Eğer ihtilaf müslümanların çekişmelerine sebep olur, kalplerinin birbirinden soğumasına ve aralarının açılmasına yol açacaksa, ne tür ihtilaf olursa olsun mezmûm ve haram olur. Çünkü müslümanların cemaatlerini bölecek, onların güçlerini zayıflatacak ve neticede onları darmadağınık hâle getirecek olan ihtilâf, mutlak manada zarardır. Bu zararın meydana gelmemesi için her türlü önlem alınmış ve Kur'an-ı Kerim ile sünnet'i seniyyede mükemmel bir kardeşlik hukuku tesis edilmiş ve bu kardeşlik hukukunu ihlal edecek olan her türlü davranış yasaklanmıştır. Allah Teâlâ bizleri uyararak şöyle buyurmaktadır: "Allah'a ve Rasul'üne itaat edin. Birbirinizle çekişmeyin. Sonra korkuya kapılırsınız da zaafa düşerseniz ve rüzgarınız(gücünüz) gider. Sabredin, muhakkak ki Allah, sabredenlerle beraberdir." (Enfâl: 46) Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de şöyle buyurmaktadır: "Birbirinize hased etmeyiniz. Alışverişi kızıştırmayınız. Birbirinize buğz etmeyiniz. Birbirinize sırt çevirmeyiniz. Biriniz başka birinin yaptığı alışveriş üzerine alışveriş yapmasın. Ey Allah'ın kulları, kardeş olun! Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu yüzüstü bırakmaz, ona yalan söylemez ve onu küçük düşürmez. Takva -üç defa göğsünü işaret ederek- şuradadır. Kişiye kötülük olarak, müslüman kardeşini hakir görmesi yeter. Her müslümanın kanı, malı ve ırzı diğer müslümana haramdır."
Yine İslam ümmetinin içinden çıkarak
leri dışında onları bunun için yarattı. Böylece
“dinin zarûriyatı” dediğimiz apaçık beyyine
Rabbinin (şu) sözü tamamlanıp gerçekleşmiştir:
ve kesin delillerle sabit olan, İslam dininden
“Andolsun, cehennemi cinlerden ve insan-
olduğu herkes tarafından bizzarure bilinecek
lardan, onların tümünden dolduracağım.” (Hûd:
kadar açık olan dinin temel hakikatlerini inkâr
118-119)
ederek küfre sapan sapkın fırkalar da bu küfür milletine dahildir. Örneğin Rafizi şiâ fırkasının aşırılarından olan nusayri ve ismâiliye fırkaları, son asırlarda Hindistan'dan ortaya çıkarak bütün dünyaya yayılan bahailik ve kadiyanilik fırkaları ve benzeri daha pek çok yıkıcı fırkalar... lerini ve ifsad komitelerini şu ayet’i kerimeler kapsamaktadır: “Kendilerine apaçık deliller geldikten parçalanıp
ihtilafa
düşenler
gibi
olmayın. İşte onlara büyük bir azab vardır.” (Âl-i İmrân: 105) “Gerçek şu ki, dinlerini parça parça edip
NEBEVÎ HAYAT
kendileri de gruplaşanlar, sen hiç bir şeyde
10
etmektedir ki, rahmet ehli olan mü’minler bu konuda ihtilaftan ve anlaşmazlığa düşenlerden istisnâ edilmişlerdir. Bu rahmet ehlinin dışında kalan ve insanlık âleminin çoğunluğunu teşkil eden müşrik ve kâfirler ise ihtilâf ve anlaşmazlığa
İşte bütün bu ve benzeri küfür ve şirk tâife-
sonra,
Bu son ayet’i kerime açık bir şekilde ifade
onlardan değilsin. Onların işi ancak Allah’adır. Sonra O, işlemekte olduklarını kendilerine haber verecektir.” (En’am: 159)
düşmüş ve bundan dolayı da cehennemi dolduracakları açık bir şekilde belirtilmiştir. Bu konuda, zikretmeye ihtiyaç hissetmediğimiz pek çok ayet’i kerime ve hadis’i şerif bulunmaktadır. 2- İslam dairesinin içinde kabul edilen fırkaların, "dinin usûlü” dediğimiz bir takım itikadi konulardaki ihtilafları... Bu konuda hakkı temsil eden ehli sünnet ve’l-cemaat dışında kalanlara genel olarak “ehlü’l-ehvâi ve’l-bid’a” (hevâ ve heveslerine tâbi olan bid’at ve dalâlet ehli) diyoruz. Haricilerin, Mu’tezile’nin, Şia mezhebinin bazı fırkalarının ve diğer bazı grupların temsil ettiği bu bid’at ve dalâlet ehlinin bir takım
“Eğer Rabbin dileseydi, insanları elbette
görüşleri şirk ve küfür unsurlarını taşısa da kıble
tek bir ümmet kılardı. Oysa onlar, anlaşmaz-
ehli olduklarından dolayı ve tekfir edilmeleri için
lığı sürdürmektedirler. Rabbinin rahmet ettik-
gerekli şartlar tahakkuk etmediği ve tekfirlerine
ARALIK’13