Yeşilay Dergisi 933. Sayı

Page 1



KUMARLA MÜCADELEYİ UNUTMAYALIM Türkiye Yeşilay Cemiyeti Adına İmtiyaz Sahibi Genel Başkan Av. Muharrem BALCI Editör Prof. Dr. İbrahim KELEŞ Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Av. Osman Baturhan DURSUN Genel Yayın Koordinatörü Av. Adalet CANLI AKBAŞ Basın Danışmanı Ali Yiğit Haber ve Fotoğraf Abdurrahman ÇINAR Aybüke EKİCİ Kadir Metin AKBAŞ Reklam -Tanıtım Ve Org. Sorumlusu Ferdinaz KOYUNCU Zeynep DEMİRKIRAN Yayın Kurulu Av. Muharrem BALCI Prof. Dr. İbrahim KELEŞ Prof. Dr. Haydar SUR Prof. Dr. Sefa SAYGILI Prof. Dr. İbrahim BALCIOĞLU Prof. Dr. Mustafa ŞENTOP Yrd. Doç. Dr. Vehbi ALTUNÇUL Av. Adalet Canlı AKBAŞ Av. Arzu BESİRİ Arif ÇİFCİ Muhammet ÖZTABAK İdare Yeri Nuruosmaniye Cd. No 17/1 Cağaloğlu - İSTANBUL T 0212 527 16 83 F 0212 522 84 63 www.yesilay.org.tr dergi@yesilay.org.tr Grafik - Tasarım stepajans@stepajans.com.tr Baskı Cemre Ofset 0212. 544 85 19 Yayın Türü Süreli ISSN 1330-3950 Yurtiçi Abonelik, Yıllık 60 TL Yurtdışı Abonelik, Yıllık 120 TL Posta Çeki 1054174 Sirkeci - İST Yeşilay Dergisi, devletin tüm sorumlu mercilerine muntazaman ulaştırılmaktadır. Dergide yayınlanan makalelerin fikri sorumluluğu yazarlarına aittir.

Alkol, Sigara, Uyuşturucu derken bağımlılıklarla mücadelede Kumar unutulmaması gereken bir tutku olarak toplumumuzda yaralar açmaya devam etmektedir. Birçok yuva kumar tutkusunun açtığı yaralarla sönmüştür, yıkılmıştır. Ülkemizde bazı kumar tutkunları o kadar ileri gitmişlerdir ki “Ramazan ayı kumar ayı” diyecek kadar haddi aşıp sahura kadar kumar oynamayı marifet sayarak bunu alışkanlık haline getirmişlerdir. Yeşilay olarak daha küçük yaşlardayken teşvik edilen kumar alışkanlığıyla mücadele temel çalışma alanlarımız arasındadır. Bu nedenle bu sayımızda kumar ve oluşturduğu bireysel ve toplumsal zararları vurgulamaya çalıştık. Bu sayı, Prof. Dr. Burhanettin Can’ın “Kumar: Kaybettiren Kazanç” adlı yazısı ile başlıyor. Selçuk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Aydın sosyal olarak kumarı bizlere anlatıyor. Röportajlarda Yard. Doç. Dr. Selman Dursun “Kumar ve Şans Oyunlarının Ceza Hukuku Boyutu” hakkında bizleri bilgilendiriyor. Yeşilay Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Sefa Saygılı uzmanlık alanı olan Psikiyatride yaşadıklarından aktardığı yazının hepinizi etkileyeceğine inanıyorum. Balıklı Rum Hastanesi Vakfı Anatolia Bağımlılık Tedavi Kliniği Şefi Doç. Dr. Ö. Ayhan Kalyoncu’nun “Kumar Bağımlılığı ve Tedavisi” yazısında da kumar bağımlılığının tedavisinin ne kadar zor olduğuna değiniliyor. Dergimiz hazırlayanları bu sayıda da birbirinden değerli isimlerle röportajlar yapıp, makalelerini dergiye taşıdılar. Kültür Sanat’ta kitap doktoru ve Süleymaniye Kütüphanesi eski müdürü Dr. Nevzat Kaya ile röportaj, Mario Puzo’nun “Baba” romanı ve Dostoyevski’nin “Kumarbaz” kitabının tanıtımları yer alırken, baklavalarının yanı sıra Antikçağ eserleriyle ünlü Gaziantep’in bilinmeyen yönleri de tanıtıldı. Basın açıklamalarımız, Milli Piyango Okullarının isimlerinin değiştirilmesi için açılan dava dilekçeleri, Yeşilay etkinlikleri ve şubelerimizin haberleri dergimizin son sayfalarına doğru sizlerle buluşacak. Yeşilay’ın Ana Sponsoru olduğu “Sağlıklı Yaşam, Sağlıklı Çevre İçin Türkiye Turu”na çıkan Bisikletçi Cemal Azmi Başkaptan’a da iyi yolculuklar dileriz. Gençlerin ve çocukların, kumarla tanışmayacağı sağlıklı ve temiz bir toplum dileğiyle... Prof. Dr. İbrahim KELEŞ Türkiye Yeşilay Cemiyeti Genel Sekreteri

Editör


9

15

19

44

29

36

40

4 2011 Ekim


03

Editör’den

06

Başyazı

09

Dosya : Kumar Bağımlılığı Kimin Suçu - Kumar: Kaybettiren Kazanç / Prof. Dr. Burhanettin CAN - Bir Toplumsal Olgu Olarak Kumar / Prof. Dr. Mustafa AYDIN - Röportaj: Kumar Ve Şans Oyunlarının Ceza Hukuku Boyutu / Yrd. Doç. Dr. Selman DURSUN - Kumar Bağımlılığı / Prof. Dr. Sefa SAYGILI - Kumar Bağımlılığı Ve Tedavisi / Doç. Dr. Ö. Ayhan KALYONCU - Kumar Ya Da Şans Oyunu / Av. Arzu BESİRİ - Röportaj: Kumar Bağımlılığının Özel Hukuk Bakımından Ortaya Çıkarabileceği Sorunlar / Doç Dr. Hüseyin ÖZCAN

34

- Las Vegas Tanıklıkları / Çeviri: Ahmet Zeki OLAŞ

23

25

56 36

Makaleler - Bilinçaltına giden yollar / İdris BİLEN

40

- Tuz, Sirke Ve Yağda Sağlıklı-Sağlıksız Ayırımı / F. Nihal DOĞAN

44

Kültür-Sanat - Röportaj: Dr. Nevzat KAYA ile...

48

- Kitap Tanıtımı: Baba / Kumarbaz

51

- Şiir: Balçığın Bileşimi / Cahit KOYTAK

52

- Film tanıtımı : GASLAND

54

Tanıtım - Genç Akademi

71

56

Kültür-Tanıtım - Gaziantep

52

66

Haberler

78

Şube ve Temsilcilikler

80

Arşiv’den, Hilal-i Ahdar

82

Alıntılar Sayfası


Şans Oyunları / Kumar Bağımlılığı Devlet Ayıbıdır

Ö

ncelikle belirtmeliyim ki, kumar bağımlılığı ile Yeşilay dışında –felaketten önce- mücadele eden sivil veya resmi bir kuruluş maalesef yoktur. Kumar, bir dinlenme ve eğlenme aracı olarak çocuk, genç ve yetişkin herkesi bekleyen bir tehlike olarak gündemimizden çıkmıyor. Üstelik her geçen gün popüler hale getirilmeye de devam ediyor. Asayiş Şube görevlilerimiz de bu bela ile gece gündüz canla başla mücadele ediyor. Ancak bu mücadelenin sonunda herhangi bir olumlu sonuç alınması da mümkün değildir. Emniyet görevlileri, yaptırımı kadük yasadışı kumarla uğraşırken, devletin bazı kurumları da yasadışı kumara götüren yolun taşlarını döşüyor. Adına da şans oyunları diyerek… Dünya üzerinde halkına zarar kaç devlet kaldı acaba? Her geçen gün sosyal devlet anlayışına yaklaşmaya çalışan hükümet, bürokratlarının yanlış yönlendirmesi ile henüz bu sosyal yaraya parmak basacak yaklaşımı gösteremedi. Bir yanda yeşil çuhalarla mücadele sergilerken, öte yanda genç yaşlı herkesi sonuçsuz umutlara gark ediyor. Üstelik bunu neredeyse dini bir terminolojiye yaklaştırılan “milli” adı koyarak yapıyor. Şimdi bir soru sormanın vakti geçmekte değil mi?

Her geçen gün sosyal devlet anlayışına yaklaşmaya çalışan hükümet, bürokratlarının yanlış yönlendirmesi ile henüz bu sosyal yaraya parmak basacak yaklaşımı gösteremedi. Bir yanda yeşil çuhalarla mücadele sergilerken, öte yanda genç yaşlı herkesi sonuçsuz umutlara gark ediyor. Üstelik bunu neredeyse dini bir terminolojiye yaklaştırılan “milli” adı koyarak yapıyor.

Kötülüklerin anası kim? Hz. Peygamber, içki kötülüklerin anası demişti. Bunu söylediğinde içki bir endüstri haline getirilmemiş, evlerde üretilir durumda idi. Kumar, fal okları v.b. oyunlar da sektör halinde değildi ve sorumlusu da devlet değildi. Eğer Hz. Peygamber bugün yaşasaydı veya o meşhur Naat’ta çağrıldığı gibi Mirâç’dan iner gibi gelip yanımızda olsaydı hiç şüphesiz “kötülüklerin anası devlettir” derdi. Dün sigara ve alkolü tekelinde geliştiren ve insanlığa karşı suç işleyen devlet, henüz kumar konusunda yeteri kadar ayıkmadığından sadece Anayasasındaki 58. Madde ile yetiniyor, fakat uygulamıyor. Üstelik kumar markalarını okulların çatına çakarak Anayasasını reddediyor, yükümlülüklerini inkâr ediyor. Soğuk savaş yıllarının bir anlayışı olarak bu söylemlerimizi 6 2011 Ekim


Yeşilay’ın şans oyunlarını kumar olarak nitelemesine karşın bazı çevrelerin gülümsediğini ve bu işi bilmediğimizi söyleyenlerin bulunduğunun elbette farkındayız. Ancak iki hususun daha farkındayız: Birincisi, Şans oyunu veya kumar, her ikisinde de kazanan ve kaybeden taraflar vardır. Her iki taraf da üretim dışı servetin yeniden dağılımında birer araçtır. Dağılım süreci daima bir şans faktörü içerir. Şans faktörünün olduğu yerde beceriden bahsedilemez. Dolayısıyla içinde beceri unsuru bulunmayan her tür şans oyunu kumardır. devlet düşmanlığı şeklinde okuyanlar ise, bağımlılıklarla mücadeleyi devletle kol kola sigara ve uyuşturucu bağımlılığı dışına taşıramamaktadırlar. Yeşilay’ın, bağımlılık eksenli mücadelesindeki söylemlerinden “her bağımlılık bir diğerini tetikler” deyişi, bağımlılıklarla mücadeleyi iki bağımlılığa indirgeyen devlet bürokrasisi ve sivil aktivite zihninde gerçek değerini bulamamaktadır. Öte yandan, internet üzerinden oynanan sanal kumar ülkemizin ve halkımızın geleceğini tehdit ediyor. Araştırmalar, Türkiye’den sanal kumara yılda beş milyar dolar para yatırıldığını ve oyuncuların da 18 – 35 yaş aralığında olduğunu gösteriyor. Her bir cümlenin sonuna Anayasanın 58. Maddesini yazsak bürokrasinin ve siyasetin aktörlerinin dikkatini çekmiş olabilir miyiz? Şans oyunu mu? Devlet kumarı mı? Yeşilay’ın şans oyunlarını kumar olarak nitelemesine karşın bazı çevrelerin gülümsediğini ve bu işi bilmediğimizi söyleyenlerin bulunduğunun elbette farkındayız. Ancak iki hususun daha farkındayız: Birincisi, şans oyunu veya kumar, her ikisinde de kazanan ve kaybeden taraflar vardır. Her iki taraf da üretim dışı servetin yeniden dağılımında birer araçtır. Dağılım süreci daima bir şans faktörü içerir. Şans faktörünün

olduğu yerde beceriden bahsedilemez. Dolayısıyla içinde beceri unsuru bulunmayan her tür şans oyunu kumardır. Kaldı ki, şans oyunu veya kumar oynatıcılarının kendileri oynamaz, çocuklarına da oynatmazlar. Tıpkı alkollü içki üreticilerinin genelinin alkol kullanmadığı gibi. Türkiye`de kumar oynatmak yasak. Ancak devlet oynatırsa serbest. Bayilerde ve büfelerde oynatılan şans oyunları, kumar oynama merkezleri haline gelmiş durumda. İddaa, at yarışı, milli piyango, sayısal loto, şans topu, on numara, spor toto ve spor loto gibi oyunlar, yasaklanan kumarhanelerin, yeşil çuhaların yerini almıştır. Kumarın bağımlılık yaptığını bilen bürokrasi, bir yandan sigara ve uyuşturucu ile mücadele ederken, öte yanda alkolün ve kumarın ipini elinde gevşeterek ve azdırarak tutmaktadır.

Öte yandan toplum kesimleri arasındaki gelir dağılımındaki dengesizlik, sosyal devlet olmadaki yetersizlikler, dağılımdaki adaletsizlikler, yoksul ve orta kesimi şans oyunlarına yöneltmektedir. Soğuk savaş yıllarının bakiyesi modern ulus devletlerinin adaletsiz dağılım karşısında ürettiği çözümler artık demode olmuştur.

Ayrıca, yasa değişikliklerinin zaruriliğinde toplumun gerisinde kalan muhafazakâr hukuk üreticilerinin de, topluma musallat olan zehir tacirlerinin insanlığa karşı düşmanlıklarını ve bürokrasinin aymazlığını görmesi vakti de geçmektedir. Geleceğimizin teminatı çocuklarımızı ve geleceğimizi bu aymazlıklara ve düşmanlıklara teslim etmeyeceğimizi, sivil toplum, yani benim çocuğuma bulaşmaz diyemeyen kesim dillendirebilir. Yeşilay işte burada bu sessiz kesimin dili olacak ve bu oyunu bozacaktır. Tabii ki, bürokrasi ve Devlet geçmişte sigara ve alkolü tekesiyaset figürlerinin önemli bir bölümü linde tutarak halkını bağımlılaştırmış, bu mücadelede Yeşilay’ın yanında olaözelleştirme ile birlikte ekonomik ve caktır. siyasi olarak da uluslar arası şirketlere, zehir tacirlerine bağımlı hale getirerek Devlet kaybettiği yolu bulmalıdır insanlığa karşı suç işlemiş ise, kumar Devlet ve bürokrasi, insanımızın kuralanında da aynı işlevi görmektedir. tuluşunu bireysellikte değil toplumKumarı topluma kabul ettirip sevdirsallıkta araması gerektiğini bilmelidir. miş, çekilişleri devlet televizyonunda İnsanlar emeklerinden uzaklaşmamalı, yapmış ve yapmaktadır. Okullara kuemeklerine yabancılaşmamalıdır. Sosmar markalarının isimlerini vermekyal devlet, insanını kolaycılığa, köşe tedir. Adeta kumarı doğal hayatın bir dönmeye alıştıran değil, insana sayparçası haline getirmiştir. gı kapsamında, insanını, hem kendisi

7 2011 Ekim


hem de insanlık için üreten hale getir- - Özelleştirme ile soygun katmerli hale paraları geri almanın yollarını ve bizleri getirilmemelidir. meye çalışan devlettir. sömüren bir avuç sömürücünün eylemlerinin insanlığa karşı suç olduğunu, bu Günümüzde devlet, vergi, zamlar ve - Özelleştirmeye karşı çıkışımız, devsuçu işleyenlerin rahatça yaşayamamaenflasyon ile vatandaşın elindeki son letçi algısı yaratmak olarak alınmamaları, yargılanmaları gerektiğini insankuruşu da alan konumuna düşürül- lı, bağımlılık yapan her türlü zehire ve lara anlatmalıyız. Toplum bu bilinçle müştür. Son dönemlerde bağımlılık- oyuna karşı olduğumuz kabul edilerek, donatıldığında, bir güç olarak sistemin larla mücadelede sosyal devlet işlevini tamamen yasaklanması yönünde –sikarşısına dikildiğinde yerel ve uluslar yerine getirmemekte, aksine boş umut- gara ile mücadeledeki kabul gibi- algıarası soygun son bulacaktır. İnsanılar, milyonda bir şans beklentileri dağı- lanmalıdır. mız kendi sorunlarına sahip çıkmalı ve tarak umut tacirliği yapmaktadır. - Özelleştirme sonrasında aylık brüt sa- bağımlılığın bir tür kölelik olduğunu Devletin önemli bir gelirden mahrum tışlarından bir bölümünün özelleştirme anlamalıdır. Köleliğin de özgürlüğün bırakılmaması gerekçesi insani olma- dairesine, bir bölümünün de savunma çalınması anlamına geldiği anlaşılmalı, dığı gibi, insanlığa düşmanlık olarak sanayisine aktarılması öngörüsü bir çalanlara karşı bir insanlık onuru müokunmalıdır. Yaratılanı yaratandan vatanseverlik olarak algılanmamalıdır. cadelesi verilmesi gerektiği anlatılmadolayı seven bu millet, insani olana, in- Zaten kumar kurumları hali hazırda lıdır. sancıl olana yatkındır ve gerekçe olarak savunma sanayine önemli aktarımlar Bağımlılıklara, dolayısıyla kumara gösterilen muhtemel açığı da kapatma- yapmaktadır. karşı mücadeleyi hayatımızın parçası sını bilir. Aranan özellik, insani olana - Anayasanın 58. Maddesini görmezden haline getirirken zehir tacirleri, işkenyönelmedir. Devlet sivil toplum kurugelen devlet bürokrasisinin, kumar ba- ceciler, insan tacirleri, terör üreticileri luşları ile birlikte insani olana yönelmeğımlılığının kriterlerini ne zaman göre- ve soykırımcılar gibi insanlık düşmanli, önemli bir ayıbı, hatta insanlığa karşı ceğini de merak ediyoruz. Yeşilay, ken- larının toplum üzerindeki tahakkümü suç işlemeyi bırakmalıdır. dileri dinlemese ve görmezden gelse ve soygunu ifşa edilmelidir. de, yılmadan bu kriterleri ve tehlikenin Yapılması gerekenler Çocuklarımızın ve gençlerimizin üzeboyutlarını onlara anlatmaya devam - Öncelikle bayilerde ve büfelerde yarinde oynanan bu oyunların oluşturedecektir. landan ibaret ve denetlenmeyen “18 yaduğu bağımlılıklara karşı sağlık yönü şından küçükler oynayamaz” ve “+18” Sonuç ihmal edilmemeli, insan ve aile sağlığı, yazılarının gereği yapılmalı, kademe Kumardan alınan vergilerin eğitim toplum sağlığı öncelenmeli, sigara ve kademe bu illete son verilmelidir. ve sağlık harcamalarına gitmediği ke- uyuşturucuda olduğu gibi mücadele - Özelleştirme adına tekelde yaşanan sindir. Kaldı ki gitse bile bu aktarım, kumara da yöneltilmeli, topyekûn müyanlışlıklar tekrar edilmemeli, uluslar kumarın reklamı olarak çocuklarımı- cadelenin önü açılmalıdır. Böylece inarası sermaye yurda getirilerek devlet- za enjekte edilmekte, okullara kumar sanlığa hizmet etmenin mutluluğunu yaşamalıyız. ten daha güçlü şirketlere çocuklarımı- markası isim olarak verilmektedir. zın ve ülkemizin geleceği terk edilmeSivil toplum kuruluşları olarak, cebimelidir. mizden paraların nasıl çalındığını, bu Av. Muharrem BALCI

Devletin önemli bir gelirden mahrum bırakılmaması gerekçesi insani olmadığı gibi, insanlığa düşmanlık olarak okunmalıdır. Yaratılanı yaratandan dolayı seven bu millet, insani olana, insancıl olana yatkındır ve gerekçe olarak gösterilen muhtemel açığı da kapatmasını bilir. Aranan özellik, insani olana yönelmedir. Devlet sivil toplum kuruluşları ile birlikte insani olana yönelmeli, önemli bir ayıbı, hatta insanlığa karşı suç işlemeyi bırakmalıdır.

8 2011 Ekim


Prof. Dr. Burhanettin CAN

Kumar: Kaybettiren Kazanç “Ey İman edenler, içki, kumar, dikili taşlar ve fal okları kuşkusuz Şeytan işi pisliklerdir. Bunlardan uzak durun ki, kurtuluşa eresiniz.” (5 Maide Suresi, 90)

Giriş

İ

nsanlık tarihi boyunca insanoğlu, eşyanın mahiyetine nüfuz edemediği, sağlam güçlü rehberlere sahip olamadığı ve insan fıtratını esas alan bir değer sistemi üzerine yaşantısını düzenleyemediği zaman ve mekânda kendisini, ailesini, toplumunu ve neslini ifsad edip helake sürüklemiştir. Kainatta yaratılmış ve üretilmiş her şey bir kanuniyete dayanır. Bunlar kanuniyete uygun kurallar, kaideler ve ilkeler çerçevesinde kullanılır ya da kullanılmalıdır. Yaratılanın ve üretilenin tabi olduğu kanunları göz önüne almadan yaşanan veya yaşanmak istenen her hayat, bunalıma ve yıkıma sebebiyet vermektedir.

okları, putlar ve fuhuştur. Burada bu Talih/Şans Oyunu olarak nitelendihastalıklardan kumar sorunu ele alı- rilen oyunlar ise, Türk Dil Kurumu nıp incelenecektir. tarafından, “Önceden ödeme yapılıp daha sonra şansa dayalı olarak para kazanılan piyango, loto, spor toto, at Kumar Nedir? yarışı gibi oyunlar” olarak tanımlanMeseleyi bütün olarak ele alabilmek maktadır (2). için kumar denirken ne kast edilmektedir konusu açıklığa kavuşmalıdır. Ne kumardır, ne değildir? Bu nokta aydınlığa kavuşturulmadan yapılacak izahlar sorunu çözmeyecektir. Çünkü tanımda ortak bir mutabakat olmadığı için, kişilere, kurumlara göre farklılıklar ortaya çıkacak ve de farklı davranış, tutum ve tavır geliştirilecektir.

Gerek Türk Dil Kurumu ve gerekse diğer sözlüklerde kumar, “ortaya para koyarak oynanan talih oyunu”, “para veya kıymetli eşya karşılığı oynanan oyun, talih oyunu” olarak; Britannica’da, “bir oyunun, bir yarışmanın veya belirsiz bir oyunun sonucu üzerine kazanç elde etmek amacıyla ortaya değerli bir şey veya para koymak” olarak; Türk Ceza Kanunu’nun 228. Maddesinde ise, “kazanç amacıyla icra edilen ve kâr ve İnsanlık tarihi boyunca bireyi, toplu- zararın talihe bağlı olduğu oyun” olamu ve nesli helak eden, tehdit eden rak tanımlanmaktadır (1,2,3). beş bela, beş hastalık içki, kumar, fal

9 2011 Ekim

Kumar ve Talih/Şans Oyununun mahiyetini daha iyi analiz edebilmek için Kur’an-ı Kerim’de geçen Arapça bir kelime olan “meysir”in anlamını göz önüne almakta fayda vardır. Meysir, “Yüsr” veya “yesar” kökünden gelir. Yüsr’ kökü göz önüne alındığında kolaylıkla, bölerek ve parçalayarak emek sarf etmeden kazanmaya ağırlık verilirken; “yesar” kökü göz önüne alındığında muhatabın bütün servetini elinden alarak zengin olmaya ağırlık verilmektedir (4,5). Meysir parçalanacak şey demektir. Dolayısıyla meysir, muhatabın kendisi, imkanları, serveti parçalanarak kazanmak esaslı bir oyun şekli olmaktadır. Araplar arasında meysir, fakirlere ikram için üzerinde ismi ve payı belirten işaretler olan oklarla deve üzerine oynanan bir oyun çeşididir (4,5). Boş ok çıkanlar bir şey almayıp devenin parasını ödemektedir. Kazananlar kazandıkları payları yemeyip fakirlere dağıtmaktadır. Araplar bu oyunu


İnsan hayal dünyasına sokulmakta, tembelliğe ve miskinliğe, tamahkarlığa, doymazlığa, aymazlığa teşvik edilmektedir. İnsanların bir anda zengin olabilme hayal ve tutkusu, sadece servetlerini parçalamamakta aynı zamanda da ruh dünyalarını, kişiliklerini, kimliklerini, ailelerini ve toplumsal dayanışmayı, huzuru ve güveni parçalamaktadır. bir meziyet bilmekte, oyunu teşvik et- 8- Zaman israfı vardır. mekte ve oyuna katılmayanları kına9- Taraflar arasında gerilim, kin, nefret, maktalar. öfke, hayal kırıklığı vardır. Araplar arasında bundan ayrı olarak, ‘muhatara’ denilen, ortaya koydukları mallarının veya hanımlarının üzerine Kumar ile Talih/Şans Oyunu Araoynadıkları bir oyun daha vardı. Bu sında Fark Var mıdır? oyunda kaybeden, karısını veya malını kaybetmektedir (5). Cahiliye döneminde Araplar arasında ‘muhatara’ ve ‘meysir’ denilen bu iki farklı oyun şekli ile bugün kumar ve talih/şans oyunları denilen oyun şekilleri arasında bir tekabuliyet söz konusudur. Yukarıdaki açıklamaları göz önüne aldığımızda kumar/talih/şans oyunları, genel olarak, aşağıdaki özellikleri bünyesinde toplamaktadır: 1- Oyun, yarışmaya dayanmaktadır. 2- Oyunun sonucu belirsiz olup talihe, şansa bağlı olmaktadır. 3- Amaç kazanç/menfaat elde etmekdir. 4- Ortaya değerli bir şey, mal, para ve bunun gibi şeyler konulmakta veya önceden ödeme yapılmaktadır. 5- Taraflar bilerek, isteyerek gönüllü olarak riske girmektedir. 6- Bir taraf kazanırken diğer taraf kaybetmektedir. 7- Karşı tarafın malını/mülkünü/servetini/parasını elinden hiçbir zorluk ve sıkıntı çekmeden, alın teri harcamadan, şans ve/veya beceriye dayalı olarak, kolay bir yoldan elde etmek esastır.

doymazlığa, aymazlığa teşvik edilmektedir. İnsanların bir anda zengin olabilme hayal ve tutkusu, sadece servetlerini parçalamamakta aynı zamanda da ruh dünyalarını, kişiliklerini, kimliklerini, ailelerini ve toplumsal dayanışmayı, huzuru ve güveni parçalamaktadır. Hastalık düzeyinde bağımlılık meydana Cahiliye dönemi Arapları arasında getirmektedir. meysir ve muhatara denilen kumar şekillerinde meysir meşru, övülen, teşvik Bundan dolayı burada kumar ve talih/ edilen bir oyun şekli iken; diğeri kına- şans oyunu için sadece kumar ifadenan, övülmeyen, tasvip edilmeyen bir si kullanılacaktır. Bu durumda kumar oyun şekli idi. 21. asır dünyasında da türlerini şans ve beceri özelliklerine Kumar denilen oyun şekli yasal olarak göre aşağıdaki gibi tasnif edilebilir: yasak, talih/şans oyunu ise meşru ve • Yalnızca şansa dayanan oyunlar. teşvik edilen yasal olarak yasak olma• Yalnızca beceriye dayanan oyunlar yan bir oyun şeklidir. • Şans ve beceriye dayanan oyunlar Yasal olarak yasak olan kumar ile yasal olarak yasak olmayan talih/şans oyunu arasındaki temel fark nedir? Kumar Şeytan İşi Pislikler: İçki, Kumar, ile talih/şans oyunu arasında ayırım Fal Okları hangi ölçüte göre yapılabilmektedir? Yukarıda yapılan analize göre her ikisi İçki ve kumarın tarihi, insanlık tarihi arasında özü ve sonuçları itibariyle bir kadar eskidir. İnsanoğlunun yeryüzü fark olmayıp şekil olarak çok küçük fark seyahati iyilikle, güzelliğin, doğru ile vardır. Talih/şans oyunlarında “Önce- yanlışın, marufla münkerin ve hakla baden ödeme yapılmış” olmasından başka tılın mücadelesinin tarihidir. İnsanoğlu kumar ile arasında ciddi bir fark yoktur yeryüzüne rehberle beraber gönderil(6). Her ikisinin temelinde/özünde be- miş ve bunalıma düştüğü yolunu şaşırlirsizlik vardır. Her ikisinde de, insanla- dığı zaman ve zeminde yaratıcısı olan rın oynama gerekçeleri aynı olup, kolay Allah tarafından kendisine hak rehyoldan, zahmetsiz, emeksiz, beceriye, berler gönderilmiştir. Bu rehberler, yol şansa, sezgiye bağlı olarak zengin ol- boyu fert, aile ve toplum hayatını tahrip mak hedeflenmektedir. Bir taraf kaza- eden, aile ve toplumsal dayanışmayı yınırken diğer taraf kaybetmektedir. Her kan her şeye karşı savaş açmışlardır. Bu ikisi de benzer sonuçlar doğurmakta- nedenle Kur’an-ı Kerim, kumara ve fal dır. İnsan hayal dünyasına sokulmakta, oklarına (Talih/Şans Oyunları) şiddetle tembelliğe ve miskinliğe, tamahkarlığa, karşı çıkmış, bunları şeytan işi pislikler 10 2011 Ekim


olarak nitelendirmiştir: “Ey iman edenler, içki (hamr), kumar (meysir), dikili taşlar (putlar) ve fal okları (talih/şans oyunları) ancak şeytanın işlerinden olan pisliklerdir (rics). Öyleyse bun(lar) dan kaçının; umulur ki kurtuluşa erersiniz. Gerçekten şeytan, içki ve kumarla aranıza düşmanlık ve kin düşürmek, sizi, Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık vazgeçtiniz, değil mi?” (5 Maide Suresi 90-91).

2- İnsanlar arasında kin ve nefret yayması, 3- İnsanları Allah’ı anmaktan alıkoyması, 4- İnsanları namazı kılmaktan alıkoyması.

Bu nedenlere meysir kavramında saklı olan, bölmek, parçalamak anlamlarını eklediğimiz zaman kumar, insanların servetlerini, ruh dünyalarını, kişiliklerini, kimliklerini ve ailelerini ve toplumsal dayanışmayı, kardeşlik duygularını, Burada kullanılan anahtar kavram rics huzuru ve güveni parçalamaktadır. olup ; ‘pis şey, pis koku pislik, kalbi örten, karartan pis tabaka anlamlarına’ gelir. Genelde tiksinti ve rahatsızlık uyandıran şeylerdir. İnsanın hem maddi, hem de manevi dünyasına musallat Kumar Bağımlılarının Temel olan pislik anlamını taşır. Büyük dilbi- Özellikleri limci Ragıb el-İsfehani ricsin; ‘yaratılıştan’, ‘akıl yönünden’, ‘dini yönden’ ve ‘bunların hepsi açısından olmak üzere 4 türlü olabileceğini’ ifade eder (7). Maide suresi 90. Ayette, içki, kumar, dikili taşlar ve fal okları kökeni şeytana dayanan pislikler olarak nitelendirilmektedir. Bu kadar ağır vasıflandırılmasının nedeni meysir, rics kavramlarının mahiyetinde saklı olup Maide Suresi 91. Ayette belirtilmektedir: 1- İnsanlar arasında düşmanlık sokması,

Kumar genellikle merak ve eğlence amaçlı başlamaktadır. Zamanla belli evrelerden geçerek, farkına varılmadan alışkanlık, tutkuya ve bağımlılığa dönüşmektedir. Türkiye’de kahvelerin bu denli dolu olmasının sebebi, böylesi bir alışkanlıktır. Bu alışkanlık ülke açısından korkunç bir zaman israfı demektir. Kumarbaz

olmak bir süreç işi olup tek düze olmayan belli evrelerden geçilerek oluşmaktadır. Fert açısından her bir evrenin (Kazanma Evresi, Kaybetme Evresi, Tükenme Evresi, Vazgeçme Evresi) kendisine özgü özellikleri olup bu evrelerin nihayetinde fert bazı kişilik özellikleri kazanmaktadır (3,8,9): • “Kumar oynadıklarında kendilerini güvende hissederler. • Büyük miktarda para kazanmak zorunda olduklarını düşünürler. • Maddi sıkıntıya düştüklerinde, kumar oynayarak maddi sorunlarını çözebileceklerini düşünürler. • Yaşamlarındaki gerçeklerden uzaklaşmak ve problemlerini unutmak isterler. • Özel olarak ilgilendikleri konular ya da hobileri olmadığı için zamanlarını harcayabilecekleri bir meşgale ararlar. • Para kazanmak ve rahat bir yaşama kavuşmak için fazla çalışmak istemezler. (Köşe dönmeci bir zihniyet) • Art arda gelen ekonomik kayıplarına rağmen zengin olma hayallerinden vaz-

Tablo-1: Şans Oyunlarının Yıllara Göre dağılımı (TL) (10) ŞANS OYUNLARI

2007

2008

2009

TOPLAM

Milli Piyango

342.952.931

355.471.007

402.534.485

1.100.958.419

Sayısal Loto

579.840.098

563.156.962

485.938.539

1.628.935.599

Şans Topu

241.132.449

240.719.706

227.959.378

709.811.533

On Numara

115.442.410

130.969.209

150.120.822

396.532.441

Süper Loto Hemen Kazan

29.236.931

306.283.787

573.301.733

928.822.451

156.905.250

137.266.750

110.163.250

404.335.250

İddaa + S.Toto

1.894.475.247

2.328.605.206

2.800.857.377

7.023.937.830

At Yarışları

1.826.773.380

2.111.802.765

2.002.913.844

5.941.491.989

TOPLAM

5.186.758.696

6.174.275.393

6.753.787.428

18.134.825.512

11 2011 Ekim


Tablo-2: Sayısal Oyunların Yıllara Göre Dağılımı (TL) (10) 2005

2006

2007

2008

2009

TOPLAM

Sayısal Loto

340.101.649

352.540.145

463.699.264

477.721.383

412.261.075

2.046.323.516

Şans Topu

161.304.877

165.431.844

198.419.139

204.119.951

193.312.416

922.588.227

On Numara

67.278.115

74.034.766

94.945.160

111.047.479

127.296.257

474.601.777

Super Loto

-

-

24.792.945

259.759.306

486.416.573

770.968.824

568.684.641

592.006.755

781.856.508

1.052.648.119

1.219.286.321

4.214.482.344

TOPLAM

Tablo-3: İDDAA ve Spor Toto’da Aylık Satışlar (2009, TL) (10) AYLAR

İDDAA

SPOR TOTO

GENEL TOPLAM

Ocak

154.033.620,00

2.844.403,50

156.878.023,50

Şubat

259.868.821,00

3.451.857,25

263.320.678,25

Mart

291.598.629,00

3.159.001,25

294.757.630,25

Nisan

318.087.774,00

2.958.111,50

321.045.885,50

Mayıs

318.587.302,00

2.738.675,75

321.325.977,75

85.761.792,00

939.752,75

86.701.544,75

Haziran Temmuz

105.090.312,00

918.228,50

106.008.540,50

Ağustos

235.039.908,00

2.632.661,25

237.672.569,25

Eylül

258.666.548,00

2.492.848,50

261.159.396,50

Ekim

247.804.818,00

2.760.115,50

250.564.933,50

Kasım

232.594.224,00

2.462.159,25

235.056.383,25

Aralık TOPLAM

263.565.177,00

2.800.637,75

266.365.814,75

2.770.698.925,00

30.158.452,75

2.800.857.377,75

Tablo-4: Türkiye Jokey Kulübünün Yıllara Göre Toplam Satışı (TL) (10) OYUN TÜRLERİ

2009 Yılı Toplam Satış (TL)

2010 Yılı Toplam Satış (Eylül-TL)

1.106.438.549

947.778.586

Altılı Ganyan Diğer Bahisler TOPLAM

896.475.295

703.011.083

2.002.913.844

1.650.789.669

Tablo-5: At Yarışları, İddaa ve Spor Toto Gelirlerinin Yıllara Göre dağılımı (TL) (10)

At Yarışları İddaa+Spor Toto

geçmezler.

2005

2006

2007

2008

2009

1.300.000.000

1.450.000.000

1.826.773.380

2.111.802.765

2.002.913.844

851.000.000

1.200.000.000

1.894.475.247

2.328.605.206

2.800.857.377

• Gerçekleri kabul etmede isteksizlik ve • İnsanları aldatma ve onlara hile yapzorlanma ma duygusunu taşıma.

• Güçlü bir imaja sahip olmak isterler, • Olgunlaşmamışlık (immatüre) kendilerini öyle gösterirler.

• Kumar oynadıklarında heyecanlanır- • Hayalperest ve lüks düşkünü olma. lar ve endişelerinin, asabiyetlerinin ka• Çevreye karşı kin ve nefret duyma. rarsızlıklarının ve hayal kırıklıklarının • Kendisine ve insanlara güvenmeme. yok olduğunu hissederler. 12 2011 Ekim

• Kısa yoldan zahmetsiz para kazanmanın verdiği bir şımarmışlık, azgınlık hali sergileme. Bu özelliklerin toplum içerisinde yaygınlaşması ile köşe dönmeci, sorum-


Tablo-6: Milli Piyangonun Son Beş Yıldaki Gelir Gider Durumu (TL) (10)

ŞANS OYUNU SATIŞ GELİRLERİ DİĞER GELİRLER

2005

2006

2007

2008

2009

1.229.664.073

1.300.945.863

1.465.510.069

1.733.867.421

1.950.018.207

68.186.573

69.272.369

67.339.694

65.882.129

65.766.726

1.297.003.767

1.366.827.992

1.531.276.795

İkramiye Ödemeleri

512.716.018

540.776.621

649.100.433

768.908.936

839.916.303

Hazine (KDV, ŞOV ve Diğer)

328.638.435

343.325.595

360.772.903

415.764.424

467.480.691

Kamuya Aktarılan Kamu Payı

302.020.113

312.467.327

325.955.451

397.746.271

485.921.132

Bayi Komisyonları ve Aracılık Giderleri

102.966.717

109.662.762

123.196.127

140.643.922

156.731.864

50.662.484

60.595.687

72.251.881

78.990.441

69.240.586

TOPLAM GELİRLER

Faaliyet, İşletme, Yatırım ve Diğer Giderler

2005

2006

2007

1.802.053.994 2.019.290.576

2008

2009

TOPLAM

Piyango

258.046.725

279.404.551

324.952.931

355.471.007

402.534.485

1.638.409.699

Hemen Kazan

136.839.500

153.709.000

156.905.250

137.266.750

110.163.250

694.883.750

Sayısal Oyunlar

834.777.848

867.832.312

965.651.888 1.241.129.664

1.437.320.472

5.346.712.184

1.229.664.073 1.300.945.863 1.465.510.069 1.733.867.421

1.950.018.207

7.680.005.633

TOPLAM

9% 694.883.750 70% 5.346.712.184 21% 1.638.409.699

PİYANGO

luluk duygusu zayıf, bireyselleşmiş bir neslin meydana gelmesi kaçınılmaz hale gelebilir. Bugün Türkiye’de talih/ şans oyunları ve medyadaki yüksek paraya dayalı oyunlar böyle bir sürecin hızlanmasına sebebiyet vermektedir.

HEMEN KAZAN

SAYISAL OYUNLAR

Kumarı Teşvik Edip Fert Ve Top- tarafından teşvik edilmekte, organize lumu İfsad Eden Bir Devlet Anla- edilmekte, onlardan vergi alınmakta, yışı hatta başlarına milli sıfatları konularak ulvileştirilmekte, dokunulamaz, eleştiTürkiye’de kumara cezayı müeyyide korilemez bir konuma sokulmaktadır (6). nulmuş olmasına karşılık benzer sonuçAşağıdaki tablolardan (Tablo 1- Tablo ları doğuran talih/şans oyunları devlet 7) ve Şekil 1’den devlet eliyle teşvik edi13 2011 Ekim


len talih/şans oyunlarının nasıl devasa malıdır (6). bir sektör haline geldiği kolaylıkla göSivil toplum örgütleri ve cemaatler, rülebilir (10). toplumun maddi ve manevi yapısını arındıracak şekilde, toplumsal sermaSonuç yeyi, ahlakı yapıyı kuvvetlendirecek Türkiye’de klasik anlamdaki, birinci çalışmaları yoğunlaştırarak içkiyle, kutür kumara yasal olarak savaş açılmışmarla ve fuhuşla mücadele etmeye öntır. Ancak ikinci tür kumar olan talih/ celik vermelidirler. şans oyunları (piyango, loto, spor toto, at yarışı, iddaa, kazı kazan gibi oyunlar) Bu ülkedeki herkesi yukarıdaki sonuçkanunla kurulmuş bağımsız ve ayrı tü- lar üzerinde düşünmeye, yorum yapzel kişiliği olan kamu kurumları (Milli maya ve değerlendirmeye ve de sorumPiyango İdaresi, Türkiye Jokey Kulübü, luluk almaya davet ediyoruz. Bunun Spor Toto teşkilatı…) tarafından orga- için Yeşilay Cemiyetinin bu uğurda nize edilmekte ve de teşvik edilmekte- verdiği mücadele, toplumun her kesimi tarafından takip edilmeli ve de destekdir (6). lenmelidir. Unutulmasın ki kayıp nesil, Bu yaklaşım tarzıyla devlet toplumu kayıp millet, kayıp vatan, kayıp devlet, ifsad etmekte, uyuşturmakta ve gelekayıp gelecek demektir. cek nesilleri tehlikeye atmaktadır. Bu nedenle devletin bu anlayıştan vaz geçmesi ve kumarbazları tedrici bir şekilde Kaynaklar eğitime tabi tutarak topluma kazandırması gerekmektedir. Buna uygun ge- 1- Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük. rekli yasal değişikliği bir an önce yap- 2- Doğan, M., Büyük Türkçe Sözlük,

Pınar Yayınları, İstanbul, 2007 3- Kaya B., Elbozan B, Özel Ö., Depresyon, Alkol ve Patalojik Kumar, Üç Olgu, Yeni Sempozyum, 40(4), 123- 129, 2002 4- Elmalılı H. Y., Hak Dini Kuran Dili, İstanbul. 5- Ateş, S., İslam Ansiklopedisi, Bakara ve Maide Suresi tefsiri. 6- Şahin E., Hukukumuzda Kumar/ Şans Oyunları , Türkiye Yeşilay Cemiyeti, 2011. 7- Öztürk, Yaşar Nuri; Kur’an’ın Temel Kavramları, Yeni Boyut Yay. ,İst. 1991. 8- Aksoy A., Bağımlılık Tanı ve Tedavi Merkezi (Batem) 9- Ankara Ticaret Odası, “Sanal Tuzak: Internet Kumarhaneleri” Raporu. 10- İSMMMO, Umudumuz Piyango, Toplumsal raporlar, 2010.

Türkiye’de klasik anlamdaki, birinci tür kumara yasal olarak savaş açılmıştır. Ancak ikinci tür kumar olan talih/şans oyunları (piyango, loto, spor toto, at yarışı, iddaa, kazı kazan gibi oyunlar) kanunla kurulmuş bağımsız ve ayrı tüzel kişiliği olan kamu kurumları (Milli Piyango İdaresi, Türkiye Jokey Kulübü, Spor Toto Teşkilatı…) tarafından organize edilmekte ve de teşvik edilmektedir. Bu yaklaşım tarzıyla devlet toplumu ifsad etmekte, uyuşturmakta ve gelecek nesilleri tehlikeye atmaktadır. Bu nedenle devletin bu anlayıştan vazgeçmesi ve kumarbazları tedrici bir şekilde eğitime tabi tutarak topluma kazandırması gerekmektedir. Buna uygun gerekli yasal değişikliği bir an önce yapmalıdır.

14 2011 Ekim


Prof. Dr. Mustafa AYDIN / Selçuk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi

Bir Toplumsal Olgu Olarak Kumar

H

er şeyin toplumsal bir boyutunun olduğu, klasik sosyolojinin en temel yaklaşımlarından birisi olduğu kadar hemen herkesin bildiği ve sıkça tekrarladığı bir kuraldır. Sosyoloji bilimine, kurucusu kabul edilen A. Comte kadar katkısı bulunan E. Durkheim her beşeri oluşumun bir biçimde toplumsal olduğunu, yani toplum tarafından üretilerek, şekillendirildiğini ileri sürmüştü. Buna göre siyasi, eğitimsel, dini, ekonomik bütün olguların arkasında toplum vardı. Durkheim’in şahsında klasik sosyoloji indirgemeci bir yol izlemiş, işin bireysel psişik yönünü reddetmişti. Mesela genel geçer bir bakışla kişisel boyutunun öncelikli olduğunda şüphe bulunmayan deha Durkheim’a göre toplumsaldı. Bir başka ifadeyle toplumun zihni potansiyel gücünün bireyde açığa çıkmasından ibaretti.

bir dille yapıldığı bu dilin ise toplumun bir araçsal yapısı olduğu dolayısıyla duanın bir toplumsal tarafının olduğu muhakkaktır. Kaldı ki bu duanın topluca yapılmış olması ona daha derin bir duygu kazandırır.

Bilindiği üzere herhangi bir işin sosyal boyutuyla genelde sosyoloji ilgilenir. Ama hiçbir konu kimsenin özel olarak tekelinde değildir. Bunun içinde çok farklı yerlerde bulunan kimseler herhangi bir oluşumun toplumsallığından söz edebilirler. Doğal olarak, farklı ortamlarda ve sıkça “işe bir de sosyolojik açıdan bakmak lazım” dendiğini duyarız. Bu tür açıklamalarda genelde o söz konusu edilen beşeri oluşumun toplum üzerinde ne denli olumsuz etkiler bıraktığından söz edilir. Sözgelimi üzerinde durulan konu enflasyon ise bunun öncelikle genel ekonomik hayatı nasıl sıkıntıya soktuğunu, enflasyonla tökezleyen ekonominin, aileden eğitiTekil türden insanı yok sayan İndirge- me, siyasetten ahlaki hayata kadar nasıl meci zorlamayı bir kenara bırakırsak bir yığın problem doğurduğu üzerinde şüphesiz insani oluşumların bir sosyal durulur. tarafının olduğunda şüphe yoktur. Dini çerçevede yapılan bir duanın hem kişi- Aslında bu açıklamalar yanlış değildir, sel hem de sosyal bir tarafından söz edi- genel olarak doğrudur ve aşırı enflasyon lebilir. Kendisini ve sorunlarını Allah’a toplum ve onun farklı kesitleri üzerinde arz eden bu insanın kişisel psikolojik bir yığın olumsuz sonuçlar doğurmakbir tavrının olduğunda şüphe yoktur. tadır. Ama sosyoloji biliminin asıl altını Ama Durkheim’ın dediği gibi duanın çizdiği, özel teknik bir açıklama biçimi 15 2011 Ekim

olarak toplumsallık bu değildir. Bu olayın topluma değil, toplumun farklı olgu ve oluşumlar üzerindeki etkisidir. Örneğimiz üzerinden devam etmek gerekirse asıl toplumsallık enflasyonun sosyal hayat üzerinde doğurduğu sonuçlar değil, enflasyonu doğuran sebeplerdir. Mesela açıklama olarak da bu söz konusu enflasyonun sebebi olarak, siyasal istikrarsızlık, toplumsal güvensizlik gibi sırf ekonomik olmayan toplumsal etkenleri devreye soktuğumuz zaman sosyolojik anlamda işin toplumsallığından söz etmiş oluruz. Asıl konumuzla ilgili bir örnekle içki ve kumar ocaklar söndürür, kişisel ailesel bir yığın problem doğurur dediğimizde şüphesiz bir beşeri gerçekliğe dikkat çekmiş oluruz, ama işin asıl sosyal açıklaması daha farklıdır. Mesela toplumsal veya bireysel gerginlikler insanları içmeye, ekonomik sıkıntılar kumara sevk ediyor gibi bir açıklama, tabii ki askıda kalmıyor ve vakıalara denk düşüyorsa teknik anlamda bir sosyallik açıklamasıdır. Tabir caizse bu yöntemsel bilgilerden sonra kumarın toplumsallığı üzerinde durabiliriz. Kumar ne dereceye kadar toplumsal bir olgudur. Bir başka deyişle gerçekten toplumda insanı kumara iten nedenler var mıdır? Varsa bunlar


Kanaatimce içki konusunda olduğu gibi kumarın da toplumsal değerlerin desteklediği meşruiyet taşıyan bir sosyal arka planı mevcut değildir. Ancak belli toplumsal zaaflara dayanır ve bazı toplumsal şartlardan destek bulur. Yani toplumsal etki doğrudan oluşturucu değil ama çoğu kere dolaylı da olsa sürdürücü olabilir. İşin gerçeği inşa edici olmakla dolaylı destekleyici olmak farklı şeylerdir. Sözgelimi içki için, bu sıkıcı zorlayıcı sosyal şartlar insanı içmeye zorluyor demek doğru bir yargı değildir. Öyle olsaydı efkârı dağıtmak için içmek herkesin genel geçer bir yolu olurdu. Bu durum sadece birileri için bir gerekçe olabiliyorsa bunu genel bir yargı haline getirmek mümkün değildir. Belki bu tür olayları açıklayıcı yargımız şöyle olabilir: Bir beşeri olumsuz davranış beşeri zaaflardan kaynaklanıp, toplumsal şartları kullanarak, hatta yerine göre istismar ederek var olabilir ki kumar bunun tipik bir örneğidir. nelerdir, bunlar oluşturucu sebepler midir, yoksa pekiştirici etkenler midir? Çünkü toplumun, beşeri oluşumlar üzerinde etkisi bazen oluşturuculuk, bazen pekiştiricilik düzeyinde olabiliyor. Mesela yüksek tipli dinleri bizzat toplumlar oluşturmaz ama bunları kendi şartları içinde biçimlendirip şekillendiregelmiştir. Yine bu çerçevede neler yapılabilir?

Kumarın Toplumsallığı Kanaatimce içki konusunda olduğu gibi kumarın da toplumsal değerlerin desteklediği meşruiyet taşıyan bir sosyal arka planı mevcut değildir. Ancak belli toplumsal zaaflara dayanır ve bazı toplumsal şartlardan destek bulur. Yani toplumsal etki doğrudan oluşturucu değil ama çoğu kere dolaylı da olsa sürdürücü olabilir. İşin gerçeği inşa edici olmakla dolaylı destekleyici olmak farklı şeylerdir. Sözgelimi içki için, bu sıkıcı zorlayıcı sosyal şartlar insanı içmeye zorluyor demek doğru bir yargı değildir. Öyle olsaydı efkârı dağıtmak için içmek herkesin genel geçer bir yolu olurdu. Bu durum sadece birileri için bir gerekçe olabiliyorsa bunu genel bir

yargı haline getirmek mümkün değildir. Belki bu tür olayları açıklayıcı yargımız şöyle olabilir: Bir beşeri olumsuz davranış beşeri zaaflardan kaynaklanıp, toplumsal şartları kullanarak, hatta yerine göre istismar ederek var olabilir ki kumar bunun tipik bir örneğidir.

manlar kurumunun, rüşvet toplumsal yapı ve siyaset kurumunun, büyücülük din kurumunun çevresinde dönmüş ve bu kurumların çatısı altında hor görülüşüne aldırmadan sosyolojik bir ifadeyle, bir parazit kurum olarak varlıklarını sürdürmeye çalışmışlardır.

İşin gerçeği, kumar ve rüşvet gibi olgular, insanın bulunduğu her ortamda az ya da çok, şöyle ya da böyle var olagelmiştir. Modern kültürde bunların olumsuzluğuna ilişkin yargının sınırları daraltılmaya çalışılıyorsa da bunlar bütün kültürlerde toplumca onaylanan çizginin dışında bir sosyal sapma olarak kabul edilmişlerdir. Esasen bu genel sosyal meşruiyet dışı oluşumların, toplumun genelince onaylandığı bir durum söz konusuysa ve bu da yaygınlaşmışsa, burada sosyal anomi (bir nevi toplumsal kanser) var demektir.

Bu açıklamalar doğrultusunda ve sosyolojik açıdan denebilir ki kumar aslında bir sosyal sapmadır. Dolayısıyla da asıl dayanaklarını toplumdan çok bireyin zaaflarında bulabiliriz. Yani insanları kumara iten, açık, tek türden bir neden yoktur. “Şu etken veya nedenlerin bulunduğu yerde kumar denilen bir olguyla karşılaşılır, bu hem kaçınılmazdır, hem de gereklidir, çünkü toplumun şu ihtiyacını karşılamaktadır” demek mümkün değildir. Hatta bu açıdan kumarı doğrudan sosyolojik olmaktan çok psikolojik bir çerçevede değerlendirmek mümkündür.

Dolayısıyla böylesi davranışlar, toplumda açık bir biçimde, tabir caizse alnı açık başı dik bağımsız kültürel kurum oluşturamamışlardır. Farklı kurumların kapısını çalmışlar, kabul edilmedikleri için de kendisine en yakın bir kurumun altına sokulmuş ve orada icrayı faaliyette bulunmuşlardır. Bu çerçevede mesela kumar ekonomi veya boş za16 2011 Ekim

Esasen insan; felsefi, dini ve psikolojik açılardan, çok yönlü bir varlık olarak değerlendirilmeye açık bir varlıktır. Mesela din açısından baktığımızda sözgelimi İslâm’a göre insan, takva ve fücur dengesi üzerine yaratılmış çok yönlü bir varlıktır. Bu iyi veya kötü melekelerini kullanıp farklı türden davra-


nışlar ortaya koyabilir. Burada bizim, kumar bir sosyal ihtiyaçtan çok insanın zaaflarından kaynaklanmış olmalıdır, derken kastettiğimiz şey de budur.

çıkmıştır. Söylemeye bile gerek yoktur ki define arayıcılığı rasyonel bir gelir yolu değildir. Kumar gibi tez elden kısa yoldan gelir elde edebilme hayalinin bir ürünüdür. Sosyal araştırmalar gösteriyor ki günümüzde tüketim duygusunun kamçılanması, hırsızlık ve yolsuzluk gibi meşruiyet dışı gelir elde etme düşüncesinin artmasında etkili olmaktadır.

Kumarı sosyolojik çerçevede aldığımızda da insanın belli bir eğiliminin, farklı şartların bileşkesinde işlediğini söylememiz gerekir. Mesela kumar, bir heyecan yaşama, kolaylıkla bir çıkar sağlama gibi kişisel psikolojik etkenlere dayanır. İşi sosyal olarak temellendir- Genelde kumarla ilgilenen insan tipini mek istediğimizde de tek türden ne- ikiye ayırabiliriz. Bunlardan birisi sıdenlere indirgeyemeyiz. Mesela herkes radan ve varlıklı olmayan insanlardır.

yaşamaktadır. Çünkü kumarın vereceği düşünülen heyecan bir seraba benzer, hiçbir zaman yakalanamaz.

Hayatı karartan, ocaklar söndüren kumarın en kötü taraflarından birisi bilinen sosyal sapmalar içerisinde en kötü bağımsızlıklardan birisini temsil etmesidir. Kumar, uyuşturucu bağımlılığından daha hafif olmayan bir bağımlılığa sahiptir. Gece boyunca sabahın aydınlıklarına kadar devam eden ve her

Gerçekten de bazı beşeri olaylar bulaşıcı hastalık gibidir, karantina gibi gerekli tedbirlerinizi almadığınız hallerde yaygınlaşır ve yıkıcı olur...Bu tür olaylar ile ilgili olarak önlemler almak her haliyle bir özgürlük ihlali değil, bir toplumsal düzeni sağlama gereğidir. Esasen toplumsal hayat, gerektiğinde genelin lehine en azından uç noktadaki bireysel taleplerden vazgeçme esası üzerine kurulu bir sistemdir. Bu vazgeçilecek şeylerin başında şüphesiz topluma olduğu kadar bireyin kendisi için de zararlı olan kumar gibi davranışlardır. Bunlar sosyal düzen açısından kontrol altına alınmalıdır. Tarih boyunca yüksek tipli dinler önlemler aldıkları gibi gelişmiş toplumlar da içki, kumar gibi olumsuz alışkanlıklar için tedbirler almaktadırlar.

kolaylıkla bir kazanç elde etmek isteyebilir, ama pek az insan kumarı bunun bir yolu olarak görür. Dolayısıyla sosyal etkenler çok yönlü ve karmaşıktır. Yukarıda da işaret ettiğimiz üzere doğrudan sosyal bir ihtiyaçtan doğmasa da mevcut toplumsal şartlar kumar gibi olumsuz bir olgunun yaşamasına ve yaygınlaşmasına imkân tanıyabilir. Ünlü Ekonomi Sosyologlarımızdan Sabri Ülgener’in tespitiyle tarih boyunca iktisadi sıkıntıların yaşandığı dönemlerde define arayıcılıkları ortaya

İşe bir biçimde bulaşmışlardır ve hep buradan bir şeyler kazanabileceklerini zannederler. Tabi her seferinde kaybetmektedirler, çünkü kumardan zengin olmuş bir kimse gösterilemez. Kumardan ancak kumarhaneciler, sistemi ellerinde tutanlar bir gelir elde edebilirler. Kumara bulaşan ikinci tip insan ise zenginlerdir ve her türlü haz yolunu denedikten sonra kumarı heyecan verici bir yaşam biçimi olarak düşünmektedirler. Ancak bu kişi de çoğu kere varlığını sağlığını yitirerek büyük sıkıntılar

17 2011 Ekim

şeyini yitiren kumarbaz gün boyu kendini suçlayıp ağlayarak tabir caizse tövbe eder, bir daha oynamayacağına söz verir, yemin eder. Ama akşam eli ayağı titremeye başlar ve “son bir kez daha” gerekçesiyle kumarhaneye gider ve bu hep böyle sürüp gider.

Kumar Ortamının Düzeltilmesi Bazı sosyal olaylar vardır ki açıklaması hayli zor bir toplumsal sirayet ediciliğe sahiptir ki kumar bunlardan birisidir.


Daha açık bir ifadeyle her yere bir kumarhane, her yere bir meyhane açmanın engellenmesi salt biçimiyle bir yaşam sınırlandırılması demek değildir, sağlıklı bir toplumsal hayatın gereğidir. Çaktırmadan masumane duygularla başlayıp yaygınlaşabilmektedir. Gerçekten de bazı beşeri olaylar bulaşıcı hastalık gibidir, karantina gibi gerekli tedbirlerinizi almadığınız hallerde yaygınlaşır ve yıkıcı olur. Sosyoloji dünyasında bunun tipik örneklerinden birisi intihardır. Bazı topluluklarda görünürde basit bir gerekçeye bağlı olarak ortaya çıkan ama yaygınlaşan intiharlar yaşanmıştır. Farklı zamanlarda yayınlanan ve birer trajik aşk hikâyesi içeren, J. J. Rousseau’nun Julia Ya da Yeni Heolise’i ve Goete’nin Genç Verter’in Acıları adlı romanlarını okuyan gençler arasında yaygın intihar olayları yaşanmış ve bu kitaplar toplatılmak zorunda kalınmıştı. Bu tür olaylar ile ilgili olarak önlemler almak her haliyle bir özgürlük ihlali değil, bir toplumsal düzeni sağlama gereğidir. Esasen toplumsal hayat, ge-

rektiğinde genelin lehine en azından uç noktadaki bireysel taleplerden vazgeçme esası üzerine kurulu bir sistemdir. Bu vazgeçilecek şeylerin başında şüphesiz topluma olduğu kadar bireyin kendisi için de zararlı olan kumar gibi davranışlardır. Bunlar sosyal düzen açısından kontrol altına alınmalıdır. Tarih boyunca yüksek tipli dinler önlemler aldıkları gibi gelişmiş toplumlar da içki, kumar gibi olumsuz alışkanlıklar için tedbirler almaktadırlar. Şüphesiz burada alınan önlemlerin başında, bunların gelişigüzel kurumsallaşmalarına izin verilmemesi gelmektedir. Herkesin her yerde uluorta bulaşması ortamının düzenlenmesidir. Yukarıda örneğimizde olduğu gibi, bir kitabın okuyucusunda intiharlara sebep olduğu açıksa, genelde kitap yasaklamak, toplatmak uygun olmasa da toplumsal düzen açısından toplatılması gerekmektedir. Daha açık bir ifadeyle

her yere bir kumarhane, her yere bir meyhane açmanın engellenmesi salt biçimiyle bir yaşam sınırlandırılması demek değildir, sağlıklı bir toplumsal hayatın gereğidir. Tabi burada önemli tartışma noktalarından birisi bu kurumsallaşmayı sınırlandırma düzeyleridir. Gönül ister ki fert ve toplum hayatı için riziko taşıyan davranışların kurumlaşması da olmasın. Ne var ki insan heterojen bir varlıktır ve bireyler çok farklı düzeylerde bir hayat yaşamaktadırlar. Bir başka deyişle insan, bir başkasına zarar vermemek kaydıyla, sapma davranışı gösterme (dini bir deyimle günah işleme) hakkına sahiptir. O zaman da tüm kurumsallaşmaların yok edilmesinden çok, yer ve zamanı gözeten çözümlere ihtiyaç duyulur. Özendirmeden, yaygınlaştırmadan, bir açık kapı bırakma yolu bulunur.

Bütün sosyal sapma ifade eden davranışlar için gelişi güzel kurumsallaşmasının ve yaygınlaşmasının önüne geçmenin şüphesiz önemli bir yeri vardır. Ancak bunun bir sınırlılığının olduğu unutulmamalıdır. Bu tür sorunların çözümünde daha önemli olan toplumsal değerlerin işlerliğidir. Söz konusu değerlerin salt sosyal kökenli olanları varsa da daha etkin olanları din kaynaklıdır. Ne var ki din karşıtlığını kendisine şiar edinmiş bazı kesimler bu duygusuna yenilerek bir sosyal sapmaya sahip çıkabilmektedirler. Unutulmamalıdır ki kumar gibi bir probleme karşı da önemli güvencelerimizden birisi, önemli bir kısmı din kaynaklı olan toplumsal değerlerimizdir. Esasen onu yok saydığınızda tüm olumsuzluklarına rağmen kumarı bir sosyal sapma olarak bile değerlendiremezsiniz.

18 2011 Ekim


İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukuku Ana Bilim Dalı Öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Selman DURSUN ile

Kumar ve Şans Oyunlarının Ceza Hukuku Boyutu hakkında konuştuk…

Röportaj: Ayşenur SALDIRAN – Musa KAMA

Hocam öncelikle kumar ve şans oyunlarına ilişkin ceza hukuku düzenlemeleri hakkında kısa bir bilgi verebilir misiniz? Bu konuda çeşitli kanunlarda düzenlenmiş birçok suç tipine rastlamak mümkün… Milli Piyango İdaresine ilişkin mevzuatta, at yarışlarına ilişkin kanunda, futbol ve diğer spor müsabakalarındaki bahis ve şans oyunlarına ilişkin düzenlemede ve benzeri kanunlarda ilgili faaliyetlere dair belirlenen kurallara aykırı birtakım fiiller suç olarak öngörülmüş.

zaman tartışma konusu olan bir düzenleme, 1072 sayılı Rulet, Tilt, Langırt ve Benzeri Oyun Alet ve Makinaları Hakkında Kanun’dur. Bu Kanun, oyun alet veya makinelerinin ithalinden, imaline, çalıştırılmasına ve hatta bulundurulmasına kadar kapsamlı bir yasak içeriyor ve bu yasağa aykırı davranılmasını suç olarak ceza yaptırımına tabi tutuyor…

Şans oyunlarını nasıl tanımlıyorsunuz, şans oyunları ve kumar arasındaki ayrım nedir? TCK’da kumar suç sayılırken, bugün katıldığımız konferansta da değinilAncak özellikle kumardan söz edilindiği gibi, şans oyunlarının güvece ve doğrudan şans oyunları tartışma nilir bir şekilde sunulması mı bu konusu olduğunda öne çıkan üç temel sektörü kumardan farklı kılıyor? düzenleme mevcut. Bunlardan birincisi Türk Ceza Kanunu’nun 228. maddesin- Şimdi biraz önce bahsettiğim düzende düzenlenen kumar oynanması için lemelere baktığımızda şans (talih) yer ve imkân sağlama suçu, ikincisi Ka- oyunlarını, kumarı da içine alan bir üst bahatler Kanunu’nun 34. maddesinde kavram olarak düşünmek mümkün. öngörülen kumar oynama kabahatidir. Aslında TCK kumar kavramından ne Üçüncüsü ise kamuoyunda ve uygula- anlaşılması gerektiğini 228. maddenin mada çok da bilinmeyen, fakat zaman son fıkrasında açıklamış. Burada şans19 2011 Ekim

tan başka özellikle kazanç amacının varlığı, kumarı belirgin kılan önemli bir unsur… Ayrıca vurgulamam gerekir ki, TCK’da suç sayılan kumar oynamak değil, kumar oynanması için yer ve imkân sağlanması, yani kumar oynatmak suç… Kumar oynama fiili ise Kabahatler Kanunu’nda idari para cezası ile yaptırım altına alınmış. Yani organizasyon suç teşkil ediyor? Evet, organizasyon; Kanunun ifadesiyle yer ve imkân sağlamak hapis ve adli para cezasıyla cezalandırılıyor. Çocukların kumar oynaması için yer ve imkân sağlanması halinde ise ceza bir katı oranında artırılıyor. Tüzel kişiler için de güvenlik tedbiri uygulanıyor. Dediğim gibi Kabahatler Kanunu’nda kumarın oynanmasına ilişkin bir düzenleme var ve kumar oynayan kişiye 100 TL (yapılan artırımlarla 2011 yılı için 154 TL) idari para cezası veriliyor.


TCK’da Suç Sayılan Kumar Oynamak Değil, Kumar Oynanması İçin Yer Ve İmkân Sağlanması, Yani Kumar Oynatmak Suç! Kumardan elde edilen gelire de el ko- suça verilecek cezanın üst sınırı 1 yıl iken, burada alt sınır 1 yıl. Çok ilginç ve nuyor. orantılılık ilkesi açısından sorunlu bir Son zamanlarda langırt vb. oyundüzenlemeyle karşı karşıyayız. lar nedeniyle ceza verildiğine dair haberler görüyoruz. Bunlar da Şimdi langırt kumar mı sorusuna gelince, kumarın tanımı zaten Ceza Kanukumar mı? nunda yapılmış. Ceza Kanunu uygulaEvet, bu konuda birtakım haberler çımasında kazanç amacıyla icra edilen ve kıyor, hatta televizyon programları da kâr ve zararın talihe yani şansa bağlı olyapıldı. Şimdi biraz önce bahsettiğim duğu oyunların hepsi kumar sayılıyor… düzenlemeler doğrudan kumara ilişkin olanlar. Başta da söylediğim gibi langırt Konferansta verilen metinde de vb. oyunlar için çıkarılmış özel bir ka- aynı tanım “şans oyunu” için yanun var; 1072 sayılı. 1968 yılında kabul pılmış. edilmiş. Rulet, tilt, langırt ve benzeri Şans oyunları aslında bir üst başlık... oyun alet ve makineleri hakkında bir Ben onu konferansta özellikle sordum kanun. Bunları da genel olarak şans yani buradaki “games of chance” terioyunları kapsamında değerlendirebilimi casino, poker gibi oyunların hepsini riz. Tekrarlamak gerekirse, Kanun bu kapsıyor mu? Anladığım kadarıyla kapoyunlara ilişkin aletlerin bulundurulsıyor. masını, çalıştırılmasını, yurda sokulmasını yahut imal edilmesini yasakla- Ama bizde kısmen farklı bir durum söz mıştır. Yasağa aykırı davranmayı da suç konusu... Çünkü bu rulet, tilt, langırta ilişkin 1072 sayılı Kanununa baktığıolarak düzenlemiştir. mızda, Kanun diyor ki: Bu suç için öngörülen ceza o kadar da hafif bir ceza değil. 1 yıldan 5 yıla kadar TCK 228. maddenin kapsamı dışında hapis ve ayrıca adli para cezası verilme- kalsa bile, yani az önce söylediğimiz si söz konusu. Bir karşılaştırma yapıla- kumar tanımı dışında kalsa bile; umucak olursa, kumar oynatma suçundan ma mahsus veya umuma açık yerlerde daha ağır bir suç. Kumar oynatan kişi- bu oyunlar, kazanç kastı ile oynanmaye 1 yıla kadar hapis ve adli para cezası sa dahi suç. Şimdi kumar için mutlaka öngörülmüş iken; burada 1 yıldan 5 yıla kazanç amacı olması lazım. Kumar, kakadar hapis cezası öngörülmüş. Diğer zanç amacıyla oynanan, talihe bağlı bir

oyun. Bu oyunlar kazanç amacı olmaksızın, zevk veya eğlenme amacıyla oynansa bile suç sayılmış. Daha doğrusu amaca önem verilmemiş… Özendirmeye engel olmayı amaçlıyor? Evet, doğru bunu söyleyebiliriz. Şimdi bu oyunlarda yasak o kadar geniş tutulmuş ki şansa bağlı olanların yanı sıra, maharet isteyen, yani el becerisine bağlı oyun alet ve makineleri de yasaklanmış vaziyette. Bunların otomatik, yarı otomatik, el veya ayakla kullanılıyor olması fark etmiyor. Daha önce de söylediğim gibi ithal, imal, çalıştırmanın yanı sıra bulundurmayı bile suç sayıyor. Bu bağlamda konuyla ilgili olarak bir Gümrük Müdürlüğü’nün langırt masasının ithalinin 1072 sayılı Kanun açısından durumu hakkında görüş sorması üzerine mühendis bilirkişilerle hazırladığımız bir raporda, 1072 sayılı Kanunun gerekçesine de değinmiştik. Şimdi bu Kanun, 1968 yılında çıkarılmış. Yeri gelmişken belirtmek gerekir ki 2008 yılında yeni Ceza Kanununa uyum amacıyla değişiklik yapılmış. Bu yönüyle unutulmuş, kadük hale gelmiş bir Kanun olduğunu da söyleyemeyiz. 2008 yılından önceki düzenlemede, bu suç nedeniyle verilen cezaların ertelenemeyeceğine dair bir hüküm

“Kumar, Kazanç Amacıyla Oynanan, Talihe Bağlı Bir Oyun. Bu Oyunlar Kazanç Amacı Olmaksızın, Zevk Veya Eğlenme Amacıyla Oynansa Bile Suç Sayılmış.”

20 2011 Ekim


vardı. O kadar katı bir cezalandırma öngörülmüştü. Bu düzenleme eşitlik ilkesine aykırılık sebebiyle birkaç kez Anayasa Mahkemesinin önüne gelmiş, Mahkeme başvuruları reddetmiştir. Mahkeme, 1970 yılında verdiği kararda Kanunun amacıyla ilgili olarak şunları söylüyor:“Hatırlanacağı üzere rulet, tilt, langırt ve benzeri oyun alet ve makinelerini çalıştıran yerler bir ara çoğalıp yaygınlaşmış; hatta birçok kahvelerin birer bölümü bu oyunlara ayrılmış ve özellikle öğrenim çağındaki çocuklar ve gençler okul saatlerinde bile buralara devam eder olmuşlardı. Çocukların ve gençlerin bu gibi yerlerde sömürüldükleri, ayartıldıkları ve kumara alıştırıldıkları yolundaki eğitimcilerin ve ana babaların haklı sızlanışları, uyarmaları ve kaygıları gittikçe artmakta ve sorunun önemle ele alınması zorunluluğu kendini bütün ağırlığı ile duyurmakta idi. 1072 sayılı Yasa işte bu sızlanış ve kaygıların yasama meclislerindeki tepkisinin ve sorunu çözme çabasının bir sonucudur”. Dediğim gibi 2008 yılında yapılan değişiklikle erteleme yasağı kaldırıldı. Artık koşullar varsa hapis cezası ertelenebiliyor. Peki, bu yalnızca langırt, rulet gibi şans oyunları için mi geçerli, milli piyango, kazı kazan gibi oyunlar için durum ne? Milli piyango, kazı kazan vs. Milli Piyango İdaresi’ne dair mevzuata tabi. Bu oyunlarda ilgili mevzuattan alınan bir yetki ve bu yetki çerçevesinde idarenin bir faaliyeti söz konusu... Langırt oyunlarının izin alınarak oynanmasında istisna yok mu? 1072 sayılı Kanunda yalnızca Turizm

Bankası Kanunu’ndan söz ediliyor. Bunun dışında bu oyunların hiçbir istisnası yok. Geçmiş yıllarda turizm mevzuatı kapsamında birtakım istisnai düzenlemeler yer alıyordu. Ancak bildiğim kadarıyla hâlihazırda böyle bir istisna da bulunmuyor. Ayrıca Kanun langırtın yanı sıra, rulet, tilt ve hatta benzeri nitelikteki oyun aletleri diyerek kapsamı genişletiyor…

festivalinde bile vardı bunlar.

Bu düzenlemelere baktığımızda olmaması gerekiyor. Şimdi burada kanunun kabul edildiği tarih itibariyle öne çıkan gerekçelerin, internetin yaygınlaştığı ve çok daha cazip başka oyunların olduğu günümüz koşullarındaki geçerliliği ve kapsamı üzerinde tekrar düşünmemiz gerekiyor. Özellikle kazanç amacı olmaksızın oynanan şans oyunlarının Aslında en esnek davranılabile- ceza hukukunun ağır yaptırımları yericek şans oyunları bunlar, ama ne, gerekiyorsa idari tedbir ve yaptırımdevlet en katı yasağı da bu oyun- larla karşılanması, şans yerine yetenelara getirmiş, gerçekten ilginç! ğin hâkim olduğu oyunların ise kapsam dışında bırakılması düşünülebilir. Daha önce de bahsettiğim gibi, bulunŞimdi 1072 sayılı Kanunu ele aldığımızda kazanç amacını ve hatta şans faktörünü dikkate almaksızın, doğrudan birtakım oyun aletlerini yasaklamayı hedefleyen bir anlayış hâkim gözüküyor. Kanunun amacıyla ilgili olarak da çocukların ve gençlerin istismarından söz ediliyor…

durmak, çalıştırmak, ithal etmek, imal etmek diye saymış Kanun. Çok geniş. Tabi burada Kanun yer itibariyle göreceli de olsa bir sınırlama yapmış ve bunların umuma mahsus veya umuma açık yerlerde bulundurulmasını veya çalıştırılmasını yasaklamış... Göreceli diyorum, çünkü bu alet veya makinelerin imali ve ithali de yasak olduğu için umuma açık olmayan yerlerde bulundurulması veya çalıştırılma imkânı da zorlaşıyor. Spor kulüpleri, gençlik teşekkülleri, dernek umuma açık yer sayılır diye de eklemiş. Hocam bizim üniversitenin bahar

21 2011 Ekim

Peki, aynı gerekçe neden diğer şans oyunlarında, mesela piyango vb. söz konusu olmamış? Neticede devletin aynı politikayla devam etmesi, Anayasada kumar ve benzeri alışkanlıklardan koruma maksadını taşıması gerekmiyor mu? Kastettiğiniz diğer şans oyunları zaten idare tarafından veya idarenin verdiği izin ve yaptığı denetim çerçevesinde düzenleniyor. Ama langırt gibi oyunlarda böyle değil… Evet, burada bir izin prosedürü yok. Daha önce değindiğim turizm mevzuatı dışında… Burada bir çelişki yok mu?


TCK’daki Kumar Tanımına, Kazanç Amacı Ve Talih Unsurlarına Baktığımızda, Piyango Vb. Faaliyetler De Bu Kapsama Giriyor.

Tabi kanunların yürürlüğe girdiği dönemler, hazırlanmasına yol açan olay veya ihtiyaçlar önemli. Bazen tepki kanunlarına rastlanabiliyor. 1072 sayılı Kanun da bu şekilde değerlendirilebilir. Ayrıca genel olarak kumar oynama ve oynatma fiilleri suç veya kabahat olarak zaten yasaklanmış durumda. TCK’da kumar oynatma suçu tanımlanırken izin almama belirtilmemiş… Alman Ceza Kanunu’na bakınca izin almama kumar suçunun belirleyici bir unsuru olarak yer alıyor. Evet, Alman Ceza Kanunu’nda şans oyunlarına ilişkin suçlarda izin alınmamış olması özel olarak vurgulanmış. Bizde bu fiiller esas itibariyle yasak olduğu için izin ancak bir hukuka uygunluk nedeni teşkil edebilir. Dolayısıyla örneğin Milli Piyango İdaresinin ilgili mevzuattan aldığı yetki veya idarenin verdiği izin kapsamında kazanç amaçlı bir şans oyunu düzenlendiğinde, burada kanundan kaynaklanan bir yetkinin veya hakkın kullanılması söz konusu olacaktır. Suç öğretisine ilişkin genel prensiplerden hareketle söz konusu suçun bu nedenle oluşmayacağını söyleyebiliriz. Hukuk yani?

kumar

yetkisi

veriyor

Belirli çerçevede buna izin veriyor diyebiliriz. TCK’daki kumar tanımına, kazanç amacı ve talih unsurlarına baktığımızda, piyango vb. faaliyetler de bu kapsama giriyor. Ancak dediğim gibi kanuni düzenlemeden kaynaklanan bir hukuka uygunluk sebebi mevcut.

kötü alışkanlıklardan ve cehaletten korumak için gerekli tedbirleri alır.”deniyor. Oysa diğer taraftan birtakım şans oyunları düzenleniyor, bunların reklamı yapılıyor. Burada en azından bir Devletin asıl amacı finansman özendirme söz konusu. Anayasasağlamak mı? Yoksa kişileri korudaki bu madde karşısında sizce mak mı? Sizce devlet, şans oyunu bu doğru mu? oynayacak bir kitle var, bu kitleye meşru yoldan bir hizmet sunayım Aslında şimdiye kadar konuştuklarımaksadıyla mı hareket ediyor? mızdan az çok bu sorunun cevabını vermiş olduk. Şimdi, tekrar düşündüBu konuda net bir şey söyleyebilmek ğümüzde kumar oynama ve oynatma için kumarın veya genel olarak şans esas itibariyle yasaklanmış, adli ve idari oyunlarına ilişkin düzenlemelerin taricezalarla karşılanmış vaziyette. Hatta hi gelişimini araştırmak lazım. Kumar çocuklara kumar oynatma için daha nasıl ortaya çıkmış? Niçin yasaklanağır bir ceza tehdidi öngörülmüş. 1072 mış? Niçin bazı hallerde izin verilmiş? sayılı Kanunun katı cezalandırma sisteDevletler bunu niçin tekelleri altına mi ortada. Ayrıca bu Kanunun çıkarılalmış? Bu noktada kumarın yasaklanma gerekçeleri de yürürlük tarihindeki masının ve hatta suç teşkil etmesinin, gelişmeler itibariyle çocukları ve gençtoplumsal ahlak değerlerini koruma leri koruma. Buna karşılık izin ve denebaşta olmak üzere çeşitli gerekçeleri tim altında düzenlenen birtakım şans olabilir. Nitekim Ceza Kanunumuzda oyunları da söz konusu ve bunun gekumar oynatma suçu, genel ahlaka karrekçelerini biraz önce açıklamaya çalışşı suçlar arasında düzenlenmiştir. Buna tık. Tabi bunlar ceza hukuku araçlarına karşılık belirli koşullar altında devlet başvurarak alınan tedbirler. Bunun tekelinde veya devletin öngördüğü çerdışında başka hukuk dallarında, özelçeve içinde bu faaliyetlerin yapılmasına likle idare hukuku kapsamında kolluk izin verilmesinin, ekonomik veya sostedbirleri de mevcut. Hukukun dışında yal birtakım gerekçeleri akla gelebilir. da başta eğitim politikası kapsamınÖzellikle turizm sektöründe bu saik öne da olmak üzere alınabilecek tedbirler çıkmaktadır. Bunun dışında dediğiniz bulunuyor. Diğer taraftan medyanın, gibi, bu gibi şans oyunlarına olan yösivil toplum kuruluşlarının da bu konelimin kontrol altında tutulması, olası nudaki rolü önemli... Eğer bir eksiklik istismarların önlenmesi şeklindeki düveya yanlışlık söz konusuyla, bilimsel şünceler de rol oynayabilir. temelde özellikle sosyolojik araştırAnayasamızın 58. maddesinde, malar desteğinde kamuoyunda gerekli “Devlet, gençleri alkol düşkünlü- tartışmalar yapılarak, sonuçta farklı bir ğünden, uyuşturucu maddeler- yaklaşım benimsenebilir. den, suçluluk, kumar ve benzeri Hukuk düzeni bir bütün olduğu için, TCK’daki kumar düzenlemesini değerlendirirken, diğer kanunlardaki hükümleri de dikkate almak, bütüncül bir değerlendirme yapmak durumundayız.

22 2011 Ekim


Prof. Dr. Sefa SAYGILI / Kırklareli Ünv. Sağlık Yüksekokulu Çocuk Gelişimi Bölüm Başkanı

Kumar Bağımlılığı

T

elefondaki hanım, “Eşimi zor ikna ettim. Bugün size getirmek istiyorum. Derdimiz kumar oynaması, malı mülkü kaptırması…” diye söze girdi. Daha önce doktora gelmeyi reddediyormuş. Kabul etmişken muayene ettirmek istiyordu. Akşamüzeri kocası Esin Bey’le geldiler. 42 yaşında, iyi giyimli bir zattı. Anlatmaya başladı: “Aslında yaptığımın yanlış olduğunu biliyorum. Yine de irademe hâkim olamıyorum. Birkaç ayda bir kumar tutkum depreşiyor ve kendimi bir otelin gazinosunda buluyorum. Derken bakıyorum ki binlerce dolar kaybetmişim. Pişmanlık duyduğumda iş işten geçmiş oluyor.” Nasıl başladığını sorduğumda

dönersiniz?”

sevilen bir iş adamıydı. Kumarla bitme noktasına gelmişti. Etkilenen sadece o Esin Bey derin bir nefes aldı, gözlerini mu? Tabii ki çocukları ve eşi de maddi kederle kıstı. Üzüntülü bir ses tonuyla: darlık ve problemler içindeydiler. “Kazandığım oluyor tabii ki. Meselâ Kumar Bağımlılıktır 6 ay kadar önce tam 10 bin dolar kazanmıştım. Fakat önceki kumar kri- Kumar pek bilinmeyen bir bağımlılıkzimde 25 bin dolar kaybettiğim için, tır. Çoğu kişi dıştan baktığında “Nasıl hiç olmazsa onu çıkarmalıyım düşün- kumara bağımlı olunur?” diye şaşar. cesine kapıldım. Oynadıkça devam et- Birinin at yarışı üzerine iddiaya girmesi tim. Hedefim kazancımı 25 bin dolara veya lüks otelin gazinosunda bir poker çıkarmaktı. Fakat kazandığım 10 bin makinesi önünde saatlerini harcaması dolar da gitti. Oraya gidince getirdiğim için inanılmaz derecede güçlü bir istek paranın hepsini yatırmış olarak dönü- duyması başkalarına garip gelebilir. yorum. Cebimde para kalırsa, kaybet- Oysa kumar bağımlılığı, karmaşık bir tiklerimi alırım düşüncesiyle devam durumdur. Aynı zamanda çok yıkıcıediyorum. Kazansam da bu böyle, kay- dır. Kişinin uğradığı duygusal, ruhsal bedip cebimde para kalsa da böyle. İlla ve düşünsel zarar; en az görünürdeki ki devam edeceğim…” maddi zarar kadar yıkıcıdır.

Kendisine şimdiye kadar kaybettiği tu- Kumar bağımlılığının hangi mekaniztarın ne olduğunu sorduğumda: mayla oluştuğu pek bilinmemektedir. Birçok faktör bir araya gelerek bağım“Doktor bey” dedi, “İnanın bir servet lılığa yol açmaktadır. kaybettim. Size inandırıcı gelmeyecek belki ama şu ana kadar kumara yatır- Kumarbaz bir yandan kazanmayı bekdığım maddi servetin tutarı 500 bin do- lerken kaybeder, tüm birikimlerini kapları bulur. Şu an iflâs durumundayım. tırır. Daha kazanıp herşeyin yeniden Çok borcum var, yine de kumar oyna- geleceğini zanneder. Oynadıkça oynar. maya gitmeden duramıyorum.” Sonra bir bakar ki elde avuçta ne varsa kaybetmiştir. Ömür boyu sürecek borçSaygın Bir İşadamının Sonu lara ve maddi darlığa mahkûm olmuş“Peki!..” diyecek oldum, “Hiç mi kazan- Esin Bey, iyi kazanan ve bir spor kulü- tur. Giderek duygusal çöküntü ortaya mıyorsunuz? Her defasında zararla mı bünün başkanlığını yapan, çevresinde çıkar. Bazen de alkol ve uyuşturucu “Gençken at yarışları oynar, keyif alırdım. Bir gün bir arkadaşım beni ısrarla otel kumarhanesine götürdü. İlk gittiğimde biraz kaybettim, biraz kazandım. Sonra bir daha gittim, bu kez kaybettim. Üçüncü gidişim kaybettiklerimi alır mıyım diyeydi. Ancak yine paralarım gitti. Böylelikle alıştım. Şimdi gitmeden duramıyorum. İşadamıyım, kazanıyorum. Kazancımı sonra kumara yatırıyorum.”

23 2011 Ekim


haplarla problemlerini unutmak ister. Kişi giderek duygusal ve ruhsal bir enkaz haline gelir. Kumardan korunmanın ve bağımlı olmamanın tek bir yolu vardır: Hiç yaklaşmamak ve şans oyunlarından dahi uzak durmak. Bu yüzden at yarışları, spor toto ve loto, kazı kazan, milli piyango ve benzerlerine el değdirmemek prensip olmalı, genç nesile de bu kuralı aşılamalıyız. Çünkü kumarın sonu hüsrandır ve kumarda kazanan kesinlikle yoktur. Psikiyatrik Tarifi Kumar oynama dürtüsüne kronik bir şekilde karşı koyamama ve kumar oynama ile belirli bozukluğa “patolojik kumar” adı verilir. Patolojik kumarda kaybetmeye rağmen parasını geri alacağı hususunda karşı konulamaz bir dürtü vardır. Bu kişiler genellikle kumarı yalnız oynarlar. Para bulmak için kanun dışı yollara bile başvurabilirler. Bu yüzden maddi sorun çekerler ve aile içi ilişkileri bozulabilir. Tedavisi Var Mı? Kumar bağımlılarına ilaç ve bazı psikoterapi yöntemleri denenebilirse de faydalı olma ihtimâli düşük seviyede kalmaktadır. Zaten çoğu kumarbaz tedaviyi reddetmekte, ailelerin zoru ile hekime gelmektedirler. Muayeneye gelenlerin çoğu tedaviyi yarım bırakmaktadır.

Kumar oynama dürtüsüne kronik bir şekilde karşı koyamama ve kumar oynama ile belirli bozukluğa “patolojik kumar” adı verilir. Patolojik kumarda kaybetmeye rağmen parasını geri alacağı hususunda karşı konulamaz bir dürtü vardır. Bu kişiler genellikle kumarı yalnız oynarlar. Para bulmak için kanun dışı yollara bile başvurabilirler. Bu yüzden maddi sorun çekerler ve aile içi ilişkileri bozulabilir.

24 2011 Ekim


Doç. Dr. Ö. Ayhan KALYONCU / Balıklı Rum Hastanesi Vakfı Anatolia Bağımlılık Tedavi Kliniği Şefi

Kumar Bağımlılığı Ve Tedavisi

B

ulaşamadığı için bu tutkularından vazgeçtiler. Bu uygulama o zaman gerçekten birçok ailenin kurtulmasına neden oldu. Fakat özellikle son yıllarda şans oyunları ve spor müsabakalarında oynanan bahislerin yasallaştırılması ile ülkemiz yeniden uluslararası kumar şirketlerinin platformu haline geldi ve yine çok sayıda kumar bağımlısı birey oluştu. Artık aslında masum spor izleme merakları ile yola çıkan ancak kestirme yoldan zengin olma hayali ile bahis oynayan bir çok kişi kendileri için hiç beklemedikleri bir sonuçla karşı Bu konuyu anlatmaya geçmeden önce karşıya kalıyorlar: Kumar Bağımlılığı. özellikle klinikte kumar oynamaktan İşte bu aşamadan sonra gerçek trajedidolayı kendisine ve yakın çevresine ler başlıyor ve oynadıkları bahislerden zarar veren bireyleri uzun yıllardır te- kaybettikleri paralar nedeniyle dibe davi etme çabası içinde olan bir uzman vuran insanların öykülerini dinlemek olarak ülkemizde müşahade ettiğim ve onlara çözüm bulma noktasında bazı önemli durumlara değinmek isti- devreye giren benim gibi bağımlılık yorum. Nerdeyse bundan 25 yıl kadar uzmanı olan hekimlerin çoğunun konu önce bir furya şeklinde her 5 yıldızlı ile ilgili söyleyecekleri sözler ne yazık ki otelin bünyesinde açılan “Casino” isim- günden güne daha fazla birikiyor. Evet, li kumarhaneler dolayısıyla o yıllarda ben dahil neredeyse toplumumuzun çovarını yoğunu tüketen birçok insanın ğunun tutkusu olan spor müsabakaları öyküsünü hepimiz hatırlarız. Neyse ki artık ciddi birer tuzak haline dönüştü. kısa bir süre sonra alınan bir kararla TV, radyo veya yazılı basından spor ülkemiz genelinde casinolar kapatıldı. müsabakalarını takip ederken bahisBu müdavimlerin bazıları Yavru Va- çilerin tuzağına düşmemek ne kadar tan KKTC’ye taşınmaya başladılar ve mümkün? Hadi onu atlattınız sayılarla dramları melodrama dönüştü. Yine de oynanan bahislere ne demeli? Bir de çok sayıda kumar meraklısı kolayca casinocuların bedava uçak seyahati ve u yazım da sizlere belki de çoğunuzun “Hadi canım sende, böyle bir hastalık olur mu? Kumar oynama sadece kişinin zaafiyetidir ve olsa olsa iradesi ile çözmesi gereken bir sorundur” diyeceğiniz önemli bir konudan bahsedeceğim. Evet, başlıktan da anlaşıldığı gibi kumar bağımlılığı diye de adlandırılabilen, bilimsel olarak “Patolojik kumar oynama” olarak tanımlanan hastalığı ve bu hastalıktan muzdarip olanlara uygulanabilecek tedavi önerileri anlatmaya çalışacağım.

25 2011 Ekim

otel vererek sundukları tatil olanaklarını atlatabilecekmisiniz bakalım? Yani uzun lafın kısası kumar tehlikesi her yanımızı sarmış durumda. Bu kadar sosyal boyutundan bahsettikten sonra size kumar oynama ile ilgili bilimsel gerçeklerden bahsedeceğim. Kumar bağımlılığı; oyun olanaklarının artmasıyla birlikte yaygınlığı günden güne artan, genellikle gerektiği gibi tanı konulamayan, zor tedavi edilebilen ve bireyin yaşam alanını giderek artan biçimde kısıtlayan bir bozukluktur. Kumar oynama alışkanlığının psikopatolojik bir durum olarak kabul edilmesinden bu yana uzun süre geçmesine rağmen, bu durum ancak son 20 yıldır toplumsal bir sağlık sorunu olarak görülmeye başlanmıştır. İlk kez Amerikan Psikiyatri Birliği (APA) tarafından 1980 yılında yayınlanan DSM-III’te “Patolojik Kumar” adıyla ayrı bir tanı olarak yer almış, daha sonraları tanı ölçütlerini daha nitelikli bir hale getirilerek, yaygınlığını değerlendirmek, olası nedenlerini saptamak ve etkili tedaviler geliştirmek konularına ilgi artmıştır. Psikiyatri terminolojisinde patolojik kumar oynama olarak adlandırılan kumar bağımlılığın da bireyin ve yakınlarının yaşamlarını olumsuz etkileyen, süregen bir bozukluktur ve zamanla


Kumar bağımlılığı; oyun olanaklarının artmasıyla birlikte yaygınlığı günden güne artan, genellikle gerektiği gibi tanı konulamayan, zor tedavi edilebilen ve bireyin yaşam alanını giderek artan biçimde kısıtlayan bir bozukluktur. Kumar oynama alışkanlığının psikopatolojik bir durum olarak kabul edilmesinden bu yana uzun süre geçmesine rağmen, bu durum ancak son 20 yıldır toplumsal bir sağlık sorunu olarak görülmeye başlanmıştır. ilerler. Patolojik kumar oynama, büyük miktarlarda para kaybına bağlı maddi sorunlar oluşturabileceği gibi bireyin veya ailesinin psikiyatrik ve genel sağlık sorunlarına da yol açacağı aşikardır. Günümüzde hem Dünya Sağlık Örgütü (WHO), hem de Amerikan Psikiyatri Birliği (APA) patolojik kumar oynamayı bir dürtü kontrol bozukluğu olarak sınıflandırmaktadır. Kumar bağımlıları gerçekten de zamanla kendisini kumar oynamaya yönelten dürtülere karşı koyamayacak hale gelmektedir. Bu nedenle önce size dürtü kontrol bozukluklarının da paylaşılan ortak özelliklerden bahsedeceğim: 1-Birey veya çevresindekiler açısından zararlı sonuçlar oluşturabilecek herhangi bir davranışa yönlendiren dürtü, arzu ya da ayartmaya karşı koyamama. 2-Eylemi gerçekleştirme öncesinde giderek artan boyutta bir duygusal rahatsızlık veya gerginlik yaşama. 3-Davranış sırasında zevk veren veya hoşa giden duygular yaşama. 4-Bazı durumlarda, davranış sona erdikten sonra suçluluk, pişmanlık ya da utanç gibi olumsuz duygular olur. Yukarıda sayılan özelliklerin tümünü kumar bağımlısı olan kişiler de kolaylıkla fark edilebiliriz. Ayrıca bu kişiler de depresyon, intihar ve alkol bağımlılığı görülme oranları oldukça yüksektir. Bazı araştırmacılar durdurulamayan kumar oynama davranışının en iyi şekilde obsesif-kompulsif spektrum

bozukluğu olarak anlaşılabileceği görüşündedir. Bu bağlamda, obsesifkompulsif spektrum bozukluğu içinde hastalığı olanlarda hoş olmayan duygulardan kaçınma için fizyolojik uyarılma ile yaşanan özgül bir davranışı gerçekleştirme yönünde çok yoğun bir arzu vardır. Takıntılı olarakta adlandırbileceğimiz bu davranış gerçekleşirse tüm bu olumsuzluklar geçer ve kişinin rahatladığı gözlemlenir. Patalojik kumar oynama da aynı şekilde takıntılı bir davranış olarak ele alınabilir. Bir başka yaklaşım da patolojik kumar oynamayı farmakolojik-olmayan bir bağımlılık olarak kabul eder. Bütün bağımlılık türlerinde gördüğümüz burada sıralayacağımız bir gereksinimi karşılamaya duyulan yoğun bir arzu, madde veya davranış üzerinde kontrol kaybı, uzak durma, tolerans belirtileri, olumsuz sonuçlarına karşın maddeyi kullanma ve davranışı gerçekleştirme gibi ortak davranışları patalojik kumar oynayanlarda da gördüğümüz için bu kişilere kumar bağımlısı diyebiliriz. Patolojik kumar oynayanların bahse girmeye duydukları yoğun arzu ve istek madde bağımlılarının yaşadığı şiddetli içme veya madde kullanma isteğine (craving) eşdeğerdir. Bazen patolojik kumar oynayanların bu yoğun isteklere karşı koymada madde bağımlılarından daha çok güçlük çektiklerini görürüz. Ayrıca patolojik kumar oynayanların yaklaşık üçte birinde kumar oynamadıkları takdirde sinirlilik, çabuk öfkelenme, ajitasyon, dikkati yoğunlaştırmada güçlük çekme ve bazı 26 2011 Ekim

bedensel şikayetler gibi yoksunluk belirtileri görülmektedir. Kumar bağımlığının gelişimini değerlendirdiğimizde 4 evrelik bir süreçten bahsedebiliriz: 1. Balayı dönemi: Genellikle kısa sürer ve kazançlı geçen bir dönemdir. Daha sonraki süreçler de hep bu dönem hatırlanarak oynamaya devam edilir. 2. Duraklama dönemi: kazanma ve kaybetme dönemleri ardışık bir şekilde birbirini takip eder. 3. Çöküş dönemi: Kayıplar artmaya başladığı için bahis miktarları çoğalır ve borçlanmalar başlar. İş ve aile ihmal edilmeye başlanılmıştır. Alkol ve madde tüketimi artar. 4. Yıkılış Dönemi: Tamamen ekonomik kaynaklar tükenmiştir. Yalan, yasadışı maddi kaynak kullanma, yasal sorunlar, aile parçalanması, depresyon ve intihar görülür. Kumar Bağımlılığının Nedenleri Patolojik kumar oynamanın etiyolojisini açıklamak amacıyla birtakım biyolojik ve psikolojik kuramlar ileri sürülmüştür. Biyolojik kuramlar yönelik çalışmalarda daha ziyade beyindeki seratonerjik, noradrenerjik ve dopaminerjik nörotransmitter sistemlerin rolleri üzerinde yoğunlaşılmaktadır. Ancak bu yazımda anlaşılması temel tıp bilgisi gerektiren biyolojik kuramlar yerine daha fazla ilginizi çekeceğinizi düşündüğüm psikoanalitik, davranışcı


ve bilişsel açılardan ele alacağım psiko- lanmasıdır. Gerçekten de bugüne kadar karşılaştığım hiçbir kumar bağımlısı lojik nedenlerden bahsedeceğim. kendi isteği ile tedaviye başvurmadı. İlk olarak anlatacağım psikoanalitik Bunun için kumar oynayan kişinin yakurama göre yapılan ilk açıklamalar kınlarının çok ciddi bir şekilde önleyici da kumar bağımlılığı anal dönem özelve tedaviye yönlendirici yaklaşım içinlikleri ile ilişkilendirmişler veya fallik de olmaları gerekir. Sadece bu yakladönem karmaşası ile açıklamaya çaşımların neler olabileceğini anlatmak lışmıştır. Daha sonra Rosenthal isimli için ayrı bir kitap yazmak gerekir. Bupsikanalist ise ödipal evreden çok preörada en önemli yaklaşımın bir uzman dipal evre ile daha yakın bir ilişki içinde denetimde kumar bağımlısına uygulaolabileceğini ile sürmüştür. Davranışsal nacak yaklaşım süreçlerin ele alınması kuramlara göre ise patolojik kumar oyve gerekirse her türlü yasal kısıtlamalar nama bir pekiştirme süreci aracılığıyla dâhil ekonomik önlemlerinin uygulankazanılan öğrenilmiş bir davranış olaması önem arz eder. Ne olursa olsun rak kabul edilmektedir. Özellikle başkumar oynama davranışını sürdüren langıç evresindeki “kazanma dönemikişiye tolere etmek ise en yanlış olan nin” pekiştirmede önemli bir rolünün yaklaşımdır. olduğu vurgulanmaktadır. Bilişsel kuramla yapılan açıklamalar da bozuklu- Kumar bağımlıları için yapılan çeşitğun gelişimi ve sürdürülmesinde biliş- li çalışma ve gözlemlerden elde edilen sel çarpıtmaların, sapmaların rolünün bilgiler ve deneyimlerin artması ile teönemi vurgulamıştır. “Kumar oynama” davi yaklaşımlarında da önemli ilerlebireyde denetleyebilme, egemen olma meler sağlanmıştır. Genel olarak biyopyanılsaması ve kişinin sonuçları kontrol sikososyal yaklaşımların tedavi başarısı edebileceği algısı yaratabilir. Ancak bi- daha yüksektir. rey olumlu sonuçlar elde etme olasılık1-Farmakolojik Tedaviler: Duygulanım larına ilişkin yanlış sonuçlar çıkartarak ve dürtüsel davranışların kontrolünü gerçek olasılıkları çarpıtarak ilgili bir sağlayan lityum ve karbamazepin gibi dizi akıldışı düşünce geliştirebilir. Düilaçların kumar oynama davranışı üzezenli olarak kumar oynayanların arada rinde etkili olduğu görülmüştür. Ayrıca sırada oynayanlardan çok daha fazla tedavide kullanılan başka bir ilaç opiakıldışı düşünceye sahip olduğu ve bu oid antagonisti naltreksondur. Ancak nedenle de risk alma davranışının daha bu ilaçla ilgili deneyimler az olmasına yüksek olduğu görülmektedir. rağmen umut verici gibi görünmekteKumar Bağımlılığında Tedavi dir. Bunların dışında kumar oynama tedavisinde son yıllarda serotonin geri Yaklaşımları alım inhibitörleri (SSGİ) ile yapılan çaSon yıllarda giderek artan sayıda kumar lışmalar vardır. Özellikle de naltrekson bağımlısın neden olduğu ekonomik ilacının herhangi bir SSGİ ile birlikte kayıplara bağlı ortaya çıkan ailelerin kullanımının yüksek bir etkinlik sağlaparçalanması, depresyon, intihar gibi dığı ve tedavide başarılı olma olasılığını psikososyal sorunlar nedeniyle tedaviartırdığını söyleyebilirim. nin önemini artırmıştır. Ancak burada karşılaştığımız en önemli sorun kumar 2-Psikoanaliz ve Psikoanalitik Psikoteoynayarak kendisine veya çevresine rapi: Kumar oynama tedavisinde psizarar veren kişinin bu durumu kabul- koanalitik psikoterapilerin etkinliğine lenerek tedavi olmayı istemesinin sağ- ait elimizde çok fazla kanıt yoktur. Bu

27 2011 Ekim

nedenle tedavide bu yöntemi ilk aşamada tavsiye etmiyorum. Ancak kumar oynama davranışı iyice kontrol altına alınmış bireylerde daha sonraki dönemlerde bu bozukluğa neden olan psikodinamik faktörlerin incelenmesi için uygulanabilir. 3-Davranışsal Psikoterapi: Kumar oynamanın tedavisinde davranışsal kuramlara dayanılarak yapılan ilk uygulamalar da “elektrik akımı” verme aracılığıyla olumsuz koşullama, tepkiyi engelleme ve imgesel duyarsızlaştırma teknikleri kullanılmıştır. Bazı sonuçlar bu yöntemelerin etkin olduğunu gösterse de birlikte uygulanış tarzı olarak kolay bir yaklaşım olmadığı için bugünkü şekliyle uygulanmalarını tavsiye etmiyorum. Ancak ileriki yıllarda teknolojinin gelişimi ile elde edilecek yeni elektronik cihazlarla bu konuda önemli gelişimler sağlanabileceği düşüncesindeyim. Günümüzde bilişsel ve davranışçı tedavi tekniklerinin birlikte uygulandığı yöntemlerle olumlu sonuçlar elde edilmektedir. 4-Kendine Yardım Grupları: Özellikle A.B.D. ve Batı Avrupa ülkelerinde alkol bağımlılarının ayıklıklarını sürdürmek amacıyla kendi kendilerine yardım sağlamak için oluşturdukları “Adsız Alkolikler” grupları gibi “Adsız Kumarbazlar” grupları da mevcuttur. Fakat ülkemizde sadece tek bir grup olarak zaman zaman toplanabilen bu kendi kendine yardım yönteminin tek başına değil de diğer yöntemlerle bir arada kullanıldığında etkili olabileceğini söyleyebilirim. Sonuç Olarak Bu yazıda günümüzde giderek artan sayılarda klinikte karşınıza gelen ve artık bağımlılık düzeyine vardığı için vazgeçemeyerek içinde bulunduğu durumu sürdüren bireylere görülen kumar oynama hastalığına tanım ve tedavi bağ-


lamında getirilen biyopsikososyal açılımlardan bahsetmeye çalıştım. Değişik sosyokültürel yapılanmalarda yürütülen çalışmalarda bu bozukluğun alkol ve madde bağımlılığıyla epidemiyolojik ve fenomenolojik benzerlikler gösterdiğine ait kanıtlar vardır. Ülkemizde yapılan çalışmalarda bu kanıyı destekleyen sonuçlar elde edilmiştir. Alkol bağımlıları arasında yaptığımız gözlemler ve devam eden çalışmalarımızda da bağımlılık örüntüsü olarak patolojik kumar oynamanın diğer bağımlı ve bağımlılıklara benzerlik gösterdiğini düşündürmektedir. Bu nedenle kliniğimizde patolojik kumar oynama hastaları diğer alkol ve madde bağımlıları ile aynı süreçte tedavi edilmektedir. Gözden geçirilen yayınlarda kumar oynama hastalığının nedenlerine bakıldığında biyolojik, psikolojik ve sosyal faktörlerin bir arada rol aldıkları anlaşılmaktadır. Bu bozukluğun psikiyatrik sınıflamadaki yerini belirginleştirmek, açıklığa kavuşturmak için birbiriyle

çelişen kavramlar üzerinde daha ileri tıkça, bozukluğun oluşturduğu olumsuz düzeyde araştırmaların yapılması ge- sonuçlar daha azalacaktır. Bu konuda rektiği aşikardır. geliştirilecek olan kontrol edici ve kısıtlayıcı yaklaşımlarla toplumuz giderek Kumar oynama nedeniyle tedavi olmak artan kumar bağımlısı sayısının artmaiçin klinikte karşımıza gelen bireyler sının önene geçmek daha kolay olacakve gözden geçirilen yayınlarda dikkat tır. çeken bir nokta da rastladığımız ek tanılı durumlardır. Kumar oynama ile Sonuç olarak kumar bağımlılığı veya diğer bağımlılık örüntüsü hastalıkları patolojik kumar oynama olarak adve başta depresyon olmak üzere diğer landırabileceğimiz bozukluk yukarıda psikiyatrik tanılar sıklıkla bir arada gö- değinilen modellerden yalnızca birine rünürler. uyan homojen bir bütünlük olmaktan çok belli ortak özellikleri olan değişik Günümüzde kumar oynamanın stanalt tiplerden oluşan karışık bir “senddart tek bir tedavi şekli yoktur. Ancak romdur”. Bu tür alt grupların varlığıyine de, hem bilişsel-davranışsal yaklanın doğrulanması ya da reddedilmesi şımlar hem de ilaç tedavileri bir arada ve özel yanlarının, özgüllüklerinin tauygulandığında ümit verici sonuçlar nımlanması için daha ileri çalışmalar elde etmiştir. Buna ek olarak tek bayapılmalıdır. şına etkili olmasa da kendine yardım grupları, bireysel psikoterapiler ve ilaç Not: Bu yazı hazırlanırken esas kaynak tedavileri ile birlikte oldukça faydalı so- olarak kendi yazdığım Bağımlılık Dernuçlar oluşturmaktadır. gisi, Cilt: 4, Sayı: 2 yayınlanan “Patolojik Kumar Oynama: Biyopsikososyal Kumar oynamanın önemi ve sonuçlaYaklaşım” isimli makalem kullanılmışrına yönelik toplumsal farkındalık arttır.

Gözden geçirilen yayınlarda kumar oynama hastalığının nedenlerine bakıldığında biyolojik, psikolojik ve sosyal faktörlerin bir arada rol aldıkları anlaşılmaktadır. Bu bozukluğun psikiyatrik sınıflamadaki yerini belirginleştirmek, açıklığa kavuşturmak için birbiriyle çelişen kavramlar üzerinde daha ileri düzeyde araştırmaların yapılması gerektiği aşikardır... Kumar oynama ile diğer bağımlılık örüntüsü hastalıkları ve başta depresyon olmak üzere diğer psikiyatrik tanılar sıklıkla birarada görünürler... Günümüzde kumar oynamanın standart tek bir tedavi şekli yoktur. Ancak yine de, hem bilişsel-davranışsal yaklaşımlar hem de ilaç tedavileri bir arada uygulandığında ümit verici sonuçlar elde etmiştir. Buna ek olarak tek başına etkili olmasa da kendine yardım grupları, bireysel psikoterapiler ve ilaç tedavileri ile birlikte oldukça faydalı sonuçlar oluşturmaktadır.

28 2011 Ekim


Arzu BESİRİ / Avukat

Kumar Ya Da Şans Oyunu

İ

yiliklerin ve güzelliklerin kaynağının madalyonun bir yüzü; kötülüklerin ve çirkinliklerin kaynağının ise madalyonun diğer yüzü olduğunu göz önünde tuttuğumuzda, insanlık tarihi, yaygınlığı yadsınamaz iki temel problemle; içki ve kumarla boğuşmanın tarihidir demek herhalde yanlış olmaz. Devlet eliyle meşru hale getirilen çeşitlerini saymazsak kumar, içkiye nazaran daha sınırlı etkiye sahip bir meseledir.

Türk Dil Kurumu sözlüğüne göre kumar, ortaya para konularak oynanan talih oyunudur. Tersten okursak, talih (şans) oyunlarına her ne kadar kumar denilmese de bunlar kumar tanımına girmektedir. Çünkü kumar; kişi iradesine bağlı olmayan bir durum sonucu, var olan bir haktan, hiçbir iş, emek, üretim karşılığında olmaksızın muhtemel bir menfaat sağlamak için vazgeçilmesidir yani bir türlü şans oyunudur. Kumar, rızaya dayalı bir durum olsa da, kazancın kişiler arasındaki değişimini toplumsal düzenin yerleşik kurallarına göre sağlamadığı, yeni bir artı değer oluşturup bunu paylaşmak yerine var olana üretim ve bölüşüm esasları dışında el konulmasına neden olduğu, servetin ve ekonomik kaynakların toplumun genelini etkileyecek bir şekilde el değiştirmesine sebebiyet verme ihtimalini

doğurduğu için, hiçbir toplum ve devlet tarafından genel kabul görmemiş ve çeşitli yollarla sınırlandırılmaya çalışılmıştır. Ülkemizde de durum çok farklı değildir. Kumar sebebiyle oluşan alacak veya borç ilişkisi Borçlar Kanunu’nun 604. maddesinin 1. fıkrasında; “Kumar ve bahisten doğan alacak hakkında dava açılamaz ve takip yapılamaz. “ifadesine yer verilerek “eksik borç” olarak tanımlanmıştır. 605. madde de ise, “Taraflar arasında düzenlenmesi muhtemel kambiyo senetlerinin üçüncü kişilere devredilmiş olsalar bile bunlara istinaden hiç kimse bir hak talep edemez” hükmüne yer verilmiştir. 1982 Anayasası’nın 58.maddesi ise, “Devlet, gençleri alkol düşkünlüğünden, uyuşturucu maddelerden, suçluluk, kumar ve benzeri kötü alışkanlıklardan ve cehaletten korumak için gerekli tedbirleri alır.” hükmüne yer vermiştir fakat bu düzenleme kanaatimizce kumar ile mücadelede yetersizdir. Zira Anayasa’nın 5.maddesi devletin temel amaç ve görevleri arasında “kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak” ve “insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmak” hususlarını zikretmiştir. Dikkat edileceği üzere bu maddede yer alan ilkeler “herkes” anlamında olmak üzere 29 2011 Ekim

“kişi” ve “toplum” kavramları üzerine bina edilmişken, Anayasa’nın 58.maddesinin 2. fıkrası kumar, içki ve benzeri kötü alışkanlıklardan korunması gerekenleri “gençler” olarak belirlemiştir. Bu durumda toplumun bir kısmının aktif koruma alanına alındığını ve kalanının ise kendi iradeleri ile baş başa bırakıldıklarını varsaymak mümkün olmaktadır. Türk Ceza Kanunu’nun 228. maddesinin 1. fıkrasında “Kumar oynanması için yer ve imkân sağlayan kişi, bir yıla kadar hapis ve adlî para cezası ile cezalandırılır.” hükmüne, Kabahatler Kanunu’nun 34.maddesinin 1. fıkrasında ise, “Kumar oynayan kişiye, yüz Türk Lirası idari para cezası verilir. Ayrıca, kumardan elde edilen gelire el konularak mülkiyetin kamuya geçirilmesine karar verilir.” hükmüne yer verilmiştir. Fakat bu düzenlemeler yeterli olmamakta ve süreklilik önlenememektedir. Kumar sebebiyle oluşan ekonomik kayıplar, toplumsal çöküntü ve ülkenin geleceğine yönelik riskler ciddiye alınmalı, kumarı sadece gençlerin kaçınması yada korunması gereken bir kötü alışkanlık olarak kabul etmekten vazgeçilmelidir. Kumar herkes için, her zaman ve her çeşidiyle kötüdür. Kumarın zamanında önlenebilmesi önemlidir,


Kumar; kişi iradesine bağlı olmayan bir durum sonucu, var olan bir haktan, hiçbir iş, emek, üretim karşılığında olmaksızın muhtemel bir menfaat sağlamak için vazgeçilmesidir yani bir türlü şans oyunudur. Kumar, rızaya dayalı bir durum olsa da, kazancın kişiler arasındaki değişimini toplumsal düzenin yerleşik kurallarına göre sağlamadığı, yeni bir artı değer oluşturup bunu paylaşmak yerine var olana üretim ve bölüşüm esasları dışında el konulmasına neden olduğu, servetin ve ekonomik kaynakların toplumun genelini etkileyecek bir şekilde el değiştirmesine sebebiyet verme ihtimalini doğurduğu için, hiçbir toplum ve devlet tarafından genel kabul görmemiş ve çeşitli yollarla sınırlandırılmaya çalışılmıştır. aslında bunun bir nebze de olsa önüne geçebilmek için, bir düzenleme yapılmıştır. Bu düzenleme de bize “ağaç yaşken eğilir” atasözünü hatırlatmaktadır. Şöyle ki; 1702 sayılı İlk ve Orta Tedrisat Muallimlerinin Terfi ve Tecziyeleri Hakkındaki Kanunun muallimler hakkında uygulanacak cezalar başlığında düzenlenen 24. maddesinin 1. fıkrasının 2. bendinde, “Kumar oynamayı itiyat etmek veya umumi yerlerde kumar mahiyetinde oyunlarla vakit geçirmek fiilini işleyen kişiye derece indirilmesi cezası verilir.” ibaresine yer verilmiştir. Yukarıdaki tanım göz önüne alındığında, kumar mahiyetindeki şans oyunlarının da ceza gerektiren fiiller olduğu belirtilmiştir. Hal böyleyken yani öğretmenler bile ceza alırken, çocukların yada gençlerin şans oyunlarını oynamalarında hiçbir beis görülmemesi, kendi içinde çelişki oluşturmaktadır. Burada kanun koyucu iradesini, öğretmenlerin bu fiili işlemesinin alışkanlık haline getirilmesini ve bu gibi fiilleri işlerken kişinin görülmesini yasaklayarak ortaya koymuştur.

Ortaya koyulan bu irade aslında bize adı şans oyunu da olsa bu gibi fiillerin de kumar sayıldığını göstermektedir. Bu fiile cezanın verilmesindeki başka bir etken de, öğretmenlerin öğrencilere rol-model oluşu, örnekliğidir. Fiili işlemenin karşılığı olarak verilen, derece indirme cezası aslında öğretmene öğrencilere yanlış örnek olmanın karşılığı olarak verilmiştir. Bu pencereden bakarsak, o yaşlardaki çocukların daha çok gördükleri için genelde öğretmenlerini örnek aldıklarını, bu alışkanlığın zararlı olduğunun kanun koyucu tarafından da malum olduğunu çünkü; öğretmenin derecesini yani mevkisini ya da makamını indirerek, yaptığı fiilin yanlış olduğunu öğrenciler nezdinde de gösterdiğini söyleyebiliriz. Dikkat edersek; burada önemli olan öğretmenlerin cezalandırılması değil, öğrencilerin bilinçlendirilmesidir. Çünkü zararlı alışkanlıklar edinilmesinin kökeni çocukluk dönemine dayanır.

ve Medeni Haklar Sözleşmesi’nin 23. maddesinin 1. fıkrasında,“Aile toplumun doğal ve esaslı bir birimidir ve aile toplum ve Devlet tarafından korunma hakkına sahiptir”hükmüne yer verilmiştir. Devletin koruma yükümlülüğünün yanında, yükümlülüğün yerine getirilmesi için kolaylaştırma, geliştirme ve sağlama yükümlülüğü vardır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 90. maddesinin 5. fıkrasında “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir.” ibaresi yer almaktadır. Devlet bu bağlamda pozitif yükümlülüklerini yerine getirmeli ve Anayasamızın 90. maddesinin 5. fıkrasıyla iç hukuk normu haline gelen bu kuralları da kanunlarda var olan yaptırımları arttırmak veya değiştirmek suretiyle uygulamalıdır.

Yeşilay, zararlı bağımlılıklardan biri olan kumar konusunda da, bu alışkanlığın önlenmesi için farkındalık yaratarak toplumu bilinçlendirecek, böylece daha aydınlık ve yaşanılabilir bir Türkiye’ye Kumar alışkanlığının olumsuz etkileyaklaşacağımızı anlatacaktır. ri aile birliğinin dağılmasıyla da sonuçlanmaktadır. Bu itibarla; Siyasi

Kumar sebebiyle oluşan ekonomik kayıplar, toplumsal çöküntü ve ülkenin geleceğine yönelik riskler ciddiye alınmalı, kumarı sadece gençlerin kaçınması yada korunması gereken bir kötü alışkanlık olarak kabul etmekten vazgeçilmelidir. Kumar herkes için, her zaman ve her çeşidiyle kötüdür.

30 2011 Ekim


İstanbul Üniversitesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç Dr. Hüseyin ÖZCAN ile

Kumar Bağımlılığının Özel Hukuk Bakımından Ortaya Çıkarabileceği Sorunlar üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik.

Röportaj: Musa KAMA – Çiğdem DURAN

Kumar alışkanlığının özel hukuk karar verebileceği bir durum ve hukuk bakımından ortaya çıkarabileceği sistemleri genellikle bu şekilde kişilerin bu anlamda irade özgürlüklerine sorunlar var mıdır? çok müdahale etme taraftarı değil. O Elbette. Bu hukuki sorunları çeşitli başyüzden ancak çok ekstrem durumlar lıklar altında toplamak mümkün. Bunolursa kişinin bu iradesine müdahale lardan birincisi, kumar oynayan kişinin gündeme gelebiliyor. Bu da kişinin fiil kişiyi ilgilendiren yönü itibariyle hukuehliyetinin kısıtlanması suretiyle onun ki durumu. İkincisi, bu kişinin kumar iradesi, irade özgürlüğüne müdahale oynayan kişinin ilişki içerisinde olduğu gündeme geliyor. Bu çerçevede bakıldıaile mensupları bakımından ortaya çığında genellikle kişinin kendi isteğiyle kabilecek olan hukuki sorunlar. Nihakısıtlanması dediğimiz durumlar medeyet üçüncüsü de aile dışında olan ancak ni kanunumuzda düzenlenmiş. Ancak yine kumar oynayan kişinin hukuki ilişçok ekstrem bir durum söz konusuysa ki tesis ettiği kişilerle olan ilişkileri bao takdirde ancak re’sen mahkemelerin kımından gündeme gelebilecek hukuki harekete geçmesi ve bu kişilerin kısıtsorunlar olarak üç gruba ayırabiliriz. lanması gündeme gelebiliyor. Yoksa Öncelikle, şimdi kumar oynayıp oyna- esas temel kural, kumar sebebiyle bir mamak kişinin kendi özgür iradesiyle 31 2011 Ekim

kişinin fiil ehliyetinin kısıtlanması için ancak onun talebi gerekiyor. Bu takdirde ancak kişinin fiil ehliyetinin kısıtlanması söz konusu olabiliyor. Çünkü bu dediğim gibi kişinin irade özgürlüğüyle ilgili bir mesele. O yüzden onun isteğiyle ancak hukuk sistemi devreye girebiliyor.

Kişinin bu alışkanlığı zararlı görmez ve kısıtlılık istemezse? Bu özgürlüğünü kişi sadece kendisini etkiler durumdan çıkartıp üçüncü kişilere de zarar verebilecek düzeye getirdiğinde yani birlikte yaşadığı kişilere özellikle aile mensuplarına maddi açıdan zarar verecek düzeye getirdiğinde


hukuk düzeni yine bir adım daha ileri geçip müdahaleyi daha etkili ya da daha güçlü bir şekilde yapabiliyor. Bunun içinde yine tabi ki o kumar oynaması söz konusu olan kişinin bakmakla yükümlü olduğu şahısların mahkemeye müracaat etmesi lazım. Kendisinin değilse bile onların mahkemeye müracaat etmesi lazım. Bu tür bir müracaat yapıldığında mahkeme iki şekilde hareket edebilir. Bir, kişinin fiil ehliyeti, eğer bu çok ileri bir düzeye ulaşmışsa, artık kendi isteğine bakılmaksızın kişinin fiil ehliyetinin kısıtlanmasına karar verebilir ya da böyle çok ileri düzeyde değilse o zaman bu kişinin nafaka yükümlülüğünü ifa etmesini sağlayacak bir takım tedbirler alabilir. Mesela kişinin eşine karşı olan bakım ve gözetim yükümlülüğünün ifasını sağlayacak tedbirler alınması. Örn. maaşına tedbir konulması, maaşın belli bir kısmının eşe verilmesi ya da diğer malvarlığı değerlerinin paraya çevrilmesi gibi bir takım tedbirler alabilir mahkeme. Tabi bu yükümlülükler sadece eşe karşı değil, çocuklara karşı da olan bir yükümlülüktür. Eğer kumar oynayan kişi onları da ihmal ediyorsa, onlar da gerek kendileri gerek kanuni temsilcileri aracılığıyla mahkemeye müracaat edip bu konuda tedbir alınmasını isteyebilirler.

borcun özelliği gereği böyledir. Aynı şekilde bu kumar borcunun teminat altına alınması amacıyla mesela bir kıymetli evrak düzenlenmişse ya da kefalet sözleşmesi yapılmışsa yahut bir şey rehin olarak verilmişse bütün bu rehin sözleşmesi, kefalet sözleşmesi, kıymetli evrak düzenlenmesine ilişkin sözleşme ve tabi ki kıymetli evrakın kendisinin de aynı şekilde geçersiz olduğu kabul edilir. Bu da yine özel hukuk bakımından kumarın ortaya çıkartabileceği hukuki sorunlardan bir tanesidir.

lesi. Özgürlüklere ne kadar müdahale edebilirsin. Devletin bu özgürlükleri ne kadar sınırlandıracağı meselesi ile ilgili bir sorun bu. Onu belki biraz daha katı hale getirmek düşünülebilir. Ancak temelde mevzuat ile ilgili bir sıkıntının olduğunu söylemek doğru olmaz. Mevzuata getirilen tedbirlerin belki biraz daha etkili uygulanmasını sağlayacak, uygulamaya yönelik tedbirlerin alınması sorunun çözümü bakımından belki daha isabetli bir adım olacaktır.

Temel dayanak noktamız şu. Di18 yaşından küçüklerin oynama- ğer bağımlılık yapan faktörlere sıyla ilgili neler söyleyebiliriz? karşı daha sert tedbirleri var. Örneğin; uyuşturucu, alkol vs. Küçüklerin zaten yaptıkları hukuki işlemlerle ilgili genel ehliyet sınırlandır- Uyuşturucu tabi başka. Kumar gibi deması söz konusu. Dolayısıyla özel bir ğil. Onun kişinin artık irade özgürlüğüşey söylemeye gerek yok. ne, kişiye zarar veriyor ve bu zarar hemen ortaya çıkabilir bir zarar. Mesela sigarada olduğu gibi kişinin bünyesine Ama uygulamada çok büyük ak- göre şu kadar senede zararı ortaya çısaklıklar var. Şu an hangi iddia kabilir şeklinde bir durum değil. Bir de bayisinin önünden geçsek, içeri- kişinin temyiz kudretini kaybetmesine dekilerin hepsi 18 yaşından kü- sebebiyet vermiyor sigara. O sebeple çük. Devletin bu konuda bir zafi- sigara ile ilgili tedbirlerde çok bir cezai yeti var denilebilir mi? yaptırımı yok. Ancak uyuşturucu kişiAma o mevzuattan kaynaklanan bir so- nin temyiz kudretini kaybetmesine serun değil. O uygulamadan kaynaklanan bebiyet veriyor. Dolayısıyla müdahalebir sorun. Onların oynaması zaten ya- de, devletin müdahalesi de, daha etkili sak. Oynatan kişi bakımından ele alır- oluyor, bir de kalıcı bir takım zararlara sak, o kişinin bunu yapmaması lazım. sebebiyet veriyor. Toplum sağlığının Ama uygulamada kimse gerekli dikkat korunması gerekçesiyle bütün dünyada ve özeni göstermiyor. O uygulama ile olduğu gibi bizde de daha sert tedbirleilgili bir sorun, mevzuat eksikliğinden rin alınması söz konusu. Ancak diğerlerinde ne yazık ki böyle bir durum söz kaynaklanan bir sorun değil. konusu değil. Kişinin temyiz kudretini kaybetmesi sigara içen yada kumar Bu durumları önlemek adına ce- oynayan temyiz kudretini kaybetmesi, zai yaptırımlardan bahsedilebilir o derece bir irade bozukluğunun söz mi? Ufak tefek cezai yaptırımlar konusu olmaması dolayısıyla bütün bu tedbirlerde daha hafif. var ancak bunlar çok yetersiz.

Üçüncü olarak kumarın özel hukuk açısından ortaya çıkartacağı bir hukuki sonuç. Kumar borcu hukuken talep ve dava edilebilir bir borç niteliği taşımaz. Günlük hayatta söylerler, kumar borcu namus borcudur diye. Gerçekten de öyledir. Eğer bir borcun kumardan kaynaklandığı ispat edilebiliyorsa bu borcun tabii borç olduğu kabul edilir. Bu ne demektir? Eğer borçlu ifa ederse verdiğini geri isteyemez, ancak ifa etmediği takdirde alacaklı gidip dava yo- Kabahat tabirinden tedbirler var. Bu luyla bu paranın kendisine ödenmesini da gerçek anlamda bir suç olarak ka- Sonuçta kumar yasak. Bir de isteme imkânına sahip olmaz. Bu tabii bul edilmiyor. Bu da bir denge mese32 2011 Ekim


Bu hukuki sorunları çeşitli başlıklar altında toplamak mümkün. Bunlardan birincisi, kumar oynayan kişinin kişiyi ilgilendiren yönü itibariyle hukuki durumu. İkincisi, bu kişinin kumar oynayan kişinin ilişki içerisinde olduğu aile mensupları bakımından ortaya çıkabilecek olan hukuki sorunlar. Nihayet üçüncüsü de aile dışında olan ancak yine kumar oynayan kişinin hukuki ilişki tesis ettiği kişilerle olan ilişkileri bakımından gündeme gelebilecek hukuki sorunlar olarak üç gruba ayırabiliriz. kamu düzenine aykırılıktan de- likte olmasına rağmen uygulamağerlendirirsek. Şu ana kadar hep da çıkan birçok sorun var. kişinin özgür iradesi açısından Bunu uygulayacak insanların neyi uygittik. gulamak durumunda olduklarını bilŞimdi kamu düzeni kavramının da al- meleri sağlanmalı. Yani onların gerekli tını doldurmak gerekir. Düzeyi ne ola- eğitimi almalarını sağlayacak tedbirlerin alınması önemli. Polis, hakim, savcak? cı, zabıta vs. bunların hangi yetkilere sahip olduklarını iyi bir şekilde bilmeBizim buradaki en temel mesele- lerini sağlayacak tedbirlerin alınması miz o zaman kişinin özgürlükle- önemli. Ve tabi ki onlara gerekli alt yapı rinin ne derece sınırlandırılacağı desteğinin verilmesi de önemli. Bu ikimeselesi. si eğer gereğince yapılabilirse herhalde Aynen öyle. Çünkü sistemde bir yere uygulama ile ilgili sorunlarda ortadan müdahale ettiğiniz zaman onun diğer kalkacaktır. alanlar bakımından ortaya çıkartacağı sorunları da hesaba katmamız lazım. Yoksa bu çok kötü bir şey, hadi bununla bütün imkânlarımız kullanarak mücadele edelim. Ama çıkardığımız yere yaptığımız düzenleme genel, eşit, herkese uygulanabilir bir düzenleme niteliği taşıyacağı için bunun sınırını da iyi belirlememiz lazım. Yoksa o başka alanlarda başka sorunların çıkmasına sebebiyet verir. O yüzden düzenlemelerde bir denge noktası yakalamak lazım.

Mevzuatın uygulanması noktasında bir eksiklikten bahsettik. Bunun için yapılabilecek bir öneriniz var mı? Sadece bu konu ile alakalı değil. Türkiye’de birçok konuyla alakalı kanunun yeterli olduğundan bahsedilebilir nite-

değil mi? Hiç tereddüt yok! Ama onların özel mevzuatları var ve uygulanıyor. Diğer taraftan şunu da düşünmek lazım. Bu tür şeyleri yaptırmadığınız zaman insanlar başka yollardan bu tür isteklerini ya da amaçlarını gerçekleştirmeyi beceriyorlar.

Yani hiçbir şekilde kumar bağlamında ele almıyoruz. Savurganlık, aileyi yoksulluğa düşürme tehlikesi varsa diye ele alıyoruz.

Evet. Medeni kanunda çeşitli hükümler açıklanırken izah ediliyor. Kullanılması yasak olan bir kelime değil. O şekilde de Şans oyunu oynayan 18 yaşından ifade edilebilir. küçükler bir ödül kazanırlarsa bu ödülün verilmemesi bir önleyici tedbir olamaz mı? Kumar ve şans oyununun uygulaBunu oynarken, yaparken yaptırmaması gerekiyor. Eğer yaptırırsa ve o küçük ödülü almaya hak kazanırsa, sen 18 yaşından küçüksün diyerek ona vermemek hakkın kötüye kullanılmasıdır.

Caydırıcılık olmaz mı?

mada herhangi bir farkı var mı? Şans oyununda da aynı. Bir kişinin kısıtlanabilmesi için ya da gerekli tedbirlerin alınabilmesi için illa yasak olan bir şeyi yapması gerekiyor diye bir kural yok. Yani bir kişi at yarışlarında bütün malvarlığını kaybediyorsa kısıtlılık hükümleri neden uygulanmasın!

Caydırıcılık olabilir belki de somut olaya baktığımızda kazanılmış bir hak var ve bu dikkate alınmalı. O yüzden baş- Yirmi bin, otuz binlik kupon yapan insanlardan bahsediyorlar. tan tedbir alınmalı ve uygulanmalı. İşte bunlarla ilgili de bu tedbirlerin uygulanması söz konusu. Yani yasal olmaŞans oyunları yasal bir kumar, sı bu tedbirlerin alınmasına engel değil. 33 2011 Ekim


Las Vegas Tanıklıkları

*Bu hikayeler içinde Las Vegas şehrinin de bulunduğu Amerika Birleşik Devletleri’nin Nevada Eyaleti Kumar Bağımlılığı Konseyi 2010 tarihli “Problem Gambling and the Law” raporundan çevrilmiştir. Çeviri: Ahmet Zeki OLAŞ

Krista C.’nin Küçük Yaşta Yıkılan ledi. Sadece üzgün olduğunu söyledi ama nereye gittiğini söylemedi ve sonra Hayalleri telefonu kapattı. Bir gün eve geldiğimde her zamanki gibi küçük kardeşlerimi oturmuş tele- Hayatım boyunca bu telefon kapandıvizyon izlerken bulacağımı düşünür- ğında hissettiğim kahredici yalnızlığı ken, ne yazık ki soğuk ve bom boş bir ve terk edilmişlik duygusunu unutamaeve girmiştim. Duvarda asılı resimlerin dım. Aileme ne olduğunu ve annemin çoğu, çocukların elbiseleri ve diğer eş- beni neden bıraktığını bilmiyordum. yalar gitmiş, evin köpeği ise gün boyu 16 yaşındaydım, evin dört çocuğundan biriydim ve o güne kadar yalnız tek bir evde yalnız başına bırakılmıştı. gece dahi geçirmemiştim. Korkutucu derecede paniklediğimi hatırlıyorum, “Tanrım sanki biri ailemi Bu benim hayatımda kırılma noktasıyçalmış” diye düşünmüştüm ama tabi ki dı ve artık hiçbir şey eskisi gibi olmabu gerçek olamazdı. Telaş içinde, kötü yacaktı. Bir yıl boyunca Las Vegas’ta bir şeyin olduğunu düşünerek annemin ailemin peşinde anneme ve aileme yarcep telefonunu aradım. Annem telefo- dım edebilmek için dolaştım. Sonunda nu açtığında ben ağlıyordum, “Anne annemin bir kumar bağımlısı olduğunu nerdesiniz, evdeki her şey çalınmış” öğrenmiştim ve onu bu cinnetten kurtarmak istiyordum. dedim. Annem ne kadar üzgün olduğunu söyleyerek ağlamaya başladı. Bana babamdan ayrılmaya karar verdiğini, diğer çocuklarla eşyaları alıp ayrıldığını söy-

kartlarından da toplam 50 bin $ kullanmış olmasıydı. Zaman ilerledikçe annemin bağımlılığı daha da artmış ve önüne çıkan her şeyi yıkıp geçmişti. İlerleyen yıllarda dört yıl boyunca artık cinnet geçirmiş olan annemle ilgilendim ve onu kendisinden korumaya çalıştım, on yıldır içinde olduğu bu cinnet halinden onu kurtarmayı başaramadım ve en sonunda gitmesine izin verdim. Annemi iyileştiremedim, onun hastalığına dair yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Tedavi edilemez bu bağımlılık annemi ve babamı rehin almış, onları çocuklarından ve bir zamanlar sevdikleri her şeyden uzaklaştırmıştı. Krista C. Las Vegas, NV

Annem, babamdan onu sevmediği için ayrılmamıştı. Ayrılmasının nedeni, Bir Rehabilitasyon Örneği ve Nita bankadan çektiği 200 bin $ karşılığın- K.’nin Hayatı da evi ipotek etmesi ve babamın kredi 34 2011 Ekim


Muhasebecilik kariyerimi hızla tırmanmıştım, ilk çeyrek dönem muhasebe toplantısıydı ve benim şirket yöneticilerine mali sunum yapmam gerekiyordu. Gergin bir şekilde raporları inceliyordum birinin gerçekten neler olduğunu anlamasından korkuyordum. Kayıtlardaki çelişkilerin anlaşılmadığını fark ettiğimde “sorun yok ne de olsa geri ödeyeceğim” diye düşündüm. Bu insanların bana güvenerek hesaplarını bırakmaları beni kumar oynamaktan alıkoymuyordu. İçerden kullandığım tüm parayı kumara yatırıyordum, biraz daha alıp yine yatırıyordum ve bu durum uzun süre devam etti. İçerden harcadığım paralar arttıkça stres ve suçluluk duygusu da artıyordu, acılarımı hafifletmek için hap ve alkol kullanmaya başlamıştım.

yüzüm olmadığından ertesi gün kocam şirkete giderek parayı ödemeye hazır olduğumuzu söyledi. Eve döndüğünde elimizdeki nakit paranın bu borcu karşılayamayacağını ve toplam aldığım paranın 300 bin $ olduğunu öğrendik. Elimizdeki her şeyi tükettik. Devam eden iki yıl boyunca mahkemem sürdü ve ben de terapilere katıldım. Küçük bir şirkette parayla ilgili olmayan bir iş bulmuştum. Artık hapse gideceğimi kabullenmiştim.

20 Eylül 1995’te mahkemece hırsızlık suçundan 4 yıl hapse ve 263 bin $ parayı ödemeye mahkûm edildim. Parayı geri ödemek kaydıyla 5 yıl süreyle şartlı tahliye oldum. Mağdur ettiğim kişiler benim hapse girmemi talep ediyordu ama yargıç anlayamadığım bir şekilde bu hayatta ikinci bir şansı hak ettiğimi 1993 yılında bir gün şirket sahipleri tadüşündü. rafından toplantıya çağrıldım, her şeyin sona erdiğini anlamıştım. “Nita muha- Bundan sonra yaşadığım her günü bir sebe kayıtlarında bazı açıklar var ve hediye bilip önceliklerim; kendi tedaumarız bu harcamaların ne olduğunu vim, mağdur ettiklerimin haklarını geri bize anlatırsın” dediler. Bunun üzeri- vermek ve başkalarının benim gibi bane ben de “parayı ben aldım ve kumar ğımlı olmaması için çalışmak oldu. oynadım” dedim ve kendi kendime “teşekkürler tanrım sonunda bitti” diye Hikâyenin Devamı düşündüm. Orada bulunduğum üç yıl boyunca tahmini aldığım paranın 15 bin $ olduğunu düşünüyordum. Beni hemen gönderdiler ve binadan ayrılıp eve gitmeme de müsaade ettiler. Evime doğru giderken “git ve geri kazan” diye bir deyim geldi aklıma. Elimdeki son yüzlüklerle her zamanki yerime gittim ve tekrar denedim. Artık alkol de acılarımı dindirmiyordu ve o zaman her şeyin bittiğini anlamıştım. Kocamın neler yaptığımdan haberi yoktu ve evde 60 bin $ paramız vardı. Kocamla konuyu paylaştığımda bu parayla şirketteki açığı kapatırız diye düşündük. Artık kimseyle karşılaşmaya

Nita başarılı bir şekilde tedavisini tamamladı ve bağımlılıkla mücadele eden bir grubun aktif bir üyesi oldu. 1998’den 2004’e kadar Navada Kumar Hastalığı Tedavi Konseyi Program Yöneticisi olarak görev yaptı. Full-time çalıştığı bu yıllarda Las Vegas Navada Üniversitesinden lisans diploması aldı. Bu konuda sertifika sahibi bir uzman oldu ve kumar bağımlılarının terapi programlarında aktif görev aldı. 2005 yılında Nita Minnesota’ya taşındı Hazelden Graduate School’dan bağımlılık çalışmaları bölümünde Yüksek Lisansını tamamladı. Nita halen Hazelden Kadın Rehabilitasyon Merkezi’nde danışmanlık görevine devam ediyor.

35 2011 Ekim

Şartlı tahliye süresi boyunca Nita her ay yaptığı düzenli ödemelerle mağdurlarının parasını ödemeye devam etti. Paranın tümünü ödeyemeyen Nita kumardan ve içkiden uzak durmak gibi mahkemenin diğer şartlarını yerine getirdiği ve düzenli ödemeye devam ettiği için beraat etti. Nita beraat ettiği 2000 yılından sonra da mahkemenin zorlaması olmamasına rağmen sadece vicdani gereklilikle mağdurlarının parasını ödemeye devam etti. 2005 yılında Nita mağdur ettiği eski şirket sahiplerinden, ortaya koyduğu bu başarıdan ve bu alanda yaptığı gönüllü çalışmalardan dolayı iyi niyet ve teşekkür mektubu aldı. Nita’nın hikayesi toplumuzdaki insana verilen değerin parayla ölçülemeyeceğini ve insanlara rehabilitasyon imkanları verilmesi durumunda işlenen suçlara verilen cezaların anlamsız kalacağını göstermektedir. “Başlangıçta oynadım çünkü eğlenceliydi. Büyüleyiciydi, çünkü oynamak beni gündelik hayatın streslerinden uzaklaştırıyordu. Ne zaman strese girsem kumar beni rahatlatıyor, ne zaman kızgın olsam beni yatıştırıyordu. Mutlu olduğum zaman da bunu oynayarak kutluyordum. Zaman geçtikçe kumar, ilgilendiğim tek şey haline geldi. Artık maddi sorunlar artmaya ve stres beni kaplamaya başladığında ise yeni bir oyunla her şeyi çözeceğime kendimi inandırdım”. “Günlerim bir önceki gece yazdığım çekleri nasıl ödeyeceğimi düşünmekle panik içerisinde geçiyordu, ya da onları nasıl harcadığıma dair yalanlar düşünüyordum. Çocuklarımı ve ihtiyaçlarını ihmal ederek onlardan çalıyordum ve bunu sanki beraber harcamışız gibi göstermeye çalışıyordum”.


MAKALELER

İdris BİLEN / Psikolojik Danışman

Bilinçaltına Giden Yollar Subliminal Mesajların En Çok Kullanıldığı Yerler

E

ylül ayında subliminal mesajların kullanıldığı yerler olarak “İşitsel Mesajlar” ve “Çizgi/Animasyon Filmler”i anlatmıştık. Bu ay ise 25. Kare ile bu bahsi anlatmaya devam edeceğiz. 25. Kareler Gözle algılanamayacak kadar kısa süreyle ve sık patlayan flaşlar şeklinde sinema ya da televizyon görüntüsü yoluyla oluşturulan 25. kareler ile televizyonda izlenilen görüntü dosyalarına marka yerleştirme ya da sanal reklam uygulamaları yine bilinçaltı mesajlarının en sık kullanılan türlerindendir. Televizyonda izlediğimiz pek çok dizide ya da filmde ya marka yerleştirme ya da sanal reklam uygulamaları ile karşılaşıyoruz. Ancak bunların ötesinde, reklam ve tanıtım amaçlı değil; doğrudan anlaşılamayan çok daha iğrenç görüntü, imge ve ideolojik niyetlerle yerleştirilmiş 25. kareler, gözümüz görmediği halde, bilinçaltına ulaştırılmaktadır. Yani evinizde ailecek çok masum gibi görünen bir dizi ya da film izlerken 25. kare yöntemi ile bilinçaltınızı o yönetmenin ideolojisine teslim etmiş olabilirsiniz! Hatta insanlık ahlakını bile

zorlayan görüntüler sizin ve çocukları- Göz bunları görmüyor ama saniyenin 3 nızın bilinçaltına yükleniyor olabilir. binde biri gibi bir zaman aralığında bu görüntü bilinçaltına ulaşıyor. Bu gizli Gördüğümüz bir anlık görüntü 655 mesajlar sayesinde, o reklâmı, diziyi, satır ve frame denilen 24 küçücük kafilmi ya da herhangi bir resmi hazırreden oluşur. Sinema bandında, saat, layan kişi/yapımcı/yönetmen kendi dakika, saniye olarak bir diziliş vardır. amacına, niyetine ve ideolojisine göre Saniyeden sonra kare gelir ve bir sanivermek istediği mesajı “25. Kare”lerle ye 24 karedir. Her 24 kare ise bir ekran bilinçaltına gönderiyor. büyüklüğündeki kareyi oluşturur. Her 327.5 satırda bir de “control-track” denilen aralık var. Gerçek, Görmediklerimiz mi? İşte bu aralıktan görüntüler kesilip Bilinçaltı dediğimiz şey, bilincin binde aralarına başka görüntüler atılarak 25. 999’unu oluşturuyor. Yani siz şu anda kare oluşturulur ve bu son kare olan 25. beni, binde 1 seviyesinde görüyor, dinkare anlıktır. Yani 1/24 olacakken, bu liyor ya da okuyorsunuz. 1/25’e çıkar. Kareler 25 olunca bir anda bir görüntü gelir ve anında kaybolur. Gözde bilimsel olarak “fovea hareketGenellikle görünmez, daha doğrusu gö- leri” olarak isimlendirilen, gözün fovea hareketleri sizin şu anda görmediğiniz rülür ama bilinçaltında kalır. şeyleri de görüyor. Göz devamlı bir ta25 karenin temel mantığı da mesajı birama içinde. Tarıyor ve aldığı bilgileri linçaltına göndermek olduğu için, artık bilinçaltına atıyor. Bu söylediklerim dünya sinema sanayisinde bu tekniği bilimsel verilerdir. Biz, normal şartkullanmayan yok gibidir. Yani sizler larda gözümüzün fovea hareketleriyevlerinizde rahat koltuklarınıza oturup le beynimizde depolanan şeylerin çok herhangi bir televizyon kanalındaki azını hatırlıyoruz. Ama mesela markete herhangi bir dizi/film ya da bir belgegittiğimizde 10 tane deterjan arasından seli izlerken aynı zamanda 25 karelerle 1 tanesini çekip alıyoruz. Yani gördüğübilinçaltınıza gönderilen mesajlara/telmüzün ve de duyduğumuzun farkında kinlere/saldırılara maruz kalabiliyorolmadığımız şeylerin, bilinç yüzeyine sunuz. çıkarak bize o malı satın aldırması söz

36 2011 Ekim


Sinema filmleri tek bir makarada olmaz; birkaç makarada olur ve bir kare bittiğinde diğer makaraya geçerken birisinin düğmeye basması gerekir. O an geldiği zaman projektörleri değiştirir ve film devam ettiği için kimse bir şey anlamaz. Çünkü bu iş beraberinde bir çok ilginç olanak da sunuyor. Bütün aile filmlerini kare kare görmüştür. Yani izleyici cesur köpek ile ünlü bir şahsiyeti aynı perdede izlerken neler gördüğünü bilmez. KİMSE GÖRDÜĞÜNÜ BİLMİYOR, AMA GÖRÜYOR. konusu. Yani biz görmediğimizi zannettiğimiz şeyleri aslında görüyoruz ve bilinçaltımıza gönderilen verilerin karar verme ya da eyleme geçme aşamasında fikirlerimizi ve davranışlarımızı direkt olarak etkiliyor.

güne kadar gelmiş geçmiş en iyi film leyici bir filmdi. Etkilendik yani. Moödülü”ne layık görülmüştür. derniteye karşı çıkıyor ve: Kendi evine televizyon almayacak kadar özen gösteren bir kişi olmama rağmen nerede bir psikoloji, sosyal ve eğitsel bir film olsa takip eder ve izlerdim. İşte bu filmi de daha önce eşimle beraber oturduk izledik.

25. Kare Tekniği’nin Uygulandığı -“E anlat bakalım, izledin de ne oldu?” Bir Film: Fight Club

“Gün gelir sahip olduklarınız, size sahip olmaya başlar” “Her şeyi kontrol etmeyi bırak ve rahat ol…” “Nefret ettiğiniz işlerde çalışıp gereksiz şeyler alıyorsunuz.” “Reklâmlar yüzünden araba ve kıyafet değiştiriyorsunuz.”

Üniversitede bizzat ders hocalarımız Hiçbir şey olmadı. Gerçekten çok etki“Sizler paranız kadar iyisiniz.” (Profesörlerimiz) tarafın“Siz işiniz değilsiniz. dan tavsiye edilen, sıradan hayatının girdaplarında “Bindiğiniz araba değilsibunalımlar geçiren bir siniz. gorta müfettişinin: “Gün “Kredi kartlarınızın limiti gelir sahip olduklarınız, değilsiniz…” diyordu. size sahip olmaya başlar” sloganı ile modern insanın Aradan yıllar geçti ve tüketim odaklı yaşam tar25. kare ve Subliminal zını sorgulayan ve aynı zaReklâmlarla bilinçaltımıza manda şizofren bir kişiliği mesajlar iletildiğini ve bu anlatan bir filmdir dövüş tekniklerin 1950’li yıllardan kulübü. beri uygulandığını ve bizlerin uyutulduğunu öğrenince bu konu üzerinde araştırmalarımı derinleştirdim ve dünyanın en iyi film ödülüne layık görülen “Dövüş Kulübü” filminde 25. karenin çok yoğun bir şekilde işlendiğini öğrendim. Filmi tekrar buldum ve en baştan “BİLİNÇLİ” olarak tekrar izledim.

Edward Norton ve Brad Pitt’in başrollerini paylaştığı ve David Fincher’in yönettiği bu film, 2000 yılında Empire Ödülü (UK), 2001’de en iyi DVD, en iyi DVD anlatımı, en iyi DVD özel içerikleri ödülünü almış ve 2005 yılında total film magazin ödüllerinde (UK) “Dünyanın bu

37 2011 Ekim


MAKALELER

25 karenin temel mantığı da mesajı bilinçaltına göndermek olduğu için, artık dünya sinema sanayisinde bu tekniği kullanmayan yok gibidir. Yani sizler evlerinizde rahat koltuklarınıza oturup herhangi bir televizyon kanalındaki herhangi bir dizi/film ya da bir belgeseli izlerken aynı zamanda 25 karelerle bilinçaltınıza gönderilen mesajlara/telkinlere/saldırılara maruz kalabiliyorsunuz.

Bu arada unutmadan 25. kareyi yakala- 3. 25. kare tekniği ile elinde sigara olan rum. İsteyen filmdeki tespit ettiğim bu yabilmek ve filmdeki her saniyeyi kare Brat Pitt resmi filmin çeşitli yerlerine dakika ve saniyelerde filmi durdurup yerleştirilmiştir. kare izleyebilmek için: kare kare izleyebilir. 4. Yönetmen eşcinsel olduğundan dolayı olsa gerek kendi yaşantısını, düşün2. Media player ile izlerken film sahne06:02= elinde sigara olan Brat Pitt resce ve ideolojisini filmin iki yerinde 25. lerini 1/16 “Slow/yavaş” izleme modunmi, kare tekniği ile erkek cinsel organını da. 31:07 = cinsel öğeler erkek cinsel orgayerleştirmiş. 3. “klcodec” ile izlerken alttaki ok işanı, 5. Yine filmin iki yerinde Çocuk Pornoretlerinden “Decrease Speed”e üç kez 31:14 = cinsel öğeler, su bilinçaltına yerleştirilmiş. tıklayıp filmi en yavaş haline getirmeniz gerekmektedir. Böylevce her saniyeyi 6. Unutmayın 25. karelerin yer aldığı 46:41 =cinsel öğeler, yaklaşık beş saniyede izleyecek ve her her film gibi bu filmde de normal sey- 49:09 = cinsel öğeler, rinde görülmesi gerekenlerin dışında kareyi tek tek yakalayabileceksiniz. hiçbir şey görülmüyor. Aslında çok şey 50:42 ile 50:52 = çocuk pornosu mesajgörülüyor ancak hiç kimse ne gördüğü- ları… 1. Filmi bilgisayarınıza kaydedin.

Sonuç:

nü bilmiyor.

02:10:39= Film bitiyor binalar yıkılıyor 1. Araştırmalarımın sonucunda filmin 7. Uyanmayanlar ve hâlâ 25. karenin ve yine erkek cinsel organı filmin finali yönetmeninin eşcinsel olduğunu öğ- varlığına ihtimal vermeyenler, dene- olarak 25. karede yer alıyor. rendim. sin ve görsün diye filmdeki en can alıcı 2. Filmin 26 farklı yerinde (benim ya- karelerin sadece bir kısmının dakika Filmin en tuhaf gelen bölümü ise kalayabildiğim) 25. kareler kullanılmış. ve saniyelerini aşağıya sırasıyla yazıyo- Tayler’in işi sabun imalatçılığı olma-

Amerikan film şirketleri ve diğerlerinin 1950’li yıllardan beri bu tekniği bildiği düşünüldüğü zaman, ortaya çıkan tablo bilmiyorum sizleri de ürkütüyor mu?

38 2011 Ekim


sına rağmen, 30. dakikadan itibaren, Tayler’i anlatırken onun bir sinema yapımcısı olduğunu anlatmasıdır (Filmin sadece bu iki dakikalık bölümünde Tayler’in bir sinema yapımcısıdır). Aşağıdaki ifadeler 30. dakikadan sonra aynen filmde geçmektedir: “Sinema filmleri tek bir makarada olmaz; birkaç makarada olur ve bir kare bittiğinde diğer makaraya geçerken birisinin düğmeye basması gerekir. O an geldiği zaman projektörleri değiştirir ve film devam ettiği için kimse bir şey anlamaz. Çünkü bu iş beraberinde birçok ilginç olanak da sunuyor. Bütün aile filmlerini kare kare görmüştür. Yani izleyici cesur köpek ile ünlü bir şahsiyeti aynı perdede izlerken neler gördüğünü bilmez. KİMSE GÖRDÜĞÜNÜ BİLMİYOR AMA GÖRÜYOR” der ve sorar: “ACABA KAÇINIZ ONU İŞ BAŞINDA YAKALAYABİLİRSİNİZ?” Adamlar yaptıkları işi aynı filmde hem de anlatıyorlar… 25. karenin uygulandığı tek filmin bu olmadığını, bunun sadece benim üzerinde çalışıp gerçekten 25. kareleri yakaladığımı tekrar ifade etmek istiyorum. Amerikan film şirketleri ve diğerlerinin 1950’li yıllardan beri bu tekniği bildiği düşünüldüğü zaman, ortaya çıkan tablo bilmiyorum sizleri de ürkütüyor mu? Bizim ülkemiz açısından üzücü olan durum ise kendi izlediğimiz ya da çocuklarımıza izlettiğimiz her dizi ve filmde bilinçaltımıza, o yapımcıların kendi düşünce, inanç ve yaşantılarına göre vermek istedikleri her mesajı direkt subliminal mesajlarla bilinçaltımıza yerleştirmiş olmalarıdır.

“Görsel Materyaller” başlığı ile bir sonraki ay kaldığımız yerden devam edeceğiz. 39 2011 Ekim


MAKALELER

Tuz, Sirke Ve Yağda

Sağlıklı-Sağlıksız Ayırımı! F. Nihal DOĞAN / Sağlık ve Doğal Beslenme Editörü. Geleneksel Yöntem/Doğal Sirke Üreticisi

T

uz, sirke ve yağ… Sofralarımızın muhteşem üçlüsü, salatalarımızın vazgeçilmez katığı, sağlıklı yaşamın gizli anahtarı… Peki, her tuz, sirke ve yağ sağlıklı mı? Bazı uzmanlar tuz için “ beyaz zehir” diyor. Bazıları “tuz olmadan yaşam olmaz” diye vurguluyor! Yağ konusunda da bildiğimiz gibi sağlıklı ve sağlıksız yağlar ayrımı var. Sirkede ise yapay ve doğal farkı! Ne acı değil mi? Aynı adı taşıyan gıdalarımız artık iki farklı dünyanın ürünü gibi… Bir doğru var, bir de yalancı. Tıpkı insanlar gibi… Kim bilir, beklide insanların hileleri, harama yol vermeleri, yalanları ve umursamaz, sorumsuz davranışları sonucu bu sahte gıdalar başımıza musallat olmuş olabilir mi? Peki, helal ve temiz peşinde koşan, hem tabiatı hem de sağlıklarını korumaya çalışan insanlar ne yapacak? Bence öncelikle alışverişlerimizi sorgulamak, atalarımızın yediği yemekleri ve yeme nedenlerini araştırmak, yediğimiz bir gıdanın ardından vücudumuzun verdiği tepkilere kulak vermek iyi bir başlangıç olabilir. İnanın, insan arayınca halen büyükşehirlerde de kolaylıkla sağlıklı yiyecek bulabiliyor. Öncelik en çok tükettiğimiz, sofralarımızın olmazsa olmaz gıdalarında olmalı. Su, tuz, yağ ve sirke gibi…

Bedeninizde tuz olmasaydı hiçbir şeyi Mide bulandırıcı adam-döndü köşeyi, düşünemeyeceğinizi biliyor muyduKeşfedince Sodyumu, nuz? Nefret kapladı toplumu Doğada var olan doğal tuz’da 84 element bulunuyor, insan bedenindeki tuz Sir Humprey Davy kendini yetiştirmiş da aynı doğadaki tuz gibi 84 elementten bir kimyacı ve 1807’de dünyada en sık oluşmakta. Tabiat aslında doğal olan rastlanan yedinci element olan sodyum her şeyde ihtiyaçların tamamını sağlı- dâhil bir dizi elementi ilk kez elektroliz yoluyla ayrıştıran bilim adamı. Yani yor! Sodyumun babası diyebiliriz. BugünBedeninizde tuz olmasaydı hiçbir şeyi kü modern tıp tuzsuz beslenmemizi düşünemeyeceğinizi biliyor muyduöneriyor. Bildirilen tuz rafine edilmiş nuz? NaCl’dür. Ve gerçekten de bu söz koEskiden beri yemeklere konulan tuz, nusu ‘Sodyum Klorür’den mümkün olaslında düşünme yetisine sahip olabil- duğunca az almalıyız. Normalde günde mek için konuluyordu. Yani, bütün dü- 0,2gr. tuz almalıyız. Ancak, günlük yeşüncelerimiz ve bunların kaynağı, su ve diğimiz rafine gıdalardan istemeyerek tuza bağlı. Burada daha sağlıklı olmak günde 12 gr. kadar tuz almış oluyoruz. için değil, daha şuurlu olmak için belirli Beden, ancak belirli bir dereceye kadar bir suyu içmeniz veya tuzu yemeniz söz hücre suyunu nötralize etmek için kurkonusu, çünkü şuurlu olursanız, otoban edebilir, çünkü daha fazlası ödem matik olarak daha sağlıklı olursunuz. oluşumuna sebep olur. Bunlar, hazır Biyofiziksel olarak baktığımızda tuz, gıdalarla almış olduğunuz diğer inorgatüm enformasyonu alabiliyor ve bi- nik cüruflar için mükemmel bir çöplük yokimyasal olarak da tüm bedenimi- olarak hizmet eden su dokularıdır. Ve zi dengede tutan elektrolit dengemizi birdenbire ağırlaştıkça ağırlaşırsınız. koruyor. “Doğal tuz ile Rafine tuz ara“Size tavsiyemiz: kendinizi rafine edilsındaki farklara baktığımızda aslında, miş ürünlerden ve insanlardan koruyuaklımıza takılan birçok sorunun cevabı nuz”. ortaya çıkıyor”. Prof. Dr. Ahmet Aydın, 7’den 70’e Taş Mark Kurlansky’ın İnsanlığın Tuzlu Devri Diyeti kitabında konuyu alanında Tarihi kitabında ‘Sodyumun Nefreti’ uzman bir hekim gözüyle şöyle açıkbölümünde, 1875 – 1956 arasında yaşalıyor: “Kalitesine ve miktarına dikkat mış Britanyalı yazar Edmund Clerihew etmek şartı ile tuz düşmanımız değil Bentley tarafından taşlama olarak kaletam tersine kadim dostumuz. Tuz hame alınan dörtlük dikkat çekici: yatın vazgeçilmez unsuru, çünkü onsuz Sir Humprey Davy, hayat mümkün değil. Dünyanın dörtte 40 2011 Ekim


üçü denizlerle kaplı. Biliyorsunuz deniz suyu tuzlu. İnsan vücudunun da üçte ikisi su ve tuz. Suyun damarlarımızda ve hücrelerimizde durabilmesi tuz olmadan olmuyor. Tuz ayrıca sinirlerimizin iletisini sağlıyor, kaslarımızı kasıyor, çeşitli besin maddelerinin hücre içine girmesini sağlıyor. Tuz olmadan hiçbir şey düşünemiyor ve hareket edemiyorsunuz. Doğal tuzun %84’ü sodyum klorür; geri kalan %16’lık bölümünü lityum, fosfor, selenyum, magnezyum, kalsiyum, vanadyum gibi doğal mineraller oluşturuyor. Doğada bulunan 94 elementten soy gazlar hariç tüm elementler (84 element) doğal tuz kristalinde mevcut. İnsan bedeni de tuz gibi 84 elementten oluşmakta. Yani doğal tuz mineral ihtiyaçlarımızın tamamını sağlıyor! İşin kötü yanı doğal tuz dışında bazı doğal mineralleri alacağımız doğru dürüst bir kaynak yok. Bu mineraller kaynak suyu ve maden sularında da bulunuyorlar ve sağlığımız için çok önemliler. Sadece bir örnek vermek istiyorum; ABD’de Texas’ta lityumdan fakir suların içildiği bölgelerde cinayet, hırsızlık, soygunculuk, tecavüz ve intihar olgularının daha çok görüldüğü saptanmış. İşte bu yüzden “doğal-işlenmemiş tuzlar” ile “rafine beyaz tuz” birbirine hiç benzemiyor.”

Tuz ve endüstri Dünyadaki tuz üretiminin %93-94’ü direkt olarak endüstriye gidiyor. Onsuz ne plastik, soda, yumuşatıcılar, deterjanlar, ne de yağlar, üretemezdik. Kimyasal ayrıştırma işlemleri için ise sadece NaCl gerekli. Bu işlemler için doğal tuzun içindeki diğer elementler kimyasal reaksiyonları etkileyeceğinden önce rafine işlemleri ile diğer maddeler ayrıştırılıyor ve geriye sadece NaCl kalıyor. Bu işlemler için ayrıştırılan tuz’dan

endüstride kullanılmayan %6’lık kısım da gıda sektörüne aktarılıyor. Bu yüzden de eskiden uğruna savaşlar verilen tuz, diğer adıyla beyaz altın, artık çok ucuza her yerden elde edilebiliyor. Ama elinize geçen tuz artık gerçek tuz değil, elinizde bir artık mahsul tutuyorsunuz. Bu da yoğun agresivitesinden ve fiyatından dolayı gıda sektöründe gıdaları uzun süreli muhafaza etme işleminde, konserve işleminde kullanılıyor ve tüm hazır gıdaların uzun ömürlülükleri bu şekilde sağlanıyor. Kalan bir kısım da yemek tuzu olarak sofralarımıza geliyor.

Rafine tuz ve kimyasal katkılar Sofra tuzlarına ayrıca bazı maddeler ilave ediliyor. Bunlardan biri iyot minareli. Yemek tuzlarına iyot eklenerek vücudun ihtiyacı karşılanmak isteniyor. Almanya’da iyot tuzlara eklenmeye başladıktan sonra hastalıkların oranı %28 arttığı da gözlenmiştir. Kalp çarpıntıları, kalp ritm bozuklukları, yorgunluk, konsantrasyon eksiklikleri, uzun süre iyileşmeyen yaralar, kronik akne gibi rahatsızlıklarda artışlar mevcut. İyot alımı ile bedeninize yüksek agresivitesi olan bir metal daha almış oluyoruz. Yemek tuzlarına bir de flor ilave ediliyor. Tuzlarınıza bir de flor ilave edildiğinde, irade gücünüz tamamen zayıflıyor. Tuza, kimyasal isimleri çok fazla yer tutacağından üzerinde hiçbir zaman yazılmayan ve zaman zaman harfler ve rakamlarla kısaltılan (E-530, E-533, E 550 gibi) maddeler de ilave ediliyor. Mesela sofra tuzunun iyi serpilebilmesi için alüminyum hidroksit ilave ediliyor. Ve bu tuzu çocukluğunuzdan itibaren yiyorsanız, Alzheimer hastalığına yakalanma şansınız da yüksek. Beyninizde sinir iletişim hatlarında içtepiler iletilemedikçe, adınızı bile hatırlayamazsınız.

41 2011 Ekim

Doğal tuzun gücü Ve siz tekrar gerçek doğal tuz almaya başladığınızda, bedeninize ihtiyacı olanı, eksik olanı sağlayarak kendinizi canlandırırsınız. Fiziksel veya manevi şekilde biriktirdiğiniz her şey önce tekrar ortaya çıkar, bundan dolayı önce ağrınız olan yerinizde iltihaplanma oluşur ve ardından iyileşme gerçekleşir. Burada enteresan olan bedenimizin asit-baz dengesini tuzun sağlıyor olması. Normal koşullarda bedenimizde %70 baz ve % 30 asit olmalı, fakat gıdalarımızın endüstriyelleşmesinden dolayı bu denge %80 asit - % 20 baz’a doğru kaymış durumda.

Tuzun sırrı Bedeninizde herhangi bir dokunun strüktürel yapısı değişmeye başlamışsa, orada kanser oluşacaktır. Bunun için yine üst nano metrekarede bulunan belli bir dalga boyuna ihtiyacınız var. Bunu da dışarıdan tuz kristal lambaları ile yapabilirsiniz. Havada dengeli bir iyon potansiyeline ihtiyacımız var. Tuzun titreşim frekansı aynı bizim bedenimizin frekansı gibi olduğundan, tuz kristal lambaları bu konuda çok önemli görev yapmakta. Örneğin bizim beynimizin elektriğini ölçtüğümüzde 8 Hertz civarındadır, aynı frekansı tuz lambalarda vermekte. Televizyon seyrederken 100 – 160 Hertz civarında frekanslara maruz kalıyorsunuz.


MAKALELER

Bu yüzden uzun süre televizyon seyrettiğimizde sinirli olmamız kaçınılmaz. Bedeniniz televizyon ve bilgisayarla doğal elektriğinin 20 misli frekansa maruz kalıyor. Bunun yaptığı tahribatı siz düşünün. Tuz lambaları ile bu durumu düzeltmek mümkün. Artık bugün sadece tuz kristalin yapısından dolayı radyasyonu nötralize etmek mümkün olduğunu biliyoruz. Örnek verirsek; atom çöpü olan radyasyon artıkları tuz depolarında saklanıyor. Bu da tuz’un sırrı, bu sır da onun geometrik şeklinde saklı.

Evet, sirke ile hem tuzunuzu test edebilir hem de sağlıklı bir ömür sürebilirsiniz. Tabii öncelikle unutulmaya yüz tutmuş sirke kültürümüzü tekrar canlandırmak gerekiyor. Çünkü market raflarındaki yapay sirkeler insanı sirkeden de uzaklaştırıyor.

Günümüzde sirkenin doğal tadının unutulması ve pek tercih edilmemesinin ana sebepleri; fabrikasyon yöntemler ile üzüm veya elma gibi meyvelerin çok kısa sürede fermente edilmesi, içerisine mayalama amacı ile E260 olarak tanımlanan asetik asit konulması, koruma amacı ile –ki hakiki sirkenin koruyucuya ihtiyacı olmaz!- E223 olarak Çankırı tuz mağaraları tanımlanan antioksidan-sodyum metaÜlkemiz doğal tuz kaynakları bakı- bisülfit katılması, ayrıca bu tür işlemmından zengin bir ülke. Çankırı, Iğdır, lerle üretilen sirkelerin çoğunun kükürt Kastamonu gibi illerimizde tuz mağa- dioksit içermesidir. raları bulunuyor ve buralardan çıkan Fabrikasyon yöntemlerle üretilen sirkristal kaya tuzları doğal tuz olarak kelerin her zaman aynı renk, tat ve kotanımladığımız, tabiatın bize hediyesi kuda olmasının sebebi de bunlardan olan tuzlar. Çankırı Tuz Mağarası yak- kaynaklanmaktadır. Zaten alacağınız laşık 5000 yıldır yararlanıldığı tahmin her üründe düşünerek ve sorgulayaedilen Türkiye’nin en büyük kaya tuzu rak karar verirseniz, kısa sürede yapay rezervlerinin bulunduğu bir yer. Yurt ürünlere karşı korunma kalkanını oluşdışında buraya benzer mağaralar astım, turabilirsiniz. depresyon, ruhsal ve psikolojik bazı rahatsızlıklar, tansiyon vb. birçok hastalığın tedavisinde kullanılmakta. Bu- Sirke bağırsak için çok faydalı bir radaki Kaya Tuzu yataklarının Hititler probiyotiktir zamanından beri kullanıldığı tahmin Sirke, fermantasyon ürünü olduğu için edilmekte. bağırsak florasında bulunan probiyoNot: Hangi tuzu kullanıyorsanız kul- tikleri artırır. Probiyotikler, bağırsak lanın önce tuzunuzu test edin, sonra florasında bulunan faydalı bakterilerkarar verin. Yarım çay bardağı hakiki dir. Probiyotiklerin, bağışıklık sistemini üzüm sirkesi içine 1 tatlı kaşığı tuz atın. güçlendirmek, salgıladıkları enzimlerle 5-10 dakika kadar bekleyin. Sirke yeni yiyeceklerin hazmını kolaylaştırmak, açılmış gazlı içecekler gibi aşağıdan yu- vitaminlerin (K, B12, biyotin, niasin vb) karı doğru köpürmeye başlıyor ve bir sentezini yapmak, bağırsak duvarını süre sonra bulanıklaşıyorsa o tuz doğal zararlı maddelerden korumak ve bağırsak geçirgenliğini azaltmak, toksinlerin değildir. (zararlı maddelerin) kan dolaşımına geçmesini engellemek, gastrointestinal Sirke gerçekten evdeki eczane semptomları (reflü, ishal, kabızlık vb)

42 2011 Ekim

azaltmak, besin alerjilerini ve ekzemayı önlemek, depresyonu azaltmak (triptofan), kronik enflamatuvar (iltihabi) hastalıkların ve kanserin oluşumunu engellemek gibi pek çok yararlı etkileri vardır.

Eskiler sirkeyi ne için kullanmış? Sirkeyi ilk keşfeden Babil halkıdır (MÖ.2000). Modern tıbbın babası Hipokrat (MÖ.460- MÖ.370) yaraları tedavi edebilmek için sirkeyi ilaç olarak kullanmıştır. Ünlü Kartacalı komutan ve askeri strateji dehası olan Hannibal (MÖ.246- MÖ.183), savaşta ordusunun yolunu açabilmek için kayaları sirke ile parçalamıştır. Romalı lejyonerlerin sirkeyi şifa bulmak için içtikleri saptanmıştır. Roma çağında zehirlere karşı uzunca zaman boyunca sirke kullanılmıştır. Sirke eskiden nefes açıcı olarak, deri hastalıklarında, ateş düşürme ve susuzluğu giderme gibi amaçlarla kullanılırdı. Halk arasında sirkeli ve şaraplı sarmısak terkipleri kullanılır ve Fransa’da “vinaigredes quatres voleurs” (dört hırsız sirkesi) adıyla bilinirdi. Sirke fermentasyonu insanlar tarafından çok eski yıllardan beri tanınmış olan bir fermentasyondur. Eskiden uzun süren deniz yolculuklarında, gemicilerde görülen iskorbüt hastalığını önlemek amacıyla ve Birinci Dünya Savaşı’nda ise yaraları iyileştirmek için “sirke” kullanılmıştır. Eski tıp kitaplarındaki bilgilere göre hakiki sirke içildiği zaman; • Safrayı giderir, • Yemek iştahını keser, • Hazmı kolaylaştırır, • Vücudu zayıflatır • Müzmin öksürük ve nefes darlığında faydalıdır,


lerinden önce zeytinyağlı sirkeli salata tüketmek çok önemli. Çünkü zeytinyaHakiki sirkenin yemekle beraber veya ğı şekerin emilimini azaltırken, sirke yemeklerden sonra alınırsa hazmı kokandaki şekerin yükselmesine engel laylaştırıcı etkisi bulunuyor. Günümüzoluyor... de salataya sirke koyularak tüketiliyor, bu da çok doğru bir yöntem. Eski tıbba göre salatalar hazmı zor yiyeceklerdir, Yağlar neden beslenmemizde çok bu sebeple o dönemde mide sağlığı için önemli? yiyecekler genellikle pişmiş olarak tüZeytinyağı sadece şekerin emilimini ketilmiş. azaltmakla kalmıyor, hem yüksek bir enerji kaynağı hem de birçok hormon, Sirke safrayı azaltır, iştahı keser hormon benzeri yapılar ve hücre zarlarının yapısında bulunuyorlar. Mesela ve vücudu zayıflatır erkeklik hormonu testosteron, kadınlık Yemeklerden önce bir miktar sirkeli su hormonu östrojen, D vitamini, safra içmek iştahı kesiyor çünkü safrayı azalasitleri kolesterol olmadan sentezlenetıyor. Sirke vücuda alındığı zaman kamiyorlar. Birçok önemli vitamin (A, D, raciğer safra imal etmiyor. İştahın çok E, K) diyette yağ olmadan bağırsaktan olması vücutta safranın çok olduğunun emilemiyor. Bu nedenle yağların diyetiişareti! Safra yapıcı gıdalar tüketildiği mizden çıkartılması ya da kısıtlanması, zaman karaciğer safra üretip öd kesevücut sistemlerinin işlevlerini olumsuz sine gönderiyor, öd kesesi de mideye etkiliyor. Çocuklarda ise büyüme ve gegönderiyor ve midede açlık hissi uyanılişmeyi büyük ölçüde bozuyor. yor. Yedikçe açlık hissi uyandıran hazır gıdaların çoğunu safra üretici olarak ör- Ancak günümüzde sağlıklı yağ bulmak için hem araştırmak hem de yağı bulup nek gösterebiliriz. aldıktan sonra doğru tüketmek gerekiMüzmin öksürük ve nefes darlığında yor. Bu konuda doğru bilgi sahibi oleski hekimler sirkenin faydalı olduğunu mak isterseniz sizlere Prof. Dr. Ahmet ifade etmişler her ikisi de akciğerle ilgili Aydın’ın 7’den 70’e Taş Devri Diyeti yani eski tıbba göre sirkenin akciğerler (Hayykitap, 2010) ve Prof. Dr. Canan üzerinde olumlu etkisinin olduğunu Efendigil Karatay’ın Karatay Diyeti söyleyebiliriz.” (Hayykitap, 2011) kitaplarını okumanıAyrıca, özellikle öğlen ve akşam yemek- zı tavsiye ederim. • Zehirlenmelere karşı ısıtılarak içilir.

43 2011 Ekim

Bu kitapları okuduktan sonra siz de göreceksiniz ki sıvı yağ olarak tüketebileceğimiz en güvenli yağ zeytinyağı. Ben burada zeytinyağı konusunda özellikle ev hanımlarında yerleşmiş yanlış bir takıntıdan bahsetmek istiyorum. “Sızma zeytinyağı yemeklerde kokuyor, çok ağır oluyor. Hem zeytinyağı ile kızartma olmaz. Onun için rafine yani riviera zeytinyağı kullanıyorum.” İşte halk arasında yerleşmiş bu tip düşünce ve önyargı bence çok yanlış. Çünkü, riviera zeytinyağında birçok ısıl işlemden geçtiği için faydalı olan vitaminlerin çoğu yok oluyor. Bu sebepler zeytinyağında en doğru tercih, soğuk baskı ve sızma olan yağlar. Zeytinyağı alırken şu noktalara da dikkat etmek lazım: Adi plastik kaplarda tutulan zeytinyağı, plastik hammaddesini kolaylıkla çözebilir. Temelde petrol ürünü olan bu maddeler ciddi kanser riski taşıyor. Zeytinyağını satışını yapan market veya mağazalardan almak gerekiyor. Sokaktan ya da pazardan güneş altında satılan yağlar tercih edilmemeli! Çünkü zeytinyağı çok hassas; güneş ışığı ve ısıya fazla dayanamıyor. Tercihen koyu renkli cam şişede olmalı, ışık geçirmemeli, ağzı sıkıca kapatılmış ve her kullanımdan sonra kapatılabilecek şekilde kapak takılmış olmalı.


KÜLTÜR-SANAT HABERLER

Yorulmak Bilmeyen Bir Kitap Doktoru:

Dr. NEVZAT KAYA Yıllarca biriktirilmiş nadide bilgilerle dolu bir ömrün birkaç saatliğine damıtılmasından ibaret olan söyleşi boyunca, dış görünüşündeki intizamdan ifadelerindeki nezakete kadar bütün davranışlarında bir âlim insanla karşı karşıya olduğum hissini yaşadım. Sohbetin orta yerinde duraklaması ve uzun sayılabilecek bir sessizliğe durması bile çok şey anlattı bana. Kütüphanenin arka bahçesindeki ağaçların hışırtısı ve kitapların kokusu uzun müddet sohbetimize karıştıysa da muhabbettin koyuluğunda bir müddet sonra onlar da duyulmaz oldular. Röportaj: Adalet Canlı AKBAŞ Fotoğraf: Kadir Metin AKBAŞ

Hocam “Nevzat KAYA” kimdir? Nevzat KAYA, 1941’de, Artvin Yusufeli’nin Tüngez yeni adıyla Bakırtepe köyünde doğmuş ve beş sınıflı bir ilkokulda öğrenimini tamamladıktan sonra birkaç yıl boş gezmiş, köyde çiftçilik yapmıştır. 1958’de Erzurum İmam Hatip Okulu’na gelmiş, imam Hatip Okulunu Trabzon’da bitirmiştir. İmam hatip okulu bittiği zaman hiçbir üniversiteye gitme hakkımız yoktu, kimin ne yapacağı da belli değildi, biz ise sadece okuyorduk, iyi bir vatandaş olmak için okuyorduk. Yıl? 1957’de başladık, 1964’te bitirdik. Üniversiteye gitmek için Erzincan’da bir lise okudum, lise mezunu oldum, sonra imtihanlara girdik. O yıllarda imtihana girmenin, üniversiteye kaydolmanın usulleri değişikti. Her fakültenin kapısında ilanlar asılıyordu, şu puanla talebe alınır diye, sizin puanınız oraya denk düşmüşse kayıt yaptırıyordunuz. İl il geziliyordu yani… Evet. Fakat ben Anadolu’da yetişmiş bir 44 2011 Ekim


Osmanlı’nın yerleşim birimi camidir. İki yüz aile bir yere gelip bir yerde konakladığı zaman onların orta noktasına bir cami yapılır. Bütün müesseseler camiden neşet etmiştir. Bunların en belirgin müesseselerinden birisi medrese birisi de kütüphanedir. Hatta adliye de camiden doğmadır. Hastane de. insandım. İstanbul’a, Ankara’ya gitmek çok güçtü benim için. Ufkum çok dardı. Daha sonra İstanbul’a giden arkadaşlarımdan aldığım cesaretle ikinci sene tekrar imtihanlara girdim ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ne kaydımı yaptırdım. Sonra orayı bitirdim dört yıl. Bir taraftan da Erzincan’da vazife almıştım. Beykoz Müftülüğü’nde katiplik yaptım. Okulu bitirdikten sonra bir sene Paşabahçe Lisesi’nde tarih öğretmenliği yaptım. Askerden sonra kütüphaneye başladık. Atıf Efendi Kütüphanesi’nde başladınız… Evet Atıf Efendi Kütüphanesi’nde başladım sonra Ragıp Paşa Kütüphanesi’ne baş memur olarak geçtim. Sonra Atıf Efendi Kütüphanesi’ne müdür olarak, daha sonrasında Süleymaniye Kütüphanesi’ne müdür muavini olarak atandım. 24 yıl Süleymaniye’de çalıştım. Son on yıl müdür olarak çalıştım ve 1992’de emekli oldum. Şu anda İlim ve İrşat Vakfı Kütüphane Müdürlüğü görevine devam ediyorum. Rabbim daha uzun ömür versin inşallah Hocam. Süleymaniye’ye yolunuzun düşmesi, öğretmen olarak atanamamanızdan sonrasına denk geliyor değil mi? Bir nevi öyle. Bilinçli olarak kütüphanede başlamadım. “Takdir-i Huda kuvve-i bazu ile dönmez, / Bir şem’a ki Mevla yaka, üflemekle sönmez.” Benim kütüphaneye gitmem mümkün değildi. Çünkü kütüphaneleri kimselerin uğramayacağı yerler olarak tanıyordum. Halbuki ben üç basamak birden çıkarım, çok hareketli insanım. Hala bu mesela öyle. Beni tanıyanlar böyle tanırlar. Ama duydum böyle böyle bir yer var. Çaresizdim, öğretmenliğe gidememiştim çünkü. Peki Hocam istemeyerek başladığınız kütüphanelere dair algınız daha sonra değişti mi? Kesinlikle. Kütüphanecinin sabahtan akşama kadar masa başında oturduğu algısının ne kadar yanlış olduğunu gördüm. Süleymaniye Kütüphanesi’nde sizin gününüz nasıl geçiyordu hocam? Kütüphanedeki insan kendini her zaman

aktif durumda bulmayabilir. Bazen öyle olur ki bir günde hiç kimse gelmez kütüphaneye. Bazen olur on kişi, yirmi kişi, otuz kişi gelir, bıkarsınız. Kütüphaneci sabah geldiğinden itibaren boş olmaması lazım kütüphanesinin içinde ne varsa karıştırması lazım. Çünkü kütüphane içerisinde bulunan bilgiyi en kısa yoldan gelen okuyucuya vermek kütüphanecinin görevi. Kütüphanede bilgiye en kısa şekilde ulaşmanın yolu bu mudur hocam? Benim için üç tane yol var, dördüncüsü kesinlikle yok. Bir, kartoteksler yani kitap fişleri. Kartoteks kutularının iyi kullanılması gerekir. Bir kütüphaneye gittiğinde kartotekslere ne kadar ehemmiyet verilmiş, ne kadar düzgünse o kütüphane o kadar mükemmeldir. İkincisi, katalog kullanmak. Üçüncü yol ise bilen birisine sormaktır. Süleymaniye Kütüphanesi’nin ülkemiz ve dünya kütüphaneleri arasındaki yeri nedir? Çok güzel! Ben Türk-İslam ana kaynaklarını iki kısma ayırıyorum. Birisi kağıt üzerinde olanlar, diğeri kağıt dışı malzeme olanlar. Kağıt dışı malzeme olanlar, mermer üzerinde, tahta üzerinde, demir üzerinde yazılmış olan şeyler. İşte kubbeler, camiler, kitabeler, mezar taşları, vesaire. Bunlar çok önemli kaynaklar ve en doğru kaynaklar. Hiç şaşmaz kaynaklar. Bunun dışında kağıt olanlar var. Kağıt olanları da iki kısma ayırıyorum. Evrak üzerinde olanlar Bakanlık arşivinde, kitap üzerinde olanlar da Süleymaniye Kütüphanesi’nde. Çünkü Süleymaniye Kütüphanesi, Osmanlılardan kalma 114 tane kütüphanenin bir araya gelmiş şekli. Süleymaniye’de şu anda Osmanlılardan kalma 114 kütüphane ayrı, sonradan gelen bağışlarla 130 tane koleksiyon var. Yani 130 ayrı Hacı Selim Ağa Kütüphanesi var, 130 ayrı Köprülü Kütüphanesi var. Süleymaniye Kütüphanesi böyle bir yer. Kütüphanecilik hususunda duayen isimler var. Şehit Ali Paşa, Hacı Beşir Ağa gibi. Bunların kütüphaneleri de Süleymaniye’de yer alıyor mu? Bu

isimler

kütüphanecilik

45 2011 Ekim

anlamın-

da çok iyi iş yapmışlar. Süleymaniye Kütüphanesi’ne bu isimlerin kitaplarını iç içe değil ayrı kütüphaneler şeklinde konulmuş. Şehit Ali Paşa’nın konağının içerisinde bir katında kütüphanesi var. Vefa Lisesi ile Şehzadebaşı Camii arasında, Vefa Lisesi’ne bitişik bir kütüphanesi var. Kütüphane hala ayakta, şu anda duruyor. O kitaplar şu anda Süleymaniye Kütüphanesi’nde. Beylerbeyi yalısında da bir kütüphanesi var adamın. O dönemde demek ki yalıda, yazlıkta da insanlar kitap okuyorlarmış, ihtiyaç varmış. O zamanın insanı okuyormuş, fakat şimdiki insanlar kitap okumuyor. Şimdi bunlara da para verirken en çok ücreti, Şehzadebaşı Camii’ndeki kütüphane olarak, halka açık olarak, bina olarak, müstakil olarak yaptığı içerisindeki memura en çok parayı ona veriyor. Mesela 20 akçe veriyor bir günde oradakine, 15 akçe konağındakine veriyor. Fakat 6 akçe yalıdakine veriyor. Yoğunluğa göre ücret değişiyor. Peki Hacı Beşir Ağa kütüphanesinde durum nasıl. O da öyle. Vilayetin karşısında Hacı Beşir Ağa külliyesi vardır, güzel bir külliyedir. Hacı Beşir Ağa’nın bir kapısı camiye açılan kütüphanesi vardır. Eyüp’te, Balkanlar’da, Medine’de de kütüphaneleri vardır. Medine’deki kitaplarını görme fırsatı buldum. Eyüp’teki kütüphanesine hafızı kütüp alırken, hafızı kütübün müderris olması şartı koyuyor. Ona daha fazla maaş veriyor. Kütüphanesinde hem kütüphanecilik yaptırıyor, hem ders verdiriyor. Vakfiyesinde yazılı bunlar. Hacı Beşir Ağa kütüphanesinde kitapların çok tatlı bir bordo rengi vardır. Medine’ye gittiğimde kütüphaneye gittim. Arif Hikmet Bey kütüphanesini sordum, falan yerde dediler. Kitaplarına baktım, daha başka kitabınız var mı dedim, beni aşağı indirdiler. On iki bölüm, küçük, Türklerden kalma kütüphaneleri oraya toplamışlar. Hacı Beşir Ağa’nın bir kütüphanesinin var olduğunu biliyordum ben orada. İçeri girer girmez şu kitaplar Hacı Beşir Ağa’nın kitapları dedim, çünkü kitaplar dış yönüyle aynısıydılar. Hakikaten yanına gittim öyleydiler. Hacı Beşir Ağa öyle kitap sevenlerden birisiydi. Bunun dışında


KÜLTÜR-SANAT

günümüze gelelim; “Nuri Arlases” var. Nuri Arlases’i sizinle ayrı bir konuşma yapalım olur mu, dev bir adam. Süleymaniye Kütüphanesi’nin toplanma süreci nasıldır? Osmanlı’nın yıkılış sürecine denk geliyor galiba? Elbette. Devlet artık 1900’lerin başında iyice zayıflamaya başladı. Balkanlar’dan dönüş süreci… Sürekli arazi kaybediyoruz. Arazi kaybetmek sadece toprak kaybına tekabül etmiyor. İktisaden bir çöküşü de beraberinde getiriyor. Yazma eser kütüphanelerinin bakımı yapılamayacak bir duruma geliniyor. Bu sebeplerle 1918’de Vakıflar Nezareti bir heyet kuruyor ve geri dönüş sürecinde perişan olan bu kitapları toplatmaya karar veriyor. Yavuz Selim Camii’nin bahçesinde toplamaya karar veriyorlar. Kitapların buraya sığmayacağı anlaşılınca da Süleymaniye Medresesinde karar kılıyorlar.

Eyvallah. Kütüphanenin elbette çok büyük bir getirisi var, fakat dolaylı ve çok uzun yatırımlı bir gelir. Kütüphaneciliğin görünürde hemen getirisi olmadığı için, devlet adamları kitaplardan ziyade bol gelir getiren işlerle meşgul oluyorlar. Kütüphaneye az eleman alınıyor, az alındığı gibi nitelikli kişiler de alınmıyor. Yetişmiş adam işe alınırsa bire yedi verir. Yapmıyorlar. Bütün ülkelerde böyle, bizde de böyle. İnsan kütüphaneyle birlikte bir medeniyetin tüm tarihini de öğrenmiş oluyor, hatta onu yaşıyor. Sizinde bunca yıllık kütüphanecilik hayatınızda bunun etkisi büyük olmalı..

lif kitap yazdığı zaman kitaptan bir tane daha çoğaltıyordu, onu camiye koyuyordu. Müslümanlar okusun diye. Böyle bir gelenek vardı. 14. asırdan sonra Avrupalıların kitaplarında filigran dediğimiz damgaları görürsünüz. Bu damgalar o kâğıdın ya da kitabın hangi fabrikanın ürünü olduğunu gösterir. Onların niyeti kendi fabrikalarının tezgâhlarının propagandasını yapmaktı. Onların niyeti para kazanmaktı. Müslüman’ın niyeti para kazanmak değil. Müslüman’ın niyeti Allah rızası için ilme hizmet etmektir. Hem müellif ilme hizmet için altın değerindeki eserden iki nüsha yazıyor, bu çok önemli.

Elbette. MÖ 4000 yıllarında yazı icat edildi. Düşündüklerimizi aktarabilmemiz için yazının icadı yeterli olmadı, insanoğlu yazıyı derilerin, taşların, kabukların, yaprakların üzerine yazmaya başladı. Sonra parşömen daha da sonra kâğıt icat edildi.

Demek ki yazılan eserden halkın faydalanması için camiye bir nüshasının bırakılması ile kütüphaneler camide kurulmaya başladı.

Böylesine bir yıkılış sürecinde kitaplar kimin aklına geliyor Hocam?

Peki Türk-İslam kültüründe kütüphane oluşumunun seyri nasıldır?

Bugün de olduğu gibi hamiyetli insanlar var elbette. Mesela, Abdurrahim Nazım Efendi var, Sultan Abdülhamit’in bakanlarından birisi. Hicri 1300-1312 yılları arasında, 64 tane kütüphanenin fihristini hazırlattırıyor. Türkiye Cumhuriyeti’nde ise 1980’den sonra, Kültür Bakanlığı katalog çıkarmaya başladı. Senede bir katalog çıkarıp, 30 yılda 30 katalog. Yani alt yapının hiç olmadığı o dönemlerde 12 yıl içerisinde 64 kütüphanenin fihristi çıkarılmış. Böyle insanlar ile bu iş başarıldı işte.

Doğu Asya’da icat edilen kâğıt, altı asır o bölgelerden çıkmadı. Neden bilmiyorum. Altı asır sonra, Türkler ve Çinliler arasında meydana gelen bir muharebeden sonra esir alınanlar arasındaki kâğıt yapımcıları ile Semerkant’ta bir kağıt atölyesi kuruldu. Ve orada ilk defa pamuktan kâğıt yapılmaya başlandı. Müslüman tarihinin ilk kitabı Kuran-ı Kerim. Hz. Ebu Bekir zamanında toplandı. Hz. Osman zamanında ise çoğaltıldı. Sonra Kuran-ı Kerim dışında hadisler yazılmaya başlandı. Toplanan hadislerle Kütüb-ü Sitte meydana geldi. Bir taraftan bunlar yapılırken, bir taraftan da diğer ilimlerle olan münasebetler kurulmaya başladı. 8. asırda kâğıt da Müslümanların eline geçince, kütüphaneler oluşmaya başladı. Bu dönemde bir müel-

gelip bir yerde konakladığı zaman onların orta noktasına bir cami yapılır. Bütün müesseseler camiden neşet etmiştir. Bunların en belirgin müesseselerinden birisi medrese birisi de kütüphanedir. Hatta adliye de camiden doğmadır. Hastane de.

Ülkemizde en çok ihmal edilen şeylerden birisidir kütüphane. Kütüphanede teknik bir ekip gerekli, donanımlı insanların olması ve hızlı bir şekilde düzenleme yapılması gerekli. Kütüphane için en önemli faktör olan düzen yok.

46 2011 Ekim

Evvela caminin içinde. Osmanlı’nın yerleşim birimi camidir. İki yüz aile bir yere

Binbir güçlük binbir emekle kurulan bu kütüphanelerine o dönem halkının ilgisi ne düzeydeydi acaba? Kitap okunuyor muydu? O dönemin insanının kitap okuduğunu şu örnekle daha iyi anlarız. Kütüphane şartlarında, vakıf şartlarında kitapların bir kısmı dışarı çıkmaz, bir kısımda da dışarı çıkar. Dışarı çıkaran kütüphanenin kadrosunda katib-i kütüp denilen bir kadro vardır. Mesela Hacı Selim Ağa Kütüphanesi’nde Kemankeş diye bölüm vardır. Kemankeşin kitaplarının hepsinin üzerinde, bu kitap dışarı verilebilir, iade edilebilir, diye ya-


zıyor. Diyelim ki kitabı istediniz, eve götüreceksiniz. Katib-i Kütüp görevlendirilir. Sizi araştırır, muhtara gider, sizin komşularınıza gider. Bu adam ne yapıyor, bu hatun ne yapıyor, ne iş yapıyor, okuyor mu, buna layık mı? Ondan sonra kitabı size verir. Ondan sonra bir ay, iki, hatta altı ay kitap sizde kalabilir. Yani kitabı okutmak için her türlü kolaylığı sağlıyor. Avrupa, 20. yüzyılın başına kadar hiçbir kitabı dışarı vermezlermiş veya 19. yüzyıla yakın zamanlara kadar. Peki halk hangi kitapları okuyordu? Yusuf Has Hacip’ler, Kaşgarlı Mahmut’lar, Dede Korkut’lar. Onlardan gelen kitaplar var. Kaşgarlı Mahmut kitabı biliyorsunuz Ali Emiri’de, Yusuf Has Hacip’in kitabı Ayasofya Kütüphanesi’nde. Bunlar 12. yüzyıl, 13. yüzyıl kitapları. 14. yüzyıla gelelim, Yunus Emre var. Yunus’un en eski nüshası Süleymaniye’nin Fatih bölümündedir.

10-12 tane padişah kütüphanesi vardır Süleymaniye’de. Sonra hangi kitaplar 14. yüzyılda. Aşık Paşa’nın Garipname’si var, bu 14. yüzyıl Anadolu’nun perişan bir halidir. Hem fiziki eşkıya vardır hem de ruhi eşkıya vardır piyasada. Aşık Paşa birliği tesis etmek için yazmıştır o kitabı, muvaffak da olmuştur. Üç ciltlik bir kitaptır, çok güzel bir kitaptır. Süleymaniye Kütüphanesi’nde Garipname’nin 29 nüshası var zannediyorum. O kadar nüshası var. Bir nüshası hariç, o çok mükemmel bir nüsha, o çok fazla verilmemiş okuyucuya, diğer nüshaların hepsi eskimiş. Benim nazarımda en mukaddes kitap, kullanmaktan dolayı yıpranan kitaptır. Çünkü çok okunmuştur. Aşık Paşa’nın Garipname’sinin tamamı yıpranmıştır. Okunan kitaptır, demek ki okunuyor. Okunuyordu. Bir medeniyet aktarımı, iki tarih aktarımı, üç din tasavvuru aktarımı hepsi kütüpha-

nelerde birleşiyor. Bin yıllık Türk-İslam insanının zihin çilesinin bir arada toplandığı yer de Süleymaniye Kütüphanesidir, ben öyle tarif ediyorum. Osmanlı’da durum buydu, kütüphanecilik gelişmişti ve halktan da teveccüh vardı. Peki şimdi durum nasıl? Okumuyoruz. Okumamız lazım. Bir takım aşık insanların harekete geçmesi lazım, yazıp çizmesi lazım, bir şeyler yapmaları lazım. Bunun başka yolu da yok. Süleymaniye Kütüphanesi aynı zamanda bir kitap hastanesi vazifesi de görüyor mu? Tabi. Ben kendim yapmadım ama nasıl yapıldığını çok iyi bilirim. Kitap doktorluğu için özel bir eğitim almak gerekli. 1950’lerde kitap hastanesi kurulmuştur Süleymaniye Kütüphanesinde. O kuruluş

süreci hala devam ediyor. Süleymaniye’deki en eski eser kaç yıllıktır Hocam? Şehit Ali Paşa da vardır. 1038-1050 yıllık falan. İskenderiye Kütüphanesi’nde bundan on yıl evvel, bin yılını doldurmuş kitaplar hakkında bir sempozyum yapıldı. Oraya ben de gittim. Herkes eserin bin yılını doldurmak için kenarından köşesinden zorluyor. Süleymaniye Kütüphanesi’nde yüzün üzerinde bin yılını dolduran eser var. Hocam e-kitap ve e-kütüphane konularına geleceğim… Süleymaniye Kütüphanesi’nde böyle bir çalışma yapılıyor mu? Gelme. Çok uzun bir konu. Çok büyük imkânsızlıklar içerisinde yazma eserlerin bilgisayara aktarımını gerçekleştirdik. Şu

47 2011 Ekim

anda kütüphane bilgisayarlarından buna ulaşmak mümkün. Fakat bu süreç ayrı bir konuşmanın konusu olur. Peki bu durum, kişinin kitapla veya kütüphane ile kurmuş olduğu ilişkiye herhangi bir zarar verecek endişesi taşıyor musunuz? Kütüphanecilik anlamında, kitaba çabuk ulaşmak açısından ciddi faydaları var. Fakat kitapla aradaki ünsiyetin kurulması ona dokunmakla başlıyor. E-kitapta durum farklı, ona dokunamıyorsun, ardından ne geleceğini bilemediğin içinse ona güvenemiyorsun. Güvenemediğin şeyi ise sevemiyorsun haliyle. Bu sebeple kitaptan vazgeçilmememsi gerekir. Bununla birlikte, ehemmiyetli eserleri ulaşım kolaylığı sağlaması açısından elektronik istasyonlar da oluşturulmalı. Kütüphaneciliğin daha da geliştirilmesi

için yeni projeleriniz var mı hocam? Her mahallede küçük kütüphanelerin oluşması gerektiği kanaatindeyim, her mahallede. Osmanlı’da bu vardı, her mahallede kütüphane vardı. Her çocuğun korkusuzca her saat evinden çıkıp gidebileceği yakınlıkta kütüphaneler kurmalıyız. Vakti ve donanımı olan insanlarla kütüphaneleri buluşturma projemiz var: Mahalle Kütüphaneleri! Her mahallede aşağı yukarı bir dernek var, bu projeyi o mahallenin derneği ve özel idare ortaklaşa gerçekleştirecekler. Bu kütüphanelerin kontrolünü ise muhtarlık sağlayacak. Çok heyecan verici bir proje hocam, umarım biran evvel gerçekleşir. İnşallah.


HABERLER KÜLTÜR-SANAT

Asude Zeynep CÖMERT Uluslararası Sarajevo Üniversitesi Psikoloji

KİTABIN KÜNYESİ Orijinal adı: The Godfather Yazarı: Mario Puzo Çeviri: Özoy Süsoy Yayınevi: e yayınları Sayfa sayısı: 479

B

aba,

1970’li

yılların

en

çok

satan romanıdır. Daha çok film uyarlamasıyla bilinen bu kitap

1969

yılında

İtalyan-Amerikalı

yazar

Mario Puzo tarafından yazılmıştır. Kitap basıldıktan sonra gördüğü ilgiyle yazarın hayatını,

filmi

çekildikten

sonra

da

Hollywood’un o zamanlardaki kötü imajını kurtarmıştır. Baba, Sicilyalı bir mafya ailesinin hikâyesini anlatır. Ailenin lideri Vito Corleone zeki, ileri görüşlü herkeste saygı uyandıran bir karaktere sahiptir. İnsanlara karşılıksız büyük yardımlarda bulunur ve dostluklara çok önem verir. Herkes ona bir saygı ifadesi olan “Don” veya “Baba” diye hitap eder. Sakin gücüyle New York’taki beş önemli mafya babasından biri olmuştur. Ailesinin bu gücünü ve saygınlığını koruması gerekmektedir fakat yaşlanmıştır. Bu nedenle imparatorluğunun kontrolünü üç oğlundan birine verir. Baba, devletin hiçbir zaman adaletli olmadığını düşünür. Hatta ondan yardım istemek için gelen birini kendisinden önce mahkemeye başvurduğu için azarlar. Adamın isteğini ancak onun dostluğunu kabul etmesi şartıyla yerine getirir. Don Corleone ailesinin birçok yasadışı işin yanında asıl işi kumardır. Baba, içkiyi gördüğü gibi kumarı da zararsız bir alışkanlık olarak görür. Bununla birlikte uyuşturucu işine asla girmez. Ona göre uyuşturucu madde kötü bir şeydir. Bu işe girmenin hem insanlara zarar vereceğini, hem de ailesinin rahatını bozacağını düşünür. Kumarı sadece iş olarak görür fakat uyuştu-

rucuyu böyle görmez. Ancak Baba’nın bu tutarsızlığını onun karakteri örter. Kitap bittikten sonra akılda kalan, etkileyici olan gelişen olaylardan çok Baba’nın karakteri oluyor. Onun olaylara sabırlı ve sakin yaklaşımı hayranlık uyandırıyor. “Sevdiğin insanlara ‘hayır’ diyemezsin. Hiç olmazsa sık sık. İşin sırrı burada. Ama hayır demek zorunda kalırsan, bunu ‘evet’ demek dercesine söylemelisin. Ya da onları hayır demek zorunda bırakacaksın. Sabırlı olmalı, zamanı beklemelisin.” “Asla öfkelenme, karşındakini asla tehdit etme. İnsanların mantığına hitap etmeye çalış.” Kitabın büyük bir kısmının gerçeği yansıttığı söylenir. Buna en belirgin örnek New 48 2011 Ekim

York’taki beş İtalyan-Amerikan mafya ailesidir. Kitaptaki iki karakterin de o zamanın tanınmış insanlarından esinlenilerek yazıldığı söylenir. Bu karakterler Johnny Fontane ve Moe Greene’dir. Kitapta Don Corleone’nin şarkıcı ve oyuncu oğlu olan Johnny’nin yaşadıkları, o dönemin ünlü şarkıcılarından Frank Sinatra’nın yaşadıklarından esinlenilerek yazılmıştır. Moe Greene de bir gangsterdir ve onun kitaptaki ölüm şekli, Bugsy Siegel adında gerçek bir gangsterin ölüm şekliyle aynıdır. Filmini izleyenler mutlaka kitabını da okumalı. Ben ikisini de yapmış biri olarak kitabını daha çok beğendim. Heyecan verici, akıcı ve bitirmeden elinizden bırakmak istemeyeceğiniz bir roman.


Esra ÖNAL

F

İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

yodor Mihayloviç Dostoyevski’nin ilk büyük romanı olan ve büyük kitlelere ulaşan ‘Suç ve Ceza’dan

sonra

yayıneviyle

anlaşmasına

göre

25 gün içerisinde bir roman yazması gerekir. Yazar zamanın kısıtlılığı ve iyi bir roman yazma düşüncesiyle bir stenograf tutup kendi kumar tutkusunu ve tutkulu bir aşkını dramlaştırarak bir hamlede ‘Kumarbaz’ adlı romanını tamamlar. ‘Kumarbaz’ yazarın kendi hayatından esinlenerek kaleme aldığı, Avrupa seyahatini, kumar macerasını ve Polin Suslova’ya duyduğu aşkı anlattığı, gerçek hayattan alınmış bir romandır. Başkahramanı Alexey İvanaviç Rusya’dan Almanya’ya gelerek General Zagoriyavski’nin çocuklarına öğretmenlik yapmaktadır, kumar tutkunu ve generalin üvey kızı Polina Alexsandrovna’ya âşık bir gençtir. Polina ise Alexey’i emrinde çalıştırdığı bir köle gibi görür, basit işlerinde onu kullanır ve ona para vererek kendi hesabına kumar oynatır. Generalin Rusya’da zengin bir halası vardır ve herkes mirastan pay alabilmek için onun ölüm haberinin gelmesini bekler. Bir gün hala Babulenka sürpriz yapar ve Rusya’dan çıkar gelir ve herşeyi altüst eder. Gelir gelmez rulet salonlarının nerede olduğunu sorar ve kendisine Alexey yardım eder rulet salonlarını gezdirir. Babulenka rulet oynamak ister ve bir gecede toplam 12 bin florin para kazanır. Elindeki paraları fakirlere, hizmetçilerine dağıtır ve yeğeni generale mirasından hiçbir şey bırakmayacağını açıklar. Diğer günler de elindeki paraları rulete yatırıp her defasında kaybedince tahvillerini satar tekrar oynar fakat yine kaybeder ve Rusya’ya geri döner. Böylece generalin çevresindeki menfaatçiler ortaya çıkar. Polina üvey babasını kurtarmak için iyi bir kumarbaz olan Alexey’den yardım ister ve ona para verip rulet oynamasını söyler. Alexey Polina’ya âşıktır ve onun her dediğini yapma cesaretindedir. Aldığı parayla rulet oynar ve kazandığını Polina’ya verir. Gururundan dolayı Polina’nın kendisine verdiği payı almaz ve aralarında soğukluk başlar. Romanın devamında Alexey’in Paris’te yaşadığı sıkıntılar ve beş parasız kalarak tekrar Ruletenburg’a gelişi ve Mister Astley ile karşılaşması vardır. Alexey

KİTABIN KÜNYESİ Adı: Kumarbaz Yazarı: Fyodor Mihailoviç Dostoyevski Çeviri: Ergin Altay Önsöz: Henri Troyat Önsözü Çeviren: Leyla Gürsel Sonsöz: Gündüz Vassaf Yayınevi: İletişim yayınları Sayfa sayısı: 217 Kapak resmi: Anselm Kiefer

Polina’nın kendisini sevdiğini öğrenir ama kumarı bırakması gerektiğini de. Mister Astley kumar oynayacağını bildiği halde ona biraz para verir ve Alexey o parayla da kumar oynar ve ‘yarın her şey bitecek, yarın!..’ sözleriyle kendini kandırmaya devam eder. Yazarımızın romanında anlattığı kumar bağımlılığının çarpıcı birer örneğini teşkil eden olaylar da baskın özellik hırstır. Kişi yense bile ‘belki daha fazla kazanırım’ hırsıyla tekrar oynuyor. Yine ‘Kumarbaz’ da kumar ve kumar tutkusunun sebepleri açıklanmış, bazen de hangi oyunların nasıl oynandığından ve kumarhanelerin özelliklerinden en ince ayrıntısına kadar bahsedilmiştir. Buradaki kumar oynama mekânı ise Ruletenburg’tur. Burası genellikle kaplıcaların olduğu, zengin müşterilerin gelip eğlendikleri bir tatil mekânıdır. Dünyanın çeşitli yerlerinden gelen pek çok zengin buraya özellikle kumar oynamak için gelmektedir. Gece yarılarına kadar kumar oynanan bu mekânları Alexey şu şekilde anlatır: “Saat ondan sonra rulet masalarının başında yalnız gerçek, gözü dönmüş kumarbazlar kalır. Böyleleri için içmelerde yalnız rulet vardır. Başka bir şey görmez gözleri. Zaten sırf rulet oynamak için gelirler içmelere. Çevrelerinde ne olup bitiyor ilgilenmezler bile. Sezon boyunca sabahtan gece geç saatlere dek oynarlar. Serbest olsa sabaha dek oynamaya bile hazırdırlar. Saat on iki olunca, rulet masası kapanacağı için canları sıkkın dağılırlar. Saat on iki olmak üzereyken baş krupiye ‘son üç oyun baylar!’ diye bildirdiği zaman, ceplerindeki bütün parayı bu üç elde oynamak isterler. En çok da o zaman

49 2011 Ekim

kaybederler kuşkusuz…” Başkahraman Alexey’in kumar oynamasının en önemli nedeni alışkanlıktır. Bunun dışında para sevgisi, yoksulluktan kurtulma, zengin ve itibarlı bir kişi olma ve kumarhanedeki insanların teveccühünü kazanmak gibi duygular, kumarı, Alexey için vazgeçilmez hâle getirir. Yazar “Her şeyde en uç noktaya giderim, hayatım boyunca itidal nedir tanımadım.” İfadesi ile kumar tutkusunun nasıl bağımlılık boyutuna ulaştığına dair psikolojik ipuçları da veriyor. Bu tutkunun geldiği nihai nokta ise roman kahramanı Alexey‘in şu ifadelerinde karşılığını buluyor: “Risk almak için önlenemez bir arzu duydum. Heyecanlar peşpeşe yaşanınca yetmez olup insanı çileden çıkartıyor ve giderek daha da artan dozda heyecan ihtiyacı hissediliyor, ta ki insan bitip tükenene kadar.” Kitabımızın son sözünde ise Gündüz Vassaf, günümüzde yapılan araştırmalarda, risk almaktan hoşlanan kişilerin 17. kromozomlarında bir anormallik olduğunu gösterdiğini söylüyor. Yani psikopatlık yolunda hızla ilerleyen adaylardan birisi de kumarbazlar oluyor. Dünyaca ünlü yazarın ‘Kumarbaz’ adlı bu romanında aşkı tutkuyu okuyacak, kumar bağımlılığının psikolojik izlerini sürecek ve edebiyata doyacaksınız.


HABERLER KÜLTÜR-SANAT

West Indies, Kızıl Elma, İtaki, Maçin! Uzun yola çıkmaya hüküm giydim. Beyazların yöresinde nasibim kalmadı yerlilerin topraklarına karşı şuç işledim zorbaların arasında tehlikeli bir nifak uyrukların arasında uygunsuz biriyim vahşetim beni baygın meyvaların lezzetinden kopardı kendime dünyada bir acı kök tadı seçtim yakın yerde soluklanacak gölge bana yok uzun yola çıkmaya hüküm giydim. Uzak nedir? Kendinin bile ücrasında yaşayan benim için gidecek yer ne kadar uzak olabilir? Başım açık, saçlarımı ikiye ortadan ayırdım kimin ülkesinden geçsem şakaklarımda dövmeler beni ele verecek cesur ve onurlu diyecekler halbuki suskun ve kederliyim korsanlardan kaptığım gürlek nara işime yaramıyor rençberlerin o rahat ve oturmuş lehçesinden tiksinirim boynumda bana yargı yükleyenlerin utançlarından yapılma mücevherler sırtımda sağır kantarı gizli bilgilerin mataramdaki suya tuz ekledim, azığım yok uzun yola çıkmaya hüküm giydim. Bir hayatı, ısmarlama bir hayatı bırakıyorum görenler üstünde iyi duruyor derdi her bakışta askerken kantinden satın aldığım cep aynası bazı geceler çıkarken uçarı bir gülümseyişle takındığım muşta gibi lükslerim de burda kalacak siparişi yargıcılar tarafından verilmiş bu hayattan ne koku, ne yankı, ne de boya taşımamı yasaklayan belgeyi imzaladım burada bitti artık işim, ocağım yok uzun yola çıkmaya hüküm giydim. İsmet ÖZEL 50 2011 Ekim


insan ne taştan, ne tahtadan, ne ottan, ne buluttan yaratılmıştır; insan kelimelerden yaratılmıştır; seslerden, susmalardan, imalardan: konuşmaktan, konuşmaktan, konuşmaktan... insan gülmekten, ağlamaktan, sabah akşam hem kendine, hem Tanrı’ya sebepli, sebepsiz yakınmaktan, mızırdanıp durmaktan yaratılmıştır. korkulardan, kuşkulardan, kuruntulardan; biraz umuttan, biraz tutkudan, bolca rüyadan, onmayan, uslanmayan meraktan, azıcık akıl, azıcık fikir, azıcık izan ve çokça duygudan yaratılmıştır; bir çuval bilgiden, bir atım bilgelikten, icazetli ve icazetsiz bilgiçlikten ve körlükten, kör kütük cehaletten; dar kafalılıktan, düz kafalılıktan, sevimli ve sevimsiz mankafalılıktan... hakikat karşısında domuzuna inattan, soyuna, türüne, kendine körce yapışıklıktan, ve tanrılık taslamaktan ötekine küstahça; ama kuzu gibi de uzatmaktan boynunu –altın tasmasıyla caka satarak hem dekasabın bıçağına ahmakça. insan işte bunlardan, bunlardan yapılmıştır ve kendini aldatmaktan sürekli, kendini kaybedip, kaybedip, bir daha, bir daha ve bir başkası olarak keşfetmekten çok defa...

ama insan, bu uyurgezer göktaşı, bu yeraltı ırmağı, bu, kabukların, katmanların altında akan... kendini bilmekten yaratılmıştır, aynı zamanda, kendini bilmekten ve kendisi olmaktan bin bir kılık, bin bir oyun, bin bir rüya içinde... bir ölçek özgecilik ve bir ölçek adanmadan, bir ölçek düşünmeye ve sevmeye cesaretten ve ölçüsüz, hesapsız muhabbetten, bildiğimiz, kara buğday unundan yani; sevgiden, sevgiden, şu, suda eriyen taştan, su gibi, şeylerin ve tenlerin künhüne sızan ve girdiği kalbin şeklini alan... bir de, tanımlanabilen ve tanımlanamayan acıdan, yol azığı, yol bilgisi, yol türküsü olan acıdan, suda eriyen ve erimeyen kederden ve ezinçten. ve bütün bunları, bunları bilmenin, bunlarla var olmanın verdiği ağır başdönmesinden yaratılmıştır insan, büyük ve içkin sarhoşluktan, büyük ve aşkın uyanıklıktan... balçığın terkibinde işte bunlar, bunlar ve daha bunlar gibi, bin bir dağdan toplanıp imbiklenmiş, otuydu, köküydü, çiçeğiydi, varlığın bin bir çeşidi vardır. bunlar var olduğu için de balçığın tadı acı, rengi esmer, tavrı lüzucetlidir. Cahit KOYTAK

5151 www.yesilay.org.tr 2011 Ekim


KÜLTÜR-SANAT

Doğalgaz İçin Doğamızı Yok Edecekler!

GASLAND Nuray GÖKTÜRK - Hakan GÖKTÜRK Tüketime (1) özendiren batı tarzı yaşam anlayışı, doğal kaynaklara ve enerji tüketimine olan ihtiyacı her geçen gün artırmaktadır. Özellikle doğalgaz ve petrol, sanayileşme ve gelişmenin en önemli unsuru, konforlu ve lüks bir hayatın olmazsa olmazları arasındadır. Günümüzde yükselen petrol fiyatları da insanlığı yeni enerji kaynakları bulmaya zorlamaktadır. Yapılan araştırmalar sonucunda yeraltında, içerisinde doğalgaz barındıran gaz kayaları (shale) bulunmuştur. ABD, Polonya ve Hindistan’da büyük miktarlarda olmak üzere bu gaz kayalarının varlığı 38 ülkede tespit edilmiştir. Doğalgaz, gazı bir sünger gibi içine çekmiş durumdaki kayanın içinde az ya da çok miktarda dağınık durumda bulunuyor. Dolayısıyla, doğalgazın yatay kuyularda toplanabilmesini sağlayacak biçimde kayanın gözeneklerinin açılması gerekiyor. Bu da, “fracking”(2) adı verilen, kuyuların yüksek basınçlı suyla ve kimyasallarla doldurulduğu ve böylece çevresindeki kayaların parçalanabildiği bir yöntemle gerçekleştiriliyor.(3) İşte problem burada başlıyor. Bu yöntemle çıkarılan doğalgaz ile birlikte çevreye büyük zararlar veriliyor. Size tanıtacağım belgesel ‘fracking’ yönteminin doğanın dengesini nasıl bozduğunu ve zararlı etkilerini anlatan amatör bir çalışma; Gasland. Yönetmen Josh Fox’un çektiği belgesel 2010 yılında birçok festivalde ödül almış bir yapım. Josh Fox, ailesinden miras kalan arazisinin Petrol firmaları tarafından doğalgaz çıkarılmak üzere kiralanmak istenmesi üzerine, bu belgeseli yapıyor. Belgeselin büyük bir kısmı amatör çekimlerden ve arazisini daha önce kiraya vermiş kişilerle yapılmış röportajlardan oluşuyor. Yönetmen petrol firmaları ile görüşme yapmak istemesine rağmen çoğu zaman

reddediliyor veya röportaj yaparken kovuluyor. Josh Fox, arazisini kiraya verenlerle yaptığı görüşmeler neticesinde, arazide başlayan sondaj çalışmalarından sonra kuyu sularının aşırı şekilde kirlendiğini ve içilemeyecek duruma geldiğini hatta kuyu sularının ateşle yanmaya başladığını öğreniyor. Kirlenmenin sadece yeraltı suları ile sınırlı olmadığı, doğalgaz çıkarma işleminde de birçok kimyasal maddenin yeraltına pompalandığı ve toprak yapısını bozduğu anlaşılıyor. Fakat bu kimyasalların sadece %50’si pompalarla geri toplanıyor, geri kalan %50’si ise toprağa ve yer altı sularına karışıyor. Toplanan kirli sular da havuzlarda buharlaştırılarak kimyasal maddeler gökyüzüne salınıyor. Yeraltından çıkan gazların tamamı tanklara toplanamıyor ve yaklaşık %20 ’si çevreye yayılıyor. Ayrıca toplanan doğalgaz, metan gazı ile karışmış halde çıkarıldığından ayrıştırma tanklarında saflaştırılması için yapılan işlem neticesinde metan gazı havaya bırakılıyor. Kuyulara basılan kimyasal sular analiz edildiğinde, beş yüzün üzerinde kimyasal madde içerdiği ve bunların çoğunun kanserojen olduğu tespit ediliyor. Hatta bu kimyasal karışımın patentinin alındığı ve şirketlerce içeriğinin gizlendiği ortaya çıkmıştır. Toprağa, havaya ve suya karışmış kimyasallar nedeniyle pek çok insanda kanser, beyin tümörü, tat alma bozuklukları, kas rahatsızlıkları gibi çok çeşitli hastalıklar görülüyor. Hayvanlarda tüy dökülmeleri, aşırı zayıflama ve sebebi bilinmeyen ölümler, derelerde toplu balık ölümleri gerçekleşiyor. Tam bir çevre katliamı ve insan hayatının hiçe sayılması söz konusu. Yönetmen Josh Fox, belgeselde ayrıntılı bir biçimde anlattığı gaz çıkarma işlemini internet sitesine koyduğu animasyonlarla basitçe anlatmış.(4) Kuyulardan çıkarılan kimyasal suların iş-

52 2011 Ekim

leme tabi tutulmadan doğrudan toprağa ve akarsulara bırakılmasından dolayı doğalgaz şirketlerine birçok kez ceza verilmesine rağmen hiçbir şeyi umursamadan doğalgaz çıkarmaya devam ediyorlar. Bu şirketlerin bu kadar pervasızca hareket etmelerini sağlayan şey ise, 2005 yılında ABD devlet başkanı yardımcısı olan Dick Cheney(5)’nin yoğun çabaları ile parlamentodan çıkarılan ve petrol firmalarını Güvenli İçme Suyu Kanunu, Temiz Hava Kanunu gibi insan sağlığını ve çevreyi koruyan yasalardan muaf tutan Enerji Piyasaları Denetleme Kanunu. Bu kanun sebebiyle pek çok kamu denetçisi halen firmalara müdahale edememekte, halka sadece bilinçlenme ve sivil itaatsizlik(6) yoluyla kendilerine yardımcı olmaları çağrısında bulunmaktalar. Enerji fiyatlarının giderek yükselmesi nedeniyle, fracking yönteminin cazibesi şimdiden Avrupa’yı ve Türkiye’yi kaplamış görünüyor. Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) ve ABD’li Transatlantic Petroleum Ltd. şirketleri arasında, ... tarihinde Türkiye’de Güneydoğu Anadolu Bölgesi ve Trakya Bölgesi ruhsat alanlarında,


“Shale” (organik malzeme yönünden zengin tortulu kayalar) gazı aramak için, mutabakat zaptı imzalanmıştır.(7) Anlaşma kapsamında, öncelikle Trakya Baseninde Kaynarca-1 Kuyusuna re-entry, Kepirtepe-1 Kuyusuna ise re-entry ve devamında hydrofrac yapılmış.(8) Transatlantic şirketi Türkiye de Zorlu Petrogas firmasını da bünyesine katarak (9) enerji piyasasında gaz tekeli durumuna gelmiş uluslararası bir şirkettir. TPAO’nun Amerikalı Transatlantic şirketi ile yaptığı anlaşma ile Amerika’daki teknoloji Türkiye’ye transfer edilmiştir. Ülkemizde de belgeselde anlatılan doğalgaz çıkarma yöntemi kullanılarak tahminen beş yüz çeşit kimyasalla topraklarımız, yeraltı ve yerüstü sularımız, havamız behemehâl

kirletilmeye ve insanlarımız zehirlenmeye devam edilmektedir. Milli petrol şirketimiz olan TPAO tarafından böylesi tehlikeli bir teknoloji yeterince etüt edilmiş midir, sonuçları araştırılmış mıdır acaba? Gerekli araştırmalar yapılmış ve doğacak olumsuzluklara rağmen proje hayata geçirilmişse ve yahut gerekli araştırmalar yapılmamışsa her iki durumda da TPAO bunun hesabını vermeli ve sorumluluktan kurtulamayacağını bilmelidir. Bu konuda TPAO’nun kamuoyunu bilgilendirme zorunluluğu doğmuştur. Amerika’da yaşanan örneklerden yola çıkarak konunun acilen gündeme getirilmesi, sivil toplum kuruluşları ve medya yoluyla yetkili merciler üzerinde baskı kurulmalı ve daha geç olmadan söz konusu doğalgaz çıkarma yön-

temine son verilmesi sağlanmalıdır. (1) Tüketim toplumunu anlatan animasyon filmi http:// www.storyofstuff.com/ adresinden izleyebilirsiniz. (2) Ayrıntılı bilgi için http://en.wikipedia.org/wiki/ Hydraulic_fracturing (3) [Yorum - Václav Cílek Jeolog] Kayada gizli doğalgaz http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1177929 (4) http://www.gaslandthemovie.com (5) Ayrıntılı bilgi için http://tr.wikipedia.org/wiki/Dick_ Cheney (6) Ayrıntılı bilgi için vil_itaatsizlik

http://tr.wikipedia.org/wiki/Si-

(7) Ayrıntılı bilgi için http://www.tpao.gov.tr/tp2/sub_ tr/sub_icerik.aspx?id=29 http://www.sabah.com.tr/Ekonomi/2010/04/10/tpao_ amerikalilarla_kayadan_gaz_cikaracak# (8) Ayrıntılı bilgi için Ankonvansiyonel Arama http:// www.tpao.gov.tr/tp2/sub_tr/sub_icerik.aspx?id=169 (9) Ayrıntılı bilgi için http://www.erguncel.com/yazdir. asp?bolum=27216

Dünyada Gaz Rezervleri

53 2011 Ekim


F

aaliyetlerine 2008 yılının yaz ayında başlayan Genç Akademi; eğitim, konferans, seminer ve atölye çalışmalarıyla adını duyuran bir eğitim ve gelişim platformudur. Her alanda kuru, ezberci ve tekrara dayanan bir içeriğin tek yönlü aktarımından ziyade iyi niyet ve sevgi temelleri üzerine kurulmuş bilgi alış verişini ön şart olarak kabul eden Genç Akademi, asıl bilgiye ulaşarak “irfan ve hikmet” boyutuna erişmeyi amaçlamaktadır.

Tam da modern çağın her şeyi önümüze hazır olarak sunduğu, araştırma yapmayan, okumayan, televizyonda ne sunulursa izleyen, interneti hakkıyla kullanmayan insanlar olarak kendi dünyamızda yaşarken, sigara gibi 3700 zehirli maddenin karışımını artık ilkokul çağlarındaki çocuklar sokaklarda rahat bir şekilde içerken, alkolün su gibi tüketildiği, ahlaksızlığın her çeşidinin görülebildiği televizyon dizilerinin önünde tutsak kalmış gençler ve ebeveynler olarak dertsiz tasasız diğer günün gelmesini beklerken; Genç Akademi bizler için alternatif çözümler sunmaktadır. hazırlayan: Esra ÖNAL

54 2011 Ekim


Nasıl mı? Dert çağrısıyla yola çıkan, ebedi gençliği arayan, dertlerine dertdaşlar arayanların çıkardığı dergiyle başlayalım anlatmaya. Adı “Genç” olan dergi aylık bir alan dergisidir ve genç olan herkese ulaşmayı hedeflemektedir. “Genç” ifadesi ise biyolojik tasnifin biraz daha ötesindedir. Bu enerji dolu dergi, yüreğindeki gücün farkında olan, yüreği genç olan, ümidini kaybetmemiş, gözlerindeki ışıltıyı hep korumuş, biraz muzip, biraz öfkeli, biraz muhalif, biraz ele avuca sığmaz, ama hep heyecanlı, hep dertli, yüreği kocaman, göğsünün orta yerinde atom reaktöründen daha muazzam bir güç taşıdığının farkında ve dahası bunun derdine düşmüş olan herkesi genç kabul etmektedir! Derginin genel yayın yönetmenliği görevini M. Lütfi Arslan yürütmektedir. Bu ay 62. sayısına ulaşan dergi beşinci yılındadır. Sıkılmadan okuyabileceğiniz, gençliği, insanlığı ilgilendiren konuların bulunduğu, gündemin yorumlandığı, röportajların olduğu, dertlilik çağrısı yapan, yılın belirli zamanlarında okuyucularının şölenlerde bir araya geldiği bir kültür ortamını da oluşturmaktadır. Ayrıca “Tarih Gastesi” ekiyle de göz doldurmaktadır. Genç Akademi’nin diğer faaliyetleri de yine gençlerin bilinçli bireyler olarak yetiştirilmesine hizmet etmektedir. Aylık düzenlenen konferanslarla, iş dünyasından profesyonel yöneticilerin derneğe çağrılarak bilgi ve tecrübelerini katılımcılara rahatça aktarabilecekleri bir ortam oluşturmayı amaçlamaktadır. Seminerler içerik olarak piyasalardaki güncel olayları,

konuşmacının uzman olduğu alanlar hakkında teknik bilgileri ve kişisel tecrübeleri kapsamaktadır. Akademi’nin atölye-kulüp çalışmaları ise on üç bölümden oluşmaktadır. Bu bölümler: 1- İktisat kulübü, 2- Medya okur yazarlığı, 3- Uygulamalı temel fotoğraf atölyesi, 4- Mesnevi okumaları, 5- Şahsiyet inşası kulübü, 6- Kişisel gelişim kulübü, 7- Yazı atölyesi, 8- Tiyatro kulübü, 9- Tarih kulübü, 10- Sosyal bilimler atölyesi, 11- Sinema kulübü, 12- Çağdaş dünya etütleri kulübü, 13- Dil kulübünden oluşmaktadır. Akademinin gönüllülük çalışmaları da genç gönüllüler eliyle yürütülmektedir. Şölenler, seminerler, akademiler düzenleyen gençler, sanal âlemde de boş durmayıp facebook, twitter gibi paylaşım sitelerinde ‘Genç Gönüllü’ logolarıyla dikkat çekmektedir. ‘Buralar bizsiz olmaz’ diyerek pek çok alanda adlarını duyurmayı başarmışlardır. Abdurrahman Çetinkaya önderliğinde kurulan siteyle, dünyanın dört bir yanına seslenmekteler ve dertlerini anlatmaktalar. Kurulduğu günden bu yana (08 Mayıs 2008) 1 milyon tekil tıklamayı aşmışlardır. Forum başlıkları sayesinde il ve ilçelerdeki genç gönüllüler ile kendi aralarında organize olup, kimi zaman fidan dikmek için, kimi zaman çay içmek, kısır yemek için, genç gönüllüyüz demek için

organizasyonlar düzenlemektedirler. Her alanda gençleri iyi yönde teşvik eden bu tür platformların ve merkezlerin maddi manevi desteklenip gençlerimize hem kendilerini geliştirebilmeleri hem de sosyallik adına alternatif imkanlar sunmalıyız. Genç Akademi’ye nasıl ulaşabilirsiniz? El cevap: Üsküdar’a geldiğinizde esnaftan birine ‘Mimar Sinan Mh. Dr. Fahri Atabey Cd. No:19’ dediğinizde yollar sizi beş katlı modern bir binada faaliyet gösteren Genç Akademi’nin yirmi beş kişilik Kız Kulesi sınıfı, kırk kişilik Çamlıca sınıfı, kitaplığı, kafesi ve diğer toplantı salonlarına ulaştıracaktır. Akademinin şubeleri ise; Arapça, Hat, Manevi Değerler Eğitimi, Siyer, Eş Zamanlı Dünya Tarihi, Hadis ve Esma’ül Hüsna, Mesnevi Okumaları, İletişim ve İnsan ilişkileri, Tezhip, Karakalem, Temel Osmanlıca, İngilizce, Kırık Meal, Sinema Kulübü, Kitap Kulübü, Medya Okur Yazarlığı, Osmanlı’da Merak Edilenler, Fotoğrafçılık, Ebru, Gençlerle Gelişim Programları ile her dönem sizlerle. Genç Akademi Üsküdar Şube: Gülfem Hatun Mah. Aziz Mahmut Sok.No:5/3 Üsküdar/İstanbul Genç Akademi Erenköy Şube: Telli Kavak Sok. Çallı Apt. No:20 /5 (Zihnipaşa İlköğretim okulu karşısında) Erenköy/İstanbul

55 2011 Ekim

Esra ÖNAL


56 2011 Ekim


Güneydoğu’ya Kapılar Gaziantep’ten Açılır Fatih TAMER

Gaziantep Yeşilay Temsilcisi

Gaziantep, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yer alan bir ilimizdir. Gaziantep, Türkiye’nin 6. büyük şehri olup, son yıllarda sanayi ve turizm alanında önemli gelişmeler kaydetmiştir. Gaziantep, nüfusu, ekonomik potansiyeli ve büyükşehir statüsü ile bir metropol görünümündedir. Şahinbey, Şehitkamil ve Oğuzeli olmak üzere üç merkez ilçesi bulunmaktadır.

Tarihi Anadolu’nun ilk yerleşim alanlarından birisi olan, Kalkolitik, Paleolitik, Neolitik, Hitit, Mitani, Asur, Pers, Büyük İskender, Selevkoslar, Roma, Bizans, İslam, Türk-İslam, Osmanlı dönemlerini yaşayan Gaziantep, bu dönemlere ait eserleri günümüze kadar taşımıştır. İlk uygarlıkların doğduğu Mezopotamya ve Akdeniz arasında bulunuşu, güneyden ve Akdeniz’den doğuya, kuzeye ve batıya giden yolların kavşağında oluşu, tarihi İpek Yolu’nun buradan geçmesi uygarlık tarihine ve bugüne yön vermiş olup, ayrıca her dönemde kültür ve ticaret merkezi olma özelliğini korumuştur. Gaziantep ve çevresi tarihte ilk uygarlıkların doğduğu, Mezopotamya ve Akdeniz arasında bulunmaktadır. Bu nedenle Gaziantep, tarih öncesi çağlardan beri insan topluluklarına yerleşme sahası ve uğrak yeri olmuştur. Eski kent, bugünkü Gaziantep’in 12 km. kuzeybatısında şimdiki Dülük Köyü’nde bulunmaktadır. Yapılan arkeolojik araştırmalarda taş, kalkolitik ve bakır dönemlerine ait kalıntılara rastlanmış olması, yörenin Anadolu’nun ilk yerleşim alanlarından birisi olduğunu göstermektedir. Bir süre Babil İmparatorluğu’nun egemenliğinde kalan Gaziantep, M.Ö. 1700 yıllarında Hitit Devletinin bir kenti olmuştur. “ DÜLÜK” şehri ise Hititlerin önemli

57 2011 Ekim


bir dini merkezi olduğundan ayrı bir önem taşımaktadır. Helenistik, Roma ve Bizans dönemlerinden Belkıs/Zeugma gibi birçok antik yerleşim alanlarının kalıntıları da günümüze kadar ulaşmıştır. Selçuklular, Memlüklüler ve Osmanlılar dönemlerinde çok sayıda cami, medrese, han ve hamam yapılmış, kent aynı zamanda üretim, ticaret ve el sanatları yönünden de ilerlemiştir. Günümüzde dahi bu han ve hamamlar işlevselliğini korumakta, ticaretin ve özellikle de eşine rastlanmayan zengin el sanatlarının yaşatıldığı yerler olarak faaliyetini sürdürmektedir. Bu dönemin mabetleri ise bütün ihtişamıyla varlığını korumakta olup, halkın ibadet ihtiyacını karşılamaktadır. I. Dünya Savaşı’ndan sonra İngilizler ve Fransızlar tarafından işgal edilen Gaziantep ve yöresi, akıllara durgunluk veren

savunması ve eşsiz kahramanlığı ile bütün dünyada hayranlık uyandırmıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisi, Antep’e bu başarısından dolayı 8 Şubat 1921 tarihinde “GAZİ” lik unvanı vermiştir. Şehirde bu dönemin izlerini görmek hâlâ mümkündür. Coğrafi yönden GAP’ın giriş kapısı, sanayisi ve ticari hacmi ile GAP’ın merkezi olan Gaziantep, ekonomik yönden çevresindeki birçok ili etkisi altında tutmaktadır. ¼’ü tarıma elverişli ovalardan oluşan ve bir bölümü Fırat nehrinin sularıyla sulanan Gaziantep; Antepfıstığı, zeytin, pamuk, üzüm, kırmızıbiber keten gibi ekonomik değeri yüksek sanayi bitkileri ile mercimek, buğday ve arpa gibi hububat ürünleriyle zengin bir tarım yöresidir. Ayrıca; Gaziantep, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinin tüm ürünlerinin işlendiği, iç ve

dış pazara sunulduğu bir sanayi ve ticaret merkezidir. Dört tane Organize Sanayi Bölgesi, birçok sanayi alanları küçük sanayi siteleri ve serbest bölgesi ile ekonomi ve sanayide çok önemli bir noktadadır. Tüm dünya mutfakları arasında ayrıcalıklı bir yere sahip olan, seneler boyunca geleneklerinin ve yöresel özel damak lezzetinin zenginliğini koruyan Gaziantep Mutfağı, Gaziantep Turizmi’nde önemli bir yere sahiptir. Gaziantep, Kurtuluş Savaşı hatıraları, zengin tarihi ve kültürel çevresi, otoyolu, bölgenin ihtiyacı olan uluslararası havaalanı, GAP’ın kapısı durumundaki konumu, hâlâ önemini yitirmeyen tren garı, leziz yemekleri, zengin el sanatları, mozaikleri, camileri, kaleleri, antik kentleri, ören yerleri, hanları, hamamları, kastelleri, türbeleri, kiliseleri, yaylaları, ovaları, gezi

ve mesire yerleri, adını verdiği baklavası ve fıstığı, sanayi tesisleri, ticari canlılığı ve diğer yönleri ile turizmin son yıllarda adından söz ettirdiği önemli merkezlerden birisidir. Antep İsminin Kaynağı Hititlerce kurulan bu şehrin ismi “Hantap” idi. Hz. Ömer zamanında İslâm orduları tarafından fethedilince şehrin çevresindeki pınar ve sulara izâfeten “pınar şehri” (parlak pınar) manasına gelen “Ayntâb” ismi verildi. Türkler bu şehri fethedince, kendi telaffuzlarına uygun olarak “Antep” dediler. I. Dünya Savaşı sonrası Antep’i işgal eden düşman kuvvetlerine karşı kahramanca mücâdele veren bu şehri, Türkiye Büyük Millet Meclisi, kânunla “Gâzi” ünvânını

58 2011 Ekim

vererek “Gaziantep” yaptı. Batı kaynakları, Anadolu’nun her şehrinin ismini kendi kültürlerine göre değerlendirmişler ve Antep’in “Anthapt” (Kraliçe Ani’ye adanmış topraklar)dan geldiğini iddia ederler. Bu iddianın gerçekle ilgisi yoktur. Gaziantep, Anadolu’nun ve Dünya’nın en eski yerleşim yerlerinden biridir. 6000 yıllık tarihi geçmişi ile Gaziantep tarihi ve kültürel zenginlikleri, antik kentleri, camileri, hanları, hamamları ve pek çok yeraltı ve yerüstü zenginlikleri ile bir metropoldür. Gaziantepli bitmez tükenmez enerjisi, azmi ve girişimciliği ile kendi sanayisini kendisi kurmuş örnek bir sanayi ve ticaret kenti meydana getirmiştir. Güneydoğu Anadolu’yu batıya bağlayan kara ve demiryollarının merkezidir ve uluslararası havaalanı ile tüm dünyaya açılmıştır. Son yıllarda aldığı göçler ile

şehrin nüfusu 1,5 milyonun üzerindedir. Yemek Kültürü Tarihi İpek Yolu güzergâhında bulunan Gaziantep’te çeşitli kültürlerin buluşması nedeniyle oluşan zengin mutfağında yaklaşık 252 çeşit yemek türü yer alıyor. Gaziantep mutfağı denildiğinde akla ilk gelen yemekler arasında bulunan kebap çeşitleri, bilinen türlerinin dışında yenidünya, sebzeli, ayva, elma, firenk, simit, patlıcan, kazan, kabak, Kilis, ekşili, mantar, yoğurtlu ve ayvalı ve tas kebapları olmak üzere 32 türde yapılıyor. Yine mutfakta 26 çeşit köfte yapılırken, 27 çeşit pilav, 15 çeşit dolma, 26 çeşit etli yemek, 15 çeşit turşu ve 22 çeşit helva bulunuyor. Yoğurt yemeklerinin de hatırı sayılır bir yeri olan Antep mutfağında


çağla aşı, orman, bakla, çiğdem aşı, bezelye, elma aşı, fasulye, kabak, keme, köfte, mantar, patates, soğan ve yuvarlama, ilk akla gelen yoğurtlu yemekler olarak dikkati çekiyor. El-Sanatları Bakırcılık: Gaziantep bakır işlemeciliğinin tarihi çok eskilere dayanmaktadır. Gaziantep bakır işlemesinin özelliği yekpare olarak imal edilmesidir. Lehim ya da bir başka yolla birleştirilme yapılamaz. Gaziantep’te bakır işlemeciliğiyle sahan, tas, maşrapa, kazan gibi mutfak eşyaları; ibrik, semaver, vazo, cezve, çaydanlık gibi kullanım eşyaları yapılır. Yemenicilik: Eskiden genellikle çiftçilerin giydiği yemeni, doğal deri ve pamuk ipliği kullanılarak üretilen topuksuz bir ayakka-

bı türüdür. Yemeninin tabanı manda ya da sığır derisinden, astarı koyun derisinden, çevirmesi (kenarı) oğlak derisinden yapılmaktadır. Genellikle siyah ve kırmızı renklerde üretilmektedir. Kelik küçük hasbe, büyük hasbe gibi modelleri vardır. Ayakta koku, nasır ve pişik yapmaması nedeniyle çok sağlıklı bir ayakkabı türüdür. Ayrıca alt taban ile üst taban arasındaki kil, vücudun tüm elektriğini alıp, toprağa vererek insanı rahatlatır. Antep İşi: Özel bir tekniği olan Gaziantep’e özgü bir işleme türüdür. Beyaz kumaş üzerine iplik sarılarak ve çekilerek, beyaz, sarı ve krem rengi ipliklerle çeşitli susma ve ajurlarla süslenerek işlenir. Antep işi ilk defa Antep ve çevresinde ev hanımları tarafından yapıldığı için bu adı almıştır. Günümüzde işleme tekniği bozulmadan sim,

renkli iplikler ve yardımcı nakış iğneleri kullanılarak çok güzel işlemeler yapılmaktadır. Dokumacılık Kilimcilik: Antep kilimlerinin ipi, öküz, deve ve at tüyü, koyunyünü ve keçi kıllarından elde edilir. Gaziantep’te üretilen kilimler tezgâh, şekil, dokunuş biçimleri ve nakışları yönünden diğer yörelerin kilimlerinden çok farklıdır. Kutnuculuk: Hammaddesi floş ve pamuk ipliği olan ve tamamen el tezgâhlarında dokunan kutnu bezi, Türkiye’de sadece Gaziantep’e has, eski bir dokuma türüdür. Kutnu kumaşından yöresel kıyafetler yapıldığı gibi, çeşitli aksesuar, turistik giysi, çanta, terlik, perdelik kumaş da üretilmektedir. Müzik: Şehir merkezinde şehir kültürünün ve yaşama biçiminin ürünü olan Türk Sanat Müziği icrası ve çalgıları görülür.

İslâhiye ve Nurdağı Bölgesinde olduğu gibi yayla ve dağlık bölgelerde de Barak Müziğinin etkileri yoğundur. Açık havada yapılan eğlencelerde davul ve zurna kullanılır. Kapalı alanlardaki eğlencelerde ise daha çok bağlama çalınır. Gaziantep Evleri Gaziantep’in eski evleri kendilerine özgü bir mimariye sahiptir. Bu geleneksel evler havara veya keymıh adı verilen yumuşak kalkerli taşlardan inşa edilirdi. Kentin eski semtlerinde mevcut olan bu evler genelde bir ya da iki katlıdır; üç katlı olanlara da rastlanır. Kalın duvarlıdırlar. Zemin katların altında kayaların içine oyulmuş mahzenler bulunur. Mahzenlerde pekmez ve zeytinyağı gibi yiyecekleri depolamak için özel bölümler vardır. Büyük dış kapıdan

59 2011 Ekim

eve girildiğinde ilk olarak “hayat” denilen geniş bahçeli alan görülür Hayatın değişik yerlerinde farklı amaçlar için kullanılan odalar yer alır. Evleri pencereleri sokak yerine avluya açılar. Pencerelerin üzerinde “kuş tağası” denilen küçük pencereler bulunur. Evin havalandırılmasında kullanılan bu pencereler odaların aydınlatılmasında da etkilidir. Bu tür özelliklere sahip geleneksel Antep evleri bugün şehir merkezlerinde, Eyüboğlu, Türktepe, Tepebaşı, Bostancı ve Kozluca mahalleri ile Şehreküstü semti ve Kale civarında bulunmaktadır. TARİHİ MEKÂNLAR Camii, Türbe Ve Kutsal Mekânlar Camiler, Müslümanların ibadet yeri, in-

sanların ihtiyaçlarına cevap verebilecek ünitelere sahip olan birer mabettirler. Sanatsal değere sahip tarihi Gaziantep Camilerinden bahseden ve bunların birer örneğini veren belli başlı üç eser vardır. Bu eserler; Evliya Çelebi Seyahatnamesi, Şer-i Mahkeme Sicilleri, Risale-i Fi Tarif-i Kazayı Ayni tap’tır Bu eserlerde elde ettiğimiz bilgilere göre ve günümüze ulaşan tarihi camilerimize baktığımızda, Müslümanların zikir yapmaları için zaviye, su ihtiyaçlarını gidermek, ab dest almak için kastel, talebelere eğitim ve öğretim yaptırmak için medrese ve yıkanma ihtiyaçlarını gidermek için hamam bulunmaktadır. Gaziantep’te günümüze kadar korunarak gelebilmiş eski eserlerin başında camilerimiz gelmektedir. Yukarıdaki eserlerden


edindiğimiz bilgilere göre Gaziantep’te 140’a yakın mabet olduğu yalnız bunlardan birkaçının mescit olduğu kanaatine varılmıştır. Gaziantep savunması sırasında yaklaşık 50 adet civarında cami olduğu anlaşılmıştır. Fakat bu camilerden bazıları yıkılmış ve harabe hale gelmiştir. Bundan dolayı bu camilerden ancak 30 tane kadarı korunarak günümüze kadar ulaşabilmiş ve şu anda ibadete açık durumdadırlar. Hemen hemen hepsinin yapımında kesme taş kullanılan tarihi Gaziantep camileri plan ve süsleme bakımından birbirinden farklıdır. Selçuklu ve Memlükler döneminin izleri oldukça belirgin bir şekilde görülürken, camilerin ön safta daha çok kişi durması ilkesine göre yapılması da dikkat çekici bir özelliktir.

Şeyh Fethullah Cami ve Külliyesi (Aşağı Şeyh Cami-Merkez): Gazi antep’teki en önemli tarihi yapı olup, Şehreküstü Mahallesindedir. Vakfiyelerine göre külliye, cami, zaviye, hamam ve medreseden meydana gelmektedir. Bugün medresesi bulunmayan külliyenin diğer bir elemanı olan ve halen faal durumda bulunan ‘kastel’ini de bu komplekse dâhil edebiliriz. İlk devir Osmanlı cami plan anlayışını başarılı, fakat değişik bir terkiple bir araya getiren cami, bilhassa tonozuyla Türkİslam mimarisinde ayrı bir yere sahiptir. Caminin içinde Şeyh Fethullah tarafından yazılan, el yazması bir Kuran-ı Kerim bulunmaktadır. Boyacı Cami (Merkez): Gaziantep’in en eski camisi olup, Boyacı Yusuf ve Kadı Kemalettin tarafından 1357 yılında yaptırılmıştır. Türk Memlukluları devrine ait cami,

mermer ve çini süslemeleri yönünden çok zengindir. Gaziantep ahşap işçiliğinin en eski örneklerinden olan ahşap minber, on iki kollu yıldızlar, palmet, rozet ve geometrik motiflerle süslüdür. Ömeriye Cami (Merkez): Gaziantep’in Düğmeci Mahallesinde bulunan caminin, 1210 yılında tamir geçirdiği kayıtlarda yazmaktadır. Kimin tarafından yapıldığı tam olarak bilinmeyen caminin, Hz. Ömer zamanında ya da Hz. Ömer’in kızından olma torunu Emevi Halifesi Ömer Bin Abdülaziz’ce yaptırıldığı söylenmektedir. Caminin bir diğer adı da “Ömereyn” yani ‘iki Ömer’ anlamına gelmektedir. Kurtuluş Cami: Gaziantep’in Tepebaşı Mahallesindedir. 1892 yılında kilise olarak yaptırılmıştır. Önceleri kilise ve hapishane olarak kullanılan bu yapı, sonra camiye

dönüştürülmüştür. Bu tarih hazinesi eski ihtişamından hiçbir şey kaybetmemiştir. Gaziantep’in en büyük camilerindendir. Yuşa Peygamber Türbesi (Merkez): Yuşa Peygamber İsrailoğullarından olup, Hz. Musa’nın yeğenidir. İsrailoğullarını göçebelikten kurtarmış ve Arzı Kenan’a yerleştirmiştir. Boyacı mahallesinde Pir Sefa denilen mevkideki bir binanın iki odası içinde iki türbe bulunmaktadır. Bunlardan birisi Yuşa peygambere, diğeri ise Pir Sefa hazretlerine aittir. Ökkeşiye Hazretleri Türbesi (Nurdağı): Nurdağı ilçesinin güneydoğusunda, bir tepe üzerinde bulunan Türbe, Gözlühöyük’e 17 km mesafededir. Ökkeşiye Hazretlerinin, Hz. Ömer zamanında Gaziantep ve çevresinin fethi sırasında şehit düşen beş sahabeden biri olduğu söylenmektedir. Rumkale (Yavuzeli): Gaziantep ilinin, Ya-

60 2011 Ekim

vuzeli ilçesine bağlı Kasaba köyünde bulunan Rumkale, Fırat Nehri ile Merzimen çayının birleştiği noktadadır. M.Ö. 840 yılında geç Hitit döneminde yapıldığı tahmin edilmektedir. Hz. İsa’nın 12 havarisinden biri olan Johannes’in (Yuhenna) Roma döneminde Rumkale’yi merkez yaparak Hıristiyanlığın Gaziantep yöresinde yayılmasını sağladığı söylenir. Kalenin içinde kayadan oyma bir odada Yuhenna’nın İncil müsveddesini saklamakta olduğu ve daha sonra Beyrut’a kaçırdığı rivayet olunur. Yuhenna’nın mezarının kalede olduğu ve bu nedenle kutsal sayıldığı da ileri sürülmektedir. Dülük Ve Zeugma Antik Kentleri- Yesemek Açık Hava Müzesi Belkıs/Zeugma bugünkü konumuyla, Gazi-

antep İli, Nizip ilçesinin 10 km. doğusunda, Birecik Baraj gölünün kıyısında, yeni Belkıs köyünün yakınında yedi tepe üzerine kurulmuş antik bir kenttir. Yaklaşık olarak 21 bir dekarlık bir arazi üzerinde yer almaktadır. Kurtarma kazıları sonucunda ele geçen sanat şaheserleri, Zeugma’nın önemli bir sanat merkezi olduğunu tüm dünyaya göstermiştir. Zeugma’nın su altında kalmayan büyük bölümünde de villalar, tiyatro, sütunlu caddeler, hamam, agora ve tapınak 3-4m. toprağın altında bulunmakta olup, gün ışığına çıkarılacağı günü beklemektedirler. Önümüzdeki yıllarda bu alanlarda yapılacak kazılar neticesinde oluşacak olan açık hava ve ören yeri müzesi Zeugma kentinin eserlerinin yerinde görülebilmesini sağlayacaktır. Dülük, Gaziantep ilinin 10 km kuzeyinde, Antik dönemde ise güney, kuzey, doğu ve batıdan uzanan ticaret yollarının ke-


siştiği kavşak noktasında yer almaktadır. Asurlular döneminde Mezopotamya’dan Kilikya’ya uzanan yolun; Helenistik ve Roma döneminde ise, Antakya ve Kilikya’dan Zeugma’ya uzanan ipek yolunun güzergâhında bulunmaktaydı. Dülük’te Keber tepesinde yapılan bilimsel kazılarda Alt Paleotik döneme ait çakmaktaşı aletler ve bu aletlerin yapıldığı atölyeler bulunmuştur. Bu taş aletler özgün bir karakter kazandığından literatürde “Dülükien” olarak adlandırılmıştır. Bu dönemde barınma için kullanılan bir mağara (Şarklı Keper Mağarası) da ele geçmiştir. Bu kalıntılara dayanılarak Dülük M.Ö. 600.000 yıllarına tarihlenmekte olup, dünyanın en eski yerleşimlerinden biri olarak gösterilmektedir. Gaziantep Müze Müdürlüğü’ne bağlı olarak hizmet veren Yesemek Açık Hava Müzesi ve Heykel Atölyesi, İslâhiye İlçesinin güneydoğusunda Yesemek köyünün güneydoğusundaki yamacın üzerinde yer alır. Bu yamaç “Karatepe Sırtı” adıyla anılmakta ve Hazil (Kurt) Dağı’nın güney uzantısını oluşturmaktadır. Taşocağının yaslandığı “Karatepe”, volkanik kökenli “bazalt” taşından oluşmuştur. Bazalt, işlenmesi oldukça güç bir taştır. Gaziantep Kalesi Gaziantep Kalesi, Türkiye’de ayakta kalabilen kalelerin en güzel örneklerinden birisi olup, gerek ihtişamı ve heybetiyle, gerekse bir sır gibi gizlediği tarihiyle şehir merkezinde, Alleben Deresi’nin güney

kenarında, yaklaşık 25-30 m. yükseklikte hemen herkesin dikkatini çeken bir tepe üzerindedir. M.S. II-IV. yüzyıllarda Kalenin, ilk olarak Roma döneminde bir gözetleme kulesi olarak yapıldığı ve zaman içerisinde genişletildiği yapılan arkeolojik kazılar neticesinde anlaşılmıştır. Bugünkü biçimini ise “Kaleler Mimarı” olarak adlandırılan Bizans İmparatoru Justinyanus döneminde M.S. VI. (M.S 527-565) yüzyılda almıştır. Yine bu dönemde kale önemli bir onarım geçirmiş olup, onarım sırasında tesviyenin sağlanması için, güney bölüm kemerli ve tonozlu galerilerden oluşan substrüksiyon (temel) yapılarıyla donatılmış, bu galerilerle birbirine bağlanan kuleler inşa edilmiş ve sur bedenleri batı, güney ve doğuya, tepenin sınırına kadar genişlemiştir. Kale bu haliyle çapı yaklaşık 100 m., çevresi 1200 m. olan gayrı muntazam dairesel bir şekle sahiptir. Kale bedenleri üzerinde 12 adet kule mevcuttur. Evliya Çelebi Seyahatnamesinde Kale’nin 36 burcundan bahsetmektedir. Kale çevresinde, eni 30 m., derinliği ise 10 m. olan bir hendek bulunmakta ve kaleye geçiş ise köprü ile sağlanmaktaydı. Kale köprüsünü geçip, asıl kale kapısına ulaşmadan, sol tarafta ise halk tarafından İmam-ı Gazali Hazretlerinin Makamı olarak adlandırılan bir burç bulunmaktadır. Bizans dönemini takip eden yıllarda özellikle Memluklular, Dulkadiroğulları ve Osmanlılar ihtiyaca göre kaleyi zaman zaman onarmışlar ve buna dair de onarım kitabeleri koymuşlardır. Kale ikinci defa, 1481 yılında Mısır Sultanı Kayıtbay

61 2011 Ekim

tarafından elden geçirilmiştir. Ana kapı üzerinde yer alan kitabeden, ana kapı ve kale köprüsünün iki yanındaki kulelerin, Osmanlı İmparatorluğu döneminde Kanuni Sultan Süleyman tarafından 1557 yılında yeniden yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Evliya Çelebi Gözüyle Ayıntab şehri tümüyle 32 mahalledir. Toprak ve kireç örtülü bayındır, bakımlı, yüksek saraysı evleri vardır. Tümüyle yüz kırk mihraplı; yoğun cemaate sahip, Arasat Meydanındaki Boyacıoğlu Camii ve çarşı içindeki Tahtalı Camii (halk arasında “Tahtalı” denilmekle birlikte asıl adı “Tahtani Camii”dir), sanatlı, ferah büyük kubbeli ve görkemli yapılardır. Ayıntab’ta 300’ü aşkın sarayın özel hamamı vardır. Tümüyle 3900 dükkânlı büyük bir çarşıya, açık artırmayla satış yapan pazarlara sahiptir. İki bedesteni, çarşısı ve saraçhanesi üstleri örtülü kagir, sağlam, sıradüzeni içinde süslü dükkânlardır. Tamamı tamamına 70 çeşmesi var. Fakat onlara hiç de gereksinme duyulmaz. Her eve hayat ırmağı denginde sular akmaktadır. Her ev, bağı, bahçesi, fıskiyeli havuzları, cennet ırmağı suları ile çeşit çeşit servi, çınar, söğüt, kavak ve diğer meyve ağaçları ile donatılmış irem bağını andırır. Bağları, bostanları, gül bahçeleri geniş örgüden kafese alınmış çok verimli olmakla Ayıntab ucuz ve şirin bir şehirdir. 1648’de gördüğümüz şehir bu kez nice mahalle, han, cami ve dükkân kazanarak büyük bir gelişme göstermiş, Allaha şükürler olsun ki bu gelişmesini sürdürmektedir.


Sağlıklı, Temiz ve Başarılı Yeni Eğitim Öğretim Yılı Kutlu Olsun 2011-2012 eğitim-öğretim yılının bu ilk günü ile yüz binlerce çocuk ve gencimiz için okul maratonu yeniden başladı. Anaokulları ve birinci sınıf öğrencileri içinse heyecanlı bir başlangıç yapıldı. Aydınlık ve başarılı bir gelecek için iyi bir eğitimin mutlak olduğu günümüzde, bu eğitimde Yeşilay ve Yeşilay’ın çalışmalarının da etkin bir şekilde var olması gerekmektedir. Sadece kitaplardaki bilgilerle sağlıklı, bilinçli ve özgür bireylerin yetişmesi mümkün olamayacaktır. Sağlığına ve geleceğine yönelik tehlikelerin farkında olan bir nesil için, Yeşilay’ın faaliyetlerinin içinde aktif olarak yer alan, zararlı alışkanlıklarla her zeminde mücadelesini sürdüren bir gençlik, aldığı eğitimin meyvelerini de vermiş olacaktır. İnsanlığı tehdit eden, sağlık, aile ve toplumsal açıdan kötü durumlara sevk eden sigara, alkol, uyuşturucu, kumar ve ekran bağımlılığının zararlarının çocuk ve gençlerin zihinlerinde yer etmesi ve bu zararlara karşı topyekûn bir mücadele için çalışmaların okul sıralarında başlatılması gerekir. Yeşilay olarak her yıl olduğu gibi bu eğitim yılında da anaokullarından üniversitelere kadar her aşamada öğrencilerimizin yanında olacağız. Tiyatro oyunları, gösteriler, resim sergileri, seminerler ve her türlü faaliyetlerle çocuklarımız ve gençlerimizle birlikte sağlıklı ve özgür bir neslin inşası için çalışmaya devam edeceğiz. Sigara ve alkol kullanma yaşının ilkokul çağındaki çocuklara kadar indiği, okul önlerinde uyuşturucu satıldığı, ekran ve internet bağımlılığını tehlikeli bir seviyeye ulaştığı günümüzde tüm bu kötü alışkanlıklarla mücadelede Yeşilay’ın en büyük destekçisi yine çocuklarımız ve gençlerimiz olacaktır. Öğrenciler ve aileleri ile el ele veren Yeşilay olarak, tam bağımsız ve özgür, sağlıklı, bilinçli ve eğitimli bir nesil için bu yeni eğitim ve öğretim yılının başarılı ve mücadele ile dolu olarak geçmesini temenni ederiz. Av. Muharrem BALCI Türkiye Yeşilay Cemiyeti Genel Başkanı


Bira Festivalini Desteklemek Halkına Yabancı ve Düşman Olmaktır Antalya Belediyesi Başkanlığı’nın 2009 yılından beri destek verdiği “Bira Festivali” ne yazık ki bu sene de düzenleniyor. İlk düzenlendiği yıldan bu yana ölümlere, kavgalara ve türlü çirkinliklere neden olan ve içki-biraların su gibi tüketildiği festival, Belediye Başkanı’nın yoğun desteğiyle Antalya’da başlayacak. Yapılan tüm uyarılara, ölümlere ve suç olaylarına karşı Antalya Belediye Başkanı, “Octoberfest” de denilen bira festivalinin düzenlenmesinden ve ona destek vermekten vazgeçmiyor. İçki ve biraların çok düşük fiyatlarla satılarak adeta bedava dağıtıldığı, bira tüketiminin teşvik edildiği ve başka ülke kültürlerinin dayatıldığı bu festival, yöneticilerin halka ne kadar yabancı olduklarının bir göstergesidir. Geçtiğimiz yıllarda düzenlenen bu festival sonucunda ölüm olaylarının gerçekleşmesi üzerine İçişleri Bakanlığı’nca soruşturma açılırken, ne yazık ki alkol kullanımı ile ilgili kanuni eksiklikler hem soruşturmanın hem de olayların sonuçsuz kalmasına yol açmıştır. Bira festivallerinin eğlence adı altında çekici hale getirilerek neredeyse bedava olarak içki dağıtılması halkın sağlığına yönelik büyük bir tehlikedir. Üstelik çekici hale getirilen bu festivaller en çok da gençlerin dikkatini çekmekte, onların katılımıyla gerçekleşmektedir. Alkol kullanmayı çağdaşlık göstergesi ve herkesin kendi tercihi gibi sunarak olağanlaştırmaya çalışmak bütün halka ve özellikle tertemiz zihinlere sahip gençliğe bir düşmanlıktır. En kolay bağımlılık yapan alkolün yuvaları yıktığını, nice başarılı genç sporcuları, sanatçıları hayatlarının baharında soldurduğunu, toplumsal felaketlere yol açtığını unutmamalı, alkol ile mücadeleye bu açıdan bakılmalıdır. Çağdaşlık, ilericilik akıl, bilim, sanat, spor ile sağlanır. Bunun için de berrak zihinler ve sağlıklı bir beden gerekir. Alkol, uyuşturucu, sigara ve her türlü kötü alışkanlığın olağan sayıldığı ve özgür seçim olarak nitelendirildiği bir ortamda bu başarıların sağlanması beklenemez. Kendi öz kültürüne ve halkına sadık, onların sağlığını ve geleceğini dert edinmiş, her türlü zararlı alışkanlıklarla mücadelede halkı için halkıyla birlikte hareket eden yöneticilerimiz tüm halkımızın ve Cemiyetimizin takdirini kazanacaktır. Kamuoyuna saygı ile duyurulur. Av. Muharrem BALCI Türkiye Yeşilay Cemiyeti Genel Başkanı

63 2011 Ekim


MiLLi PiYANGO OKULLARI T.C. … Valiliği

İstanbul 21.01.2011 Türkiye Yeşilay Cemiyeti Genel Başkanlığına Konu: Adında “Efes Pilsen” ve “Milli Piyango” ibareleri bulunan okul adlarının değiştirilmesi için yapılan başvuruların bildirilmesinden ibarettir. Aşağıda belirtilen valiliklerde yer alan okulların adındaki “Efes Pilsen” ve “Milli Piyango” ibarelerinin çıkartılması talebini içeren ve aşağıda örneği sunulan dilekçe, ilgili valiliğe bugün itibarı ile gönderilmiştir. Saygılarımla Av. Emir ŞAHİN

01. T.C. Adana Valiliği - Efes Pilsen İlk Öğretim Okulu 02. T.C. Manisa Valiliği - Turgutlu Milli Piyango Anadolu Lisesi 03. T.C. Isparta Valiliği - Isparta Milli Piyango Anadolu Lisesi 04. T.C. Mardin Valiliği - Kızıltepe Milli Piyango Lisesi 05. T.C. Batman Valiliği - Batman Milli Piyango Anadolu Lisesi 06. T.C. Erzurum Valiliği - Erzurum Milli Piyango Lisesi 07. T.C. Kastamonu V. - Kastamonu MP Endüstri Meslek Lisesi 08. T.C. Bitlis Valiliği - Bitlis Milli Piyango İlköğretim Okulu 09. T.C. Tokat Valiliği - Tokat MP İhya Balak Fen Lisesi 10. T.C. Tekirdağ Valiliği - Tekirdağ Milli Piyango Fen Lisesi 11. T.C. Kayseri Valiliği - Develi Milli Piyango Lisesi 12. T.C. Sakarya Valiliği - Sakarya MP Endüstri Meslek Lisesi 13. T.C. Çankırı Valiliği - Ilgaz MP Anadolu Tur. Otl. Mslk. L. 14. T.C. Sivas Valiliği - Sivas Milli Piyango Lisesi 15. T.C. Edirne Valiliği - Edirne Milli Piyango Anadolu Ticaret Meslek ve Ticaret Meslek Lisesi 16. T.C. Ankara Valiliği - Başkent Milli Piyango İş Okulu 17. T.C. Karaman Valiliği - Karaman Milli Piyango Fen Lisesi 18. T.C. Mardin Valiliği - Mardin Milli Piyango Lisesi 19. T.C. Van Valiliği - Van Milli Piyango Anadolu Lisesi 20. T.C. Konya Valiliği - Karatay Süleyman Demirel Milli Piyango Anadolu Lisesi 21. T.C. Samsun Valiliği - Samsun Milli Piyango Anadolu Lisesi 22. T.C. Yalova Valiliği - Yalova MP İlköğretim ve İş Okulu 23. T.C. Yozgat Valiliği - Akdağmadeni 75. Yıl MP Anadolu L. 24. T.C. İzmir Valiliği - Çiğli Milli Piyango Anadolu Lisesi 25. T.C. Afyonkarahisar Valiliği - Afyonkarahisar Milli Piyango Anadolu Lisesi 26. T.C. Erzincan Valiliği - Erzincan MP Anadolu Lisesi 27. T.C. Çanakkale Valiliği - Çanakkale MP Anadolu Lisesi 28. T.C. Bursa Valiliği - Nilüfer Milli Piyango Anadolu Lisesi 29. T.C. Ankara Valiliği - Çankaya Milli Piyango Anadolu Lisesi

Düzelteme Talebinde Bulunan: Türkiye Yeşilay Cemiyeti Vekili: Emir ŞAHİN Adresi: Oğuzhan Cad. Karakoyunlu Sok. No:11-2 Fındıkzade Fatih – İstanbul Tel: (0212) 621 55 91 – 2 Düzeltmeye Konu İşlem: Milli Eğitim Bakanlığına bağlı iliniz sınırları içinde yer alan … Milli Piyango Lisesi isminde yer alan ve yasalara aykırı olan “Milli Piyango” adının çıkarılması/değiştirilmesi talebinden ibarettir. Düzeltme Konusu Olay: İliniz sınırları içinde yer alan … Milli Piyango Lisesi’ne verilen “Milli Piyango” adı, hukuka aykırı bir şekilde verilmiş ad olup değiştirilmesi gerekmektedir. Aşağıda hem Türk Milli Eğitiminin genel amacından hem de talep kapsamında işlem yapılması gerektiğini ortaya koyan mevzuattan bahsedilmiştir. A) Türk Milli Eğitiminin Genel Amacı ve İlgili Yasal Düzenlemeler 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nun 2. maddesi, Türk Milli Eğitiminin genel amacını düzenlemiştir. Söz konusu maddenin 2. bendinde de “Türk Milletinin bütün fertlerini… Beden, zihin, ahlak, ruh ve duygu bakımlarından dengeli ve sağlıklı şekilde gelişmiş bir kişiliğe ve karaktere, hür ve bilimsel düşünme gücüne, geniş bir dünya görüşüne sahip, insan haklarına saygılı, kişilik ve teşebbüse değer veren, topluma karşı sorumluluk duyan; yapıcı, yaratıcı ve verimli kişiler olarak yetiştirmek” ifadelerine yer verilmiştir. Ayrıca talep kapsamında işlem yapılması gereği, mevzuatın çerçevesini belirleyen Anayasanın 58. maddesi gereğince de sabittir. Gerçektende söz konusu 58. madde “Devlet, gençleri alkol düşkünlüğünden, uyuşturucu maddelerden, suçluluk, kumar ve benzeri kötü alışkanlıklardan ve cehaletten korumak için gerekli tedbirleri alır.” hükmüne amirdir. Yine talep kapsamında işlem yapılmasını gerektiren

İstanbul 21.01.2011

64 2011 Ekim


bir başka düzenleme olan 222 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu’nun 61. maddesinin 2. fıkrasında yer alan “Meyhane, kahvehane, kıraathane, bar, elektronik oyun merkezleri gibi umuma açık yerler ile açık alkollü içki satılan yerlerin, okul binalarından kapıdan kapıya en az 100 metre uzaklıkta bulunması zorunludur.” Hükmü, müvekkilin talebi kapsamında işlem yapılması gerektiğini ortaya koymaktadır. B) Okul Adlarının Verilmesi Millî Eğitim Bakanlığına bağlı her derece ve türdeki örgün ve yaygın eğitim kurumlarını açma-kapatma ve kurumlara ad verme esasları 02.04.1993/21540 sayılı resmi gazetede yayınlanan “Milli Eğitim Bakanlığına Bağlı Kurumlara Ait Açma, Kapama ve Ad Verme Yönetmeliğinde” esaslar çerçevesinde yapılabileceği düzenlenmiştir. Söz konusu yönetmeliğin 7. maddesi “Bakanlığa bağlı her derece ve türdeki resmî ve özel öğretim kurumlarına verilecek adların; kurumun amacına, seviyesine, bulunduğu çevrenin özelliğine ve şartlarına uygun olması, belli bir anlam taşıması, Millî Eğitimin temel amaçlarına aykırı düşmemesi ve Türkçe olması gerekir.” İfadeleri ile ad vermenin esaslarını düzenlemiştir. Yine anılan yönetmeliğin 8. maddesindeki “Kurumlara ad verme işlemleri, il millî eğitim müdürünün önerisi ve il millî eğitim komisyonunun kararına dayalı olarak valinin onayı ile yapılır ve sonucundan Bakanlığa bilgi verilir. Gerektiğinde Bakan da bu kurumlara ad verebilir” ifadelerle ad verme yetkisine sahip olanları düzenlemiştir. C) Değerlendirme Yukarıda yapılan açıklamalar neticesinde iliniz sınırları içinde yer alan … Milli Piyango Lisesi’nin adında yer alan “Milli Piyango” ibaresinin: Mevzuatın çerçevesini belirleyen Anayasanın 58. maddesine, Türk Milli Eğitiminin genel amacını belirleyen 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nun 2. maddesine, 222 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu’nun 61. maddesinin 2. fıkrasına ve son alarak da “Milli Eğitim Bakanlığına Bağlı Kurumlara Ait Açma, Kapama ve Ad Verme Yönetmeliğinin” 7. maddesinde aykırılık teşkil ettiği ortadadır.

“erdemi” bu kurumlarda öğrendiği en azından öğrenmesi gerektiği tartışmasızdır. Hal böyle iken bireye “erdemi” öğretme misyonu içinde olan/olması gereken kurumun adının tam da bu erdemlerle çelişki arz etmesi kabul edilebilir bir durum değildir. Belirtilen sebeplerden dolayı düzeltme konusu okul adının yukarıda belirtilen yönetmeliğin 13. maddesinde yer alan “Öğretim Kurumlarına Verilemeyecek Adlar” başlığı altında düzenlenen hükümde yer alan “… Öğretim kurumları bina ve tesislerine adları verilecek kişilerin çevrede olumlu izlenimler bırakmış olması gerekir. Daha önce öğretim kurumlarının bina ve tesislerine verilmiş olan adlar muhafaza edilir. Ancak, sonradan kamuoyunda olumsuz izlenimler bıraktığı anlaşılan kişilere ait okul, bina ve tesis adları, il millî eğitim müdürünün önerisi ve il millî eğitim komisyonunun kararına dayalı olarak valinin onayı ile iptal edilir ve sonucundan Bakanlığa bilgi verilir.” Hükmü gereğince değiştirilmesini talep etmekteyiz. Burada son olarak bir hususu da dile getirmek isterim. Müvekkil Türkiye Yeşilay Cemiyeti, kuruluş amacı ile varlığını, gençlerimize sağlıklı ve onurlu bir gelecek temin etmeye adamıştır. Bu amaçlarla varlığını sürdürmeye devam eden müvekkil, adında yer alan “Yeşilay” ibaresini, adı değiştirilmesi talep edilen okula verilmesini önerdiğini ve bu ismin, yanlızca okul adı olarak, kullanılmasına müsaade ettiğini belirtmek isterim. Netice i Talep: Yukarıda kısaca açıklanan ve Valiliğinizin resen nazarı itibara alacağı sebepler muvacehesinde …. Milli Piyango Lisesi’nin adında yer alan “Milli Piyango” ibaresinin çıkarılması/değiştirilmesine karar verilmesini saygılarımla bilvekale arz ve talep ederim. Talepte Bulunan Türkiye Yeşilay Cemiyeti Vekili Av. Emir ŞAHİN

Ayrıca söz konusu okulların birer eğitim yuvası olduğu, çocuklarımızın ve gençlerimizin doğuyu – yanlışı, iyiyi – kötüyü, kumarın – alkolün kötülüğünü hasılı her türlü

65 2011 Ekim


HABERLER

Yeşilay Babıâli Günleri’nde İstanbul - Türkiye Gazeteciler Cemiyeti tarafından bu yıl 4.sü düzenlenen Babıâli Günleri’nde ulusal ve yerel medyaların yanı sıra sivil toplum kuruluşlarından da birçok isim Sultanahmet’te kurulan Babıâli çadırlarında buluştu. STK olarak Yeşilay da Babıâli çadırlarındaki yerini aldı. Yeşilay personel ve gönüllüleri, Yeşilay tarafından hazırlanan kitapçıkları ve materyalleri standa gelenlere dağıtarak bilgilendirme çalışması yaptılar. Yeşilay standı ziyaret edenlerden Yeşilay’a üye olmalarını ve Yeşilay dergisine abone olarak kuruma destek vermelerini istediler. Yeşilay Yönetim Kurulu üyeleri de Yeşilay çadırına gelerek etkinliğe desteklerini verdiler. Yeşilay çadırında Tacettin Varboz tarafından yapılan Karbonmonoksit ölçümü Yeşilay standında büyük ilgi gördü. Standa uğrayan ziyaretçiler ciğerlerinin durumunu öğrenmek için Karbonmonoksit ölçüm cihazına üfleyerek ciğerlerini test etme şansı yakaladılar. Genel Başkan Av. Muharrem Balcı, İstanbul İl Milli Eğitim Müdürü Dr. Muammer Yıldız ile birlikte etkinlik çadırlarını dolaştı. Yeşilay çadırına gelen Dr. Muammer Yıldız çalışmalar hakkında bilgi aldı. Yeşilay gönüllüleri Babıâli Günleri’nde kurulan etkinlik çadırlarının hepsini dolaşarak çalışanları bilgilendirmeyi de unutmadılar. Ayrıca Yeşilay görevlileri Yeşilay çadırına gelen sigara bağımlılarına, sigarayı bırakmaları için yardımcı olmaya çalıştılar, standı ziyaret edenlerden sigara paketlerini alarak onlara Sigarayı Bırakma Sözleşmesi imzalattılar. Türkiye Yeşilay Cemiyeti’nin desteğiyle, 81 ili kapsayacak, "Sağlıklı Yaşam, Sağlıklı Çevre için Türkiye Turu"na 25 Eylül Pazar günü başlayacak olan bisikletçi Cemal Azmi Başkaptan da Yeşilay çadırına gelerek çalışmalara destek sağladı.

66 2011 Ekim


67 2011 Ekim


HABERLER

BEYLİKDÜZÜ BELEDİYE BAŞKANI’NA YEŞİLAY’DAN ZİYARET İstanbul - Türkiye Yeşilay Cemiyeti Genel Başkanı Av. Muharrem Balcı beraberinde Genel Müdür Asistanı Muhammet Öztabak, Yeşilay Reklam ve Tanıtım Sorumlusu Ferdinaz Koyuncu ve Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet Sırrı Arvas ile birlikte Beylikdüzü Belediye Başkanı Yusuf Uzun’u makamında ziyaret etti. Başkan Uzun’un makamında yapılan toplantıda görüşmenin konusu; maddesel bağımlılığın insanlar üzerindeki zararlarını anlatmaya yönelik oluşturulacak kampanya çalışmaları oldu. İnsan sağlığına en çok zararı maddesel bağımlılıkların verdiğini söyleyen Türkiye Yeşilay Cemiyeti Genel Başkanı Av. Muharrem Balcı, Beylikdüzü Belediyesi ile başlatmak istedikleri projelerle vatandaşlara madde bağımlılığının zararlarını anlatarak bu konuya dikkat çekmek istediklerini belirtti. Genel Başkan Balcı, Başkan Uzun’a bugüne kadar Beylikdüzü’nde Yeşilay faaliyetlerine verdiği destekten dolayı teşekkür plaketi verirken, madde bağımlılığını insan sağlığına olan zararları ile ilgili Türkiye Yeşilay Cemiyeti’nin yapacağı çalışmalara destek vereceklerini belirten Beylikdüzü Belediye Başkanı Yusuf Uzun’da Balcı’ya vazo hediye etti.

YEŞİLAY İSTANBUL EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ’NDE İstanbul

- Türkiye Yeşilay Cemiyeti Genel Başkanı Av. Muharrem Balcı ve Yeşilay ekibi İstanbul Eğitim ve Araştırma

Hastanesi’ni (Samatya) ziyaret etti. İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimi Doç.Dr. Özgür Yiğit ile görüşen Balcı, daha sonra Başhekim, Hastane Müdürü Suat Balcı, başhemşire Yasemin Tan ve Yeşilay ekibi ile hasta ve hasta yakınlarını ziyaret ederek hastalara ve yakınlarına sigara, içki, kumar ve madde bağımlılığı ile ilgili broşür, kitapçık ve yelpaze, çocuklara da Yeşilay rüzgârgülü dağıttı. Somalili çocuklar yararına hastanede düzenlenen kermese de katılan Balcı, çocuk polikinliği ve hastane kreşinde bulunan çocuklara hediye edilmesi için de oyuncak satın aldı, daha sonra bu bölümleri ziyaret ederek çocuklara hediyelerini ve Yeşilay rüzgârgülünü verdi. Yeşilay’ın hastane ziyareti doktorlar, hastalar ve hasta yakınları tarafından da büyük ilgi gördü.

68 2011 Ekim


69 2011 Ekim


HABERLER

SİGARA KULLANIM ALANLARINDA YETERSİZ DENETİM İstanbul - Yeşilay Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet Sırrı Arvas ve bir grup Yeşilay gönüllüsü hafta sonu İstanbul’da sigara yasağının uygulanma ve denetlenme noktasındaki eksiklikleri görmek için bir çok mekânı gezdi. Yapılan gezi sonucu özellikle nargile içilen mekânların çoğunun yasayı yeterli derecede dikkate almadığı, bu mekânlara da yeterli denetim yapılmadığı ortaya çıktı. Yeşilay gönüllüleri bu gevşemeyi ortadan kaldırmak için yetkilileri uyarmaya devam ediyor. Yapılan tetkiklerde sigara yasağına uymayan yerlerden bazılarının fotoğrafları çekilerek ilgili kurumlara iletildi. Sigara yasak tabelası altında tütün ürünleri kullananların fotoğrafı ilginç bir görüntü oluşturdu.

YEŞİLAY TRT ARAPÇA’YA KONUK OLDU İstanbul - Yeşilay yönetim kurulu üyesi Mehmet Sırrı Arvas TRT Arapça’da Dr. İbrahim Halilşah’ın konuğu oldu. Programda Türkiye’deki sigara yasası, gelişimi, süreç ve elde edilen başarılar ele alındı. Tütün kontrolünde Türkiye’nin diğer ülkelere örnek olduğunu ifade eden Arvas: “Biz bilgi ve tecrübemizi kardeş ülkelerle paylaşmaya her zaman hazırız. Daha önce uluslararası üç büyük kongre yaptık, her kongremize 30-40 civarında ülke katıldı. Bilimsel ve başarılı çalışmalar gerçekleştirildi. Bu arada Türkiye yasayı en iyi uygulayan dünyadaki 6 ülkeden biri. DSÖ tarafından da ödüllendirilmiş bir ülke.” dedi. Yeşilay olarak Arap ülkeleri ve orta doğuda yeni irtibatlar kurulmaya çalışıldığını anlatan Arvas, Yeşilay’ın genel faaliyetlerinden bahsetti. Dr. İbrahim Halilşah, Yeşilay’ın faaliyetlerini takdirle karşıladığını, sitemize girip orada Arapça bölümü incelemek istediğini ancak henüz hazırlık aşamasında olduğunu vurguladı. Gelecek aylarda Yeşilay’a çok daha fazla yer verileceğini ve faaliyetlerinin buradan duyurulacağı sözünü verdi.

70 2011 Ekim


ÖĞÜTKEN’DEN YEŞİLAY’A DESTEK SÖZÜ İstanbul - Türkiye Gazeteciler Cemiyeti tarafından 14-18 Eylül tarihleri arasında düzenlenen 4. Babıali Günleri’nde STK olarak yerini alan Yeşilay’ın çadırını 17 Eylül Cumartesi günü AK Parti İstanbul 2. Bölge Milletvekili Ahmet Baha Öğütken ziyaret etti. Yeşilay çadırında Yeşilay’ın faaliyetleri konusunda bilgi alan Öğütken, Yeşilay’a üye olarak Yeşilay Cemiyeti’ne yapacakları çalışmalarda destek sözü verdi. Ardından Yeşilay standında Sayın Öğütken’e karbon monoksit ölçüm testi yapıldı. Ölçüm cihazını üfleyen Sayın Öğütken’in test sonucu 0,6 yani hiç sigara içmeyen olarak çıktı.

71 2011 Ekim

SağlıklıYaşamSağlıklıÇevreİçin

TÜRKİYE TURU


HABERLER

72 2011 Ekim


SAĞLIKLI YAŞAM, SAĞLIKLI ÇEVRE İÇIN TÜRKİYE TURU BAŞLIYOR… Istanbul - Türkiye Yeşilay Cemiyetinin desteğiyle, 81 ili kapsayacak, “Sağlıklı Yaşam, Sağlıklı Çevre için Türkiye Turu” 25 Eylül Pazar günü başlayacak.. Tura verdikleri desteğe ilişkin bilgi veren Türkiye Yeşilay Cemiyeti Genel Başkanı Muharrem Balcı, Türkiye turuna çıkacak olan Cemal Azmi Başkaptan’ın sağlıklı yaşam ve çevre için bir bisiklet turu gerçekleştirmesi fikrini ilk duyduğunda çok hoşlandığını belirterek, şöyle devam etti: ‘’Proje kendisinden geldi, bizim de tabii çok hoşumuza gitti. Bir kere arkadaşımız iyi bir Yeşilaycı. Sadece içmeyen değil, insanları herhangi bir madde bağımlılığından kurtarma noktasında d çalışmaları var. Bisikleti de bu amaçla, çevre bilinci, spor amacıyla kullanıyor. Zaten bunlar Yeşilay’ın hem amaçları hem faaliyetleri arasında. Dolayısıyla arkadaşımızı destekliyoruz.’’ Başkaptan’ın, sporla daha yakın olabilmek için diğer uğraşlarını bırakarak bisikletle hem spor yapmayı, hem de sporu sevdirmeyi amaçladığını anlatan Balcı, ‘’Bu, bizim için çok önemli. Bizim de Yeşilay olarak biliyorsunuz bir sloganımız var; ‘Sağlıklı nesil, Sağlıklı Gelecek’. Buna iyi bir örnek Cemal Başkaptan’’ dedi. Cemal Azmi Başkaptan da henüz çok yeni bir lisanslı bisikletçi olduğunu, daha önce esnaflık yaptığını belirtti. Bisiklet sporuyla daha önce amatör olarak ilgilendiğini dile getiren Başkaptan, ‘’2008’den beri bisiklet gezilerine gidiyorum. Her pazar dükkânımı kapatıp, Bisikletliler Derneği, Pedal Sesi gibi muhtelif derneklerin etkinliklerine gidiyordum. Böyle başladı. Baktım 7’den 70’e asker

emeklisi, fabrika yöneticisi, sıradan bir vatandaş, Gökkuşağı gibi her kesimden insan bu bisikleti kullanıyorsa, ortak nokta olarak bisiklet paydasında buluşuyorsa ben de ‘Neden olmasın?’ dedim’’ şeklinde konuştu. Bisiklete başladığında kilolu olduğunu da belirten Başkaptan, ‘’Ben bisiklete başladığımda 102 kiloydum, şu an 82 kiloyum. Bir senede 30 kilo verdim’’ dedi. Bu turu düzenlemekteki amacının bisikletin sağlıklı bir araç olduğuna ve küresel ısınmaya karşı çevre dostu özelliğine dikkati çekmek olduğunu dile getiren Başkaptan, şöyle devam etti: ‘’Araçlarımızla tek kişi işe gidiyoruz. Tek kişi gideceğimize toplu taşımayı, işimiz yakın ise, bisiklet kullanmakta da bir engelimiz yoksa, bisiklet kullanmayı tercih etmeliyiz. Buna dikkati çekmek için 2010 yılında bu projeyi düşündüm, 2011 ortalarında Yeşilay Cemiyeti Genel Sekreteri İbrahim Keleş duymuş, beni Muharrem Bey’e gönderdi.’’ Bu tur ile sağlıklı yaşamın önemine de dikkat çekmek istediğini vurgulayan Başkaptan, bu konudaki hassasiyetinin, gençliğinde yaşadığı ortamdan kaynaklandığını belirterek, ‘’Ben Sultahanmetli’yim. Gençliğimiz buralarda, kahve köşelerinde geçti. Amcalarımız, içki-sigara-kumardan bitik bir haldeydi. Bu kötü alışkanlıklarından insanlar kurtulsun istiyorum. İnsanlar kötü yola meyil göstermesin, sporla ilgilensin diye topluma örnek olmak istiyorum’’ şeklinde konuştu. GECELERİ İSTANBUL SOKAKLARINDA ÇALIŞARAK HAZIRLANDI 73 2011 Ekim

Tura hazırlık için her gece İstanbul sokaklarında bisikletle dolaştığını anlatan Başkaptan, ‘’Her gece 100 kilometre İstanbul içinde bisiklet kullandım. Kendimi böyle hazırladım’’ dedi. ‘’Sağlıklı Yaşam, Sağlıklı Çevre için Türkiye Turu’’nun güzergahından da bahseden Başkaptan, tura 25 Eylül Pazar günü Yerebatan Sarnıcı’nın arkasında bulunan Milyon Taşı’nın önünden başlayacağını kaydetti. Turu bu yıl 2 ay ve gelecek yıl 4 ay olmak üzere iki aşamada tamamlayacağını belirten Başkaptan, şunları söyledi: ‘’Bu sene, Türkiye’nin 34 vilayetini, seneye de kalan 47 vilayeti dolaşacağım. Böylece, 2 sene de bu turu tamamlamış olacağım. Eylül-Ekim aylarını bu tura ayırdım. Buradaki maksat, sağlıklı çevre için sağlıklı yaşam adına Türkiye çapında bir bisiklet turunu tamamlamak. Gittiğim vilayetlerde belediye başkanlarına da bisiklet yolları yapılsın diye ricada bulunacağız. Seneye yapılacak bölüm Doğu illeri ve Güneydoğu olduğu için biraz daha uzun süre, 4 ay devam edecek. İstanbul’dan yola çıkarak Karadeniz’de Rize, Artvin, Ardahan gibi iller, ardından Iğdır, Ağrı ve dönüşte Ankara üzerinden İstanbul’a varacağım. Turun ilk aşaması 25 Eylül-15 Kasım tarihleri arasında tamamlanacak. Milyon Taşı önünden startı vereceğiz, dönüşte de İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve son olarak Yeşilay Cemiyeti önünde basın açıklamasıyla tur son bulacak.’’


“Bayramda ölen 168 kişi kadar, günde 328 kişinin sigaradan ölümüyle de ilgilenelim” İstanbul - Yeşilay Cemiyeti’nin Sepetçiler Kasrı’nda düzenlediği yemekli toplantıya İstanbul Vali Yardımcısı İbrahim Hayrullah Sun, Büyükşehir Belediye Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Erman Tuncer, İl Milli Eğitim Müdürü Muammer Yıldız, İstanbul Müftüsü Mustafa Çağırıcı, İlçe Belediye Başkanları ve basın mensupları katıldı. Yenilen yemeğin ardından bir konuşma yapan Yeşilay Cemiyeti Başkanı Av. Muharrem Balcı, Yeşilay Cemiyeti’nin 91 yıldır alkol, uyuşturucu, sigara ve her türlü bağımlılıkla mücadele ettiğini belirterek, “İnsanlık düşmanları yeni bağımlılık türleri oluşturdukça bizler de onlarla mücadeleyi gündemimize alacağız” dedi. Yeşilay Cemiyeti’nin hukuku da kullandığını belirten Balcı, “Hukuk adına söylenenler semavi dinlere dayanır. Semavi dinler ilkesel olarak her alanı kuşatır. Bağımlılık alanını da kuşatır. Evrensel hukuk da semavi dinlerden ve ulusal hukuklardan aldıklarını ilkeleştirir. İnsanlık, tarih boyunca keyif veren maddelerin ardına düşmüştür. Ancak bu keyif bireyseldir. Sanayileşme ve endüstri devrimi ile birlikte insanlığın keyfi de endüstrileştirildi. Sigara, alkol, fuhuş, kumar, uyuşturucu, teknoloji endüstrileşti. Bunlar kitlesel imha silahlarına dönüştürüldü” şeklinde konuştu. Madde üreticilerinin insanlığa karşı savaş açtığını belirten Balcı, “Bu savaşın amacı hasmını yok etmek değil, iradesini felce uğratmaktır. Madde üreticileri savaş kurallarının dışına çıkıp çocuk ve kadınlarımızı hedef alıyor. İşyerlerinde çalıştırdıkları işçilere yasakladıkları sigarayı kendilerinin içmedikleri alkolü, uyuşturucuyu çocuklarımıza bulaştırıyorlar” dedi. Savaşı kurallarına göre oynamak gerektiğini belirten Balcı, “Düşmanın iradesine odaklanmalıyız. Madde üreticilerinin iradesini çökertmeliyiz. Onların insanlığa karşı suç işlediklerini söyleyelim. Terör gibi, işkence gibi, soykırım ve insan ticareti gibi. Bayram tatilinde 168 kişinin ölümüyle ilgilendiğimiz kadar sigaraya bağlı akciğer kanserinden günde 328 kişinin ölümüyle de ilgilenelim. Alkolden ölümleri, kumardan yıkılan haneleri, fuhuş batağına, uyuşturucu batağına çekilen çocuklarımızın kitlesel ölümlerini konuşalım. Madde üreticilerinin yargılanmalarını sağlayalım. Hukuk mücadelesi başlatalım” dedi. İstanbul Vali Yardımcısı İbrahim Hayrullah Sun da Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın talimatıyla Vakıflar Müdürlüğü tarafından Sepetçiler Kasrı'nın Türkiye Yeşilay Cemiyetine tahsis edildiğini belirterek, ''Demek ki Yeşilay, İstanbul'un göbeğinde yani en fazla içki tüketilen yerde, önemli görevini icra edecek. Bize de Yeşilay’ı tanıtma konusunda görevler düşüyor'' dedi.

74 2011 Ekim


75 2011 Ekim


YÜZLERCE KİŞİ SİGARA BIRAKMAYA KOŞTU İstanbul - Bezmialem Vakıf Üniversitesi ve Yeşilay’ın düzenlediği toplantıya katılan yüzlerce kişi, sigarayı bırakmak için adeta sıraya girdi. Bezmialem Vakıf Üniversitesi Konferans Salonu’nda sigaranın zararlarının anlatıldığı bir panel düzenlendi. Panel öncesinde Vakıf Gureba Hastanesi’nin bahçesinde Yeşilay gönüllülerinin kurduğu stantta sigaranın zararları anlatıldı. Daha sonra düzenlenen panelde konuşan Yeşilay Cemiyeti Başkanı Muharrem Balcı, erkeklere göre bayanların sigara içme alışkanlığının daha hızlı arttığını söyledi. “BU BİR SOYKIRIMDIR” Sigara ve alkol alışkanlığının, bir dönem devlet tekelinde olması, askere giden herkese aylık bir kilogram sigara verilmesi dolayısıyla, bağımlı bir top-

lum yetiştirildiğini belirten Balcı, “Bağımlı olması için bu kadar baskı altında kalan mağdur toplumun hala ayakta kalması şaşırtıcıdır” dedi. Sigaranın Türkiye’de yılda 120 bin kişinin ölümüne neden olduğunu söyleyen Balcı, “Lütfen söyleyin bana, bu bir soykırım değildir de nedir? Türkiye’deki bağımlı nüfus gün geçtikçe eriyor. Sigara ve alkol üreticileri insanlığa karşı suç işliyorlar” şeklinde konuştu.

daha fazla bağımlı hale getirdiğini söyleyen Kart, “Dünyada yılda 4.9 milyon kişi sigaradan ölüyor. Dünyadaki tüm savaşlarda bu kadar insan ölmüyor. Dünyadaki en yaygın kanser türü Akciğer kanseridir ve bunun yüzde 95 nedeni sigaradır. Sigara, vücuttaki bir çok kanser türünün başlıca sebebidir. Sigara içenlerin kansere yakalanma riski, içmeyenlere göre 25 kat daha fazladır” dedi.

SİGARA İÇİNLERİN KANSERE YAKALANMA RİSKİ 25 KAT FAZLA Daha sonra konuşan Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekan Yardımcısı ve Göğüs Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Levent Kart, sigara alışkanlığının insan sağlığının en büyük düşmanlarından biri olduğunu söyledi. Sigaranın eroin ve esrara göre 8 kat

İZLEYİCİLER SİGARAYI BIRAKMAK İÇİN SIRAYA GİRDİ Konuşmaların ardından panele katılanlar vatandaşlar, üniversitede kurulan başvuru noktalarında sıraya girdi. Sigarayı bırakmak için tıbbi yardım talebinde bulunan vatandaşlar, doldurdukları formlarda yaşadıkları sıkıntıları anlattı.

76 2011 Ekim


BAŞKAN AYANOĞLU’NDAN YEŞİLAY’A TAM DESTEK

kurulmasından duyduğu memnuniyeti ifade ederek, “Yeşilay’ın Sivil Toplum Kuruluşları arasında çok önemli bir yeri vardır. Türkiye’nin en eski derneğidir. Ülke sathında yaptığı icraatlar gerçekten insanlık için çok önemli bir yer tutar. Yeşilay’ın Mardin’de yapacağı tüm faaliyetlere destek vereceğiz, bu konuda elimizden gelen gayreti göstereceğiz. Bu faaliyetlerle gelecek nesillerin sağlığı korunacaktır” açıklamasında bulundu.

olacaklarını belirten Yeşilay Temsilcisi Lütfü Günlüoğlu ise, “Sayın Başkanı bugün ziyaret ettik. Başkanın destek sözü bizi gerçekten sevindirdi. Bizim Yeşilay olarak yaptığımız faaliyetler toplumun her kesimini ilgilendirmektedir. Hiç kimse bu kötülüklerle mücadelede tarafsız kalamaz. Herkes elini taşın altına koymalıdır. Özellikle geleceğimizi oluşturacak genç nesiller bizim için çok önemlidir. Gelecek nesillerin sağlıklı olması bizim ana hedefimizdir. Gençlerin büyük oranda sigara ve alkol kullandığı günümüzde Yeşilay’ın faaliyetleri daha da önem arz etmektedir. Sayın başkanın bize verdiği destek sözünden dolayı kendisine tekrar teşekkür ediyoruz.” dedi.

Radyo Yetkilisi Abdulaziz Asker’in yönetiminde gerçekleştirilen Radyo programında Günlüoğlu sorulan soruları tek tek yanıtlayarak Yeşilay’ın kuruluş felsefesini anlattı.

faaliyet gösteren önemli bir Sivil Toplum Kuruluşudur. O yıllarda İstanbul’u işgal eden İngilizlerin gemilerle alkol taşıyarak bedava dağıtması üzerine ülkesini seven bir avuç insanın girişimleri ile kuruldu. Bu özellikleriyle dünyada benzeri yoktur. Bu yapısıyla Yeşilay en başta alkole karşı mücadele etmek üzere kuruldu ve daha sonraları sigara, kumar, uyuşturucu madde bağımlılığı gibi kötülükleri de mücadele kapsamına aldı. Son yıllarda da teknoloji bağımlılığı yani internet, televizyon, bilgisayar ve cep telefonu gibi bağımlılıklarla

Mardin - Türkiye Yeşilay Cemiyeti Mardin İl Temsilciği Belediye Başkanı Mehmet Beşir Ayanoğlu’nu ziyaret ederek destek talebinde bulundu. Yeşilay Üyeleri Sami Kızılkaya ve Yakup Kılıç ile birlikte Mardin Belediye Başkanı Av.Mehmet Beşir Ayanoğlu’nu makamında ziyaret eden Yeşilay Cemiyeti İl Temsilcisi Lütfü Günlüoğlu, Baş“KÖTÜLÜKLERLE MÜCADELEDE HİÇkandan Yeşilay’a destek sözü aldı. KİMSE TARAFSIZ KALAMAZ” Belediye Başkan Ayanoğlu’nun verdiği “YEŞİLAY’A DESTEK GELECEK NESİLLEdestekten dolayı mutlu olduklarını ve RİN SAĞLIĞINI KORUMAKTIR” her konuda Belediye ile temas halinde Başkan Ayanoğlu Yeşilay’ın Mardin’de

Yeşilay Mardin İl Temsilcisi Lütfü Günlüoğlu, Cemre Radyo’da Yeşilay’ı anlattı Yeşilay İl Temsilcisi Günlüoğlu: “BİZİM ANA HEDEFİMİZ GELECEK İÇİN SAĞLIKLI NESİLLER YETİŞTİRMEKTİR” Türkiye Yeşilay Cemiyeti Mardin İl Temsilcisi Lütfü Günlüoğlu, Mardin’de yayın yapmakta olan Cemre Radyo’da Yeşilay’ın Mücadele alanlarını dinleyicilere anlattı.

“İNSANA VE ÇEVRESİNE ZARAR VEREN MADDELERİN KULLANILMASI ÖZGÜRLÜK OLAMAZ” Yeşilay’ın en önemli amacının ‘Mardin’in gelecek için sağlıklı nesiller yetiştirmek’ olduğunu ifade eden Günlüoğlu, özetle programda şunları söyledi: “Yeşilay 1920’den beri Türkiye’de

77 2011 Ekim


HABERLER

78 2011 Ekim


da mücadele etmeye başladı. Aslında Yeşilay Cemiyeti olarak hiçbir zaman teknolojiye karşı çıkmadık, ancak teknolojinin kullanım şekline karşı çıktık. Bir örnek verecek olursak, televizyon güzel bir iletişim aracıdır. Ancak programları ile insanların şehevi arzularını tahrik ediyorsa, inançlarını zayıflatıyorsa… bu alet artık zarar vermeye başlamıştır, kullanımında daha dikkatli davranmalıyız. Ayrıca şunu da belirtmekte fayda görüyorum. Yeşilay’ın mücadele ettiği maddeleri kullanmak hiçbir zaman

özgürlük olarak algılanmamalıdır. Eğer bir madde kullanımı, ya da bir davranış öncelikle insanın kendisine ya da çevresine zarar veriyorsa artık özgürlük olarak bakılamaz ve hemen müdahale edilmelidir. Tıpkı bir insanın özgürlük diye intihar etmeye kalkışması gibi. Eğer bu insanı yaptıkları ile baş başa bırakırsak intihar edecektir. Bu da toplum açısından kabul edilemez, müdahale edilmesi gereken bir davranıştır” Program süresini kısa oluşu nedeniyle Yeşilay’ın mücadele kapsamına aldığı kötülüklerin hepsini anlatamadığı-

nı ifade eden İl Temsilcisi Günlüoğlu, “bundan sonra da Cemre Radyo’da böyle faydalı programlar yapılacağını” belirtti. Özellikle Ramazan ayında bu konunun Mardin halkına anlatılmasının çok yararlı bulduklarını ifade eden Abdulaziz Asker de, program konusundan ötürü duyduğu memnuniyeti belirterek, “bundan sonra da radyomuzda Yeşilay’ın kapsam alanı içindeki konuların anlatılmasına ve yayınlanmasına fırsat verileceğini” söyledi.

Yeşilay Cemiyeti Mardin Temsilcisi Lütfü Günlüoğlu MÜSİAD Üyelerini bilgilendirdi

belirterek, “Bizler Yeşilay Cemiyeti olarak asıl hedefimiz bağımlılık yapan maddeler ile bu maddelerin üreticileridir. Madde üreticileri için en önemli şey paradır. Bu işin içinde dev şirketler, terör örgütleri ve büyük devletler yer almaktadır. Çünkü bu alanda önemli ölçüde rant bulunmaktadır. Özellikle sigara ve alkol kullanımından ötürü büyük gelirler elde edilmektedir. Küçümsenmeyecek ölçüde vergi geliri sağlamaktadır. Hâlbuki devletlerin önemli görevi vatandaşlarını uyuşturucu madde, alkol ve kumar gibi kötü alışkanlıklardan korumak ve gerekli tedbirleri almaktır. Özellikle alkol tüketimi ülkemizde hızla artmaktadır. Devlet geliri söz konusu olduğundan ciddi tedbirler alınmamaktadır. Diğer taraftan kumarın ismi değiştirilerek ve başına Milli kelimesi eklenerek şans oyunları halini almıştır. Bu şekildeki bir değişim asla kumarı meşrulaştırmaz. Devlet her yıl bu yolla milyarlarca lira haksız kazanç elde etmektedir. Kumar millileştirilerek devlet eliyle oynatılmaktadır. Hatta tuhaf bir şey daha söyleyeyim: hemen hemen her ilde “Milli Piyango” adı altında okullar açılmakta ve milli piyango daha cazip

hale getirilmektedir” bulundu.

Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) Mardin Şubesi’nin bu haftaki Dost Meclisi Konuğu Yeşilay Mardin İl Temsilcisi Lütfü Günlüoğlu oldu. MÜSİAD Mardin Şubesinin üyeleri bilgilendirmeye yönelik düzenlediği Dost Meclisi toplantısına katılan Günlüoğlu toplantıya katılan MÜSİAD Üyelerini Yeşilay’ın mücadele alanı içinde bulunan bağımlılıklarla ilgili olarak bilgilendirdi. Dost Meclisi toplantısında Şube Başkanı Kazım Aksoy’un yanı sıra MÜSİAD Gençlik kurulu Başkanı Gazi Yıldız ve diğer üyeler hazır bulundu. “AMACIMIZ BAĞIMLILIK YAPAN MADDE İLE MADDE ÜRETİCİLERİDİR” Günlüoğlu Yeşilay’ın kuruluş tarihi ve amaçlarını anlattı, toplantıda hazır bulunan üyelerin sorularını yanıtladı. Yeşilay’ın madde bağımlıları ile herhangi bir sorunlarının olmadığını, onların da aslında mağdur olduklarını

79 2011 Ekim

açıklamasında

“HER YIL 2 MİLYON AĞAÇ SİGARA İÇİN HEBA EDİLMEKTEDİR” Toplantıda hazır bulunan üyelerin çeşitli sorularını yanıtlayan Günlüoğlu sigaranın her yıl Türkiye’de 100 bin, Dünya’da 5 Milyon kişinin ölümüne sebebiyet verdiğini hatırlatarak, “Yeşilay olarak görevimiz sigaranın bu ülke ekonomisine ve bu ülke insanına verdiği zararları insanlarımıza hatırlatmaktır. Bu amaçla gelecek için sağlıklı bir neslin yetişmesini arzu ediyoruz. 3000 sigara kâğıdının yapımı için bir ağacın kesilmesi gerekir. Bu durumda her yıl 2 milyon ağaç kesilerek heba edilmektedir. Ayrıca kişinin sağlığına verdiği zararın da haddi hesabı yoktur. Ayrıca Sağlık Bakanlığı her yıl sigaradan kaynaklanan hastalıkların tedavisi için milyarlarca lira harcamaktadır.” şeklinde konuştu. Toplantının sonunda söz alan MÜSİAD Şube Başkanı Kazım Aksoy Yeşilay Mardin İl Temsilcisi Lütfü Günlüoğlu’na açıklamalarından dolayı teşekkür etti ve böyle toplantıların zaman zaman yapılacağını belirtti.


HABERLER

HEKİM MÜŞAHEDELERİNDEN: SEFAHAT KURBANLARI BALIKÇI PADİŞAHIN SARAYLARI* 1335 (1920) senesi son baharının hüzünlü günlerinden biriydi. Mütarekenin sıkletli havası içinde bunalan İstanbul’da diğer senelere nisbetle göz açtırmayacak derecede yağan şiddetli yağmurlar için için ağlayan İstanbul’un hicranlı gözyaşlarını temsil ediyordu. İşte teşrin-i evvelin tufan asa yağmurlu bir günüydü. Yeni devama başladığım Toptaşı’nın sokağa nazır nöbetçi odasında dalgın oturuyordum. Saçaktan akan yağmurların kuvvetli şarıltıları arasında “Ben padişah-ı zamanım beni ne hakla tevkif ediyorsunuz?” diye acı bir feryad-ı aks etti. Dışarı çıktığım zaman feyadın sahibi C… ile karşılaştım. Yağmurdan sırsıklam olmuş fesinin boyası yüzünü boyamıştı. O bunlardan hiç müteessir değil, mütemadiyen anlatıyordu. “Ben niçin buraya getirildim. Günahım nedir. Padişah-ı zamanım… İzmir ve Kayseri benimdir. Senelerce orada valilik ettim” diye etrafa konferanslar veren bu adam o saatte medeni hukukundan, tasarruf hakkından mahrum edildiğini düşünemiyor. Geniş teşkilatından, kuvvetinden, şevketinden bahsediyordu. Polis efendi gidip kendisini müşahede odasına naklettiğim bu zat bir türlü rahat oturamıyor, sağa sola emirler veriyordu. Büyük adamların tecüme-i halini herkes öğrenmek ister. Siz de bize hayatınızı anlatınız dedim. O saatte her şey için şevket ve kudret sahibi olduğunu iddia eden bu biçare benim için ölümün pençesine kendini kaptırmıştı. Artık onun nefesi sayılıydı. Herkes için mukadder olan ölüm bu bedbahtı genç yaşına rağmen pek az zamanda sinesine çekecekti. Ölümün bu acıklı yolcusunun hayatını hekim gözüyle tespit etmek istiyordum. O hastalığın verdiği maraz-ı tesir altında kuvvetli ve kudretliydi. Fakat henüz konuşmaya başlarken lisanındaki rekaket bu kuvvet ve kudretin ne kadar aldatıcı olduğunu anlatıyordu. Biçarede frengi cinnetinin ilk işareti meydana

çıkmıştı. Harfleri, heceleri, kelimeleri doğru dürüst telafuz edemiyordu. O buna hiç aldırmıyor, neşeli bir tarzda hayatını anlatıyordu. Balıkçı C… Üsküdar fakir-i İslam mahallelerinden birinde 1296 (1880) senesinde dünyaya gelmişti. Babası balıkçıymış, çok içki içermiş, kalp hastalığından ölmüş. Hastamızın ayakları kısa ve çarpık ördek yürüyüşünü andırır bir yürüyüşü vardı. Zavallı baba oğluna fakr u zaruretle birlikte cismani bir arıza-i tereddi de miras bırakmıştı. Annesi oğlunu yazı ve rakam öğreninceye kadar okutmuş, sonra babasının sanatına sevk etmiş. C... esasen sağlam bir aile terbiyesi almadığı için yeni atıldığı hayatın bütün seviyesizliklerini az zamanda öğrenmiş, her akşam balıktan kazandığını içkiye vermeye ve aynı zamanda Galata fuhuş âlemlerine de devama başlamış. Bu esnada C… kendisini doğru yola sevk için çalışan validesini de kaybetmiş. Bu hayatta birkaç defa bel soğukluğu, uyuza yakalanmış bir defa da ayıp yerinde çıban çıkarmış ise de arkadaşlarından bir kömürcünün verdiği ardıç katranını sürünce bu çıban geçmiş, yirmi beş yaşına gelince evlenmiş, fakat karısıyla geçinemeyerek boşamış, ikinci bir kadınla evlenmiş, bir iki çocuğu düşmüş, doktora gitmiş, kanını muayene etmişler, frengi olduğunu söyleyince aklı başına gelmiş. Tedavi ettirmiş. O sırada harb-i umumi başlamış. Balıkçılıktan zengin olmuş, birkaç dükkân satın almış. Fakat içkisine devam eder ve ailesiyle de iyi geçinmezmiş. Hasta bunları anlattıktan sonra (Hiddetle) “ Görüyorsunuz ki bir şeyim yok. Dün kahvede oturuyordum. İmam ve müezzin efendilere biner lira vermek istedim, ortalıkta sefalet var. Şehir emini malul askerleri toplatıyor. Ben İstanbul’u balıkla doyuracağım, ekmek buhranını halledeceğim dedim. Beni tutup karakola gönderdiler. Rica ederim, bu revaya hak mıdır? Siz de benim kuvvetime kani olacaksınız. 80 2011 Ekim

Yakında padişahlığımı ilan edeceğim. Saraylarım hazırlanıyor. Arabalarım var. Cariyelerim var. Altından tahtlar yaptırdım. Kuvvetimle yedi cihanın pehlivanlarını yenerim. Ben ikinci Sultan Aziz’im, yan bakanı deviririm.” diye bize konferans verdi. Artık her şeyi anlaşılmıştı. Teşhisimizi koymuştuk. C… sefahat gecelerinin ardıç katranıyla kaybolan çıbanına kurban olmuştu. Ancak altı ay yaşayabildi. Günden güne çöküyordu. Vücudunda yaralar açılıp pisliklerini etrafa saçarken o, yine kuvvetinden, şevketinden, saraylarından bahseder. Atılan kandil toplarının kendi padişahlığının Bolşevikler tarafından ilan edilmesi işareti olduğunu sandıklar dolusu altın ve kâğıt paraya malik olup Hıristiyanları İslam yapacağını, bu münasebetle muazzam sünnet düğünleri tertip edeceğini, fukaralara, tekkelere paralar dağıtacağını, fabrikalar, mektepler açacağını neşe ve şetaretle anlatırdı. Bazen de yeis içinde kendisine suikast yapıldığını iddia eder, ağlar. “Çocuklarımı kesiyorlar” diye kapılara hücum eder, sesler işitir, başına yorganını çekerek kendi kendine konuşurdu. Zavallı son günlerinde çocuklarını bile tanıyamaz hale geldi. İyice erimişti. Bir vaktin hovarda genci iskelet halindeydi. Çok sürmedi. Kocakarı soğuğu günlerinde Toptaşı’nın kapısından dört hademenin ellerinde Karacaahmet’e doğru saraylarına, saltanat şevketine ebediyen veda ediyordu. Doktor Fahrettin KERİM

*Bu yazı Hilal-i Ahdar Gazetesi’nin Birinci sayısından Yeşilay Eğitim Sorumlumuz Arif Çifci tarafından latinize edilmiştir.


81 2011 Ekim


HABERLER

Alıntılar Sayfası* Sanat eseri, değişmez bir kural olarak, bileşenlerinin toplamından fazlasını verir. Estetikçiler, sanatta iki kere ikinin toplamının dört etmediği hususunda her zaman hemfikir olmuşlardır ve sanat zaten malzemelerinin toplamının ötesine gittiği noktada başlar. İki kere ikinin dördü aştığı yer asla taklit edilemeyecektir.

Tarih insanların nasıl düşünmeden hareket ettiklerinin, düşünce tarihi ise insanların nasıl hareket etmeden düşündüklerinin hikâyesidir.

Michel Faucault

Ölüm, ağını atıp balığı yakalayan, ama onu bir süre suda bırakan balıkçıya benzer, balık suda yüzer fakat ağla kuşatılmıştır; balıkçı uygun gördüğü zaman onu yukarı çeker.

Bir sokağın suç bölgesine dönüşme süreci önce tek bir pencere camının kırılması ile başlıyor. Çevreden tepki gelmez ve cam hemen tamir edilmezse, oradan geçenler o bölgede düzeni sağlayan bir otorite olmadığını düşünüyor, diğer camları da kırıyor. Ardından daha büyük suçlar geliyor; bir süre sonra o sokak, polisin giremediği bir mahalleye dönüşüyor.

Nihan Kaya

Ivan Turgenyev

Philip Zimbardo

Beni etkileyen bir yapıt, aynı zamanda içimdeki bir şeyleri vermeye yönlendirir beni. Güzelleşmeye teşvik eder. Bir şiir ile güzelleşmek onu paylaşmak değil midir? Bende olan ne varsa verme hissi uyanır. Belki de insandaki verme mahareti, kendisinde başkalarına ait şeyler olduğunun da kanıtıdır. İnsan çoğuldur çünkü. Açık uçlu, sonsuz uçludur.

Fransız elçisi Fransa kralına Osmanlı mutfağını öyle bir metheder ki kral baş aşçısını yemekleri öğrenmesi için İstanbul’a gönderir, aşçı aylarca saray mutfağından çıkmaz. Döndüğünde, kral “Her şeyi öğrendin mi,” diye sorar, “Evet,” der aşçıbaşı ama ekler “bir tek ‘kararınca yağ, kararınca tuz, kararınca pişme’ diyorlar ki, işte bir bunu öğrenemedim.”

Leyla İpekçi

Nabi Yağcı

Türk vatandaşı; İsviçre Medeni Kanununa göre evlenen, İtalyan Ceza Yasasına göre cezalandırılan, Alman Ceza Mahkemeleri Usulü Yasasına göre yargılanan, Fransız İdare Hukukuna göre idare edilen ve İslam Hukukuna göre gömülen kişidir.

Uğur Mumcu *Bu sayfanın alıntıları Alıntılar Defteri esas alınarak hazırlanmıştır. http://www.alintilardefteri.net/

82 2011 Ekim




Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.