kusursuz bir çevirisini yapnk. Hadrianus’un mektubunun kopyası ise şöyledir:

DOKUZUNCU BÖLÜM “Minucius Fundanusa: Ünlü bir adam olan Scrcnnius Granianus’tan bir mektup aldım. Besbelli ki benim gibi düşünmüyor ve ihbarcılara hain­ liklerini göstermeleri için bir fırsat verilmesi gerektiğini düşünüyor. Bu nedenle eyalederde yaşayanlar, kolaylıkla Hıristiyan oldukların dan kuşkulandıkları insanları mahkemeye verebilirler ve onları takip edebilirler. Fakat bana kalırsa bir insan suçlandığında onu incelememiz gerekecektir. Fakat bir insan suçlanıyor ve mahkeme de suçlamaların haksız oldu­ ğunu gösteriyorsa bu çirkinliğin de bir cezası olmalıdır. Eğer bir insan iftira ediyorsa onun da acı verici bir şekilde cezalandırılması gerekir.” Hadrianus’un yanın bu şekildeydi.

ONUNCU BÖLÜM Hadrianus yirmi bir sene iktidarda kaldıktan sonra öldü ve yerine An-


106

EUSEBtOS

tonius Pius geçti. İmparatorluğunun ilk senesinde Roma piskoposu Telesphrus görevinin on birinci senesinde ölünce yerine Hyginus geçti. Irancus’a göre Telesphrus un ölümü ünlü bir şehit olma meselesidir. Aynı zamanda yukarıda adı geçen Hyginus, Valentinus ve Telesphrus, Cerdon mezhebinin kurucularıdır. Marcion’un yazarı Roma’da iyi tanınmaktadır. Şöyle söylerler:

ON BİRİNCİ BÖLÜM “ Valentianus. Hyginus’un altında görev yapmaktaydı. Pius’tan Anicetus zamanına kadar çalışmıştır. Marcion’un ardılı olan Cerdon da Hyginus zamanında kiliseye girdi. Sürekli açıklamalarda bulunarak kardeşleri­ mizin toplantılarından çıkan bozuk kararları eleştirdi." Bu sözler Sapkınlıklara K arft adlı eserin üçüncü kitabından alınmış­ tır. İlk kitapta ise Cerdon ile ilgili olarak şunları söylemektedir: *Ccrdon, Simon akımının temsilcilerinden birisidir. Dokuzuncu pis­ kopos Hyginus zamanından bu yana görevinin başındaydı. İsa’nın bahasının Yahudiler olmadığını ifade etmiştir. Aslında bu, eskiden bili­ nen bir şeydi. Ancak daha sonraları unutulmuştu. Daha sonra Pontuslu Marcion onun yerine geçti ve teorilerini geliştirdi. Bir yandan da utan­ mazca küfürler ediyordu." Irancus, Yalentianus’un adeta bir yılan gibi yuvalanmış olan gizli kötülüklerini gözler önüne sermeyi başarmıştır. Yine bu dönemde Marcus adında birisinin yaşadığını ve bu adamın büyücülük konusunda çok yetenekli olduğunu ifade eder. Onun yap­ tıklarıyla ilgili olarak söyledikleri şu şekildedir: Onlann bazdan evlilikle ilgili bazı rimeller başlatmışlardı. Evlen­ mekte olan insanları vaftiz ederken başlarından su döküyor ve şu sözle­ ri söylüyordu: “Gezegenimizin babası bilinmeyen bir isimle, ancak ger­ çekte her şeyin anası İsa’nın soyundan dünyamıza indi. Diğer Yahudiler bununla şaşırtılddar.” Hyginus dört sene görevde bulunduktan sonra öldü ve Roma Kilisesinin başına Pius geçti. İskenderiye’de ise Eumenes’in on üç sene­ lik görev süresi dolunca yerine Marcus geçti. Marcus da on sene sonra


r

KİLİSE TARİHİ

107

vefat edince bu kez kilisenin başına Celadion geçti. Pius, Roma’da on beş sene sonra öldü ve yerine Anicetus geçti Hegesippus Romada Eleutherus’un piskoposluğuna kadar yaşanan olayları kayıt etmiştir. lustinianus da bu dönemin önemli isimleri arasındaydı. Yazılarında adeta bir filozof gibi davranarak Kutsal Kitap için dualar etti. Marciona karşı yazdıklarıysa günümüze ulaşmıştır. Şöyle demektedir: “ Pontuslu Marcion halen öğrencilerine başka bazı tanrıların yaratıcımızdan daha büyük olduğunu anlatıyor. Şeytanların amacı da insanlara küfürler ettirerek İsa’nın babasını ve yaratıcımızı red­ detmelerini ve başka tanrıları daha büyük saymalarını sağlamaktır. Ayrıca bugün Hıristiyan diye adlandırılanlara bu ismi filozofların ver­ diklerini ve aslında böyle bir öğreti olmadığını belirtmektedir.” Aynca şunları da ekler: “Diğer sapkınlıklara karşı da yazdık. Okumak istersen sana bunları verebilirim." Diğer yandan lustinianus. Yunanlılar ile mücadele etmek konusunda çok başarılı olmuştur. Roma senatosu ve İmparator Antoninus Pius adına özür içeren konuşmaları bulunmaktadır. Ancak kendisi Roma’da yaşayan bir insandı. Yazısı şu şekildeydi:

ON İKİNCİ BÖLÜM İmparator T itus Aelius Hadrianus Antoninus Pius Caesar Augustus’a, Vcrissimus ve oğluna, senato ve Roma halkını kutsayan Pius'un adoptifi ve Caesar’ın felsefeyi seven oğluna: “Ben Suriye’nin Filistin eyaletin­ deki Neapolis Flavia kentinde yaşayan Bacchius’un torunu Priscusun oğlu lustinus. Haksız yere saldırılara maruz kalan bir halka yapılanları durdurun. Ben de onlardan birisiyim.” İmparator Asya’nın başka eya­ letlerinde de benzeri olayların yaşandığını haber aldı. Bundan dolayı Asya meclisinde onlara hitap etmeye karar verdi.

ON ÜÇÜNCÜ BÖLÜM “Ben. imparator Caesar Marcus Aurelius Antoninus Augustus Armcnicus. On beş defa tribunus, üç defa konsül ve ponrifex maximus seçildim.


10 8

bUSEHtOS

Asya Meclisini selamlıyorum. Tanrıların böyle insanlardan rahatsız olduklarını ve ibadet etmeyen­ leri isteğinizden daha az cezalandırdığımızı biliyorum. Onlan tanrıtanımazlıkla suçlarken kafanızı karıştırmak istemem. Ama bu insanların tanrıları için ölmelerini sağlarsak yaşadıkları zaman­ dan daha fazla ün kazanacaklardır. Emirlerinize uymadıkları zaman yaşamlarını kaybediyorlar. Depremleri de dikkate alarak sizin her zaman bir şeyler kaybettiği­ nizi ve yaşamınızı onlarınkiyle kıyasladığınızı biliyorum. Hıristiyanlar kendi Tanrılarına daha çok güveniyorlardı ve Ölümsüz tanrılara ibadet ermiyorlardı. Sîzler de onları baskı altına alarak eziyet ettiniz. Yine birçoğunuz eyaletlerde görevli valilere, babalarınıza durumu bildirdiniz. Ancak size gclcıı yanıtlarda Hıristiyanlar Roma yönetimi­ ne karşı bir şeye kalkışmadıkları sürece onlara bir şey yapmamanız söy­ lendi. Bu konuda bana sorulan sorulara da aynı yönde yanıt verdim. Fakat halen bana bu türden suçlamalarla gelen birisi olursa o kimse vatandaşlık haklarını kaybedecek ve suçlanarak cezalandırılacaktır.” Bu metin Ephesos’ralri Asya meclisinde okunmuştur. Bunları zamanın iyi tanınan adamlarından Sardes piskoposu Melito’dan öğrenmekteyiz. Kendisinin imparator Verus ile ilgili olarak da yazıları bulunmaktadır.

ON DÖRDÜNCÜ BÖLÜM Anicctus halen Roma Kilisesinin başındayken Iraııeus .Polykarphos’un Roma’d a olduğunu söyler. İki adam paskalya tarihi üzerine görüşmelerde bulunmuşlardı. Aynı yazar Polykarphos’a olan saygısını göstermek için başka bir konudan daha söz eder. Bu alıntıyı Sapkınlıklara K arşı adlı eserinin üçüncü kitabından yapıyorum: “Fakat Polykarphos bunu sadece piskoposlardan öğrenmemişti. Aynı zamanda İsa’yı görenlerden birisi olan Smyma Kilisesi piskopos­ luğu yapan birisiyle de tanışmıştı.


1

K I.İSF.TARİH

1109

Isa’yı genç yaşında görmüş ve çok uzun süre yaşadıktan sonra ölmüş­ tü. Bu nedenle de her zaman kiliseyle ilgili doğru olan şeyleri kolayca öğretmiştir. Bu olaylara tanıklık etmiş olan Asya Kilisesi nin başına daha sonra­ ları Polykarphos geçti. Valentinianus ve Marcion gibi sapkınlara tanık oldu. Yine Anicetus zamanında Roma'da bulunarak yukarıda değindi­ ğimiz sapkınlıkları da gözleriyle gördü. Efendimiz’in öğretilerini Yuhannadan öğrenmişlerdi. Ardından Cerinthus’u görmek için Ephesos’a gittiler. Fakat o çalıştığı hamamdan ağlayarak çıktı ve dedi ki: “ Kaçmam için izin verin. Çünkü gerçeğin düşmanı onlarla beraber.” Marcion’u daha önceden görmüş olan Polykarphos şöyle dedi: “Sen bizden misin? Bunun üzerine şöyle yanıt verdi: “Gerçeği saptıranlarla konuşmamızı Paulus söyledi. Birinci ve ikinci konuşmalarından sonra kafir oldu ve bizi suçladı." Polykarphos bunların hepsinden Philippialılar'a yazdığı mektupla­ rında söz etmişti. Bu mektuplarda diledikleri gibi davranmaları gerek­ tiğini ve kendi başından geçenleri anlatıyordu. Kendilerine başka konularda da vaazlar veriyordu. Iraııeus’un yazdıkları bu şekildeydi. Öte yandan Ploykarphosun Philippialılar’a yazdığı mektup günümü­ ze ulaşmıştır. Bu mektup Pctnıs’un yazdığı ilk mektuba da şahitlik eder. Antoninus Pius yirmi iki sene iktidarda kaldı. Ardından yerine oğlu Marcus Aurelius Verus ve kardeşi Lucius geçti“ .

ON BEŞİNCİ BÖLÜM Bu dönemde Asya'da, büyük Takibatlar ve işkenceler başladı. Polykarphos da bu sırada şehit edildi. Öldürülmesi oldukça önemli bir Pontos Kilisesi Piskoposu tarafından gönderilen ve Polykarphos’un öldürülmesinden önceki olayları konu alan bir mektup bulunmaktadır. Mektup şöyledir: “Philomclium’da ve diğer yerlerdeki kiliseler Tann sevgisiyle dolu­ dur ve barışı korumaya çalışırlar. Ancak kutsal Polykarphos şehit olma-


1 1 0 EUSEBIOS dan evvel neler olduğunu da anlatmak gerekir." Bu sözler Polykarphos ve diğerleri şehit edilmeden önce acı çek­ mekte oldukları sırada yazılmıştır. Seyirciler onların kırbaçlanarak vücutlarındaki damarlarının belirginleştiğini gördüklerinde hayretler içinde kalmışlardı. İşkence sonucunda vücutlarının iç organları meyda­ na çıkmıştı. Ardından sivri uçlu şişlerin üzerine yatırıldılar. En sonun­ da da vahşi hayvanlara yem edildiler. Son derece asil Gcrmanicus ölümden korkmuyordu. Gerçekten de prokonsül çok genç ve kuvvetli bir adamdı. Tereddüt etmeksizin vahşi hayvanları kendi tarafına doğru çekmeye çalıştı. Onun yüce ölümünden insanlar etkilendiler. Birdenbire şehit olan­ lar ve Hıristiyan alemi için gözyaşları dökmeye başladılar. Tanrıtanı­ mazlar Polykarphosun aranmasını istiyorlardı. Kentte büyük bir kargaşa başladığında Phrygia’d an yeni gelmiş olan Quintus vahşi hayvanlan ve geleneksel işkence metotlarını gördü. Bundan sonra insanları kurtarmaya çalışmadı. Ancak yukarıda sözünü ettiğimiz mektupta onun ihtiyatsız bir şekilde insanların ortasına atladığı söylenmektedir. Fakat böylesinc yabancı insan­ ların hiçbir önlrm almaksızın kendilerini tehlikeye armaları düşünülemez. Hayran olduğumuz Polykarphos da kentte yaşananları haber almış­ tı. Ancak yine de sessizliğini ve sükunetini korudu ve kentte kalmaya devam etti. Arkadaşları onun görevine devam etmesini istemiyorlardı. Bu nedenle de kendisini uzakta bir çiftliğe göndermeye karar verdiler. Orada gece gündüz Tanrı ya dua etmek ve bunun dışında, dünyadaki tüm kiliselere barış gelmesi için dua etmekten başka bir şey yapmadı. Tutuklanmasından üç gün önce bir rüya gördü. Rüyasında alevlerin ortasında kalmışa. Hemen uyandı ve gördüğü rüyayı yorumlamaya başladı. Rüyasında ileride başından geçecek olanları açıkça görüyordu. Aynı İsa gibi bir ölüm kendisini bekliyordu. Yanında bulunanlar onun bu olaydan sonra diğer kardeşlerini göre­ bilmek arzusuyla yanıp tutuştuğunu anlatmaktadırlar. Kendisini kova­ layanlar diğer çiftliği uzun süre bulamadılar. Fakat ilk kaldığı yere gel­ diler. Hizmetçilerinden birisini yakalayarak ona işkence ettiler. Akşamleyin geç saatlerde evine geldi. Yukarıdaki odasına çıktı. Artık Tanrının kendisine bildirdiklerini hiç kimseye söylemeyecekti.


KİLİSE TARİHİ 1 1 1

Aşağıda olduklarını öğrendiğinde aşağıya indi ve onlarla son derece nazik bir biçimde konuştu. İnsanların mucizeden haberleri yoktu. Bu nedenle onun tavırlarının sağlamlığına şaşırdılar. Böyle» bir adamı yakalamak için büyük çaba harcadıklarına hayret etmişlerdi. Ardından tereddüt etmeksizin onları yemeğe davet etti ve yemekten sonra bir saat süreyle dua etmek ve rahatsız edilmemek istediğini belirt­ ti. Kendisine izin verildikten sonra yine insanları hayretler içinde bıra­ karak duasını etti. İnsanların büyük bir kısmı böylcsiııc dindar bir adama ölüm cezası verdiklerinden dolayı pişmandılar. Bu hikâye tarzındaki olay şöyle devam etmektedir: "Duasını bitir­ dikten sonra birden tüm tanıştığı insanlar ve kilise sayesinde bağlantı kurduğu herkes gözünün önünden geçti. Ardından bir eşeğin sırtında kente getirildi. Bu olaylar Sebt gününde gerçekleşiyordu. Daha sonra Niketes'in yakınında oturmasını istedi. Sonra ona, İsa için kendisini kurban edeceğini söyledi. O. ilk başta bir yanıt vermedi, ama ardından, “ Bana önerdiğin şeyi yapmayacağım” dedi. Fakat kendisini ikna edemediler. Bundan sonra at arabasından indi. Kendisine hiçbir şey olmayacakmış gibi stadioııa kadar yoluna devam etti. Stadiona girerken kulağına çok sayıda ses geldi. Sanki cennete gidiyor gibiydi. Kulağında, “Güçlü ol Polykarphos! Adamla oyna Polkarphos" gibi sesler uğulduyordu. Konuşmacımızın sesi duyulmuyordu, ama hal­ kımızın sesi epeyce yüksek çıkıyordu. Kargaşa başladığında Polykarphos sesleri işitebiliyordu. Sonra prokonsül kendisine Polykarphos olup olmadığını sordu. Ardından ısrarlı bir şekilde Hıristiyan olduğunu reddetmesini istedi. Caesar adına tan­ rıtanımazlarla bir olmadığını söylemesini istiyordu. Polykarphos tüm kalabalığın gözleri kendisinde olduğunda ellerini gök­ yüzüne doğru kaldırdı ve şöyle dedi: "Tanrıtanımazlarla beraber değilim." Bundan sonra prokonsül kendisinden İsa'ya küfretmesini istedi. Bunun üzerine Polykarphos, “Hizmetcrriğim kralıma nasıl olurda küf­ rederim?” diye yanıt verdi. Prokonsül daha sonra yeniden Caesar adına yemin etmesini istedi. Polykarphos, “Cahil değilsen ve beni iyi biçimde duyduysan sana Hıris­ tiyan olduğumu söyledim. Fakat öğrenmek istersen sana Hıristiyanlığı anlatabilirim” diye ona karşılık verdi.


112

KUSEBİOS

Prokonsül, Polykarphos’a insanları ikna ermesini söylcdi.O da ken­ disine değerli bir açıklama yapabileceğini, ama kendisini savunmak zorunda kaldığı insanlara bu kadar ayrıntılı bir açıklama yapamayacağı­ nı söyledi. Daha sonra prokonsül onu pişman olması için vahşi hayvanların önüne atacağını söyledi. Polykarphos ise yanıtında pişman olmayacağı­ nı ve sadece bir değişim yaşayacağını belirtti. Ayrıca sözlerine en asil şeyin kötülüklerden vazgeçerek hak yolunda ilerlemek olduğunu ekledi. Bundan sonra prokonsül tehditlerini arttırarak pişman olmaması halinde vahşi hayvanlardan sonra kendisini yakacağını söyledi. Polykarphos da böyle tehditlerin omın gibi kafirleri korkutacağını ve yapacağı şeyi ertelemeden hemen yapmasını söyledi. Cesaret ve neşesini gösteren başka sözcükler de ağzından döküldü. Vüzündc de korkmamış olmasından dolayı güzel bir tebessüm belirdi. Prokonsül hayretler içinde kalmıştı. Stadionun orrasında duran haber­ cisine onun bir Hıristiyan olduğunu itiraf ettiğini söyledi. Olay puıpcrcsdcr ve Yahudiler dışında Smyrııa’dan başka yerlerde yaşayanlara da duyurulmuştu. Duyanlar büyük bir üzüntüye kapılarak ağlamaya başladılar. O, Asya’nın öğretmem. Hıristiyanların babası, Tanrılar için kurban kesmeyen bir adamdı. Duyanlar kendisine ağlarken Asiaarkhcs, Polykarphos’un üzerine bir aslan salmak üzereydi. Fakat oyunlar sona erdiğinden dolayı bu, yasal değildi. Bu nedenle kendisini diri diri yakmaya karar verdiler. Böylccc rüyasında gördüğü şeyin gerçekleşmesine ramak kalmıştı. Kehanete göre canlıyken yakılması gerekiyordu. Büyük bir hızla hazırlıklar tamamlandı. Kalabalık odunları ve keres­ teleri bir araya getirmişti. Yahudiicriıı böyle işlerde ellerinin ne kadar çabuk olduğu bilinir. Ardından kalabalık, üzerindeki giysileri çıkarmak için harekete geçti. Bu sırada Polykarphos ayakkabılannuı da çıkarılmasına izin verdi. Aslında daha önceden böyle bir şey hiç yapılmamıştı. Herkes onu soyan ilk kişi olmak için birbiriylc yarışıyordu. Polykarphos ise henüz saçları ağarmamış olmasına karşın bir insanın hayatında yaşayabileceği tüm erdemleri tatmıştı. Ardından diğer hazırlıklar tamamlandı. Sonra tırnaklarına ispalya


KİLİSE TARİHİ 1 1 3

sürüldü. Bunun üzerine Polykarphos, “ Farkında olmadan bana güç veri­ yorsunuz" dedi. Bunun üzerine tırnağına ispalya sürmekten vazgeçtiler. Daha sonra sanki sürüsünden aynlan bir koç gibi ortaya doğru çekil­ di. Bu sırada şunları söyledi: “ Kutsal Tanrımız ve Efendimiz adına. Tanrımızın her şeyin yaratıcı­ sı olduğunu ve her şeyin başı olduğunu biliyorum. İsa uğruna şehit olanların hepsini kutsuyorum. Onların bedenleri ve ruhları ölümsüz bir yaşama girdiler. Bu olay sayesinde belki de ben senin için güzel bir kurban olabilirim. Ben her fırsatta seni övüyorum. Şimdi İsa, Tanrımız ve Kutsal Ruh la beraber olmaya geliyorum. Amin!” Duasını tamamladıktan sonra ateşe verildi. Kısa bir sürede tutuştu. Bütün bunları bizden sonra gelecek olanlar için saklamayı uygun gördük. Ardından suyun içindeki rüzgar gibi ateşin içine girdi. Yandığı zaman öylesine güzel bir koku yaydı ki biz onu sanki bir tütsü ya da hoş kokulu bir bitki olarak gördük. Böylcce yasa tanımaz insanlar onu yakmışlardı. Ardından yaklaşarak onu kılıçlarıyla deldiler. Kanı kendisini yakan ateşin bir kısmını söndürmüştü. Bu durum kalabalık içindeki inançsızları bile hayreder içinde bıraktı. Zamanımı­ zın en ünlü insanlarından birisi olan bu adam, Smyrna piskoposu ola­ rak görev yapmaktaydı. Ağzından çıkan her sözü başarmasını bildi. Fakat şeytan onun baştan bu yana iyi ve güzel yaşamını görmüştü. Ardından şehit edilmesini de izledi. Ancak yaşananlar kendisine ölüm­ süzlüğü kazandırmıştı. Onun kutsanmış kanı etrafa saçıldı. Daha sonra Herod’un babası ve Alcc’nin kardeşi Niketese gizlice prokonsülün çarmıha gerilmiş olan vücudu bırakması için öneride bulundular, ö t e yandan tüm bu şeyler Yahudilcrin etkisiyle yapılmıştı. Çünkü onlar o sırada izlemeyi bırakamayacağımızı biliyorlardı. İsa da tüm dünyanın kurtarılması için acı çekmişti. Bizlcr Tanrının oğlu İsa'ya tapınırız. Ancak kutsal şehitlerimize de saygı gösterir ve onların kutsallıklarından dolayı izlerinden gideriz. Orada bulunan cenrurio2* Yahudilcri, olayın yaşandığı yerin tam ortasına yerleştirdi. Kardeşlerimiz ise şehidimizin altından daha değer­ li olduğunu düşündükleri kemiklerini toplayarak onu gömecek uygun


114 EUSEBİOS bir yer aramaya banladılar. Efendimiz büyük bir memnuniyet ve neşeyle burada toplanmamıza izin verecekti. Bundan böyle de şehitlerimiz için her zaman böyle bir anma töreni hazırlığı gerçekleştirdik. Aralarında Polykarphos’uıı da bulunduğu Philadelphia’dan Smyrna’ya gelen on bir kişinin şehit edilmesi bu şekilde gerçekleşmişti. Polykarphos ise her zaman dinsizler tarafından bile fazlasıyla hatırlana­ cak bir adam oldu. Yukarıdaki mektupta sözünü ettiğimiz son derece değerli Polykarphos’un sonu bu şekilde oldu. Mektupta civarda yaşanan diğer şehit edil­ me olaylarından da söz edilmektedir. Aralarında Marcion mezhebinden ayrılan Metrodoros da yer almaktadır. Metrodoros da Polykarphos gibi yakılarak öldürüldü. Yine aynı dönemde son derece cesurca konuşmalarıyla tanınan Pionius da şehit edildi. Eziyete uğratılan insanlara yaptığı konuşmalar­ la güç vermeye ve insanların yöneticilerle iyi geçinmelerini sağlamaya çalışırdı. Konuşmalarıyla cesaretlendirdiği arkadaşları hapisteyken onu ziyarete geldiler ve işkenceye uğratıldığını gördüler. Olağan-üstü koşul­ larda yapılan mahkemelerden sonra o da guçlu bir biçimde ölüme gitti. Eski insanların şehit edilmeleri konusunda bu mektup bize önemli bil­ giler sunmaktadır. Asya’nın başka yerlerinde de şehit edilenler oldu. Özellikle Pergamon’da Carpus, Papylus ve Agothonike adlı bir kadının ismi halen hafızalardadır. Agothonike muhteşem bir biçimde kendi yaşamına son verdirmiştir.

ON ALTINCI BÖLÜM Bu sıralarda, yukarıda kendisinden söz ettiğimiz Iustinianus ikinci ese­ rini tamamladı ve bunu kutsal şehitlik ile taçlandırdı. Kynik filozoflar­ dan Crcsccns ile karşı karşıya geldi. Cresccns ismini de bu akımdan almaktaydı. Girdikleri tartışmalarda Iustinianus kendisine karşı sık sık üstünlük sağlamıştı. Bunun ödülünü de şehit edilmesiyle aldı.


KİLİSE TARİHİ 1 1 5

Gerçekler konusunda son derece bilgili bir adamdı. Bunu açıkça yap­ masa bile eserinde göstermiştir. Yazdıklarından aynen aktarıyorum: “ Bu nedenle Crcsccns taraftar­ ları tarafından cezalandırıldılar. Onları mağrur ve felsefi yaklaşımlar­ dan uzak insanlar olarak tanımlıyorum. Hiçbir şey bilmeyen filozoflar değersizdir. Onlar Hıristiyanların tanntanımaz ve kafir insanlar olduk­ larını söylüyorlardı. Bunlar yanlıştır. Eğer İsa’nın öğretilerini okumaksızın bize saldırılır­ sa bu tamamen yanlış olacaktır. Bu durum kara cahil olmaktan bile kötüdür. Çünkü olayların tanığı olmayan insanlara danışmak kadar kötü bir şey olamaz. Eğer onlar hakkında biraz bilginiz olsa söyledikle­ rinizin yanlışlığını görürdünüz. Mantıksız sözlerinizle kötülerin alkış­ larını toplamayı tercih ettiniz. Kendisine bu konu hakkında sorular sorup yanıt aldığımda hiçbir bilgisinin olmadığını gördüm. Ardından bu tartışmalar kendisine rapor edilmediyse ona gerçeği göstermek için hazır olduğumu bildir­ dim. Bu gerçekten de imparator için çok değerli bir şey olacaktı. Eğer bizim yaptığımız işlerden haberdar olsaydı, ondan duydukların­ dan etkilenip böyle konuşmazdı. Fakat çalışmalarımız hakkında hiçbir şey bilmediği aşikardı. Kendisini bir filozof olarak değil, mağrur bir adam olarak gösteriyordu. Sokrates’in söylediği gibi bu insanların pek fazla saygı duyulacak bir yanlan yoktur." Iustinianustan aktaracaklarım böyle. Tatianus'un ifade ettiği gibi Crescens’in hileleriyle öngördüğü şekil­ de onun ölümüyle karşılaştı. Tatianus kendisine Yunan Bilimi üzerine dersler vermişti. O zamanlar ünlü değildi, ama yazdıklarıyla büyük bir şöhrete kavuşmuştur. Yunanlılar a karşı yapılan işleri şöyle anlatmakta­ dır: “ Büyük hayranlık duyduğum Iustinianus önceden sözünü ettiğim adamlan birer haydut olarak nitelendirmiştir." Bir süre filozoflardan söz ettikten sonra sözlerine şu şekilde devam eder: “Crcsccns gerçekten de kentte büyük bir yuva yapmıştı ve en büyük aşkı paraydı. Bir yandan ölümün hor görülmesi gerektiğüıi söylüyordu. Ama başka bir yandan da lustianianus’un üzerine çöken bir şeytan gibi davranıyor­ du. Vaazlarında onun sahtekarlığını kanıtlamıştı.” Evet, lustinianus’un şehit edilmesinin nedeni buydu.


n 6

PUS» BIOS

ON YEDİNCİ BÖLÜM Iusrinianus kendisi şehit edilmeden önce başka insanların yaşadıkları ve çektikleri eziyetler hakkında yazmıştır. Şöyle demektedir: “ Bir kadın ve kocası vardı, önceleri her ikisi de aynı düşüncedeydiler. Fakat daha sonra kadın İsa’nın öğretilerini haber aldı. Bir süre sonra dine göre yaşamaya başladı ve kocasını da ikna etme­ ye çalıştı. Yakılarak yaşamına son verilinceye dek de bunun için çabalamaya devam etti. Adam sa eski yaşantılarına devam etmek istiyordu. Sonunda ilişkile­ rinde bir şeylerin yanlış gittiğini ve karısının doğaya ve kanunlara aykı­ rı bir yaşam sürdüğüne karar verdi. Başka zevklerin peşinden koştuğu için de ondan ayrılmaya karar verdi. Kadın kocasının durumuyla ilgili olarak arkadaşlarıyla görüştü. Arkadaşları ona, kocasmın halen ıslah edilmesi için bir umut olduğunu söylediler. Kadın da bunun üzerine yaşadıklarına katlanmaya devam etti. Bu arada adam İskenderiye’ye gidecekti. Yola çıkmadan evvel kadın artık kendisiyle beraber yaşamak istemediğini ve boşanacaklarını söyledi. Aslında buna korasının sevinmesi gerekirdi. Fakat öyle yapmadı. Kendisinin eskiden uşaklar ve hizmetçilerle yaptıklarını hatırlattı. Sarhoşken kendisini arzuladığını söyledi. Fakat artık bir Hıristiyan olmuştu ve düşünceleri tamamıyla değişmişti. Kocası kendisini imparatora şikayet edeceğini ve diğer işlerinden önce ilk olarak kendisini savunmak zorunda kalacağını da ona söyledi. Diğer yandan kadının kocasına karşı boşanma davası açmasına imkân yoktu. Adam da Hıristiyanlık öğretilerini yayan Prolemaios’un cezalandırılması için Urbinus’a gitti ve şunları yaptı: Ptolemaios’u hapse atan bölük komutanım, onun Hıristiyan olup olmadığını sorgulaması için ikna etti. Ardından Ptolemaios gerçeği duy­ duğunu açıkça belirtti. Bunun üzerine Ptolemaios’u bağlayarak hapse attılar ve uzun bir süre boyunca orada tuttular. Sonunda adam, Urbinus’tan önce oraya getirildi ve yine aynı soru soruldu: Hıristiyan mısın? Aynı cevabı vererek, İsa'nın öğretisine duy­ duğu aşktan söz etti. Hıristiyan olduklarını itiraf edenler diğerleri tarafından hor görül-


KİLİSE TARİH! 1 1 7

inekteydiler. Bilinçli bir şekilde bir yabancı ve bir Hıristiyan olduğunu itiraf ermekten de kaçındı. Urbinus adamın cezalandırılmasını söyledi. Fakat kendisi de bir Hıristiyan olan Lucius cezalandırmanın haksızlığına değiniyordu. Çünkü bu adam bir zina yapmamıştı, katil de değildi. Tek yaptığı Hıris­ tiyan olduğunu söylemekti. Urbinus’a kutsal senato ya da imparator için böyle bir şev yapamayacağını söyledi. Urbinus kendisine onlara benzediğini söylediğinde Lucius, ‘Kesinlikle, evet’ diye yanıt verdi. Ardından Urbinus adamın cezalan­ dırılmasına gerek olmadığını söyledi.” lustinianusun anlattıkları bu şekildedir. Ben de bu isimleri daha önceden duymuştum.

ON SEKİZİNCİ BÖLÜM Bu yazar, ardında ilahi konularla ilgili anıtsal yapıtlar bırakmıştır. Önem­ li konular üzerine dolu dolu bilgiler sunmaktadır. Biz ise onun çalışkan­ lığına ve bilebildiğimiz kadarıyla eserlerine değinmeye çalışacağız. İlk olarak Antoninus Pius’a, oğulları ve senatörlere karşı bizi savun­ masından söz etmeliyiz. İkinci çalışması da aynı konuyla ilgiliydi ve bu kez Antoninus Verusa karşı yapılmıştı. Bir başka çalışması ise Yunan filozoflarıyla da bizim de ortak konu­ muz olan iblislerin doğası üzerinedir. Ancak bu konudan burada söz etmemize gerek yok. Günümüze ulaşan bir başka çalışması da Yalanlama başlığını taşımak­ tadır. Tanrının lklid.trı adlı çalışmasında ise sadece Kutsal Kitaptan değil, aynı zamanda Yunan düşünürlerin eserlerinden de yararlanmıştır. Psaltese adadığı eserinin ismi Ruh Üzerine d ir. Bu çalışmasında konuyla ilgili tartışmalı noktaları gündeme getirmiştir. Çalışmasında ilk olarak Yunan filozofların düşüncelerini sunar, ardından da onların yanlış noktalarını göstererek kendi fikirlerini açıklar. Yabudilere K arft D iyaloglar da kaleme almıştır. Bu işi Yahudiler tarafından çok tanınan bir adam olan Trypho ile beraber Ephesos’ta oldukları sırada yapmıştı. Bu çalışmasında ilahi zarafetten nasıl etkilen-


n8

EUSKBİOS

diğini vc gerçeği bulma konusunda eskiden beri yürüttüğü felsefi çalış­ malarından söz etmektedir. Yine aynı çalışmasında. Yahudilcrin İsa'ya karşı olan öğretilerinden bahseder vc Trypho’ya şöyle der: “Sadece işlediğiniz suçtan ötürü piş­ man olmadınız, aynı zamanda Hıristiyanların sapkın olduklarını gös­ termek için adamlarınızı Kudüs’ün dışına gönderdiniz. Karşımıza gelen insanların cahil olduklarını söylemek isterim. Adaletsizliğiniz herkesin başına dert açtı.” Kilisede peygamberlere sunulan hediyelerden de söz eder. Ayrıca Yuhanna’nın Esinlem esin in bir başka piskoposa ait olduğunu açıkça ifade etmektedir. Peygamberin ifadelerine netlik kazandırır vc bunların üzerinde Trypho’ya suçlamalar yöneltir. Çalışmalarının birçoğu günü­ müzde kardeşlerimizin elindedir. Onun eskiçağlarda yaşamış cıı değerli insanlardan birisi olduğu söy­ lenmektedir. Irancus bir alıntı yapar vc şöyle der: Sapkınlık Üzerine adlı eserinin dördüncü kitabında şunları söylemektedir: Iustinianus M arciona karşı Tanrımızdan başka bir yaratıcının olmadığını söyle­ mektedir.” Aynı eserin beşinci kitabında da İsa’nın hiçbir zaman Tanrımıza küfür etmediği ve hiçbir zaman onun tarafından kınanma­ dığı söylenmektedir. Bütün bu şeyleri onun değerini ve çalışkanlığını göstermek için anlattım. Onun hakkında anlatılacak çok başka şeyler daha vardır.

ON DOKUZUNCU BÖLÜM Sekizinci yılda sözünü ettiğimiz Soter’in yerine Roma Kilisesinin başı­ na Anicetus geçti vc on bir sene bu görevde kaldı. On dört sene boyun­ ca İskenderiye Kilisesine başkanlık eden Ccladinus’un yerine de Agrippinus geçti.

YİRMİNCİ BÖLÜM Aynı zamanlarda Antiokhcia Kilisesinde görev alan Theophilus altın­ cı piskopos olarak bilinmekteydi. Hero’nun yerine geçen Cornclius dördüncü, ondan sonra gelen F.ros beşinci sırada yer almaktaydılar.


KİLİSE TARİHİ

11Ç

YİRMİ BİRİNCİ BÖLÜM Yine bu zamanlarda Hegesippos Kilisesi kuruldu. Bu kilise hakkında Korinthos piskoposu Dionysios, Girit piskoposu Pynthus, Philippos, Apolinarius, Mclito, Musanus, Modcstus vc Iraneus’tan bilgi alabilmek­ teyiz. Bu sağlıklı piskoposluk geleneği onlar aracılığıyla bize ulaşmıştır.

YİRMİ İKİNCİ BÖLÜM Hegesippos’un beş kitaplık bir eseri bulunmaktadır. Bu eser tamamıyla günümüze ulaşmıştır. Eserinde Roma’va yaptığı uzun yolculuğu ve orada çok sayıda filozofla tanışmasını anlatmaktadır. Burada bütün öğretileri öğrenmiş vc Korinthoslular’a Clcmcnt’in mektubu üzerine yorumlarını aktarmıştır. Şöyle söyler: 'Korinthos Kilisesi piskopos Primus’a sadık bir şekilde yoluna devam ediyordu. Roma’dan uzun bir süreliğine Korinthos’a git­ tim ve burada onlarla beraber gerçeğin öğretisini yeniledik. Ardından Roma'ya döndüm vc Anicetus zamanına kadar orada kal­ dım. O zamanlar başta Eleuthcrus vardı. Ardından Soter vc Anicetus gelmişlerdi. Her piskopos değişiminde her kentte Efendimiz’in vc pey­ gamberlerin kanunları üzerine vaazlar verilmekteydi. " Hegesippos bu dönemde sapkınlıkların baş gösterdiğini şu ifadeler­ le aktarmaktadır: "Yakup’un şehit edilmesinden sonra Efendimiz’in dayısı Klopas’ın oğlu Symcon piskopos olarak atandı. Kendisi Efendimiz’in yeğeni vc ikinci piskopostu. Daha sonra kiliseye henüz kibirli konuşmalarıyla bozulmamış olan bir rahibeyi çağırdılar. Fakat bir piskopos olmayan Thebuthis kilisede sorunlara yol açtı. Yedi mezhep oluşturmuştu. Simon, Kleobius, Dosithcus, Gorthaeus, Masbot-hcus gibi insanların düşüncelerinden çeşitli mezhepler ortaya çıktı. Bunları da Valentinus, Basilides, Saturnilius gibi kimselerin taraf­ tarları izledi. Hepsi de kendi alışılmamış fikirlerini insanlara yayıyor­ lardı. Ama bunların hepsi de yanlış düşüncelerdi. Tanrımız ve İsa karşı­ sındaki bozuk öğretileriyle kilisenin birliğini bozmaktaydılar. " Aynı yazar, eskiden de Yahudilcr arasında çeşitli sapkınlıkların oldu-


12 0

KUSEBİOS

ğunu anlatmıştır. Sözlerini aktarıyorum: "Yahudiler arasında da İsa ve Iuda ailesi üzerine sapkınca düşünceleri olanlar vardır. Bunlar Essenlcr. Galileliler, Hemerobaptistler, Samiriyeliler, Saddukiler ve Ferisiler’dir. Hegesippos başka konular üzerine de yazmıştır. Bunlardan zaten söz etmiştim. Aynca kendisi Süryani İncilinin Yahudilcrdcn etkilendiğini çeşitli alıntılarla göstermektedir. Yine Yahudilcrin yazılı olmayan kanunlarından da bahsetmiştir. Hegesippos ve Irancus dışın da. diğer eski yazarlar da Süleyman pey­ gamberin sözleri üzerine çalışmalar yürütmüşlerdir. Apokrifa kitapları denilen kitapların bu dönemdeki kafirler tarafından yazıldığını da açık­ lamışlardır. Şimdi başka bir konuya geçeceğim.

YİRMİ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM Üzerine en çok konuşulması gerekenlerden biri de Koriııthos piskopo­ su Dionysios’tur. Sadece kendi topraklarındaki insanlarla değil, aynı zamanda yabancı yerlerde yaşayanlarla da serbestçe haberleşti. Bu saye­ de kilise adına çok önrmli işler başardı. Lakedaimonialılar’a ve Atmalılara yazdığı mektuplarında barış ve birlik kavramlarından söz etmiştir. Onları Hıristiyanlık öğretisine uygun bir şekilde yaşamaları için uyardı. Bu dönemde yine takibatlar artmıştı ve Publius şehit edilmişti. Publius’tan sonra kilisenin başına Quadratus atanmıştı. Dionysios ondan da söz eder ve onun inancın yeniden yeşermesi için büyük bir çaba harcadığını anlatır. Aynı zamanda Areopagus üyesiydi. Bu meclis zamanla bir ibadet merkezi haline gelmişti. Zaten Paulus’u da pisko­ posluğa atayan onlardı. Marcion’un sapkınlığına karşı Nicomedialılar’a da bir mektup yaz­ mıştır. Bu mektubunda kendilerine gerçeğin kanunlarını hatırlatmıştır. Aynca, Gortyna ve Girit piskoposu Philippos’a mektup göndermiş­ tir. Bunun nedeni o dönemde kilise içinde bazı sapkınlıkların ortaya çıkması ve onları uyarmak ihtiyacı hissetmesiydi. Amastris ve Pontus kiliselerinde görevli olan Bakkylides ve Elpistus da kendisinden mektup almışlardır. Kendilerine Kutsal Kitaptan


KİLİSE TARİHİ 1 2 1

pasajlar yollamış ve piskopos Palmas'tan söz etmiştir. Aynca kendileri­ ne evlilik ve namus üzerine bazı öğüderde bulunarak durumlarını göz­ den geçirmelerini ve sapkınlığa varacak bir iş yapınamalannı istemiştir. Knosia piskoposu Pinryhııs da kendisinden mektup alanlardandır. Ona kardeşlerini zora sokmamasını ve namuslarını korumasını söylemiştir. Pinthyus Dionysios a övgülerle dolu bir mektupla yanıt verdi. Ancak kendisinden kilisesine gelen insanlara bir süre daha sıkı bir perhiz uygulaması için izin vermesini istedi. Çocukların rahat bir ortamda yetişmelerinin iyi olmayacağını düşünmekteydi. Bu mektupta Pinthyus kendi öğretilerini son derece güzel bir biçimde tanımlamaktadır. Dionysios o zamanlar piskopos olarak görev alan Soter ile de mektuplaşmıştır. Bu mektupların sadece bir kısmı elimize geçti. Bu neden­ le ayrıntılı bilgi veremiyoruz. Çünkü o zamanlar Romalıların takibatları oldukça artmıştı. Mektupta şu ifadeler yer almaktadır: “ İlk baştan bu yana senin uygulamalarını çok başarılı buluyorum, özellikle de her kentteki kiliseye yardımcı olman çok güzel. Böylccc ihtiyacı olan kardeşlerimize yardımcı oluyorsun. Siz Romalılar her geçen gün azizlerimiz için gerekenleri daha çok veriyorsunuz. Böylccc diğer yerlerdeki kardeşleriniz aynı bir oğulun babasından etkilenmesi gibi gün geçtikçe daha çok cesaret kazanıyorlar." Aynı mektupta Clcmcnt'in Korinthoslular’a yazdığı mektuptan da söz edilmektedir. Bu mektup ilk zamanlar kilisede okunuyordu. Şöyle bir ifade vardı: “Mektubu okuduğumuz bugün kutsal bir gündür. Bu mektubu her ne zaman okursak tavsiyelerine uyacağız." Aynı yazar şunları da eklemektedir: “Kardeşlerimizin yazdığı mek­ tuplara yanıt verdim. Burada şeytanın burçaklarını kestik...* " Dionysios bir başka mektubu da sadık kız kardeşi Khrysophoraya yol­ lamıştır. O na ruhunu doyurması için neler yapması gerektiğini öğret­ miştir. Dionysios hakkında anlatacaklarım bu kadar.

YİRMİ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM Antiokhcia Kilisesi piskoposu Theophilus, Autolycus'un çalışmalarına yol göstermiştir. Ayrıca Hermogenes’in sapkınlığına karşı da yazılar


122

EUSEBtOS

yazmıştır. Yuhanna’nın kitabından yararlanarak başka çalışmalarda da bulunmuştur. O dönemlerde de aynı bugünkü gibi sapkınlık vardı. Bu insanlar pis­ koposların temiz öğretilerini bozuyorlar ve insanları kilise papazların­ dan uzaklaştırıyorlardı. Thcophilus çalışmalarında zaman zaman kar­ deşlerimize uyarılarda bulunuyor, zaman zaman da onların söyledikle­ rini, yazılan ve konuşmalarıyla yalanlıyordu. Thcophilus başkalanyla da mücadele etti. Bunların başında Marcion gelmekteydi. Sözünü ettiğimiz çalışmalann birçoğu günümüze ulaş­ mıştır. Antiokhcia Kilisesinin piskoposluğuna seçilen yedinci kişi ise Mazimin ustu.

YİRMİ BEŞİNCİ BÖLÜM Dionysios sayesinde hakkında bilgi sahibi olduğumuz Philo, Gortyna piskoposuydu. Marciona karşı Irancus ve Modestus ile beraber eleştiri­ ler yazmıştır. Halen kardeşlerimize sunulan birçok çalışması sayesinde başka insanların halalarım göstermiştir.

YİRMİ ALTINCI BÖLÜM Bu zamanlarda Sardes piskoposu Melito ve Hirepolis piskoposu Apolinarus arasında büyük bir farklılık vardı. Her ikisi de Romalıların yönetimi altındaki bölgelerde kendi inançlanna göre yönetimlerini sürdürmekteydiler. Bu piskoposların çeşitli çalışmaları bulunmaktaydı. Melito’nun iki kitaplık Yeniden D irilm e Üzerine, Yafam Yönetimi ve Peygamberler, Kilise Üzerine, Efendim izin Ç ağlan H akkında, Sadık B ir Adam, Onun Yaratması Üzerine, D uygularda İtaat ve İnanç, Ruh ve Beden, Vaftiz Üzerine, Gerçek Üzerine, İsa'nın Soyu ve Yararılift Üzerine, İlham Üze­ rine, M isafirperverlik Üzerine, Anahtar, Şeytan ve John un Esinlemesi, Tanrı nın Bedenselliği ve Antoninus Üzerine adlı kitapları vardı. Yeniden D irilm e Üzerine adlı çalışması şu sözlerle başlamaktadır:


K ilis» I A K I H I İ 2 3

“Servilius Paulus Asya prokonsülüyken Sagaris şehit edildi. O zaman­ lar l.aodikeia’da yeniden dirilme üzerine bir kaynama meydana gelmiş­ ti* Kitabına bu şekilde başlamaktadır. İskenderiyeli Clement, Melito’nun çalışmasını yorumlamıştır. Kendisinin daha önceden hangi olayların yaşanmadığına yönelik kitabını imparatora armağan etmiştir. Şöyle demektedir: “Şimdi Asya’da yeni alınan kararlar nedeniyle insanlar cziyer çekiyorlar. İnsanlar utanmazca suçlamalar yönelterek durumdan bir çıkar sağla­ maya ve diğerlerini soymaya çalışıyorlar." Daha sonra sözlerine şu şekil­ de devam eder: “Eğer bunlar senin emrinle gerçekleşiyorsa bizler büyük bir şerefle ölümü kabul ederiz." Biz sana isteklerimizi iletiyoruz. Ayrıca yargıçlarının gerçekten de adaletli kararlar alıp almadıklarını da denetlemeni isteriz. Diğer yan­ dan alınan yeni kararlar sanki düşman barbarlara karşı alınmış kararlar gibidir. Senden yasa tanımaz ayak takımı tarafından mallarımızın yağ­ malanmasının önüne geçmeni diliyoruz." Daha sonra şunları ilave eder: “Augustus un imparatorluğu zamanında felsefemiz barbarlar arasında gelişim kaydetti. Daha sonra onun uğurlu ünparatorluğu senin ellerine geçti ve daha da büyüdü. Sen de oğlun ara­ cılığıyla bu ünün devam etmesini isriyorsundur. Augustus zamanından bu yana imparatorluktaki diğer dinler büyük saygı gördüler. Bizim kendi öğretilerimizi Augustus zamanında geliştirmemizin en önemli nedeni budur. Dua eden insanların uyumu sayesinde her şey gün geçtikçe daha da mükemmelleşti. Sadece Nero ve Domitianus zamanında öğretimize iftira atmak fır­ satını bulabildiler. Hıristiyanlara karşı akla mantığa uymayan karalayıcı suçlamalar yönelttiler. Fakat dindar babalarımız bunları yapmaya kalkışanları azarladılar. Deden Hadrianus’a, başkalarına ve elbette Asya prokonsülü Fundanusa mektuplar yazdık. Baban Thcsslialı, Larissalı, Atinalı ve Lakedaimonialılar arasında bize karşı takibatlar yapılmasını kesin bir dille yasakladı. Senin gibi yardımsever bir insandan da bize felsefi açıdan yaklaşma­ sını bekliyoruz." Yukarıdaki sözler sözünü ettiğim eserden alınmıştır. Fakat aynı yazar bu eserinde Eski Ahit e başlamak için gereken nok-


124 EUSEBİOS talan da belirtir. Şöyle devanı etmeleredir: “Mclito kardeşi One.simus’a saygılarını sunar. Senin daha büyük bir çabayla inancımıza katılman için kurtancı peygamberlerimiz hakkında daha fazla bilgilenmeni isterim. Aynı zamanda bu çalışmayla da ilgilen­ mek istediğini biliyorum. Görevini daha iyi bir şekilde yapabilmek için bu konularda bilgilenmen gereklidir. Yoksa ölümsüzlük için mücadele ederken büyük bir yoksunluk çekersin. Doğuya gittiğimde Eski Ahit ile ilgili tüm bilgileri öğrendim ve bun­ ları sana aktarmak isterim. Bunların isimleri şöyle: Musa’nın beş kitabı var. Yaratılış, Göç, Levililer, Çölde Sayım, Yasanın Tekrarı. Ardından K rallar, Tarihler, M ezmurLır geliyor. Sonra Süleyman’ın özdeyişleri. Vaiz ve Ezgilerin Ezgisi var. En son olarak da büyük ve küçük peygam­ berler bir arada toplanmışlar. Hepsi birden altı kitap yapıyor." Melito'nun anlattıktan bu şekildedir.

YİRMİ YEDİNCİ BÖLÜM Apolinarus’un işleri bugüne kadar korunmuş ve bu sayede bizlcre ulaş­ mıştır. Yukanda sözü edilen imparatorla ilgili anlaşmazlıklar üzerine beş kitaplık Yunanlılara K arşı adlı bir eser kaleme almıştır. Gerçekten de bu çalışmanın birinci ve ikinci kitaplarında Phrygialılar’m sapkın­ lıklarına yönelik eleştirilere getirmiştir. Montanus'tan bu yana bölgede çeşitli sahte peygamberler ortaya çıkmıştı ve Apolinarus’un onların hatalarını gözler önüne seriyordu.

YİRMİ SEKİZİNCİ BÖLÜM Yukanda üstün konuşma yeteneğine sahip olduğunu belirttiğimiz Musanus da kardeşlerimize sapkın bazı hareketlerle ilgili bilgiler sunmuş­ tur. Bu azılı hareketler son zamanlarda ortaya çıkmış ve insanların bir­ çoğu bu nedenle mahkemeye verilmişti. Hareketi başlatan kişinin Tatianus olduğu anlatılmaktadır.


KİLİSE TARİHİ

125

YİRMİ DOKUZUNCU BÖLÜM Yukanda da söz ettiğimiz gibi Tatianus. Iustinia-Nianus’un şehit edilme­ sine neden olan insandı. Iraneus2* Sapkınlığa K arşı adlı eserinin birinci kitabında kendisinden şu sözlerle bahsetmektedir: “Saturnius ve Marcion’un öğretilerinden etkilenenlere Eneratites adı verilmekteydi. Onlar Tann'yı, insanlan. erkekler ve kadınlar diye ayır­ dığı için kınamaktaydılar. Böylcce her şevi yaratan Tanrı’ya nankörlük­ lerini göstermiş oluyorlardı. Aynı zamanda insanın kurtarılması yakla­ şımına da karşı çıkıyorlardı. Daha sonraları onların bu küfürlerini ilk kabul eden kişilerden biri­ sinin Tatianus olduğu ortaya çıktı. Aslında Tatianus, Iustinianus’uıı öğrcncisiykcn böyle şeylere inanmazdı. Fakat daha sonraları kiliseyi terk etti ve kendi öğretmenini yüceltmeye başladı. Valcntiııianus. Marcion ve Satumius’un alışılmadık öğretilerini desteklemekten büyük keyif aldığı görünmekteydi. Evliliği zina olarak görüyordu ve Adem’in de kurtarıldığına inanmıyordu." Irancus’un kendisi hakkında yazdıkla­ rı bu şekildedir. Bu olaylardan bir süre sonra Severus adında bir adam ortaya çıktı ve sapkınlığı daha da güçlendirdi. Böylece bundan sonra bu akım Severus akımı diye adlandırıldı. Onlar gerçekten de Hıristiyanlık öğretilerine göre hareket ediyorlar­ dı. Ancak kutsal kitabı kendilerine göre yorumlamaktaydılar. Elçilerin İşlerini ve Paulus’un mektuplarını ciddiye almıyorlardı. Diğer yandan hareketin kurucularından Tatianus’un tncillcr’i bir araya topladığı bilinmektedir. Gerçekten de bunlara Diatessaron adının verilip verilmediğini ve bugün de bazı insanların bu metinlere sahip olup olmadıklarını bilemiyorum. Fakat bu metinlerde piskoposların hareket­ lerini düzeltmeleri amacıyla bazı oynamalar yapıldığı doğrudur. Çok sayıda yazı kaleme almıştır. Bunların başında da Yunanlılara yardımcı olması amacıyla gönderdikleri yer alır. Çünkü kendi yazdıkla­ rının en iyileri olduğunu zannediyordu. Bu çalışmalarında eski pey­ gamberlerin ve Musa’nın Yunanlılardan çok daha önce var olduklarını göstermektedir. Tatianus hakkında anlatacaklarım bu kadar.


I 4 .U

FA SI BIOS

OTUZUNCU BÖLÜM Sapkın hareketler belirli bölgelerde hakimiyet kurmaya bağlamışlardı. Bir Süryani ve yetenekli bir konuşmacı olan Bardesenes, Marcion un yandaşlarına karşı çeşitli yazarların fikirlerini birleştirmiş ve bir yazı kaleme almıştı. Ayrıca kendi dilinde başka eserleri de bulunmaktaydı, öğrencilerinin birçoğu bu çalışmaları Süryani dilinden Yunan caya çevirmişlerdir. Diyalogları arasında en ünlülerden birisi olan K ader Üzerine, Antoninusa ithaf edilmişti. Diğer çalışmalarında ise zamanında yaşanan işkencelerden söz etmiştir. Gerçekten de Valentinus’un ilk inananlarındandı. Fakat daha sonra­ ları onun öğretilerini reddetmiş ve hikâyelerini yalanlamıştır. Daha doğru bir yaklaşımın peşinden gitmek istiyordu. Yine de eski sapkın­ lıklarından tamamen ayrılmadı. Bardesenes, Roma Kilisesinin başında Soter’in bulunduğu zaman ölmüştür.


B E Ş İN C İ K İT A P


KİLİSE TARİHİ 1 2 Ç

B İR İN C İ B Ö L Ü M Yoma kenti piskoposu Soter sekiz yıl görevde kaldıktan sonra öldü ve yerine on iki sene süreyle görev alacak olan Eleutherius geçti. İmparator Antoninus Verusun on yedinci senesinde HıristiyanJara karşı cziycdcrc yeniden başlandı. Bunun bir sonucu olarak kentlerde çok sayıda isyan meydana geldi. Dünya genelinde çok sayıda insan yar­ gılandıktan sonra şehit edildi. Bunların yazılması o insanların gerçek­ ten en değerli şekilde sonsuza dek anılmaları için gereklidir. Bu konuda en güvenilir bilgi Şehitler K atalogundan alınabilmekte­ dir. Hikâye türündeki bu çalışmadan ben de bizim için gerekli olduğu kadannı eserime alacağım. Tarihteki diğer yazarlar düşmanların kazandıkları zaferlerden, gir­ dikleri savaşlardan, komutanların yeteneklerinden ve askerlerin cesaret­ lerinden söz ederler. Oysaki bunlar çok sayıda insanın ve çocuğun öldü­ rülmesiyle kirletilmiş zaferlerdi. Tanrımızın hükümeti ise insanlara dindarca bir yaşam sürerek ülke­ lerinden çok bunu düşünmeleri gerektiğini öğütlcmişti. En sevgili dost­ larından bile çok, dindarlığı düşünmek zorundaydılar. Dinimizin son derece güvenilir adamları iblislerden zaferleri aldılar, görünmez düş­ manları yendiler ve taçları kendi kafalarına geçirdiler.


1 3 0

EUSEBIOS

Refin d hitabın ikinci bölümü günüm üze ulaşm am ıştır.

Ü Ç Ü N C Ü BÖ LÜM Bu olaylar yukarıda sözünü ettiğimiz imparator zamanında yaşandı. Diğer eyaletlerde de tahmin edebileceğimiz üzere benzeri olaylar yaşanmıştı. Bu bölüm mektuptan başka bazı alıntıların yapılması için uygun bir yer­ dir. Şöyle denmektedir: İsa’yı bir, iki ya da daha fazla sayıda görmüş olanlar belli onura sahip olmuşlardır. Ancak K utsal K itapta, “Isa, Tanrıyla aynı özden olmasına rağmen kendisiyle denk olmaya çalışmamıştır "denmektedir. Daha son­ raları vahşi hayvanlar tarafından yaralan kapatıldı. Henüz onlar kendi­ lerinin tanık olduğunu iddia etmiyorlardı. Hiç kimse de kendileriyle bu konuda görüşmemişti. Onlar kendilerini neşe içinde “gerçek tanıklar* “ilk doğanlar" gibi isimlerle andılar. Ardından bize kendilerinin şahit olduklarını ve İsa’nın da onları değerli saydığını belirttiler. Bizler de mütevazı bir şekilde itirafça bulunan bu insanları değerli insanlar olarak kabul ede­ ceğiz. Kardeşlerimiz gözyaşları içinde ağırbaşlı duaları ile onların yap­ tıklarını anmalıdırlar. Onlar yaptıkları işlerle kardeşlerimize büyük cesaretlerini, sabırları­ nı ve korkusuzluklarını gösterdiler, ö t e yandan Tanrı korkusuyla dolu olmaları nedeniyle hiçbir zaman şahitliklerinden ötürü herhangi bir ayrıcalık tanınmasını da istemediler. Hatta kudretli elin altında yüceltildiklerinden dolayı kendilerini aşağıladılar. Herkesi savundular, ama hiç kimseyi suçlamadılar. Taş yağ­ muru altında bile bu günahın başkalarına yüklenmemesini isteyen Stephanus buna güzel bir örnek teşkil etmektedir. Başka konularda ise şöyle denilmekteydi: “ Bir hayvanın boğazına tıkanmışlar, ama hayvan onlan yuttuğunu sanmıştı. Başka insanların gereksinimleri onlarda fazlasıyla vardı. Yardımlarından dolayı hiçbir zaman övünmediler. Bir babanın gözyaşlarına, bir annenin merhameti­ ne sahip olmak istediler. Yaşanılan için kendilerine sunulmuş olanları komşularıyla paylaştı-


KII.ISF. TARİHİ 1 3 1

lar. Hiçbir zaman Tann’d an ayrılmadılar. Her zaman barış içinde yaşa­ mayı tercih ettiler. Kardeşleri için mücadele ederek ahenkli bir aşk için yaşadılar. Kardeşleri uğruna bu mücadelelere girmeleri daha sonraki olaylarda insafsız ve acımasız bir biçimde büyük acılar çekmelerine neden oldu.”

D Ö R D Ü N C Ü BÖ LÜM Yukarıda sözü edilen kişiler aynı mektuba da konu olmuşlardır. Sanırız ki mektubu metne eklememize hiç kimsenin itirazı olmayacaktır. Mektup şu şekildedir: Aikbiades sadece su ve ekmek yediği zorlu bir yaşam sürüyordu. Hapisteyken de aynı şekilde yaşamaya devam etti, ilk defa tiyatroda Attalus ile çanştı. Artalus kendisinin Tanrının yoluna başka engeller çıkardığını ifade ediyordu. Sonunda Alkibiadcs böyle bir yaşamı bıraktı ve Tanrının iyiliğin­ den payını aldı. Ancak kutsal ruhun da şöyle bir öğüdü vardı: ‘Bu kadarıyla yetin!’ Onu takip edenler Phrygia’daki Montanus, Alkibiadcs ve Thcodotus'du. Gallia'daki kardeşlerimiz arasında da onların yaklaşımları üzeri­ ne tartışmalar vardı. Daha sonraları onlara ölüm cezası verildiğinde yazdıkları bazı mektuplar yayınlandı. Onlar halen hapisteyken Asya ve Phrygia’ya kardeşlerimiz gönderildi. Diğer yandan kiliseler arasındaki barış görüşmeleri sırasında, Roma Kilisesinin başında Eleutherius bulunmaktaydı.

B E Ş İN C İ B Ö L Ü M Aynı konuda Irancus’un da şahitliği söz konusudur. Iraneus o zamanlar Lyons Kiliscsi’nin başındaydı. Yukarıda bahsettiğimiz Roma kenti pis­ koposu ona şunları söylemişti: “Tanrıyı her bakımdan ve her zaman seven Eleutherius için dua edi­ yoruz. Bu mektubu kardeşlerimize ulaştırmak için Iraneus’un yardımı­ nı istedik. Senden Isa’nın hatın için barış yapmanızı istiyoruz. Sadece


132

EUSIRİOS

insanların bulundukları makama bile saygı gösterecek olsak ona bir kilisede görev aldığı için saygı göstermeliyi/.’’ Peki biz neden mektupta sözü edilen ve bir şekilde işkencelerle, vahşi hayvanlara yem olarak şehit edilenlerin ya da Hıristiyan olduğunu iti raf edenlerin listesini vermiyoruz? Çünkü daha önce de söylediğimiz gibi dileyen herkes Şehitler Katalogu na bakabilir. Bütün bu olaylar Antoninus zamanında yaşanmıştır.

A L T IN C I B Ö L Ü M Marcus Aurclius Cacsar’ın kardeşi Antoninus'un Germen ve Sarmana kavimlerinc karşı yaptığı savaşta ordusunun büyük bir susuzluk tehli­ kesiyle karşı karşıya olduğu anlatılır. Düşmanlan tarafından durdurul­ madan önce diz çöktü ve Tanrı ya yalvarmaya başladı. Düşmanlar için gerçekten de bu durum garipti. Hemen olanları anlattılar. Ardından düşmanlannı yenmeyi başardı ve Tanrının da yar­ dımıyla susuzluk sıkıntısını giderdi. Bu hikaye zamanında Hıristiyan olmayan insanlar tarafından nakledil­ miştir. Yabana inanca sahip olan tarihçiler ise dua olayını onaylamazlar. Fakat bizim insanlarımız olayı basit bir şekilde anlatmayı tercih ettiler. Apoliniarus'a göre bu lejyonun duaları imparator içindi ve lejyon da Latince’de “Gürleyen Lejyon” olarak adlandırılmaktaydı. Tertullianus da olayların tanığıdır. Roma senatosunda yapağı konuş­ mada önemli kanıtları ortaya koyarak olanların doğruluğundan söz etmiştir. Elimizde olan mektuplarında: imparator Marcus'a, ordunun Germania’da susuzluk tehlikesiyle karşılaştığı sırada Hıristiyanların dualarıyla kurtulduğundan söz etmektedir. Fakat imparator kendisini öldürmekle tehdit ederek bizi suçladı. Tertullianus şöyle demektedir: “Kâfir, adaletsiz ve zalim insanlar bize karşı ne çeşit yasalardan yarar­ landılar? Vespasianus Yahudi topraklarını ele geçirdikten sonra bunlar­ la ilgilenmedi. Traianus da Hıristiyanların takibata uğratılmalarmı iste­ medi. Hadrianus da bu işlerle ilgilenmedi. Pius da aynı durumdaydı.


Kil İSE TARİHİ 1 3 3

Şimdi onların izledikleri yol takip edilmelidir." Ponthinus Gallia’da doksan yaşında, şehit edildi. Ardından Lyons piskoposluğuna Irancus getirildi. Irancus gençliğinde Polykarphos’un dinlcyicilcrindenmiş. Sapkınlıklarn K arşı adlı çalışmasının üçüncü kitabmda Elcuthcrusa kadar Roma’da görev almış olan piskoposlardan söz etmekte ve şöyle demektedir:

Y E D İN C İ B Ö L Ü M “Kilisenin kurulmasından sonra kursanmış piskoposlar arasında ilk görev alan Lintısru. Linus’tan Paulus da kendi mektuplarında bahsetmektedir. Daha sonra Ancnclctus ve üçüncü olarak da Clement göreve geldi. Clement elçilerle tanışmıştı. Halen onların seslerini kulaklarında duyu­ yor, halen yaptıkları hareketleri gözlerinin önüne getiriyordu. Aslında o zamanlar elçileri kendi gözleriyle görmüş olan çok sayıda insan halen hayattaydı. Clement zamanında Koıiııthos Kilisesinde kardeşlerimiz arasında bir çekişme başladı. Roma Kilisesi kendilerine uygun bir mektup yolla­ dı. Uzlaşmaları ve barışmaları yönünde telkinlerde bulundular." Irancus şunları da söylemektedir: “Clcment'ten sonra Evarestus ve Alexander görev aldı. Xystus altın­ cı piskopostu. Şehit edilmiş olan Telesphorus’tan sonra Hyginus, Pius, Anicctus. Soter piskopos oldu. On ikinci piskopos ise Eleutherus’tu. Kilise geleneğine uygıın şekilde bize kadar görev yapmış olan pisko­ posların listesi bu şekildedir."

S E K İZ İN C İ B Ö L Ü M Irancusun bu anlattıkları üzerine itirazımız yoktur. Onun bir de beş kitaptan oluşan Yanlış Bilgiyi Yalanlama adlı bir eseri bulunmaktadır. Bu çalışmanın ikinci kitabında ilahi mucizelerin bazı kiliseler üzerinde bu dönemde halen etkinliklerini sürdürdüklerini göstermektedir.


w

EUSKBİOS

Şöyle demektedir: “Efendimiz in ölüyü yeniden diriltmesi gibi bu dönemde de bazı mucizeler görüldü. Kiliselerimizde kardeşlerimizin zaman zaman gerekli şevlerin oruçlarını tutmaları ve duaları sayesinde ölülerin yeni­ den canlandıkları görüldü." Başka konularla ilgili olarak da şunları belirtmektedir: “Eğer İsa’nın yeniden göründüğünü iddia etseydiler, onlara bu konu­ da önceden yazılmış olan şeyleri gösterecektik. Bu şeyler sadece Tanrının oğlu taralından başarılmıştır. Gerçek müritler sadece ondan bir hediye almışlar gibi diğer insanların yaran için çaba harcamalıdırlar. Onların bazdan şeytani etkilerden tamamen arınmayı başarmışlar ve kilise altında birleşmişlerdi. Diğerleri ise peygamberimiz tarafından gelecekte yaşanacak olaylara ilişkin olarak söylenen sözlerden haberdardüar. Başkaları hasta insanları elleriyle iyileştirdiler, onlara sağlıkla­ rını geri verdiler. Hatta ölüleri bile dirilttiler. Ancak biz neden daha fazlasını anlatamıyoruz? Çünkü dünyanın her yerindeki kiliselerde yaşanan benzeri olayların hepsini aktarmak imkânsızdır. Diğer taraftan Pontius Pilatus tarafından çarmıha gerilen İsa'nın ismi altında dinsiz insanları hiçbir zaman para için aldatmadık. Söylendiği gibi karşdıksız aldıklarımızı karşılıksız verdik." Aynı yazar şunları da belirtmektedir: “Daha önce de duyduğumuz gibi çok sayıda kardeşimiz mallarını kiliseye bağışladılar.” Gerçekten de günümüze ulaşan hediyeler arasın­ da en değerli olanları bunlardır.

B efin d kitabin dokuzum u bölümü günüm üze ulaftnannftır.

O N U N C U BÖ LÜM Antoninus’un on dokuz senelik imparatorluğundan sonra Com m odus göreve geldi2*. C om m odu s’un imparatorluğunun ilk senesinde Iskcndc-riyc Kilisesinde on iki senedir görev alan Agrippinus’un yeri­ ne Iulianus geçti.


KİLİSE TARİHİ 1 3 5

ON BİRİNCİ BÖLÜM Bu zamanlarda İskenderiye’de bir okul kuruldu. Okulu kuran kişi eğicime büyük önem veren Pantancus’cu. Okul, eski zamanlardan bu yana vardır ve her zaman önemli kişiler tarafından ilahi konularda eğitim vermesi amacıyla çalışmalarını sürdürür. Pantancus ise Stooacı bir eğitim almış olmasına rağmen öğünlerde çok önemli çalışmalarda bulunmuştur.

İlahi konularda çalışmalar yürütenler İsa’nın, Incil'in habercisi ola­ rak doğudaki halklara gönderildiğini söylerler. Çok sayıda piskoposun çalışmaları sonucunda epeyce fazla sayıda İncil ortaya çıkmıştır. Pantancus da bunlardan birisiydi. Kendisinin Hindistan’a gitmekle görevlendirildiği anlatılmaktadır. O da Hindistan’a gitti ve İsa’nın öğre­ tilerini M atta İnciline göre aktardı. Piskoposlardan birisi olan Bartholomcus da Hindistanlılara vaazlar vermiş ve kendilerine tbranicc yazılmış bir İncil bırakmıştır. Bu İncil günümüze kadar ulaşmıştır. Birçok başarılı işten sonra Pantancus İskenderiye’deki okulun başına geçti. Burada ilahi metinleri hem yazılı hem de sözlü olarak öğretti.

O N İK İN C İ B Ö L Ü M Aynı zamanlarda Clement, İskenderiye’deki kutsal yazılarla ilgili olarak çalışmaya başladı. Beraber çalıştığı kimse ise eskiden elçilerin müridi ve Roma Kilisesinin başıydı. Uypothyposes adlı çalışmasında öğretmeninin Panthcus olduğunu söyler. Bana katırsa bu kimse, Strom ata adlı kitabının birinci bölümün­ de geçen kişiyle aynı kişidir. Önemli piskoposlardan söz ettiği kısımda ona değinmiş ve şunları itadc etmiştir: “ Bu çalışına ustaca yapılmış bir çalışma değildir. Sadece unutkanlığı­ ma bir çözüm olarak gördüğüm bir eserdir. Unutulmayan adamlarla ilgili olarak duyduğum şeyleri doğru düzgün bir iskelet olmaksızın oluşturduğum bir çalışmadır. Bu insanlardan birisi lonia, diğeri Yunanistan diğeri ise Suriye doğum­ ludur. Mısır'dan gelenler de vardır. Doğudan gelenler de vardır. Bu insanlar Filistin ve Asur topraklarından gelmişlerdir. Onları en son gördüğümde yetenekleriyle ilgili bilgileri Mısır’da saklamışlardı. Bunları orada buldum.


Bu insanlar Yuhanna, Paulus, Yakup vc Petrus gibi elçilerden gerçek bilgileri öğrenmişlerdi. Atalarından öğrendikleri şeyleri bir oğlun baba­ sından öğrendikleri gibi koruyarak bizlere ulaşrırma-sını bildiler."

O N Ü Ç Ü N C Ü BÖ LÜ M Bu sıralar Kudüs Kilisesinin başında Narkissos yer almaktaydı. Günü­ müzde de çok sayıda insan tarafından anılmaktadır. Hadrianus zama­ nında Yahudiier kuşatıldığı zaman henüz on beş yaşındaydı. Kudüs'te ilk kilise Yahudi olmayanlar tarafından kurulmuştu. Ardından Marcus kilisenin başına geçmiştir. Sonra sırasıyla Cassianus, Publius, Maximus. Iulianus, Gaius, Symmakhus, Gaius, Iulianus, Capito, Valens, Dolichianus vc Narkissos gel­ di. Narkissos kilisede görev alan on üçüncü piskopostu.

O N D Ö R D Ü N C Ü BÖ LÜM Asyah Rhodo da Tatianus yoluyla Marcion’un sapkınlığına karşı gelen­ lerdendi vc bu konuda bazı kitaplar yazmıştı. Marcion’un sapkınlığının birkaç düşünceye bölündüğünü söyledikten sonra bunların her birin­ deki hataları gösterir. Şöyle demektedir: “ Onunla aynı fikirde olanların düşüncelerinde de tutarsızlık vardır, örneğin onlardan birisi olan ApcIIes kendi yaşamıy­ la gurur duymaktadır. Ayrıca bir genç kızın verdiği yanıtlardan pey­ gamberlerin karşıt ruhlardan geldiğini ifade etmektedir. Aynı şekilde Potidus vc Basilicus da Marcion’un sapkınlığını devam ettirmekteydiler.

O N B E Ş İN C İ B Ö L Ü M Kötülerden hoşlanan ve iyilerden nefret eden Tanrının Kilisesinin düşmanları, adamlarımıza karşı denemedik yol bırakmadılar. Tuhaf tuhaf sapkınlıkları ortaya çıkardılar. Asya vc Phrygia’da kimi insanlar


KİLİSE TARlHl 1 3 7

Montanus vc Paraclctc’nin peşinden gittiler. Priscilla vc Maximilia da Montanus’u izleyen kadınlar arasındaydı.

O N A L T IN C I B Ö L Ü M Koına’dakilcrin başında ise Flormuş bulunuyordu. Blastus ile beraber kiliseden koş ulmuşlardı. Bu nedenle insanlara yeni fikirlerini aşılamak için her yerde çaba harcayıp durdular.

Beşinci kitabın on yedinci bölüm ü günüm üze ulaşm am ıştır.

O N S E K İZ İN C İ B Ö L Ü M Sapkınlıklara K arşı adlı çalışmasında Miltidades'ten de söz etmektedir. Bazı alıntılar yapmak istiyorum: “Kardeşi Alkibiades’in bir peygambe­ rin var olamayacağı yönündeki sözlerinden alıntılar yapmak istiyorum.“ Yeni Ahir ile ilgili olarak kehanette bulunanlarla ilgili olarak verdiği listede Ammia vc Quadrarus’un da isimlerini anar. Bu sırada şöyle demektedir: “Tuhaf bir heyecanla yanlış peygambelerin isimlerini sayarlar. Bu sırada da ruhları istemeksizin de olsa bir deliliğe kapılır. Eski vc yeni peygamberlerin hiçbirisi ruhlarında böyle bir şey taşı­ mazlar. Bu durum Agabus, Iudas, Silas, Philippos un kızlan, Philadclphiadaki Ammia. Quadratus ya da başka birisi için geçerli değildir." Daha sonra şunları ekler: “ Kendilerinin de açıkladıkları gibi Quadratus vc Philadelphia'daki Ammia, M onunus’d an hediyeler aldı­ lar. Montanus ve kadınlardan aldıklannı göstermeme izin verin. Ar­ dından piskoposlar gelen hediyelerin kilisede toplanmasına karar ver­ diler. Ancak Maximillanın ölümünden on dört sene geçmiş olmasına karşın bu uygulanmadı." Böyle yazmaktadır. Yine Yahudiier ve Yunanlılar a karşı iki kitaptan oluşan eserinde de Miltiadcs tcn bahsetmektedir. Ö te yandan felsefeyi kucaklayarak dünyevi imparatorlann hataları için de özür diler.


138

EUSEBtOS

O N D O K U ZU N CU BÖ LÜM Iraneus Roma Kilisesindeki farklı düşüncelerle ilgili olarak bazı mektup­ lar yazmıştır. Bunlardan birisi hizipleşme üzerinedir ve Blasrus’a gönde­ rilmiştir. Florinusa ise monarşi üzerine yazmıştır. Florin us da kendisiyle aynı fikirde görünmektedir. Valendnianusun hatalarını gösterdiği çalış­ masında ise elçilerin ilk ardıllarıyla tanıştığından söz etmektedir. Çalışmanın sonunda güzel bir notla karşılaştık. Şöyle demekteydi: “Senden bir ricam var. Lütfen bu kitabın bir kopyasını çıkar. Isa adına yaptığım bu çalışmayı diğer yazmayla da karşılaştır. Ayrıca bu söylediğim notu da kopyanın sonuna ekle." Bu durum belki eskiden yaşamış kutsal insanların çalışmalarında ne kadar titiz davrandıklarının bir örneğidir. Florinus’un Irancus’a yazdığı mektupta Polykarphosa da değinilir. Şöyle denmektedir: “Alçak sesle konuşulan bu öğretiler kiliseyle anlaşmazlık halindedir. Onlara inananlar büyük bir saygısızlık yapmaktadırlar. Şu ana kadar kafirler bunları kilisenin dışında yayınladılar. Bu öğretiler bizden önce­ ki elçilerin arkadaşları tarafından bize gönderilmedi.” Çocukken Polykarphos’u gördüm. Asya’daki muhteşem kraliyet sarayına giderek onların onayını almaya çalışıyordu. Ben o zamanlar yaşanan olayları son zamanlarda yaşananlardan çok daha iyi hatırlıyorum. Çocuklar kendilerini geliştirmek amacıyla Polykarphos’un yanma giderek ondan yaşamın anlamını öğrenirlerdi. Ciörüntüsü ve konuşmalarının yanı sıra bir de efendimizi görmüş olan Yakup gibi insanları tanıması ona daha büyük bir yücelik kazandırıyor­ du. Polykarphos, Efendimizin yaptıklarına kendi gözleriyle şahit olan­ ların dillerinden olayları aktarmaktaydı. Tanrının merhametini gösteren bu şeyleri dikkatli bir biçimde not ettim. Fakat bu notlar kağıda değil, kalbime yazılmıştı. Sürekli olarak Tanrının zarafetini sadakatle andım... {Metnin bu bölümü günümüze ulafm am iftır.) Böyle sözcükleri duyduğunda kaçmak zorunda kaldı. Bu mektuplardan onun komşu kentlerdeki kiliseleri ve kardeşlerimi­ zi uyarmak ve yüreklendirmek ihtiyacı hissettiği sonucu açıkça ortaya çıkmaktadır. Iraneus hakkında anlatacaklarım bu kadar.


Kil ISI IARİIIİ 1 3 9

YİRMİNCİ BÖLÜM Antiokhcia Kilisesinde Maximinusun yerine Serapion geçti. Yukarıda sapkınlıklara karşı yaklaşımlarından söz ettiğimiz Apoliniarus da ondan bahsetmektedir. Carinus ve Pontius’a yazdığı özel bir mektupta şunları ifade etmektedir: Bu yeni yaklaşımlardan nefret ediyorum. Sîzlere Asya’daki Hierapolis kentindeki kilisenin piskoposu Claudius Apoliniarus'un yazdıkla­ rını gönderiyorum. Aynı mektupta Serapion ve başka piskoposların da imzalan bulunmaktadır: “ Ben Aurclius Cyrcnicus, sağlığınıza duacıyım." Bir başka yerde ise şöyle denmektedir: “Trakya’nın Dcbcltum kolonisinin piskoposu Aelius Publius Iulius. Cennetin hakimi Tanrı adına Anchillus’daki Soter Priscilla’dan iblislilcri çıkarmaya çalıştı. Ancak riyakarlar buna izin vermediler." Aynı görüşte olduğunu ifade eden başka piskoposların da bu mek­ tuplarda imzaları bulunmaktadır. Bu kimseler hakkında anlatacaklarım bu kadar.

Beşinci kitabın yirm i birinci bölümü günüm üze ulaşm am ıştır.

Y İR M İ İK İN C İ B Ö L Ü M Com m odus’un imparatorluğu zamanında koşullarımız daha iyiydi. Tanrının barışı tüm dünyadaki kiliselere gelmişti. Her ırktan insanlar ken­ dilerinin kurtarılması için dindarca bir yaşam sürüyordu. Artık çok sayıda Romalı akrabaları ve tanıdıkları ile beraber Hıristiyanlığı seçmişti. Fakat şeytan doğası gereği kötü olduğundan dolayı bize karşı yeni çarpışmalar ve yeni mücadele araçları hazırladı. Roına’da felsefe ve diğer konuları öğrenme konusunda çok meraklı bir adam olan Apolinarius hizmetçilerinden birisi tarafından maksatlı bir biçimde suçlandı. Ancak bu adam vakitsizce konuşmuştu. Çünkü bir kraliyet kararına göre ihbarcılara geçit verilmiyordu. Bacakları kırıldı, ardından da


H O

EUSEBİOS

Percnnius kendisini mahkûm etti. Ardından senatoda Apoiinarius’un kendisini savunması gerekti. O da güzel bir konuşmayla savunmasını gerçekleştirdi. Eski kanun başka bir karan öngörmesine karşın senatodan onun ölüm cezasına çarptırıl­ ması kararı çıktı. Herhangi birisi Pcrennius’un sorularına verilen yanıt­ ları ve onun senatoda kendisini savunduğu konuşmasını merak edebi­ lir. Ben bunları şehitlerle ilgili kısımda bir araya getirdim.

Y İR M İ Ü Ç Ü N C Ü B Ö L Ü M Commodus’un iktidarının onuncu senesinde Elcuthcrus’un yerine Victor geçti. On üç sene bu görevde bulundu. Aynı sene İskenderiye’de lulianus onuncu senesini doldurdu ve yerine Demctrius geçti. Aynı sıralarda yuka­ rıda bahsettiğimiz Serapion, Anriokheia Kilisesinde sekiz senedir görev­ de bulunuyordu. Thcophilus Filistin’deki Caesaria kilisenin başkanıydı. Daha önce Kudüs Kilisesinde görev aldığını söylediğimiz Narkissos da işinin başındaydı. Bu dönemde Bakkylos Yunanistan'daki Koriııthos Kilisesinin başındaydı. Ephesos’ta ise Polykrates görrvdeydi. Başka pis­ koposlar da elbette işlerinin başındaydılar. Fakat biz sadece yazılı olarak bize ulaşanların isimlerini vermekle yerindik.

Y İR M İ D Ö R D Ü N C Ü B Ö L Ü M Bu dönemde bir sorunun fazla bir önemi yoktu. Asya’nın her yerinde Yahudilcrin eski geleneklerine uygun olarak avın on dördüncü günün­ de kurban kesilirdi. Ancak bu geleneğin sona erdirilmesi gerekmektey­ di. ö t e yandan dünyanın geri kalan kiliselerinde bu dönemde böyle bir gelenek yoktu. Hıristiyanlık geleneğine göre İsa'nın yeniden dirileceği gün dışında bir festival kutlanmaz. Kilise meclisleri ve toplantıları da buna uygun olarak toplanmıştır. Kilise yetkileri bu doğrultuda kararlar almışlardır. Efendimizin dirile­ ceği gün yalnızca paskalya günii kutlanmaktadır. Filistin’d e Caesaria piskoposu Thcophilus ve Kudüs piskoposu Narkissos’un başkanlık


KİLİSE TARİHİ 1 4 *1

ettikleri toplantıda bir yazı kaleme alınmıştır. Roma piskoposu Victor, Ponros’da Palmas, Gallia’da Irancus da benzeri kararlar çıkarmışlardır. Yine Korinthos piskoposu Bakkylos’un Osrhone ve diğer yerlere yazdı­ ğı mektuplarda da aynı şey görülebilir: “ Bu, ittifakla alınmış bir karardır.”

Befinci kitabın yirm i befinci bölümü günüm üze ulofm am iftır.

Y İR M İ A L T IN C I B Ö L Ü M Yukarıda isimleri sayılan Filistinli Narkissos ve Thcophilos, Tyrc Pisko­ posu Cassius ve Ptolemaios piskoposu Clarus ile bir araya geldi. Pisko­ posların çalışmalarında İsa’nın Kurtuluşu ile ilgili olarak çok sayıda saygın şey söylendiğine, ancak aşağıdaki sözcüklerin de eklenmesi gerektiğine karar verdiler. “ Ruhlarınız kolayca aldatıldığından dolayı bu mektubun bir kopya­ sını kiliselere gönderin. Sîzlere aynı şeyin İskenderiye'de de yapıldığını göstereceğiz. Sizden bize ve bizden size giden mckmplara göre aynı zamanda ve aynı anlamda kutsal günü kutlayacağız.”

Y İR M İ Y E D İN C İ B Ö L Ü M Iraııcus’un mektuplarından ve çalışmalarından yukarıda söz etmiştik. Ayrıca Yunanlılara karşı Bilgi Üzerine adlı bir eser kaleme almıştır. Bir başka çok önemli çalışma ise kardeşimiz Marcianusa adadığı Tezler adlı eseridir. Bu eserde Yahudilcre yazılan mektuplardan ve Süleyman’ın zekasından söz etmektedir. Biz de çalışmamız boyunca bunlardan alıntı­ lar yaptık. Com m odus on üç sene imparatorluk yaptı. Ölümünden altı ay sonra Severus başa geçti. Aradaki dönemde ise Pcrtinax iktidardaydı.


142

EUSEBIOS

Y İR M İ S E K İZ İN C İ B Ö L Ü M Eski dindar adamların yaptıkları çok sayıda anıtsal iş günümüzde de korunmaktadır. Bunlar arasında özellikle Heralditos'tan söz etmeliyiz. Piskoposluk Üzerine, Maximus ile sapkınlıklar üzerine tartıştığı Şeytanın Kökeni ve Şeylerin Olufumu önemli eserleri arasında yer almaktadır. Candidus da Hexarneron ve Apion adlı çalışmalarında aynı konudan söz etmektedir. Sextus, Yeniden Dirilme ve Arabianus Anlaşması üzerine yazmıştır. Diğer çok sayıda insanın yazdıkları hakkında bilgi sahibi deği­ liz. Bazılarınaysa ulaşmamız mümkün olmadı. Başka insanların da kutsal kitabımız üzerine çalışmaları olmuştu. Fakat bunlan yazan insanları bilemediğimizden burada kendilerine değinemiyoruz.


A LTIN CI KÄ°TAP


KİLİSE TARİHİ 1 4 5

B İR İN C İ B Ö L Ü M Sevenisw kiliseler üzerinde takibata banladığında cn büyük riyarrolardan birisine sahip olan İskenderiye kentinde geniş çaplı katliamlar yaşandı. Mısır ve Thebai'nin çeşitli yerlerinden getirilen Tanrının tacını giymiş insanlar ağır işkencelere uğrayarak ölüme gittiler. Aralarında Origenus’un babası Leonides de vardı. Babasının kafası kesildiğinde oğlu halen genç bir adamdı. Genç adam babasının isteğine bağlı kalarak kut­ sal kitabımız adına kayda değer çalışmalar yürütmekteydi. Kısaca özet­ lemek gerekirse; oğlunun şöhreti de cn az babası kadar fazla olmuştu ve birçok insan tarafından bu durum kabul edilmişti.

İK İN C İ B Ö L Ü M Onun okuldaki hayatı hakkında çok şey söylenebilir. Yine de biz halen yaşayan insanların onunla olan mektuplaşmalarından yola çıkarak müm­ kün olduğunca gerçekleri aktarmaya çalışacağız. Konuşmalarından daha o zamandan değerli bir insan olacağı açıktı.


H ö

EUSEBİOS

O zamanlar Scverus’uıı imparatorluğunun yedinci senesiydi. Isken deriye ve Mısır’d a Lactius valiydi. Piskoposluğa ise lulianus’un yerine Demctrius geçmişti. Ç ok sayıda insan alevler sayesinde şehitlik tacını takmaya hak kazandı. Origenus ise henüz küçük bir çocuk olmasına karşın tehlike­ nin yakınlarında dolanıyordu. Gerçekten de yaşamının sona ermesine oldukça yakındı. Ama Tanrımız ve annesi buna izin vermediler. İlk zamanlar annesi kendisine merhametli olması için yalvardı, ama babasının hapse atıldığını öğrendikten sonra onun tüm giysilerini ala­ rak evde kalmasını sağladı. Fakat çocuğu yatıştırmak için elinden daha fazla bir şey gelmezdi. En sonunda onun, babasına bir mektup yazmasına izin verdi. Çocuk mektupta fikirlerini değiştirme diye yazıyordu. Bu durum belki de Origenus’un dindarlığı ilk defa gösterdiği olaydı. Mektubunda Kutsal Kitap’tan da bazı küçük alıntılar yapmıştı. Çocuk hiçbir zaman babasıyla beraber alışıldık eğitimin dışında başka bir çalışma yürütmemişti. Yunan bilimleriyle ilgilenmeden evvel ilk olarak her gün Kutsal Kitaplar üzerine çalışmalar yaptı. Bu iş normalde bir çocuk için sıkıcı olabilirdi. Ama Origenus heves­ li ve çalışkandı. Hiçbir zaman basit şeyleri öğrenmekle yetinmedi. Her zaman için daha fazlasını aradı. Hatta bir çocuğu fazlasıyla aşabilecek konularla ilgilendi. Çünkü tüm bu çalışmalarında babasını arıyordu. Günün birinde babası rüyasına girdi ve boyunu aşacak çalışmalara girmemesi için onu azarladı. Fakat bir yandan da Tanrıya şükrediyor ve kendisine böyle bir çocuğun babası olma fırsatını verdiği için minnet­ tarlığını sunuyordu. Yaşı biraz daha büyüdüğünde uykusundayken Kutsal Ruhun göğsünü öpme fırsatı bulduğu anlatılmaktadır. Ardından da Origenus’u kutsamış. Şu ana kadar anlattıklarım Origenus’un çocukluğunda yaşanan olaylardı. Babaları şehit olup, ardında annesi ve altı erkek kardeşini bıraktığın­ da Origenus on yedi yaşına henüz basmamıştı. Babasının malları kam ulaştırıldı. Origenus ve ailesi için zor günler baş­ lamıştı. Fakat Tanrımız bunun bir çaresini buldu. Amiokheia’da doğan ve


KİLİSE TARİHİ H 7

İskenderiye’de yaşayan zengin bir kadın vardı. Onunla tanıştı. Kadının evlat edindiği bir oğlu daha vardı ve Origenus’a da çok iyi davrandı. Origenus kendisiyle zorunlu koşullar altında arkadaşlık ediyordu. Ancak hiçbir zaman kendisine zamanı ya da inancıyla ilgili bilgiler ver­ medi. Kadının evlatlığı Paulus’un yetenekli bir adam olduğu ortaya çık­ mıştı. Bundan sonra çok sayıda insan onun yanına gidip gelmeye başla­ dı. Fakat Origenus hiçbir zaman Paulusun kafirlerle beraber olan çalış­ malarına katılmadı. Babasının ölümünden sonraki zamanının büyük bir kısmını Yunan bilimlerine ve edebiyata ayırdı. Aynca dil bilimleri konusunda da tek başına çalışabilecek kadar yetenekli bir adamdı. Yaşı itibariyle de bunları rahatça yapabilecek durumdaydı.

Ü Ç Ü N C Ü BÖ LÜM Origenus okulda ders vermeye başladığında İskenderiye kentinde dinden sorumlu bir görevli yoktu. Çoğu insan sürgüne gönderilmişti. Bu neden­ le Origenus’un yanına gidip gelmeye başladılar. Bu insanların ilki, güzel bir yaşam sürdükten sonra şehit edilen Plutarkhos ve İkincisi de onun kardeşi Herakles’ti. Bu olaylar Dcmctrius’un İskenderiye’de önemli şeyler başardığının göstergesiydi. Okuldaki on sekizinci senesiydi ve İskenderiye valisi Aquila zama­ nındaki işkenceler devam ediyordu. Bu sıralarda iyiliği ve iyi niyeti sayesinde yavaş yavaş yabancı yerlerde de tanınmaya başladı. İnsanlarla her zaman beraberdi. Sadece normal zamanlarda değil, ölüme gideceklerinde de kendilerine yol gösterdi. Cesurca davranıp şehiderimizi öperek selamladı. Dinsizler ise çileden çıkmış bir şekilde telaşa kapılmışlardı. Ancak Tanrının gönderdiği yardım eli sayesinde yakalanmamayı başardı. Bu durum, İsa ve Tanrımız için kendisini tehlikeye atmasının bir ödülüydü. Dinsizler ise kendisinden hoşlanmıyorlar ve birçok şeyin onun tarafından öğretildiğine inanıyorlardı. Sonunda askerler evinin yakınlarında toplandılar. Böylece gün geçtikçe eziyet artmaya başlamıştı, ö t e yandan kent genelinde bir takibat yoktu. Her gün başka bir evde kalmaya başlamış-


1 4 8

EUSEBIOS

cı. Gerçekten de bu dönemde de takdire değer bir yönetim sergiledi. Yaşam amacı bu olduğundan dolayı, gün geçtikte ilahi güç için daha fazla çalışmaya başladı. Kilisenin başında bulunan Demetrius okulun yönetimini sadece kendisine vermişti. Bu nedenle gün geçtikçe daha fazla görev omuzlanndaydı. Gramer ve din eğitimi arasında bir tutarsızlık olduğunu gör­ düğünden dolayı kısa bir süre sonra okulda gramer eğitimi vermekten vazgeçti. Daha sonra artık ihtiyaç duymadığı eski edebiyat ile ilgili değerli kitapları elinden çıkardı. Bunları dört obolosa" sarmaktan çok memnun olmuştu. Genç yaşına karşın gençliğin arzularından uzak durarak felse­ fi bir yaşam sürüyordu. Gündüzleri görevinin başında bulunuyor, gece­ leri ise yazılarıyla ilgileniyordu. Zaman zaman oruç tutardı, geceleri uykusunu kısa tutmaya özen gösterir ve hiçbir zaman yalan söylemezdi. Sık sık Kurtarıcımızın Incil'deki sözlerini aklına getirirdi. Bu neden­ le bir palto ve ayakkabıya sahip olmama konusunda yüreklendi. Gelecekte neler yaşanacağı konusunda da meraklanmadı. Yaşının kaldırmayacağı bir şekilde çıplak gezerek soğuğa meydan okuyordu. Yoksulluğu ctrafindakilcri şaşırtırdı. Etrafında kendisinden ilahi konularda dersler alan arkadaşları vardı. Bu insanlar sahip olduk­ larını onunla paylaşmak istediler. Ancak Origenus bunları kabul etme­ yerek kendilerini üzdü. Fakat Origenus azminden bir şey kaybetmedi. Yıllarca bir ayakkabı­ yı giymekten çekinmedi. Aynı şekilde şarap da içmedi. Çünkü bunun kendi öğretilerine zarar vereceğine inanıyordu. Bu hareketleri öğrencilerinin de kendisi gibi olmak için daha büyük bir çaba harcamalarına yol açtı. Hatta inançsızlar ve dinsizler de onun fel­ sefesinden etkilenmeye başladılar. Bu insanların bazılarının ruhlarının derinliğine onun felsefesi işledi ve sonuçta yakalanarak şehit edildiler.

D Ö R D Ü N C Ü BÖ LÜM Bundan ilk defa Polutarkhos’ta söz edilmektedir, ölü m cezası alan insan­ lar vatandaşlanmn yanına getirildiler. Sanki olaylann nedeni onlarmış


KHJSE TARİHİ

149

gibi davranılıyordu. Fakat Tanrı onlan korudu. Plutarkhos’tan sonra öğrencilerinden Origenus, Serenus’un büyük bir yangın ve işkencccr sonucunda öldüğünü belirtmektedir. Aynı okuldan verilen üçüncü şehit Herakleides dördüncüsü ise Hero’dur. Bu iki adam din eğitimi almışlar ve son zamanlarda vaftiz edilmişlerdi, ikisinin de kafası kesildi. Beşinci şehidimiz Serenus'tur. Serenus da uzun süren işkencelerle öldürülmüştür. Origenus’un ifade­ lerine bakılırsa bir de din eğitimi alan bir kadın öldürülmüş.

B E Ş İN C İ B Ö L Ü M Yedinci şehit ise Basilides’ti. Basilides. namusunu ve bekaretini korumuş olan Potamiena için yapılan kutlamaya katılmışa. Potam ie na bu durumu nedeniyle çok tanınan ve sevilen birisiydi. İsa adına çok çeşitli işkencele­ re katlandıktan sonra Marcella taralından yakılarak öldürüldü. Yargıç Aquila ona çeşitli işkenceler uygulattıktan sonra son olarak onu gladyatörlere atmakla tehdit etti. Bir süre sonra cevabı soruldu ve ardından kendisi bir kafir olarak adlandırıldı. Basilides onun ölümüyle ilgili bir konuşma yapmıştı. İnsanlar kendi­ sini kızdırmaya ve aşağılamaya çalıştıysalar da Basilides onlara merha­ metini gösterdi. Kadını cesur olması için yüreklendirmeye çalıştı. Ona yaptığı iyiliklerin ödülünü Efendimizden alacağını söyledi. Ardından kafasından ayağına kadar genç kızın vücuduna su döktü. Ünlü genç kız bu acılara katlanmak zorundaydı. Bu olaydan kısa bir süre sonra Basilides de askerler tarafından sor­ gulandı ve bir Hıristiyan olduğunu itiraf etti. İlk önce şaka yaptığı zan­ nedildi, ancak söylediklerinin gerçek olduğu anlaşıldıktan sonra önce yargılandı ve ardından da hapse atıldı. Diğer yandan kardeşleri bir yolunu bulup ona ulaştılar ve Potamicnanın bu olaylardan üç gün sonra şehit edildiği haberini verdiler. Kafasında bir taçla Efendimizi görmüş ve Efendimiz ona kısa bir süre sonra kendisini de yanına alaca­ ğını söylemişti. Kardeşlerimizin kendisine bu haberi vermelerinden bir gün sonra kafası kesilerek şehit edildi. Aynı dönemde İskenderiye'de çok sayıda


150

EUSF.BİOS

insan Hıristiyanlık dinini kabul etti. Potamicna bu insanların rüyalarına girdi ve onları cesaretlendirdi. Bu konu üzerine bu kadarlık bilgi yctcrlidir.

A L T IN C I B Ö L Ü M Pantancus’un yerine İskenderiye kentinde Clcmcnius görev almaya baş­ ladı. Zamanında Origenus’un öğrenciliğini de yapmıştı. Stromata adlı ilk kitabında Commodus'un ölümüne kadar yaşanan olayları kronolo­ jik bir şekilde anlatmıştır. Bu kitabın Severus zamanında yazıldığı çok açık bir şekilde bellidir.

Y E D İN C İ B Ö L Ü M Bir başka yazar Iudas ise olayları Severus’un imparatorluğunun onuncu senesine kadar getirmişrir. Daha sonra Dcccal’ın gelişi hakkında çeşitli bilgiler sundu. Bize karşı yapılan işkencelerden örürü insanları o kadar fazla kışkırttı ki, çok sayıda insanın aklını karıştırdı.

S E K İZ İN C İ B Ö L Ü M Aynı zamanlarda Origenus genç yaşına karşın kilisede görev almaya baş­ ladı. Bu genç yaşına rağmen dindarlığının zirvesindeydi. Kutsal Kitapta şöyle denirdi: “Doğuştan hadımlar olabileceği gibi, doğuştan göksel ege­ menliğin uğruna hadım olanlar da bulunabilir." O, Kurtarıcımız ın söz­ lerini insanlara ulaştırmaya çalışırken dinsizler de önlerine gelen hiçbir fırsatı harcamıyorlardı. Origenus ise henüz genç yaşta olmasına rağmen erkeklerle olduğu gibi kadınlarla da güzelce çalışıyordu. Böyle bir şeyin tanıdıkları tarafından öğrcnilmcyeccğini sandı. Ancak insanların tüm gizleme gayrederine karşın bunu öğrenmemele­ ri imkânsızdı.


KÜJ.SE TARİHİ

15 '

Kilisenin başkanı Demetrius olanları haber aldığında Origenus’un doğasına ve içtenliğine hayran kaldı. Kendisini cesaretlendirerek yaptı­ ğı işe devam etmesini istedi. Gün geçtikçe Origenusun yaptığı çalışmaların daha da başanlı oldu­ ğunu görüyordu. Ardından Demetrius dünyadaki diğer piskoposlara haber göndererek dünyanın en aptalca işinin yapıldığım söyledi. Daha sonra Cacsaria, Kudüs ve Filistin piskoposlarının katkılanyla Origenus'un şerefi arttırıldı ve kendisi rahip ilan edildi. Böylccc Origenus’un hemen her yerde şöhreti artmaya başladı. Ardından Dcmctrius’a karşı suçlamalar arttı. Kendisini rahipliğe yük­ seltmiş olanlardan birisi olan Dcmctrius’a karşı Origenus hiçbir yar­ dımda bulunmadı. Bürün bu olaylar aslında bir süre sonra yaşanmıştı. Origenus, İskenderiye’de gece gündüz çalışırken kendisine ilahi bir emir geldi. Öğrencileri ve çalışmaları için tüm boş zamanını ayırması gerekiyordu. Severus’un on sekiz senelik yönetiminden sonra yerine Antoninas geçti. Bu dönemde de eziyetlere cesurca dircnildi. Kudüs Kilisesinin piskoposunun Alexander olduğu sanılıyordu. Ancak kilisenin piskopo­ su ve İsa’yı açık bil şekilde iıiıafcdcn Narkissos halen yaşıyordu.

D O K U ZU N C U BÖ LÜM Narkissos’un yalanında yaşayanlar onun bazı mucizelerinin olduğunu anlatırlar. Birinci denemesinde başarısız olmuş. Ancak ikinci defa deneyeceği sırada insanların büyük kısmı korkuya kapılmışlar. Suyun yanına geti­ rilmesini istemiş. Suya bakarak dua ediyordu. İsa adını anarak suyun lambalara boşal­ tılmasını istedi. Bu sırada aniden suyun yağa dönüştüğü görüldü. Olayı gören kardeşlerimiz o günün haurısına yağın küçük bir kısmını koru­ muşlardır. Bunun gibi anlatılacak başka şeyler de vardır. Ardından kimi kötü niyetliler ona iftiralar attılar ve cezalandırılmasını istediler. Suçlamalar ağır bir boyuta ulaşmıştı. Birisi kendi vücuduna iğrenç


152

EUSEBIOS

bir hastalık saldığını, bir başkası onun yüzünden gözlerini yitirdiğini ve yine başka birisi de kendisini yaktığını söylüyordu. Bunları yeminlerle söylemelerine karşın yine de aklı başında olanları etkileyemezlerdi. Çünkü Narkissos'un ne kadar iyi bir insan olduğu biliniyordu. Ancak Narkissos bu iftiralara pek fazla direnemedi. Kiliseden kaça­ rak uzun süre boyunca ıssız yerlerde saklandı. Yargıçlar ise bu kafir adamların peşinden gittiler. Fakat kafir adamlar yaptıklarının cezasını gördüler. Birincisinin evi ve ailesi yanarak yok oldu. İkincisi kafasından ayaklarına kadar iğrenç bir hastalığa yakalandı. Üçüncüsü ise gözlerini kaybetti. Böylecc yaptıklarından pişman olmuşlardı. Evet, yalan yere yemin edenlerin sonu böyle oldu.

O N U N C U BÖ LÜM Narkissos ortadan kayboldu. Hiç kimse onun nerede olduğunu bilmi­ yordu. Ardından komşu kiliselere başka piskoposlar başkanlık etmeye başladılar. İlk olarak Dius, ardından da Gcrnıanio ve Gordius bu işi yaptılar. Gordius zamanında Narkissos yeniden onaya çıktı. Sanki olup de yeniden dirilmiş gibiydi. Derhal kardeşleri ona piskoposluğu geri verdiler. Bütün insanlar kendisine emekliliği, felsefesi ve Tanrının ken­ disine verdiği eczadan ötürü hayrandılar.

O N B İR İN C İ B Ö L Ü M Narkissos ilerleyen yaşından dolayı görevinin gereklerini yerine getire­ miyordu. Ama yine de memuriyetinin başındaydı. Bir gece yarısı başka bir mahallenin piskoposu olan Alexander’ı rüyasında gördü. Bu 'Tanrısal işaretten sonra Kapadokya topraklarından Kudüs'e git­ meye karar verdiler. Yolda aralarında bir samimiyet oluştu. Geçitlerden geçtikten sonra yeni bir Tanrısal işaret nedeniyle geri dönmemeye karar verdiler. Komşu kemlerin kiliselerinin piskoposları ittifakla onların yanlarında kalmalarını istediler. Alexander, Antinoclilcr e mektuplar yazmıştı. Halen elimizde olan


Kil ISf TARİHİ 1 5 3

İni mektupta Narkissos ve kendisinden söz eder. Mektubun sonu şu şekildedir: “ Benden evvel piskopos olan Narkissos sîzleri selamlıyor. Toplam yüz altmış yaşında olan bizler dualarımızla sîzleri koruyoruz." Mektup bu şekildeydi. Serapionun ölümünden sonra Asklepiades, Aııtiokhcia K ilisesinin başına geçti. Alexandras ise kendisinin Antiokhcia Kilisesine atanmasına ilişkin olarak şunları yazmıştır: “İsa’nın hizmetçisi ve tutuklu.su olan Alexander, Kutsal Amiokheia Kilisesinden Efendimiz'i selamlar. Kutsal gerçekleri öğrendiğimden bu yana tutukluyum. Asklepiades, Antiokhcia Kilisesinde üstün nitelikle­ ri sayesinde piskoposluğa atandı." Clement ile olan mektuplaşmasında ise şu ifadeler yer almaktadır: “Benim onurlu kardeşim. Bu mektubu beni bilen ve tanıyan erdem­ li Clement yoluyla gönderiyorum. Burada efendimiz adına bir kilise inşa edildi ve güçlendirildi."

O N İK İN C İ B Ö L Ü M Onun mektupları başka insanlar aracılığıyla korunmuştur. Fakat Domnius ile birbirlerine yazdıkları mektupları elimizdedir. O sıralar Domnius Hıristiyanlıktan Yahudiliğe geçmişti. Bu mektuplar Pontius, Caricus ve kiliselerde Petrus İncilini yazmakla görevli olan diğer insan­ lara gönderilmişti. Ona göre Rhossus’uıı bazı mahallerinde inanılan inançlar hatalıydı. Düşüncelerini tam olarak aktarabilmek için bazı noktalarda alıntılar yapmamız faydalı olabilir. Şöyle diyordu: “ Kardeşlerim! Bizlere İsa'dan, Petrus ve diğerleri aracılığıyla böyle yaklaşımlar gelmedi. Sizi ziyaret ettiğimde doğru yaklaşımlarınız vardı. Henüz Petrus İncili denilen şeyi okumamıştım. Halen de okumadım, ama bana söy­ lendiği kadarıyla konu hakkında bilgi sahibiyim. Ancak anlayabildiğim kadarıyla bu düşünceler bazı sapkınlıklar içeriyor. Bu nedenle kısa bir süre sonra sizi bilgilendireceğim için beklemenizi istiyorum. Fakat sizler Marcianus’un sapkınlıklarından haberdar olacaksınız.


1 5 4

£US£BlOS

Onun kendi kendisini nasıl yalanladığını göstereceğim. İncil üzerine yapılan ilk çalışmalar oldukça başarılıydı ve biz bunla­ ra Docatac diyorduk. Bu çalışmalarda kurtarıcı gerçeğiyle ilgili çok şey bulduk. Fakat bu noktada bazı şeyler eklendi." Scrapion ile ilgili olarak bu kadar yeterli.

O N Ü Ç Ü N C Ü BÖ LÜ M Clemcnr’in sekiz kitaplık Stromata adlı eseri günümüze ulaşmıştır. Çalış­ manın başlığı Titus Flavius Clement’itı N otlan ve Gerçek Felsefe’d ir. Hypotyposcs adlı çalışma sekiz kitaptan oluşur. Clcment bu kitapta Pantahcus adındaki öğretmenin düşüncelerinden ve geleneklerinden söz eder. Diğer çalışmaları arasında yer alan Cesaret Verici Konuşm alar Yunanlılar a yönelik yazılmıştır. Eğitmen, Zengin Adam N asıl Kurtulur? Yeniden Dirilme, Oruç, Şeytanın Konuşm aları, Sabır Özetine, Kilise Kanunları ve Son Z am anlarda Vaftiz Edilen ludealtlar adlı çalışmaları

da bulunmaktadır. Stromata adlı kitabında genel olarak Kutsal Kitaptan ve zaman zaman da Yunan yazarlardan alıntılar yapmaktadır. Bu kitapta Yunanlıların ve barbarların düşünce şekillerinden bahse­ der ve eskiden bu yana devam eden yanlış inançlarla ilgili hataları göz­ ler önüne serer. Aynca çeşitli öğrenme yollarından da bahsederek kita­ bın başlığına uygun şekilde hareket etmiş olur. Kutsal Kitaplardaki Süleyman, Sirah'ın Oğlu, Yahudilcrc Mektup­ lar, Barnabas, Clemcnt ve luda ile ilgili bölümlere sık sık başvurduğu görülür. Yunanlılar iie Konuşmaların yazarı Tarianus ve kronolojik bir çalış­ ması olan Cassianus’tan da söz etmektedir. Yahudi yazarlar olan Philo, Aristoboulos, loscphos, Dcmctrius ve Eupolcmus gibi yazarlardan yararlanarak Yunan inanç sisteminde Yahudilcrin ve Musa’nın rolüne değinilmektedir. Bu kitaplardan başka çalışmaları da vardır. Bunların başında da elçi­ lerden sonra yapılan işler yer almaktadır.


KİLİSE TARİHİ 1 5 5

Ayrıca Yaratılış üzerine bir yorum yazmaya da söz vermiştir. Yeniden Dirilme üzerine yaprığı çalışmanın arkadaşları tarafından istendiğini de söyler. Çalışmasında eskiden beri duyduklarının yanı sıra aynı konu üzerine çalışan Iraneus ve Mclito gibi kimselerin çalışmalarının da özetlerini sunmaktadır.

O N D Ö R D Ü N C Ü BÖ LÜ M Hypotyposes adlı çalışmasının bir özetini verelim. Kutsal Kitapta anlaş­ mazlık olan kısımlarla ilgili olarak kısaltmalar yapmıştır. Kastettiğim bö­ lümler diğer mektuplar, Barnabas ve Pctrus’un Kıyameti bölümleridir. Clement, Yahudilere M ektuplar adlı kısmın Paulus’un işi olduğunu ve bunların lbranicc yazıldığını, daha sonradan da Luka tarafından Yunanca'ya çevrildiklerini söyler. Mektuplar kısmı için de aynı yorum­ ları getirmektedir. Bu ifadelerin elçi Paulus’un önüne konulmadıklarını, çünkü Yahu­ dilere gönderilen bu mektupların başında kendi ismini vermeyi akıl et­ mediğini söyler. Daha sonra sözlerine şu şekilde devam eder: “ İleri gelen rahipler Paulus’un Yahudilere gönderildiğini söylerler. O da kendisinin Yahudilere gönderilen bir elçi olduğunu söylemedi. Bunu gösterişsiz davranmak istemesinden yaptı. Çünkü elçiler sadece bir haberciydiler." Erken dönemde yaşamış olan rahipler için ise şu yorumlarda bulun­ muştur: “ İncil, ilk olarak soy ağaçlarını göstermek amacıyla yazılmıştı. Gerçekten de bu durum Markos’un Incil’i için doğrudur. Ancak Petrus Roma’da görevliyken Markos’a İncili kaleme almasını emretmiştir. Uzun süre boyunca beraber çalıştılar ve ona çeşitli hatırlatmalarda bulundu. Petrus bunları öğrendi, ne ona bir yasak koydu ne de çalışmalarını yürütmesi için ona destek verdi. Fakat John gerçek Hıristiyanlık öğre­ tisini kavramıştı.” Clement’in ifadeleri bu şekildedir. Alexander Origenusa yazdığı mektuplarda kendisinin Clement ve Panthcus’u tanıdığını söyler ve sözlerine şu şekilde devam eder: “Senin


156

EUSEBIOS

dc bildiğin gibi Tanrının bir mirası olarak aramızdaki sarsılmaz dost­ luğu korumalıyız. İyi bildiğimiz gibi onlar, kutsanmış babalarım izdir. Yakında bizlcrdc öyle olacağız. Gerçekten dc Panthcus kutsal bir adamdır. Clement ise büyük bir ustadır ve kendisiyle tanışma şerefine ulaştım. Aynı zamanda kendisi benim öğretmenimdir" Bu konu hakkında bu kadarı yeterli. Zcphyrinus Roma piskoposuy­ ken Origenus Roma’yı ziyaret etti. Burada Romanın en eski kilisesini görmek istedi. Daha sonra İskenderiye’ye geri döndü. Ardından Demctritıs’un da yardımlarıyla görevine kaldığı yerden devam etti. Demetrius kardeşle­ rine yardımcı olması için âdeta Origenus’a yalvarıyordu.

ON BEŞİNCİ BÖLÜM Fakat o daha fazla ilahi araştırmalar yapmak ve kutsal kitabı daha derinle­ mesine araştınp, yorumlamak için fazla zamanı olmadığını gördü. Her gün sabahtan akşama dek kardeşleri kendisini ziyarete geliyorlardı. Zamanı olmadığından ilahi konularda çalışkan öğrencisi Herakles’i görevlendirdi. Heraklcs felsefe konusunda da cahil değildi ve işlerinde ona yardıma oluyordu. Başlangıç aşamasındakilcrin eğitimiyle Herakles ilgilendi, fakat daha fazla ilerlemiş olanlara da yine kendisi baktı.

ON ALTINCI BÖLÜM Origenus’un büyük çabalarıyla Ibranice’yi öğrendi. O zamana dek sade­ ce Yahudilcrin elinde olan kutsal kitabın çevirisine girişti ve bu konuy­ la ilgilendi. Daha önceden çeviri yapanlar arasında Aquila, Symmakhos ve Thcodotion yer almaktaydı. Bu çalışmaları sırasında benim de bil­ mediğim ve eskiden bu yana saklanan bazı şeyleri keşfetti. Ardından da bunları yaktı. Bu şeylerin yazarları hakkında bir şey bilmediğinden dolayı bir par­ çayı Actium yakınlarındaki Nikopolis’te bir diğer parçayı da başka bir


KİLİSE TARİHİ 1 5 7

yerde bulmuştu. Zebur'un dört çevirisi bulunmaktaydı. O, sadece yenilerini ekle­ mekle kalmadı. Aynı /amanda Severus’un oğlu Antoninus zamanında Eriha’da bulunmuş bir metni de ekledi. Ardından bulduğu metinleri İbranice orjinalleri ile karşılaştırarak uygun yerlere yerleştirdi. Böylccc Zebur tamamlanmış oldu. O ana dek diğer çeviriler ayrı ayrı bulunurken bunlar da bir araya getirilmiş oldular.

O N Y E D İN C İ B Ö L Ü M Bu çevirmenler Symmakhosu, Hbionitc diye adlandırdılar. Ebionitc sap­ kınları İsa'nın. Yusuf ve Meryem’in oğlu olduğunu iddia ediyorlardı. Aslında tarihte daha önceden de görüldüğü gibi Yahudilerin görüşünü desteklemekteydiler. Symmakhosu yorumlayanlar halen Matta İncilinin bu sapkınlığa saldırdığını söylerler. Origenus ise Incil’deki bu konuyla ilgili yorumları luliaııa'dan aldığını ve kendisinin Symmakhos’uıı miras­ çısı olduğunu beyan etmektedir.

O N S E K İZ İN C İ B Ö L Ü M Valentinianus’un sapkınlığını devam ettiren Ambrose zamanında. Origenus’un konuşmaları insanların kafalarını aydınlatmaya başladı ve kilisenin öğretilerinin doğru olduğu kabul edildi. Origenus’un sözleri her yerde yankılanıyordu. Sapkınlıkların çok az bir kısmı felsefi akımlardı. Origenusun etkisi altında çalışanlar çok daha güvenli bir felsefi yaklaşım geliştirmeyi başardılar. Kimi insanların fevkalade bir algılama yeteneğine sahip olduklarını farkettiğinde onlara dini konular dışında, felsefe, aritmetik ve geomet­ ri alanlarında da eğitim vermekteydi. Yaptığı çalışmalar Yunanlılar ara­ sında da önemli bir filozof olarak nitelendirilmesine yol açmıştır. Bugün okullarda öğrendiğimiz pek çok çalışma aslında onun tara­ fından geliştirilmiştir. Doğru bir felsefi akımın geliştirilmesinde büyük katkıları olmuştur.


158

KUSEBIOS

O N D O K U Z U N C U BÖ LÜ M Çağdaşı olan Yunan filozoflar bu konunun canlı şahidi olmuşlardır. Kimi­ leri eserlerini ona adadılar, kimileri ise eserlerini göndererek değerlen­ dirmesini istediler. Bu arada Porphyrios’dan': da söz etmemiz gerekir. Sicilya doğumlu ve burada yaşayan Porphyrios bize ve kutsal kitabımıza karşı yazılar yazmıştır, özellikle de Origenus a küfürler etmekten çekinmedi. Ayrıca onun gençliğine de eleştiriler getiriyordu. ö t e yandan istemeksizin de olsa zaman zaman Origcnu.su övmüş­ tür. Çünkü gerçeğe aykın şeyler söylemek istemezdi. Bazense onu Hıristiyan olmakla suçlamıştır. Kendi sözcüklerini aktaralım: “Bazı insanlar Yahudi inancından uzaklaştılar. Bu nedenle tutarsız bazı ifadelerde inanç sistemi yenilendi. Yabancıları savunan bu yeni inanç kimi insanların övgüsünü aldı. Onlar Musa’nın sözleri ve keha­ netleriyle övünürler." Daha sonra şöyle devam eder: “Karşılaştığım genç bir adam bu konudan övgüyle söz etmekteydi. Kastettiğim kişi Origenus’tur. Bu adanı Anımonius’un dinleyicilerinden birisiydi. Zamanının en önemli filozoflarından ve öğrctmcnlerindcndir. Fakat her ikisi yaşam­ larını farklı şekilde yönettiler. Ammonius bir Hıristiyan’dı ve akrabaları tarafından Hıristiyan yapılmıştı. Ancak kanunların yolundan giderek çalışmak ve eğitim ver­ mek istedi, ö t e yandan Origenus ise bir Yunanlı olmasına karşın bir barbar gibi pervasızca davrandı. Bir Hıristiyan olarak kendi yasalarının peşinden gitmeyi tercih etti. Yunanlılar ve yabancıların düşüncelerini birleştirmeye çalıştı. Platon, Nuıııcrianus, Cronius, Apollophancs, Longinus. Moderatus, Nikoıııakhos ve Pythagorasçılar’ın çalışmalarıyla ilgilendi. Ayrıca Khairemon, Stoacılar ve Cornutus’un kitaplarını da inceledi. Yine Yahudilcrin Kutsal Kitapları ile Yunan gizemlerini birleştirmeye çalıştı.” Porphryrios üçüncü kitabında da Hıristiyanlara karşı suçlamalar getirmiştir. Gerçekten de konusunu iyi işlemiştir ve gerçeğe aykın bir durum olduğunda Yunanlılar’m üzerine gitmiştir. Ö te yandan Ammonius ise zamanla dindarlıktan dinsizliğe düşmüştür.


KİÜSF TARİHİ 1 5 9

Gerçekten de Origenus’a Hıristiyanlık ile ilgili şeyler Ammonius ve diğer öğretmenleri taralından öğretilmişti. Gerçekten de önemli çalış­ malar yapmıştır ve bunlar arasında en önemlisi de Musa ve İsa arasın­ daki uyumu göstermesidir. Bütün bu konularda Origenus’a getirilen suçlamalar yersizdir. Bir mektubunda kendisini savunmak için şunları yazmıştı: “ Kısa zamanda şöhretim ülke dışına da ulaştı. Kafirler de yanıma gelerek Yunan felsefesini öğrenmek istediklerini söylediler. Aynı zamanda buradan hareketle kafirlerin de öğretilerini incelemem gerek­ tiği sonucuna vardım. Pantheus ve kendisinden çok şeyler öğrendiği Herakles de dahil olmak üzere önde gelen rahiplerle beraber İskenderiye’de bir toplantı düzenledik. Orada daha önceden beş sene birlikte çalıştığımız felsefe öğretmenim de bulunmaktaydı. önceden kendisiyle aynı elbiseyi giyerdik. O halen aynı düşüncele­ rini korumakta ve Yunan edebiyatı konusunda çalışmalarını sürdür­ mektedir." Kendisini Yunan edebiyatı üzerine yaptığı çalışmalarla ilgili olarak savunmak için söyledikleri böyledir. Yine aynı dönemlerde Arabistan valisinden Dcmctrius’a bir mektup geldi. Ancak askerler bunu teslim etmediler. Origenus'un yanına gel­ mesini ve onunla görüşmek istediğini söylüyordu. Arabistan’a gitti ve görevini başarıyla yerine getirdikten sonra İskenderiye’ye geri döndü. Daha sonra İskenderiye’de bir savaş patlak verdi. Origenus da Mısır’da kalmanın kendisi için zararlı olacağını düşünerek Filistin’deki Cacsaria kentine gitti. Önde gelen rahiplerden olmamasına karşın burada çeşitli konularda vaazlar verdi. Kudüs piskoposu Alexander ve Cacsaria piskoposu Theoktistus Dcmctrius’a yazdıkları mektuplarında bu konudan şöyle söz ederler: "Böyle bir şeyi daha önceden duymamıştım. Fakat yanlış olup olma­ dığından emin değilim. Eğer yetenekli bir adam varsa vaazlar verip, kardeşlerimizi yürcklcndirebilir. Laranda’da Euelpis, Neon tarafından, Iconiuın’da Paulinus, Cclsus tarafından, Synnada’da Thcodorus, Atticus tarafından aynı şekilde görevlendirilmişti. Başka yerlerde neler olduğunu bilmiyorum.” Böylccc Origenus genç yaşında yabancı piskoposlar tarafından da ödül-


1 0 0

BUSEBIOS

lendirilmiş oluyordu. Daha sonra Demetrius yeni bir mektup yazarak Origenusu geri çağırdı. Böylccc Origenus alışık olduğu yerde görevine kaldığı yerden devam etmiş oldu.

Y İR M İN C İ B Ö L Ü M Birbirimize yazdığunız mektuplar sayesinde bu dönemde çok sayıda kili­ se kurulduğunu ve bunların nasıl korunduklarını biliyoruz. Alexander tarafından Aelia’da kurulan kütüphane de bu zamana dek korunmuştur. Ben de çalışmam için bu kütüphaneden epeyce yararlandım. Mektupları dışında çok önemli çalışmalarıyla da tanıdığımız Bcryüus, Arabistan’d aki Bostra Kilisesinin piskoposuydu. Aynı şekilde yazdıkları günümüze ulaşan Hippolytus da başka bir kiliseye başkanlık ediyordu. Aynı zamanda Roma’d a , Piskopos Zcphyrinus zamanında Proklos ile Phrygia sapkınlığıyla ilgili olarak görüş alışverişinde bulunan Gaius’un metinlerine de ulaştık. O. yeni ahite karşı olanlarla sabırla mücadele etmiştir. Aynı zamanda on üçüncü havariden de söz etmek­ tedir. Bunu Yahudi kaynaklarına dayandırarak yapmaz. Bu çalışma günümüze ulaşan piskoposların çalışmaları dışındaki birkaç Roma kay­ nağından birisidir.

Y İR M İ B İR İN C İ B Ö L Ü M Antoninas yedi buçuk sene hüküm sürdükten sonra yerine Marinus geçti. O da bir sene iktidarda kaldı ve yerine Antoninus geldi. Onun imparatorluğunun ilk senesinde Roma piskoposu Zcphyrinus görevde bulunduğu on sekiz seneden sonra öldü ve yerine Callistus geçti. Beş sene görevde bulundu ve yerine Urbanus geldi. Bundan sonra Alexander Roma imparatoru oldu, ama Antoninus dört sene daha ikti­ darda kaldı. Bu dönemde Antiokhcia Kilisesi nde Piletus yerini. AskIcpiadesc bıraktı.


KİLİSE TARİHİ 1 6 1

İmparatorun annesi Mammaea ismi gibi dindar bir kadındı ve böyle bir yaşam sürmekteydi. Bu sıralar Origenus'un şöhreti her yere ulaşmıştı. Bu kadın da duyduklarından etkilenerek kendisiyle görüşmek istedi. Ardından yanındaki askerlerle beraber Antiokhcia’ya gitti. Efen­ dimizin şöhretiyle ilgili olarak burada önemli çalışmalar yaptı.

YİRMİ İKİNCİ BÖLÜM Hippoiytus birçok eser kaleme almıştır. Diğerleri arasında en önemlisi İmparator Alexanderen ilk senesinden itibaren olayların kronolojik olarak anlatıldığı ve on altı senelik bir sürenin ayrıntılı olarak sunuldu­ ğu çalışmasıdır. Diğer çalışmaları arasında ise Hexaemeron Üzerine, Hexaemeron dan Sonraki Çalışm alar, M ard an a K arşı, Ezgilerin Ezgisi, Ezekielden ßöliimler, Göç Üzerine ve 7tim Sapkınlıklar Üzerine yer almaktadır. Bu çalışmaların birçoğu günümüze ulaşmıştır.

YİRMİ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM Origenus zamanında kutsal kitapla ilgili yorumlar üzerine çalışılmaya baş­ landı. Bu çalışmalarda Ambrose’nin katkıları büyüktü. Yetmişten fazla kişiyi bu konuda çalıştırdı. Sadece kadınlar ve yazısı güzel olmayanlar bu işte çalkamıyorlardı. Masrafları da kendisi karşıla­ yarak bu konuda ne kadar istekli olduğunu gösteriyordu. Özellikle yorumlara hazırlık konusunda çalışmalarının büyük yaran oldu. Bu gelişmeler yaşanırken sekiz senedir Roma Kilisesinin başında bulunan Urbanus’un yerine Pontianus geçti. Antiokhcia’d a ise Philctus’un görevini Zebinus devraldı. Aynı sıralarda Origenus da Yunanistan’a gönderildi. Kilise ile ilgili bazı meseleler görüşülecekti. Filistin üzerinden giderek diğer piskopos­ ları ziyaret etti. Kiliseler ile ilgili bazı anlaşmazlıklara son verdi ve çeşit­ li kararlar aldı. Aynca olgunluk çağındaykcn yayınladığı kutsal sözlerle ilgili çalışmalarını derinleştirdi. İkinci kitabımızın sonlarında bunlar­ dan biraz söz etmiştik.


1Ö 2

EUSEBIOS

YİRMİ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM Belki de Yuhanna'nın İnciline alnncı bir bölüm eklenebilir. Beş bölümü İskenderiye’deyken yazdığı bilinmektedir. Ancak kitaptan bize ulaşan sadece yirmi iki pasaj bulunmaktadır. Yaratılışın toplam on iki bölümü olmasına karşın bunların sekizi günümüze gelmiştir. Aynı şekilde Yuhanna’nın İncilinde Zebur’un ilk yirmi beş bölümü son beş pasaj içinde yer almaktadır. Ayrıca kitapta iki defa dirilişten söz edilmektedir. İskenderiye’den ayrılırken D ePrincipiis ve Strom ata adlı eserlerini yazmıştır. Kendi not­ larından da anlaşıldığı üzere Alexander'ın imparatorluğu sırasında bu çalışmasını on bölüme çıkarmıştır.

YİRMİ BEŞİNCİ BÖLÜM Mezmurlann başuıda eski Ahit’in bölümlerinden söz edilmektedir. Şöyle denir: “Yahudi'lerin kanunlarını oluşturan yirmi iki kitap ve bazı mek­ tuplar bulunmaktadır.” Şöyle devam eder: Yahudiicrin yirmi iki kitabı şu şekildedir: Birincisi Yahudiler tara­ fından Bresith diye adlandırılan Tekvindir. Göç, IVelesmoth diye bilinir. Levililer, Vikra, Sayını, Ammesphekodim, Yasanın Tekrarı, Eleaddebareim şeklinde adlandırılır. Ardından Yeşu, Hakimler, Rnt ve Sam uel bölümleri gelir. Daha sonra Tarihler, Ezra, Nehemya ve Ester yer alır. Bundan sonra Eyiib, Mezmurlar, Süleyman'ın Özdeyişleri, Ezgilerin Ezgisi ve Vaiz gelmektedir. En son olarak da Yeşeya, Yeremya, Ağıtlar, HezekieL Dantel, Hoşea, Yoel, Amos, Ovadya, Yunus, M ika, Nahum, Habakkuk, Sefenya, Hagay, Zekeriya, M alaki bulunmaktadır. Matta İneili’nde kilisesinin dört Incil'i onayladığından söz edilmektedir. Ayrıca Yahudiicrin yirmi iki kitabına uyulması gerektiği söylenmek­ tedir. Bunu ilk defa Matta’daıı duymaktayız. Daha sonra da İsa’nın elçi­ lerinden birisi bunu İbranice’ye çevirerek Yahudilcrc aktardı. Ardından Petrus’un isteğiyle Markos tarafından bir İncil yazıldı. Bu konuda Kutsal K itapta şöyle denmekteydi: “Sizinle beraber Babil’de bulunan inananlar topluluğuna Markos’un selamı var." Sonra Paulus’un isteğiyle Luka bir İncil yazdı. Bu da putperestler için

l


KİLİSE TARİHİ 1 6 3

kaleme alınmıştı. Origenus’un Yuhanna’nın İncili üzerine yazdığı kitabın beşinci bölü­ münde elçilerle ilgili olarak şu almalara yer verilmiştir: “O. bize yazılı bir anayasaya değil, kutsal ruha bağlı kalmamızı söyledi." “ Kudüs'ten Illyria'ya kadar her yerde İsa'nın haberlerini ilettim." öğrendiği her şeyi kiliselere göndermedi, ama bazı satırları iletti. Kiliseyi de kurmuş olan Petrus’un ‘ölüler ülkesinin kapıları* ibaresini kullandığı düşünülmektedir. Belki de ikinci mektupta geçmiş olabile­ cek bu ibare kuşkuludur. Peki neden Yuhanna'nm İncilini kabul ediyoruz? Halbuki kendisi bunu başka birçok insanın daha yazabileceğini söylememiş miydi? Kıyamet*i de kaleme aldı. Ama bu konularda sessiz kalması kendisine emredilmişti. Mektuplarından bazı satırlar günümüze ulaşmıştır. Ama üç mektup kendi içinde bir bütünlük oluşturmaz ve toplamları da yüz satırı aşmaz. Yahudiler konusunda ise bize aşağıdaki açıklamayı yapar. Aslında bunlara Yahudilere mektuplar demek gerekir. Ama Yunanca daha güçlü bir dildir ve çeviri sırasında herhangi bir ifade değişikliği yanlış anlaşıl­ malara neden olabilir. ö t e yandan bu konularda yeterince incelemede bulunulursa mek­ tuptaki ifade şeklinin de takdire değer olduğu göze çarpacaktır. Daha sonra şunları eklemektedir: “ Fikrimi söylemem gerekirse bu elçiler, öğretmenlerinin kendilerine söyledikleri her şeyi kaleme almış­ lardır. Bu nedenle elinde Paulus’un mektubunu tutan bir kilisenin övünmek için yeterince nedeni vardır. Mektubun kime ait olduğunu ancak Tanrı bilir. Bazı ifadeler daha önceden Roma piskoposu Clcment ve Incil'in yazarı I.uka taralından kullanılmıştı." Bu konuda yeterince bilgi verildiğini düşünüyorum.

YİRMİ ALTINCI BÖLÜM Yukarıda sözü edilmiş olan Origenus .onuncu senesinde İskenderiye’den Cacsaria’ya gönderildi. Okulun yönetimini de Hcraklcs’c bıraktı. Kısa bir süre sonra İskenderiye Kilisesi piskoposu Dcmctrius görevde kaldı­ ğı kırk üç seneden sonra vefat edince yerine Herakles geldi. Aynı


1 6 4

EUSEBIOS

zamanlarda Kapadokya'daki Caesaria kentinde görev yapan piskopos Firmilianus da göze çarpacak işlere imza atmaktaydı.

YİRMİ YEDİNCİ BÖLÜM Origenus’tan etkilenerek ludcadaki kiliseleri ziyaret etmeye ve burada ilahi konularda gelişme kaydedilmesi için çaba harcamaya karar verdi. Ku­ düs piskoposu Alexander ve Caesaria piskoposu Theoktistus da onun­ la beraber gelmişlerdi. Sadece bir öğretmen olarak kutsal kitabı yorum­ lamakla kalmıyorlar, aynı zamanda görev tanımları içinde olduğu gibi çeşitli konuşmalar yapıyorlardı.

YİRMİ SEKİZİNCİ BÖLÜM A lexan ders on üç senelik imparatorluğundan sonra" Romanın başına Maximinus Caesar geçti, tçinde çok sayıda inanan insanın barındığı A lexander's evinden nefret ermekteydi. Bu nedenle işkencelere baş­ lanmasını istedi. Kiliselerin yöneticilerine ölüm cezası verdirdi. Onları Hıristiyanlık öğretisinden sorumlu tutuyordu. Bu nedenden dolayı Origenus, Şehitlik Üzerine adlı ilahisini besteledi. Bu ilahiler Caesaria kentinin mahallelerinde görev almış piskoposlar Ambrose ve Protektotos'a adanmıştı. Çünkü onlar Maximinus’un iktidarda bulun­ duğu üç sene boyunca hiç görülmedik eziyetlere maruz bırakılmışlardı. Origenus bunları Yuhanna Üzerine Yorumlar adlı kitabının yirmi ikin­ ci bölümünde ve bazı mektuplarında yayınlamışnr.

YİRMİ DOKUZUNCU BÖLÜM Maximinus’un yerine Roma İmparatorluğuna Gordianus geldi. Aynı zamanda, altı senedir Roma piskoposu olan Pontianus yerini Anrerus’a bıraktı. Anterus bu görevde sadece bir ay kaldı ve yerine Fabianus geldi. Fabianus'un, Anterus’un ölümü sırasında diğerleriyle beraber Roma’ya geldiği ve bir süre burada kaldığı anlatılır. Bu sırada kutsal cen-


KİLİSF. TARİHİ 1 6 5

netle ilgili olarak yaptığı açıklamalar onun piskopos olarak seçilmesine neden olmuş. Piskoposluk seçimi için herkes toplanmıştı. Çok sayıda ünlü insa­ nın katılımından dolayı Fabianus’un, pek fazla şansı görünmüyordu. Çoğu seçmenin kafasında böyle bir aday yoktu. Fakat aniden kutsal ruhun bir güvercin gibi alçaldığı söylenmektedir. Bu nedenle tüm insanlar bir araya toplandı ve gözyaşları içinde onu piskoposluk koltuğuna yerleştirdiler. Aynı dönemde Antiokhcia piskoposu Zebinus, öldü ve yerine Babylas geçti. İskenderiye'de ise Demetrios’tan sonra Herakles pisko­ posluk görevini aldı. O. Origenus’un öğrencilerinden birisiydi ve Dionysios'un okulunun da başında bulunmuştu.

OTUZUNCU BÖLÜM Origenus Cacsaria’da alışıldık görevlerine devam ederken çok sayıda insan yanına gelmeye başladı. Aralarında başka ülkelerden gelenler de bulunmaktaydı. Bu insanlar arasında bugün Cîrcgorius adıyla pisko­ posluk yapan ve çoğu insan tarafından kutsanan Thcodoros da yer almaktaydı. Thcodoros, Athenodoros'un kardeşidir. Thcodoros, Yunanca ve Latince ile ilgilenir, öğrencilerine felsefe sevgisi ve Tanrısallığa ulaşmaları yolunda çok çalışmaları gerektiğini aşılardı. Beş yıl süreyle onunla beraber kalarak, öylesine büyük bir ilerleme kaydet­ tiler ki, henüz genç yaşta olmalarına karşın Pontos kiliselerinde görev­ lendirildiler.

OTUZ BİRİNCİ BÖLÜM Africanus, C.esti diye bilinen kitabın yazandır. Origenus ile olan mek­ tuplaşmalarından Danicl'dcki Susannah konusunu sahte ve inandırıcı­ lıktan uzak bulduğunu biliyoruz. Origenus, onu tatmin eden bir yanıt yazmıştır. Aynı zamanda kusursuz bir çalışmanın sonucu olarak beş kitaplık bir kronoloji hazırlamıştır. Kendisinin Herakles’in büyük şöhretini


IU U

EUSEBIOS

duyduğundan İskenderiye kentine gittiğini söyler. Buradayken Yunan­ ca öğrenmiş ve felsefî çalışmalara ağırlık vermiştir. Ayrıca kilisede de görev almıştır. Diğer yandan Aristides ile olan yazışmaları sayesinde Africanus’un Matta ve Luka’da. İsa'nın soyuyla ilgili olarak yapılan açıklamalara katılmadığını öğrenmekteyiz. Bu konudaki anlaşmazlıktan daha birin­ ci kitabımızda söz etmiştik.

OTUZ İKİNCİ BÖLÜM Origenus, Ishak ve Ezckiel ile ilgili çalışmalarda da bulundu. Üçüncü kitabın otuzuncu bölümü ve Ezckiel'in tüm peygamberlere yazdığı kısımla ilgili araştırmalar yaptı. Atina’da bulunduğu , Ezckiel ve Ezgilerin Ezgisi adlı çalışmalarını sonlandırdı. Bunlar beşinci kitabında yer almaktadır. Cacsaria’ya dön­ düğünde çalışmasını on kitaba çıkardı. Peki, biz bu çalışmamızda neden Origenus’un eserlerini sıralıyoruz? ...^ Pamphilius’un çalışmalarında Origenus ve diğer kilise tarihi yazar­ larının eserleri bir araya getirilmiştir. Her kim Origenus un çalışmaları hakkında bilgi edinmek isterse bundan yararlanabilir. Ancak biz şimdi kendi konumuza geri dönmeliyiz.

OTUZ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM Daha önce de söz ettiğimiz, Arabistan'daki Bostra kenti piskoposu Bcryllus kilise öğretilerinden saparak yabancı inançları tanıtmaya başla­ dı. Daha önceden var olmayan düşünceleri öne sürdü. Ona göre Efendimiz’in bir Tanrısallığı yoktu ve İsa.sadccc Babaınız’ın Tanrısallığını kendisinde taşıyordu. Onun bu düşünceleri üzerine çok sayıda piskopos kafa yormaya baş­ ladı. İlk olarak Origenus ve diğerleri davet edildiler. Ardından insanlar açıkça bu düşünceler üzerine tartışmaya başladılar. Sonuçta Bcryllus hatalı olduğuna ikna edildi ve yeniden eski düşüncelerine geri döndü. Çalışmaları ve Origenus’un ona karşı olan yaklaşımlarının yazılı


Kİl.tSE TARİHİ 1 6 7

olduğu metinler günümüze ulaşmıştır. Sanıyorum ki yaşı geçkin olan kardeşlerimiz Origenus’un bu yaklaşım­ larından dolayı ona daha da büyük saygı duymaktadırlar. Zamanımızın ünlü şehitlerinden Pamphilius’un da” bu konu üzerine çalışmaları bulun­ maktadır. Biz de konu üzerine dikkatli bir çalışma yaptık.

OTUZ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM Philippos’un oğlu Philippos’un altı senelik yönetiminden sonra Roma’' nın başına Gordianus geçti. Çoğu kilisede onun bir Hıristiyan olduğu sanıldı. Fakat Gordianus kiliselere girmek için izin vermedi. Eğer buna izin vermiş olsaydı gerçekten de bazı suçları istemeden işlemiş olabilirdi. Fakat Gordianus sadece dindarca bir Tanrı korkusuyla işlerini yapıyordu.

OTUZ BEŞİNCİ BÖLÜM Gordiaııus'un iktidarda bulunduğu sürenin üçüncü yılında, on altı senedir görevde bulunan Herakles öldü ve İskenderiye Kilisesinin başı­ na Dionysios geçti.

OTUZ ALTINCI BÖLÜM Bu dönemde Hıristiyanlık öğretisi daha da genişletilmeye başlandı. Origenus ise altmış yaşı civarındaydı. Daha önceden izin verilmeyen bir şeye izin vererek önceden stenografların kayıt edemediği tartışma­ ların kayıt edilmesini sağladı. Aynı zamanda Cclsus tarafından kaleme alman ve bize karşı yazılan Gerçek Konuşma adlı sekiz kitaplık çalışmaya bir cevap metni hazırladı. Yine, aynı dönemlerde yirmi beş kitaplık Matta İncili oluşturuldu. On iki peygamber adlı kısım ise bunun dışında yer almaktadır. Aynca imparator Philippos, kansı Severa ve diğer başka insanlara da çeşitli konularda mektuplar yazdı. Bu çalışmalar çeşitli değişik insanlar


1 0 Ö

Kt/SEBtOS

tarahnd.m korunduklarından dolayı sadece belli kısımlarına ulanabildik. Roma piskoposu Fabianus’a da yazdı. Başka kiliselere kendi görüşle­ rini aktaran mektuplar yolladı. Bunlarla ilgili yorumları sekizinci kitap­ ta bulabileceksiniz.

OTUZ YEDİNCİ BÖLÜM Philippos'un yedi senelik iktidarından sonra başa Dccius geçti. Dccius, Philippos’tan nefret ederdi. Bize karşı işkenceler yeniden başladı. Roma piskoposu Fabianus şehit edildi. Yerine Cornelius geçti. Filistin’d e Alexander, Caesaria kentinde yargıç koltuğuna oturdu. Ardından bu göreve gelmesini hapistekilcri serbest bırakarak taçlandırdı. Fakat valinin başkanlık ettiği mahkemede Hıristiyan olduğunu itiraf etmesinden sonra hapse atıldı ve yerine Mazabanes geçti. Benzeri bir olayı Anıiokhcia kentindeki Babylas da yaşadı ve yerine Fabius piskopos oldu. Origenus kendi zamanında büyük işkencelere maruz kalıyordu. F.n sonunda da kötü iblis kendisine karşı tüm gücünü kullanarak savaşma­ ya başladı. İsa'yı savunmaya çalıştığı zaman tüm gücüyle ona saldırdı. Hapse atılmasına ve çeşit çeşit işkencelere uğramasına neden oldu. Böylccc birçok gün geçirdi, ama her defasında düşmanlarının verdikle­ ri cezalara katlanmasını bildi. Ardında bıraktığı mektuplar ve sözleri onun gerçek uğruna nelere katlandığını göstermekteydi.

OTUZ SEKİZİNCİ BÖLÜM Bu sıralarda Arabistan’da yeni bir öğreti ortaya çıktı. Buna göre insan ruhu bedeniyle beraber ölüyor ve yok oluyordu. Dirildiklerinde ise ikisi birden yemlenmekteydi. Aynı zamanlarda büyük bir kilise mecli­ si toplantısı düzenlendi ve Origenus da buraya konuşmacı olarak çağı­ rıldı. Konuşması eskiden düşülmüş hatalarla ilgiliydi.


KİLİSE TARİHİ 1 6 9

OTUZ DOKUZUNCU BÖLÜM Bu dönemde ortaya çıkan bir başka sapkınlık ise Flkesites’in sapkınlı­ ğıydı. Baş gösterir göstermez bu yaklaşıma son verilmiştir. Origenus Zebur’dan alıntılarla süslediği konuşmasında şunlan ifade etmişti: “Şimdilerde bir adam ortaya çıktı. Kendi tanrıtanımaz fikirlerini yay­ maya çalışıyor. Şimdi, size bu adamın neler anlattığını göstereceğim. Kendisi eski ve yeni ahirlerden yararlanıyor, ama piskoposların varlığı­ nı reddediyor. O, İsa’nın bu konuyla ilgisiz olduğunu ve daha sonraları ihtiyaç duyulduğu için bunların ortaya çıktığım beyan ediyor. İsa tara­ fından verilen affın başka birisi tarafından verilemeyeceğini söylüyor." Bu adam hakkında anlatacaklarım bu şekilde.

KIRKINCI BÖLÜM Daha önceden bahsettiğim gibi Dionysios’un Germanus'a yazdığı bazı mektuplar bulunmaktadır. Şöyle demekteydi: “öncelikle Tanrının benim yalan söylemediğimi bildiğini ve kaçmadığımı söylemek istiyorum. Dccius bize karşı takibat emri verdi. Sabinus görevlendirildi ve dört gün boyunca evde onun gelmesini bekledim. Benim saklanabileceğim hemen her yeri taradı. Ama körlüğü tuttu vc evimi bulamadı. Halbuki ben her zaman evimdeydim. Dördüncü gün Tanrı evimden ayrılmamı söyledi. Ben de kardeşlerimin yanına git­ tim. Bu süre zarfında Tanrı nın bizim için yararlı olacak şeyi yaptığın­ dan bir kuşkum yok." Daha sonra şöyle devam etmektedir: “Günbarımına doğru ben vc yanımdakiler yakalandık vc Taposirise götürüldük, tyi ki o sırada Timotheus yanımızda değildi. Ardından askerleri evimizi buldu ve bizimkileri köleliğe aldılar." Sonra şunları ifade eder: “Timotheus bir ülkeye kaçtı. Ancak orada­ ki insanlar kendisini sorguladılar. O da gerçeği açıkladı. Adamın teki onun konuşmalarını duydu vc masada oturanlara anlattı. Adamlar sanki önceden kararlaştırmışlar gibi birdenbire üzerimize geldiler. Bizi koruyan askerler bir an kaçışınca uzandığımız kanepelere atladılar.


1 /u

EUSK8İOS

Tanrı biliyor ki ben ilk başta onları inallarımızı yağmalamak isteyen hırsızlar sandım. Kendilerine mallarımızı önerdim, fakat onlar saldırı­ larına devam ettiler. Fakat daha sonra neden geldiklerini anladım. Bizi rahat bırakmaları için ağlayarak onlara yalvardım. Kendilerine bir faydası olacaksa kafa­ mı kesmelerini söyledim. Bu sırada neden ağladığımı bilen arkadaşla nm son bir kuvvetle beni çektiler. Ben de kendimi fırlattım, ancak arkamdan gelen eller beni yakaladı. Bu olayı Petrus, Paulus, Gaius ve Faustus gördii. Hemen alelacele beni köyden çıkardılar ve eyeri olmayan bir eşeğe bindirdiler." Dionysios’ıın kendisiyle ilgili olarak anlattıkları bu şekildedir.

KIRK BİRİNCİ BÖLÜM Aynı yazar, Antiokhcia piskoposu Fabius’a yazdığı mektubunda Decius zamanında İskenderiye’de yaşanan şehir edilme olaylarından bahseder: "İmparatorun resmi emri olmaksızın yapılan takibatlar neticesinde bütün bir yıl boyunca işkence altında kaldık. Dinsizler yeniden karşı­ mızda canlandılar. Kötü iblisler bize saldırmak için yeni bir fırsat bulmuşlardı ve hemen katledilmemizi istiyorlardı. İlk şehidimiz Mctras’tı. Kafirlikle suçlandıktan sonra küfretmesi istendi. Bunu yapmayınca da çok sayıda insan tarafından dövüldü, vücudu parçalandı ve taşlandı. Ardından Quinta adında inançlı bir kadını kendi putlarına tapın­ ması konusunda zorladılar. Dilediklerini yapmayınca onu sokağın orta­ sında bağladılar ve değirmene götürdüler. Ardından kamçıladılar ve taşlayarak öldürdüler. Sonra kafirler dindarların evlerini ateşe verdiler ve yağmaladılar. Kendilerini diğerlerinden daha değerli sayıyorlardı. Bizi sokakların ortasında yakarken sanki kenti düşmanlarından temizlemişler gibi seviniyorlardı. Fakat kardeşlerimiz daha önceden Paulus’un yaptığı gibi neşe içinde eşyalarını bırakarak geri çekildiler. Bu dönemde onların ellerine düşen


KİLİSE TARİHİ 1 7 ^

hiç kimsenin Efendimiz’i reddettiğini duymadım. Daha sonra hayranlık uyandıran bir bakire olan Apollonia’yı yakala­ dılar. Ona vurarak tüm dişlerini parçaladılar. Şehrin dışında kendileri­ ne katılmayanı yakmakla tehdit ettiler. Apollonia bir süre onlara yal­ vardı. Ama sonunda yakılarak öldürüldü. Sonra Serapion’un evine geldiler. Ona öyle bir işkence uyguladılar ki, kolları ve bacaklarında kırılmadık yer kalmadı. Yollarda gece gündüz işkenceye uğrayan adamlarımızdan geçilmiyordu. Kafirlerin sözlerini tekrarlamayanlar işkenceye uğratılıyorlardı. İşkenceler uzun süre boyunca devam etti. Ardından iç savaş patlak verdi. Böylccc az da olsa soluklanma imkânı bulduk. Ancak daha son­ raki iktidar değişimi bize daha büyük korkular ve tehditler getirdi. Efendimiz in eskiden kehanette bulunduğu tüm olaylar teker teker gerçekleşiyordu. İnsanlarımızın birçoğu kamu hizmetinde kullanılmaya başlandı. Kimileri ise tanıdıkları taralından kurban kesmeye zorlandı. Çoğu insan kurban kcscmcdiğiııden ötürü kendisi kurban edildi ve bu durum alaylara neden oldu. Bazı insanlar ise sunaklara kadar ilerleyerek asla Hıristiyan olmadık­ larını ifade ettiler. Efendim izin bu insanlarla ilgili tahminleri de doğru çıkmıştı. Diğerleri teker teker yakalanmaya devam ettiler. Kimileri bağlanarak hapse atıldılar ve işkencelere dayanamayarak duruşmadan evvel inançlarından vazgeçtiler. Ötekiler ise işkenceye kat­ lanmaya devam ettiler. Bu insanlara Efendimiz tarafından güç verilmekteydi. Sonuna kadar onun krallığına şahitlik edecek şekilde işkencelere kadanıııasmı bildiler. İşkenceye uğratılanlardan birisi de Iulianus'tu. Hastalığından dolayı yürüyemiyor ve ayakta duramıyordu. Ancak iki kişi tarafından taşına­ rak onların önüne getirildi. Kronion ve Eunus adındaki adamlar İsa’nın efendileri olduğunu inkâr ettiler. Ancak Iulianus develerle kente geti­ rildi ve ardından yakılarak idam edildi. Diğer yandan Bcsas adındaki bir asker yolda onlan aşağıladığından dolayı azarlandı. Ancak Tanrının bu cesur savaşçısı kafası kesilerek idam edildi. Libyalı bir adam, inancından vazgeçmesi için yargıçlardan uyarı


f

1 /2

EUSEBIOS

almıştı. Ancak onların dediklerini yapmayınca diri diri yakıldı. Epimakhos ve Alexander da uzun süre boyunca işkenceye katlanmak zorunda kalanlar arasında yer aldılar. Şehit edilenler arasında dört de kadın bulunmaktaydı. Ammonarium kutsal bir bakireydi. Yargıçların söyledikleri hiçbir şeyi yapmaya­ cağını belirtti. Bunun üzerine uzun süre işkencelere uğratıldı. Ama ver­ diği sözü de tuttu. Diğer kadınlar ise, takdire şayan bir kadın olan Mcrcuria ve çocuklarının annesi olan Dionysiaydı. Vali böylesine kadınlara işkence ettiği için mahçup olmuştu. Mısırlılar arasında Heron, Ater, Isidores ve Dioskorus adında on beş yaşında çocuklar vardı. Yargıçlar bu çocukları mahkemede ikna etmeye çalıştılar ve başarılı oldular. Ancak Dioskorus görüşlerinden hiçbir zaman vazgeçmedi. Sonunda Dioskorus zalimce idam edildi. Ancak görüşlerinde diren­ mesi büyük hayranlık uyandırmıştı. Gençliğinden dolayı yaptıkların­ dan pişman olacağı söylendi ve sonra da cezalandırıldı. Mısırlı Nemesion adında bir adam haydutlarla ortaklık ettiğinden dolayı suçlanmıştı. Eyalet valisi Hıristiyanlara olduğu gibi ona da ağır işkenceler uyguladı. Sonuçta bu adam da çektiklerinden dolayı İsa’ya benzediği için onurlandırılmıştır. Ammon. Zeno, Ptolcmaios, Ingenes ve Thcophilos da mahkemeye çıkarıldılar. Onlar da Hıristiyan olmakla suçlanmaktaydılar. Suçlama­ lardan dolayı epeyce korkmuşlardı. Yargılandıkları sırada korkudan tit­ riyorlardı. Sonuçta muhteşem bir şekilde ölüme gittiler.

KIRK İKİNCİ BÖLÜM Kentlerde, köylerde ve kırsal alanlardaki yerler, dinsizler ve dindarlar olmak üzere ayrıldı. Bu konu üzerinde sadece bir örnek vereceğim. Ischyrion adında bir yönetici vardı. Adamlarından birisine kurban kes­ mesi emrini verdi. Ama reddedildi. Bunun üzerine de adamı aşağılama­ ya başladı. Bununla da yetinmeyerek adamın bağırsaklarını çıkararak onu katletti.


KİLİSE TARİHİ 1 7 3

Neden dağlarda, çöllerde ve ıssız yerlerde dolaşmak zorunda kalan çok sayıda insan çeşitli hastalıklar, haydudarın ve vahşi hayvanların sal­ dırılarına maruz bırakıldı? Buradan hayatta kalan insanların zaferleri­ nin sizler de tanığısınız. Bu konuyla ilgili bir şey anlatmak istiyorum. Nil piskoposu Khaircmon çok yaşlıydı. Karısıyla beraber Arap Dağları na gitti ve bir daha geri dönmedi. Kardeşlerimiz tüm çabalarına karşın onların bedenlerini bulamadılar. Arap Dağlarına kaçanların çoğu Saraceıılcr taralından esir alındı. Onları kurtarmak için büyük miktarda fidye ödenmek zorunda kalın­ dı. Kardeşlerimin yaşadıklarıyla ilgili olarak bize ulaşan bazı noktaları aktardım. Tecrübeli olanlar söylediklerimi çok iyi anlayacaklardır.” Daha sonra şunları ekler: ‘ Şehitlerimiz şimdi, İsa’nın koltuğunda oturuyorlar. Kardeşlerimizin birçoğu oraya birer kurban olarak çağrıl­ mış olabilirler. Günahkârlar ölümden kaçabilirler ama bu insanlar böyle düşünmüyorlardı. İnsanlar onlar için bir araya geldiler ve dualar ederek bayramlar kutladılar. Kardeşlerimize daha sonra nasıl öğütler verdin? Ne yapmalıydık? Kararlarımız ve hayırseverliğimiz ile onlara dindarlığımızı mı göster­ meliyiz? Yoksa adaletsiz kararlar alarak merhametsiz mi davranmalı­ yız?" Dionysisos’un bu sözleri zayıf olduğumuz anlardaki düşünceleri­ ni göstermektedir.

K ırk üçüncü bölüm günüm üze ulaşm am ıştır.

KIRK DÖRDÜNCÜ BÖLÜM İskenderiyeli Dionysios, bölünmeye doğru giden Fabius’ad a mektuplar yazmıştır. Mektuplarda eskiden yaşanan anlaşmazlıklardan duyulan pişmanlık ve İskenderiye’deki şehitlerden söz edilmektedir. Gerçekten de harikulade diye nitelendirebileceğimiz bu mektuplardan biraz bah-


1 7 4

EÜSBBİOS

seçmemiz gerekir. Şöyle demektedir: “Sana yaşadığımız bir örneği anlatmak isterim. Serapion diye bir adam vardı. Ç ok uzun yıllar boyunca günahsız bir yaşam sürdü ve günün birinde mahkemeye düştü. Hiç kimse ona gereken özeni göster­ medi. Çünkü kurban kesmişti. Ancak daha sonra hastalandı ve üç gün boyunca dilsiz ve hissermeksizin yattı. Dördüncü günde biraz toparlandı ve torununa ne kadardır göz altında tutulduğunu sordu. Bir süre dilsiz kaldığından dolayı son bir defa daha kutsanmasını istedi. Ardından yeniden dilsiz oldu. Delikanlı hemen rahibin yanına koştu. Ancak geceleyin hasta olduğundan rahip gelemedi. Fakat isteselerdi onu atfedebil irlerd i. Daha sonra delikanlı yine gitti ve dedesinin sırılsıklam olduğunu ve ağzından köpükler geldiğini söyledi. Serapion torunu geldiğinde kendisini biraz toparlayarak, rahip ne yapı­ yorsa yapsın hemen gelmesini söyledi. Delikanlı daha bu sözleri duyar duymaz koşup gitti. Ardında âdeta hayalet gibi bir adam bırakmıştı. Bunlar o temizlenene dek günahlarından arınmadığına bir delil değildir. Ancak onaylanabilecek hiçbir iş yapmamış mıydı?”

Dionysios hakkında bu kadarı yeterli.

KIRK BEŞİNCİ BÖLÜM O, Roma'daki hizipleşmeyi doğuranlardan N ovatusada mektuplar yaz­ mıştı. Şimdi, ona mektuplarında nasıl yaklaştığına bir göz atalım: “Sen isteksiz davranırsan bir şey elde edemeyiz. Ama sen istersen işte o zaman kilisedeki hizipleşmenin sonuna gelinebilir. Şehitlerin hatırı için olduğundan daha büyük görünen inanç sembollerine tapılmasına izin vermemelisin. Bundan dolayı şehitlerimizin ruhları acı çekiyor. Şimdi kardeşlerine dürüst bir şekilde hatanın sende olduğunu söyleme­ lisin. Bu durum övgüye değer bir davranış olacaktır. Fakat bunu yap­ mazsan kendi ruhunu kurtarmak için dua etmelisin. Bense Efendimiz'in barışının korunması için dualarımı sürdüreceğini.” Novatus’a yazdıkları bu şekildedir.


KtUSETARİHl 1 7 5

KIRK ALTINCI BÖLÜM Mısır’daki kardeşlerine eczalar üzerine mektuplar yazmıştır. Bu mek­ tuplarda suçlan sınıflamaktadır. M ektuplardan biri, İskenderiye’nin mahallelerinden biri olan Hcrmopolis piskoposu Conon’a yazılmıştır. Bir diğer mektup Origenusun şehit olması ile ilgilidir ve Laodikcia piskoposu Thclymidrcs’c gönderilmiştir. Aynı şekilde Ermenistan piskoposu Mazabanese de cezalarla ilgili mektup yollanmıştır. Bunların dışında Roma'daki Cornelius’a Novatus’un yaptıklarına karşılık bir mektup gönderilmiştir. Bu mektupta Tarsus piskoposu Helenus tarafından kendisinin ve Kapadokya piskoposu Firmilianus ile Filistin piskoposu Theoktistus’un davet edilmeleri üzerine Antiokhcia’da buluştuklannı anlatır ve sözlerine burada Novatus’un ayrı bir kilise kur­ maya çalıştığını da ekler. Yine bu m ektupta,Fabius’un ölümünden sonra Antiokhcia’da Demetrianus’un görevlendirildiğini de belirtmektedir. Aynı mektupta Kudüs piskoposu ile ilgili olarak ise şunları söylemektedir: “Tanrı’ya şükürler, kutsanmış Alexander hapisten çıktı." Dionysios’un, Roma’daki H ippolytos’a yolladığı mektuplar da bulunmaktadır. Banş ve pişmanlık düşünceleri üzerine de mektuplar göndermiştir. Novatusun düşüncesini savunmaya devam edenleri geri döndürmeye çalışmıştır. Kiliseye dönenleri ise geri dönmelerinden sonra her zaman olduğunun iki misli kiliseye gitmeye davet etmiştir. Başka çok sayıda insanla da haberleşti ve bu insanlara çeşitli amaçlar ve yollarla yardımcı olmaya çalıştı.


Y

e d in c i

K Ä°ta p


Kil IS t T A R İH İ 1 7 9

BİRİNCİ BÖLÜM Kilise Tarihinin yedinci kitabında İskenderiye piskoposu Dionysios bize yardımcı oldu. Bunu mektuplarında yazdığı şeylerle başardı. İlk olarak bunlarla başlamak istiyorum.

İKİNCİ BÖLÜM Decius iki seneden fazla hüküm sürmedi3*. Çocukları katledilmişti ve yerine Gallus geçti. Bu sırada altmış dokuz yaşındaki Origenus öldü. Dionysios, Gallus’un yandaşlarından Hermammonun ağzından şunla­ rı yazmaktadır: “Gallus, Deciusun kötülüklerini devam ettirmedi, fakat kendisini yok eden şeylere de aldırış etmedi. Kendi gözlerinin önünde duran şeye bakmadı. Kendi aklına göre, ülke refah içindeydi ve gelişme kaydediyordu. Ancak Tanrının barış ve iyilik getirmek isteyen kutsal adamlarına saldırdı. İnananlar üzerindeki eziyetleri devam ettir­ di.“ Bütün bu cümleler Gallus ile ilgili olarak kaleme alınmıştır.


1 8 0

EUSEBİOS

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM Yaklaşık üç sene boyunca Roma kentinin başpiskoposluğunu yürüten Cornclius’un yerine Lucius geçti. Ancak sekiz ay sonra ölünce Stepha­ nus göreve geldi. Dionysios ilk mektuplarında ona vaftiz olmaktan söz ediyordu. Ardından aralarında vaftiz olmanın tamamen temizlenme anlamına gelip gelmediği üzerine küçük bir tartışma başladı. Ancak sonuçta eski adetler üzerine bir anlaşma sağlandı ve sadece elleri açarak dua edilmesi gerektiğine karar verdiler.

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM Kartaca kenti piskoposu Cyprianos vaftiz edilme dışında başka bir şeyle insanların tcmizlencbilcceklcrinc inanmadığını belirtiyordu. Stephanus ise geleneklere uygun olarak baştan beri devam eden bir uygulamanın gereksiz yere değiştirilmek istendiğini düşünüyordu ve bu nedenle oldukça kızmıştı.

BEŞİNCİ BÖLÜM Dionysios, mektuplarında sık sık bu konudan söz etmiştir ve ona son zamanlarda eziyetlerin azaldığını göstermiştir. Ö te yandan Novatus’un aralarında barış getirecek olan yenilik önerileri kilise tarafından redde­ dilmişti. Yazdıkları şöyledir:

ALTINCI BÖLÜM “Sevgili kardeşlerim, doğuda dağınık durumda olan kiliselerin birleş­ mesi gerektiğini düşünüyorum. Her yerdeki piskoposların ortak akılla hareket etmeleri çok daha keyifli bir yaşamı sağlayacaktır. Hem böylecc Antiokheia'daki Demetrianus, Kaiseria’daki Theokristus, Elia’daki Mazabanes, Tyre’deki Marinus, Laodikeiadaki Heliodoros, Tarsus’taki


KİLİSE TARİHİ 1 8 1

Hclcnus, Kilikya’daki kiliseler, Firmilianus ve Kapadokya’daki tüm kili­ seler bir araya gelmiş olacaktır. Daha önce de ünlü piskoposların isim­ lerini anmıştım. Bu nedenle bunları uzatıp, mektubumu daha sıkıcı hale getirmek istemiyorum. İhtiyaç duyduklarında yardım gönderdiğin Suriye ve Arabistan ile sadece mektuplar yolladığın Mezopotamya, Pontos ve Bithynia’daki herkes kardeşlik aşkıyla Tann’yı sevmek ve yüceltmek istiyor.” Dionysios’un sözleri bu şekildedir. Stephanus memuriyetteki iki senesini doldurunca yerini Xystus’a bıraktı. Dionysios ona vaftiz üzerine ikinci mektubu yolladı. Mektupta Stephenus ve diğer piskoposların görüşlerine karşın kendi fikirlerini ifade ediyordu. Mektup şöyleydi: “ Daha önceden Kilikya, Kapadokya, Galatia, Hclcnus ve Firmilianus ile ilgili mektupta bir daha yeniden vaftiz edilmiş kafirlerle ilgili konuş­ mak istemediğini söylemişti. Fakat bu konunun önemi kavranmalıdır. En büyük piskoposların yaptıkları kilise toplantılarından öğrenebil­ diğim kadarıyla insanların eski günahlarından arınabilmeleri için yıkanmaları gerekiyordu. Bu nedenle kendisine bu konu hakkında daha ayrıntılı yazması dileğimi dettim." O da şöyle yanıt verdi: “Evet, daha önceki mektubum kısaydı. Ancak daha sonraları önde gelen papazlarımızdan Dionysios ve Önceleri Stephenus ile aynı fikirde olan Philemon da senin gibi bana bu konu hakkında mektuplar gön­ derdiler.” Konunun geri kalan kısmından zaten yukarıdaki bölümde söz etmiştik.

YEDİNCİ BÖLÜM Aynı mektupta, dönemin sapkınlarından Sabcllinus’tan da söz etmiştir ve onun hakkında şunları söylemiştir: “Yaklaşımıyla Pentapolisli Ptolemaios'u kışkırttı. Babamız, İsa ve Kutsal Ruh a karşı küfürler etti. Her şeyin yaratıcısı olan Oğul’a karşı inançsızlık besledi. Kardeşlerimin bana anlattığı şekilde meseleyi sana aktardım. Bu konuda Tanrımız'ın eğitici yardımını isteyen bir mektup yolladım. Bir kopyası da burada yer almaktadır."


1 8 2

EUSEBİOS

SEKİZİNCİ BÖLÜM Dionysios vaftiz üzerine üçüncü mektubunu Roma piskoposu Philcmon’a yolladı. Şöyle diyordu: “Kafirlerin düşüncelerini ve gelenekleri ni inceledim. Berbat fikirleriyle aklımı kirlettiler. Ancak yararlandığım noktalar da oldu. Sonuçta hepsinden tiksindiğimden hepsini tek başı­ ma yalanladım. Önde gelen rahipler tarafından sıkıştırıldığını için korkarım ki bu pislikleri dışarı taşımak zorunda kalacağım, ö r e yandan, Tanrı tarafın­ dan gönderilen bir hayal beni kuvvetlendirdi. Gelen sözcükler beni yönlendiriyordu. Şöyle diyordu: “Seni ellerine alamamaları için her şeyi oku, her şeyi ispatlayabilirsin ve bu senin sada­ katinin başlangıcı olacak.” Ben de onun sözlerini kabul ettim. Bütün sapkınlıklar üzerine bir şeyler söyledikten sonra şunları ifade eder: “ Ben bunları Kutsal Babamız'dan öğrendim. Kilise, sapkınlıkları lanetlenmiştir. Ancak bu nedenden ötürü kiliseden kovulanlar daha sonraları yalvarmalarına karşın geri alınmamışlardır. Bu durum daha sonraları vaftiz edilmek istemelerine kadar da devam etmiştir. Başka bazı şeyler söyledikten sonra sorusuna devam eder: "Bu durum sadece Afrika’d a görülmemiştir. Aynı uygulamalara leonium, Svnnada ve başka kiliselerde de şahit olmaktayız. Tavsiyeleri yok saymak için ellerin­ den geleni yapıyorlar. Ben bu duruma katlanamıyorum..." Vaftiz üzerine dördüncü mektubunu Romanın önde gelen papazla­ rından ve daha sonraları piskopos olacak olan Dionysios’a gönderdi. Bu mektubunda İskenderiyeli Dionysiosa hayran olduğu çok açıkça belli olmaktadır. Diğer mektup ise Novatus ile ilgilidir.

DOKUZUNCU BÖLÜM “Biz, Novatus’tan fazlasıyla nefret ediyorduk. Çünkü o kilisedeki küfürleri ve Tanrı ya ilişkin sapkın öğretileriyle öne çıkmıştı. Ayrıca İsa Efendimize de iftira ediyordu. Tüm bunların dışında bir de kutsal vaf­ tize karşıydı. Kutsal inancımızı sarsarken bir yandan da asla geri dön­ memek üzere Kutsal Ruhtan uzaklaşıyordu.”


KİLİSE TARİHİ 1 8 3

ONUNCU BÖLÜM Beşinci mektubu Roma piskoposu Xystus’avdı. Zamanında ortaya çıkan sapkınlıklarla ilgili olarak baz» şeyleri ifade ettikten sonra mektubuna şu şekilde devam etmektedir: “Tamamen doğru kardeşim! Benim hata yap­ mamak için senin öğütlerine ve adilce yaklaşımlarına ihtiyacım var. Benim uzun zamandan bu yana kutsal Herakles papazlığına atan­ mam gerektiğini savunan kardeşlerimizi bir araya getir. Onlarla daha evvelden bir araya gelmiştik ve kendileriyle kafirlerin vaftiz edilme konusundaki görüşleri üzerine tartışmıştık. Onlara bunun kiifur ve say­ gısızlık olduğunu belirtmiştim. Diğer yandan kafirle konuştuğumda bana üzüntüden ruhunun delindiğini ve Tanrı ya bakacak güveni kendinde bulamadığını söyledi. Böylece mükemmel bir biçimde arındığını düşünüyordu. Fakat ben kendisiyle paylaşımda bulunmaya cesaret edemedim. O da bana bu uzun konuşmanın yeterli olduğunu söyledi. Benimle bera­ ber sadece ‘Amin’ sözlerini tekrarladı. Bir masadan destek alarak elleri­ ni uzattı ve kutsanmış yiyeceklerden aldı. Efendimiz İsa’ya yaklaşmıştı, ben de onu azizlerin katına daha da yaklaşabilmesi için ccsaredendirmeye çalıştım. Ardından ağlamayı bitirir bitirmez masaya yaklaşarak ürperdi ve dualar etmeye başladı.” Vaftiz ile ilgili olan başka bir mektubu daha vardır. Bu da Roma Kilisesinden Xystus’a yazılmıştır. O mektupta da piskoposa bir soru yöneltmektedir. Ayrıca Romalı Dionysios’a Lucianus ile ilgili de bir mektup yazmıştır. Bu konu üzerine bu kadar bilgi yeterli.

ON BİRİNCİ BÖLÜM Cıallus ve diğerleri iki seneden kısa bir süre iktidarda kaldıktan sonra devrildiler. Yerlerine Valerianus ve oğlu Gaİlienus geçti. Dionysios’un Hermammom’a gönderdiği mektup sayesinde bu dönemdeki durum hakkında bilgi sahibi olabilmekteyiz. Dionysios şöyle demektedir: “Şöyle bir örnek vardır: ‘Canavara kurumlu sözler söyleyen ve küfiir-


184

F.USFBİOS

ler savuran bir ağız vc kırk iki ay süreyle kullanabileceği bir yetki verildi.’ Valerianas döneminde bunlar yaşandı. Bizlcri oldukça şaşırtmıştı. Çünkü Tanrının adamlarına karşı oldukça ılımlı ve dost canlısı davra­ nıyordu. Daha önceki imparatorlardan hiçbirisi Hıristiyanlara bu şekil­ de davranmamıştı. Bütün bu samimiyet vc iyi yaklaşım onun impara­ torluğunun ilk zamanlarında gerçekleşmişti. Kvi, dindar insanlarla dol­ durulmuş bir kilise gibiydi. Ancak M ısır’daki Mag sinagogunun yöneticilerinden birisi onu kut­ sal insanlara karşı işkence yapması vc zincire vurması konusunda ikna etmeye çalışa. Hıristiyanların saçma sapan vc büyülü sözler söyledikle­ rini iddia ediyordu. Orada böyle insanlar vardır, bunları bugün de görebilirsiniz. Utanç verici şeytanların tavsiyelerini aktarmak için elle­ rinden geleni yaparlar. Sonuçta imparator ikna edildi ve Hıristiyan çocuklara ve babalarına karşın bir zulüm başladı. Yeni doğmuş bebek­ lerin bağırsakları çıkarıldı, sanki böyle uygulamalarla Tanrının beğeni­ sini kazanacaklarmış gibi onların organlarını vahşi hayvanlara attılar. “ Mektup şöyle devam etmektedir: “ Macrianus'un getirdiği impara­ torluğun umut nesnesi olan şeylere teşekkür borçluydular. Daha önce­ den imparatorluğu maliye işlerine bakıyordu. Yaptığı çok önemli bir ış yoktu. Ama Tanrının şu sözlerini hatırlatmıştı: 'Hiçbir görüm görmemiş, ama kurdukları hayaller uyarınca davra­ nan akılsız peygamberlerin vay başına!’ Fakat imparator basireti algılayamadı, her şeyden önce var olan vc her şeyin üstünde olan Tanrının kudretini kavrayamadı. Kilisenin düşmanı haline geldikten sonra ken­ disinden soğudu ve Tanrı’ya yabancılaşn. Bu durum da ismme uygun bir davranıştı.” Mektubun ilerleyen kısımlarında da şöyle demektedir: “ Valerianus bu adam tarafından kışkırtıldı. Bu nedenle şu sözleri aşağılıyordu: Onlar kendi ruhlarından tiksinmeyi seçtiler. Fakat ben onları geri dön­ dürmeye çalışacağım.’ Fakat bu adam çılgıncasına bir arzuyla hak etmediği krallığı istiyor­ du. Kraliyet elbiseleri giymiş vc iki çocuğunu da varis olarak bırakmış­ tı. Tanrı bu konuda ne diyordu: ’Benden nefret edenin babasının işle­ diği suçun hesabını çocuklarından, üçüncü, dördüncü kuşaklardan sorarım.


KİLİSE TARİHİ 1 8 5

Sonu cu kendi kötü niyetlerinin bir sonucu olarak gözlerinin önün­ de oğullarının başlan düştü." Dionysios’un Valerianus ile ilgili olarak anlattıkları bu şekildedir.

ON İKİNCİ BÖLÜM Bu dönemdeki eziyetler öylesine vahşiceydi ki, Dionysos Evrenin Tanrısı için çok acı çektiklerini söylemektedir. Kendisine iftira eden piskopos Germanus’a yazdığı yanıt mektubunda şöyle demektedir: “Doğru, gerçekten de tehlike altındayım. Ancak Tanrısal sabrımız zorlanıyor. Fakat Tanrının işlerini gözler önüne sermek halen onurlu bir şeydir.'’ Germanus’a şiddetle muhalefet etti. “ Roma’ya Acmilianus’un yanına giderken yanımda Maximus. Faustus, Eusebios ve Khairemon da vardı. Acmilianus bana ilk olarak şunu söyledi: 'Toplantılar düzenlemeyin. Bunu ilk olarak başarmaya çalışmak gereksiz bir hareket olacaktır. Ayrıca Hıristiyan olmayın. Siz bunu bırakırsanız arkanızdan gelenler de aynı şekilde davranacaklardır.’ Ben ise yanıtımda bir insanın sözlerini dinlcmektensc Tanrının söz­ lerini dinlemeyi tercih edeceğimi belirttim. Ayrıca şu ana kadar bir Hıristiyan olduğumu ve bundan sonra da böyle davranmaya devanı edeceğimi belirttim. Bunun üzerine imparator bizim Kephro adı veri­ len çölde bir köy kurmamızı söyledi. Bu konuşmaların tamamını Dionysios, Faustus, Maximus, Marcellus ve Khairemon da dinledi. Ayrıca onlar da suçlandı. Sonra imparator şöyle dedi: ‘ Ben sana imparatorluğumuzun merhametini gösterdim. Ama sen kendini koruyan imparatorluğumuzun doğasına aykın davrandığını unutuyorsun. Bu konuda ne söyleyeceksin? Bana kalırsa bundan sonra yapacakların iyiliğine olmayacak.’ Dionysos şöyle yanıtladı: ’Herkes tüm tanrılara inanmaz. İnsanlar sadece saygı gösterdiklerine inanırlar. Bizler de bundan sonra her şeyi yaratan Tanrı ya inanmayı sürdüreceğiz. Ayrıca Valerianus ve Gallienus için de imparatorluğun başında kalmaları için dualarımızı edeceğiz.’


186

EUSEBİOS

Ardından Acmilianus şunları belirtti: Ancak Tanrına tapınman yasak. Oysaki tanrılara saygı göstermen için emir aldın ve tanrılar da her şeyi bilirler.’ Bu lafları duyan Dionysios yanıtında şunları ifade etti: ‘Başka bir Tanrıya tapınmayacağız.' Bunun üzerine Acınilianus şöyle konuştu: ‘Sen bizim imparatorluğumuzun iyiliğine yakışmayan şeyler yapıyorsun. Bu nedenle Libya’nın Kcphro Ç ölüne gönderileceksin. Bu yeri ben seçtim. Kesinlikle sana ya da bir başkasına mezarlıklara gitmen ya da toplantılar düzenlemen için izin verilmeyecek. Eğer bir şekilde başka bir yere gidersen ya da toplantılar düzenleme­ ye kalkışırsan başın derde girer. Bu nedenle verdiğim emirleri uygula­ mak zorundasın.’ Hasta olmama karşın bana başka bir gün verilmedi­ ğinden dolayı hızla hareket etmek zorunda kaldım. Fakat nasıl bir fır­ sat bulurdum da toplantılar düzenlerdim? Efendimiz’in yardımıyla toplantılar düzenlemeye devam ettik. Sanki şehirdeymişim gibi insanlara yardım etmeye çalıştım. Belki vücudum onlarla beraber değildi, ama ruhum hep onların yanındaydı. Kentten bizimle beraber gelen kardeşlerimize Mısır’dan gelenler de katıldı. Hep beraber ilahi sözcüklerin kapısını aralayacak olan bir kilise kurduk. İlk zamanlar işkenceye uğratıldık ve taşlandık. Ancak daha sonra putperestler Tanrıya dönmeye başladılar. Daha önceden ilahi sözcük­ leri duymamış olanlar artık bizim tarafımızdan ikna ediliyorlardı. Sanki Tanrı bizi bu bölgelere Hıristiyanlığı getirmemiz için görev­ lendirmişti. Sonra Acmilianus bizim Libya ve benzeri yerlerden daha zorlu koşullar altında yaşamamızı istedi. Bu nedenle Mareotis ve civar­ daki köylerden gelenlerin bir yolun kenarında kalmalarını istedi. Fakat burası gcnişlcyebilmcmiz için daha uygun bir yerdi, ö t e yandan her ne zaman bizi yakalamak istese bunu kolayca başarabilirdi. Kcphro’nun ismini ilk defa duyduğumda buranın neresi olduğunu bilmiyordum. Fakat öğrendikten sonra büyük bir keyif ve istekle yola çıktım. Ama Kolluthion bölgelerinin dışına çıkacağımı öğrendiğimde bundan nasıl etkileneceğimi bilemezdim. Bu noktada kendimi suçlayacağım. Bu bölgeler bizim için çok daha dost canlısı yerler olmasına karşın büyük bir üzüntü içindeydim. Ölke yoksul bir yerdi. Ayrtca kardeşlerimiz haydutların yolculuklarından ve saldırılarından çok etkileniyorlardı.


KİLİSE TARİHİ 1 8 7

Diğer yandan kardeşlerim bana kente yakın olduğumuzu anlattıkla­ rında biraz rahatladım. Ayrıca yerliler de bize çok yardımcıydılar. Çünkü kiliseyi buralara da getirmiştik. Diğer yandan bulunduğumuz yerin manzarası da oldukça güzeldi. Bu sayede özel toplantılar düzen­ leyebiliyorduk ve kentin varoşlarından gelen insanlar da bu toplantıla­ ra katılabiliyorlardı." Dionysios başka konulardan da söz ettikten sonra mektubuna şöyle devam etti: “Germanus kendisiyle böbürlenebilir. Çektiği sıkıntıları uzun uzadı­ ya anlatabilir. Fakat ben Dccius, Sabinus ve devamında Acmilianus zamanında aşağılanmalara, mallarımın yağmalanmasına, yaşadığım yer­ lerden sürgün edilmeye, vali ve konsüllerin baskısı altında yaşamaya, sürekli olarak tehdit altında yaşamaya ve kaderin her türlü sıkıntısına katlanmaya mecbur edildim. Ancak bunlar olurken Germanus neyle karşılaştı ? O neler yaşadı ? Neyse, Germanus’a saldırma çılgınlığından vazgeçiyorum. İnsanın aynı şeyler uğruna beraber mücadele ettiği bir başka insana saldırma­ ması gerekir." Dionysios, D om inos ve Dimitus’a yazdığı mektuplarında da işken­ celer için şunları belirtmektedir: "Onlar birçoğumuzu bilmiyorlardı. Fakat öğrendikleri kadın, erkek, çocuk, asker, sivil, genç kadın, çocuk­ lu kadın, yaşlı, genç ayırt etmeksizin her yaştan ve halktan insana kılıç­ larla ve ateşlerle saldırdılar. Onları yenerek ellerinden taçlarını aldılar. Fakat efendimiz bizi henüz kabul etmeyecekti. Çünkü henüz onun kadar acı çekmemiştik. Kutsal Kitapta da şöyle der: ‘Lütuf zamanında seni yanıtlayacağım. Kurtuluş günü sana yardım eder. Bizim buraya nasıl yerleştirildiğimizi öğrenmek isteyenler olabilir. Ben, Gaius, Petrus. Faustus ve Paulus, askerler, komutanlar ve nıagisrranıslar ile onların köleleri tarafından esir alındık. Mareotis’in çeşitli bölgelerinden toplanan insanlar hiç de istememelerine karşın zorla götürüldüler. Fakat ben. Gaius ve Petrus yalnız başımıza kalmıştık. Diğer kardeş­ lerimizden ayrılarak Pretorinum’d an üç gün uzaklıktaki Libya’nın kuru çöllerine götürüldük. Daha sonrasını Dionysios şöyle anlatmaktadır: Maximus, Dioscorus, Demetrius ve Lucius kentte saklanıyorlar ve kardeşlerini ziyaret


IO O

II.SIHİOS

ediyorlardı. Ünlü Faustinus ve Aquila ise M ısır’daydılar. Faustus. Eusebios ve Khairemon vebadan ölmüşlerdi. Eusebios Taun ya olan inancını itiraf eniğinden dolayı hapse atılan insanlara enerjik bir şekil­ de yardımcı olmak için yaratılmış bir insandı. Ayrıca kursal şehirler için hazırlanacak olan mükemmel cenaze törenleri gibi tehlikeli bir işin içindeydi. Daha önce de belirttiğim gibi vali mahkemede Tanrıya inancını iti­ raf edenlere ölüm cezası vermekteydi. Kimi insanları ise hapsetmekte, işkencelere uğratmakta ya da sürgün etmekteydi. İnsanların neler yapıp ettiklerini inceliyordu. Fakat yine de Tanrı, acı çekenleri kurtaracaktır." Dionysios hakkında bu kadarı yeterli. Ö te yandan Eusebios Suriye’deki Laodikea kilisenin başına geçtikten sonra diyakoz çağrısı yaptı. Başarılı bir rahip olan Maximus ise daha sonraları İskenderiye’de Dionysios'un yerine geçmiştir. Onunla beraber olan Faustus ise işkence görmeye devam etti ve sonunda kafası kesilerek şehit edildi. Dionysios dönemine dair anlatacaklarım bu kadar.

ON ÜÇÜNCÜ BÖLÜM Yukarıda da sözünü ettiğim gibi Valcrianus döneminde Filistin’deki Cacsaria’da üç kişi Hıristiyan oldukları kuşkusuyla vahşi hayvanlara yem edildiler. İsimleri Priscus, Malehus ve Alexander’di. Bu insanların kırsal alanda yaşadıkları ilk zamanlar dikkatsiz ve korkakça davrandık­ ları söylenmektedir. Fakat göksel cennet için ellerine bir fırsat geçti ve bu durumdan yararlanarak belki biraz da zamanından evvel şehit oldu­ lar. Şehit olmalarından kısa bir süre önce hızla Caesaria’ya gidiyorlardı. Marcion mezhebinden olan bu adamların kente girdikleri zaman bir kadın nedeniyle çatıştıkları ve benzeri işkenceleri kentin içinde de çek­ tikleri anlatılmaktadır.

ON DÖRDÜNCÜ BÖLÜM Valcrianus barbarlar tarafından esir alındıktan sonra oğlu ülkenin başı­ na geçti. Derhal genel fermanlar çıkararak bize karşı yürütülen eziyet-


KİLİSE TARİHİ 1 8 9

İcrin son bulmasını istedi. Piskoposlar da görevlerini diledikleri gibi yürütme olanağı buldular. Bir fermanda şöyle deniyordu: “İmparator Caesar Publius Licinius Felix Augustus'tan, Dionysios, Pinnas, Demetrius ve diğer piskoposlara, bütün dünyaya hediyemi açık­ lıyorum. Dilediğiniz gibi kendinize tapınaklar ayırabilirsiniz. Uzunca bir süre önce çıkartılmış kanunlar benim tarafımdan değiştirildi. Bundan dilediğiniz gibi yararlanabilirsiniz. Temsilcim Aurclius Cyrcnicus da ver­ diğim emirlerin yerine getirilip getirilmediğini denetleyecek." Bu metnin daha iyi anlaşılması için Latince’den çevirdim. Piskopos­ lara gönderilen bir başka karar daha vardır. Bunda da mezarlıkların kul­ lanımına izin verilmiştir.

ON BEŞİNCİ BÖLÜM Xystusun Roma Kilisesinin, Demetrianus Antiokheia Kilisesinin, Firmilianus Kapadokya’daki Cacsaria Kilisesinin. Grcgorius ve kardeşi Athenadorus Pontos kiliselerinin başındaydı. Filistin’deki Cacsaria’da Theoktiscus öldü ve yerine Domnus geçti. Kısa bir süre sonra ise çağ­ daşlarımızdan Thcoteknos göreve gelmiştir. O, Origen okulunun bir üyesiydi. Kudüs’te ise Mazabanes’in ölümünden sonra uzun yıllardır görevinin başında olan ve bizim tarafımızdan çok sevilen Hymcneus kilisenin yönetimine geçmiştir.

ON ALTINCI BÖLÜM Bu sıralarda kiliseler, hemen her yerde banşı yeniden kurdular. Askeri başa­ rıları ve ailesinin asaletiyle ön plana çıkan Filistin’deki Caesarialı Marinus ise aşağıda anlatacağım olay neticesinde kalası kesilerek şehit edildi. Romalılarda asma dalı, askeri başarıların sembolüdür. Marinus da bölük komutanı sıfatıyla bu onura kavuşmuştu. Bunu gerçekten hakkı olduğu için almıştı. Fakat başka bir Romalı, eski bir kanuna ve bunu hakkı olmadan elde ettiğine dayanarak kendisini mahkemeye verdi. Marinus bir Hıristiyan olduğundan dolayı gerektiği şekilde imparatora kurban kesmemişti.


19 0

KUSEBİOS

Akhaios adındaki yargıç Marinus’a fikrini sordu. Ardından onun bir Hıristiyan olduğuna kanaat getirerek bunu reddetmesi için kendisine üç saat süre tanıdı. Mahkemeden çıkrığında piskopos Thcotcknos da oradaydı ve kendi sini elinden tutarak kiliseye götürdü. İçeriye girdikleri zaman piskopos asılı duran bir kılıcı ve kutsal kitabı gösterdi. Ardından bir seçim yap­ masını istedi. Marinus da tereddüt etmeksizin kutsal kitabı seçti. Bunun üzerine piskopos şöyle dedi: “Tanrı seni kutsasın, barış içinde git." Kendisini getiren haberci mahkemenin dışında ağlıyordu. Mahke­ meye girmeden önce inancını tekrarladı ve kısa bir süre içinde de öliiın cezasına çarptırıldı.

ON YEDİNCİ BÖLÜM Aîtyrius cesaret gerektiren bir işle anılmaktadır. Soylu bir aileden geli­ yordu ve senato üyesiydi. Şehitlerimizden birisini omzuna aldı ve ardından onun için muhteşem bir mezar hazırladı. Bu adamın arkadaş­ ları sayesinde başka gerçeklerden de haberdar olabiliyoruz.

ON SEKİZİNCİ BÖLÜM Şimdi bunlardan birisini anlatacağım. Ceaseria’d a Fenikelilerin Pancas dedikleri bir yer vardır. İlkbahar aylarında Ürdün Nehri taşar ve sular Paııius Dağı eteklerine kadar gelir. Bir bayram gününde burada kurban kesilecekti. Bu sırada şeytani güçlerin bir anda ortadan kalktıkları görüldü. Astyrius tüm bunları gözleriyle görmüştü. Sonra Tanrı’ya dua etti ve kurbanın derisini pınarın üzerinde yüzdü. Böylecc mucize görülmüştü. Bir daha da burada böyle bir şey yaşanmadı.

ON DOKUZUNCU BÖLÜM Hazır bu kentten bahsederken Incil’deki önemli bir hikâyeye de değin­ meden geçmeyelim. Kanaması olan bir kadın varmış. Kurtarıcımızın kendisine yardımcı olduğu ev ve kaldığı ev bu olayın anısına halen


Kil M TARİHİ İ Ç İ

korunmaktadır. Aynca evin kapısının girişinde bir kaldırım taşı üzerinde kadının dizleri üzerinde Kurtarıcımızdan yardım dilediği bir resmi bulunmak­ tadır. Bu resmin karşısında bir resim daha yer alır. Aynı maddeden yapılmış olan bu resimde bir erkek, kollarını kadına doğru açmaktadır. Ayrıca hastalığa deva olan garip bir bitkinin de resmi bulunmaktadır. Bu resmin Kurtarıcımıza ait olduğu ve bu zamanlarda yapıldığı düşünülmektedir. Eski zamanlarda Kurtarıcımızdan yardım almış olan bu putperestle­ rin benzeri şeyler yapmış olmaları garip değildir. Ö te yandan günümü­ ze ulaşan resimlerden Petrus. Paulııs ve İsa’nın birbirlerine benzedikle­ rini de görüyoruz. Sanırım eski insanlar putperesderden farklı davran­ mayarak böyle olayların şerefine resimler yapmışlardı.

YİRMİNCİ BÖLÜM Kudüs Kilisesi piskoposluğunu Yakup, Isadan alınıştı. Piskopos kayıt­ lan onun İsa’nın kardeşi olarak nitelendirildiğini ve bu durumun günü­ müze kadar korunduğunu göstermektedir. Kardeşler hem eski zaman­ ların hem de günümüzün kutsal insanlarına karşı saygılarını çok açık bir biçimde gösterirler.

YİRMİ BİRİNCİ BÖLÜM Dionysios mektuplarında paskalya bayramlarından da bahsetmektedir. Bu mektuplardan birisi Flavius'a, diğeri ise Domitius ve Didymus'a yazılmıştır. Dionysios mektuplarında ilkbahara kadar paskalya bayra­ mını kutlamak mümkün olmadığından dolayı bir kanun çıkarılmasını ifade etmiştir. Dionysios’un İskenderiye'nin önde gelen rahiplerine işkence yaptıkları sırada yazdığı mektupları da bulunmaktadır.

YİRMİ İKİNCİ BÖLÜM Barış yeniden kurulduktan sonra İskenderiye kentine geri döndü. Fakat


ly z

BUSEBİOS

paskalya bayramı sırasında bir isyan patlak verdi. Bundan sonra Üionysios sanki sürgündeymiş gibi mektuplar yazmıştır. Mısır piskoposu Hiersut a bir mektup yazmış ve ona İskenderiye’deki isyandan bahsetmiştir. Şöyle demektedir: “Ben uzaktayken öğütlerimi dinlemek veya fikirlerimi almak için mektuplaşmak çok ınu zor? Kendisini yani can ciğerimi sana gönderiyorum. Aynı kilisedeki kar dcşlerimizdcn birisidir. Fakat onu nasıl göndereceğimi söyleyemeyece­ ğim. Böylcce eyaletimizden ayrılması ve batıya hatta İskenderiye kenti­ ne gitmesi çok daha kolay olacaktır. Yahudilerin yaşadıkları topraklardan gelenler için kentin önünde geçilmez çöller bulunmaktadır. Fakat biz bu alanı düzleştirdik ve âdeta sakin limanlar haline getirdik. Mısır ve Yahudi topraklan arasında gidip gelenler Kızıl Deniz yakınlarında sık sık katliamlara uğradılar. Zaman zaman nehir kurur. İşte o zamanlar burası çölden daha kurak bir yer haline gelir. Kutsal K itapta da orada bir kaya olduğu ve Musa ona vurduğunda içinden su fışkırdığı yazmaktadır. Ardından sular kabarmaya başladı. Ülke kısa bir süre içinde sel bas­ kınlarıyla tehdit edilmeye başlandı. İşte o zaman Nuh Peygamber zamanında yaşanan olaylar akla geldi. Musa zamanında ırmak kokma­ ya başladı, balıklar öldü. Kısacası Mısır’ın her yerinde kan vardı. Peki bu su nasıl temizlenecekti ? Acaba okyanus iyice kabarsa tüm bu kirlilik giderilebilir miydi? Eden Nehrinin dört kolu vardır. Bunlardan biri de Gihon’dur. Acaba Gihon burayı temizler miydi? Zehirli havanın solumamıza olan zararları giderilebilir miydi? Denizden ve nehirden esen rüzgarların da etkisiyle dünyamızın üzerin­ de bir buhar tabakası oluştu. Limanların üzerinden yağan çiylcr ölü insanlarımızın üzerine düşmeye başladı. Çok sayıda insanın felaketine neden olan bu olayın nedeni üısanlar tarafindan yeterince kavranamamıştı. Neden bu büyük kent eskiden olduğu gibi kalabalık bir nüfusu banndıramıyordu? Eskiden kentin kırk yetmiş yaş arası nüfusu fazlaydı. Ama şimdi böyle bir durum yoktu. Eskiden kırk ve seksen yaş arasındaki insanlar devlet tarafından beslenirdi. Sonuçta genç insanların sayılarının artmaya başladığı görüldü. Kentte yaşayanlar ise bir süre sonra sürekli yaşanan felaketlerden dola­ yı insan ırkının sayısında bir azalma olduğunu gördüler. “


KİLİSE TARIMI 1 Ç 3

YİRMİ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM Bu hastalık vc felâket zincirlerinden sonra Dionysios kardeşlerine gön­ dermek üzere yeni bir mektup kaleme aldı. Bu mektubun konusu da son zamanlarda yaşanan felaketlerdi. “Diğer insanlar içinde bulunduğumuz zamanın bir bayram kutla­ mak için uygun olmadığını düşünebilir. Çünkü şu an üzüntümüz büyük vc bir bayram kutlamak için de insanın neşeli olması gerekir. Şu an ise yaşadığımız felaketlerden ötürü hemen herkes yas tutuyor. Tum kent bu seslerle çınlıyor. O gece büyük bir feryat koptu. Çünkü kentte ölüsü olmayan ev yoktu. Bunlar bizde de yaşandı. Çok korkunç olaylar yaşanmıştı. İlk önce sürgün edildik, işkencele­ re uğradık vc ölüm cezasına çarptırıldık. Ardından da hemen her yerde işkenceler devam etti. Yine de cennetin krallığı için bayramlarımızı kutlamaya devam ettik. Daha sonra kıtlık geldi. Bu acıya dinsizlerle beraber katlandık. Ancak ilk başta saydığım şeylere tek başımıza tahammül etmek zorun­ da kaldık. O te yandan Isa'nın bize sunduğu barışı yaşamaktan da her zaman zevk aldık. Veba salgınından sonra her iki taraf da başka bir sıkıntı yaşamadı­ ğından dolayı halinden çok memnundu. Onların kendi yazarları gele­ cekten çok umutluydular. Fakat bizimkilere göre yaşananlar sadece bir deneme süresinden ibaretti. Bir süre sonra dinsizler çok daha şiddetli bir saldırıya geçtiler. Bu dönemde kardeşlerimiz iyilik yapma konusunda âdeta birbirlcriyle yarıştılar. Hasta olanlara yardımcı oldular. Başka insanlar acı çekerken bizimkiler neşeyle ölüme gittiler. Birçok insan hasta olmasına karşın diğer insanların kayıplarına yardımcı olmak için çabalayıp durdu. Onların bu nazik davranıştan diğerlerinden ayrılmalarına neden olan en önemli şeydi. İnsanlanmızın en iyileri bu şekilde ölüme gittiler. Aralarında çok değerli rahipler vc piskoposlar da yer almaktaydı. Onların davranışları büyük bir soğukkanlılıkla ölüme giden diğer şehitlerimizin yaptıkların­ dan az değildi.


F

■ y *

HUSKBtOS

Aynı azizler gibi ellerini göğüslerinde birleştirdiler ve ardından ağızlarını ve gözlerini kapadılar. Böyle soğukkanlı bir şekilde ölüm giderken diğerleri de onların ölümleri için hazırlıkları tamamladılar. Hayatta kalanlar ise bir süre tedavi gördükten sonra diğerlerinin yolundan gidiyorlardı. Fakat dinsizler aynı şeyi yapmadılar. Hastalanan en yakın arkadaşla­ rını yüzüstü bıraktılar. İnsanlar hastalandıkları zaman onları so kağa attılar ve öldüklerinde de gömmediler. Ölümden çok korktukları için de tüm önlemlerine karşın kaçmak onlar için kolay değildi." Bu mektuptan sonra kente barış yeniden geldi. Ardından Dionysios Mısır’daki kardeşlerine birkaç mektup daha yazdı. Mektuplardan birisi Sebt Günü üzerine diğeri ise Denemeler başlığını taşımaktaydı. Ayrıca Hermammon’a da bir mektup yazmıştır. Bu mektupta Mısır’daki kardeşlerine Dccius ve onun ardılları zamanında yaşanan kötü olayları hatırlatmakta ve Gallicnus zamanında barışın geleceğini düşündüğünü söylemektedir.

Y İR M İ D Ö R D Ü N C Ü B Ö L Ü M Şöyle demektedir: “Ardından o ve diğer hain imparatorlar geldi. Bu nedenle hepsi aileleriyle beraber mahvoldular. Fakat Gallicnus geldi. Gallicnus onların devamıydı, ancak onlardan öndeydi. Yeşeyah’ta da şöyle denilmektedir: ‘Bakın önceden söylediklerim ger­ çekleşti. Şimdi de size olacakları bildiriyorum.’ Daha sonra aynı bulutla­ rın güneş ışığını kestikleri ve onu bclirsizlcştirdiklcri gibi Macrianus da Gallienus’un imparatorluğuna saldırdı. Ele geçirmeyi başaramadı, ama davranışları da değişti. Artık onun krallığı eski kötülüklerinden temizlenmişti ve ünü çok ama çok uzaklarda duyulmaya başlamıştı." Sonra mektubuna şu şekilde devam etmektedir: “Bu eski günleri yeniden anımsadım. Söylemek isterim ki bu kafir insanların geride isimleri kalmadı. Fakat yedinci seneden sonra daha kutsal insanlar göreve geldi ve şimdi de bu bayramın dokuzuncusunu kutlayacağız.”


KİLİSE TARİHİ 1 Ç 5

Y İR M İ B E Ş İN C İ B Ö L Ü M Sözler Üzerine başlığını taşıyan iki kitaplık çalışma da onun tarafından hazırlanmıştır. Bu kitap Mısır piskoposu Ncpos için yazılmıştır. Ncpos kutsal kitabı Yahudilcrc göre yorumlamaktaydı. Ona göre dünya üze­ rinde bin sene devam edecek bir lüks dönemi yaşanacaktır. Yuhannanın esinlemesinden yola çıkarak kendi fikirlerini oluştur­ maya başladı ve sonunda Alegori Yazarlarına K arşı isimli bir eser mey­ dana getirdi. Dionysios bu kitaba karşıdır. Bu nedenle ilk olarak dogmalarla ilgili kendi fikrini, ardından Yuhannanın esinlemesi üzerine düşüncelerini ve en sonunda da Nepos ile ilgili fikirlerini yazar. Şöyle demektedir: “Nepos'un düşünceleri Isa’nın dünyadaki yaşamı üzerine bazı tartış­ maları doğuracaktır. Ncpos'u hem ilahi konularda hem diğer konularda yaptığı çalışmalardan dolayı çok sevmekteyim ve saygı duymaktayım. Ayrıca kardeşlerim arasından en saygı duyduğum insanlardan da birisi­ dir. Gerçekten de birçok insanın aynı şekilde davranması gerekmekte­ dir. Fakat söylediği sözlerde yanlışlıklar varsa bunların da düzeltilmesi gerekecektir. Düşüncelerini genelde sözlü olarak ifade ermiştir. Çok az bir kısmı yazılıdır. Bir de soru cevap yöntemini benimsemiştir. Bazı konulan incelerken olaylara Yahudilerin baktığı şekilde değil, Hıristiyan öğreti­ lerine uygun şekilde bakmamız ve piskoposların görüşlerini dikkate almamız gereklidir. Bu işlerin öğreniminde büyük bir gizem vardır. Bu nedenle sıradan insanları konu hakkında bilgilendirirken dikkatli olmalıyız. Çok sayıda insan onun yeniden dirileceğini biliyor. Bizlerin de Tanrının krallığı yolunda insanları ikna etmemiz gerekir. Benim de kardeşim Nepos ile buna benzer konularda bir anlaşmazlığım bulun­ makta.” Dionysios daha sonra şöyle devam eder: “Nepos'un yaklaşımlarından haberdar olduğumda Arsionc’dcydim. Ardından bölgede görevli rahipleri ve köylerde öğretmenlik yapanları çağırdım. Herkes toplandığında onlara bu konuda bir sınav yaptım. Bu nedenle, Nepos'un kitabı bana getirildiğinde üç gün boyunca akşama kadar oturup yazılanları düzeltmeye çalıştım. Metindeki çeşitli sorunları gidermek için kardeşlerimizle birlikte


19 6

F.USKBİOS

yürüttüğümüz çalışmada onların katkılardan dolayı çok mutlu oldum. Çalışmamız sırasında mümkün olduğunca tartışmalı fikirlerimizi savunmamaya çalıştık. Fakat tamamen yanlış olduğunu düşündüğü­ müz konularda gereken düzeltmeleri yaptık. Başka insanlarla aynı fikir­ de olmadığımızdan dolayı bir mahcubiyet duymamıza gerek yok. Aksine Kutsal Kitapla ilgili olarak bir çalışma yürütmekten büyük keyif aldık. Sonuçta bütün kardeşlerimizle bir araya geldiğimizde Coracion adı verilen bu çalışmada ifade edilen şeylerin elle tutulur bir tarafı olmadı­ ğına karar verdik. Bazı kardeşlerimiz ruhlarını böylesine sakinleştiren bir toplantıya katılmalarından duydukları memnuniyeti ilettiler.

Y İR M İ A L T IN C I B Ö L Ü M Dalıa sonra Yuhanna'nm esinlemesi üzerine görüşlerini belirtmeye başla­ dı. ‘Bizden öncekiler bu kitabı tamamen reddettiler. Onu bölüm bölüm inceleyerek eleştirdiler ve başlıklın sahte olduğu sonucuna vardılar.' Kitabın Yuhanna tarafından yazıldığına inanılmıyordu. Ccrinhus bir piskopos ya da aziz değildi. Aynı şekilde kilisede de görev almamış­ tı. Fakat daha sonraları kendi adıyla hatırlanacak mezhebi için önemli birisi olmuştur. Öğretilerine göre İsa’nın dünyada bir krallığı olacaktı. Kendi yaşa­ mını ve doğasını buna adamıştı. Cinsel tutkularını ve yiyip içme isteği­ ni bastırarak buna ulaşabileceğini düşündü. Hiçbir zaman yiyip, içme­ di ve evlenmedi. Özellikle de bayramlarda bunları yapmamasının daha da güzel olacağını düşünüyordu. Çok sayıda kardeşimizin ciddiye aldığı bu kitabı reddetmek iste­ mem. Ayrıca bu kitapta bazı sırlar olduğuna da inanmaktayım. Her ne kadar tam olarak anlamasam da kelimelerin altında çok daha derin anlamlar yattığını düşünüyorum. Onu kendi değer yargılanma göre değerlendirmiyorum. Fakat çok daha farklı anlamlar çıkarılabileceğini biliyorum. Tam olarak kavrama­ dığım bir şeyi de rcddcdcmcm. Kitabı tamamen inceledikten sonra bugünkü edebiyat diliyle onu


Kİ1.İSF TARİHİ 1 9 7

anlamanın olanaksız olduğunu belirtmek için şunları söyledi: ‘Bütün peygamberlerden sonra, peygamberimizin kendisinin ve kendisine ina­ nanların kutsandığını söyledi. Ben ve Yuhanna kutsandık dedi.’ Bu nedenle kitabın Yuhanna tarafından yazıldığı yönündeki görüş­ lere karşı çıkamam. Ancak Yuhanna’mıı da kutsal bir insan olduğunu söyleyebilirim. Fakat ismi Yuhanna'nın Incil’inde de geçen Yakup’un kardeşi Zcbediee'nin bu kitabı yazdığına inanmıyorum. Kitabın kime ait olduğu konusunda bir fikrim yok. Çünkü hiçbir yerinde bir isme rastlanmamaktadır." Daha sonra şunları ekler: Ancak kitapta her zaman Yuhanna’dan üçüncü kişi olarak bahsedilmektedir. Ancak Esinleme şöyle başlar: “Ben Yuhanna, gördüğü her şeye, Tanrı sözüne ve Mesih’in bildirisine tanıklık etmektedir." Mektup daha sonra şöyle devam eder: “ Ben Yuhanna’d an Asya’d a bulunan yedi kiliseye selam!" Mektupta ise bir isim yoktur. Şöyle baş­ lar: “Yaşam sözüyle ilgili olarak başlangıçtan beri var olanı, işittiğimizi, gözlerimizle gördüğümüzü, seyredip, ellerimizle dokunduğumuzu ilan ediyoruz.” Ancak Yuhanna ikinci ya da üçüncü mektubunda çok kısa bir şekil­ de ondan yaşlı diye bahsedilmektedir. Fakat bir daha ismini vermeye gerek duymaksızın şöyle der: “ İsa’ya ait biri olarak sıkıntıda, Tanrısal egemenlikte ve sabırda ortağınız ve kardeşiniz ben Yuhanna Tanrı Sözü ve İsa’ya tanıklık adına Patmos Adası’ndayım.” Bir başka yerde de “Bunları gören ve işiten ben Yuhanna'yım”. Onu Yuhanna’nın yazdığını belirtmek istedi. Ama hiçbir zaman da adını vermedi. Kutsal Kitap’ta şöyle demektedir: “O, İsa’nın en sevdiği müritlcrindcndi. O, İsa'nın göğsüne yaslandı." Gerçekten de bunlara sahip olsaydı kendisini açıkça belli ederdi. Fakat bunların hiçbirisini söylemedi. Oysaki Efendimize şahitlik eden­ ler duyduklan ve gördükleri her şeyi söylemişlerdi. Bana kalırsa ortada sadece bir isim benzerliği var. Diğerleri Yuhanna gibi olmak istediler. Efendimiz tarafından sevilmek için diğer insanların aynı Paulus ve Petrus gibi bu ismi kullanmış olmaları da mümkündür. Bu konuda Elçilerin İşlerinden bir örnek: “ Barnabas ile Saul. Yuhanna’yı yanlarına alarak döndüler." “Yuhanna da onların yardımcısı olarak geliyordu." Bu konuda bir şey söyleyemiyorum. Çünkü bu


ı

y s J

E U SFB İO S

bölümde şöyle bir ifade de vardır: "Paulusun yanındakiler denize açıla rak Pamphilia’daki Perge’ye gittiler. Yuhanna ise onlan bırakarak Kudüs’e döndü.” Bana kalırsa Asya’da başka birisi daha vardır. Zaten Ephesos’ta Yu­ hanna için iki anıt vardır. iki ayn kişinin aynı ismi taşıdığı yönündeki görüş son derece makul görünmektedir. încil de bunu doğrular niteliktedir. Şu örneklere bakalım: “Başlangıçta Söz vardı.” “ Başlangıçtan beri.” “Söz insan olup aramızda yaşadı. Biz onun yüceliğini, babadan gelen lütuf ve gerçeklerle dolu olan biricik oğulun yüceliğini gördük.“ “ Yaşam açıkça göründü, onu gördük ve tanıklık ediyoruz.” Aslında metnin başından itibaren İsa’yı tanımadığını belli etmekte­ dir. Çünkü şöyle der: “Onun emirlerini yerine getirirsek, onu tanımış kadar oluruz.” Başka bazı açıklamalar da bu konuyu nedcştircccktir. Dikkatle incelenecek olursa metinde sık sık “yaşam”, “ışık”, “gerçek” gibi ifadelerle karşılaşıldığını göreceksiniz...’’ Fakat kıyamet kelimesinin bununla bir ilgisi yoktur ve ona yabancı­ dır. Hatta heceleri bile ortak değildir. Ancak bu konuda daha fazla bilgi bulunmamaktadır. Incil’de de başka bir örnek yoktur. Paulus’un mektuplarında da esinlemeye yöne­ lik bir ibare bulunmamaktadır. Bu durum kıyamet kelimesinin İncil ve diğer mektuplarla bir alaka­ sı olmadığını da gösterebilir. Bu metinler Yunanca yazılmıştır ve tamamıyla incelenmiştir. Bu nedenle barbarlık ya da gramer hatasından doğan bir yanlışlık bulun­ mamaktadır. Bunlar Efendimizin bize verdiği Yunanca bir hediyedir. ö t e yandan, başka yazarların da Esinlemeden ilham aldıklarını inkâr edecek halim yok. Fakat bunların Yunanca yazıldıkları kesin değildir. Çünkü bazı yerlerde barbar diline mahsus ifadeler kullanılmaktadır. Ayrıca çeşitli gramer hatalarıyla da karşılaşmaktayız. Bu konu üzerinde uzun uzadıya durmama gerek yok. Zaten böyiecc konumun dışına çıkmış olurum. Sanıyorum ki iki yazar arasındaki fark­ ları açıkça ortaya koydum.


KİLİSE TARİHİ 1 Ç 9

Y İR M İ Y E D İN C İ B Ö L Ü M Bunların dışında Dionysios’un Sebellius’a, Kcmice Kilisesi piskoposu Ammon’a, Tclcsphrus’a, Euphranora, bir diğer Ammon’a ve Europusa yazdığı mektuplar bulunmaktadır. Benzeri konular hakkında da dört kitap daha yayınlamıştır. Bu kitapları Roma’dald Dionysios’a göndermiştir. Mektuplarının çoğu elimize ulaşmışnr. Yine mektup tarzında kale­ me aldığı Doğa Üzerine adlı kitabını genç Timothcus’a göndermiştir. Euphranora adadığı Ayartına Üzerine adlı da bir kitabı bulunmaktadır. Pcntapolis piskoposu Basilide.se yazdığı mektubunda bir kilise tarihi­ ne başladığını belirtir. Aynı kimseye yazdığı başka mektuplardan da haberdarız. Dionysios üzerine anlatacaklarım bu kadar. Fakat konumuz burada bitmedi. Şimdi izninizle onun karakterinden bahsedeceğim.

Y İR M İ S E K İZ İN C İ B Ö L Ü M Roma Kilisesine on bir sene başkanlık yapan Xystus’can sonra İsken­ deriyeli Dionysios onun yerine geçti. Anciokhcia’da, Demeni anüs ölünce göreve Samosatalı Paulus seçildi. İsa’nın değerini düşüren bazı yaklaşımlar ortaya çıktığında İsken­ deriyeli Dionysios’a kilise meclisini toplaması için yalvanlmıştı. Fakat yaşının geçkin olmasından dolayı oluşan bir fiziksel zayıflığı vardı. Bu nedenle diğer kiliselerin piskoposlarının Antiokhcia’da toplanmaları için bir çağrı yaptı.

Y İR M İ D O K U Z U N C U B Ö L Ü M Çağrı yapılanlar arasında Kapadokya’d aki Caesaria kentinin ünlü pis­ koposu Firmilianus, Pontus Kilisesinde görevli kardeşler Gregorius ve Athenodorus, Tarsus'tan Helcnus, Iconium'dan Nicomas, Kudüs’ten Hymcncus, komşu Cacsaria’d an Theotekhnus, Bostra'dan Maximus yer almaktaydı. Elbette ki başka ünlü görevliler de gelmişlerdi. Ancak en


2 0 0

EUSEBIOS

ünlü olanlarının isimleri böyledir. Bu insanların bir araya geldikleri her toplantıda farklı meseleler üze­ rine görüşülürdü. Samos.ua! ı ııın yandaşları Isa'ya küfür edilmediği ve kendilerinin bir sapkınlık içinde bulunmadıkları yönünde görüşlerini bildirdiler. Cîallienus’un imparatorluğunun on ikinci senesinde Dionysios öldü. Ardından İskenderiye piskoposluğuna bu görevi on yedi sene yürüte­ cek olan Maximus seçildi. Gallienus ise on beş sene hüküm sürdükten sonra öldü. Yerine Clau­ dius geçti. Fakat iki sene sonra yerini Aurelianus’a bıraktı.

O T U Z U N C U BÖ LÜ M Dionysios’un düzenlediği son toplantıda Antiokhcia’d a sapkınlıklara karşı bir kurul toplandı. Bundan evvelki tüm sapkınlıklar gözler önüne serildi. Bu yaklaşımların hepsi kiliseden mahrum bırakıldı. Düşüncelerine karşı çıkılanların başında Marcion geliyordu. Marcion bu zamana kadar çok saygı duyulan, Antiokheia’daki bir okulun başındaydı. İsa’ya olan inancından dolayı önemli bir mahallede rahip olarak görevlendirilmişti. Bu adam bildiğimiz kadarıyla da tartışmalar sırasında insanları aldatmaya çalışmıştır.

O T U Z B İR İN C İ B Ö L Ü M Bu konuda toplanan piskoposlar ortak bir mektup yazarak Roma pisko­ posu Dionysios ve İskenderiye piskoposu Maxmius’tan bazı isteklerde bulundular. Kendi çabalarıyla Paulus’un hatalarını düzeltmeye çalıştıkla­ rı ortadaydı. Yazdıkları mektup şöyledir: “Dionysios, Maximus ve diğer piskoposlar Hclcnus, Hymcnaeus, Theophilus, Theotccnus, Maximus, Proelus, Nicomas. Aclianus, Paul, Bolanus, Protogenes, Hierax, Eutychius, Thcodorus, Malkhion, Lucius ve diğer komşu kenderde görev alanlar. Hepinize Efendimiz adına müteşekkiriz. Başta İskenderiyeli Dionysios ve Kapadokyalı Firmilianus olmak


KİLİSE TARİHİ

201

üzere uzaklarda yaşayan çok sayıda insanı yardım etmeleri için davet etçik. Bu insanlar ilk önce Antiokhcia'ya bir mektup gönderdiler, özeti aşağıdadır. Fakat Firmilianus iki kez yeniliklerden dolayı suçlamalar yöneltti. Ancak düşüncelerini değiştireceklerini duyunca bundan vazgeçti. Böylccc sorunu geciktirdi. Önceden savunduğu şeyleri artık savunmuyordu. Daha sonra Firmilianus yürüyerek Antiokheia’ya gelmek üzere yola çıktı. Çünkü kötülüklerin devam ettiğini öğrenmişti. Fakat ayakları onu buraya taşımadı ve yolda öldü. Diğer insanlar ise onun tanımladığı şekildeki bir yoldan yürümeye başladılar. İnsanların inançsızlıklarından dolayı eleştiriler getirdi. Bu konunun üzerinde fazlaca durmamıza gerek yok. Ailelerinden kendilerine hiçbir şey kalmayan insanlar ticaret yaparak zenginliyorlardı. Kardeşlerin­ den zorla ele geçirdikleri şeyler sayesinde artık günahkar bir yaşam sürüyorlardı. Onları kazançlarından yoksun bırakmamak gerekiyordu. Ama asıl kazancın da dindarlık olduğu unutulmamalıydı. Diğer yandan dünyevi ünvanlar piskoposluğa göre daha fazla tercih edilir olmuştu. Pazar yerlerinde dolaşılarak onun mektupları okundu. İnsanların kalplerindeki kibirden nefret eden çok sayıda insan da onu takip etmek için yanına gelmişlerdi. Daha sonraları kilise toplantılarında insanları aldatma ve zihinleri bulandırma girişimleri başladı. Bunlar İsa’nın değil, dünyayı yönetenle­ rin davranışlarına benziyordu. O halde bu insanları uyarmak gereki­ yordu. Tiyatrolarda kendisini alkışlamayan insanları azarladı ve aşağıla­ dı. Kadınlar ve erkekler onun yanında dizilmişler sözlerini dinliyorlar­ dı. Sonuçta şiddetli ve kabaca konuşmalarıyla insanları bir piskopos olarak değil, âdeta bir hokkabaz olarak selamlamaya başladı. Efendimiz İsa adına kiliselerde okunan ilahileri engelledi. Kadın­ ların paskalya bayramında söyledikleri ilahilerin okunmasına izin ver­ medi. Kendisini dinleyenler sözlerinden ürperiyordu. Ama bir şiire sonra komşu kentlerdeki piskoposları ve rahipleri de kendisine uymala­ rı için kandırmaya başladı. Yazacaklarınızı bekliyoruz. Aynca onun Tanrı nın oğlunun cennet­ ten ineceği yönündeki görüşe katılmadığını da ekleyelim. Bu basit bir


« A JI-

EUSEBİOS

şey değil, tsa için bu sözleri nerede söylediğini de kan ulayabil iri/. İnsanların övgüyle bahsettikleri bu kafir adam cennetten bir melek indiğini söylüyor. Bunları başkalarının söylemesine ses çıkarmadığı gibi kendisi de bu fikirlere katılıyor. Ayrıca Antiokheia’da bazı kadınların ona ait oldukları iddia ediliyor. Böyle insanların varlığını bilmesine karşın onlara bir şey yapmadı. Çünkü onların kendisinin peşinden geldiklerini biliyordu. Onları suç­ lamadı ve şeytanca işlerine göz yumdu, ö t e yandan kendisinin sahip olduğu şeylere imrenen insanları da zenginleştirdi. Piskoposların sadece iyi işlere örnek olmaları gerektiğini biliyoruz. Biz ona getirilen kadınlar gibi şüpheye düşecek kadar cahil insanlar değiliz. Sanki davranışlarını onaylamamız için şüpheli harekederini de saklama ihtiyacı hissetmedi. Âdeta onun yaptıklarını onaylamamızı bekliyordu. Her nereye giderse güzel şeyler alıyor ve lüks bir yaşam sürerek âdeta çatlayana kadar yemek yiyordu. Diğer taraftan öteki insanlar olanlardan dolayı büyük üzüntü için­ deydiler. Ancak kendisine bir şey yapaınıyorlardı. Çünkü onun gücün­ den ve zulmünden çekiniyorlardı. Daha önce de söylediğimiz gibi eğer kilise yönetimi bizimle beraber hareket ederse belki de bu adam yaptıklarının hesabını vermeye çağınlabilir. Bu işlere ta ki Artcmas'ın iğrenç sapkınlıklarını küçümsediği zamandan bu yana başlamıştı. Bu konu üzerinde daha fazla ayrıntı ver­ meyi gereksiz buluyoruz." Mektubun sonunda ise şunlar yazmaktadır: "Bu nedenle biz kendi­ sinin afaroz edilmesinden yanayız. Ayrıca başka bir kişiyi kilisenin başı­ na geçirmeliyiz. Biz kendisinin yerine bir piskoposta olması gereken tüm vasıflara sahip olan Demetrianusun oğlu Domnus’u geçiriyoruz. Donmuş daha önceden de başka bir mahallede görev almıştı. Bütün bunları size bildirmek istedik. Ayrıca son bir tavsiyemiz daha var. Lütfen Artemas ile haberleşerek bu konulan onunla da görüşün.” Yazıldığı gibi Paulus piskoposluktan çıkanldı ve yerine Domnus geçti. Fakat Paulus’un pes etmeye niyeti yoktu. Bu nedenle Aurelianus'dan yardım istedi. Ondan kiliseler yapılmasını ve Roma ve İtalya’da kimle­ rin görevlendirilmesi gerektiğini söyledi. Böylcce kiliseyi aradan çıka-


KİLİSE TARİHİ 2 0 3

rarak kendi gücünü arttırdı. Bu zamana kadar Aurelianus bize yakındı. Fakat düşünceleri danış­ manları tarafından değiştirildi ve bize eziyet etmeye başladı. Bu konu hemen her yerde konuşulmaktaydı. Fakat tam bize karşı fermanlar çıkaracağı sırada ilahi adalet işin içine girdi ve İsa'ya karşı hareket edilmeyeceği bir kere daha ortaya çıktı. Göğün hakiminin bir defa daha iyilerin yanında olduğu görüldü. Altı senelik yönetimden sonra Aurelianus un yerine Probus geçti. O da aynı şiire hüküm sürdü. Ardından Carus , Carinus ve Numerianus geldi. Daha sonra Diocletianus kendileriyle yönetimi paylaştı. Onun zamanında kiliseler arasındaki iletişim bağları çökertildi. Gelişmelerden kısa bir süre önce .Roma piskoposu Dionysios'un dokuz sene süren görevinden sonra kilisenin başına Felix geçti.

O T U Z İK İN C İ B Ö L Ü M Bu zamanlarda şeytani bir sapkın olan ve Tanrıyla savaşan Menes ortaya çıktı. Çok sayıda insanın canına kıydı. Hem işleri hem de konuşmaları bakımından bir barbar gibi yaşamaktaydı. Delinin biriydi. İsa gibi poz vererek kutsal ruhun kendisinde olduğunu iddia ediyordu. Ardından da aynı İsa gibi davranarak kendisine iki mürit buldu. Tanrıtanımazlık üzerine kurulu öğütlerinden oluşan zehirlerini Pers ülkesinden dünyanın diğer kısımlarına saçmaya başladı. Zamanımızda da onun öğretisinin peşinden gidenler aynı çılgınlıkları sürdürmektedirler.

O T U Z Ü Ç Ü N C Ü BÖ LÜM Felix, Roma Kilisesinin başında beş sene kaldı. Ardından Eutyhcianus başa geçti. Altı ay görev aldı. Sonra bugün de görev alan G auisa sıra geldi. O n beş sene bu görevi sürdürdükten sonra Marccilinus başa geçti. Marcellinus ise takibatlar sonucu yaşamını kaybetmiştir. Aynı sıralarda Antiokheia Kilisesi’nde Donmuş ve Kyrilustan sonra Timacus göreve gelmiştir. Diğer yandan. Antiokheia Kilisesi’nde görev alanlardan Dorotheas ile tanışıklığım vardır. Ibranice bildiğinden dola-


2 0 4

EUSEBİOS

yı kutsal yazıları kolaylıkla okuyabilmekteydi. Kendisi Yunanlılar tarafından da tanuunakraydı. Aynca doğurtan hadım birisiydi. Şans eseri imparator kendisini Tyrc kentine yerleşirdi. Burada da kilise için önemli işler yaptığını haber aldık. Kyrilus’tan sonra Tyraıınus, Antiokhcia Kilisesinin başına geçti. İşte bu dönemde kiliselerde tahribat başladı. İskenderiye'nin Laodikcia mahallesinde sSokrates’ten sonra Euscbios görev aldı. Paulus o sıralar Suriye’ye gitmişti. Kendisi geri dönmeye zor­ landı. Çağdaşlarımızdan Dionysios bu konuda iyi bir örnek vermekte­ dir. Bunu daha önce anlatmıştım. Daha sonra iyi bir adam olan Anatolius onun yerine geçti. O da İskenderiye doğumluydu. Yunan felsefesi, matematik, geometri, fizik ve retorik alanlarında zamanının en değerli insanları arasında yer alırdı. Onun zamanında İskenderiye’d e bir Aristoteles okulu kurulduğu söy­ lenmektedir. Kendisi İskenderiye kuşatması sırasında yaptıklarından dolayı çok defa onurlandırılmıştı. Hepsini anlatmayacağım. Sadece aşağıdaki örnek yeterli olacaktır. Dışarıdaki düşmandan dolayı kıtlığa katlanmak bir hayli zor oluyor­ du. Kentin bir kısmı Romalıların eline geçmişti. İşte bu sırada Anatolius Euscbios’u görevlendirdi. Romalı komutanın yanına giderek kentin kıtlık kuşatması altında mahvolduğunu bildirdi. Romalı komutan bunu haber aldığında büyük bir iyilik yaparak Anatolius ile haberleşti. Anatolius da senatoyu topladı ve insanlara Romalılar ile uzlaşmaları gerektiğini söyledi, fakat verdiği öğüdün insanları öfkelendirdiğini gördü. Ona yararlı bir öğüdün olacaksa o da ihtiyaç fazlalarını bize göndermeleridir şeklinde yanıt verdiler. Çoğu insan kendisine oy verdi ve sonuçta kadınlar ve çocukların kent­ ten ayrılmalarına karar verildi. Çünkü kentte kalmaya devam etseler bu hiç kimsenin iyiliğine olmayacaktı ve insanlar kıtlıktan mahvolacaklardı. Meclisteki diğer insanlar da onun görüşlerini kabul etmişlerdi. Ardından insanlar kilise ve kentin diğer eşyalarını aldılar. Her yaştan insanlar kadın elbiseleri giydiler. Geceleyin geçitlerden geçerek Roma­ lıların kampına vardılar. Laodikcia Kilisesi de daha önceden söz ettiğimiz Iskcndcriye sava-


KİLİSE TARİHİ 2 0 5

şından dolayı Tanrımız tarafından iki defa onurlandırılmıştır. Anatolius’un çok sayıda eseri bulunmamasına karşın, onun bilgisi­ nin ne denli geniş olduğunu biliyoruz, özellikle, yeniden dirilme üze­ rine yyazdığı eserinde şöyle demektedir: Anatolius'un Paskalya K anunları adlı eserinden: “ Birinci aydaki, birinci ay döneminde, MakedonyalIlar’a göre Dystrus ayının yirmi iki­ sinde, Mısırlılara göre Phamcnoth’un yirmi altısında ve Romalılara göre Nisan ayının Calcndac’ından on bir gün önce kutlama yapılır. M

Bunlar benim fikrim değil. İsa’dan önce de bilinen şeylerdir. Philo, Iosephos, Musaios, Agathobuli, Aristobulos ve Ptolcmaios Philadclphos tarafından tbranicc yazılmış kutsal yazılan yorumlamakla görev­ lendirilenler de aynı şeyleri söylemişlerdir. Bu yazarların hepsi yeniden dirilmenin ilk ayın ortasında gerçekleşe­ ceğini ve buna göre kurban kesilmesi gerektiğini iddia etmişlerdir. Bütün bunlar güneş Zodyak’tan geçerken olmaktadır. Aristoboulos da paskalyanın ekinoks zamanında olacağını ifade eder. Sonbaharda ve ilkbaharda olmak üzere iki defa ekinoks yaşanmaktadır. Ancak güneş ve Zodyak ilişkisine göre bu durum ilkbaharda olmalıdır. Başka şeyler de iddia edildiğini biliyorum ama paskalya ilkbaharda kutlanmalıdır. K utsal Kitap'ta şöyle bir şey yazmaktadır: “Bu çağın bilgi­ lerine göre kendilerinin bilge olduklarını sananlar varsa kendilerini aldat­ masınlar." Ancak Yahudilcr ekinoksun ne zaman olduğunu biliyorlardı. Yazarın aritmetik üzerine de on kitaplık bir çalışması bulunmaktadır. Filistin’deki Cacsaria kentinin piskoposu Thcotckhnos kendisinden sonra kilisenin başına geçmesini istediği kişiyi bildiren ilk görevlidir. Zaten bir süre beraber çalışmışlardı. Lodikcia kentinden geçerlerken Eusebios öldü. Diğer kardeşlerimiz de göz altına alındılar. Anatolius’un bu yaşama veda etmesinden sonra Yunan felsefesine hayran olan Stephaııus kilisenin başına geçti. Fakat aynı şekilde ilahi inancı fazla olan birisi değildi. Gerçek bir filozoftan çok, bir erkeğe yakışmayacak hareketlerde bulundu. Theodoktos’un yaptıkları yine de çalışmalarımızı bozmadı. Özellik­ le hekimlik sanatında çok becerikliydi. Başka hiçbir insan onun kadar bu sanatta başarılı olamamıştı.


206

EUSEBIOS

Filistin’deki Caesaria kentinde ThcotckKnos’un yerine Agapius geçti. Onun da insanların iyilikleri için çok şey yaptığını bilmekteyiz. Bu dönemde çok değerli bir adam olan ve filozoflara yakışır bir hayat sürmüş olan Pamphilius ile de tanıştık. Onun da ne kadar iyi bir insan olduğunu anlatmak uzun sürer. Ancak şunu söyleyebiliriz ki tüm haya­ tı boyunca ve kurduğu okulda büyük eziyedere katlandı ve sonunda şehit edildi. Açıkçası en hayranlık uyandıran insanlardan birisidir. Yine bu dönemlerde İskenderiye’de görev yapan Pierius ve Pontos’da görev alan Melctius nadir bulunacak türden insanlardı. Aynı zamanda, kilise toplantılarında bazı aynınlar yapılmaya da baş­ landı. Melctius ise başta retorik konusundaki yeteneği olmak üzere büyük hayranlık uyandıran birisiydi. Bu onun doğasından mı kaynakla­ nıyordu? Yoksa sahip olduklarının bir fazileti olarak mı ortaya çıkmıştı? Bilgi edinilebilecek tüm alanlarda son derece yetenekliydi ve sürekli olarak öğrenirdi. Ancak başka açılardan da son derece Önemli bir insandı. Filistin’den kaçtığımız yedi sene içüıde onun çektiği eziyetleri gözlemleme fırsatı bulduk. Hymcneus’tan sonra Kudüs Kilisesinin başına Zambdas geçti. Ondan, yukarıda, kısa bir bölümde bahsetmiştik. Kısa bir süre sonra ölünce yerine bugüne kadar görevini sürdüren Hermon geçti. Hermon da büyük işkencelere maruz kalmıştır. İskenderiye’de Dionysios'un ölümünden sonra Maximus göreve geldi ve on sekiz sene boyunca kilisenin başında kaldı. Ardından Thcoııas geldi. Daha sonra da Akhillas ve Pierius İskenderiye’de görev­ lendirildiler. Pierius’un felsefesi nadir rasdanan türdendi ve diğerlerin­ den hiç de aşağı değildi. Theonas’ın on dokuz sene süren görevinden sonra sıra Petrus’a geldi. O n iki sene de o başta kaldı. Takibatlar başlamadan üç sene evvel kili­ senin başına geçmişti ve sert bir disiplin uygulamaktaydı. Dokuz sene sonra kafası kesildi ve şehitlik mertebesine ulaştı. Bu kitaba kadar Efendimiz’in doğumundan itibaren üç yüz beş sene­ lik bir zaman diliminde olan olayları aktardım. Şimdi ise izninizle günümüzün kahramanlarından ve onların yaptıkları işlerden söz etmek istiyorum'*.

V

I


S E K İZ İN C İ K İT A P


KİLİSE TARİHİ

20Ç

B İR İN C İ B Ö L Ü M İlk yedi kitapta piskoposların babanlarını anlatmıştık. Sekizinci kitapta zamanımızda meydana gelen önemli olaylardan söz etmek istiyoruz. Zaten bu dönemde tutulan kayıtlar öncekilerden çok daha değerlidir. Şimdi bu noktadan hareket ederek başlamak istiyoruz.

İK İN C İ B Ö L Ü M Zamanımızda yaşanan eziyetlerden bir süre önce dünyanın her yerinde hem barbarların hem de Yunanlılar'ın topraklannda Hıristiyanlık ilan edilmişti. Ancak Evrenin Tanrısının dindar özgürlüğü ve ünlü doğası­ nı tanımlamaya çalışmak bizim kabiliyetimizi aşan bir şeydir. İnsanlarımızın yaptığı iyilikler belki de eyalet yöneticileri tarafından gösterilebilir. İnsanlarımız onlar tarafından suçlandılar. Onların inanç­ larıyla alay ettiler, kurban kesmelerinden büyük kaygı duydular. Neden ben, kraliyet saraylarında ve yöneticilerin evlerinde konuşa­ mıyorum? O insanların evlerinde yaşayan kadınlar, çocuklar, köleler bile ilahi ifadeleri özgürce konuşmuyorlar mıydı?


2 1 0

EUSfiBtOS

Gerçekten de bu insanlara değer verdiler ve hizmetçilerini diğerlen ne tercih ettiler. Bunlardan birisi de Dorotheus’tu. Dorothcus yöne­ timde yer alan ve en onurlu görevlerden birinde bulunan bir insandı. Aynı şekilde, Gorgonius da çok ünlü bir insandı ve Tanrının sözcüsü olmasına karşın önemli görevlere gelmişti. Her kilisenin yöneticilerinin, valiler ve yetkililer tarafından çok defa iyiliklerde bulundukları ifade edilmiştir. Peki her kenti uçlandıran bu büyük dua evleri ve geniş katılımlı toplantılar nasıl unıınlanabilir? Her kentte nasıl eski binalardan geniş kiliseler kurulmuştu? Her geçen gün bu anlamda gelişmeler kaydediliyordu. İlahi ve cen­ netse! el, insanlarımızı gözettiğinden dolayı hiçbir şeytani güç bizi engelleyemedi. Ancak bunlar özgürlüğün yoğıın olduğu zamanlarda gerçekleşmişti. İşte o zaman gevşedik ve olaylara kayıtsız kalmaya başladık. Birbirimize küfrederek, ordular topladık. Yöneticiler âdeta mızrak gibi sözlerle bir birlerine saldırdılar. İnsanlar birbirlerine karşı partiler kurdular. Kötülükler ve riyakarlık artmaya başladı. İlahi yargıç bu duruma tahammül ediyordu. Birçok insan ise halen piskoposluğu bir araya ge­ tirme çalışmalarını devam ettiriyordu. İşte bu zamanlarda eziyetler yeniden başladı. Tanrı ise duygusuzca hareket ediyordu ve tanrıtanımazlar gibi davranıyordu, insanların yap­ tıkları işler önemsenmiyordu ve birbirlerine karşı yaptıkları kötülükler artmıştı. Aramızdaki mücadeleler ve çatışmalar kıskançlık ve husume­ tin artmasından başka bir nedene yol açmadı. Durumları âdeta tiranla­ ra benziyordu. Kutsal K itapta da şöyle deniyordu: “Rab öfkelenince Siyon kızını nasıl bulutla kapladı! İsrail’in görkemini gökten yere fır­ lattı, Öfkelendiği gün ayağının taburesini anımsamadı. Yakup soyunun yaşadığı her yeri acımadan yuttu, Yahuda kızının surlu kentlerini gaza­ bıyla yıktı, yerle bir etti onları, krallığını ve önderlerini alçalttı." Zebur’da da benzeri şeyler ifade edilmektedir: “Kulunla yaptığın anlaşmadan vazgeçtin, onun tacını yere atıp kirlettin, bütün surlarını lyıktın, viran ettin kalelerini, gelen geçen onu yağmaladı, yüzkarası oldu komşularına. Düşmanlarının sağ elini onun üstüne kaldırdın, bütün düşmanlarını sevindirdin. Kılıcının ağzını başka yöne çevirdin, savaşta ona yan çıkmadın. Görkemine son verdin, tahtını yere çaldın. Gençlik günlerini kısalttın, onu utanca boğdun."


KİLİSF. TARİHİ 2 1 1

Ü Ç Ü N C Ü BÖ LÜM Bütün bu şeyleri gözlerimizle gördük. Kutsal dua evlerimizin yıkıldığı­ na şahit olduk. Agoranın ortasında ilahi ve kutsal yazılar alevler ara­ sında kaldı. Kiliseye gidenler etrafta saklandı ve rezil edilerek yakalan­ dılar. Düşmanları tarafından aşağılandılar. Zebur’da şöyle denmekte­ dir: “Tanrı, soylular üzerine rezalet saçtı, onları yollan belirsiz bir çölde dolaştırdı." Gerçekten de yaşadığımız talihsizlikleri anlatmak bize büyük üzün­ tü vermektedir. Bu konuda herhangi bir gelişme kaydedemedik. Bundan dolayı ilahi adaletin doğruluğunu kanıtlayacak örnekler dışın­ da başka bir şeyi sîzlere aktarmamaya karar verdik. Şimdi çeşitli işkenceleri aynntılanyla anlatmayacağız. Aynca yaptıkla­ rı nedeniyle bataklıkların dibine batanlardan da söz etmeyeceğiz. Sadece tarihteki genel olaylardan bahsedeceğiz. Bunlar da bizim için önem taşı­ yan ve gelecek nesillere aktarılması gereken olaylardır. Bu nedenle izni­ nizle Kutsal K itapla ilgili anlaşmazlıklardan söz etmek istiyorum. Dioclctianus’un imparatorluğunun dokuzuncu senesinde Romalılar tarafından Mart ayı diye adlandırılan Dystrus ayında her yerde Kurtarıcımız adına şölenler düzenlenmekteydi. Bu sırada bir impara­ torluk fermanı ilan edildi. Buna göre kiliselere emir verilmişti ve kutsal yazılar yakılacaktı. Ö te yandan görüşlerinde ısrar eden Hıristiyanlar da özgürlüklerini yitireceklerdi. Bize karşı ilk defa böyle bir ferman ilan edilmişti. Fakat bundan kısa bir süre sonra başka fermanlar da geldi. Artık kilise yöneticileri hapse atılacaktı. Daha sonra da rahipler kurban kesmeye zorlanddar.

D Ö R D Ü N C Ü BÖ LÜM Gerçekten de çok sayıda kilisenin yöneticisi büyük sıkıntılara katlan­ mak zorunda kaldı. Asillerle çatışma halindeydiler. Diğerlerinin birço­ ğunun da ruhu korkuyla zayıflatılmıştı. Onlar da işkenceye uğratıldılar. Kimisüıin vücudu kamçılandı, bir başkası ise vücudu kazınarak ölüme gönderildi.


212

EUSFBİOS

özellikle kurban kesme konuşumla çatışmalar yaşanıyordu. Kimileri kurban kesmek için zorlanırken kimileri kurbanlara yaklaşmıyorlardı. Kurbanlara dokunmadıkları için suçlanmaktaydılar. Biri ölü bir hayvanı yeni kurban etmiş gibi gösterdi. Fakat yakalan diktan sonra ayaklar altında sürüklendi ve kendisi kurban edildi. Bir başkası kurban kesmemek için ağlıyordu. Başka biri de bu sırada Kurtarcınıız’ın ismini yüksek sesle haykırarak Hıristiyan olduğunu iri rai ediyordu. Bir başkası ise hiçbir zaman kurban kesmeyeceğini açıkça ifade ediyordu. Fakat askerler onları denetlemek için orada bulunuyorlardı. Kurban etmeyenlerin yüzlerine, yanaklarına sert bir şekilde vurarak onlan ceza­ landırdılar. Yapılanlar dindar insanların düşmanlan için önemliydi ve amaçlarına ulaşmışlardı. Ancak bunlar kutsal şehitlerimize karşı fayda edecek hareketler değildi. O insanları anlatabilmemiz için hangi keli meleri kullanmamız gerekir bilemiyorum.

B E Ş İN C İ B Ö L Ü M Belki Evrenin Tanrısının dini için büyük gayret gösterenler hakkında konuşabiliriz. Sadece genel işkencenin başladığı tarihten itibaren değil, barışın hakim olduğu dönemden çok öncesinden anlatmaya başlayabiliriz. Dccius ve Valcrianus döneminden sonra Hıristiyanlara karşı yürütü­ len takibatlar yeniden başlatıldı. Kiliseye karşı herhangi bir uyarı olmak­ sızın saldırılar başladı. Hemen bize savaş ilan etmedi, ilk önce ordu için­ de bazı mahkemeler düzenledi. Eğer ilk önce bu insanların işlerini biti­ rirse diğerlerinin de kolayca hakkından gelebileceğini düşündü. Askerler ise Evrenin Tanrısını reddcdcmeycccklcrinden dolayı sanki özel yaşam­ larından çok memnunmuş gibi görünmeye başladılar. Komutan, askerlere işkenceye başladığında onlara bir seçenek sundu. Ya kendi ordusuna ait olmaya devam edecekler ve onur kazana­ caklardı ya da İsa’nın Krallığının askerleri olacaklardı. Ru, itaat edip etmemelerine bağlı bir durumdu. Sonuçta askerler tereddütsüz bir şekilde gerçekleri görünüşte yaptıkları şeylere tercih ettiler. Durumdan yararlanarak din değiştirenler de oldu. Öte yandan asker-

l


KİLİSE TARİHİ 2 1 3

Icr arasında itirafçılar sadece yerlerini kaybetmekle kalmıyor aynı zaman­ da ölüm cezasına da çarptırılıyorlardı. Zamanla bize karşı daha az saldır­ gan oldu ve bazı örnekler dışında kan dökmedi. Diğer taraftan inananla­ rın çoğu ondan korkuyor ve onunla savaşa girmeyi göze alanı ıyorlardı. Fakat saldırılarını arttırdığında kentlerde ve kırsal alanda Tanrı için ne kadar sayıda insanuı şehit olduğunu hesaplamak mümkün değildir.

A L T IN C I B Ö L Ü M Nicomedia’da kiliseye karşı bir karar yayınlandığında dünyevi şerefler­ le onurlandırılmış bir adam Tannmız’a yaklaşmaya başlamışa. Parlak bir inanca sahip olduğundan dolayı fermanı herkesin gözleri önünde yırtıp attı. Bu yapıldığı zaman Nicomcdia kentinde iki iktidar bulun­ maktaydı. Birincisi eski yönetim, İkincisi dördü iktidardı. Fakat bu adanı yönetimin başında bulunmaktaydı. Cesurca yaptığı hare­ ketten sonra ölümüne kadar kendi ruhunu cesur ve neşeli tutmaya çalıştı.

Y E D İN C İ B Ö L Ü M Bu dönemde, tanınmış ve ünlü şehider verilmiştir. Onlar adına Yunan­ lılar ve barbarlar arasında ilahiler okunmaktadır. Dorotheus ve köleleri bunların başında gelmektedir. Büyük onurların sahibi olmasına karşın kendisi ve çocukları dini iııançlaruıdan ötürü mahkemeye çıkarıldılar. Onlara karşı değişik ölüm yöntemleri kullanıldı. Fakat böylesine zengin­ likler yaşamın ünü ve lükslerinden çok daha değerliydi. Sadece birisinin ölümünden söz edeceğiz. Diğerlerinin başlarına ne­ ler gelmiş olabileceğini ise okuyucularımıza bırakacağız. Bu kimse yu­ karıda sözü edilen Dorothcus’tur. Diğerleri gibi ona da kurban kesme­ si emredilmişti. Bunu yapmak istemeyince çubuklarla vücudunun her yeri dövüldü. Fakat o emri yerine getirmedi. Çektiği acılara karşın halen soğukkanlılığını korumaktaydı. Artık kemikleri görünüyordu, düşmanlan tuz ve sirkeyi karıştırarak vücudu-


214

EUSEBIOS

nun üzerine döktüler. O ise yine çektiği acılan küçümsemeye devam etti. Ardından vücudunun geri kalan kısmı yakıldı. Bu işkence belirli aralıklarla devam ediyordu ve verilen emri uygulayacağına söz verince­ ye kadar da sürecekti. Fakat o, işkencelere karşın görüşünden vazgeçmedi ve sonunda bu şekilde şehit oldu. Dorotheus şehit olanlar arasında en değerli olanlar­ dandır. Bu nedenle kendisinin lakaplarından biri de “ Petnıs”tur. Diğer şehitlerimiz de ondan aşağı değillerdir. Fakat biz onlardan söz etmeyeceğiz. Dorotheus ve Gorgonius dışında kraliyet sarayından çok sayıda insan çeşitli işkenceler çektikten sonra boğazlanarak öldürüldüler. Daha sonra Nicomcdia Kilisesinin başında bulunan Anthimus. İsa’ya olan inancından dolayı kafası kesilerek öldürüldü. Nicomcdia sarayında çıkan yangın da çok sayıda inananın ölümüne yol açtı. Bu yangın sırasında kimi insanlar alevler arasında kalıp can verirken kimi­ leri de kılıçlarla saldırıya uğramışlardı. Kadınlı erkekli tüm insanlar büyük bir çabayla yangından kaçmak istiyorlardı. Fırsattan yararlanan cellatlar ise onlan kayıklara doldurup, denizin derinliklerine atmaktan çekinmedi. Ancak ustalan tarafından değerli sayılmış olan imparatorluk hiz­ metçilerinin bedenleri için mezarlar kazıldı. Belki onların vücutları denize atılmıştı, ama ibadet ve saygı görmeleri için böyle bir şeyin yapıl­ ması gerekiyordu. Nicomcdia’d aki işkenceler bu şekilde başladı. Fakat kısa bir süre sonra Melitene ve Suriye’nin her yerinde işkencccler hız kazandı. Yönetimler kraliyet fermanları ile haklarımızı gasp ettiler ve kiliselerin yöneticilerini hapse attılar. Tanımlamalarım şimdilik bu kadar. Hemen her yerde geniş çaplı hapis cezalan verilmekteydi. Her yerde suçlu bulunan piskoposlar, oku­ yucular ve diğer yetkililer için büyük mezarlıklar yapıldı. Eğer insanlar kurban keserlerse özgürlüklerini sürdürcbiliyorlardı, ama kesmezlerse çok ağır işkencelere maruz bırakılıyorlardı. Eyalet­ lerde ne kadar şehit verildi ? Afrika, Moritanya. Thebai ve Mısır’da veri­ len kayıplar ne kadardı? Özellikle son söylediğim eyaletten kentlere ve başka eyaletlere büyük göçler oldu ve bu insanlar çok ünlü şehitler ara­ sında yer aldılar.


KİLİSE TARİHİ 2 1 5

S E K İZ İN C İ B Ö L Ü M Filistin vc Fenike’deki Tyrede de benzeri olaylar yaşandı. Sayısız insan dinimizin temsilcisi durumundaydı. Fakat onlar da benzeri işkencelere uğratıldılar. Kana susamış vahşi hayvanların önüne atıldılar. Kırmızı demiri gören boğalar ve diğer vahşi hayvanlar, bütün bunların hepsi asil adamlarımızın karşısına çıkarıldı. Tüm bunlar yaşanırken bizler de oradaydık. Belki de şehit edilmiş olan Kurtarıcımız, şimdi şehit olan adamlarımızın ruhundaydı. Her şeyi yiyen o obur hayvanlar uzun bir süre boyunca adamlarımızın yakı­ nında olmalarına rağmen onlara dokunamıyorlardı. Fakat bir süre sonra sinirlendirilmcyc ve kışkırtılmaya başlandılar. Tek başlarına kal­ salar adamlarımıza dokunmayacaklardı. Harekete geçirilmelerinden sonra da yaklaştıklarında elleri titredi. Bunu yapmak için emir almış­ lardı, ama her ne zaman adamlarımıza vaklaşsalar geri çekiliyorlardı. Sanki ilahi bir emir almışlardı. Bu durum uzunca bir süre devam etti. Vahşi hayvanların bir şey yap­ mamaları izleyicileri de meraklandırmış«. İkinci vc üçüncü denemele­ rinde de şehitlerimize bir şey yapmadılar. Hiçbir adam hareketsiz bir biçimde yatan genç bedenlere bir şey yapmadı. Bu insanların hiçbirisi yirmi yaşını aşmamış«. Ellerini bir haç şeklinde uzatmışlardı, ama bağlamamışlardı. Korkmuyorlar vc titremi­ yorlardı. Sadece Tanrıya dua ediyorlardı. En sonunda hayvanlar vc leo­ parlar karşılarında durup ölüm saçmaya çalıştıkları zaman bulundukla­ rı yerden geri dönmeye karar verdiler. Bu sırada benim de anlamadığım bir şekilde ilahi güç, hayvanların ağızlarını bağladı vc bir şey yapamadı­ lar. Adamlarımız da geri döndüler. Daha sonra karşılarındaki vahşi bir boğayı boynuzlarından tutup dışarı fırlattılar. O sırada arenada beş adamımız vardı. Hayvan yan ölü bir biçimde duran kutsal şehitlerimizin yanına düştü. Ama onlara bir şey yapamıyordu. Âdeta onlara yaklaştığından ayakları bağlanıyordu vc boynuzlannı kaldırarak etrafta koşuşmaya başladı. Sinirle solumaya devam ediyordu, ama kutsal basiret tarafından prangalanmış«. Hiçbir şekilde adamlarımıza zarar veremedi. Aynı şekilde diğer hayvanlar da bir şey yapamadılar.


EUSF.BİOS

Bu korkunç olaylardan sonra adamlanmız kılıçlarla öldürüldüler. Ardından da dünyanın dışında bir yere gömülmeleri için denize atıldılar.

D O K U ZU N C U BÖ LÜM Tyre'de bunlar yaşanmıştı, ö t e yandan yerli Mısırlılardan epeyce sayı­ da insan şehit olmuştur. Aralarında kadın, erkek ve çocukların da bulunduğu bu insanlara hayranlık duymamız gerekir. Kurtarıcı m ız'ın öğretilerine bağlı kalmak için çeşitli işkencelere katlanmak zorunda kaldılar. İşkenceler çok çeşitliydi. Kimileri kırbaçlandı, kimileri yakıldı, kimi­ leri denize atıldı, kimilerinin kabası ezildi, kimileri ise aç bırakıldılar. Çarmıha gerilenler de olmuştu. Harta çok daha zalimce işkencelere uğrayanlar da oldu. Çarmıha gerildiler ve çivilendiler. Bu şekilde ölene kadar durmak zorunda bırakıldılar.

O N U N C U BÖ LÜ M Thebai’deki şehitlerimizin yaşadığı acıları ve işkenceleri anlatmak çok zordur. Kancaların üzerine geçirildiler ve ölünceye dek bu şekilde kala­ rak vücutları kazındı. Kadınlar ise ayaklanndan yukan asıldılar ve bedenlerinin her yeri açıldı. Böylcce insanlık dışı ve utanç verici bir muameleye tabi tutulmuş oldular. Bazı insanlar ise ağaçlann dallarına bağlandılar. Ardından makineler getirildi ve makineler harekete geçtiğinde bu en cesur adamların kolla­ rı ve bacakları vücutlarından ayrıldı. Bu işkenceler kısa bir süre boyunca yapılmadı ancak yıllar boyunca devam etti. Bazen bir gün içinde on ya da yirmi kişinin öldürüldüğü oluyordu. H atta kimi zamanlar kadın, erkek, çocuk ayırmaksızın çeşit­ li işkence yöntemleri kullanılarak bir gün içinde otuz, altmış hatta yüz kişinin öldürüldüğü olmuştu. Her zaman büyük kalabalıklar halinde yangın ya da başka yöntem­ lerle işkenceye uğratılanları görüyorduk. Kılıçlar keskinliğini yitirdi­ ğinden ve cellatlar da artık adam öldürmekten yorulduğundan birbirle-


KİLİSE TARİHİ 217

rinc yardım ediyorlardı. Ancak bizler halen büyük bir istek ve şevkle tsa’va olan inancımızı sür­ dürüyorduk. Yargıçlar bize karşı ilk cümleleri kurduktan sonra birisi, daha sonra da diğerleri Hıristiyan olduğunu itiraf etmeye başladı. Çeşidi işkenceler ve başka bir sürü iğrenç şey yaşanmasına karşın onlar cesaretle Tanrının dinine inandıklarını ifade ediyorlardı. Büyük bir sevinç ve neşeyle kahkahalar atarak ölüme gittiler. Son nefeslerini verecekleri için Tanrı’ya şükranlarını sunmak amacıyla ilahiler ve şarkılar söylediler. Bunlar gerçekten de harika insanlardı. Fakat daha harika olanları da vardı. İşte bu insanlar zenginlik, asil doğum, öğrendikleri her şey, felse­ fe ve diğer her bir şeyi Kurtarıcımız ve Tannmız’ın ardından ikinci sıra­ ya koymaktaydılar. Böyle insanlardan birisi de Philoronıus’tu. Philoromus İskenderiye kentüıin yönetiminde önemli bir göreve sahipti ve Romalı askerler ve asiller tarafından hemen her gün uyarılmaktaydı. Thmuis piskoposu Phileas ise vatanseverliği ve felsefeye olan düşkünlüğü ile ün kazanmış birisiydi. Bu insanlar çok sayıda arkadaşlarını ve akrabalarını dinlememişler­ di. Hatta daha sonraları yargıçlar da onlara kendilerini, karılarını ve çotuklarını kurtarabileceklerini söyleyerek yalvardılar. Yapmaları gere­ ken tek şey Kurtarcımız'ın öngördüğü yaşamı reddetmek ve bunu hor görmekti. Fakat onların zihinleri karıştırılmadı. Tanrı sevgisini içlerin­ den atmadılar. Tüm tehdidere ve yalvarmalara karşı koydular. Bu nedenle de ikisinin de kafası kesildi.

O N B İR İN C İ B Ö L Ü M Yukarıda sözü edilen Phileas eğitim açısından da önemli birisiydi. Ken­ disinin yaptıkları hakkında bir özeti aşağıda sunacağım. Çalışmalarında hem daha önceden yaşanan olaylar hakkında hem de kendi zamanında İskenderiye’de yaşananlar hakkında bilgiler vermektedir: K utsal K itap da bize tereddüt etmeksizin şehit olmayı seçen insan­ ların örnekleri verilmektedir. Bu insanlar her şeyin üzerindeki Tanrıya ruhlarını teslim etmekten çekinmediler. Efendimiz İsa’nın aynı şekilde ölüme gittiğini gördüler. K utsal K ita p lı şöyle demektedir: Mesih,


Z lö

EUSEBİOS

Tanrı nın özüne sahipti. Ama kendisinin onunla aynı haklara sahip olduğuna inanmadı. Yüceliğinden ayrıldı ve insan görünümüne bürün­ dü. İnsan olarak da ölüme gitti. Çarmıha gerilerek öldürülmeyi göze alarak kendisini alçalttı. Aynı zamanda İsa'nın dini için çaba harcayanlar çeşitli işkencelerin yanı sıra başka sıkıntılara da katlandılar. Hem de bu bir defa değil, iki defa yaşandı. Çeşitli yöntemlerle insanlar bizi tehdit etmek için birbirIcriylc yanşıyorlardı. Ancak İsa'ya inananlar kendilerini bırakmadılar. Kutsal K itapta dendiği gibi sevgide korku yoktur. Onların işkenceler altındaki cesaretlerini hangi kelimelerle açıklaya­ biliriz? İstedikleri özgürlükleri ellerinden alınıyordu. Çubuklarla, kır­ baçlarla ve başka şeylerle dövülüyorlar, iplerle boğuluyorlardı. Bize karşı olan öfkelerini her geçen gün daha da arttırarak gösteri­ yorlardı. Elleri arkadan bağlanıyor ve makinelerin kullanılmasıyla askı­ ya alınarak geriliyorlardı. Bu işkenceler sırasında bütün vücutları par­ çalanıyordu. Özellikle de mideleri, yanakları ve dizleri zarar görüyordu. Başka insanlar da askıya alındı. Onlar da eklem yerlerinin, kollarının ve bacaklarının şişmesine katlanmak zorunda kaldılar. Yüz yüze bir şekil­ de direklere bağlananlar da vardı. Ayakları rahat değildi ve vücudarınm rüm ağırlığını üzerlerinde hissediyorlardı. Valinin kendileriyle konuştuğu saatler dışında gün boyunca bu işkenceye katlanmak zorunda kaldılar. İşkenceciler yeni birisi getirildi­ ğinde kendilerini seyretmeyi bırakıyorlar ve diğerlerinin yanına gidi­ yorlardı. Yaptıklarıyla, bizun hakkımızdan geldiklerini sanıyorlardı. Biraz soluklanmaları için işkenceye ara verildiğinde acımaksızın üzerle­ rine zincirler fırlatıldı. Söylediklerine bakılırsa, bizimle ilgilenmiyorlardı ve istekleri sayı­ mızın daha da artmasını engellemekti. Böylecc ikinci bir işkence yön­ temi dalıa keşfetmiş oldular. Sonra da insanları bir cezalandırma tahtasına yerleştirdiler. Tahtanın her iki ayağında da dörder delik bulunmaktaydı. Kamçılamaya başla­ dıklarında oluşan raze yaraları örtmek için bu deliklere insanların yara­ lanan bölgelerini denk getiriyorlardı. Çoğu insan işkenceye dayanama­ yarak yalan söylemek zorunda kaldı. Böylecc izleyiciler de vücutlarının çeşitli işkencelere maruz kalmaması için tehdit edilmiş oluyorlardı.


KİLİSE TARİHİ 2 1 9

Bu şekildeki işkenceler devam etti. Başka insanlar acı çekmeleri ya da ölmeleri amacıyla hapse atıldı. Bir kısmı kısa bir süre içinde öldii. Ama diğerleri burada uzun süre kaldıkları için kendilerine olan güvenlerini arttırdılar. Hapistekilerin önüne bir seçenek konuluyordu. Ya lanetli özgürlüğe kavuşmak için kurban keseceklerdi ya da bunu reddederek ölümü ter­ cih edeceklerdi. Tabii ki tereddüt etmeksizin neşeyle ölüme gitmeyi seçtiler. Kutsal K itapta da daha önceden bu konu hakkında bilgi veril­ mişti. Şöyle deniyordu: Tann'dan başka birisine kurban kesen ölüm cezasına çarptırdacaktır. Benden başka Tanrın olmayacak." Tanrı aşkıyla şehit olanların hapisteyken söyledikleri son sözler bun­ lar oldu. Bu sözler İsa’nın dinine inananlar için bir adresti. Bu sözlerin peşinden Ölüme gittiler. Peki, neden biz dünyanın her yerinde şehit olan insanlarımızla ilgili açıklamalar yapmaktayız? Özellikle de bize karşı savaşanları anlatıyoruz?

O N İK İN C İ B Ö L Ü M Phrygia’nın içinde sadece Hıristiyanların yaşadığı küçük bir kasaba askerler tarafından kuşatıldı. Ardından bütün kadınlar ve çocuklar yakıldı. Bunun nedeni curator*0 ve vali tarafından verilen emirlere hal­ kın uymaması ve onların gösterdikleri putlara tapulamalarıydı. Kentte, İtalya kökenli asil bir aileden gelen Adauctus diye bir adam yaşamaktaydı. Bu adam imparatorun yanında ilerlemiş ve her türlü görevde bulunmuştu. Hatta komutan bile olmuştu. Bu olaylar yaşandı­ ğında diğer herkesten daha önce çıktı ve şehit olanlar arasında önemli bir yer kazandı. Çünkü bu olaylar yaşandığında halen hâzineden sorumlu bir memurdu.

O N Ü Ç Ü N C Ü BÖ LÜ M Peki geri kalan isimlerden neden bahsetmiyoruz? İsa’nın hayranlık uyan­ dıran şehitleri üzerinde neden durmuyoruz? Arabistan’dakilerin birço­ ğu baltalarla katledildi. Kapadokya’dakilcr ise kafaları kesilerek öldü-


2 .2 U

EUSEBİOS

rüldü. Mezopotamya örneğinde görüldüğü gibi birçoğu alevler arasın­ da kalarak can verdi. İskenderiye'deki cinayetler ise genelde insanların kulaklarının, ellerinin ya da vücutlarının başka organlanntn kesilmesi şeklinde işlenmekteydi. Antiokheia’da ise insanlar kızartılarak öldürülmüşlerdi. Peki neden bunları tekrar hatırlatıyoruz? Başka insanlar arasında kendi sağ ellerini kafir kurbanlara dokundurmaktan kaçınanlar var mıydı? İnsanlar böyIcsinc işkenceleri çekmektense yüksek evlerinden kendilerini atarak intihar etme yolunu tercih ermeye başladılar. Antiokhcia'da kutsal bir kadın yaşamaktaydı. Zengin ve ünlü bir aileden geliyordu ve henüz yaşamlarının baharındaki iki kız çocuğuyla beraber işkencelerin kurbanı oldu. Gıpta edilen insanlardılar, ama sak­ ladıkları şey bir düzenbazlık neticesinde ortaya çıkarıldı. Askerler tara­ fından yakalandıktan sonra bildiğiniz şeyler yaşandı. Bunları anlatma­ ya gerek yok. Yaşadıkları şey arasında en kötüsü de namuslarına dokunulmasıydı. En sonunda ruhlarının kirlendiğini ve dünyadaki en körü şeyi yaptıklarını söylemek zorunda kaldı bu kadın. Böylece diğer insan­ lardan daha önce İsa’nın yanına kaçma fırsatı bulmuş oldu. Kızlar da annelerinin öğüdüne uydu. Elbiselerini giydikten sonra yolun ortasından yürümeye başladılar ve en sonunda kendilerini nehir­ den aşağı attılar. Böylece kendilerini yok etmişlerdi. Antioklıeia kentinde bunun dışında kendilerini Tann’nın hizmetine adamış ve ünlü ailelerden gelen ikizler vardı. Bu genç çiçekler, dindarlıkları ve yaşam biçimleriyle hay­ ranlık uyandırmaktaydılar. Sanki dünya böyle bir fazilete katlanamaz­ dı. İblislere inananlar onların denize atılmaları emrini verdiler. Sonuçta da bu gerçekleşti. Pontos’ta da korkunç şeyler yaşandı. İnsanların parmakları çubuk­ larla tırnaklarının altından delindi. Erimiş kurşunlar döküldü ve bunlar insanların vücudarının değişik yerlerine akıtıldı. Başka insanlar da onur kırıcı ve insanlık dışı muamelelere tabi tutul­ dular. Asiller ve kanunları denetleyen yargıçlar kendi akıllarını daha fazla ön plana çıkarmak için ellerinden geleni yapıyorlardı. Sürekli ola­ rak yeni işkenceler icat ediyorlar ve birbirleriyle sanki bir yarışmaday­ mış gibi ödüller kazanmak için mücadele ediyorlardı.


Kil İSE TARİHİ

221

Bir süre sonra yeni işkence türleri icat etmemeye başladılar. Artık kana doymaya başlamışlardı. Bir süre iyiliksever ve insancıl davranmaya çalıştılarsa da asıl yüzlerini çok uzun bir süre saklamayı başaramadılar. Eyalet yöneticileri kentleri kendi insanlarının kanıyla doldurdular. Fakat yapmaları gereken şey otoritelerini güçlendirirken son derece insancıl davranmaktı. Bize hiçbir zaman ölüm cezası verilmemeliydi. Verilen cezalar da onlar tarafından kaldırılmalıydı. Fakat onlar bizim insanlarımızın kollarının ve bacaklarının sakat­ lanmasını ve gözlerinin yakılmasını istediler. Bize verebilecekleri en hafif cezaların bu olacağını düşünüyorlardı. Hareket tarzları bu şekil­ deydi. Kılıçlarını insanların gözlerine doğrultmuşlardı ve bu şekilde tehdit altında olanların sayısının ne kadar çok olduğunu söylememe gerek yok. Ayrıca insanlarımızı yaktılar ve bakır madenlerinde çalışma­ ya zorladılar. Bunların dışında öteki mahkemelerde de tarifi imkânsız olaylar yaşandı. İsa adına şehit olanların isimleri hemen her yerde duyuldu ve diğer­ lerini şaşırttı. Onları harekete geçiren şey İsa’nın açıklamayacak gücüy­ dü. Ancak tüm şehitlerimizden söz etmek çok uzun zaman alacaktır ve böyle bir şeyi gerçekleştirmemize imkân bulunmamaktadır.

O N D Ö R D Ü N C Ü BÖ LÜM Büyük kenderde kilise yöneticileri arasında şehir olanların ilk sırasında Nicomedia kenti piskoposu olan daha sonra kafası kesilen Anthimus yer alıyordu. Antiokhcia’d aki şehitler arasında kentin önde gelen rahiplerinden ve mükemmel bir yaşam sürmüş olan Lukianos da bulunmaktaydı. Nikomedia kentinde imparatorun huzurunda İsa’nın cennet krallığını açıklamış ve daha sonra kendisini savunmuştu. Fenike topraklarında da İsa’nın izinden yürüdüğü için şehit olanlar bulunmaktaydı. Bunlar Tyrc kenti piskoposu Tyrannion, Sidon'dan Zenobius ve Emcsa kentindeki kilisenin piskoposu olan Silvanus’tu. Silvanus ve yanındakiler, F.ıncsa kentinde vahşi hayvanlara yem edil­ diler. Diğer ikisi ise sabırla ölümü beklediler. Tyrannion denize atılarak


2 2 2

EUSFBİOS

öldürüldü. Zeniobius ise çok yetenekli bir hekim olmasına karşın çeşit­ li işkenceler sonucunda katledildi. Filistin’de (iazzc piskoposu Silvanus otuz dokuz arkadaşıyla beraber Phacno bakır madeninde çalışırken kafası kesilerek öldürüldü. »Mısır piskoposları Pclcus ve Nilus da yakılarak öldürüldüler. Yine bunların dışında zamanımızın ünlü piskoposlarından Cacsaria’d a görev almış olan Pamphilius’tan da söz etmemiz gerekir. Pamphilius büyük hayranlık uyandıran bir insandı. Bu erdemli işlerin birçoğunu uygun bir şekilde kayıt alnna aldık, özellikle Mısır ve Thebai'de acı çekenleri iyi bir biçimde bilmekteyiz. İskenderiye piskoposu Petrus, İsa’nın dinini en iyi öğreten insanlar ara­ sında yer almaktaydı. Faustus, Dius ve Ammonius da Isa adına şehit olan mükemmel insanlardı. Ayrıca Phileas. Pachymius, Theodorus ve diğer Mısır kiliselerinde görev almış olan piskoposlar da önemli şehit­ ler arasında sayılmaktadır. İlahi dinimiz adına dünyada yaşanan tüm çarpışmalardan bahsedemeyiz. Ancak olayları gören insanların bu konulardan söz etmesi çok daha yerinde olacaktır. Ben de başka bir çalışmamda kendi şahit olduğum olaylardan söz edeceğim. Bu çalışmamda tüm olaylardan söz ermeyeceğim. İşkencenin başla­ dığı tarihten itibaren yaşananları anlarmaktansa sadece önemli olaylan açıklayacağım. Roma yönetiminin bize karşı savaşmaya başlamadan önce ve bizim­ le dostça ilişkiler kurduğu zamanlardaki olayları hangi kelimelerle anlatmalıyım? Bu dönemlerde Romanın yönetiminde bulunan insan­ lar on ya da yirmi sene görev aldılar. İnsanlar keyifli festivaller ve eğlen­ celerle zaman harcıyorlardı. Otoritelerini gün geçtikçe arttırmaya başladılar. Daha sonra bekle­ mediğimiz bir zamanda bize karşı döndüler ve affedilmez bir savaş baş­ lattılar. Fakat savaşın ikinci yılında yönetim devrildi ve her şey değiş­ meye başladı. Daha sonra şiddetli bir hastalık geçirdi ve büyük bir zihin karışıklı­ ğına uğradı. Ardından da emekli olmaya karar verdi. Bir süre sonra, daha evvel hiç olmadığı şekilde imparatorluk bölündü. Bu olaylardan kısa bir süre sonraysa imparator Constantinus göreve başladı*1. Bize ve Kutsal Kitabım ıza karşı son derece saygılı ve dostça


KİIJSE TARİHİ 2 2 3

davrandı. Ardından yerine geçmesi için Constantine adlı bir oğul bıraktı. Onların tannlan arasında ilk sırada yer almaktaydı ve bir impa­ ratorun alabileceği tüm onurları elde ermişti. Constantinus bütün zamanların en ılımlı ve iyi imparatorları arasın­ da yer almaktaydı. Her zaman iyi biçimde bize yol gösterdi. Hiçbir zaman bizimle savaşmadı. Kiliselerimizi yıkmadı ve bize dokunmadı. Ölümünden sonra da üç defa kutsandı. Çok şükür ki ardında C ons­ tantine gibi dindar bir oğul bırakmışa. Kısa bir süre sonra Constantine, askerler taralından imparator ilan edildi. Tanrı da onun her şeyin kralı olmasını istemişti. Babası gibi din­ darca bir yaşam sürdü. Fakat daha sonra yöneticilerin oylarıyla Licinius ve Augusrus imparator ilan edildi. Maximinus tek başına Caesar olana dek yaşananlardan büyük üzün­ tü duydu. Çünkü tek başına Augustus olmak istiyordu. Tahttan feragat canesi sonrasında Constantinus’a karşı komplo kurduğu iddiasıyla ut­ anç verici bir ölüme sürüklendi. Kötülükleri ve diğer saygısızlıkları ne­ deniyle heykeller ve büyük kamu binaları yıkıldı.

O N B E Ş İN C İ B Ö LÜ M Romadaki iktidarı eline alan Maxentiusun oğlu ilk zamanlar iktidarı elin­ de tutabilmek için Romalılara gerçek yüzünü göstermedi. Kendisinin merhametli biri olduğunu göstermek amacıyla Hırisriyanlara yapılan işkencelerin sona ermesini emretti. Fakat umulduğu gibi iyi bir insan olmadığı anlaşıldı. Ç eşidi kötü­ lüklerle karşılaşması saf olmasından kaynaklanmıyordu. Neredeyse tüm suçlan işlemişti. Zina suçu işliyordu. Kadınları yasal rcfakatçıları olan kocalarından ayırıyordu. Aslında bu en az bilinen suçlarından birisiydi. Roma senatosunun önde gelen insanlannı da aşağılamaktaydı. Onun baskısı altında şerefli ve onurlu insanlann sayılarında bir eksilme yaşanmaya başlandı. Sessiz kalmalarına karşın onlara karşı bir tiran gibi davranmaktaydı. Ardından onların katledilmeleri için emir verdi ve sonuçta çok sayıda insan kentin ortasında öldürüldü. Mızrak­ larla ve silahlarla öldürülenler barbarlar veya İskider değil, onun kendi


¿ ¿ 4

8USKBİ0S

vatandaşlarıydı. Onun zamanında mallan yağmalanan vc ölüm cezası alan senatörle­ rin sayısını vermek olanaksızdır. Fakat kendilerine karşın çok sayıda hile yapıldığını da belirtmek gerekir. Bütün kötülükleri taçlandırmak için başka şeyler de yapıp, kahinle­ re başvurdu. Hamile kadınlann karınlannı kesti, yeni doğmuş çocukla­ rın bağırsaklarını çıkardı. Aynı zamanda şeytanları savaşa çağırmak için çok sayıda aslanı öldürdü. Tüm bu şeyleri kendisini güvene almak için yapıyordu. Roma’da yol açtığı baskı üzerine anlatacak başka şeyler de vardır. Ayrıca çağdaşlarımıza göre Roma vc diğer yerlerde bu dönemde gerek­ li olan şeyler daha önceden yaşanmadığı şekilde azalmıştı. Ö te yandan doğunun tiranı çok uzun bir süre boyunca onunla dost­ luğunu saklamayı başardı. Fakat sonuçta kendisi de layık olduğu cezayı çekmiştir. Batıdaki akrabasından aşağı kalır hiçbir yanı yoktu. Onun zamanın­ da büyücüler vc sihirbazlar en önemli sıralara yükseldiler. Ürkek vc faz­ lasıyla batıl inançlı bir insan olduğundan dolayı iblislere büyük değer verdi. Kahinler vc kehanetler olmaksızın en ufacık bir harekette bile bulunamazdı. Bu nedenle en az öncülleri kadar bize eziyet etti. Her kentte kendi kutsal tapınaklarının inşa edilmesini ya da yenilenmesini emretti. Her kent vc eyalette kendi putperest rahiplerini görevlendirdi. Bu insanlara siyasi bazı görevler de verilmişti. Askerler de onları korumakla görev­ liydiler. Bu hokkabazlar sanki Tanrıya ait bir işi yapıyorlarmış gibi hükümetlerde yer aldılar ve büyük ayrıcalıklara sahip oldular. Bundan sonra kenderde vc kırsal alanlarda büyük bir baskı kurmadı. Ancak eyaletlerde otoritesini güçlendirmişti. Bir yandan altın ve gümüş olarak haracını toplarken diğer yandan da çeşitli eczalar ver­ mekteydi. Atalarından kalan mirasa dokunmaksıztn sadece kendi top­ ladıklarıyla büyük bir zenginliğin sahibi oldu. İçki alemlerine girdiği zaman saçma sapan emirler verir vc aklı başı­ na geldiği zaman da bunlardan büyük pişmanlık duyardı. Hiç kimse çapkınlık vc hovardalık bakımından ondan üstün olamazdı. Fakat ken­ disini öğretmen kabul edenler de bulunmaktaydı. Ordudaki askerleri


KİLİSE TARİHİ 2 2 5

her türlü ahlaksızlığı yapabilmesi için görevlendirdi. Komutanlar ve valiler dc aynı emirleri aldılar. Saııki herkes onunla birlikteymiş gibi davranıyordu. Peki, biz neden bu adamın tüm ahlaksızlıklarını ve suçlarını sıralı­ yoruz? Çünkü o, kadınlar da dahil olmak üzere kentlerdeki tüm suçla­ ra bulaşmış birisiydi. Hıristiyanların hepsi bu işkencelere katlandılar. Çünkü ölümü hor görüyorlardı. Yangınlar, vahşi hayvanlara yem olarak atılma, çarmıha gerilme, denize atılına, vücudun çeşitli organlarının kesilmesi gibi put­ perestlerin işkenceleri karşısında Tanrıya duydukları saygı nedeniyle her türlü sıkıntıya katlandılar. Kadınlar da en az erkekler kadar Kutsal Kitabımız için girilen savaşa katıldılar. Onlar da erkekler kadar erdemden pay aldılar. Vücutları bir­ takım kötü amaçlar için sürüklendiğinde çekinmeksizin ölümü, saf olmayan bir yaşama tercih ettiler. Bu kadınlardan birisi dc İskenderiye’de yaşayan ve tiran Maximinus’un zorbaca amaçları için yakalanan bir Hıristiyan’dı. Ünlü bir aileden geliyordu, zengin ve eğitimliydi. Ama namusuna tüm bu şeylerden çok dalia fazla değer yükledi. Çok defa kadına ülüııı iczaM verdi. Aína bull­ ían uygulamadı. Çünkü öfkesinden çok o kadını istiyordu. En sonunda kendisine sürgün cezası verdi. Başka insanlar da cenne­ tin kurallarına bağlı kaldıklarından ötürü çeşitli cezalara çarptırıldılar ve işkencelere katlanmak zorunda kalddar. Bu insanlara gerçekten de hayranlık duymalıyız. Ancak Roma’daki kadınlar diğerlerinden de asil­ di ve Maxim inus’un o kadınların kendisine benzemeleri yönündeki isteğiyle mücadele etmek zorundaydılar. Hıristiyan bir kadın, Maximmus’un evinde ona hizmet etmesi gerek­ tiğini öğrendiğinde, kocası bir Romalı olmasına karşın vücudunu süs­ lemek bahanesiyle bir süre ondan uzaklaştı. Bir odaya girdi, tek başına kaldığını anlayınca kılıcıyla kendisini kesti. Kısa bir süre içinde yaşamı­ nı kaybetti. Böylccc kadın sadece sözleriyle değil, yaptığı işlerle dc Hıristiyanlar arasında ne gibi erdemlerin hüküm sürdüğünü herkese göstermiş oluyordu. Kötülükleri öyle bir boyuta ulaştı ki; sonunda hem doğuyu hem dc batıyı elinde tutmaya başladı. Peki bize karşı bu şeytani saldırılarını ne


22Û

EUSEBİOS

zamana kadar sürdürecekti? Tabii ki Hıristiyanlar üzerlerindeki şaşkınlığı arıp, kendi özgürlüklerini sağlayana dek.

ON ALTINCI BÖLÜM On yıl süresince işkencenin her türlüsü yapıldı. Hiç kimse herhangi bir kontrol yapılmaksızın dilediği şekilde denizlere açılamazdı. Çünkü bir cezalandırmadan kaçıp kaçmadığı kontrol edilirdi. Diğer yandan bir deniz savaşında gerekebilecek olan zırhlar, göğüs zırhları, kalkanlar, mızraklar, oklar ve diğer gerekli olan şevler hazırlan* maktaydı. Biz de her gün düşmanımızdan yeni bir saldın beklemektey­ dik. Ayrıca bu dönemde daha sonra anlatacağım şekilde kıtlık ve veba da ortaya çıktı.

ON YEDİNCİ BÖLÜM İşkenceler devam ediyordu. Sekizinci sene sonunda yavaşladı ve onuncu senede Tanrının yardımıyla sona rrdi. Rahiplerimizin göksel cennet hakkında sarfettiklcri sözler bize karşı şiddetli bir savaş yürütenlerin bundan vazgeçmelerine ve bizi bağışladıklarına yönelik fermanlar çıkar­ malarına neden oldu. Fakat bunun yapılmasının nedeni insanların bize karşı merhamet göstermeleri ya da acımaları değildi. Sadece yeni planlar geliştirene dek zaman kazanmak istiyorlardı. Kötülükler yapanlar öfkelerini işkencele­ ri yazanlara yöneltmeye başladılar. K utsal K itap'tz konu üzerine şöyle yazmaktadır: “İnsanları böyle tuzaklara düşürenler yandı!" Gerçekten de Tanrı’dan gelen ceza onların ruhlarında ilerlemeye başladı. Birdenbire vücudunda bir yara oluştu ve bağırsaklarını delmeye başla­ dı. Obur solucanlar zamanla tüm vücudunu sardılar. Solucanların oluş­ turdukları iğrenç yığın, dayanılması zor bir manzara oluşturmaktaydı. Hekimlerin birçoğu vücuttaki kötü kokuyu gideremediklerinden dolayı öldürüldü. Diğerleri de solucanların yayılmasını cngellcyemcdiklerinden dolayı acımasızca ölüm cezasına çarptırıldılar.


KİLİSE TARİHİ 2 2 7

ON SEKİZİNCİ BÖLÜM Böylcsinc kötülüklere uğramasının nedeni olarak dindar insanlarla za­ limce savaşmış olması gösteriliyordu. Bu nedenden ötürü düşünceleri değişmeye başladı. İlk önce Evrenin Tanrısı nı itiraf etti, ardından da hizmetçilerini çağırarak herhangi bir şekilde crtclcnmcksi/.in Hıristiyanlara karşı sürdürülen işkencelere son verilmesini istedi. Ayrıca bir ferman çıkarıldı ve kiliselerde alışılmış duaların edilmesinin dışında imparator için de a f dilenmesini istedi. Ferman şu sözlerle devam etmekteydi: Hıristiyanlara karşı yapılanların sona ermesi için aşağıdaki ifadeler kullanıldı: “Germenleri yenen, Mısır’ı ve Thebai’yi ele geçiren, beş defa Sarma* tialılan yenen, Pers topraklarını ele geçiren, iki defa Karpatlan fethe­ den, altı defa Ermenileri yenen, Mcdlcri ve Adiabenileri yenen impara­ tor Caesar Galerías Valerius Maximinus, Invictus, Augustus, Pontifex Maximus41 on iki defa halk tribunusu4', sekiz defa konsül seçilmiş ve dokuz yıldır da imparatorluk yapmaktadır. Aynca imparator Caesar Flavius Valerius Constantinus, Pius, Felix, Invictus, Augustus, pontifex maximus, konsül ve prokonsüldür*4. Beş senedir de imparatorluk yapmaktadır. İmparator Caesar Valerius Licinius, Pius, Felix, Invictus, Augustus isc pontifex maximus, dört defa halk tribunusu, prokonsül, konsül ve üç senedir imparator olarak görev yapmaktadır. Onların isteklerine göre: Diğer şeylerin dışında, genel kamu disiplinini sağlamak amacıyla eski kanunlarda bazı değişikliklere gidilmesine ve Hıristiyan olanların inançlarına uygun yaşamalarına karar verilmiştir. Kendi aralan tarafından kurulan kanunlara bağlı kalmayan bazı küs­ tah ve aptal insanlar yakalandılar. Kendi amaçları doğrultusunda kanunlar yaptılar ve bunları çeşitli yerlerde birleştirdiler. Biz büyük bir ölüm tehlikesi altmda yaşayanlara karşı eski kanunla­ ra geri dönülmesi taraftanyız. Biz insanlara ne göksel tanrılara tapınmalannı ne de Hırisriyanlann Tannsı’na inanmalarını öneriyoruz. Üzerimize aldığımız hayırseverlik ve adalet nedeniyle bu konuda insanları özgür bırakıyoruz. Dileyen insanlar Hıristiyan olabilirler ve istedikleri gibi toplantılar düzenleye-


228

EUSEBİOS

bilirler. Tek yapmaları gereken şey genel disiplini bozmamaktır. Başka bir mektupta da magistratusların ne yapmaları gerektiğini anlaracağız. Tanrılarına genel barışın korunması için yalvarsınlar. Böylccc belki de kendi evlerinde rahatça yaşama olanağı bulabilirler." Ferman Latince'den Yunancaya çevrilerek gönderildi. Bu dönem yaşanan olaylar hakkında anlatacaklarım bu kadar.


D

o ku zu n cu

K Ita p


KİLİSE TARIH I 2 3 ^

BİRİNCİ BÖLÜM Yukarıda alıntı yaptığımız ferman, Asya’nın her yerine ve yakındaki eyaletlere duyuruldu. Bu sıralar en kafir insanlardan biri olan ve lanrı'mn dinine karşı büyük bir düşmanlık besleyen Maximus, ferma­ nı eyaletlerdeki valilere gönderdi. Eğer fermana karşı olan binleri olur­ sa onlarla savaşacaktı. Maximus üstlerinin kararlarına karşı gelemezdi. Bu nedenle yazdı olmayan bir emri de valilerine gönderdi. Bize karşı yapılan takibatlara devam edilmesini istiyordu. Valiler de bizimle yazılı olarak haberleştder. Daha sonra son derece ünlü bir adam olan Sabinus, eyalet valüeri ile imparator arasında derişim kurulmasını sağladı. Latince yazdığı mek­ tubun çevirisi şu şekildedir: “Efendimiz’in sadık hizmetçileri! İlahi ustalarımız! İmparatorlanmız! Kutsal ve doğru bir yaşam amacıyla hareket edenler! Kimi Romaldar yabancı yaşam şekillerine alıştdar ve ölümsüz tanrılara tapmayı bıraktılar. Bu insanlar o kadar inançlıdırlar ki herhangi bir cezalandırma ya da askeri seferle düşüncelerinden vazgeçmezler. Bundan dolayı kendi kendderini büyük bir tehlike içine soktular. Bizim dindarca yüceltilen Efendimiz! Sadık hizmetçderin olan bizlcrc emir verdin. Ben de bu nedenle sana yazıyorum. Eğer herhangi bir


¿3 2

EUSEBIOS

Hıristiyan düşüncelerini yaymaya kalkışırsa bu, onun cezalandırılması için bir neden olmayacak. Zaten uzun zamandır yaşadıklarımız da bize bu insanların kolay kolay düşüncelerinden vazgeçmeyeceklerini gösteriyor. Diğer yandan her kentteki görevli curatorlar ve magistrarusların yanı sıra bölge yöneticilerinin de bu konuya daha fazla dikkatlerini çekme­ nize gerek yoktur. Eyalet yöneticileri yazılan şeylerin ne anlama geldiğini gayet iyi bir biçimde anladılar. Bu nedenle imparatorluk fermanını değişik bölgelerde halka duyuracaklar. İmparatorun isteklerini yazıya dökerken acele etme­ diler, ama işlerini tamamlamak için acele ettiler. Tanrılarını itiraf edenler serbest bırakıldı. Madenlerde çalıştırılmakla cezalandı olanlar da serbest bırakıldı ve bunun imparatorun bir isteği olduğunu öğrendiler. İlim bunları yaptığımızda gece karanlığında gün ışığına kavuşmuş gibi oldular. Hemen her kentte toplantılar düzenleyerek bir araya gel­ diler. Onlarla aynı inancı paylaşmayanlar duruma biraz şaşırmışlar ve büyük değişimi hayretle izlemişlerdi. Hıristiyanların Tannsı’nm ger­ çekten tek büyük Taun olduğu görüldü. Cesurca ve sadık bir biçimde eziyetlere karşı koymuş olan insanları­ mızın bazıları tarafından yeniden yüce gönüllü sıfatıyla tanımlanmaya başlandınız. Ancak birçoklarının ruhlan titriyordu. Sizse onları sabırla iyileştirmeye çalıştınız. Onlar da kurtarıcılarından merhametle uzana­ cak bir el beklediler. Madenlerde acı çeken asil inananlar da evlerine geri dönme olanağı buldular. Sözcüklerle ifade edilemeyen büyük mutluluk ve keyifle sokakların ortasından geçtiler. Yollar ve pazar yerlerinde Tanrıyı övmek için ilahiler söylemek üzere büyük kalabalıklar toplandı. Bu insanların çok kısa bir süre önce doğ­ dukları ülkelerde en zalimce muamelelere maruz kaldıklarını görebilir­ diniz. Fakat şimdi eskisi gibi keyif dolu yüzleri var. Bundan ötürü bu beklenmedik olaydan sonra bize teşekkür ettiler.

İKİNCİ BÖLÜM Ancak daha önce de söylediğimiz gibi erdemli insanların düşmanı doğu tiranı, altı ay süresince bu fermanın gereklerini yerine getirmedi. Du-


KİLİSE TARİHİ 2 3 3

rum katlanılabilir gibi değildi. Bu süre boyunca mezarlıklarda toplan­ mamız için bize izin verilmedi. Şeytansı adamlarından bazılarını bize gönderdi. Antiokheia’d a yaşa­ yan insanları kışkırtmak için gelmişlerdi. Kendilerine verilen izinden yararlanamadık!annı söylüyorlardı. Aynı şeyleri başka yerlerde de yap­ tılar. Antiokhcia’da bunları yapan Thcotcknos adında birisiydi. Tam anlamıyla şeytani ve sahtekâr bir adamdı. İsmi ve karakteri ne kadar da birbirinden farklıydı. Thcotcknos kente curator olarak atanmıştı.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM Bu adam savaş çıkarmak için tiim yollan denedi. İnsanlanmızı uzaklaş­ tırmak için her şeyi yapmaya çalıştı. Sanki kutsal olmayan bir hırsız gibi bize karşı tüm suçlamaları getirdi. Sonuçta önemli sayıda can kaybı yaşandı. Bu olaylardan sonra bir luppitcr Philius heykeli kente dikildi. Aynca onun için ayinler düzenlendi. Bütün bu uğursuz, kutsal olmayan şeylerle kendi hokkabazlığını göstermişti. İmparatora yaptığı dalka­ vukluklarla Hıristiyanlann karşısında bir şeytan gibi davrandı. Aynca imparatorun kendisine verdiği emirde Hıristiyanları sınır dışına çıkar­ masını söylediğini belirtti.

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM Gerçeği söylemek gerekirse bu adam kendisine verilen görevi başarıyla yerine getirmişti. Burada ve diğer kentlerde insanları resmi görevlilere karşı kışkırtmayı başarmıştı. Eyalet valileri, yaptıklan şeyin imparato­ run emirlerine uygun olduğunu düşünüyorlardı. Tiran tarafından emredilen şeyler yerine getirilmiş ve bize karşı uygulanan eziyetlere yeniden başlanmıştı. İmparator Maximinus kent­ lere baş rahipler atadı. Aynı zamanda rahipler de görevlendirilmişti. Daha sonra kamu yaşamında ün kazanmış olan bazı insanlar memuriyedere getirildi. Ö te yandan kandınlmış olan insanlar, büyük bir gayrede inandıktan şey için savaşmaya devam ediyorlardı.


M 'M U o s

Gerçekten de Kem yöneticiler hem de kentin önde gelen yurttaşları olağanüstü durumlardan söz ediyorlardı. Âdeta her şey bize karşı yapı­ lıyordu. Bize karşı yapılan yeni kötülüklerin bir işareti olarak da ciııa yerlerden dolayı bizi suçlamaktaydılar.

BEŞİNCİ BÖLÜM Pilatus hareketi Kurtarıcımıza karşı edilen tüm küfürlerin kaynağıydı. İmparatorun onayıyla her yere yazılı emirler gönderildi, kırsal alandaki ve kentlerdeki tüm okullarda öğretmenler bu konuda ciddi bir eğitim vereceklerdi. Tüm bu olaylar yaşanırken Romalıların ‘dux’ adını verdikleri komu­ tanlarından biri Fenike’deki bir pazar yerinde birkaç tanınmamış kadı­ nı yakaladı. Bu Hıristiyan kadınları, korkunç işkenceler yapmakla teh­ dit ederek bir yazı yazmalarını ve kendilerinin günah işlediklerini belirtmelerini istedi. Başka kiliselerde de çeşitli günahlar işledi. Ardın­ dan yazılı belgelerden imparatoru haberdar etti ve tüm bunların her kentte yayınlanmasını sağladı.

ALTINCI BÖLÜM Kısa bir süre sonra bu askeri komutan, bizim katilimiz oldu ve bizi ağır şekilde cezalandırmaya başladı. Yeniden sürgünlere ve sıkıntılara kadanmak zorunday­ dık. Her eyaletteki valiler bir kere daha karşımıza dikildiler. Kutsal Kitabımız yasaklanmıştı ve bu nedenle kitapla yakalananlar ölüm cezasına çarpnnlıyorlardı. Fenike’deki Emcsa kentinde Hıristiyan olduklarını itirafedenler ıssız yer­ lerdeki vahşi hayvanlara yem olarak atıldılar, 'ilim bu olaylar sırasında Silvanus başpiskopostu. Görevinde kırk seneyi doldurmuştu ve epeyce yaşlanmışa. İskenderiye’de ise Petrus görevdeydi. Yaşamı ve yapaklarıyla hayranlık uyan­ dıran bir insandır. Beklenmedik bir zamanda herhangi bir neden olmaksızın Maximi!ianusün emriyle yakalandı ve kalası kesildi Mısır’daki diğer piskopos­ lar da benzeri bir sona uğradılar. Antiokhcia piskoposu Luciaııus, çok önemli bir insandı. Yaşamını gizli sır­ lara adamışa. Bunlan hiç kimseye haber vermeksizin Nicomcdiaya getirdi.


KİLİSE TARİHİ 2 3 5

Fak.tr haber vermemesi onun ölüm cczasuıa çarptırılmak üzere hapise atılması­ na neden olmuşu. Maximilianus döneminde kurulan bu şekildeki mahkemelerle bize düş­ manlık yapıldı. Artık üzerimizde eskisinden çok daha büyük bir baskı vardı.

YEDİNCİ BÖLÜM Bize karşı yapılanları son derece iyi bir şekilde gösteren imparator fer­ manları kentlerin ortalarına çakılan direklerde herkese duyuruldu. Daha önceden böyle bir şey görülmemişti. Okullarda her gün çocuklara İsa, Pilatus ve yapılan kötü niyetli küstahlıklarla ilgili bilgiler veriliyordu. Bu direklerde yazılı olan şeyleri burada paylaşmanın yararlı olacağı­ nı düşünüyorum. Çünkü böylccc Tanrıdan nefret eden bu adamın mağrurluğunu göstermiş olabileceğim. Yazılı kanunlara saygı gösterme­ den bize karşı saygıda kusur işleyen adamın neler yaptığını göstermiş olacağım. Yazıt şöyledir: Maximinus yazıtının çevirisi Tyrc kentinden alınmıştır. "insanların duygularını kuşatan ve insan aklını zayıflatan düşünceler vardı. Bunlar kafirlerden bile mutsuz olanlar tarafından yayılıyor ve karanlık içinde tahrip edici güce sahip oluyorlardı. Fakat ölümsüz tan­ rıların isteğiyle yeniden birlikte yönetilmeye başladılar. Bizimle anlaşmanın ne kadar hoş ve güzel olduğunu gösterdiniz. Eskiden ölümsüz tanrılara ne kadar büyük saygı ve hürmet gösterdiği­ nizi hatırlayın. Bunu boş konuşmalar ve gereksiz hareketlerle değil, mükemmel işler yaparak gösterirdiniz. Kentiniz ölümsüz tanrılara ev sahipliği yapabilir. En azından onların varlıklarının geliştiği bir kent haline dönüşebilir. Büyük yangın çıktığında ve etrafa yayılmaya başladığında neler oldu­ ğunu düşünün. Eskiden yaptıklarınızı yapmaya devam etmediğinizden dolayı neler yaşadığınızı aklınıza getirin. Yaşananlar tanrıların sizin dindarlığınızı ve sadakatinizi test etmele­ riydi: Evinizi, kanlarınızı vcçocııklannızı koruyan en büyük Tanrı olan Iuppitcr, bu kötü hastalıktan evlerinizi ve ocaklarınızı korumanız için çabaladı. Size ölümsüz tanrılar için yapılan ayinlerle nasıl kendinizi


2 3 6

EUSEBIOS

koruyacağınızı gösterdi. Tanrıların kibirli bir beklenti içinde olmadıklarını ya da dünyada yaşanan her şeye hemen yanıt vermediklerini anlamayacak kadar cahil ve algılama yoksunu insanlar olamaz. Dünyanın bozulmuş atmosferin­ den günahkarlarla yapılacak bir savaş kaçınılmaz şekilde yaklaşmaktay­ dı. Denizleri yükselten ve taşıran şiddetli rüzgarlar çıkmadı. Yine büyük kasırgalar ve fırtınalar da görülmedi. Bütün dünyanın yaratıcısı da beklenmedik depremler yaratmaya kalkışmadı. Bundan daha büyük kötülükler yaşanıyor. Zaten şimdiye kadar buna benzer şeyler olmuştu. Güharkarlann yanlışlıkları yüzünden başka bir sürü felakete uğra­ dık. Onlar ruhlara hakim olmaya başladıklarında suçlarıyla bütün dün­ yayı bunaltmaya başladılar." Daha sonra kelimelerine şunları ekledi: Geniş alanlarda dalgalanan ürünlerimizin, çayırların ortasındaki çiçek ve bitkilerimizin yumuşak­ lık içinde kalmalarına özen gösterin. Bu nedenle kuvvetli ve korkutucu Mars45 için kurbanlarımızı kesme­ ye devam edelim. Onun hoşlandığı sessizlik ve barış ortamını yeniden yaratmaya çalışalım. Yapılan bu hatadan geri dönülmelidir. Bu hasta­ lıktan kurtulanlar yaşamlarının geri kalan kısmında güzel meyveleri toplamaktan başka bir şey yapmayacaklardır. Ancak halen görüşlerinde ısrar edenler olursa, onları kentinizin dışarısına çıkarın. Böylcce kentinizi kirlilikten ve saygısızlıktan koruya­ rak övgüye değer bir iş yapmış olacaksınız. Diğer yandan ölümsüz tan­ rılar için yapılan ayinlere devam edelim. Sîzler bu söylenen şeylerin önemini bilmektesiniz. Dindar sadakati­ nize geri dönmeniz, size verilen en büyük hediye olacaktır. Şimdi tüm bu söylenen şeyler gecikmeksizin hayata geçirilmelidir. Böylccc kentiniz ölümsüz Tanrılara inanan dindar bir kent olarak hatırlanacak. Yardımseverliğinizden ötürü kazandığınız bu hediyeler sîzlerin torunlarınıza bile gösterilecek.” Bu yazılanlar eyaletlerde yaşayan bizlcre karşı gönderilmişti. Ama Kutsal K itaptaki şu ibare tüm iyi umutlarımızı söndürüyordu: “Ellerinden gelirse, seçilmiş olanları bile saptıracaklar.” Tüm umutlarımız azalmıştı. Ama birdenbire beklenmedik bir şey oldu. Tanrı kilisemizi bu kafirlere karşı savunmaya karar vermişti.


KİLİSE TARİHİ 2 3 7

SEKİZİNCİ BÖLÜM Kış mevsiminde yağması gereken alışıldık yağmurlar yağmayınca bir kıtlık meydana geldi. Bunun yanı sıra bir başka şiddetli hastalık daha yaygınlık kazandı. Ateşle ortaya çıkan bu hastalık bir “çıban" olarak adlandırıldı. Hastalık bütün vücuda yayıldığında insanların yaşamları­ nı tehlikeye atıyordu. Gözlere geldiğinde ise, çok sayıda çocuk, erkek ve kadını görme yetisinden yoksun bıraktı. Bu arada tiran, Roma halkının eskiden bu yana müttefiki olan Er­ menilerle savaşmamız için bizi yanında götürmeye zorladı. Ermeniler Hıristiyaııdılar ve dindar insanlardı. Tanrı’nın düşmanı, onları şeytan­ lara ve putlara kurban kesmeleri için zorluyordu. Böylece müttefiklerin düşmanları, onlarınsa arkadaştan haline gelmiştik. Bütün bu şeyler aniden ve aynı zamanda ortaya çıktı. Tiran kendi kendisiyle övünüyordu. Ama övünmesi boşunaydı. Bize karşı büyük bir gayretle düşmanlık yapmaya devam ediyordu. Ancak hastalıklar ve kır­ lık herhangi bir savaş nedeni değildi. Yaşananlar küçük çapta da olsa yok olmamıza neden oluyordu. Tiran, Ermenilerle yaptığı savaşta yenilgiye uğradı. Ö te yandan kentlerinde yaşayan insanlar kıtlık ve hastalıklardan ötürü büyük acılar çektiler. Bir birim buğday yirmi beş Attika drakhmesine satılıyordu. Kentlerde ölenlerin sayısı tam olarak bilinmiyordu. Ama köylerdeki kayıplar çok daha fazlaydı. Bu olaylar sırasında kırsal alandaki vergi lis­ telerinin tamamı neredeyse silinmiştir. Buradan bu bölgelerde yaşayan insanların büyük çoğunluğunun yok olduğunu anlıyoruz. İnsanlar en değerli şeylerini küçük bir lokma yiyecek bulabilmek umuduyla satıyorlardı. Diğer yandan sağlığa zararlı otlan ve başka şey­ leri yemek de vücutlara epeyce zarar vermişti. Kentlerde yaşayan çok sayıda asil kadın, utanç verici isteklere boyun eğmek zorunda kaldı. Pazar yerlerinde dilenmeye gittiler. Gösterişsiz­ likleri ve terbiyeleri eskiden nasıl insanlar olduklarını gösteriyordu. Orada burada hayalet gibi dolanan insanlar vardı. Ölmek üzere olan ve çok zayıf durumdaki kimseler sokaklarda yığılıp kaldılar. Küçük bir lokma yiyecek verilmesi için sokaklarda yatıp yalvarıyorlardı. İnsanlar


2 3 8

EUSEBIOS

açlıktan çektikleri büyük sıkıntıdan dolayı ağlıyordu. Diğer taraftan dilenen insanları şaşırtacak derecede fazla yiyeceğe sahip olanlar da vardı. Ancak bir süre sonra kendileri de onlar gibi olmamak için yiyeceklerini paylaşmadılar. Sokakların ortasında ve pazar yerlerinde ölenler günlerce gömülmedi. Bu yalancı insanlar da sahte hareketlerle onların acılarını paylaştıklarını söylediler. Kimileri ise hayatta kalan köpekleri yemek için öldürmeye başladı­ lar. Delirmiş bazı insanlar da insan eri yemeye kalkıştılar. Fakat halen kıtlık geçmemişti. Âdeta evleri ve ocakları söndüren bir vebaya dönüşmüştü. Çok sayıda yönetici, vali ve yetkili de kıtlıktan ötürü hızla ölüme gittiler. Her yerde yas tutuluyordu. Sokaklarda ve pazar yerlerinde ağlayan insanların ve yas tutanların bildik seslerinden başka bir şey duyulmuyordu. Bütün aileler çok kısa bir süre içinde kıtlık ve hastalıktan dolayı yok olmaya başlamıştı. Her insanın iki ya da üç cansız bedeni taşıdığı gö­ rülmekteydi. Yaşananlar kentlerimize karşı övünüp duran Maximinus’un bize ver­ diği bir ödüldü. Sonradan bu durum tüm dinsizlere karşı inançlı Hıristiyan dünyasının bir manifestosu haline dönüşmüştür. Böylesinc kötülükler yaşamaları yaptıkları işlerle insanlıklarını gös­ termeleri için bir fırsat doğurmuştu. Çoğu insan onlarla ilgilenmezken, Hıristiyanlar ihtiyacı olan insanlarla ilgilenmeye devam ettiler. Aynca ölüleri de gömüyorlardı. Yaşanan kıtlıktan ötürü bir yerde toplanmış olan insanlara ekmek dağıttılar. Böylecc bu insanlar arasında Tanrımız ve Hıristiyanlar ün kazanmış oldular. Onlar gerçeklere inandırıldı ve dindarca bir yaşam sürmeleri gerektiğini öğrendiler. Bütün bu olaylardan sonra Hıristiyanlann ilahi ve büyük savunucu­ su büyük şeytanları üzerimize getirenlere karşı kızgınlık ve öfkesini gösterdi. Bize, yaşamımızın güneş ışığı olan parlaklık ve cana yakınlığı yeniden verdi. Herkesi şaşırracak şekilde barışın ışıklarını en derin karanlıklara bile ulaştırdı. Biz de her zaman işlerimizi Tanrının istekle­ rine göre yaptık. Gerçekten de Tanrımız zaman zaman yaptığı ziyaret­ lerle insanların hastalıklarını sona erdirir ve onları ıslah eder. Bizi yete­ rince dövdükten sonra merhamet eder ve bize umduğumuz iyiliğini yeniden verirdi.


KİLİSE TARİHİ 2 3 9

DOKUZUNCU BÖLÜM İleride imparator olacak olan Constanrinus dindar bir babadan doğ­ muştu. L kinius ise başka tanrılara inanıyordu. Her ikisi de kendi zeka ve dindarlıklarına uygun şekilde farklı tanrılara inanıyorlardı. Onlar Kurtarıcımızın ve her şeyin yöneticisi olan Tanrımız tarafından en kafir insanlara karşı gönderilmişlerdi. Maxcntius Roma’da Constan­ rinus tarafından mağlup edildi. Doğunun tiranı da fazla uzun süre hayatta kalamadı. O zamanlar henüz delirmemiş olan Licinius onu kendi elleriyle öldürdü. Hem soyu bakımından hem de imparatorluk yetilerine sahip olması bakımından üstün bir insan olan Constanrinus Roma’da Kurtarıcımız, Tanrımız ve Kutsal Kitap’a inandıklarından dolayı baskı altında kalan­ lara büyük merhamet gösterdi. Tüm ordusunu atalarımıza ait özgür­ lükleri yeniden kazandırmak için seferber etti. Fakat Maxcntius büyücülükle ilgili çalışmalarını arttırdıkça yanında sayısız kalabalık ve askerleri olmadan kent kapılarından dışarı çıkmaya cesaret edemiyordu. İmparator Tanrının da yardımıyla tiranın üzerine üç defa saldırıda bulundu. Bunların hepsinde başarılı olunca İtalya'nın büyük bölümünü ele geçirdi ve Roma’ya epeyce yaklaştı. Fakat belki de tiran uğruna Roma halkıyla savaşmaya devam etme­ yebilirdi. Ancak bu sırada eski Kutsal Kitaplarda yazan ve kafirleri kor­ kuya boğan bir olay yaşandı. Hem inananların hem de inanmayanların gözleri önünde mucivczi bir şey oldu. Musa zamanında inananlar firavunun dört atlı arabalarından kaçar­ larken Musa Kız ilden iz’i yarmayı başarmıştı. Maxcntius, Constanrinus ve Tanrının gücünden kaçmaya çalıştığı sırada nehirde kayıklardan kurulu bir köprü vardı. Buradan geçerken kendisi ve askerleri bir boş­ luktan aşağı düştüler ve gözden kayboldular. Belki de birisi ona şöyle diyebilirdi: “Sen kendi kazdığın çukura düş­ tün. Yaptığın işler başının gömülü kalmasını sağladı, haksızlıkların tacını yok etti." Böylcce nehir üzerindeki köprü kırıldı. Birden üzerindeki insanlar ve aşağıdaki kayaklar ortadan kayboldu. Kutsal Kitapta yazılı ‘kutsal sularda boğulacaklar" kehaneti gerçekleşmişti. Olay aynı, Tanrının hiz-


240

F.USKHİOS

nıctkarı Musa’nın başından geçenleri andırıyordu. Constan cinus'un yanındakiler şöyle diyorlardı: “Efendimiz bu güzel ünü kazanmamız­ dan dolayı şarkı söylememize izin verin. Tacını denize atmak zorunda kaldı. Bizim kurtarıcımız ve yardımcımız olan sen yaptıklarınla biiyük bir ünü hakettiıı." Constantinus bu ve buna benzer övgüler ve Tanrı için söylenen ila­ hilerle beraber Roma kentine girdi ve bir zafer töreni düzenledi. Kısa bir süre içinde Roma senatosunun üyeleri ve tüm kadınlar ve çocukların katılımıyla halk Constantinus’u kutladı. O na kurtarıcı, hayırsever, gözlerin ve ruhların parlatıcısı gibi övgü dolu kelimelerle hitap ederek kontrolsüz bir memnuniyet gösteriyorlardı. Constantinus ise doğuştan gelen karakterine bağlı kalarak bu övgü­ lere sevinse bile abartılı bir tepki vermedi. Kendi heykelinin eline kur­ tarıcının arzularını işaret eden bir ganimet verdi. Böylecc Romanın en kalabalık yerlerinden birine kutsal bir haç konulmuş olunuyordu. Ardından aşağıdaki satırlarda göreceğiniz Latince yazıtın hazırlanmasını emretti: “ Ben tiranın zorbalıklarına karşı koyan ve kenti kurtaran birisi olarak bu gerçek kanıtı yerleştiriyo­ rum. Roma senatosu ve halkına özgürlüklerini yeniden kazandırarak onları eski muhteşem günlerine geri döndürüyorum." Daha sonra henüz delirmemiş olan Licinius ile birlikte Tanrıyı öve­ rek Hıristiyanların işine gelecek bir fermanı imzaladılar. Bu ferman Tanrının yaptığı mükemmel işlerin bir göstergesiydi ve tiran karşısın­ da kazanılmış zaferi simgeliyordu. Ferman o sıralar halen doğuda hüküm süren Maximinus'a gönderildi. Fakat Maximinus bir tiran gibiydi. Başkalarına boyun eğmek iste­ mezdi. Komuta ettiği insanlar tarafından sıkıştırılmaktan da çekiniyor­ du. Bu nedenle Hıristiyanlar üzerindeki baskısını sürdürmeye devam etti. Kendisi tarafından yapılmayan şeyleri yapılmış gibi gösterdi. Maximinus un mektubu şu şekildeydi: “ lovius Maximinus Augustus'tan Sabinus’a. Babalarınız Dioclctianus ve Maximinus’a bağlı kaldığınızdan dolayı memnun oldum. F.ski tanrılara inananlar bunu bırakarak Hıristiyanlar arasına katıldılar. Ancak ölümsüz tanrılara inanmayıp kendi tanrılarına inananlar işken­ ceye uğruyorlar ve cezalandırılıyorlardı.


KİLİSE TARİHİ 2 4 1

Doğuya ilk defa geldiğimde kimi önde gelen vatandaşların yargıçlar tarafından kamu hizmetinde bulunmalarının yasaklandığını gördüm. Bense onlara halka sert davranmamaları yönünde emirler verdim. Fakat onlar tanrıları geri çağırmaya kalkıştılar. Bu emirlerime doğunun her bölgesindeki yargıçlar tarafından uyul­ du. Onlar, hiçbir kaba kuvvet gösterisinde bulunmaksızın eski tanrıla­ ra olan inancın yaygınlık kazanmasını sağladılar. Bir sene kadar önce Nicomcdia kentine gittiğimde burada yaşayan­ lar tanrılarının resimleriyle yanıma geldiler. Bana kendi ülkelerinde yaşamaya devanı etmem içüı ciddi ciddi yalvarmaya başladılar. Ancak bu bölgelerde de Hıristiyanların sayısı fazlaydı ve bana yapı­ lan önerinin halkın tamamından gelmediğini anladığımdan dolayı onlara teşekkür etmekle yetindim. Hurafelere inanmak kimi insanları mutlu ettiğinden dolayı onlara diledikleri Tanrı’ya tapmaya devam ede­ bileceklerini belirttim. Aynı şekilde Nicomcdia kenti dışındaki yerlerde yaşayanların da benzeri haklara sahip olması gerektiği inanandaydım. Hıristiyanların kentlerde yaşamamalan eski imparatorları ve eski tanrıları memnun eden bir şeydi. Eski yönetimler bu şekildeydi. Ancak bu insanların inanç özgürlüklerini de düşünmek gerekliydi. Bundan önce de senden bana bu insanlara karşı hiçbir sertlikte bulunmamamı isteyen mektuplar gelmişti ve ben de öyle davranmış­ tım. Ancak onların da ilmili davranmaları gerekiyordu. Böylccc başka­ ları tarafından haksızlıklara uğramayacaklardı. Sen kendi eyaletinde onların tanrılarını tanıman için dalkavuklarla karşılaşmış olabilirsin. Bu nedenle eğer kendi seçiminle bu Tanrıya inanıyorsan sorun yok. Ama başkalannın dileklerine uyarak onlara inanıyorsan ileride şimdiki gücünü yitirebilirsin. Bizim eyaletimizde insanlar diğerlerini bu şekilde zorlayamazlar. Fakat senin tarafından yollanan bu fermanı zorunlu olarak eyaletlerde yaşayan tüm insanlara duyuracağım." Zorunlu olmasına karşın bu emri uygulamadı. Hiç kimse tarafından güvenilir ve içten bir insan olarak nitelendirilmiyordu. Zaten eskiden yaptıkları da o değişken ve kötü mizacını gözler önüne sermişti. İnsanlarımız yaşananlardan dolayı hiçbir yerde toplantı düzcnleyc-


2 4 2

F.USF.BİOS

medi. Çünkü iletişim haclarımız kesilmişti. Kiliseler inşa etmemize, toptancılar düzenlememize ve geleneklerini ize uygun olarak yaşamamı za izin verilmedi. Constancinus ve Liciııius barış ve dindarlığın savunucularıydı. Ayrıca bize dilediğimiz gibi hareket edebilme hakkı ranımışlardı. Ancak bıı dünyanın en günahkâr adamı sonuna dek bize karşı olan mücadelesini sürdürdü.

ONUNCU BÖLÜM Onu bu durumlara sürükleyen etkenleri, ilerleyen sayfalarda anlataca­ ğım. Fakat şunu söylemek isterim ki, insanlara yapılan haksızlıklara göz yummak bir maharet değildir. İmparator olması nedeniyle işleri dilediği şekilde yürütürken, kendi akılsızlığı ile sürekli olarak övünüp durdu. İmparatorlukta birlikte görev aldığı meslektaşlarından doğum, soy, akıl, eğitim ve zeka olarak her zaman saygı gören bir insandı. Gerçekten de kendi Tanrısının dileklerini yerine getirmek için elinden geleni yaptı. Aprallıklan deliliğe varmadan önce Licinius ile yaptığı anlaşmayı bozdu ve bir savaşın günahlarını üzerine aldı. Kısa bir süre sonra her kentteki tüm güçlerini bir araya getirerek etrafı sallamaya başladı. Fakat savaş başladığında yanındaki askerlerin büyük bölümü ondan ayrıldı. Şeytani umutlan suya düştü. Zafer Licinius’un olmuştu. Çünkü olayları yöneten sadece bir Tanrı vardı. Tiranın ordusundan geri kalanlar da savaşın sonunda zafer kazananın yanına geçtiler. Kısa bir şiire sonra tiranın imparatora ait elbiseleri elin­ den alındı. Fakat o. yine de bir erkeğe yakışmayacak bir yol izlemeye kal­ kıştı. Köylerde ve tarlalarda saklanmaya başladı. Kendisinin güvenliği için son derece dikkatli davranıyordu. Bu nedenle kaçmayı başarmış gibiydi. Ö te yandan ilahi kehanetler onun yaptığı bütün pis işleri gözler önüne seriyordu. Kehanetlerde şöyle diyordu: “ Büyük güç bir kralı korumayacak. O büyük güç tarafından bu insan teslim edilecek. Göreceksiniz ki Efendimizin gözleri kendisinin üzerindeyken ve o bir merhamet beklerken ruhunu teslim edecek."


KİLİSE TARİHİ 2 4 3

Daha sonra tiran kendi ülkesine gitmeye karar verdi. Burada ilk ola­ rak hayranlık duyulan azizleri katletti. Oradaki kahinlerin savaş kışkır­ tıcılığı yaptıklarına inanıyordu ve onlardan kurtulması gerektiğini düşünüyordu. Daha sonra kendi ününü arttırmak için Hırisriyanlara özgürlüklerini vermeye kalkıştı. Fakat kısa bir süre sonra ölümcül bir hastalığa yakalandı. Çıkardığı kanun şu şekildeydi: “ İmparator Caesar Valerius Maximinus, Gcrmanicus, Sarmaticus, Pius, Félix, Invictas, Augustus. İnsanların cahil olmadıklarını ve geç­ mişte yaşananları iyi bildiklerine inanıyorum. O rtak yarar ve çıkarlar için bazı avantajlar elde etmek istiyorsunuz. Daha önceden Diocletianus ve Maximinus döneminde yetkililer tarafından Hıristiyanlara karşı önemli işkenceler yapılmıştı. Bu kötü­ lükler her geçen gün çoğalıyordu. Fakat geçtiğimiz sene eyaletlerdeki valilere birer mektup yolladık. Buna göre insanlar diledikleri şeye inan­ maları yönünde herhangi bir baskı görmeyeceklerdi ve herhangi bir korku ve şüphe yaşamaksızın yaşamlarını sürdüreceklerdi. Fakat bunlar bizim kendi yargıçlarımız tarafından yanlış anlaşıldı. İnsanlar verilen emirlerden ötürü şüphe alcında kaldılar. Bu durum da istenmeden de olsa bu dinde bir ilerleme yaşanmasına neden oldu. Bu korkunç şüphelerin sona ermesi için şimdi okuduğunuz fermanı yayınlamaya karar verdik. Biz bu dine inanmak isteyen herkese izin veri­ yoruz. Herkes bu durumdan memnuniyet duyabilir ve dininin gelenek­ lerine göre yaşayabilir. Ayrıca Kurtarıcı için de bir ev inşa edilecektir. Bizden daha fazlasını beklediğinizi de biliyoruz. Örneğin Hıristiyanlara ait topraklar ve evler konusu var. Bunların hepsi kamulaştırıl­ mıştı. Bu nedenle bunların bir hediye olarak verilip verilmediği ya da satılıp satılmadığı araştırılacak. Diğer yandan bundan böyle Hıristiyanlar da diledikleri gibi mal sahibi olabilecekler." Evet bunlar sadece bir yıl sonra tiranın ağcından çıkanlardı. Evet bu kafir adam daha önceleri kentlerde yaşamamıza izin vermeyerek tüm yaşamımızı mahvetmişti. Son zamanlarda Hıristiyanların yakılmaları ya da öldürülmeleri yönündeki emirleri de kendisi vermişti. Bizlcre vahşi hayvanlar ve kuşlar aracılığıyla en kötü işkenceleri uygulamıştı. Şimdi ise çeşitli mallara sahip olduğumuzu, kiliseler yapabileceğimizi ve bazı haklarımız olduğunu açıklıyordu.


244

HUSfcBİOS

Sanki öylesine büyük itiraflarda bulunduğundan dolayı çekmesi gerekenden daha a / ceza çekmişti. İkinci savaşın hazırlıklarına başladı­ ğında mahvolup gitti. Fakat sonu arkadaşlarıyla beraber Tanrının günahkar düşmanlarına karşı savaşırken ölen cesur bir adamın sonuna benzemedi. Halen ordu­ sunu ve kendisini saklamaya çalıştığı sırada çekmesi gereken cezasını çekti. Açlıkla boğuştuğu sırada sanki Tanrı nın ani bir kırbacını yemiş gibi bütün vücudunda acılar hissetmeye başladı. Sanki Tanrının gön­ derdiği ateşle tüm eri darmadağın oluyordu. Geriye kupkuru kemikleri ve iskeleti kalmıştı. Normal koşullar altında vücudunun mezara gömül­ mesi gerekirdi. Ancak tüm vücudu eridiğinden ötürü ruhundan başka konulacak bir şeyi kalmamıştı. Her şeyini kaybetmek üzere olduğunda gözleri yuvasından fırladı ve kör oldu. Efendisine itiraflarda bulunabilmesi için halen solumaya devanı ediyordu. Sonunda ruhunu teslim etti. İsa’ya karşı şiddette bulunmanın cezasını çekti. Geriye kalan tek şeyse bir hayaletti.

ON BİRİNCİ BÖLÜM Evet, artık dinin en büyük düşmanlarından Maaiminus ortadan kalk­ ınıştı ve sıra kilisenin. Tanrı'nın ve İsa’nın dileklerine göre yenilenmesi­ ne gelmişti. Eskiden günahkar düşmanların utanç ve onursuzluk aşıla­ yan yaklaşımlarına karşın şimdi özgürlük sağlanmıştı. Maıciminus’un kendisi Tanrıdan nefret eden birisi olduğundan en berbat kanunlan yürürlüğe sokmuştu. Çocukları ve kendisi adına her kentte yapılmış olan resimleri yırtıldı. Kimileri ise siyah boyalarla onla­ rın yüzlerini sıvadı. İnsanlar onun heykellerini de parçaladı. Yerde uza­ nan parçalar insanlar tarafından aşağılanıyor ve alay ediliyordu. ö t e yandan başka dinden olan düşmanlar da katledildi. Maximinus ile beraber hareket edenler zincire vuruldu. Dalkavuklarının dinimize büyük kötülüğü dokunmuştu. Bu insanların en önde gelenlerinden birisi de Pcuketius'tu. Maximinus’un en çok onurlandırdığı ve şereflendirdiği insanlardan birisiydi. Onun zamanında ikinci ve üçüncü defa konsül seçilmişti. Aynı şekilde


KİLİSE TARİHİ 2 4 5

Mısır'daki Hıristiyan lan katleden Culciaııus da her memuriyette bulu­ nan bir adamdı. Maximinus’un zulmüne ortak olmuş olan başka bazı insanlar da cezalandırıldı. Tabii ki bir de Thcodoktos vardı. Mutlu Anriokhcia kentine heykel­ ler inşa edildiğinde gelmişti ve Maximinus tarafından buraya vali ola­ rak gönderilmişti. Licinius, Antiokhcia kentine geldiğinde sahtekarları araştırdı ve sonuçta bu insanlan bularak cezalandırdı. Onlar işkence görünce tüm bu işleri Thcodoktos’un planları üzerine gerçekleştirdiklerini itiraf etmek zorunda kaldılar. Ardından Thcodoktos’a ölüm cezası verildi ve diğerleri de ağır bir şekilde işkenceye uğratıldılar. Maximinus’un çocukları da bu olaylardan nasiplerini aldılar. Zaten imparatorun ailesinden olduklarından dolayı heykellerde ve yazıtlarda isimleri geçmekteydi. Tiranın akrabaları insanları bunalttıklarından ötürü yaptıklarıyla övünüyorlardı. Onlar da yukarıda belirtildiği şekil­ de çeşitli cezalar aldılar. Kutsal Kitaplarda yazan şu ibareyi yeterince anlayamamışlardı: “Prenslere ve oğullara güvenmeyiniz. Onların ruhlan dünyadan ayrıla­ cak ve geri dönecek. İşte o zaman onların düşünceleri tamamen yok ol­ muş olacak." Böylccc kafir birisi yönetimden uzaklaşmıştı ve yakıştığı gibi Constantinus ve Licinius tahta çıkmışlardı. Onlar ilk olarak dünyadaki düş­ manlığı sona erdirdiler ve Tanrının insanlara güzel bir yaşam sunduğunu göstermiş oldular. Hıristiyanların tarafında yer alarak Tanrı ya dindarlık­ larını ve minnettarlıklarını göstermiş oldular.


O

nuncu

K

it a p


KİLİSE TARİHİ 2 4 9

BİRİNCİ BÖLÜM Her şeye kadir olan evrenimizin kralına ve ruhlarımızı temizleyen İsa’ya teşekkürlerimizi sunarız. Kesin barışı korudukları ve içimizdeki sıkıntı­ ları temizledikleri için onlara minnettarız. Hn iyi dileklerimizle kutsal Paulinus’tan aslında daha önceki kitap­ larda söz edeceğimizi hatırlatmakla söze başlamak isterim. Ama bu onuncu kitapta gerçekleşti. Kiliselerin restorasyonu konusunda yaptık­ larını en güzel övgülerle sîzlere aktaracağız. Kendisi Kutsal Ruhun şu sözleriyle harekete geçirilmişti: “Tanrıya yeni şarkılar söyleyin. Çünkü harika işler başardı. Sağ eli ve kutsal koluyla zafer kazandı. Halklara kurtarışını gösterdi. Zaferini bildirdi." İzninizle, uyumlu şarkılar söylemek istiyorum. Şu ana kadar kasvet­ li bir gözlükle baktığımız şeylerden kurtulup ilerlememizi göstermek istiyorum. Tanrı adına ölen kutsal şehitlerimizi anmama izin verin. Ondan evvel nice doğru insanlar sizin gördüklerinizi görmek, duyduk­ larını duymak istediler, ama başaramadılar.’ Daha iyi şeyler yapmak istiyorum. Mesihle beraber olsam daha iyi-


EUSHBİOS

dir. Ö te yandan hayran olduğumuz tarafından gönderilen büyük hedi­ yelerle şaşırtıldık. O na ruhlarımızın tüm gücüyle ibadet ettik. Zaten şu da söyleniyordu: “Gelip, Tanrının yaptıklarını, dünyada yol açtığı fela­ ketleri görün. Dünyanın her yerinde savaşları durdurur. Yayları kırar, mızraktan parçalar, kalkanları yakar.“ Bu şeyleri açıkça yerine getirmemize izin verilmesine çok sevindik. Tanrının düşmanlarının soyunun tamamının yaptıkları yüzünden yok olduğunu gördük. Birdenbire hepsi yok oldular. Ama bu da, ilahi ifadelerin yerini bulması demekti: “Kötü ve acımasız adamı gördüm. Dikildiği toprakta yeşeren bir ağaç gibi dal budak sarıyordu. Geçti, gitti, yok oldu. Aradım, ama bulamadım onu." Sonunda bir gün parlak bir ışık geldi. Bu ışık İsa'nın ışığını gölgclcyemedi. Bizim bir çabamız olmaksızın insanlar kutsandı. En azından Tanrımız bize hayırseverliğini gösterdi.

İKİNCİ BÖLÜM İnsanlar tiranların baskısı altında yaşamaktan kurtuldular. Eski hastalık­ larımız iyileşti. Dünyanın her yerindeki insanlar tek bir Tanrıyı bilme­ ye ve onu korumaya başladılar. Özellikle de ümitlerimiz arttı. Hepimizde ilham kaynağı olan çiçekler açtı. Daha önceden büyük sıkıntılarla terk etmek zorunda kaldığımız yerlere geri döndük ve bura­ larda yeniden kiliselerimizi kurup onları engin bir yüksekliğe çıkardık. En önemli yöneticiler de artık daha yaygın bir biçimde Tanrının cömertliğini onaylıyorlardı. İmparatorlar çeşitli hediyeler ve paralarla beraber piskoposlara özel mektuplar yolladılar. Bu kitap bunların Latince’den Yunaııca’ya çevrilmeleri için uygun bir yerdir. Böylcce gele­ cek nesillere önemli bir eser bırakmış oluruz.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM Bütün isteklerimizin ve dualarımızın gerçekleşmesinden sonra yepyeni kiliseler kurulmaya başlandı. Yabancı ülkelerden piskoposlar bir arava


K İL İS E T A R İH İ

251

coplandılar vc insanlar Isa ile uyumlu bir şekilde birbirlerine olan aşk­ larını gösterme fırsatı buldular. Böylccc ilahi ifade de yerini bulmuş oluyordu: “Kemikler birbirlcriylc birleşiyorlar." Gerçekten de bildirilen her şeyin şaşırtıcı bir şekilde gerçekleştiği görülüyordu. Kutsal Ruha inananlar güçlerini birleştirmişler. Tanrımızı övmek için ellerinden geleni yapıyorlardı. Aynı dönemde mükemmel rahipler insanlara yol gösterdiler. Kutsal ayinler düzenlendi vc görkemli kutla­ malar yapıldı. Kiliselerde yapılan toplantılarda, ilahiler ve Kutsal Kitaptan bölümler okundu. Bunların dışında yine Kurtarıcımız şerefi­ ne bazı gizli semboller konuldu. Aynı dönemde kadınlı erkekli herkes Tanrıya şükranlarını hem akıl hem de ruhları yoluyla gösterme firsatı buldular. Her piskopos katıldığı toplantılarda kabiliyeti oranında Tanrı yi en iyi şekilde övmeye çalıştı.

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM Bu sıralarda çok sayıda piskoposun arasında kiliseye birisi daha girdi. Bu adanı, Fenike’nin Tyrc kentindeki gayretleriyle ön plana çıkmıştı, işte onun Tyrc piskoposu Paulinus’a yazdığı övgü söylevi: “Dostlarım vc Tanrı nın rahipleri! Kutsal kentin yeni Kudüs’ün ken­ di güveyi için hazırlanmış süslü bir gelinin gökten, Tann’nın yanından indiğini gördüm. Belki de yeni Beseel diye adlandırılabilir. Tanrı yeni tapınağın eski­ sinden daha görkemli olacağını ve buraya esenlik vereceğini söylüyordu. Sizler henüz Tanrı’nın küçük yaştaki çocuklarısınız. Dindarca bir yaşam sürmek için okullara gidiyorsunuz. Uzun bir süre önce bizlcre Tanrımız için ilahiler okumamız ve onun ününü yükseltmemiz için izin verildi. Biz de bizden öncekilerin neler yaptığı konusunda K utsal K itaptaki şu ifadelerden etkilendik: ‘Ey Tanrım! Atalarımız bize neler olduğunu anlattılar. Kulaklarımızla duy­ duk, eski günlerde neler yaptığını.' Sizi kısa zamanda kurtaracağım. Evrenimizin canayakın Tanrısının


j* .

IU M iMOS

sadece sözleri değil, aynı zamanda yaptığı işleri de bunu ispatladı. İlahiler okumamız ve zafer türküleri söylememiz için bize ikinci defa izin verdi. Şöyle diyordu: Her şeyin hakimi Tannmız’ııı kentinde, nasıl duyduysak onları gördük. Tanrı onu sonsuza dek koruyacak." Yeni bir kent inşa etti. Ardından da şöyle dedi: “Nasıl yaşaman gerektiğini bilmen için yazıyorum." Başka bir yerde ise şöyle demektey­ di: "Ey Tanrı kenti! Senin için ne yüce sözler söylenir." Hepimizi bir araya getiren Tanrımız ayrıca şunların da gerçekleşmesine izin verdi: “Bana Tanrının evine gidelim dendikçe sevinirim. Tanrı iyi ve doğru­ dur. Her zaman günahkarlara yol gösterir." Sadece bizim bir arada olmamıza değil aynı zamanda ruhlarımızın da birleşmesine izin verdin. "Tanrımız büyiikrür ve kutsal kentte Övül­ meye değer. Sen insanların en güzelisin. L ü tu f saçılmış dudaklarına. Çünkü Tanrı seni kutsadı. Büyük harikalar yaratan varlığa, sevgisi son­ suzdur." Tanrının adına öncesizlikten sonrasızlığa dek övgüler olsun. Yoksulları yerden kaldırır, onları çöpten çıkarır. Aç olanların karınları­ nı doyurdu, zenginleri ise geri çevirdi. Sadece eskiden yaşamış inançsızların inaçlı olmasını değil, başka şey­ leri de başardı. Her şeye kadir olan Tanrımız şarkılar söylememize izin verdi. Büyük halikalar yaratan Tanrımıza saygımız sonsuzdur. Büyük kralları vurana saygımız sonsuzdur. Kötü günlerimizde bizi hatırlayana, düşmanlarımızdan bizi kurtarana sevgimiz sonsuzdur. Gezegenimizin Tanrısı adına yüksek sesle ağlamamızı bitirmemize hiçbir zaman izin verme. Onu kutsal bilgileri öğrettiği, gerçek dini öğrettiği, kafirleri yaktığı, Isa'yı kutsadığı ve tiranlan köleleştirdiği için onurlandırmamıza izin ver. O, sadece cana yakın babanın oğlu değildi. İsteyerek onun elbiseleri­ ni giydi ve hiçbir zaman yalan söylemedi. Adeta mükemmel bir hekim gibi acı çekenlerin yaralarına merhem oldu. Oysaki biz o zamanlar acı verici hastalıklarla boğuşup duruyorduk. Cennetten hiç kimse onun gibi insanlara zarar vermeksizin kurtarıcılık yapmadı. O, hem bizim çürümüş yapımıza yetişti, hem bizim yapmamız gere­ kenleri yaptı hem de bizim kafirliğimizin cezasını çekti. Bizleri mezarla­ rımızda yan Ölü bir biçimde yararken kurtardı. Sadece eski insanları değil, günümüzde yaşayaıılan da kurtardı. Bütün bunları Babamız tara-


KİLİSE TARİHİ 2 5 3

tından kendisine verilen ışık ve yabanı sayesinde gerçekleştirdi. Babamız’m isteği dışında bunları hiçbir beklentisi olmaksızın yapmıştı. Tüm insan ırkı yalancı iblislerin keyfi uyannea kasvetli toprağın altın­ da ve karanlık derinliklerde gömülüydü. Onun görünmesi ise âdeta bir balmumunun erimesi gibi üzerimizdeki tüm sıkıntıları giderdi. Fakat kötülüklere gıpta eden ölümcül iblis hemen karşımıza dikildi. Bir köpek gibi dişlerini gıcırdatarak üzerimize saldırmaktan çekinme­ di. Çılgınlığa varan hareketleriyle evlerimize ve kiliselerimize saldırdı. Daha sonra bir yılan gibi tıslayarak kafir tiranlar yoluyla üzerimize ölüm yağdırmaya başladı. Ardından zehirlerini saçmaya devam ederek putlar için kurban kesilmesini sağladı. Bize saldırmak için her türlü hayvan kılığına girdi. Tann her konuda sabırlıydı. Yeterince acı çektiği­ mizi gördükten sonra kudretli askerlerinin hiçbir isme sahip olmama­ larına karşın aniden ortaya çıkmalarına ve düşmanlarını yok ermelerine izin verdi. Bu insanların arkadaşları ve akrabaları Tanrının izniyle dünyadaki, aydaki, cennetteki ve diğer her yerdeki cıı büyük şereflere ve en yüksek yerlere ulaştılar. Hatta daha önceden olmadığı gibi bu putların yüzleri­ ne tükürüldü. Eski insanların, iblislerin kutsanmamış ayinlerine yöne­ lik düzenlemeleri ortadan kaldırıldı. Onlar sonunda Tanrının oğlu ve Kurtarıcımız İsa’nın dünyanın kralı olduğunu itiraf etmek zorunda kaldılar. Onun yazdırdıkları dün­ yadaki kentlerin ortasında kurallar haline getirildi. Kafirler üzerinde zaferler kazanıldı. Tanrının oğlunun ebediyete kadar en yüksek yerde bulunması gerektiği onaylandı. Çok tanrılı dinin yerine sadece evrenin bir tanrısı olması gerektiği kabul edildi. Dünyadaki hangi kral kendi adma böyle bir şeref kazanabilmişti? Hangi kralın dini yasaları dünyanın sonuna dek uygulanmaya devam etmişti? Kim şefkatli yasalarıyla, uygarlaşmamış barbarların geleneklerini ortadan kaldırmayı başarmıştı? Kim kendi yaşamı boyunca saldın altın­ da kalmasına karşın kendisinden sonra gelecekler için böylesine bir yol göstermişti? Kim ismi çok fazla duyulmamış bir halkın ortaya koyduğu kurallarla dünya çapında tanınmasına yol açmıştır? Kim kendi askerlerinin di^;r-


¿ 5 4

EUSEBIOS

lerine karşı çok daha sert vc hoşgörüsüz, ama kendi yandaşlarına bu kadar dindarca davranmasını sağlamıştır? Hangi kral kendisinin ölümünden sonra da askerleri üzerinde bu kadar hakimiyet kurabilmiştir? Yunanlılar, barbarlar hatta krallar bile bundan hoşlandılar. Onların kendileri de Kurtarıcımız'ın iktidarını kabul etmediler mi? Çünkü ne deniyordu: **0 söyleyince her şey var oldu." Evrenin Tanrısının sadece bir şeyleri başıyla onaylaması yercrli değil miydi? Özel bir konuşmayla tüm bunların nasıl gerçekleştiği anlanlabilir. Ayrıca işçilerimizin bu konuda ne kadar gayret sarfcttikleri açıklanabi­ lir. Hu canlı tapınakların hareket eden taşlarla ve elçilerin ve peygam­ berlerin istekleriyle kurulduğunu söyleyebiliriz. Binanın köşe taşı İsa’ydı. Ama hiçbir zaman diğer parçaları reddetmemişti. Yapının kötü­ lüklerden oluşan kısmıysa halen ayaktadır. Fakat artık Babamız’ın da onayıyla kilisemiz bu yapının bir temel taşı haline geldi. Tanrının formlarıyla şekillendirilmiş olan bu yaşayan tapınak en büyük ilahi mabeddi. Kim böylesine kutsal ve görünmeyen bir yeri bil­ dirmeyi göze alacaktı? Baş rahipten başka kimin ruhunun bu ilahi gizemleri kavramasına izin verilmiştir? Ordunun komutanı olan baş rahip, şeref bakımından kendisini ikin­ ci sıraya yerleştirmekteydi. O, babamız taralından ilahi sürünün çoba­ nı olarak görevlendirilmişti. Harun ya da Mclchizedec de Tanrının oğlu gibi sürekli ettikleri dualan birleştirdiler. Fakat birinci sıraya yerleşmelerine izin verilmedi. Her zaman başra­ hibin ardından ikinci sırada yer aldılar. Tecrübesi vc yaşam süresinin uzunluğu ile karşımıza çıkan herkes ilahi kuralları düzenledi. Rahibin tek başına başardığı işicrdense ilahi destek sayesinde yaptıkları çok daha önemlidir. İsa’nın şöyle dediği söylenir: “Oğul. Babanın yaptıklarını görmeden kendi başına bir şey yapmaz." O halde onun yaptıklarını tekrarlamak için ona hayran olmak gereklidir. Bildiğimiz kadarıyla onları yapabil­ mek olası bir şeydir. Kutsal Kitap’ta şöyle denir: “Beceri, anlayış, bilgi vc her türlü ustalık vermek için onu kendi ruhuyla doldurdu." Ona başka şeyler de öğrettikten sonra tapınağın kurucusu olmasını istedi. Böylcce Isa’nın ruhunda kendi becerilerini sergilemiş oldu. Onun


KİLİSE TARİHİ 2 5 5

aklının zenginliği ve becerileri için ne söyleyemeye kalkışsak yeterli gel­ meyecektir. Bağlayıcılığıyla hepimize yol göstermektedir. Bütün bu beceriler düşmanlarımız tarafından da gözden kaçınimadı. İlk olarak insanların savaşımız için canlanmalarım sağladı. Başta bizimle aynı acıları çekmiş ve türlü sıkıntılara katlanmış olan kiliseyi düşündü. Bir annenin çocuğuna yaptığı iyilikler gibi o da bizim yanı­ mızda oldu. Kutsal Kitapta da vahşi hayvanlar savaşılacağına dair sözler bulun­ maktaydı: “ Ey Tanrım! Sök genç aslanların azı dişlerini!" Aynı şekilde çocuklardan da söz edilmekteydi. Tum bunlar Tanrı nın düşmanlarını ve kafirleri yalanlamak için yapılıyordu. Tanrının düşmanları bir süre başkalarına rahatsızlık verdiler, ama daha sonra yaptıklarının cezasını çektiler. Eski Kutsal Kitaplarda tüm bu olayların gerçekleşeceği bildirilmişti. Bakın neler söyleniyordu: “ Kılıç çekti kötüler, yaylarını gerdiler, yoksullan yıkmak için. Doğrıı tarafta olanları öldürmek için. Ama bu kılıçlar kendi kalplerine sapla­ nacak. Yaylan da kırılacak.” “Kötüleri yok ettin. İsimlerini sonsuza dek sildin. Yok oldu düşmanlar, kökünden söküldüler. Anıları bile kalma­ dı." “Unlar düşüyor, biz ise ayaktayız.” “Sen de uyanınca onların görün­ tüsünü küçümseyeceksin.” Bütün bu olaylar gözlerimizin önünde ger­ çekleşti. Devler gibi Tanrı nın karşısında savaşı sürdürüyorlardı ve bu yolda öldüler. Sonunda Tanrının sabrı taştı ve onları terk etti. İshak ile konuş­ malara bir göz gezdirelim: “Ç öl ve kurak toprak sevinecek, bozkır coşup çiğdem gibi çiçeklenecek.” “Gevşek elleri güçlendirin, pekiştirin çözülen dizleri. Yüreği kay­ gılı olanlara, güçlü olun, korkmayın devin, İşte Tanrınız geliyor! Öç almaya, karşılık vermeye geliyor. Sizi O kurtaracak.” Topallar geyik gibi sıçrayacak, sevinçle haykıracak dilsizlerin dili. Çünkü çölde sular fışkı­ racak, Irmaklar akacak bozkırda. Kızgın kum havuza, susuz toprak pınara dönüşecek. Çakalların yattığı yerlerde kamış, saz ve ot bitecek. Bunların hepsi Kutsal Kitaplarda yazılıdır. Bu şeyler hiçbir zaman bir söylenti olmadılar. Kutsal K itapta şöyle deniyordu: “Gür bir orma­ na, baltayla dalar gibi girdiler. Baltayla, balyozla kırdılar, bütün oyma­ ları.” Kutsal olan şeyler de yakılmıştı. Bakın onun için ne deniyordu:


2 5 0

EUSEBİOS

“Ateşe verdiler tapınağını, yerle bir edip onun kutsallığını bozdular. Adının yaşadığı evin." Daha sonra şunlar ifade ediliyordu: "Ama geç­ mişten bu yana kralım sensin Tanrım! Yeryüzünde kurtuluş sağladın. Gücünle denizi yardın. Canavarların kafasını sularda parçaladın." İsa’nın aynı şekilde cezalandırılmasını istemişti. O konuda da şunlar söyleniyordu: “Çünkii o sevdiklerini terbiye eder. Oğlu olan herkesi cezalandırır." İslah edildikten sonra,solmuş bir bitkinin yeniden çiçek açması gibi bir durum ortaya çıktı. Zaten Kutsal Kitapta bu da ifade edilmişti: “Gevşek elleri güçlendirin, pekiştirin çözülen dizleri, topallar geyik gibi sıçrayacak, sevinçle haykıracak dilsizlerin dili. Çünkü çölde sular fışkı­ racak, ırmaklar akacak bozkırda. Kızgın kum havuza, susuz toprak pınara dönüşecek. Çakalların yattığı yerlerde kamış, saz ve ot bitecek.” Zorbalar tarafından uyuşturulan ruhlar Kurtarıcımız tarafından iyi­ leştirildi. Endişe etmemeleri için onlara şöyle denilmişti: “ Yüreği kaygı­ lı olanlara, güçlü olun, korkmayın deyin; işte Tanrınız geliyor! ö ç almaya, karşılık vermeye geliyor. Sizi O kurtaracak." Zcrubabel daha önceden buna benzer sözleri çöldeyken işitmişti. İlk başta ölü vücut yüzünden acılar içindeydi. Ancak daha sonra kendisini teselli ettiler. Bu konuda dualar yardımcı oldu. Ölünün aslında tüm kötü hastalıklardan kurtulduğunu anladı. Bundan sonra kendisi eski giysilerini giymedi. Kutsal kehanetlerde ne deniyordu: "Yeni tapınağın görkemi eskisinden daha büyük olacak." Böylecc çok daha büyük bir alanı kapsayarak çok daha önemli bir vazife görmeyi başardı. Yükselen güneş ışınları gibi çok daha geniş bir alanı aydınlatmaya başladı. Artık bu inanca yabancı olanları da aydınlatıyordu. Giren insanlar mevcut dönüşümden belleklerinin etkilenmesine engel olamı­ yorlardı. Böylcce tüm insanlar bu çekici manzaradan etkilendiler. Birisi gerektiği şekilde alınmaksızın tapınağa girmek için geçide geldi. Arada bir boşluk vardı ve burada gerektiği gibi süslendi. Tapınağın her yanında direkler yükseliyordu. Bu direklerin arasından da güneş ışığı ve hava görülebiliyordu. Burada kutsal arınma sembolleri yerleştirilmişti. Dileyen herkes tapınağa girmeden evvel kendisini arındırabilirdi. İçeri girenler için


K İL İS E T A R İH İ 2 5 7

eşsiz güzellikteki bu yer birinci duraktır. Fakat o adam burada hiçbir şey yapmadan geçti. Sanki kendisinden sonra bir kraliçe gelecekmiş gibi tapınağın ortasındaki bronz ve demir katmanları güzelleştirdi. Bu adam .tapınağın tüm salonlanna açılan yerlerinde antreler yaptı. Güze! oymalarla içeri daha iazla ışığın girmesini sağladı. Kraliyet F.vi denilen kısmı ise çok daha güzel malzemelerle donattı. Buranın muhteşem güzelliğini taril"etmek biraz gereksiz görünebilir. Lübnandan gelen sedirler de konulmuştu. Kutsal Kitapta bakın onlar için ne deniyordu: “Tanrının ağaçları, kendi diktiği Lübnan sedirleri suya doyar.” Peki ben neden bu muhteşem güzelliği ayrıntılı bir biçimde anlatı­ yorum? Tapınağın içi tamamlandıktan sonra yüksek koltuklar getirildi. Kutsal salonun ortasında ise birçoklarının erişemeyeceği yükseklikte ahşap oymalar yapıldı. Yayaların yürüyecekleri kaldırımlar da ihmal edilmedi. Bunun için en güzel mermerler getirildi. Ardından da içerideki tüm yapılar içten birbirlerine bağlandı. Böylccc Süleyman’ın tapınağı tamamlanmış ol­ du. Diğer yandan tapınağı yapan kişi arınmak için suyu da düşünmüş­ tü. Peki bunun nedeni neydi? Belki de, “Tapınak eskisinden daha gör­ kemli olacak” diye Kutsal K itapta yazılıydı. Gerçekten de Kutsal Kitapta daha önceden bildirildiği gibi bozkır coşup sevinmişti. Kutsal K itapta şöyle de denmekteydi: “Tann’da büyük sevinç bula­ cağım, Tannm’la yüreğim coşacak. Çünkü çelenlde süslenmiş güvey gibi, takılarını kuşanmış gelin gibi, bana kurtuluş giysisini giydirdi, beni doğruluk kaftanıyla örttü. Toprak filizlerini nasıl çıkartır, bahçe ekilen tohumlan nasıl yetiştirirse. Egemen Tann da doğruluk ve övgü­ yü bütün ulusların önünde öyle yetiştirecek." Aynca Kutsal Kitapta şunlar da ifade edilmektedir: “Beni dinle, ey halkım, bana kulak ver, ey ulusum! Yasa benden çıkacak, halklara ışık olarak adaletimi yerleştireceğim.” “Başınızı kaldırıp göklere bakın, aşa­ ğıya, yeryüzüne bakın. Çünkü bu gökler duman gibi dağılacak, giysi gibi eskiyecek yeryüzü; üzerinde yaşayanlar sinek gibi ölecek. Ama


2 5 8

EUSEBİOS

benim kurtarışım sonsuz olacak, ardı kesilmeyecek zaferimin." “Ey sîz­ ler, doğru olanı bilenler, yasamı yüreğinde taşıyan halk, dinleyin beni! İnsanların aşağılamalarından korkmayın, yılmayın sövgülerinden. Güvenin yediği giysi gibi, kurtçuğun yediği yapağı gibi yitecekler. Oysa zaferim sonsuza dek kalacak, kurtarışım kuşaklar boyu sürece." “Uyan, ey Yeruşalim. uyan, kalk ayağa! Sen ki, Tanrının gazap kâsesi­ ni O nun elinden içtin. Tamamını içtin sersemleten kâsenin. Doğur­ duğun bunca oğuldan sana yol gösteren yok, elinden tutan da yok büyüt­ tüğün bunca oğuldan." “Egemen Tann, kendi halkını savunan Tanrın di­ yor ki; seni sersemleten kâseyi, gazabunın kâsesini elinden aldım. Bir da­ ha asla içmeyeceksin ondan. Onu sana eziyet edenlerin eline vereceğim; onlar ki sana, yere yat da üzerinden geçelim dediklerinde, sırtını toprak, yol ettin.” “ Uyan, ey Siyon, uyan, kudretini kuşan. Ey Yeruşalim. kutsal kent, güzel giysilerini giy. Çünkü süıınctsizicrle murdarlar kapılarından asla içeri girmeyecek artık. Üzerindeki tozu silk! Kalk, ey Yeruşalim, tahtı­ na otur, boynundaki zinciri çöz, ey Siyon, tutsak kız." “Başını kaldır da çevrene bir bak: Hepsi toplanmış sana geliyor. Ben Tann, varlığımın hakkı için diyorum ki, onların hepsi senin süsün olacak, bir gelin gibi takınacaksın onları. Çünkü yıkılmış, viraneye dönmüştün, ülken yerle bir olmuştu. Ama şimdi halkına dar geleceksin, seni harap etmiş olan­ lar senden uzak duracaklar.” “ Yitirdiğini sandığın çocuklarının sesini yine duyacaksın: 'Burası bize dar geliyor, yaşayacak bir yer ver bize, diyecekler. O zaman içinden, 'Kim doğurdu bunları bana? diyeceksin, ‘Çocuklarımı yitirmiştim, doğuramıyordum. Sürgüne gönderilmiş, dışlanmıştım, öyleyse bunla­ rı kiın büyüttü? Yapayalnız kalmıştım; nereden çıkıp geldi bunlar?" Bütün bunlar Yeşeya’nın kitabında ifade ediliyordu ve bunların hep­ sinin önceden bildirilmeleri gerekiyordu. Gelin ve damat evlenecekleri zaman bu sözler tekrarlanırdı. Rahip­ ler Evrenin Tanrısından ve İsa’nın gücünden etkilenerek ellerini hava­ ya kaldırıp sözleri tekrarlarlardı. Şu ana dek anlattıklarımız büyük bir merak ve hayranlık uyandır­ maktadır. Ancak daha hayranlık uyandıran şeyler de vardır. Kastetti­ ğim şey binanın yapısından çok ruhlarımızın yapısıdır.


KİLİSE TARİHİ 2 5 9

Kursal oğulun Tanrıya benzerliğini gösteren hemen her yerde resim­ ler bulunmaktadır. Onun dürüst ruhu dünyevi meselelerin üzerindey­ di. Şu sözcükler kullanılıyordu Kutsal K itapta: “Aralarında oturaca­ ğım, aralarında yürüyeceğim. Onların Tanrısı olacağım, onlar da benim halkım olacak.” O halde başlangıçtan itibaren kutsal kitabımız mükem­ mel bir biçimde arındırılmıştır. İblis ise kendi tercihiyle kötü oldu. Tanrı iyi bir koruyucudan yok­ sun kalmıştı. Kolay bir rakip olmasına karşın ilahi rakibine karşı saldı­ rıya geçmekten çekinmedi. Sonunda öyle bir hale geldi ki Tanrının güzel fikirlerinden tamamen mahrum kalarak yalanlar söyledi.

47 Oysaki çeşitli acılar çekildikten sonra Babamız onları korudu. ilk olarak ruhlar temizlendi ve kafirler yok edildi. Bu kafirler Tanrı’dan nefret eden tanrıtanımazlardı. Aslında çok uzun zaman önce kutsanmışlardı ve kötülükler fırtınası içinde bunu bir sığınak olarak görmüşlerdi. İşte bu yolla ruhlar temizlenmişti. Bütün zihinler temizlendikten sonra herkes Tanrının sevgilisi oldu, tik günden itibaren kendilerine bir basiret ve hediyeler bahşedildi. Yine bu konuda Kutsal Kitap’ta neler söylendiğine bir bakalım: “ Bakın, bu putlarla uğraşanların hepsi utanacak. Onları yapanlar salt insan. Hepsi toplanıp yargılanmaya gelsin. Dehşete düşecek, utanacak­ lar birlikte. Demirci aletini alır, kömür ateşinde çalışır, çekiçle demire biçim verir. Güçlü koluyla onu işler. Acıkır, güçsüz kalır, su içmeyince tükenir. Marangoz iple ölçü alır, tahtayı tebeşirle çizer. Raspayla tahta­ yı biçimlendirir, pergelle işareder, insan biçimi verir. İnsan güzelliğin­ de, evde duracak bir put yapar. İnsan kendisi için sedir ağaçları keser, palamut, meşe ağaçları alır. Ormanda kendisine bir ağaç seçer. Bir çam diker, ama ağacı büyüten yağmurdur." Daha sonra insanlara çeşitli görevler verildi. Kimileri gerçek inançla diğerleri arasında bir duvar örmekle meşguldüler. Başka insanların da tapınağa girmelerine izin verildi. D ört Incil'in içerdiği öneriler de ilk defa burada öğretilmeye başlandı. İşte Hıristiyanlık öğretileri ilk olarak bu pencerelerden yayılmaya başlamıştır. Daha sonraları tapınağın tüm antreleri İsa’nın resimleriyle ve Kutsal


l6 ö

EUSEBİOS

Ruh ile süslendi. Bu ayrıntılar tapmağa daha da muhteşem bir hal kazandırdı. Buradaki ruhlar çok büyük bir kraliyet evi hazırlamışlardı. Sadece ruhlar olmaksızın ve gösterişsiz olarak da harika bir yerdi. Tapınakta her zaman çok sayıda tahta koltuk ve başka hediyeler de bulunmaktaydı. Kutsal Kitapta şöyle denmektedir: “Ateşten dillere benzer bir şeylerin dağılarak her birinin üzerine indiğini gördüler." Bütün bu olaylar, İsa’nın liderimiz olduğunu düşünmek için yetcrlidir. Kutsal Ruh’ıın ve İsa’nın gücünü anlamak isteyenler buraya baka­ bilirler. Koltuklar ise belki de melekler için ayrılmıştı. Bütün bunların başka nasıl bir açıklaması olabilirdi? Onun ellerini uzatmış olan resmi insanları Evrenimizin Tanrısının yanına davet edi­ yor gibiydi. Burada, Babamız için kansız kurban törenleri de düzenlen­ di. İlk olarak kendisi büyük bir hürmetle Tanrımıza ibadet etti. Bize düşen de onu takip etmektir. Her şeyin yaratıcısı olan Tanrımız, bütün dünyada tanınacak böylcsinc muhteşem bir tapınak inşa ettirdi. Böylccc ona, burada her şekilde rapılabilecekti. Kutsal Kitap'ta neler söylendiğini hatırlayalım: “Göksel Kudüs özgürdür, bizim annemizdir." “Oysa ki sizler Siyon D ağına, yaşayan Tanrının kenti olan göksel Kudüs’e, bir bayram şenliğinde on binlerce meleğe, adları göklerde yazılmış ilk doğanların topluluğuna yaklaştı­ nız.” “Tanrının kendisini sevenler için hazırladıklarını, hiçbir göz gör­ memiş, hiçbir kulak işitmemiş, hiçbir insan yüreği kavramamıştır.” Yine Kutsal K itapla devam edelim. Şöyle deniyordu: “ Bütün suçla­ rı bağışlayan, bütün hastalıkları iyileştiren, canını ölüm çukurundan kurtaran, sana sevgi ve sevecenlik tacı giydiren, yaşam boyu seni iyilik­ lerle doyuran O ’dur. Bu nedenle gençliğin kartalın ki gibi tazelenir." “Bize günahlarımız oranında davranmaz, suçlarımızın karşılığını ver­ mez.” “ Doğu barıdan ııc kadar uzaksa, o kadar uzaklaştırdı bizden isyanlarımızı. Bir baba çocuklarına nasıl sevecen davranırsa, Tanrı da kendisinden korkanlara öylesine sevecen davranır.” Tum bu olayları, yaşanan zaman içinde bir kez daha aklımızdan geçi­ relim. Ruhunuzun gücüyle bütün bunların yazarına saygı gösterin. Şimdi de sarsılmaz banşın sonsuza dek sürmesi için yüksek sesle dua ede­ lim. Kurtarıcımız ve Efendimiz için de daima dua edelim. Amin.


KİLİSE TARİHİ 2 6 1

BEŞİNCİ BÖLÜM Şimdi, Constantiııus ve Licinius’un fermanına değinmek istiyorum*. İmparatorluk fermanının Latince’den çevirisi: “Daha önceden bilinen dini özgürlükler reddedilemez. Herkes kendi seçtiği inanca uygun şekilde yaşamalıdır. Hıristiyanlar da en az diğerleri kadar kendi inançlarını ve geleneklerini korumalıdırlar. Biz bu emirleri sırayla verdiğimiz ve her geçen gün yenilerini ekledi­ ğimizden bu yana kimi insanlar bazı kurallara uymamış olabilirler. Biz Constantinus Augustus ve Licinius Augustus olarak nezaket kuralları altında Milano kentinde bir araya geldik. Diğer konularda olduğu gibi bu konuyu da çözümlerken temel çıkış noktamız diğerleri­ nin inançlarına saygılı olmaktı. Bu nedenle Hıristiyanlar da dahil olmak üzere insanların seçtikleri dine inanmalarını kararlaştırdık. Göksel varlık nasıl bir şey olursa olsun ülkemizi koruyabilir. Bu nedenle Hıristiyanların ve diğerlerinin diledikleri şeyi yapabil­ melerine izin verdik. Herkesin kendince ve Tanrısının tanımlarına göre bir özgürlük anlayışı bulunmaktadır. Ardından bu konuştuğumuz şeyleri yazılı hale getirmeye karar ver­ dik. Eskiden Hıristiyanlarla ilgili sert kararlar alınırken anık bunların yumuşatılmasının daha doğru olacağını düşündük. Her kim yaşamını bir Hıristiyan olarak sürdürmek isterse bunu dilediği gibi yapabilir. Böylccc bu sorunu çözümledik ve onların kendi dinine inananlara tam bir özgürlük sağladık. Onlara bu dini özgürlüğü tanırken diğerlerinin de diledikleri gibi Tanrılarına tapınmalarına izin veriyoruz. İnsanlar kendilerini daha çok memnun edecek Tanrı yı seçerek diledikleri gibi ibadette bulunabilir­ ler. Biz ise hem Tanrılar arasında bir sıralama yapmayacağız hem de bir ayrımda bulunmayacağız. Öte yandan Hıristiyanların biraz daha fazla gözetilmelerini ve dile­ dikleri zaman bir araya getirilmelerini sağlamak istiyoruz. Eskiden size gönderilen mektuplarda farklı emirler verilmişti. Eğer bir şekilde Hıristiyanların hâzinelerinden para aldıysanız bu parayı herhangi bir geciktirme, tereddüt ya da başka yerden para bekleme bahanesi olmak­ sızın hemen geri ödemelisiniz.


2Ó 2

EUSEBİOS

Yine aynı şekilde Hıristiyanlar'dan alınanlar aynı şekilde geri veril­ meli ve diledikleri şeyler yerine getirilmelidir. Tıim bu şeyler gccikririlmck.sizin yerine getirilmelidir. İnsanlar Hıristiyan olduklarından dolayı mallanna el konulmuştu. Bunların hepsini toplayıp bir araya getirin. Hatta başka ycrlerdekilcri de alın. Bunları kanunlara uygun bir şekilde hiç tereddüt etmeksizin eski sahiplerine geri vereceksiniz. İşte bu zaman son derece erdemli insanlar haline dönüşeceksiniz. Tabii ki onlar kullanunın bir karşılığı ya da mal­ larının değer kaybetmesinden ötürü sizden bir tazminat bekleyebilirler. Yapmanız gereken şey Hıristiyan toplumunuıı çıkarına olacak olan her şeyi yapmaktır. Emirlerimiz hızla yerine getirilebilir ve böyle çabu­ cak kamu düzeni yeniden kurulabilir. Daha önceden de söylediğimiz gibi Tann, iyilik yaptığımız her işte ve daima yanımızda bulunacaktır. Bütün bu kararlann herkes taralından bilinmesi ve konudan haber­ dar olmayan hiç kimsenin kalmaması için bu ferman her yerde ilan edi­ lecektir." Ö te yandan bir de sadece kiliseye gönderilen bir başka ferman olduğu söylenmektedir. Bu da şu şekildedir: "Ç ok değer verdiğimiz, hayırsever Anunilius’u içtenlikle selamlarız. Kendisinin bunların dışında önemsediği bir başka konu varsa o da yeri­ ne getirilecektir. Bu mektubun gönderilmesinin amacı kilisenizdeki ya da başka yer­ lerdeki Hıristiyanlar için yapabileceğimiz bir şey olup olmadığını öğren­ mektir. Gerçi kiliseler için yapabileceğimizi düşündüğümüz şeyleri ön­ ceden bildirmiştik. Senin bize bağlılığını bildirmen eskiden kiliselere ait olan her şeyi geri vermek istememize neden oldu. Ne isterlerse onu yapabilirler. İsterlerse binalar inşa ederler isterlerse bahçeler düzenlerler. Emin olabilirler ki fermanda bildirdiğimiz her şeye son derece titizlikle bağlı kalacağız. Çok değerli Anuliusa saygılarımızla!" Bir de imparatorun Roma’daki kiliselerin birlik ve uyum içinde kal­ malarını sağlamak amacıyla gönderdiği bir mektup vardır. Şimdi de bunu yayınlıyorum: “Constantinus Augustan'raıı Roma piskoposu Miltiades ve Mar­ a l s a ! Daha önceden Afrika’nın ünlü prokonsülü Anulius, Kartaca pis-


KİLİSE TARİHİ 2 6 3

koposu Caccilianus vc diğer piskoposlara bazı konularla ilgili mektup­ lar göndermiştim. Ülkelerinde iki parti bulunmaktadır ve piskoposlar da farklıdır. Ancak o büyük bir nüfusun yaşadığı bu eyaletteki her şeyi bana emanet etti. Caecilianus vc on piskopos kendisini suçladılar. Diğer onu ise savun­ du. Ardından Roma’ya gelmek amacıyla yola çıktılar. Bense Roma’da görevli olan Recctius, Matemus vc Marinus’a kimin haklı olduğu konu­ sunda karar vermelerini söyledim. Ancak bu konuda siz daha fazla bilgi sahibi olabilirsiniz. Ben Anulius ile olan mektuplarımızı size gönderdim. Bunlan inceledikten sonra kuşkusuz ki kimin haklı olduğuna doğru bir şekilde karar verebilecek­ siniz. Kiliseye duyduğum saygıdan ötürü başka bir şekilde davranmam beklenemezdi. Tanrı tarafından en çok onurlandırılanların sîzler oldu­ ğunuza bir kuşkum yok." İmparatorun bir başka mektubu da kiliseler arasındaki çekişmeye dayanmaktadır: “Constantinus Augustan’dan Syrakusai piskoposu Chrcstus'a! Ki­ liseler arasında günahkarca vc ahlaksızca çckişmclcı başladı. Ben de bu soruna bir çözüm getirebilmek amacıyla Gallia, Afrika, Roma vc diğer yerlerdeki piskoposlara çeşitli mektuplar yolladım. Fakat o zamandan bu yana kutsal dine saygı göstermek amacıyla ara­ daki düşmanlıklar giderilemedi. Çeşitli kararlar ve düşünceler çökün­ tüyü gideremedi. Bütiin bu şeylerin kusursuz bir biçimde incelenmele­ ri gerekiyordu vc incelendiler. Çıkan sonuç aradaki ilişkilerin kardeşçe devam ettirilmesi gerektiği yönündeydi. İğrenç vc utanç verici bir şekil­ de bölünmeler devam etti. Bana kalırsa bu çekişmelere artık bir son ver­ mek gereklidir. Artık mümkünse bu çatışmalara bir son verilsin. O günden bu yana dünyanın çeşitli yerlerindeki piskoposlara emir­ ler verdik. Arles kentinde Ağustos calcndaclarından önce, daha sonra Sicilya'daki Latronianus'a yazdık. İkinci aşamada diğerlerini bilgilen­ dirdik. Sen ise hizmetçin olan üç kişiyle beraber utanç verici mücadele­ lerin sonucunda insanların söylemek zorunda oldukları farklılıkları anlattın. Her kim diğerleri ile kardeşçe vc uyum içinde yaşamayı başa­ rırsa belki de o kimse birliği yeniden sağlayabilir. Mükemmel Tanrımız’ın sizleri uzun yıllar koruması dileğiyle."


2 Ó 4

EUSEBİOS

ALTINCI BÖLÜM “Constan tinus Augustustan Kar taca piskoposu Caccilianus'a. Afrika, Numidia vc Moritanya'daki birliklerin masraflarını ödeyeceğini bildir­ men bizi çok memnun etti. Afrika’da mâliyeden sorumlu olan Ursus’a yazdığım mektupta sana üç yüz folléis ödeme yapmasını söyledim. Bu nedenle; senden aldığımız paranın bu şekilde geri ödenmesi için seni Hosius’a göndereceğim. Fakat eğer istediğin bir şey varsa bunu tereddüt etmeksizin hâzine­ den sorumlu olan Heraklcidcse bildirebilirsin. Herhangi bir şeye ihti­ yacın varsa onu da söyleyebilirsin. Heraklcidcse senin isteğini gecik­ meden yerine getirmesini yazdım. Bazı insanların kilisedeki bozukluklardan dolayı buradan ayrılmaya karar verdiklerini öğrendim. Bu nedenden ötürü Anulius vc Patricius’a emirler vererek böyle konularda dikkatli olmalarını vc gerektiği zaman bu konuya diğerlerine göre öncelik vermelerini söyledim. Eğer bu çıl­ gınlıklar devam ederse yukarıda ismini andığım kişilere haber verebi­ lirsin. Onlar da emirlerimi yerine getirirler. Kutsal Tannmız’ın seni uzun yıllar boyunca koruması dileğiyle."

YEDİNCİ BÖLÜM “Sevgili Anulius’a selamla gönderiyorum. Dinimiz zor duruma düştüğü zamanlarda asla ilahi olana saygısızlık yapmadı vc ona olan hürmetini korudu. Her zaman büyük tehlikeleri göğüsledi ve üstesinden gelmeyi başardı. Bütün bunları Anulius yaptı. Eğer birisi ödüllendirilecekse mutlaka bu kişi, o olmalıdır. Şimdi sana bir eyalet verdiler. Bu eyalette Caccilianus görevli. O her zaman kutsal dinimize karşı görevlerini yerine getirdi. Tanrıya karşı hiçbir zaman bir saygısızlık yaptığı görülmedi. Tann’ya karşı en büyük değeri veren insan olarak tanımlanmaktadır sevgili Anulius."


KtlJSF. TARİHİ 2 6 5

SEKİZİNCİ BÖLÜM Kurtancımız’ın aramızda görünmesini süsleyiniz. O, insanlarımız ara­ sında barış, bolltık ve hayırseverliğin sembolüydü. Böylccc işlerimiz neşeyle ve eğlenceyle taçlandırılmış oldu. Fakat o. şeytanların kötülüklerinin manzarasına katlanmak konu­ sunda maharetli değildi. Bu nedenle sözünü crriğimiz Licinius'un yap­ tıklarına katlanmak için yeterli değildi. Licinius mutluluk içindeki imparatorluğumuzda Constantinustan sonra şeref bakımından ikinci sırada gelmekteydi. Aralarında evlilik bağlan kurulmuştu. Fakat yaptığı güzel işleri bırakarak diğer tiranlara özenmeye başladı. Bizler de ona göre daha iyi olan insanlarla ilişkileri­ mizi devam ettirdik. Hiçbir şekilde anlaşma ve kanun dinlemeyen bu adamlarla korkunç bir savaşa girildi. Constantinus gerçekten de iyi bir impararordu ve onunla bir irtifak kurmayı reddetti. Hem de kız kardeşi ile evli olmasına rağmen bunu yapmadı. Atalanna ait bir geleneği devam ettirerek onunla beraber imparatorluğun yönetimini paylaşmıştı. Licinius da en az onun kadar eyalete sahipti ve yönetimde söz sahibiydi. Fakat Licinius bütün bu hayırseverliklerin karşılığı olarak çeşitli kötülükler hazırlamaya başladı, ilk zamanlar hazırlıklarını saklamaya çalıştı ve ona bir arkadaş gibi davrandı. Yaptıklarının ortaya çıkmayaca­ ğını sanıyordu. Ancak koruyucu Tanrımızı, Constantinus üzerine yapılacak karan­ lık saldırılan engelledi. Ona dindarlığından dolayı düşmanlanndan korunabilmesi için güçlü bir zırh verdi. Bu zırh sayesinde imparatoru­ muz çok sayıda iğrenç adamın saldırısından kurtulmuş oldu. Licinius'un gizliden gizliye yürüttüğü savaş hazırlıklarının farkına vanlmıştı. Tanrı yapılan butun hazırlıkları gözler önüne serdi. Zaten bunları saklamak konusunda hiçbir zaman becerikli değildir. Ardından Licinius'a açıkça savaş ilan edildi. Constantinus kendisiyle gireceği savaştan önce Evrenin Tanrısına iba­ det etti. Bu sessiz ve dindarca yaklaşımının yönetimine hiçbir zarar ver­ mediği görüldü. Bu olay büyük kötülük tehlikesi altında gerçekleşmişti. Licinius ise Hıristiyanlara karşı eskiden eziyetlerde bulunmuş olan


2 6 6

EUSEBİOS

insanları yeniden göreve çağırdı. Gözlerini kırpmadan suç işlemelerini sağladı. Ancak çılgınlığı öyle bir boyuta vardı ki Evrenin Tanrısı, Consrantinus ve onun müttefikleriyle savaşı göze aldı. İlk Önce Hırisriyanları evlerinden sürdü. Ardından Tanrıya dua edenleri perişan etti. Bu insanlar atalarının öğretilerini devam ettirme­ ye çalışıyorlardı. Ardından kentlerdeki askerlerine emirler vererek Tanrılara kurban kcsmeycnlerin cezalandırılmasını istedi. Ancak bu anlattıklarım ileride yaşanacaklara göre oldukça küçük şeylerdi. Nasıl oluyordu da her defasında Tanrının karşısına çıkıp yasa tanı­ maz işlerini yapmaya devam edebiliyordu? Ardından yakaladığı insan­ ları açlıkla terbiye etti. Hapiste oldukları sırada onlara yiyecek verilme­ mesini emretti. Hiç kimsenin onlara karşı iyi davranmamasını istiyor­ du. Özellikle de komşularının. Buıılarm hepsi de gerçekten utandırıcı şeylerdi. Daha sonra bir karar daha çıkardı. Hapistckilcrc yardım etme­ ye kalkışanlar da aynı şekilde cezalandırılacaklardı. Evet, Licinius’un kanunları bu şekildeydi. Evlilik ve ölülerle ilgili olarak da eski yasalarm geçerlilik kazanmala­ rını sağladı. Eyaletlerde ona bağlı olarak yaşayan insanlar sonsuz işken­ celere yeniden katlanmak zorunda kaldılar. İnsanlardan altınlarını ve gümüşlerini istiyor ve bu haraçtan ölene kadar almaya devam ediyordu. Bütün bu yaptıklarının dışında konuşmaları da insanlanmızı fazla­ sıyla üzdü. Asil insanlann genç kanlarını kendilerinden uzaklaştırdı. Bunlara zarar vermeyi kendisinin bir başarısı olarak gördü. Geçkin yaş­ taki bakirelerle kendi arzularını tatmin etti. Biitün bunları anlatmamın nedeni bu insanın yaptığı kötülüklerin küçük görülmemesi içindir. Daha sonra saldınlannı Tanrının hizmetkarı olan piskoposlara yöneltti. Kendilerini açıkça mahkemeye vermiyor, ama onların işlerini gizlice bitirmeye çalışıyordu. İşleyeceği cinayetlerin önceden farkına varılması imkânsızdı. özellikle Amaseia ve Pontosun başka kentlerinde bu zalimliklerini uyguladı. Tanrının kiliseleri bu yapılanlardan büyük zarar gördü, hatta bazıları kapanmak zorunda kaldı. Bu koşullar altında hiç kimse oralar­ da Tanrı ya tapınamazdı. Ancak yaptığı tüm kötülükler Tanrı’yı seven imparatorumuz tara­ fından görülmekteydi. Tanrının da yardımıyla bizimle beraber savaştı.


KİLİSE TARİHİ

2Ó 7

Valiler ise kafir adama hoşgörünmek amacıyla böyle şeylerin yapıl­ masına yardımcı oldular. Piskoposlar önceden de alışık olduğumuz gibi ceza çekiyorlardı. Onların katilleri ise sanki hiçbir şey yapmamışlar gibi ceza almıyorlardı. Bu insanların vücudarı kılıçlarla kesildi. Bazıları da balıklara yem olması amacıyla denize atıldı. Bu nedenle Tanrıya inananlar İsa’ya hizmet edebilmek için yeniden çöllere, dağlara ve ormanlara kaçtılar. Kafir tiran yaptıklarının başarıp ulaştığını görünce kötülüklerini bütün Hıristiyanlar üzerinde devam ettirmeye kalkıştı. Planlarında başarıya ulaşması için önünde bir engel yoktu. Fakat Tanrımız insanlarının yaşamlarının koruyucusuydu. Bir gecenin karan­ lığında hizmetçisi Constantinus’un insanlarımıza yol göstermesi için ışığını parlattı.

DOKUZUNCU BÖLÜM Tanrımız, cennetinin bir meyvesi olan zaferini kafirlerin üzerinde kazanmasını bahşetti. Suçlulann Constantinus’un ayaklan altında ezil­ melerine izin verdi. Licinius deliliğinin son noktasına geldiğinde Tannmız bunu hoş karşılamadığını gösterdi. İnsanlık ve adalet kavramlarını temel alarak tiran tarafından bunaltılan insanları ve geriye kalanları kurtarmak ama­ cıyla yardımını sundu. önceden göstermiş olduğu merhameti göstermeseydi hiçbir şey başarılamazdı. Licinius için ise kötülükler hiçbir zaman sona ermedi. Âdeta bir vahşi hayvan gibi bunaltıldı ve insanlar tarafından kötülendi. Ardından kendisine göre çok daha merhametli bir adam olan oğlu Crispus’mı yanına gitti. Ona sağ elini uzatarak mahvolmak üzere oldu­ ğunu ve evrenin kralının yardımını istediğini söyledi. Daha sonra Tanrının yardımıyla Constantinus düşmanlarını durdurdu ve kolayca bir zafer kazandı. Tanrı savaşı arzularına göre yönetmişti. Böylccc daha düne kadar var olan tehdider bir anda son buldu. O insanların sadece isimleri kaldı. İsimleriyle beraber anılan tek şey de kötü şereflerinden ibaretti. Daha önceki kafirlerin yaşadıkları şeylerin


2 6 8

KUSEBtOS

benzerlerini Lieinius da yaşamak zorunda kaldı. Çünkü o, yakınındaki insanlardan Tanrı için nasıl davranılması gerektiğini öğrenmemişti. Lieinius hakkında anlatılacak olanlar böyledir. Fakat kudretli galip Constantinus oğlu Crispus ile beraber doğuda kendisine ait olan yeri dindarlıkla süsledi. Onlar Roma imparatorluğu­ nu yeniden biçimlendirdiler. Kuzeyden batıya kadar her yeri yeniden düzenlediler. Eskiden korkularla acı verilen yerlerde şimdi şenlikler ve bayramlar kutlanıyordu. Üzgün görünen yüzlerimizdeki gülümseler her tarafa bir ışık gibi yansımaya başladı. Kentlerde ve diğer yerlerde gezegenimizin Tanrısı adına ilahiler ve şarkılar söylendi. Tüm bunlar Tanrı sevgisi ile dolu imparatorumuz Constantinus ve oğlu Crispus sayesinde gerçek­ leşmekteydi. Yine, geçmişteki kafirlerin kötülükleri unutulmuştu. Artık güzel bek­ lentiler vardı. Fermanlarda dindarlığı simgeleyen merhamet ve hayırse­ verlik imparatorun her yerde erdeminin anlaşılmasına yol açıyordu. Tiranlar sürüldükten sonra Constantinus ve oğlu imparatorluk için­ de egemen lilclerin i sağladılar. Tam ının yardımıyla tanrıtanımazlık yok edilmişti. Yaptıkları işlerle diğer tüm insanlar arasında dindarlıklarını ve Tann'ya duydukları aşkı gösterdiler. Euscbios Pamphilius, Tanrının yardımıyla Kilise Tarihi adlı çalış­ masının onuncu kitabını sona erdirdi.


KİLİSE TARİHİ 2 6 9

Notlar

1) Euscbios'un. burada tozunu ettiği çalışman Khronikoi Kanonca nr. Bu çalama daha tonraian Hicroymos vc I lydatius taralından devam ettirilmiş. ancak günümüze fragmanlar halinde ulaşmıştır. 2) Fusebıos Augustm’un imparatorluğunu lulıus Cacsar'ın ölümüyle bağlatmaktadır. Sözü edilen sene l ö 2’dir. 3) İS 37/8 yılında doğmuş Yahudi tanhçı. Yahudi Savaşları vc Yahudi Tarihi adlı (¿alışmalarından Euscbios çalışması boyunca tık tık yararlanmıştır. 4) l ö 47 yılında. 5) Tıbcrıııt İS 14-37 yıllan arasında hüküm sürmüştür. 6) Faıscbiosün Yahudi Tarihi şeklinde adlandırdığı eserin bir diğer ısını de Yahudi Eski F-serferi Üzerinedir. Bu kitapta lotephos dünyanın oluşumundan İS 66 yılına kadar Yahudilerin yaşadıktan tum olaylın özetlemiştir. 7', Edessada l ö 99dan İS 217 yılına kadar görev almış çok sayıda Abragut adında kral bulunmaktadır. Euscbios'un sözünü ettiği ise on beşinci kral olan Abragus olmalıdır. 8) Yaklaşık olarak İS 160-220 yıllan arasında yaşamı; olan Ternıllianus, yazılarım 1atime olarak kaleme alan ilk büyük Hıristiyan düşünür olarak bilinmektedir. 9) Caliguia IS 37-41 yıllan arasında hüküm sürmüştür. 10) Claudius İS 41 yılında Roma İmparatorluğunun başına geçmiş ve İS $4'c kadar iktidarda kalmıştır. 11) Romalılarda maliye memuru vc cyalcdcrdc vekil olarak görev alan yetkililere verilen isim. 12) Yunancada therapcuomai fiili hcın tapmak hem de tedavi etmek anlamına gelmektedir. 13) İS $4-68 yılları arasında Roma İmparatoru.


2 7 0

EUSEBIOS

14) Kudüs’ün doğusunda yer alan ve isini Tevrat. Incil gibi kitaplarda sık sık geçen dağ. 15) Turn bu olaylar İS 68 yılında gerçekleşmiştir. 16) Vespasianus IS 69-79 yıllan arasında iktidarda kalmıyor. 17) Yahudi takviminde Xanthicus ayı Nisan avına denk gelmektedir. 18) Pers Kralı Artakserkse* l ö 424 yılında ölmüştür. 19) Titus İS 79-81 villan arasında imparatorluk yapmıştır. 20) Domitıanus 81 yılında iktidara gelmiş ve 96 yılına kadar imparator olarak görev yapmıştır. 21) Yaklaşık olarak 110-175 villan arasında yafamı; Filistinli tarihçi. 22) İkinci Kartaca Savaşı yıllarında tedavüle çıkarılmış gümüş para birimi. 23) Traıanus 98 yılında tahta çıkmıştır. 24) Hadnanus 117-138 yıllan arasında iktidarda bulunmuştur. 25) Antoninus Pius 138-160 yıllan arasında imparatorluk yapmıştır. Ardından tahta çıkan Marcus Aurelius ise 180 yılına kadar iktidarda kalmıştır. 26) Romaltlarda yüzbaşı rütbesine denk gelen rütbe. 27) Metnin bu bolümü günümüze tam olarak ulaşmamıştır. 28) 130-200 yıllan arasında yaşamış olan Hınstiyan tarihçi. Yazılarında Paulus'u putperest inançtan. Hıristiyanlığa sokması nedeniyle suçlamıştır. 29) Commodus 180 yılında tahta çıknuşnr. 30) Septımius Severus 193-211 villan arasında tahta çıkan Roma İmparatorudur. 31) Drakhme'nin altıda biri oranındaki gumtış para. 32) 234-305 yılları arasında yaşamış ve Lsagoji adlı çalışmamayla da tanınan Ycnı-Plaroncu düşünür.

33) Severus Alexander 222-235 yıllan arasında imparatorluk yapmıştır. 34) Metnin bu bolumu tanı olarak günümüze ulaşmamıştır. 35) Pamphilios. Husebios'un yakın arkadaşı olan ve ona lakabını veren Paıııphilıostur. 36) Yani 249-251 yıllan arasında. 37) Metnin bu bölümü tanı olarak günümüze ulaşmamıştır. 38) Metnin bu bölünuı günümüze ulaşmamıştır. 39) Faısebios Isa’nın doğumunu l ö 2 yılına tarihlcdiğindcn dolayı, olaylan İS 303 yılına kadar getirdiğini belirtmek istiyor. 4 0 ) Yani procurator.

41) Büyük Conttamınus 306 yılında imparator olmuştur. 42) Romalılarda dini konulardan sorumlu en önemli yöneticiye verilen isim. 43) f laik Tribunusluğu cumhuriyet dönemi Romasında üst düzey memurların davranışlannı denetlemekle görevliydiler. İmparatorluk döneminde bu kurum var olmasına karşın çok fazla bir anlam ifade etmemiştir. 44) Roma’da konsulliik görevini yerine getirdikten sonra eyaletlere atanan görevliler. 45) Yunanlılar'da Arcs diye adlaıırılan savaş taıınsının Latince karşılığı. 46) Metnin bu bölümü günümüze ulaşmamıştır. 47) Manin bu bölümü günümüze ulaşmamıştır. 48) Euscbios'un sözünü ettiği ferman Roma İmparatorluğu sınırlan içinde yaşayan paganlar ve Hıristıyanlara din özgürlüğü verilen Milano Fermanıdır. Milano Fermanı 313 yılında çıkanlınıştır.


KİLİSE TARİHİ 2 7 1

Kaynakça ve Kısaltmalar Listesi

M. V. ANASTOS. “The Edici o f Milan (313). RF.Byz 25 (1967) 13-41. D. BAKER, Schism, heresy and religpus pm rw . Cambridge 1972. T. D. BARNES. Constantine and Eusebios. Cambridge-London 1993. N. H. BAYNES. Constantine the Cireat and the Christian Church. London 1931. G. W. BOWERSOCK, Martydom and Rome. Cambridge 1995. H. CHADWICK. Early Christian rhoughi and the classical tradition. Oxford 1966. A. DEISSMANN. Paulus. Tubingen 1911. E. R. DOODS, Pagan and Christian in age o f anxiety. Cambridge 1965. R. L. FOX, Pagans and Christians. London 1986. W. H. C. FREND, Martydom and persecution in early church. Oxfod 1965. F. D. MILLIARD. The social origins o f bishop* in the fourth century. Berkeley 1966. A. GR1LLME1ER. A Christ in Christian tradition. Oxford 1975. KİTABI MUKADDES. Istanbul 1983 (Kitabı Mukaddes Şirketi) R. LANE FOX. P ag an s a n d Christians. Harmondsworth 1986. R. LAQ.UEURH, Eusebios als HLstonkcr seiner 7.cit. Berlin 1929. A. MOMIGLIANO, Hie conflict between Paganism and Christianity in the fourth century. Oxford 1963. A . A . M O SS H A M M F .R , H ie ı h in in d e o f 1 u tc h im a n d ( ¡r e e k c h ro n o g ra p h ic trad itio n . 1 e w ish in g 1 9 7 0 ,

Kl l‘aulys Realcmylopadic der clams«, hen A lte rtu im w isscn sch aft Rh.Ryt- Revue de» Etudes Byramict. Paris. E. SCHWARIV. Rl VI. 1 (1907) 1170 | •» 19 M. SORDI. I he ( hmiians and ihr Roman empire. Translated by A. Kedini. London New York 190.» D. S. WAI.LAi 1 HAI>RII I I u trliio i o f ( actarra. London I960.


Mesih Masalı Luigi Ca.se ioll i Çev. Abdurrahman Aydın 328 Syf. ISBN 97V8663-26A "Kutsal metinlerde’ doğjıı ve u rih i oldukları iddiasıyla sunulan olguların gerçekli m olmadığına ilişkin olarak bu kitapta güçlü ve karşı çıkılaman biçimde ortaya konulan Yahudi'nin oğlu olan Gamalalı Yahya adlı kişinin tim in e yapılandırılan Iva Metih

ftgıııılylr yok«»

Nuh'un gcmitı bir gerçek miydi? İbrahim kim di? Anlatdanlaı K itab ı M ukaddes mı

tarihi m ilC a sd o lli; Isa'nın gerçekte hiç yaşamamış olduğunu kanıdamaya çalışmak 1».• .N figürünün, Yahudilerin yaşadığı dinsel evrimin bir sonucu olduğunu faik ediyor. Ve pı k sonuca varıyor: Kitab ı M ukaddes. Yahudiler, yanı ’tanhi' olmayan insanlar İçin «oya uydurarak onlara bir tarih yaratmıştır."

❖ İmparatorluk Stratejileri ve Ortadoğu B. Waylcc / E.Jackh Ç ev. V edat A tila 328 Syf. ISB N 97S-8663-7I-2 Cebelitarık. Malta, G irit ve K ıbrıs üzerinden geçip. Kahire-Süveyş’e ve oradan da Şatn ve uzanacak ulan koridorun ne zaman kurulacağı buğun haşan a olan hiç kimse taralından bili (iunıın birinde insanoğlu bu büyük duşun gerçekleşeceğini görecektir, diye özetlemişti K 1 ı»t yaklaşımı pek uzak sayılmaz.... Ingiltere. Mısır de H inditm n arısında kalan: Arabi»)an v» bolgelennın işgaliyle: Akdeniz ve H indistan açık denizlen. Kirildeniz ve Umman içdenizine olma düşüncesiyle. Kuzey Afrika'yla Büyük Okyanus sahillerine kadar egemen olmak i Bugün H indistan, İran ve Ç ın gibi ülkelerin d en e tin i yönetmek, bütün dünyayı yönetim k evrene egemen olmaktan başka bir şey dcgddır. Doğaldır kı bu amaç uğruna. H indhıan ıl< M ısır arasındaki bölgeler işgal edilmelidir, projesi ise günün yaklaşımıdır...

❖ Amerikan İmparatorluğunun Yeniden İnşası Thom as Donnclly 12 0 Syf. ISB N 9 7 S 8663-77-1 Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi: Amerikan Girişim Enstitüsü. H udson Enstitüsü ve Rcagan H üküm etinin tutkularıyla beslenip Bush’un yönetiminde neo-con'ların önderliğinde ortaya çıktı A B D terörizmi tarafından ulusların ve bireylerin güvenliğine yönelik tehdit. 2000 yılında yazılmış ve Teni açığa çıkarılmış b u belgede, kehanet derecesine varan ayrıntılarla anlatılıyor. O rada. Amerika'nın insanlığın ve dünya kaynaklarının çoğunluğuna egemen olmak İçin İhtiyacı olanın, “yeni bir Prarl H arbor gibi yıkıcı ve hızlandırıcı bir olay' olduğu söyleniyor. İşte 11 Eylül 2001 saldırılan, ‘ çağlann fırsatı" olarak nitelenen ’ yeni Pcarl Harbor” oldu.

D oh a F a z la Ayrıntı ve Tüm Kitaplarım ız İçin

w w w .c h iv iy a z ila r i.c o m


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.