Nebevi Hayat Dergisi 94. sayı (Eylül, 2020)

Page 1




Yıl: 8 Sayı: 94 - Fiyatı: 12 TL

Editör

Sahibi Nebevi Hayat Yayınları Adına Turhan Güncü Genel Yayın Yönetmeni Yusuf Yılmaz Tashih, Redaksiyon Metin Ulusoy Grafik, Tasarım Yakup Hazman Yönetim Merkezi Reklam ve Abone İşleri Güneşli Mh. 1300. Sk. No: 36 Bağcılar/İst.

H

amd âlemlerin Rabbi olan Allah’adır. Salat ve selam Rasûlullah ve sellem’e,

sallallahu aleyhi

ailesine, ashabına ve kıyamete

kadar onun izinde gidenlerin üzerine olsun. Değerli okuyucularımız,

Abone ve Dağıtım Sorumlusu: Metin Ulusoy

Düşüncelerin altüst edildiği, hak ile batılın

Tel-Faks: (0212) 515 65 72

müminlerin çeşitli şeytani yollarla saptırılmaya

GSM & Whatsapp : (0533) 056 83 19

çalışıldığı şu zamanda İslam inancının temel

Web ve Sosyal Medya:

esaslarını öğrenip savunmaya şiddetli ihtiyaç

twitter.com/nebevihayat facebook.com/nebevihayat instagram.com/nebevihayatdergisi dergi.nebevihayatyayinlari.com bilgi@nebevihayatyayinlari.com

vardır. Ta ki iman ile küfür, tevhid ile şirk ayırt

Abone Şartları 2020 Yılı Yurt İçi Abonelik Bedeli: 120 TL Hesap Numarası Kuveyt Türk Katılım Bankası A.Ş. Hesabın Adı: Turhan Güncü İban: TR77 0020 5000 0083 3827 1000 02 Yayın Türü: Aylık, Yerel, Süreli Yayın Nebevi Hayat Aylık Dergi(Türkçe) Baskı: Step Ajans Matbaacılık Göztepe Mah. Bosna Cad. 11 Bağcılar, İst. Tel: 0212 446 88 46, Sertifika No: 45522 Eylül 2020 Yayınlanacak yazılarda düzeltme ve çıkartmalar yapılabilir. Yazıların bilimsel ve hukuki sorumluluğu yazarlarına aitti.

birbirine karıştırıldığı ve dinlerinde samimi olan

edilsin, yaratılanlar Yaradan’a karıştırılmasın. Böylelikle müminler dünyada da ahirette de kurtuluşa ersin ve mesut olsunlar. Nebevi Hayat Dergisi olarak biz de bu ayki kapak konumuzu şirk olarak belirledik ve “Amellerin Zehri Şirk” başlığı altında inceledik. Nebevi Hayat Yayın Ailesi olarak Rabbimizden niyazımız kıyamet gününde tüm okurlarımızı, bizi, bizden önce gelmiş ve bizden sonra gelecek bütün Müslümanları dünyadayken şirkten beri bir şekilde yaşamış olarak diriltmesidir, âmin. Selam ve dua ile…


İçindekiler Büyük Şirk Hakan Sarıküçük

04

Küçük Şirk/ Riya Üzerine Mülahazalar Ahmet İnal

12

KUR'AN-I KERIM'DEN MÜMINLERE NIDALAR Dünya Ve Ahiret’te Islah Olmanın Yolu: Namazı Korumak M. Sadık Türkmen

21

NEBEVÎ DAMLALAR

Takva ve Güzel Ahlak Sahibi Olmak Yener Yılmaz

26

Kavramlar Tevhid Kavramı - 5 Mahmut Varhan

34

Gündem Analiz Salgın Hastalıklar ve İmtihan Nedim Bal

42

İslam İdarecilerimizin Altın Tarihi Abdullah b. Zübeyir Cihan Malay

51

Osmanlı Sonrası İslam Dünyası Dünden Bugüne Yemen Muhammed Eyüp

56

Nebevi Aile Kadın ile Erkek Arasındaki Farklar Halime Yılmaz

60


KAPAK DOSYA Hakan Sarıküçük

BÜYÜK ŞİRK

H

amd; isim ve sıfatla-

Konumuz olan büyük şirk

rında eşsiz ve bir tek

meselesi

olup her türlü eksik-

lardan önce şirkin ne olduğu

likten münezzeh olan Allah’a, Salat

ve

selam;

ümmetine

hakkındaki

meselesine

izah-

değinmemiz

gerekir.

rehber olup onlara tevhidi ve

Şirk

şirki öğreten ve Allah’a şirk

anlamı: “Ortak edinmek yani

koşmaktan sakındıran Rasû-

birisini başka birisine ortak

lullah sallallahu aleyhi ve sellem’e,

etmektir.”

Allahu

rahmeti,

Terim anlamı ise “Rububiyet,

bereketi, affı ve inayeti de

ibadet, isim ve sıfatlar konu-

şirkin her çeşidinden sakınan

sunda Allah ile birlikte bir

Muvahhid mümin erkek ve

ortak veya benzer (eş, denk)

kadınların üzerine olsun.

edinmek” demektir.

Eylül 2020

4

Teâlâ’nın

kelimesinin

sözlük


Kur’an ve sünnetten deliller Allahu

kokusu taşıyan amellere ise kavram

Teâlâ’ya ortak koşmanın (şirkin)

karmaşasına vesile olmasın diye şirk

ve O’na ortak (denk) edinmenin

denilmemiş, günah denilmiştir.

kimi zaman dinden çıkardığına, kimi zaman da dinden çıkarmadığına delalet etmiştir. Bu sebeple İslam âlimleri şirki büyük şirk ve küçük şirk olmak üzere iki kısma ayırmışlardır.

Cumhur ulema, tevhid ve şirki çeşitli kısımlara ayırma gereği görmemişler, tevhid ve şirkten her birini “inançta tevhid” ve “inançta şirk” diye kısımlara ayırmışlardır. Zira cumhur,

belirttikleri

şekilleriyle

Bizim konumuzu teşkil eden büyük

tevhidin her yönlü tevhidi, şirkin de

şirke

rububiyet,

her türlü şirki içerdiğine inanmış-

ulûhiyet, isim ve sıfatlar gibi sadece

lar, bu itibarla onları alt kısımlara

Allahu Teâlâ’ya yapılması gereken

ayırma gereği görmemişlerdir.

gelince

kulun;

ve O’nun hakkı olan şeyleri Allahu Teâlâ’nın

dışında

bir

yere

sarf

etmesidir. Büyük

Şirk

(Şirkul-Ekber),

kulu

dinden çıkaran dolayısıyla yaptığı amelleri yok eden ve cehennemde ebedi olarak kalmasına sebep olan şirktir. Bu hususta Yüce Mevlâ şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz Allah, kendisine ortak koşulmasını

bağışlamaz.

Bunun

dışındakini

dilediğinden

bağış-

lar. Kim, Allah’a ortak koşarsa, muhakkak ki, derin bir sapıklığa düşmüştür.” (Nisa, 116) “… Kim, Allah’a ortak koşarsa, şüphesiz, Allah ona cenneti haram kılmıştır ve onun varacağı yer cehennemdir.

Zalimlerin

hiçbir

yardımcısı da yoktur…” (Maide, 72)

Bu şirke misal; Allah’tan başkasını ilah edinmek, ona yalvarmak, ondan yardım beklemek ve benzeri davranışlardır. dönemlerinde

Nitekim bir

cahiliye

kısım

putlara

tapıp her şeyi onlardan beklemek bunun en bariz örneğidir. Bu şirk kimi zaman, putlara tapanların

(putperestler)

kabirlerde

yatan ölülere ve gaybtaki kimselere yalvaran kimselerin yaptıkları gibi açık şirk olur. Kimi zaman da Allahu Teâlâ’dan başka ilahlara tevekkül eden (onlara güvenen) kimselerin veya münafıkların şirk ve küfrü gibi gizli şirk olur. Zira onların şirki dinden çıkaran ve sahibinin cehennemde ebedi kalmasına sebep olan büyük şirktir. Fakat bu şirk gizli şirktir. Çünkü müna-

Cumhur ulemaya göre şirk denilince

fıklar Müslüman olduklarını göster-

yalnız bu mahiyette olan şirk anlaşı-

mekte küfür ve şirklerini gizlemek-

lır. Bunun alt seviyesinde olan ve şirk

tedirler. Dolayısıyla münafıklar, dış

Muharrem 1442

5


görünüşüyle değil de iç görünüşleriyle müşrik kimselerdir.

Büyük şirk, kimi zaman şu sözlü meselelerde olur: - Allah

azze ve celle’den

başkasının

Büyük şirk kimi zaman şu itikadi meselelerde olur:

gücünün

- Allahu Teâlâ ile birlikte yaratan,

rıp yakarmak, O’ndan başkasın-

dirilten, öldüren, bu kâinata sahip olan veya bu kâinatta tasarruf hakkına sahip başka birisinin olduğuna inanmak

yetmediği

bir

konuda,

Allahu Teâlâ’dan başkasına yalvadan imdat ve yardım istemek ve O’ndan başkasına sığınmak. Allahu Teâlâ’dan başkası, ister bir peygamber, ister bir veli, ister bir melek,

- Allahu Teâlâ tarafından gönde-

ister bir cin veya isterse başka bir

rilen peygamberlerin dinine aykırı

mahlûk olsun. Bütün bunlar, insanı

olsa bile, dilediğini helâl ve dile-

dinden çıkaran büyük şirktir.

diğini de haram kılma konusunda kendisine

itaat

edilen

kimseler

- İslam dini ile alay etmek,

gibi, Allah Teâlâ ile birlikte mutlak

-

anlamda

benzetmek,

itaat

edilmesi

gereken

başka birisinin olduğuna inanmak.

Allahu

Teâlâ’yı

yarattıklarına

- Allahu Teâlâ ile birlikte başka bir

- Allahu Teâlâ’yı sever gibi, O’nun

yaratıcının veya rızık verenin veya-

yarattığı

hut da kâinattaki işleri çekip çevi-

bir

varlığa

sevgi

ve

muhabbet besleyerek sevgi ve tazim konusunda o varlığı Allahu Teâlâ’ya ortak koşmak. Bu, Allahu Teâlâ’nın asla bağışlamayacağı büyük şirktir. - Allahu Teâlâ ile birlikte gaybı bilen başka birisinin olduğuna inanmak da büyük şirktir. Bu şirk, Rafıziler ile aşırı tasavvufçularda ve genel olarak batıni tarikatları gibi İslam

renin olduğuna inanmak. - Bütün bunlar, büyük şirktir ve Allah Teâlâ’nın asla bağışlamayacağı en büyük günahtır.

Büyük şirk, kimi zaman da şu fiilî meselelerde olur: -

Allahu

Teâlâ’dan

başkasına

dininden sapmış bazı fırkalarda

kurban kesmek,

çokça vuku bulan şirktir.

-

- Allahu Teâlâ’dan başka birinin

kılmak, secde etmek veya Allahu

yalnızca Allah’a ait olan rahmeti,

Teâlâ’nın

O’nun gibi rahmet ettiğine ve kulla-

kanunlar koymak ve insanlara bu

rın günahlarını bağışladığına, onları

kanunlara uymalarını ve bunlarla

affettiğine ve onların günahlarını

hüküm vermelerini onlara zorunlu

sildiğine inanmak da büyük şirktir.

kılmak.

Eylül 2020

6

O’ndan

başkası hükmüne

için

namaz

benzeterek


- Müminlere karşı, kâfirlere destek

Yine

olmak ve onlara yardım etmek.

buyurulduğu gibi şayet Allah’tan

Cumhur ulemaya göre şirk, Allahu Teâlâ’nın zatının birliğine muhalif olan veya sıfatlarının yahut fiillerinin yalnız O’na ait olduğuna ters düşen inançtır. Bu da şu şekillerde

aşağıda

zikredilen

ayette

başka ilahlar olsaydı, her ilah kendi yarattıklarını

alıp

diğerlerinin

yarattıklarından ayırırdı. Her ilah kendi yarattıklarıyla baş başa kalır, emir ve yasaklarını onlara gönderirdi. Böylece kâinatta, nizam, inti-

belirginleşir:

zam, düzen ve disiplin diye bir şey

1. Allahu Teâlâ’nın Zatının Birliğine İmanı Bozan Şirk

olmazdı. Gerçek ise bunun aksini

Bu birden çok ilahın olduğuna inanmakla ortaya çıkar. Allahu Teâlâ bu şirk türünün batıl olduğunu beyan etmiştir. Zira gerçekten Rab olanın mülküne herhangi bir kimsenin ortak

olması

imkânsızdır.

Aksi

ispatlamaktadır. Bu hususta Allahu Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Allah

hiç

çocuk

edinmemiş-

tir. Onunla birlikte hiç bir ilah da yoktur. Eğer öyle olsaydı her ilah kendi yarattığına hükmedip onu istediği yöne götürürdü.

Ayrıca

onların bir kısmı diğerine üstün

takdirde Rabbliğine gölge düşer.

gelmeye çalışırdı. Allah, müşrik-

Çünkü

lerin taktıkları sıfatlardan münez-

Rab,

kendisinin

dışında

her varlığı yaratandır. Yaratanın, başkasının yaratığı olması akıl dışıdır. Zira bu hal acizliği gerektirir. Acz ise her şeyi yaratan Rabbe asla yakışmaz.

de ifade edildiği gibi eğer Allah’tan ilahlar

Daha önce de izah edildiği gibi Allahu Teâlâ’nın zatının birliğine ortak

koşma

şirkine

Hristiyan-

lar düşmüşler, İsa aleyhisselam’ın da

Diğer yandan, şu ayet-i kerîmede başka

zehtir.” (Müminun, 91)

olsaydı,

Allah’ın

mülkünde ve hâkimiyetinde O'na galip gelmeye bir yol ararlardı. “(Ey Peygamber!) Şöyle de: ‘Eğer iddia ettikleri gibi Allah ile beraber başka ilahlar olsaydı, o takdirde

Allah ile beraber ilah olduğunu ve Allah’ın ona hulul ettiğini (girdiğini) iddia etmişlerdir. Allahu Teâlâ Kur’an’da Hristiyanların bu şirkini reddederek şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz ki: ‘Allah, Meryem oğlu İsa Mesih’tir’ diyenler kâfir olmuşlardır. (Ey Muhammed!) De ki: “Allah, Meryem oğlu İsa Mesih’i,

Arş’ın sahibi olan Allah’a üstün

anasını ve bütün yeryüzündekileri

gelmenin yollarını ararlardı.”

helak etmek istese, O'na karşı kim

(İsra, 42)

bir şey yapabilir? Göklerin, yerin

Muharrem 1442

7


ve ikisi arasındakilerin mülkiyeti sadece Allah’a aittir. O, dilediğini yaratır. Allah, her şeye kadirdir.” (Maide, 17)

Evet madem ki Hz. İsa, helak olmayı bizzat kendisinden uzaklaştırmaktan aciz, ulûhiyetin gerçeği olan “lahut”un kendisine girerek bir Rab olduğu nasıl iddia edilebilir? O halde bu bir iftira ve kuruntudur. Şirkin ta kendisidir. Gerçek şu ki Hristiyanlar, yaratılanı yaratan, acizi kudret sahibi yaparak derin bir sapıklığa düşmüşler ve böylece, Allahu Teâlâ’nın buyurduğu gibi küfrün bataklığı içine yuvarlanmışlardır. “Şüphesiz ki: ‘Allah, üç ilahın üçüncüsüdür.’ diyenler, kâfir olmuştur. Oysa tek bir ilahtan başka hiçbir ilah yoktur. Eğer söylediklerinden vazgeçmezlerse, şüphesiz, onlardan inkâr edenlere, can yakıcı bir azap isabet edecektir.” (Maide, 73)

2. Allah’ın, Sıfatlarında veya Fiillerinde Birliğine İmanı Bozan Şirk Bu da, Allah’ın sıfatlarında veya fiillerinde ortağı olduğuna inanmakla ortaya çıkar. Bundan kurtulmak için şunlara kesin olarak iman etmek gerekir: a. O’nun sıfatlarında veya fiillerinde herhangi bir ortağı yoktur: Binaenaleyh Allah’ın dengi veya benzeri olduğu asla düşünülemez, hayal dahi edilemez. Bu hususta

Eylül 2020

8

Yüce Mevlâ şöyle buyurmaktadır: “…Allah’ın hiçbir benzeri yoktur…” (Şura, 11)

“Kötü sıfatlar ahirete iman etmeyenlerindir. En yüce sıfatlar ise Allah’ındır. O, her şeye galiptir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Nahl, 60)

“Allah için benzetmeler yapmaya kalkmayın. Muhakkak Allah bilir, siz bilemezsiniz.” (Nahl, 74) “O, göklerin, yerin ve aralarındakilerin Rabbidir. O halde sen O’na ibadet et ve O’na ibadetinde sabırlı ol. Zaten O’nun benzeri bir başka ilah bilir misin ki?” (Meryem, 65) "O’nun hiçbir dengi yoktur." (İhlas, 4) b. Allahu Teâlâ kendisinin dışındaki bütün varlıkları yoktan var edendir: Bu itibarla herhangi bir şeyin, bir yaratılan tarafından var edildiğine inanmak, açık bir şirktir. Zira bu, Allahu Teâlâ’ya fiillerinde ortak koşmaktır. Yaratmanın yalnız Allah’a ait olduğu hususunda Yüce Mevlâ şöyle buyurmuştur: “…İyi biliniz ki yaratmak ve emretmek ancak Allah’a mahsustur. Âlemlerin Rabbi olan Allah, yüceler yücesidir.” (A’raf, 54) “Allah her şeyin yaratıcısıdır ve O, her şeyin üzerine vekildir.” (Zümer, 62)


“Rabbin, dilediğini yaratır ve seçer.

d. Allah’ın bilgisi her şeyi kuşat-

Onların seçme hakkı yoktur. Allah

maktadır:

onların ortaklarından münezzehtir ve yücedir.” (Kasas, 68)

Bu itibarla herhangi bir yaratılanın bilgisinin Allah’ın bilgisine

“Sizi de yaptıklarınızı da yaratan

benzediğini veya ona yakın oldu-

Allah’tır.” (Saffat, 96)

ğunu düşünmek şirktir. Mesela

“Yüceler

yücesi

olan

Rabbinin

ismini tespih et. O, her şeyi yaratıp düzene koydu. Her şeyi bir ölçüye göre takdir etti. Doğru yolu gösterdi.” (Ala, 1-3) c. Yalnız Allah’ın dilediği olur:

herhangi bir kişinin gaybı bildiğine

inanmak

bu

kabildendir.

Cahiller, itibar ettikleri bir kısım insanlara bu sıfatı vererek yer yer şirke düşmüşlerdir. Allah’ın ilgisinin kuşatıcı, kullarınınkinin çok az olduğu hususunda Yüce Mevlâ

Bu itibarla herhangi bir yaratıla-

şöyle buyurmuştur:

nın dilemesiyle bir şeyin olacağını

“‘…Rabbim ilmiyle her şeyi kuşat-

düşünmek şirktir. Yalnız Allah’ın dilediğinin olacağı hususunda şöyle buyurmuştur: “Âlemlerin Rabbi olan Allah dilemedikçe siz hiçbir şey dileyemezsiniz.” (Tekvir, 29) “Allah dilemedikçe siz hiçbir şey

mıştır. Düşünmez misiniz?’ dedi.” (Enam, 80)

“…Ey Rabbimiz! Rahmet ve ilmin her şeyi kuşatmıştır…” (Mümin, 7) “…Size ilimden yalnız az bir bilgi verilmiştir.” (İsra, 85)

dileyemezsiniz. Şüphesiz Allah her

e. Yasaları Allah koyar:

şeyi bilendir, hüküm ve hikmet

Allahu Teâlâ'nın tek yaratan ve

sahibidir.” (İnsan, 30) “Senin elinde bir şey yoktur. Allah ya onların tevbelerini kabul eder veya onlara azap eder. Çünkü onlar zalimlerdir.” (Âl-i İmran, 128) “(Ey Muhammed!) Şüphesiz sen, sevdiğini hidayete erdiremezsin. Fakat Allah, dilediğini hidayete erdirir. O, hidayete erecekleri çok iyi bilir.” (Kasas, 56)

tek

yöneten

olması

hasebiyle,

kendisine ait birçok hususiyeti ve özelliği vardır. Bunlardan biri de yasaları koyması, helal ve haramı belirlemesi, yasak olanı ve serbest bırakılanı bildirmesidir. Binaenaleyh, kim yasa koymayı veya helal ve haramı belirlemeyi, Allah’ın dışında herhangi bir fert veya topluluğa verecek olursa, Allah’a ortak koşmuş olur. Zira Yüce Mevlâ, hem kâinatı yoktan var eden, hem

Muharrem 1442

9


bağlı

kalanlar,

yasa

koyanları

Allah’a ortak koşmuş olurlar. Nitekim şu ayet-i kerimenin manası bunu ifade etmektedir: “Onlar

(Yahudi

ve

Hristiyan-

lar) hahamlarını ve papazlarını Allah’ın dışında Rabler edindiler.” (Tevbe, 31)

Bu ayette zikredilen kitap ehli, hahamlarının

ve

papazlarının

kâinatı yarattığına inanmıyorlar ve onlara herhangi bir ibadet de yapmıyorlardı. Fakat onlar, Rasûlullah

sallallahu aleyhi ve sellem’den sallal-

lahu aleyhi ve sellem

gelen şu hadisin

izah ettiğine göre, hahamların ve papazların

koydukları

yasalara

bilerek ve isteyerek itaat ediyorlardı. Böylece onları Rabler edinmiş oluyorlardı. de

onu

düzenleyen

kanunları

koyandır.

ve Hiç

gerekli Halık

yaratıklarını düzensiz, başıbozuk bırakır mı? Elbette ki bunun cevabı “Hayır” olacaktır. Evet, yasaları Allah koyduğundan, onun dışında

Adiyy b. Hatim

radıyallahu anh

diyor

ki: Boynumda altından bir haç bulunarak Rasûlullah ve sellem’in

lah

sallallahu aleyhi

yanına geldim. Rasûlul-

sallallahu aleyhi ve sellem:

“Ey Adiyy

bu putu üzerinden at!” dedi ve Tevbe Suresi’nden şu ayeti okuduğunu

yasa koyanları, Yüce Mevlâ Allah’a

duydum:

ortak koşulanlar diye sıfatlandır-

ve papazlarını Allah’ın dışında

mış ve şöyle buyurmuştur: “Yoksa

Rabbler

onların Allah’ın izin vermediği

sallallahu aleyhi ve sellem

şeyi, kendileri için dinden bir

et onlar haham ve rahiplerine ibadet

şeriat (yasa) yapan ortakları mı

etmiyorlardı. Fakat onlar bir şeyi

Görüldüğü gibi Allah

helal kıldıklarında onu helal sayı-

izin vermediği halde yasa koyan-

yorlar, haram kıldıklarında da onu

ların yasalarına hür iradeleriyle

haram kabul ediyorlardı.” (İşte bu

var?”

(Şura, 21)

Eylül 2020

10

“Onlar

hahamlarını

edindiler.”

Rasûlullah

dedi ki: “Dikkat


Allah’tan başkasını Rab edinmek

kendisine şirk koşulmasını bağış-

demektir.)

lamaz, ondan başkasını da diledi-

(1)

f. Kâinatı yönetme yalnız Allah’a

(Nisa, 48-116)

2. Sâhibi için Cennetin haram

aittir: Allah’ı fiillerinde birlemeye ters düşen

ğine bağışlar.”

ve

kulu

şirke

düşüren

düşünce ve inançlardan biri de kâinatın sevk ve idaresinin Allah’ın dışında herhangi bir yaratığa ait olduğuna veya Allah’la birlikte onun da yetkisi dâhilinde olduğuna inanmaktır.

Kâinatı

yönetenin

kılınmasına sebep olarak ebedî cehennemde Allah

kalmayı

azze ve celle

gerektirir.

şöyle buyurmakta-

dır: “Şüphesiz ki her kim, Allah’a şirk koşarsa, muhakkak Allah ona cenneti haram kılmıştır. Onun barınağı da ateştir. Zalimler için hiçbir yardımcı yoktur.”

(Maide, 72)

yalnız kendisi olduğu hususunda

3. Yapılan tüm amellerin boşa

Yüce Mevlâ şöyle buyurmaktadır:

gitmesine sebep olur. Allah azze ve celle

“Gökten yeryüzüne, bütün işleri idare edip yürüten O’dur.”

(Secde, 5)

şöyle buyurmaktadır: “Andolsun, sana ve senden önceki peygamberlere şöyle vahyedildi: Eğer Allâh’a

Bu konuda tasavvuf erbabının,

şirk koşarsan elbette amelin boşa

şeyhleri hakkındaki çeşitli taşkın

çıkar ve elbette hüsrana uğrayan-

ifadeleri

lardan olursun.” (Zümer, 65)

ve

Şiilerin

imamları

hakkındaki aşırı düşünceleri asla doğru değildir. Zira Allah’ın tek yöneticiliğine gölge düşürmektedir. (2)

Bütün burada zikredilenler, imanın aslına ters düşen ve ona zıt olan davranışlar olup sahibini İslam dininden çıkarır. Rabbimiz, bizi

Büyük Şirkin Zararları:

ve ehlimizi şirkin büyüğünden ve

Büyük şirkin kişiye birçok zararı

Teâlâ’dan affını ve onun âfiyetini

bulunmaktadır. Bunlardan başlıca

dileriz, Allahumme âmin…

küçüğünden muhafaza etsin. Allahu

üç tanesi şöyledir: 1. Allahu Teâlâ’nın bağışlamayacağı en büyük günahtır. O şöyle buyurmaktadır: “Doğrusu Allah,

1. Tirmizî, Tefsîr, Sureti Tevbe, bab: 10, hn. 3095. (Tirmizî, bu hadisin garib olduğunu sadece Abdusselam b. Harb’den geldiğini, hadisin ravilerinden olan Ğutayf b. A’yen’in de hadiste tanınmış bir kimse olmadığını söylemiştir. 2. Bu konuda Hasan Karakaya hocamızın “İslam Akaidi” isimli kitabından istifade edilmiştir.

Muharrem 1442

11


KAPAK DOSYA Ahme İnal

KÜÇÜK ŞİRK/ RİYA ÜZERİNE MÜLAHAZALAR İbadetleri “el-Alim” olan Allah’ın değil de “elalem”in beğenisine sunmanın adı olan riya gerek itikadi gerekse ahlaki açıdan Müslümanla bağdaşmayacak bir haslettir. Bu hasletin kırıntısının dahi olması kişiye afet olarak yeter.

A

ltınıyla

gümüşüyle,

elmasıyla

mücevhe-

yoksa kesilsin hayat damarlarımız

niye

yaşıyoruz

ki?

riyle bin bir zenginliğe

İmanımız yoksa kurusun bu

sahip şu fani dünyada sahip

eller diller, Allah için değil-

olabileceğimiz

kıymetli

lerse niye varlar ki? İmanımız

şey imanımızdır. İmanımızı

imtihan için gönderildiğimiz

kaybetmişsek dünyalar bizim

şu geçici hayatta tek serma-

en

olsa ne çare!

yemizdir.

Dünyanın tüm süsü şaşası bir

alternatifi

bulunmayan

sermaye…

Bizi

araya gelse “La ilahe illal-

rundan

Telafisi

olmayan,

ateş

koruyacak

tek

çukucennet

lah?” sözünün tek bir harfine

ırmaklarına ulaştıracak kadar

eşdeğer olabilir mi? İmanımız

güçlü bir sermaye… Para ile

yoksa yansın bu dünya, içinde

makam ile kıyaslanmayacak

neyimiz

kadar değerli, yanında tüm

Eylül 2020

12

var

ki?

İmanımız


meselelerin

teferruat

sayılacağı

kadar da mühim bir sermaye… İşte tüm mesele bundan ibaret…İslam, tüm ahkamını bu değerli sermaye üzerine

inşa

eder.

Müslümana

yöneltilen emir ve yasakların hepsinin ana merkezinde iman ve onu koruma çabası vardır. İman yoksa namaz da yoktur oruç da zekât da hac da… Aklımıza gelebilecek ibadetlerin hiçbirisi iman olmadan bir değer ifade etmez edemez. İman sıfırların başında tüm asaletiyle ve dikliğiyle duran “bir” gibidir. Varlığı her sıfıra kat kat değer katarken

asla bir çıkış yolunun bulunmadığı tüm Müslümanlar tarafından açık bir şekilde bilinir. Bundan dolayı kalbinde azıcık bir imanı olan

mümin

dahi

bu

tehlikeli

alana yaklaşmak istemez. En azın-

yokluğu da onları rakamlar çöplü-

dan aleni ve kasti bir şekilde bu

ğünden ibaret kılar. İşte bundan

sınırı aşma gibi bir gaye içerisinde

dolayı İslam demek iman demektir.

bulunmaz.Öte yandan insanoğlu-

İslam’ın

nun en büyük düşmanı olan şeytan

temel

kaynakları

olan

ilahi kitabımız Kur’an ve sünnetin temel gayesi, imanı zedeleyecek unsurları ortadan kaldırmak ve onu daha güçlü bir hale getirmektir. Bu açıdan, karşımıza çıkan her İslami bilginin imanımızı ya koruma ya da daha mükemmel bir hale getirme amacı taşıması gerektiğini bilmek zorundayız.

da boş duracak değildir. Hz. Âdem efendimizden beridir insanoğlunun yakasını bırakmayan ve milyonlarca kişi üzerinde acemiliğini atan şeytan reddedileceğini bildiği için çoğu zaman insana yaklaşırken şirkin açık olanıyla değil de gizli olanıyla ya da büyük olanıyla değil de küçük olanıyla yaklaşır. Yapmış olduğu bu aldatmaca ile mümin-

İslam ahkamının imanı koruma

leri aleni olarak Allah’a ortaklar

gayesiyle yaptığı en büyük atılım

koşan bireylere dönüştüremese de

“Şirk”i en tehlikeli yasak olarak

geri planda muvahhid olma özel-

kabul etmesidir. Şirk yani Allah’a

likleri ellerinden alınmış halde

bazı şeyleri ortak koşmak imanı

bırakır. Bu da onun için büyük bir

kesinkes yok edeceği için Müslü-

başarı müminler içinse korkunç bir

manın asla yaklaşamayacağı bir

kayıptır. Efendimiz

sınırdır. Şirkin ne kadar büyük

sellem

bir zulüm olduğu, müşrikler için

sine karşı çekincesini açıkça beyan

sallallahu aleyhi ve

şeytanın bu tehlikeli desise-

Muharrem 1442

13


etmiş

Gizli olan riya ise tek başına kişiyi amele sevk etmemekle birlikte Allah rızası güdülen ameli hafifletip sevabını azaltan riyadır. Her gece teheccüd namazı kılmayı adet edinmiş bir kimsenin o gece kendisine namaz ağır geldiği halde misafiri geldiği için canlanıp namazın ona hafif gelmesi örneğinde olduğu gibi. Burada kişi ibadetini daha sakin bir şekilde eda edecekken misafirin bulunma durumu onun namazdaki canlılığını arttırmış ve gizli bir şekilde riyaya düşmesine sebep olmuştur. Çünkü yaptığı ibadetin görülüp görülmemesi arasında kalbinde farklı bir hisse kapılan kişide riyanın bir şubesi var demektir. Riyanın tamamen yok olması için yapılan ibadetin insanlar tarafından görüldüğünde de görülmediğinde de aynı duyguların hissedilmesi şarttır.

ve

müminlere

sahip çıkma hususunda reçeteler sunmuştur. İmam Ahmed ve İmam Taberi’nin sahih bir senetle rivayet ettiği hadisi şerifte Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Ey insanlar! Şirkten sakının! Muhakkak ki o, karıncanın sessiz ve yumuşak yürüyüşünden daha gizlidir." buyurdu. Allah’ın dilediği biri sordu: "Karıncanın sessiz yürüyüşünden daha gizli olan bu şirkten nasıl sakınacağız?" Rasûlullah

sallallahu aleyhi ve sellem:

14

"Şöyle

deyin: Ey Allah’ım! Bildiğimiz şeylerde şirk koşmaktan sana sığınıyor bilmediğimiz şeylerde senin affını istiyoruz." Efendimiz

sallallahu aleyhi ve sellem

bu

hadisi şerifinde şirkin gizli olan çeşidinden bahsetmiş ancak bunun tam olarak ne olduğunu beyan etmemiştir. Alimlerimiz bu ve benzeri hadislerden hareketle şirki küçük-büyük ve açık-gizli olarak tasnif etmekle (sınıflandırmakla)

birlikte

küçük

şirkin riya olduğunu belirtmişlerdir. Bu görüşlerine dayanak olarak da şu hadisleri delil olarak göstermişlerdir: “Ümmetim için korktuğum şeylerin en korkuncu, Allah’a şirk koşmaktır. Ben, güneşe, aya taparlar, puta taparlar demiyorum. Ancak Allah’tan başkası için yapılan ameller ve gizli şehveti kastediyorum.” buyurmuştur. (1) 1. İbn Mace, Zühd, 21

Eylül 2020

imanlarına


Efendimiz bir defasında da:

namaza başladıkları zaman tembel

- Sizin için en çok korktuğum şey, küçük şirktir, buyurmuştu.

Allah’ın Rasûlü?” diye sordular. Efendimiz

riş yaparlar ve Allah’ı pek az anarlar.” (Nisa, 142)

Yanındakiler “Küçük şirk nedir ey

Rasûlullah

tembel kalkarlar, insanlara göste-

şu

Şimdi ayet-hadislerde bu şekilde geçen ve müminlerin kesinlikle

cevabı

verdi:

sakındırıldığı riya kavramını daha yakından inceleyelim

- Riya, yani gösteriştir. Kıyamet günü insanlar amellerinin karşılığını alırlar-

Riya Nedir?

ken, Allahu Teâlâ riya ehline 'Dünya-

Kısaca “gösteriş yapmak” olarak

dayken kendilerine mürailik yaptığı-

bildiğimiz bu kavramı âlimlerimiz;

nız/amellerinizi göstermek istediğiniz

“Allah’tan

kimselere gidin! Bakın bakalım onların

ğunu kazanma düşüncesiyle amelde

yanında herhangi bir karşılık bulabile-

ihlası terk etme”

cek misiniz?' buyurur.”

eder görünerek kulların takdirini

Efendimiz

(2)

sallallahu aleyhi ve sellem'in

küçük şirk olarak nitelendirdiği riya, Kur’an-ı Kerim’de inkârcı ve münafıkların özellikleri arasında zikredilmiştir.

başkasının

kazanmayı Allah’tan

hoşnutlu-

; “Allah’a itaat

(3)

isteme” başkası

;

“ibadeti

için

yapma,

(4)

ibadetleri kullanarak dünyevi çıkar peşinde

olma;

Allah’ın

emrini

yerine getirmek maksadıyla değil insanlara gösteriş olsun diye iyilik

“Ey iman edenler! Allah’a ve ahiret

yapma” (5); “insanların görmesi ve

gününe inanmadığı halde malını

takdir etmesi için ibadeti açıktan

gösteriş için harcayan kimse gibi

yapma”

başa kakmak ve incitmek suretiyle,

mıştır.

yaptığınız hayırlarınızı boşa çıkarmayın...” (Bakara, 264) “Münafıklar çalışırlar.

vb. şekillerde tanımla-

(7)

Haris el- Muhasibi ise riyanın ağır ve hafif derecelerinin bulunduğunu

Allah’ı

Allah’ta

(6)

aldatmaya onların

belirtir. Ağır olanı, kulun Allah için

bu

yapılması gereken ameli insanlara

çabalarını başlarına geçirir. Onlar

gösteriş için yapması, hafif olanı

2. Ahmed, c. V, 428-429 3. Et-Ta’rifat, Riya mad. 4. Gazali, c. III, s.297 5. Kurtubi, c. V, s.422, c. XX, s.212 6. İbni Hacer, c. XXIV, s.130 7. TDV, Riya mad.

Muharrem 1442

15


da sırf Allah için yapılması gereken ibadeti hem Allah’ın hem kulların hoşnutluğunu kazanmak

Riyanın daha da gizli olanı; amelini tamamen ihlasla yapan ve teşhir edilmesini kesinlikle istemeyen kişinin ibadetinin elde olmayan sebeplerden dolayı duyulması ve akabinde kişinin kalbinde oluşan sevinçtir. Buradaki durumun da riya sayılmasının sebebi kalpteki duyguların farklılık göstermesidir. Amel işlenirken riya gayesi olmasa da sonradan kalpte oluşan duygular ona bu çirkin sıfatı bulaştırmıştır. Bu nedenle, her Müslümanın yaptığı bir ibadetten dolayı son nefesini verinceye kadar ihlasını korumak için mücadele etmesi kaçınılmazdır. Çünkü şeytan kişinin kalbini otuz yıl öncesinde yapmış olduğu bir iyilikten dolayı bile kaydırabilir. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in “karıncanın sessiz ve yumuşak yürüyüşünden daha gizli” olarak tarif etmesindeki hikmet de böylesi durumlar olsa gerek.

için ifa etmesidir.

Anlaşıldığı

(8)

üzere insanlara gösteriş yapma niyeti arttıkça ihlas azalmakta ve kulun bu sebeple çekileceği hesabı zorlaşmaktadır.

Riya Çeşitleri Nelerdir? İbnul Cevzi rahimehullah “Minhacul Kasıdin ve Müfidus Sadıkin” isimli eserinin “Riyakarlık” bölümünde riyanın açık ve gizli olmak üzere ikiye ayrıldığını bunların da kendi içlerinde derecelerinin bulunduğunu söyler. Açık olan riya, kişiyi tek başına amel işlemeye sevk eden riyadır. Normalde kılmadığı halde başkalarına iyi görünmek için namaz kılan ya da namazını sırf insanlara gösteriş olsun diye uzatan kişinin durumu böyledir. Burada kişiyi harekete geçiren asıl unsur Allah’ın rızası değil insanlar tarafından beğenilme arzusudur. Gizli olan riya ise tek başına kişiyi birlikte

amele Allah

sevk

etmemekle

rızası

güdülen

ameli hafifletip sevabını azaltan riyadır. Her gece teheccüd namazı kılmayı adet edinmiş bir kimsenin o gece kendisine namaz ağır geldiği halde misafiri 8. Er-Riaye li-Hukukillah, s. 163-178

Eylül 2020

16


geldiği için canlanıp namazın ona

“karıncanın sessiz ve yumuşak

hafif gelmesi örneğinde olduğu

yürüyüşünden daha gizli” olarak

gibi. Burada kişi ibadetini daha

tarif etmesindeki hikmet de böylesi

sakin bir şekilde eda edecekken

durumlar olsa gerek.

misafirin bulunma durumu onun namazdaki canlılığını arttırmış ve gizli bir şekilde riyaya düşmesine sebep

olmuştur.

ibadetin

Çünkü

görülüp

yaptığı

görülmemesi

arasında kalbinde farklı bir hisse kapılan kişide riyanın bir şubesi var demektir. Riyanın tamamen

İzahlardan da anlaşıldığı üzere riya son derece tehlikelidir. Bu durumdan ise ancak Allah’ın kendilerine hayırlar ihsan ettiği sıddıklar ve muhlisler kurtulabilir.

Riyanın Tezahürleri Nelerdir?

yok olması için yapılan ibadetin

Riya duygusu her davranışta kendi-

insanlar tarafından görüldüğünde

sini

de görülmediğinde de aynı duygu-

tezahürleri vardır. Haris el-Muhâ-

ların hissedilmesi şarttır.

sibî bu göstergeleri beş ana başlıkta

Bu riyanın daha da gizli olanı;

toplayarak “beden, dış görünüş,

amelini tamamen ihlasla yapan ve

teşhir

edilmesini

kesinlikle

istemeyen kişinin ibadetinin elde olmayan sebeplerden dolayı duyulması ve akabinde kişinin kalbinde oluşan sevinçtir. Buradaki durumun da riya sayılmasının sebebi

gösterebileceği

için

sayısız

söz, amel ve sosyal çevreyle ilişkilere dindarlık süsü verme” şeklinde sıralamaktadır. Bir kimsenin ahiret endişesi taşıdığını göstermek için yüzüne kederli bir görüntü vermesi; oruçlu olduğu bilinsin diye sesi kısılmış, gözlerinin feri sönmüş bir

olduğumuz

hal takınması; abidler ve zahidler

üzere kalpteki duyguların farklı-

gibi saçı başı dağınık görünmesi;

lık göstermesidir. Amel işlenirken

konuşmalarında

riya gayesi olmasa da sonradan

alim ve zikir ehli bir kimse olduğu

kalpte oluşan duygular ona bu

izlenimi uyandırmaya çalışması;

çirkin

Bu

rüku ve secde gibi rükünlerde uzun

nedenle, her Müslümanın yaptığı

süre durarak namazı uzatması, keza

bir ibadetten dolayı son nefesini

oruç ve hac gibi ibadetlerinde titiz

verinceye kadar ihlasını korumak

bir dindar görüntüsü sergilemesi;

için mücadele etmesi kaçınılmaz-

ilim ve din ehlinden olduğunu,

dır. Çünkü şeytan kişinin kalbini

ilimde ve dinde yüksek bir merte-

otuz yıl öncesinde yapmış olduğu

bede

bir iyilikten dolayı bile kaydırabi-

amacıyla alimler ve abidlerle düşüp

lir. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in

kalkması bu beş şeklin örnekleri

yukarıda

zikretmiş

sıfatı

bulaştırmıştır.

hikmet

bulunduğunu

sahibi,

hissettirmek

Muharrem 1442

17


arasında yer alır. Muhâsibî, dünya

aleyhi ve sellem’in

hayatına düşkün kişilerin sayılan

hadisi anlatacağım’ buyurdu. Sonra

beş yolla gösteriş yaptığını ancak

bayıldı.

dindarlık süsü verilerek yapılan riyakarlığın

bundan

daha

kötü

olduğunu belirtir. (9)

bana anlattığı bir

Ayıldığı zaman ‘Olur, sana Rasûlullah

sallallahu aleyhi ve sellem’in,

benimle

onun arasında hiç kimsenin olma-

Riyanın Sonuçları Nelerdir?

dığı, doğrudan Rasûlullah

Riyanın kişiyi sevaptan mahrum

hadisi anlatacağım.’ dedi ve ikinci

etmekle başlayıp onu cehenneme

defa bayıldı. Ayıldığı zaman yine

odun olmaya sevk edecek kadar

‘Sana

Rasûlullah

çeşitli ve tehlikeli sonuçları vardır.

sellem’in

bizzat bana anlattığı, arada

Bu konuda sözü Ebu Hureyre

radıyal-

hiçbir kimsenin olmadığı bir hadis

bırakıyor ve rivayet ettiği

anlatacağım.’ dedi ve sonra üçüncü

lahu anh’a

aleyhi ve sellem’in

hadisin iliklerimize kadar işlemesini temenni ediyorum. Rasûlullah

sallallahu

bana anlattığı bir

sallallahu aleyhi ve

veya dördüncü defa bayıldı. Tekrar ayıldığında ‘Sana anlata-

sallallahu aleyhi ve sellem,

cağım. Rasûlullah

sallallahu aleyhi ve

riyakâr kimselerin kıyamet günkü

sellem’in

hallerini bize şöyle anlatır: Ukbe b.

hiç kimsenin olmadığı bu evde

radıyallahu anh’dan

Müslim

rivayetle

benimle kendisinden başka

anlattığı bir hadisi anlatacağım. sallallahu aleyhi ve sellem’den

Şüfey b. Mati’ el-Esbahi radıyallahu anh

Rasûlullah

şöyle buyurdu:

işittim, şöyle buyuruyordu:

“Medine’ye geldim, hemen mescide

‘Kıyamet günü olunca, Allah, arala-

girdim. Bir de baktım ki insanlar bir

rında hükmetmek için kullarına iner.

adamın etrafında toplanmışlar. ‘Bu

Her ümmet diz çökmüştür. İlk çağrılan,

kim?’ diye sordum. ‘Ebu Hureyre’

Kur’an’ı ezberlemiş bir kimsedir. Allahu

dediler. İnsanlar dağıldığında ona

Teâlâ ona: ‘Kulum! Rasûlüme indir-

yaklaştım: ‘Ey Ebu Hureyre! Bana,

diğimi sana öğretmedim mi? buyurur.

aranızda

olmadığı,

O da ‘Evet ya Rabbi!” der. Allah ‘Sana

sallallahu aleyhi ve

öğrettiklerim noktasında ne yaptın?’

işittiğin bir hadisi naklet’

buyurur. O da ‘Rabbim! Geceleri ve

dedim. O da ‘Olur, sana Rasûlullah

gündüzleri onunla namaz kılardım’

sallallahu aleyhi ve sellem’den,

benimle

der. Allah ona ‘Yalan söyledin!’ buyu-

onun arasında hiç kimsenin olma-

rur. Melekler de ona ‘Yalan söyledin!’

dığı, doğrudan Rasûlullah

derler. ‘Aksine, filan kari’dir (Kur’an-ı

hiç

kimse

doğrudan Rasûlullah sellem’den

9. TDV, Riya mad.

Eylül 2020

18

sallallahu


güzel okur) denilmesini istedin. Nitekim bu da sana denildi. Git bugün senin için katımızda hiçbir şey yoktur’ derler.

Netice İbadetleri “el-Alim” olan Allah’ın değil

de

“elalem”in

beğenisine

Sonra mal sahibi getirilir. Allah ona

sunmanın adı olan riya gerek itikadi

‘Kulum! Sana nimet vermedim mi?

gerekse ahlaki açıdan Müslümanla

Seni üstün kılmadım mı? Sana genişlik vermedim mi?’ buyurur. O da: ‘Evet ya Rabbi!’ diye cevap verir. Allah ‘Sana verdiğim şeylerle ne yaptın?’ diye sorar. O da ‘Ya Rabbi, akrabaya ihsanda bulunur, tasadduk eder ve daha birçok şeyler yapardım’ der. Allah ona ‘Yalan söyledin!’ der. Melekler de ona ‘Yalan

bağdaşmayacak

bir

haslettir.

Bu

hasletin kırıntısının dahi olması kişiye afet olarak yeter. Bir olan Allah azze ve celle’yi

memnun etmek durur-

ken yüzlerce hatta binlerce insanın beğenisi için canhıraş çalışmak, ter dökmek, sıkıntı çekmek felaket

söyledin!’ derler. ‘Aksine sen, ‘filan

değil de nedir? Bir insanın böylesi

cömerttir’ denilmesini istedin. Nitekim

bir cendereye girmesi ancak iman

bu da sana denildi. Git, bugün senin için

eksikliği ve karakter bozukluğu ile

katımızda hiçbir şey yoktur’ derler.

izah edilebilir. Zira bu alçak vazi-

(Bundan sonra) Katledilmiş biri çağırılır. Allah ona ‘Kulum! Sen hangi yolda öldürüldün?’ diye sorar. O da ‘Ya Rabbi! Senin için ve senin yolunda’ der. Bunun

yeti ne sahih bir inanç ne de selim bir karakter kabul eder. Müslüman fert imanından aldığı güç ile daima kendinden emin bir duruş sergiler.

üzerine Allahu Teâlâ ‘Yalan söyledin!’

Onun tek derdi tüm nimetlerin sahibi

buyurur. Melekler de ona ‘Yalan söyle-

olan Allah’ı razı etmektir. Dilinden

din!’ derler. ‘Aksine sen, ‘filan cesaret-

dökülen kelimeler de yalnızca ve

lidir’ denilmesini istedin. Nitekim bu

yalnızca şunlardan ibarettir:

da sana denildi. Git, bugün senin için katımızda hiçbir şey yoktur’ buyurur.

“Şüphesiz

benim

namazım

da

diğer ibadetlerim de yaşamam da

Ebu Hureyre (devam etti): “Sonra

ölümüm de âlemlerin Rabbi olan

Rasûlullah

Allah içindir.” (En’am, 162)

sallallahu aleyhi ve sellem

elini

dizime vurdu. Sonra ‘Ey Ebu Hureyre! Bu üç grup, kıyamet günü kendileriyle ateşin tutuşturulacağı, Allah’ın yarattıklarının ilkleridir’ buy urdu.” (10) 10. Müslim, İmâret 152, Hadis no: 1905; Tirmizî, Zühd 48, Hadis no: 2383

Muharrem 1442

19


Hz. Peygamber (sav): “(İnsanı) helâk eden şu yedi şeyden kaçının.” dedi. Bunun üzerine Ashab-ı Kiram: “Onlar nelerdir ya Rasûlallah?” dediler. Bunun üzerine Rasûlllah (sav) şöyle buyurdu:

Allah’a şirk koşmak

Sihir

Allah’ın haram kıldığı cana kıymak

Faiz yemek

Yetim malı yemek

Savaştan kaçmak

Suçsuz namuslu mümin kadınlara iftirada bulunmak Buhârî, Vasâyâ, 23, Tıbb, 48; Müslim, Îmân, 144


KUR'AN'I KERIM'DEN MÜMINLERE NIDALAR M. Sadık Türkmen

DÜNYA VE AHİRET’TE ISLAH OLMANIN YOLU: NAMAZI KORUMAK “Ey iman edenler! Sarhoş iken ne söylediğinizi bilinceye kadar, cünüp iken de –yolcu olan müstesna– gusül edinceye kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta olur veya yolculuk halinde bulunursanız yahut sizden biriniz ayak yolundan gelirse ya da kadınlara dokunup da – bu durumlarda – su bulamamışsanız o zaman temiz bir toprağa yönelin (teyemmüm edin); yüzlerinize ve ellerinize sürün. Şüphesiz Allah çok affedici ve bağışlayıcıdır.” (Nisa, 43)

Muharrem 1442

21


B

u ayet-i kerime şehadet keli-

sarhoş olan kişi için durum nasıl

mesinden sonra İslam’ın en

olur acaba? Ayeti kerime nazil

belirgin

olan,

olduğu zaman içki tüketimi henüz

yerine göre şehadet kelimesinin

yasaklanmış değildi. Ancak içki-

tasdiki olan namazı ve onun muha-

nin zararının faydasından daha

şiarlarından

fazasını bize emretmektedir. Çünkü namaz hem dünyada hem de ahirette diğer amellerimiz ve hesabımız için bir mihenk taşıdır. Namazı düzgün olan kişinin münkerden ve fahşadan mahfuz olacağı Kur’an’ın bize müjdesidir. Yine kişinin ameller arasında

ilk

sorguya

çekileceği

şeyin namaz olacağı ve namazdan hesabını verenin diğer amellerden de hesabının kolay olacağı dinimizin beyanları arasındadır. Şehadet

kelimesinin

delili

olan

namazın muhafazası ve gereken etkisini

göstermesi

süresinde bulunanlar

için

namazlarında ve

gaflet

rivayetle

sallallahu aleyhi ve sellem

riyada

içerisinde

olanlar kınanmıştır. Enes lahu anh'dan

Maun

radıyal-

Rasûlullah

şöyle buyurdu:

"Sizden biri uyuklar halde namaz kılacaksa onu bıraksın, uykusunu alsın ve böylece namazda ne söylediğini

fazla olduğu fikri Müslümanlarda hakimdi. Özellikle Hz. Ömer yallahu anh’ın

radı-

içki ile alakalı kesin bir

hükmün nazil olması için Allah’a dua ettiği vakidir. İşte böyle bir ortamda Hz. Ali

radıyallahu anh

tan

rivayet edilen şu hadise meydana geldi: O diyor ki: “Abdurrahman b. Avf bizim için yemek tertipledi ve bizi davet etti. Bu yemekte bize şarap ikram etti. Şarap bizim akıllarımızı aldı. Namaz vakti gelince içimizden birini imamlığa geçirdiler. Namazda şunu okudu: De ki ey kafirler! Sizin taptıklarınıza tapmam. Biz sizin taptıklarınıza taparız”. Bunun üzerine Allah şu hükmü indirdi: “Ey iman edenler! Sarhoş iken ne söylediğinizi bilinceye kadar namaza yaklaşmayın...” (Bu rivayet İbn Ebi Hatem’de geçmektedir. Buna yakın bir rivayet

bilsin. -Hadisin başka lafızlarında-

Tirmizî’de de geçmektedir.) (2)

“belki namazda kendisine af dileğinde

Böylece Müslümanlar namazlarını

bulunacakken kendisine sövme yoluna gidebilir” buyurulmuştur. (1)

daha sıhhatli eda etmek için içkiden nispeten uzaklaşmış oldular. Artık

Normal halde olan ve günlük haya-

yatsı namazından sonra içki içiyor-

tını sürdürmeye güç yetirebilen

lardı ve sabaha kadar kendilerine

biri için durum bu olduğuna göre

geliyorlardı.

1. Müslim, hadis no.786 2. Tirmizî, hadis no: 3026

Eylül 2020

22


İslam’ın ilk dönemlerinde içkinin bu denli hassas bir şekilde toplumdan

sökülüp

atılmasına

çalışıl-

ması bugün içkinin kesin haram olduğunu bilen bizler için tuhaf karşılanabilir. Her türlü işkenceye sabreden, hicretlere çıkan, cihad meydanlarında canlarını seve seve feda eden bir topluluğa karşı neden böyle bir yol izlenmişti? Bu konuda Hz. Aişe

radıyallahu anha

validemiz şu

hikmeti nakletmiştir: Kur’an’dan ilk inenler cennet ve cehennemi

halde

anlatan

İnsan-

larda mümin yine Rabbine namaz

lar İslam’a girince helal ve haram

kılarak yaklaşmakla mükelleftir.

bildiren hükümler inmeye başladı.

Kelime manası kastetme, yönelme

Şayet ilk inen ayetler içki içmeyin

olan teyemmüm müminin Allah’a

deseydi insanlar: “Biz içkiyi ebedi-

yönelmesinde en güzel bir araç

yen bırakmayız derlerdi.’’

olarak

karşımıza

Hülasa,

İslam

Ayeti

kısa

sürelerdi.

kerimede

sarhoşluk

verici

şeylerden sonra namazın muhafazası için manevi korumanın da sağlanması emredilmiştir. Mümin, Rabbinin huzuruna çıktığında onu Rabbine bağlanmaktan uzaklaştıran tüm engellerden korunmalıdır. İşte gusül ve namaz için ayrı ayrı muhafaza

edilmesi

gereken

abdestin

korunması da imani bir meseledir. Bunun için Peygamber ve sellem

sallallahu aleyhi

efendimiz buyurmuştur ki:

“Abdesti ancak mümin kişiler korur.” (3)

kullanılamadığı

durum-

çıkmaktadır.

kulun

Rabbi

ile

bağını en zor şartlarda olsa bile sağlayarak onun sıratı müstakimde ilerlemesini kolaylaştırmıştır. Müfessir Ebu Hayyan, el-Bahrul Muhit isimli eserinde şu kıssayı anlatır: “Rivayet edildiğine göre Nebi

sallallahu aleyhi ve sellem

seferlerin-

den birinde sahabe ile beraber idi. Aişe radıyallahu anha’ya ait bir gerdanlık kaybolmuş bundan dolayı da yanlarında su olmadığı bir halde iken Nebi

sallallahu aleyhi ve sellem

ve insanlar

onu bulmak için kalkmışlardı. Tabi

Gusül ve namaz abdesti için su

Ebu Bekir

bulunmadığı

hastalıktan

çok kızmıştı. Kızına ‘Yanlarında su

dolayı değişik vesilelerle su olduğu

yokken Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem

veya

radıyallahu anh

Hz. Aişe’ye

3. Müsned, 2/169

Muharrem 1442

23


Hanımlara dokunmak ile ilgili bahsi bir sonraki bölümde ele alacağız. Bu sayılan sebepler esnasında su bulunamadığı takdirde teyemmüm yaparak abdest alınabilir. Ayet-i kerimede geçen “kadınlara dokunmak’’ konusunda kastın ne olduğu alimler arasında ihtilafa vesile olmuştur. Ebu Hanife rahimehullah bundan maksadın cinsel ilişki

olduğunu beyan etmiştir. İmam Şafii rahimehullah ise burada el ile dokunak kastedilmiştir dedi. İbn

Cerir

et-Taberi

rahimehullah

ve insanları hapis mi ettin?’ dedi.

ayetin bu bölümünü açıklarken şöyle

Bunun ardından teyemmüm ayeti

demiştir: “Bu iki görüşten doğruya

indi. Teyemmüm ile namazı kılıp deveyi hareket ettirince gerdanlığı devenin altında buldular. Useyd b. Hudayr

radıyallahu anh:

‘Ey Ebu Bekir

ailesi! Bu sizin ilk bereketiniz değil. Allah sana merhamet etsin ey Aişe! Ne zaman senin hoşuna gitmeyen bir imtihanla karşılaşsam o konuda Allah sana ve Müslümanlara bir hayır ve çıkış yolu yapmıştır’ dedi.”

Âlimlerin Ayet-i Kerime ile İlgili Görüşleri: Ayeti kerimede zikredildiği üzere teyemmümün sebepleri dört tanedir;

hastalık,

yolculuk,

tuvalet

en evla olanı kadınlara dokunmaktan Allah’ın diğer görüş olan elle dokunmayı değil de cimayı kastettiğini söyleyenlerin görüşüdür. Bu konuda Rasûlullah sellem’den

sallallahu aleyhi ve

gelen onun hanımlarından

birini öptüğü ve abdest almadan namaz kıldığı rivayeti sahihtir. Yine Hz. Aişe lullah

radıyallahu anha

dan: “Rasû-

sallallahu aleyhi ve sellem

abdest alır

sonra hanımını öper sonra namaz kılardı’’ dediği rivayet edildi. Yine Hz. Aişe: “Rasûlullah ve sellem

sallallahu aleyhi

hanımlarından birini öptü

sonra abdest almadan namaza çıktı” dedi. Urve de ona “Bu senden başkası değildir” deyince Hz. Aişe güldü. (4)

ihtiyacından dönmek ve hanımlara

Kadına dokunmanın abdesti bozup

dokunmak.

bozmayacağı konusunda da ihtilaf

4. Taberi Tefsiri, aynı ayetin tefsirinden

Eylül 2020

24


vardır. Ebu Hanife şehvetle veya şehvetsiz olsun kadına dokunmanın abdesti bozmayacağını belirtirken İmam Şafi her iki durumda da abdestin bozulacağı görüşüne gitmiştir. İmam Malik ise şehvetle dokunmanın

abdesti

bozacağı

şehvetsiz dokunmanın ise bozmayacağını söylemiştir. Bu konuda evla olanın her ferdin kendi mezhebinin delillerini

öğrenmesi

ve

onunla

amel ederek ihtilaftan kurtulmasıdır. Tercih yapmak (bir âlime danışılarak) ile karşı karşıya kalınırsa âlimlerin genel manada yaptıkları tercihler değerlendirilebilir. Muhammed Ali es-Sabuni Ahkam tefsirinde bu ayetle ilgili ince bir noktaya değinmiştir. Diyor ki: “Açık bir şekilde söylenmesi güzel olmayan lafızlar konusunda kinayeli kelimeler kullanmak Kur’an-ı Kerim’in metodudur. Bu karşılıklı konuşmalar esnasında Kur’an’ın ümmeti yönlendirmek istediği adaptandır. Tuvalet ihtiyacından bahsederken ayak yolundan gelmeyi, kadınlarla cima etmeyi ve beraber olmayı da kadınlara dokunmak olarak ifade etmiştir.

Cima

lafzını

söylemek

güzel karşılanmayacağı için kinaye yoluyla ‘kadınlara dokunursanız’

Müfessir Ebu Hayyan, el-Bahrul Muhit isimli eserinde şu kıssayı anlatır: Rivayet edildiğine göre Nebi sallallahu aleyhi ve sellem seferlerinden birinde sahabe ile beraber idi. Aişe radıyallahu anha’ya ait bir gerdanlık kaybolmuş bundan dolayı da yanlarında su olmadığı bir halde iken Nebi sallallahu aleyhi ve sellem ve insanlar onu bulmak için kalkmışlardı. Tabi Ebu Bekir radıyallahu anh Hz. Aişe’ye çok kızmıştı. Kızına: ‘’Yanlarında su yokken Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ve insanları hapis mi ettin? ‘’ dedi. Bunun ardından teyemmüm ayeti indi. Teyemmüm ile namazı kılıp deveyi hareket ettirince gerdanlığı devenin altında buldular. Useyd b. Hudayr radıyallahu anh: “Ey Ebu Bekir ailesi! Bu sizin ilk bereketiniz değil. Allah sana merhamet etsin ey Aişe! Ne zaman senin hoşuna gitmeyen bir imtihanla karşılaşsam o konuda Allah sana ve Müslümanlara bir hayır ve çıkış yolu yapmıştır” dedi.

ifadesi kullanılmıştır.” Ayeti

kerimedeki

temiz

toprak

ihtilaf

ettiler.

belirtti. İmam Şafii ise ele yapışan

Ebu Hanife toprak, taş ve üzerinde

toprak olmadığı müddetçe teyem-

toprak olmasa dahi yer cinsinden

mümün caiz olmadığını belirtti.

hakkında

alimler

her şey ile teyemmüm yapılacağını

Muharrem 1442

25


NEBEVÎ DAMLALAR Yener Yılmaz

TAKVA VE GÜZEL AHLAK SAHİBİ OLMAK Ebu Zerr Cundub bin Cünade ile Ebu Abdurrahman Muaz b. Cebel radıyallahu anhuma’dan rivayetle, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:

“Nerede olursan ol Allah’tan kork (takvalı ol). Bir kötülük yaptığın zaman arkasından bir iyilik yap ki onu silsin. İnsanlarla da güzel bir ahlak ile geçinmeye çalış.” Bu hadisi Tirmizi, Ebvab el-Birri Ve’s-Sıla, Bâbun Fi Muâşereti’nNâs’da (1988 no’lu hadis olarak) rivayet etmiştir. Sahihtir. el-Elbâni, Sahihul-Câmi, 96.

Eylül 2020

26


Kısaca Ebu Zerr (r.a)

İ

Kısaca Muaz bin Cebel (r.a)

slam’ın ilk dönemlerinde Müslü-

Ensar’dan olup, helal ve haram

man olmuş, ilk Müslümanla-

ilmini en iyi bilenlerdendir. Miladi

rın arasına adını yazdırmıştı.

605 senesinde Medine’de doğdu.

Müslüman

640 (H. 18) yılında Kudüs ile Remle

olan dördüncü ya da beşinci kişidir.

arasındaki Amvas köyünde vefat

Müslüman olduktan sonra Kabe’nin

etti. İkinci Akabe biatında, kendi

yanına gelerek İslam dinini seçti-

canlarını ve mallarını korudukları

ğini bağırarak ilan etmiştir ve bu

gibi Peygamberimize yardım ederek

Rivayetlere

göre

ilk

olayın ardından neredeyse bayılana kadar dayak yemiştir. İslam öncesi mensup olduğu kabile bireyleriyle beraber yol kesicilik gibi birçok kötü işleri yaparken İslam sonrası Allah korkusundan dolayı toplum içerisinde yaşmakta zorlanmıştır. Tek başına bir ümmet olarak vasfedilen Ebu Zerr Medine yakınlarında Rebeze denilen bir köyde evinde vefat etmiş, ashabı kiram onun son anlarına yetişememiştir.

İslamiyet’e hizmet edeceklerine söz veren ve Müslüman olan yetmiş Medineliden

biriydi.

On

sekiz

yaşında Müslüman oldu. Peygamberimiz ve ashabı kiram, Mekke’den Medine’ye hicret ettiklerinde, bütün malları ve mülkleri Mekke’de

kalmıştı.

Peygamberi-

mizin emriyle Medine’deki Müslümanlar,

Mekke’den

Müslümanlarla

hicret

kardeşlik

eden kura-

rak evlerini, mallarını ve eşyalarını paylaştılar. Muaz bin Cebel

Dünya hayatını umursamamış, zühd

de Abdullah bin Mesud ve Cafer-i

hayatı yaşamıştır. Gariban olmayı

Tayyar

zengin olmaktan daha çok sevmiş haram

yeme

ihtimalinden

bile

uzaklaşmıştır. Gördüğü kötülüklere müdahale etmeden yapamamış, bu durum birçok kişiyi rahatsız edince, halifeye şikâyet edilmiştir. Cihad

ile

kardeşlik

kurmuştu.

Bedir, Uhud, Hendek, Beni Kureyza savaşlarına ve Hayber’in fethine katıldı

ve

Mekke’nin

fethinde

bulundu. Huneyn Savaşı sırasında Peygamberimiz

onu

Mekke’de

emir olarak bıraktı. Halka, Kur'an-ı Kerim öğretmesini ve dini esasları

etmiş, ibadete yönelmiş ve dünya

anlatmasını emretti. Bu vazifesini

hayatının hakikatini iyi kavramış

yapıp Medine’ye döndükten sonra,

biri olarak ruhunu Rabbine teslim

Kur’an-ı Kerim’i ve genel olarak

etmiştir. Allah ondan razı olsun.

İslam dinini öğretmeye devam etti.

Muharrem 1442

27


Açıklama Rasûlullah

emrini tutup azabından sakınmak sallallahu aleyhi ve sellem

bu

hadisi şerifte, kişiyi hem Allahu Teâlâ’nın hem de Müslümanların

anlamında kullanılan Kur’ani bir terimdir. Bu şekilde titiz davranan insana, “muttaki” denir. (1)

rızasına ulaştıracak etkenleri tavsiye

Kişinin kendisiyle Allah’ın azabı

etmektedir. Kişi bu tavsiyeler ile

arasına set çekmesi, kalkan giyme-

amel ettiği vakit rıza-i bariyi elde

sidir

edip O’nun azabından uzaklaşacak-

durunca

tır. Genel olarak üç konuya değinil-

giden yolda dikkatli davranan kişi-

miştir; takva, kötülüklerin ardından

lerin yaptığı amelin adıdır takva.

iyilik yapmak ve güzel ahlak. Bu değerli hadisi şerif ışığında şu soruların cevaplarını bulmaya çalışacağız inşallah.

olan,

cennete

Allah’ın sevgisini kazandıran, gazabından

uzaklaştıran,

sallallahu aleyhi ve sellem’in

Rasûlullah

sabah-akşam

mak” olarak tercüme edilen takva,

Nasıl elde edilir?

O’nun azabından korunmaya çalışveren

etkenler

nelerdir? Kötülüğün

tedirgin

sakınan,

Türkçeye genelde “Allah’tan kork-

Neden önemlidir? zarar

Yürürken

istediği hissiyatın adıdır takva…

Takva nedir?

Takvaya

takva.

arkasından

iyilik

yapmaktan kasıt nedir?

mak anlamında kullanılır. Takva basit bir amel olmadığı gibi iddia edildiği vakit ispat isteyen bir duygudur. Seleften bazıları onu

Güzel ahlak nedir?

“İsyan edilmeksizin Allah’a itaat

Nasıl elde edilir?

etmek, unutmaksızın O’nu zikret-

Hadisin ilk bölümünde “Nerede olursan ol, Allah’tan kork (takvalı ol)” buyurulmaktadır. Takva ile alakalı detayları incelemeye çalışalım;

1) Takva Nedir?

mek, nankörlük etmeksizin O’na şükretmek” diye de tarif etmiştir. (2)

2) Neden Önemlidir? Önemini

anlamak

için

Kur’an-ı

Kerim’e bakmak yeterli olacaktır;

Allah korkusuyla günahtan kaçın-

1- Cennete takva sahipleri mirasçı

mak, Allah’ın emir ve yasaklarına

olacaktır.

uyma konusunda titizlik göster-

sahibi kimselere verdiğimiz cennet

mek, Allah’ın himâyesine girmek,

işte budur.” (Meryem, 63)

“Kullarımızdan, takva

1. Şamil İslam Ansiklopedisi, Takva; Rağıb el-İsfahânî, el-Müfredât fi Caribi’l-Kur’an, Mısır, 1961, s. 530 2. El-Vafi 18. Hadis şerhi

Eylül 2020

28


2- Takva Allah’ın kulunu sevmesine sebeptir. “Şüphesiz Allah takva sahiplerini sever” (Âl-i İmran, 76) 3- Göklerin ve yerin bereket kapıları muttakilerin üzerine açılır. “Ülkelerin halkı iman etseler ve (günahtan) sakınsalar (takvalı olsalardı), elbette onların üstüne gökten ve yerden nice bereket kapıları açardık.” (Araf, 96) 4- Allah takva sahipleriyle birliktedir. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Şüphesiz Allah, takvalılarla ve ihsan edenlerle beraberdir.” (Nahl, 128) 5-Dünya ve ahirette işlerin kolaylaştırılmasına

sebeptir:

“...Kim

Allah’tan korkarsa, O da kendisine işinde bir kolaylık verir.” (Talak,

)

(3)

3) Takvayı Elde Etme Yolları Nelerdir?

Ancak burada dikkat edilmesi gereken bir husus vardır. İşlenen günahın telafi için atılacak adımı geciktirilmemelidir. Şayet ertelenecek ya da ötelenecek olursa günahın kalpte bıraktığı iz derinleşecek, oluşan kirin temizlenmesi daha da zorlaşacaktır, bu sebeple Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem “arkasından bir iyilik yap” diyerek yapılacak iyiliğin ertelenmemesini öğütlemiştir.

Bir hedefe doğru yol alan kişi rotayı takip etmeli. Takva, Müslümanın dünyadaki en büyük hedeflerinden

talep etmesi gerekir. Hz. Yakup

biri olduğu için elde etmek adına

“Ben derdimi ve kederimi ancak

atılması gereken birkaç adımı iyi kavrayıp ona göre davranmak gerekir. Bu adımlar şunlardır;

Allah’a şikâyet ederim”

(4)

derken,

sıkıntıların ve sorunların çözümü için ilk adımı göstermiş olmaktadır.

Birinci adım; Dua:

Rasûlullah

Şüphesiz kul bir şey talep ettiği

sürekli

vakit ihtiyacını ilk olarak O’nu yara-

hidayeti, takvayı, iffeti ve başkalarına

tan, O’nu yaşatan ve her türlü halini

muhtaç olmayacağım zenginliği isti-

bilen Rabbine arz etmesi ondan

yorum” (5) duasını ederdi. Dolayısıyla

sallallahu

olarak

aleyhi

“Allah’ım

ve

sellem

senden

3. Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları, s.197-198. 4. Yusuf-86 5. Müslim-Zikir 72

Muharrem 1442

29


korkar” buyurmuştur. Bu ayet-i kerimedeki

“âlimler”

“Allahu

Teâlâ’yı bilen, O’nu tanıyan ve O’na yaraşır bir şekilde kulluk görevini

Hatırlatmamız gereken bir gerçekte şu ki Allahu Teâlâ’nın bazı kullarının küçük-büyük tüm günahlarını tevbe etmemiş olsa bile silebileceği hakikatidir. Şüphesiz ki O, Rahman ve Rahim olandır, karşılıksız nimet veren, affı ve mağfireti seven lütfu bol olandır. Birçok kul hak etmediği halde O’nun rahmetiyle affedilir, günahları görmezden gelinir. Allahu Teâlâ bize lütfu ve rahmetiyle muamele eylesin…

yerine getirmeye çalışanlar” anlamında tefsir edilir. (6) Üçüncü adım; İbadette gayret: Kişi farz ibadetleri eda edip nafileler ile amellerini süslediği zaman Allahu Teâlâ’nın sevgisini kazanacağı için takva duygusunu hissetmesi kolay olacaktır. Nafile ibadetlerin başında Kur’an-ı Kerim’i çok okumak ve Allahu Teâlâ’yı zikretmek gelir. Bu ibadetleri arttıran kişinin takvayı kuşanması umulur. Dördüncü adım; Salihlerle beraber olmak: Huylar

sirayet

eder,

karakterler

bulaşır. Kişi Allah’tan korkan insanlarla ne kadar çok zaman geçirirse, onların huylarını ve özelliklerini o kadar içselleştirecektir. Allah’tan korkmaz, kuldan utanmaz kişilerle zaman geçirenler de onların karakterlerine bürünmeye başlayacak-

takvayı isteyen Müslüman ilk olarak

lardır. Müslüman kiminle zaman

dua etmelidir.

geçirip, dostluk kurduğuna dikkat

İkinci adım; İlim (Allahu Teâlâ’yı tanımaya çalışmak): O’nu tanıdıkça insan O’nu daha çok sevecek ve O’nu öfkelendirecek

amellerden

uzaklaşacaktır.

etmelidir. Nice ayet ve hadisi şerifleri okuyanlar, cehennemlik kişilerin arkadaşlığından dolayı helak olup ateşlere sürüklenmiştir. Beşinci adım; Nefis terbiyesi:

Ayet-i kerimede “Kulları içerisinde

Takvayı elde edebilmek için nefis

Allah’tan en çok alim olan kulları

terbiyesi vazgeçilmez bir durumdur.

6. Fatır, 28. ayetin tefsiri

Eylül 2020

30


Nefis kendine ileride zarar verecek

şeyleri düşünür veya görürse kendini

birçok şeyi arzular fakat eğitilip

muhafaza etmesi güçleşir. O halde

terbiye edilmeye de müsait olarak

kişinin nefsinin arzuladığı haram

yaratılmıştır. Nefsi terbiye etmek,

işlerden uzak durması ve onları

istek ve arzulara gerektiğinde sınır

düşünmemesi gerekir.

koyabilmekten geçer. Oruç ibadeti ise bu anlamda en güzel terbiye vesilelerindendir. Ayet-i kerimede

Günaha

giden

yol

düşünmekle

başlar, ardından peşine düşülür.

orucun farz olduğu ifade edildikten

Zihni hayırlı ve helal işlerle meşgul

sonra “Belki takvalı olursunuz” (7)

etmediğimiz takdirde haram ile

buyurulmuştur.

meşgul olur. Bu durumda kişinin

Dolayısıyla

Ramazan

orucunun

yanı sıra yıl içerisinde aylık ya da haftalık olarak tutacağımız nafile oruçlar nefsimizi terbiye etmemize yardımcı olacak ve takvaya doğru

takvasına

zarar

veren

durum-

lar; zihni sürekli haramla meşgul etmek, haramlara rahatlıkla ulaşabileceği ortamlarda bulunmak, işlediği günahın ardından hemen tevbe

ilerlememizi sağlayacaktır inşallah.

etmemek, hatasını telafi etmeye

4) Takvayı Zayıflatan ve Zarar Veren Etkenler

5) Takvanın Mertebeleri

Muttaki olmak hiç günah işle-

Takvanın mertebeleri şu şekilde

memek değildir. Zaten böyle bir

sıralanabilir;

şey kuldan beklenen bir durum da

1- Kişinin İslam dinine girerek kendi-

değildir. Kullar hiç günah işlemeseler Allahu Teâlâ onları yok eder. Yerlerine günah işleyen pişman olup tevbe eden bir topluluk getirirdi. (8) O halde takvalı olan kişi, günahlardan uzak durmaya çalışan, hata edip günah işlediği zaman ise pişman olup tevbe eden, bir daha aynı hatayı

çalışmamak olarak sayılabilir.

sini ebedi cehennemden koruması. Bu takvanın en düşük mertebesi olarak görülür. Müslüman olan her insan bu mertebeye ulaşmıştır. 2-

Büyük

günahlardan

kaçınıp,

küçük günahlarda ısrar etmemek suretiyle elde edilen takva.

yapmamak için azmeden kişidir.

3- Farzları eda edip, haramlardan

Her insan kendi zafiyetlerini, nelere

kaçınmanın yanı sıra şüpheli olan

meylettiğini nelere düşkün oldu-

hususları dahi terk eden Müslü-

ğunu bilir. Nefis düşkün olduğu

manların takvası.

7. Bakara, 183 8. Müslim; Tevbe 9

Muharrem 1442

31


4- En üst mertebe olarak, tüm bu

Kur’an-ı Kerim okuması… Yapılan

sayılanları yapmakla beraber bütün

bu iyilikler ve salih ameller günah-

benliği ile Allah’a dönen ve insanı

ların etkisini en asgari seviyeye

Allah’tan

düşürecek kişinin manevi olarak

alıkoyan

her

şeyden

uzak duran Müslümanların takvası olarak sayılabilir.

Hadisi şerifin ikinci bölümünde “Bir kötülük yaptığın zaman arkasından bir iyilik yap ki onu silsin” buyurulmaktadır. Her günahın maddi ve manevi bir etkisi vardır. İşlenen günahların; faydalı ilimden mahrum kalma, rızıktaki bereketin gitmesi, ruhsal ve psikolojik sıkıntılar, hayırlı insanlardan uzaklaşma isteği, yapılabilecek hayırlı işlerden mahrum kalma gibi etkileri görülür. Bu etkileri tamamen ortadan kaldırmak ya da azaltmak için tevbe ve istiğfardan sonra hayırlı bir amel için kişinin kendisini zorlaması gerekir. Günahın ardından yapılacak bir salih ibadet etkisini azaltacak belki o günahları “hayırlı işlere” çevirecektir. “Muhakkak ki iyilikler kötülükleri giderir”, “Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir” ayet-i kerimeleri bu hakikati bize açıklamaktadır. eden

birinin

çabucak

toparlamasına

sebep olacaktır.

6) Kötülüğün Arkasından İyilik Yapmak

Gıybet

kendisini

hatasından

sonra sadaka vermesi, göz zinası yapan birinin abdest alıp iki rekât

Ancak

burada

dikkat

edilmesi

gereken bir husus vardır. İşlenen günahın telafi için atılacak adımı geciktirilmemelidir. Şayet ertelenecek ya da ötelenecek olursa günahın kalpte bıraktığı iz derinleşecek, oluşan kirin temizlenmesi daha da zorlaşacaktır, bu sebeple Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem

“arkasından bir

iyilik yap” diyerek yapılacak iyiliğin ertelenmemesini öğütlemiştir. “Hadisi şerifteki kötülüğün arkasından yapılması istenen ve günahları sileceği ifade edilen ‘iyilik’ten kasıt nedir?” sorusuna alimler tarafından iki farklı cevap verilmiştir. Birinci görüşe göre buradaki iy ilikten maksat “tevbe etmektir”. Kişi işlediği bir günahın ardından hakkını vererek tevbe ederse işlediği o günah Allah’ın izniyle silinecektir. İkinci görüşe göre ise hadisi şerifteki “iyilik”, tevbeyi de içine alacak şekilde yapılacak tüm hayır ve hasenatı barındıran geniş bir kavramdır.

namaz kılması, faiz alan ya da

Dolayısıyla bir Müslüman, işlediği

veren kişinin tevbeden sonra bolca

bir günahın ardından hayırlı bir

sadaka dağıtması, dedikodu yapan

amel yapacak olursa bu amel, o

birinin helallik aldıktan sonra açıp

günahın kefareti olacaktır inşallah.

Eylül 2020

32


Ancak

burada

dikkat

etmemiz

nasıl muamele ettiğinize bakar-

gereken bir durum vardır, o da işle-

lar. Dolayısıyla bir Müslümanın,

nen hayırlı amellerin sadece küçük

tabiri caizse parmakla gösterilecek

günahlara kefaret olacağı gerçe-

derecede güzel bir ahlaka sahip

ğidir. Büyük günahlar ise sadece

olmaya çalışması gerekir. Mütevazı,

tevbe ile silinir.

kibirden uzak, hayırsever, kendi-

Hatırlatmamız gereken bir gerçekte

sine karşı yapılan hataları affeden,

şu ki Allahu Teâlâ’nın bazı kulları-

başkalarının ayıp ve kusurlarını

nın küçük-büyük tüm günahlarını

araştırmayan, kendini diğer insan-

tevbe etmemiş olsa bile silebileceği

lardan büyük görmeyen, harama el

hakikatidir. Şüphesiz ki O, Rahman

uzatmayan başkasının namusuna

ve Rahim olandır, karşılıksız nimet

göz dikmeyen, dili ile Müslümanlara

veren, affı ve mağfireti seven lütfu

eziyet vermeyen bir durumda olma-

bol olandır. Birçok kul hak etme-

lıdır. Kötü huylarının farkında olup

diği halde O’nun rahmetiyle affe-

onları düzeltmeye çalışmalıdır. Eğer

dilir, günahları görmezden gelinir.

bu konuda gayret ederse Allah’ın

Allahu Teâlâ bize lütfu ve rahme-

yardımını hissedecektir.

tiyle muamele eylesin…

7) İnsanlarla Güzel Ahlakla Geçinmek Hadisi şerifin son bölümünde ise “İnsanlarla da güzel bir ahlâk ile geçinmeye çalış” buyurularak güzel ahlak vurgusu yapılmıştır. Güzel ahlak “insanın bir amaca yönelik olarak kendi arzusu ile iyi davranışlarda bulunup kötülüklerden uzak olmasıdır” diye tarif edilmiştir. Allah katında amellerimiz tartılırken en ağır basacak amel “Güzel ahlak” olacaktır. (9) Dünyada da kişi güzel ahlakı ile insanlar arasında değer

bulacaktır.

İnsanlar

sizin

Müslüman

Müslümanın

aynası-

dır. İnsan kendi kötülüklerini fark edemeyebilir. Bu konuda başkalarının nasihatlerine kulak vermelidir. Nasıl ki aynaya bakınca vücudundaki eksiklik ya da kusurları görüyorsa, ayna görevinde olan kardeşi ona bir eksikliğini ya da kusurunu söylediği vakit kibirlenmeden hatalarını düzeltmeye çalışmalıdır. Her insanın eksikleri var. Allah gayretleri, çabaları boş çıkarmaz. Eksiğini gidermeye çalışan insan bu yolda Allah’ın yardımını elbette görecektir. Allahu

Teâlâ

kötü

huylarımızı

ibadetlerinize, geceleri kalkıp kıldı-

hayırlara çevirsin. Rasûlullah

ğınız namazlara, yalvararak içten

lahu aleyhi ve sellem’in

yaptığınız dualara bakmaz. Onlar

lenebilmeyi

sizin

çalışabilmeyi bize nasip eylesin…

davranışlarınıza

ve

onlara

ve

sallal-

ahlakından etkiO’na

benzemeye

9. Tirmizi, Birr 62/2002

Muharrem 1442

33


Kavramlar

KAVRAMLAR Mahmut Varhan

TEVHİD KAVRAMI-5 2- Uluhiyet Tevhidi (1) Uluhiyet

tevhidi;

edip yöneten yüce yaratıcıAllahu

Teala’yı ilah olmakta birlemek ve O’nun tek hak mabud

nın, arştan ferşe ve zerreden şemse bütün âlemlerin tek hak mabudu olması gayet

olduğunu kabul/tasdik ve

tabii

ve

zarureten

ikrar etmektir. Bütün âlem-

olan açık bir husustur. Bu

leri var eden, tüm alemleri

âlemde bulunan küçük-bü-

eşsiz bir nizam ve aksama-

yük,

yan bir düzen üzere idare

lu-şuursuz her şey zaten

canlı-cansız,

sabit

şuur-

1. Tevhidin bu kısmını ifade etmek için “İlahiyyet” teriminin kullanılması daha doğrudur. Çünkü uluhiyet ifadesi, “Elihe- Ye’lehu” fiilinin masdarı olup ubudiyet (kulluk etmek) anlamına gelmektedir. Halbuki burada kastedilen, Allahu Teâlâ’yı tek ilah (ma’bûd) olarak kabul edip tasdik etmektir. Bunun da doğru ifadesi “İlahiyet tevhidi (İlah olmakta Allah’ı birlemek)” şeklindedir. Ancak birçok akide kitabında ve özellikle de Türkçe yazılan eserlerde “Ulûhiyyet” ifadesi meşhur olduğundan, biz de bu ifadeyi mecaz-ı mutearef kabilinden “İlahiyyet” anlamında kullanacağız.

Eylül 2020

34


yaratılışı gereği O’nun kevni emir-

“Şüphesiz sizin Rabbiniz gökleri

lerine/kanunlarına

hareket

ve yeri altı günde yaratan; sonra

etmekte olup, bu anlamda sadece

arş üzerine istiva eden; gündüzü,

O’na ubudiyet/kulluk etmektedir.

durmadan onu kovalayan geceyle

Ancak bu âlemin bir parçası olan

kuşatan; güneşi, ayı ve yıldızları

insanlardan ve cinlerden bir kısmı,

emrine baş eğdiren Allah’tır. Şunu

bütün âlemin nizamını bozarak ve

iyi bilin ki her şeyi yaratmak ve

tüm alemlere nispetle şaz/marji-

yönetmek yalnız O’na mahsustur.

nal kalarak kulluk çerçevesinin

Âlemlerin Rabbi olan Allah yücele-

dışına çıkmış ve hürriyet/özgürlük

rin yücesidir.” (Araf, 54)

göre

perdesi altında iblise, nefislerine, hevalarına ve dünyaya kul olmuşlardır. Nitekim yüce mevla şöyle buyurmaktadır:

Bu son ayet-i kerimede de açıkça belirtildiği gibi yaratmak Allah’a mahsus

olduğu

için

emretmek/

yönetmek hakkı da ancak yüce

“(Ey insan!) Görmedin mi göklerde

mevlaya aittir. Dolayısıyla uluhiyet

olanlar, yerde olanlar, güneş, ay,

tevhidi (ilah olmakta Allah’ı birle-

yıldızlar, dağlar, ağaçlar, bütün canlılar ve insanların pek çoğu Allah’a secde etmektedir? (İnsanların) Pek çoğu ise azabı hak etmiştir. Allah’ın zelil ettiğini aziz edecek kimse yoktur. Şüphesiz ki Allah dilediğini yapar.” (Hac, 18)

mek); O’nun emrine/kanunlarına göre hareket etmenin gerekliliğini kabul etmek ve sadece O’na kulluk ederek emir ve nehiy çerçevesinde yaşamaya çalışmaktır. Helal ve haram belirlemekte Allah ve peygamberlerinin önüne geçme-

“Yoksa onlar Allah’ın dininden

mek, Allah ve peygamberlerinin

başka din mi arıyorlar? Halbuki

helal dediğini helal olarak kabul

göklerde ve yerde olanların hepsi

etmek ve haram dediklerini de

ister istemez Allah’a boyun eğip

haram olarak kabul etmek uluhi-

teslim

sonunda

yet tevhidinin gereğidir. Fert, aile

döndürüleceklerdir.”

ve toplum hakkındaki hükümlerin

hepsi

olmuşlardır O’na

ve

yegâne kaynağının Kur’an ve sünnet

(Âl-i İmran, 83)

“Rabbiniz Allah işte O’dur. O’ndan başka ilah yoktur. O her şeyi yaratandır. Öyleyse O’na kulluk edin. Her

şeyde

kendisine

güvenilip

dayanılan O’dur.” (Enam, 102)

olduğunu

kabul

etmek

tevhidinin gereğidir.

(2)

uluhiyet

Nitekim yüce

Mevla şöyle buyurmaktadır: “Ey iman edenler! Allah ve Rasûlü’nün önüne geçmeyin. Allah’tan

2. Diğer şeri deliller de dolaylı olarak Kur’an ve sünnet kaynaklıdır.

Muharrem 1442

35


hakkıyla sakının! Şüphesiz ki Allah

ise ancak Kur’an ve sünnete muva-

her şeyi işiten, her şeyi bilendir.”

fık bir şekilde yönettikleri sürece

(Hucurat, 1)

itaat etmek Allah’a imanın bir

“Allah ve Rasûlü bir konuda hüküm bildirdiği zaman ne bir mümin erkeğin ne de bir mümin kadının, o konuda başka bir tercihte bulunma hakları yoktur. Allah’a ve Rasûlüne isyan eden ise apaçık bir sapıklığa düşmüştür.” (Ahzap, 36)

gereğidir.

Dolayısıyla

Allah’tan

başka ilah olmadığına itikad etmek; hayatın bütün alanlarında hak ile bâtılı, doğru ile yanlışı, güzel ile çirkini birbirinden ayıran tek ölçü ve değer yargısı olarak Kur’an ve sünneti (Allah’ın şeriatını) kabul etmek demektir. Bundan dolayıdır

“Biz, gönderdiğimiz her peygam-

ki hayat nizamı ve değer yargısı

beri, Allah’ın izniyle yalnız kendi-

olarak Allah’ın şeriatından başka

sine itaat edilsin diye gönderdik…

bir yasa/anayasayı kabul eden ve

Rabbine yemin olsun ki, onlar

yasa koyucu olarak Allah’tan başka

aralarında meydana gelen anlaş-

kimseleri benimseyenlerin, Allah’a

mazlıklarda seni hakem yapma-

ortak koştukları şu ayet-i kerimede

dıkça, sonra da verdiğin hükümlere,

açıkça belirtilmiştir: “Yoksa onların

içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan teslim olmadıkça, mümin olamaz-

Allah’ın izin vermediği şeyi, kendileri için dinden bir şeriat (yasa)

lar.” (Nisa, 64-65)

yapan ortakları mı var?” (Şura, 21)

“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin,

Görüldüğü gibi Allah izin vermediği

peygambere itaat edin ve içinizden kendilerine yetki verdiğiniz (ve sizi Kur’an ve sünnete muvafık bir şekilde idare eden Müslüman) y öneticilere de itaat edin. Bir konuda anlaşmazlığa düştüğünüzde, -eğer Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız- o hususta Allah’a ve Rasûlüne (Kur’an ve sünnete) başvurunuz. Böyle yapmanız daha hayırlı ve neticesi daha güzeldir.” (Nisa, 59)

halde yasa koyanların, yasalarına hür iradeleri ile bağlı kalanlar, yasa koyanları

Allah’a

ortak

koşmuş

olurlar. Nitekim şu ayetin manası da bunu ifade etmektedir: “Onlar (Yahudi ve Hıristiyanlar) hahamlarını ve papazlarını Allah’ın dışında Rabbler edindiler.”

(Tevbe, 31)

Aynı

şekilde aralarında meydana gelen anlaşmazlıkları

çözüme

kavuş-

turmak ve muhakeme olmak için Allah’ın şeriatından başka bir yasaya

Açıkça görüldüğü gibi sadece Allah’a

müracaat edenler hakkında şöyle

ibadet/kulluk

ve

buyurulmuştur: “Hem sana indiri-

O’nun peygamberlerine itaat etmek,

lene hem de senden önce indirilen-

yönetici olarak belirlenen kimselere

lere inandıklarını iddia edenlere bir

Eylül 2020

36

etmek,

Allah’a


baksana! Onlar, reddetmekle emrolundukları

tağutların

hükmüne

başvurmak istiyorlar. Oysa o azgın şeytan kendilerini doğru yoldan uzaklaştırıp, korkunç bir sapkınlığa düşürmek ister. Onlara: "Allah’ın indirdiği kitabın ve peygamberin hükmüne gelin!" denildiği zaman, münafıkların senden iyice uzaklaştıklarını görürsün.” (Nisa, 60-61) Diğer taraftan Allah’ın şeriatından başka bir yasayla insanlar arasında hüküm

vermeyi

benimseyen,

Allah’ın nizamını başka bir nizamla değiştiren, başka bir nizamı Kur’an ve sünnete tercih eden ve şeriatı ğarraya

dayanmadan

bulunanlar

hakkında

buyurulmaktadır: indirdiğiyle

yasamada da

“Kim

şöyle

Allah’ın

hükmetmezse,

işte

onlar kâfirlerin ta kendileridir… Kim Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar zalimlerin ta kendileridir… Kim Allah’ın indir-

Peygamberler iki temel esasa davet etmişlerdir. Bu esaslardan birincisi yalnız Allah'a ibadet etmek; ikincisi de Allah'a nasıl ibadet edileceğini öğrenmek ve Allah'ın hükümlerinin hayata nasıl tatbik edileceği hususunda peygambere mutlak itaat etmektir. İşte kelime-i şehadetin ilk rüknü olan "Allah'tan başka ilah/ hak ma'bud olmadığına şehadet ederim" cümlesi birinci esasa; şehadetin ikinci rüknü olan "Hz. Muhammed'in Allah'ın kulu ve elçisi olduğuna şehadet ederim" cümlesi de ikinci esasa delalet etmektedir.

diğiyle hükmetmezse, işte onlar fasıkların ta kendileridir…”

(Maide,

44-45-47)

Bütün peygamberler uluhiyet tevhidine davet etmiş ve bütün ilahi kitaplar da esas olarak uluhiyet tevhidini ispat ve beyan etmek için nazil olmuştur. Bütün peygamberlerin kendisine davet ettiği ve tüm

“Andolsun ki Biz Nuh’u kendi kavmine

peygamber

gönder-

dik. Onlara şöyle dedi: “Ey benim kavmim!

Allah’a

kulluk

edin.

Çünkü sizin O’ndan başka ilahınız yoktur.”(Araf; 59)

ilahi kitapların beyan ettiği tevhid

“Ad kavmine de kardeşleri Hud’u

kelimesi olan “Lâ ilâhe illallah”ın

gönderdik. Onlara şöyle dedi: “Ey

anlamı da budur. Nitekim Allahu

benim kavmim! Allah’a kulluk edin.

Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

Çünkü sizin O’ndan başka ilâhınız

Muharrem 1442

37


yoktur. Hâlâ Allah’a karşı gelmek-

Bütün peygamberler de kavimlerini

ten sakınmıyor musunuz?”(Araf, 65)

ilk olarak buna davet etmişlerdir.

“Semud kavmine de kardeşleri Salih’i

gönderdik.

Onlara

şöyle

dedi: “Ey benim kavmim! Allah’a kulluk edin. Çünkü sizin O’ndan başka ilâhınız yoktur.”(Araf, 73)

Allah’a ibadet etmekten uzaklaşarak putlara tapan ve putperest nizamdan nemalanan toplumun ileri gelen azgınlarına itaat eden ilk müşrik topluma gönderilen ilk rasûl Hz. Nuh’tan, bütün insanlığa gönderilen

“Medyen’e de kardeşleri Şuayb’ı

son rasûl Hz. Muhammed

gönderdik. Onlara şöyle dedi: "Ey

aleyhi ve sellem’e

benim kavmim! Allah’a kulluk edin.

berlerin

Çünkü sizin O’ndan başka ilâhınız

olduğu gibi tevhide davet etmek için

yoktur. İşte size Rabbinizden apaçık

kullandıkları üslubun da aynı olması

bir delil geldi. Ölçüyü ve tartıyı

gerçekten dikkati mucip bir husus-

tam ve doğru yapın. Mal ve eşya-

tur. Peygamberlerin kavimlerini ve

nın değerini düşürerek kimsenin

son peygamberin bütün insanlığı

hakkını yemeyin. Yeryüzü düzene

davet ettikleri bu ibadetin nasıl ifa

konduktan sonra orada fitne fesat

edileceğini, yine bütün peygamber-

çıkarıp

Eğer

lerin kavimlerine yönelttikleri ortak

inanmış kimseler iseniz, sizin için

ifadelerini beyan eden şu ayet-i

hayırlı olan budur.” (Araf, 85)

kerimelerden anlaşılmaktadır:

“Elbette Biz her ümmete “Allah’a

“Nuh

ibadet

yalanladı.

huzuru

edin,

bozmayın.

tağuttan

(şeytani

sallallahu

kadar bütün peygam-

davet

kavmi

ettikleri

de

Hani

şey bir

peygamberleri kardeşleri

Nuh

güçlerden) sakının" diye uyaran bir

onlara:

peygamber gönderdik." (Nahl, 36)

mısınız? Ben size gönderilen güve-

“Biz senden önce hiçbir peygamber göndermedik ki, ona “Benden başka ilâh yoktur; o halde bana

“Allah’tan

korkmayacak

nilir bir elçiyim. O halde Allah’tan korkun ve bana itaat edin.”

(Şuara,

105-108)

kulluk edin” diye vahyetmiş olma-

“Hud

y alım.” (Enbiya, 25)

yalanladı. Hani kardeşleri Hud

Görüldüğü

gibi

Allahu

Teâlâ’yı

uluhiyette birlemenin, O’na ibadet etmek ve O’nun dışında kendilerine kulluk ve itaat edilen bütün şeytani güçlerden/tağutlardan

sakınmak

kavmi

de

peygamberleri

onlara: “Allah’tan korkmayacak mısınız? Ben size gönderilen güvenilir bir elçiyim. O halde Allah’tan korkun ve bana itaat edin.”

(Şuara,

123-126)

anlamına geldiği bu ayet-i keri-

“Semud kavmi de peygamberleri

melerde açıkça beyan edilmiştir.

yalanladı. Hani kardeşleri Salih

Eylül 2020

38


onlara:

“Allah’tan

korkmayacak

mısınız? Ben size gönderilen güvenilir bir elçiyim. O halde Allah’tan korkun ve bana itaat edin.”

(Şuara,

141- 144)

“Lut kavmi de peygamberleri yalanladı. Hani kardeşleri Lut onlara: “Allah’tan korkmayacak mısınız? Ben size gönderilen güvenilir bir elçiyim. O halde Allah’tan korkun ve bana itaat edin.” (Şuara, 160-163) “Eykeliler de peygamberleri yalanladı. Hani Şuayb onlara: “Allah’tan korkmayacak mısınız? Ben size gönderilen güvenilir bir elçiyim. O halde Allah’tan korkun ve bana itaat edin.” (Şuara, 176-179) “(İsa dedi ki:) “Size Rabbinizden açık bir mucize getirdim, o halde Allah’a karşı gelmekten korkun ve bana itaat edin. Kuşkusuz Allah benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. O halde O’na kulluk edin. İşte dosdoğru yol budur.” (Âl-i İmran, 50, 51) “De ki: “Eğer Allah’ı seviyorsanız, bana tâbi olun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah çok bağışlayıcı, engin merhamet sahibidir.” De ki: “Allah’a ve Rasûl’e itaat edin. Yüz çevirip, inkâr ederseniz, hiç şüphesiz Allah inkâr edenleri sevmez.” (Âl-i İmran, 31, 32) Bütün bu ayet-i kerimelerden açıkça anlaşıldığı üzere peygamberler iki temel esasa davet etmişlerdir. Bu esaslardan birincisi yalnız Allah’a

ibadet etmek; ikincisi de Allah’a nasıl ibadet edileceğini öğrenmek ve Allah’ın hükümlerinin hayata nasıl tatbik edileceği hususunda peygambere mutlak itaat etmektir. İşte kelime-i şehadetin ilk rüknü olan “Allah’tan başka ilah/hak ma’bud olmadığına şehadet ederim” cümlesi birinci esasa; şehadetin ikinci rüknü olan “Hz. Muhammed’in Allah’ın kulu ve elçisi olduğuna şehadet ederim” cümlesi de ikinci esasa delalet etmektedir. Allah’a ibadet etmek ve O’ndan hakkıyla sakınmak; O’nun emirlerine riayet ederek yasaklarından kaçınmak ve O’nun şeriatını hayatın tüm alanlarına uygulamaya çalışmakla gerçekleşir. Bu da ancak O’nun peygamberini örnek almakla, peygamberine itaat etmekle ve peygamberin sünnetine mutlak bir şekilde ittiba etmekle mümkün olabilir. Allah’ın dininin temeli tevhid olduğundan dolayı Kur’an-ı Kerim ya tevhidi beyan etmekte veya tevhidin hukukunu ve gereklerini açıklamakta ya da muvahhidlerin mazhar olacağı mükâfat ile müşriklerin maruz kalacağı azaba değinmektedir. Dolayısıyla baştan sona Kur’an-ı Kerim tevhid konusunu ve gereklerini işlemektedir. Burada örnek olarak iki misal vermekle yetineceğiz. Birinci misal; Kur’an-ı Kerimin özeti ve en veciz suresi olan Fatiha

Muharrem 1442

39


suresidir.

Bu

surenin

“Hamd,

âlemlerin

Allah’a

mahsustur.

başında

Rabbi O

kaplamıştır. Gökleri ve yeri koru-

olan

yup gözetmek O’na ağır gelmez.

Rahman

Yüce ve büyük olan yalnız O’dur.” Bundan sonraki ayette

ve Rahim’e, hesap gününün tek

(Bakara, 255)

hâkimine” buyurulmak suretiyle

tevhidin hukukuna ve gereklerine

tevhidin bütün mertebelerine ve

değinilerek

kısımlarına değinilmiştir. Bundan

“Dinde

sonra,

doğru ile eğri birbirinden açıkça

“(Allah’ım!)

Yalnız

sana

şöyle

zorlama

buyrulmuştur: yoktur.

kulluk eder, yalnız senden yardım

ayrılmıştır.

dileriz” buyrularak uluhiyet tevhi-

tağutları inkâr edip Allah’a iman

dine ve sadece Allah’a kulluk edile-

ederse, hiç kopmayacak bir kulpa

ceğine veciz bir şekilde değinilmiş-

yapışmış olur. Allah her şeyi duyan,

tir. Ardından, “Bizi doğru yola ilet.

her şeyi bilendir.”

Kendilerine

verdiklerinin

sonraki ayette ise Allah’a iman eden

yoluna; gazaba uğramış ve sapmış

muvahhitlerin hali ile Allah’a şirk

olanların yoluna değil” buyrulmak

koşan müşriklerin hali karşılaştırı-

suretiyle tevhid ehlinin yoluna ve

larak şöyle buyurulmaktadır: "Allah

tevhidden sapanların yollarına ve

iman edenlerin dostu, yardımcısı-

akıbetlerine değinilmiştir.

dır; onları karanlıklardan aydın-

nimet

İkinci misal; Kur’an-ı Kerim’in en veciz ve en büyük ayeti olan "Ayet-el Kürsi”dir. Nitekim bu ayet-i celilede on cümle ile Allah

azze ve celle’nin

vahdaniyeti, azamet ve saltanatı, celal ve cemali beyan edilerek şöyle buyrulmuştur:

“Allah, kendisin-

Bundan

Çünkü

böyle

(Bakara, 256)

kim

Bir

lığa çıkarır. Kâfirlerin dostları ise tağutlar olup, onları aydınlıktan karanlıklara sürüklerler. İşte onlar cehennemlikdir.

Orada

sürekli

olarak kalacaklardır.” (Bakara, 257)

İki Önemli Mülahaza

den başka ilâh bulunmayandır. O

Birinci mülahaza;

hayat sahibi olup; her şeyin varlığı

vel-cemaatin Eş’ari ve Maturidî

kendisine bağlı olup bütün kâinatı

mezheplerine mensup olan âlim-

yönetendir (Hay ve Kayyûm’dur).

leri daha çok Rububiyet tevhidi

Ne uyuklar ne de uyur; göklerde

üzerinde

ve yerde ne varsa hepsi O’nundur.

zatında, sıfatlarında ve fiillerinde

O’nun izni olmadan huzurunda

Allah’ı birleyen bir kimse, başka

kim şefaat edebilir? O, kullarının geleceğini de bilir, geçmişini de. Kulları ise O’nun ilminden ancak O’nun dilediği kadarını kavrayabilirler. O’nun kürsüsü gökleri ve yeri

Eylül 2020

40

Ehl-i

durmuşlardır.

sünnet

Çünkü

bir şeyi Allah’a ortak koşmaz ve Allah’tan başkasına ibadet etmez. Allah’a ortak koşup O’ndan başkasına

ibadet

edenler,

muhakkak


surette Allah’ın sıfatlarından veya

son suresi olan Nas suresinde, "De

fiillerinden birini ibadet ettikleri

ki: Sığınırım insanların Rabbine,

o mahluka vermiş olurlar. Dola-

insanların

yısıyla bu alimlere göre Rububiyet

ilahına…”

tevhidi esas olup, ilahiyyet tevhidi

ve makul bir sıralama gözetilmiş-

onun üzerine bina edilen zaruri bir

tir. Zira yaratıcı, rızık verici ve

neticesidir. Ehl-i sünnet vel-ce-

terbiye edici anlamında insanların

maatin hanbeli/selefi mezhebine

Rabbi olan Allah, onların sahibi,

mensup olan âlimlerinin çoğu ise

hükümdarı ve melikidir. İnsanla-

ilahiyet tevhidini esas kabul etmiş

rın sahibi, idarecisi ve maliki olan

ve bunun rububiyet tevhidini de

Allah; onların tek hak maabûdu ve

kapsadığını

Çünkü

ilahıdır. Görüldüğü gibi burada Rab

tek hak ilah olarak Allah’ı kabul

ve ilah kelimeleri farklı anlamlarda

eden ve sadece O’na ibadet eden

kullanılmıştır.

bir

kimse,

belirtmiştir.

O’nun

Rububiyetini

zaten kabul etmiş olur. Aksi halde Allah’ın Rububiyetini, yaratıcı ve rızık verici olduğunu kabul ettikleri halde ondan başkasına ibadet ederek şirk koşanlar pek çoktur. Ancak

burada

şunu

belirtmek

melikine, (Nas, 1-3)

insanların

buyrularak tabii

Felak suresinde ise “De ki: Sığınırım sabahın Rabbine, yarattıklarının şerrinden…”

(Felak, 1-2)

buyrul-

muştur. Burada ise sadece Rab kelimesi kullanılmış olup, ilah kelimesinin anlamını da kapsamaktadır. Yine Allah azze ve celle başka bir ayet-i

gerekir ki, Allah’ın Rububiyeti-

kerimede

nin bütün özelliklerini kabul eden

“Göklerde ve yerde Allah’tan başka

bir kimsenin, O’na şirk koşması

ilahlar olsaydı, ikisinin de düzeni

düşünülemez. Şirk koşanların ise

bozulurdu.”

yüce mevlanın Rububiyetinin özel-

sadece ilah kelimesi kullanılmış

liklerinden bazılarını inkâr etmiş

olup, Rab kelimesinin anlamını da

olmaları kaçınılmaz bir durumdur.

kapsamaktadır. Kur’an-ı Kerim’de

İkinci mülahaza; İlah ve Rab kelimelerinin olduğundan

anlamları

çok

geniş

dolayı

şayet

aynı

şöyle

buyurmuştur.

(Enbiya, 22)

Burada da

bunlara benzer daha pek çok yer bulunmaktadır.

yerde bu iki kelime de kullanılmışsa, içerikleri farklı olur. Eğer bu iki kelimeden sadece biri kullanılmışsa, öbürünün anlamını da kapsar. Örneğin, Kur’an-ı Kerim’in

Muharrem 1442

41


GÜNDEM ANALİZ Nedim Bal

Salgın Hastalıklar ve İmtİhan

K

oronavirüs dünyanın

(Covid-19)

Virüsünün

nasıl

Türki-

ortaya çıktığına dair komplo

ye’nin birinci gündemi

teorileri, hastalığın yayılma-

olmaya devam ediyor. Dünya

sından sonra hangi ülkenin

Sağlık

nasıl önlemler aldığı ya da

Örgütü

ve

Covid-19

bu

virüsü

“küresel salgın” olarak nite-

alamadığı,

lendirdi, yani pandemi. Şu an

sistemleri, alınan önlemlerin

120’den fazla ülkeye yayıl-

ülke ekonomilerine etkileri,

mış olan bu virüs ile birlikte

özel ilaç şirketlerinin hastalığa

dünyanın bugünü ve yarını

karşı aşı geliştirme çalışmaları,

üzerine farklı tartışmalar da

bu aşıların işe yarayıp yara-

başlamış durumda.

mayacağı, ülkelerin gelecekte

Eylül 2020

42

ülkelerin

sağlık


daha korkunç salgın hastalıklar karşısında nasıl bir yol izlemesi gerektiği gibi birçok konu medya önünde herkesçe tartışılır oldu. Ekranlarda gece gündüz yapılan bu tartışma ve yayınlar artık bir noktadan sonra toplumun bir kesimini paranoyak yapmış durumda. Her an koronaya yakalanabilirim korkusu ve aşırı korunma iç güdüsü gerek ailevi gerekse sosyal sorunları da beraberinde getirmiş durumda. Öte yandan diğer bir kesim ise gayet duyarsız ve tabi ki gayet tedbirsiz! Özellikle bu kesimlerin duyarsız ve tedbirsiz davranmalarının en

Geçmişte bir bahane ile gitmediğimiz, küs durduğumuz, tavır yaptığımız veya ihmal ettiğimiz insanlarla buluşmak, barışmak, kucaklaşmak istesek de artık kucaklaşamaz olduk, gidemez olduk. Belki de Rabbimizin bize verdiği en küçük ceza idi bu.

büyük sebebi; Covid-19 Virüsü diye bir şey olmadığına bunun küresel sermayenin bir uydurması olduğuna inanmaları.

Komplo Teorileri Gerçek mi?

Tabi burada Amerikalı yetkililer

Bu salgın hastalıkla beraber koro-

Çin’i suçlarken Çinli yetkililer de

navirüs

hakkında

birçok

iddia

ortaya atıldı. Bu komplo teorilerini şu şekilde özetleyebiliriz:

Amerika’yı suçlamakta. Daily Mail gazetesinin ortaya çıkardığı en son belgelere göre, Vuhan

Birinci İddia: Biyolojik Silah

Viroloji

Bu iddianın iki muhatabı var. Birin-

1600 kilometre uzağında bulunan

cisi Amerika ikincisi ise Çin...

mağaralarda yakalanan memeliler

Gerek Amerika gerekse Çin’in epey uzun zamandır çok gizli biyolojik silah programlarının olduğu bilini-

Enstitüsü’nün

Vuhan’ın

üzerinde deneyler yaptığı görülmekte. Esas şaşırtıcı olan ise bu deneylerin ABD hükümetinden 3,7

yor. Dolayısıyla bu virüsün iki süper

milyon dolarlık hibe ile finanse

gücün biyolojik silah programla-

ediliyor olması. Yani kim kimin

rının bir ürünü olduğu söyleniyor.

içine kaçmış tam bir muamma(!)

Muharrem 1442

43


“yürüyen” Jordan Sather’a göre 2015’te

İngiltere’deki

Pirbright

Enstitüsü tarafından yapılan bir patent başvurusunda, koronavirü-

İnsanlık tarihi bu tür imtihanları birçok kez yaşadı. Toplumları bu zorlu süreçlerde ayakta tutan tek şey inançlarıdır. Allahu Teâlâ, Müslümanlara bu tür imtihanlarla karşılaşacaklarını haber verip ancak sabredenlerin kurtuluşa ulaşacağını beyan etmiştir. O yüzden bu süreçlerde büyük bir sabır ve umutla hayata tutunmaya çalışacağız.

sün zayıflatılmış bir versiyonunun solunum hastalıklarına karşı aşı olarak potansiyel kullanımından bahsediliyordu.

Bu

iddia

özel-

likle aşı karşıtı gruplardan büyük destek gördü. Dördüncü İddia: Nüfus Ayıklaması Çin’i hedef alan iddialardan biri de “demografik mühendislik” iddiasında. Bu iddiaya göre Çin, virüsü 2018’de üretti ve yaymaya başladı. Haziran 2019’dan itibaren de nüfusun

içindeki

yaşlı

insanlardan

kurtulmak için onlara bulaştırıldı. Ancak virüs, kontrolden çıkarak herkese bulaşmaya başladı... Beşinci İddia: Küresel Sermayenin Şeytani Planları Birçok bilim insanı koronavirüse yalnızca bir sağlık sorunu olarak

İkinci İddia: Kanadalı Casus Virüs, Kanada’nın Ulusal Mikrobiyoloji Laboratuvarı’nda çalışan bir araştırmacının açığa alınmasıyla ilişkilendiriliyor. İddiaya göre “casus”

bakarken yine birçok siyasetçi ve araştırmacı ise bu virüsün yalnızca bir sağlık sorunu olmadığını, daha büyük

bir

siyasi

operasyonun

parçası olduğunu savunuyor.

olan bu araştırmacı virüsü ürettiği ya

Bu iddia sahiplerine göre Covid-19

da sızdırdığı için açığa alınmış.

salgınını şeytani bir akıl organize

Üçüncü İddia: İngiltere’nin İşi

ediyor. Bu akıl, dünyanın yüzde 85 parasına sahip olan bir üst akıl. Yani

Avrupa merkezli komplo teorileri-

bu iş devletlerin iradesinden ziyade

nin odağında ise İngiltere var. Bu

küresel sermayenin iradesi… Bu

konudaki tweetleri sosy al medy ada

küresel

Eylül 2020

44

sermaye

Dünya

Sağlık


Örgütü’nün (WHO) arkasında da yer alıyor ve yönlendiriyor.

Peki bu aklın amacı ne? Yeni Bir Sanayi Devrimine Geçiş Provaları Şu an uluslar üstü bir sosyal deney yapılıyor. 21. yüzyılda dijital topluma geçmek için herkesi evine kapatıp,

Sanayi

Devrimi’ni

test

ediyorlar. Dijital paraya geçilecek. Böylece dünya para akışı kontrol edilecek. Bu yüzden de kâğıt paralarda virüs var algısı bilinçli olarak oluşturuluyor.

pompalandıkça insanların o çipi takmak için kuyruğa gireceği kesindir. Dolayısıyla insanları çip taktırmaya razı edebilmek için böyle bir

Biyometrik Çip

ortam ve şartların oluşturulması

İnsanların vücuduna biyometrik çip

görüntüler hala hafızalarda…

gerekir.

takarak nerede ne zaman ne yaptığını bilecekleri ve sinir sistemine etki ederek kişilerin davranışlarını yönlendirebilecekleri üzerinde

bir

sistem

yoğunlaşmaktadırlar.

Bu hayalin gerçekleşmesi ise deri altına yerleştirilecek minik çiplerle mümkün olabilecek. Bunun insanlar tarafından kolay kolay kabul edilmeyeceğini düşünenler

yanılıyorlar.

Hastaneler

dolup taştığında, sokak ortasında can

çekişen,

ölen,

cesedi

dahi

İtalya

Özellikle

ve

küresel

İspanya’daki

sermayenin

fonladığı büyük sağlık kuruluşları ve örgütler; koronavirüs kaynaklı ölümlerden

korunabilmenin

tek

yolunun ancak deri altına yerleştirilen ve vücuda yaklaşan virüsü anında algılayıp haber veren küçük çiplerle mümkün olabileceği tezini yoğun olarak işleyecekler.

Rockefeller Vakfı Raporunda Dikkat Çeken Detay

sahiplenilmeyen, terk edilen insan-

Dünyayı siyasi ve ekonomik olarak

ların hüzünlü görüntüleri haber

kontrol ettiği öne sürülen aileler-

kanallarına ve televizyon ekran-

den olan Rockefeller ailesinin sahibi

larına yansıdıkça ve topluma ölüm

olduğu vakfın, Mayıs 2010’da yayın-

korkusu her gün bilinçli olarak

ladıkları raporda virüs hakkındaki

Muharrem 1442

45


bir oyunu olduğu tezini savunanların komplo teorilerini güçlendirir nitelikte. Ayrıca bu hususta geçmişte kaleme alınan birçok yazılı eser de bu komplo teorilerinin gerçek olduğuna dair kanaati güçlendirmekte. ABD’li yazar Sylvia Browne’un 2005 yılında yani bundan tam 15 sene önce kaleme aldığı “Kehanetler” adlı kitabında yer alan bölümler gibi. 2005 yılında çıkan bu kitapta yer alan bilgiler insanların kafasını karıştıracak kadar ilginç. Kitabın söz konusu bölümünde şunlar yazmaktadır: “2020’lerde, akciğerleri ve bronşları ciddi oranda etkileyen, tedaviye ise zalimce direnen zatürre şüpheleri artıracak önemli ayrıntı-

benzeri bir hastalığın patlaması

lar var. Raporda dört önemli senar-

nedeniyle ortalıkta ameliyat maske-

yodan bahsediliyor: Clever Toget-

leri ve plastik eldivenlerle dolaşan

her, Hack Attack, Smart Scramble,

çok daha fazla insan göreceğiz.

Lock Step…

Hastalık hakkında kafa karıştırıcı

Bu dört senaryodan biri olan “Lock Step” senaryosuna göre dünyaya salgın bir hastalık bulaşıyor ve 7 ayda 8 milyon insan ölüyor. Senaryoya göre virüs Güneydoğu Asya'da yayılıyor,

uçuşlar

durduruluyor,

uluslararası ticaret duruyor, turizm

olan şey ise bir kış boyunca müthiş bir paniğe yol açtıktan sonra, on yıl içerisinde hem sebeplerini hem de tedavisini gizemli bırakarak tamamen ortadan kaybolması olacak.” (1)

Komplo Teorilerine İnanalım mı?

ofisler

Adı üstünde ispatlanamamış fikir ve

boş kalıyor. Rapordaki senaryo-

düşünceler. Dolayısıyla bu tür fikir-

nun bugün adeta birebir yaşanıyor

ler ispatlanıncaya kadar komplo

olması, bu işin küresel sermayenin

teorisi olarak kalmaya mahkûm…

zayıflıyor,

dükkanlar

ve

1. Sylvia Browne, Kehanetler, 2005, s.210

Eylül 2020

46


Fakat Müslümanlar olarak hak ve

“İnsanların

hakikatin ne olduğunu öğrenebi-

yüzünden karada ve denizde fesat

leceğimiz mutlak bilgi kaynakla-

çıktı; Allah da belki dönerler diye

rımıza baktığımızda insanoğlunun

yaptıklarının bir kısmını böylece

tüm yeryüzünü ifsat edecek, doğal

kendilerine tattırır”. (Rum, 41)

dengeyi bozacak ve insanlığı felakete götürecek davranışlar içine girmesi mümkün mü? Evet...

elleriyle

işledikleri

Dolayısıyla komplo teorileri ispat edilinceye kadar bir iddia olmaya devam edecektir. Zaman bu iddia-

Allah’ın tevhid dinine inanmayan

ların doğruluğunu veya yanlışlığını

kafirlerin kendilerinden başka tüm

ortaya çıkaracaktır. Fakat inkar-

insanlığı helake sürükleyecek kadar

cıların karakteri yeryüzünde bu

gözü dönmüş olabilir mi? Evet... Şairin

dediği

gibi

“Bu

kafirler

yumurtalarını pişirmek için tüm dünyayı ateşe verebilecek kadar

tür bozgunculuk ve fesat yapmaya meyillidir. Güç ve iktidarı ele geçirdikleri an insanlığın hayrına değil şerrine çalışacakları muhakkaktır.

lanetli midir?” Evet...

Müslümanların güç ve iktidarı yani

Yine bu kafirler için servet ve güç

etmesi demek insanlığın aleyhine

edinmek milyarlarca insan canından daha değerli midir? Evet… Dolayısıyla Allah’a iman etmeyen, onun tevhid dinini kabul etmeyen,

hakimiyeti kafirlerin eline teslim işlenecek zulüm ve felaketlere yol açmak demektir. İşte tam da bu yüzden yeryüzündeki güç ve iktidar kafirlerin

güç ve iktidar edinme peşinde koşan

değil Müslümanların elinde olmak

kafirlerin, münafıkların yaptıkları

zorundadır.

veya yapabilecekleri alçaklıkların bizi asla şaşırtmaması lazım.

Tüm insanlığın hatta tüm canlıların aleyhine işlenecek fesat ve

Çünkü yeryüzünü ve içindekilerini

bozgunculuk ancak Allah’ın dini-

yoktan var eden Rabbimiz kafir-

nin yeryüzüne hâkim olmasıyla

lerin, müşriklerin karakterleri ve

son bulacaktır.

yapabilecekleri kötülükler hakkında bizi bilgilendirmektedir.

Bu Salgının Düşündürdükleri

“O, iş başına geçtiği zaman yeryü-

Özellikle

zünde ortalığı fesada vermek, ekin-

olarak son yıllarda ne kadar rahat

leri ve nesilleri bozmak için çalışır.

imkanlar içinde yaşadığımızı, dost-

Allah

larımızı, ortamlarımızı ve imkan-

bozgunculuğu

(Bakara, 205)

sevmez”.

Türkiyeli

Müslümanlar

larımızı nasıl da hoyratça israf

Muharrem 1442

47


Yine

bu

dönemde

bazılarımız

aylarca evlere hapsoldu. Bazılarımız ise hafta sonları. Bazılarımız ise karantinada gün-şafak saymak zorunda kaldı. Bunaldık, sıkıldık, kaçamaklar yaptık, yapmak istedik. İşte o an aklımıza geldi belki ilk defa 25 yıldır mazlum bir şekilde zindanlarda yatan Sivas mağdurlarının hali… Ve İsrail, Mısır, İran, Suud, Ürdün, Abd, Almanya, Rusya, Çin,

Özbekistan

zindanlarında

yatan diğer mazlumların halleri. Ne kadar da zormuş küçücük bir yerde hayat geçirmek öyle değil mi? döneminde

Yoksa mazlumların ahı mıdır bizi

daha iyi anladık. Birçok insan, hep

vuran diye düşünmedik değil hani…

şikayetçi olduğu o günleri mumla

Müslüman kardeşlerinin dertleriyle

arıyor şimdilerde. Özellikle ihmal

dertlenemeyen biz Müslümanlara

ettiğimiz davet çalışmalarımızı.

ilahi bir uyarı mıdır acaba şu yaşa-

ettiğimizi

bu

salgın

Geçmişte bir bahane ile gitmediği-

nanlar?

miz, küs durduğumuz, tavır yaptı-

Kişi annesinden, babasından, eşin-

ğımız veya ihmal ettiğimiz insan-

den,

larla buluşmak, barışmak, kucak-

dostlarından kaçar mı hiç? Kaçar

laşmak istesek de artık kucaklaşa-

olduk bu dönemde… Sanki kıyamet

maz olduk, gidemez olduk. Belki de

gününün provasını yaşadık… İnsa-

Rabbimizin bize verdiği en küçük

nın en sevdiklerinden nasıl kaçaca-

ceza idi bu.

ğını anladık böylece.

Yine bu salgın döneminde öyle anlar

Salgın Sürecinde Dikkat Etmemiz Gerekenler

yaşadık ki anne ve babamızdan, evlatlarımızdan, yakın akrabala-

evladından,

akrabasından,

rımızdan uzak kaldık. O zaman

İnsanlık tarihi bu tür imtihan-

anladık yakın olmanın, içten olma-

ları birçok kez yaşadı. Toplumları

nın, paylaşmanın, öpmenin, kucak-

bu zorlu süreçlerde ayakta tutan

laşmanın, ilgilenmenin ne kadar

tek şey inançlarıdır. Allahu Teâlâ,

kıymetli bir şey olduğunu…

Müslümanlara bu tür imtihanlarla

Eylül 2020

48


karşılaşacaklarını haber verip ancak sabredenlerin kurtuluşa ulaşacağını beyan etmiştir. (2) O yüzden bu süreçlerde büyük bir sabır ve umutla hayata tutunmaya çalışacağız. Koronavirüs

salgını

Türkiye’de

yayılma hızı kesilmiş olsa da dünya üzerinde

ciddi

şekilde

yayılım

göstermeye devam ediyor ve üstelik henüz net bir tedavisi de bulunamadı. Bu sebeple tedbiri elden bırakmamalıyız. İnsanlar sosyal

haftalardır yaşamdan

kendilerini

tecrit

ederek

evlere hapsettiler. Devletler ve buna bağlı olarak işverenler, esnaflar ekonomik krizin içinde. Haliyle bu durumdan en fazla etkilenen kesim,

Kul hakkına girmemek için bu zorlu süreçte gerek kendimize gerekse topluma karşı olan görevlerimizi yerine getirmemiz pek mühimdir. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şu güzel duası bize rehber olmalıdır: “Nefsime karşı bir kötülük işlemekten ve o kötülüğü bir Müslümana bulaştırmaktan sana sığınırım”

hiçbir birikimi olmayıp ancak çalıştığı ayın ücretini alarak hayata tutunmaya çalışan işçi kardeşlerimiz. Önümüzdeki günler hem sosyal hem de ekonomik buhranların

yaşanabileceği

bir

dönem.

Birçok insan işsiz ve aşsız kalabilir. Özellikle

hiçbir

birikimi

olma-

yan garip gurabanın gözetilmesi hususunda Müslüman cemaatlerin, STK’ların çok hassas olması gerekir. Mümkünse her topluluk ihtiyaç sahibi kimseleri tespit etmeli ve gücü nispetinde bu ihtiyaçları gidermeye çalışmalıdır.

olan Müslümanların da büyük bir imtihanıdır. Şeytan insanı fakirlikle korkutur. Allahu Teâlâ’nın verdiği imkanları Allah yolunda harcamak her babayiğidin işi değildir. Kardeşlik çetin günlerde belli olur. Allah’tan musibet istenmez fakat musibet

anlarında

gösterdikleri

tavır ile Allah katında “sabıkun” olma yani hayırda “öne geçenlerden” olma fırsatı da vardır. Her

Bu zorlu günler sadece garip gura-

zorluk aynı zamanda kendi içinde

banın değil, aynı zamanda imkânı

bir fırsat taşır.

2. Bakara, 155

Muharrem 1442

49


Eğitim ve öğrenim işi asla ihmal

sokmamak

edilmemelidir. Şayet salgın tekrar

tedbirleri almalı ve onların da tedbir

yukarı doğru bir tırmanışa geçerse

alması için uyarmalıyız. Bulaşıcı

birçok eğitim kurumları, vakıflar,

hastalıklar hususunda Peygamber

dernekler yapmaları gereken asli

sallallahu aleyhi ve sellem

işlerini yapamaz olabilir. Yine bu

uyarısını unutmayalım: “Bir yerde

kurumların hizmetleri tekrardan

veba (bulaşıcı hastalık) ortaya çıktığını

geçici olarak durdurulabilir. Müslü-

duyduğunuz zaman oraya girmeyiniz.

manlar olarak bu duruma hazırlıklı

Bulunduğunuz yerde veba (bulaşıcı

olmalıyız. Artık uzaktan eğitim

hastalık) ortaya çıkarsa oradan da

hayatımızın doğal bir parçası haline

çıkmayınız.” (3)

gelebilir.

İnsanlarımızın

İslami

eğitim süreçleri bu salgın döneminde ciddi olarak etkilenebilir. Dolayısıyla

Müslümanlar

olarak

uzaktan eğitim alt yapılarına önem vermeli ve bu hususta yeni bir motivasyon oluşturmalıyız.

için

gerekli

kişisel

efendimizin şu

Kul hakkına girmemek için bu zorlu süreçte gerek kendimize gerekse topluma karşı olan görevlerimizi yerine getirmemiz pek mühimdir. Rasulullah

sallallahu aleyhi ve sellem’in

şu

güzel duası bize rehber olmalıdır: “Nefsime karşı bir kötülük işlemekten

Müslümanlar olarak bu zor süreçte

ve o kötülüğü bir Müslümana bulaştır-

bize düşen büyük görevler mevcut-

maktan sana sığınırım” (4)

tur. Bunların başında kendi nefsimize

karşı

olan

görevlerimiz

gelmektedir. Yani salgın hastalığın bize

bulaşmaması

için

sebepler

dairesinde kişisel temizlik kurallarına önem vermeliyiz. Bu hususta ihmalkâr davranmamalıyız. İkinci görevimiz ise çevremizdeki diğer insanlara karşı. Bu dönemde insanlarla fiziksel temasta bulunma hususunda

ısrarcı

olmamalıyız.

Şayet yoğun risk taşıyan ortamlardan çıkıp başka bir yere gitmek zorunda

kalırsak

gideceğimiz

yerlerdeki insanları da risk altına 3. Buhârî 4. Tirmizî

Eylül 2020

50

Şanı yüce Rabbimiz bizi, ana babamızı, neslimizi ve Ümmeti Muhammed’i her türlü maddi-manevi bela ve musibetlerden muhafaza eylesin, âmin.


İSLAM İDARECİLERİMİZİN ALTIN TARİHİ Cihan Malay

Abdullah b. Zübeyİr (622-693) Abdullah b. Zübeyr lahu anhuma,

radıyal-

yaklaşık on yıl

boyunca İslam dünyasının yarıya yakın bir kısmında halifelik yaptı. Biat aldığı bölgelere valiler tayin etti, kendi adına hutbe okuttu.

b. Avvam, annesi ise Hz. Ebubekir’in kızı Esma’dır. İyi bir savaşçı olan babasından aldığı eğitimle hicri 5. yılda Hendek Gazvesi’ne katılan

Abdullah;

Suriye,

Mısır ve Afrika’nın fethine

Zübeyir,

ve Yermük Savaşı gibi önemli

hicretten sonra Medine’ne

olaylara da babasıyla birlikte

dünyaya gelen ilk çocuk-

katılmıştır. Özellikle Afrika

tur (622). Babası sahabenin

fetihlerinde

önde gelenlerinden, “Rasû-

Valisi Gregorius’u öldürerek

lullah

Müslümanların galip gelme-

Abdullah

b.

sallallahu aleyhi ve sellem’in

havarisi”

lakaplı

Zübeyir

Afrika

Genel

sinde önemli bir rol oynadı.

Muharrem 1442

51


Savaşlardaki cesareti yanında ilmi ve ibadetiyle öne çıkan Abdullah, namaza olan düşkünlüğü nedeniyle “Mescid Güvercini (hamâmetü’l-mescid)” olarak anılırdı. Haccac’ın kendisini Harem’de muhasara ettiği günlerde dahi kalkıp namaza durduğu, mancınıktan atılan taşların önüne ve arkasına düştüğü halde asla namazını bozmadığı rivayet edilir. (1)

Saltanat ve Saltanata Tepkiler Hz. Muaviye’nin oğlu Yezid’i ardından halife olarak ilan etmesi üzerine İslam tarihinde hilafet yerine asırlarca süren saltanatın ilk hadisesi yaşandı. Böylece Yezid, saltanatla başa geçen ilk kişi oldu. (h.60) Hilafetten saltanata geçiş, tepkilerin meydana gelmesine sebebiyet verdi. Bu tepkiler, saltanat sahibine beyat etmemekle oldu. Yezid, zorla da olsa beyat etmeyenlerin beyat vermelerine dair valilerine mektuplar yazdırdı. Medine’de Yezid’e yönelik tepkiler üzerine Yezid tarafından Medine’ye ordu gönderildi. Tepkilerin azaltılması yönünde Yezid tarafından gelen teklifler reddedilince, Medine’nin kuzeydoğusunda bulunan Harre’de gerçekleşmesine nisbetle ‘Harre Olayı’ olarak bilinen savaş meydana geldi. Bu savaş, kısa ve çok kanlı oldu. Tarihte ismi anıldığında 1. İbni Kesir, el-Bidâye ven-Nihâye, VIII, 334.

Eylül 2020

52

acı veren bu savaşta, Medineli bazı sahabe ve onların çocukları bu muharebede şehit oldu. Medine –bir zamanlar Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in ayaklarını bastığı beldeüç gün süreyle yağmalandı. Tepkilerin bir diğer merkezi Mekke idi ve burada ismi öne çıkan kişi Abdullah b. Zübeyir idi. Yezid, bir ordu göndererek Mekke’yi kuşattırdı. Yaklaşık 64 gün süren bu kuşatmada Kabe’de ciddi hasar meydana geldi. Kuşatma sırasında Yezid’in ölmesi üzerine kuşatma kaldırıldı. (h.64/683) 3 yıl kaldığı saltanatta yaptıklarıyla çokça gündeme gelen Yezid, ardından oğlu Muaviye’yi (II. Muaviye) saltanata veliaht seçerek vefat etti. Takvalı kişiliğiyle öne çıkan Muaviye b. Yezid (ö.64/683), yaklaşık kırk gün kaldığı saltanatı terk ederek bu hakkından feragat etti.

Abdullah B. Zübeyir ve Hilafeti Oluşan otorite boşluğunda Abdullah b. Zübeyir halifeliğini ilan etti. (h.64/683) Mekke’de hilafet ilan eden Abdullah b. Zübeyir’e Mekke’de ilk biat gerçekleştikten sonra Arap Yarımadası, Afrika ve Horasan’dan geniş bir coğrafyada da ona biat edildi. Bu durum onun insanlar tarafından sevilen ve hilafete layık bir kimse olduğunun açık bir göstergesidir.


Haricilerin

Basra

ve

çevresinde

çıkarttıkları isyanlar da bastırıldı. Haricilere karşı alınan zaferler, İbni Zübeyir’in otoritesini güçlendirdi. (686) Hilafeti döneminde bir çok sorunla mücadele etme durumunda kalan İbni

Zübeyir’e,

Hz.

Hüseyin’in

öcünün alınmasının arkasına sığınarak, etrafına insanları toplayan hatta İbni Zübeyir’in Musul valisini de yanına çekmeyi başaran Muhtar es-Sakafi isyan etti. İbni Zübeyir, Sakafi isyanını bastırmak üzere kardeşi Musab’ı gönderdi. Musab, bu isyanı bastırdı ve Muhtar es-Sakafi öldürüldü. (687) Abdullah

bin

Zübeyr’in

hilafet

günleri istikrarsızlık ve sürekli bir karışıklıklar dönemi oldu. Vilayetten vilayete değişiyor idiyse de genelde durum böyleydi. Hilafeti döneminde en çok uğraştıran mevzu ise Ürdün’de hilafetini ilan eden Mervan b. Hakem oldu. Böylece tam birlik sağlandı derken, tekrar ikili idare doğdu. Mısır ve Suriye’yi idaresine alan Mervan,

Abdullah

ordusunun

bir

b.

Zübeyir’in

kısmını

Muhtar

es-Sakafi ve Haricilerle mücadele etmek için buraya aktarması ile ordunun gücünü bu bölgede harcaması, Mervan için ilerlemede büyük

"Oğlum! Ben senin ya zafere kavuşup Müslümanları kurtardığını yahut da inandığın davada şehit olduğunu işitmek istiyorum! Sen hak yolunda şehid olmalısın yahut da davanı zafere ulaştırıncaya kadar devam etmelisin. Allah katında bir mücahid annesi olmakla iftihar etmeliyim... Oğlum! Senin için düşünülecek tek nokta vardır: 'Sen hakta mısın bâtılda mısın? Mühim olan budur! Hakka hizmet ettiğine inanıyorsan, tereddüt ve vesveseleri bir tarafa iterek bütün himmetinle (gayretinle) yoluna devam et. Eğer şimdiye kadar olan mücadelende dünyayı kastetmiş isen, senden fena bir evlât, benden de bedbaht bir anne yok demektir. O takdirde hem kendini hem de seninle çarpışan bunca şehitleri heder etmişsin (boşa öldürtmüşsün) demektir. "

fırsat oldu. Bu fırsattan istifade ederek idaresini genişletti.

Muharrem 1442

53


Mervan’ın ilerleyişini anlatan kaynaklar, bunun sebebini Abdullah b. Zübeyir’in ordusunda yer alan bir kısmı Iraklı olan askerlerin savaştan geri durmalarına ve iradelerindeki zayıflığına bağlamaktadır. Nitekim kardeşi Musab’ın kendisini terkeden Iraklı askerlere rağmen az bir kuvvetle mücadele ederek şehit olduğu haberi kendisine geldiğinde şöyle demiştir: “İki yüzlü Iraklılar! Küçük bir dünya malına karşılık, onu düşmana teslim ettiler.” Mervan, on ay sonra yönetimi oğlu Abdulmelik’e bırakarak tekrar saltanatı dirilten bir adım attı. Abdullah b. Zübeyir’in Mervan ile yaptığı mücadeleler, Mervan’ın oğlu Abdulmelik döneminde sürdü. Basra ve Kûfe gibi bölgelerde aldığı mağlubiyetler, Abdulmelik’in idare sahasını genişletti. Art arda alınan mağlubiyetler sonucu İbni Zübeyir’in hilafet sınırları sadece Hicaz ile sınırlı kaldı.

Mekke Kuşatması Abdulmelik b. Mervan, yöneticiliği döneminde büyük fitnelere sebep oldu. Onun en büyük fitnelerinden biri de Abdullah’a son darbeyi vurmayı planlayarak valisi meşhur zalim Haccac b. Yusuf komutasındaki orduyu Abdullah b. Zübeyir’le savaşmak üzere Mekke’ye göndermesi oldu. (692)

Mekke’yi kuşatan bu ordu, Ebrehe’den korunan Kabe’yi mancınığa tuttu. Mancınıklardan atılan taşlarla Kabe’de büyük tahribat gerçekleşti. Altı

ay

Mekke’de Bunun

süren

bu

kıtlık

meydana

geldi.

Haccac,

teslim

üzerine

kuşatmada

olanlara eman vereceğini söyledi. Taraftarlarından çoğu onun eman vermesine inanarak İbn Zübeyir’i yalnız bıraktı. Abdullah bin Zübeyir ise azalan ordusu ile mücadelesine kahramanca devam etti.

Şehid Edilişi Bir ara âmâ olan 90’lı yaşlardaki annesi Esma’yı ziyaret edip, duasını almak ve helalleşmek kastı ile huzuruna girdiğinde annesi ile arasında şöyle bir diyalog geçti: “Oğlum! Ben senin ya zafere kavuşup Müslümanları kurtardığını yahut da inandığın davada şehit olduğunu işitmek istiyorum! Sen hak yolunda şehid olmalısın yahut da davanı zafere ulaştırıncaya kadar devam etmelisin. Allah katında bir mücahid annesi olmakla iftihar etmeliyim... Oğlum!

Senin

için

düşünülecek

tek nokta vardır: ‘Sen hakta mısın bâtılda mısın? Mühim olan budur! Hakka hizmet ettiğine inanıyorsan, tereddüt ve vesveseleri bir tarafa

iterek

bütün himmetinle

(gayretinle) yoluna devam et. Eğer şimdiye kadar olan mücadelende dünyayı kastetmiş isen senden fena

Eylül 2020

54


bir evlât, benden de bedbaht bir

Biat aldığı bölgelere valiler tayin

anne yok demektir. O takdirde hem

etti, kendi adına hutbe okuttu.

kendini hem de seninle çarpışan bunca şehitleri heder etmişsin (boşa

Şehidin Annesinin Metaneti

öldürtmüşsün) demektir."

Bir gün annesi Esma’nın yanına

Devamla oğluna şöyle dedi: “Eğer

gelen

arkadaşların çekildiği için sana da davadan vazgeçip teslim olma fikri geliyorsa, şunu iyi bil ki Ebu Bekir’in kızı böyle düşünen bir Müslüman gencin annesi olmakla utanır ve bir mücahide de bu fikri yakıştırmaz...” Abdullah: “Anneciğim! Beni yakaladıktan sonra müsle (2)yapacaklar” demesi üzerine Hz. Esma, oğluna şu tarihi nasihatleri verdi: “Evladım!

Kesilen

koyun

asılmakla,

soyulmakla ızdırap duymaz. İzzetle

Haccac:

mağlup

ettim,

“Abdullah’ı

nasıl

gördünüz

mü?”

diye istihza yollu (alaylı) bir sual sorması

üzerine Esma:

“Hayır!

Vallahi mağlup olan o değil, sensin. Sen onun dünyasını kaybettirdin, o da senin ahiretini. Ben Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den

Sakîf kabi-

lesinden iki şerîr (çok kötü) adamın çıkacağını işitmiştim. Yalancı olanın Muhtar es-Sakafi olduğunu gördük. Müfsid (fesatçı) olanın da sen olduğundan artık şüphem kalmadı” dedi.

mücadele ederek mâruz kalacağın

Abdullah b. Zübeyir ise kaçma fırsatı

kılıç darbesi, zilletle yaşamak için

varken kaçmadı ve savaşarak bu

maruz kalacağın bir kamçı darbe-

muhasarada şehit edildi. Onun şehit

sinden daha hayırlıdır. Sakın ölüm-

edilmesinin

den korkup da sana zillet verecek

beyat eden bölgelerde oluşan otorite

bir şekle razı olma!”

boşluğu üzerine Mervan, bölgedeki

Abdullah,

annesinin

sözlerine

olduğu gibi itaat edip şehit oluncaya

ardından

Abdullah’a

halktan beyat aldı ve Müslümanları tek bir idarede topladı.

kadar mücadele edeceğine söz vere-

Abdullah b. Zübeyir’in şehit edilişi

rek, vedalaşmak üzere âmâ anne-

hakkında İbni Hazm rahimehullah

sini kucaklaştı.

şöyle demektedir: “Onun ölümü

O gün Haccac askerlerine karşı ş savaştı ve mücadelesini sürdüğü bir sırada 72 yaşında şehit oldu. (h.73/692-3) Abdullah b. Zübeyr, yaklaşık on yıl boyunca İslam dünyasının yarıya yakın bir kısmında halifelik yaptı.

İslam toplumunda meydana gelen musibet ve yıkımlardan biridir.” -----------------------Yıldız, Hakkı Dursun. TDV İslâm Ansiklopedisi “Abdullah b. Zübeyir” mad., c.1, s.145-146. Şakir, Mahmud. Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları, 3/394-395.

2. Kulak, burun kesmek.

Muharrem 1442

55


OSMANLI SONRASI İSLAM DÜNYASI Muhammed Eyüp

Dünden Bugüne Yemen

Y

emen,

İslam

aleminin

Tarihin

ilk

yıllarından

itibaren

mazlum ve muhtaç coğraf-

çok sayıda güçlü krallığa ve şehir

yalarından...

Bugünlerde

devletine ev sahipliği yapmış olan

açlık, hastalık, yoksulluk ve savaşa

Yemen’in İslam diniyle şereflen-

terk edilen bu ülke, İslam tarihinde

mesi ilk olarak 628-630 yıllarına,

ilim ve hikmetin merkezlerinden

Rasûlullah

biri olarak bilinmekteydi.

vefatından önceye rastlamaktadır.

Yemen’de İslam’ın Tarihi

Bundan

Yemen, tarihi olarak Arabistan’ın

liderler

ayrılmaz bir parçası ve Arapların

Yemen’in

saygın

lerden

ailelerinin

Sasaniler

kökenlerinin

dayandığı bir topraktır.

Eylül 2020

56

sallallahu aleyhi ve sellem’in

önce

uzun

ve

onlara

tarafından

bir bağlı idare

çoğunluğu

müteşekkildi.

ilk kez Rasûlullah

dönem yerel edilen

putperestİslam

dini

sallallahu aleyhi ve


sellem’in

gönderdiği davet mektubu

Ancak Memlük Devleti’nin Osmanlı

ile İslam’ı seçen yerel bir vali eliyle

tarafından

Yemen’de

Yemen’de yeniden yerel güçler otori-

yayılmıştır.

İlerleyen

sona

erdirilmesiyle

radıyal-

teyi ele almıştır. Kısa bir süre sonra

Ebu Musa el-Eşari radıyallahu

gücünü Yemen yönünde genişleten

gibi isimlerin vali olarak atan-

Osmanlılar, Hint Okyanusu’nda güç

masıyla, ayrıca Mekke’nin Fethi

kazanan Portekiz’e karşı stratejik

sonrası dönemde Yemen’de bazı

bir konum elde edecekleri Yemen’i

putperest kabilelere karşı seriyyeler

1538 yılında tamamen hakimiyet-

gönderilmesiyle, bu beldede İslami-

leri altına almışlardır. Burada daha

yet hâkim hale gelmiştir.

sonra Yemen Beylerbeyliği tesis

yıllarda da Muaz bin Cebel lahu anh, anh

İlerleyen

süreçte

Hariciler

gibi

edilmiştir.

taifelerin de dahil olduğu savaş-

Osmanlı döneminde Yemen, uzun

lardan etkilense de Yemen, bugüne

süren bölünmüş yapısından büyük

kadar İslam hakimiyetinden genel

ölçüde kurtulabilmiştir. Yerel isyan-

itibariyle hiç çıkmamıştır. Osmanlı

lar ve güç mücadeleleri devam etse

idaresine kadar Yemen'de; Emevi-

de Yemen uzun süre Osmanlı haki-

ler, Abbasiler, Ziyadiler, Yafuriler,

miyetinde kalmıştır. Aynı zamanda

Suleyhiler, Zeydiler, Süleymaniler, Mehdiler, Resuliler gibi çok sayıda

Şii Zeydilerin saldırıları da devam etmiş, bu da Yemen’deki istikrar-

yerel idare tesis edilmiştir. Bir

sızlığı artırmıştır.

dönem Şii inanca sahip idarecilerce

İlerleyen

de yönetilen Yemen, Eyyubiler tarafından ele geçirilmiş, bu dönemde daha merkezi bir otorite kurulsa

dönemde

Yemen’deki

Osmanlı idaresinde yaşanan değişiklikler beklenen sonucu vermemiş, Zeydiler birçok önemli bölgeyi

da bu uzun sürmemiştir. Yemen,

kontrol altına alarak Osmanlıları

Osmanlı idaresine gireceği döneme

zor durumda bırakmayı başarmıştır.

kadar parçalı bir görünüm arz

Yemen’deki isyanlar ve Zeydilerin

etmiştir. Osmanlı idaresi sırasında

hareketleri, Osmanlı’yı Hint Okya-

da Yemen’in bazı bölgelerinde yerel

nusu’nda Portekiz karşısında zayıf

idarelerin sürdüğü bilinmektedir.

duruma düşürmüştür. Osmanlı’nın

Yemen’de Birinci Osmanlı dönemi Eyyubilerin ardından önce Resuliler daha sonra Tahiriler tarafından

Portekiz karşısında Güneydoğu Asya Müslümanlarına

yeterli

yardımı

ulaştıramamasında bu isyanların da mühim rolü olduğu bilinir.

idare edilen Yemen, 1517 yılında

Osmanlı idaresi Yemen toprakla-

Memlüklerce

rında zaman içerisinde siyasi ve

ele

geçirilmiştir.

Muharrem 1442

57


askeri hamlelerine rağmen tutunamamıştır.

Bunun

en

önemli

nedenleri olarak Yemen’in bulunduğu

konumun

merkeze

olan

uzaklığı, aynı zamanda Yemen’in coğrafyasının

idare

edilmesinin

zorluğu ve bölgedeki yerel güçlerin etkisi gösterilebilir. Yemen’de dönem dönem Hollandalı, Portekizli

sömürgeciler

başta

olmak

üzere Avrupalı güçler bazı önemli merkezleri ele geçirmiştir. Nihai olarak Osmanlılar, 17’inci yüzyılın ilk çeyreğinde Yemen’de Şii Zeydilerin isyanları karşısında güçlerini koruyamamıştır. 1635 yılında bölgedeki son Osmanlı güçleri de mevkilerinden çekilmiş ve Yemen’de Şii Zeydilerin ‘Kasımiler’ olarak anılan idaresi tesis edilmiştir.

Sana'yı ele geçirmiştir. Bölgede askeri ve idari faaliyetlerine giren Osmanlılar, bir yandan Şii Zeydilerin isyanlarıyla mücadele ederken, diğer taraftan da İngiliz güçlerine karşı üstünlük kurmaya çalışmıştır. Yemen'in zorlu coğrafyasında isyanlarla ve İngiliz güçleriyle

mücadele

etmek

Osmanlı

güçlerini büyük ölçüde yıpratmış ve zayiata sebep olmuştur. Nihayetinde Şii Zeydilerin son isyanı da 1. Dünya Savaşı öncesinde bastırılmışancak Osmanlılar Yemen'de İngilizlere karşı üstünlük kuracak gücü yitirmiştir. Yemen'in güney kesiminden Umman'a kadar olan tüm Güney Arabistan'ı kontrol altında tutan İngilizler bu mücadeleden galip ayrılmış, Osmanlı idaresi son

Kasımiler döneminde de Yemen’de Osmanlı etkisi sürmüştür. Osman-

bulmuştur.

lılar Yemen’den çekilse dahi yerel

Osmanlı Sonrası Yemen

güçler arasında savaşlar ve ayak-

1918 yılında Şii Zeydilerce kurulan

lanmalar vuku bulmuştur.

Mütevekkili Krallığı Yemen kuze-

Yemen’de İkinci Osmanlı Dönemi Yemen'de

Osmanlıların

ikinci

devri, İngilizlerin bölge üzerindeki emellerinin ortaya çıktığı dönem-

yine hâkim olmuş, Yemen’in güneyi ise İngilizlerin elinde kalmıştır. 1918’de

Mondros

Mütarekesi

ile

Yemen fiilen Osmanlı idaresinden çıkmıştır.

lere rastlamaktadır. 1839 yılında

Osmanlı’nın

Yemen'in Hint Okyanusu sahilin-

Mahmud Nedim Bey, 1924’te Lozan

deki Aden'i ele geçiren İngilizlere

Antlaşması ile Yemen’in Osmanlı

karşı Osmanlı bir kere daha Yemen'e

toprağı olmaktan çıkarılmasıyla

girmiştir. 1849 yılında Yemen'in

Yemen’i terk etmiştir. Bu tarih-

batı sahillerini kontrol altına alan

ten sonra Hilafetin de ilgasıyla

Osmanlı, 1871 yılında da başkent

Yemen, diğer İslam beldeleri gibi

Eylül 2020

58

son

Yemen

Valisi


yıkıma ve gayri İslami, mütekebbir

Yemen’in Bugünü

idarecilerin boyunduruğu altına

Yemen, 2000’li yılların ardından

sürüklenmiştir. Birinci ve İkinci Dünya Savaşları sonrası dönemde Yemen’de

ikili

görünüm

devam

etmiştir. Güney Yemen’de İngiliz idaresi sürerken, Kuzey Yemen’de Mütevekkili Krallığı idaresi iç krizlerle mücadele etmiştir. Bu bölgede Arap

milliyetçiliği

tırmanmış,

değişim talepleri büyümüş, askeri darbeler ve suikastlarla yeni bir dönem başlamıştır. Baas Partisi de bu dönemde ülkede faaliyet göstermiştir. 1958-1961 arası dönemde ülke kısa bir süre Mısır ve Suriye’de Cemal

Abdunnasır

öncülüğünde

oluşturulan Birleşik Arap Cumhuriyeti’ne katılmıştır. İç karışıklıklar 1962’de Yemen’i iç savaşa sürüklerken, Kuzey Yemen olarak anılacak “Yemen Arap Cumhuriyeti” de bu

ABD’nin ve İran’ın artan etkisine şahitlik etmiştir. Bu paralelde ülkede İran’ın milis gücü olan Husiler, Ensarullah Hareketi adıyla Yemen’de İran adına faaliyet göstermiş, ülkenin başkenti de dahil önemli kesimlerini kontrol altına almıştır. Aynı zamanda ABD de bu yıllarda Yemen’de büyük

Müslümanlara

cürümlere

imza

karşı atmış,

Yemen’in yerel kukla idarecileri, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkeler de ABD ile bu savaşta ittifak etmiştir. Gelinen süreçte ABD, İran, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır gibi birçok küresel kukla güç Yemen

halkına

zulmetmektedir.

süreçte kurulmuştur.

Yemen’de açlık, salgın hastalık-

Güneyin bağımsızlığı için süren

haldedir. Öyle ki ülkenin nüfusunu

girişimler sonucu “Güney Yemen” de 1967 yılında İngilizlerden bağımsızlığını ilan etmiştir. Burada da “Yemen Demokratik Halk Cumhuriyeti” teşkil edilmiştir.

lar, susuzluk tüm ülkeye hakim oluşturan 30 milyonu aşkın Müslümanın neredeyse tamamı, açlıktan ölümle burun buruna yaşamaktadır. Ayrıca her gün gerek ABD gerek İran gerekse Suudi Arabistan ve Birleşik

İki taraf 1972 ve 1979 yıllarında

Arap Emirlikleri Yemen’in Müslü-

savaşa girmiş, ayrıca kendi içlerinde

man halkını katletmekte, işkence

de krizler yaşamış, ülke istikrara

etmekte ve onları temel hakların-

hiçbir zaman kavuşamamıştır. Uzun

dan mahrum bırakmaktadır. İlim

süren girişimler sonucu Yemen 1990

ve hikmet diyarı Yemen, kukla

yılında birleşse de ülkede parçalı

yönetimlerin ve zalimlerin elinde

yapı sürmüş, 1990’lı yıllarda bir iç

can çekişmekte olan onlarca İslam

savaş daha patlak vermiştir.

beldesinden biri pozisyonundadır.

Muharrem 1442

59


KAPAK DOSYA Hakan Sarıküçük

KADIN İLE ERKEK ARASINDAKİ FARKLAR “…Erkek, kız gibi değildir…” (1) Dünyada kemale ermiş eşsiz kadınlardan

biri

olan

Hz.

Meryem’in annesi Hanne, onu doğurduğunda Rabbi onun ne doğurduğunu ondan daha iyi

Bu kısa cümle, karnındayken erkek çocuğu doğuracağını zannederek onu, Rabbinin

hizmetine

bağışlayan

Hanne’nin ağzından çıkan o güne has birkaç kelimeden ibaret değildi. Zira kıyamete

bildiği halde dilinden bu sözler

kadar geçerli ve her dönem

dökülerek biricik kızını Allah’a

insanının ihtiyaçlarına cevap

adamıştı.

verebilecek kadar mükemmel

1. Âl-i İmran, 36.

Eylül 2020

60


donanıma

sahip

olan

Allah’ın

gönderdiği son kitapta, bu kısa ve oldukça manidar cümle, yerini alacaktı. Ayrıca erkeklerin kadınlara, kadınların da erkeklere benzemesinin lanetlenmeye sebep olan büyük bir günah kılındığı bir dinde, bu cümlenin anlamı daha da değerini artırmaktaydı. Tevhidin son durağı olan İslam’ da erkek ve kadının; fıtratları, sorumlulukları, güç alanları, bakış açıları, hatta beyinde kullandıkları lob farklılıkları, onları birbirinden ayırmak ve birbirine eş kılmak için

Genel tabloya bakıldığında erkek ile kadın, birbirine zıt yazılımlarla donatılmışlar. Aslında bu bir rahmet eseridir. Her şeyin zıddıyla kaim olduğu dünyada, bu farklılıkların, yeryüzüne halife kılınan insanda zuhur etmesi kadar doğal bir durum olamaz.

birçok vesile ile dile getirilmektedir. Zira insan ancak, fıtratına uygun hareket ettiğinde ve fıtratına göre muamele gördüğünde doğru yolu bulabilir ve mutluluğu yakalayabilir. Erkek kız gibi, kız da erkek gibi değildir. Olmamalıdır da… Eğer cinsiyet ve görev rolleri değişmeye başlarsa, orada fıtrat

farkındalık oluşturacağına inanıyor ve bunu arzu ediyorum.

fesada, âdemoğlu nesli de kesata

“Hikâye bu ya timsahla fil birbir-

uğrar.

lerine âşık olup dillere destan bir

Tıpkı

“cinsiyetsizliğin”

müdafaa edilmeye başlandığı ve

şekilde

neslin helake doğru sürüklenmeye

evlendikten

çalışıldığı günümüzde olduğu gibi.

kendileri için “en değerli” olanı

Diğer yandan aile içinde kadın

verme yarışına girmişler. Timsah

ve erkeklerin, birbirinin rolüne

gölden en güzel balıkları çıkarıp

bürünmeleri

övün-

sevgilisi file ikram etmiş. Fil de pek

melerinin normalleştiği ve bunun

sevdiği yeşil yapraklarının en taze-

sebep olduğu aile içi çatışmalar

lerinden çırpıp sevgilisinin önüne

ortamında, eşlerin birbirini daha

koymuş. Fakat sonuç hüsran olmuş.

iyi tanımaları adına bu yazının bir

Zira otçul olan fil için balıklar, etçil

ve

bununla

evlenmişler. sonra,

İki

sevgili

birbirlerine

Muharrem 1442

61


timsah için de tazecik yapraklar hiç

aralarında

de değerli değilmiş. Çift, sonunda

çözümsüzleşmektedir.

anlamış ki herkesin kendisi için “en

mızda erkek ve kadın arasındaki

değerli” olanı vermesi iyi niyetli

bazı fıtrat farklılıklarına değinecek

ancak yanlış bir davranışmış. Hem

ve eşlerin birbirini daha iyi anla-

iyi niyetli hem de doğru davra-

ması adına bir farkındalık oluştur-

nış ise muhatabı için “en değerli”

maya çalışacağız. Rabbimiz bizi bu

olanı vermekmiş. Sonuç olarak,

işimizde muvaffak kılsın.

fil timsaha hortumuyla tuttuğu ve zaten yemeyeceği balıkları, timsah da gölün dibinden kopardığı ve zaten sevmediği tazecik yosunları vermeye başlamış. İkisi de mutlu olmuş.” (2)

çıkan

anlaşmazlıklar Bu

yazı-

Erkek ve kadın arasındaki bazı farklar: -Kadın ilgi görmekten hoşlanır ve bu, onun en büyük ihtiyaçlarından biridir. Erkek ise fazla ilgiden

Yani senin için çok önemli olan, eşinin gözünde pek değerli olmayabilir. Eşine göre paha biçilemez olan, senin gözüne anlamsız görünebilir. Eşler arasında mutlu olmanın yollarından biri de budur. Senin için değerli olanı değil, eşin için değerli olanı arayıp bul ve sana ne kadar anlamsız gelse de o işe sadece eşin için gerçekten değer ver ve onu yap! Eşinin eski haliyle yeni hali arasın-

bunalır. -Kadınlar beynin daha çok sağ lobunu kullanırken, erkekler daha çok sol lobunu kullanırlar. Yani bakış açıları, olayları değerlendirme süreçleri, düşünceleri birbirinden farklıdır. -Kadın beyni iletişim kurmaya, erkek beyni sistem kurmaya programlanmıştır.

daki farkı göreceksin. Kesinlikle

-Kadınlar detaya, erkekler genele

denemeye değer.

bakar.

Erkek ve kadınlar özellikle Türk

-Kadın daha duygusal, erkek ise

toplumunda karşı cins ile arasındaki

genellikle olaylara daha mantıksal

farkları bilmemekte ve bu yüzden

yaklaşırlar.

2. Mutlu evlilik okulu, Sema Maraşlı, s.55

Cinsler arası zıtlıklar doğal, doğal olmasına ama bunu insanın kabullenmemesi anormal sonuçlar doğurmaktadır.

Eylül 2020

62


Genel tabloya bakıldığında erkek

Aynı

ile kadın, birbirine zıt yazılımlarla

dan destek ve saygı gördüğünde

donatılmışlar. Aslında bu bir rahmet

sevildiğini hisseden kocasına “Ne

eseridir. Her şeyin zıddıyla kaim

destek

olduğu dünyada, bu farklılıkların,

görevini yapıyor!” dememelidir. Bu

yeryüzüne halife kılınan insanda

sözler de erkek fıtratından biha-

zuhur etmesi kadar doğal bir durum

ber bir kadının dilinden dökülecek

olamaz.

sözlerdir. Erkek, hanımından saygı

Cinsler arası zıtlıklar doğal, doğal olmasına ama bunu insanın kabullenmemesi

anormal

sonuçlar

doğurmaktadır. İnsanoğlu ne zaman doğallığı bozsa, bunun zararını en çok kendisi görmektedir. Bu sebeple erkek kadının doğasında duyduğu ihtiyaca, onun yazılımına münasip bir şekilde karşılık vermeli, kadın da aynı şekilde. den duymak istediği sevgi sözcükleri yerine “Sevdiğimi söylemeye ne gerek var, yanımda tutuyorsam seviyorumdur” dememelidir. Zira böyle bir söz, kadın fıtratını bir

kadın,

hanımın-

verecekmişim

canım?

O

görmez ve yaptığı doğru işlerde desteğini

hissetmezse,

zamanla

karısıyla ilişkisi zedelenebilir. Hz. Hatice annemizin Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’e

verdiği destek

ve ona duyduğu saygı, hanımının ölümünden sonra bile onun yakınlarına vefa göstererek sevgisini devam ettirmesine vesile olmuştu. Hanımlar olarak da değişime çok ihtiyacımız var.

Mesela erkek, karısının kendisin-

tanımayan

şekilde

erkeğin

ağzında

çıkacak sözlerdir. Ama böyle bir

Karı-kocanın

karşılıklı

anla-

yışlı bir ilişki ağının zincirleme ve

süratli

bir

şekilde

Ümmeti

Muhammed’ de yayıldığı günleri görebilmek duasıyla. Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur…

koca, sevildiğini hissedemeyen ve gittikçe içinde büyüttüğü boşluğu artırdığı karısında, yanlış intibalar bırakmaktadır. Eşi Aişe annemize yıllar geçse de kendisini nasıl sevdiğini soran karısına önderimiz olan Rasûlullah

sallallahu aleyhi ve sellem

“Kördüğüm gibi” cevabını verebiliyorsa, yıllar içinde büyük dönüşümler yaşamış Müslümanlara, değişim kapıları görünüyor demektir.

Muharrem 1442

63


HASAN HOCAEFENDİNİN Akaİd Üzerİne ESERLERİ

İ

tikadî konular ilk öğrenilmesi gereken en önemli meselelerdir. Bunlar oldukça ciddi ve riskli konulardır. Bunları sabırla ve metanetle incelemek, detaylı bir şekilde tekrar tekrar okumak, iyi anlayıp inanmak, daha sonra insanlara arınık ve net bir şekilde ulaştırmak gerekmektedir. Aksi takdirde konular birbirine karıştırılır, kafalar bulandırılır, kişiler faydasız Bizans Cedelleri’ne sürüklenir, ortaya beklenmedik inanç karmaşası çıkar. Bu itibarla, itikadî konulara değinen zat, kesin ve sağlam naslara bağlı kalmalı, birbiriyle çelişir görünen nasların bağdaştırılmasını bilmeli, ifrat ve tefritten uzak olmalı, fikrî cedellerden kaçınmalı, önyargılı olmamalı ve delilsiz konuşmamalıdır. Aksi halde, insaf ölçülerini kaçırabilir, taassuba sürüklenebilir. Kendisi gibi düşünmeyenleri küfürle dahi itham etmeye kalkışabilir.




Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.