License Time Sonbahar 2013

Page 1

LICENSETIME YIL: 2 SAYI: 7 SONBAHAR 2013 KDV Dahil: 7.50 TL

MARKA, LİSANS & MEDYA DERGİSİ

Hoşgeldin

®

ISSN 2146-8028


Š 2013 Pedigree Dolls and Toys Limited. Sindy

ÂŽ is a registered trademark of Pedigree Dolls and Toys Limited.


Yine Yeni Yeniden

Bugünün Sindy’si, tüm dünyadaki “Sindy Kızları” için, onu 1 numaralı oyuncak markası yapan her şeyi içinde barındırıyor.

© 2013 Pedigree Dolls and Toys Limited. Sindy

® is a registered trademark of Pedigree Dolls and Toys Limited.

Yıldönümüne özel yeni koleksiyonda, orijinal ve klasik doğal güzelliğini ortaya çıkaran yeni yüz ifadesi, her yöne rahat hareket edebilen bir vücudu ve gelecek yılın trendi olacak giysi ve aksesuarlardan oluşan gardırobu ile göz kamaştırıyor.

Sindy uzun yıllar milyonlarca genç kızın en iyi arkadaşı, moda ikonu ve rol modeli oldu ve hala da modayı seven ve takip eden, özellikle 4-8 yaş grubu genç kızların hayat tarzlarını ve giyim-kuşam zevklerini yansıtmaya devam ediyor.

Beech Hill House, Walnut Gardens, Exeter, Devon, EX4 4DH - UK T: +44 01392 427799 | F: +44 01392 255625 pgl@pedigreegroup.co.uk

Türkiye’deki Lisans Hakları ‘Lisans Medya’ tarafından verilmektedir.

LisansMedya brand, media and licensing agency

İzzettinbey Cad. Atalar Sok. No:15/1 34696 - Üsküdar, İstanbul - TÜRKİYE T: +90 (216) 532 78 11 | info@lisansmedya.com www.lisansmedya.com


SONBAHAR’13

EDİTÖRDEN Marka Stratejileri ve Lisansın Gücü… Markaların prestijini artırmada en önemli yolun bilinirlik olduğu tartışılmaz bir gerçek. Ancak bunun için doğru stratejiler belirleyip, bu stratejileri sürekli geliştirerek pazarlama faaliyetleri yapıldığında doğru sonuçlara ulaşılabiliyor. Dijital ekosistemin belki de en önemli parçası olan sosyal medyayı da doğru kullanarak ve entegre iletişimi sağlayarak, marka bilinirliğini artırabilir ve doğru itibar yönetimi sağlanabilir. Peki ya perakendede markanın durumu... Türkiye’de lisans sektörü hızla büyüme sağlamakta. Bunun yanında da üreticiler, lisansın gücünü kullanarak hem marka bilinirliklerini artırmakta, hem de ciro artışı yakalayarak rakip ürün ve üreticilerin önüne geçmektedirler. 30 yıllık lisans geçmişi olan Amerika ve Avrupa ülkelerinin yakaladığı başarıya bizim ulaşmamız pek de zor değil. Ancak doğru lisansı, doğru stratejiler ve pazarlama faaliyetleri ile tutundurmak gerekiyor. Bildiğimiz üzere 15-17 Ekim tarihlerinde İngiltere’nin Londra şehrinde Avrupa Lisans Fuarı gerçekleştirildi. Birçok lisansör, acente ve lisansiye firma, lisans sektöründeki en büyük ve en güçlü etkinliklerden biri olarak kabul edilen bu fuara katılarak lisanslı marka, karakter ve ürünlerini tanıttılar. Sektördeki en son gelişmeler ve yeni trendler gösterildigi,

LisansMedya marka, medya ve lisans ajansı

İzzettinbey Cad. Atalar Sok. No: 15/1 34696 Üsküdar - İstanbul - Türkiye +90 (216) 532 78 11 www.licensetime.com YIL: 2 SAYI: 7 SONBAHAR 2013 ISSN: 2146-8028 YAYIN TÜRÜ: SÜRELİ YAYIN Baskı Esen Ofset Matbaacılık San. ve Tic. A.Ş. Tel: +90 (212) 549 25 68 DAĞITIM Dünya Süper Dağıtım A.Ş. www.dunya.com

4

dünya çapında bir çok katılımcı ve ziyaretçinin büyük ilgi odağı olan bu fuar, her yıl olduğu gibi bu yıl da lisans sektörünün en büyük buluşmalarından biri olduğunu bir kez daha kanıtlamış oldu. Türkiye’de her yıl Ekim-Kasım aylarında düzenlenen TOYZERIA Oyuncak, Lisans, Oyun ve Oyun Ekipmanları Fuarı ise, Lisans ve Oyuncak sektörlerine katkı sağlamaya devam ediyor. Bu organizasyonun, özellikle Lisans sektörüne yapılacak yeni yatırımları teşvik ettirici misyonunu uzun yıllar başarılı bir şekilde devam ettirmesini diliyoruz. Bu yıl 31 Ekim - 03 Kasım 2013 tarihlerinde, İstanbul Fuar Merkezi’nde 6.kez gerçekleştirilecek olan Toyzeria, pazardaki 64 yıllık başarılı varlığıyla Spielwarenmesse Nurnberg Uluslararası Oyuncak Fuarı’nin organizatörü Spielwarenmesse Middle East eG tarafından organize edilecek olup, 28 farklı ülkeden 15.000’den fazla ziyaretçi gelmesi bekleniyor. Biz de License Time dergisi ve Lisans Medya ekibi olarak katılım gösteriyor ve ziyaretçilerimizi 10. Salondaki standımıza bekliyoruz. Son olarak, hem fuar organizatörü Spielwarenmesse Middle East eG’ye bu fuarı ülkemize ve sektöre kazandırdığından dolayı teşekkür ediyor, tüm katılımcı ve ziyaretçilere başarılı ve bol kazançlı bir fuar diliyoruz. Saygılarımızla,

LICENSETIME MARKA, LİSANS & MEDYA DERGİSİ

İMTİYAZ SAHİBİ

/ OWNER

Lisans Medya Yayıncılık Reklam Pazarlama Dağıtım ve Dış Tic. Ltd. Şti. adına

M.Esat YALVAK

GENEL YAYIN YÖNETMENİ

REKLAM VE PAZARLAMA MÜDÜRÜ

M.Esat YALVAK

Sezai ÜNYAL

eyalvak@licensetime.com

sunyal@licensetime.com

YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ

İÇERİK EDİTÖRÜ

İhsan YALVAK

Enes AYDEMİR

iyalvak@licensetime.com

SANAT VE DİJİTAL MEDYA YÖNETMENİ

REDAKSİYON

Sevinç HAMZAYEVA shamzayeva@licensetime.com

Kübra UÇAR

eaydemir@licensetime.com

kucar@licensetime.com

İŞ ORTAKLARI


MARKAYA DiKKAT CHECK-IN marka ve lisans acenteliği kurumsal lisans yazılımları

karakter lisanslama

marka üretim çiftliği

marka planlama & franchising çözümleri

LisansMedya marka, medya ve lisans ajansı

www.lisansmedya.com

medya planlama

kurumsal kimlik

pazarlama iletişimi danışmanlığı

info@lisansmedya.com

+90 216 532 78 11

facebook.com/lisansmedya

twitter.com/lisansmedya


SONBAHAR’13

İÇİNDEKİLER

12

PAZARLAMA STRATEJİNİZ MARKANIZA YAKIŞMALI

14

PAZARIN HAKİMİ KADIN TÜKETİCİLER

Etkili bir pazarlama stratejisi oluşturmak göründüğünden daha derin bir mevzudur. Her şeyden önce hedef kitle için oluşturulan bir stratejinin amacı, sadakat ve güven duvarlarını inşa etmektir.

İTİBAR 24 ONLINE NEDEN ÖNEMLİDİR?

32

Online itibar bir marka hakkındaki dijital izlerin toplamıdır. Bu izlerin bir kısmı markanın kendi oluşturduğu izlerdir. Daha büyük bir kısmı ise marka hakkındaki haberler, yorumlar, tüketici görüşleridir.

DE 26 PERAKENDECİLER DİJİTAL PAZARLAMADA

E-ticaret gün geçtikçe büyüyor bunun farkında olan markalar da bu mecrada yer alabilmek, tüketicinin beğenisi ve satın alma hareketini etkilemek için birbirleri ile yarışıyor.

MARKALAR İSİMLERİNİ 30 DEV NEREDEN ALIYOR? Sony’den Samsung’a, Apple’dan Sharp’a kadar birçok dev teknoloji şirketi, dünya çapında haklı bir şöhrete sahip. Peki, teknoloji dünyasının önde gelen şirketleri marka isimlerini nasıl buldular?

46

EKONOMİNİN 42 YENİ STRATEJİK GERÇEKLERİ Yeni ekonomide hangi şirketler, hangi yeni statejilerle başarı elde ediyorlar?

HALKLA İLİŞKİLER 52 ŞİRKETLERİN İLE İMTİHANI İletişim her geçen gün giderek hızlanırken yaptığınız işi doğru konumlamak da önem kazanıyor. Peki nasıl ?

66

GELEN BAŞARI 86 VİRALLE MARKAYI UÇURUYOR Yaratıcılıkta sınır tanımayan viral videolar pazarlama dünyasını kasıp kavururken bir tutam yaratıcılıkla bu dünyada kolayca yer alabilirsiniz.

6

80

DİKKAT! PAZARLAMA BÜTÇENİZDE KAÇAK VAR

72



SONBAHAR’13

ARAŞTIRMA

AVUÇLARINIZDAKİ MÜŞTERİ İLİŞKİLERİ YÖNETİMİ Günümüzde s-CRM genelde sosyal ağlar üzerinden anlatılır, aklımıza hemen müşteri Facebook üzerindeki destek panelleri ve Twitter destek hizmetleri gelir. Ancak o kadar kullanışlı ve faydalı web-mobil uygulama entegre s-CRM sistemleri var ki, gerçekten “online müşteri ilişkilerini” yönetebileceğiniz ve bu yönetimi raporlayabileceğiniz sistematik ve kolay anlaşılır uygulamalardır.

Bahsedeceğimiz s-CRM uygulamalarının “Sosyal Müşteri İlişkileri Yönetimi” açısından temel faydaları Mobil üzerinde ya da entegre geliştireceğiniz web s-CRM çözümleriyle tüm online ağlarınızı ve e-mail bağlantılarınızı tek bir ekranda görebiliyorsunuz. Yani vakit kaybını azaltıyor ve periyodik raporlayabiliyorsunuz. Ayrı ayrı yerlerde planladığınız etkinlikler, özel takvimler vs. bilgileri, size hatırlatabilecek kadar akıllı sistemler olduğu için, planladığınız herhangi bir şeyi unutmanız ya da gözünüzden kaçması mümkün değil. Bu uygulamaların en büyük farkı; web odaklı s-CRM çeşitlerini elde etmek ve kullanmak her zaman mümkünken, mobil olduğunuz her alanda da bu uygulamaları rahatça kullanabilmeniz. Bu uygulamaların birçoğunun Premium (ücretli) üyelik gerektirdiğini lütfen unutmayın. Ancak girip “deneme” versiyonlarıyla da fikir sahibi olabilirsiniz. Eğer gerçekten alışkanlık veya iş stratejinizin bir parçası olarak bir müşteri ilişkisi yönetimi uygulaması kulla-

8

nırsanız satış alanınızı artıracağını ve yatırımınıza bir kazanç sağlayacağını hatırlatacağız. Aşağıda 5 adet kullanıcı dostu olan müşteri ilişkisi yönetimi uygulaması bulunmaktadır. Bunların her biri kullanıcılardan en az 3.5 yıldız almıştır. Nimble Aktivasyonu tamamen ücretsizdir ve kesin bir sayıda bağlantıya veya anlaşmaya ulaşana dek sizden ücret talep etmez. Muazzam bir sosyal medya entegrasyonuna sahip olması bu uygulamayı listenin zirvesine çıkarıyor. Ek-

ranlar gerçekten çok kullanışlı ve tam bir kullanıcı dostu. Ancak bu sistemi zirvede kullanmak için tüm bağlantıların entegre tanımlı olması gerekmektedir. Yani Gmail’de kişi kartlarını eksiksiz doldurursanız, çok ciddi bir CRM programının size sunduğu hizmet gibi kaçırmamanız gereken tüm önemli anları ve günleri size bildirir. Toplu mesaj atma ve arama yapma gibi fonksiyonları size sunar. AppMesh En fazla 5 kullanıcı için ücretsiz olan bir uygulamadır. Özellikle iPhone ve iPad için geliştirilmiş bir uygulamadır.


MARKA, LiSANS ve MEDYA DERGiSi

Uygulamaya girdiğiniz zaman, aygıtınızda bulunan takvimlerle, görüşmelerle ve bilgilerle çok hızlı entegrasyon sağlaması için tasarlanmış olduğundan gerçekten bağımsız ve kolay kullanılabilecek bir uygulamadır. Web odaklı sürümlere yönelik denetleme esnekliğine sahip değildir, o yüzden sadece mobil olarak düşünebilirsiniz. Bu uygulamayı telefonumuza indirdik ve uygulamayı gerçekten sevdik ancak müşterilerimizin iletişim bilgilerini veya yönetim sorumluluklarını, ekipteki daha kıdemli insanlarla paylaşmak zorundaysanız bu uygulama en iyi tercih olmayabilir. 5Degrees Bu uygulama daha çok bağlantı yönetimi üzerine kurulmuştur. Düzgün mail listeleri ve Gmail’de müşteriye ilişkin bağlantı kartları olan kurumlar çok güzel faydalanabilir. Ancak sosyal medya entegrasyonu sadece Linkedin ile sınırlı olduğu için, sosyal ağlardan fayda sağlamaya çalışan kurumlar için tercih sebebi olmayabilir.

Contactually MailChimp, Google, sosyal medya ve açık bir API anahtarını kapsayan birkaç bütünleşmeyle, bu uygulama birkaç farklı şekilde bilgilerinizi birleşik tutma şansı sunar. Ayrıca diğer uygulamaların sunmadığı, görüşmeleri takip etme ve satış alanınızı yönetme fırsatı da sunmaktadır. Bu uygulama diğerlerine göre daha ciddi işler yapıyormuş havası yansıtmakta.

Base genellikle “Salesforce” ve “Zoho” gibi daha geleneksel müşteri ilişkileri yönetim araçlarıyla uyumlu olan özellikleri de ayrıca sizlere sunuyor.

Base Base uygulamasını seviyoruz. Çünkü anlık ve herhangi bir ücret ödemeden, uygulamayı kısıtlamadan kullanmanıza izin veriyor. Ancak en fazla 150 görüşmeye kadar ücretsiz hesap sunduklarını da söylemekte yarar var. Ayrıca web odaklı özelliğe de sahipler. Sıklıkla dikkate alınmayan “Windows Telefon Listesi” için uygulamalarında Windows seçeneği bile sunmaktadırlar. Satış alanına ve yönetimine sahip olmaları da bu uygulamanın en güzel yanlarından biri…

Mobil üzerinden yukarıda bahsettiğimiz gibi birçok “Müşteri İlişkileri Yönetiminin” seçeneği mevcuttur. Verdiğimiz liste tabii ki çok kapsamlı değildir. Ancak bu makalenin, s-CRM uygulamalarında hangi özelliğin sizin ve kurumunuz için önemli olduğunu görmenizi açısından, seçeneklerle tecrübe edinmeye başlamak için iyi bir fırsat olabileceğini düşündük. www.prbucks.com

9


SONBAHAR’13

HABER

TÜRKİYE’NİN MOBİL ABONE SAYISI

68 MİLYON

Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) Başkanı Tayfun Acarer, Türkiye’nin dünyada mobil kapsama alanı en yüksek ülke olduğunu ve nüfusun 68 milyonunun mobil abonesi olduğunu kaydetti.

Bilişim Sanayicileri Derneğinin (TÜBİSAD) JW Marriott Otel’de düzenlediği “2023’e Doğru: Atılım İçin Bilişim Konferansı”nda konuşan BTK Başkanı Acarer, son dönemlerde data trafiğindeki hızlı artışın, her yıl bir önceki yılı ikiye katladığını bildirdi. Japonya’da Dokomo’nun data gelirinin ilk kez bu yıl ses gelirinin üzerine çıktığına dikkati çeken Acarer, datadaki artışın gelir dengesi açısından da son derece önemli olduğunu belirtti. Analogtan sayısala geçişte karar aşamasında olduklarını dile getiren Acarer, yeni nesil sistemlerde çok yakında yetkilendirme yapılacağını söyledi. Hangi bantın kullanılacağı konusunda tartışmaların devam ettiğine değinen Acarer, “Analog yayınları izleyen kitle yüzde 6-7. Sayısala geçersek başta yüzde 8-9 olur, sonra tekrar yüzde 6-7’ye düşer. Çünkü yeni nesil teknoloji dediğimiz IPTV, web tv, uydu, kablo ve internet üzerinden yapılan yeni nesil ve çok geniş bantlı yayınlarla, analog yayıncının sayısala da geçse baş etme şansı yok. Bantları sayısal yayıncılığa tahsis ettiğimiz zaman geri dönüşü de yok” diye konuştu. “Davul zurnayla baz istasyonu yıkılıyor” Sayısal yayıncılığa geçişte milyarlarca dolar yatırımın kimin tarafından yapılacağının tartışıldığına işaret eden Acarer, “Yayıncılar birçok ülkeyi örnek göstererek, ‘Bu yayınları devlet sübvanse etsin’ diyor. Bizim sayısal yayın-

10

cılığa geçme yükümlüğümüz yok, tek yükümlüğümüz sayısal yayıncılığa geçen ülkelerle enterferans yapmama yükümlülüğüdür. Bu konudaki yükümlülüğü yerine getirdiğimizi düşünüyorum” ifadesini kullandı. Türkiye’de sayısal yayıncılığa geçilecekse bunu ancak TRT’nin yapabileceğini, diğer yayıncılar da katılırsa bantın telef edileceğini ifade eden Acarer, şöyle konuştu. “Üniversite ve STK’ları eleştiriyorum, çünkü altyapının fibere dönüşmesi sırasında firmaların karşılaştıkları sorunlara hep sessiz kalıyorlar. Seçimler geliyor, yerel otoriteler oy davasına baz istasyonlarını gümbür gümbür indirecekler, davul zurnayla baz istasyonu yıkılıyor. Belediyeler Türk Telekom’a

kazı hakkı vermiyor, nasıl bilişim gelişecek? Bu konuda STK’lar cesurca kavganın içine girerek, mücadele ederek, eğer bakanlığın yaptığı doğruysa bizim yanımızda olacak, yanlışsa açık açık söyleyecek ama susmak çözüm değil.” En çok konuşan ülke Bir gazetede yer alan, “Penatrasyon bakımdan Türkiye çok geride” haberine atıfta bulunan Acarer, Türkiye’de 77 milyon nüfus, 68 milyon mobil abone ile penatrasyonun yüzde 90 olduğunu kaydetti. KKTC’de yüzde 154, Avrupa’da yüzde 130 olan penatrasyon oranının; gelişmişliğin, haberleşmedeki iyiliğinin göstergesi olamayacağını vurgulayan Acarer, şu değerlendirmelerde bulundu:


MARKA, LiSANS ve MEDYA DERGiSi

“Türkiye, penatrasyonda Avrupa’nın en gerisi, konuşmada ise 323 dakikayla en çok konuşan ve SMS atan ülke. En yakın rakibimiz Fransa’yla aramızda 50 dakika fark var. Penatrasyon düşük olduğu halde görüşme ve SMS sayısıyla haberleşme oranı yüksekse, çok iyi bir düzenleme var ve rekabet çok kuvvetli demektir. Sosyal medyayı, nüfusumuz dünyada en kalabalık ikinci ülke olmamasına rağmen Brezilya’dan sonra en çok kullanan ülkeyiz. Son 10 yılda hiç de mütevazi olmamamız gereken bir noktaya geldik. 2002’de geniş bant abone sayısı 3 bin iken bugün 30 milyonun üstünde. Türkiye’ye çok hızlı smarth telefon geliyor, şuanda geniş bant abone sayısı 34 milyon. Dünyada mobil kapsama alanı en yüksek olan ülkeyiz. Önümüzdeki yıl sonunda nüfusun yaşadığı her yere mobil kapsamayı getiren tek ülke olacağız.” “Atılım için bilişim şart” TÜBİSAD Yönetim Kurulu Başkanı Kemal Cılız da hızla büyüyen ülkelerde bilgi ve iletişim teknolojileri sektörünün lokomotif olduğunu belirterek, bu sektörün, verimlilik artışı ve katma değer üretme konusundaki kaldıraç etkisiyle sürdürülebilir büyümeyi sağladığını söyledi. Bilgi ve iletişim teknolojilerinin ülkelerin kalkınmasında, ekonominin büyü-

mesinde, istihdamın yaratılmasındaki önemine işaret eden Cılız, şöyle konuştu: “30 yıl önce bizimle aynı durumda olan ama bugün ekonomik büyüklük ve refah anlamında ilerimizde olan ülkelere baktığımızda, büyümenin ana girdisinin bilişim, inovasyon ve katma değere dayalı üretim olduğunu görüyoruz. Önümüzdeki 10 sene içerisinde dünyanın en büyük 10 ekonomisi içine girmeyi planlıyorsak, bunu bilişimsiz başarmak olanaksız. Atılım için bilişim şart.” Cılız, dünya ticaretinde yüzde 14 olan bilgi ve iletişim teknolojileri sektörü payının, Türkiye’de yaklaşık yüzde 3 olduğuna değinerek, bu durumun sektörün gelişmesini sağlayacak politikaları önemli kıldığını ifade etti. Devletin bu konuda üstleneceği önderlik ve rehberlik rolünün önemli olduğunu dile getiren Cılız, “2008’de yaklaşık 6 milyon geniş bant internet abonesi bulunurken, 5 yılda 3,5 kattan fazla artışla 2013 yılı ikinci çeyrek sonunda 20,5 milyonu geçti” ifadesini kullandı. “İnovasyonu teşvik eden politikalar hazırlanmalı” Global İnovasyon Endeksi, Dünya Ekonomik Forumu ve Davos’un mimarlarından Soumitra Dutta ise “global

inovasyonun ülkeler için önemini” ve “inovasyonun katma değerli ürünler üretmeye ve ekonomik büyümeye katkılarını” anlattı. Büyümenin ve rekabet gücünün artması için bilgi ve iletişim sektöründe ilerlemenin şart olduğunu vurgulayan Dutta, Global İnovasyon Endeksi’nde Türkiye’nin 68. sırada yer aldığını kaydetti. Dutta, endekste yer alan diğer ülkelerin inovasyon anlamında Türkiye’den daha hızlı ilerlediklerini belirterek, şu değerlendirmelerde bulundu: “Yapılması gereken Türkiye’nin inovasyon anlamında güçlü olduğu noktaların tespit edilmesi ve daha ileriye götürülmesi. Adım adım ilerleme lüksünüz yok. Diğerleri yıldırım gibi büyürken, siz yavaş olursanız dünyayı yakalayamazsınız. Türkiye’de insan kalitesi çok iyi ancak bu yeteneği daha ileri taşımak gerekiyor. Coğrafi konum size Tanrı’nın bir lütfu. Türkiye küresel bir güç olmak istiyorsa bu fırsatı iyi değerlendirmeli. İnovasyona teşvik eden politikalar hazırlanmalı. Türkiye’yi iyi bir marka olarak ön plana çıkarmalısınız. Tarih, Türkiye’nin başarılı olduğunu gösteriyor. Neden başarmayasınız ki?” www.dunya.com

11


SONBAHAR’13

MAKALE

PAZARLAMA STRATEJİNİZ

MARKANIZA YAKIŞMALI Etkili bir pazarlama stratejisi oluşturmak göründüğünden daha derin bir mevzudur. Her şeyden önce hedef kitle için oluşturulan bir stratejinin amacı, sadakat ve güven duvarlarını inşa etmektir. Markaya güvenen kitle, markayı deneyimlemek ister. Berna Ekim

sosyalmedyaport.com

Duygularının ve inancının markaya karşı ne denli doğru olup olmadığını kontrol etmek ister. Markayı ön plana çıkaran görsellerin ve mesajların A’dan Z’ye planlanan stratejisi ile uyumlu olması gerekiyor neden mi? Çünkü günün sonunda iyi planlanan bir stratejinin getirisi mutlu müşteriler olurken, kötü bir stratejinin getirisi ise koca bir sıfırdır. Stratejide marka ile ilgili akla gelen ilk sorular: Marka görselleri ve mesajları kendi içinde bir bütünlük oluşturuyor mu? Bu öğeler birbirleri arasında nasıl bir bağ kuruyor? Oluşturulan bu bağ marka ile uyumlu mu? Soruların cevaplarını kısa başlıklar altında ele alalım. Marka bütünlüğü, uyumlu olmaktan geçer! Markayı oluşturan öğelerin hedef kitle için ne ifade ettiğini düşünmek, pazarlama sektöründe tutarlı bir yol izlemek ile doğru orantılıdır. Bu oluşum içinde bulunan öğeler taslaktan, isimden, logodan, slogandan çok daha fazlasıdır. Müşterilerin kolay ve çabuk erişim sağladığı sosyal medya, markaların interaktif alanda görünen yüzlerini sergilemesine olanak tanır. Müşteriler bu platformda markanın dinamik ve interaktif bir yapıya sahip olmasını bekler, markayla etkileşime geçtikleri

12

zaman markanın bütün yapısının bir uyum içinde olmasını ister. Şirketlerin kendi markaları bulundukları sektörlerin içinde şirketin canlı birer temsilidir. Markaların sosyal medyada duyulan seslerini önemseyen şirketler, kişiler tarafından daha hoşgörü ile karşılanır. Medya organları güçlü birer araçtır! Pazarlama stratejinizi birden fazla kanal aracılığı ile kitleye yönlendirirken, bütünün uyumunu korumak daha güç hale gelebilir. Bu güç durumla başa çıkmak için, yazılı kaynaklardan görsel reklamlara kadar, aynı iletiyi farklı mecralarda stratejiye uygun düzenlemek gerekir. Strateji - Hangi kanalda uygulanacak? - Nasıl uygulanacak? - Uygularken ana temayı ve marka kimliğini korumak önemli - Düzenlenen iletilerin hatırlanabilir ve etkili olması önemli Şirketler, güçlü bir marka kimliği yaratmak için dijitalden doğrudan postaya kadar bütün pazarlama aksiyonlarında aynı renkleri ve yazı tiplerini kullanır. İşte kendini bilen, her platformda uyum içinde durabilen markanın özelliği de budur. Aynı zamanda bu markalar kullandıkları her medya organında sözlerine bağlı kalırlar. Uyumsuz bir yapı sergileyen bir marka küllerinden tekrar doğabilir mi? Cevap EVET.

Şimdi bir markanın stratejisinin sonucunda hedef kitleye gösterdiği yüzünün olumsuz tepki alıp, başarısız olduğunu düşünelim. Böyle bir durumda unutulmaması gerekir ki; markayı tekrar tasarlamak en iyi marka stratejisidir. Bu süreç içerisinde negatif olan kötü marka algısını, pozitife dönüştürmenin kolay olmayacağını ancak başarıldığı takdirde çok iyi neticeler alacağını söylemek çok da yanlış olmaz. Tekrar uygulanan bir tasarım, şirketin küllerinden doğmasını sağlayabilir. Yeniden tasarlama seferberliğinin başarısına asıl etki eden şeyler; şirketin başarısızlığını kabul etmesindeki samimiyet ve marka bütünlüğünü sağlamak için gösterdiği çabalardır. Müşterilerin bir markaya güvenip güvenmemesi hayati bir önem taşımaktadır! Müşteriler, umdukları şeyi elde edeceklerinden eminlerse satın alma eylemini gerçekleştirme olasılıkları çok daha fazladır. Marka iletiniz, satın alma işlemini gerçekleştirmek isteyen bir müşteriye ulaştıktan sonra tek yapmanız gereken marka güvenini sağlamak. Unutmayın ki, markanız artık onların elindedir, inisiyatifindedir.



SONBAHAR’13

RÖPORTAJ

HER GÜZEL ŞEY ÖNCE

HAYALLE BAŞLAR Marka Hareketi, Marka Türk Ekibi, Markatölye’nin kurucusu ve 2002 yılından beri Markalaşma ve Türkiye’de Marka konulu 54 ilde 114’ten fazla seminer veren ve bir marka duayeni olan Sayın Muharrem Dere ile çok özel ve keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.

Bize kendinizden, kurucusu olduğunuz Türkiye Marka Hareketi - MarkAtölye ve MarkaTürk Ekibi’nden bahseder misiniz? Marka işine girişiniz nasıl oldu? Merhaba. 1972’de Bursa’da doğdum. Çocukluk dönemim Almanya Hannover’de geçti. Rahmetli babam Muzaffer Efendi (lâkabıydı) ilk gurbetçilerdendi. 1991 Yılında İstanbul’a taşındım, 93’te evlendim. 2 Erkek oğlum var. Mehmet Sina 17 yaşında şimdi, Ahmet Sadi ise 12. Hayatımın en büyük kârı onlardır. Sorunuza kronolojik sırayla cevap vermek istiyorum. 2002 yılında MarkaTürk Ekibi’ni kurdum. 2010 yılına kadar onlarca seminer verdik (114 seminer), ardından profesyoneller için “Markatölye’yi (Marka Atölyesi)

yine İstanbul’da kurduk. Bir dönem Bodrum’da ve Milas’ta çalıştık. 20082009 yıllarında bir uydu kanalında 36 hafta canlı “M. Dere ile MarkaTürk” adlı TV programını hazırladım ve sundum. Her programda 2 marka sahibini konuk aldım ve markaları üzerine özel detaylı sohbetler yaptık. Güzel bir deneyim ve arşiv oldu. 2012 yılında yüz kişilik bir gönüllü dost grubuyla sosyal medya üzerinde “Türkiye Marka Hareketi” adlı oluşumu başlattık. “Patent Hareketi” gibi kardeş projelere destek olmak amaçlı bir girişimdi bu. Çok başarılı olamasak ta sürdürüyoruz. Şimdilik ortalama 250 kişilik bir küçük grubuz. Hayatımı anlamlı kılmak ve ülkeme olan vefa borcuma karşılık olarak her on yılımda yeni bir proje yapmayı düşündüm ve yirmi yaşımda unutulmuş bir geleneksel Türk sanatı olan “Kıssahan” (Müzikle öykü anlatıcı) projesini başlattım (1992). Önce İstanbul’un ilçelerini gezdim, ardından Türkiye’yi dolaştım. Elimde sazlarım ve öykülerle, kendi şiirlerimle, “Kıssahan Neyzen Muharrem’den Neyzence Sohbetler” adıyla. Davetler geldikçe ve zamanı uyarsa hâlen sürdürüyorum. Bu sene 21. yılım. 1999-2002 yılları arası İstanbul B. Bld.’de çok başarılı bir ekiple basın ve

14

halkla ilişkiler bölümünde uzman / basın danışmanı olarak çalıştım. Orada edindiğim bilgiler ve deneyimle BFE (Beyin Fırtınası Ekibi) adlı reklam ajansımı açtım. Peşinden MarkaTürk Ekibini kurdum. (Bu benim ikinci ‘on yıllık’ projemdir) Yeni projemde sohbet pirlerimin ve üstatlarımın yönlendirmesi faydalı oldu. Sanat, sohbet elbette güzel, faydalı ama ticaret olmadan, para olmadan bu işleri ağız tadıyla sürdürebilmek pek mümkün değil, hatta imkânsız. Ticaret yapmalı ama! Hangi ticaret? Nasıl! “Biz millet olarak zekiyiz, çalışkanız da, kaynaklarımız da zengin, peki buna rağmen neden hâlâ mutlu değiliz. Emeğimizin karşılığını neden alamıyoruz?” Düşüncesi beni ‘gerçek katma değer’ üretme alanlarında araştırmalara sevk etti.


MARKA, LiSANS ve MEDYA DERGiSi

Klasik örnekleri pek sevmem ve seminerlerimde de kullanmam pek ama hani; ‘1 kg demir şu kadar, o demir bilgisayar olunca bu kadar para, uzay teknolojisi, uydu olursa şu kadar şu kadar para’ derler ya, öyle işte. Avrupa’da öyle ülkeler var, İstanbul’dan küçük lâkin dünya çapında markalara sahipler. 1991 yılından beri verdiğim seminerler vardı, düşünce, tefekkür üzerine. Bu sefer zengin ve farklı bir “marka semineri” programı hazırladım, ortalama 3 saat süren, sonra önüme bir hedef koydum, her ilimizde en az bir kez (K.K.T.C dâhil) olmak üzere, valiliklerde, belediyelerde, üniversitelerimizde, ticaret odaları, işadamları cemiyetleri, dernek ve vakıflarda “200 Marka Semineri.” O günden bugüne 54 ilimizi gezdim, 114 marka seminer verdim, 81 il / 200 seminer sonrası, yetişen gönüllülerimize bırakacağım bu işi kısmetse. Marka ve Markalaşma konularında danışmanlık hizmetleri verdiğinizi biliyoruz. Markalaşma nedir? Ben tasarımcıyım. Marka, reklam ve film prodüksiyonu tasarımı yaparım,

her aşamalarına da hâkimim konunun. Mutfakta uzun süre çalıştım. Hem ulusal hem de uluslararası markaların mutfaklarında çalıştım. 1986 Yılında Bursa’da emprime desinatörlüğüne çırak olarak girdim, 27 yıldır da sıkılmadan, bıkmadan tasarlamaya devam ediyorum.

Ne tarz bilgilere ihtiyacı var? Bunlar cevap için mühim, bu cevapları duyacak kadar vakti var mı? Bizim vaktimiz var, anlatırız, amacımız bu ama soranın ciddiyeti mühim. Ayrıca bu sorulara öyle basmakalıp hazır cevaplar var ki, onları tekrarlamanın kimseye faydası yok.

Markalaşma nedir? Marka nedir? Sorularına basit, kısa cevaplar vermedim hiçbir zaman, bu kolay olanıydı, ekibimizdeki arkadaşlarda cevaplamazlar böyle soruları. Cevabı uzun, çok uzun hem de. Kim soruyor, ne için soruyor?

Peki, biz seminerlerimizde ne(ler) anlatıyoruz? Çok şey! Marka mimarîsi için gerekli olan her konuya cevap arıyoruz. Üniversitelerimiz ve profesyoneller için 12 farklı başlık ve disiplin başlığı altında toplam 40+2 saatlik bir sertifikalı program içeriği yazdık, tamamen özgün, farklı, sıra dışı. Şunu altını çizerek söylemek istiyorum, batının özellikle Amerika’nın referanslarını kullanamadan oluşturduk bu içeriği. Çünkü onlarla bizim kültürümüzün derin bir doku uyuşmazlığı var! Derin uçurum var dünya görüşlerimizde, insana bakışımızda, bu öyle zorlamayla, özentiyle kapanmaz. Kapanması da doğru değil, mümkünde değil.

15


SONBAHAR’13

Peki, nasıl marka olunur? Çok çalışarak. Latife bir yana önce güçlü bir ‘hayaliniz’ olacak. Yıllarca içinizde büyüteceksiniz bunu, sonra araştırmalar, gözlemler. Ardından üzerinde tartışılabilir, yazılabilir, görselleştirilebilir ‘fikir’ olacak, yani hayaliniz vücut bulacak. Sonra işinin profesyonelleriyle bir araya geleceksiniz, önce markanızı tescilleteceksiniz, patentlerinizi alacaksınız, hem ülkenizde hem de muhtemel pazarların tamamında. Ardından; işletme analizi, finans, pazarlama, lojistik, belgelendirme, tasarım, imaj, tanıtım, kampanya, reklam, organizasyon, promosyon, pr., danışmanlıklar ve inovasyon süreçleri gelir… Marka her şeyden evvel; *HAYALDİR (Güçlü) *FİKİRDİR (Tutarlı) *PROJEDİR (Sağlam) Markayı oluşturduktan sonra neler yapmak gerekir? ‘İlgi’ uyandıracaksınız. İlgiyi ‘güvene’ çevireceksiniz. Güveni ‘saygıya’ dönüştürdüğünüz an, işte kaderiniz değişmeye başlar o zaman. Markanızın ömrü belli olur. Biz buna ‘duygusal kimlik’ diyoruz. Kurumsal kimlik önemlidir, marka kimliği gereklidir fakat duygusal kimlik markaların ömürleri için hayatî derecede değerlidir.

16

Devamı mühim, her arz dönemi (öncesinden hazırlanarak) tekrar tekrar tazeleneceksiniz (inovasyon), markanızı hatırlatacaksınız ve eski / yeni müşterilerinizi sizi ‘tekrar tercih etmeleri’ için ikna edeceksiniz… Markalaşmanın olmazsa olmazları nelerdir? Ticaret insanlık tarihi kadar eski bir meslek. Markalama sanıldığından daha eski bir tarihe sahip. Dünyanın ilk modern standartlar kitapçığı 1502 Senesinde Osmanlının o zaman ki başkenti olan Bursa’da Sultan Yıldırım Bayezid tarafından yazılmıştır. (Kanunname-i İhtisab-ı Bursa)

Detayları müthiştir, insanî hassasiyet doruktadır, medeniyetimizin ve insanlık tarihinin eşsiz, zirve icraatlarındandır. Ticaret temel bir disipline sahiptir, ülkelere, sektörlere, firmalara, kurumlara, coğrafyalara, kültürlere göre değişiklikler gösterse bile temel dinamikleri benzerlikler gösterir. Tıpkı sanat dalları gibi. Neden sanat diyorum, markalaşma süreci, yönetimi, hem hiyerarşik yapısı, hem zengin kaynakları cem etme becerisi itibariyle sinemaya rahatlıkla benzetilebilir. Nasıl ki sinema 7. sanat olarak tüm sanatların ortak buluşmasıysa, markalaştırılan yatırımlarda ticaretin tüm enstrümanlarının yanı sıra ve tanıtım, reklam, pazarlama, lojistik, yönetim, kalite, belgelendirme ve de inovasyonun en seçkin örneklerini markaya hizmet ettirir. Bunların kalitesi (filmlerde iyi senaryo, sağlam reji, güçlü cast, özgün müzik, iyi görüntü ve kurgu vb.) markalara direkt, olumlu, pozitif katkı sağlar. O sebeple iyiler, en iyilerle çalışır. Başarısının sırrı sorulan Walt Disney “Ben benden daha zeki insanları bulurum, çalıştırırım” demiş, pek hoş. Ben Ahi Evran’ın şu sözüne ise bayılırım; “Kim ki Hakk’la çalışır ve bizi geçer, o bizdendir…” Gençler, gönüllülerimiz, evlâtlarımız, kardeşlerimiz bizi geçecekler, inanıyorum.


MARKA, LiSANS ve MEDYA DERGiSi

Sıfırdan marka olmanın aşamaları nelerdir? Önce hayal dediğim gibi. Sonra isim, numara (212 AVM gibi), simge (amblem, logo-type) seçimi. Bu önemli bir konu, filmler iyi örnektir, kahraman isimleri hep iki (2) hecedir. Kolay akılda kalan, söylendiğinde mümkün olduğunca başka bir çağrışım yapmayan, hedef kitle / pazar / ülke diline, jargonuna, fonetiğine, artikülasyonuna uygun olmalı. Ardından sırasıyla; Kurumsal bir şirket / Patent, tescil süreci / Pazar araştırmaları / Güçlü bir marka kimliği / Tasarım aşaması / AR-GE + ÜR-GE / Pazarlama dönemi / Lojistik / Tanıtım, Reklam, Kampanya / PR & Halkla ilişikler yönetimi / Danışmanlıklar / İnovasyon süreçleri sağlıklı, verimli ve birbirini tamamlayan (puzzle gibi), bütüne hizmet eden profesyonellikte yürütülmelidir. Burada profesyonel ekibin önemi daha net anlaşılır. Marka için medya ve reklamın öneminden bahseder misiniz? Savaş kılıçla kazanılır ama savunma olmadan olmaz, kahramanlar, iyi savaşçılar kalkana da zırha da ihtiyaç duyarlar.

“Peki ya gıda! Aç insan savaşabilir mi?” Reklâm markalara popülerlik kazandırır. Medya bu popülerliği saygınlığa dönüştürebilir ya da tam tersini yapar/ yapabilir. Örnekleri çoktur. Menfaat çatışmaları cinayetlere katliamlara kadar gidiyor, elmas, pırlanta pazarı veya silah sanayi örneğinde olduğu gibi. Medya ve reklâm sürecinden önce tamamlanması gereken çok daha önemli adımları var marka mimarîsinin. Body Shop, Apple ve daha birçok küresel dev markanın reklâmları sanıldığı gibi yoktur, reklâm bütçeleri de düşüktür. Bu konuyu seminerlerimizde detaylı olarak anlatıyoruz, örnekleriyle. “Önce tanıtım, sonra reklâm” kuralı, çocuk (markamız) doğmalı ki, donunu doğru biçebilelim, yoksa! Telafisi mümkün olmayan ağır zararlar söz konusudur. Faydası yoktur demiyorum, abartıldığı ve sanıldığı kadar fazla değildir sadece, onu söylüyorum. Bunun yüzdesini vermek, genellemek olur ki, bu her biri nev-i şahsına münhasır olan işlerde mümkün değil. Bilimden, gerçeklerden uzak, afaki bir yaklaşım olur. İş dünyasında saçmalıklara yer olmaz. Reklâm, Basın, Medya ve PR savunma tedbirleridir, yara almanızı engeller fa-

kat savaş kılıçla, saldırı silahlarıyla kazanılır ancak. Marka olmanın bir bütçesi veya zamanı var mıdır? Yerelde bir butik markayı konumlandırmak, duyurmak ortalama 6 ay zaman ister, temel maliyetleri 100 Bin TL’ye yakındır. Ulusal düzeyde bir marka asgarî 2 yılda konumlandırılır ve başlangıç maliyeti 5 Milyon TL’yi bulur. Uluslararası bir markayı yaratmak için minimum 5 yıla ihtiyacınız var ve ortalama 200 Milyon TL gibi yüksek bir başlangıç bütçesine sahip olmanız gerekir. Bu rakamlar öz sermaye, üretim, AR-GE / ÜR/GE bütçesi değil, sadece, tanıtım, konumlandırma bütçesidir. Fakat bu harcamalar %100 yatırım kalemidir, harcama olarak görülmesi, kaydedilmesi, düşünülmesi hatadır. Diğer temel üç yatırımdan ziyade; 1) Temel finans, 2) Yatırım, imalat / hizmet, 3) Pazarlama + lojistik, 4. Yatırım ayağıdır.

17


SONBAHAR’13

Marka ve sizi modern ticarete taşır, klasik ticaretin katma değeri düşüktür, taşradan şehre, ara sokaklardan ana caddelere geçersiniz böylece. Eskiden 3 yatırımla bir geliriniz varken, şimdi 4 yatırımınıza karşılık 7 gelir elde edebilirsiniz. Markanın sürekliliği ve kalıcılığı hangi faaliyetlerle sağlanır? Kısa, orta ve uzun vadeli planlar şart. Aynı zamanda geçiş dönemleri, başlangıç ve yatırım süreçleri sancılıdır. Bu dönemleri kolay atlatabilmek için yine bir triada (üçlemeler / markayı üçlemelerle anlatıyoruz seminerlerimizde) ihtiyaç duyarsınız. A) Ana marka (Lokomotif ) B) Alt marka (Ekonomik) C) Üst marka (Prestij)

liyor. İslâm dünyası becerikli olsa Hz. Muhammed en popüler insanların başında gelirdi, maalesef, durum ortada. Her dinî kutsal günde yüzlerce, binlerce tekrar ile “Çağrı” filmi izleniyor hâlâ. Marka Türk çatısı altında danışmanlık hizmetleriniz kapsamında hangi faaliyetler yer alıyor? Başta ‘Marka Tasarımı’, sonra konumlandırma, marka mimarîsi, marka yol haritası hazırlanması ve profesyonel eğitimleri üzerine çalışıyoruz. Ajans hizmetleri gerektiğinde 2. Ekibimiz devreye giriyor. Film ve fotoğraf prodüksiyonlarında ise 3. Ekibimizden destek alıyoruz. Ekip üyeleri yüksek tecrübeleri olan ve çoğunlukla freelance çalışan uzmanlardan oluşuyor. Kaliteli, hızlı ve ekonomik hizmetler üretebiliyoruz böylece. Hâlihazırda müşteri portföyünüzde hangi firmalar veya markalar yer alıyor?

Dünya’daki tanınmış markalara kıyasla Türkiye’deki markaların büyüme durumu nasıldır? Uluslararası markalarımız var mıdır? Henüz yolun başındayız biz millet olarak. Hem Türk dünyası hem İslâm dünyası bu işte oldukça geri. Umut var mı! Türkiye için biraz var. Eğer biz markalama işini becerebilseydik Atatürk günümüzün en popüler insanlarından biri olurdu, müthiş bir marka malzemesi ama kötü yöneti-

18

Biz 3 Ekip olarak (Beyin Fırtınası Ekibi / Belgesel Film Ekibi / MarkaTürk Ekibi) son yıllarda turne programına odaklandık. Pek müşteri kabul etmedik. Ama artık hedefi yarıladık ve belli rutine oturdu. Bundan sonra yeni projelerle, markalarla adımızı piyasada daha sık duyacaksınız. İstanbul B. Bld., TOKİ, Cumhurbaşkanlığımızın himayelerinde özel projeler, Elegance Optic Shops ile Safa Grup Optik Mağazalar zincirleri, CO-CO (Deutschland), SoNET Wolrd, İkitelli OSB ve bazı özel üniversitelerle çalışmalarımız sürüyor. Marka ve markalaşma konusunda verdiğiniz seminerler ve kurslar hakkında bilgi verir misiniz? Üniversitelerimizde bölümlere göre 12 farklı konu geliştirdik. Marka ve Leke (Kronolojik İkonografi / İkonların tarihi) başlangıç giriş konumuz. Kobiler, müteşebbisler için de; “Marka Yol Haritası” adlı kısa bir özet eğitimimiz var.


MARKA, LiSANS ve MEDYA DERGiSi

sabuk fikirlere zerre kadar tenezzül

• Marka Ürünler • Marka Hizmetler • Marka Bireyler • Marka (Coğrafyalar) Yerler • Marka Projeler Tıpkı bir gam gibi, 7 nota gibi yani ya da 29 harfli alfabe gibi, 0-9 arası rakamlar / 4 işlem gibi bizde bir sistem geliştirdik, sadeleştirdik ve markayı 12 adımda bir araya getirdik, 12 düğmeli elbise gibi. İlk düğmesi kimlik tasarımı, tanımlanması. Bunu her yerde herkese ücretsiz anlatıyoruz, her ilde 2 öğrenci (bay + bayan) gönüllü seçip yetiştiriyoruz, bilgilerimizi paylaşıyoruz ve onları da paylaşmaya özendiriyoruz. * Marka Şehirler; 8–12 saat (Valilerimize, belediye başkanlarımıza, milletvekillerimize özel) * Marka Yol Haritası; 2-4 saat (Tüm müteşebbisler için) * Markatölye; (Marka Atölyesi / Workshop); 7-9 saat (Sadece profesyoneller için) * Markalaşmak ve Marka Mimarîsi; 40+2 saat (Sertifikalı) (Marka sahipleri yönetmenleri, profesyonelleri için)

Bu arada marka ile ilgili çıkmış veya çıkacak kitaplarınız var mı? Bu konu hakkında bilgi verebilir misiniz? Markanın ‘Yeni’ Yol Haritası baskıya hazırlanıyor. Bir de Türkiye turnemizin notlarından derlenen detaylı ve büyük bir rapor hazırlığımız var. TV ekranlarına da en kısa zamanda dönmeyi düşünüyoruz. Tüm bu işleri özverimizle yaptık, destek aramadık, almadık. Son söz… Ben inovasyona inanmam. Özellikle ülkemizde anlatılan inovasyon zırvalıklarına, beraberinde dayatılan abuk

etmem, aynı tavrı popüler kültürün ürünü olan her modacı akıma karşı gösteririm. Kişisel gelişim üzerine türetilen işlerde, türlü türlü irili ufaklı koçlarda dâhil buna. Kalıcılığı ve uzun vadede faydası olmayan, evrensel ekine (kültüre) hizmet etmeyen, çabuk para kazanmaya odaklı her iş sadece komedidir, kara değil kötü mizahtır, zararlıdır da. Girişimcinin demoralizasyonu tolere edilemez! Kimsenin bir girişimcinin moralini bozmaya, zamanını çalmaya hakkı yok. Yatırımdan cayması, tereddüdü büyük malî kayıplara sebep olur, çok sayıda insanın ekmeğine mani olur, ben bundan büyük günah bilmem. Son olarak markanın lideri, hepsi profesyonel, işini ve müşterisini gerçekten seven, sayan; 1- Doktorla (sağlığına dikkat etmeli) 2- Mali Müşavirle (mevzuata hâkim olmalı) 3- Avukatla (hukuka uygun, güçlü anlaşmalar yapmalı) ve iyi bir marka danışmanıyla (vizyonu geniş olmalı) çalışmalıdır. Ayrıca evinde mutlu olması işine olumlu yansıyacaktır kanaatindeyim. Teşekkür ederim… Sevinç Hamzayeva Röportaj

19


SONBAHAR’13

MAKALE

E-TİCARETİ TETİKLEYEN FAKTÖRLERİ

BİLİYOR MUSUNUZ? Berna Ekim

Vine ve Instagram Aracılığıyla Etkileyici İçerik Mi? EVET.

Önce Dinle, Stratejini Belirle ve Etkileşime Geç!

Medya kanallarını kullanma yolları arayan şirketlerin gözdeleri; Vine ve Instagram.

sosyalmedyaport.com

2009 yılında bir günde atılan 2.5 milyon tweetle kıyaslanınca günümüzdeki günlük 340 milyon tweetin denetimini sürdürmek çok daha zor bir iştir. Şirketinizin isminin veya endüstrisinin ne zaman bu tweetlerde bir kahraman ya da gösterilen bir hedef noktası haline geleceğini asla bilemezsiniz. Sosyal medyanın geçici bir heves olduğunu düşünmek veya sosyal medyayla hiç ilişkide bulunmuyor gibi davranmak, kitlenin işiniz, markanız, ürününüz hakkında bir şeyler konuşmasını engellemez. Satın alma eyleminin %20’si sosyal medya üzerinden gerçekleşiyor. Müşteriler sosyal medya aracılığıyla şirketiniz ile ilgili iyi veya kötü eleştirileri okuduğu süreç içerisinde, zihinlerinde sizi yeniden konumlandıyor. İşte tam bu noktada, sosyal medya kitlenin konuşmalarının bir parçası olan, iş büyümesine katkıda bulunan harika bir araç olabilir. İş büyümesiyle ilgili daha detaylı bir bilgi vermek gerekirse, 2015 yılında sadece mobil araçlar aracılığıyla sunulan hizmetlerde ve ürünlerde 119 milyar dolar kazanma beklentisi var. Konumlarını sürdürülebilir kılmak isteyen şirketler değerlerine sadık kalmalı ama dikkatleri çekmek için de yeni iş stratejileri ortaya koymalıdır.

20

Instagram uygulamasında yer alan yeni video özelliğinin piyasaya sürülmesiyle etkileşimli içerik yaratmak için daha çok fırsat doğdu. Şirketinizin satın alma niyeti olmayan kitle için bir şeyi eğlenceli veya kullanışlı gösterebileceği yollar üzerine bir düşünün. Müşterilerin daimi sorusu; Bu ürünün benim için ne özelliği var? şeklindedir. Örneğin, Lowe’s şirketi, #LowesFixInSix etiketini kullanarak Vine uygulamasıyla içeriği kullanıcılara sundu. İletişim aracı: Sosyal medya araçları –> Twitter (#LowesFixInSix) ve Vine –> Sonuç: Etkileşimli içerik çalışması.

Sosyal medya stratejinizin sahip olması gereken birkaç görüşü özetlyecek olursak; 1. Kişilerin sosyal medyayı niçin kullandıklarını anlayın. 2. Paylaşımcı olun. 3. Müşterilerinizle gün içinde iletişime geçin. 4. Topluluğun bir parçası olun. 5. Etkileşime nüfuz edenlerle ilişki kurun. Kullanıcıların günlük sosyal düzenini bölmek yerine gruplarının bir parçası olun. Tek başınıza vaaz verir gibi konuşmak yerine onlarla birlikte konuşun. Paylaşılabilir yüksek kaliteli bir içerik oluşturursanız, markanız eğlenceli bir hal alır. Son olarak, etkileşime nüfuz edenler kelimesinin anlamı sadece ünlü kişiler değildir. Bu kişiler marka yandaşları da olabilir. Markanızın tutkunu olan her sosyal medya kullanıcısıyla ilişkiler kurabilirsiniz. Müşterilerinize kulak vermek, diğer iş türlerini etkilediği gibi elektronik ticareti de geliştirebilir. Gelişen ve gelişmeye devam eden iletişim kanallarını göz ardı etmek yerine bu araçlardan kendi sektörünüzde nasıl fayda sağlayacağınıza odaklanın. Düşünün. Karar verin. Uygulayın.



SONBAHAR’13

HABER

İPZ’13 ULUSLARARASI MARKALARIN

TEMSİLCİLERİNİ BULUŞTURDU Türkiye’nin alanında en köklü ve en geniş kapsamlı dijital pazarlama organizasyonu İnteraktif Pazarlama Zirvesi 2013, sekizinci yılında Türk Telekom, TTNET ve Avea’nın ana sponsorluğunda “Dönüşüm ve Uyum” teması ile Swissotel The Bosphorus’ta kapılarını açtı. ‘’Yeni Medyada Dönüşüm ve Uyum’’ ve ‘’360 derece Mobil Pazarlama’’ gibi panellerle yerli ve yabancı pazarlama profesyonellerini bir araya getiren İPZ’13, interaktif pazarlamanın geçirdiği evrimi dünyaca ünlü markaların temsilcilerinin gözünden katılımcılara aktardı.

Türkiye’nin alanında en büyük pazarlama zirvesi İPZ; Türk Telekom, TTNET ve Avea’nın ana sponsorluğunda 12 Eylül 2013 Perşembe günü Swissotel The Bosphorus’ta interaktif pazarlamanın geçirdiği dönüşüm ve uyum ile birlikte içinde bulunduğu ‘’ikinci baharı’’ sektör profesyonelleri ile paylaştı. MMI (Marketing Management Institute) Başkanı Günseli Özen Ocakoğlu, İPZ’13 Marka Danışmanı Hakan Senbir ve Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu Başkanı Tayfun Acarer’in konuşması ile açılışı gerçekleştirilen İPZ’13; interaktivite, dijital dünya ve mobil ile birlikte pazarlamanın geçirdiği evrimi markaların, şirketlerin ve tüm iş dünyasının dikkatine sundu. Günseli Özen Ocakoğlu: ‘’İnteraktif pazarlama dönüşümünü tamamladı, dönüşüme uyum sağlayan markalar ayakta kaldı.’’ Sekizinci yılında da dünya devi markaların temsilcilerini en seçkin pazarlama platformunda bir araya getiren İnteraktif Pazarlama Zirvesi 2013’ün açılış konuşmasını yapan Marketing Management Institute Başkanı Günseli Özen Ocakoğlu; yurtdışından ve Türkiye’den çok değerli konuşmacıları interaktif oturumlarda buluşturduğunu belirterek; ‘’Dönüşüm ve Uyum. Önce “Dönüşüm” vardı ve uzun yıllar sürdü ve şimdi ise “Uyum” geldi. Pazarlama interaktif teknolojilerin etkisi altında 15 yıldır büyük bir dönüşüm

22

yaşıyordu. İki yıl önce bu evre içinde konseptimiz “Pazarlama İnteraktiftir” şeklindeydi. Aslında pazarlamanın interaktif olması dönüşümün sonuna gelmeye da başladığımızın da bir işaretiydi. Dönüşüm sürecine uyum sağlayan birçok uluslararası ve yerli dev marka, öncülüğünü üstlendiği birçok yeniliği sektöre kazandırdı. Geçtiğimiz yıllarda interaktif pazarlamanın geleceğini konuşurken artık bu yıl, aynı zamanda İPZ’nin de sekizinci yılında markaların ‘’Dönüşüm ve Uyum’’ süreçlerini ve uyum aşamasını başarı ile tamamlayan markaları gündemimize taşıyarak interaktif pazarlamanın felsefesini masaya yatırıyoruz. ‘’Dönüşüm ve Uyum’’a dahil olan birçok marka hayata geçirdikleri yeni uygulamalar ile adaptasyon sürecini başarı ile tamamlayarak ayakta kalabildi; ancak sektörün ihtiyaçlarını göz ardı

ederek kendini yenilemeyi reddeden, interaktiviteye entegre olamayan birçok marka da sektördeki marka değerini ve devamlılığını sürdüremeyenler arasında yerlerini aldı. İş dünyasında hız giderek önem kazanırken, bazı alanlarda sadece daha hızlı olanlar kazanıyor. Tüketici en tatmin edici yanıtı en kısa sürede almak istiyor. Çok beklerse kaçıyor başkasını tercih ediyor. Tüketici ilişkileri açısından durum böyleyken üretimin kalitesi, pazarlanması ve satışı da teknolojinin nimetlerinden faydalanmak isteyenlere fayda sunuyor. Günlük yaşam giderek dijitalleşiyor ve yeni kuşaklar bu ortamlarda büyüyor, yani gelecek neredeyse geldi bile. Bu kapsamda dünyanın dört bir yanından gelen pazarlama profesyonelleri sektörün öncülüğünü üstlenen markaların stratejilerini bizlerle paylaşıyor.


MARKA, LiSANS ve MEDYA DERGiSi

ise, Türkiye’nin de aralarında yer aldığı 10 dünya ülkesinin spor içeriği tüketim alışkanlıklarının ele alındığı ‘’Küresel Spor Medyası Tüketim Raporu 2013’ten çarpıcı sonuçlar açıkladı.

Bu kapsamda dünyaca ünlü Publicis Group’a bağlı MRY ajansının CMO’su David Berkowitz, ‘Cyborg Tüketici Çağında Pazarlama’ başlıklı bir sunum gerçekleştirerek dijital dünyanın Google Glass gibi projelerle geçirdiği evrimi katılımcılara aktarıyor. ‘’Pazarlama zaten interaktiftir’’ sloganı ile yola çıktığımız İPZ’de bu önemli konukları ağırlamaktan dolayı son derece mutluyuz’’ dedi. Sevilen futbolcular Wesley Sneijder ve Dirk Kuyt İPZ 2013’te… Türkiye’nin en kapsamlı pazarlama zirvelerinden İPZ’13, Türk Telekom’un ana sponsoru olduğu Fenerbahçe ve Galatasaray’ın yıldız oyuncuları Wesley Sneijder ve Dirk Kuyt’ı katılımcılar ile bir araya getirdi. Etkinlik sırasında da bir İPZ katılımcısı seçtiği bir kişiyle birlikte Türk Telekom’un katkılarıyla 27 Kasım’da tüm dünyanın yakından takip ettiği Şampiyonlar Ligi Real Madrid - GS karşılaşmasını izlemek üzere, Galatasaray Kulübü’nün takım uçağıyla ‘’Santiago Bernabéu Stadium’’a gitme şansına sahip oldu. Pazarlama sektörünün on yıl içerisinde geçirdiği döşüme ışık tutarak bu güne kadar 6 binden fazla sektör profesyonelini ağırlayan İnteraktif Pazarlama Zirvesi; Türk Telekom, TTNET, Avea ana sponsorluğunda birçok ulusal ve uluslararası markanın pazarlama alanında başarılara imza atan profesyonellerinin deneyimlerini oturumlara taşıdı.

David Berkowitz, giyilebilen teknolojinin dijital dünyada üzerinde uyguladığı ‘’Dönüşüm ve Uyumu’’ değerlendirdi Dijital dünyada çığır açarak hayatımıza hızlı bir giriş yapan teknolojileri İPZ’13’te değerlendiren; uluslararası en büyük reklam şirketlerinden Publicis Group’a bağlı MRY ajansının CMO’su David Berkowitz, ‘Cyborg Tüketici Çağında Pazarlama’ başlıklı bir konuşma gerçekleştirerek özellikle son dönemin teknoloji harikalarından ‘’Google Glass’’ projesi gibi elle tutulan dijital ürünlerin sektör üzerindeki etkisini masaya yatırdı. İPZ’13’nin bir diğer uluslararası konuğu IBM’de Dijital Analitik ve Pazarlama Optimizasyonu Çözümlerinden Sorumlu Yöneticisi Akın Arıkan, çok yönlü pazarlamayı ele aldığı Multichannel Marketing: ‘’Metrics and Methods for On and Offline Success’’ isimli kitabında başarılı pazarlamacıların müşterilerine özel hizmetler sunarak nasıl yeni müşteriler elde ettiklerine ve satın alım miktarlarlarının yükselterek sadakat yaratma tekniklerini katılımcılarla paylaştı. Küresel Spor Medyası Tüketim Raporu’’ndan çarpıcı veriler: ‘’Türkiye; spor içeriği tüketiminde birçok dünya ülkesi arasında ilk sıralarda yer alıyor’’ Zirvenin bir diğer konuğu Perform Group Tüketici Markaları ve Portallardan Sorumlu Genel Müdürü Ben Warn

Türkiye’nin en büyük online spor sitelerinden Mackolik.com,Sahadan.com gibi web sitelerini satın alma yolu ile yatırım alanını genişleten Perform Group’un raporuna göre; Türkiye, yüzde 68’lik oran ile Brezilya ardından İspanya ile birlikte futbolun en çok takip edildiği ülke olarak ikinci sırada yer alırken, Türkiye’de spor yüzde 95 oran ile televizyon ve yüzde 85 oran ile internet olmak üzere en çok iki mecradan takip ediliyor. Sporun mobil mecralarda takibi konusunda Endonezya ve Çin’in ardından yüzde 64 oran ile ikinci sırada yer alan Türkiye sosyal ağlarda yüzde 66’lık oran ile ABD, Almanya gibi ülkeleri geride bırakarak ilk sıraya yerleşti. Ayrıca rapora göre haftada 15 saat spor takibi gerçekleştiren Türk sporseverler bilgisayardan spor içeriklerine erişim konusunda Avrupa birincisi konumunda. İş hayatına ve günlük kullanım alanlarına çok hızlı giriş yapan ve günden güne kullanımı oranı artan mobil de, İPZ’13’ün öne çıkan konuları arasında yerini aldı. Sektörün ihtiyaçları göz önünde bulundurularak gerçekleştirilen ‘’Mobilin Geleceği’’ oturumlarda Madvertise Global Tedarikten Sorumlu Başkanı Jana Sievers mobil operatörlerin geleceğinden, uygulama ekonomisine, mobil ticaretten, mobil cihazların geleceğine kadar sektörü ilgilendiren tüm konuları sadece İPZ’13 katılımcıları ile paylaştı. Zirvenin, ‘’MMA Türkiye Mobil Pazarlama ve Reklamcılığı 360 Derece Değerlendiriyor’’ adlı kapanış panelinde; MMA Türkiye Başkanı & 360 + Media Interactive Ajans Başkanı Zehra Öney’in moderatörlüğünde, MMA Türkiye yönetim kurulu üyeleri ve başkan yardımcısı mobil ve reklamı tüm yönleri ile değerlendirdi.

23


SONBAHAR’13

MAKALE

ONLINE İTİBAR NEDEN ÖNEMLİDİR? Online itibar bir marka hakkındaki dijital izlerin toplamıdır. Bu izlerin bir kısmı markanın kendi oluşturduğu izlerdir. Daha büyük bir kısmı ise marka hakkındaki haberler, yorumlar, tüketici görüşleridir. Tüm bu veriler bir araya gelir ve markanın online itibarını oluşturur.

Online itibar kavramı her geçen gün önem kazanıyor. Çünkü tüketiciler online olarak daha fazla geçiriyor. Bir ürün almadan önce hem ürün hem de marka hakkında araştırmalar yapıyorlar. Bu araştırmaların sonucunda online itibar önemli bir belirleyici. Şimdi asıl soruya gelelim. Online itibar markalar için neden önemli? Güvenilirliği etkiliyor “Müşterilerimin güvenini kaybetmektense, para kaybetmeyi tercih ederim.” Robert Bosch

24

Tüketicilerin kararlarında en önemli faktörlerden biri güvendir. Tüketiciler inandıkları, güvendikleri markalardan alışveriş yapmayı tercih ederler. Yapılan araştırmalar, tüketicilerin yaklaşık %60’ının bir ürün almadan Google’da araştırdıklarını gösteriyor. Yani bir ürün almadan önce o markayı sorguluyorlar. O markanın ürünlerini kullanan insanların yorumlarını okuyorlar. Bir sorun çıktığında markanın tutumuna bakıyorlar. O yüzden tüketiciler için online itibar önemli.

Online itibarı sorunlu olan markalara tüketicilerin bakışları değişiyor. Onlara güvenmemeye başlıyorlar. Bir marka tüketicinin güvenini kaybedince, bunun bedeli çok ağır oluyor. Bu yüzden marka yöneticileri online itibarlarını önemsemeli, haklarında yazılanlar hakkında fikir sahibi olmalılar. Marka imajını etkiliyor Tüketiciler artık daha bilinçli. Televizyondaki imajınız, bol sıfırlı paralar harcadığınız reklamlarınız, yeterince etkili olmuyor.


MARKA, LiSANS ve MEDYA DERGiSi

Tüketicinin yaptığı aramalarda sizle ilgili çıkan sonuçlar, imajınızı daha net oluşturuyor. Çünkü yaptığınız reklam ve pazarlama faaliyetleri sizin oluşturmak istediğiniz imajdır. Fakat tüketicinin online ortamda karşısına çıkan imajınız, sizin gerçek imajınızı oluşturur. Tüketici için önemli olan, sizin kendinizi nasıl anlattığınız değildir. Onun için değerli olan sizi nasıl algıladığıdır. O yüzden online ortamlardaki algılanma şekliniz sizin imajınızın önemli bir parçasını oluşturur. Satın alma kararını etkiliyor Tüketicilerin satın alma kararlarında markaların online karneleri önemli bir etken. Eğer bir markanın online karnesi kötü , hakkında yapılan yorumlar olumsuz ise tüketici markadan soğumaya başlıyor. Satın alma kararını tekrar gözden geçiriyor. Alternatiflerini incelemeye başlıyor.

ürün alırken, o ürünün reklamından çok, başkalarının ürün hakkında söyledikleriyle ilgileniyor. O yüzden online itibarı zayıf olan markaların işleri gün geçtikçe zorlaşıyor. Online itibar kalıcıdır Markalar hakkında yazılan olumlu ve olumsuz yorumlar kolay kolay kaybolmuyor. Çünkü internet hiçbir veriyi unutmuyor. Bu durum online karnesi iyi markaları olumlu etkilerken, karnesi zayıf markaları olumsuz etkiliyor. Kötü ün, bir markanın kabusu haline gelebiliyor. Peşini bırakmıyor. Sürekli karşısına çıkıyor. Ayrıca birçok marka haklarındaki olumsuz bilgileri yeterince takip etmiyorlar. Farkında olmadan itibarlarını kaybediyorlar.

Markalar hakkındaki bilgilerin internette kalıcı olduğunu düşündüğümüzde her dijital izin önemini daha iyi anlıyoruz. Bu dijital izler kalıcı olmaya devam edecekler. Kalıcı oldukça da markalara etkileri artarak devam edecek. Online itibar markalar için çok önemli bir konu. Markaları birçok açıdan etkiliyor. Tüketicinin zihninde markayı farklı bir yere koyabiliyor. Yaptığınız reklam ve pazarlama yatırımları etkisiz kalabiliyor. O yüzden marka yöneticilerinin online itibar konusuna özel bir önem vermeleri gerekiyor. Online itibarlarını korumak ve arttırmak konusunda çaba harcamaları gerekiyor. Aksi takdirde markaları ciddi anlamda zarar görecek. Çoğu zaman bu zararların telafi imkanı da olmayacak. markafikirleri.com

Eskiden tüketicilerin satın alma kararını etkilemek daha kolaydı. Bilgi edinme imkanları daha azdı. Yaptığınız reklam ve pazarlama faaliyetlerinin tüketiciler üstündeki etkisi daha fazlaydı. Ama artık öyle değil. Tüketici bir

25


SONBAHAR’13

ARAŞTIRMA

PERAKENDECİLER DE

DİJİTAL PAZARLAMADA

E-ticaret gün geçtikçe büyüyor. Bunun farkında olan markalar da bu mecrada yer alabilmek, tüketicinin beğenisi ve satın alma hareketini etkilemek için birbirleri ile yarışıyor.

Erman Tezcan

sosyalmedyaport.com

E-ticaret 2012 yılı içerisinde %12 büyüme gösterirken, yapılan indirim ve ücretsiz kargo gibi kampanyaları ile Amazon %22 oranında bir büyüme gösterdi. Lüks tüketim ve dijital mecra araştırma şirketi L2’nin yaptığı araştırmaya göre özellikle ABD’de perakendeciler arasında işler kızışmış durumda. Her geçen gün perakende markalar online mecraya biraz daha fazla yatırım yapıyor. Perakendecilerin en çok yaptıkları online kampanyalar ise şu şekilde:

26

Online Müşteri Hizmetleri 71 büyük perakendeci markadan 28’i bu hizmeti uyguluyorken yılsonuna doğru bu sayı %18 artış gösterdi. Artık perakende markaların çoğu 7/24 canlı danışma hattı bulunduruyor. Ücretsiz Gönderim Perakendecilerin %79’u tüketicilere aldıkları ürünleri ücretsiz göndermek için çalışmalar gerçekleştiriyor. Markalar minimum satın alım tutarını düşürmek için kargo firmaları ile anlaşmalar yapıyorlar. Tüketici tercihi yaratma yoluna gidiyor.


MARKA, LiSANS ve MEDYA DERGiSi

Çevrimiçi Satın Alma, Mağaza İçi Dönüş

Alışverişi Kişiselleştirme

Facebook Reklam

Perakendecilerin yarısından fazlası veri tarayarak tüketicilerin satın alım davranışlarına dayalı ürünleri tüketiciye önerir. Böylelikle tüketici kendini özel hisseder. Tüketici ile arasında kişiselleştirilmiş bir bağ oluşur. Ürün Özelleştirme

Perakendecilerin %69’u mağaza satışı fırsatları yaratarak çevrimiçi satın alma ve mağazaya potansiyel müşteri çekme gücünü destekliyor.

Perakendecilerin %20’si Monogramlar aracılığıyla ürünü kullanıcı için özelleştirme fırsatı sunar. Ürün Videoları

PayPal Ödeme

Perakendecilerin yarısından fazlası Facebook ağı üzerinden reklam faaliyetlerini gerçekleştiriyor. Bunların üçte ikisi Facebook’un tüketici davranışına odaklı reklamları hedefleyen (FBX) özelliğini kullanıyor. YouTube

Perakendecilerin %46’sı PayPal ödeme sistemi kullanarak hem tüketici için güvenli bir alışveriş ortamı yaratıyor hem de kendileri için tüketici verileri topluyorlar. PayPal alışveriş sistemi, otomatik faturalandırma yapar ve kullanıcıdan e-posta, kimlik bilgilerini doldurmasını ister. Şu an en güvenilir alışveriş sistemlerinden biridir.

Yapılan araştırmalara göre bir yıl önce ürün videosu sayfaları %18 oranında seyrederken günümüzde bu oran %27’lere kadar ulaşmıştır. Yapılan ölçümlerde perakendecilerden alışveriş yapan tüketicinin bir ürün videosunu izlemesinden sonra satın alım davranışını gerçekleştirme oranı %144 gibi büyük bir paya sahiptir.

Perakendecilerin %28’i YouTube kanalını kullanıyor. YouTube içerisindeki rekabetçi satın alma oranı geçen yıl %4 iken, bu yıl oran %11’e yükseldi. Pinterest ve Instagram

e-Hediye Kartları

E-posta İle Pazarlama Bu sistem perakendecilerin %18’i tarafından düzenli olarak kullanılmaktadır. Bu sistem ile tüketici kredi kartı ile alışverişe başladığı anda kendisine özel bir fırsat veya indirim içeriği sunan bir mail gönderilir.

Perakendecilerin yaklaşık dörtte üçü 2012 yılından itibaren tüketicilerine hediye kartı seçeneği sunuyor. Bu sistemin kullanım oranı % 56’dır.

Perakendecilerin %90’u Instagram ve Pinterest ağlarını kullanıyor. Perakendecilerin üçte biri kadarı, Mart ve Nisan ayları arasında Instagram ağı üzerinden kampanyalar düzenledi.

27


Boğaziçi sahilinin en güzel mücevherlerinden eşsiz bir Osmanlı Yalısı. Modern iç mimarisi, yüzyıllık tarihi mimari yapısı ile A’jia, etrafına trend ve heyecan yayıyor. Detaylara gösterilen olagandışı ihitimam, özel servis ve HIP yönüyle A’jia Hotel otelcilik anlayışına yeni bir bakış açısı getiriyor.

Ahmet Rasim Paşa Yalısı Çubuklu Cad. No 27 34812 Kanlıca / İstanbul / Türkiye Tel: +90 (216) 413 93 00

www.ajiahotel.com


Şehrin tarihi ve kültürel merkezlerine kolay erişimi olmasına rağmen, A’jia nefes kesen Boğaz manzaralı 16 odasıyla misafirlerine gündelik hayatın stres ve koşuşturmasından uzak, çok özel bir kaçış olanağı sunmaktadır.

Birbirinden bağımsız olarak dizayn edilmiş her odasının en modern techizat ve konfor anlayışıyla 1800lerin sonsuz zerafetini harmanlayacak şekilde döşenmiş olması da değerli misafirlerine ayrı bir keyif verir.

A’jia restaurant İstanbul’un gurme damak tadına hitap eden en güzide mekanlarından biridir. Benzersiz yaklaşımı, yaratıcı fikirleri ve mükemmel mönüleriyle A’jia Otel’de özel davetler ziyafete dönüşür.

A’jia, kendi teknesi ile misafirlerine Avrupa yakasından ücretsiz transfer servisi verirken, muhteşem manzara eşliğinde göz ziyafeti de sunmaktadır.


SONBAHAR’13

HABER

DEV MARKALAR İSİMLERİNİ

NEREDEN ALIYOR?

Sony’den Samsung’a, Apple’dan Sharp’a kadar birçok dev teknoloji şirketi, dünya çapında haklı bir şöhrete sahip. Elbette bunda birçok faktör var. Gerek bu firmalarca üretilen ürünlerin kalitesi, gerekse sundukları diğer birçok fonksiyon, bu şirketleri dünyanın sayılı markalarından biri haline getirdi. Peki, teknoloji dünyasının önde gelen şirketleri marka isimlerini nasıl buldular?

Sadece doğdukları ülkede değil, hemen hemen dünyanın her yerinde isimleri hafızalara kazınan bu dev markaların isimlerinin nereden geldiğini hiç merak ettiniz mi? Örneğin Sony ve Samsung isimlerini nereden alıyor? Samsung

Tüketici elektroniği pazarına aslında oldukça yeni olan Koreli şirket, hayatına 1969 yılında Samsung-Sanyo Electric Company ismi altında başladı. Aslında kökleri 1939 yılına kadar uzanan ve Byung-Chull tarafından kurulan Samsung-Sanyo Electric Company, o yıllarda sebze, meyve ve balık ihracatıyla uğraşıyordu. 1970’li yılların sonuna doğru tekstil ve inşaat endüstrisiyle daha yakından ilgilenen şirket, bunun yanında tüketicilerine renkli TV’ler de sunuyordu. Sonraki 10 yılında uçak yapımına odaklanan Samsung-Sanyo Electronic Company, o yıllarda dünyanın en küçük video kaydedicilerini üretiyordu. Bugün ise Sony gibi dev markalarla rekabet içinde olan Samsung, milyar dolarlık satış rakamıyla dünyanın en büyük teknoloji şirketlerinden biri. İs-

30

mini Kore dilinden alan Samsung’un kelime anlamı “üç yıldız”. Sony Koreli rakibi Samsung’a göre nispeten daha genç olan Sony, ilk kez 1946 yılında Tokyo Tshushin Kokyo ismiyle ortaya çıktı. İlk yıllarda pirinç ocağı üretimiyle satışlarını gerçekleştiren Sony, 1955 yılından itibaren Latincede ‘genç delikanlı’ anlamına gelen Sonny’den esinlenerek Sony ismini aldı ve yoluna devam etti.

Ancak o yıllarda Jobs’un bu girişimi Beatles cephesinde de geniş yankı buldu ve Beatles işi Apple’ı mahkemeye vermeye kadar götürdü. 30 yıl kadar süren mahkeme ise Apple Computer’ın Apple ismini gruptan satın almasıyla nihayet 2007 yılında sonuca bağlandı. Sharp Dünyanın ünlü Japon markalarından biri olan ünlü LCD TV devi Sharp, ismini “Ever-Sharp” isimli kalemden alıyor.

Portatif TV’lerden Walkman’e, PS serisinden CD/DVD çalara kadar geniş yelpazede ürünleri bulunan şirket, bugün dünyanın en büyük şirketleri arasında yer alıyor. Apple 1976 yılında Steve Jobs ve Steve Wozniak tarafından kurulan Apple Computer’ın ismi ise, o yıllarda Jobs’un fanı olduğu Beatles grubunun Apple Records plak şirketinden geliyor.

1925 yılında tüketici elektroniği pazarına giren Sharp, o yıllarda Japonya’nın ilk kristal radyo üreticilerinden biriydi.


MARKA, LiSANS ve MEDYA DERGiSi

LG

1993 yılında kamera üretimiyle başladı. Kwanon adı altında üretilen bu ilk kameralar 1995 yılından sonra yerini ticari marka olarak ‘Canon’a bıraktı. Benzer anlamlara gelen Kwanon ve Canon, İngilizce’de ‘criterion’ olarak geçen ‘kriter’ kelimesinden anlamına geliyor.

Touchphone’ları ve TV’leriyle tanınan LG, iki şirketin birleşmesi sonucu LG ismini aldı. Ev ürünleri üreten Lucky firmasıyla ucuz elektronik cihazlar üreten GoldStar’ın birleşmesiyle ortaya çıkan LG, 1995 yılından sonra GoldStar’ın ortadan kaldırılmasıyla yerini LG Electronics’e bıraktı.

JVC

Canon

Toshiba 1927 yılında Yokohama’da kurulan JVC (Japanese Victory Company)’nin kökleri Victor Talking Machine Company’e kadar uzanıyor. İlk yıllar fonograf üretimiyle ilgilenen şirket, daha sonra VHS video kaydedici ve TV pazarına el attı. Panasonic

Bir şirket olmaktan öte, Precision Optical Unstruments Laboratory şirketinin bir markası olan Canon, hayatına

olarak 1918 yılında ortaya çıktı. Amerika pazarında o yıllar National markasının çok kullanılmasından dolayı Panasonic ismini tercih eden şirket, Japonya’da halen National markası altında faaliyet gösteriyor.

Matsushita Electric Industrial şirketi tarafından imal edilen elektrikli aletlerin bir markası olan Panasonic, ilk

Tüketici elektroniği pazarındaki bilinen en eski şirket olan Toshiba, hayatına 1875 yılında Tanaka Seizo-Sho ismi altında telefon mühendisliği firması olarak başladı. 1899 yılında Tokyo Denki ismini alan şirket, 1939 yılından itibaren ise Tokyo Shibaura Electric şirketi olarak hayatına devam etti. www.chip.com.tr

31


SONBAHAR’13

MAKALE

PAZARIN HAKİMİ

KADIN TÜKETİCİLER “Kadın tüketici Çin’den hızlı büyüyor” … Serpil Yılmaz’ın geçtiğimiz haftalarda köşe yazısında kullandığı bu cümleyi pazarlama dünyası uzun zamandır büyüteç altında tutuyor.

Zeynep Alpdoğan

Medya İlişkileri Uzmanı

Sanayi devrimi sonrasında kapitalizmle birlikte kadınların çalışma hayatına hızla girdiklerini biliyoruz. Türkiye’de de uzun yıllar boyunca “ev kadını” olarak rol biçilen kadının ekonomik hayata girişi ile tüm Pazar hatta ekonomik sistem değişti diyebiliriz. Finansal açıdan erkeğe bağımlı olmaktan çıkan kadın, bir yandan yeni bir tüketici modeli oluştururken, diğer yandan mevcut pazarların büyümesini sağladı. Kadının “Ev Kadını” rolünden yavaş yavaş sıyrılmasıyla birlikte yepyeni tüketim ihtiyaçları da ortaya çıkmış oldu. Ev ve mutfak işlerinde kadının işlerini kolaylaştırmayı amaçlayan birçok yeni ürün piyasada yerlerini aldı. Küçük ev eşyaları konseptinin hayatımıza girişi böyle oldu.

Aynı şekilde mutfaktaki birçok pratik gıda da bu şekilde pazardaki yerlerini almış oldu. Hazır çorbalar, konserve salçalar, kavanoz reçeller, paket mantılar, hazır kekler kurabiyeler… Kadınların iş yaşamında aktifleşmesi yepyeni bir gıda pazarını da beraberinde getirdi. Önceleri uzun vakitler ayrılarak evde yapılan birçok gıda, paketlenmiş bir şekilde raflardaki yerini aldı. Elbette ki dünyanın en büyük pazarlama segmenti olarak gösterilen kadınların tüketim davranışları sadece bu ürünlerle sınırlı değil. Kadınlar, ev eşyasından elektronik ürüne, bebek-çocuk ürünlerinden, kozmetik ürünlere kadar oldukça geniş bir segmentte tüketici rolünde bulunuyor. Araştırmalar kadınların perakende pazarlardaki tüketim karar/etki payının % 85 olduğunu söylüyor. Haliyle, bu oran şirketler içi büyük önem taşıyor. Birçok firma kadın tüketicisini anlayabilmek için araştırmalar yaparken birçok ürünü kadınlara göre yeniden tasarlıyor. Bosch’un 2010 yılında piyasalara sürdüğü Swarovski taşlı matkabı birçok kadının beğenisini topladı. Peki, pazarda sayıları her geçen gün artan ve tüketici rolü bu denli güçlü olan kadınların tüketim davranışları erkek tüketicilerle aynı mı?

32

Elbette ki aynı değil. Kadının tüketim davranışlarını ele alırken erkek tüketicilerle aynı olduklarını düşünmek büyük bir yanılgı olur. Sosyal hayatta karşımıza çıkan kadın erkek farklılıklarının tüketim davranışlarında çıkmaması mümkün değil. Kadınlar duygusal dünyaları itibariyle erkeklerden farklı düşünme sistematiğine sahipler. Bu farklılıklardan ötürü kadın ve erkekleri satın almaya teşvik eden motivasyonlar da aynı değil. Yapılan araştırmalar kadınların satın alma konusunda erkeklere oranla daha hedonist olduklarını ortaya koyuyor. Yani kadınlar alışverişi haz alabilecekleri bir eylem olarak görüyorlar. Kadınlar sadece somut ve reel ihtiyaçların karşılanması için alışveriş yapmıyorlar. Satın aldıkları ürüne anlamlar yüklüyorlar. Satın alınan ürüne daha özgür, daha alımlı, daha maceracı gibi duygular yüklüyorlar. Bundan dolayı-


MARKA, LiSANS ve MEDYA DERGiSi

dır ki birçok firma, kadınların özdeşim kurabilecekleri ünlü simaları marka yüzü olarak kullanmayı tercih ediyor. Kadınlar satın alma esnasında erkeklere göre daha duygusal kararlar verebiliyorlar. Kişisel satış temsilcisinin tutumundan, mağaza içindeki ortama kadar birçok durum kadının vereceği satın alma kararını etkiliyor. Duygusal olan kadın tüketici, erkek tüketicilere göre daha sadık bir profil çiziyor. Kadınlar marka ya da ürünle duygusal bağ kurabiliyor. Küçük kusurlara daha toleranslı davranabiliyor.

tüm satın alma sürecini etkiliyor. Tüm bunlar bugüne kadar erkekler üzerine kurulu pazarlama stratejilerini tepetaklak etmeye başladı bile. Markalar artık reklamlarından mağaza içi satış elemanlarına varana dek kadınların duygu dünyasına dokunmayı amaçlayan stratejiler üretmeye başladılar.

Kadın ve erkeğin tüketici olarak sahip oldukları farklılıkların net çizilmesi ve pazarlama stratejilerinin buna göre oluşturulması büyük bir önem taşıyor. Aksi halde, pazarın hâkimi olan kadının özelliklerinin göz ardı edilmesi tüm pazarlama çabalarının boşa çıkmasına neden olacaktır.

Kadınlar, olumlu ya da olumsuz deneyimlerini paylaşma konusunda da erkeklere göre daha açıklar. Kadın bulunduğu sosyal ortamlarda ürün hakkında edindiği tecrübelerini, olumlu ya da olumsuz izlenimlerini aktarıyor. Ayrıntıcı özelliklerini satın alma konusunda da gösteren kadınlar, ürünün ambalajı, fiyatı, reklamı sloganı gibi birçok bilgiyi aklında tutabiliyor, rakip ürünle kıyas yapmada zorlanmıyor. Dolayısıyla kadın ve erkek tüketicilerin duygusal dünyalarındaki farklılıklar

33


SONBAHAR’13

HABER

KORSAN YAZILIM

YİNE ZARAR VERİYOR

The Software Alliance tarafından sağlanan son bilgilere göre korsan yazılım kullanmanın Türkiye’deki şirketlere maliyeti, lisans ücreti ve para cezasıyla birlikte geçen yıla göre yüzde 70 artarak, 2013’ün ilk yarısında 400 bin dolara ulaşmış bulunuyor. Korsan yazılım kullanma konusunun mahkemeye intikal etmesiyle şirketlerin uğradığı zarara, işletmede kullanılan korsan yazılım kopya sayısı ve organizasyonun sözleşme şartlarına riayet etmek için işbirliği yapması gibi faktörler dahil bulunuyor. Toplam maliyetin yaklaşık üçte birini korsan yazılımlar için lisans satın alınması, geri kalanını ise ihlale bağlı tazminatın ödenmesi oluşturuyor. Türkiye’de bir şirket yasal lisanslı yazılım kullanmadığı için 61 bin dolardan daha fazla bir mali kayba uğradı. 2013’ün ilk 6 ayında aralarında BSA üyesi Adobe, Autodesk, Microsoft ve Symantec şirketlerinin programlarının da bulunduğu çok sayıda yazılımın korsan kopyaları Türkiye’nin çeşitli illeri ve bölgelerinde tespit edildi.

34

BSA’nın 2011 Küresel Korsan Yazılım Araştırmasına göre lisanslı olmayan yazılım kullanım oranı yüzde 62 olan ve korsan yazılımın piyasa değeri 526 milyon dolara ulaşan Türkiye, yeni yasalar ve düzenlemelerle korsan yazılım kullanımını azaltmaya yönelik önemli adımlar atarak doğru iş süreçlerinin ekonomiye katkısını artırdı. Bu da Türkiye’deki resmi makamların, uzun vadede istikrar için yasal yazılım ürünlerinin sağladığı mali katkı ile operasyonel faydaların önemini kavramaya başladığını ve korsan yazılımın şirketlerin mali kayba uğramasına yol açmasını önlemek için çaba harcadığını gösteriyor. Bu bağlamda lisanslı yazılım kullanımının yüzde 1 oranında artması safi milli hasılaya 464 milyon dolar katkı

sağlıyor ve lisanslı yazılıma yapılan her 1 dolarlık yatırım 144 dolarlık kazanca karşılık geliyor.

www.sosyalmedyaport.com



SONBAHAR’13

RÖPORTAJ

PARALEL İTHALATIN

YAN ETKİLERİ

Son dönemlerde yazılı ve görsel basında sık sık doğrudan ya da dolaylı olarak paralel ithalatı konu alan haberler yer alıyor. Genellikle ticari boyutuyla ele alınan konuya farklı bir bakış açısı getirmek üzere, Av. Yasemin Kenaroğlu ile paralel İthalatın hukuki yansımalarına ilişkin bir söyleşi gerçekleştirdik.

zat yerli satıcı tarafından yurtdışından bulunup temin edilmiş demektir. Dolayısıyla paralel ithalat yabancı üreticinin veya marka sahibinin izni olmadan gerçekleştirilen; ancak hukuka aykırı olmayan bir ticaret yöntemidir. Marka sahipleri paralel ithalata nasıl yaklaşıyor?

Paralel ithalat nedir? Paralel ithalat, ithal edilen ürünün Türkiye’ye nasıl getirildiğiyle ilgili bir konu. Aslında yapılan, klasik anlamdaki ithalattan çok da farklı değil. Diyelim ki yerli bir girişimci, yabancı bir markanın ürünlerini Türkiye’de satmak istiyor. Bunun için izlemesi gereken yol, bu yabancı markalı ürünü Türkiye’deki yetkili distribütöründen alarak, kendi mağazasında satmaktır. Böyle yapmaz da aynı ürünü, üreticinin Hong Kong’daki yetkili distribütöründen alarak Türkiye’ye ithal eder ve burada satarsa, buna paralel ithalat denir. Yani paralel ithalat söz konusu ise, mağazada gördüğünüz ürün Türkiye’ye asıl üreticisi ya da marka sahibi tarafından gönderilmemiş, biz-

36

Elbette paralel ithalat marka sahiplerinin çok olumlu bakmadıkları bir ticaret yöntemi. Öncelikle, pek çok ülkeye ihracat yapan dünya markaları her bölge ya da ülke için farklı fiyat politikaları belirliyorlar. Örneğin aynı ürünü Uzakdoğu ülkelerine daha uygun fiyatlarla satarken, Amerika ya da Avrupa’daki ülkelere daha yüksek fiyatlara satış yapabiliyorlar. Bu da anlaşılabilir bir durum. Zira Fas’taki hedef kitle ile Norveç’teki hedef tüketici kitlesinin gelir düzeyleri arasında uçurumlar var. Aynı ürünü farklı bölgelerde satabilmek için o bölgelerin şartlarına uygun fiyatlar belirlemek zorundalar. Bunun yanı sıra, tanınmış markalar her bölge ya da ülkede farklı firmalara lisans veya distribütörlük veriyorlar. Doğal olarak da distribütörlük verdikleri her firmanın kendi yetki sınırları içinde ticaret yapmasını tercih ediyorlar. Zira bir distribütörün diğerinin bulunduğu ülkeye satış yapması, sistemin işleyişini ve rekabeti olumsuz etkiliyor. Düşünün ki içinde bulunduğu ülkenin

ekonomik koşulları gereği emsallerinden çok daha uygun fiyatla ürün ithal eden Vietnamlı distribütör, Vietnam’da satmak üzere aldığı ürünlerin büyük kısmını Avrupalı ülkelere ihraç ediyor. Bu durumda Avrupa’daki distribütörlerin ticaret yapma şansları oldukça zayıflıyor. Dolayısıyla marka sahipleri ve üretici firmaların paralel ithalata sıcak bakmamak için çok haklı ve anlaşılabilir sebepleri var. Bu durumda yerli girişimciler daha yüksek kar marjı için paralel ithalata yöneliyor diyebilir miyiz? Doğru bir çıkarım olur. Yerli girişimcilerin Türkiye’de ya da herhangi bir başka ülkede paralel ithalatı tercih etmelerinin en büyük sebebi daha yüksek karlılıktır. Elbette hiçbir nimet, külfetsiz olmuyor.


MARKA, LiSANS ve MEDYA DERGiSi

Daha yüksek kar marjı için ürünü gidip yurtdışından bulup, kendi imkânlarıyla Türkiye’ye getirmeleri gerekiyor. Yurtdışından aldıkları ürünün orijinal olup olmadığını da kendi imkânlarıyla araştırmaları ve tespit etmeleri lazım ki bu oldukça sıkıntılı bir durum. Dahası üreticiler ve marka sahipleri paralel ithalata konu ürünleri garanti kapsamı dışında bırakıyor. Yani Vietnam’daki distribütörden alıp, paralel ithalat ile Türkiye’ye getirdiğiniz ürüne, üretici firma ya da marka sahibi garanti vermiyor.

Söz konusu ürünü tüketiciye sunarken bizzat kendiniz garanti sunmak ve teknik servis sağlamak zorundasınız. Bu en başta ekstra maliyet demek. Üstelik tüketiciyi üretici ve marka sahibinin garantisi ve teknik desteği olmayan bir ürünü almaya ikna etmek de kolay değil. Peki, marka sahipleri tarafından bu dezavantajları ve neticede paralel ithalatı ortadan kaldırmak için adımlar atılıyor mu?

Paralel ithalat ile hukuken mücadele etmeleri mümkün değil. Çünkü paralel ithalat bugün itibariyle hukuken yasaklanan bir durum değil. Usulüne uygun şekilde paralel ithalat yapan firmalara hukuken müdahale edilemez. Uluslararası üreticiler ya da marka sahipleri bununla ancak mevzuat anlamında değişiklikler yapılmasını sağlayarak mücadele edebilir. Yani paralel ithalatın hukuken yasaklanmasını ya da en azından sınırlandırılmasını sağlamaya çalışabilirler ki, günümüzün serbest piyasa ekonomisinin buna izin vereceğini hiç sanmıyorum. Zaten artık geldiğimiz nokta itibariyle uluslararası üreticilerin ya da tanınmış marka sahiplerinin usulüne uygun olarak yapılan paralel ithalatla ilgili ciddi bir kaygıları yok. Çünkü onları çok daha ciddi sıkıntılara sokan, paralel ithalat adı altında satılan taklit ürünler. Şimdilerde asıl bu durum ile mücadelenin yollarını arıyorlar. Bunu daha somut örneklerle anlatmak mümkün mü? Paralel ithalat ile taklit arasında nasıl bir bağlantı var? Aslına bakarsanız hiçbir bağlantı yok. Paralel ithalat ve taklit piyasası bambaşka iki mecra.

37


SONBAHAR’13

Yasalara uygun şekilde paralel ithalat yapan çok sayıda firma var ve yaptıkları ticaret her açıdan hukuka uygun. Ancak ne yazık ki paralel ithalatı suiistimal eden, kötüye kullanan firmalar arada bir köprü kurulmasına neden oluyorlar. Paralel ithalat yapan bazı firmalar, az sayıda orijinal ürünü paralel ithalat yoluyla getirip raflarına koyarken, çok sayıda taklit ürünü de aynı raflarda orijinalmiş gibi satabiliyor. İşte paralel ithalatın suiistimali ile ortaya çıkan büyük risk de bu. Çünkü burada taklit ürün orijinaliyle aynı ya da ona çok yakın fiyata satılıyor ve tüketicinin aradaki farkı anlaması da imkânsız. Elbette taklitle orijinalin ka-

litesi bir değil. Orijinal diye aldığı taklit ürünle sorun yaşayan tüketicinin gözünde markanın değeri zedeleniyor. İşte marka itibarının zedelendiği anda, bu yabancı marka sahibi ve distribütörü için sorun haline geliyor. Üstelik burada sorun, sıradan taklitle mücadeleden çok daha ciddi. Pazardaki tezgâhtan taklit ürün alan tüketici, aslında markanın gerçek hedef kitlesinde yer almaz. Oysa burada tüketici orijinal ürün aldığını düşünerek taklit ürün satın alıyor. Yani doğrudan doğruya markanın hedef kitlesi zarar görüyor. Diğer yandan, aslının çok daha ucuz fiyata taklit ürün alan, o üründen orijinal ürün kalitesi beklemez. Ancak bahsettiğimiz ihtimalde

tüketici arzusu dışında ve yüksek rakamlar ödeyerek taklit ürün alıyor ve sorun yaşadığında marka sahibinin ya da distribütörünün kapısını çalıyor. Bu sebeple tüketicilerin aldıkları ürünün gerçekten orijinal olup olmadığını çok iyi sorgulamalarında ve ürünün orijinal ürün fiyatına satılıyor olmasının gerçekten orijinal olduğunu tek başına ispat etmeyeceğini dikkate almalarında fayda var. Paralel ithalata tüketici açısından baktığımızda en çok dikkat edilmesi gereken kısmı nedir sizce? Ürünün orijinalliği tartışmasız olarak en önemli konu ve mutlaka çok iyi sorgulanmalı. Bunun dışında orijinal olmakla birlikte paralel ithalatla getirilen ürüne gerçek ürün sahibinin, yani yabancı üreticinin ve marka sahibinin, garanti ve teknik destek sağlayıp sağlamadığına da bakılmalı. Çünkü genellikle sağlamıyorlar. Bu durumda tüketici yüksek rakamlar ödeyerek aldığı bir üründe sorunla karşılaştığında sadece ürünün satıcısının sağlayacağı garanti ve teknik servis imkânı ile sınırlandırılmış oluyor. Tüm bunlar sorgulanması ve bilinçli şekilde tercih edilmesi gereken konular. Ö. Özlem Gülmez Röportaj

38


From the people who really know the licensing industry...

a new magazine for the business of brand licensing excellence

Launches Spring 2014 Interested? Contact us for more information's: francesca@totallicensing.com or goran@totallicensing.com


SONBAHAR’13

MAKALE

YÖNETİCİLERİN İNSAN KAYNAĞI YÖNETİMİNDE

YAPTIKLARI 4 HATA

İnsan kaynakları yönetimi, yöneticilerin başarısını etkileyen en önemli konu. İyi insan kaynakları, sizi başarıya ulaştırırken; doğru seçilmemiş insan kaynağı başarısızlığa davetiye hazırlıyor. Bu konu önemli olsa da, yine de en çok bu konuda hata yapılıyor.

1. İşe alımları ve işten çıkarmaları hızlı yapmak Duygusal bir toplum olmamız, iş hayatımızın her alanına yansıyor. İşe alımlarda bunu daha net görüyoruz. İşe alım yaparken, duygusallık bazen mantığın önüne geçebiliyor. Bir adaya kanınız ısındı diye, onu işe alabiliyorsunuz. Bir iki pozitif özelliği belki de daha fazla kötü özelliğinin önüne geçebiliyor. Böyle olunca, işe alımı hızlı yaptığınızdan olumsuz özellikler konusunda

40

yeterince bilgi sahibi olamıyorsunuz. Bu da hatalı tercih yapmanıza neden olabiliyor.

işten çıkabiliyorsunuz. Ve çalışanınız, değerlendirilememiş bir insan kaynağı olarak hanenize yazılıyor.

İşten çıkarmalarda da aynı duygusallığın izlerini görebiliyorsunuz. Bir çalışanı sevmiyorsanız, kanınız ısınmadıysa onun hataları gözünüze daha fazla batıyor.

2. İşten çıkarmaları yavaş yapmak

Normalde aynı hatayı başkası yapsa, bir şey demeyecekken o hata yapınca köpürebiliyorsunuz. Bu hatalar artmaya başlayınca, tolerans düzeyiniz düşüyor ve zamanından önce çalışanı

Bir çürük domates, bir kasa sağlam domatesi bozabilirmiş. Bu durum şirketinizde de gerçekleşebilir. Çalışmasını, hareketlerini beğenmediğiniz, bir çalışana gereğinden fazla sabır göstermek zararlıdır. Siz onun düzeleceğini, bu hataları bir daha yapmayacağını düşünürsünüz ama o, hataları yapmaya devam eder. Davranışlarının


MARKA, LiSANS ve MEDYA DERGiSi

değişeceğini umar, onu göndermeyi ertelersiniz. Onun davranışları düzeleceğine, kötüleşir. Çünkü eğer davranışlarında, huylarında bir sorun varsa, bunun kolay değişmesini beklemeyin. Bu durum karakterle ilgilidir ve karakterin değişmesi çok zordur. Tahammül ettiğiniz, zarar görmesini istemediğiniz için tuttuğunuz yanlış çalışan, zamanla diğer ekibi de etkileyebilir. Onun hatalarını diğer arkadaşları da görürler. Bu hatalar karşısında bir şey yapılmadığını görürlerse, onlar da eskisine oranla daha rahat davranmaya başlarlar.Ve sorunlu çalışan sayınız artar. 3. Adaletli olmamak Yöneticinin işinin en zor kısımlarından birisi, adil davranma kısmıdır. İnsan çalıştırıyorsanız, onlara karşı adil olmanız gerekir. Bu hiç kolay değildir. Çünkü herkes kendisinin değerli olduğunu, özen gösterilmesi gerektiğini düşü-

nür. Böyle olunca da siz bir kişiye fazla özen gösterirsiniz, ancak diğerine haksızlık etmiş olabilirsiniz. Bu yüzden adalet yöneticinin temel sorumluluklarından biridir. Zaten adil bir yönetici değilseniz, bunu çalışanlarınız hemen anlarlar. Ve size saygı duymamaya başlarlar.

lerini tahmin edemezler. Bu yüzden yönetici her çalışandan maksimum performans almak için, onları doğru yerlerde değerlendirmelidir. Çalışanların iyi yaptıkları ve kötü yaptıkları şeyleri önceden belirlemek, onları doğru bir şekilde yönlendirmek şirketinize çok şey kazandırabilir.

Adalet güvenin temelidir. Siz çalışanlarınıza karşı ne kadar adaletli olursanız, çalışanlarınız da size o derece güvenirler.

Seçtiği bölümün ne işe yaradığını bilmeyen insanların çoğunlukta olduğu ülkemizde, insanların potansiyellerinin farkında olmalarını sağlamak önemli bir yetenektir. Bu yüzden çalışanların potansiyellerini keşfetmeli, onları doğru yönlendirmelisiniz. Markalar insanlar üzerine kuruludur. İyi olan marka değil, onun arkasında olan insan kaynağıdır. İnsan kaynağının yönetilmesinde de kilit nokta yöneticilerdir. Yönetici insan kaynağını doğru kullanabilirse şirketinin gelişmesinde önemli rol oynayacaktır.

4. Potansiyelleri doğru kullanamamak Yönetici şirketinin teknik direktörü gibidir. Çalışanların özelliklerini iyi bilmeli, onların eksiklerini onlardan önce tespit etmelidir. Her çalışanın kapasitesi, yeteneği farklıdır. Kim nerede daha iyi görev yapar, bunu tespit etmeniz gerekiyor. Çalışanlar işletmeye yukarıdan bakamadıkları için hangi pozisyonda daha verimli olabilecek-

markafikirleri.com

41


SONBAHAR’13

MAKALE

YENİ EKONOMİNİN STRATEJİK GERÇEKLERİ

Yeni ekonomide hangi şirketler, hangi yeni statejilerle başarı elde ediyorlar? Global borsalardaki gerileme ile birlikte, piyasalarda yeni ekonomiye olan inanç bir yıl öncesine göre hayli azalmış görünüyor. Pek çok internet şirketi kapandı, yeni ekonomi şirketlerine yatırım yapanlar trilyonlarca dolar kaybettiler.

Ayşe Başar Bener kalder.org.tr

Yeni ekonomi kısa dönemde zengin olmayı umanları hayal kırıklığına uğratmış durumda. Bütün bu olumsuz gelişmelerin olumlu bir yanı da var. Bu sektörle ilgisi kısa zamanda çok para kazanma azminin ötesine geçemeyenler çekildikten sonra, artık soğukkanlı değerlendirmeler yapılabilir. Öncelikle yeni ekonomi o kadar da yeni değil. Yaygın olarak sanıldığının tersine internetin icadıyla ortaya çıkan bir olgu da değil. Bu terim iki üç yıldır kullanılıyor, ancak iş hayatında büyük değişikliklere yol açan gelişmeler, bir başka deyişle yeni ekonominin temelleri onbeş yirmi yıl öncesine gidiyor. Değişimin itici gücü ise iletişim ve bilgi teknolojisindeki atılımlar. Örneğin, bundan 25 yıl önce çok şubeli bir banka İstanbul’dan Gaziantep’i aramak için telefon operatörleri, teleks operatörleri işe alırken şimdi aynı banka çağrı merkezi için kredi pazarlayacak uzmanlar çalıştırıyor. Bu teknolojik gelişmeler sadece günlük hayatımızı değiştirmekle kalmadı, iş hayatında da yeni imkanlar açtı. Bugün büyük küçük bütün şirketlerde kullanılan bilgisayarların onbeş yıl önce şirketlerin sadece bazı özel bölümlerinde kısıtlı sayılarda kullanıldığını hatırlamak bile yeterli. Bilgi ve iletişim teknolojileri şirketlerin yapıla-

42

rını değiştirmekle kalmadı, onların iş yapma alanını değiştirdi. İnternet de kısa sürede eriştiği yaygınlığı bu gelişmelere borçlu. Hızlı ve ucuz dijital telekomünikasyon ağı kurulmuş olmasaydı, bilgisayar kullanımı şirketlerde ve evlerde bu kadar yaygın olmasaydı, internet sadece araştırmacıların ilgilendiği bir bilgisayar ağı olarak kalmaya mahkum olurdu. İletişim ve bilgi teknolojisinin ulaştığı son nokta olan internet yeni bir bilgi ekonomisini ortaya çıkardı ve “yer” ve “zaman” kavramlarının geleneksel sınırlarını ortadan kaldırdı. Bu ekonominin en ayırt edici özelliği ise bilgiyi hammadde olarak alması. Bilgi ürünlere, şirketlere ve piyasaya uygulandığında ise iş dünyasında bugüne kadar alışık olduğumuz birçok şeyi değiştiriyor. Gelişmiş teknolojiler ve değişen organizasyon yapıları ekonomiyi ve

sosyal düzeni de değiştiriyor. Bu tür değişimler sadece meydana geldiği öncü sektördeki verimliliği artırmakla kalmayıp, tüm ekonomiye güçlü bir silah sunuyor. İnternet ile birlikte bütün dünya bu güçlü dönüşümü yaşıyor. Bir başka deyişle yeni ekonomi, “e-konomi”, sadece yeni bir teknoloji değil, şirketleri, piyasa yapısını, devlet düzenlemelerini ve insan deneyimini radikal olarak değiştiren yeniden düzenleyen bir dönüşüm. Bu değişimin çok kolay tamamlanması, ekonomideki verimlilikten sermaye piyasalarına olan etkisine kadar her zaman pozitif olmasını beklemek interneti ve yarattığı dönüşümü çok hafife almak olur. Yapısal dönüşümün ve ilerlemenin köklü değişim ve parçalanmayı beraberinde getirmesi kaçınılmazdır. İnternet hiç şüphesiz rekabetin ve strateji belirlemenin eski kurallarını değiştiriyor. Şirketler işlerini internete


MARKA, LiSANS ve MEDYA DERGiSi

taşıdıkça ürünlerini, müşterilerini ve esas faaliyet alanlarını yeniden gözden geçirmeliler. Günümüzde birçok üretici malını birçok müşteriye satıyor, bu müşterilerin bir kısmı aynı malı değişik paketleyip ve/ veya bazı kısımlarını değiştirip bir başka müşteriye tekrar satıyor. Başarılı şirketler neler yapıyor? Bugün başarılı olarak tanımlanan E*Trade, Amazon, E-Loan, AOL gibi şirketler raflarında başkalarının ürünlerini satıyorlar. Bu şirketler isteseler web sitelerindeki içeriği kendileri de hazırlayabilirler, halbuki onlar bununla vakit kaybetmeyip, en iyi bildikleri işe, kendilerini odaklamayı seçiyorlar: “Müşteri kazanıp o müşteriyi elde tutuyorlar.” Bu şirketler kendilerini ürün ile değil, o ürünü nasıl paketledikleri ve müşterilerine nasıl hizmet verdikleri ile farklılaştırıyorlar. Bu müşteriler sadece tüketiciler olmak zorunda değil, şirketler de olabilir. Dolayısıyla paketlenen ürün de ticaretin kendisi olabilir. Örneğin, bir bankanın veya bir perakendecinin diğerlerine sunabileceği ödeme sistemi, envanter takip sistemi de bir ürün ve/veya hizmet olabilir. İnternetin getirdiği bu imkanlar ve değişen iş yapma biçimleri şirket sahiplerini stratejilerini tekrar gözden geçirmeye zorluyor.

İnternet modüler yapısı gereği eski değer zincirlerini tamamen değiştiriyor. İnternet öncesinde tedarikçiden başlayıp, üretici ve dağıtıcı üzerinden müşteriye ulaşan bu değer zinciri artık tüm oyuncuların birbirleriyle karmaşık bir halde ilişkide olduğu internet ağına taşınıyor. İnternette dolaşan her şey bilgiye dönüşüyor, diğer bir deyişle alınıp satılan ürün bir kazak da olsa, internette o kazak ile ilgili bilgi ve kazağın nasıl alınıp satıldığının bilgisi aslında alınır-satılır bir ürüne dönüşüyor. İnternetin modüler yapısı ve bilgiyi alınır satılır bir ürün olarak ön plana çıkarması internette iş yapacak olan şirketlere de değişik roller yaratıyor. Bu roller aşağıdaki şemada daha detaylı olarak görülebilir: İnternet’le değişim Fikirden ürüne, markadan pazarlamaya İnternet ile birlikte artık birçok fikir sahibi fikrini bir içerik (mal, hizmet, bilgi) haline dönüştürüp üreticiye götürüyor. Bilgi olarak var olan her şey internette ürüne dönüşebiliyor. Böylece fikir sahipleri ürün yaratmak, ürünü markalamak, dağıtım kanalı oluşturmak ve son kullanıcıya ulaşmak için zaman ve kaynak yaratmak zorunda kalmıyorlar. Kendini fikir sahiplerinden fikri alıp, ürün haline getirmeye odaklayan şirketler de internette ham bilgiyi alıp bu bilginin üstüne bir katma değer yaratıyorlar.

Böylece müşteri ile birebir temasta olan dağıtıcılar farklı standart ve formattaki ham bilgiyi aramak ve ürün haline getirmekle uğraşmıyorlar. Dağıtıcı olan şirketler tamamen müşterinin talep ve beklentileri doğrultusunda hizmet vermeye kendilerini odaklıyorlar. Bu şirketler hem fikri, hem içeriği, hem ürünü birçok yerden aldıkları için müşteriye her türlü ürünü ve o ürün kategorisinde de bol çeşit sunabiliyorlar. İnternette yaratılan değer ağının geleneksel fason (outsourcing) iş yaptırmaya kıyasla en büyük farkı ürünü bilgi olarak görmesidir. İnternette iş yapmanın sırrı her ürünün en önemli ögesinin “bilgi” olduğunu anlamaktır. Bu bakımdan internette aynı bilgi sonsuz sayıda iş ortağı ile çok az bir ek maliyetle paylaşılabilir. İnternetin yeni değer ağı içinde ittifakların çok önemli olduğunu görüyoruz. Değer ağı içindeki bu ittifaklar tek bir şirketle yapılmış bir anlaşma bile olsa gerçekte o şirketin bilmediğimiz başka ittifakları ile birlikte sonsuz sayıda olabilir ve internetin en heyecan verici yanı da verilen emek ve alınan karşılık rasyosunun sonsuz olması. Böylece şirketler için herkesin her şeyi olmak değil en iyi bildiği konuya odaklanmak çok daha önem kazanıyor. Kısacası dünün müşteri, ürün ve alt yapı üçlüsünden oluşan entegre şirket yapısı artık internet ile birlikte çözülmeye başlıyor.

43


SONBAHAR’13

HABER

AVM’LER ESNAF VE SANATKÂRA

YER AYIRACAK

Perakende Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı Taslağı’na göre, stratejik ticari plan hazırlanacak. İş yeri açılış izinleri “tek kapı”dan alınacak, alışveriş merkezlerinde esnaf ve sanatkâra belirli oranda yer ayrılacak.

Gümrük ve Ticaret Bakanlığı, perakende sektörünün merakla beklediği Perakende Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı Taslağı‘nı hazırlayarak, dün itibarıyla ilgili kamu kurum, kuruluşları ile sektörün görüşüne açtı. Tasarıya göre perakende sektöründe sıklıkla kullanılan alışveriş merkezi, büyük mağaza, zincir mağaza, özel markalı ürün, franchise, bayi gibi kavramlar tanımlanarak yasal bir niteliğe kavuşturulacak ve uygulamada yaşanan kavram karmaşasının önüne geçilecek. Taslağa ilişkin yazılı açıklama yapan Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı, perakende sektöründe alışveriş merkezi, büyük mağaza ve zincir mağaza sayılarının artışıyla yaşanan dönüşüm sürecinin bir yandan ülke ekonomisine ciddi katkı sağladığını vurgulayarak, birtakım ekonomik, sosyal ve çevresel sorunlara da neden olduğunu kaydetti. İşletmelerin açılışında standardı bulunmayan karmaşık işlemlerin, ödeme süreleri ve markalaşmada karşılaşılan sıkıntılar ile haksız ticari uygulamaların, bu sorunların önde gelenlerinden olduğuna dikkat çeken Yazıcı, yaşanan bu sürecin, perakende sektöründeki esnaf ve sanatkâr işletmeleri için pazar kaybı ve piyasada tutunma sorunlarını da beraberinde getirdiğini ifade etti.

44

Temel kurallar belirlendi

Kampanyalar kurala bağlanacak

Taslağın, organize perakendeciler olarak nitelendirilen alışveriş merkezi, büyük mağaza ve zincir mağazaların yanı sıra, esnaf ve sanatkârlar ile diğer ticari işletmeleri kapsadığını ve sektöre ilişkin temel ilke ve kuralları düzenlediğini dile getiren Bakan Yazıcı, tasarının, dün itibariyle ilgili kamu kurum ve kuruluşları ile sektörün görüşüne açıldığını, gelen görüşler doğrultusunda nihai şeklin verilerek, TBMM’ye sevk edilmek üzere Bakanlar Kurulu’na sunulacağını kaydetti.

İndirimli ve promosyonlu satış kampanyalarının özellikle süresine ilişkin esaslar belirlenerek, bunlar disiplin altına alınacak. Böylelikle, haksız ticari uygulamaların önüne geçilecek ve tüketicilerin doğru bilgilendirilmesi sağlanacak. Tüketiciler, kampanyalı satışları PERBİS veya işletmelerin internet sayfası üzerinden güncel olarak takip edebilecekler.


MARKA, LiSANS ve MEDYA DERGiSi

Tasarının getirileri neler? İl düzeyinde stratejik ticari plan hazırlanacak İller bazında stratejik ticari planlar hazırlanacak ve bu planlar zaman içinde bir nevi perakende sektörünün haritası niteliğine kavuşacak. Stratejik ticari planlar, esnaf ve sanatkâr işletmeleri ile küçük ölçekli ticari işletmeler için bağlayıcı nitelikte olmayacak, ancak bu planlara uygun işyeri seçiminde bulunmayanlar hiçbir teşvik ve destekten yararlanamayacak. İşyeri açılış izinleri “tek kapı”dan alınacak İşyeri açılış süreçleri kolaylaştırılacak ve bürokrasi azaltılacak. Bakanlık bünyesinde elektronik ortamda Perakende Bilgi Sistemi (PERBİS) kurulacak. Belediyeler veya il özel idarelerinin vereceği izinle açılan ve yalnızca bu izinle kalmayıp pek çok kurum ve ku-

ruluşa ayrı ayrı başvuruda bulunmak zorunda kalan bütün perakende işletmeler, artık bu sistem üzerinden adeta tek bir kapıya başvurarak izinlerini tek elden alacak.

Esnaf ve sanatkâr işletmeleri daha rekabetçi fiyatlarla mal ve hizmet sunumu yapabilecekler.

Esnaf, malların tedarik ve dağıtımında organize olacak

Alım satım işlemleri nedeniyle üretici ve tedarikçilere yapılacak ödemeler, kural olarak 60 gün içinde gerçekleştirilecek; bu süre üretim tarihinden itibaren otuz gün içinde bozulabilen gıda, temizlik ve kişisel bakım ürünlerde 20 günü geçemeyecek.

Esnaf ve sanatkârlar meslek kuruluşları eliyle tedarik ve dağıtım şirketleri kurabilecek.

Ödemeler 60 gün içinde yapılacak

AVM’ de esnaf ve sanatkâra belirli oranda yer ayrılacak Esnaf ve sanatkâr işletmelerinin alışveriş merkezlerinde faaliyet gösterebilmelerine imkân sağlanacak, ayrıca kaybolmaya yüz tutmuş mesleklerin yaşatılmasını teminen bu meslek erbabının alışveriş merkezlerinde faaliyet göstermeleri mümkün hale gelebilecek. www.dunya.com

45


SONBAHAR’13

MAKALE

DİKKAT!

PAZARLAMA BÜTÇENİZDE KAÇAK VAR Sponsorlar markalarını bir etkinlikle özdeşleştirmek için bir çuval parayı gözden çıkarır. Bir de bu işi bedavaya getiren ‘yancılar’ vardır…

Sevda Yüzbaşıoğlu

sevdayuzbasioglu.com

Geçen yaz Londra Olimpiyatlarını izleyen milyonlarca kişinin gözü kulağı sadece oyunlarda değildi… Birbirinden ilgi çekici kampanyalarla dikkatleri üzerine çeken kimi şirket, milyonları olimpiyatlara özel ürettiği oyunlarla bağladı, kimisi ise yaratıcı çalışmalarla gözleri üzerine çevirdi. Nike, Pepsi, Burger King şirketlerin sadece üçü… Tüketicilerin bu şirketleri en favori 15 Olimpiyat markalarından biri olarak belirlemeleri de geleneksel etkinlik sponsorluğunun ne kadar etkili olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi… Mi acaba? Aslında bu bahsettiğimiz şirketlerin ortak bir yanı var; hiçbiri resmi olimpiyat sponsoru değil. Sosyal medyayı en iyi şekilde kullanan bu şirketler ‘otlakçı, tuzak veya sinsi pazarlama’ olarak adlandırılan ‘ambush marketing’ taktiklerini en iyi şekilde kullanan şirketlerden sadece üçü. Bu yöntemi kullanan markaların sayısı her geçen gün artarken mevcut önlemler onları caydırmaya yetmiyor. Ödedikleri paraların karşılığında başkalarının faydalandığını gören şirketlerin sponsorluk sevdasından vazgeçmesi ve mecranın yavaş yavaş yok olacak olması ise etkinlik düzenleyenler için endişe verici. Markaların organizasyonlara sponsorluk bedeli ödemeden tüketici algısını

46

ilişkilendirme çabaları olarak adlandırabileceğimiz tuzak pazarlama hem fırsatlar hem de tehditler içeriyor. Tuzak pazarlama, bir çok farklı şekilde görülse de, yaratıcı çabalarla bir markanın sponsor olduğu bir etkinlikte (özellikle ana sürükleyici veya sponsor) dikkati kendi üzerine çekmek. Mesela 1996 yılında Nike’ın Olimpiyat sponsorluğunu hatırlıyor musunuz? Hatırlamamanız normal, çünkü Nike sponsor değildi. Ancak eminim bir çok kişi Micheal Jackson’ın altın Nike ayakkabılarını Reebok’un resmi sponsorluğundan daha iyi hatırlıyordur…

dünya sahnesine çıkış olarak görülüyor. Markaların yaratıcılığı karşısında Olimpiyat Organizasyon Komitesi’nin hazırladığı 61 sayfalık marka koruma kitapçığı bile işlevsiz kalıyor. Bu pazarlama yöntemini birçok marka kullanıyor. Nitekim 1996 yılı Atlanta Olimpiyatları’nda resmi sponsorun Reebok olmasına karşın Nike’ın Olimpiyatlarla kendini ilişkilendirmesi, Türk Milli Takımı’nın Dünya üçüncüsü olduğu 2002 Dünya Kupası’nda milli takım resmi sponsoru Pepsi iken Coca Cola’nın yaptığı iletişim çalışması ile daha çok ön plana çıkması sayılabilecek yüzlerce örnekten sadece birkaçı.

Özellikle sporun kalbinin attığı olimpiyatlar sadece atletler için değil, tuzak pazarlama yapan markalar için de

Olimpiyatlara sponsor olan şirketlerin ve olimpiyat komitesi tuzak pazarlamacılardan oldukça rahatsız.


MARKA, LiSANS ve MEDYA DERGiSi

Neden olmasın ki? Sponsorluk gelirleri bu kurumların en önemli gelir kalemleri arasında yer alıyor. Nitekim Londra sponsorlarının Olimpiyatlara katkısı 700 milyon pound seviyelerinde. Ancak hem tuzak pazarlamacıların yoğun iletişimi hem de sponsor sayısının fazlalığı mesaj kirliliği oluşturarak bu tür sponsorlukların markaya katkısını düşürdükçe markaların da sponsorluk için ödemeyi kabul edecekleri bedellerin düşmesi öngörülüyor. Fiat - VW kapışması Google Street View’e taşınırsa Tuzak pazarlama sadece spor müsabakalarında değil, normal zamanlarda da şirketlerin başvurduğu bir yöntem. Mayıs 2012’de Google Street View uygulaması Volkswagen’ın İsviçre genel merkezinin görüntülerini yayınladı. Ancak tam genel merkezin önünde bir Fiat 500 park edilmişti. Fiat, Google araçlarının Södertalje caddelerinde gezdiğini görünce parlak kırmızı bir Fiat 500’ü aracın peşine takmış ve marka ile bütünleşmiş araçlarından biri olan Fiat 500’ü VW’in kapısının önüne park etmişti!

Şirketler sıkı kuralların etrafından dolaşıyor Organizatörler tuzak pazarlama konusunda sıkı önlemler alıyor. Ancak yaratıcı çalışmalarla bilinen firmalar her defasında bu sert kuralların etrafından dolaşarak reklam yapmayı başarıyor. UEFA da bu konuda sert tutumu ile bilinen bir diğer kurum. Euro 2008 boyunca taraftarların sponsor olmayan ürünlerin logolarını taşıyan ürünlerle statlara girmesi yasaktı. Hatta gerekirse stat görevlileri, taraftarların t-shirtlerini çıkarmasını bile talep edebiliyordu. Böylelikle UEFA yetkilileri bu sene bu tür gerilla pazarlama uygulamalarına statlarda göz yummadı. 1 Mayıs 2008 tarihinden itibaren 450 şirkete tuzak pazarlama faaliyetlerinden ötürü sözlü ve yazılı uyarılarda bulundu. Yetkililer bu vakalardan beşinin dava sürecine taşındığını ve hepsinin de UEFA tarafından kazanıldığını ifade ediyor. Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim görevlisi Göksel Şimşek, markaların rekabet stratejilerinde kullan-

dığı pazarlama taktiklerine her geçen gün bir yenisi eklendiğini ve tuzak pazarlama taktiklerinin de bu savaşı kızıştırdığını söylüyor. Şimşek, “Rekabet bir yandan markalar arasındaki teknik farklılıkları azaltmaya yönelik teknolojik uygulamalarda sürerken diğer yandan pazarlama hedeflerini gerçekleştirmek ve hedef tüketicilere ulaşmak için kullanılan stratejilerde de önemli gelişmeler ve değişmeler görülüyor. Her gün binlerce ürün veya hizmetin farklı cephelerden (reklam, halkla ilişkiler, sponsorluk, satış noktası etkinlikleri, promosyon vb.) gönderdiği marka mesajlarına maruz kalan tüketicinin zihnine ulaşmada kullanılan taktikler farklılaşmakta ve adeta marka savaşları yaşanıyor. Farkındalık yaratmada kullanılan geleneksel pazarlama iletişimi araçlarının ötesinde yaratılan ve kimi zaman da ahlak dışı bulunarak eleştirilen alternatif pazarlama silahlarıyla bu savaş daha da şiddetlenmektedir.” diyor. Her ne kadar organizatörler kararlı bir tutum sergileyip davalar açsa da pazarlamacılar pek durulacak gibi gözükmüyor.

47


SONBAHAR’13

Bu tür yoğun ilginin olduğu, yüksek ratinglerin düzenlendiği organizasyonların bir parçası olmak ve bunun için ise en az parayı ödemeyi istiyorlar. Öte yandan büyük organizasyonlarda bu tür parazit pazarlama faaliyetlerine yönelik önlemler alınmaya çalışılsa da daha ufak çaplı organizasyonlar bu tür saldırılara karşı korumasız. Doğal olarak da büyük çaplı organizasyonlardan çok, daha lokal organizasyonlara sponsor olabilen KOBİ’lerin gözlerinin çok daha açık olması gerekiyor. Yoksa zaten kısıtlı bütçeler ile pazarlama yapmaya çalışan bu şirketlerin bütçeleri rakiplerinin pazarlama faaliyetlerine katkı sağlayabilir. İletişim kirliliği Bunun yanında birçok markanın şikayeti ise bu tür organizasyonlarda birçok markanın sponsor olarak alınmasının iletişim kirliliğine sebebiyet verdiği ve bunun tuzak pazarlama faaliyetleri yapanların ekmeğine yağ sürdüğü yönünde. Reklam Araştırma Derneği (The ARF) Araştırma Sorum-

48

lusu Bill Cook “Muhasebe çağında ufak sponsorların sayısını arttırarak ana sponsorların etkinliğini düşürmek spor federasyonları için çok aptalca bir yaklaşım” diyor ve ekliyor: “Bu durumda sponsorlar bir ya da iki yılda harcadıkları paranın geri dönüşünü alamadıklarını ve paralarını boşa harcadıklarını anlayacaklar” diyor. M.A.R.K.A Ajans Başkanı Hulusi Derici konuyla ilgili yaptığı bir açıklamada asıl problemin sponsor bolluğundan çok markaların ayrıştırıcı işler çıkaramamaları olduğunu söylüyor. Hulusi Derici “Bir problem de, benzer eğitimli, benzer insanların, benzer fikir ve düşüncelerle, benzer işler üreterek, bu bolluğun içinden ayrışarak sıyrılamamasıdır” diyor. Belki de sponsor markaların bunu anlık bir aktivite olarak değil uzun dönemli bir aktivite olarak görmeleri sponsorluğun etkisini arttırdığı gibi tuzak pazarlamacılara karşı darbe vuracaktır. Her geçen gün tuzak pazarlamacılar daha akıllı yöntemlerle kendilerine

yeni gri sular yaratarak hem sponsor firmaların hem de federasyonların uykularını kaçırmaya devam ediyor ve gerekli önlemler alınmazsa sponsorluk modeli ile gelir sağlayan kurumların yeni gelir modelleri bulmaları gerekecek. Dünyadan çeşitli tuzak pazarlama örnekleri: Nike tuzakta açık ara fark atıyor Nike dünyada tuzak pazarlamanın kralı olarak biliniyor. Nike, Reebok’un resmî sponsor olduğu 1992 Olimpiyatları’nda ABD basketbol takımının basın toplantısına sponsor olurken, Nike sponsorluğundaki efsanevi Michael Jordan, aldığı milyon dolarları hak ettiğini kanıtlarcasına, altın madalyasının takılırken Reebok logosunu kapatmıştı. Yine, Adidas’ın sponsor olduğu 2010 yılı Dünya Kupası’ndan önce Nike, viral bir videoyu dolaşıma sokmuş ve video Adidas’ın Star Wars temalı reklamından bile daha fazla akıllarda yer etmişti. Bir defasında da (1996 Atlanta


MARKA, LiSANS ve MEDYA DERGiSi

Olimpiyatları) 50 milyon dolarlık sponsorluk bedeli ödememiş, buna karşılık oyunlar süresince şehirdeki bütün afişlerde yer almış hatta stadyumun karşısında inşa ettiği kocaman Nike binası ile ismini-logosunu gözlere sokmayı başarmıştı. Bu olaydan sonra sponsorluk sözleşmelerinde antituzak tedbirlere daha fazla yer verilir olmuştu. Kulula Havayolları 2010 Dünya Kupası’na dama vurdu 2010 Dünya Kupası’ndan önce Afrikalı havayolları Kulula yazılı mecralarda yayınladığı kampanyasıyla kendilerini “İsmi Lazım olmayanın gayri resmi havayolları” olarak tanıttı. FIFA, havayolunu kınadı ve tuzak pazarlama kurallarını çiğnediğini bildirdi. Şirket FIFA Başkanı Sepp Blatter’a ücretsiz uçuş teklifinde bulundu. Bir ay sonra bu sefer Kulula başka bir reklam kampanyası yaptı ve “Gelecek yıl değil, geçen yıl değil, arada bir dönemde” diyerek FIFA sembolleri ile renkli bir kampanya yaptı ve altındaki açıklamalarda ise FIFA kurallarını çiğnemediklerini anlattı. Sonrasında ise şirket iyice kont-

rolden çıktı ve ismi Sepp Blatter olan herkese ücretsiz uçak bileti vereceğini açıkladı. Havayolu, Sepp Blatter adlı bir terrier cinsi köpeği de kampanyanın maskotu yaptı. Sonra da “Artık resmi. Sepp Blatter bizimle uçuyor.” diyerek yazılı bir kampanya yaptı.

Danimarka ile Hollanda arasındaki bir maçta, 36 tane mini etekli kız ve turuncu giyen sarışın kız stadyumdan dışarı çıkarıldı. Neden mi? Dünya Kupası resmi sponsorlarından Budweieser’a karşı Hollanda birası Bavaria’yı sinsice tanıtmaya çalıştıkları için !

Bavyera kızları Dünya Kupası’ndan atılırsa Futbol tuzak pazarlamanın en fazla yer bulduğu alanlardan biri. 2010 yılında

Samsung Apple’ın kuyruğunu çaldı Ekim 2011’de Samsung, Galaxy S II telefonunu lansmanını, rakibi Apple şirketinin iPhone 4S lansmanı ile aynı dönemde yaptı. Genelde insanlar bir gece öncesinden Apple mağazalarının önünde beklerler. Ancak Samsung böyle bir perakende stratejisi ile bilinmiyor. Fakat şirket, Sydney’deki Apple’ın en büyük mağazasının birkaç metre ötesinde küçük bir mağaza açarak, Galaxy S II’yi 2 Avusturalya Doları’na sattı. (Normal fiyatı 850 Avusturalya Doları) Sadece 3 gün açık kalan bu mağazanın tek amacı, Apple için yaratılacak ilgiyi kendi üzerine çekmekti. Başarılı da olundu. Mağazanın önünde Apple’dan daha uzun bir kuyruk oluştu.

49


SONBAHAR’13

MAKALE

E-POSTA PAZARLAMASI İLE SATIŞLARINIZI NASIL ARTIRIRSINIZ? Yapılan araştırmalara göre yeni bir müşteri kazanmak, mevcut müşterilere ürün satmaktan daha maliyetli. Mevcut müşterilerinize bir ürünü satmak daha kolay. Çünkü sizden ürün almış ve ürünlerinizi beğenmiş bir müşterinin tekrar sizden alışveriş yapması kolaylaşıyor. Güven bariyerini daha kolay aşıyorsunuz. Satın alma kararı daha hızlı veriliyor.

Mevcut müşterilere yeni ürünler satmanız için ilişkinizi güçlü tutmanız ve kendinizi hatırlatmanız gerekiyor. Bunu yapabilmek için ideal yollardan biri e-posta pazarlaması. E-posta pazarlaması sayesinde yeni ürünlerinizi gösterebilirsiniz. Kendinizi hatırlatıp, müşterinizin tekrar ürün almasını sağlayabilirsiniz. Bu şekilde satışlarınızı arttırabilir daha fazla müşteriye sahip olabilirsiniz. Peki e-posta pazarlaması yaparken nelere dikkat etmek gerekiyor? Şimdi buna bakalım:

50

E-mail listelerini düzenlemek

İçeriğe önem vermek

Müşterilerinize ulaşmak için ideal yollardan biri e-posta göndermektir. Fakat e-posta göndermeye başlamadan yapılması gereken önemli bir nokta, müşterilerinizin e-mail listelerini düzenlemek ve güncel tutmaktır. Mevcut müşterilerinizin ve potansiyel müşterilerinizin mail listelerini oluşturmalı, aktif olmayanları düzenlemelisiniz.

E-posta pazarlamasında en önemli konulardan biri, içeriktir. Müşterinin mail kutusuna düşen maile bakmasını sağlayan içeriktir. Bu yüzden içerikte dikkat edilmesi gereken noktalar var. Bunlardan bahsedecek olursak;

E-mail listelerinin güncelliği, sık kullanılan mailler olması, e-posta pazarlamanın kalitesini ve maillerin açılma oranını önemli oranda etkilemektedir.

1.Başlık: En kritik nokta başlık. Müşterinizi yakalayacağınız ilk kısım başlıktır. İlgi çekici bir başlığınız yoksa, e-postanız çöpe gitmiş olur. Emekleriniz boşa gitmiş olur. O yüzden başlığa özel olarak önem vermek ve başlık üzerinde çalışmak en sağlıklı yoldur.


MARKA, LiSANS ve MEDYA DERGiSi

2.Görsellik: Yapılan araştırmalar tüketicilerin görsel tasarıma önem verdiğini gösteriyor. O yüzden yaptığınız çalışmada görsellik büyük önem taşıyor.

mobil cihazlardan bakıyorlar. Bu yüzden yapılan çalışmalarda mobil cihazlara uygunluk çok önemli.

Görsellerin kalitesi müşterinin ürün hakkındaki kalite algısını etkiliyor. Görsel tasarıma önem vermek çalışmalarınızda sizi öne geçirecek önemli bir unsur olacaktır.

Yaptığınız çalışmaların mobil cihazlarda görüntülenme durumunu önceden test etmeniz gerekiyor. Çünkü yaptığınız çalışma mobil cihazlarda düzgün görüntülenemiyorsa başarılı olmanız zordur.

Gönderi saatlerini doğru belirlemek

Uzman insanlarla çalışmak

Maillerin açılma oranını etkileyen unsurlardan biri zamanlaması. Müşterilerinizin maillerini daha çok hangi saatlerde açtıklarına dikkat etmenizde fayda var. Onların maillerini aktif olarak kullandıkları saatlerde yaptığınız çalışmalarda, maillerin okunma oranı daha yüksek olacaktır. Bu sayede daha fazla müşteriye ulaşabilirsiniz. Yaptığınız çalışmanın etkisi daha fazla olur.

Şirketlerin çoğunun yaptığı hata, e-posta pazarlamasını kendi başlarına yapmaya çalışmalarıdır. Her işin gerektirdiği bir uzmanlık alanı vardır.

Mobile uygunluk Akıllı telefonlar ve mobil cihazların kullanım oranı her geçen gün artıyor. Tüketiciler mobil olmayı sevdiler. Tüketicilerin önemli bir kısmı maillerine

E-posta pazarlama da başlı başına bir uzmanlık alanıdır. E-posta pazarlama çalışmalarında uzman insanlarla çalışmak, çalışmaların kalitesini ve sonuçlarını etkileyecektir. Doğru insanlarla çalışırsanız daha hızlı sonuç alırsınız. Yaptığınız harcamanın çok daha fazlasını kazanabilirsiniz. Gönderileri test etmek E-posta pazarlama çalışmalarını yaparken testler ihmal edilmemeli. Göndereceğiniz bir mailin içeriğini birden fazla tasarlayıp, fokus gruplar üzerinde test edebilirsiniz. Çalışmayı listenin tamamına göndermeden önce örnek şablonlar hazırlayıp, gönderdiğiniz fokus gruplardaki açılma oranlarını inceleyebilirsiniz. Daha fazla ilgi çeken, yüksek açılma oranına sahip çalışma üzerinde yoğunlaşabilirsiniz. Bu şekilde çalışmanız daha verimli hale gelecektir. E-posta pazarlama, müşterilerinize ulaşmak için önemli ve etkin yöntemlerden biri. Doğru insanlarla birlikte bu konuya önem vererek yapılacak çalışmalarda daha iyi sonuçlar alabilirsiniz. markafikirleri.com

51


SONBAHAR’13

MAKALE

ŞİRKETLERİN HAKLA İLİŞKİLER İLE İMTİHANI İletişim her geçen gün giderek hızlanırken yaptığınız işi doğru konumlamak da önem kazanıyor. Peki nasıl ?

Sevda Yüzbaşıoğlu

sevdayuzbasioglu.com

Türkiye’nin en iyi beyinlerini çalıştırarak çok başarılı yazılımlara imza atan, dünyaca ünlü ödüllere kavuşan ve çalıştıkları alanda Türkiye’de TEK olan şirketin yöneticileri bir süredir büyük bir sıkıntı içindeydiler. Öyle ki ne yaparlarsa yapsınlar kendilerini, başarılarını yeterince iyi anlatamıyorlar, hizmet ürettikleri kendi ülkelerinde yeterince tanınmıyorlardı. Bu konunun etrafında ne zaman düşünmeye başlasalar bir süre sonra yoruluyor ve asıl işleri olan üretime geri dönüyorlardı. Çoğunluğu mühendislerden oluşan bu şirkette döngü hep bu şekilde işliyordu. Bir süre sonra kendisi de bir bilim adamı olan Genel Müdür bu zinciri bir yerinden kırmaya karar verdi ve genel kurulda heyecanla “Belki de bir Halkla İlişkiler Müdürü işe almalıyız” dedi… Bu fikri şirketin diğer yöneticilerinden de kabul gördü ve kısa süre içinde işe uygun bir aday bulundu… Kreatif fikirlerle dolu, tecrübeli ve heyecanlı müdür işe başladı. Ancak bir süre sonra etrafta bilim fışkıran koridorlarda gezen bilim adamlarından fazla farkı kalmadığı görüldü. Aynı donuk, odaklı bakış gözlerine yerleşti… Saatlerce teknik konuların konuşulduğu toplantılarda canı sıkılıyor, her koşulda onun yaptığı iş geri planda

52

kalıyordu. İsmi bende saklı bu şirket kronik iletişim sorunu olduğu gerçeğini anladıktan sonra ise dışarıdan bu konuda destek almaya karar verdi… Bir yıl sonra kendilerini daha iyi anlatır hale gelen şirketin çevrede bilinirliği artmış, kendine güveni gelmişti. Bugün irili ufaklı bir çok şirket aynı çetrefil soruyu kendisine soruyor; İletişimi kendi içimde mi çözmeliyim yoksa dışarıdan profesyonel bir destek mi almalıyım ? Artık kişinin ayinesi sadece iş değil İletişim her geçen gün giderek hızlanırken kendini, yaptığın için doğru tanımlamak ve konumlamak her geçen gün önem kazanıyor. Bugün ‘ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz’ lafı, hem ‘lafa

hem de ayinesine’ bakılır olarak adeta yeniden düzenlendi. Yaptığınız işi paydaşlarınıza ve müşterilerinize en doğru şekilde anlatmak işinizin bir parçası. Kurumlar büyümeye başladıklarında er ya da geç bu soruyu kendilerine sormak zorunda kalıyorlar; Halkla ilişkiler fonksiyonumuzu kendi içimizde mi çözmeliyiz, yoksa profesyonel bir firmadan yardım mı almalıyız? Aslında dünyanın dört bir yanındaki şirket yöneticilerinin birbirlerine sorduğu bu sorunun tek bir doğru cevabı yok. Şirkete, yaptığı işe, kapasitesine, bütçesine göre büyük değişiklik gösterse de iki alternatifin de avantajları ve dezavantajları var. Şirketiniz için doğru seçimi ise bu alanda çalışanlarla görüşerek, bolca okuyarak ve iyi çalışarak yine siz yapacaksınız.


MARKA, LiSANS ve MEDYA DERGiSi

Verileri doğru analiz etmek İletişim ajanslarının en büyük katkısı şirketinize dışarıdan bakıp analiz edebilecek yetkinliğe sahip olmaları. Farklı disiplinlerden yetişen ve muhtemelen sizin gibi onlarca şirketle çalışmış olan bu profesyonellerin tecrübesi ve bilgisinin odak noktası iletişimci olmaları. Ajanslar sizden aldıkları verileri analiz ederek sizin için doğru reçeteyi sunarlar ve bir iletişim planı hazırlarlar… Belli bir medya iletişim deneyimi ile geliyor olmaları büyük avantajdır. Çünkü ilişki tesis etmek zaman ve emek alan bir iştir. İletişim sorununu içeride çözmenin de farklı avantajları var. Ajans demek işinizi öğretmeniz gereken insanlar demek. Ayrıca sizin için çalışan bir insan kadar iyi bilemeyecekleri de bir gerçek. Ayrıca şirket çalışanları genelde işlerini sahiplenirler. Yani duygusal bir bağ kurarlar. Ajanslar için her zaman aynı şeyi söylemek mümkün olmaz. İçeriden kurulan ilişkiler size aittir, kimsenin kontak-

ları değildir. Ayrıca daha dinamik olan ajans hayatında insanlar çok hızlı iş değiştirebilirler. Hassas noktalara dikkat Dışarıdan bir ajansla çalışmaya karar verdiyseniz de hassas noktalara dikkat etmelisiniz çünkü son yıllarda arz patlaması yaşanan PR sektöründe doğru şirkete ulaşmak kolay değil… Şirketin çalışma sistemlerini nasıl kullandığı, bilgi ve donanımını içinde bulunduğunuz sektöre göre nasıl şekillendirebileceği, basın ile hayata geçirilen çalışmalarda medya iletişiminde ne kadar etkili olduklarını ölçümlemek ve sonrasında karar vermek şart. Öte yandan birden fazla şirketle görüştüğünüzde sektörde bir bütçe skalası olmadığını da hızla anlayacaksınız… Eğer bütçeniz kısıtlı ise daha küçük ölçekli ve hırslı ajanslara, uzun soluklu ve kalıcı bir anlaşma için de köklü ajanlara gitmenizde fayda var.

Unutmayın ki halkla ilişkiler bir iletişim işi. Seçtiğiniz sadece ‘taşeron’ bir firma değil, aynı zamanda çözüm ortağınız da olacaktır. Dolayısıyla doğru ve rahat bir iletişim kurabilmeniz, birbirinizi duyabilmeniz çok önemli. Böylece markanız adına söylemlerinizi doğru aktarabilirsiniz ve çözüm ortağınız da vermek istediğiniz mesajı ustalıkla alıp, uzmanlığı ile harmanlayarak medya ile paylaşabilir. Muhtemelen seçim yapmak kolay olmayacak. Ancak, hangi yolu seçerseniz seçin karar verme aşamasında profesyonellerden yardım almanız faydalı olabilir. Bir yanda hırslı ve hevesli profesyonel lejyonerler diğer yanda ise şirketinize bağlılık yemini etmiş kendi askerleriniz… Seçim sizin… Potansiyel halkla ilişkiler firmanıza sormanız gereken sorular: 1. Ne kadar zamandır Halkla İlişkiler Sektöründe hizmet veriyorlar ve bu zamana kadar medya ile geliştirdikleri çalışmalar neler ?

53


SONBAHAR’13

2. Başarılı bir kampanyayı nasıl tanımlıyorlar? Süreçleri nasıl değerlendiriyorlar? Çalışma sistemleri nasıl?

ister. Ancak doğru bir halkla ilişkiler ajansıyla çalışmaya başladığınızda bu işten kurtulmuş olursunuz.

3. Birebir, günlük kontağınız kim olacak? Ekibiniz kimlerden oluşacak?

Dışarıdan Bakış Sizin belki içeriden göremediğiniz ancak haber değeri taşıyan çok sayıda etkinliğinizi belirleyebilir, değerlendirebilirler. Yaratıcı fikirlerle şirketinizi besleyebilir, tüketicilere en hızlı yoldan ulaşmanızı sağlayıp pazarlama fonksiyonlarınızı besleyebilirler.

4. Fikir geliştirme olduğunda nasıl çalışıyorlar? Fikir geliştirmede size sorular soruyorlar ve sonrasında bu soruların yanıtlarıyla size sadeleştirilmiş projelerle mi geri dönüyorlar yoksa sizinle birlikte fikir geliştirmeye yönelik çalışmalar yaparak yaratıcı fikirler mi oluşturuyorlar? 5. Her şirketin karşılaşacağı zorluklar vardır. Sizin için en büyük zorluğun ne olacağını düşünüyorlar? Seçim yapacağınız firmanın bu konuya öngörülü yaklaşıp yaklaşmadığını anlamanız çok önemli. Böylece sorunlarla mücadele edebilecek karşı stratejiler de geliştirebileceklerdir. Bu süreçlerin kolay olacağını söyleyen bir firmayı seçmemelisiniz. İhtiyacınız olan ana meseleyi görmezden gelen ama ağzı çok iyi laf yapan bir tezahüratçı değil, sizinle çalışacak bir çözüm ortağıdır. 6. Neden sizinle çalışmak istiyorlar ve bunun neden iyi bir ortaklık olacağına inanıyorlar? 7. Kriz iletişimindeki tecrübeleri neler? Bu konularda daha önceki deneyimlerini paylaşmalarını rica edin. Halkla ilişkiler ajansıyla çalışmanın artıları Medya İletişimi Halkla ilişkiler ajansları önceden oluşturdukları medya ilişkileriyle birlikte gelir. Konunuz dahilinde hangi medya koluna hangi kanalla ulaşmanız gerektiği konusunda sizi yönlendirebilirler. Ayrıca gazetecilerle ilişki oluşturmak kolay bir iş değildir. Zaman ve çaba

54

İnsan Gücü PR şirketlerinin işlerinizi yürütecek çok sayıda çalışanları vardır. Üzerinde çalıştığınız kampanyanın büyüklüğüne bağlı olarak, farklı işleri yapacak birçok personele ihtiyacınız olabilir. Bu da daha fazla gider demektir, çünkü bu işlerin yapılması için daha geniş bir ekip kurmanız gerekecektir. Ancak bir halkla ilişkiler ajansıyla anlaşırsanız tüm bu işlerin yapılması için gerekli insan gücüne zaten sahip olmuş olacaksınız. Tecrübe Konuşur Aradığınız tecrübeye sahiptirler. Kendi bünyenizde bir ekip kurmak istediği-

nizde muhtemelen deneyimli halkla ilişkiler çalışanlarını kadroya alamayacaksınız çünkü masraflı olacaklar. Bunun yerine, daha az tecrübeli, işin başında olan kişileri işe alacaksınız. Dolayısıyla bir ajansla çalıştığınızda, paranızı tecrübeye yatırmış olursunuz. Kendi bünyenizde halkla ilişkiler departmanı oluşturmanın artıları Yapılan İş Sizin İşiniz Yaptığınız işi en iyi siz bilirsiniz. Bir ajansla anlaştığınızda öncelikle yaptığınız işi öğrenmek zorundalar. Ve hiçbir zaman siz ya da çalışanlarınız kadar iyi öğrenemeyecekler. Yaptığınız işi hiç kimse sizin kadar önemseyemez. Şirketiniz için çalışan birisi yaptığı işlerin sorumluluğunu üzerine alır. Başka bir deyişle, yaptığınız işlerde sizinle kader ortaklığı kurabilir ve işinizi önemser. Aynısını bir ajans çalışanı için söyleyebilir misiniz? Muhtemelen hayır. İlişkiler Sizindir Kurduğunuz ilişkiler size aittir. Kendi ekibinizi kurduğunuzda ajansta olduğu gibi önceden oluşturulmuş ilişkilere sahip olmayabilirsiniz ancak başkasının bağlantılarına da bel bağlamak zorunda kalmazsınız. Kendi ilişkilerinizi çaba göstererek, emek harcayarak inşa ediyorsunuz, bu demektir ki bu ilişkilere uzunca bir süre sahip olacaksınız. Ayrıca bir ajansla çalışmadığınız için de ajans çalışanlarının işten ayrılması sizin için bir sorun teşkil etmeyecektir (ajanslarda çalışan sirkülasyonu yüksektir). Güven Duygusu Her şirketin küçük veya büyük sırları vardır. Dışarıdan birilerine bu sırları emanet etmek ne olursa olsun risklidir.


Domo © NHK-TYO 1998–2013. Domo Animation © Domo Production Committee. All rights reserved. Licensed by Big Tent Entertainment.

© 2013 YUKO SHIMIZU / TACT.C.INC

© Copyright Withit Licensing 2013. All Rights Reserved.

© 2013 Bean World e.K. All Rights Reserved.

Türkiye’deki Lisans Hakları ‘Lisans Medya’ tarafından verilmektedir.


SONBAHAR’13

RÖPORTAJ

HOŞGELDİN

2014 yılı başında Yumurcak TV’de yayına girmesi planlanan NİLOYA adlı karakterin yapımcısı ve lisansörü Kaynak Lisans AŞ Şirket Müdürü Sayın Hakan Tungaç ve Sürat AŞ Çizgi Film ve Oyun Birimi Müdürü Sayın Emirhan Emre ile NİLOYA ve marka-lisanslama programları hakkında detaylı bir söyleşi gerçekleştirdik.

lama ve ticarileştirme sektörü. Lisanslama ve Ticarileştirme (L&T), aslında Türkiye’de çok yeni bir sektör.

Hakan Tungaç Kaynak Lisans’tan kısaca bahseder misiniz? Ne zaman kuruldu, bünyenizdeki ana faaliyetler nelerdir? Hakan Tungaç: Kaynak Lisans A.Ş. 1979’da kurulan Kaynak Holding bünyesinde bir departman olarak hep vardı aslında fakat bağımsız bir şirket olarak 2011’de kuruldu. Çok önemli iki alanda faaliyet gösteriyoruz. Bunlardan biri “Telif Hakları” diğeri ise lisans-

56

Sektör yeni olduğundan dolayı bu alanda bilgi sahibi olmak çok zordu. Bu sebeple dünya lisans endüstrisinin çatı kuruluşu olan LIMA (Uluslararası Lisanslama ve Ticarileştirme Birliği) ile kontağa geçerek lisans endüstrisi alanında personelimize Amerika’da eğitim aldırdık. Bu eğitim neticesinde personelimiz Lisans Üniversitesi’ni bitirerek uzmanlaştı. Kurumsal olarak da LIMA’nın Türkiye temsilciliğini alarak sektörde kendimizi ispatlamış olduk. Çizgi film yapım fikri nasıl oluştu, bu sektöre girişinizin amacı nedir? HT: Türkiye’de yeterli sayıda, içerikte ve uluslararası pazara hitap edebilecek kalitede animasyon üretimi talebi karşılamadığından dolayı maalesef çocuklarımızın, yabancıların ürettiği ve içeriğinde yabancı kültürel değerler

ve kahramanları barındıran yayınların etkisiyle tek taraflı kültürel etkileşimle yetişmeye başlaması eğitim sektöründe faaliyet gösteren ve rüştünü ispatlamış olan bizleri biraz düşündürdü. Halbuki engin kültürümüz, tarihi figürlerimiz, toplumsal değerlerimiz ve toplumsal bilgi birikimimizden esinlenerek yüzlerce senaryo yazılabilir ve çocuklarımıza kendi kültürümüze ait çizgi filimler ve kahramanlar sunabilir ve medeniyet beşiği olan topraklarımıza ait engin tecrübeyi uluslararası pazara açabilirdik. Buradan hareketle “Neden biz de kendi değerlerimizi, kültürümüzü yansıtmayalım ve bu değerleri uluslararası pazara açarak kültürel etkileşim oluşturmayalım?’” sorusunu kendimize sorduk. Senaryosu, kurgusu ve yapımı tamamen Türkiye yapımı olan bir animasyon üretim fikri yönetim kurulu tarafından kabul görünce Niloya’nın hazırlanması kaçınılmaz oldu.


MARKA, LiSANS ve MEDYA DERGiSi

Emirhan Emre

NİLOYA çizgi dizisi ve karakteri hakkında kısaca bilgi verir misiniz? Hedef kitlesi kimlerdir? Ne zaman ve hangi kanalda yayına giriyor? EE: Niloya 4 yaşında meraklı bir kız çocuğu. Şehirden uzak ancak modern hayattan uzak olmayan bir kasabada ailesi ile yaşıyor. Annesi, babası ve ağabeyinin yanı sıra, babaannesi ve dedesi ile arkadaşları Niloya’nın çevresindeki karakterler. Niloya meraklı ve çevresini tanımaya çalışıyor. Bunu yaparken zorluklardan

yılmayan, asla ağlamayan bir yapısı var. Ailesine ve arkadaşlarına yardımcı olmaya çalışırken tabiatta bulunan diğer varlıkları da unutmuyor. Mükemmel bir karakter değil ancak hatalarından ders almaya çalışıyor. En önemlisi de çok geniş bir hayal dünyası var ve biz de izleyiciler olarak bu hayal dünyasını, her bölümde dinlediğimiz özgün şarkılar ile görme imkanına sahip oluyoruz. Hedefimiz 3 - 8 yaş grubu ve çizgi dizimizde bu yaş grubuna uygun davranışsal ve kavramsal içeriğe yer verirken, kendi kültürümüzden de öğeler bulundurmaya çalışıyoruz. 2014 yılı başında Yumurcak TV’de yayına girmeyi planlıyoruz.

hem insani açıdan hem de tecrübe açısından yüksek seviyede olduğunu düşünüyoruz. Şu anda ekibimiz belirli bir iş akışına uygun bir şekilde, önünde bulunan en azından 4 aylık süreci hafta bazında planlamış olarak çalışıyor. Bu durum hem ekibimizin tecrübesini gösteriyor, hem de bize farklı projeler için öngörüde bulunabilme imkanı veriyor. Animasyon tekniği açısından NİLOYA’nın yapım aşamaları hakkında bazı bilgiler alabilir miyiz?

Çizgi film üretimini yürüten dev bir kadronuzun olduğunu biliyoruz. Bize buradaki ekip ve işleyiş hakkında bilgi verir misiniz?

EE: Her yapımda olduğu gibi proje tasarımı ve senaryo yazımı çok önemli bir süreç bizim açımızdan. Bu sürecin hikayenin ilk görselleştirildiği süreç olan storyboard süreci geliyor. Bu nokta bizim için çok önemli, çünkü bölümün üretilip üretilmeyeceği, hikaye ve anlatım eksikliği bu noktada karşımıza çıkıyor.

EE: Gerçekten geniş bir ekibimiz var. Çizgi film ve animasyon işlerinin en büyük zorluklarından birisi de, çok fazla sayıda kişinin beraber ve uyumlu çalışabileceği bir ortamın oluşması. Biz bunu oluşturduğumuza inanıyoruz, zaman içerisinde gelişen kadromuzun

Değerlendirmemizi bu noktada yapıp, üretim ya da revizyon seçeneklerinden biriyle devam ediyoruz. Üretim sürecimiz standart bir 3 boyutlu animasyon üretim sürecinden farklı değil, sırasıyla görsel tasarım, model ve animasyon şeklinde devam ediyor.

57


SONBAHAR’13

Yapım aşamasında en çok zorlanılan konular veya aşamalar nelerdir? EE: Proje seçimi ve proje tasarımı bizce en önemli ve en zor süreç, çünkü projenin çatısı burada oluşuyor ve geri kalan artistik ve teknik süreç de bu çatıya göre oluşuyor. Burada yaptığınız hatalar ya da eksiklikler zamanında fark edilmezse ileri aşamalarda daha büyük problemler haline geliyor.

NİLOYA’yı lisanslı bir marka haline getirmek üzere hangi faaliyet ve çalışmaları yürütüyorsunuz? HT: Niloya’nın bütün kategorilerde lisans haklarını alarak lisans faaliyetlerine başladık. Bir karakterin fenomen haline dönüşebilmesinin ilk adımı olan toplumsal bilinirliği sağlamaktır bundan dolayı Yumurcak TV ile anlaşma sağladık. Üzerinde yoğunlaşmak istediğimiz kategorileri belirleyip ayrı ayrı sunumlarımızı hazırladık. Buna göre her lisansiyenin markanın potansiyelini görme fırsatını yakalamasını sağlayarak daha başarılı anlaşma zeminleri oluşturmaktayız. NİLOYA haricinde dağıtmakta olduğunuz lisanslı markalar hangileridir? HT: Telif hakları sektöründe Pearson, Wiley’s, Columbia University Press ve Highlights Magazine gibi saygın yayınevlerinin yanında, lisanslama ve

58

ticarileştirme alanında Everthing Rossie, Conni, Sid The Science Kid, MOUK, Temple Run, Felix the Cat, Larva, Aku & Kamu, Hari’s World, Run Sheldon, Tinytwinies, HJ-Story, BabyGro, LongBoard, Ruckfield gibi çizgi film, karakter ve markaları muhtelif kategorilerde temsil etmekteyiz. NİLOYA lisansını almak isteyen farklı sektörlerden firmalarda aradığınız şartlar nelerdir? Lisans başvurularını değerlendirirken özellikle nelere dikkat ediyorsunuz? HT: Sektörün doğasında kalite var. Kaliteli üretim yapan firmalar tabi ki öncelikli tercihimiz. Bazen kısa vadede kârlı bir iş yapmak uzun vadede kaybettirebilir. O yüzden bizler hep uzun vadeyi gözeterek kaliteyi tercih ediyoruz. Bunun için de kendi içimizdeki kalite kontrol ekibi ile yetinmeyip bağımsız çalışan kalite kontrol uzmanlarının raporları da değerlendirmelerimizde rol oynamaktadır.


MARKA, LiSANS ve MEDYA DERGiSi

NİLOYA ürünlerinin satış ve dağıtımı konusunda grubunuza ait firmaların perakendeye yönelik destekleri olacak mı? Hangi dağıtım kanallarında ve hangi kategorilerde NİLOYA ürünlerini kendi bünyenizde yapmayı planlıyorsunuz?

NİLOYA programının ve markasının yurtdışına açılması için gelecek planlarınız var mıdır? NİLOYA markasının bilinirliğini artırmak üzere geleceğe yönelik yapmayı planladığınız diğer PR faaliyetleri, reklam çalışmaları ve pazarlama planlarınız nelerdir?

HT: Okul ve ders kitapları, bazı kırtasiye ürünlerinin lisanslamaları takdir edersiniz ki grup bünyesinde yapılacaktır. Çok geniş bir kitleye ulaştırdığımız kitaplar sayesinde çocuklar karakteri önceden tanıma fırsatını yakalamıştır. Yayın hazırlık planımızda okul öncesi ve okul çağı için toplam 16 çeşit kitap yer almaktadır. Sadece yayınlardan yola çıkarak ne kadar geniş çapta bir kitleye ulaşabileceğimizi hesap edebilirsiniz. Bunun yanında bizi diğer lisans firmalarından ayıran özelliklerinden biri de holding bünyesinde bulunan NT mağazalarıdır. Bizimle lisans anlaşması yapan şirketlerin ürünlerinin bu mağazalarda satılmasıyla gelirlerini daha da arttıracaklarını bilmeleri açıkça işimizi kolaylaştırmaktadır.

HT: Yurtiçi ve yurtdışı tüm hakları elimizde bulunduğu için tabi ki uluslararası karakter ve lisanslama fuarlarında markayı temsil etmek görevi bize düşüyor. Öncelikle bilinirlik açısından MipCom ve Discop gibi içerik fuarlarında ve Las Vegas, Londra, Seul gibi lisans fuarlarında açtığımız stantlarda da lisanslama ve ticarileştirme adımları atılıp anlaşma ile sonuçlanacak fırsatlar oluşturuyoruz. Elbette LIMA’nın Türkiye temsilcisi olmamız, markanın bazı sektör temsilcileri tarafından talep edilmesine sebep oldu. Beklentimiz Niloya’yı çok kısa bir sürede Türkiye’den dünya çapında bilinirliği olan bir çizgi film karakterine dönüştürmek.

NİLOYA lisanslarını vermek üzere şu an hangi kategoriler boşta? HT: Oyuncak, kırtasiye,ev tekstili, giyim, gıda, okul öncesi, kozmetik gibi sektörlerle ilgili görüşmelerimiz devam etmektedir. Bu alanlarda lisansiyelere kapılarımızı aralamaya başladık. NİLOYA markasına ilişkin son olarak eklemek istedikleriniz nelerdir? HT: Türkiye’de uluslararası standartlarda çalışan çok güçlü bir animasyon ekibi tarafından hazırlanan bu yerli ürünümüzün kalitesine güvendiğimiz için Niloya’nın gerek yurt içinde gerekse uluslararası arenada hak ettiği yere geleceğine inanmaktayız. Eğitim sektöründe Türkiye’de söz sahibi olan bir gurup tarafından geliştirilen bu proje çok kısa sürede adından söz ettirecektir. Niloya lisansiyesi olmak bir ayrıcalık haline gelecektir. Sevinç Hamzayeva Röportaj

59


SONBAHAR’13

HABER

FUAR ALANLARI YETMİYOR Sanayiciler, ulaşımı ve konaklaması kolay, uluslararası büyük bir fuar alanına ihtiyaç duyuyor. Türkiye Ev Tekstili Sanayicileri ve İşadamları Derneği Başkanı Yaşar Küçükçalık, “Devletin önderliğinde TOBB, ihracatçı birlikleri ve STK’lar bunu gerçekleştirmeli.” önerisi getirdi. Türk tekstilcileri, siyasi belirsizlik yaşayan Suriye ve Mısır’daki müşteri potansiyelini elde etmek için çabalıyor. Ev tekstili konusunda iyi üretici olan bu ülkelerin Türkiye’yi ciddi bir biçimde zorladığını söyleyen Türkiye Ev Tekstili Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TETSİAD) Başkanı Yaşar Küçükçalık, burada fuarların önem kazandığına dikkat çekiyor.

Sektörün başarısını göstermesi açısından EVTEKS fuarını örnek veren Küçükçalık, buna rağmen hâlâ çağdaş bir fuar alanına sahip olunmadığını belirtti. Küçükçalık, “İvedilikle her ihtiyaca cevap verebilecek, büyük, donanımlı ve ulaşım yollarına yakın bir fuar

60

alanı inşa edilmeli. Böylesi bir çalışmanın altından kalkmak, özel sektörün kolay kolay yapabileceği bir şey değil. Devletin önderliğinde; TOBB, ihracatçı birlikleri ve STK’lar bir araya gelerek bu oluşumu gerçekleştirmeli.” dedi.

edilmesinin sektör açısından önemine vurgu yapan Küçükçalık, ihracatın artması için çalışırken hem fiyatları düşürmemeye hem de Çin, Pakistan gibi ülkelerle rekabet etmeye çalıştıklarını ifade etti.

Fuarların maliyetli olması dünyada fuar anlayışını değiştirirken 14-17 Kasım günleri arasında gerçekleştirilecek Home&Tex Fuarı’nda tek tip stant uygulaması gerçekleştirilecek. Fuarın konseptinde yer alan sektörlerin iç piyasada 20 milyar dolarlık hacmi olduğunu belirten Küçükçalık, fuara Ortadoğu, Avrupa başta olmak üzere Bağımsız Devletler Topluluğu ve Kuzey Afrika’dan gelecek toptancıların, perakendecilerin katılmasını beklediklerini belirtti. 2013 yılında 5,5 milyar dolar toplam ihracat hedefleyen ev tekstili sektörü, yıllık yaklaşık olarak 3 milyar dolarlık ihracatı ve 12-13 milyar dolarlık iş hacmiyle dünya sıralamasında 4’üncü sırada yer alıyor.

Sektörün hedeflerini sıralarken ilk sırada Türkiye’yi ev tekstilinde bir numara yapmak olduğunu ifade eden Küçükçalık, dünyanın herhangi bir yerinde tüketicinin ev tekstili alırken ‘Made in Turkiye’ etiketini araması gerektiğini söyledi. Katma değerli üretimin önemine vurgu yapan Küçükçalık, Ar-Ge çalışmalarına ciddi yatırım yaptıklarının da altını çizdi.

Sektörün 2013 yılının ilk 6 ayında ulaştığı ihracat rakamı ise 1 milyar 442 milyon dolar. Yerli üretimin teşvik



SONBAHAR’13

MAKALE

TÜRKİYE’DE ONLINE ALIŞVERİŞ ALIŞKANLIKLARI VE İSTATİSTİKLERİ Türkiye’nin en başarılı özel alışveriş kulüplerinden olan Markafoni, Türk e-ticaret sektörüne ve internetten alışveriş alışkanlıklarına ışık tutacak bir infografik çalışması yayınladı. “Türkiye’nin Online Perakende Haritası” olarak isimlendirilen infografikte Türk e-ticaret ekosisteminin 5N1K’sına cevaplar aranmış ve böylece sektörün nasıl büyüdüğü üzerine tespitlerde bulunulmuş. Batuhan Apaydın eticaretmag.com

Aşağıda madde madde olarak en önemli kısımlara yer verdik ancak hızlı bir özet geçmek gerekirse, pazarın büyüme nedenleri arasında yaygın internet kullanımı ve kredi kartı penetrasyonu ile beraber lojistik altyapının gelişimi, mobil internet kullanımının artması ve viralitenin etkisi gösterilmiş. Bunlarla paralel olarak ise artan satın alım gücü ve kişisel harcamalar ile beraber hizmet kalitesinin de yükselmesi pazarın büyümesine etki eden nedenler. İnfografikte ayrıca Türk kullanıcıların internet ve online alışveriş alışkanlıkları, kredi kartı ve POS kullanımı, lojistik altyapı, mobil kullanım, sosyal medya alışkanlıkları, B2C harcamaları, tüketicilerin en çok satın aldıkları ürün kategorileri görsellere dönüştürülmüş. İşte önemli maddeler; • 36 milyon internet kullanıcısı ve %47 penetrasyon ile dünyada 11. sıradayız. • İnternetten alışveriş yapan kişi sayısı 10 milyona ulaştı. • Mobil abone sayısı 66 milyon, 3G kullanıcı sayısı ise 37 milyon. • 5 binden fazla e-ticaret sitesi bulunuyor • Kredi kartı penetrasyonu %77, Avrupa’da 2. sıradayız • POS makinesi sayısında Avrupa’da 1. sıradayız • İstanbul %31 ile en fazla online alışveriş yapılan kent (Ankara ile İzmir, İstanbul’u takip ediyor) • Türkiye’de internetten en çok elektronik ürünler ile tekstil, ayakkabı ve aksesuar satın alınıyor • 2012’de B2C internet harcaması 15 milyar TL • Türkiye’de online mağazası olan markaların oranı yüzde 49 • En çok alışveriş yapılan saatler öğleden sonraya denk geliyor • En çok kullanılan ödeme yöntemi ise yüzde 88 ile kredi kartı

62



SONBAHAR’13

HABER

BOYNER’DEN BEKLENEN SATIN ALMA GERÇEKELEŞTİ Boyner Büyük Mağazacılık, YKM’nin geri kalan yüzde 37’lik hissesini ve marka haklarının bakiye yüzde 50’sini toplam 100 milyon TL karşılığında satın alarak, şirketin ve markaların yüzde 100’üne sahip oldu.

Geçtiğimiz yıl YKM’nin çoğunluk hissesini satın alan, Boyner Büyük Mağazacılık AŞ, şirketin geri kalan yüzde 37’lik hissesini ve marka haklarının bakiye yüzde 50’sini 100 milyon TL karşılığında satın aldı. Bu işlemin ardından, YKM hisselerinin tamamı Boyner Büyük Mağazacılık A.Ş.’ye geçti.

Konuyla ilgili bilgi veren Boyner Holding Yönetim Kurulu Başkanı Cem Boyner, “Söz konusu satın almanın, tüm taraflar için mutlu ve huzurlu bir formül olduğunu düşünüyorum. YKM, köklü geçmişi, yıllara dayanan tecrübesi ve ülke genelindeki yaygınlığı ile Türk perakende sektörünün en değerli markaları arasında yer alıyor. Geçtiğimiz son bir yılda da Boyner Büyük Mağazacılık ve YKM’nin, birbirini kusursuz bir şekilde tamamladığını gördük, Konsolide yılsonu cirosu 1,5 milyar TL’ye yaklaşacak bu dev şirketin önümüzdeki dönemde de müthiş sonuçlara ulaşacağına inanıyorum. Bu sinerjiden en kazançlı çıkan ise ‘koşulsuz müşteri mutluluğu’ anlayışıyla hizmet vermeye devam edeceğimiz müşterilerimiz olacak” dedi.

64

Boyner Büyük Mağazacılık AŞ, YKM’nin yüzde 63 oranındaki hissesini Şubat 2012’de satın almış, söz konusu işlem Ağustos 2012’de Rekabet Kurumu tarafından onaylanmıştı. Boyner Grup Mayıs ayında da Boyner Büyük Mağazacılık AŞ’nin yüzde 30,05 oranındaki hissesinin Citi Venture Capital International’ın bir kuruluşu olan Fennella Sarl’den satın alındığını duyurmuş, ardından mevzuata uygun olarak halka açık hisselerine de çağrıda bulunarak, Boyner Büyük Mağazacılık AŞ’deki payını yüzde 96,5’e çıkarmıştı.


Format : Süre : Türü : Hedef :

TV dizisi, Full HD 3D Animasyonu 2” x 104 Komedi Tüm yaşlar

Sezon 1 Özet : Kırmızı ve Sarı, kanalizasyonda yaşayan iki kurtçuktur ve bunlar dış dünyadan kendi dünyalarına düşmekte olan pekçok sürprizle başa bunun gibi bir çok şey komedi için iyi bir sebeptir.

Sezon 2 Özet :

Format : TV dizisi, 3D CG I Animasyonu Süre : 4” x 52 Türü : Komedi Hedef : Tüm yaşlar

Kore’deki pazarlama faaliyetleri Tüketici ürünleri

Yukarıdaki dünyayı keşif için dayanılmaz istek duyan Kırmızı ve Sarı, koca şehirdeki yüksek binaların arasına sıkışmış bulunan bir eski eve girerler. Yeni evlerini keşfedip yeni yaratıklarla tanışmak, bu komik ikili için çok daha fazla heyecan ve kahkaha anlamına gelmektedir.


SONBAHAR’13

RÖPORTAJ

ROYAL LICENSE TÜRKİYE PAZARINDA

Dünyaca ünlü stop motion çizgi filmi Shaun The Sheep’in (Koyun Shaun) yapımcısı ve lisansörü Aardman Animations firmasının lisanstan sorumlu müdürü Sayın Rob Goodchild ve Türkiye lisans acentesi Royal License’ın kurucusu ve CEO’su Sayın Fatih Ünlükaçar ile bir aile yapımı olmaya aday Shaun The Sheep animasyonunun dünya çapındaki başarısı ve Türkiye’deki lisans programına ilişkin çok hoş bir röportaj gerçekleştirdik.

Bize kendinizden ve firmanızdan biraz bahseder misiniz? RG: 4 kez Akademi Ödülü kazanan ve stop motion teknolojisi ile animasyon yapan Aardman Animations firmasında Lisans Sorumlusu olarak çalışıyorum. Firmanızın şu ana kadar ürettiği filmler hangileridir? RG: Şu ana kadar ürettiğimiz stop motion yapımlarımız, Wallace ve Gromit, Shaun the Sheep, Timmy Time, Creature Comforts, Morph ve 5 adet uzun metrajlı film ile birlikte diğer firmalar için ürettiğimiz yüzlerce reklam filmi ve çeşitli özel animasyonlardır. Shaun the Sheep karakterini özel yapan şey nedir? Bu yapımın içeriğinden biraz bahseder misiniz? RG: Shaun, sürüyü takip etmeyen, tam tersine yaşadıkları vadinin çayırlıklarında tüm olumsuz durumlarda ve sıkıntılı zamanlarda onlara yardımcı olup öncülük eden, kargaşayı bertaraf eden lider ruhlu cesur bir koyundur. Shaun ve sürü arkadaşları, başlarında duran Bitzer adlı zavallı çoban köpeğine dahi taş çıkartırcasına onu geride

66

bırakarak, etrafta neler olup bittiğini araştırırlar ve hatta çiftlik sahibini dahi bu dikkatleri ile şaşırtırlar. Filmde ayrıca, çiftliğin arka bahçesinde yaşayan Timmy adlı tatlı bir kuzu ve önüne gelen her şeyi yiyen, kocaman gövdeli koyun Shirley gibi çok komik karakterler de yer alıyor. Çocuklar için hazırlanan Shaun the Sheep filminin asıl dikkat çekici yanı ve popülaritesi aslında herkes tarafından izlenen ve beğenilen eğlenceli bir yapım olması. Bizim de zaten asıl hedefimiz onu global manada bir aile fenomeni haline getirmek.

Shaun the Sheep prodüksiyonunda kullandığınız teknik işlemler ve yapım aşamaları hakkında bilgi verir misiniz? RG: Shaun the Sheep bölümlerini İngiltere Bristol’deki animasyon stüdyomuzda stop motion tekniği ile çekiyoruz. Yani animatörlerimiz gerçek kuklaları kullanarak onların her bir hareketini tek bir sahnede çekiyorlar, daha sonra bu sahneleri birleştiriyorlar. Bu çok yavaş işleyen, zahmetli ve uzun zaman alan bir teknik, ancak sonuçta gerçekten ortaya çok kaliteli harika bir prodüksiyon çıkıyor.


MARKA, LiSANS ve MEDYA DERGiSi

İleri teknoloji ürünü ekipmanlarımız mevcut olmakla birlikte, animasyonun yüksek kalitede çekilmesi ve karakterlerin canlı görünmesi için her gün birçok yardımcı materyaller de kullanıyoruz. Başlangıçtan bu yana, yapımda kullanılan malzemeler ve miktarları şu şekildedir:

gösterime girecek uzun metrajlı bir Shaun the Sheep filminin de çalışmalarına başladık.

- 70 Metrekare Yün Kumaş - 16.000 Adet Islak Mendil - 300 Kilo Modelleme Hamuru - 15000 Adet Kokteyl Çubuğu - 10 Kilometre Tel - 150 Kilo Silikon - 7.000 Adet Lastik Eldiven

RG: Japonya, Almanya, İngiltere ve Ortadoğu ülkeleri başta olmak üzere, acentelerimiz aktif faaliyetlerini yürütmekte ve global manada lisanslama hedeflerimizi gerçekleştirmektedir.

Şu an itibariyle Shaun The Sheep kaç ülkede yayında ve bunlar hangi ülkelerdir? Ayrıca tüm dünyada kaç lisans acenteniz mevcut? RG: Shaun the Sheep bölümleri tam 170 ülkede yayında ve 35 ülkede 18 lisans acenteliğimiz bulunuyor. Shaun the Sheep şu an Türkiye’de yayında mı? Bilgi verebilir misiniz? RG: Evet, bu ay içerisinde Minika Go kanalında “Koyun Shaun” adı ile yayınlanmaya başladı. Ayrıca 2015 yılında

Global lisanslama aktiviteleriniz ne durumdadır? Halihazırda hangi ülkelerde aktif lisans acenteleriniz mevcut?

Bunların yanı sıra, diğer bölgelerden de yeni acentelerle anlaşmalar yapmaktayız. Bu sayede hem ürün gamında artış oluyor, hem de global alanda genişlemeye devam ediyoruz. 2015’te gösterime girecek sinema filmimizin, lisans bölgemizdeki bu büyümeyi daha da hızlandıracağını ümit ediyoruz. Peki Türkiye’de lisans programınıza ilişkin durum nasıl? Türkiye’de Shaun the Sheep programına ve karakterine ilişkin öngörü ve beklentileriniz nelerdir? RG: Türkiye’deki acentemiz Royal Li-

cense ile acentelik anlaşmamızı imzalamış olmaktan ve Türkiye pazarına girmiş olmaktan büyük memnuniyet duyuyoruz. Son zamanlardaki ekonomik gelişme ve büyümenin yanı sıra, Türkiye’nin çok güçlü bir aile yapısı var ve bizi Türkiye pazarı konusunda ümitlendiren ve heyecanlandıran asıl faktör bu. Shaun the Sheep, tam manasıyla popüler bir aile programı ve markası, çünkü eminiz ki, çocuklar onları izlerken ebeveynler ve aile büyükleri de kendilerini izlemekten alıkoyamayacaklar ve Shaun the Sheep bölümlerini ailece büyük bir zevkle izleyeceklerdir. Shaun the Sheep markasının uluslararası başarısından bize biraz söz eder misiniz? RG: Lisanslı ticari ürünlerden yıllık 50 Milyon doların üzerinde bir satış cirosu hedefliyoruz. 5 Milyon adetin üzerinde DVD satışı gerçekleşti ve şu an programlar 170 ülkede gösterimde. Programın ilgi çekici doğal ana temasının yanında, diyalogsuz olması yani dublaj gerektirmemesi de, birçok ülkede kolay ulaşılabilir ve eğlenceli olmasını sağlıyor.

67


SONBAHAR’13

Tüm dünyada şu ana kadar Shaun the Sheep markalı kaç çeşit ürün geliştirildi ve üretildi? Yeni gelecek ürünler nelerdir? RG: Birçok kategori ve çeşitte ürün üreten 150 lisansiyemiz var ve bu ürünler arasında pelüş oyuncaklar, çeşitli oyunlar ve yapbozlar, dikiş setleri, yemek kitapları, spor ayakkabılar, kurabiyeler ve çerezler, atkılar, hardallar, saç fırçaları, vitaminler ve süt ürünleri yer alıyor. Sinema filmimiz çıkmaya yakın zamanda, filmin reklamı ve etkisi ile birlikte oyun kartları, roman kitapları, yeni kıyafetler ve yüzlerce yeni ürün daha eklenecek. Lisansiye firmalarımızla, Shaun the Sheep programlarının oluşturduğu sıcaklıkla ve sürekli samimi bir ilişkide yeni ürünleri üzerinde onay ve üretim çalışmalarında destek oluyoruz. Fatih Bey, bize Royal License firmasından bahseder misiniz? FÜ: Royal License lisans ve marka sektörüne alışılmışın dışında yeni bir boyut katan genç ve dinamik bir firmadır. Royal License, dünyanın lisans ve marka konusunda Aardman ve Tempting Brands gibi dünyaca ünlü ve saygın lisansör firmaların temsilciliğini yapmaktadır. Dünyada bir çok ülkede

68

yayınlanıp çocukların sevgilisi olmuş Shaun the Sheep karakterinin Türkiye, Ukrayna, Azerbaycan ve Rusya bölgelerindeki acentelik haklarına sahiptir. Aynı zamanda ülkemizde kısa sürede fenomen olmuş Caillou karakterinin Ukrayna’daki lisanslı ürünler satış ve dağıtım haklarına sahiptir. Royal License hangi ülkelerde hizmet vermektedir? FÜ: Sadece Türkiye’de değil, hedeflerini ve stratejilerini global doğrultuda belirleyen Royal License, belirlediği bu felsefe doğrultusunda Türkiye dışında Balkanlar, Doğu Avrupa ve B.D.T ülkelerinde alt yapısını tamamlayarak Kiev, Moskova, Prag ve Üsküp de mevcut olan ofisleriyle lisans, marka, dağıtım ve üretim faaliyetlerini hızla geliştirerek hızlı bir şekilde büyüyen ve gelişen bir firmadır. Yurt dışında açtığı ofisleriyle bulunduğu bölge ve ülkelerde yerelleşerek mevcut markalarının hızlı bir şekilde adaptasyonunu sağlamaktadır. Ülkemizde birçok sektörden mevcut üreticilerle çalışarak, ülkemizin ekonomisine de katkıda bulunmayı hedeflemektedir. Bunun yanı sıra, marka portföyüne gün geçtikçe daha fazla dünya markası ekleyerek, çözüm ortaklarıyla birlikte büyüme stratejisi belirlemektedir.

Fatih Ünlükaçar Türkiye pazarındaki hedefleriniz nelerdir? FÜ: Türkiye’de, çözüm ortaklarımızın yardımıyla Shaun the Sheep karakterini her platformda ülkemizin en beğenilen karakteri yapmak arzusuyla, başta Türkiye olmak üzere bulunduğumuz bölgelerde sektörümüzde başarılı ve saygın bir şekilde temsil etmeyi hedefliyoruz. Sevinç Hamzayeva Röportaj


©Shaun the Sheep™ Aardman Animations Limited. All rights reserved

Türkiye’deki lisans hakları “Royal License” tarafından verilmektedir.

www.royallicense.com

www.aardman.com


© 2013 YUKO SHIMIZU / TACT.C.INC


Şehrin Yeni Kedisi Angel Cat Sugar; melekler dünyasının prensesi, utangaç ve sakin. Müzik dinlemeyi, kitap okumayı ve açık hava aktivitelerini seviyor. Ayrıca incinmiş duyguları iyileştirmek ve herkesi mutlu etmek gibi güçleri var.

Angel Cat Sugar, ‘Hello Kitty’ karakterinin çizeri Yuko Shimizu’nun yeni eseridir. Angel Cat Sugar, ilk olarak 2002 yılında Japonya’da tanıtıldı ve 2005’te Avrupa’ya, 2010’da ise ABD’ye sunuldu. Angel Cat Sugar tanıtıldığı günden bu yana, lisans dünyası üzerinde olağanüstü bir etki bıraktı ve kalplerin yeni kahramanı olmayı başardı.

© 2013 YUKO SHIMIZU / TACT.C.INC

Hedef Kitle Bebek ve Çocuklar, Gençler, Genç Anneler, Yetişkin Bayanlar, Moda Takipçileri

Küresel pazarda, 40’tan fazla ülkede 30 milyon $’dan fazla satış, Avrupa’da 30, dünya genelinde 80’den fazla lisansiye, Çok geniş ürün yelpazesi, Facebook’ta 15 bin hayran, Twitter’da 12 bin takipçi,

Türkiye’deki Lisans Hakları ‘Lisans Medya’ tarafından verilmektedir.

LisansMedya brand, media and licensing agency

3F Meiwa Bldg. 4-1-3 Hongo, Bunkyo-ku, Tokyo 113-0033, Japan T: +81-3-3815-7901 | info@tact-com.jp www.tact-com.jp

İzzettinbey Cad. Atalar Sok. No:15/1 34696 - Üsküdar, İstanbul - TÜRKİYE T: +90 (216) 532 78 11 | info@lisansmedya.com www.lisansmedya.com


SONBAHAR’13

RÖPORTAJ

EVLERİMİZİN YENİ ÜYESİ

“CAN”

Metropol Lisans A.Ş. Lisans Müdürü Sayın Kadir Gök ile, yürüttükleri lisans çalışmaları ve yeni lisanslı karakterleri CAN hakkında detaylı bilgileri aldığımız hoş bir sohbet gerçekleştirdik.

Bize kendinizden ve Metropol Lisans AŞ’den kısaca bahseder misiniz? Metropol Lisans A.Ş. 2001 yılında Lisanslama yapmak üzere kurulmuş bir firmadır. Metropol Lisans Türkiye’de ve dünyada bir eşi bulunmayacak bir yapılanmaya sahiptir. Türkiye’nin en çok seyredilen çocuk televizyonu Yumurcak TV, yayın gurubu içerisindedir. Aldığımız lisanslar Yumurcak TV de yayınlanmakta olan karakterlerdir. Biz aldığımız lisansların Oyuncak, DVD ve Kitap haklarını kendimiz üreterek piyasaya veriyoruz. Üretilen bu ürünlerin tanıtım ve reklamlarını yine Yumurcak TV’de ilgili çizgi film yayınları arasında gösteriyoruz.

Bu çizgi film yayını ve ürün reklam-tanıtım yayınlarından sonra satış ekibimiz, ulaştığı beş binden fazla noktada bu ürünlerin raflarda yer almasını sağlıyor. Böylece bizim aldığımız bir lisanslı karakterin ekranda çizgi filmi görülüyor, film arasında reklam ve tanıtımları yer alıyor, ürünleri de rafta olunca hem çocuklar mutlu oluyor hem de yeni lisans almak isteyenler çoğalıyor. Bildiğiniz gibi piyasada birçok karakter destekleniyor ancak çok az bir kısmına bizim yaptığımız derecede reklam, tanıtım ve promosyon yapılabiliyor. Bu nedenle TV yayını, reklam, üretim ve satış, lisanslamaya bir bakıma destek olmuş oluyorlar. Lisanslama da işin içine girdiğinde sacın 3 ayağı tamamlanıyor ve bu karakterin lisanslı bir marka olmasının tüm teknik şartları yerine gelmiş oluyor. Önceleri Yumurcak TV’de yayınlanan Tarçın ve Arkadaşları adlı kukla-animasyon karışımı 100 bölümlük çocuk dizi programının lisanslarını aldık ve ilk etapta masa sandalye yazı tahtası, boyama kitapları, bebekleri, faaliyet kitapları gibi eğitime yönelik ürün ve oyuncakları üreterek satışa sunduk. Tarçın o zamanlar Türkiye’de ilk 3 karakter arasına girmişti. Daha sonra Caillou lisanslarının Türkiye acenteliğini

72

aldık ve Caillou lisansında çok büyük bir başarı sağlandı. Caillou lisanslarını dünya çapında dağıtan lisansör firma 10 yıl içerisinde 30 ülkede 100 lisansiye (lisans alan) firma ile çalışırken, Metropol Lisans sadece Türkiye’de 1,5 yıl içinde 55 lisansiyeye ulaştı. Yapılan yoğun reklam ve tanıtım sayesinde birçok lisanslı ürünümüzde 4-5 kata kadar satış rakamları görüldü. Caillou markalı ürünlerden bazıları aynı sektördeki diğer tüm lisanslı karakterlerin ürünleri toplamından daha fazla satış yaptılar. Caillou Türkiye satışları, tüm dünyadaki Caillou satışlarını geçti. Sonuç olarak Caillou Türkiye’de bir fenomen oldu.


MARKA, LiSANS ve MEDYA DERGiSi

Halihazırda lisans haklarını dağıttığınız karakterler hangileridir? Lisans dağıtımında ve karakter seçimindeki kriterleriniz nelerdir? Şu an Caillou, Pocoyo, Marsupilami, Pinypon, Arthur, ve yeni yerli karakterimiz CAN’ın lisans haklarını dağıtmaktayız. Bundan dolayı da karakter seçiminde titiz davranıyoruz. Çocukların psikolojik gelişimine zarar verecek karakterlerden kaçınıyoruz. Bizim karakterlerimizde şiddet, korku, büyü, süper güçler, cinsellik vs. bulunmaz, bundan dolayı da ebeveynler Hem Yumurcak TV’yi hem de bizleri seviyorlar. Çocuklarını Yumurcak TV’ ye ve bizim lisanslı ürünlerimize yönlendiriyorlar. Yeni lisanslı karakteriniz CAN hakkında bize bilgi verir misiniz? CAN, 5 yaşında bir çocuk. Hemen her çocuk gibi soran, öğrenmeye çalışan etrafını keşfeden meraklı bir tip. Zeki ve öğrenmeyi seven bir kişiliğe sahiptir. Evinde yaşarken, ev halkı ile ve çevresi ile ilişkileri sırasında, daima yeni şeyler öğreniyor, anne baba saygısı, paylaşmak, temizlik, iyimserlik vs .gibi konular ilk yayınlanan bölümlerin ana

teması. Bu sebeple çocuklar, zaman zaman yaşadıkları, ancak eksik bildikleri her güzel şeyi CAN’dan öğrenebilecekler. Yani her çocuk CAN’da kendisini bulabilecek. Annelerin gün içinde meşguliyet vb. engeller sebebi ile bazı şeyleri öğretmesi zaman alırken çocuklarımız, CAN sayesinde bu yaşlarda öğrenmesi gerekenleri kolayca ve eğlenerek öğrenecekler. Ekim ayında Yumurcak TV’de yayına giren CAN programını ve CAN karakterini özel yapan sizce nedir? CAN’ın az önce saydığımız özelliklerinin yanı sıra, senaryosu çok önemli çalışmalar sonucunda hazırlanmış, her adımı pedagoglar gözetiminde değerlendirilmiş bir yapımdır. Ebeveynler, çocuklarını CAN’ a rahatlıkla emanet edebileceklerdir. CAN bizim bir karakterimiz, yerli bir yapım, milli ve manevi kültürümüz ile yetişmekte olan bir çocuğu anlatıyor. Evrensel iyilik değerlerini çocuklarımıza öğretiyor. Her bölüm sonunda hem resimlerle günlük tutuyor, hem de bir şarkı ile o günü hikâye ediyor. Araştırmalar göstermiştir ki, şarkı söyleyerek öğretilen bilgi çocukların aklında şarkısız öğre-

tilenden %60 daha fazla kalıcı oluyor. Bu sebeple CAN, her bölüm sonunda o gün öğrendiğini şarkı söyleyerek arkadaşlarıyla paylaşıyor. CAN’ın prodüksiyonunda kullanılan animasyon tekniğinden bize biraz bahseder misiniz? CAN’ı özel yapan en önemli tarafı onun çekim tekniğidir. CAN’ın her sahnesi profesyonel çocuk tiyatrosu sanatçıları tarafından özel bir dekorda tek tek oynandı, bu oyunlar motion capture tekniği ile bilgisayara aktarılarak burada yapılmış olan 3D objelere hayat verdi. Bu tekniği biraz daha açacak olursak, bir aktörün gerçek hareketleriyle ilgili verileri devinim algılayıcılarıyla toplayarak ve üç boyutlu canlandırma tekniklerini kullanarak sanal bir kişiyi canlandırmak demektir. Böylece CAN’ın her sahnesinde daha çok hareket var ve bu hareketler gerçeğe daha yakın hareketlerdir. Bu güne kadar birçok çizgi filmde motion capture tekniği kullanılmıştır, ancak onlar sadece temel hareketleri ve belli kalıpları dijitale dökerek ve karaktere aktararak yapıldığından, o çizgi

73


SONBAHAR’13

filmlerde karakterin hareketleri sınırlı kalmıştır. Oysa CAN’ da her sahnede bulunan diğer karakterlerin hareketleri de bu teknikle alındığı için CAN’da daha çok ve gerçeğe daha yakın hareketler bulunmaktadır. Bundan dolayı şunu diyebiliriz ki CAN, Türkiye’de yapılan belki de ilk full motion capture filmdir.

yaparak raflarda yer almasını sağlıyoruz. Daha sonra piyasada tanınınca lisanslarını vermeye başlıyoruz. Böyle olunca da zaten talep kendiliğinden oluşmaya başlıyor.

Lisanslama programınıza yönelik, önümüzdeki yıl CAN’ı nerede görmek istiyorsunuz ve bu hedefiniz ile ilgili, hem minik izleyiciler hem de lisans alacak firmalar için hangi hazırlıkları yapıyorsunuz?

CAN bölümlerinin senaryosu ile yapımında emeği geçen uzman kadro hakkında bilgi alabilir miyiz? CAN’ın animasyonu yine Samanyolu Yayın Grubu’na bağlı SER Film Yapım tarafından yapılmaktadır. Senaryosu, Samanyolu TV’de yayınlanan ve sevilen birçok diziye senaryo yazmış bir grup tarafından hazırlanmakta ve bu hazırlıklar pedagoglar gözetiminde yapılmaktadır. Aynı ekip bildiğiniz gibi iki yıl önce Allah’ın Sadık Kulu filmini yapmış ve Türkiye’nin ilk 3 milyon gişe yapan filmleri arasında, uzun metrajlı bir animasyon filmi olmuştur. CAN’ın Türkiye’deki lisans programı hakkındaki planlarınız nelerdir? Lisanslarını vermeye başladınız mı? CAN’ın lisans haklarını, karakteri biraz daha tanıttıktan sonra vermeyi planlıyoruz. Bu sıralarda Marsupilami, Pinypon ve Pocoyo gibi karakterlerimiz için görüşmeler yapar iken CAN’ dan da bahsediyoruz. Lisans alan firmalar hemen CAN ‘ı almak istiyorlar ancak tanıtım sürecini tamamladıktan sonra vermeyi planladığımız için şimdilik sadece liste yapıyoruz. Bir de Metropol Lisans olarak lisanslamada bir süreç takip ediyoruz. Önce karakterin Türkiye’de olabilirlik araştırmasını yapıyoruz. Uygun karakterlerin lisans haklarını aldıktan sonra önce kendimiz oyuncağını, kitaplarını, DVD ve VCD’lerini üretip reklam tanıtım

74

ile bekletiyoruz ancak; buna rağmen şimdiden ev tekstili, battaniye, havlu, çanta, kırtasiye, tiyatro ve canlı gösteri, dış giyim ve çorap gibi lisanslarda almak isteyen firmalarımız taleplerini iletmiş bulunuyorlar.

CAN’ın ilk 26 bölümü bitince yayına girdi, 1 ay içinde 30 bölüme çıktı, şimdi her ay 2 bölüm yapılarak devam ediyor, Yumurcak TV’de yayınlandığı yerlerde çok iyi reyting alıyor. Caillou’dan sonra ikinci en çok seyredilen program seviyesine daha şimdiden ulaşmış durumda.

Önümüzdeki günlerde CAN’ın hangi ürünlerini piyasaya çıkarmayı planlıyorsunuz? Grup firmamız ve aynı zamanda perakende markamız olan Yumurcak Dünyası tarafından pazarlama ve dağıtımı yapılacak olan boyama kitapları, faaliyet kitapları, oyuncak bebekler, yazı masası, yazı tahtası, pota gibi oyuncakların; yaza doğru ise hikâye kitapları, scooter, simli yıldızlı plastik bardak, porselen kupa, kum boyama, yapboz gibi ürünlerin kısa zamanda raflarda yer almasını sağlamayı planlıyoruz. Şu an lisans haklarını almak isteyen çeşitli sektörlerden firmalar için, öncelikli olarak dağıtmayı düşündüğünüz haklar nelerdir? Söylediğim gibi lisanslama işlemini biraz daha tanıtım yapmak maksadı

Piyasalardan ve çocuklardan çok iyi tepkiler alıyoruz. Önceden, bir yıl içinde Caillou Türkiye’de fenomen olmuştu ancak o zamanlar biz Caillou’nun tanıtımını istediğimiz gibi yapmakta, reklam ve haber yaptırmakta ve bunları yayınlattırmakta zorlanıyorduk. Buna rağmen Caillou, bu seviyeye geldi. CAN’da ise Samanyolu Yayın Grubu, tanıtım olarak bizzat kendileri ilgileniyorlar, televizyonlara alt yazılar, haberler, gazetelerde ilanlar ve basın duyuruları çıkartıyor ve billboardlarda tanıtımını yapıyorlar. Bunlar sevindirici olaylar. Bu tanıtım hızı devam eder ise ve çocukların beğenisi de bu hızla gider ise 1 yıla kalmaz, Caillou’dan sonra CAN’ı ikinci bir fenomen olarak görebiliriz. CAN bizim CAN’ımız diyorum ve herkese hayırlı, bol kazançlı yeni bir dönem temenni ediyorum.


www.toyzeria.com

6. TOYZERIA OYUNCAK, LİSANS, OYUN VE OYUN EKİPMANLARI FUARI

31 EKİM – 03 KASIM 2013 İSTANBUL FUAR MERKEZİ 9. VE 10 SALONLAR Oyuncağa yön veren her şey burada. Bu benzersiz organizasyonla oyuncak dünyasındaki trendler ve yeni teknolojilerle ilgili bilgi edinme şansını kaçırmayın. Toyzeria’da yeni iş bağlantıları kurun ve başarınız için sayısız fikirler elde edin. ZİYARET SAATLERİ: 09:30 – 19:00

16 yaşın altındaki çocuklar fuar alanına alınmayacaktır. info@spielwarenmesse.com.tr Tel: +90 216 321 06 26 Faks: +90 216 321 06 28


SONBAHAR’13

HABER

TÜRKİYE’DE FİLM ENDÜSTRİSİ

2 MİLYAR DOLARI GEÇTİ Film endüstrisi her geçen yıl büyüyen Türkiye’de yılda yaklaşık 70 film çekiliyor. Türkiye’de film endüstrisi hızla büyüyor. Sektörün vizyon gelirleri de dâhil toplam büyüklüğü 2 milyar doları geçerken, buna paralel olarak sineme salonları da hızla artıyor. Türkiye’de geçen yıl itibariyle sinema sayısı 567’ye, salon sayısı 2.093’e, koltuk sayısı ise 268 bin 72’ye ulaştı. 1990’lı yıları yılda en fazla 8-10 film üretimiyle krizle geçiren, 2000’li yıllardan sonra canlanan ve 2008’de 40 milyon seyirciye ulaşan sinema endüstrisinin jet hızıyla büyümesi devam ediyor. Sektörün büyüklüğü 2 milyar doları geçti. Turizm Bakanlığı kayıtlarına

76

göre şu anda sektörde 84 yapım şirketi, 12 yapım sonrası, 22 dağıtım şirketi, 6 plato yatırımı ve 6 ses stüdyosu var. Sinema Genel Müdürlüğü 2005 yılından bu yana 267 uzun metraj filme 59 milyon 456 bin lira destek verdi. 2005’te gösterime giren yerli film sayısı 27 iken, 2012’de bu sayı 61’e çıktı. PricewaterhouseCoopers’ın hazırladığı bir rapora göre, Türkiye’de film piyasasının istikrarlı büyümesinin sürdüreceği, 2015 yılına kadar ortalama yüzde 11,5 büyüyerek EMEA bölgesinin en hızlı büyüyen pazarı olması bekleniyor.

500 milyon lira vizyon geliri Türk sinema sektörü, 90’lı yılları kriz içinde karşıladı. Bu süreçte yılda on filmden az yapım üretildi. Sinemalar peşi sıra kapandı. Birbiri ardına özel televizyonlar açıldı. 1995’ten sonra Video, VCD, DVD formatları yaygınlaştı. 1990’lı yıllarda beliren genç yönetmen kuşağıyla izleyici profili değişti. 2000’lere gelindiğinde Türk filmlerinin bütçeleri milyon dolarlık, seyirci sayıları da milyon kişilik rakamlara ulaşmaya başladı. 2008’den itibaren Türkiye’de yıllık bilet satış 40 milyon sınırını aştı. Sektörün dönüm noktası 2004’te çıkarılan 5224 sayılı “Sinema Filmlerinin Değerlendirilmesi Ve Sınıflandırılması İle Desteklenmesi Hakkında Kanun” oldu. Bu yasa ile uluslararası değerlendirme ve sınıflandırma sistemine geçildi. Film üretiminde ve yerli film seyirci sayılarında artış yaşandı. Sektörün toplam büyüklüğü 2 milyar doları aştı. 2012’de sadece vizyon gelirlerinden 421 milyon 883 bin 398 lira gelir elde edildi. Bu rakam bir önceki yıla oranla yüzde 6 artış anlamına geliyor. Yaklaşık 500 milyon liralık bilet satış hâsılatının yüzde 43’ünü oluşturan 179 milyon 393 bin lira Türkiye yapımı filmlerden elde edilirken, kalan yüzde 57’lik hâsılat yabancı menşeli filmler tarafından sağlandı.


MARKA, LiSANS ve MEDYA DERGiSi

Bakanlıktan 1.5 milyon lira salon yatırımı Türkiye’de AVM’ler arttıkça salon sayısı da arttı. Son 4 yılda sinemasız il sayısı 21 den 5’e düştü. Kültür ve Turizm Bakanlığı 2008-2012 yılları arasında sinema salonu kazandırmak ve gerekli donanımları almaları için 31 yerleşim yerine yaklaşık 1.5 milyon lira destek sağladı. Türkiye’de koltuk sayısına göre İstanbul, Ankara, İzmir ilk sırada yer alıyor. Bu şehirleri Bursa, Antalya, Kocaeli, Muğla, Tekirdağ ve Zonguldak izliyor. Haftada ortalama 300 bin kişi sinemaya gidiyor

Yeni salon trendi ‘Cep Modeli’ Yeni yapılan salonların neredeyse tamamı ‘kompleks’ olarak düşünülüyor. Yani en az 3-4 küçük salon inşa ediliyor ki genelde AVM’ler yeni salonlar açıyor. Her AVM’nin sinema salonu açması, koltuk sayısını da artırıyor. Eskinin yüksek tavanlı, binden fazla koltuklu, geniş perdeli salonlarının yerini, cep modeli salonlar alıyor. ‘Fetih 1453’ü 6.5 milyon kişi izledi 2012’de gösterime giren ve en çok izlenen 10 filmden yedisi yerli. En çok izlenen 10 filmin toplam izleyici sayısı

19 milyon 485 bin 179 iken bu sayının 14 milyon 462 bin 192’si yerli film izleyicisi. 2012’de İstanbul’un fethini anlatan ve Türk sinemasının en büyük bütçeli filmlerinden birisi olan “Fetih 1453”’ü 6 milyon 565 bin 850 kişi tarafından izlenerek tüm zamanların en çok izlenen filmi oldu ve 55 milyon 710 bin 841 lira hâsılat ile de gişe rekoru kırdı. “Fetih 1453’ü, 2 milyon 602 bin 366 kişi ile “Evim Sensin” ve 1 milyon 982 bin 762 kişi ile “Berlin Kaplanı” takip etti. Yabancı filmlerden “Buz Devri 4: Kıtalar Ayrılıyor”, “Alacakaranlık Efsanesi: Şafak Vakti-2” ve “Hobbit” en çok izlenen filmler olarak öne çıktı. www.dunya.com

Vizyon Box Office listelerine göre her hafta 100 bin kişi sinemaya gidiyor. Toplam sinema seyircisinin 1/3’ü haftada birden fazla filme gidiyor. Böylece haftalık ortalama 300.000 kişi sinemaya gidiyor. Bir haftada vizyona giren film sayısı 7 civarında. Seyirciler daha çok kadrosu tanınmış yabancı filmleri tercih ediyor. Ancak beklenti uyandıran, heyecan yaratan projelere, Türk filmlerine rekor sayıda seyirci gidiyor.

77


SONBAHAR’13

HABER

DÜNYANIN EN DEĞERLİLERİ

AÇIKLANDI

Dünyanın en önemli ‘marka danışmanlığı’ oluşumu olarak gösterilen Interbrand, bu yılın en iyilerini açıkladı. 25 ülkede toplam 40 ofisi bulunan şirketin değerlendirmesinde herhangi bir Türk şirketi listeye giremedi.

78

Dünyanın en değerli markası, geçtiğimiz yıla göre marka değerini yüzde 28 oranında arttıran Apple oldu. Kuruluşundan bu yana toplamda 600 milyon ürün satmayı başaran teknoloji devinin marka değeri, 98,3 milyar dolar oldu.

Yıllardır zirveyi kaptırmayan Coca Cola ise 13 yıl aradan sonra ilk kez iki sıra birden geriledi. Marka değerini yalnızca yüzde 2 oranında arttırabilen Coca Cola, Apple ve Google’ın gerisinde kaldı. Şirketin marka değeri 79,2 milyar dolar olarak ölçüldü.

Interbrand’ın yayımladığı listede ikinci sıra Google’a ait. Marka değerini yüzde 34 oranında arttırmayı başaran şirket, 93,2 milyar dolarlık marka değerine sahip durumda.

Bu üçlüyü sırasıyla IBM, Microsoft, Diversified, McDonalds, Samsung, Intel ve Toyota izledi. Listede en büyük sıçramayı Facebook, yüzde 43’le yaptı. Google yüzde 34, Prada yüzde 30, Apple yüzde 28 ve Amazon da yüzde

27’lik büyüme ile bu alanda zirvedeki şirketler oldu. En büyük düşüş ise akıllı telefon piyasasına uyum sağlayamayan Nokia’dan geldi. Toplam marka değeri yüzde 65 oranında düşen şirket, 7,4 milyar dolarlık marka değeri ile 57’nci sırada yer aldı. Nokia’nın yanı sıra Canon, Sony, Nintendo, Dell, Morgan Stanley, MTV ve Avon da marka değeri bir hayli düştü. Listede ilk defa yer alan üç markaysa Discovery Channel, Duracell ve Chevrolet oldu.



SONBAHAR’13

RÖPORTAJ

DİJİTAL MEDYADA

TABLET ÇAĞI

1993 yılında kurulan, 13 TV kanalı, 4 radyo istasyonu, online video platformu, tablet dergisi, medya dergisi, haber sitesi ile Türkiye’nin en köklü ve büyük medya kuruluşlarından biri olan Samanyolu Yayın Grubu Dijital Medya Direktörü Sayın Akın Emre Karagülle ile dijital medya konulu özel bir röportaj yaptık ve yeni ürünleri MARSTAB hakkında bilgi aldık.

Bize Samanyolu Yayın Grubu’ndan ve kendinizden kısaca bahseder misiniz? Samanyolu Yayın Grubu 1993 yılında kurulan Türkiye’nin kısa özel televizyon kanalları tarihi içerisindeki en yaşlı kanallardan biridir. Şu an itibarı ile 13 TV kanalı, 4 radyo istasyonu, online video platformu, tablet dergisi, medya dergisi, haber sitesi ile Türkiye’nin en büyük medya kuruluşlarından biridir. Amiral gemisi STV, Prime Time’da Eylül ayı itibarı ile en çok izlenen kanallar sıralamasında 4. iken, içinde bulunduğumuz Ekim ayı itibarıyla da 3. olmak için mücadele etmektedir. Dijital Medya departmanı olarak, faaliyet alanınız ve takip ettiğiniz işler nelerdir? Türkiye’nin kavram ve iş alanı olarak yeni diyebileceğimiz Dijital Medya departmanı olarak biz, konvansiyonel yayının dijital tarafının tamamı ile ilgiliyiz. Yine birim olarak ‘Sosyal Medya, iOS - Android uygulamaları, tablet dergi, reyting ölçümlemeleri ve yayın planlama, Smart ve IP TV projeleri, web siteleri, tüm bu başlıkların yazılım ve teknik destek altyapısı, yayıncılık tek-

80

nolojilerinde dünyadaki son gelişmelerin takibi ve Ar-Ge’si gibi konuları takip ediyoruz. Küre TV’nin kuruluş amacı ve yayın politikası nelerdir? Şu an geldiği konumda ilk zamanlara göre ne gibi yenilikler ve farklılıklar var? Türkiye’nin ilk dijital platformu olarak Küre TV Türkiye’de internetten video izleme imkanı verirken güvenli ve premium içerikle izleyiciyi buluşturma amacı ile kurulmuştur. Son dönemde yaptığımız yatırımlar ile internet altyapısı yenilenmiş ve 4 kat hızlandırılmış, donanımı, tasarımı, ye-

nilenmiş, içerik ekibi ve içerikleri takviye edilmiştir. TRT ile yapılan anlaşma ile birlikte TRT dizi ve programlarının yayınlanması buna bir örnektir. Yakın gelecekte Küre TV yayın ilkelerine uygun olmak kaydı ile benzer içerik anlaşmaları yapmayı planlıyoruz.


MARKA, LiSANS ve MEDYA DERGiSi

Küre TV’de en çok izlenen kategoriler veya programlar hangileridir? Dizi Türkiye’de şu an itibarı ile en çok talep gören içerik. Bu bağlamda Türkiye’de internet kullanıcılarının online alışkanlıkları TV ile örtüşüyor diyebiliriz. %65 oranında izlemelerimizi diziler oluşturuyor diyebiliriz. Dizileri çocuk içerikleri takip ediyor. %2o’ye yakını çizgi-film, animasyon, geri kalanı da haber, program, sinema vs. şeklinde devam ediyor. Biz kullanıcıların yüklediği videoları ve müzik kliplerini yüklemediğimizden benzer video platformlarından çok farklıyız. MARS TAB dijital derginiz hakkında da daha detaylı bilgi verir misiniz?

oluşmasını beklediğimiz için Ekim 2013’e ertelemek durumunda kaldık. Tamamen kendi yazılımcılarımızın çabaları ile hazırlanan dergi zengin interaktiviteye şık tasarımı da ekleyerek ‘sadece okumak istemeyenlere’ erişmeyi hedefleyen keyifli bir ürüne dönüştü. Dijital Medya alanındaki diğer yenilikleriniz nelerdir? Smart TV’ler Türkiye’de yine hak ettiğinin çok altında kabul gören başka bir bakir alan. Bu konuda da çok yakın zamanda yeni sürprizlerimiz olacak. Yine yılbaşına yetiştirmeye çalıştığımız Küre.tv benzeri Küre.fm isimli bir projemiz var. Yumurcak TV için de yepyeni bir dijital kanal düşünüyoruz. Liste uzun tabi ama yeni siteler, uygulamalar çok yakında diyebiliriz

Dünya’da gelişen ve çok hızlı değişen dijital medya yeniliklerine kıyasla Türkiye’deki dijital pazarın durumu sizce nasıl? Türkiye aslında yeniliklere uyum sağlama noktasında dünyadan çok geri değil. Türk insanının bu konuda takdire şayan. Ancak bu konudaki en büyük sorun dijital pazarın monetization konusunda ihmal edilmesi. IAB verilerinin de gösterdiği üzere geleneksel mecralara nazaran genel anlamda dijital mecraların reklam konusunda hala bırakın ABD ve Avrupa verilerini yakalamasını, benzer ülkelere kıyasla bile bekleneni sağlayabildiğini söylemek çok güç. YouTube’un bizzat Türkiye’de ofis açmasının bu bağlamda daha faydalı olacağını ümit ediyoruz. Sevinç Hamzayeva Röportaj

Dünyada tablet satışlarının PC satışlarını yakalaması hatta bir noktada geçmesi sebebiyle biz de bir yayın grubu olarak bu mecradaki potansiyele de hitap edebilme adına bu fikri ortaya attık. Bu kararı almamızda üzerinde çok konuşulan Fatih projesinin payı oldu. Aslında 2012 Haziran itibarı ile hazır olan sistemimizi Türkiye’de şartların

81


SONBAHAR’13

HABER

ALTIN PORTAKAL ÖDÜLLERİ

SAHİPLERİNİ BULDU 50. Altın Portakal’da “Cennetten Kovulmak” ve “Kusursuzlar” filmleri, “En İyi Film” ödülünü paylaştı. “En İyi Kadın Oyuncu” ödülü Zeynep Çamcı’ya, “En İyi Erkek Oyuncu”ödülü ise Hakan Yufkacıgil’e verildi.

50. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali, kapanış galası ve ödül töreniyle sona erdi. Sinema dünyasının ünlü isimleri, Cam Piramit Kongre ve Fuar Merkezi’nde düzenlenen ödül törenine kırmızı halıdan geçerek geldi. Sanatçılar, Cam Piramit’e girişte halkı selamladı. Murat Han ve Özge Özder’in sunduğu gecenin açılış konuşmasını yapan Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Akaydın, 50. yıl etkinliklerini büyük bir coşkuyla tamamladıklarını, sonuç ne olursa olsun yarışmaya katılan bütün ekipleri ve sanatçıları kutladığını söyledi. Akaydın, festivale katkısı olan herkese teşekkür ederek, “Antalya halkı adına hepinize teşekkürlerimi sunmak istiyorum. Antalya halkı, tüm ilgisi ve sevgisiyle sanatçılarını kucaklamaktan ve özellikle onlara saygı duymaktan büyük gurur duyuyor” dedi. Jüri Başkanı Türkan Şoray, bu yıl ulusal uzun metraj film yarışmasında ilk filmini çeken yönetmenlerin sayısının yüksek oluşuna dikkati çekti. Şoray, jüri üyeleri olarak seçim yapmakta zorlandıklarını belirterek, “En güzelini seçmek istedik ama benim gönlüm, hepimizin gönlü, tüm genç arkadaşların hepsini ödüllendirmek. Ödül alamayanlar için bu mutlaka önümüzdeki yıl itici güç olacaktır. Yolları açık olsun diyorum” diye konuştu.

82

En İyi Kadın Oyuncu, Zeynep Çamcı En İyi Erkek Oyuncu Hakan Yufkacıgil Gecede “En İyi Film” ödülünü “Cennetten Kovulmak” ve “Kusursuzlar” filmleri paylaştı. Ödülü, Antalya Valisi Sebahattin Öztürk verdi. “Cennetten Kovulmak” filminin yönetmeni Ferit Karahan, “Ödülü Rojava ve Taksim direnişine armağan ediyorum” dedi.

“En İyi Kadın Oyuncu” ödülü ,”Meryem” filmindeki rolüyle Zeynep Çamcı’ya verildi. Ödülü jüri üyesi Mahir Günşiray’dan alan Çamcı, “Bu ödülü Meryem gibi umutları tükenmeden gün sayan bütün insanlara adıyorum” ifadesini kullandı.


MARKA, LiSANS ve MEDYA DERGiSi

“En İyi Erkek Oyuncu” ödülü “Uzun Yol” filmindeki rolüyle Hakan Yufkacıgil’in oldu Ödülünü Jüri Başkanı Türkan Şoray’dan alan Yufkacıgil, heyecandan bir süre konuşamadı. “Konuşmak istiyorum ama beceremeyeceğim herhalde” diyen Yufkacıgil, ödülünü merhum babasına adadı. “En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu” ödülü, “Cennetten Kovulmak” adlı filmindeki performansıyla Gülistan Acet’in oldu. “En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu” ödülünü, “Uzun Yol” adlı filmdeki rolüyle Ahmet Özarslan kazandı. Özarslan’ın ödülünü, filmin yönetmeni Nihat Seven aldı. “En İyi Yönetmen” ödülüne “Kusursuzlar” adlı filmin yönetmeni Ramin Matin layık görüldü. Matin, Film Yönetmenleri Derneği (FİLMYÖN) En İyi Yönetmen Ödülü’nü de aldı. Matin, ödüle layık görülmesindeki katkılarından dolayı film ekibine teşekkür etti. “En İyi İlk Film” ödülü Zeynep Dadak ve Merve Kayan’ın birlikte yönettiği “Mavi Dalga” filminin oldu. “Jüri Özel Ödülü, “Cennetten Kovulmak” adlı filmin küçük oyuncusu Ro-

jin Tekin’e verildi. Ödülü veren Avşar Filmin sahibi ve jüri üyesi Şükrü Avşar, Tekin’e 5 bin liralık eğitim yardımında bulunacaklarını da açıkladı. Çok heyecanlanan Rojin Tekin, sahneye çıktığında gözyaşlarına hakim olamadı.

“BAKA En İyi Müzik Ödülü”, “Meryem” adlı filmle Yuki Yamamoto’nun oldu. Yamamoto’nun ödülünü filmin yönetmeni Atalay Taşdiken aldı. “EXPO 2016 En İyi Senaryo Ödülü”, “Mavi Dalga” adlı filmin senaristleri Zeynep Dadak ve Merve Kayan’ın oldu. “BAKA En İyi Görüntü Yönetmeni Ödülü”, “Meryem” adlı filmle Feza Çaldıran’a verildi. Çaldıran, törene katılamadığı için ödülü filmin yönetmeni Atalay Taşdiken aldı. “Kutsal Bir Gün”, sanat yönetmenleri Selda Çiçek ve Sırma Bradley’e “En Sanat Yönetmeni” ödülünü kazandırdı. “En İyi Kurgu” ödülünü “Mavi Dalga” adlı filmle Çiçek Kahraman aldı. SİYAD Jürisi Ulusal Film Ödülü, yönetmen Serdar Temizkan’ın “Kutsal Bir Gün” adlı filmine verildi. Antalya Kent Konseyi Jüri Özel Ödülü, Atalay Taşdiken’in “Meryem” adlı filminin oldu. Behlül Dal Jüri Özel Ödülü’ne ise Ömer Leventoğlu’nun “Mavi Ring” filmi layık görüldü. Dr. Avni Tolunay Jüri Özel Ödülü’nü, Tolunay’ın kendiyle aynı ismi taşıyan torunu Avni Tolunay verdi.

83


SONBAHAR’13

Çok duygulanan ve konuşurken sesi titreyen Avni Tolunay, “Birçok insanın kendi benliğini kaybettiği, çalıp çırptığı bu ortamda bana böyle bir miras bıraktığın için sağol dedeciğim. Ne mutlu Türküm, ne mutlu Avni Tolunay’ım” dedi. Ödül, Atalay Taşdiken’in yönetmenliğni üstlendiği “Meryem” filmine verildi.

Gündoğan ödülü aldıktan sonra sahneye, belgesel filme konu olan ve Dersim katliamını yaşayan tanıklardan Emoş Gülver’u da sahneye çağırdı. Gülver, izleyicileri selamladı. Bu yıl ilk kez Batı Akdeniz Kalkınma Ajansı’nın (BAKA) katkılarıyla verilen BAKA En İyi Kısa Film Ödülü’nü Gülistan Acet’in “Karpuz Cenneti” ile Onur Yağız’ın “Patika” adlı filmleri paylaştı. Ayce Kartal’ın “Tornistan” adlı filmine de Jüri Özel Ödülü verildi. Ödülü alan Kartal, ödülün kendisi adına çok önemli olduğunu belirterek, “Çünkü bu ödülü Gezi Parkı olaylarında orantısız güce maruz kalmış, darpa uğramış, sakat kalmış, hayatını kaybetmiş ve kalbi kırılmış tüm insanlar adına alıyorum” dedi. Bu sırada salonda “Her yer Taksim, her yer direniş” sloganları atılmaya başladı.

En iyi Uluslararası Uzun Metraj Film “36” Gecede Uluslararası Uzun Metraj Film Yarışması’nda En İyi Film Ödülü Nawapol Thamrongrattanarit’in “36” filminin oldu. Uluslararası Uzun Metraj Film Yarışması’nda Sinema Yazarları Derneği (SİYAD) Jürisi Uluslararası Film Ödülü ve Gençlik Jürisi Ödülü’ne Ramon Zürcher’in “The Strange Little Cat-Tuhaf Kedicik” filmi layık görüldü. Ödül törene katılamayan Ramon Zürcher’in yerine ödülü ikizi tarafından alındı. En İyi Belgesel Ödülü, Piran Baydemir “Fecira” ve Birnur Pilavcı “Tek Başına Dans” filmlerine verildi. Piran Baydemir, teşekkür konuşmasını önce Kürt-

84

çe yaptı, daha sonra sözlerini Türkçe’ye de çevirdi. BAKA En İyi İlk Belgesel Ödülü Doğu Akıncı’nın “Mustafa’nın Yaşam Zinciri” adlı filminin oldu. Belgesel Jüri Özel Ödülü, Nezahat Gündoğan’ın “Hay Way Zaman” adlı filmine gitti.

Gecede Halkın Portakalı Ödülü, yapımcı yöntemen Biket İlhan tarafından Çapulcular adlı ekip tarafından çekilen “Yansıma” adlı filme verildi. Gecenin sonunda ödül alan tüm sanatçılar, hatıra fotoğrafı çektirdi. AA


İSTANBUL LÜTFİ KIRDAR


SONBAHAR’13

MAKALE

VİRALLE GELEN BAŞARI

MARKAYI UÇURUYOR Yaratıcılıkta sınır tanımayan viral videolar pazarlama dünyasını kasıp kavururken bir tutam yaratıcılıkla bu dünyada kolayca yer alabilirsiniz.

Sevda Yüzbaşıoğlu

sevdayuzbasioglu.com

Ofiste büyük bir panik yaşanıyordu. Ofisi ele geçiren zombiler insanlara saldırıyor, çalışanlar canlarını kurtarmak için var güçleriyle savaşıyordu. Kendini zar zor kurtaran bir kadın, zombilerden kaçmayı başardı ve sokağa fırladı. Zombiler her yerdeydi… Sonunda bir konteynırın üzerine tırmanan kadın aşağıda kendisine ulaşmaya çalışan zombileri umursamaksızın telefonunu eline aldı ve “Hell Pizza” uygulamasını açarak bir pizza sipariş etti. Şehrin öbür ucundaki pizzacıda çalışan ve kendisi de zombilerden saklanarak yaşayan genç çalışan siparişi alınca şaşırdı ancak yine de iş bilinciyle pizzayı yaptı ve götürmeye karar verdi. Sonrası ise pizza dağıtıcısının yolda

başından geçen maceralar hatta arada izleyiciyi de filmin içine katarak sorulan sorularla ilerleyen nefis bir video yaratıldı… Sonunda bin türlü badireyi atlatarak kadına ulaşan genç“Bugün Salı olduğu için ücretsiz ulaştırmadan da faydalandınız.” dedi ve ekranda “KAZANDINIZ” ibaresi belirdi. Bahsettiğimiz video Yeni Zelandalı bir pizza zincirinin başarılı viral videosu… 10 milyondan fazla izlenen ve satışları tavan yaptıran video şirkete %43 oranında yeni müşteri kazandırdı. Bugün artık bizler için de hiç yeni olmayan viraller kampanyaların vazgeçilmezi oldu bile. Eğer hala girmediyseniz, bir tutam yaratıcılıkla tüketicinin göz bebeği olmanızı sağlayan viral dünyasına giriş yapmanın zamanı çoktan gelmiş gibi görünüyor.

Haberlere viralle girmek Viral reklam, internet üzerinde büyük çoğunlukla video olarak, e-posta veya video paylaşım sitelerinde kullanıcıların ağızdan ağza yöntemi ile yaydıkları – hatta bu yüzden de viral yani virüse benzetilen- yeni nesil bir reklam metodu. Kah son kullanıcı tarafından çekilen reklamlar kah da reklamı yapılacak firmanın kendisi tarafından çekilenler bugün dünyayı kasıp kavuruyor. Gün geçmiyor ki mail kutularımıza “Şu videoyu mutlaka izle” başlıklı bir mail düşmesin… Sosyal Medya’nın yaygınlaşmasıyla birlikte artık birçok üretici viral pazarlama uygulamalarını tercih etmeye başladı. Sosyal medyada bu kadar hızlı popüler olan bir içeriğin geleneksel medyada da yer bulması uzun sürmüyor. Öyle ki haberlerde gerçekmişçesine izlediğimiz bazı virallerin sonradan reklam olduğunu anlamak – büyük ihtimalle- habercilerin canını sıksa da firma için lezzetli bir reklam fırsatı yaratıyor. İzleyiciyi harekete geçiren sihir Viral pazarlamanın geçmişi 1990’ların ortalarına dayanıyor. O dönemlerde Pazarlamacılar viral sloganlar yaratıp mesajların kulaktan kulağa yayılmasının ve‘bulaşıcı olmasının’peşindeydi… ”Viralin Ötesinde” kitabının yazarı Kevin Nalty, viral video trendinin, online video kavramının -Facebook, Twitter

86


MARKA, LiSANS ve MEDYA DERGiSi

gibi ağların gelişmesiyle- kolay paylaşılabilirliği tetiklediği için doğal bir gelişim içinde olduğunu söylüyor. Ancak tabii viral videoyu tanımlamak yapmaktan çok daha kolay bir iş. Bu konuda bir deneye girişen Nalty, aynı videoyu iki kere yayınlıyor ve birinin virale dönüşürken diğerinin ise kaybolup gidişini gözlüyor ve sonuç olarak izleyicileri neyin harekete geçireceğini hiçbir zaman tam kestirilemeyeceği sonucuna varıyor. Bazı viral videolar kalitesiz bir kamera ile evde çekilenler arasından çıkarken bazıları da ciddi prodüksiyon bütçelerini ve pazarlama kampanyalarının parçası oluyor. Mesela tıraş sonrası kolonya markası Old Spice’ın son viralinin ürünün satışlarını yüzde 107 artırdığını biliyor muydunuz? Şirketler tüketicileri de cesaretlendiriyor Viraller şirketler ve son kullanıcılar( tüketiciler )tarafından yapılanlar olmak üzere ikiye ayrılıyor. Son kullanıcı tarafından çekilen viral reklamlar, Youtube gibi video paylaşım sitelerinde sıklıkla rastlanan ve kişilerin kendilerinin çektiği, en düşük prodüksiyon maliyetine sahip olan türü olarak görülüyor. Kullanıcı herhangi bir ürünü hedef alan veya onu savunan bir video çekerek

paylaşıma sunuyor. Video başarılı bulunup ilgi çekerse firmalar ilgili bu reklamı satın alma yoluna giderler. Mesela bu içecek devi Pepsi’nin sıklıkla başvurduğu bir yöntem. Şirket ayrıca tüketicilerin kendi virallarını yapmalarını da cesaretlendiriyor. Reklamı yapılacak firmanın kendisi tarafından çektirilen reklamlarda ise firma profesyonel bir ekibe sipariş olarak bir viral reklam veriyor. Firmanın profesyonel olsa da amaç sadece bu profesyonel ekiple amatör bir reklam çekimi yapmak olduğu için profesyonellerden amatör olmalarını istemek gibi aslında oldukça da ironik bir durum ortaya çıkıyor. Bazen de şirketler kullanıcıların geri bildirimlerine viralle cevap verebiliyorlar. Mesela Bodyforms markası bir tüketici mektubuna CEO ağzından verdiği cevapta kendisine uzun yıllar yalan söyledikleri için özür dileyerek nefis bir virale imza atmıştı. Gizli reklam etik mi? Virallerin püf noktası ‘gizli reklam’ içermesi böylece tüketiciye reklam olduğunu hissettirmeden reklam yapması olarak görülüyor. Bu noktada akademik dünyada etik tartışmalara da sebep olan viral reklam her şeye rağmen amacına ulaşıyor gibi görünüyor. Satışları artıyor, markanızı ise konuş-

turuyor. Türkiye’de başarılı örnekleri gittigidiyor.com, THY, Samsung reklamlarında gördük. Son olarak Anadolu Efes’in gizli kameraya alındığı viral de milyonlarca kişiye ulaştı. Videoları izleyen herkes bir başkasına söylüyor, daha sonra dakikalarca aralarında bundan bahsediyor, dolayısıyla izlemeyenler bile videonun içeriğinden haberdar olmuş oluyor. Bir tutam yaratıcılık şart Peki KOBİ’ler bu konuda neler yapabilirler ? İlle de yüksek bütçeli reklam ajansları ile çalışmak zorunluluğunun olmaması virallerin cazip yanı.Öyle ki elinizdeki orta karar bir el kamerası ile çekeceğiniz ve yaratıcılık içerecek, karşınızdakinde paylaşma isteği yaratacak bir video işinizi görebilir. Mesela bir çadır üreticisiyseniz, çalışanlarınızın ürettikleri çadırlarda ilginç aktiviteler yapması veya bir çalışanla ortak olarak anlatabileceğiniz bir ürün hikayesi gibi örnekler çoğaltılabilir… Paylaşım sitelerine gönderdikten sonra ise size arkanıza yaslanıp her anlamda artan rakamları izlemek kalıyor. Böyle virüse can kurban demek doğru gibi görünse de burada püf noktayı unutmamak gerekiyor; “Ben buradayım” diye bağırmayan reklam ve bir tutam yaratıcılık. Gerisi ise hikaye, yani iyi ve kaliteli içerik…

87


SONBAHAR’13

arka cebine kamerası açık bir şekilde Samsung Galaxy Tab konulur ve yola çıkarlar. Yürüyüş mesafesince kaç kişinin bayanlara baktığı Samsung Galaxy Tab üzerinden gösterilmektedir. Asıl muziplik ise videonun sonunda saklı. Türk Hava Yolları: Bu reklamda bir genç, kız arkadaşına yaptığı özel evlenme teklifini anlatıyor. Reklamda geçen bir sahnede genç uçuşlarının birçoğunun bedavaya geldiğini söyleyerek Türk Hava Yolları Miles&Smiles kartını bir süre elinde tutuyor. Pazarlama kampanyanız neden online video içermeli?

• Yaratıcı ve akılda kalıcı olmalı. Korkutmak, çok güldürmek, şoke etmek vs…

Online video yılda ortalama %40- 60 arası büyüyen tek reklam mecrası diyebiliriz. Gelenekselde rakamlar düşerken, sanal mecra güçleniyor.

• Reklamı gizlenmiş olmalı. Reklamı bariz belli olan bir videoyu kimse paylaşmaz

- Tüm bölgelerde izlenme şansınız var… Daha büyük bir izleyici kitlesi demek daha fazla potansiyel müşteri demek. - Prodüksiyon ve dağıtımınızın maliyetlerinin düşük olacağını düşünürsek, Yatırımızın geri dönüşü daha hızlı olacaktır. - Videoların arama motorlarında da ayrıcalığı var diyebiliriz. Aynı konuda bir yazılı haber ve bir videonun kıyaslamasında, videonun 10 kat daha fazla görülme şansı var. - Video sosyal medyanın en interaktif formlarından birisi ve bu noktada da en etkili ve ikna edici pazarlama aracı. İnsanlar yazılı reklamlardan (banner) çok videoları hatırlamaya ve paylaşmaya meyilli. Başarılı bir viral video nasıl olmalı? • Uzun olmamalı. Maksimum 2 dakika. • Hile yapılmamalı. Mutlaka farkına varan olacaktır, bu da rüzgarın ters dönmesine sebep olabilir.

88

• Kolayca yayılabilecek bir veya bir kaç mecrada paylaşılmalıdır. • Videonun sonunda tüketiciyi meraklandıracak bir link vererek yönlenmesini sağlayabilirsiniz. Türkiye’den başarılı örnekler Samsung Galaxy Tab: Bu viral reklamda iki güzel kızın aklına bir muziplik gelir ve kalabalık bir caddede arkalarından bakan insanları kameraya almaya karar verirler. Kızlardan birinin

GittiGidiyor.com: Online alışveriş mecrası gittigidiyor.com’un viralinde kendisini aldatan sevgilisinden ayrılan kız, erkek arkadaşının eşyalarını GittiGidiyor’da sattığını anlatıyor. Reklam o kadar gerçekçiydi ki yazılı ve görsel medyada kendine yer bulmakta gecikmedi ve bir süre boyunca “Genç kız intikamını bakın nasıl aldı” haberini okuduk, izledik. Peki sonuç ne mi oldu? Bir çok ana haber bülteninde en az 10 dakika kendisinden bahsettirdi, 1 ayda tam 4.750.000 kişiye ulaştı, 1 ay içerisinde video sitelerinde 870.000 kez izlendi. GittiGidiyor.com’un Yeni kayıtlı kullanıcı sayısı %97 arttı ve GittiGidiyor kelimesinin arama hacmi Google’da %200’den fazla arttı. (bakın hala burada bile yazıyoruz!)



SONBAHAR’13

ARAŞTIRMA

2013’ÜN EN HIZLI BÜYÜYEN

UYGULAMASI “VINE”

Geçtiğimiz sene Haziran ayında yayınlanan ve Ekim ayındaTwitter tarafından satın alınmasıyla popülaritesini daha da artıran Vine 2013’e damgasını vurdu. Bu yılın ilk üç çeyreği içinde %403’lük bir büyüme oranına ulaşan video paylaşım uygulaması dünyanın en hızlı büyüyen uygulaması ünvanını da böylelikle sahiplenmiş oldu.

Duygu Arslan

sosyalmedya.co

Instagram‘a video özelliğinin eklenmesiyle Vine’ın popülaritesinin azalacağı söyleniyordu. Her ne kadar en popüler fotoğraf paylaşma uygulamalarından biri olan Instagram video özelliği ile atağa geçse ve Vine’ı bu alanda bir rekabete itse de bu Vine’ı beklenilen kadar çok etkilememiş gözüküyor. Zira Vine Ağustos ayında 40 milyon kayıtlı kullanıcıya ulaştığını açıklamış ve o dönemde 2,5 ay gibi kısa bir süre içinde kullanıcı sayısını 3 katına çıkardığını göstermişti. Kendi fenomenlerini yaratmaya devam eden Vine’ın 2013’ün en hızlı büyüyen mobil uygulamaları arasına büyük bir farkla birinci sıraya yerleşmesi de popüler uygulamanın kullanıcı sayısının beklediğimizden daha hızlı artırdığını gösteriyor. Mashable‘da yer alan sıralamaya göre %403 gibi rekor bir büyüme oranına ulaşan Vine’ı ikinci sırada Flickr takip ediyor. 2013’te %146’lık bir büyümeye ulaşan Flickr’ın arkasına Yahoo desteğini almış olması bunda önemli bir etken.

90

Üçüncü sırada ise %130’luk bir oranla Vine’ın ezeli rakibi Instagram geliyor. İlk üç sıradan da anlaşılabileceği gibi 2013’e fotoğraf ve video paylaşım uygulamaları damgasını vurmuş durum-

da. Bu da mobil kullanıcı alışkanlıklarını analiz etmek için önemli bir veri değeri taşıyor. Bu üç uygulamayı ise sırasıyla Whatsapp, Facebook, Skype, YouTube, Twitter, Foursquare ve Facebook Messenger takip ediyor.



SONBAHAR’13

MAKALE

ÜRETİM ÇAĞINDAN MÜŞTERİ ÇAĞINA

HIZLI BİR GEÇİŞ

Pazarlama iki yönlü çalışan, aslında çoğu akımdan daha interaktif ve canlı bir olgudur. B2C ve B2B olarak ayırsak da ayırmasak da gerçek bu. Birinde son tüketicinin (müşterinin), diğerinde firmanın (business) - işletmenin davranış trendini, yönünü ve düşüncelerini analiz eder, ihtiyaçlarını ortaya koyar. Pınar Yaşa

dünya ne kadar şeffafsa, pazarlama dünyası da bir o kadar şeffaf.

Pazarlamanın doğasındaki “interaktif olma” aslında çıktıların tüketicinin katma değeriyle oluşturulmasında ve devamlı geri bildirimlerle beslenmesindedir.

Bizim kuşağa ( Y Generation) bakacak olursak, üretim çağında üretici ne üretirse onu kullanmaya mahkum nesiller geride kaldı; tüketicinin direkt etkili olduğu tasarımları görmeye alışkın bir nesil var ve giderek baskılarını arttırıyorlar. Bu etki sadece ürün/hizmet tasarımında değil; sunuş biçimi ve iletişim kanallarına da sıçramış durumda.

sosyalmedyaport.com

İkinci aşama bundan sonra başlar. İhtiyaçları hakkında farkındalık yaratılan tüketici, o ihtiyacını gidermek/ bastırmak/doyurmak ve/veya olmak istediği statüye erişmek için “o” ürün/hizmete gider. Tüketicinin hangi ürüne gideceğini belirleyen etkenleri bulmak ve yönlendirmek ise pazarlamacılara düşer. Üretim çağından beri ürün/hizmetler çeşitleniyor, rekabet gittikçe yükseliyor. Rakip markalar kendi hikayelerini anlatmaya başlıyorlar. (Brand Story Telling başka bir yazı konusu) Bu bağlamda üretim ve pazarlama devirlerini geride bıraktığımız söylenebilir. Şuan ise “tüketici/ müşteri” çağının içindeyiz. Tüketici çağı, pazarlamacıların (kısmen) en güçsüz oldukları ve müşterinin en güçlü olduğu dönem aslında. Teknolojinin giderek daha fazla gelişmesi, ceplere sığacak boyutlarda envai çeşit teknolojik oyuncak, (user friendly) kullanıcı dostu tasarımlar, ve sosyal medyanın etkisinin giderek artması ile bir paylaşım dünyasının ortasında bulduk kendimizi. Artık tüm

92

Öyle ki artık büyük markalar sosyal medyada alternatifli reklamlarından hangisini yayına alacaklarını, hitap ettikleri segmente danışır, tartışır hale geldiler. Bir örnek vermek gerekirse: Pazar payıyla birlikte dünyadaki cep telefonu liderlik koltuğunu da kaptıran ve gözlerin Apple-Samsung çekişmesine çevrilmesine mani olamayan Nokia, son kozu Lumia’yı yakın zamanda piyasaya sürdü. Lumia’nın Türkiye’de gösterilecek reklam filminin hangisi olacağına sanal ortamda gerçekleştirilen 10 saatlik bir blog tartışması sonucunda karar verildi. Ta-

bii ki tartışanlar (fikir beyan edenler) Lumia’nın hedef kitlesine göre seçilmiş ve filtrelenmiş bir topluluktu. Bir tür “Virtual Focus Group” aracılığıyla tüketici görüşü markanın tüketiciyle nasıl buluşacağına karar vermiş oldu. Markaların tüketici çağıyla olan imtihanı bu kadarla sınırlı değil. Artık istenilen an, istenilen yerden markaya erişmek mümkün. Bu bir hayat tarzı yansıtan- hikaye anlatan- markaların en çok isteyeceği şey. Ancak sürekli “online” olmanın marka için riskleri de oldukça fazla. En önemlilerinden biri şikayet yönetimi ve müşteri memnuniyetsizliğinin giderilmesi. Günümüz tabiriyle “artık Zeki Müren de markayı gördüğünden” sürekli tetikte olmak zorundalar. Bunun için sosyal medya hesaplarını yöneten uzmanlar var. 7/24 hesapları izliyor, müşteri soru/sorunlarını cevaplıyorlar. Bugün TTNET’in TV reklamları fiber internetin ne kadar hızlı olduğundan bahsederken Türkiye’nin yarısının interneti yavaşladığında ( hizmet firma kaynaklı olarak aksadığında) bu anında Twitter’dan duyuruluyor. Markanın bu noktadan sonraki kriz planı ve şikayetleri ele alış yöntemi de markanın imajı için önemli hale geliyor. Eskilerin “satış sonrası destek ağı” artık sosyal ağlar üzerinden devam ettiriliyor bir bakıma.


THE BRAND LICENSING PROCESS

In the last three editions of Total Licensing New Europe we have given our readers an insight into different types and styles of licensing. In this issue, Pete Canalichio, an expert in brand licensing, gives readers an guide into 8 critical steps in launching Brand Licensing program.

Kimberly Kociencki Billoni: SPLiCE is a trade organization founded as a best practice think tank for trademark brand licensors. SPLiCE was founded in 2004 with the vision to continuously improve brand licensing. Our goal in carrying out our mission is to act responsibly as a Licensors Community of Practice who share best practices for protecting, promoting and enhancing brand integrity. GK: The organization was founded 9 years ago. Tell us more about the history of the organization? KKB: In my previous life, I worked as a global liaison in the consumer product testing industry. At that time, in the late 1990s and early 2000, consumer products testing was not as heavily regulated as it is today and testing was not even mandatory. Licensing programs varied drastically from one brand program to another. On the surface, branded

For trademark brand Licensors, the licensing contract stipulated product integrity due diligence from licensees. However, many times training resources were lacking for licensees. This truly supported the desire by Licensors to benchmark the overall licensing process. Furthermore, during this snapshot in time, many Licensors in general did not have internal cross-functional meetings on a regular basis between marketing, legal, and quality/product integrity.

Again, testing at this time was not mandatory in many cases; I needed

Many of my clients at that time were major manufacturers and also Licensors. Their goal was to facilitate robust licensing programs that enabled a strong due diligence process that the licensee would follow. As I witnessed many times within licensing programs, overall communication was weak and best practice sharing among trademark brand Licensors had not been formalized as an industry norm. That is, until 2003.

to help the licensee understand that the brand they now were in the process of licensing came with the assurance that all licensees producing for that brand followed the same process and due diligence protocol. The understanding is that if everyone is pulling for the same integrity and standards, it will strengthen an overall community effort, whatever that may be a brand, an investment or both. There was a strong desire by brand owner Licensors to benchmark best practices. However a venue or formalized group exclusively for brand owners did not exist.

After attending many Toy Fairs and Licensing Shows in NYC, coupled with numerous conversations with various brand owners, it was evident they all had an aspiration to learn and share licensing best practices. It was clear the overall licensing industry was not supported by test labs and that a forum did not exist for trademark brand Licensors to share best practices.

36

By Pete Canalichio Brand Strategist and Licensing Expert pete.canalichio@ brandlicensingexpert. com

Having worked in brand licensing more then 15 years for companies such as The Coca-Cola Company and Newell Rubbermaid, Pete is recognized as leading expert on the subject and is frequently asked to speak at branding and licensing conferences and leading business schools globally. In 2009, Pete founded Licensing Brands, Inc., a company dedicated to helping brand owners and manufacturers harness the power of brand extensions through licensing. For more information, please visit website: www.brandlicensingexpert.com

Determine How to Win

Prospect Licensees

Perform Due Dilligence

Define Licensing Opportunity

Negotiate Contract

Establish Business Plan

Figure 1: Brand Licensing Process

8 CRITICAL STEPS Brand licensing can be very benefi cial for both brands and licensees if done in a step-by-step manner. We have divided the brand licensing process into eight steps. This article will provide you with an overview of each of the steps. Later articles will look into each of them in greater detail. The Brand Licensing Process starts several months prior to the commercialization or launch of the licensed product. Figure 2 below will give you a timeline of each of the processes listed in Figure 1. Licensees and licensors should also keep in mind that missing crucial deadlines such as a line review can push the product launch out by up to a year.

Conduct Orientation

Figure 3: Brand Licensing Process

STEP 1: IDENTIFY WHERE TO PLAY

therefore, adds value and certainty to an otherwise unknown product. The stronger a brand’s reputation, We know that when consumers bethe higher the value of the brand come delighted by a particular brand and the greater revenue it will drive experience, they begin to bond for its owner. Prospective licensees emotionally with the brand. They want to license brands with the become brand loyalists and advocates —buying the brand more often strongest reputation, as these are the brands consumers demand and and recommending it to others. This retailers prefer most. The stronger behavior serves to build the brand’s the brand, the higher likelihood rereputation. Consumers will often tailers will buy the licensed products purchase a brand for the first time because of its reputation. The brand, and that they will be subsequently purchased by consumers. Brand loyalists and advocates look to their preferred brands to deDefine liver more and better Identify Where Agree to Due Licensing to Play Deal Terms Dilligence products year after Opportunity year. When this occurs, the brand gains Jan Feb Mar Apr May Jun Jul Aug Sep Oct Nov Dec permission to extend 2013 into categories that complement its original offering. This is known as brand exConcept tension. Development Starts Production & Shipping with Samples For example, the Mr. Clean brand, owned by P&G, was Jan Feb Mar Apr May Jun Jul Aug Sep Oct Nov Dec Jan’14 launched in 1963 as 2014 the first household liquid cleaner. Over Figure 2: Product Commercialization Timeline Commercialization

Goran Kernyak: The name of your organization immediately attracts attention. What is SPLiCE?

products seemed to appear at retail effortlessly; however, there was an undertow of chaos for licensees who lacked resources and knowledge about understanding the complexities of the importance and frequency of testing. When a new licensee would contact me and ask what they had to do on behalf of the brand they were licensing, I would first congratulate them on their business accomplishments and then say ‘Welcome to the Family’!

Negotiate Deal Terms

In an exclusive interview, TLNE talked to Kimberly Kociencki Billoni, CEO of SPLiCE to find out more about the organization and plans for future.

Prospect Licensees

By Goran Kernyak, Editor of Total Licensing New Europe goran@totallicensing.com

Identify Where to Play

Prototype Approval

Kimberly Kociencki Billoni Chief Executive Officer, SPLiCE

SPLiCE - The Society of Product Licensors Committed to Excellence is a trade organization founded as a best practice think-tank for trademark brand licensors.

The Sochi 2014 Licensing Program was launched in February 2009. Within 5 years, licensees will release around 5,000 items of merchandise with the unique mark and brand. Total sales of official Sochi 2014 products at selling prices of the licensees may total over $500 million. Direct revenue for the Sochi 2014 Organizing Committee from Licensing Program sales may exceed $30 million.

26

TOTAL LICENSING NEW EUROPE

BRAND LICENSING PROCESS STEP BY STEP

PO Issued

EX

TOTAL LICENSING NEW EUROPE

Interview

Determine How to Win

VE

SI

U CL

Line Review

of the Sochi 2014 Olympic Winter Games are filled with sweets: chocolate and chewy candies, gum drops, caramel on a stick, vitamin-enriched jelly beans. Every gift contains an indispensable collectors’ Olympic mascot. The unique Vanilla Light ice cream flavor from Baskin Robbins released specially for the Games in Sochi will offer not only a delicious, full-bodied flavor, but also keep you fit! It contains 50% less fat and 20% fewer calories than ordinary cream varieties. Another official licensee, Ozersky Souvenir, has developed and launched an exclusive collection of chocolates in the style of the Sochi 2014 Winter Games brand. The chocolate cubes contain only natural ingredients with no artificial colors or flavors. And young consumers are in for a real surprise – children’s chocolates in colorful packages with pictures of the Sochi 2014 mascots. Children will find interesting stories about the mascots on the boxes of chocolates, and another

surprise for them will be a series of stickers with the mascots playing various winter sports. Very popular among consumers are delicious and original products from the Moscow Nut Company. Candy bars, nuts and sunflower seeds in colorful packaging in the form of T-shirts with Olympic designs are hit sales items. Everyone also relishes delicious milk chocolate gold medals – in particular, medals on a ribbon in the colors of the Russian flag. The Sochi Games will also have official, licensed backed products. The Sochi Bread-Baking Complex will offer residents and visitors of the Olympic city fresh bread, pastries, gingerbread and bagels in packaging bearing the Sochi 2014 symbol. In the near future, gingerbread and sushki will be sold in the same packaging. The Organizing Committee continues to select licensees in other openings in the “food products” category such as sausage products, honey, etc. You may find a list of openings and submit a bid here: http://www. sochi2014.com/team/licensing/.

Contract Signed

A wide range of Sochi 2014 licensed food products have gone on sale throughout Russia. These include chocolate, ice cream, sushki (dried tea bread rings), sunflower seeds, cookies, gum drops and even – for the first time in the history of all Winter Olympics licensing programs – baked goods. Altogether, more than 100 name-brand products have been rolled out for purchase at more than 200,000 retail sales locations – from small grocery stores to large shopping centers – all over Russia. Edible products bearing the Olympic symbol have become a real hit of the Sochi 2014 Licensing Program since sales began and consistently enjoy high demand among consumers. Children and adults alike are unable to resist the tasty treats in bright packaging. For example, a total of roughly 1 million Sochi 2014 candy bars and nearly 1 million packets of sunflower seeds, peanuts and mini candy bars with nuts and cranberries have been sold in packaging designed to look like Olympic T-shirts. The line of licensed sweets satisfies even the most demanding consumer.

For instance, Sweetexim is issuing jelly beans, chewy candies, caramels, gum drops, cookies, hematogen, as well as packaged candy gift sets. In late August, Sochi 2014 chocolate eggs and chocolate balls went on sale. Collectible 3D-toy figurines of the mascots of the Sochi Olympic and Paralympic Games are being offered as surprises. And in September, New Year Sochi 2014 candy sets are going on sale. These make great gifts not only for business partners, but also for young sweet tooth sports fans. New Year gifts in the style

Conduct Orientation

TOTAL LICENSING NEW EUROPE

Sochi 2014 Licensed Food Products Go On Sale ENGLISH/РУССКИЙ Autumn 2013/Oсень 2013

44

The ONLY magazine that specifically covers the licensing industry in Russia, the CIS, Central and Eastern Europe. Published in English and Russian. Next issue January 2014 with a special focus on Toy Fairs, Sport Licensing and Licensing in Russia: Who is who?

For editorial and advertising opportunities please contact: goran@totallicensing.com NEWS

TOTAL LICENSING NEW EUROPE

Maya the Bee, from Studio 100, is proving to be a great success amongst children in Russa, CIS and CEE territories. The property is certainly not untried! Maya first appeared in a book in 1912 and the first Maya classic television series aired in 1975, since when it has been broadcast in 136 TV stations in 120 countries. With the launch of the new 3D CGI animated series, Maya has reached new heights of popularity. Throughout Europe there are an astonishing 200+ licensees covering all major categories including publishing, toys and games, apparel, back to school, stationery, interactive games, outdoor and entertainment. On the publishing side, more than 165 comic books have been published since 1979 and such as been the interest around the world in Maya that a Croatian opera, Maya the Bee, written by Bruno Bjelinski, opened in 1963.

ENGLISH / РУССКИЙ

Spring 2013 / Весна 2013

In Russia an CIS, according to research carried out by Tiburon, Maya is known by 68% of children aged between three and six, of whom 86% love the character.

16

TOTAL LICENSING NEW EUROPE

TOTAL LICENSING NEW EUROPE

Maya is a hit in Russia, CIS and CEE Summer 2012 saw the Maya classic animated series debut on Karusel and this ran five times a week until November with a rerun through january and February this year. As of 8th March, the new Maya 3D series began airing on Karusel at 11am five days a week. This will run for thirty episodes and in September a further 78 episodes will begin airing until January 2014. Further afield in the Ukraine, airing began on CITI TV in midFebruary whilst in Latvia the series will begin airing on Latvian TV in the second quarter of this year. The licensing programme for Maya in CIS countries is handled through Rio Licensing and the first major licensees with product in the CIS market include Grand Toys as master toy, Panini for stickers and trading cards out this year, Egmont for magazines and books out in April, Chupa Chups for confectionary that launches March, Benet-

ton for a DTR apparel deal for Maya classic that is running for six months at the beginning of this year and Arkophama for a range of Maya vitamins and Royal Jelly products scheduled to launch 2013. The television launches will be accompanied by a number of promotions including the Karusel open air show in Moscow for kids day (August this year) and a television publicity campaign through Grand Toys. Maya has also been made the Honey Ambassador in a co-promotion based on

Polska

COVER STORY

honey and the Moscow Flower Show. In Eastern Europe, the series airs in Slovenia, Hungary, Slovakia, Poland, the Czech Republic and Ex-Yugoslavia with additional licensees including B&S Polska for back to school, Intersonic for home entertainment, E Plus M for apparel, Androni for contstruction blocks and Dairy 4 Fun for dairy products. Turkey has also been active the the launch of its new localised website - www.maya.tv this March and retail promotions with Turkey’s leading retailer Toyzzshop (Sunman) in Summer). The series began airing on TRT Cocuk in mid February and there are currently a wide range of Turkish licensees including Educa Borras for puzzles and games, Kozmoneks for party goods, Ormak for melamine toys, Anil for board games, ucar for role play, Sunman for plush and toys, Hakan Canta for back to school and stationery, Zorlu for bedding and Cimpa for underwear.

By Goran Krnjak, Editor of Total Licensing New Europe goran@totallicensing.com

ZEPTOLAB THE BIG INTERVIEW At Toy Fair in New York Total Licensing New Europe caught up with Zeptolab’s licensing business driving forces: Misha Lyalin, CEO and Tanya Haider, VP Global Licensing and Merchandising. Zeptolab was started by twin brothers, Semyon and Efim Voinov, based out of Moscow. They were the kind of guys who took out parts of computers (when they ware 10 years old) and then put them back together again. They were really very technically-minded guys - you could call them geeks or nerds (although there’s nothing wrong with that!). The two brothers wanted to create their own games. The first game they launched was Parachute Ranger, which did well for them.

For information about the Maya the Bee licensing programme, contact MarieLaure Marchand, International Licensing Director, Studio 100. marie-laure.marchand@studio100.tv

And then came Cute the Rope. In October 2010, at time of its launch, it was incredible – one million dowloads in the first week. Cut the

18

Rope has been one of the fastest selling games of all time on the iTunes App store and the first iOS game to win a BAFTA Award, as well as an Apple Design Award, amongst others. Today, two and half years after launch, Cut the Rope is at 300 million downloads on a global basis. Eighty million of these are in the US. Usage numbers are terrific on global basis – there are 50 million users and 5 million daily average users - people who have the game and play the game every day.

What was it like to come from a big company to another very much smaller one which came out of a new generation of businesses? TH: “It was exciting because I came from world of television where things are different.You launch a TV

By Janusz Tarasiuk JANTAR PROJEKT 03-133 Warszawa, Nowodworska 29B lok.104 Poland Tel: +48 22 614 20 28 jantar@antarprojekt.pl

At the heart of this acclaimed puzzle game is the adorable pint sized monster, Om Nom, who has an insatiable appetite for candy. Tanya Haider, Head of licensing and merchandising business for Zeptolab is based in the US. She began working with the company in October 2011: “I have been with the company for sixteen months now. We learned a lot and have done a lot in that time. I use to work with Nickelodeon, and when I took off from there, Misha founds me and want me to help him to launch the licensing business for Cute the Rope. So it was like: Game on!”

62

POLAND 2013

New Year, New Brands, New Hope...

2013 is considered by the Polish government, as being the most difficult, and yet crucial year in terms of stabilising the economic situation within the country. Unemployment is growing and may reach 14% - 15% at the end of this year. Cash flow and B2B payments behavior is far from the standard that used to exist. We can see some changes and acquisitions amongst the biggest retail chains across the market. Many manufacturers and licensees are still fighting with stock clearances as the market is not able to absorb product that was forecast two or three years ago. On the other hand, there are no visible symptoms of a crisis. This was especially truly during the weeks up to Christmas, although official data concerning retail sales in December

2012 are not available yet. Stronger and forward-thinking companies are looking for opportunities to get well-known brands as well as new properties. Manufacturers that were producing generic products are now looking at licensing to help them in the near future. People that understand and believe in the growth of economy in coming years are already searching for factors that will leverage their businesses. 2013 will, as usual, bring good results for classic brands. Properties owned by Disney, Mattel or Sanrio have a strong and long-lasting position in the licensing industry, but many of the new players are also doing a great job and some of these brands are achieving a strong position. For 2013, we will see a lot of princesses, Hello Kitty, Monster High and Barbie licensed products and that makes the girl’s category quite busy. On the other hand, the boy’s category looks a little forgotten (again, as usual). Ben 10, Spiderman, Thomas & Friends will obviously be present. Brands like Scooby Doo, Smurfs, Cars and others we know f r o m the past will find new licensees, but still there is a lot of room for licensing in Poland. In terms of ‘new hope’ I can see certain properties such as Angry Birds, Paul Frank and some of the life style and sporting brands (Dunlop, No Fear, Vokl, Converse) which are now appearing. As a result, adult brands may start to influence and slightly change the licensing landscape in Poland. However, most manufacturers are still focused on kids’ products. One apparel retailer opened in

the New Year with the new idea of using domestic classic movies and TVP series from long ago. That demonstrates a new direction in terms of the development of the local licensing industry. What is interesting is that Poland has more and more different well-designed and manufactured licensed products covering categories that previously were never covered. Categories such as food, cosmetics or sporting goods are becoming more and more well known thanks to great designs from excellent artists and designers. This strong position will help grow the apparel, back to school and publishing categories. Taking into consideration well known properties, new brands that arriving in the market, a better economic situation that may start in 2014 and more licensees from new and different categories, I believe that 2013 will be an interesting year, full of opportunities for the licensing industry in Poland.We should use this opportunity to prepare ourselves for economic growth in the next few years. Let me wish you all a lot of fun and great success in the year 2013!


Amerika ve Avrupa’da hızla yayılan ve gençler arasında en çok sevilen ikonik karakter Domo şimdi Türkiye’de! Domo © NHK-TYO 1998 - 2010. Domo Animation © Domo Production Committee. All rights reserved. www.domonation.com


Bir yumurtadan çıktığına inanılan Domo’nun Japonya’da 400’den fazla TV reklamı çekildi.

Japonya’dan çıkan ve internette hızla artan hayran kitlesi Domo’yu kucaklıyor ve onu istediği gibi kişiselleştiriyor.

Domo, 6 milyondan fazla takipçisi ile “Global Sanal Süperstar” oldu.

Türkiye lisans hakları

LiSANS MEDYA

tarafından verilmektedir. 5 West 19th Street (2nd Floor North) New York, N.Y. 10011 T: 212.604.0064 | F: 212.604.0044 www.bigtent.tv

LisansMedya brand, media and licensing agency

Izzettinbey Cad. Atalar Sok. No:15/1 34696 - Uskudar, Istanbul - TURKEY T: +90 (216) 532 78 11 www.lisansmedya.com

Domo © NHK-TYO 1998 - 2010. Domo Animation © Domo Production Committee. All rights reserved. www.domonation.com


SONBAHAR’13

HABER

TÜRK FİRMALARI

ÇEKİNGEN

Strategy International Başkanı Akaydın, “Türkiye’den 50 firma ürünlerini Wal-Mart ve Tesco’da satışa sunsa yılda 775 milyon dolar civarında ek ihracat geliri elde edilir” dedi. Strategy International Yönetim Kurulu Başkanı Şevki Akaydın, Türk firmalarının Tesco ve Wal-Mart gibi büyük perakende market zincirlerine ürünlerini satma konusunda çekingen davrandığını belirterek, “Türkiye’den 50 firma ürünlerini Wal-Mart ve Tesco’da satışa sunsa yılda 775 milyon dolar civarında ek ihracat geliri elde edilir” dedi. Akaydın, dünyanın en büyük mağaza zinciri Wal-Mart’ın Amerika’da 4 bin 92, dünya genelinde ise 6 bin 242 mağazası bulunduğunu; şirketin 2012

yıllık cirosunun 444 milyar dolar olduğunu belirtti.

vurgulayan Akaydın, sözlerine şöyle devam etti:

Türkiye’de Kipa’nın da sahibi olan bir diğer büyük zincir grubu Tesco’nun 2012 cirosunun ise 72 milyar dolar olduğunu aktaran Akaydın, dünya çapında 7 bin 91 mağazası olan şirketin sadece İngiltere’de 3 bin 146 adet marketi bulunduğunu kaydetti.

“Oysa Türk şirketlerin bu grupların birisinde ürününü satışa sunması hem satış geliri, hem de prestij açısından büyük kazançlar sağlar. Örneğin bir firmanın ürününün Tesco’nun İngiltere mağazalarında satışa sunulduğunu varsayalım. Mağaza başına ortalama yıllık bin 500 pound satış hacmi elde edildiğinde 3 bin 146 mağaza üzerinden yıllık 4 milyon 719 bin pound, yani yaklaşık 7 milyon 315 bin dolarlık satış geliri demektir.

Türk firmalarının Tesco ve Wal-Mart gibi büyük zincirlere ürünlerini satma konusunda çekingen davrandığını

Benzer şekilde Wal-Mart Amerika’da satışa sunulan ve yıllık ortalama 2 bin pound satış hacmi yakalayan bir ürün de firmaya 8 milyon 184 bin dolarlık satış hacmi sağlayacaktır. Bu her iki ülkeden toplam da 15 milyon 499 bin dolarlık gelir elde etmek demektir. Türkiye’den 50 firma ürünlerini WalMart ve Tesco’da satışa sunsa yılda 775 milyon dolar civarında ek ihracat geliri elde edilir.” www.dunya.com

96


LICENSETIME MARKA, LİSANS & MEDYA DERGİSİ

TÜRKİYE’NİN İLK VE TEK SEKTÖREL MARKA, LİSANS & MEDYA DERGİSİ AB OL

ON

M EN İ AK

LÜT F

E N

İÇİ

ZİYANTERN RET ET S EDİ İTEM NİZ İZİ

www.lisansmedya.com

www.licensetime.com


SONBAHAR’13

FUARTAKVİMİ YURTİÇİ FUARLAR TOYZERİA

6. Toyzeria Oyuncak, Lisans, Oyun ve Oyun Ekipmanları Fuarı 31.10 - 03.11.2013 İFM - İSTANBUL

İSTANBUL KİTAP FUARI 32. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı 02 - 10.11.2013 TÜYAP - İSTANBUL

PERAKENDE GÜNLERİ 13. İstanbul Perakende Fuarı 20 - 21.11.2013 ICEC- İSTANBUL

EYAFEXPO 2013

Engelsiz Yaşam Fuarı 05 - 08.12.2013 İFM - İSTANBUL

YENİLENEBİLİR ENERJİ 2013 Yenilenebilir Enerji Fuarı 05 - 08.12.2013 İFM - İSTANBUL

FOODSHOW İSTANBUL 7. İstanbul Gıda ve İçecek Ürünleri Fuarı 13 - 16.02.2014 TÜYAP - İSTANBUL

98

YURTDIŞI FUARLAR WORLD TRAVEL MARKET

Londra Turizm Fuarı 04 - 07.11.2013 LONDRA - İNGİLTERE

CIIF 2013

Çin Uluslararası Endüstri Fuarı 05 - 09.11.2013 ŞANGAY - ÇİN

LICENSİNG DUBAI

Dubai Uluslararası Marka Lisanslama Fuarı 12 - 15.11.2013 MOSKOVA - RUSYA

FOOD & LIFE

2013 Münih Gıda Fuarı 27.11 - 01.12.2013 MÜNİH - ALMANYA

IATF 2013

Uluslararası Genel Sanayi ve Ticaret Fuarı 16 - 18.12.2013 DUBAİ - BAE

HONG KONG LICENSING SHOW

Hong Kong Uluslararası Lisans Fuarı 06 - 08.01.2014 HONG KONG


Türkiye’deki Lisans Hakları ‘Lisans Medya’ tarafından verilmektedir.



Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.