License Time Yaz 2013

Page 1

LICENSETIME YIL: 2 SAYI: 6 YAZ 2013 KDV Dahil: 7.50 TL

MARKA, LİSANS & MEDYA DERGİSİ

Yine Yeni Yeniden

ISSN 2146-8028 © 2013 Pedigree Dolls and Toys Limited. Sindy

® is a registered trademark of Pedigree Dolls and Toys Limited.


© 2013 YUKO SHIMIZU / TACT.C.INC


Şehrin Yeni Kedisi Angel Cat Sugar; melekler dünyasının prensesi, utangaç ve sakin. Müzik dinlemeyi, kitap okumayı ve açık hava aktivitelerini seviyor. Ayrıca incinmiş duyguları iyileştirmek ve herkesi mutlu etmek gibi güçleri var.

Angel Cat Sugar, ‘Hello Kitty’ karakterinin çizeri Yuko Shimizu’nun yeni eseridir. Angel Cat Sugar, ilk olarak 2002 yılında Japonya’da tanıtıldı ve 2005’te Avrupa’ya, 2010’da ise ABD’ye sunuldu. Angel Cat Sugar tanıtıldığı günden bu yana, lisans dünyası üzerinde olağanüstü bir etki bıraktı ve kalplerin yeni kahramanı olmayı başardı.

© 2013 YUKO SHIMIZU / TACT.C.INC

Hedef Kitle Bebek ve Çocuklar, Gençler, Genç Anneler, Yetişkin Bayanlar, Moda Takipçileri

Küresel pazarda, 40’tan fazla ülkede 30 milyon $’dan fazla satış, Avrupa’da 30, dünya genelinde 80’den fazla lisansiye, Çok geniş ürün yelpazesi, Facebook’ta 15 bin hayran, Twitter’da 12 bin takipçi,

Türkiye’deki Lisans Hakları ‘Lisans Medya’ tarafından verilmektedir.

LisansMedya brand, media and licensing agency

3F Meiwa Bldg. 4-1-3 Hongo, Bunkyo-ku, Tokyo 113-0033, Japan T: +81-3-3815-7901 | info@tact-com.jp www.tact-com.jp

İzzettinbey Cad. Atalar Sok. No:15/1 34696 - Üsküdar, İstanbul - TÜRKİYE T: +90 (216) 532 78 11 | info@lisansmedya.com www.lisansmedya.com


YAZ’13

EDİTÖRDEN

LICENSETIME MARKA, LİSANS & MEDYA DERGİSİ

Değerli License Time okuyucuları, Yine, yeniden, yepyeni bir sayı ile sizlerle birlikteyiz. Geçtiğimiz günlerde yaşanan üzüntü verici olaylardan sonra tüm sektörlerde bir telaş almış başını gidiyor. Ekonomik ve politik dengelerin sarsılması özellikle Medyayı, akabinde de Markaları çok sarstı. Hani her sayımızda sıklıkla bahsediyoruz ya; sosyal medyanın, özellikle de viralin gücü anlaşılmaya başlandı. Önemi yüksek ancak “özgürlük” konusunda tartışılabilir bir ekosistemden bahsediyoruz. Çeşitli hakaret davaları boy göstermeye başlayınca insanlar artık sanal meydanları daha dikkatli kullanmaya başladı diyebiliriz. En azından bir kişiye atıfta bulunarak tweet atarken birkaç kez düşünüyoruz veya bir post okuduğumuzda kaynağını ve gerçekliğini araştırıp ona göre yorumda bulunuyoruz. Peki bu dijital ekosistemi “sınırsız özgürlük alanı” olarak algılayıp daha sonra neden “suçlu” haline getiriliyoruz? Esasında bunun çok kısa bir tanımı var. “Kişinin özgürlüğü, başkasının özgürlüğünün başladığı yerde biter”. Bu felsefi söz aslında bize şunu öğretiyor: Özgürlüğümüz başkasının hayatına, hakkına ve düşüncesine müdahale ediyor ya da zarar veriyor ise, burada özgürlüğümüzün sınırları kendini göstermeye başlıyor.

LisansMedya marka, medya ve lisans ajansı

İzzettinbey Cad. Atalar Sok. No: 15/1 34696 Üsküdar - İstanbul - Türkiye +90 (216) 532 78 11 www.licensetime.com YIL: 2 SAYI: 6 YAZ 2013 ISSN: 2146-8028 YAYIN TÜRÜ: SÜRELİ YAYIN Baskı Esen Ofset Matbaacılık San. ve Tic. A.Ş. Tel: +90 (212) 549 25 68 DAĞITIM Dünya Süper Dağıtım A.Ş. www.dunya.com

4

Gerçek dünyada da viral âlemde de bunun geçerli olduğunu görebiliyoruz. Her insan kendi özgürlüğünden sorumludur ve bu sorumluluğun bilinci ile hareket edip, yaşamamız gerekiyor. İşte bu tür sarsıntıları yaşayarak gerçek olanı nihayet bu ekosistemde az çok anlamaya başladık. Her sayıda olduğu gibi bu sayımızda da dolu dolu içerik ile sizlerle birlikteyiz. Özellikle lisans konusunda kapak dosyamız olan “Sindy” adlı karakteri sizlerle paylaşmaktan büyük haz duymaktayız. Evet yanlış duymadınız. Bugünkü annelerimizin yakından tanıdığı, bildiği ve sevdiği Sindy, artık yepyeni yüzüyle karşımızda. 50. Yıldönümüne özel yeni koleksiyonları ile birlikte trend olan giysi ve aksesuarlarla göz kamaştıran Sindy, yeniden doğdu diyebiliriz. Çok değerli yazarlarımız ve içerik ortaklarımızla birlikte hazırladığımız bu sayımızda, ilginizi çekecek bir diğer konu ise çizgi film animasyonlarının yapım aşamaları. Ayrıca özellikle Markaların pazarlama stratejileri ile dijital dönüşüm ve sosyal medyadaki oluşumların önemini arz eden birçok haber ve makaleyi bulacaksınız. License Time yayın ekibi olarak sizlere keyifli okumalar diliyoruz. Saygılarımızla,

LICENSETIME MARKA, LİSANS & MEDYA DERGİSİ

İMTİYAZ SAHİBİ

/ OWNER

Lisans Medya Yayıncılık Reklam Pazarlama Dağıtım ve Dış Tic. Ltd. Şti. adına

M.Esat YALVAK

GENEL YAYIN YÖNETMENİ

REKLAM VE PAZARLAMA MÜDÜRÜ

M.Esat YALVAK

Sezai ÜNYAL

eyalvak@licensetime.com

sunyal@licensetime.com

YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ

İÇERİK EDİTÖRÜ

İhsan YALVAK

Enes AYDEMİR

iyalvak@licensetime.com

MARKA YÖNETMENİ

REDAKSİYON

Ö. Özlem GÜLMEZ

Kübra UÇAR

ogulmez@licensetime.com

eaydemir@licensetime.com

kucar@licensetime.com

İŞ ORTAKLARI



YAZ’13

İÇİNDEKİLER

10

TÜRKİYE’NİN E-TİCARET HARİTASI

PAZARLAMADA MECRA SEÇİMİ

66

Önde gelen 39 siteden oluşan üye ağıyla e-ticaret sektörünün büyük bir kısmını temsil eden Elektronik Ticaret İşletmecileri Derneği (ETİD), bir defa daha Türkiye’nin e-ticaret haritasını çıkardı.

12

PAZARLAMADA ‘DUYU’ ÇAĞI

Mümkün olduğu kadar çok tüketiciye ulaşmak için her dönemde farklı stratejiler geliştiren iş dünyasında markalar şimdi de müşterilerini görme, işitme, koku ve dokunma duyuları ile etkilemeye çalışıyor.

18

LİSANSINI ALACAĞINIZ MARKA NE KADAR GÜVENİLİR?

DÖNÜŞÜM MARKALARIN 26 DİJİTAL RAHATINI MI BOZUYOR?

Dijital dönüşüm ve etkisi her geçen gün artıyor. Bu durum markaları etkiliyor. Bu dönüşüme ayak uyduran markalar ayakta kalıp, güç kazanıyor.

40 SİCİLİ TEMİZ MARKALAR Tüketiciler artık daha yeni, daha hızlı, daha temiz, daha açık ve daha duyarlı olan ‘Sicili Temiz Markalar’ istiyor ve köken ve tarihsel mirastan yoksun olan bu yeni markaları sevgi, ilgi ve güvene boğmaya hazır.

VERİRKEN 50 HİZMET MÜŞTERİYİ KAYBETMEK

48 70

BAŞARILIYIM, HER AN İŞ DEĞİŞTİREBİLİRİM

Karmaşık müşteri ilişkileri yönetimi süreçlerinde müşteri geri planda kalabiliyor.

74

YENİ, YENİDEN 62 YİNE, SİNDY... İngiltere’nin önde gelen oyuncak bebek markası Sindy, Pedigree Toys Ltd. tarafından geliştirildi ve piyasaya sunuldu.

MEDYADA REKLAM 94 SOSYAL VE PAZARLAMA STRATEJİLERİ İnternet ve sosyal medya üzerinden yapılan reklam ve pazarlama harcamalarında artış devam ederken, internet kullanım oranları ve internette geçirilen zaman aralığının da artmasıyla markalar sosyal medya da pazarlama yapmak adına yeni mecralara yönelmeye başladı.

6

ANİMASYON TEKNİĞİ VE

YAPIM AŞAMALARI

88


Domo © NHK-TYO 1998–2013. Domo Animation © Domo Production Committee. All rights reserved. Licensed by Big Tent Entertainment.

© 2013 YUKO SHIMIZU / TACT.C.INC

© Copyright Withit Licensing 2013. All Rights Reserved.

© 2013 Bean World e.K. All Rights Reserved.

Türkiye’deki Lisans Hakları ‘Lisans Medya’ tarafından verilmektedir.


YAZ’13

HABER

DÜNYADA 20 MİLYAR DOLARLIK

TÜRK MARKASI KULLANILACAK Yeni yönetim kurulu üyeleriyle düzenlediği ilk basın toplantısında BMD’nin 10 yıllık projeksiyonunu anlatan Hüseyin Doğan: Ayak basmadığımız ülke kalmayacak, dünyada 20 milyar dolarlık Türk Markası kullanılacak!

Marka ekonomisinin yarattığı ivme ile BMD üyelerinin gelecek 10 yılda, mağaza sayılarını 157 bine, istihdamı 715 bin kişiye, ciroyu ise 114 milyar dolara çıkaracağını açıklayan Hüseyin Doğan, 2023’te tüm dünyaya 20 milyar dolarlık markalı ihracat gerçekleştireceklerini söyledi. Birleşmiş Markalar Derneği (BMD) Başkanı Hüseyin Doğan, perakende sektöründe devrim niteliğinde hızlı bir dönüşüm yaşandığını vurgulayarak: “3 yıl önce bin 175 olan yurt dışı mağaza sayımızı yüzde 300’e yakın artırarak 3 bine çıkardık. Bunu yaparken gittiğimiz ülkelere know how’ımızı, insan kaynağımızı ve kültürümüzü transfer ettik. Yeni hedefimiz, Birleşmiş Milletlere üye 193 ülkede en az bir Türk markasının mağaza açmasını sağlayarak 20 milyar dolarlık markalı ihracat gerçekleştirmek.” dedi. Hüseyin Doğan, yeni yönetim kurulu üyeleriyle düzenlediği ilk basın toplantısında BMD’nin projeleri hakkında bilgi vererek, sektördeki gelişmeleri değerlendirdi.

Perakende sektörünün 280 milyar dolar ciro, 365 bin mağaza ve 3.8 milyon kişilik istihdamıyla Türkiye ekonomisinin en dinamik yapı taşı olduğuna dikkat çeken Doğan, 2023’e giden 10 yılda çok büyük değişim ve dönüşümlerin yaşanacağını ifade etti. 33 Milyar Dolarlık Yıldızlar Topluluğuyuz Hüseyin Doğan, 500’ün üzerinde markadan oluşan BMD üyelerinin toplam cirosunun ise 33 milyar dolara ulaştığını, 55 bin mağazada çalışan sayısının 315 bine çıktığını ifade etti. BMD markalarının 10 yıl önce 8 milyar dolar ciro, 2 bin 500 mağaza ve 40 bin çalışanı bulunduğunu hatırlatan Doğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

8

“Bugüne kadar hep bir ülkenin markaları kadar zengin olduğuna inanmış ve hedeflerimizi buna göre belirlemiştik. Artık Türkiye’nin dünya üzerinde yaygınlaşmış, dünyanın her ülkesinde hizmet verme yeteneğine ve deneyimine sahip markaları var. Türk organize perakende sektörü üç yıl önce de ifade ettiğimiz gibi gerçek bir yıldızlar topluluğuna dönüştü. Her geçen gün çok daha fazla parlayan, çevresini aydınlatan ve tüm dünyaya yayılan bu güç, Türkiye’nin prestijine prestij katıyor. 5 kıtada mağaza sayımızı 3 bine taşırken, sadece ürün değil, ‘Türk Perakende Modeli’ni de ihraç ediyoruz. Gittiğimiz ülkelerde Türkiye’de edindiğimiz insan kaynağını, işletme modelini ve kültürümüzü transfer ediyor, çok daha hızlı büyüyoruz. Örneğin LC Wakiki 2023’te Avrupa’nın en büyük 3 markasından biri


MARKA, LiSANS ve MEDYA DERGiSi

olmayı hedefliyor. Ciroda, dünya markası olarak bildiğimiz pek çok markayı geçtiler. Yine Koton, Colin’s, Mavi, İpekyol, Damat gibi uzayıp giden bu listeyi 10 yıl sonra dünya markalarının arasında görebiliriz. Tüm bu realiteler bize hedeflerimizin doğruluğunu gösteriyor.” Ciromuzu 114 Milyar Dolara Çıkaracağız BMD Başkanı Doğan, sadece 20132014 yılları arasında 70 AVM’nin açılacağını, gelecek 10 yılın sonunda 157 bin mağaza 715 bin çalışan ve 114 milyar dolar ciro hedeflediklerini aktardı. Türk perakende sektörünün bütününde 2023’te istihdam edilenlerin sayısının 9 milyona çıkacağına işaret eden Doğan, şunları söyledi: “Markalı ihracatın 2023’e giden süreçte göstereceği artışla, tasarımcı, yurtdışı pazarlama uzmanı, yetkin mağaza personeli gibi nitelikli pozisyonlara ihtiyaç doğacak. Markaların bu ihtiyacını karşılamak için, ülkemizin perakende eğitimine yönelik politikalarının gözden geçirilmesi gerekiyor. Hazırlayacağımız raporlarla hem resmi kurumlara yol gösterici olacak hem de gençleri perakendeye çekmeye yönelik hareket planları oluşturacağız.” Türk markalarının daha şimdiden uluslar arası fonların göz bebeği olmaya başladığına dikkat çeken Doğan, pek çok global markanın zor günler geçirdiği ve alıcı aradığı bir dönemde Türk markalarının yıldızının daha da parladığını söyledi.

BMD’nin Projeleri 10. Kalkınma Planına Girdi Kalkınma Bakanlığı’nca 2014-2018 yılları arasında uygulanmak üzere hazırlıkları yürütülen 10. Kalkınma Planı’na Türk markalarının yurtdışında mağazalaşmaları ve markalı ihracat stratejisinin de dahil edildiğini bildiren Doğan: “BMD’nin 2023 vizyonu olarak dile getirdiği Türk markalarının yurtdışında büyümeleri, ‘Türk Malı’ yerine ‘Türk Markası’ kavramının yaygınlaştırılması, modern ticaretin payının yüzde 80’lere ulaşması ve Türk markalarına ait yurtdışı mağaza sayısının 20 bine çıkması gibi hususlar 10. Kalkınma Planı Hedefleri ve Stratejisi içine alındı. Böylece, BMD’nin akademik katkıları ve ısrarla dile getirdiği ekonomik unsurlar, ilk kez Türkiye’nin kalkınma stratejisi açısından değerlendirilmiş oldu” dedi. İstanbul Moda ve Marka Merkezi Olacak Hüseyin Doğan, global markaların üreticisi kimliğini üzerinden atan İstanbul’un artık moda ve marka merkezi olarak algılanmaya başlandığını vurgulayarak, şöyle devam etti: “Oluşumunda büyük emek harcadığımız İstanbul Shopping Fest’ten yine destek verdiğimiz İstanbul Fashion Week’e kadar pek çok organizasyon sayesinde İstanbul artık bambaşka bir kimliğe büründü. Türkiye gibi Türk markaları da büyük düşünüyor. İçinden çıktığımız kente değer katan projelerle sektörümü-

ze, markalarımıza ve bir bütün olarak ülkemize karşı görevimizi yerine getirmeye çalışıyoruz. Geleceği doğru kurgulamak için kendi içimizde de bir takım düzenlemelere gidiyoruz. Tüm Alışveriş Merkezleri ve Perakendeciler Federasyonu bu ihtiyaçtan doğdu. Şimdi artık taşlar yerli yerine oturdu. Federasyonu oluşturan derneklerde sinerjimizi çok daha efektif bir şekilde kullanacağız.” Sorunların Çözümünde Saydamlık Esas Olacak Türk perakende sektörünü AVM ve markaların birlikte büyüteceğini vurgulayan Hüseyin Doğan, sektör içinde yaşanılan sorunlar ve aksayan yönler karşısında ise dünyada uygulanan modeller çerçevesinde çözüm arayacaklarının altını çizdi. Hüseyin Doğan, örneğin AVM’lerdeki genel giderler konusunda adil şeffaf paylaşımı doğru bulduklarını, bu çerçevede bir çözümün herkesin yararına olacağını belirtti. BMD içinde yer alan komitelerin küçük birer dernek gibi çalışmalarını sağlayacak modeli hayata geçireceklerini ifade eden Doğan, böylece derneği çok daha üretken ve aktif kılacaklarını söyledi. Doğan, başta Tüm Alışveriş Merkezleri ve Perakendeciler Federasyonu (TAMPF) olmak üzere İHKİB, TGSD gibi sektörel kurumlarla yakın işbirliği içinde çalışacaklarını sözlerine ekledi.

9


YAZ’13

ARAŞTIRMA

TÜRKİYE’NİN E-TİCARET

HARİTASI

Önde gelen 39 siteden oluşan üye ağıyla e-ticaret sektörünün büyük bir kısmını temsil eden Elektronik Ticaret İşletmecileri Derneği (ETİD), bir defa daha Türkiye’nin e-ticaret haritasını çıkardı. Harita, ETİD üyesi olan ve farklı kategorilerde hizmet veren e-ticaret sitelerinden elde edilen verilerle hazırlandı. Veriler arasında ilk göze çarpan sonuç kadın ve erkek kullanıcıların tercihleri…

Her sene yaklaşık yüzde 50’lik büyüme sağlayan online alışverişte, kitap satın almada kadın kullanıcıların ciddi orandaki yükselişi dikkat çekti. Bunun yanı sıra erkek kullanıcıların daha niş alanlara da yöneldiği ortaya çıktı. Bilgisayarelektronik gibi kategorilerin yanı sıra erkeklerin spor malzemeleri ve tamir aletleri gibi ürünleri de internet üzerinden satın aldığı görüldü. Alışverişlerin yüzde 50’ye yakını üç büyük ilden İl bazında sıralama yapıldığındaysa İstanbul’un hâkimiyeti öne çıkıyor. Üç büyük il, Türkiye’deki online alışverişin yarısına yakınına hakim gözüküyor. İstanbul burada yüzde 28’lik oranıyla ilk sıraya yerleşiyor. Onu yüzde 13 ile Ankara ve yüzde 7 ile İzmir takip ediyor. Bunların dışında diğer büyük şehirler de online alışverişe alışmış görünüyor. Bursa’da internet üzerinden sipariş verenlerin oranı yüzde 6’yken, Adana’da bu oran yüzde 3 olarak ifade ediliyor. Bölgelere göre bir sıralama yapıldığında geçtiğimiz sene de en üst sırada yer alan Marmara Bölgesi’nin yerini koruması dikkat çekiyor. Marmara, yüzde 46’lık oranıyla en çok alışveriş yapan bölge oluyor. İç Anadolu Bölgesi yüzde 14 ve Ege Bölgesi yüzde 13’lük oranlarıyla online alışveriş pazarında yer alıyor.

10

Başkent ev aksesuarları alıyor Geçen sene klima satışlarının yoğun olarak görüldüğü Ankara’da bu sene ise ev aksesuar satışlarında ciddi bir artış gözlendi. Kitap satışları; elektronik, giyim gibi kategorilere açık ara fark attı. İstanbul’da ise her zaman olduğu gibi bilgisayar kategorisi ürünleri revaçta. Ardından giyim, mobilya ve ev aksesuarları geliyor. İzmir’in en çok satın aldığı ürün ise, telefon. Onu giyimaksesuar ve kitap satışı izliyor. Güzelliklerine özen gösteren İzmirliler için internet üzerinden kozmetik alışverişi ise dördüncü sırada yer alıyor. 35 – 45 yaş arası niş ürünleri tercih ediyor ETİD’in araştırması, yaş gruplarına dair ipuçları da verdi. Yüzde 16,5’lik bir orana sahip 18 – 25 yaş arası grubun en çok giyim ürünleri siparişi verdiği belirlendi. Yüzde 50 ile çoğunluğu oluşturan 25 – 35 yaş grubunun ise her kategoriye hakim olduğu ortaya çıktı. 35 – 45 yaş aralığının yüzde 24 ile en çok spor malzemeleri gibi ürünler ve kitap almaları da araştırmanın sonuçlarından oldu. 45 yaş üstünün ise tamir malzemelerini ve kitaplarını yüzde 11’lik oran ile internet üzerinden aldıkları ortaya çıktı.

Araştırmanın sonuçlarına ilişkin bir değerlendirme yapan ETİD Yönetim Kurulu Başkanı Hakan Orhun, e-ticaretin gün geçtikçe daha da benimsenmeye başladığını belirterek şunları söyledi: “Genç nüfusumuz e-ticarete en başından beri net bir şekilde entegre olmuş durumda. Burada dikkat çekici olan sonuç, artık 35 – 45 yaş ve 45 yaş üstünün de online alışveriş yapmaya giderek daha fazla odaklandığı… Bu da e-ticaretin daha niş alanlara doğru da gitmesine olanak tanıyor. Kısacası sektör geliştikçe herkes kendi ihtiyaçlarını internet üzerinden karşılayabilecek duruma geliyor. Daha önceleri kadınların karar vermesine rağmen erkeklerin daha çok harcama yaptığı görülüyordu. Buna da erkeklerin kredi kartının kullanılması neden oluyordu. Ancak artık kadınlar da kendi kartlarıyla alışveriş yapmaya başladılar. Eminim ki bu trend gün geçtikçe daha da yükselecek ve teknolojik gelişmelere bağlı olarak sağlıklı bir şekilde şekillenecek ve e-ticaret bir hayat biçimi haline gelecektir.” Kaynak: sosyalmedyaport.com


MARKA, LiSANS ve MEDYA DERGiSi

11


YAZ’13

MAKALE

PAZARLAMADA

‘DUYU’ ÇAĞI Mümkün olduğu kadar çok tüketiciye ulaşmak için her dönemde farklı stratejiler geliştiren iş dünyası, son zamanlarda duyuların gücüne inanmaya başladı. Markalar şimdi de müşterilerini görme, işitme, koku ve dokunma duyuları ile etkilemeye çalışıyor.

Didem Eryar Ünlü dunya.com

Marcel Proust’un Kayıp Zamanın İzinde isimli kitabında tat, koku, görme, işitme, dokunma duyuları ön plana çıkar. Proust, seneler sonra, çocukluğunda yediği bisküvinin tadını hatırlar ve geçmişte yaşadığı anları tekrar yaşar, istediği gibi şekillendirir. Bir akşamüstü gezisinin kokusu; ya da bir akşam yemeğinin sesleri, hayatını yönlendirir. Edebiyatta her zaman önemli bir yere sahip olan duyuların gücü, son dönemde iş dünyası tarafından da yeniden keşfedildi. Mümkün olduğu kadar çok tüketiciye ulaşmak için her dönemde farklı stratejiler geliştiren iş dünyası, son zamanlarda duyuların gücüne inanmaya ve pazarlama faaliyetlerini bu yönde geliştirmeye başladı.

12

Örneğin McDonald’s’ın restoranlarında kullandığı kokular, sadece insanları içeri çekmekte etkili olmuyor, aynı zamanda, yemek yeme deneyimini de olumlu etkiliyor.

koku kullanan markalardan birisi. Uçak görevlilerinin kullandığı parfüm, aynı zamanda uçakta dağıtılan buhar havlularında da kullanılıyor. Doğrudan duyulara hitap eden bu uygulamalar, insanların algılarını da harekete geçirmiş oluyor. C-Lifleri

Erkekler tarafından kullanılan deodorant markası Lynx, reklamlarında “güç ve etki” hissi oluşturabilecek bir sese ulaşmak için oldukça ciddi çalışmalar yaptı. Hedef, sprey sesinin, kadınların kullandığı deodorantlardan daha güçlü olmasını sağlamaktı. Singapur Airlines da, kendine özel

Unilever Ar-Ge bölümünden Prof. F. McGlone, insanların ürün seçerken ve kullanırken yaptıkları seçimleri anlamak için duyular ve beyin üzerine araştırmalar yapıyor. İsveç’teki Göteborg Üniversitesi’nden bir grup bilim adamıyla birlikte çalışan Prof. McGlone, cilt üzerinde dokunuşlara karşılık veren özel bir sinir sınıfı keşfetti. C-lifleri. Nitekim Unilever, bakım ürünlerini tasarlarken, ambalaj tasarımı ile dokunma duyusunu da etkilemeye özen gösteriyor. McClone’un Unilever’in internet sitesinde yer alan yorumları şöyle: “Tüketicilerimize bazen saç derisine


MARKA, LiSANS ve MEDYA DERGiSi

değen bir şampuanın, bazen de avucuna dokunan bir ambalajın yarattığı hisle ulaşıyoruz. Bu deneyimler birden fazla duyuya hitap ediyor, dolayısıyla duyu sistemimizin algımızı ve duygularımızı nasıl etkilediğini derinlemesine öğrenmek, araştırmalarımızın ayrılmaz bir parçası.

Bir ürünün duygusal ve duyusal unsurları o ürünün sadece yan özellikleri değildir; bunlar, çocuklardan yaşlılara kadar herkes için hayati önem taşır.” Milyarca dolarlık endüstri Uzmanlar duyuları temel alan pazarlamanın milyarlarca dolarlık bir endüstri haline geldiğini ifade ediyorlar. Çamaşır deterjanlarında kullanılan etkileyici özellik ise koku. Hatta koku, marka bağlılığını güçlendiren çok önemli bir silah olarak değerlendiriliyor. Örneğin otomobil üreticisi Toyota, koltuk başlıklarına titreyen uyarıcı sinyaller koymayı planlıyor. Bunun nedeni yapılan araştırmalarda, insanların başlarından aldıkları uyarılara çok daha hızlı cevap veriyor olmaları. Yapılan araştırmalar, sadece markaların değil, kasapların bile bu yöntemi kullandığını ortaya koyuyor. Birçok kasap, etlerin daha iyi gözükmesi için farklı floresan aydınlamalardan faydalanıyor.

Dijital dünyada da duyular ön plana çıkacak Uluslararası reklam şirketi JWT, duyuların tüketici davranışları üzerindeki etkilerini araştıran Oxford Üniversitesi profesörü Charles Spence ile stratejik işbirliği gerçekleştirmiş. JWT, duyuların dijital dünyada da, önemli bir rol üstleneceğini savunuyor. Bu görüşünün başlıca nedeni, insanların büyük bir bölümünün, fiziksel dünya ile ilgisini koparmış hissetmesi. Dolayısıyla, müşterisi internete göç eden markalar, duyu temelli pazarlama stratejilerini dijital dünyada harekete geçiriyorlar. Örneğin müşterilerini etkilemek için yumuşak malzemeler kullanan ABD’li bir giyim markası, şimdi bu duyuları internet üzerinde harekete geçirecek araçlar geliştirmiş: Markanın internet sitesinde gezerken, fareyi ürün üzerinde hareket ettirdiğinizde, malzemenin yumuşaklığını anlatan sesler duyuyorsunuz. Hizmette ve yaratıcılıkta sınır yok yani!

13


YAZ’13

ARAŞTIRMA

MARKA İSMİ KÖKENLERİ VE TÜRLERİ Gün içinde hiç fark etmeden binlerce marka ile karşı karşıya kalıyoruz. Birlerce isim karşımıza çıkıyor. Kimileri aklımıza kolayca giriyor, kimilerini hatırlamakta zorlanıyoruz, kimilerini ise fark etmiyoruz bile… Murat Şaylan

markaisimleri.wordpress.com

Kötü de olsa iyi de olsa marka isimlerinin kökenlerini ve konuluş hikayelerini hep merak etmişimdir. Bu isimleri kim koyar, isim nereden aklına gelmiştir, kimlere danışmıştır, hangi isimleri elemiştir, öğrenmeye çalışırım. Zaman zaman elime geçen bu hikâyelerin en ilginç olanlarını aşağıda okuyabilirsiniz.

kısaltılmışıdır. 1954 yılında kurulan DYO, Yaşar Holding Boya Grubu’nun ilk boya fabrikası.

KVK: K.V.K, Mehmet Emin Karamehmet, Murat Vargı ve Osman Kavala’nın soyadlarının baş harflerinin bir araya gelmesiyle oluştu. YUMATU: Yusuf, Mahmut ve Tuncer kardeşlerin isimlerinin ilk hecelerinin bir araya getirilerek oluşturuldu. Rodi: Ramazanoğulları Dikimevi

14

Vakko: Vitali ve Alber Hakko kardeşlerin isimlerinin baş harfleri ve Hakko soyadının ‘kko’ kısmının birleştirmesiyle oluşan bir marka.

Akbank: Sabancı ailesinin geçmişi, Hacı Sabancı’nın memleketi Kayseri’ye uzanıyor. Aile iş dünyasındaki başarıyıysa Adana’da yakaladı. Adana ve Kayseri’nin baş harfleri birleştirilerek 1959’da Akbank kuruldu.

DYO: DYO adı, Durmuş Yaşar ve Oğulları Boya ve Vernik Fabrikaları A.Ş.’nin

ENKA: Enişte ve kayınbirader unvanlarının ilk heceleri birleştirilerek oluştu-

rulmuş. Enişte Şarık Tara, kayınbirader de Sadi Gülçelik. Beymen: Boyner Grubu’na ait Beymen, Türkçedeki ‘bey’ ile küresel bir kimlik kazanmak için İngilizcede ‘adamlar’ anlamına gelen ‘men’ kelimelerinin birleştirmesiyle oluşturulmuş.

Mercedes: Fransa Nice kentinde yaşayan Avusturyalı tüccar ve Avusturya Nice Başkonsolosu Emil Jellinek, Daimler fabrikasını ziyaret ederek bir otomobil satın aldı. Uluslararası finans dünyası ve aristokrasi ile iyi ilişkiler içinde olan Jellinek, Daimler otomobili ile Fransız Riviera’sında büyük ilgi topladı. Daha sonra Jelinek 1899‘da 23 beygir gücünde motorla donatılmış bir Daimler yarış otomobiline büyük kızı Mercedes ‘in adını vererek bu araçla Nice’de bir yarışa katıldı ve birinci oldu. Bu başarısından sonra Jelinek, Daimler fabrikasına 36 otomobil sipariş verdi ve bu araçların “Mercedes” adını taşı-


MARKA, LiSANS ve MEDYA DERGiSi

malarını şart koştu. (Mercedes İspanyolca konuşulan ülkelerde kullanılan bir kadın ismidir ve İspanyolca anlamı ise mars gezegenidir.)

landırma bulamadım. Bunun üzerine ben kendi sınıflandırmamı yaptım. Umarım size mantıklı ve doyurucu gelir.

Gördüğünüz gibi markalar isimlerini çok farklı çıkış noktalarından alabiliyor. Tam da bu noktada beni bir merak sarıyor; Kaç tür isim koyma alternatifimiz var? Ticari varlıklara (kurum, ürün, hizmet, model) verilen isimleri sınıflandırabilir miyiz?

- Kurucunun veya kurucuların “Adı ve/veya Soyadı”nı tamamen veya kısmen taşıyan markalar: Adil Işık, Yves Saint Lourent, Tomy Hilfiger, Kenzo, Forbes, Boyner, Sabancı Holding, HarleyDevidson, P&G (Procter&Gamble), Levi’s, McDonald’s - İnsan isimlerini kullanan markalar: Elif Cafe, İdil Bebe, Zeynep, Nergis Holding, Yeşim Tekstil, Mercedes, Colin’s - Canlı veya cansız nesnelerin adlarını kullanan markalar: Diesel, Puma, Camel, Apple, Gold, Pardus, Zebra, Kristal Kola, Çilek Mobilya, Falcon Projesi

Söyleniş, yazılış ve anlam açısından hapsi de birbirinden farklı olan isimlerin birbirine benzer yanları da vardır. Benzerlikleri ve farklılıkları kullanarak marka isimlerini sınıflandırmamız mümkündür. Bu alanda yaptığım araştırmalar sonucunda kapsamlı bir sınıf-

- Kavramları, sıfatları isim olarak kullanan markalar: Capital, Kırmızı (Dergi), Mavi Jeans, Referans Noktası, İyi Matbaa, Fark Yeri, Ören Bayan, Filli Boya, Hayal Kahvesi, Kristal Elma Ödülleri, Altın Portakal Film Yarışması - İçeriği anlatan, vurgulayan markalar: Coca Cola, Internet Explorer - Mesajları, vaatleri isim olarak kullanan markalar: Bonus, Advantage,

Speedy, ACL, Energizer, Die Hard (Akü), Pathfinder (Nissan), Akıllı Posta - Uydurulmuş (anlamsız) isimler kullanan markalar: Kodak, Exxon, Sony, Aventis - İki kelimenin bileşiminden türetilmiş markalar: Avea (Aria ve Aycell), Novartis (Nova; yeni + artes; bilgi birikimi, başarma gücü), Swatch (Swizerland + Watch), Duracell (Durabale + cell), Eveready (Everytime + Ready), Linspire (Linux + Inspire), Veezy (Vestel + Eazy), Banvit (Bandırma Vitaminli Yem Sanayi), Promat (“Profesyonel matbaacılık” sloganından türetilmiştir), Fenerium, Aviva - Kelime kökünden türetilmiş markalar: “Excellent” kelimesinden türetilenler: Excellect, Excellerate, Excellex, Excellion. “Select” kelimesinden türetilenler: Selligence, Selexity, Selectria, Selectium - İki kelimenin kombinasyonundan oluşan markalar: Demirdöküm, MediaCat, PowerBook, ProfitVision, SmartRent, HairPalace - Kısaltma (baş harfleri) kullanan markalar: IBM (Internetional Business Machines), BMW (Bayerische Motoren Werke), HP (Hewlett-Peckard), P&G

15


YAZ’13

(Procter&Gamble), HSBC (Hongkong and Shanghai Banking Corporation), CA (Computer Assosiation), HBB (Has Bilgi Birikim), TÜBİTAK (Türkiye Bilim Teknik Araştırma Kurumu), PO (Petrol Ofisi) - Lokasyonların isimlerini kullanan markalar: Saturn (otomobil), Uludağ Gazozları, Avrupa-Amerika Holding, Trakya Peynirleri, Denizli Seyahat, Pamukkale Şarapları, Sultanahmet Köftecisi, Koska - Ülke/ırk isimlerini kullanan markalar.: British Airways, French Connection, Cola Turka, Digitürk, Turkcell, AOL, BP, JTI, THY - Sayıları isim olarak kullanan markalar: 3M, 121, 212, 404, U2, C4, 4.Kat, Levi’s 501, BMW 330ci, Peugeot 206, TV8, Radyo 5, Chanel 5, CK One, Migros 3M - Resmi ünvanlarını adında kullanan markalar: Borusan, Otosan, Emsan, Bisan, Yataş, Sütaş, Mepaş - Celebrity isimleri kullanan markalar: Nicole Kidman (Chanel), Air Jordan (Nike), Radyo Tatlıses, Intimately Beckham (David Beckham Perfume), Tarkan pafüm/deodorant/jöle (Temsu Kozmetik), Jlo (tekstil), Ken (tekstil) - Yazımıyla başkalaştırılmış markalar: Neremy (“Neremi” kelimesinin İngilizce’ymiş gibi yazımı), Deppo (Depo’nun farklı yazımı), Geay&Shmar

16

(“Giy ve Şımar” demenin bir başka yolu) - Satış noktasının adını kullanan markalar (private label): Tansaş, Migros markalı ürünler (un, deterjan, zeytinyağı vb)

- Çok heceli markalar: Electrolux, Güllüoğlu, Accessories, - İki kelimeden oluşan markalar: Head&Shoulders, White Westinghouse, Eyüp Sabri Tuncer

- Taklit isimler kullanan markalar: Sunny (Sony), Armine (Armani), Nursage (Versage), Casper

İsimleri markanın karakteri hakkında ipucu verenler ve vermeyenler diye iki sınıfa da ayırabiliriz.

- Ek verilerek oluşturulmuş alt markalar: Mevcut ürüne/hizmete ek olarak piyasaya sürülecek yeni versiyon mevcuttan farklıysa ekler kullanılır. Ör: Bonus Plus, Pepsi Max, Pentium 3, Pentium 4. Diğer popüler ekler: Premium, Gold, Platinium, XL, Min, Eko, Pro, Standart, Professional…

Marka isminin ürünle ilintili olması gerektiğini savunanlar, marka isminin en önemli unsur olduğunu, ürünün markalaşma sürecinde belirleyici bir rolü olduğunu söylerler ve marka isminin, potansiyel müşterilere satın almadan önce ne aldıkları hakkında bir fikir vermesi gerektiğini ve satın alma kararlarını daha kolay yapmalarını sağlaması gerektiğini öne sürerler.

Gördüğünüz gibi 20 farklı isim türü sınıfı oluşturdum. Belki atladıklarım veya yanıldıklarım vardır. Ama bu sınıflandırma çalışması isim bulma çalışması yapanlara ışık tutacaktır diye düşünüyorum. Başka sınıflandırmalar da yapılabilirdi. Mesela isimleri hece sayısına göre de sınıflandırmak mümkün. - Tek heceli markalar: PO, Lux, Gold, Zen - Çift heceli markalar: Sony, Omo, Alo, Casper, Migros, Carrefour, Google, Yahoo - Üç heceli markalar: Ariel, Elidor, Pegasus, Benetton, Teknosa

Diğer görüş ise Coca-Cola, Pepsi, Google, Starbucks ve Yahoo gibi büyük markaların isimlerinin, markanın karakteri hakkında hiçbir ipucu vermediğini, tüm anlamı marka kişiliğinin yarattığını iddia ediyor. Markaya herhangi bir ismi verebileceğinizi söylüyor. Mevcut isimlerin çıkış noktalarını anlamak ve türlerini belirlemek bizlere isim bulma çalışmalarımızda kolaylıklar sağlayacaktır. Sizlerin de sınıflandırmaları varsa, dinlemek isterim...


MARKA, LiSANS ve MEDYA DERGiSi

11


YAZ’13

MAKALE

PAZARLAMADA

MECRA SEÇİMİ Sosyal medya enflasyonunda markasına uygun mecrayı seçen markalar hedefi onikiden vuruyor…

Sevda Yüzbaşıoğlu

sevdayuzbasioglu.com

Her zamanki sıkıcı rutininde geçmesi beklenen toplantının çehresi, takım elbiselilerin çoğunlukta olduğu toplantı odasının kapısı açılmasıyla birlikte birden değişti. Odaya kot pantolonları ve tişörtleriyle giren sosyal medya ekibi içerideki ağır havayı fark edip derin bir nefes aldılar. Önlerinde uzun ve yorucu bir toplantı vardı… Dünyaca ünlü markanın yöneticileri artık sosyal medyada aktif olmak istediklerini söylüyorlardı. Çok büyüklerdi ve burada da büyük oynamak istiyorlardı. “Her yerde biz konuşulmalı, her yerde olmalıyız… Bu alanda da liderliğimizi göstermeliyiz” diyen hırslı yöneticiye sosyal medya pazarlamasını anlatmak zorlu bir sınav olacaktı. ‘’Belli alanları seçmeliyiz.’’ diyen sosyal medya ekibine ateş püsküren takım elbiselileri ikna etmek kolay olmadı ancak sosyal medya ekibi galip geldi… Sosyal medyanın adeta keskin bir bıçak olduğu şu günlerde hangi mecrayı nasıl kullandığınız giderek daha fazla önem kazanıyor. Niceliğin peşinde koşarak, her yerde olmak için çabalayan markalar giriştikleri amansız yarıştan yorgun ayrılırken, nitelikli sosyal medya pazarlaması yapanlar ise hedefi onikiden vuruyor. Paylaşılan Marka Olmak Sadece pazarlama iletişiminde değil, tüm yaşamımızda her şeyin “like” ile başlayıp bittiği bir dönemdeyiz. Nere-

18

deyse tüm iletişim Twitter, Facebook gibi sosyal ağlar üzerinden dönüyor. Facebook’ta ulaşılan hayran sayısı en popüler pazarlama mesajlarının başında geliyor. Başta uluslararası şirketler olmak üzere hazır giyimden turizme, finanstan havayoluna kadar her sektörden binlerce markanın önceliği önce beğenilen, sevilen, sonra da paylaşılan (hatta iletişim kurulan) marka olmak haline geldi. Aslında her dönem hızlı

bir değişim vardı. Ancak, son yıllarda teknolojideki akıl almaz ilerleme, ürünlere ve pazarlama stratejilerine daha net yansımış durumda. ‘’Pazarlama nedir ?’’ sorusuna pek çok farklı cevap verilebilir. Bu cevaplardan birisi de doğru yerde ve doğru zamanda markanızı tanıtmak olabilir. Evet, mecra seçimi kadar zaman seçimi de çok önemli pazarlamada. Sosyal medyanın bugün geldiği noktada ise kafalar karışık…


MARKA, LiSANS ve MEDYA DERGiSi

Başarısızlığa Sürüklenmeyin Özellikle pazarlamanın sosyal medya tarafında birçok marka başarısızlığa sürükleniyor. Bu başarısızlığa sürüklenmenin temelinde ise ‘her mecrada var olmak‘ hırsı yatıyor. Markalar öncelikle kendilerine sosyal medyada neden var olmak istediklerini sormalılar. Aldıkları yanıt sadece satışları arttırmak ise hangi mecranın bu durumu daha kolay şekillendireceğini belirlemeleri ve buna göre strateji üretmeleri şart. Aldıkları yanıt müşteri ilişkilerini güçlendirmek veya müşterilere ait bilgilere ulaşmak ise tercih edecekleri sosyal ağın daha farklı odaklarla belirlenmesi gerekiyor. Pinterest’in satışları arttırmada, Twitter’ın ise müşteri ilişkilerinde güçlü olduğu artık bir sır değil.

de Flickr, Thumblr ve SlideShare de şirketin kurumsal paylaşımlarını yapabileceği birer platform olarak düşünülebilir. Diğer yandan Linkedin de özellikle Türkiye’de gittikçe daha çok kullanılıyor ve tüketiciye erişmekten çok iş geliştirmeye yardımcı olacak şekilde, şirketinizi profesyonel bir biçimde tanıtabileceğiniz bir mecra haline geliyor.

Doğru Kanalı Seçmek Araştırma ve danışmanlık hizmetleri veren TNS’in CEO’su Matthew Froggatt’ın dediği gibi “Yanlış kanal seçmek de, online dünyanın kakofonisine sadece yeni bir ses eklemek de markaların potansiyel müşterilere erişimini riske eder ve iş gelişimini olumsuz etkileyebilir. Örnek vermek gerekirse Twitter, markanızla ilgili en yeni haberleri vermek, yöneticilerinizin sektör ile ilgili görüşlerini kısaca aktarmak için kullanacağınız bir mecra olabilir. Diğer yandan Facebook, takipçilerinizi sohbete daha fazla dahil edebileceğiniz, görsellerinizi, etkinliklerinizi paylaşabileceğiniz bir mecra olarak kullanılabilir. B2B şirketler daha uzun ve teknik paylaşımlarını düzenli olarak güncelleyecekleri bir blog üzerinden verebilir ve bu noktada Facebook ve Twitter üzerinden de paylaşarak tüm takipçilerine erişebilirler. Aynı şekil-

Taktiklerinizi Önceliklendirin Pazarlama taktiklerini uygulayacağınız sosyal ağı belirlerken ürünün cinsi de oldukça önemli bir kriter. Örneğin Pinterest kullanıcılarının %22,8’i değerli aksesuarları inceliyor. Dolayısıyla bu kategoride üretim yapan bir firma için Pinterest oldukça hedef odaklı bir sosyal ağ. Müşterilerinize ait bilgilere ulaşmak ve bu verilerle stratejinizi belirlemek istiyorsanız Facebook en doğru seçim gibi görünüyor. Müşterilerinizi demografik verilere göre segmente edebileceğiniz en doğru kaynak olan Facebook, insanların %55’inin aldıkları ürünleri paylaşmayı tercih ettikleri bir platform.

medya platformunda ya da bütün sosyal medya platformlarında bulunmak zorunda değil. Bir şirket sosyal medyayı mesajlarını iletmek için bir mecra olarak kullanacaksa ilk olarak erişmek istediği paydaşlarını belirlemesi ve o paydaşları iyi tahlil etmesi gerekiyor. Paydaşlarının hangi mecrayı hangi amaçla kullandığını tespit etmek de önemli.” diyor. Diğer yandan platformda paylaşılacak içeriğin niteliğinin de kullanacakları sosyal medya platformuna karar vermek için belirleyici bir etken olması gerektiğini kaydeden Özdiker, “Bunun için markaların pazarlama birimleri iletişim ve sosyal medya ajansları ile birlikte çalışarak doğru sosyal mecra karmasına karar vermesi gerekiyor. Geleneksel iletişim çalışmaları ile sosyal medya planlamalarını paralel bir şekilde ve eş zamanlı olarak yürüten markalar arzu ettikleri verimi alabilirler.” diye konuşuyor. İçeriği İyi Belirleyin Örneğin Kanadalı ev inşaat firması Martell Home Builders evleri için inşaat malzemeleri alan müşterilerinin ihtiyaçlarına odaklanan ve müşterileri için faydalı içerikler paylaştıkları bir blog ile birlikte müşterilerinin inşa edilen evlerini fotoğraf galerileri ile paylaşarak “ev inşa ettirme” deneyimini daha sosyal bir hale getirdi.

Şirketlerin tüm popüler ağlarda olmasının zorunlu olmadığını kaydeden İletişim Danışmanı Itır Özdiker, “Öncelikle her şirket en popüler sosyal

19


YAZ’13

Böylece Martell Home Builders son kullanıcılarına direkt olarak ulaşmayı başardı. Ford da birden fazla sosyal medya platformunu web sitesi ile entegre ederek kullanıcıları ve hayranları ile etkin bir iletişim kuruyor. Ford’un bloguna girilen en son içerik ve fotoğraf, web sitelerinin ana sayfasına da çekiliyor. Otomobil söz konusu olduğunda görsellik de hayranlara ulaşmak için en güçlü araçlardan birisi olduğundan Ford, Flickr ve YouTube widgetlarını da kullanarak web sayfasını daha eğlenceli ve interaktif bir hale getiriyor. “Ben her mecrada varım” demek kulağa hoş gelse de gerçeğe yansıması o kadar etkili ve hoş olmayabiliyor.

Bu durum da her alanda olduğu gibi sosyal mecralarda da niteliğin ön plana çıktığının kanıtı gibi. Doğru içeriklerle belirlenen doğru mecrayı yakalamak için ise iyi analiz yapmak gerekiyor.

20

Hedefi olmayan geminin hiçbir rüzgârı arkasına alması nasıl mümkün değilse amacı belli olmayan aksiyon, gök kubbenin altında sadece hoş bir seda bırakmaktan öteye gidemiyor. Doğru Sosyal Medyayı Seçmek İçin Ne Yapmalı? - Eğer kitleniz profesyonellerden oluşuyor veya işiniz B2B ise, LinkedIn’e göz atmanızda fayda var. - Eğer eğlenceli bir tüketim ürününüz varsa, Facebook iyi bir seçim olabilir. Sosyal paylaşım, hayranlarınızın artmasını da sağlayabilir. - Stratejinizin bir parçası çalıştığınız endüstrideki deneyiminizi ortaya koymak ve aramalarda daha fazla görünürlük kazanmak ise, sosyal paylaşım ikonlarının da olduğu sürekli yenilenen bir blog işinizi görecektir. - Bol görsel sağlayabileceğiniz (örneğin turizm) bir sektördeyseniz görsel odaklı Pinterest sizin doğal seçiminiz olacaktır. - Hangi ülkede reklam hedefleniyorsa, o ülkede en çok kullanılan platformlarda Sosyal Medya Pazarlama yapılmalı.

Örneğin Facebook Türkiye’de gayet etkinken, Rusya’da Vkontakte.ru (Vk.com) etkili. - Amacınız müşterilerinize ait bilgilere ulaşmak ve bu verilerle stratejinizi belirlemek ise Facebook sizin için doğru bir mecra olabilir. - Markaların, ürünün veya hizmetin durumuna göre bir sosyal ağ belirlemek önemli. Örneğin lüks ürünler satıyorsunuz, müşterilerinizin alım gücü yüksek ve sosyal medya ile satışlarınızı arttırmak istiyorsunuz. Şirketiniz B2C şirketi ise Pinterest yerine başka ağlara yönelmek odak noktanızı kaybetmenize ve verimliliği düşürmenize neden olacaktır. B2B için durumun değiştiğini ve Linkedin’in ön plana çıktığını da söylemekte fayda var. - İnsanların %68’i ürünü almadan önce ürünün videosunu görmek istiyor. O yüzden Youtube gibi video paylaşım platformlarını unutmamakta fayda var. - Yönteminizi doğru belirleyin. Örneğin sizin için doğru hedef kitle Facebook uygulamalarına itibar eden yaş aralığında değilse uygulama geliştirmeniz sizi hedeflediğiniz kitleye yaklaştırmayacaktır.


MARKA, LiSANS ve MEDYA DERGiSi

21


YAZ’13

MAKALE

DÜNYANIN İLK 10 EKONOMİSİ HEDEFİNE

REKABETÇİLİK ENGELİ

Uluslararası Rekabetçilik Ve İşbirliği Konferansı’nda konuşan Eczacıbaşı Holding İnovasyon Koordinatörü Ata Selçuk ne kadar inovatif olursa, o derece rekabetçi olacağını dile getirdi.

Özüm Örs

dunya.com

düğünü ifade eden Ultav, “MR cihazlarının içerisine her türlü teknoloji gö-

bir anlam ifade ediyor” dedi. Bu süreçte Türkiye’nin neler yapabileceğini ak-

mülmüş durumda ama önleyici tıbba baktığınız zaman orada yaptıklarımız son derece sınırlı” dedi. Önümüzdeki dönemde, çok alanlı, çok kültürlü yepyeni verimlilik ve kolaylık katmanlarının hedefleneceğinin belirtildiğini kaydeden Ultav, “Dolayısıyla, Türkiye’nin bu somutluklar odağını kendi içerisinde çok iyi kurması gerekiyor” dedi.

taran Ultav, “Büyük verilerin etrafında oluşacak iş modellerinde servislerde yüzlerce dijital cihazın olacağını görüyoruz. Trafik lambalarının, cihazların üzerinde, her yerde olacak. Bu dijital cihazları üreten ve bunların servislerini veren bir ülke olmamız için önemli bir adım olacağını düşünüyorum” dedi. Ultav, büyük verinin sağlık, eğitim, tarım gibi bütün sektörlerde yer alacağına işaret etti.

İnovasyonun ve rekabetçiliğin önemine değinen Eczacıbaşı Holding İnovasyon Koordinatörü Ata Selçuk, Türkiye’nin daha rekabetçi olması gerektiğini kaydederek, küresel rekabetçilik sıralamasında 43’üncü sırada yer aldığını olduğunu belirtti. Selçuk, “Bu, ilk 10 ekonomi arasına girmek için pek parlak bir yer değil” dedi. Uluslararası Rekabetçilik Ve İşbirliği Konferansı’nın ilk gününde düzenlenen Rekabetçilik için İnovasyon konulu panelde Türkiye’nin 2023 hedeflerine ulaşma noktasında rekabetçiliğin, inovasyonun ve markalaşmanın yeri tartışıldı. Dünya Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hakan Güldağ’ın moderatörlüğünde düzenlenen panelde ‘Küresel Ticaret ve İnovasyonu Etkileyen Makro Trendler’ hakkında bilgi veren Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı (TTGV) Başkanı Cengiz Ultav, bundan önceki yaklaşık 20 yıllık dönemde dünyanın tüm inovasyon gücünün birkaç alana kısıtlandığını bildirerek önümüzdeki 20 yılda ise somutluklar dönemine girildiğini kaydetti. Somutluklar dönemi hakkında bilgi veren Ultav, örnek vererek, otomobilin içerisinde elektronik olarak, mekanik olarak, iletişim olarak her türlü teknolojinin bulunduğunu ancak, yollarda aynı durumun görülemediğini söyledi. Sağlıkta da benzer bir durumun görül-

22

Geçmiş internet döneminin ‘büyük veri’ (big data) parçasının, bugüne yansıdığını bildiren Ultav, internetin yeni kolaylıklara ulaşabilmek adına el altında bulunduğunu belirterek “Firmalar için baktığınızda bu büyük verinin önemini devrim olarak ele almakta büyük fayda var. Bu sistem internet teknolojilerinin evriminden daha öte

“Bambaşka analiz teknikleri biliyor olmalıyız” Türkiye’nin odaklanması gereken bir başka noktanın yeni analitikler olduğunu kaydeden Ultav, “Artık sistemler, ülkeler, toplumlar bağlantılı, bağımlı


MARKA, LiSANS ve MEDYA DERGiSi

ve birbirine kilitli bir ortam içerisinde” dedi. Kompleksitenin arttığı bir döneme girildiğini söyleyen Ultav, “Önümüzdeki dönem bu bağlantılı ve kompleks ortamları yönetmek istiyorsak bambaşka analiz tekniklerini biliyor olmamız lazım. Firmaların bir kaza anında veya bir kaotik durum için ne yapmaları gerektiğini çok daha önceden senaryoların içine koyması gerektiği bir döneme giriyoruz. Problemlerin çözümleri için en son bildiğiniz analiz mekanizmalarının yetmeyeceği ve bir takım konularda yeni ortaya çıkan bir takım analitik metotlarını, firmaların kendileri içerisinde kurmaları gerekiyor” dedi. Bunun yanı sıra, inovasyonun kolay ortaya çıkmadığını bildiren Ultav, inovasyonun kolay ve akışken hale gelmesi, iş hayatının içine girebilmesi için inovasyon hatlarının iyi yönetilmesi gerektiğini söyledi. “Türkiye’nin benzersiz bir potansiyeli var” Frost & Sullivan Stratejik İşbirlikleri Direktörü Iain Jawad ise, Türkiye’de büyümenin önünde pazara erişim, finansmana erişim, bilgiye erişim gibi sı-

kıntılar olduğunu kaydetti. Megatrend ve teknolojik gelişmelerin inovasyon ortamını sürükleyeceğini söyleyen Jawad, “Büyüme fırsatlarını iyi analiz etmek lazım. Kendinizi, inovasyon sistemleri konusunda uluslararası kıyaslamanız gerek” dedi. Jawad, KOBİ’lerin ve yüksek büyümeli firmaların Türkiye’de büyümenin motoru olacağını söyleyerek, Türkiye’de benzersiz bir potansiyel bulunduğunu dile getirdi. Jawad, “Doğru strateji ve politika araçlarınız elinizde var, başarılar gelecektir” dedi. “Ne kadar inovatif olursak, o kadar rekabetçi oluruz” İnovasyon hakkında bilgi veren Eczacıbaşı Holding İnovasyon Koordinatörü Ata Selçuk, Türkiye’nin daha rekabetçi olması gerektiğini belirterek “Küresel sıralamada şu anda 43’üncü sıradayız. İlk 10 ekonomi arasına girmek için pek parlak bir yer değil” dedi. Selçuk, Türkiye’nin ne kadar inovatif olursa, o derece rekabetçi olacağını dile getirdi. Farklılaştırmaya konusuna da dikkat çeken Selçuk, Polaroid örneğini vererek “Eğer kendinizi farklılaştırmazsanız ne kadar büyük olursanız olun ömür bu kadar. Örneğin Polaroid, dijital tek-

nolojiye ayak uyduramadığı için bitmiş durumda” dedi. Marka olmanın da yeterli olmadığını ve sürdürülebilir marka olmak gerektiğini söyleyen Selçuk, bunun için inovasyon gerektiğini ifade etti. Yerli otomobilde sürdürülebilirlik önemli Marka olmanın önemine değinen Ata Selçuk, “Marka olmanın tek gerekliliği var; müşterinize tüketimde değer yaratmak. Değer yaratmak için yenilikçi, farklı bir şeyler yapmanız gerekiyor” diye konuştu. “Otomotivde yerli marka oluşturulmasını doğru buluyor musunuz?” sorusuna yanıt veren Selçuk, 500 milyar dolar ihracat hedefine ulaşmak için daha yüksek katma değerli üretim yapmak gerektiğini bildirdi. Selçuk, “Otomotiv bunlardan biridir. Otomotivde bir Türk markası olabilir ama bunun bir modeli yarattık, 5 sene sonra ikinci modeli yaratamadık şeklinde olmaması gerek. Yaptım oldu, 5 sene sonra olmazsa olmaz gibi bir anlayış, bizi küresel pazarlarda bizi bir yere taşımaz. Küresel olarak bir yere getirmeyecekse de, olmayacak duaya amin demeye gerek yok” diye konuştu.

23


Boğaziçi sahilinin en güzel mücevherlerinden eşsiz bir Osmanlı Yalısı. Modern iç mimarisi, yüzyıllık tarihi mimari yapısı ile A’jia, etrafına trend ve heyecan yayıyor. Detaylara gösterilen olagandışı ihitimam, özel servis ve HIP yönüyle A’jia Hotel otelcilik anlayışına yeni bir bakış açısı getiriyor.

Ahmet Rasim Paşa Yalısı Çubuklu Cad. No 27 34812 Kanlıca / İstanbul / Türkiye Tel: +90 (216) 413 93 00

www.ajiahotel.com


Şehrin tarihi ve kültürel merkezlerine kolay erişimi olmasına rağmen, A’jia nefes kesen Boğaz manzaralı 16 odasıyla misafirlerine gündelik hayatın stres ve koşuşturmasından uzak, çok özel bir kaçış olanağı sunmaktadır.

Birbirinden bağımsız olarak dizayn edilmiş her odasının en modern techizat ve konfor anlayışıyla 1800lerin sonsuz zerafetini harmanlayacak şekilde döşenmiş olması da değerli misafirlerine ayrı bir keyif verir.

A’jia restaurant İstanbul’un gurme damak tadına hitap eden en güzide mekanlarından biridir. Benzersiz yaklaşımı, yaratıcı fikirleri ve mükemmel mönüleriyle A’jia Otel’de özel davetler ziyafete dönüşür.

A’jia, kendi teknesi ile misafirlerine Avrupa yakasından ücretsiz transfer servisi verirken, muhteşem manzara eşliğinde göz ziyafeti de sunmaktadır.


YAZ’13

MAKALE

DİJİTAL DÖNÜŞÜM

MARKALARIN RAHATINI MI BOZUYOR? Dijital dönüşüm ve etkisi her geçen gün artıyor. Bu durum markaları etkiliyor. Bu dönüşüme ayak uyduran markalar ayakta kalıp, güç kazanıyor. Uyum sağlayamayanlar ise tahmin ettiklerinden çok daha büyük bedeller ödüyorlar.

Bilal Temizer

markafikirleri.com

Akıllı telefonların ve tabletlerin hızla artması insanların internete daha kolay ulaşmasını sağladı. İnternet kullanım oranlarında ciddi artışlar oldu. İnsanlar dijitali daha etkin kullanmaya başladı. Daha fazla zaman geçirmeye başladılar. Nielsen’in yaptığı bir araştırmaya göre, insanların %50’den fazlası bir ürün almadan önce araştırmalarının tamamını internetten yapıyor. Bu durum yeni bir yapının habercisi. Tam anlamıyla dijital bir devrim yaşıyoruz. İnsanlar dijitali çok daha etkin kullanıyorlar. Bu yapı ise hem markalarda hem de tüketici tarafından önemli değişiklikleri beraberinde getiriyor. Şimdi bu değişikliklere bakalım: Rekabet arttı Dijitaldeki gelişim rekabet yapısını önemli oranda etkiledi. Çünkü artık insanların ellerinde çok fazla alternatif var. İnsanlar aynı anda birçok markaya ulaşabiliyorlar. Onlar hakkında bilgi sahibi olabiliyorlar. Ürünleri hakkında

26

deyalı bilgilere ulaşabiliyorlar. Aynı zamanda rakiplerini inceleyebiliyorlar. Bir ürün almak istediklerinde iki farklı markanın ürünlerinin özelliklerini kıyaslayabiliyorlar.

Müşteriler Güçlendi

Tüm bu gelişmeler markaların kendi aralarındaki rekabeti arttırdı. Ayakta kalmak, var olabilmek eskisine göre daha zor. Bir markanın ayakta kalabilmesi için kendini ve ürünlerini sürekli yenilemesi gerekiyor. Kendilerini yenileyemeyen, bu değişime ayak uyduramayan markalar güçlerini kaybediyorlar. Bazıları ise tarihin tozlu sayfalarında yerlerini alıyorlar.

- Eskisine göre daha fazla alternatifleri var. Daha fazla araştırma yapıyorlar. Bir ürün almak istediklerinde hemen karar vermiyorlar. En iyisini, en uygununu tercih ediyorlar.

Dijital ile yaşanan hızlı dönüşüm sayesinde müşteriler daha da güçlendiler. Bunun 4 temel nedeni var:

- Haklarını arıyorlar. Bir marka ile sıkıntı yaşadıklarında Sosyal Medya’da paylaşıyorlar. Arkadaşlarına anlatıyorlar. Markaların Sosyal Medya’daki hesapla-


MARKA, LiSANS ve MEDYA DERGiSi

rına bildiriyorlar. Kendilerini daha güçlü hissediyorlar. - Sadık değiller. Markalar adına en zorlayıcı olanı sadakat noktasındaki gelişmeler. Tüketiciler eskisi kadar sadık değiller. Kendilerini sadık olmak zorunda hissetmiyorlar. Bir marka ile güçlü bir bağ kurmak için daha fazlasını istiyorlar. Bir marka beklentilerini karşılayamadığında ise bir başkası ile değiştiriyorlar. - Tüketiciler daha hızlı organize oluyorlar. Sosyal Medya sayesinde tüketiciler birbirleriyle hızla iletişime geçebiliyorlar. Bir marka hakkında olumlu ya da olumsuz bir durumu kısa sürede, çok sayıda insana ulaştırabiliyorlar. Fiyatlar Şeffaflaştı Yeni dönemin en temel özelliklerinden biri, şeffaflık. Fiyatlar da bu durumdan etkilendi. Şeffaflaştı. Artık bir ürünün fiyatına kolaylıkla ulaşabiliyorsunuz. Fiyat karşılaştırma siteleri sayesinde bir ürünün hangi sitede ne kadara satıldığını öğrenebiliyorsunuz. Bu bilgi sayesinde tüketiciler almak istedikleri ürünün fiyatına kolaylıkla ulaşabili-

yorlar. Ayrıca sosyal medya sayesinde o ürünle ilgili yapılan yorumları takip edebiliyorlar. Ürün hakkında daha detaylı bilgi sahibi oluyorlar. Çalışan Sadakati Azaldı Belki de yeni dönemde en büyük problem, insan kaynakları konusunda olacak. Çünkü çalışanlar eskisine göre çok daha fazla bilgiye sahipler ve başka şirketlere çok kolay ulaşıyorlar. Nitelikli çalışanlara ise birçok şirketten teklif geliyor. Çalışanlar şirketlerine kendilerini eskisi kadar sadık hissetmiyorlar. Eskiden bir şirkette uzun sure çalışmak önemliyken, artık birçok şirkette daha kısa süreler çalışmayı tercih ediyorlar. Bu şekilde daha fazla tecrübe kazanacaklarını düşünüyorlar. Çalışanlar daha özgür olmak istiyorlar. Girişimci olmak, kendi işlerini kurmak istiyorlar. Bir şirketten maaş almak yerine kendi paralarını kendileri kazanmak istiyorlar. İş kurmak, girişimci olmak eskisine göre daha kolay. Bu yüzden nitelikleri çalışanları bulmak da, elde tutmak da eskisine göre daha zor.

Online İtibar Çok Önem Kazandı Markaların itibarları artık Google’dan ve Sosyal Medya’dan soruluyor. Dijitalde hiçbir şey gizli kalmıyor. Markaların yaptıkları iyi işler de kötü işler de kaydediliyor. Yani markaların online bir karnesi oluşuyor. Bunu Online İtibar olarak nitelendiriyoruz. Online itibar bir markanın dijitaldeki izlerinin toplamından oluşuyor. Yapılan her yorum, yazılan her yazı, paylaşılan her fotoğraf bu itibarın bir parçası. Online itibar çok önemli. Çünkü müşterilerin satın alma kararlarında online itibar önemli bir etken. Bir markanın online itibarı iyi değilse, çoğu zaman ondan ürün almak istemiyorlar. Online itibar markaların üstünde durması gereken, yönetmeleri gereken önemli bir yapı. Aksi takdirde uzun vadede ciddi sıkıntılar yaşayabilirler. Dünya Büyük Bir Pazar Haline Geldi Dijital sayesinde dünya büyük bir pazar haline geldi. Sınır ve mekan kavramı hızla etkisini kaybediyor.

27


YAZ’13

Dünyanın başka bir ucundan istediğiniz bir ürüne ulaşabiliyorsunuz. Lojistik imkanlarının gelişmesi sayesinde o ürün birkaç günde elinizde oluyor. Dijital pazarlama faaliyetleri sayesinde istediğiniz ülkelere yönelik reklam ve pazarlama faaliyetlerinde bulunabiliyorsunuz. Hiç gitmediğiniz, görmediğiniz ülkelerden müşterileriniz oluşabiliyor. Onlarla güçlü iş bağlantıları kurabiliyorsunuz. Kendinizi iyi ifade edebilir ve ürünlerinizi iyi anlatabilirseniz dünyanın her tarafından müşteriler kazanabiliyorsunuz. Dijitalin müşteri ve markayı birbirine yakınlaştırması, aradaki sınırları orta-

dan kaldırması heyecan verici bir gelişme. Markalar bu değişime ayak uydurabilir, iş şekillerini buna uyumlu hale getirebilirlerse çok önemli kazanımlar elde edebilirler. Pazarlama ve reklamda birçok kavram değişti. Pazarlama ve reklam konusunda çok fazla şey değişti. Birçok ön kabul yıkıldı. Daha önce hiç yaşanmayan birçok durum yaşandı. Dijitaldeki değişimin reklam ve pazarlamaya birkaç etkisi: 1. Mecra sayısı arttı. Takip edilmesi, strateji üretilmesi gereken mecralar çoğaldı. Ve bu mecralar her geçen gün değişiyor. Markalar bu yapıya uyum sağlamaya çalışıyorlar. 2. Reklamların etkisi daha çok sorgulanıyor. Geleneksel reklamcılıkta reklam verilecek mecralar belliydi. Yapılan bir

kampanyanın hangi mecralarda yer alması gerektiği ve ne kadarlık bir etki oluşturacağı tahmin ediliyordu. Böyle olunca da reklamı yapıp, medya planlamasını yapmak yeterli olabiliyordu. Şimdi böyle değil. Mecra sayısı çok olduğu için geleneksel reklamlar eskisi kadar etkili değil. Tüketicilerin dikkat düzeyleri düştü. Artık onları yakalamak daha zor. 3. Reklam ve pazarlama aynı zamanda eskisine göre çok daha güçlü. Kullanılabilecek enstrüman sayısı çok fazla. Bu alanlardaki uzmanlar daha özgür. Eskisine oranla daha fazla seçenekleri var. Bu da yaratıcılığı daha önemli hale getirdi. Küçük bütçeler harcanarak yapılan reklamlar, çok büyük etkiler oluşturabiliyor. 4. Reklam ve pazarlama daha kolay ölçümlenebiliyor. Bu sayede yaptığınız çalışmaların sonuçları hakkında daha fazla bilgiye ulaşabiliyorsunuz. Dijital sayesinde tüketicilerin tepkilerini ölçebiliyor, yaptığınız her çalışmanın etkisi hakkında fikir sahibi olabiliyorsunuz. 5. Fokus grup kavramı da değişti. Sosyal Medya sayesinde çok farklı kitlelerden fokus gruplara sahibiz. Ürünler hakkında olumlu ya da olumsuz geri bildirimleri hızla alabiliyoruz. Müşterilerin beklentilerinden haberdar olabiliyoruz. Bu da doğru kullanabilen markalar için ciddi fırsatlar barındırıyor.

28


MARKA, LiSANS ve MEDYA DERGiSi

21


YAZ’13

MAKALE

PERFORMANSINI REKLAM EŞDEĞERİ İLE ÖLÇEN PR PROFESYONELİNİN,

REKLAMA GÖRE BÜTÇESİNİN KÜÇÜKLÜĞÜNDEN ŞİKAYET ETME HAKKI VAR MIDIR?

Denizbank’ı satın alan Dexia’nın CEO’su ve İcra Kurulu Başkanı Axel Miller 2006 yılında devir işlemleri nedeniyle ülkemizde bulunduğu günlerde Denizbank’ın üst düzey yöneticileriyle yemek yediği akşam gazetecilerle sohbeti sırasında bir gazetecinin Denizbank’ın isminde bir değişikliğe gidecek misiniz? sorusuna: “İsim değiştirmek diye bir şey yok. Bakıyoruz, Türkiye’ye gelen başka bankalar isim dahil hemen birçok şeyi değiştiriyor. Satın almaya değer buldukları şeyi değiştiriyorlar yani. Biz bunu yapmayız. Kazanan bir markanın ismini değiştirmek aptallık olur” yanıtını vermişti.

Ufuk Aydın

AVD Araştırma Kurucu Ortak

Dexia’nın CEO’su Axel Miller’ın da altını çizdiği gibi günümüzde markaların somut varlıkları gerçek değerlerinin çok küçük bir bölümünü oluşturmaktadır. Bu cevap, günümüz dünyasında ürünler arasındaki farkın, somut farklılıklardan algısal farklılıklara kaydığını gösteren en güzel örneklerden biridir.

sağlayarak üründen çok daha fazlasını ifade eden bir değerler bütünüdür. Ürünler fabrikalarda, markalar ise müşteri algısında ve talebinde yaratılabilir. Bu yaratım sürecinde de reklam ve halkla ilişkilerin rolü çok büyüktür. Ancak gerek reklam gerekse halkla ilişkiler, kullanım alanı ve marka değeri yaratım sürecine etkisi birbirinden farklı disiplinlerdir. Betül Mardin’in ifade ettiği gibi satış reklamla yapılır, itibar ise halkla ilişkilerle oluşturulur. Reklam da halkla ilişkiler faaliyeti sonucunda yansıyan haber de aynı mecrada ve aynı yayında yer bulsa ve aynı mesajları içerse bile, yapılan araştırmalar her ikisinin yarattığı etkinin farklı olduğunu göstermektedir. Reklamda satın alınan alan, reklam denetim kurumlarının koyduğu kurallar çerçevesinde istenildiği şekilde istenilen mesajlarla doldurulurken, haber yaratmak için servis edilen basın bülteni konusunda son karar sahibi gazete çalışanları olmaktadır.

Marka değeri olarak ifade edebileceğimiz bu algısal farklar, ürün özelliklerini kapsayan, ancak ürün özellikleri dışında tüketiciye güven, kendini ifade etme kazancı ve duygusal kazançlar

30

Gazetede iletilen bir basın bültenin; bir kısmına, bazı mesajları öne çıkarılmış şekilde, imzalı haberlerde yorumlar eklenerek yer verildiği gibi bültenin tamamına olduğu gibi de yer verilmekte ya da iletilen basın bülteni hiçbir şekilde kendine yer bulamamaktadır. Aynı şekilde, haberin yayın içindeki ve say-

fa içindeki konumunun ne olacağı tamamen gazetenin inisiyatifindedir. Bu durum yayınlarda haber olarak yer almayı ve istenen mesajlarla yer bulmayı zorlaştırırken, diğer taraftan haberin üçüncü bir ağızdan yapılması okuyucular nezdinde güvenilirlik yönünden habere reklamdan farklı olarak eşsiz bir değer atfetmektedir. Reklam ve halkla ilişkiler arasındaki bu farklılığa karşın, yaptığı işin geri dönüşünü reklam eşdeğeri ile ölçen halkla ilişkiler profesyoneli katma değeri konusunda dış dünyayı nasıl ikna edebilir? Tabi bu noktada reklam eşdeğerinin ne olduğunu açıklamam gerekir. Reklam eşdeğeri , ‘basında haberlerimle yer aldığım alan kadar reklam verecek olsam ne kadar ücret ödemem gerekirdi’ prensibini temel alan, haberin yer aldığı yayının reklam tarifesi ile


MARKA, LiSANS ve MEDYA DERGiSi

haberle kaplanan alanın çarpımından oluşan bir medya analiz ölçeğidir. En önemli özelliği haberlerle sağlanan faydayı para değeri üzerinden göstermesidir. Harcama para olarak yapıldığı için getirinin de para değeri üzerinden ölçülmek istenmesi, reklam eşdeğerini firma üst yönetimi tarafından halkla ilişkilere harcadıkları paranın ne kadar verimli kullanıldığını görmek için başvurulan en temel medya analiz ölçeği konumuna ulaştırmaktadır. Ancak üst yönetimin istek ve baskısına rağmen, halkla ilişkilerin ruhuna uygun reklamdan farklı ölçekler geliştirip uygulamak gerekmektedir.

‘Globalde de bu iş reklam eşdeğeri ile ölçülmüyor mu’ tezini getirebilirsiniz. Bir süre önce, bir medya analiz raporu siparişi aldığım uluslararası bir firma, hazırlanacak raporun globalde ortak olması gerektiğinden global raporlarını benimle paylaşmıştı. Orada yansıyan haberlerin ölçümü konusunda Amerika’nın prestijli üniversitelerinden Columbia Üniversitesi’nin oluşturduğu bir katsayısı kullanılmıştı. Columbia Üniversitesi bir dizi araştırma çalışması gerçekleştirmiş, bu çalışmalara göre de güvenilirlik açısından haber ve reklam arasında bir katsayı yaratmıştı. Columbia Üniversitesi’ne göre güvenilirlik açısından ortalamada 1 haber = ortalama 3,9 reklam demekti. Global firma da etkinlik özelinde yaptığı PR performansını ölçerken hazırladığı raporda, reklam eşdeğerini bu katsayıyla ağırlıklandırılmış şekilde iletiyordu. Sonuç olarak global firma, analiz olarak reklam eşdeğeri kullansa bile haberin reklama göre daha güvenilirliğinden hareketle bir katsayı kullanarak yaptığı PR faaliyetini ayrıştırma yolunu seçmişti.

başladı. Dün PR ajanslarına işveren firmalar, bugün kendine özel PR şirketleri ya da departmanları kurma eğilimindeler. Haber sayısı, mürekkep payı, erişim, reklam eşdeğeri gibi haberin sadece niceliğini ölçüp, niteliğini (içeriğinin okuyucularda yaratacağı algısal etkiyi) göz ardı eden ölçekler kullanılmaya devam edildikçe, halkla ilişkilere ayrılan bütçenin gerçek geri dönüşü ölçülemeyecek ve PR bütçesini doğru yöneten iletişimcinin yaptığı iş de havada kalmaya devam edecektir. Halkla ilişkiler sektörünün geleceği, yarattığı katma değeri doğru bir ölçümleme ile gösterebilmesinden geçmektedir.

An itibariyle ülkemizde önde gelen firmalar halkla ilişkiler ihtiyaçlarını kendi içinde çözümler üreterek çözmeye

31


YAZ’13

MAKALE

ZİRVEDE YER AÇIN

KADINLAR GELİYOR! Feminen özellikler sessiz ve derinden erkek egemen iş hayatına sızıyor.

Geçtiğimiz ay Financial Times’ta London Business School öğretim görevlisi Lynda Gratton’un yazdığı kadının iş dünyasını nasıl şekillendireceği üzerine yazısı dikkat çekiciydi. Yeni çalışmalar profesyonel çalışan kadınların yeni bir küresel elit grup oluşturduğunu göstermekte. Bu üst düzey kadın yöneticiler yönetime feminen nitelikler taşıyorlar. Esneklik, empati ve her seviyeden geribildirime açık olmak gibi feminen bir karakter önümüzdeki günlerde iş dünyasını değiştireceğe benziyor. Kadın yöneticilerle ilgili yeni çalışmalar profesyonel çalışan kadınların yeni bir küresel elit grup oluşturduğunu gösteriyor. Alison Wolf’un kaleme aldığı ‘XX Faktörü: Çalışan Kadınlar Nasıl Yeni Bir Cemiyet Yaratıyor’ 464 sayfalık bir kitap. Bir diğer yeni yayın ise, John Gerzema ve Michael D’Antonio’nun yazdığı ‘Atena Doktrini: Kadınlar (ve kadın gibi düşünenler) Geleceği Nasıl Yönetecekler.

32

Faceboook’un Sheryl Sandberg’ünün ‘Lean in’ kitabının satışları henüz hız kesmemişken kadın yönünden çalışma hayatını ele alan iki çalışma kitapçı raflarında yerini alıyor: İlk kitap kadının iş hayatındaki konumunu sağlam verilere dayandırarak gerçekçi bir resim çizmiş, diğeri yüzünü geleceğe çevirerek daha yoruma dayalı bir yol izlemiş. XX Faktörü – Bugünün İş Hayatında Kadının Yeri Wolf’un XX Faktör’ünde bugünün iş kültürünü yakından tanıyoruz. 73 sayfalık detaylı dipnotlardan yazarın klişeleşmiş söylemlerin ve yüzeyselin ötesine geçtiğini anlıyoruz. Wolf’un kitabı kadınların çalışma hayatındaki yerine ve etkilerine dair bir polemik değil. Wolf bugün sayıları dünya genelinde 70 milyona varan kadın çalışan elitin kayda değer başarılarını ele alıyor. Ekonomist kökenli Wolf aynı zamanda Londra King’s College’de kamu yönetimi alanında dersler veriyor, kadının iş hayatındaki yerini anlayabilmek için eğitim ve iş arasındaki ilişkiyi etüt ediyor. Dünya genelindeki bu güçlü kadınlar eğitimli, kariyerlerinde belli bir hedefe ilerleyen, uluslararası medyayı yakından takip eden kişiler.

lara kurumsal dünyada nasıl öne geçebilecekleri konusunda bir el kitabı değil, ilerlemeleri için ne yapmaları veya yapmamaları konusunda tavsiyelerde bulunmuyor. Wolf, elit bir kadın yönetici olmanın ne demek olduğunu analitik, akıllı, düşündüren ve detaylı bir araştırma haline getirmiş. Ayrıca, ne tür tercihler yapabilecekleri, bu tercihlerin ne gibi sonuçlar doğuracağını da ortaya koyarak kadın yöneticilerin gözleri bağlı geleceğe yürümelerine engel olmaya çalışıyor.

Wolf’un ana argümanı, çok eğitimli kadınlarla az eğitimli kadınlar arasındaki uçurumun açılması üzerine kurulu. XX Faktörü’nde anlatılan kadınların en büyük zorlukları yarattıkları yaşamlarda örnek alabilecekleri rol modellerinin olmaması. Diğer yandan, kitap kadın-

Wolf araştırmasının sonucunda, alışılagelmişin dışında verilerle karşılaşıyor. Örneğin, kadınların aynı mevkilerdeki erkek iş arkadaşlarına göre daha az maaş aldığının gerçek dışı olduğunu yazıyor. OECD ülkelerindeki istatistiklere göre, kadın-erkek için en yüksek

Efsaneleşmiş söylemler her zaman doğru değil… 1. Efsane: Kadın-erkek maaşları arasında eşitsizlik


MARKA, LiSANS ve MEDYA DERGiSi

çalışan anneler ille de çocuklarına az zaman ayırmıyor. Belki ayırdıkları süre kısıtlı ancak sadece çocukla ilgilendikleri kaliteli bir zaman aralığı. Bunun en temel sebebi, elit gruba dahil çalışan kadınların bilinçli anneler olması: çocuklarını iyi yetiştirmek için planlı, disiplinli ve özenli bir beraber zaman geçirme düzeni kuruyorlar. Amaç, ille de sabahtan akşama çocukla beraber olmak değil, beraber olunan zamanı en etkin şekilde geçirmek. Çoğu üst düzey yönetici kadın bu konuda Çinli annelerden feyiz alan ‘kaplan anne’ modelini benimsemekte. Örneğin, bir Amerikalı anne Wolf’a çocuğunu Harvard’a sokmanın full-time iş olduğunu söylüyor. Kaplan anne kimdir?

konumlarda maaşlar benzer. Daha az deneyim gerektiren pozisyonlarda ise maaşlar aynı. Bu elit çevrenin evlenmesi konusunda da inanılan varsayımların üzerini çiziyor. Örneğin, hırslı elit adamların zengin koca parası yiyen çalışmayan veya gönüllü iş yapan kadınlarla evlenmesi genellemesini yanlış buluyor. Bunun aksine, çoğu zaman elit erkekler aynı çevrenin insanı elit kadınlarla evlenip kendi sosyal çevrelerinin içinde yetiştirdikleri elit çocuklar dünyaya getiriyorlar. Kariyerlerini yarım bırakmama adına elit kadınların birçoğu tam anlamıyla aile kurma yoluna girmiyor. İngiltere’de 1958 ve sonrasında doğan ve yüksek eğitim alan kadın ve erkeklerin %30’u 40 yaşına gelip çocuğu olmamış. Wolf’un araştırmasına göre, elit kadınların bir veya iki çocuğu oluyor. Bunun başlıca sebebi, geç çocuk sahibi olmak, çocuk bakımı, okul ve kolej ücretlerinin yüksek olması. İstatistiklere göre, az sayıda okumuş kadın iş hayatına ara veriyor, bilakis işlerini kaybetme veya şirket politikalarında söz sahibi olamama riskinden ötürü, kısa doğum izinlerinden sonra işlerinin başına dönüyorlar.

2. Efsane: Ev Erkeklerinin sayısı artıyor Ev erkekleri de ev kadınları kadar kabul edilir bir yaşam biçimi. Hırslı kariyer kadınları prestijli işlerine devam ederken eşleri evde çocuklarına bakıyor. Bu sayede çocuklar bir ebeveynin sürekli ilgi ve sevgisini hissederken, en fazla maaş kazanan birey evin finansal ihtiyaçlarını gideriyor.

Amy Chua, Kaplan Annenin Savaş Marşı (Battle Hymn of the Tiger Mother) adındaki kitabını 2011 yılında yayınlamasıyla dünya genelinde ses getiren kritikler yükselmişti. 2 kız çocuğu annesi olan Chua Amerika’da yaşayan Çin kökenli bir anne olarak, Çinli annelerin Batılı annelere göre çocuk yetiştirmede çok daha iyi olduğunu iddia ediyordu.

Son dönemde ev erkeklerinin sayısının arttığına dair yazılıp çizilenler oldu. Wolf’un araştırmasına göre, hırslı kariyer kadınlarıyla evli ‘ev adamları’nın sayısında pek bir artış yok. Kariyer kadınları çoğunlukla çalışmayan ve çocuk bakan kocalar yerine gene kendi çevrelerinden kariyer adamlarını tercih ediyorlar. Anneler hem finansal hem de fiziksel ve manevi anlamda çocuklarına tek başına bakmak istemiyorlar, eşlerinin iyi, güvenilir ve çözüm üreten babalar olmasını istiyorlar. 3. Efsane: Çalışan anneyim çocuğuma zaman ayıramıyorum İnanılanın aksine evde kalıp çocuk büyüten kadınlarla karşılaştırıldığında

Neden Çinli Anneler Daha Üstündür? başlıklı Wall Street Journal makalesi kitaptan alıntılar yaparak neden Çin usu-

33


YAZ’13

Atena Doktrini: Geleceğin Feminen İş Dünyası 2. kitap Atena Doktrini’nde çocuk bakımı gibi kadını yumuşatan veya geride tutan rollerin artık tam aksine kadını ofis yönetiminde üstlere çıkaracağına inanılıyor. Dünyada sosyallik, birbirine bağlılık ve açıklık gibi feminen değerler önem kazanıyor. Beraber çalışma, iletişim ve katılımcılık gibi değerler klasikleşmiş erkeksi çalışma biçimlerinin önüne geçiyor ve insanları daha esnek, ortak çalışmaya ve değer yaratmaya sevk ediyor. Kadın bu sisteme çok daha yakın bir doğaya sahip. lü çocuk yetiştirmenin daha başarılı olduğunun altını çizdi ve Batı basınında büyük yankı uyandırdı. Chua sıkıyönetim edasıyla kızlarını hemen hiç özgürlük tanımadan yetiştirdiğini, bu sayede çok iyi piyano çaldıklarını, Harvard’a girdiklerini anlatıyor. Kitabın genelini ‘kendiyle alay eden bir anı’ gibi değerlendirse de, Çinli çocuk yetiştirme sistemini bir başarı hikâyesi ilan ederken, Batılıların tek önceliğinin çocuğun özgüvenini sağlam tutmak olduğunu söylüyor. Çinli aileler çocuklarının okulda çok başarılı olabileceğine inanıyor, eğer çocuk başarılı olamıyorsa bunu ailenin ebeveyn olarak görevlerini yerine getirmediğine bağlıyor. Kendi anılarından verdiği örneklerde küçük kızının bir piyano parçasını öğrenmede zorlanmasıyla ona nasıl yaklaştığını anlatıyor. En sevdiği oyuncağını bir hayır kurumuna vermekten, yemek vermemeye savurduğu tehditleri, kızına tembel, korkak ve acınacak biri olarak itham etmesine kadar aşağılayıcı ve zorlayıcı bir yol izliyor. Parçayı çalana kadar yemek yemesine, ara vermesine hatta tuvalette gitmesine bile izin vermiyor. Tüm bu işkence benzeri uygulamalar sonunda kız parçayı çalmayı tamamlıyor. Chua’nın yönteminin kimi zaman uçlarda olduğu kesin ancak her yöntem gibi alınacak dersler mevcut. Çocuğun

34

yeteneğini ortaya çıkarmak ve başarması için onu belli bir disipline sokmak anne-babanın görevi. Çocukların aklı kısa sürelerde bir konudan diğerine atlıyor, çocuklar için belli bir süreklilikte ve azimle aynı şeyleri yapmak sıkıcı ve yorucu olabiliyor. Burada annelerin işe el koyması, gerekli yönlendirmeyi ve kimi zaman zorlamayı yapması gerekli. Çinlilerin otoriter modeli yaptırımlar üzerine kurulu, batılılar ise birçok izin verilen esnek bir modeli benimsiyor. Elit çalışan annelerin çoğu bu iki metodun kendilerine uygun sentezini yakalayıp çocuklarıyla geçirdikleri zamanı hem nitelikli hem de eğitici hale getirmeyi hedefliyor. Wolf’un Çıkardığı Sonuçlar Wolf’un eğitimli kadınlar üzerine çıkarımları şöyle özetlenebilir: - Üst yönetimde kadınların oranı gelecekte %30 ila 40 aralığında olacak ancak 50/50 kadın-erkek dağılımına erişme olasılığı düşük. - Annenin de babanın da çalıştığı evlerde çocuk yetiştirmek annenin ana görevi olmaya devam edecek. Yakın gelecekte kadının bu rolünü değiştirmeye herhangi bir eğilimi yok. - 1960’lardan sonra kadın özgürlüğü gelişmeye başlasa da, evlilik ve çekirdek aile eğitimli çalışan kadınların en önemli öncelikleri.

Argümanlarını desteklemek için yazarlar; veri uzmanı ve sosyal stratejist olan Gerzema ve gazeteci D’Antonio 13 ülkeden 64.000 kişinin katıldığı çalışmalarında katılımcıların %57’sinin ülkelerindeki erkeklerin davranışlarından memnun olmadıklarını, %66’sının ise, erkeklerin kadınlar gibi düşünseler dünyanın daha iyi bir yer olacağını söylemişler. Atena Doktrini’ne göre, analitik, kararlı, agresif ve bağımsız gibi erkekle özdeşleşen nitelikler liderlik, başarı ve mutluluk için yegane sıfatlar değil. Artık feminen özellikler olarak nitelendirilen önsezi, sadakat, esneklik, açık sözlülük ve empati kurmak da liderlerin vazgeçilmezleri arasında. Yazarlar, İzlanda’dan Hindistan’a kadar Atena Doktrini’nin – Yunan Tanrıçası Atena’nın sahip olduğu yukarıda sözünü ettiğimiz feminen niteliklerin – yükselişte olduğunu gösteriyor. Kitaba göre feminen nitelikler 21.yüzyılın lokomotifi olacak. Eğer bu öngörü doğruysa, derinden bir değişim bizleri bekliyor. Yazarların böyle bir değişimin başını çekmek için şirketlere tavsiyesi çalışanları içine katan bir karar alma mekanizması üzerinde çalışmalara başlamaları. Atena doktrini hayata geçecekse, yarınlar empati ve her seviyeden işbirliği üzerine kurulacak. Kaynak: datassist.com.tr


MARKA, LiSANS ve MEDYA DERGiSi

21


YAZ’13

MAKALE

ANONİM ŞİRKETLERDE PAY SENETLERİNİN BASTIRILMA ZORUNLULUĞUNUN VERGİSEL AÇIDAN DEĞERLENDİRİLMESİ Yunus Esmer

R İ T

Esmer Denetim

FİRMA ADI

FİRMA ÜNVANI ANONİM ŞİRKETİ

1. Türk Ticaret Kanunu’nda Pay Senetlerinin Bastırılmasıyla İlgili Düzenlemeler ve İlmühaberler: Anonim şirketteki sermayenin bölünmesi sonucu oluşan birime “pay” denilmekte olup, bu şirket payları kıymetli evrak niteliğinde senede bağlanmış ise pay senetleri olarak adlandırılmaktır. 6102 sayılı yeni Türk Ticaret Kanunu’nda eski Kanundan farklı olarak “Hisse Senetleri” yerine “Pay Senetleri” ifadesi kullanılmıştır. Türk Ticaret Kanunu’nun pay senetlerinin bastırılması ile ilgili 486. Maddesinin 2.ve 3. Fıkraları aşağıdaki şekildedir: (2) Paylar hamiline yazılı ise yönetim kurulu, pay bedelinin tamamının ödenmesi tarihinden itibaren üç ay içinde pay senetlerini bastırıp pay sahiplerine dağıtır. Yönetim kurulunun hamiline yazılı pay senetlerinin bastırılmasına ilişkin kararı tescil ve ilan edilir, ayrıca şirketin internet sitesine konulur. Pay senedi bastırılıncaya kadar ilmühaber çıkarılabilir. İlmühaberlere kıyas yoluyla nama yazılı pay senetlerine ilişkin hükümler uygulanır. (3) Azlık istemde bulunursa nama yazılı pay senedi bastırılıp tüm nama yazılı pay senedi sahiplerine dağıtılır. ” Dikkat edilirse, eski Kanundan farklı olarak hamiline yazılı pay senetleri

36

Seri : A No : 00000

MERKEZİ: FİRMA ADRESİ

K E

TİCARET SİCİL NO : 000000

Şirketin anasözleşmesi, T.C. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nın izni ve İstanbul Ticaret Sicili Müdürlüğü’nce 000000 ticaret sicil numarası ile 01.01.2012 tarihinde tescil edilmiş ve 08.01.2004 tarih ve 5963 sayılı Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi’nde neşredilerek şirketin kuruluşu kesinleşmiştir. Şirket sermayesi, bedeli tamamen ödenmiş olan, her biri 25,00 Türk Lirası itibarî kıymetinde 80.000 adet nama yazılı hisseden ibarettir.

100.000,00 TL

ESAS SERMAYE

2.000.000,00

N R Ö

TÜRK LİRASI DIR

100.000,00 TL

(TAMAMI ÖDENMİŞTİR) NAMA YAZILI

PAY SENEDİ

BEHERİ 25,00 TÜRK LİRASI İTİBARİ DEĞERDE 4000 PAY SENEDİ KARŞILIĞINDA 100.000,00 TÜRK LİRALIK PAY SENEDİDİR.

FİRMA ADI ANONİM ŞİRKETİ

Yönetim Kurulu Başkanı

PAY SAHİBİNİN ADI SOYADI : ADRES :

için bedellerinin tamamen ödenmesi tarihinden itibaren 3 ay içinde pay senetlerinin bastırılıp pay sahiplerine dağıtılma zorunluluğu getirilmiş bulunmaktadır. Bedelleri tamamen ödenmeyen paylar için hamiline yazılı pay senedi çıkarılamayacağı ve çıkarılmışsa geçersiz olacağına ilişkin hüküm de ayrıca göz önünde bulundurulmalıdır. (Madde:484/2) Bu süre içinde pay senedi bastırılıncaya kadar ilmühaber çıkarılabilecek olup, bu ilmühaberlere nama yazılı pay senetlerine ilişkin hükümler kıyasen uygulanacaktır. Nama yazılı paylarda ise, ancak şirketteki azlık (sermayenin en az onda birini, halka açık şirketlerde yirmide birini oluşturan pay sahipleri) istemde bulunursa nama yazılı pay senedi bastırılma zorunluluğu doğmaktadır.

Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı

Eski Türk Ticaret Kanunu’nda ilmühaberler; hem nama yazılı hem de hamiline yazılı hisse senetleri için ayrıca bir madde (Madde:411) halinde düzenlenmiş olup, hisse senetlerinin basımı için bir süre şartı getirilmediğinden bu ilmühaberler sürekli olarak kullanılabilmekteydi. Yeni Kanunda ise; sadece hamiline yazılı pay senetlerine ilişkin 3 aylık çıkarılma süresi içinde geçerli olmak üzere ilmühaber çıkarılacağı belirtilmiş, nama yazılı paylarda ise ilmühaberlerden bahsedilmemiştir. 486. Maddenin 2. Fıkrasının ilk iki cümlesi hamiline yazılı paylara ilişkin olup, üçüncü cümlede ilmühaberlerden bahsedilmektedir. Nama yazılı pay senetleri ise 3. Fıkrada yer almaktadır. Buradan hareketle, nama yazılı paylar için ilmühaber çıkarılamaz mı sorusu akla gelebilmekteyse de, kanaatimizce “2” Fıkradaki ilmü-


MARKA, LiSANS ve MEDYA DERGiSi

haberlerle ilgili cümlenin nama yazılı payları da kapsadığı şeklinde yorumlamak maddenin amacına da uygun olacaktır.

haklarının veya hisselerinin elden çıkarılmasından doğan kazançlar) elde edilen kazanç değer artış kazancı olarak vergilenecektir.

6102 sayılı yeni Türk Ticaret Kanunu’nun yukarıdaki hükümleri 1 Temmuz 2012 tarihinden itibaren yürürlüğe girmiş bulunmaktadır.

Maliyet bedeli endekslemesi ve varsa istisna uygulanması sonucunda kalan pozitif değer artış kazancı tutarı yıllık gelir vergisi beyannamesi ile beyan edilmektedir.

2. Vergi Yasalarına Göre Anonim Şirket Paylarının Ya da Pay Senetlerinin ve İlmühaberlerin Devrinde Vergi: Anonim şirket paylarının ya da pay senetlerinin devri ile ilgili vergisel düzenlemeleri şu şekilde özetleyebiliriz: 2.1. Gelir Vergisi Kanunu’ndaki Düzenlemeler: Gelir Vergisi Kanunu’nun Mükerrer 80.Maddesinin 1. Bendine göre; ivazsız olarak iktisap edilenler ile tam mükellef kurumlara ait olan ve iki yıldan fazla süreyle elde tutulan hisse senetleri hariç, menkul kıymetlerin veya diğer sermaye piyasası araçlarının elden çıkarılmasından sağlanan kazançlar değer artış kazancı olarak gelir vergisine tabidir. Anonim şirket hisseleri pay senetlerine (hisse senetleri) bağlanmamış ise, menkul kıymetlerin vergilenmesi ile ilgili yukarıdaki hükümler yerine aynı Maddenin 4. Bendine göre (ortaklık

Dikkat edilirse, pay senetleri ivazsız olarak edinilmişse ya da edinildikten iki yıl geçtikten sonra satılırsa doğan kazanç gelir vergisine tabi olmayacaktır. Buna karşılık pay senetlerine bağlanmamış olan anonim şirket paylarının satılması halinde doğan kazançlara böyle bir avantaj tanınmamış olup bu paylar edinildikten sonra kaç yıl geçerse geçsin (ortaklık haklarının ve hisselerinin elden çıkarılmasından doğan kazanç olarak) vergiye tabidir.

artış kazancı olarak yıllık gelir vergisi beyannamesi ile beyanı söz konusu değildir. 2000 yılında yayımlanmış olan 232 Seri No’lu Gelir Vergisi Genel Tebliğinde hisse senetlerinin elden çıkarılmasından doğan kazancın vergilendirilmesiyle ilgili açıklamalara yer verilmiştir. Anılan genel tebliğde geçici ilmühaberlerle ilgili bölüm aşağıdaki şekildedir: “Bilindiği üzere geçici ilmühaberler anonim şirketler tarafından hisse senetlerinin yerini tutmak amacıyla çıkartılan menkul kıymetlerdir. Sahiplerine genel kurul toplantılarına katılmak, oy kullanmak, kar payı almak gibi pay sahipliği haklarını kazandıran ilmühaberler, ilgili anonim şirketçe hisse senetleri düzenlenip ortaklara teslim edildiği anda geçerliliğini kaybetmektedir.

Bir başka farklılık da şu şekildedir; ortaklık haklarının veya hisselerinin elden çıkarılmasında doğan kazancın yıllık olarak 8.800 TL sı vergiden istisna iken, menkul kıymetler (hisse senetleri) için bu tutarı kazançtan indirme hakkı tanınmamıştır.

Dolayısıyla ilmühaberlerin elden çıkarılmasından doğan kazançların vergilendirilmesinde, Gelir Vergisi Kanununun hisse senetlerinin elden çıkarılmasından doğan kazançların vergilendirilmesine ilişkin hükümlerinin uygulanması gerekmektedir.

Bilindiği gibi; İMKB’de işlem göre pay senetlerinin elden çıkarılmasından doğan kazanç, yukarıdaki maddeye değil Geçici 67. Maddeye göre tevkifat yoluyla vergilendirilmektedir. Dolayısıyla, bu kapsamdaki pay senetlerinin değer

Buna göre, ilmühaberlerin; iktisap tarihinden itibaren üç ay içerisinde elden çıkarılması halinde elde edilen kazanç değer artış kazancı olarak gelir vergisine tabi olacak, iktisap tarihinden itibaren üç aylık sürenin geçmesinden

37


YAZ’13

sonra elden çıkarılması halinde ise elde edilen kazanç gelir vergisine tabi olmayacaktır. Ayrıca, ilmühaberlerin hisse senetleri ile değiştirilmesi dolayısıyla alınan hisse senetlerinin iktisap tarihi olarak ilmühaberlerin elde edildiği tarih dikkate alınacaktır.”

rektiği yönünde kararı bulunmaktadır. (Danıştay 9. Dairesi’nin 9 Şubat 2011 tarihli 2011/281 sayılı Kararı). Kişisel görüşümüz de Danıştay kararıyla aynı yöndedir.

Tebliğ zamanındaki mevzuatta “üç aylık” olarak belirtilen sürenin daha sonra “iki yıl” olarak değişmiştir.

3. Vergiyle İlgili Düzenlemelerin Türk Ticaret Kanunu’nun Pay Senetleri Bastırılma Zorunluluğu İle İlgili Hükümleri Işığında Değerlendirilmesi:

Özetlersek; ilmühaberler gelir vergisi açısından pay senetleri ( hisse senetleri) olarak kabul görmektedir. Dolayısıyla pay senetleri basılmamış olsa bile iki yıldan uzun süre elde tutulmuş ilmühaberin devri halinde gelir vergisine tabi kazanç doğmayacaktır.

6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 1 Temmuz 2012 tarihinden itibaren yürürlüğe giren hükümlerine göre; hamiline yazılı paylar için bedeli tamamen ödendiği tarihten itibaren 3 ay içinde pay senetlerinin bastırılması zorunlu hale gelmiştir.

2.2. KDV Açısından: Ticari faaliyet çerçevesinde yapılan teslim hizmetler KDV ne tabidir. Bu açıdan bakıldığında; ticari işletme aktifine kayıtlı bir anonim şirket payının ya da pay senetlerinin (hisse senetlerinin) devri KDV’nin konusuna girmektedir. Ancak, KDV Kanunu’nun 17/4-g Maddesi ile hisse senedi teslimleri KDV den istisna edilmiştir. Hisse senetlerine bağlanmamış olan anonim şirket paylarının devrinde ise aynı Maddenin “r” bendindeki diğer bir istisnanın (en az iki tam yıl elde tutulmuş olan iştirak hisselerinin satışı) uygulanma şartı da mevcut değilse KDV hesaplanması gerekecektir. Hisse senetleri yerine çıkarılan ilmühaberlerin 17/4-g Maddesindeki istisnaya girmeyeceği, 232 No’lu Gelir Vergisi Genel Tebliğindeki düzenlemenin sadece gelir vergisi açısından değer taşıdığı, KDV açısından geçerli olmadığı şeklinde görüşler ileri sürülebilmektedir. Ancak, Danıştay’ın ilmühaber devirlerinin KDV Kanunu açısından da hisse senedi devri olarak görülmesi ge-

38

Söz konusu hükümler 1 Temmuz 2012 de yürürlüğe girmiş olmakla birlikte, pay senetlerinin bastırılmasıyla ilgili zorunluluğun sadece bu tarihten sonraki kuruluşlarda ve bu tarihten sonraki sermaye artırımlarında mı geçerli olacağı, yoksa mevcut şirketlerin hali hazır sermaye paylarını da kapsayıp kapsamadığı hususu netliğe kavuşturulmalıdır. Eğer sadece 1 Temmuz 2012 tarihinden sonra kurulacak anonim şirketlere ve mevcut şirketlerin bu tarihten sonraki sermaye artışlarında uygulanacaksa söz konusu işlemlerde hamiline yazılı pay senetlerinin basımıyla ilgili düzenlemelere ve ilmühaberlerin geçerlilik süresine dikkat edilmesi sadece Türk Ticaret Kanunu değil vergi kanunları açısından da önem arz etmektedir. Ancak; yeni hükümler 1 Temmuz 2012 tarihi itibariyle mevcut şirket paylarını da kapsıyorsa bu şirketlerin de anılan sürenin işlemeye başlamış olduğuna dikkat etmeleri gereklidir.

İlmühaberler sadece bu 3 aylık süre için çıkarılabilecek ve dolayısıyla bu süre aralığında geçerli olabilecektir. Bu hükümlere göre; 3 aylık bastırılma süresi geçtikten sonra ilmühaberlerin hukuken geçerliliğini kaybedeceğini düşünüyoruz. Bu süre geçmesine rağmen pay senetleri bastırılmamışsa, ilmühaberler de artık geçerli olmayacağından Gelir Vergisi Kanunu’nun menkul kıymetler için öngörülen vergi avantajı sağlayan hükümleri ile KDV Kanunu’ndaki hisse senedi teslimlerinde öngörülen istisna da uygulanamaz kanaatindeyiz.

Nama yazılı senetlerde ise, sadece azlık talepte bulunursa pay senetleri bastırılacaktır. Böyle bir talep gelmediği sürece pay senetlerinin basılma zorunluluğu bulunmadığında hamiline yazılı paylardaki gibi vergisel bir sorun da oluşmayacak görünmektedir. ( Yeni Kanundaki ilmühaberlerle ilgili hükümlerin nama yazılı pay senetlerini de kapsadığı görüşündeyiz ancak aksi söz konusu ise çok farklı vergisel sonuçlar da çıkabilir). Pay senetlerinin şekli Türk Ticaret Kanunu’nun 488. Maddesinde belirtilmiştir. Pay senetleri bastırılırken bu hükümlere uyulması zorunludur. Halka açık şirketlerin ise bu açıdan Sermaye Piyasası Kanunu ve bağlı mevzuatını uygulayacağı malumdur.


MARKA, LiSANS ve MEDYA DERGiSi

21


YAZ’13

ARAŞTIRMA

SİCİLİ TEMİZ

MARKALAR

Tüketiciler artık daha yeni, daha hızlı, daha temiz, daha açık ve daha duyarlı olan CLEAN SLATE BRANDS (SİCİLİ TEMİZ MARKALAR) istiyor ve köken ve tarihsel mirastan yoksun olan bu yeni markaları sevgi, ilgi ve güvene boğmaya hazır.

Günümüzün iş dünyası büyük bir değişime sahne oluyor. Gücün el değiştirmesi olarak nitelendirebileceğimiz bu değişimin baş aktörleri, pazara yeni giriş yapan ve İş Dünyası 3.0 kurallarına göre oynayan yeni nesil markalar. Bu markaların sıra dışı tavrı karşısında, geçmişte daha ziyade tanınmış, köklü markaları tercih eden tüketiciler, henüz kendini kanıtlamamış ve adı sanı duyulmamış bu markalara ilgi duyar oldu. Tüketiciler için ‘tanınmış’ artık sıkıcı ve hatta nerdeyse kusurlu demenin bir başka şekli. Hal böyleyken, geleceğin CLEAN SLATE BRAND’lere ait olduğunu kabul etmek gerekiyor. Bu trendi tetikleyen faktörler:

1- Yeni Arzusu Tüketim arenası tarihin hiçbir döneminde ‘yeni’ kavramına bu derece takıntılı olmamıştı. İnovasyona erişimde yaşanan demokratikleşme ve küreselleşme sonucu (elbette girişimciliğin göklere çıkarılmasının da etkisiyle), şu an dünyanın dört bir köşesinde marka

40

ve bireyler, mevcutlarından gerçekten de daha iyi ve daha heyecan verici yeni ürün ve servisler yaratmak ve piyasaya sürmek için gün boyu mesai harcamakta (giriş bariyerleri alçalmış durumda, özellikle online dünyada). İnovasyonun demokratikleşmesinin ‘kim tarafından ve kim için’ olduğunun altını çizecek şekilde, pazara katılan yeni oyuncuların, rekabet ettikleri geleneksel markalardan çok daha atik, çevik ve tüketicilerin (dünden ziyade)

bugün ne istediklerine çok daha keskin bir biçimde odaklanmış oldukları görülüyor. Böylece,‘yenilik’, şirketler tarafından (‘yeni ve şimdi daha da iyi’ benzeri söylemlerle) tüketicilere empoze edilen bir şey olmaktan çıkarak tüketicilerin giderek artan bir yoğunlukla, kendiliğinden talep ettiği bir şey halini aldı. Gerçekten de ‘daha iyi’ çıkan ‘yeni’ bir ürün ya da hizmetin yarattığı olumlu deneyimin tadını alan tüketiciler daha fazlasına aç hale geliyorlar.


MARKA, LiSANS ve MEDYA DERGiSi

Milward Brown’ın BrandZ Top 100 Küresel Marka Raporu’ndaki ortalama marka yaşı 2006’da 84’ten sürekli bir düşüşle 2012’de 68’e kadar indi. (Millward Brown, Mayıs 2012)

2- Anında Güven (Instant Trust) ‘Marka’ kavramı temel olarak, tüketicilerin kendilerine sunulan alternatifler arasından seçim yapmalarına yardımcı olacak, yıllar içinde yerleşmiş, tanıması kolay ve güvenilir sembollere ihtiyaç duyması fikrine dayanır. INSTANT TRUST (ANINDA GÜVEN) trendinin hüküm sürdüğü günümüz iş ortamında* bu temel fikrin dahi geçersiz kaldığını gözlemliyoruz. * Bu trend özellikle büyük şirketlere olan güvenin tarihteki en düşük seviyesinde seyrettiği gelişmiş dünya ekonomileri için geçerli: İngiltere’de büyük şirketlere güvenen kesimin oranı sadece %28, Japonya’da %30, Avustralya’da %32, ABD’de %33 ve Kanada’da %34. Bunlara oranla gelişmekte olan ekonomilerde tüketici güven seviyeleri çok daha yüksek: Çin’de %83, Türkiye’de %72, Brezilya’da ve Hindistan’da %65 (Havas, Ocak 2013). Asıl soru şu: Büyük şirketler bu güveni koruyabilecekler mi? Tüketicilerin CLEAN SLATE BRANDS karşısında kendilerini anında rahat hissetmelerinin, hatta bu markaları geleneksel arkalara tercih etmelerinin arkasında dört tane itici güç var. Anında Bilme Tüketicilerin deneyimlerini sosyal ağlarda paylaşması ve yeninin de yenisi ürün ve hizmetlerin bile anında değerlendirilip, puanlanması sayesinde tüketiciler artık THE F-FACTOR (F-FAKTÖRÜ) trendinin gücünden faydalanma şansına sahip. Böylece her

geçen gün daha fazla sayıda tüketici yeni ürün ve hizmetleri erkenden benimsemekte sakınca görmüyor. Araştırma sonuçları, arkadaş ve aile üyelerinin tavsiyesine tüm reklam türlerinden daha çok güvenenlerin oranının 2007’den bu yana %18 artarak %92’ye ulaştığını gösteriyor. Tüketicilerin markalarla ilgili bilgi almak için başvurduğu güvenilir kaynaklar arasında ikinci sırada %70 ile internette yer alan tüketici yorumları geliyor. Bu oranda 2008’den bu yana %15 artış artmış. Televizyon reklamlarına güvenenlerin oranı sadece %47 ve 2009’dan bu yana %24 düşmüş. (Nielsen, Nisan 2012)

Doğuştan Temiz CLEAN SLATE BRANDS dönemin ruhunu daha iyi yansıtmakta. Yeni kurulmuş olmaları, iş modelleri ve uygulamalarına işlemiş – daha yüksek çevresel, etik ve sosyal standartlar gibi – ‘yeni’ ticari değerlere sahip olmaları anlamına geliyor. Bu yeni markaların yerel, hikayesi olan, sürdürülebilir, ilerici değerlerinin, onlara yetişmekte zorlanan büyük işletmeler tarafından nasıl sürekli biçimde sahiplenilmeye çalışıldığına bakmak yeterli.

Basit Gerçek CLEAN SLATE BRAND’lerin basit, zarif operasyonları (adil işgücü uygulamalarından, şeffaf tedarik zinciri ve temiz tasarıma kadar) kolay anlaşılabiliyor ve bu yüzden müşterilerin güvenini kazanıyor. Aşırı ‘karmaşıklığın’ neden olduğu bir skandallar zinciri (finans ürünlerinden at etine kadar) gündemdeyken, onları kim suçlayabilir? Karar verme sürecini kolaylaştıran markaların müşterileri tarafından başkalarına tavsiye edilme ihtimali %115 daha fazla. (Corporate Executive Board, Mayıs 2012) Geleceğe Güven Günümüzde iş uygulamaları tamamen şeffaflaşmış durumda (olmayanlar da şeffaflaşma yolunda). CLEAN SLATE BRAND’ler bunun farkında. Tüketiciler de CLEAN SLATE BRAND’lerin bunun farkında olduğunun farkında. Bu durum tüketicilerin CLEAN SLATE BRAND’lerin, tanım itibariyle günahsız olduklarına (her şey bir yana daha henüz yeni ortaya çıkmışlar) ve gelecekte de doğru hareket edeceklerine inanmalarını açıklıyor. Dünya çapında tüketicilerin %64’ü şirketlerin çoğunun yalnızca imaj kaygısıyla sosyal sorumluluk projelerine destek verdiğini düşünüyor. (Havas Media, 2011) Ya da başka bir şekilde söylersek, birçok ‘eski’ marka gizliliğin rekabette bir avantaj olarak görüldüğü ve hissedarların her ne pahasına olursa olsun kâr peşinde oldukları bir dönem olan sanayi kapitalizmi çağında ortaya çıktı. Günümüzde dünya değişti, ancak eski markalar kendilerini çağa uygun şekilde yeniden konumlamak arzusunda olsalar bile bünyelerindeki derebeylikler, sarmal halini almış eski sistemler

41


YAZ’13

ve şeffaf olamayan tedarik zincirleriyle boğuşmak zorunda kalıyorlar (söz konusu büyük şirketlerden birinde çalışan okuyucularımızın birinci elden deneyim sahibi olduğu bir konu...

3- Açık Operasyon CLEAN SLATE BRAND’ler marka iletişiminin iki yönlü, katılıma açık ve daha az resmi olduğu bir dünyada yaşıyor ve bu sayede eski markaların genellikle zorlandığı bir şey olan tüketici ile bağ kurmak konusunda oldukça başarılılar. Finansal kaynak sağlayarak, markanın operasyonuna yön vermesine yardımcı olarak veya ürünün bizzat kendisine katkıda bulunarak (aşağıdaki Lockitron, Coffee Joulies ve Waze örneklerine bakın), CLEAN SLATE BRAND’lerin müşterileri genellikle kontrolün kendi ellerinde olduğunu – temel bir insani arzu olan – ve markayla aralarında anlamlı bir bağ olduğunu daha yoğun hissedebiliyorlar.

Heyecan Yaratan CLEAN SLATE BRAND’lerden Örnekler Tüketiciler her daim yerel, otantik yiyecek ve içecek markalarına ilgi duymuştur. İşte yakın zamana ait inovatif birkaç örnek:

Düşük kalorili alkolsüz içeceğin yapımında %100 organik Amazon guaranası (küçük kırmızı meyveli, yüksek dozda kafein içeren tropik bir bitki türü), organik şeker ve gazlı su kullanılıyor, yapay tatlandırıcı ve koruyucu içermiyor.

Coffee Joulies: ABD’li şirket üretimini Çin’e kaydırıp kaydırmama kararını tüketicilere bırakıyor.

CLEAN SLATE BRAND’lerin Yükselmesine Sahne Olan Sektörlerden Bir Diğeri de Ulaşım W Motors: Orta Doğu yapımı lüks spor arabalar.

Aralık 2012’de, Coffee Joulies’in (sıcak içeceklerin daha uzun süre sıcak kalmasını sağlayan bir ürün) yaratıcıları, müşterilerinden, üretimi Amerika’daki mevcut fabrikadan daha hesaplı olan Çin’deki bir fabrikaya taşıyıp taşımamak konusunda oy vermelerini istedi. Tüketiciler alışverişte ABD ya da Çin kodu taşıyan indirim kuponlarını kullanarak üretim yeri kararına yön verebiliyordu. Çin’in sunduğu düşük üretim maliyeti avantajını yansıtır şekilde Çin kuponuyla elde edilen indirim 10 dolarken, ABD kuponu için yalnızca 5 dolardı. Wewi: Brezilya’nın Amazon guaranasıyla yapılan ilk organik sodası.

* Evet biz de tüketicilerin hepsinin ‘satın aldıkları markayla bir bağ kurmak istedikleri’ genellemesinden nefret ediyoruz. Birçok satın alma sadece işlevsellik nedeniyle yapılıyor ve öyle olmaya da devam edecek. Ama ev bakım ürünleri gibi tüketicilerin ‘düşük katılımlı’ kategorilerde bile, güçlü hikayeleri ve kimlikleri olan CLEAN SLATE BRAND’ler başarılı olabiliyor. Örneğin Method‘un tasarıma önem veren, çevre dostu ürünleri P&G ve Unilever’inkiler karşısında başarı kazanabiliyor.

42

Eylül 2012’de piyasaya çıkan Wewi Brezilya’da üretilen ilk organik soda.

Hayır, CLEAN SLATE BRAND’ler her zaman daha temiz ya da daha yenilikçi (ilerici) olacak diye bir şey yok (ne yazık ki). Ocak 2013’de Beyrut merkezli W Motors Qatar Motor Show’da HyperSport modelini ilk defa görücüye çıkardı. 750 beygirgücü motora sahip olan ve saatte 240 mil maksimum hıza ulaşabilen HyperSport 3.4 milyon USD satışa çıktı. Marka (Arap bölgesinin ilk lüks spor araba markası) bu ‘hiper arabadan’ yalnızca 7 tane üretmeyi planlamıştı ancak piyasa çıktığı hafta 100’ün üzerinde sipariş aldı. Ultra zengin tüketicilerin, tarihçesi ya da geleneksel özelliği olmayan bir CLEAN SLATE BRAND’e, her tür eko kaygıya koca bir ‘lanet olsun’ diyerek, ciddi anlamda para harcayabileceğinin göstergesi.


MARKA, LiSANS ve MEDYA DERGiSi

11


YAZ’13

Waze: Crowd-source navigasyon uygulamasının kullanıcısı sayısı 2012 yılında 10 milyondan 36 milyona yükseldi.

Lockitron: Akıllı telefon uygulamasıyla ev emniyeti.

CLEAN SLATE BRAND’ler tüketicileri kişisel finansal verilerini (henüz nakitlerini değilse bile) onlara daha iyi hizmet sağlamayı vaat eden servislere aktarmaya ikna ederek kişisel finans sektöründe de çığır açıyor. Simple: Daha iyi müşteri hizmetlerine yoğunlaşan dijital bankacılık girişiminin bekleme listesindeki kişi sayısı 125,000’i geçti.

Tüketicilerin CLEAN SLATE BRAND’lerle daha fazla bilgi paylaşmaya gönüllü olduklarını anlamak için, kullanıcıların kişisel bilgilerini paylaşarak ortaklaşa düzenlenen haritalara katkıda bulunmasına dayalı, akıllı telefonlara yönelik bir trafik ve navigasyon uygulaması olan İsrailli Waze örneğine göz atmak yeterli. Kullanıcıların yakınması şöyle dursun, Waze’in bir önceki yıl 10 milyondan olan kullanıcı sayısı 2012’de 36 milyona çıktı. Bu durumun nedenlerinden biri de yapılan paylaşımların daha iyi bir ürüne katkıda bulunuyor olması: haritalar sürekli güncelleniyor ve kullanıcı verileri sayesinde ‘gerçek zamanlı’ bilgileri yansıtıyor. Waze’in sosyal bir tarafı da var, kullanıcılar trafik ve petrol fiyatları ile ilgili bilgi paylaşmak için başka sürücülerle bağlantı kurabiliyor.

Yaşamlarında sürekli kolaylık arayan tüketiciler, ev yaşamlarını kolaylaştıran ürün ve hizmetlere kucak açıyor, hatta yuvalarını CLEAN SLATE BRANDS’e emanet etmekte dahi sakınca görmüyor.

44

Lockitron kullanıcılara uzaktan cep telefonu yardımıyla ev kapılarını açma, kilitleme ve erişim paylaşım imkânı tanıyan bir cihaz ve uygulama. İlk başta Kickstarter tarafından reddedilen Lockitron, ön sipariş alarak fon yaratmak adına kendi crowdfunding kampanyasını başlattı. Hedeflenen 150,000 USD tutarına 24 saat içinde ulaşıldı ve kurulmasından beş gün sonra firma, ilk hedefinin %1,000 üzerinde sayıda rezervasyonla 1.5 milyon USD toplamayı başardı. SmartThings: Evdeki nesnelerin cep telefonu uygulamasıyle uzaktan kumanda edilmesi.

Simple cep telefonu ve online uygulamalar aracılığıyla kullanıcılarına basitleştirilmiş ve kolay erişilebilir bankacılık hizmeti sunuyor. Simple, geleneksel bir bankanın tarihçesine ve fiziksel mevcudiyetine sahip olmamasına rağmen, 2010’daki kuruluş ilanından beri 125,000 kişiyi bulan bekleme listesini ele alarak ilk piyasa çıkışını Temmuz 2012’de gerçekleştirdi. TransferWise: Crowd-source yöntemiyle çalışan döviz bürosu banka fiyatlarını kırıyor.

SmartThings Eylül 2012’de Kickstarter platformu aracılığıyla 1.2 milyon USD’ın üzerinde kaynak toplamayı başardı. SmartThings fiziksel objeleri internete taşıyan akıllı telefon uygulaması ile kullanıcılara kapı, televizyon, havalandırma, ışık, ısıtıcı ve dahasını uzaktan izleme, kumanda etme ve eve insan ya da evcil hayvan girip çıktığında haberdar olma imkânı sunuyor. SmartThings perakende kitleri satış noktalarında 299 USD’dan başlayan fiyatlarla satılıyor.

İngiltere merkezli TransferWise GBP ve EUR (ve Kasım 2012’den beri USD) takas etmek ve banka hizmet bedeli, yüksek komisyon ve/veya düşük kurdan kaçınmak isteyen müşterileri bağlantı haline sokan bir servis. Döviz genelde daha kötü olan geleneksel perakende bankacılık kurlarındansa,


MARKA, LiSANS ve MEDYA DERGiSi

dünya genelindeki döviz piyasalarının bildirdiği ortak orta piyasa kurundan çevriliyor. Firmanın 2011’in Ocak ayında kuruluşundan bu yana kullanıcılar 10 milyonun EUR’nun üzerinde çeviri yaparak süreç içinde 500,000 EUR tasarruf etti. Teknoloji dünyasında yaşanan değişimin baş döndürücü hızı, bir an yıldızı parlayan bir CLEAN SLATE BRAND’in bir sonraki anda yerini sıradaki markaya bırakabileceği anlamına geliyor. 2go: Güney Afrikalı cep telefonu mesaj servisi Nijerya’da Facebook’u alt etti.

lama. Yazılımcılar 2012 Ekim ayında servisin günde 20 milyon görüntü işleme aldığını duyurdu. Aralık ayında bu sayı günde 50 milyona ulaştı. Facebook’un benzer ‘Poke’ (Dürtme) uygulaması ile yakaladığı başarı bunun yanında oldukça sınırlı görünüyor.

Who Gives a Crap kârının %50’sini dünyanın gelişmekte olan bölgelerinde tuvalet yapımına yardım etmek için bağışlayan Avustralyalı bir tuvalet kağıdı markası. Marka 2012 yılının Ağustos ayında crowdfunding sitesi Indiegogo’da 50 saatte 50,000 USD toplayarak yatırım hedefine ulaştı. 4 rulo tuvalet kağıdının satış fiyatı 20 dolar. En ağırbaşlı ve ‘olgunlaşmış’ sektörlerde bile CLEAN SLATE BRANDS’e yer olduğunun açık bir kanıtı.

Tüketicilerin CLEAN SLATE BRAND’lere gitmek konusunda ekstra dikkatli olması beklenebilecek sağlık sektöründe bile yeni çıkan markalar dalgalanma yaratmayı başarıyor. 23andMe: Kişisel genetik firması müşteri sayısını 1 milyona çıkartmayı hedefliyor.

Güney Afrikalı sosyal mesajlaşma sitesi 2go‘nun kullanıcı tabanı 2012’de de büyümesini sürdürdü. Aslında servis Nijerya’da Facebook’u saf dışı bıraktı denilebilir (2Go’nun 10 milyonun üzerinde kullanıcısı varken, Facebook’un ülkedeki kullanıcısı sayısı sadece 5 milyon). Nijerya’daki Facebook kullanıcı sayısının Kasım 2012 ve Ocak 2013 ayları arasında 300,000’ün üzerinde düşüş gösterdiği bildirilirken, 2go servislerine günde 50,000 yeni kayıt eklendiğini iddia etti. Snapchat: Geçici fotoğraf paylaşım uygulaması patlama yaptı. Snapchat kullanıcıların ‘kendi kendini yok etmeden’ önce sadece birkaç saniye görüntülenebilen resimler paylaşmalarına imkân sağlayan bir uygu-

“CLEAN SLATE BRAND’ler iş modellerinin ve uygulamalarının özüne işlemiş olan - daha yüksek çevresel, etik ve sosyal standartlar gibi - ‘yeni’ iş değerlerine sahip.”

Sonuç ve Fırsatlar

‘Kişisel genetik’ DNA testi firması 23andMe 2012 Aralık ayında 50 milyon USD topladığını ve 180,000 kişiden oluşan müşteri tabanını 1 milyon müşteriye çıkartmayı hedeflediğini ilan etti. Kâr amacı gütmeyen kuruluşlar ve sosyal işler de CLEAN SLATE BRAND fenomeninden nasibini alıyor. Tek bir örnek: Who Gives A Crap: Tuvalet kağıdı markası elde ettiği kârı gelişmekte olan ülkelerde tuvalet yapımına bağışlıyor.

Önce bir şeyi doğru anlayalım. CLEAN SLATE BRAND trendi, belirli bir geçmişi ve mirası olan markalara olan talebi tamamen ortadan kaldıracak diye bir şey yok. Hala, en azından zaman zaman, güvenilir, saygın markaların tanınmış ve kendini kanıtlamış ürünlerine yönelen tüketiciler olacak. Ya da geçmişi yüzyıllar öncesine değilse de, birkaç on yıl öncesine uzanan, şöhretli markaları arzulayacaklar. Hiçbir trendin her zaman tüketicilerin tamamına aynı anda hitap edemeyeceğini unutmayın. Ancak CLEAN SLATE BRANDS trendi kaynağını tüketici tercihlerinde meydana gelen köklü bir değişimden alıyor ve

45


YAZ’13

sadece bu nedenle dahi girişimcilerin ağzının suyunu akıtacak, uyanık profesyonelleri anında markalarının tavrını, tonunu, yapısını ve yaklaşımını sorgulamaya itecek bir potansiyele sahip. CLEAN SLATE BRANDS safları daha ziyade inovatif küçük şirketler ve yeni girişimler tarafından tutulmakla beraber, başarılı bir CLEAN SLATE BRAND’in sahip olduğu karakteristik özellikler eski, büyük markalar da dahil olmak üzere herhangi bir marka tarafından kolayca benimsenebilecek şeyler:

Karmaşayı azaltın: BMW’nin ‘We Only Make One Thing. The Ultimate Driving Machine.’ (Biz Sadece Bir Tek Şey Yapıyoruz. Üstün Sürüş Makinesi.) kampanyasını örnek alın, ya da ürün portföyünü ve şirket yapısını gözden geçirip daraltın.

Kendinize ait özgün bir ses tonuyla konuşun ve ilgi çekici şeyler söyleyin, büyük markalar tüketicilerle anlamlı bir bağ kurarlar. Whole Foods’un sağlık konusunda yardımcı bilgiler veren ve 3 milyon kişi tarafından takip edilen Twitter hesabını örnek alın. Ve eğer markanızın CLEAN SLATE BRAND olmak için fazla büyük ve hantal olduğunu düşünüyorsanız, neden bir ortaklık kurmayasınız ya da şirket satın alma yoluna gitmeyesiniz?

Firma içi karar alma süreçlerini basitleştirip hızlandırın ve tüketicilerin markanız hakkındaki her şeyi daha kolay anlamaya başlamasını seyredin.

CLEAN SLATE BRAND’lerin sahip olduğu heyecanı örnek alın ve bir şeyleri farklı yapma fırsatını yakalayın. Yeni ürünler (Nike’ın devrim niteliğindeki süper-sürdürülebilir ürünü Flyknit koşu ayakkabısı gibi) ve hatta tamamen yeni iş girişimleri (Kenya’lı cep telefonu operatörü Safaricom’un M-Shwari tasarruf hizmeti gibi) düşünün.

Sorumluluk alın: Patagonia gibi tanınmış markaların üst düzey sürdürülebilirlik vaatleriyle (Footprint Chronicles girişimi gibi) sicillerini nasıl her daim temiz ve taze tutmaya özen gösterdiklerine bakın.

Telefonica’nın (Avrupa ve Güney & Orta Amerika kıtalarında 13 bölgede aktif olan bir şirket) Wayra Academy’sinden P&G ve General Mills’in crowdfunding portalı CircleUp ile yakın zamanda kurdukları işbirliğine kadar bu, en büyük firmalar için bile CLEAN SLATE BRAND trendini yakalamak için harika bir yöntem olabilir. Kaynak: trendwatching.com

46


A Powerful Licensing Connection.

LIMA MEMBERSHIP BENEFITS Power By Association Knowledge and networking, exposure and education will help you capture licensing’s limitless potential. Capitalize on emerging, global markets and achieve new levels of financial growth.

COMMERCE . NETWORKING . KNOWLEDGE “Where the worldwide Licensing Industry does business.”

Join LIMA from the link https://www.licensing.org/join/online-form/

Information LIMA members have access to a wide variety of print and electronic resources, filled with the information that licensing professionals need to succeed. To gather this caliber and scope of critical data on your own would be nearly impossible-too costly and too time-consuming. Join LIMA, and you will be up to date and well informed with communication tools that include: • The LIMA Licensing Industry Database • LIMA Membership Directory • Annual Statistical Study of the U.S. Licensing Industry • LIMA’s BottomLine newsletter • Comprehensive global industry calendar, and more Education LIMA’s educational efforts ensure that you will have the brainpower to make the smartest business choices. As a LIMA member, you will be offered the opportunities to participate. Networking LIMA also meets the networking needs of its support service members, including consultants, publishers, lawyers, designers, accountants and retailers. No matter where in the world you work-or want to work- LIMA membership will help you build the right relationships and make the best connections. Savings LIMA provides our members with three key components for success in the licensing industry: Commerce, Networking and Knowledge. Our list of member benefits is extensive – and growing! – with a menu of programs designed to meet the specific needs of the industry. For more information on our featured benefit or any of the member benefits listed below, please contact Regional Representatives Hakan Tungaç (htungac@licensing.org)

Cumhuriyet Mah. Libadiye Cad. Haminne Çeşme Sok. No:13 PK:34696 Üsküdar - İstanbul / Turkey T: (+90) 216 524 21 21 F: (+90) 216 520 24 90 WWW.LICENSING.ORG/TURKEY


YAZ’13

MAKALE

BAŞARILIYIM, HER AN İŞ DEĞİŞTİREBİLİRİM Yöneticiler, satış dışında ölçülebilir performans kriterleri koymakta zorlanıyorlar.

Eski zamanlarda bir kral, saraya gelen yolun üzerine kocaman bir kaya koydurmuş, kendisi de pencereye oturmuş saraya gelip gideni izlemeye başlamış. Saray trafiği her zamanki gibi hareketliymiş. Ülkenin en zengin tüccarları, en güçlü kervancıları, saray görevlileri birer birer gelmişler sabahtan öğlene kadar. Hepsi kayanın etrafından dolaşıp saraya girmişler. Pek çoğu yolun ortasında duran kayayla ilgili söylenmiş, hatta kralı yüksek sesle eleştirmiş. Halkından bu kadar vergi almayı biliyor ama yolları temiz tutamıyor diye şikâyet etmiş. Sonunda bir köylü çıkagelmiş. Saraya meyve ve sebze getiriyormuş. Sırtındaki küfeyi yere indirmiş, iki eli ile kayaya sarıldığı gibi ıkına sıkına itmeye başlamış. Sonunda kan ter içinde kalmış ama kayayı da yolun kenarına çekmeyi başarmış. Tam küfesini yeniden sırtına almak üzereymiş ki, kayanın eski yerinde bir kesenin durduğunu fark etmiş. Açmış bakmış. Kese altın doluymuş. Bir de kralın notu varmış içinde. “Bu altınlar kayayı yoldan çeken kişiye aittir” diyormuş kral. Köylü bugün dahi pek çoğumuzun farkında olmadığı bir ders almış. “Her engel yaşam koşullarınızı daha iyileştirecek bir fırsattır.” Gerçekten de karşımıza çıkan her engel ve zorluk bize mücadele etmemiz ve kendimizi geliştirmemiz için yeni bir fırsat sağlar. Gerek iş gerekse özel hayatımızda kendimizi geliştirmemizi sağlayacak bizi başta zorlayacak ancak

48

sonunda farklı yerlere taşıyacak görevlerin peşinden koşarız. Başarı başarıyı çeker, başarılı oldukça daha da zoru başarmak için azimle çalışırız. Tüm bu sözünü ettiğimiz süreçler yüksek performanslı kişiler için geçerlidir.

lışmaya göre, şirketlerin %42’sinde en iyi çalışanlar şirketlerine bağlılığı en az olanlar.

Kimdir bu yüksek performanslı kişiler?

Bugüne kadar performans ve çalışan bağlılığı ayrı ayrı birçok çalışmada ele alınmıştır ancak Leadership IQ bu iki veriyi aynı çalışmada toplamış ve aralarındaki bağlantıyı ortaya koymuştur. 207 şirketten edinilen verilerin incelenmesi ile ilginç sonuçlar ortaya çıkmıştır: şirketlerin %42’sinde en iyi performans gösteren çalışanların şirketlerine bağlılığı en az olanlar oldukları ortaya çıkmıştır.

Sorumluluk sahibi, çalışkan, üretken, başarılı profesyoneller. En kıdemliden en çömeze çalıştıkları şirkete değer katan bireyler. Kısacası, şirketinizin üretimini, markasını ve satışlarını iyileştirmeye çalışan yetenek ordusu. Sizce bu yüksek performanslı bireylerin şirketinize bağlılığı ne kadar yüksek? Düz mantık şunu diyor: Eğer başarılıysan, yaptığın işi, çalıştığın şirketi seversin, dolayısıyla yüksek bir bağlılık duygun olur. YANLIŞ! Washington DC merkezli liderlik eğitimi üzerine faaliyet gösteren Leadership IQ firmasının gerçekleştirdiği ça-

Performans ve Çalışan Bağlılığı Doğru Orantılı mı?

Orta ve yüksek performansla çalışan personelin işlerinden kopuk hissettikleri ve her gün işe gelme motivasyonlarının olmadığı vurgulanmıştır. Bu önemsenmesi ve geliştirmek için üzerine düşünülmesi gereken bir veri.


MARKA, LiSANS ve MEDYA DERGiSi

üzerine düzenli birebir görüşmeler yapmalı. Düşük performanslılar neden şirkete daha bağlı?

Yüksek performanslı çalışanlar işlerine sahip çıkmaktan ve yeni zorlukları aşmaktan keyif alırlar. Çalışma sonuçlarındaki gibi, kopuk ve isteksiz hisseden çalışanları yüksek performanslarına rağmen işte tutmak zor olacaktır. Unutulmamalıdır ki, şirketlerin önceliği yüksek performans gösteren çalışanlarını kaybetmemek olmalıdır. İK politikaları içinde iyi çalışanların şirkete bağlılığını sağlamak ve bu bağlılığı sürdürülebilir kılmak önemlidir. Çalışanlar şirketin aynasıdır, dışarıda şirketi temsil eden elçilerdir. Müşterilerinize, potansiyel ortak ve çalışanlara sizin nasıl bir işyeri olduğunuz hakkında önemli bilgiler aktarırlar. Eğer sıkılır veya kendilerine değer verilmediğini hissederlerse, şirketleriyle ilgili iyi konuşmayı bırakır, konsantrasyonlarını başka bir iş bulmaya verirler ve zaman içinde rakip şirketler için çalışmaya başlarlar. Düşük performanslı çalışanlara gelince, şirketler bu çalışanların ya daha iyi sonuçlar almak üzere daha sıkı ve konsantre bir şekilde çalışmalarını veya iş değiştirmelerini ister.

Yönetim, beklentileri konusunda açık olmalı, hem çalışanların bireysel performansı açısından hem de şirketin hedefleri açısından. Performans standartlarının net bir şekilde belirlenmesi ve çalışanlardan beklentiler konusunda işverenin şeffaf olması gerekli. Liderlik, yüksek performans gösterenlerin düzenli bir şekilde takdir edilip, terfi ve zam ile ödüllendirilmesini gerektirir. Diğer yandan da, yöneticiler düşük performans gösteren çalışanlarla konuşmaktan kaçınmamalı, bu çalışanlarla neden işlerini daha iyi yapmadıkları ve nasıl daha iyi sonuçlar alabilecekleri konusunda düzenli bir şekilde konuşulmalıdır.

Etkin Performans Yönetimi Olmazsa, Çalışan Bağlılığı da Olmaz

Aslında, problem şirketlerin net standartlar koymada sıkıntı yaşamalarından kaynaklanıyor. Satış dışında ölçülebilir performans kriterleri koymakta zorlanıyor yöneticiler. Tam olarak kişilerin performansını ölçemediği gibi, kimin işinde iyi kimin kötü olduğunu somut verilere dayandıramıyor. Örneğin, hemşireleri veya operasyon müdürlerini düşünün. Onların işlerinde ne kadar iyi olduklarını basit metriklerle ölçümlemek zor. Burada yöneticilerin çalışanla iletişimi devreye giriyor.

Çalışmaya katılan şirketlerin üçte biri performans yönetimi açısından iyi yönetilmemekte: en başarılı çalışanlar bile yaptıkları işle yakından ilgili değil, en başarısız görülen çalışanların ise, işlerini kötü yaptıklarına dair en ufak fikirleri yok. Çalışanlar işleriyle ilgili belirgin bir kopukluktan söz etmekte. Bu kopukluğun giderilmesi için patronlara ve yöneticilere büyük iş düşüyor.

Ne kadar güçlü bir iletişim varsa yönetici ve çalışan arasında, performans seviyesini saptamak ve çalışanın motivasyonunu arttırmak için gerekli önlemleri devreye koymak da o kadar kolay oluyor. Şirketin başarısını devam ettirmesi için başarılı çalışanların şirkete bağlılığını arttırmak çok önemli. Düşük performans gösterip şirkete bağlılığı yüksek olan kişilerle performans

Çalışmaya göre düşük performanslılar yüksek performanslılara oranla şirketlerine daha bağlı, işleriyle ilgili daha motive ve işyerinde çalışmaktan daha memnun. Bunun anlamı nedir? Bu saptamadan birden çok sonuç çıkarmak mümkün. 1. Yönetim eksikliği: Düşük performanslı çalışanlar orta ve yüksek performanslıların arasında kaynıyor. En basit en az sorumluluk gerektiren işler bu kişilere veriliyor. Yöneticilerin bu profesyonellerden beklentisi az olduğu gibi, bu bireyler de fazla sorumluluk almadan minimum stresle işlerine devam ediyorlar. 2. Beklentileri düşük: Düşük performans gösteren çalışanların şirketlerinden önemli bir kariyer beklentileri yok. Onlar zorlukların, kendilerini geliştirebilecekleri problemlerin arayışında değiller. Şirketlerinden beklentileri mesai saatleri içinde belli görevleri yerine getirip maaşlarını almak. Düşük performanslı çalışanlar şirketlerini ‘en iyi çalışılacak işyeri’ sıralamalarında en üste taşıyanlar. 3. Yüksek performanslılara daha çok görev düşüyor: Düşük performanslıların yapmadığı, eksik yaptığı veya üstüne almadığı görevleri tamamlamak yüksek performanslılara düşüyor. Çoğu zaman geç saatlere kadar çalışmak, müşteriye gidecek raporları düzeltmek ve müşterilerin memnuniyetinden emin olmak için ekstra çaba sarf etmek yüksek performanslıların işi. Bu durum artı iş yükü, stres ve belli bir süreden sonra başka işlere bakmak anlamına geliyor. Kaynak: datassist.com.tr

49


YAZ’13

MAKALE

HİZMET VERİRKEN

MÜŞTERİYİ KAYBETMEK Karmaşık müşteri ilişkileri yönetimi süreçlerinde müşteri geri planda kalabiliyor.

Sevda Yüzbaşıoğlu dunya.com

Aracını servise götüren müşteri bir kaç gün sonra servisten bir telefon aldı. Müşteri temsilcisi, şirketin müşteri memnuniyeti anketini anlatıyor, ardından da genel merkezden kendisine değerlendirme için bir telefon geleceğini söylüyordu. Müşterinin yapması gerekense oldukça basitti; 1 ile 5 arasında değerlendirilecek olan puanlar arasından sorulan tüm sorulara 5 puan vermek... (çünkü verilen bilgiye göre 5’in altındaki tüm puanlar 1 sayılıyordu!) Müşteri bilgilendirme için teşekkür ederek kapattı. Birkaç gün sonra müşteri temsilcisi ilgili müşteriyi yeniden aradı ve konuyu tam olarak anlayıp anlamadığını teyit etti. Müşteri bu sefer biraz gergindi... Aynı konuda üçüncü telefonun ardından oldukça sinirlendi ve genel merkeze şikâyette bulunacağını, bu konunun giderek ‘taciz’ boyutuna vardığını söyledi. Gerçekten de genel merkeze bir şikâyet mektubu yazdı. Mektubundan bir süre sonra konuyla ilgili olarak telefonla arandığında şikâyetinin dikkate alındığını düşünerek sevindi. Ancak arayan genel merkez değil, genel merkez tarafından görevlendirilen bağımsız bir araştırma şirketiydi ve müşterinin rahatsızlığıyla ilgili hiçbir bilgileri yoktu. Karşısındaki ses, beklediği özür yerine kendisi ile bir ‘anket’ yapılacağını söylüyordu ve soracakları sorulara 1 ile 5 arasında puan vermesi isteniyordu.

50

Durumu telefonda bir kez daha detaylı olarak anlatmasına rağmen karşısındaki robotik ses, müşterinin kaygısını ve rahatsızlığını anlamaktan tamamen uzak bir biçimde konuyu not aldığını söylüyor ve ardından anket sorularına cevap vermesini istiyordu... Yukarıdaki olay bugün dünyanın en büyük otomobil firmalarından biri olan Nissan ile müşterisi arasında yaşandı. (Marka bildirmekte bir sakınca görmüyorum zira bizzat başıma geldi ve derslerle dolu.) Bugün müşteri ilişkileri yönetimi (CRM) konusunda teknolojinin de gelişimi ile büyük değişimler yaşanırken müşterinin sorununu anlamak yerine ‘kitabına uygun’ yaklaşımlar sergilemek marka değerini zorluyor.

Müşteri ikinci plana düştü CRM denilince tüketiciyi 7/24 arayan ve not isteyen çağrı merkezleri, SMS ile “doğum günü kutlamaları”, ya da bankaların bitmek bilmeyen kampanyaları akla geliyor. Bütün bu karmaşık iş süreçlerinin arasında müşterinin gerçeklerinin ikinci planda kalmaya başladığını gösteren örneklerse gitgide çoğalıyor. Oysaki müşterinin ‘gerçeklerini’ unutmadan geliştirilecek uygulamalar, onların hayatlarını bilmekten geçiyor. Bugün bu konuda 20 yıl öncesine oranla çok daha şanslı bir noktadayız. Öyle ki kendini çok daha fazla ortaya koyan müşteriyi sosyal medyadan izliyor, onunla arkadaş oluyor, onu dinleyebiliyoruz.


MARKA, LiSANS ve MEDYA DERGiSi

larını Kurumsal, Ticari, KOBİ, Bireysel diye ayırmalarının da, onların “müşteri odaklı” olduğu anlamına gelmediğini anlatan Özmen; “Bu aslında pazar koşullarının zorlamasıyla yapılan bir organizasyonel değişim. Aynı yapı altında (örneğin Ticari Bankacılık müşterileri içinde) bulunan müşterilere ayrı teklifler sunabilecek ve bu teklifleri oluştururken veri madenciliği ve istatistik yöntemlerinden yararlanmış bir yapı yoksa gerçek anlamda müşteri odaklı olamazsınız.” diyor. Sosyal CRM hala anlaşılıyor

A.T Kearney’in raporuna göre, tüketicilerin yüzde 68’i sosyal medyada seslerini duyurabildiklerini hissediyor. Raporda firmalarla iletişime geçmek isteyen kesimin ise yüzde 65’inin sosyal medyayı çağrı merkezlerine tercih ettikleri bilgisine yer veriliyor. Bunlar çarpıcı rakamlar. Analitik CRM ile müşteriyi tanımak Analitik CRM, Günlük hayatımızda bulunan birçok veriden anlamlı bilgiler elde edebilmek, bu bilgiden üretilen tahmini modelle karar vermek ve aksiyona geçebilmek anlamına geliyor. Bu sayede müşteriyi analiz etmek ve daha iyi anlamak mümkün. Analitik CRM’e başarılı bir örnek ABD’li DVD kiralama şirketi Netflix oldu…

Dünyada ilk defa “en iyi teklif” (next best offer) uygulamasını başlatan Netflix sayesinde müşteriler aylık sabit bir üyelik ücreti ödüyor, istedikleri kadar video kiralayabiliyorlardı.

Netflix örneği şirkete “sabit bir üyelik ücreti alınıp da, ondan sonra her işlem ücretsiz olursa sık alış veriş yapan müşterinin verimli olmayacağını” gösterdi. Akıllı şirket, teslimatlarda daha az video talep edenlere öncelik tanımaya başladı. Buradan müşterinin davranışsal analizi ve kurumun lojistik deneyiminin, verim hesaplamada çok önemli olduğu öğrenildi. Müşteri odaklı olmak yetmiyor Müşteri odaklı olmanın altyapı ve birikim gerektirdiğini söyleyen pazarlama uzmanı Uğur Özmen, öncelikle, kurum içinde “müşteri odaklı” bir anlayışın olması gerektiğini ancak bunun yeterli olmadığını söylüyor. Özmen şöyle devam ediyor: “Bu koşul, gereklidir ancak yeterli değildir. Altyapının da “müşteri odaklı” olması gerekir. Veri ambarınız, operasyonel sistemlerin bir türevi olmaktan çıkıp, “müşteri merkezli” duruma getirilmemişse; müşteri ile temas edilen noktalarda müşteri taleplerine bir kerede en çabuk yanıtları vermeyi kolaylaştıran “müşterinin tekil görüntüsü” (single customer view) ekranı oluşturulmamışsa; müşterinin daha önceki temaslarını izleyebilecek bir şikâyet yönetim sistemini hayata geçirmemişseniz, isteseniz da yeterince müşteri odaklı olamazsınız.” Bankaların, yazılım firmalarının, seyahat acentelerinin, organizasyon yapı-

Bugün birçok şirket kullandıkları yazılımlar ve CRM uygulamaları ile müşterileri hakkında veriler elde edip bu verileri işlemeye çalışıyor. Facebook ve diğer sosyal mecralar ise bu bilgilerin güncellenmesini sağlıyor. Araştırma şirketi Gartner’a göre, “Sosyal CRM” sistemlerine 2010 yılında 625 milyon dolar ayrılırken, 2012 sonunda bu rakam 1 milyar dolara ulaştı. Egon Zehnder’in “Digital Marketing Trends in Turkey” başlıklı çalışmasına göre ise Türk şirketlerinin sadece yüzde 31’i, sosyal medyadan elde edilen verinin geleneksel CRM süreçlerine destek olduğunu düşünüyor. Kısacası sosyal CRM”in anlaşılmasında Türkiye’de gidilecek çok yol var.

Bugün Türkiye’deki şirketler, sosyal CRM çalışmalarını çoğunlukla ajanslar ya da kendi bünyelerinde çalıştırdıkları sosyal medya uzmanları aracılığıyla sürdürüyor. Bu noktada akıllı yazılımların da önemi giderek artıyor.

51


YAZ’13

Mevcut müşterilerinizin ürün ve hizmetlerinize nasıl yaklaştığını bilmek ilginç olabilir, ancak bu konuya kendi gözünüzden bakmak yerine, onların gözünden bakarak ilk etapta müşterinizi genel hatlarıyla tanımak, anlamak, nasıl bir hayatı olduğunu bilmek, kısacası kendinizi her yönüyle müşterinizin yerine koyduktan sonra onun ihtiyaçlarına karşılık verecek doğru ürün ve hizmetleri müşterinize sunmak size çok daha büyük bir başarı getirecektir. Burada anahtar olacak yaklaşım, yalnızca kendi ürünlerinize ve müşterinizin o ürünlere nasıl yaklaştığına odaklanmayıp, her yönüyle direkt olarak mevcut ve potansiyel müşterilerinize odaklanmanızdır. Ancak bu bakış açısı sizin mevcut

Sosyal CRM için Twitter önerileri: • Şirket hakkındaki yorumlara cevap verirken ve markanızı tanıtırken kişisel profilinizi kullanmayın. Şirket adı ve logosu taşıyan bir profil oluşturun. • Müşterilerinize cevap vermek dışında, işiniz ve kampanyalarınızı da tanıtan tweetler kullanın. • Kurumsal dil yerine daha samimi bir dil olan sosyal medya dilini kullanın. • Sadece takipçilerinize özel indirimler sunun ve sektörünüzdeki gelişmeleri tartışın. • Konuşma içeriklerinizi takip edin. Şirketinizle ilgili anahtar kelimeler belirle-

52

müşteri portföyünüzü kemikleştirmeniz ve yenilerini eklemenize olanak tanır. Bu yaklaşımı şirketinizin CRM vizyonu olarak belirlemek ve en üst mevkiden en alta kadar tüm ekibinizin bu vizyonu benimsemesini sağlamak, sizi doğru CRM yönetimine götürecek rota olacaktır. İstatistikî bilgiler analiz yapmanız için son derece yararlıdır ancak yazının başındaki örnekte yaşandığı gibi, müşterinizin bir birey olduğunu unutup, onu sadece istatistiksel raporlarınız için bir rakamsal veri olarak görmeye başladığınızda, artık müşterinizi kaybetmişsiniz demektir. Unutmayın ki, her müşteriniz birbirinden bağımsız birer bireydir ve herkes özel olduğunu hissetmek ister...

yip arama uyarıları ayarlayın, insanların size soru sormasını beklemeyin. (En basiti Google Alert kurun)

• Müşterilerinize hızlı çözümler ve yanıtlar sunun. Şirketinizin ürün ya da hizmetleriyle ilgili bir tweet alırsanız hızla cevap verin. • Eğer sizden kaynaklı bir sıkıntı yaşandıysa, müşterinize yaşattığınız durum için özür dileyin ve durum hakkında daha fazla bilgi vermesini isteyin. • Online müşteri hizmetlerini yönetmenize yardımcı olan araçları kullanın. Gerçek zamanlı arama sonuçları ve hesabınızın günlük etkisini ölçmek için Monitter ve Twitalyzer gibi araçları kullanın. Twitter hesabınızı sadece müşteri şikâyetleri ile ilgili kullanmak yerine potansiyel müşterilerinizi de etkilemek için kullanın. Tavsiye, indirim ve haberleri paylaşmayı ihmal etmeyin.


MARKA, LiSANS ve MEDYA DERGiSi

Büyük veri gündemde Eğer veriyi anlamlandırmayı biliyorsanız, “büyük veri” (big data) sizin için karmaşa değil, müşteriyi daha iyi tanımanızı sağlayan bir fırsatlar demeti sunuyor. Eğer veriyi bilgiye dönüştürmeyi öğrenememişseniz, giderek hayatınız daha da zorlaşacak demektir.

1980’lerde ürünün çok daha önemli olduğu zamanlarda, şirketlerin asıl amacı belirli bir ürünü üretmek ve müşteriye ulaşımını sağlamaktı. Bir zaman sonra doygunluğa ulaşıldığında “benim için doğru müşteri kimdir?” sorusunu sormaya başladı, CRM sistemlerinin doğuşu da bu soruyla başladı diyebiliriz. CRM’ in asıl ilgilendiği nokta; “Doğru

ürün ya da hizmeti, doğru müşteriye, doğru fiyatla, doğru yerde ve zamanda sunmaktır.” Yani artık ürüne göre müşteri değil, müşteriye göre ürün devri başlamıştır.

şikâyetlerinin yüzde 20’sinin sosyal medya üzerinden gelmeye başladığını bilgisini de veriyor.

Çağrı merkezi yerine sosyal medya tercih ediliyor

1. Bir CRM çözümünü seçerken son kullanıcıları düşünmemek.

Danışmanlık firması A.T Kearney’nin İngiltere’de sosyal medya üzerinden iletilen şikâyetlere ilişkin yaptığı araştırmaya göre, firmalar sosyal medya üzerinden kendilerine gelen şikâyetlerin yüzde 70’ini dikkate almıyor ve cevap vermiyor.

2. Satış temsilcisi -örneğin mobil- dostu olan bir CRM çözümünü seçmemek.

İngiliz tüketicilerin yüzde 36’sının (yaklaşık 18 milyon kişi) firmalara şikâyetlerini dile getirmek için sosyal medyayı kullandıklarını bildiren A.T. Kearney, bu oranın 8 ay öncesine oranla yüzde 19 artış gösterdiğini de aktarıyor. Çalışmaya göre, tüketicilerin yüzde 68’i sosyal medyada seslerini duyurabildiklerini hissediyor. Raporda firmalarla iletişime geçmek isteyen kesimin ise yüzde 65’inin sosyal medyayı çağrı merkezlerine tercih ettikleri bilgisine yer veriliyor. Sosyal medyanın müşteri hizmetlerine bütünleşik olarak çalışmamasının bu sonucu getirdiğini vurgulayan AT Kearney yetkilileri, İngiltere’de müşteri

Yapılan 10 CRM hatası

3. Ölçeklenemeyen bir CRM çözümünü seçmek. 4. Sosyal medya entegrasyonu eksikliği veya sosyal medyanın bir CRM aracı olarak görülmemesi. 5. CRM sisteminizi diğer anahtar sistemlerle entegre etmemek. 6. İş süreçlerinin eksik tanımlanması. 7. İstikrarsız sınıflandırma; hesaplara nasıl başvurulacağına dair rehber olmaması 8. Çok fazla alanda kaybolmak. 9. Aşırı hırslı olmak ve müşteriyi boğmak. 10. Başarının ölçümü için ölçütler oluşturmamak.

53


YAZ’13

MAKALE

İŞİNİZ SİZİN İÇİN BİÇİLMİŞ KAFTAN MI? İşinizi ne kadar seviyorsunuz? Sevip sevmediğinizi düşünmeden mi yapıyorsunuz? Bazen ayaklarınız geri geri mi gidiyor toplantılara girerken?

Maalesef çoğumuz işsizliğin yaygın olduğu bir dönemde yaşıyoruz. Meslek seçiminin bilinçli ve özgürce yapılmadığı bir sistemin içinden çıkıp iş hayatına atılmak durumunda kalıyoruz. Dolayısıyla, birçoğumuz için gerçekten sevdiği ve yeteneklerinin örtüştüğü bir işe denk gelmek pek de kolay olmuyor. İşi yaparken ise, kendimizi bir kısır döngünün içinde buluyoruz: İşinizi sevmeden yapmak başarınızı engelliyor, kendinizle çelişerek, kendi yarattığınız değeri sorgulayarak kendinize haksızlık etmenize sebep oluyor.

kariyer hapishanesine mahkûm etmiş oluyorsunuz. Bir de üstelik işini severek yapan çalışma arkadaşlarınızla performansınız kıyaslandığında geride kalıyorsunuz. İşini severek yapan insanın yaptığı işle sevmeden yapan insanın çıkardığı iş arasında büyük farklar oluyor. Alanında çok başarılı olan insanları bir gözünüzün önüne getirin. İlle Steve Jobs, Angela Merkel, Steven Spielberg veya Fazıl Say’dan bahsetmemiz gerekmiyor. Düğün resimlerinizi çeken fotoğrafçıdan beraber çalıştığınız satış temsilcisine, her gün demli çayınızı masanıza getiren çaycıdan çocuğunuzun yuva öğretmenine her alanda işini severek yapan insan göze çarpıyor. İşini geliştirme isteğinden, sorunlara yaklaşımına, kendini müşterilerinin yerine koymasına ve çalışma azmine bakarak bu insanın o iş için doğru kişi olduğunu görebilirsiniz. İşim için doğru insan mıyım? İşinizin size uygun olup olmadığını anlamak için bazen kendinizi dinlemek, tipik bir gününüzü gözden geçirmek ve birkaç basit soruya cevap vermek yeterlidir.

İşinizi sevmediğiniz gibi daha iyi performans göstermek, meslektaşlarınızla rekabet etmek veya terfi almak için pek istekli görünmüyorsunuz. Sonuç olarak, şartlar uygun olup da iş değiştirmediğiniz sürece kendi kendinizi bir

54

İnsanlar uzmanlığına başvurmak için sizi arıyor mu? Eğer şirketinizde hatta sektörünüzdeki profesyoneller sizin alanınızdaki gelişmelerle ilgili kapınızı çalıyorsa, doğru

pozisyonda olduğunuza dair önemli bir işarettir. Daha da net bir değerlendirme yapmak istiyorsanız kendinize şunu sorun: ‘İnsanlar size zorunlu oldukları için mi geliyorlar? (Çünkü amir sizsiniz) Yoksa konuyu etraflıca anlamak istediklerinden uzman görüşü almak için mi? Müşterileriniz sizi tavsiye ediyor mu? Herkesin doğrudan veya dolaylı olarak sorumlu olduğu müşterileri vardır. Geniş bir tanımdan yola çıkarsak müşteriyi sizin işinizi en iyi şekilde yapmanıza güvenen insanlar olarak nitelendirebilirsiniz. Muhasebe veya insan kaynakları alanında çalışıyorsanız ağırlıklı olarak müşterilere yani çalışma arkadaşlarınıza hizmet verirsiniz. İç veya dış müşterilerin sizin hakkınızda olumlu düşünceleri, işinizi yapış biçiminiz ve yeteneklerinizle ilgili övgü dolu sözleri işinizi iyi yaptığınızın en büyük göstergesidir. Kişi bir diğerini tavsiye ederken kendi itibarını da ortaya koyar, sizin iyi iş çıkaracağınıza kefil olur. İşinizle ilgili ne hissediyorsunuz? Bazen hisler her şeyin önünde gelir. Bir işin sizin için doğru olup olmadığını bilirsiniz. İşin cinsi, amacı, sektörün dinamikleriyle kendi yaşam felsefeniz ve yetenekleriniz arasında bağ kurarsınız. Bu bağ ne kadar güçlüyse işle uyumunuz o denli yüksek olur.


MARKA, LiSANS ve MEDYA DERGiSi

İşinizi yapmak için kendi karakterinizden veya doğrularınızdan ödün vermenize gerek olmaz. Aynı şekilde işin bilgi, deneyim ve yeteneklerinizle örtüşmesi de çok önemlidir. İşinizin yapabilirliklerinizin çok altında olması sıkılmanıza, çok üstünde olmasıysa zorlanmanıza neden olur. İş ve profesyonelin uyum içinde olması kişiyi tatmin eder, işin en iyi şekilde yapılmasına olanak tanır. Öğrenmeye istekli misiniz? Hangi sektör, meslek veya eğitim seviyesinde olursanız olun ‘Bilinmesi gereken ne varsa biliyorum’ diye bir söylem yapmak mümkün değildir. İş dünyası, iş tanımları, teknoloji sürekli değişmekte ve gelişmektedir. Kişinin kendini geliştirmesi ve işini hakkını vererek yapabilmesi için sürekli okuması, yenilikleri takip etmesi, değişmeye istekli olması gerekir. İşinizi daha iyi yapabilmeniz için her zaman öğrenebileceğiniz şeyler, geliştirebileceğiniz yetenekleriniz mevcuttur. Önemli olan öğrenme isteğidir. Öğrenme isteğiniz yoksa doğru işte olup olmadığınızı sorgulamalısınız. Aldığınız paradan memnun musunuz? Herkes daha çok para kazanmak ister ancak önemli olan hak ettiğinizi alıp almadığınızdır. Maaşınızın pozisyonunuz ve içinde bulunduğunuz sektördeki maaşların altında olması moralinizi bozacaktır. Bir yandan ihtiyaçlarınızı karşılamada zorlanmanız, diğer yandan da yaptığınız işin karşılığını almadığınızı düşünmeniz performansınıza etki edecektir.

İşiniz imajınızı yansıtıyor mu?

Bir kere kükre

İnsanoğlu karmaşık bir canlı. Öncelikleri istekleri birbirinden farklı olabiliyor. Kariyerde tek amaç, daha fazla para kazanmak değil. Birçoğumuz prestiji, gücü, saygı duyulmayı paraya tercih ediyor. Yani, nüfus sahibi olmak kazançtan daha önemli olabiliyor. Kimileri için ise, büyük ofislerde çevresindekilere emirler yağdırmak iyi geliyor. İşiniz kariyer beklentilerinizi ve ihtiyaçlarınızı karşılamasa bile, kendinizi görmek istediğiniz yere ulaşmanız için doğru yönü göstermeli.

Anne koyun, annesi avcılar tarafından avlanmış bir aslan yavrusunu kendi kuzusuyla birlikte emzirmeye başlar. Kuzu ile birlikte süt emen aslan büyümeye başlar, aslan olduğundan kuzudan biraz daha hızlı büyümektedir. Koyun sütüyle birlikte koyunluk karakterinin kendisine geçmesinden dolayı mı bilinmez, aslan büyüdükçe hareketleri aslandan çok koyuna benzer. Yalnız kendisine süt emziren ana, devamlı olarak kendisinin kuzu değil, bir aslan yavrusu olduğunu, aslan gibi davranması gerektiğini söyler durur küçük aslana. Tabiatı gereği aslanlar gibi kükremeli, ormanda yaşayan tüm hayvanlara gözdağı vermelidir. Bu sözleri koyun anasından duyan aslan her seferinde ben aslan değil koyunum der. Anne koyun ise ne olur bir kere kükre bak göreceksin herkes senin aslan olduğunu anlayacak diye ısrar eder. Aslan anne koyunun hatırını kırmaz ve bir aslan gibi kükrer. Aslan kükrer kükremez ormandaki bütün hayvanlar hizaya girerler ve korkularından ne yapacaklarını şaşırırlar. Aslan da kendi çıkardığı sesi duyunca şaşırır, annesine döner: ‘Meğer gerçekten aslanmışım ben’ der.

İşiniz için müteşekkir misiniz? İşinizi bulduğunuz, belli bir süredir bu pozisyonda çalıştığınız için şükrediyor musunuz? Müteşekkir olmanız işinizi sevdiğinizi, en iyi şekilde yapmaya çalıştığınızı gösterir. Siz işinizi yaptığınızdan bu denli memnunsanız, büyük ihtimalle müşterileriniz ve çalışma arkadaşlarınız da sizinle çalışmaktan aynı ölçüde memnundur. Her şeyin başı ‘kendini tanımak’ Sizin için ideal işin ne olduğunu bilmeniz için kendinizi tanımanız önemlidir. Seçeneklerin sınırsız olduğu, her istediğinizi yapabileceğiniz bir ortamda olduğunuzu hayal edin. Ne iş yapmak isterdiniz? Bu cevabı verebilmek için kendinizi doğal yetenekleriniz, yaşam görüşünüz ve kişisel hedefleriniz açısından ölçüp biçmeniz, doğru değerlendirmeniz gerekir. Bazen insan ailesi ve çevresindekilerin yönlendirmesiyle, önüne çıkan fırsatlarla bambaşka yönlere itilir, meslek hayatı kendi kendine şekillenir.

Bazen kendimizi tanımamız ve doğamızı keşfetmemiz için birinin bize gerçek potansiyelimizi göstermesi gerekir. Davranışlarımız ve yaptığımız işin çevremizdekiler tarafından takdir edilmesi de bizi işimize daha çok bağlar, çalışma azmimizi perçinler. İş ki aslanın aslan olduğunu fark ettiği gibi siz de gerçek doğanızı fark edin ve yetenekleriniz doğrultusunda bir işle uğraşın. Kaynak: datassist.com.tr

55


YAZ’13

MAKALE

YOK EDİCİ BİR LİDER OLMAMAK İÇİN

ÖĞRENMENİZ GEREKENLER İş dünyası bugüne kadar birçok büyük başarıya şahit olduğu gibi olağanüstü başarısızlıklara da tanıklık etti. Dünyaya mal olmuş şirketleri neredeyse bir hiç haline getiren, milyarlarca doları yok eden tepe yöneticilerle karşı karşıya kalındı. Aslına bakarsanız, böylesine büyük şirketlerde, böylesine büyük kaynaklarla ve nitelikli işgücü ile olağanüstü ve şaşırtıcı bir başarısızlığa imza atmak özel bir takım kişilik özellikleri gerektiriyor.

Tuba İlze

dunya.com

Tıpkı büyük başarılara imza atmış olan kişilerin olduğu gibi büyük başarısızlıklara imza atmış olanların da ortak özellikleri var. Yapılan araştırmalara göre, erken uyarı işaretlerini algılayabilme yeteneği, başarılı ve başarısız organizasyonları birbirinden ayıran en net özelliklerden birisi. Potansiyel risklerin ve zayıf yönlerin farkında olan yöneticiler, bu içe bakış sayesinde dikkatlerini acil müdahale etmeleri gereken noktalara çevirebiliyor ve yakında meydana gelebilecek felaketleri önleme yolunda girişimlerde bulunabiliyorlar. İster kamu kurumlarında ister özel işletmelerde kariyer yapmak isteyin, başarı için sadece teorik bilgiler yeterli olmuyor. Öfke kontrolü, stres yönetimi, zaman yönetimi, proje yönetimi, müzakere becerileri gibi eğitim başlıkları yetkinliklerin geliştirilmesinde büyük önem taşıyor. Bu yazımda yönetim alanında önemli bir isim olan Tuck School of Management Öğretim Üyesi, “Why Smart Executives Fail?” (Zeki Yöneticiler Neden Başarısız Olurlar?) kitabının da yazarı Prof. Sydney Finkelstein’ın önerilerini paylaşmak istiyorum. Prof. Sydney Finkelstein gerçekleştirdiği uzun araştır-

56

malar sonucu, başarısız insanların yedi alışkanlığını ortaya koymuş. Araştırma kapsamında çok önemli tespitlerde bulunulmuş ve bu yolda yürüyenlere oldukça hayati uyarılar yapılmış. Bu uyarıları dikkate almak gerekiyor. Çünkü Finkelstein’ın da belirttiği gibi “Bu insanların yok etme kapasiteleri, kimi zaman sıradan insanların kavrama gücünü aşıyor.”

çevrenin başarılarındaki etkisini düşük tahmin ederler. Başarısız olan yöneticiler, üstünlük illüzyonu yüzünden değer kaybederler. Bu liderler, insanları kullanılacak enstrümanlar, kalıba sokulacak maddeler olarak görürler. Kendilerini merkez olarak görerek hedef kitlelerinin son derece şanslı olduğunu düşünürler ki bu da başarısızlık için en iyi reçetedir.

1) Çevrelerine hükmettiklerini düşünürler

2) Bütün cevaplara sahip olduklarına inanırlar

Bu alışkanlık, en sinsi zarar vereni. Yönetici tabi ki hırslı olacak ancak çevreye hâkim olduğunu düşünen liderler, değişen şartların insafına kaldıklarını unutmaya meyilli olurlar. Kontrol edebilecekleri olayları abartarak, şansın ve

Yıllardır takdir edilmesi gereken bir yönetici imajı zihinlere yerleşti. Dinamik, bir dakikada onlarca karar veren, anında birçok krizle uğraşabilen, kendisi dışındakileri günlerce sersemleten durumlarda bile kendisini kolayca


MARKA, LiSANS ve MEDYA DERGiSi

konumlandırabilen lider. Ancak bu tip yöneticiler, olayın bütün dallarını kavrayamadıklarından fırsatları ve tehlikeleri de idrak edemezler. Daha da kötüsü, bu liderler bütün cevapları bildiklerini düşündükleri için yeni cevapları öğrenmek gibi bir fırsata da sahip olamazlar. 3) Yüzde 100 arkasında olmayan herkesi acımadan elerler Yöneticilerin başarı için, herkesin koşulsuz ve şartsız desteğine ihtiyacı yoktur. Aslında görüş ayrılıklarını ortadan kaldıran yöneticiler, kendilerini en iyi seçenekleri görme ve hatalarını düzeltme şansından mahrum etmiş olurlar. Bir süre sonra, organizasyonun tamamında bir öğütme sürecine girilir.

halkla ilişkiler çalışmaları ile uğraşırken bazı detayları atlarlar. 5) Engelleri tahmin edemezler ya da önemsemezler Tepe yönetici olmanın en cezbedici taraflarından bir tanesi, vizyon belirleme fırsatının olmasıdır. Ancak kendisi vizyonun en büyük hayranı olursa ona ulaşmaya çalışırken önüne çıkabilecek olan engelleri gözden kaçırır. Böylece vaktinde fark edildiğinde kolaylıkla çözülebilecek bir sorun, hayatı cehenneme çevirir. Hareketlerini yeniden değerlendirmeye de yanaşmazlar çünkü hatalı olduklarını kabul ederlerse güvenilmez hale gelebilirler.

4) İmaj takıntılı, mükemmel konuşmacılardır

6) Kendilerini şirket ile o kadar bütünleştirirler ki kişisel ilgi alanları ile kurumun ilgi alanları arasında belirgin bir sınır kalmaz

Bu yöneticiler, halkın gözü önündedirler. Genellikle karizma ve kendine güven sergilerler. Kamunun önünde büründükleri kimlik, insanlar üzerinde rahatlatıcı bir etki ve güven yaratır. Buradaki problem, medya çılgınlığının ve övgülerin orta yerinde bu liderlerin yönetim için harcadıkları güç son derece yüzeysel hale gelebilir. Bu yöneticiler,

İnsanlar, kendilerini tamamıyla şirketlerine adamış liderler beklerler. Ancak olağanüstü başarısızlıklar incelendiğinde, başarısız olan yöneticilerin şirketleriyle kurdukları bağın çok güçlü olduğu görülür. Şirketi geliştirmeleri gereken girişimler değil de kendileri gibi görürler. Bir krallık kurma düşüncesine sahiptirler.

Bu zihniyete yenik düşen yöneticiler, çoğunlukla şirketlerini kendi kişisel tutkuları için kullanırlar. En tehlikelisi, şirket fonlarını kişisel amaçları için kullanabilme eğilimlidirler. Uzun zamandır görevde bulunan bir CEO, bu süreçte şirkete çok fazla para kazandırdığına inandığı için, kendisi için yapacağı harcamaların bu kazançlara kıyasla çok da önemli olmayacağını düşünebilir. 7) Geçmişte başarıyı getirmiş olan “şey” e inatla tutunurlar Birçok yönetici, denenmiş ve doğru olarak nitelendirdikleri metotlara tutunarak şirketin gerilemesine neden olurlar. Yaşam eğrisini tamamlamış bir ürünü piyasaya sürmeye devam eder, yeni şartlara uyum sağlamalarına yol açacak fırsatları değerlendirmek yerine sahip oldukları kariyeri kendilerine referans olarak kullanırlar. Sıklıkla görülen bu alışkanlığa sahip olan CEO’ların kariyerlerini “belirleyici bir an”a bağladıklarıdır. Bu belirleyici an, kayda değer bir başarı ile sonuçlanmış bir seçimdir. Burada problem, bu belirleyici anı yaşayan kişinin, kariyerinin geri kalanında kendisini hep bu şekilde ifade etmesi ve tanımlamasıdır.

57


YAZ’13

RÖPORTAJ

SPORA İLGİ HER GEÇEN GÜN ARTIYOR Sağlıklı yaşamın en önemli gereklerinden birisi de hiç kuşkusuz spor... Element Sports’un sahibi Ersoy Kaplan ile sporun günlük hayatımızdaki önemi ile ilgili bir söyleşi yaptık... Öncelikle bize spor salonunuz hakkında bilgi verir misiniz? Element Sports İstanbul Büyükçekmece ilçesinin Mimaroba semtinde bulunan spor tesisidir. Daha öncesinde Body-Fitness-Karate-Kickbox ve Pilates hizmetleriyle kendisini çevresinde duyurmuş olan spor salonumuz şu anda sadece Fitness ve Body sporcularına hizmet vermektedir. Bu hizmetlerimizin içeriği olan fizyoterapi, kişisel zayıflama ve vücut geliştirme antrenörlüğü hizmetini özel olarak müşterilerimizle görüşerek kendilerine sunmaktayız. Salonumuz yılların vermiş olduğu tecrübe ile Mimaroba halkının spor alışkanlıklarına uygun olarak, spor makineleri ve spor aletleriyle hizmet vermektedir. Şu anda spora önem veren birçok Mimaroba’lı sporcuya ulaştığımızı düşünmekteyiz. Bu nedenle kendi sporcularımız olarak gördüğümüz sporcularımızla gerek sporsal ge-

rekse sosyal alanlarda beraber aktiviteler yaparak yakın dostluk içerisine girmiş bulunmaktayız. Salonumuza gelen tüm insanlara müşteri olarak değil bir sporcu olarak yaklaştığımız için birçok müşterimizin spora olan ilgisinin sürmesini sağlayarak uzun yıllar spor yapmalarına yardımcı olmaya çalışmaktayız.

salonumuzun onlar için gerçekten yeterli olduğunu düşünmeleridir.

Müşterileriniz neden sizi tercih etmeli? Bu soruya aslında bizim için iki farklı sporcu tipine göre cevap vermeliyiz. İlk Sporcu Tipimiz: Daha önceden bizimle tanışmış ve hizmetimizden yararlanmış sporcularımızdır. Bazı nedenler dolayısıyla spora ara vermişlerdir ve tekrar spor yapmaya karar verdiklerinde bizimle spor hayatlarına devam etmektedirler. Bu sporcularımızın bizi tercih etmelerinin nedeni hem bizimle kurdukları arkadaşlık ve dostluktan memnun olmaları hem de

İkinci Sporcu Tipimiz: İlk defa bizlerle tanışan ve spora yapmayı düşünen kişilerdir. Biz yılların vermiş olduğu tecrübemizle Mimaroba’ da yaşayan sporcuları çok iyi anladığımızı düşünüyoruz. Mimaroba kendi bölgesel konumundan dolayı çoğu iş sektörüne uzak mesafededir. Biz de Mimaroba’da yaşayan halkın birçoğunun çalışma ortamına uzak kaldığını düşünmekteyiz. Spor yapmak isteyen her insan, yaşadığı zaman içinde, spora belli saat dilimlerini ayırabilmektedir ve genellikle bu saat dilimleri iş bitimlerinden sonra olan hafta içi akşamlarıdır. Durum böyle olunca spora fazla zaman ayırmaları mümkün olmamaktadır. Bu nedenle sporcunun spora ayıracak vaktini başka aktivitelerle kafa karıştırıcı bir ortama sokmamak için sadece bir alanda en iyi hizmeti vermeyi amaçlamaktayız. Müşterilerimize birçok

58


MARKA, LiSANS ve MEDYA DERGiSi

aktiviteyi alıp kullanamayacakları bir spor salonu yerine, hedefleri olan vücut geliştirme veya zayıflama alanında alabilecekleri hizmeti uygun fiyata alabilmelerini sağladığımız için bizi tercih etmektedirler düşüncesindeyiz. Hizmetleriniz nelerdir? Şu anda sadece fitness & body – kilo alma & zayıflama alanında hizmet almak isteyen sporculara hizmet vermektedir. Müşteri memnuniyetini nasıl sağlıyorsunuz? Belirlediğimiz periyotlar içinde gerekli gördüğümüz makine ve spor aletlerimizi yenilemekteyiz. Bunların dışında tüm salon dekorumuzu da yeni ve temiz tutmaktayız. Gelen sporcularımıza bilgili ve sporu fiili olarak yapan antrenörlerle hizmet vermekteyiz. Fiyatlarımızı ve sporcuların hizmet kalitesini dengeli şekilde yürüttüğümüzü müşterilerimize hissettirmekteyiz. Hiçbir zaman çok ucuz fiyatlarla kalitesiz hizmet verme düşüncesi içinde bulunmayı düşünmemekteyiz. Bunların dışında tüm sporcularla zaten arkadaşlık içerisindeyiz. Bu arkadaşlığımız bizi tercih etmeseler bile sohbet etmek için spor salonumuza uğramalarıyla diğer müşterilerimizi de iyi yönde etkilediği düşüncesindeyiz. Salonunuzda nelere önem verirsiniz, olmazsa olmazlarınız nelerdir? Temizlik çok önemlidir. Temiz olmayan bir ortamdan sağlık beklenemez. Salonumuz sabah ve akşam kapanışlarında anti-bakteriyel ürünlerle temizlenmektedir. Aynı zamanda kısa periyotlarla

boya ve dekor değişiklikleriyle sporcularımızı yeni bir ortamda spor yapıyorlarmış hissi uyandırarak onları sıkılmamaları için motive etmekteyiz. Siz bir spor salonuna gittiğinizde ne ararsınız, nelere önem verirsiniz? Temiz mi? İstediğim hizmeti alabilecek miyim? Fiyat çok yüksek mi? Bunlar kafamdaki ilk sorular olacaktır. Bir de broşürde birçok hizmet yazıldıktan sonra gidildiğinde gerçeği tam yansıtmadığını görmek hoş olmayacaktır. Örnek vermemiz gerekirse bir havuz hizmeti yazılan broşürde spor merkezine gidildiğinde çok ufak bir havuzla karşılaşmak sporcu için güzel bir izlenim yaratmayacaktır. Buna paralel olarak sauna hizmeti dendiğinde kimsenin rahatsız olmayacağı, steril bir alan hazırlanmalıdır düşüncesindeyiz. Eğer bunlar sağlanılmayacaksa bu hizmetlerin varlığı bir spor merkezine yarar sağlamayacaktır ve yürüttükleri diğer kaliteli hizmetlerin önüne negatif olarak yansıyacaktır. Türkiye de spora ilginin durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Her geçen gün arttığını mutlulukla söyleyebiliriz. Ülkemiz her yaştan gruplarıyla bizlerle tanışmakta ve spora ciddi olarak ilgi göstermektedirler. Bu artış bizim de çalışmalarımızda daha da motive olarak sporcularımıza hizmet vermemizi sağlamaktadır. Ne zaman hizmete başladınız tarih ve hizmet anlayışı nedir? 2006 yılında hizmet vermeye başladık. Hizmet anlayışımız ilk başlarda birçok alanda sporculara ulaşmaktı. Bu ne-

denle ilk başlarda Body-Fitness-KarateKickbox ve Pilates gibi spor alanlarına hizmet verdik. Fakat ilerleyen zamanda salonumuzun birçok alan için yeterli hizmeti veremeyeceğini düşündük. Bu nedenle Karate ve Kickbox hizmetimizi bırakarak Body&Fitness hizmetimizle yolumuza devam etmekteyiz. Pilates hizmetimizi de dönemsel olarak sporcu taleplerine göre vermekteyiz. Salon hizmet saatleri ne şekildedir? Salonumuz hafta içi 10:00 - 23:00, Cumartesi 10:00 – 21:00 ve Pazar 11:00 – 17:00 saatleri arasında hizmet vermektedir. Ücret politikanız nasıl? Ücret politikamızı, uygun ve alınan hizmeti kötü şekilde etkilemeyecek bir fiyat çalışmasıyla hazırlamaktayız. Element Sports olarak uzun vadede spor yapan sporcularımızla ayrı olarak ilgilenmekteyiz ve onlara özel olarak 3 aylık, 6 aylık ve 12 aylık özel kampanyalı fiyatlar hazırlayarak bütçelerine çok daha faydalı imkânlar sağlamaktayız. Üyelik koşulları nelerdir? Öncelikle üyelik formumuzun doldurulması ve imzalanması (sporcu eğer 18 yaşını henüz doldurmamışsa üyelik formunun ailesinden 18 yaşının üzerinde olan biri tarafından imzalanması) gerekmektedir. Ayrıca sporcunun gelirken temiz bir ter havlusu ve temiz bir salon spor ayakkabısı getirmesi üyelerimizden zorunlu olarak yapmasını istediğimiz şartlardır. Bize vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz.

59



www.dormengiyim.com.tr


YAZ’13

HABER

YİNE, YENİ, YENİDEN...

SINDY

İngiltere’nin önde gelen oyuncak bebek markası Sindy, ilk kez 1963 yılının Eylül ayında 100 yıllık bir oyuncak üretim geçmişine sahip Lines Bros Ltd. firmasının kardeş firması olan Pedigree Toys Ltd. tarafından geliştirildi ve piyasaya sunuldu. Sindy’nin Hikayesi O yıllarda “Sindy Kızları” olarak adlandırılan hayranları ve kendilerine rol model edindikleri en iyi arkadaş ve moda ikonu olan Sindy, içinde bulunduğumuz 2013 yılında 50. yıldönümünü kutladı. İlk zamanlarda Sindy bebekleri, o günlerin moda akımını yansıtan giysi ve aksesuarlardan oluşan gardırobuna sahipti. Yıldönümü özel koleksiyonu ise günümüzün moda trendleri ve yeni gençliğin giyim kuşam kültürü baz alınarak tasarlandı. Sindy’nin piyasalara girdiği ilk on yıl içerisinde, Sindy ile birlikte modadaki yenilikler daha önceki dönemlerde hiç olmadığı kadar büyük bir değişim sergilemişti. İlk zamanlardaki giysiler yetiş-

kinlere yönelik olmasına rağmen, Sindy bunları genç kızlara uyarlamada çok etkili rol oynadı. 1960’ların modası, mini etek, orta boy ve uzun elbiseleri, sonrasında şort gibi birçok uç trendi beraberinde getirmişti. İngiltere’de bunların izlerini en iyi görebileceğiniz uluslararası genç moda ikonu şüphesiz Sindy idi. Bu dönemlerde Sindy’nin birçok farklı koleksiyonlarından bazıları ise şunlar olmuştur: İkonik Weekender başta olmak üzere, Sleepy Time, Undie-World, Dream Date, Lunch Date, Skating Girl, Shopping in the Rain, Pony Club ve Country Walk. 50. Yıldönümü koleksiyonunda ise 14 farklı ve mükemmel konseptte bebek tasarımı yer alıyor. Bunlar: Great British Sindy, Style Blogger, Shopping Spree, Festival Sindy, Ice Dancer, PJ Party, Sindy’s Got Talent, Pool Party, Garden Party, School Prom, Winter Fun, Country Life, Animal Print ve Swinging 60s modelleridir. Yeni koleksiyonundaki “son trend” cadde modasını yansıtan tüm dış giysiler, yeni nesil “Sindy Kızları”nın beğeni ve ilgisinden ilham alınarak tasarlandı. Pedigree firması 10 inçlik (yaklaşık 27cm) ilk Sindy Moda koleksiyonunu çıkardığında, o günkü modanın her detayının Sindy elbiselerin üzerinde yer almasına özen göstermişti. Önceleri Tuffin & Foale, sonra da Mary Quant adındaki ünlü

62


Sindy

®

© 2013 Pedigree Dolls and Toys Limited. is a registered trademark of Pedigree Dolls and Toys Limited.

MARKA, LiSANS ve MEDYA DERGiSi

moda tasarımcıları, Sindy’nin gardırobundaki koleksiyonların gerçek vücut ölçülerinde hazırladılar ve bunları Pedigree firmasının kendi tasarımcısı Valerie Saunders bebek ölçülerine uydurarak minyatürize etti. İlk on yıldan sonraki dönemde ise Sindy koleksiyonu giysi ve aksesuar olarak gelişti ve hatta Paul adında bir erkek arkadaşı, Patch adında küçük bir kız kardeşi, Vicki, Mitzi, Poppet ve Betsy adında arkadaşları oldu. Bunlarla birlikte Sindy’nin bir scooterı, şahane bir yatak odası takımı, banyosu, kamp seti, atı, ütü seti, süs ikonu, kurutma askısı, hatta çamaşır ipi ile mandalları dahi oldu. 1968 yılına gelindiğinde, Sindy artık komşu kızı konseptinden ziyade, modaya ayak uyduran, doğal bir “film yıldızı” duruşu ve saç stili ile genç ve bilgili bir görüntü kazandı. Birkaç farklı renkte uzun ipeksi saçları, uzun kirpikleri, her yana kolaylıkla dönebilen bir beli, daha yumuşak ve bükülebilen bacakları oldu. 70’lerde ise, mükemmel uyumlu kontrast kumaşlar ve tasarımlarla “Lovely Lively Sindy” modeli piyasaya çıktı. Orijinal kalıplarına sadık kalınarak, yüzü yeniden modellendi, her yöne rahat hareket kabiliyeti kazandırmak üzere, boyun, omuz, dirsek, bel, kalça ve diz gibi kısımlar vücut üzerine eklemli ola-

rak tasarlandı. Parlak saçları ortalandı ve bandaj takıldı, hatta vücudu hafifçe bronzlaştı. Sindy bebek üretiminde bir dönüm noktası olan 1975 yılında, Pedigree firması en çok satan modelini, tamamen eklemli “Active Sindy”yi satışa sundu. Bu modelin Ballerina versiyonunda ufak bir yüz yenilemesi ile 15 tane eklem bulunuyordu.

Hasbro’nun Amerika’da yürüttüğü Sindy pazarlama planına uygun olarak 90’lı yıllarda çok güzel görünüşlü, gözde ve popüler bir Sindy ortaya çıkmıştı. Yeni yüzyıl için yeni bir makyaj ile Sindy’nin ten rengi açılmıştı ve yetişkin görünüşünden kendi orijinal genç görünüşüne geri dönüyordu. Sindy Petite modeli “Sindy, tıpkı benim gibi!” sloganıyla sunulmaya başlandı.

1980’lerde, özellikle Mark ve Marie adındaki iki arkadaşının Sindy’nin dünyasına katıldıkları 1986 yılında, Sindy birçok değişiklik daha gördü. Dallas dizisinden alıntı yapılarak tasarlanan “Southfork” modelinde, Sindy’nin kendi evi, arabası, spor salonu ve buz pisti yer alıyordu. 1987’den itibaren Hasbro yönetiminin uluslararası marka genişletme planı çerçevesinde, geniş elbise ve aksesuar seçenekleriyle birçok yeni ve renkli bebek çeşitleri eklendi.

63


YAZ’13

Sindy’nin orijinal vücut kalıbı ve yüz hatları ve yüz çizimleri eşsiz ve çok özel niteliktedir. Genç, hayat dolu, eğlenceli ve masum, Sindy’yi en iyi tanımlayan kelimelerdir.

50. yıldönümü olan 2013 yılında ise,”Peri Masalları”nı geride bırakan Sindy, artık gençlik modasına ayak uyduran ve orijinal görüntüsüne geri dönen bir bebek olarak karşımıza çıkıyor. 70-80’li yıllardaki orijinal kalıplarıyla birlikte, çeşitli giysi ve aksesuarlarıyla piyasaya çıkmaya hazırlanıyor. Bunlarla birlikte orijinal ve doğal güzelliğini ortaya çıkaran yeni yüz ifadeleriyle de herkesi hayran bırakacak gibi. 1963 yılında, hiç kimse Sindy’nin İngiltere’de son 50 yılın en çok sevilen ve en çok satan genç bebek markası olabileceğini tahmin edemezdi. Bugün yenilenen yüzü ve koleksiyonuyla belki de her zamankinden daha görkemli bir Sindy’yi görüyoruz! Sindy’nin Yeni Yüzü! Sindy, uzun yıllar milyonlarca genç kızın en iyi arkadaşı, moda ikonu ve rol modeli oldu ve hâlâ da modayı seven ve takip eden 4-8 yaş grubu genç kızların hayat tarzlarını ve giyim-kuşam zevklerini yansıtmaya devam ediyor. Yıldönümüne özel yeni koleksiyonda, orijinal ve klasik doğal güzelliğini ortaya çıkaran yeni yüz ifadesi, her yöne rahat hareket edebilen bir vücudu ve gelecek yılın trendi olacak giysi ve aksesuarlardan oluşan gardırobu ile göz kamaştırıyor.

64

Bunlar birçok firmanın bebek markaları için tanımladıkları ancak kalite olarak gerçekte ulaşamadıkları değerlerdir. İşte Sindy, tam olarak bu kavramların, görüntüsü ve doğal güzelliği ile örtüştüğü en güzel oyuncak bebek markasıdır. Sindy’nin gözleri sağ tarafa bakar, geleneksel olarak derin mavi gözlerindeki ışıltıyı yayan beyaz noktalı büyük ve siyah gözbebekleri vardır.

Sonuçlara baktığımızda, yıllardır Sindy’nin aşırı genç duruşundan ziyade, kendinden emin görünüşü ile herkesi kendine çektiği görülmektedir. Piyasada Sindy bebeklerinin saçları ortadan ayrılır, saç rengi seçenekleri soluk sarı, koyu kestane ve siyahtır. Uzun kirpikleri ise her zamanki gibi siyahtır. 70’li yıllarda ve 80’lerin başında Sindy’nin yüz kalıbında ve saç kısımlarında değişiklikler yapılmıştı. İşte o zaman değişen bu stil ve klasik yüzü, 2013 yılında yıldönümü koleksiyonunda kullanılmak üzere seçildi. Sindy’nin yeni yüz çizimi ve hatları, kalıba tamamen günümüze uygun bir görünüm kazandırıyor, yeni saç stilleri de göz kamaştırıcı bir görünüm veriyor. Bugünün Sindy’si, tüm dünyadaki “Sindy Kızları” için, onu 1 numaralı oyuncak markası yapan her şeyi içinde barındırıyor. Sindy ‘nin İlkleri - İlk kez 1963 yılında sarışın, esmer ve kestane rengi saçlarla üretildi. Talepten dolayı sarışın Sindy, esmer Sindy’den daha zor bulunuyordu. - Mini etek ve şort tasarımlarımın çoğunu ünlü tasarımcı Mary Quant hazırladı. - Sindy’nin ilk arkadaşının adı Paul, bu adı o zamanki ünlü müzik grubu Beatles’ın üyelerinden Paul McCartney’den aldı. Kurgu olarak Sindy, Paul ile bir dansta tanışır. - Önceleri Sindy bebekleri kapalı ambalajlarda satılıyordu, 1969’dan sonra müşterilerin içerisindeki Sindy’yi, giysilerini ve aksesuarlarını net görebileceği saydam pencereli kutu içerisinde satışa sunulmaya başlandı. Türkiye’de Sindy 2013 yılında, 50. Yaş Gününü kutlayan Sindy’nin moda konsepti, koleksiyonları ve dizaynları yeniden tasarlandı ve bu yıl içerisinde büyük global bir


Sindy

®

© 2013 Pedigree Dolls and Toys Limited. is a registered trademark of Pedigree Dolls and Toys Limited.

MARKA, LiSANS ve MEDYA DERGiSi

marka ve lisans programı ile çıkış yakalayan Pedigree Dolls & Toys firması, Türkiye’de de LİSANS MEDYA YAYINCILIK REKLAM PAZ. DAG. VE DIŞ TİC. LTD. ŞTİ. ile anlaşarak, lisans acenteliği anlaşmasını imzaladı.

yakalayacağını belirten Lisans Medya yetkilileri, hem perakendede, hem lisanslamada hem de dijital alanda Sindy markasının çok güçlü şekilde yer alacağını, ciddi reklam ve tanıtım yatırımlarının yapılacağını kaydetti.

Sindy Türkiye lisans acentesi olan Lisans Medya firması, yakın zamanda İngiltere, Avrupa, Türkiye, Orta Asya ve Orta Doğu’da, orta vadede ise Amerika ve diğer bölgelerde Sindy markasının büyük reklam ve tanıtım faaliyetleri ve pazarlama yatırımları ile güçlü bir ticari sıçramanın olacağını ve yeni yüzüyle, göz alıcı konseptleriyle ve aksesuarlarıyla Sindy bebeklerinin artık tüm raflarda yer alacağını müjdeledi.

Özellikle sosyal medyada Sindy markasının arkasında duracaklarını, devamlı Sindy hayranları ile iletişimde ve etkileşimde bulunacaklarını belirten Lisans Medya genel müdürü M.Esat Yalvak, aynı zamanda lisansiyelerle düzenli işbirliği ile yakın temas halinde olacaklarını, perakende tanıtımlarına ve dijital medya planlamasına ağırlık vereceklerini ifade etti.

Hâlihazırda Türkiye’de 4 firmanın Sindy lisanslarına sahip olduğunu ve tüm marketlerde onlarca ürünlerinin bulunduğunu ifade eden firma yetkilileri, yılbaşında lisansiye sayısının en az 10 olmasını beklediklerini ifade ettiler. 2013 yılı ve sonrasında, Sindy markasının Türkiye’de çok güçlü bir ivme

ve çok güçlü perakende tecrübesi ve finansal yapısı olan üretici firmaları, işbirliği yapmak üzere beklediklerini söyledi.

Karşılıklı güvene ve inanca dayalı işbirliğine her zaman açık olduklarını belirten M.Esat Yalvak, marka ile ilgilenecek lisansiye firmalarla uzun vadede Kazan-Kazan prensibi ile çalışmak istediklerini belirtti. Son olarak Lisans Medya firması olarak yeni dönemde birçok ürün kategorisinde lisans vermeye hazır olduklarını

65


YAZ’13

RÖPORTAJ

LİSANSINI ALACAĞINIZ MARKA

NE KADAR GÜVENİLİR?

Günümüzde lisans pastasının büyük bölümü dünya devleri arasında paylaşılırken, son dönemde daha küçük ölçekli firmaların da lisans piyasasında boy göstermeye başladığını görüyoruz. Lisansa veren markanın büyüklüğü ile lisans alana getireceği kar orantılı olabilir. Peki, markanın güvenilirliği de büyüklüğü ile orantılı mıdır? Lisans alan yerli firmaların mutlaka dikkat etmesi gereken noktalar nelerdir? Kenaroğlu Avukatlık Bürosu’ndan Av. Yasemin Kenaroğlu, “Markanın şöhretinden ve getireceği kardan önce, markanın Türkiye’de kime ait olduğunun ve mülkiyetine ilişkin bir ihtilaf bulunup bulunmadığının araştırılması gerekir” diyor. ve karlılık oranları ve getirisi belli ve neredeyse garantili dünya devir firmalardan lisans almayı tercih ediyorlar. Bu alternatifte risk ve lisans ücretleri dolayısıyla da karlılık göreceli olarak daha düşük oluyor. Hukuki açıdan hangi grup daha riskli bir adım atmış oluyor derseniz, bizim için hiçbir genellemede bulunmak mümkün değil. Her bir markayı ve her bir lisans ilişkisini kendi içerisinde, diğerlerinden bağımsız olarak değerlendirmek gerekiyor.

Girişimciler bir marka üzerinde lisans almaya karar verirken hangi aşamalardan geçiyor? Bugüne kadar gözlemlediğimiz kadarıyla, Türkiye’de girişimciler lisans konusunda iki farkı eğilim gösteriyorlar. İlk grupta yer alanlar henüz yerli piyasaya girmemiş, duyulmamış, genellikle yeni ürün ya da hizmet gruplarına ilişkin ve yüksek kar getireceğine inandıkları yabancı markalara yöneliyor. Burada girişimci henüz duyulmamış bir ürün ve markasını yerli piyasaya sokacağı için daha büyük risk alıyor ama kar beklentisi de çok daha yüksek oluyor. İkinci grupta yer alan girişimciler ise dünya çapında tanınmış, şartları sağlayan hemen her girişimciye lisans veren

66

Lisans alan yerli girişimcilerde gözlemlediğiniz en yaygın hata nedir? Biz hukukçular bir resme baktığımızda hep nerede bir eksiklik, hata ya da aykırılık var diye düşünürüz ve önce olumsuz noktalara odaklanırız. İyi ve güzel olanları ancak olumsuzlukları aştıktan sonra görebiliriz. Ticaretle uğraşan insanlarda ise bunun tam tersi bir yaklaşım görüyoruz. Parlak bir iş fikri ile karşılaştıklarında öncelikle olumlu, kar getirebilecek noktalara ve sonuca en hızlı ulaşacakları yöntemlere odaklanıyorlar. Böyle olunca fikir aşamasında karşılaşıp, üstesinden gelebilecekleri ya da almak istemeyecekleri risklerle projeye dahil olduktan sonra yüzleşiyorlar. Bu sıkıntıyı en çok yaşadığımız alanlardan biri de lisans sektörü. Parlak, kar marjı yüksek, kısa sürede çok yol alınabilecek bir marka keşfe-

den girişimci, bu keşfin verdiği heyecanla finansal açıdan analiz ettiği markayı, hukuki açıdan değerlendirmiyor. Oysa finansal beklentilerinizin gerçekleşmesi, ancak sorunsuz bir hukuki alt yapı ile mümkündür. Lisans alan ya da almayı düşünen girişimcilerin aldığı en büyük risk ya da en sık yaptıkları hata da markanın hukuki durumunu analiz etmemeleri. Markanın hukuki durumunu analiz etmeden yola çıkmak, lisans alan tarafa en fazla ne kaybettirebilir? Sahip olduğu her şeyi kaybetmesine yol açabilir. Her şey kavramını burada bilinçli olarak kullanıyorum. Hukuki anlamda riskli bir markanın lisansını alır ve bu markayı taşıyan ürünlerin veya hizmetlerin ticaretini yaparsanız, en iyi niyetli tahminle elde etmeyi umduğunuz kardan olursunuz. Dahası yaptığınız yatırımdan, harcadığınız tüm zamandan olmanız da ihtimaller arasında. En kötüsü ise, kendinizi “suç” teşkil eden bir eylemin içinde bulmanız ve ciddi cezai yaptırımlarla karşılaşmanızdır. Lisans alan bir kişinin kendisini suç teşkil eden bir eylemin içinde bulması nasıl söz konusu olabilir? Bildiğiniz gibi markalar üzerinde de, tıpkı menkul ve gayrimenkul mallarda olduğu gibi, mülkiyet hakkı söz konusudur. Biz buna fikri mülkiyet diyoruz.


MARKA, LiSANS ve MEDYA DERGiSi

Yürürlükte olan marka mevzuatımız uyarınca, bir başkasına ait markanın, onun izni olmaksızın kullanılması, hukuka aykırıdır, dahası suçtur. Marka üzerindeki mülkiyetin kime ait olduğu iki şekilde belirlenebilir. Eğer marka tescilliyse, tescil sahibi, marka üzerindeki her türlü hakkında sahibidir. Tescilli olan tüm markalar bu gruba girer. Ancak tescilli olmayan markalar da vardır. Bunların mülkiyeti markayı yaratan, piyasada ciddi biçimde kullanan ve belirli bir bilinirliğe, maddi değere kavuşturan kişidir. Her iki durumda da, gerek tescilli, gerek tescilsiz marka üzerinde sahip olunan haklar, sadece ilgili ülkede geçerlidir. Örneğin Almanya’da bilinen ve yine Almanya’da tescilli olan bir hazır giyim markasının sahibi olan Almanya menşeli X firmasının, söz konusu marka üzerinde Türkiye’de hiçbir hakkı olmayabilir. Hatta bu markanın Türkiye’de bir başka firmaya ait olması dahi mümkündür. İşte karşılaşılabilecek en büyük sorun da budur. Şöyle düşünelim; Almanya’da bir fuarda gördüğünüz ve çok beğendiğiniz marka üzerinde lisans almaya karar verdiniz. Marka sahipleriyle görüştünüz. Gerçekten de Almanya’da çok sayıda perakende satış mağazaları, yüksek kapasiteli üretim merkezleri ve hatırı sayılır bir müşteri kitleleri var. Markayı Türkiye’ye getirmeye karar verdiniz ve lisans anlaşması imzaladınız.

Türkiye’de büyük reklam harcamaları yaparak markanın lansmanını da gerçekleştirdiniz ve ilk satış mağazalarınızı açtınız. Ancak markanın Türkiye’de de Almanya menşeli X firmasına ait olup olmadığını araştırmadınız. Açılış sonrası ilk gün, markanın Türkiye’deki tescil hakkı sahiplerinin avukatlarını mağazanızda arama el koyma işlemine nezaret ederken bulabilirsiniz.

değil. Aksine dünya devi, tanınmış markalar yerli piyasada daha çok dikkat çekiyor. Pek çok dünya devir marka Türkiye’de yerli kişi ya da firmalarca kendi adlarına tescil ettiriliyor. Bu durumda dünyanın en meşhur markalarından birinin, Türkiye’deki hakları, yaptırılan tescil hükümsüz kıldırılıncaya kadar, o yerli kişi veya firmaya ait oluyor.

Zira lisansını aldığınız marka, Türkiye’de sizin lisans aldığınız firmadan başka birilerine aitse, ki bu sık karşılaşılabilen bir durumdur, o markayı taşıyan ürünleri Türkiye’de satmanız, marka tecavüzü teşkil eder. Hem para, hem de hapis cezasına tabi bir suçtur. Yani lisanslı ürün satma hayali ile yola çıkıp, taklit ürün satanlarla aynı kefeye konulabilirsiniz. Bu durumda maddi kayıplara, itibar kaybı ve iş kaybı da eklenecektir.

Yani lisans hakkını almayı düşündüğünüz çok ünlü bir markanın da Türkiye’deki haklarının bir başkasına ait olması mümkündür. Bu anlamda bir genelleme yapmamak ve markanın büyüklüğünü bir kenara bırakarak, Türkiye’de kime ait olduğunu mutlaka ve çok iyi araştırmak gerekir.

Dolayısıyla, lisans almayı düşünen herkesin yapması gereken ilk şey, markanın, lisanslı ürünü üreteceği/ürettireceği ve satacağı ülkelerde, kime ait olduğunu araştırmaktır. Bazen sadece tescilli olup olmadığını kontrol etmekte yeterli olmayabilir. Tescilin yanı sıra, tescil üzerinde hak iddia eden, örneğin lisans vereni dava eden başka firmalar olup olmadığına dahi bakmak gerekir. O halde lisans alınacak markanın dünyaca tanınmış bir marka olması daha az risk taşır diyebilir miyiz? Aslında bu sonuca varmak mümkün

Lisans alma aşamasında dikkat edilmesi gereken başka önemli riskler var mı? Lisans sözleşmesinin çok iyi analiz edilmesi gerekir. Sözleşme ile verilen hakların kapsamı nedir? Hangi coğrafya için geçerlidir? Süre sınırı var mıdır? Marka sahibinin, aynı ülkede başka firmalara da lisans vermeye devam etmesi mümkün mü ve bu durum lisans alan için kabul edilebilir mi? Markaya üçüncü kişilerce herhangi bir tecavüz söz konusu olur ise, lisans alan doğrudan müdahale etme hakkına sahip mi, yoksa marka sahibinden izin mi alması gerekiyor? Tüm bunlar oldukça önemli ve iyi analiz edilmezse büyük hayal kırıklıklarına neden olabilecek hususlar.

67


YAZ’13

HABER

TÜRKİYE’NİN EĞLENCE VE MEDYA SEKTÖRÜ 2017 YILINDA 17,5 MİLYAR DOLARA ULAŞACAK PwC’nin yıllık ‘Küresel Eğlence ve Medyaya Bakış 2013-2017’ raporu yayınlandı. Eğlence ve Medya sektöründeki tüketici harcamalarında yakın vadede geleneksel medya hakimiyeti devam edecek. Dijital tüketimi dijital gelire dönüştürme çabaları artarak sürecek. 2012 yılındaki dijital içerikli toplam tüketici E&M harcamasının %9’u 2017 yılında ancak %16’ ya ulaşabilecek.

PwC’nin yıllık “Küresel Eğlence ve Medyaya Bakış 2013-2017” raporuna göre, dünya çapında, tüketicilerin Eğlence ve Medya sektörü (E&M) içerik ve deneyimlerine erişimi gittikçe artan internet erişimi ve akıllı cihazlara sahip olanların sayısının hızla artmasıyla, küresel olarak demokratikleşiyor. Türkiye’de ise son yıllarda çift basamaklı büyüme oranları yakalayan E&M sektörünün aynı eğilimi devam ettirmesi bekleniyor. 2012 yılında Türkiye’de 10,2 milyar doların üzerinde büyüklüğe ulaşan sektörün, 2013’ün sonunda’ 11,6 milyar dolara, önümüzdeki 5 yılda ise yıllık ortalama % 11,4 büyüme ile 2017 yılında yaklaşık 17,5 milyar dolara ulaşması öngörülüyor. PwC tarafından yayınlanan rapora göre; önümüzdeki beş yılda dünyada, dijital olmayan medyaya yapılan harcamalar hakim olacak ancak dijital olarak ulaştırılan medya ile ilgili harcamalar gittikçe büyüyecek. Dijital alandaki teknolojik yenilikler sektörün yeni çalışma ruhsatı haline geldikçe, E&M işletmeleri müşteri anlayışı ve iş modeli ve işletme kıvraklığı açısından oyunu bir adım öteye götürmeye devam edecekler. Raporun kapsadığı 2013-2017 dönemi boyunca; Çin, Brezilya, Hindistan, Rusya, Orta Doğu ve Kuzey Afrika, Meksika, Endonezya ve Arjantin toplam E&M gelirlerindeki paylarını yaklaşık iki ka-

68

tına kadar yükselterek bu alandaki en büyük büyümeleri gerçekleştirecekler. Bu pazarların ortalama yıllık bileşik büyüme oranı (YBBO) bütün olarak 2017 yılında öngörülen toplam küresel E&M gelirlerinin %22 sine, yani 2008’deki %12’lik oranın neredeyse iki katına denk gelecek. Kuzey Amerika, Batı Avrupa ve Asya Pasifik’teki daha olgun ve teknoloji açısından daha üstün pazarlar ise, küresel değişimi E&M hizmetlerinin dijital tüketimine yönlendirmede etkili olacak.

törü önümüzdeki 5 yılda da bu büyüme eğilimini sürdürecek. 2012 yılında Türkiye’de 10,2 milyar doların üzerinde büyüklüğe ulaşan sektörün, 2013’ün sonunda’ 11,6 milyar dolara ulaşması bekleniyor. Sektörün önümüzdeki 5 yılda ise yıllık ortalama % 11,4 büyüme ile 2017 yılında yaklaşık 17,5 milyar dolara ulaşması öngörülüyor.

Türkiye çift basamaklı büyümesini sürdürecek

“Hızlı büyüyen birçok pazarda olduğu gibi Türkiye’de de, altyapının geliştirilmesinin yanı sıra eğlence ve medya deneyimi için para harcamaya eğilimli ve hızla gelişmekte olan orta sınıf tüketici-

Türkiye’de son yıllarda çift basamaklı büyüme oranları sergileyen E&M sek-

PwC Türkiye Eğlence ve Medya Sektörü Lideri Murat Çolakoğlu sonuçları şöyle değerlendirdi:


MARKA, LiSANS ve MEDYA DERGiSi

nin artması büyüme oranlarını destekliyor. bazı kilit segmentlerde genel büyüme oranlarını destekliyor.” Türkiye’ye ilişkin diğer sonuçlar Türkiye’deki internet erişimi piyasası önümüzdeki beş yıl içinde patlama yaşarken, gelirler 2012 yılındaki 2,72 milyar dolar seviyesinden 2017 yılında 7,25 milyar dolar seviyesine doğru büyük bir artış gösterecek. Mobil internet hizmetleri ise uygun fiyatlı akıllı telefonların büyük oranda elverişli olması ve nispeten düşük sabit-geniş bantlı giriş nedeniyle büyümenin başlıca itici gücü haline gelecek. Bu sektörün gelirleri 2012 ila 2017 yılları arasında %36,5 düzeyinde bir CAGR artışıyla 4 milyar dolara ulaşırken, abonelikler bu dönem boyunca %27,9’luk bir CAGR artışıyla 47,1 milyona yükselecek. Nispeten hâlâ sağlam durumda olan gazete yayıncılığında, 2008 yılında 558 milyon dolar düzeyinde olan ve 2012 yılında 618 milyon dolara ulaşan reklamcılık gelirinin 2017 yılı sonuna ka-

dar %6,5’luk bir CAGR ile 848 milyon dolara çıkması bekleniyor. Reklamcılık, 2010 yılında başıca gelir kaynağı olarak kopya satışlarını geride bıraktı. Genç ve teknoloji meraklısı nüfus, gazete yayıncılığındaki dijital büyümedeki en önemli gücü oluşturuyor. Türkiye’deki hane halklarının %41’i geniş bantlı erişime sahip ve bu rakamın 2017 yılına kadar %52’ye çıkması öngörülüyor. Gazeteler kendi çevrimiçi varlıklarını arttırmak suretiyle yanıt veriyor, fakat kendi başlıklarının internet versiyonlarını para olarak tedavüle koymak başka yerlerde olduğu gibi Türkiye’de de zorluk teşkil etmeye devam edecek. Türkiye’de 2012 yılında 420 milyon dolar büyüklüğe ulaşan filme alınmış eğlence sektörünün değeri %6,2’lik bir CAGR artışıyla seviyesinden 2017 yılında 568 milyon dolara ulaşacak. İnternet üzerinden çalışan televizyon sistemiyle (OTT) film yayını hizmetlerinin geliri, beş yıllık dönemde %77,0’lık CAGR artışıyla 39 milyon dolara yükselerek en güçlü büyümeyi sergileyecek. 2012 yılındaki bu rakam sadece 2 mil-

yon dolar düzeyinde gerçekleşti. Hem Robert Redford’un kurduğu ödemeli televizyon Sundance Channel hem de 100’den fazla ülkede talep üzerine video hizmetleri veren İsviçre merkezli Viewster, Türkiye’de VOD platformlarını piyasaya sürme yönündeki planlarını duyurdular. Sinema gişesi de 2012 ila 2017 yılları arasında oldukça güçlü bir performans sergileyecek. Türkiye’deki gişe geliri 2012 ila 2017 yılları arasında %5,4’lük bir CAGR artışıyla 288 milyon dolara yükselecek. Giriş ücretleri %1,9 düzeyinde bir CAGR artışıyla 46 milyon dolara çıkarken, bilet fiyatları aynı beş yıllık dönem boyunca %3,5’lik bir CAGR artışıyla 6,26 milyon dolara yükselecek. Dünyada fırsatlar ve zorluklar piyasalara göre farklılık gösteriyor Dünyada dijital yenilikler ve büyüme E&M sektörünün görünümüne hakim olmaya devam ederken önümüzdeki yıllarda yeni trendlerin ortaya çıkması öngörülüyor.

69


YAZ’13

RÖPORTAJ

TALKING FRIENDS ÇILGINLIĞI

ŞİMDİ TÜRKİYE’DE... Mega Oyuncak adını özellikle lisanslı ürünleriyle sık sık duymaya başlayınca neler olduğunu merak ettik ve bizi güzel bir röportaja götüren bir ziyarette bulunduk. Mega Oyuncak Genel Müdürü Hakan Yeşilbağ’ın yoğun programından biraz çaldık ve röportajımızı gerçekleştirdik.

popüler, kalite güvencesi altındaki oyuncakları halkımızla buluşturmak ve markalı oyuncak pazarında büyük oyuncular arasında aldığımız yeri daha da yukarılara taşımak. Bu amaç doğrultusunda yoğun pazarlama çalışmalarına devam edeceğiz. Bununla birlikte geçtiğimiz dönemde markalı ürünlerimizle pazarda önemli başarılara imza attığımızı söylemeden geçemeyeceğim. Özellikle ülkemizde, Blazing Teens Yo Yo ve Flash&Dash’te, yayınlanan çizgi diziler ile birlikte güçlü pazarlama destekli aktiviteler gerçekleştirerek yurtdışında birçok Avrupa ülkesine emsal gösterildik. Hakan Bey, Mega Oyuncak yeni bir firma değil ancak özellikle son dönemde başarılı işlerle adını çok sık duymaya başladık. Mega Oyuncak’ta neler oluyor? Mega Oyuncak 2007 yılından itibaren ithalatçı kimliğiyle özellikle markalı pazarda oyuncak sektörüne hizmet vermektedir. Türkiye oyuncak sektörü hızla büyüyen ve içinde barındırdığı değişken dinamikleriyle olumlu yönde gelişen bir pazar. Mega Oyuncak olarak benimsediğimiz vizyon, oyuncak sektörüne dünyada marka olmuş,

70

Mega Oyuncak olarak misyonumuz, büyüyen markalı oyuncak pazarındaki yatırımlarımıza devam ederek sektörün gelişimine olumlu yönde etkide bulunmaktır. Gelecek dönemde çizgi dizi, sinema filmi ve güçlü pazarlama destekli, yeni markalı ürünlerimizi pazara sunacağız. Özellikle 2013 yılının ikinci yarısında çok ciddi yatırımlarımız olacak. Bu doğrultuda amacımız çocukların zevkle oynayacakları, oynarken becerilerini geliştirebilecekleri ve en önemlisi onların diledikleri oyuncaklarla buluşmalarını sağlamak olacaktır.

Mega Oyuncak’ı bundan sonra daha sık duyacağız galiba… Talking Friends’i soracak olursak, nedir bu Talking Friends çılgınlığı? Mega Oyuncak’ın bu marka ile ilgili çalışmalarından, hedeflerinden bahseder misiniz? Talking Friends, Mega Oyuncak ve sektörümüz adına bizi çok heyecanlandıran önemli projelerimizden birisidir. Nisan ayı itibariyle Talking Friends’in Türkiye distribütörlüğünü ve tüm lisans haklarını almış bulunuyoruz.


MARKA, LiSANS ve MEDYA DERGiSi

Kısaca belirtmem gerekirse bu kadar ciddi ve büyük bir projenin tüm lisans ve oyuncak dağıtım haklarının Mega Oyuncak üzerinden yürütülmesi bize büyük bir gurur ve heyecan veriyor. Doğru yürütülen her işin sektörümüze de olumlu katkıları olacağından ve Mega Oyuncak olarak yaptığımız projelerin bu anlamda da değer taşıdığını düşündüğümüz için ayrıca mutluluk duyuyoruz.

Talking Friends adı altında 14 karakter bulunmaktadır. Bu sene öne çıkan karakterlerimiz Tom Cat, Angela, Ben, Ginger, Pierre ve Gina olacaktır. Önümüzdeki dönemlerde diğer karakterler, oyuncak mağazalarında tüketiciyle buluşmak üzere raflardaki yerini alacaktır.

Talking Friends, dünyada ve ülkemizde iPhone ve Android uygulamalarından dolayı bilinirliği ve popülerliği çok yüksek olmakla beraber oyun değeri açısından yaş sınırı da bulunmamaktadır. Bu da ürünün talebi açısından oldukça geniş kitlelere ulaşmamızı sağlamaktadır.

Konularında uzman 7 mühendisin Outfit 7 şirketi adı altında geliştirdiği Talking Friends’in ilk aplikasyonu Temmuz 2010’da piyasaya sürüldü.

Talking Friends’i pazara sunduğumuz andan itibaren çok ciddi satış ivmesi yakaladığımızı söylemeden geçemeyeceğim. Bu ivmede ürünün tüketici tarafından büyük bir heyecanla bekleniyor olması ve biraz önce ifade ettiğim üzere yaş sınırının bulunmaması büyük bir etken. 4 yaşındaki bir çocuk da 70 yaşındaki bir yetişkin de Talking Friends’e aynı heyecanla yaklaşıyor. Talking Friends severlere güzel bir haberimiz de, gelecek dönemde animasyon çizgi dizisiyle yayında olacağıdır.

Peki, Talking Friends nereden geliyor ve nasıl karakterlerden oluşuyor?

düşünülemez. İşimize ve sektöre ciddi yatırımlar yapmaya devam edeceğiz. Mega Oyuncak olarak insan kaynaklarına yönelik yatırımlarımız da devam ediyor. Bu yıl pazarlama ve satış departmanlarımıza ağırlık vererek organizasyonumuzu genişletiyoruz. Hedeflerimiz arasında, büyüyen ekibimiz ve dağıtım kanallarımızla markalı ürünlerimizi tüketiciyle her mecrada buluşturabilmek olacaktır.

Bugün itibarı ile Talking Friends’in 230 ülkede, 600 milyonun üzerinde aplikasyonu indirildi, aylık 120 milyon aktif kullanıcısı var ve her ay Youtube’da 25 milyon ziyaretçisi bulunmaktadır. Ayrıca Talking Friends adı altında bugün itibariyle 14 adet karakter bulunmakta. Mega Oyuncak olarak hedeflerinizden bahsettiniz. Mega Oyuncak hedeflediği bu yolda mı ilerleyecek yoksa farklı açılımlar da olacak mı? Daha önce de bahsettiğim gibi sektörün bu kadar hızlı ve dinamik olduğu ortamda bizlerin değişmeden kalması

71


YAZ’13

HABER

DÜNYA OYUNCAK DEVİ HASBRO

İŞ ORTAKLARIYLA BULUŞTU Markalı oyun ve oyuncak sektörünün en büyük lisansörlerinden biri olan Hasbro, markalar ve lisans dünyasındaki zenginlik ve yeniliklerini 11 Haziran’da Kanyon sinemasında düzenlenen toplantıda lisansiyerleri ve müşterileriyle paylaştı. Yaygan Çanta ise Transformers okul çantaları ve kırtasiye ürünlerini yenileyerek okul sezonunda çocuklarla buluşturuyor. Ayrıca bir sonraki sezonda My Little Pony okul çanta ve malzemeleri Yaygan kalitesi ile üretilmeye başlanacak.

Hasbro, dünyanın en büyük lisansörlerinden biri Markalı oyun, oyuncak ve eğlence devi Hasbro, toplantıda bahsedilen “franchise marka” vizyonuyla bu markalarda sadece oyun ve oyuncaklar sunmakla kalmıyor; markalarını, sinema filmleri, çizgi diziler, televizyon programları, lisanslı ürünler, dijital dünyaya uyarlanan versiyonlar ve etkinlikler ile destekleyip sevenlerini 360 derece saran bir eğlence dünyası yaratıyor.

Amerikan License! dergisinin her yıl dünya çapında hazırladığı en büyük 125 lisansörün yer aldığı listede, 2012’de 12. sıradan 7. sıraya yükselen Hasbro; giyim, aksesuar, ayakkabı, ev tekstili ve tekstil, çanta ve kırtasiye, gıda, yayın, dijital oyunlar gibi kategorilerdeki lisanslı ürünlerini iş ortaklarıyla geniş kitlelere ulaşıyor. Hasbro Türkiye, güçlü iş ortaklarıyla lisans sektöründe de büyüyor Türkiye’de de Hasbro sayılı lisansör firmalar arasında yer alıyor. Hasbro Türkiye Lisans Departmanı, Hasbro markalarının lisans programlarını yürütürken markaların pazardaki gücünü ve payını büyütmesine katkıda bulunuyor. Oyuncakların yanı sıra My Little Pony’nin nevresim takımları, pike ve battaniyeleri Taç kalitesi ile çocukların odalarını süslüyor. My Little Pony’nin yanı sıra Transformers ve Furby yatak takımları da Taç-Zorluteks Tekstil tarafından üretiliyor.

72

Ceren Kırtasiye, Play-Doh ve Littlest Pet Shop Minişler kırtasiye grubu ve okul çantalarını; Egmont ve Aventura Yayıncılık, Transformers, Play-Doh ve My Little Pony dergi ve kitaplarını; Keskin Color ve Gıpta Kırtasiye, Littlest Pet Shop ve Transformers kağıt kırtasiye gruplarını; Ege Bal, Transformers ve My Little Pony ballarını; Prestij Saat, Nerf güneş gözlüklerini çocukların beğenisine sunuyor. Daha pek çok lisansiye/ iş ortağı ile her marka için farklı çalışmalar yürütülerek çocukların yaşam alanlarında Hasbro markaları yerlerini alıyor. Hasbro Türkiye, pek çok tüketici kampanyası ve etkinliğine iş ortaklarını da dahil ederek karşılıklı işbirliğini geliştiriyor ve güçlendiriyor.


MARKA, LiSANS ve MEDYA DERGiSi

TALKING FRIENDS TÜRKiYE TEK lisansiyesidir. Telefon: 0212 653 56 13 e-mail : destek@megaoyuncak.net Adres : Maltepe Mah. Cevizlibağ Mevkii Mevlevihane Yolu Cad. No:7 Topkapu Zeytinburnu / İSTANBUL

23


YAZ’13

RÖPORTAJ

SINDY

“TIPKI SİZİN GİBİ” 1963’ten beri İngiltere’de ve tüm dünyada bir fenomen haline gelen ve bu yıl 50. Yaşgünü kutlanan SINDY oyuncak bebek markasının sahibi Pedigree Dolls & Toys firmasının yetkilisi Denise Deane ile SINDY markasının geçmişine ve günümüzdeki marka-lisans planlarına ilişkin kısa bir söyleşi yaptık. Kısaca kendinizi tanıtır mısınız? Sindy markasının İngiltere’deki merkez ofisinde Uluslararası Marka ve Lisans Müdürü olarak görev yapmaktayım. Hem İngiltere hem de Türkiye bölgeleri ile Sindy’nin 50. yıldönümü programına yönelik başlıca hedef bölgelerdeki lisanslama programından sorumluyum.

SINDY markasının tarihçesinden kısaca bahseder misiniz? Sindy, ilk kez 1963 yılında İngiltere pazarında en çok sevilen oyuncak bebek markası olarak tanındı ve sonrasında hem İngiltere’de hem de diğer birçok ülkede milyonlarca Sindy Kızı’nın kalbini kazandı. 70, 80 ve 90’lı yıllarda tekrar Hasbro’nun satışları sayesinde İngiltere ve Avrupa’da en çok satan oyuncak unvanını elde eden Sindy Bebekler bugüne kadar 150 Milyon adetin üzerinde sattı.

Denise DEANE - Uluslararası Lisans Müdürü Pedigree Group Ltd., UK

Sadece bebek satışlarından yıllık ortalama 100 Milyon Dolar ciroya ulaşıldı ve Amerika piyasasında da Sindy bebeklerinin lansmanına başlandı. Ancak sonrasında, Mattel firmasının Hasbro firmasını tartışmalı olarak satın alma teklifi Sindy’nin Amerika pazarına girişini engelledi. Ancak yine de Sindy’nin Amerika pazarına girme potansiyeli hala mevcut. Sindy’nin hitap ettiği yaş grubu nedir ve onu dünyadaki diğer oyuncak bebeklerden ayıran farklar nelerdir? Sindy özellikle 4-9 yaş grubuna hitap etmektedir. Onu farklı kılan özelliği ise milyonlarca kıza hiç değişmeyen pozitif bir rol model olması ve tıpkı onlar gibi doğal bir güzelliğe sahip olmasıdır. Doğal görünüşü ve duruşu hiç bo-

74


MARKA, LiSANS ve MEDYA DERGiSi

zulmadan “tıpkı senin gibi” sloganıyla yarım asırdır kızların en iyi arkadaşı olmayı başaran Sindy, günümüzde hâlâ hedef kitlesi olan hayranlarının beklentilerini ve ilgisini mükemmel şekilde yansıtmaktadır.

- Sindy koleksiyonerleri için Tonner firmasının tasarladığı özel Sindy nostalji bebekleri,

Sindy hayranları için yeni haberleriniz var mı? Devam eden herhangi yeni bir global pazarlama ve lisans programınız mevcut mu?

- Pedigree firması olarak 50. Yıldönümü programı ile bu harika etkinliği pekiştirmek adına nostaljik içerikli www.vintagesindy.com web sitesini yakın zamanda açıyoruz. Yakın zamanda tüm dünyadaki Sindy hayranları bu sitede Sindy’nin tarihi ile birlikte Sindy hayranlarının on yıllardır bize gönderdikleri çeşitli hikayeleri, hatıraları ve fotoğrafları da bulabilecekler. Bunların yanında Eylül 2013 ve Eylül 2014 dönemleri arasında yani 1 yıl boyunca birçok yenilik, çeşitli tanıtımlar, aktivite ve eğlenceli içerikler hayranlarıyla buluşuyor olacak.

2013 yılında 50. yaş gününü kutlayan Sindy’nin Eylül 2013’ten itibaren 1 yıl boyunca birçok içerik, yenilik ve etkinlikle birlikte bu özel yılı daha özel ve kalıcı hale getirmeye çalışacağız. Bu yenilikler ve etkinlikleri şöyle sıralayabiliriz: - Yeni ve gelişmiş tasarım katalogu ve web sitesi ile yeni marka konumlandırması ve desteği, - Vintage Sindy hayranları için Eylül 2013’ten Ocak 2014’e kadar sürecek olan, Londra’daki Moda ve Tekstil Müzesinde çok özel ve etkili bir Vintage Sindy sergisi. - Ünlülerin yer alacağı bir kokteyl partisi, - 50. Yıldönümüne özel websitesi,

- Vintage Sindy yeni ticari ürün serisinin lansmanı,

- 50. Yıldönümüne özel, birçok organizasyonla ortak çalışmalar ve projeler için anlaştık. Göğüs kanserine dikkat çekmek için Pink Ribbon Yardımlaşma Derneği ile anlaştık. - Ayrıca Sindy Güneybatı İngiltere bölgesi için bir sembol haline geldi ve aileler için tüm ilgi çekici tatil yerlerini keşfediyor.

75


YAZ’13

ve oraları tanıtan bir turizm elçisi oluyor. Bu tatil yerlerinin kendi web sitelerinde, bloglarında ve sosyal medya hesaplarında daima tatilcilerle etkileşimde oluyor. Sindy, yıl içerisinde başka birçok sosyal etkinlikte ve tanıtımda yer alacak, güzel ve yeni haberlerle gündemde olacak. Türkiye’de Sindy için marka konumlandırması ve ticari faaliyetleri geliştirmeye yönelik planlarınız nelerdir? Geçmişte Türkiye’nin Sindy ürünlerinin satıldığı başlıca pazarlardan biri olduğunu biliyorduk. Türkiye’de hâlâ Sindy ürünleri için iyi bir potansiyel, aşırı ilgi ve büyük talep olduğuna inanıyoruz. Zaten şu ana kadar kaydedilen satış raporları bunları doğruluyor. Bu nedenlerle, Türkiye’de son zamanlarda aldığımız bir kararla, ticari lisans haklarının dağıtılması için bir lisans acentesi ile çalışmaya karar verdik. Acentelik konusunda Türkiye’den birkaç büyük firmadan çok ciddi talepler geldi. Görüşme ve değerlendirmelerimizden sonra, Lisans Medya Yayıncılık Reklam Paz. Dağ. Ve Dış Tic. Ltd. Şti. ile çalışmaya karar verdik ve geçtiğimiz

76

günlerde acentelik anlaşmamızı imzaladık. Halihazırda Türkiye’de farklı kategorilerde Sindy ürünü üretip dağıtan 4 lisaniye firmamız bulunuyor. Furkan Group çadır, bisiklet, scooter, ev oyuncakları ve rol model setleri gibi bir kısım plastik oyuncak grubunun haklarını, SGM firması Sindy Dergisi’nin haklarını, İstikbal Mobilya nevresim takımı, yatak örtüsü, yastık kılıfı ve uyku seti gibi birkaç ev tekstili grubunun haklarını, Keskin Color firması da defter, defter kabı, resim defteri, tebrik kartı, çıkartma ve kaplama kağıtları gibi bir kısım kağıt grubunun haklarını elinde tutuyor. Lisans Medya lisanslama ve dijital marka tanıtımı ve marka geliştirme konularında tecrübeli bir ekibe sahip ve kendi yayınları olan License Time dergisi ile tanıtım yönünden kuşkusuz büyük bir desteğimizin olacağını bili-

yoruz. Bu ortaklıkla, Türkiye’de birçok yeni ve özel ürün grubunda üretim ve dağıtım yapacak güçlü lisansiyelerimizin sayısını artırmayı ümit ediyoruz. Tanınmış ve çok güçlü bir oyuncak bebek markası olması münasebetiyle, öncelikli olarak Türkiye’de Sindy bebek satışlarının başlayıp piyasada bu ürünlerin dağıtılıp raflarda yer almasını hedefliyoruz. Bu bağlamda, Sindy bebeklerini en iyi şekilde temsil edebilecek, onları etkin pazarlama ve geniş dağıtım kanalı ile dağıtabilecek güçlü finansal yapıya sahip bir distribütör aradığımızı belirtmek isterim. 50. yıldönümünü kutladığımız bu köklü markayı yeniden zirveye taşıyacak olan Sindy oyuncak bebekleri, piyasalarda diğer ticari ürünleri de arkasından sürükleyecek lokomotif ürün gamımız olacaktır. Halihazırda Türkiye’de tekstil-giyimden kırtasiyeye, çanta-aksesuar grubundan kitaplara, kozmetikten gıda ve meşrubat grubuna kadar birçok ürün kategorisinde lisans haklarının müsait olduğunu söyleyebiliriz. Röportajımıza katıldığınız için çok teşekkür ederiz.



Amerika ve Avrupa’da hızla yayılan ve gençler arasında en çok sevilen ikonik karakter Domo şimdi Türkiye’de! Domo © NHK-TYO 1998 - 2010. Domo Animation © Domo Production Committee. All rights reserved. www.domonation.com


Bir yumurtadan çıktığına inanılan Domo’nun Japonya’da 400’den fazla TV reklamı çekildi.

Japonya’dan çıkan ve internette hızla artan hayran kitlesi Domo’yu kucaklıyor ve onu istediği gibi kişiselleştiriyor.

Domo, 6 milyondan fazla takipçisi ile “Global Sanal Süperstar” oldu.

Türkiye lisans hakları

LiSANS MEDYA

tarafından verilmektedir. 5 West 19th Street (2nd Floor North) New York, N.Y. 10011 T: 212.604.0064 | F: 212.604.0044 www.bigtent.tv

LisansMedya brand, media and licensing agency

Izzettinbey Cad. Atalar Sok. No:15/1 34696 - Uskudar, Istanbul - TURKEY T: +90 (216) 532 78 11 www.lisansmedya.com

Domo © NHK-TYO 1998 - 2010. Domo Animation © Domo Production Committee. All rights reserved. www.domonation.com


YAZ’13

HABER

OYUNCAK ENDÜSTRİSİ

BOĞAZ’DA BÜYÜYOR

Oyuncak endüstrisinin dünya lideri olan Nürnberg’deki oyuncak ihtisas fuarının organizatörü ve servis sağlayıcısı Spielwarenmesse eG, Türkiye’nin Orta Doğu için bir merkez olduğunun farkında ve bu yüzden Türkiye’ye oynuyor.

Olağanüstü coğrafi ve stratejik konum Yakın ve Orta Doğu’daki iş bağlantılarının gelişmesine büyük katkı sağlayacak. Spielwarenmesse eG, Haziran ayında Orta Doğu Temsilciler Toplantısı’nı İstanbul’da gerçekleştirme fırsatını yakaladı. Başta Mısır, Fas, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Kuveyt, Umman, Katar, Rusya, Azerbaycan, Ermenistan, Kazakistan, Moldova olmak üzere bölgenin önemli ülkelerinden gelen temsilciler, Spielwarenmesse eG ekibi ile birlikte şubesi olan Spielwarenmesse Middle East Fuarcılık Ltd. Şti. ekibiyle bir araya geldiler.

Temsilciler İstanbul’da geçirdikleri iki gün boyunca Nürnberg’deki Spielwarenmesse ve Toyzeria ile ilgili konularda detaylı olarak bilgilendirildiler. Toplantının ardından, temsilciler 31 Ekim 2013’te başlayacak olan Toyzeria ve 29 Ocak 2014’te başlayacak olan Spielwarenmesse için hazırlıklarına hız verdiler. Oyuncak ve lisans, her iki sektöre de kazanç getiren işbirliğinin başlamasından bu yana bu iki fuar, lisans endüstrisinin de ana etkinlikleri haline gelmiştir. Spielwarenmesse eG Toyzeria ile gelişen Türkiye‘de Yeni kurulan Spielwarenmesse Middle East Fuarcılık Ltd. Şti. Toyzeria Oyuncak Fuarı‘nı organize edecek. Toyzeria İhtisas Fuarı 31 Ekim - 3 Kasım 2013 tarihlerinde İstanbul’da gerçekleştirilecek. Ayrıca Boğaz’daki canlılık oyuncak endüstrisine parlak bir bakış açısı öneriyor.

Spielwarenmesse eG, oyuncak üreticilerinin gün ışığına çıktığı büyük pazara öncü olarak girmektedir. Nürnberg’de fuar ve pazarlama servis sağlayıcısı olan Spielwarenmesse eG, 1 Ocak 2013 tarihinde Spielwarenmesse Middle East Fuarcılık Ltd. Şti.’ni kurdu ve Toyzeria’yı devraldı. Şimdi Türkiye‘deki şirketi, 31 Ekim - 3 Kasım tarihleri arasında İstanbul Fuar Merkezi’nde 6. defa düzenlenecek olan Toyzeria İhtisas Fuarı‘nın organizatörü oldu. Toyzeria’nın alınmasıyla Akdeniz’in genişleyen pazarında benzersiz bir fırsat güvence altına alınmış oldu. Middle East Fuarcılık Ltd. Şti. Genel Müdürü Fatih Ciğerlioğlu, “Türkiye’nin mükemmel coğrafi ve stratejik konumu, Yakın ve Orta Doğu’daki oyuncak endüstrisine ulaşabileceğimiz anlamına gelmektedir. Bu durum kurumsal faaliyetlerimizi jeostratejik bir altyapı üzerinde geliştirebilmemize olanak sağlamaktadır. Spielwarenmesse Toyzeria’nın uluslararası nitelik kazanmasının sinyallerini görmektedir ve Toyzeria ile bölgenin büyüyen potansiyelini katılımcılar için ulaşılabilir hale getirebiliriz ve tüm ziyaretçilere gelecekte dünya çapındaki markaları sunabiliriz.” dedi. Geçen yıl 100 katılımcı firma Toyzeria’da yer aldı ve İstanbul Fuar Merkezi’nde 13.500 m²’lik alanda gerçekleştirilen ihtisas fuarına 28 ülkeden 9.993 ziyaretçi geldi. Ayrıca Toyzeria Oyuncak Fuarı, TSE - Türk Standartları Enstitüsü ve OYDER - Oyuncakçılar Derneği tarafından desteklenmektedir.

80


MARKA, LiSANS ve MEDYA DERGiSi

üreticiler için ziyaret edilmesi gereken bir organizasyondur. 2.700’den fazla katılımcı, 70.000 inovasyon içeren 1 milyon ürünle vitrine çıkacaktır. Başka hiç bir oyuncak fuarı, Nürnberg’deki dünya lideri fuarın büyüklüğü ve kapsamını sağlayamamaktadır. Spielwarenmesse eG’nin CEO’su Ernst Kick, deneyimli Türk fuar organizatörünün şirket ailesine katılımını memnuniyetle karşılamakta ve “Fatih Ciğerlioğlu ve ekibi Toyzeria’nın gelişimini başlangıcından bugüne getirmiştir ve hem katılımcıların hem de ziyaretçilerin güvenini kazanmışlardır. Toyzeria’nın deneyimli ekibinin, kendi kurdukları işlerine Spielwarenmesse Middle East olarak devam ediyor olmalarından son derece memnunuz.” dedi. Daha fazla bilgiye www.toyzeria.com internet sitesinden ulaşabilirsiniz. Toyzeria ile ilgilenen firmalar Spielwarenmesse Middle East Fuarcılık Ltd. Şti. ile direk olarak bağlantı kurabilirler. Lisanslar Spielwarenmesse 2014’te buluşuyor Oyuncaklar, lisans endüstrisinin önemli gelir kaynaklarından biridir. Bu sebeple 29.01–03.02.2014 tarihleri arasında düzenlenecek olan Spielwarenmesse hem lisans firmaları hem de

Katılımcıların ve ürünlerin devasa boyutlardaki çeşitliliği, fuarı küresel oyuncak endüstrisinin bütüncül bir yansıması haline getirmektedir.

Bunun yanında oyuncaklar için uygun olan lisansların çeşitliliği, lisans yaratıcıları ve oyuncak üreticileri için pek çok eğlence materyali sunmaktadır. Lisans yaratıcıları Nürnberg’de ilgili bütün bağlantıları ile buluşup yeni ürün ve trendleri keşfederler. LicenseGuide lisansçıların, katılımcıların ve ziyaretçilerin lisanslı ürünleri kolayca bulabilmelerine yardım eder. Uluslararası Lisans Seçkisi, perakendecilerin ve satınalmacıların gelecek yılın en sıcak lisans temalarını hazırlamalarına olanak sağlar. Ayrıca License Time bu yıl, Uluslararası Trend Seçkisi’nde Türkiye’den en yeni lisans trendlerini temsil eden medya partneri olmuştur. Lisans trendleri, bu pazarı diğer pazarlar üzerinde fırtına gibi yayılan bir hale getirmektedir. Uluslararası Trend Seçkisi’ni inceleyen perakendeciler, diğer ülkelerde hangi ürünlerin en popüler olduklarını anlayabilmektedirler. Aynı zamanda Uluslararası Trend Seçkisi, kültürler arası farklılıkları da göstermektedir. Nürnberg’deki Spielwarenmesse bütün bir pazarı temsil ettiğinden ve en önemli içeriği lisanslı oyuncaklardan oluştuğundan bu yana pazara girecekler için, lisans profesyonelleri ve perakendeciler için, diğer ülkelerdeki gelişmelerle kendi pazarlarını karşılaştırabilmek açısından son derece önemli bir fırsattır.

81


YAZ’13

ARAŞTIRMA

TÜRK İŞ DÜNYASININ

E-İMZA KULLANIM ALIŞKANLIKLARI İş dünyasında gittikçe yaygınlaşan e-imza uygulaması ile imza yetkisi olan müdürler ofis dışında olsa bile iş süreci yavaşlamadan ve aksamadan devam edebiliyor. Bundan yola çıkan elektronik bilgi güvenliği şirketi E-Güven, Türk iş dünyasındaki e-imza alışkanlıklarını araştırdı.

Duygu Arslan

sosyalmedya.co

“E-imza kullanım alışkanlıkları” adlı araştırma önemli verileri gözler önüne seriyor. E-imzanın Türkiye’deki kullanım alanlarını ve iş sektörlerine faydalarını inceleyen araştırma, 12 Nisan-3 Haziran tarihleri arasında 320 kullanıcı arasında gerçekleştirildi. Araştırma sonucunda normal imza prosedürleriyle üç gün süren iş süreçlerinin e-imza ile bir saate indiği tespit edildi. Araştırma, e-imza kullanıcılarının en fazla MERSİS, EKAP, UYAP gibi kamu projelerinde bu yönteme başvurduklarını ortaya çıkardı. Katılımcıların %53’ü bu projelerde e-imza ile işlem yaparken e-Devlet işlemleri listede %49’luk işlem oranıyla ikinci sırada yer alıyor. Üçüncü sırada ise %14’lük oranla bankacılık işlemleri yer alıyor. Sonuç olarak kullanıcıların e-imza işlemlerini en fazla hukuk alanında kullandıkları ortaya çıkıyor. E-imzaya başvuran kullanıcılar bu yöntemi iş süreçlerinin kesintisiz yürümesi adına bir zamandan tasarruf olarak görüyor. Kullanıcıların %63’ü e-imza ile işlemleri 1 saatten az sürede bitirebildiklerini belirtiyorlar. Ayrıca e-imzanın kağıt kullanımını azalttığını ve böylelikle maliyetin de azaldığını söyleyen kullanıcıların oranı %78’e varıyor. Böylelikle e-imza hem maliyet, hem zaman, hem de iş gücü açısından oldukça faydalı görülüyor.

82

Ayrıca e-imza ile azalan kâğıt tüketiminin çevreyi koruduğunu düşünen kullanıcıların oranı da %88’i buluyor. Sonuç olarak Türkiye’nin ilk kapsamlı e-imza alışkanlıkları araştırması bu uygulamanın iş dünyasında hızlıca benimsendiğini ve iş hayatına önemli faydalar sağladığını vurguluyor.

Hem iş süreçlerinde verimlilik sağlayan hem de maliyeti azaltan e-imza uygulamasının Türkiye’de gitgide daha fazla önem kazandığını ve yaygınlaştığını söylemek mümkün.


www.toyzeria.com

ORTADOĞU PAZARI İÇİN BENZERSİZ OYUNCAK FUARI: TOYZERIA! İstanbul Fuar Merkezi 9. ve 10. Salonlar! 13.500 m2! 100’den fazla katılımcı! Yepyeni ürünler ve teknolojiler! 31 EKİM – 03 KASIM 2013 Şimdiye kadar olduğundan çok daha profesyonel ve uluslararası bir fuar olan Toyzeria Türkiye’den ve tüm Ortadoğu’dan oyuncak profesyonellerinin mutlaka yer alması gereken bir fuardır. Toyzeria’nın deneyimli ekibi, Dünya lideri oyuncak fuarı organizatörü Spielwarenmesse eG ile birlikte uzmanlığını yüksek kalitede birleştiriyor. Fuar, 28’den fazla ülkenin üst düzey ziyaretçilerine ve sizlere 6. defa kapılarını açıyor. 100’den fazla katılımcı ürün yeniliklerini sergileyecek ve aynı çatı altında görülebilecek. Bu şansı kaçırmayın ve Türkiye’deki bu rakipsiz organizasyonda yeni iş bağlantıları kurup başarınız için sayısız fikirler bulun. Toyzeria’da yerinizi aldığınızdan emin olun.

BU FUAR 5174 SAYILI KANUN GEREĞİNCE TOBB (TÜRKİYE ODALAR VE BORSALAR BİRLİĞİ) İZNİ İLE DÜZENLENMEKTEDİR.

info@spielwarenmesse.com.tr Tel: +90 216 321 06 26 Faks: +90 216 321 06 28


YAZ’13

MAKALE

SOSYAL DÖNÜŞÜMÜN SOSYAL MEDYASI Sosyal medya sosyal hayatta gitgide artan bir güç oluştururken, iş süreçlerinde hangi adımı nasıl attığınız her zamankinden daha kritik.

Sevda Yüzbaşıoğlu dunya.com

Dev gıda şirketinin Ar-Ge uzmanları yeni formüle ettikleri özel çikolata ile ne kadar övünseler azdı… Test gruplarından en yüksek puanlar toplanıyor, pazarlama ekibi de reklam kampanyası için hazırlıklarını sürdürüyordu. Ancak düşünmedikleri bir şey vardı… Çikolatanın içinde sadece belli bölgelerde üretilen özel bir yağ vardı ve bu yağın toplanma şekli o coğrafyada yaşayan orangutanların yaşamını tehlikeye atıyordu. Öyle ki hayvanların nesli tükenme tehlikesiyle karşı karşıya kalabilirdi. Bunu fark eden dünyanın en büyük çevre örgütü harekete geçti. İzlerken insanın tüylerini diken diken eden bir viral video hazırladı. Şirket önce geri adım atmadı, derneği tehdit ile yola getirmeye çalıştı. Olmadı. Facebook sayfasını hayata geçirdi, milyonlarca insana ulaştı. Şirketin hisseleri değer kaybetmeye, itibar barometresi baş aşağı inmeye başladı… Sonunda bu gidişe bir dur demenin vakti gelmişti. Şirket pes etti ve tedarikçisini değiştirme kararı aldı. Bu anlattığımız hikâye geçtiğimiz yıllarda dünya devi Nestle’nin başına geldi… Öyle görünüyor ki sosyal medya bugün, “yalnızca yeni bir pazarlama ve markalaştırma aracının” çok ötesine geçecek şekilde evrimleşti. Şirketlerin sürdürülemez uygulamalarının önün-

84

de bir set çekme isteyen sosyal bilinç sahibi tüketiciler seslerini ve satın alma güçlerini kullanıyor. Bu kitle, giderek büyüyen bir güç haline gelirken, iş süreçlerinde hangi adımı, nasıl attığınız her zamankinden daha kritik… Sürdürülebilirlik için dayanışma Belli ki önümüzdeki yıllarda, sosyal medya şirketlerin tavırlarını etkilemek ve onları daha fazla sosyal sorumluluğa yönlendirmek, kapitalizmin daha sürdürülebilir bir uygulamasına geçiş amacıyla tüketicilerin agresif biçimde kullanacakları güçlü bir araca dönüşecek. Güçlü bir sosyal dönüşüm mekanizması olan Facebook, Twitter ve

YouTube gibi araçların yalnızca gereksiz bilgi alışverişi için kullanılan geçici modalar olduğunda ısrar eden pek çok eleştiriye rağmen, son 5 yıl bu yanılgıyı tekrar tekrar kanıtlıyor. Sosyal medya araçlarının ciddi politik reformlar ve insani yardım kampanyaları için kullanıldığı etkileyici örneklere tanık olduk. Twitter ve Facebook, tüm Arap baharlarının iletişim ve politik organizasyonun hayati birer öğesiydi. Aynı zamanda, dünyanın dört bir yanındaki doğal afetlere yönelik yardım çalışmalarında da hayati birer rol oynadı. Türkiye’de de son 20 gündür iletişim damarları kesilen bir kitleye can verdikleri aşikâr. Ortak değerler etrafında buluşmak için Sosyal medyanın vatandaşlara sağla-


MARKA, LiSANS ve MEDYA DERGiSi

dığı güç ve etki, iş dünyasına da hızla yayılıyor. Bilinçli tüketiciler, etkin hareketler oluşturmak üzere ortak değerler etrafında organize olmak için sosyal medyayı kullanabileceklerini fark ediyor. Sosyal medya, onlara hem fikirlerini paylaşabilecekleri bir ortam, hem de şirketlerin davranışlarını cezalandırabilecekleri bir araç sağlıyor. Bu hareketlerin ilk örneklerinden biri, yukarıda bahsettiğimiz Nestlé’nin Malezya’daki yağmur ormanlarının yok

edilmesine karşı Greenpeace’in önderlik ettiği Facebook protestolarıydı; devamı geldi… Diğer yandan, tüketiciler sosyal medyayı sosyal konularda kendileriyle diyaloga girmek için kullanan şirketlere de göz kırpıyor. Bu durumun iyi bilinen örneklerinden biri, Pepsi’nin bağışlarını nereye yapacağını belirlemek için kitlelerden görüş aldığı Pepsi Refresh Projesi. Bilişsel tepki dönemi “Burada önemli olan, sosyal medyanın yalnızca markalar ve tüketiciler arasında yeni bir pazarlama diyalogu yaratmakla kalmayıp, aynı zamanda da şirketlerin neden artık kurumsal davranışlar için yeni standartlar benimsemeleri gerektiğini anlaması” diyor Avustralyalı University of Technology Öğretim Üyesi Prof. Timothy M. Devinney. Yalnızca elde edilecek karı değil, daha yüksek amaçları da gözeten bir anlayışı talep eden müşterileriyle ortaklık yapması gerektiğinin de ortaya koyuldu-

ğunu anlatan Devinney, “Artık, sosyal medyanın tüm dünyadaki milyonlarca insanı bir araya getirebilme, görüş oluşturma ve değişime yönelik geniş çaplı hareketler için gereken “bilişsel tepkiyi” teşvik etme kapasitesi var. Bu durum tüketicilerin şirketlerden gelen etik dışı, sahte veya sorumsuz davranışlara verdiği tepkiyi gerçekten güçlü hale getiriyor.” diyor. Dil, din, mekân değil Görebilen şirketler ve markalar için çok büyük fırsatlarla dolu bir yol bu. Nerede yaşadıkları ve hangi devletin vatandaşı olduklarına bakılmaksızın ortak değerler ve sosyal sorumlu davranışlar ekseninde markaya inanan ve güvenen tüketicileri kazanmak sanıldığı kadar da zor değil. Bu markalar, bir markayı yüceltme veya yok etme gücünü kazanmış olan Twitter, Facebook, FourSquare vb.’nin güvenini kazandıkları ölçüde tüketicilerini de birer marka elçisine dönüştürebilirler…

85


YAZ’13

Yakın gelecekte, tüketicilerin başlattığı pek çok protesto, boykot ve satın almama örneklerinin arttığını göreceğiz gibi görünüyor. Kısa bir süre sonra da, tüketicilerin diğer insanlara, canlılara karşı sorumlu davranmayı reddeden şirketleri boykot etmek için sosyal medya tabanlı ve geniş çaplı protestolar başlatması standart bir uygulama haline gelecek. (Ancak gözümüzde haber değerini hiç yitirmeyecek!) Belli ki ayrıca, kar odaklı işletmeleri, amaca odaklı kurumlara dönüştürmek için tüketicilerle işbirliği yapma fırsatının farkına varan yeni bir iş kolunun yükselişine de tanıklık edeceğiz. Bu iş kolu sosyal bilince sahip olan ve şirketlerin daha iyi bir dünya inşa etmek konusunda ciddileşmesini isteyen bu sosyal bilinç sahibi tüketicilere ve özellikle de Y-Z kuşağına çekici gelecek bir iş kolu olacak. Kısaca gelecek, -iş yapış biçimlerinizde- karınca yuvalarına daha dikkat etmenizi öngörüyor. Yoksa yağmur ormanlarındaki orangutanların hışmına uğramanız işten değil… Palm Yağı Nestle’ye ağır geldi 18 Mart 2010’da dünyanın en büyük gıda şirketi Nestle, Greenpeace’in sosyal medya protestosuyla sarsıldı. Nestle, “KitKat” markalı ürününde palm yağı kullanıyordu. Yoğun olarak Malezya ve Endonezya’da üretilen palm yağı ağacının meyvelerinin toplanma şekli, orangutanların yaşam alanının yüzde 90’ını yok ediyor, Bu nedenle her yıl 5 bin orangutan ölüyordu. Greenpeace tüm bu nedenlerle KitKat’ta palm yağı kullanımı konusunda Nestle’ye savaş açtı, ve sosyal medyada bir video yayınladı. Ertesi

86

gün Nestle telif hakları gerekçesiyle Greenpeace’ten videoyu yayından kaldırmasını istedi. Devreye sosyal medya girdi. Nestle, Facebook’ta kullanıcı yorumlarını beklediklerini ancak şirketin üzerinde oynanmış ‘Katil Nestle’ gibi logolarının Facebook’ta profil resmi olarak kullanılmaması ricasını yayınladı. Dakikada 500 tweet gelmeye başladı. Saat 13.00’de konu tüm uluslararası kanal ve Web sitelerinde yer almıştı bile. 19 Mart Nestle’nin hisseleri 1,60% değer kaybetti. 20 Mart’ta video tam bir milyon kez tıklanmıştı. Nisan 2010’da Nestle tedarikçisini değiştirmeye karar verdi. Vergisini ödemeyen mercek altında Geçtiğimiz yıllarda kemer sıkması istenilen İngilizler bu ekonomik reformlara karşı tepkisini göstermek için Londra sokaklarını karnaval yerine çevirdi. Sloganlar ve ideoloji bir idi “Alternatif bir yol var!”. Halkın alternatif yoldan kastı ise çok açıktı; İngiltere’de faaliyet gösteren büyük firmaların kaçırdıkları vergilerini, ödemeleri. Şirketler

ödemeleri gereken vergiyi aşağı çeken bu büyük firmalar toplamda 25 Milyar pound az vergi ödedikleri ortadaydı. Firmalar arasında sırf Vodafone tek başına 6 Milyar pound az vergi veren bir firma olarak başı çekiyordu. Eylemciler, Arcadia Grubun alt firması Topshop’un önünde, grubun sahibi Philip Green’in vergi ödemekten kaçındığı gerekçesiyle protesto düzenledi. Kullanıcı sayısı internette gün geçtikçe artan Twitter sitesi aracılığıyla buluşan eylemciler, protestolar sırasında “Green, vergini öde” sloganları attı. Oxford Circus istasyonu yanında bulunan Topshop mağazasının camları atılan cisimler nedeniyle çatlarken boydan boya çeşitli renklerde boyalar ile saldırılara maruz kaldı. Tüketici alışkanlıklarını değiştirmeye razı Dünyanın en büyük PR şirketlerinden Edelman’ın 6000 tüketiciyle 10 ayrı ülkede gerçekleştirdiği, şirketlerin sosyal sorumluluk projelerine ilişkin yürüttüğü faaliyetleri tüketici gözüyle inceleyen göre; - Tüketicilerin yüzde 68’i kazan- kazan durumundan memnun. Tüketici kısaca ‘‘ Kazanın ama yeter ki bağışlayın, destekleyin’’ diyor. - Tüketicilerin %83’ü (eğer daha iyi bir gelecek sağlayacaksa) tüketim alışkanlıklarını değiştirmeye razı. - %82’si sosyal sorumluluk projelerine destek olmanın kendilerini iyi hissettirdiğini söylüyor. - %65’i, sosyal sorumluluk bilinciyle hareket eden şirketlere daha çok güveniyor. (Referans: Edelman.com)


Türkiye’deki Lisans Hakları ‘Lisans Medya’ tarafından verilmektedir.


YAZ’13

ARAŞTIRMA

ANİMASYON TEKNİĞİ VE

YAPIM AŞAMALARI Lisans sektörünün en önemli argümanı elbette ki çizgi filmler. License Time ekibi olarak çizgi filmlerin üretim aşamalarını, animasyonlarının teknik altyapısının nasıl oluşturulduğunu merak ettik. Bu uzun ve yorucu süreci, yeni kurulmasına rağmen önemli işlere imza atan Animarka Ajans kurucusu ve animasyon yönetmeni Ahmet Yetgindağ’a sorduk. Dile kolay, akla zor bilgiler öğrendik.

1- Planlama: Öncelikle animasyon yapımının ne şekilde uygulanacağı, konuyla ilgili olarak sahnelerde kullanılacak objelerin listesinin çıkartılması işlemi ve ekipte iş bölümünü yapılır.

Bu çizimlerle kamera açıları ve sahnede ihtiyaç duyulacak objeler belirlenmiş olur. Gereksiz iş yükünden kurtulur. 3- Modelleme: Animasyonlarda kullanılacak her bir objenin 3 boyutlu hale getirilmesine modelleme denmektedir. Film boyunca kullanılacak tüm objelerin listesi çıkarıldıktan sonra animasyonların tarzına uygun olarak ayrı ayrı modellenir.

Sahneler netleştirilerek ‘storyboard’ yapımına uygun senaryo hazırlanır. 2- Storyboard: Animasyonun her bir aşamasının kâğıt üzerinde çizilmesi denilen ‘Storyboard’ aşaması gerektiği takdirde çizilen storyboard çalışması 3d bloklandırılır veya videoboard olarak yapılır.

88

4- UV ve Texture (Dokulandırma): Modellenen objeler binlerce noktanın birleştirilmesinden oluşmaktadır. Poligon denilen bu noktaların tek bir düzleme getirilerek dokulandırılmasına UV açma ve Texture aşaması denir. Renklendirme olarak da adlandırılan bu işlem, objenin hangi malzeme ile yüzeylendirileceğinin belirlendiği aşamadır. Örneğin ağaç, plastik, kumaş vs.


MARKA, LiSANS ve MEDYA DERGiSi

5 - Rigging ve Skinning (İskelet sistemi ve deri giydirme): ‘Rig’leme filmde hareket etmesi istenen objelerin hareket ettirilebilmesini kolaylaştırmak için animasyon edebilir hale getirilmesidir. İnsan karakterlerine bu bölümde iskelet sistemi giydirilerek harekete hazır hale getirilerek ‘rig’leme işlemi gerçekleştirilir.

8 - Efektler (FX): Duman, yanma, kızarma, parlama gibi etkilerin görüntü üzerinde veya objesel bazda kullanılmasıdır.

9 - Render: Bütün animasyonlar bittikten sonra birleştirme ve kurgu yapılabilmesi için çalışmanın 3 boyutlu animasyon yazılımından çıktısının alındığı aşamadır.

İskelet sistemi yapıldıktan sonra karakterin giydirilmesi yani ‘Skinning’ işlemi yapılır. 6 - Animasyon: Bu bölüm film boyunca hareket eden bütün objelerin izleyicinin göreceği hale getirilmesini kapsar. Karakterlerin hareket ettirilmesi, kameranın açıları, karakterlerin kullandığı veya karakterlerden bağımsız çevredeki diğer objelerin hareketlerini kapsar.

10 - Compositing (Birleştirme): Render alma işleminden sonra birleştirme yazılımında sahnelerin ayrı ayrı son haline getirilmesidir. 11 - Kurgu: Bütün animasyonların arka arkaya eklenmesi ve son haline getirilmesi işlemidir. Bu işlemden sonra son çıktı alınır.

Animasyon stüdyosundaki yolculuğunu tamamlayan çizgi filmlerin sıradaki durağı dublaj yani seslendirme stüdyosudur. Burada sesiyle ve müzikleriyle buluşan çizgi filmlerin renkleri ile oynandıktan sonra artık Lisans dünyasının en önemli materyali hazır hale gelmektedir. 7 - Dinamik Animasyonlar: Gerçek hayatta normal olarak karşıladığımız rüzgar, yerçekimi gibi özelliklerin animasyonlarda kullanılacak olan objelere etkisidir. Kumaş objelerinin tamamında bu özellikler kullanılır. İp, halat veya benzeri objelerde veya birbirine sabitlenmesi gereken, asılı durup sallanması gereken objelerde kullanılması gereken tekniklerin filmin içine katıldığı aşamadır. Particle (parçacık) simülasyonlarında da sıklıkla kullanılan bir tekniktir.

Çizgi film ve animasyon üretiminde kullanılan bilgisayar programları: Autodesk 3ds Max Autodesk Maya Adobe Photoshop Adobe After Effects Adobe Premiere Final Cut

89


YAZ’13

MAKALE

SOSYAL MEDYADA SEKTÖRE GÖRE PLANLAMA

NASIL YAPILIR?

Sosyal medya, online platformlar aracılığıyla her sektörün hem var olan müşterileri hem de potansiyel kazanılacak müşterileri ile iletişim kurmaya, etkileşim sağlamaya aracı bir kanaldır. Bu yazımda örnekleme olarak hizmet sektöründen restoranların, sosyal medyada pazarlama planlarına yönelik ipuçlarına yer vereceğim.

Berna Ekim

sosyalmedyaport.com

Restoranlar, sosyal medya kanalları ile güçlü bir çevrimiçi etkileşim süreci sağlamaktadırlar. Bu oluşum zamanla mevcut ve potansiyel müşterileri ile marka arasındaki iletişimi sürekli, samimi ve sadık kılar. Restoran için hazırlanan sosyal medya pazarlama planındaki amaçlardan biri, markanın kendi ürünlerini ve hizmetlerini; Facebook, Twitter, Instagram , Pinterest, Foursquare gibi sosyal ağlar üzerinden tanıtmaya ve satmaya yöneliktir. Bu ağlar çevrimiçi ortamda etkileşim, diyalog geliştirirken kullanılan görsellerle markanın akılda kalıcılığını sağlar. Başarılı bir sosyal medya pazarlama planı için bilinmesi gereken 4 adım: 1. Hedef kitle 2. İçerik 3. Fikir ya da Konsept 4. Rekabet Bu 4 maddenin etkili bir şekilde planlaması yeni müşteri kazanımını arttıracaktır. Hedef kitlenizi tanıyor musunuz? Sosyal medyada pazarlama planınızı kim için oluşturuyorsunuz? Bu sorunun önemi, bütün sosyal medya pazarlama planınızı etkileyecek olmasıdır. Çünkü her sosyal platformda milyonlarca kişi bulunuyor. Peki, sizin kitleniz iş çıkışı dışarıda takılanlardan mı? Yoksa sadece hafta sonu ailesi ile dışarıda geçi-

90

renlerden mi? En basit soruya vereceğiniz en basit cevap ile kim için strateji geliştireceğinizi bulmalısınız. Sosyal medyada yayınlanacak içeriğiniz nedir? Hedef kitlenizi tanımladıktan sonra, o kitleye hitap edecek en uygun iletiyi, sesleniş biçimini bulmanız gerekiyor. Eğer sizin hedef kitlenizi oluşturan kişiler öğle yemeklerine düşkünse, o zaman hafta içi günlük öğle yemeği spesiyallerinin ve önerilerinin içerikte yer alması doğru olacaktır. Böylelikle hedef kitlenizi her öğlen restoranınıza davet etmiş olacaksınız. Eğer hafta sonu daha çok iş yapmayı planlayan bir işletmeyseniz, o zaman cuma ve hafta sonları atacağınız iletileri çoğaltmanız gerekir. Tabii sürekli kendi restoranınıza dair ürün bilgileri dışında; yemek tarifi, gastronomi alanından bilgiler, ilgi çekici yemek tasarımları, hedef kitlenizin yaşam tarzını yansıtan video, fotoğraf, etkinlik gibi içerikler, stratejinizin planında önemli yer kaplar. Restoranınızın konsepti nedir? Çok lüks bir restoran mısınız? Yoksa öğrencilerin okuldan çıktıktan sonra aya-

küstü atıştırmaya geldikleri bir mekân mısınız? Trend misiniz? Yoksa daha hippi bir tarzınız mı var? Kendi işletmenizi ne kadar tanıdığınıza dair bu sorular çoğaltılabilir. Önemli olan kendinizi hedef kitlenize nasıl tanıttığınız ve ne şekilde bir geri dönüşüm aldığınızdır. Örneğin, sizin kitleniz ‘happy hour’ olarak adlandırılan hem bir şeyler içmeyi hem de sohbet etmeyi seven bir kitle ise, üreteceğiniz içerikte ‘mutluluk’ temasını göz önünde bulundurmanız gerekiyor. Hele bu kitlenin yaşı 30-50 arasında ise, iletide paylaşacağınız cümleye, tona ve kelimeye çok dikkat etmeniz gerekiyor. Çünkü her yaş grubunun ya da kitlenin kendine has bir etkileşimi ve dili var. Restoranınızın rakipleri kimler? Rakip işletmeler hangi sosyal ağları kullanıyor? Onların iletilerini sosyal ağları üzerinden hiç takip ediyor musunuz? Bu soruların cevabı evet olmalı. Çünkü rakibiniz, sizin kendi sosyal medya pazarlama stratejinizi ve tekniğinizi oluşturmanızda size kolaylık sağlayacak ve yardımcı olacaktır. Rakip analizinde birebirde elbette ileti kopyalamayın ama esinlenin, geliştirin ve kendi konseptinize farklı bir şekilde uygulayın.


MARKA, LiSANS ve MEDYA DERGiSi

21


YAZ’13

ARAŞTIRMA

AVRUPA’DA HANGİ ÜLKE

DİJİTAL REKLAMIN LİDERİ? IAB Avrupa’nın yıllık AdEx Benchmark Araştırması, Barcelona’da düzenlediği Interact 2013 Konferansı’nda açıklandı.

Bahadır Çakar

sosyalmedyaport.com

Connected Vivaki Business Intelligence ‘in yayınladığı AdEx Benchmark Araştırması’na göre dijital reklam; 2012 yılında %11.5 büyümeyle, tüm reklam sektörü içinde en iyi performansı gösteren mecra oldu. Avrupa’da devam eden makro ekonomik değişkenliğe rağmen, dijital reklamcılıkta çeşitlilik; bu yükselişe büyük katkı sağladı. Medya kullanma modellerini takip eden, etkili dijital reklam harcamaları, bütün bu büyümenin temelini oluşturdu. 2012 yılında % 50.6 büyümeyle yaklaşık 661,9 milyon €’ya ulaşan online video reklamcılığına artan talepler, reklamverenler için önemli bir cazibe yarattı. Böylece Avrupa’da online video %12,9’a sıçrayarak, ilk defa çift basamaklı pazar payı elde etti. Mobil reklamcılık da % 78,3’lük artışla toplamda 392 milyon € değere ulaşarak büyümesine devam etti. Bu rakamla mobil reklamcılık Avrupa’daki bütün online display yatırımlarının %5’ini oluşturuyor. IAB Avrupa AdEx Benchmark çalışması, dijital reklam pazarını 3 segmente ayırıyor: Display, Classified and Directories (ilan sayfaları reklam yatırımları) ve Paid for Search (ücretli sıralama yatırımları). Mobil cihaz kullanımları ve değişen tüketim alışkanlık-

92

ları, bu dijital reklam formatlarındaki büyümenin temelini oluşturuyor. 2012 yılında, Display Reklam pazarı, % 9.1 artışla 7.8 milyar €’ya ulaşarak benzer nitelikte bir büyüme yaşamıştı. Büyümedeki en büyük etken mobil ve online video olmuştu. Daha güvenilir hedef kitle metrikleri, daha iyi kampanya ölçümlemeleri, endüstri tarafından online reklam mecrasının satın alımının otomasyonu ve basitleştirmesi; pazarlamacıların dijitale olan güvenlerini arttırdı.

deki göze çarpan artış Danimarka’da %20, İsveç’te % 23.9 olarak görüldü. Ücretli Sıralama Reklam Yatırımları, %15.5 büyümeyle ve 11.9 milyar € pazar değerine ulaşarak benzeri bir artış yaşadı. Bu noktada Rusya’nın % 44.9 oranında büyümesi etkileyici bir faktör oldu. Bununla birlikte Avrupa’daki Almanya ve İngiltere gibi bazı büyük ve gelişmiş “Arama Pazarları”nın büyümeye devam etmesi “Arama Reklamları”nın artışına önemli katkıda bulundu. Küçük ölçekli reklamverenlerin reklam yatırımlarının artması ve akıllı telefon ve tabletlerin mobil arama özellikleri de bu ivmeye etki eden önemli destekçilerden oldu. Bu yıl Rusya 5. sıradan 4. sıraya yükselerek İtalya’yla yer değiştirirken Top 10 listesi aynı kaldı. En büyük Pazar payı artışı % 34’e Rusya’ya ait olurken, Rusya’yı % 30.4 ile Türkiye takip etti.

İlan sayfaları reklam yatırımları 2012 yılı market değeri 4.5 milyar €’ya ve bu artışta ilan sayfalarının basılı mecradan dijitale kaymasının büyük etkisi oldu. Sektörün giderek devam eden sağlamlaşması, ilan sayfaları sitelerinin değerini arttırarak bu mecraları reklamverenler için daha ilgi çekici hale getirdi. İskandinav ülkelerindeki İlan Sayfaları Reklam Yatırımlarının mevcut durumu Avrupa pazarının canlanmasında önemli rol oynadı. Bahsi geçen bölge-

Top 10 Sıralaması 1. İngiltere – 6.6 milyar€ 2. Almanya – 4.6 milyar € 3. Fransa – 2.8 milyar € 4. Rusya – 1.5 milyar € 5. İtalya – 1.4 milyar € 6. Hollanda – 1.2 milyar € 7. İspanya – 0.9 milyar € 8. İsveç – 0.8 milyar € 9. Norveç –0.6 milyar € 10. Danimarka – 0.6 milyar €



YAZ’13

MAKALE

SOSYAL MEDYADA

REKLAM VE PAZARLAMA STRATEJİLERİ İnternet ve sosyal medya üzerinden yapılan reklam ve pazarlama harcamalarında artış devam ederken, internet kullanım oranları ve internette geçirilen zaman aralığının da artmasıyla markalar sosyal medya da pazarlama yapmak adına yeni mecralara yönelmeye başladı.

Serdar Tezgüler

sosyalmedya-tr.com

Markalar internetin değerini kavradıkça ve yüksek geri dönüşüm oranlarını ölçümledikçe Sosyal Medya ve İnternet Reklamlarına ayrılan bütçeler de bununla doğru orantılı olarak artış gösteriyor. Sosyal Medya Nedir? sorusu ile artık neredeyse her gün karşılaşırken, internet artık bireylerin ayrılmaz bir parçası oldu. Öyle ki son araştırmalar bir internet kullanıcısın ortalama 1,5 dakikada bir sosyal medya hesaplarını ziyaret ettiğini ortaya koyuyor. Dünya’da mobil olan kişi sayısı her geçen gün artıyor ve alışkanlıklarımızda bu yönde değişiyor. Arabada, evde, gemide, uçakta, sokakta her yerde artık akıllı telefonlar sayesinde paylaşımda bulunabiliyoruz. Mobil cihazları bir kenara koyarsak, bilgisayarlar, tabletler ve Smart TV’lerde artık hayatımızda. Kısacası hayatımızın her anında internetle iç içeyiz.

Son 2 yılda markaların internet reklamlarına ayırdığı bütçeler %30’dan fazla artış göstermiş. Yani artık markalarda işin farkında ve tüketicini karşısına nerde ve nasıl çıkacaklarını çok iyi biliyorlar. Tüketiciler her gün reklam bombardımanı ile karşı karşıya kalıyorlar. Bir taraftan sosyal medya reklamları, diğer tarafta display, adwords, banner, mobil derken gün içerisinde kaç markanın reklamına maruz kaldığımızı sanırım sayamayız. Hal böyle olunca markaların bu konudaki rekabeti de giderek artıyor ve yarışın kuralları baştan yazılıyor sanki. Bundan bir kaç yıl önce offline reklamlar için büyük bütçeler harcayan markalar internet ve sosyal

94

medyayı keşfettikten sonra tüm pazarlama stratejilerini değiştirmek zorunda kaldılar. Değişim devam da edecek gibi gözüküyor. Zira mobil gümbür gümbür geliyor. Sosyal medya ve internete verilen reklamların ölçülebilir olması, ayrıca çift yönlü bir iletişimin sağlanması markaların hem analizlerinde hem de stratejilerinde etkin rol oynuyor. Marka tarafında bunun iyi değerlendirilmesi lazım. Zira yıllardır tek taraflı ve ölçümlenemeyen bir mecra olan offline için ciddi bütçeler harcandı. Markalarda durum böyleyken ajans tarafında farklı bir panik ve koşuşturma


MARKA, LiSANS ve MEDYA DERGiSi

söz konusu. Klasik ajanslar pazardaki yerini kaybetmemek ve sektörün gerisinde kalmamak için uğraşırken, yeni jenerasyonda bu konudaki bilgi ve etkinliğini kullanmak için yeni sosyal medya ve dijital ajanslar kuruyorlar. Öyle ki yalnızca 2013’ün ilk üç ayında açılan dijital ajans sayısı 2012 yılının tamamına eşit nerdeyse. Sektöre yeni katılan sosyal medya ajanslarının yükselişi de bu yönde devam ediyor. Hal böyle olunca bilgi kirliliği ve karmaşa devam ediyor. Sektörün oturması ve markaların bu anlamda bilinçlenmesi biraz daha zaman alacak gibi gözükse de her şey çok hızlı gelişiyor ve tükeniyor. Peki, bu kadar markayı ve ajansı peşinden koşturan internet ve sosyal medya reklamları neden bu kadar önemli? Hiç düşündünüz mü? İşte bu sorunun cevabı olabilecek çok yeni bir raporu sizlerle paylaşıyorum. Araştırma ve analiz şirketi IAB tarafından hazırlanan rapora göre dünya genelinde 2012 yılında internet reklamlarına toplam 36,6 milyar dolar harcandı. Bu rakam bir önceki yılın yaklaşık %15 fazlası, ayrıca internet reklamı harcamalarının tarihinde gördüğü en yüksek rakam. 2011 yılındaki verilere göre pazardaki payını en çok artıran reklam kategori-

si ise mobil oldu. Mobil reklam payını %149 artırmayı başarırken 2012 yılında mobil reklamlara toplam 3,4 milyar dolar para harcandı. Her ne kadar arama motoru reklamcılığı da sahip olduğu paydan %1 kaybetmiş olsa da toplamdaki yükseliş ivmesine uyarak 2012’yi %14’lük kazanç ile tamamladı. 16.9 milyar dolar hacme ulaşan arama motoru reklamcılığını 12 milyar dolarlık display/banner reklam kategorisi takip ediyor. Raporda ayrıca 2012’nin dördüncü çeyreğinde 9 milyar dolarlık internet reklamı harcaması yapıldığı ve bu rakamın bir önceki yılın aynı dönemine göre %14,9’luk artış gösterdiği de belirtiliyor. Yukarıda ki rakamlardan anlayacağınız gibi internet reklamları sürekli yükseliş içerisinde, tabi kendi içerisinde sosyal medya reklamları, mobil reklamlar, display reklamlar gibi birçok kategoriye ayrılsa da genel olarak bakıldığında 2013 yılının sonunda bu rakamların yaklaşık %50’lik bir artış göstereceğini tahmin ediyorum.

ları markaların elini kolaylaştırdığı gibi tüketicinin de daha fazla talep göstermesine sebep oluyor. Eğer bir marka sahibiyseniz ve internette ya da sosyal medyada reklam vermek istiyorsanız işi uzmanına bırakmanızda fayda var. Zira bu rekabet ortamında yapacağınız tüm harcamaların çöpe gitme ihtimalide söz konusu. Tabii iş reklam vermekle bitmiyor! Sosyal Medya Pazarlamasında doğru strateji işin en önem teşkil eden tarafıdır. Doğru tanımlanmış hedef kitle ve kullanılacak iletişim araçlarının belirlenmesinin ardından doğru mecralarda gösterilecek reklamlar ile hedefi tutturabilirsiniz. Bu konu da işinizi kolaylaştırmak için bir Sosyal Medya Ajansı ya da Sosyal Medya Uzmanı‘na danışabilirsiniz.

Doğru strateji ve reklam politika-

95


YAZ’13

MAKALE

KURUMSAL BLOG

KAVRAMI

Blog ve blog yazma kavramı günümüzde bireyler ve şirketler tarafından tercih edilen hem iletişim hem de marka bilinirliğinin arttırılması yönünde etki yaratıcı olgulardır.

Emre Guldas

sosyalmedyaport.com

Kurumsal blog, bir şirketin kendi müşterileriyle iletişimini sağlayabildiği, bağlılığı arttırdığı ve yeni müşteriler kazanma yolunda adımlar attığı mecradır. Bir Kurumsal Blog u yazarken öncelikle, kurum kültürünün bilinmesi ve hitap edilen kitlenin tanımlanması ön koşuldur. Blog’u web sitelerinden ayıran ise daha güncel, dinamik, canlı bir yapıya sahip olması ve yazılan konuların çeşitliliğidir. Yani bir Kurumsal Blog’ ta kurumla ilgili haberler, kampanyalar yer alabildiği gibi, her türlü güncel konu, içerik de paylaşılabilmelidir. Böylece her daim hedef kitleye güncel bir içerik sunulmuş ve okunulabilitesi yüksek bir Sosyal Mecra oluşturulmuş olur. Kurumsal Blog ’u oluştururken doğru yazar, doğru strateji, doğru içerik ve istenen hedeflere ulaşma gibi etmenler temeldir. Böylece şirketin müşterileriyle olan bağlılığı artacağı gibi, marka bilinirliği de, günümüz Sosyal Medya ‘sında yeni müşteriler kazanma ve okuyucu çekme yolunda artmış olacaktır. Kurumsal bir bloğun tasarımı önemlidir ancak temel faktör içeriktir. Kurumsal bloğumuza mümkün olduğunca

96

her konuda güncel içerik sağlamamız önemlidir. Böylece okuyucu kitlesinden gelebilecek feed-back’ler daha fazla olacaktır ki bu feed-back’lerin de doğru eliminasyondan geçirilip, cevaplanması, müşteri sadakati açısından çok önemli bir unsurdur. Temelde anlatmak istediğim, burası bir güncel dergi formatında, marka stratejileri ve uygunluğu doğrultusunda her alanda yazılar yazılabilecek ve feedback’ler alınabilecek bir Sosyal Mecra olmalıdır. Tabi ki bir Kurumsal Blog ’u Sosyal Ağlar ‘da doğru ve müşteriyle direkt ilişkili bir biçimde konumlandırmak gerekir. Facebook, Twitter, Linkedin, vb Sos-

yal Ağlar ‘da açılacak hesaplarla şirket hakkında bilgiler verilmeli ve Kurumsal Blog yazılarının bu mecralarda duyurulması sağlanmalıdır. Kurumsal Blog ’un performansı da takip edilir olmalı, bu ölçümlerin doğru yapılması önemlidir. Böylece blog sayfasına gelen trafiğin nerelerden, hangi kaynaklardan geldiği tespit edilebilir, belirlenen hedefe ulaşılıp, ulaşılamadığı hesaplanır ve stratejiler ona göre belirlenebilir. Her markanın web sitesi olduğu gibi ayrıca kurumsal bir blog sayfasının da olması gerektiğini düşünenlerdenim. Kurumsal bloglar şirketler için tam anlamıyla interaktif bir iletişim aracıdır.


LICENSETIME MARKA, LİSANS & MEDYA DERGİSİ

TÜRKİYE’NİN İLK VE TEK SEKTÖREL MARKA, LİSANS & MEDYA DERGİSİ AB OL

ON

M EN İ AK

LÜT F

E N

İÇİ

ZİYANTERN RET ET S EDİ İTEM NİZ İZİ

www.lisansmedya.com

www.licensetime.com


YAZ’13

FUARTAKVİMİ YURTİÇİ FUARLAR İEF 2013

82. İzmir Enternasyonel Fuarı 29.08 - 08.09.2013 İZMİR FUAR ALANI

COMPEX 2013

38. Uluslararası Gamex /Compex Bilgisayar ve Dijital Oyun Fuarı 05 - 08.09.2013 ICEC - İSTANBUL

PRIVATE LABEL 2013 Özel Markalı Ürünler ve Market Markaları Fuarı 05 - 08.09.2013 İFM - İSTANBUL

BAYİM OLUR MUSUN?

11. Franchising ve Markalı Bayilik Fuarı 12 - 15.09.2013 İFM - İSTANBUL

PROMOTURK

28. Uluslararası Promosyon Ürünleri Fuarı 19 - 22.09.2013 İFM - İSTANBUL

TOYZERİA

6. Toyzeria Oyuncak, Lisans, Oyun ve Oyun Ekipmanları Fuarı 31.10 - 03.11.2013 İFM - İSTANBUL

98

YURTDIŞI FUARLAR SEOUL CHARACTER & LICENSING FAIR

2013 Seul Karakter ve Lisans Fuarı 17 - 21.07.2013 SEUL - GÜNEY KORE

PURE LONDON

Uluslararası Moda Fuarı 04 - 06.08.2013 LONDRA - İNGİLTERE

NEW YORK INTERNATIONAL GIFT FAIR

Uluslararası Hediyelik Eşya Fuarı 17 - 20.08.2013 NEW YORK - ABD

TRADEXPO PARIS

Paris Uluslararası Ticaret Fuarı 08 - 12.09.2013 PARİS - FRANSA

IBC 2013

Uluslararası Yayın, Görüntü ve TV Teknikleri Fuarı 13 - 17.09.2013 AMSTERDAM - HOLLANDA

ICECF

114. Çin İthal ve İhraç Malları Fuarı 15 - 19.10.2013 GUANGZHOU - ÇİN



İSTANBUL LÜTFİ KIRDAR


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.