Nebevi Hayat Dergisi 37. sayı (2015)

Page 29

Sahi bize ne oldu kardeşler. Tozlu yolda yürüyüp de toz kaldırmayan bir ümmetten, çevresine zarar veren, dini yüzeysel bir şekilde yaşayan bir toplum hâline geldik. İslâm’ı çağa uyduracağız diye asıl mecrâsından, zemininden kaydırıp tanınmayacak bir hâle getirdik. Halbuki bizler dini hayata hakim kılmada ciddi ve kararlı olmalıydık. Mensubu olduğumuz İslâm dininden el-etek çekmemeliydik. Ulaşım araçlarında bile Kur’an okumaya, dinlemeye, İslâm adına sohbet etmeye çekinir olduk. Bir Yahudi bile uçağa bindiğinde dinine ters gelen bir şey olduğunda uçağa binmezken yada haram bir yiyecek ikram edildiğinde onu reddederken biz neden dinimizden utanır olduk. Halbuki her gün kalplerimizi mercekle incelemeliydik. Gerekirse tabiatımızla, âdetlerimizle savaşmalıydık. İşte o zaman Mus’ablık, Asiyelik, Fâtımalık başlayıp dış görüntüden kurtulacaktık. Bugün İslâm ümmeti olarak en büyük problemimiz vakıayı kavrayamamak, tehlikeyi sezememektir. Biz dinimizde boşluklar meydana getirdikçe misyonerler ve oryantalistler bu boşluklardan içeriye sızdılar ve içi boşaltılmış bir İslâm, fayda vermeyen bir Müslümanlığı bize sundular. ‘Karakter inşâsı’ adı altında adı konulmamış Hristiyanlığı bize sundular. Müslümanlığımız kimlikten öte geçemeyecek bir hâle geldi. Hediye paketi gibi dışımız tezyin/süslü ama içimiz harabe bir evi andırır oldu.

Adı Müslüman, adı örtülü, adı peçeli; Örtünün farz olduğunu daima dillendirir. Ne kadar kapanırsa o kadar sevap olduğuna inanır, doğrudur da. O da dıştan takvâ ehli olduğuna vurgu yapar. Görüntüsü Aişe, Fâtıma anamızı andırır ama dışarıda farkedilmeye çalışır. Dışını Allah’ın istediği gibi tezyin ederken o da içini unutanlardan olur. Dedikodu, gıybet, kişileri çekiştirme desen kendisindedir. Kendisi gibi kapanmayanları hakir görür. Bilmez ki bir dükkanda, vitrindekiler ile içeridekilerin aynı olması gerekir. Vitrine koyduklarımız içeride olmadıkça manevi bir ticaretten söz etmemiz mümkün olur mu?

tağı, istikballerinin umudu görüyorlardı. Dinlerini bedel ödeyerek öğrenip, yaşamışlardı. Bugünün

Çare nedir diye sorar gibisiniz?! Çare; Ashâbı kiramın inandığı gibi inanmaktır. “Eğer onlar da sizin iman ettiğiniz gibi iman ederlerse doğru yolu bulmuş olurlar.” (2) İslâm’ın ilk geldiği yılları düşünüyorum, bir onlara bir de kendimize bakıyorum, bir kıyaslamaya gidiyorum; 13 yıllık akide ve inanç eğitimiyle yetişen sahâbeler ayaklarını yere basmayı, yokuşu aşmayı, işkencelerden kurtulmayı, her işlerinde ‘Allah’ demeyi öğrenmişlerdi. Mekke’ de tek tek putperest entrikalarıyla mücadelede başarılı olmuşlardı. İslâm akidesini dertlerinin dermanı, hüzünlerinin ordergi.nebevihayatyayinlari.com

Müslümanları gibi değillerdi. Dinlerini ucuza almadıkları gibi, ucuza da gözden çıkarmamışlardı. Miras malına konan kadir kıymet bilmezler gibi değillerdi. Can vererek, ter dökerek, kan vererek kazandıkları bu dini muhâfaza etmede de büyük gayret gösteriyorlardı. Akideleri uğruna girmedikleri belâ cenderesi kalmamıştı. Cefa çekiyor, belâ soluyorlardı. Allah’ı tanımışlardı. Kimlerle dost, kimlerle düşmanlık kurulur iyi öğrenmişlerdi. Allah’ın dinine savaş açanlara asla sevgi beslemezlerdi. Yaratma ve emir vermede tek mercii Allah’ı görüyorlardı. REBÎULEVVEL 1437

27


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.