Destani kirkpinar 21

Page 1

* Mart * 2015 * Sayı-21

ER ENİŞ “OODARIŞ” AT ÜSTÜNDE GÜREŞ



YAĞLI GÜREŞLERDE OYUNLAR Amaçlarına ve yapılış şekillerine göre yağlı güreş oyunları sınıflara ayrılırlar :

1- Ayakta oyunlar : Ayakta hücum ve savunma oyunları diye iki kısma ayrılır : a) Ayakta atak yapma yani bir anlamda saldırı gayesi ile yapılan oyunlar : Elense, içtırpan, dıştırpan, çapraz, tek çapraz ve budama, çift çapraz ( göğüs çaprazı), sırt çaprazı, tek dalma, çift dalma, kazkanadı, tek kazkanadı, budama, ayakta iç paça dış kazık, ayak kündesi, koltuk altı kapması, tek dirsekle budama, çift dirsek kapmak, kalçaya dalma, ayak kemanesiyle ayakta hasmı taşıyarak yapılan oyunlar. b) Ayakta savunma amacıyla yapılan oyunlar : İç ve dış tırpanda bacak kaçırma, çift çaprazda burun kakması, yan baş, boyunduruk, boyundurukla dizletmek, tek dalmadan kurtuluş, dalarken baskı yapmak, kazkanadı boşaltması, kazkanadından sıyrılmak, koltuk altına girmek, karşılıklı paça kasnak, koltuk altından kapma, çift paça kapmak, arka çaprazdan sıyrılmak, paça kasnaktan kurtulmak ve kaldırma suretiyle yapılan yenişlere verilen karşılıklar ... 2- Yerde oyunlar : Yerde yapılan oyunlar da ayaktaki gibi saldırı yani hücum ve savunma olarak ikiye ayrılır : a) Yerde saldırı amacı ile yapılan oyunlar : Sarma, tek sarma, çift sarma, sarmada çoban bağı, iç kazık, dış kazık, dış kazıkta gerdanlama, paça kasnak, ters kepçe, sarmada kol ile yaslama, künde, oturak kündesi, diz kündesi, şak kündesi, ters sarma içkazık ters paça. b) Yerde savunma amacıyla yapılan oyunlar : Sarmayı bozmak, sarmada yan kılçık, sarmadan dönme, sarmada dolu paça kasnak, sarma kündede rakibin ayak bileğinden tutarak kündeye geçmek, yerde kol bastıya karşılık, sarmaya dönerken gırtlaklama, sarma ve kündede dolu kalkmak, ters kepçeden kurtulmak, şakta bilek kapma, şakta bilek kapıp kol bastı, kemanede sırta sayvant, kemanede aşırma suretiyle kalkmak gibi birçok yağlı güreş oyunları vardır. Yağlı güreşte oyundan oyun çıkar.Bizim,

bunların hepsini burada saymakla bitirmemiz zordur. Onun için sizelere başlıca ve en önemli yağlı güreş oyunlarını tarif edip açıklamaya çalışacağım. Oyunların tarifleri : Elense : Rakip ayakta iken, onun dengesini bozmak amacıyla sağ ya da sol el ile ensesinden tutarak yana doğru yapılan itme hareketidir. İç tırpan : Elense ile birlikte ya da tek olarak yapılır. Hasmın dengesini bozmak ve düşürmek amacıyla uygun görülen bacağa , ayakla içten yapılan darbe hareketidir. Dış tırpan : Yine aynı maksatla hasmın ayağına dıştan yapılan darbe , çelme hareketidir. Çapraz : Rakibin dengesini arkaya doğru bozmak ve düşürmek için kolların rakibin koltuk altından dolaştırılmak suretiyle sırtından ve belin üzerinden parmakların içiçe kenetlenmesi halindedir. Buna çift çapraz ya da göğüs çaprazı denir. Sırt çaprazı : Rakibin arkasından onu öne düşürüp bastırmak amacı ile ,kolların koltuk altından geçirilip göbek üzerinde kenetlenmesi halindedir. Bu pozisyonda rakip kaldırılıp taşınabilir de. Dalma : Dalma, yere düşürmek için rakibin dizi veya paçalarından yakalnması halindedir. Tek paçayı yakalmak için yapılan dalmaya tek dalma, çift paça için yapılana da çift dalma denir.Dalma hareketleriyle paça veya paçalar yakalndıktan sonra rakip kendine doğru çekilir, genel olarak omuz başları ile de itilir. Kaz kanadı : Göğüs çaprazına benzer. Tek farkı, başın rakibin koltuk altında veya karnında bulunmasıdır.Bu da , tek veya çift kaz kanadı olmak üzere iki şekilde yapılabilir. Kasnak : Rakibin kasnağından yani kispetin bel kısmından , baş parmak dışarıda kalmak suretiyle yakalanması halidir.Vücudun ön kısmından yakalamaya iç kasnak, arka kısımdan yakalanarak yapılan oyuna da dış kasnak denir.

Kazık : Kolun yumruk halinde kasnaktan içeri sokularak rakibi tutmaya kazık denir. Bu oyun da iç ve dış kazık olmak üzere iki çeşittir. Gerek kasnak ve gerekse kazık oyunları ayakta ve yerde tatbik edilebilir. Kepçe : Bir eli , arkadan rakibin bacakları arasına sokmaktır. Ters kepçe : Bir eli rakibin bacakları arasına ön (kasık) tarafından sokmaktır. Bu suretle kol manivela gibi kullanılarak rakip yerde çevrilebilir.Ya da aynı elle dış kasnaktan tutup göbeğe kadar havalandırarak rakibin sırtı çevrilebilir. Kılçık atma : Güreşte altta olan, sarma vurup kapana alan veya herhangi bir oyun için üstüne eğilmiş olan rakibin iki bacağı arasına bir bacağını sokarak, diğer ayağının üzerinde ani ve güçlü bir şekilde kıçını ve o ayağını yukarı diker ki bu hareketle rakibini sırt aşağı kapaklandırır.Bu oyuna kılçık atma denir. Payanda : Herhangi bir zorlanma sonucu ellerle yere dayanmaktır.Bir elle yapılana tek payanda, iki elle yapılana çift payanda denir. Kemane : Rakibin arkasına geçerek, ellerin göğsünde veya karnında kilitlenmesidir.Bu pozisyonda ayaklar birbirinden ayrık ve gergin olarak durur. Kilitlenmiş ellerin yumruğunun tersiyle tazyik yaparak rakibin karnında sağa sola gezdirmeye de Kemane çekmek denir. Kolbastı : Dalarak , paçadan veya bacaktan yakalayan rakibin aynı ayağından kapılır. Bu suretle onun sağ ya da sol kolu , sağ veya sol kolla bacak arasında sıkışıp kalacağından, o kola yüklenerek ve o taraftaki kalçanın üzerine oturarak rakibin bacağını şiddetle çekip yan taraftan aşırmaktır... Tilki kuyruğu : Üstteki , sarmasını boşaltıp kündelemek için asıldığı sırada, alttaki o yandaki elini ters kıvırarak üsttekinin omuzundan veya çenesinden tutup yere doğru çekmesidir.

Yağlı güreş oyunları ve açıklamalarına devam edeceğiz… 3


KIRKPINAR KÜLTÜRÜNÜ TANITMA VE YAŞATMA DERNEĞİ Adına İmtiyaz Sahibi

ALPER YAZOĞLU

Sorumlu Yazı İşleri Müdürü

ÖZCAN BAŞGÜL Genel Sekreter

MÜBECCET GÜZEY

Genel Yayın Danışmanı

SİNAN BERATLIGİL Görsel Tasarım

BEDİA BARAK

Katkıda Bulunanlar

MEHMET İRİŞ SEYFETTİN SELİM SEMAHAT UZGÖR BEYAZIT SANSI MUHSİN DURUCAN PROF.DR. İBRAHİM ÖZTEK ÖMER ALTAY ŞEREF GÖKDEMİR Reklam Koordinatörü

GÜLŞAH AŞÇIOĞLU

MART 2015- SAYI : 21 YIL:2 Yayın türü: YEREL SÜRELİ YAYIN BASKI: Ege Reklam ve Basım Sanatları San. Tic. Ltd. Şti. Esatpaşa Mah. Ziyapaşa Cd. No:4 Ataşehir- İSTANBUL Tel: 0216 470 44 70 Faks : 0216 472 84 05 www.egebasim.com.tr Sertifika No: 12468 ADRES: Türkocağı Cad. No: 19 Kaleiçi- EDİRNE Tel: 0284 212 63 82 e-posta:

kirkpinardestani@gmail.com www.kirkpinardernegi.org

Destan-ı Kırkpınar

Basın Meslek İlkelerine uymaya söz vermiştir. Tüm reklamların sorumluluğu firmalara, mekalede ki görüş ve düşünceler ise yazarlara aittir. Yazarlara ücret ödenmez.

4

KIRKPINAR SEVDALILARI EDİRNE’DE BULUŞTU

T

ürk yağlı güreşinde isim yapmış çok değerli Kırkpınar Ağaları ve de yerel güreş ağaları ile TV’lerde Yağlı Güreş Programlarını sunan ünlü sunucular dün Edirne’deydiler. 2001’yılında kurulan Kırkpınar Kültürünü Tanıtma ve Yaşatma Derneğinin olağan kongresi dün Edirne Hilly Otelinde yapıldı. Baştan söyleyelim Alper Yazoğlu başkanlığındaki yönetim kurulu; ibra edilerek göreve devamı kararı alındı. Kongrede kimler vardı? Başta Kırkpınar Kültürünü Tanıtma ve Yaşatma Derneğinin Başkanı Altın Kemerli Ağa Alper Yazoğlu, Tarihi Kırkpınar’ın en uzun süreli (6 yıl) Altın Kemerli Ağası Seyfettin Selim, 2001’yılı Kırkpınar Ağası Mehmet İriş, Kırkpınar Sevdalısı Belediye Eski Başkanlarımızdan İbrahim Ay ve Güngör Mazlum, Tarihi Kırkpınar’ın 50’yıllık Baş cazgırı Şükrü Kayabaş, Eski Kırkpınar Başpehlivanlarından Ahmet Yenici ile Süleyman Kaplan, Rumeli TV’de yağlı güreş programlarını hazırlayıp sunan Özcan Başgül, TRT’de “Künde” isimli güreş programını hazırlayıp sunan Gökhan Günaydın, Çardak Güreş Ağası Ramazan Güven, İstanbul’dan Yerel Güreş Ağası Zeki Özünlü, Edirne’mizden Eski Başpehlivanlardan ve güreş kitaplarının yazarı Halis Erdem, Edirneli Başpehlivanlardan Sedat Çelik ile Nihat Çelik Edirne Belediyesi Kültür ve Sanat Danışmanı Ender Bilar Dergimizin genel yayın yönetmeni Sinan Beratlıgil

BEYAZIT SANSI

Ve Kırkpınar Kültürünü Tanıtma ve Yaşatma Derneği’ne üye kaydedilen Edirneli gençlerimiz ile Kırkpınar Marşı’nın Yazarı naçizane bendeniz Beyazıt Sansı. *** Kırkpınar’a gönül vermiş bu güzel insanlar, yağlı güreşe ve Kırkpınar’a dair, duygu ve düşüncelerini çok rahat bir ortamda, içtenlikle ortaya koydular. Neler mi konuşuldu? Akılda kalıcı önerileri başlıklar halinde veriyorum; -Ağalar Konseyi kurulsun -Kırkpınar’a gelen Yerel Güreş Ağaları saha hoparlöründen takdim edilsin -Altın Kemerli Ağalar ile Başpehlivanların büyük boy resimleri trafiğe kapalı bir sokakta sergilensin. -Er Meydanı’na giriş biletlerinin fiyatları çok yüksek, düşürülsün. -Günümüz Yağlı Güreşlerinde başta “Peşrev” olmak üzere eski oyunlar kayboluyor, Önlem alınsın. -Başpehlivanlık Güreşi 1’saat olmalı, yenilme olmazsa her iki Pehlivan da diskalifiye olmalı -Yağlı Güreş Federasyonu kurulmalı, bunun için Belediye Başkanı ve Milletvekillerimiz ile birlikte Ankara’ya gidilmeli. -Kırkpınar’daki tribünlerde isimleri olan kişilerin bu kapılara büyük boy fotoğrafları da konulmalı *** Görüldüğü gibi Tarihi Kırkpınar Kültürünü Tanıtma ve Yaşatmak için, bir avuç insan özverili gayretler içindedir. Bizler de Edirneliler olarak; bu gayretlere olanaklarımız ölçüsünde katılmalıyız. Bundan sonra ki yazılarımızda Kırkpınar’ı anımsatacak yazılar yazmaya devam edeceğiz.


MOR ŞERİT “ Arifiye! Şoför durdu, enstitü mektebi, dedi. Süleyman Edip Bey, müdürün adı. Bir yol da burada duralım; Ellerinde nasır, yüzlerinde nur, Yarına ümitle yürüyenlere Bir selam uçuralım. ” Orhan Veli KANIK Anımsanacağı üzere Köy Enstitüleri; 17 Nisan 1940 yılında 3803 sayılı yasa ile ilkokullara öğretmen yetiştirme erekli, tarım yapmaya uygun geniş arazisi olan köylerin yakınlarında, iyi niyetle açılmış eğitim kurumlarımızdır. Ülkemize köy öğretmeni yetiştiren, doğu batı arasındaki eğitim eşitsizliğini ortadan kaldırabilecek bir sistemdi. 1946 yılında hükümetin yaklaşmakta olan seçimleri yitirme endişesine kapılarak, tek parti içindeki karşıt milletvekillerinin gerçekleştirdiği kampanya sonucunda, öğretim programında değişikliklere gidilip ereğine koşut “İşi için, iş içinde eğitim” ilkesinden uzaklaştırılmıştır. İlerleyen yıllarda öğretmen okullarına dönüştürülerek 1954 yılında da kapatılmışlardır. Nitelikli eğitimci ve her zaman övgüyle andığım ilkokul öğretmenim Tahsin Ayver’den köy enstitüleriyle ilgili güzel sözcükler işittim! Bize uyguladığı köy enstitüsüne benzer öğretim ortamında yetiştim. Yaptığımız kümeslerde civcivlerimiz tavuk oldu. Arılarımız oğul verdi. Okul bahçesinde sebzeler yetiştirdik. Öğretmen olmak için yoğun biçimde güdülendik. (Ne ki o zamanki sınırlı çabalarımız, birilerince hep kösteklendi.) Enstitülerin kapatılması sonrasında açılanlardan yakınımızdaki ilköğretmen okulunun çifte sınavını kazanarak yatılı öğrenci olduk. Mahmut Saral, Mutlu Can ve Aydın İpek gibi meslek dersleri öğretmenlerimizden öğretmenlik bilgisi edindik. Öğretmen olacağız, coşkusuyla yattık ve yine aynı coşkuyla uyandık! Mor, öğretmen okullarının rengiydi. Mor şeritli şapkalar giydik. Büyüklerimizi saydık, küçüklerimizi sevdik! Okullarımızda okuma, yazma, şiir ve sanat sevgisi edindik. M. Sunullah Arısoy’un Karapürçek romanını, Mahmut Makal’ın Bizim Köyü’nü ve Memet Türkkan’ın Güneşin Katli’ni oku-

duk. İdealist bir ruhla yetiştirildik. Güzel Türkçemizi sevdik. Nokta kadar çıkar için virgül kadar eğilmemeyi, ilke edindik! İlköğretmen okullarımızda öğretmen kimliğiyle yetiştirildik. Biz, 68 kuşağındanız. Edindiklerimizi, öğrencilerimize ve halkımıza aktarmak ve onları yetiştirmek için gecemizi gündüzümüze kattık. Jean Paul Sarte’nin “aydın” ı tanımlamasına özdeşik: “Çabası hâkim sınıfça suç sayılan kimse...” olduk. Bir yaşam yolculuğundaki çaba ve çalışmalarımız, egemen çevreleri ürküttü! Onların sinci karşı eylemleriyle sürüldük, kıyıldık! Yinede görevimizin bilinciyle yüreğimizde vatan sevgisini eksiltmedik! Mehmet Bayrak’ın “Köy Enstitülü Yazarlar ve Ozanlar” adlı yapıtını okuduğumuzda kapatılan bu enstitülerde nitelikli yazarlar ve şairler yanında sanatçılar yetiştiğini öğreniyoruz. “ Kapatmakla yazık etmişler! ” Demekten kendimizi alamıyoruz. Egemen çevreler, bilinçli olarak köy enstitülerini kapatıp eğitim ortamımızı çoraklaştırdılar. Köyleri boşaltmayı planlayarak ereklerine ulaştılar. Şimdi köyler tarımsız, okulsuz ve öğretmensiz kaldı. Öğretmenin yerini imam aldı. Seçimlerde onların işleri kolaylaştı! Şimdilerde Ahmet Kutsi Tecer’in söylediklerini diyemiyoruz: “Orada bir köy var uzakta / O köy bizim köyümüzdür / Gezmesek de tozmasak da / O köy bizim köyümüzdür.” Bu kurumlar, elimizden kaçırdığız en büyük eğitim projesidir. İlerlemekte olan kimi uluslar, kapatılan (21) köy enstitü uygulamasını örnek alıp ülkelerinde uygulamaya koymayı ve yararlanmayı başardılar. Ne ki sık sık ve hükümetlere göre değişiklik gösteren milli eğitim politikaları ile eğitimde kalite olanaklı olmuyor. Atamalarımız demiş ki: “Ne ekersen onu biçersin!”

EĞITIM CI YAZAR MUHSİ N DURUC AN

Eğitimci yazar Abece Eserimden biri dersen enstitü, Ne idi Mecliste onca gürültü? Canlar, en güzel gün, on yedi insan Haber geldi, başkent Ankara’dan Köy çocukları öğretmen olacak Yaman kavradık abc’yi yaman! Kulaksız eşekle düştük yollara Yollar çamur, dağlar alaca karlı Bir tavşan sıçradı, sonra karaca Köprüyü sel almış, Zamantı yamanı! Dilinden düşmedi Avşar ağıdı Hani boz meşeli, Koramaz dağı Göründü okulun bahçesi, bağı Horonu, halayı, bengisi yaman! Kazma, kürek, örs, çekiç, mizan, tırpan Meyveli, meyvesiz, binlerce fidan Ne sel baskını oldu, ne de Şivan Yaman kavradık, kazmaları yaman! Sabanı bıraktık kotana döndük Elma, armut, kiraz dalında gördük Ağanın zulmüne boyun eymedik Yamandı, örümcek ağları yaman! Hor gördü bedelci, hor gördü bizi Karanlık güçlerin, çamurdu izi İşlik, çiftlik, derslik, hep dizi dizi Yamandı ibibik, ötüşü yaman! Öncü, Kemal Paşa, İsmet Paşaydı Yücel’di, Necati’ydi, Arıkan’dı Tonguç piramidin tabanıydı Yamandı sazımız, sözümüz yaman! Enstitülü görsem babam görünür Lozan der, cumhuriyetle övünür Bozkır dersen al yeşile bürünür Yamandı vurulan kazmalar yaman! Ozan Nebi DADALOĞLU

5


Günümüzde spor, madalya ve şöhret için yapılmaktadır Gençlere model olarak madalyaları, başarıları, çok zıplamaları, iyi vurmaları, topu köşeye göndermeleri, üçlük basket atmalarıyla göz kamaştıranlar, yeşil yeşil dolarları üst üste koyanlar, medyanın gözdesi haline gelenler gösteriliyor. Hak için, adalet için, ilim için fedakalık yapanlar, çalışanlar değil. HALİL DELİC E

İ

stanbul-Beylikdüzü’nde bir lisedeydim. Konferans için... Konferansın konusu ‘Spor Geleneğimiz ve Günümüzde Spor Anlayışı’ydı. Epey endişeliydim. 14-16 yaş grubu kontrolü en zor gruptu. Konuşarak hakimiyeti nasıl sağlayacaktım. Korktuğum olmadı. Ancak konuşmayı gezerek yapmak zorunda kaldım. Soru-cevap şekline çevirdim, bu şekilde katılımı sağladım. Dikkatlice

6

dinlediler. Önce ‘spor nedir?” sualine cevap vermeye çalıştık. Ferit Devellioğlu’nun Büyük Türçe Sözlüğü’nde sporun, “Avcılık, binicilik, futbol, basketbol, tenis, güreş gibi vücut ve kafa yetilerini eğiten, eğlence de sağlayan işler.” olarak tarif edildiğini söyledim. Ama ‘yeti’nin de açıklamaya muhtaç olduğunu belirterek “Yeti, aynı sözlükte ‘İnsandaki düşünme, anlama

gibi doğal güçlerden her biri, meleke’ diye tarif edilmektedir. Ancak bu tarif, insandaki bedeni, fiziksel güçleri içine almıyor. Her halde ‘yeti’ yerine yetenek olmalıydı. Yetenek, yine bu sözlükte ‘bir şeyi yapabilme, bir etkiyi alabilmek, kabiliyet’ şeklinde açıklanmaktadır. ‘Yeti’ yerine ‘yetenek’ dediğimizde tarif daha anlaşılır ve muhtevalı olmaktadır.” sözleriyle tarifi tarif etmeye anlatmaya çalıştım.


Baktım ki tarifler gençleri sıkıyor, hemen işi soru-cevaba döktüm. İlk sualimiz ‘Osmanlı’da yapılan sporlar nelerdi?’ şeklindeydi. “Güreş, cirit, çevgan, at yarışları, kılıç-kalkan, mızrak, okçuluk, yüzme” cevaplarını, epey zorladıktan ve kopya verdikten sonra ancak aldım. Ne yazık ki yarının büyük adayı gençlerimiz, ecdadımızın yaptığı sporlardan pek haberdar değildi. İkinci sualimiz “Bu sporların ortak özelliği nedir?” sualiydi. Biraz zorlayarak da olsa beklediğimiz cevap geldi. ‘Osmanlı’da yapılan bütün sporların ortak özelliği; savaşa hazırlık olmasıdır. Osmanlı’da spor, gaye değil, savaşa hazırlanmak, maddi-manevi güçlü olmak için vasıtadır. Eğlendirirken eğitmek, disipline alıştırmak, dinin emirlerini yerine getirmeye hazır etmektir. Batılılarda olduğu gibi, insanın insana, insanın hayvana, hayvanın hayvana acı çektirmesine yönelik boğa güreşleri, gladyatör dövüşü, horoz ve köpek dövüşü gibi spor ve eğlence yoktur.’ tespitlerini birlikte yaptık. Ve Osmanlı’da, güç, akıl, zeka, mal, makam gibi üstünlüklerin emanet bilindiğini, bunların hesabının Ahirette sorulacağına inanıldığını, bu üstünlere sahip olanın sevinmek yerine buğday başağı gibi bunlara nasıl şükrederim endişesiyle boyun büktüğünü anlattık. Bütün bu anlatılanların Yağlı Güreşte, özellikle

de güreşten önceki ısınma hareketi kabul edilen ‘peşrev’de dile getirildiğini, temsil edildiğini söyledik. Peşrev esnasında pehlivanın, elini toprağa vurup alnına götürdüğünü, bunun “Ey pehlivan. Kuvvetin, gücün, zekan ve ustalığınla mağrur olma. Bütün bunlar, sana, Allahü tealanın bir emanetidir. Bu emanetleri nerede nasıl kullandığının hesabı sorulacaktır. Topraktan geldin yine toprak olacaksın. Dünyaya gelmenden maksat, yemek içmek, eğlenmek, evlenmek, mide ve uçkura hizmet için değildir. Kulluk, muhabbet ve marifet içindir.” nanasına geldiğini söyledik. Ve bu anlatışımız gençlerin çok hoşuna gitti. Günümüz spor anlayışını anlatmaya gelince... İşte anlatttıklarımızdan satır başları: “Günümüzde spor, madalyaya endekslidir. Her şey, altın madalyaya kavuşmak ve altın madalya sonrası ödülleri, şöhreti elde etmek için yapılmaktadır. Bu anlayış devletler tarafından da teşvik edilmektedir, kendi propagandalarını yapabilmek için. Spor, ilahlar, tapılacak kişiler üretme işidir. Başarılı sporcular allanıp pullanmakta idol haline getirilmektedir, tıpkı Yunanlıları başlattığı olimpiyatlarda olduğu gibi. Sporcu, spor yaparak elde ettiği yetenekleriyle başkalarından üstün olunca

kendini ilah olarak görmekte, günümüz spor anlayışı da bunu teşvik etmektedir, daha fazla tüketen, ebedi hakikatten uzaklaşan gençler yetişmesi için. Gençlere model olarak madalyaları, başarıları, çok zıplamaları, iyi vurmaları, topu köşeye göndermeleri, üçlük basket atmalarıyla göz kamaştıranlar, yeşil yeşil dolarları üst üste koyanlar, medyanın gözdesi haline gelenler gösteriliyor. Hak için, adalet için, ilim için fedakarlık yapanlar, çalışanlar değil. Güç, kabiliyet, mal bende diyenler, bunları emanet olarak görüp buğday başağını misal almıyorlar, tam tersi beton direği haline geliyorlar, ne eğiliyorlar ne de bükülüyorlar, ben, ben diyerek egolarını ilah ediniyorlar. En popüler spor kabul edilen futbol, spor değil. İnsanların; din ve dünyalarına zerre faydası olmayan şeyle meşgul edilmesi, birilerinin birilerini kullanarak köşeyi dönmesidir. Sporun ruhu yok. Sporu madalya için yapmayanların dahi bakış açıları noksan. Sporu yalnızca bedenen güçlü, sıhhatli olmak için yapıyorlar. Bedenin terbiyesi için uğraşıyorlar. Bedeni kullanması, yönlendirmesi gereken ruhun eğitimine önem verilmiyor. Ve… Güçlenmiş beden, bir hastanın emrinde oluyor…” Ne dersiniz? Gençlere, günümüzdeki spor anlayışıyla ilgili anlattıklarımıza katlıyor munuz? 7


TÜRK SPORUNUN BAŞARI YOLU Prof. Dr. İbrahim ÖZTEK Türkiye Olimpian Derneği Başkanı Dünya Uyuşturucu ile Mücadele Eden Sporcular Federasyonu Onursal Başkanı Dünya Aba Güreşi ve Geleneksel Sporlar Federasyonu Kurucu Eşbaşkanı

8

TÜRK SPORUNU BAŞARIYA ULAŞTIRACAK GÖRGÜ, BİLGİ VE DENEYİME DAYALI, ÇAĞDAŞ VE BİLİMSEL, GERÇEK YERLİ STRATEJİK PLAN VE PROJESİ

İBRAHİM ÖZTEK

TURGUT ÖZAL

NAİM SÜLEYMANOĞLU

Tüm antrenörler, spor adamları ve spor yöneticileri bu çalışmayı incelemeli ve daha güzelinin oluşturulması için bu projeye katkıda bulunmalıdır. Bu çalışma 40-50 yılda yapılanmış ve uygulanarak başarının anahtarı olmuştur. Türk sporu için daha iyisi bu projenin geliştirilmesi ile ortaya çıkacaktır. Bu proje; uzun yıllar müsabık, daha sonra antrenör, teknik direktör ve 15 yıl kadar yaptığım federasyon başkanlığım sırasındaki bilgi görgü ve deneyimlerimin eseridir. Bilimsel kariyerim, olaylara derinlemesine ve geniş bir açı ile bakmamı gerektirse de sonuca giden yolda daima deneyimler pratik çözümlere dönüşmüştür. Geçen yıllarda “Türk sporunun kalkınmasında uzun dönemli stratejik plan” çalışmalarına bu proje ile katkı vermeye çalışılmıştır. Türk sporunun gelişmesi için kısa ve uzun vadeli sonuçlar için gerekli bilgi bu çalışma içinde mevcuttur. Fakat bu tür çalışmalar, herkesin kendine göre bir projesi olduğu için hiçbir şekilde önemsenmemiştir. Uzun yıllar içinde başkanlıklarını ve hatta kuruluşlarını yaptığım federasyonların

almış olduğu sonuçlara bakıldığında, ülkeye güreşin dışında madalyaları getiren spor dallarının bunlar olduğu görülecektir. Mücadele sporları antrenör ve idarecileri bu plan ve projelerle büyüdüler. Sayısız dünya şampiyonları ve olimpiyat şampiyonu yetiştirdiler. Mücadele sporu yarışmacılarımız ile onları yönetenler başından beri dünyada en iyi olmak için büyük bir savaş içindedirler. Mücadele sporlarımızın başarısını yansıtmayan bir kısım basınımız ise bu başarıyı gizler duruma düşmektedir. Acun ILICALI gibi değerli bir televizyon yapımcısının 10 kişi ile ıssız bir adada düzenlediği “Acun Olimpiyatları” gencinden yaşlısına herkesi ve özellikle hanımları televizyon başına çekmekte, diğer kanalların programlarını aksatmaktadır. Birkaç futbol kulübünün maçı dışında, hiçbir program veya spor organizasyonu aynı başarıyı gösterememektedir. Spor teşkilat ve kurumlarımızın bu programdan alacakları çok büyük dersler vardır. Ülkemizde bunca sportif organizasyon

HÜSEYİN ÖZKAN

yapılmakta fakat hiçbirisi doğru dürüst görselleşememekte, izleyici oluşturamamaktadır. *Sporda başarı için, her şeyden önce SPOR KÜLTÜRÜ ve SPOR BİLİNCİ’ nin tam olarak yerleşmesi ve çok iyi bilinmesi esastır. *Tüm spor kurumlarımızın, spor otoritelerimizin, spor öğretmeni, spor yetiştiricisi, antrenör ve hakemlerimizin ezberi olması gereken, sporu spor yapan bu iki önemli özellik çok iyi kavranmalıdır. Bu iki özellik aynı zamanda OLİMPİK HAREKET BİLİNCİNİ oluşturmaktadır. Olimpik hareket bilincini oluşturan iki temel faktör 1. SPOR KÜLTÜRÜ 2. SPOR BİLİNCİ dir. SPOR KÜLTÜRÜ: Tüm spor dalları hakkında geçmişte, bugün ve gelecek için yazılı ve sözlü bilgileri, spor dallarının özelliklerini, kendi içinde tiplerini, kurallarını, insana ve milletine kazandırdıklarını içerir.


MICHAEL PHELPS SPOR BİLİNCİ: -Sporun yaşamın bir parçası olduğu, -Her insanın spor yapması gerektiği, -Spora ana okullarından başlanacağı, -Sporun yüksek ideallerden biri olarak zihinlere yerleştirilmesi -Çocukların başlangıçta kesinlikle Atletizm, Jimnastik ve Yüzme sporlarından birine yöneltileceği, -Sporun güçlü nesiller yetiştireceği, -Sporun sağlıktan ve milli savunmadan tasarruf sağlayacağı, -Sporcu nesillerin bilim, kültür, teknoloji ve ekonominin hazır ordular olduğu, -Milletçe yapılacak sporun öneminin anlaşılırlığı,

USAIN BOLT -Sporun en iyi tanıtım aracı olarak, ülkelerin zenginliklerinin sergilendiği bir alan olduğu, -Çağdaş dünyamızda savaşların artık spor sahalarında yaşandığı, -Buradaki mücadelenin milletler ve devletler üzerinde büyük ölçüde sosyal kültürel ve psikolojik etkiler oluşturduğu, -Sporun; devletin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, Milli Eğitim Bakanlığının, silahlı kuvvetlerin, resmi ve sivil tüm kurum ve kuruluşlar ile işyerlerinin bir numaralı politikaları arasında yer almış olmaları gerekliliği, -Nihayet sağlam kafanın sağlam vücutta bulunacağı, gerçeğidir. Bu iki sportif ana özellik, ona paralel olarak gelişen OLİMPİK HAREKET BİLİNCİNİ tamamlar.

OLİMPİK HAREKET BİLİNCİ NEDİR, AMACINA NASIL ULAŞIR ?

HAMZA RAMAZAN TUĞBA ELVAN Olimpik Hareket Bilinci; Spor kültür ve Spor bilincinin yerleşip yeşerdiği, milletçe sporun öneminin anlaşıldığı, sporcu nesillerin akıl ve ruh sağlığının farklılığı ile sporun ahlaki ve insani boyutlarının üstünlüğünün tartışmasız kabul gördüğü toplumlarda, olimpiyat oyunlarına topyekün milletçe hazır olmaktır. Bunun için; 1. İlk öğretim, hatta ana okullarından itibaren çocuklara spor eğitimi dersleri verilmelidir. 2. Üniversitelerde spor yaygınlaştırılmalıdır. 3. Kulüpleşmeler, kurum haline getirilmelidir. 4. Ailelere topyekün spor bilinci aşılanmalıdır. 5. Milletçe sporun önemi kavranmış olmalıdır. 6. Nüfusun 1/5’inin lisansiye sporcu gibi yetiştirilmesini sağlayacak spor eğiticileri yetiştirilmelidir. 7. Bu eğitimin gerçekleştirileceği spor tesisleri oluşturulmalıdır. 8. Her spor dalında Milli takım seviyesinde birbiri ile yarışabilen yüzlerce sporcu yetiştirilmiş olmalıdır. 9. Bu sporcular, yaklaşık 300 spor dalında ülkesini başarı ile temsil ederek, her dalda madalya kazanabilmelidir. 10. Basın ve yayın organlarının sistemli bir şekilde spor kültür ve bilincini vurgulaması sağlanmalıdır. 11. Olimpiyat gibi bir organizasyon için, karşılıksız hizmete hazır en az 10 000 gönüllü yetiştirilmelidir. Tüm bunlardan sonra OLİMPİYAT DÜZENLEME girişimlerinde bulunulmalıdır. 9


TÜRK SPORUNDA ÇAĞDAŞ YAPILANMA VE VERİMLİLİK İÇİN GEREKLİ PLAN VE PROJELER: Çalışmalarımızın temelini dört ana konu teşkil etmelidir. I. Sporu, yani tüm spor dallarını iyi tanıtma, tanıtımını sağlama ve yaygınlaştırma II. Kitle sporunun geliştirilmesi ve geniş taban oluşturma III.Çağdaş sportif eğitim ve öğretim IV. Güçlü müsabık yetiştirme I. SPORU, YANİ TÜM SPOR DALLARINI İYİ TANITMA VE YAYGINLAŞTIRMA

^

1. Sporun ne olduğu, çocuklara okul öncesi veya ana okulu çağında öğretilmelidir. Çocuklar sportif oyunlarla yavaş yavaş sporun her dalı ile tanışmalı ve sevdirilmelidirler. 2. Tüm yarışma organizasyonlarında, gösterişli ve fantazik tekniklerin sergilendiği gösteri programları düzenlenmeli, müsabakalar müzik ve folklör etkinlikleri ile festival haline dönüştürülmeli, çevre il ve sporcularının da bu şenliğe katılımını sağlayarak, seyirci potansiyeli artırılmalıdır. 3. Tanıtıcı resimli bülten, broşür ve el ilanları ile el kitaplarına önem verilmeli, tanıtıcı konferans, seminer ve açık oturumlar düzenlenmeli, basın ve yayın organlarının tüm etkinliklere en az futbola verdikleri kadar önem duymaları, ilgileri ve katılımları sağlanmalıdır. 4. Televizyon kanalları, yurt içi ve yurt dışı yarışmalarını daha çok görüntülemelidir. 5. Eğitimsel olarak, şiddet içeren yabancı çocuk filmleri yerine, çocukların daha çok dikkatlerini çekecek, sportif amaçlı filmlere yer verilmelidir. II. KİTLE SPORUNUN GELİŞTİRİLMESİ VE GENİŞ TABAN OLUŞTURMA

HATAYDA ABA GÜREŞLERİ 1. Herşeyden önce spor, politikacının karıştırılmadığı devlet politikası olmalıdır. 2. Devlet, aile, okul, kulüp işbirliği giderek güç kazanmalıdır. 3. Devlet, anaokulu veya ilkokuldan itibaren tüm fertlerine spor yaptırmayı görev bilmeli ve tüm siyasi partiler bunu parti programlarında belirtmelidirler. Sporun, eğitimin ve yaşamın bir parçası olduğu bilinci ile hareket edilmelidir. 4. Ülkenin sosyokültürel veya ekonomik yapı dağılımı göz önünde bulundurularak, bilinçlendirilmiş öğretmenlerle ana okulu çağındaki çocuklar geleceğe yönelik sportif oyunlara alıştırılmalı, ilkokul çağında ise 7-8 yaşından itibaren fiziki yapı ve yeteneklerine göre temel spor dallarına 10

yönlendirilmelidir. Temel spor ise yüzme, jimnastik ve atletizmdir. Bununla beraber genetik olarak yetenekli olduğumuz mücadele sporları da temel spor dalı olarak kabul edilmelidir. 5. Milli Eğitim ve (Milli) spor örgütleri ortak çalışmalı, temel ders eğitimi ile temel spor eğitimi birbirini aksi yönde etkilememelidir. Her iki örgüt birbirine yardımcı olmalıdır. “Sağlam Kafa ve Sağlam Vücut” eski Roma’lılardan günümüze insan eğitiminin bütünlüğünü gösteren bir kavramdır. 6. Spor kültür ve bilinci ile yetiştirilmiş öğretmenlerin, aileleri bilgilendirme teşvik ve yönlendirmeleri de son derece önemli olacaktır. 7. İlköğretimde sportif temel eğitimle şe-

killendirilen çocuklar, orta öğretimde yarışmacı sınıfında yerlerini almaya başlayacaklardır. 20-25 milyon çocuk ve gencin spor yapması ve bunların da dörtte birinin yarışmacı olduğunu düşünecek olursak, başarı için plan program ve projeler kendiliğinden oluşacaktır. 8. Yerel yönetimlere aktarılan spor etkinlikleri geniş tabanlı hizmeti sağlamalıdır. Her mahallede çok maksatlı pratik, prefabrik spor kompleksleri o mahallenin sportif potansiyelini oluşturacaktır. 9. Geniş bir tabandan gelen ve kitle oluşturmuş spor, lise ve üniversite kampüslerinde, artık rekor kırmaya yönelik tesislere sahip olmalıdır. Böyle olunca lise ve üniversite takımları uluslar arası alanda her spor dalında ülkenin ismini duyuracaktır.


10. Minik, yıldız ve ümit sporcular için yarışma sistemleri onların yapı taşlarını yok etmeye yönelik olmamalıdır. Bu yaştaki sporcular çokça ödüllendirilmelidir. En basitinden sistem tarafından eğitimi kolaylaştırılmalıdır. Başarılı olduğu sürece devletten burs almalıdır. 11. Küçüklerin devam ettiği spor tesis-

lerinde antrenör-sporcu ve antrenör-aile ilişkileri son derece candan, samimi fakat ciddiyetten uzak olmamalıdır. 12. Yaz okullarına gereken önem verilmeli , yaz tatili nedeni ile sportif çalışmalar tatil edilmemeli, yaz kampları ve gençlik kampları gibi etkinlikler çok iyi değerlendirilmelidir.

13. Okullar gibi ordu, emniyet güçleri, müessese ve kurum kulüplerine de önem verilmelidir. Zira bunlar geniş tabana sahip, kitlenin sportif olarak şekillenebileceği yerlerdir. 14. Eskiden fabrika ve büyük iş yerlerinde zorunlu tutulan spor ve kulüp etkinlikleri yeniden canlandırılmalıdır.

DÜNYANIN EN ESKİ ORGANİZASYONLARINDAN BİRİ/650 YIL III. ÇAĞDAŞ SPORTİF EĞİTİM VE ÖĞRETİM

İBRAHİM ÖZTEK EĞİTİM VERİRKEN, BALIKADAMLAR: NAMIK EKİN-İBRAHİM ÖZTEK (1965-KEÇİLİK, SAT KOMANDO BİRLİĞİ) 1. Eğiticiler iyi eğitilmelidir. birbirlerini yetiştirmeleri sağlanmalıdır. kemin yararlandırılması sağlanmalıdır. 2. Eğiticilerin eğitim programlarında, 5. Milli sporcular ve tecrübeli müsa- 10. Avrupa ve dünyadaki sportif gelişTürk spor hukuku, Türk spor tarihi, türk bıklar antrenörleri ile birlikte değişik meler günü gününe takip edilerek, ülkespor kültürü, pedegoloji, psikoloji, bes- zamanlarda değişik bölgelere gönderi- mize aktarılmalıdır. lenme, anatomi, spor fizyolojisi, sağlık, lerek, o bölgelerin gelişmelerine katkı 11. “İlim Çin’de de olsa gidip alınız” kondüsyon, antrenman sistemleri ve yapmalıdırlar. örneğinde olduğu gibi, sporcu ve ansporcu performans test konularına gere- 6. Eğitim kurullarının oluşturduğu özel trenör, gerekirse bir ömür boyu, okul ğince önem verilmelidir. ekiplerle bölgelerde yapılacak çalışma- eğitimi ile birlikte sportif eğitimini o 3. Anadolu’nun değişik yörelerinde çalı- larla , teknik gelişim ve standardizasyon sporun en üst seviyede uygulandığı şan antrenör ve hakemler sık sık merkezi sağlanmalıdır. ülkelerde tamamlamalıdır. bu çocuklabölgelerde toplanmalı, periodik seminer 7. Bölge faaliyetlerine ağırlık verilmeli rin aileleri de başlarında menejer gibi ve kurslarla bilgileri tazelenmeli, geliş- ve bölgelerde gelecek vaadeden sporcu- yer almalıdır. Bu şekilde Kanada’da meleri ve kaynaşmaları sağlanmalıdır. ların da milli takım kamplarına katılım- buz pateni eğitimi alan ve dünya Bu kisilere ülke içinde yapılan uluslar ları sağlanmalıdır. şampiyonalarına katılan kızımız, benzearası turnuvalarda organizasyonla ilgili 8. Bölgeler ve milli takım kampları mo- ri kaabiliyetlerin yüzlercesinin devlet eli görevler verilmelidir. dern eğitim araç ve gereçlerine sahip ile yetiştirilmeleri sağlanmalıdır. 4. Milli takım kamplarının süreleri uzun, olmalı , eğitici dergi, kitap ve filmlerle 12. Eğitimcilerin yurt dışında aldıkları sporcu sayıları fazla tutulmalıdır. Yedek kitaplık ve arşivler zenginleştirilmelidir. eğitimi, ülkemizde uygulayacakları lasporcular, Türkiye şampiyonalarında de- 9. Ülkemizde uluslar arası seminer ve boratuvar tipi sistemler oluşturulmalı, rece almış, performans sahibi sporcular- kursların çokça düzenlenmesine önem önleri açılmalı ve kendilerine her çeşit dan seçilmeli, asil ve yedek sporcuların verilerek, çok sayıda eğitimcinin ve ha- olanak sağlanmalıdır. 11


IV. GÜÇLÜ MÜSABIK YETİŞTİRME

SELİM TATAROĞLU

BAHRİ TANRIKULU

1. Antrenörler, Avrupa ve Dünya federasyonlarının açmış olduğu seminer ve kurslara gerektiğince katılmalıdırlar. Bu onları daha eğitimli görgülü ve bilgili kılacaktır. 2. Milli takım kamplarında branşlarına göre birden fazla antrenör görev yapmalıdır. 3. Yabancı antrenör çıkar yol olmamalıdır. 4. İllerdeki elit sporcular, milli takım kampları dışında merkezi bölgelerde ortak çalışmaya alınarak, birbirlerinden

yararlanmaları ve bu arada iyi beslenmeleri sağlanmalıdır. 5. Çok sayıda sporcunun yarışabilmesini sağlamak için yurt içi uluslar arası turnuvalara önem verilmeli ve bu turnuvalar her kategori için düzenlenmelidir. 6. Lig müsabakalarına önem verilmelidir. 7. Ülke içinde yapılacak turnuvaların sayıları artırılmalı, Avrupa ve Dünya şampiyonalarına talip olunmalıdır. Bu plan ve projeler bilimsel çalışmalar ışığında başarılı olacaktır.

KÜRŞAT ÖZTEK VE SEDA ÖZTEK BAŞARI İÇİN OLİMPİK SPORCUNUN ÖNEMİ olimpik sporcu bebek gibi özenle bakılmalıdır. *Biz bir olimpik sporcunun nasıl yetiştiğinin farkında değiliz. *Halbuki onlar bizim gurur kaynağımız, *Hatta milli kahramanlarımızdır. *Bu sporculara ulvi heyecan verilmelidir. *Sürekli ruhlarına hitap eden moral eğitimi uygulanmalidir.

HÜLYA/JUDO HAMİDE/TEKVANDO SİBEL/HALTER GİZEM/OK ATMA *Yediğinden içtiğine, ilacına, giyimine, kuşamına, uykusuna, istirahatine, moral yapısına, tibbi kontrollerine, hatta attığı adıma ve aldığı nefese kadar hepsi kontrol altında olmalıdır. *Özel doktoru, diyetisyeni, fiziko-terapisti, kondüsyoneri, antrenörü, kamp müdürü ve psikoloğu onu bebek gibi özenle bakmalı, hafiye gibi takip etmeli ve moralini daima en üst seviyede tutmalıdır. *Bunun için, olimpik sporcunun kendini tümden teslim edebileceği; tekniğine, taktiğine, motive etmesine, spor kültürüne ve uluslar arası deneyimine inandığı, antrenör veya kondüsyoner gibi, lider bir ağabeyine ihtiyacı vardır. *Antrenör; “ölümüne başaracaksın” dediğinde, sporcu da ölümüne başarmanın ne anlama geldiğini bilecektir. İşte budur, ulvi heyecan. Türk beden eğitimi kültürü ve Çin örneği: Başarılar kişisel kaabiliyetler çerçevesinde tesadüfi veya mucizevi olmamalıdır. Türk’ler tarihte daima beden eğitimi kültürüne verdikleri önem oranında büyük devletler ve imparatorluklar kurmuşlardır. Bu kültür; alpliğin, çihangirliğin ve kaptutiliğin ön kültürüdür. Spor; akıl ruh ve beden gelişmişliği çerçevesinde güçlü nesiller oluşturur. Bu nesiller, bilimin kültürün teknolojinin ve ekonominin hazır ordularıdır. Bugün milletler, tüm zenginliklerini kültürlerini ve gelişmişliklerini spor alanlarında sergilemektedirler. Gelişmiş ülkelerin savaşları da olimpiyat arenalarına taşınmıştır. Son olimpiyatlarda Çin; büyük insan gücü, teknolojisi, dünya ekonomisindeki yükselişi, atomu ve uzay sanayiindeki üstünlüğüne paralel olarak, 51 altın madalya ile bu alanda da büyüklüğünü kanıtlamıştır. Pekin olimpiyatlarında Amerika 36, Rusya ise 23 altında kalmıştır. Türkiye ise tek altınla yetinmiştir. Bugün sportif büyüklük, tüm büyüklüklerin mühürüdür. 12

Selam, sevgi ve saygılarımla


İstanbul Olimpiyat Güreş Madalya’ya doymuyor...

İ

stanbul Bölge Hastaneleri’nin Desteği ile Dünya ve Avrupa Şampiyonu adayları yetişiyor.. Sancaktepe İstanbul Olimpiyat Güreş Kulübünün Onursal Başkanı Dr.Mustafa Altun’’Dünya ve Olimpiyat Şampiyonu çıkarızsak kimse şaşırmasın’’ İstanbul,Bursa ve İzmir de yapılan güreşlerde Minderde fırtına gibi estiler.43 Altın 14 Bronz 17 Gümüş alarak bir ilke imza atarak kendilerine ve takımlarına Madalya canavarları adını taktılar.Hocaları Harun Doğanla birlikte ileride dünya şampiyonları çıkaracakları şimdiden belli oldu. Harun Doğanın kurduğu istanbul Olimpiyat güreş kulübü bundan böyle bu muhteşem genç pehlivan-

larla Tarihi Kırkpınarda da büyük başarılar elde etmek.Başkan Mustafa Altun’’Ata sporumuz yağlı güreş olduğu içinMinder güreşinde alınan başarışardan sonrada yöre ve Kırkpınarda mutlaka başarı bekliyoruz.’’dedi.Gençlerin kafeterya köşelerinden kurtardıkları savunan Musta Altun gençlerin yağlı güreşe ve minder güreşine önem vermeleri çok guru verici oldugunu dile getirdi.Harun Doğan hoca ‘’Biz sporcularımızla yola çıktıkve elimizden gelen en iyisini yapacağız. ne kadar başarı edebilirsek hepsini yakalamayı hedefliyoruz.Bölge Hastaneleri de bize destek olarak tüm güreşçilerimize hastanede tedavilerini ücretsiz olarak gerçekleştirecek ‘’dedi.

SİNAN BERATLIGİL

13


DÜNYA KADINLAR GÜNÜNDE ÇARDAKLILAR BİRARAYA GELDİ

ÖZCAN BAŞGÜL

atasporumuzgures@gmail.com

14

Çardaklı’yız biz derneği tarafından 8 Mart Dünya Kadınlar gününde İstanbul Koşuyolu’nda bulunan Adile Sultan Kasrı’nda bir sabah kahvaltısı düzenlendi.


K

ahvaltılı toplantıya ev sahipliği yapan Çardaklıyızbiz derneği kurucu başkanı Ahmet Acar, Başkan Mustafa Kaya ile 120’yi aşkın davetlinin yanı sıra Çardak Güreşleri Ağası ve Kırkpınar Kültürünü Tanıtma, Yaşatma Derneği Yönetim Kurulu Üyemiz Ramazan Güven, Kırkpınar Kültürünü Tanıtma, Yaşatma Derneği Yönetim Kurulu Üyemiz Özcan Başgül eşleriyle birlikte bu davete icabet etmişlerdir. Çardaklıyız biz derneği kurucu Başkanı, Destan-ı Kırkpınar Dergimiz Yazarlarından Ahmet Acar Dünya kadınlar günü dolayısıyla davete katılan tüm hanımlara çiçek vererek kadınlarımızın gününü kutlayarak anlamlı bir konuşma yaptı. daha sonrasında Çardak tarihi ile ilgili bilgiler vererek Çardak’ta 1940’lı yıllardan itibaren arşivinde bulunan eski resimleri slayt gösterisiyle gelen konuklara göstermesi salonda bulunan birçok konuğun yakınlarınında bulunması duygulu anlar yaşanmasına sebep oldu. Çardak denilince ilk akla gelen Tarihi Yağlı Pehlivan Güreşlerimiz geliyor, Yağlı güreşimizin simgesi kıspet, Başkan Mustafa Kaya tarafından tanıtılarak dernek yararına minik boy ve orta boy olarak satışa sunuldu, Çardak Yağlı Pehlivan Güreşleri Ağası ve Dernek Yön. Krl. Üyemiz Ramazan Güven ve diğer konuklar tarafından satın alındı. Ayrıca Derneğimizin Yayın organı Destan-ı Kırkpınar dergimizin son sayıları gelen konuklara dağıtılmış olup ilgiyle okunmuştur. Kahvaltının yapıldığı salon 1970’li yılların sonlarında çekilen, ilgiyle izlediğimiz ‘’HABABAM SINIFI’’ Müzesi olması hepimize duygulu anlar yaşattı. Öğretmenler odasında Mahmut Hocayı, sınıflarda İnek Şaban, Güdük Necmi, Tulum Hayri ve arkadaşlarını, Bahçeye indiğimizde Badi Ekrem’i görür ve seslerini kulaklarımızda duyar gibi olduk. Önümüzdeki günlerde de böyle buluşmaların sıklıkla tekrarlanması dileğiyle ve temennisiyle biribirimize sarılarak ayrıldık. Dünya kadınlar gününde böyle güzel bir toplantıda emeği geçen ve toplantıya katılanlara teşekkür ediyoruz. 15


AHMET ACAR Çardaklıyızbiz Derneği Kurucu Başkanı

TÜRK GÜREŞ TARİHİNDE GÜREŞÇİ/PEHLİVAN TEKKELERİ

Güreş tarihimizi incelerken araştırmamız gereken en önemli konulardan biri de Osmanlı Döneminde ilki Orhan Gazi tarafından açılmış olan Güreşçi / Pehlivan tekkeleridir. Dergimiz için ben bu kısa çalışmayı yaptım. İnşallah araştırmacı dostlarımız bu konuda daha derin araştırmalar yaparak bizleri de daha fazla bilgi sahibi yaparlar. Ben bu araştırmam da İslam Eserleri Ansiklopedisi, Evliya Çelebi Seyahatnamesi, Atıf Kahraman Beyefendinin Cumhuriyete kadar Türk Güreşi adlı çok önemli eseri ve bazı internet kaynaklarından yaralandım. Osmanlı’larda halk eğitimi veren kurumlardan sayılan tekkeler tarikat mensupların oluşturdukları, tarikat ilke ve geleneklerinin öğretildiği dinî ve kültürel merkezlerdi. Türk İslâm tasavvufunun ana merkezleri olan tekkeler, dil, din, sanat, felsefe, spor vb. alanlarda halkı yetiştiren birer halk okulu ya da yaygın eğitim kurumlarıydı diyebiliriz. Osmanlı’da bu tekkelerin bazıları da spor tekkeleri olarak teşkilâtlandırılmıştır. Ana dal ata sporumuz güreş olsa da diğer spor dalları da (okçuluk, cirit, binicilik, gürz vb.) bu tekkelerde yapılırdı. Günümüz kulüpçülüğünün kökeni olarak tekkeleri söyleyebiliriz. Ancak tekkelerin sosyal güvenlik açısından barındırdığı sporculara daha fazla imkân tanımaları, tekkelerin günümüz kulüplerinden farklı bir özelliğidir. İlk güreşçi tekkesinin Orhan Gazi tarafından Bursa’da Kaleiçi’nde Bey Sarayının yanında kurulduğu bilinmektedir. Evliya Çelebi’de 1640 lı yıllarda Bursa ziyaret esnasında bu tekkeyi görmüş ve seyahatnamesinde Bursa’nın Tekkeleri bölümünde Güleşçiler Tekkesi olarak 1 satır da sadece “Birdir” kelimesi ile bahis etmiştir.(3.cilt, sf.21 Zuhuri Danışman). Ayrıca biliyoruz ki, Gazi Süleyman Paşa ile birlikte Rumeli’nin fethinde önemli yer tutan Seyyit Ali (Kızıldeli) Sultan ve alperenleri de hepsi birer pehlivandı. Bunlar aynı zamanda Kırkpınar efsanesini de yaratan derviş/ savaşçı pehlivanlardı. Pirleri de Seyyit Ali (Kızıldeli) Sultandı. Bu konuyu evvelce yazmıştım. (Destanı Kırkpınar, 16

Özel sayı,2014) Herhangi bir kaynak gösterilmemesine rağmen, Osmanlı döneminde vakıf biçimine getirilen güreş tekkeleri Mekke, Cidde, İskenderiye, Lazkiye, Şam, Maraş, Amasya, Tokat, Edirne, Ankara, Kütahya, Tire, Bergama, Manisa, Akhisar, Yenice, Üsküp, Gelibolu, İpsala, Ustrumca, Abionya, Diyarbakır, Konya, Bursa, Balıkesir, Urfa, Halep, Belgrat, Bağdat’da bulunduğunu, Bu kentlerde bulunan güreş tekkelerinin yanı başında ya da bünyesi içerisinde öteki sporların da yapıldığı örgütler ve spor tekkelerinin varlığını düşünmekteyiz. (Y.K. Kurthan Fişek, Spor Yönetimi) Osmanlılar bilhassa yeni fetih ettikleri yörelerde güreşçi tekkeleri kurmak suretiyle yaşayan ahalinin güçlü ve sağlıklı gençlerini de pehlivan olarak yetiştirmek amacıyla bu tekkelere alarak yöre halkıyla da bir ilişki başlatmışlardır. Yükselme ve duraklama devrinde şimdiki anlamda bir spor kulübü olarak çalışan bu tekkelerin çöküş devrinde işlevlerini yitirdikleri düşünülmektedir. Genellikle askeri sporlar için kurulmuş bu tekkelerin en önemlileri Kemankeşler (Okçular) ve Pehlivan tekkeleri idi. Güreşçi tekkelerinin başına güreşte başarı kazanmış, öğretmeyi bilen, otoriter ve okur yazar kişiler getirilirdi. “şeyh” denilen bu kimselerin, buralarda barınan ve kendilerine “derviş” veya Mürit adı verilen güreşçilerin tasavvuf ve tarikatla alakası yoktu. Günümüzün güreş kulüpleri durumunda olan tekkelerde şeyh ve ailesi, dervişler ve hizmetliler için ayrılmış mekan ve hücrelerle binaların dışında idman yapmaya müsait çimenlik bir meydan bulunurdu; kış idmanları genişçe bir kapalı mekanda yapılırdı. Bu tekkelerde sporcular kontrol altında tutulur, gençler çıraklıktan itibaren beslenmelerine kadar takip edilerek yetiştirilirdi. Fakat Güreş tekkelerinin bir tekke düzeni içinde oluşması, Şeyh ve Mürit düzeninin bulunması, hatta yetkin güreşçilerin üst konumda oldukları bir silsile konumunun bulunması bugünkü anlamda spor kulüpleri

ile karşılaştırılmasını güçleştirmektedir. Şeyh tekkenin yöneticisi olup aynı zamanda “Duacı” ismi de verilirdi. Genellikle güreşçiler arasından seçilirdi. Fakat isim yapmış ve önemli bir güreşçi olması gerekirdi. Başlıca görevleri vakfın geliriyle ihtiyaçları sağlamak, güreşçileri yetiştirmek, haklarını korumak, tekkenin devamını sağlamak ve bilhassa huzur güreşlerinde pehlivanlar ile beraber bulunup dualarını yapmaktı. Şimdiki güreşlerde güreşler yine bir duacının yaptığı dua ile açılıyor. Ondan sonra da Cazgır duacılık görevini üstlenerek güreşçileri dualarla birlikte takdim ve onurlandırıyor. Tekkelerin en önemli gelirleri, şayet Padişah tarafından kurulduysa “miri” sayılıyor ve masrafı tekkeyi kuran padişahın bağladığı vakıftan karşılanıyordu. Bir kısım tekkeler de özel vakıf olarak kurulurdu. O zaman “ Miri” yani devlet malı sayılmıyor, gelir gider hesabına da o şehrin Kadıları bakıyordu. Güreşçi tekkelerinde Cuma günleri yarışmalar yapılırdı. Bu yarışmalar kendine özel bir tören ile başlar ve güreşler ile devam ederdi. Güreşçi tekkeleri Yeniçeri Ocağında olduğu gibi, Bektaşi-Alevi geleneklerine bağlı olmuşlardır. Pehlivanlar da buna göre başlarını kazıtırlar ve ortada bir tutam saç bırakırlardı. Tekke Pehlivanları özel güreşlere de gidebilirler hatta padişahın daveti üzerine huzur güreşlerine de çıkabilirlerdi.Tekke pehlivanları Padişahın huzuruna çağrılarak birbirleri ya da padişah pehlivanları ile güreştirilirdi. Bu güreşler genel olarak şehzadelerin sünnet düğünleri ya da şehzadelerin ve sultanların düğünleri sırasında veya tahta çıkış törenlerinde , dini bayramlarda yapılırdı. Bu güreşlerin en önemlileri Sultan III: Murat’ın Atmeydanında yaptığı sünnet düğünü ile Sultan III. Ahmet’in Okmeydanı’ nda Şehzadelerinin sünnet düğünüdür. Daha sonraları Bilhassa Sultan 1. Abdülhamit Tekke Pehlivanlarına çok ilgi göstermiş en çok huzurunda güreştiren Padişah olmuştur. (Geniş bilgi için bakınız : Cumhuriyete kadar Türk Güreşi, cilt2, Atıf Kahraman, Kültür Bakanlığı Yayınları)


Pehlivan tekkelerinin tam olarak ne zaman kapandıkları bilinmiyor. Ancak İmparatorluğun gerileme devrine girmesiyle birlikte devlet yönetimindeki yanlış uygulamalar sonucunda Güreşçi tekkeleri de yavaş yavaş özelliklerini yitirerek dini bir havaya bürünmeye de başlamışlardır. 1573 Eylül tarihli bir belgede Manisa, Tokat, Amasya yörelerinden Güreşçiler tekkelerine pehlivan isteminde bulunulmuştur. Bu çağrı ile gelen pehlivanlar önce elemeye tutulmuş ve uygun görülenlerin tekkelere kayıtları yapılmıştır. 1585 Ekim ayında, Anadolu, Karaman ve Sivas Beylerbeyi ile Kadılara gönderilen yazıda Güreşçiler Tekkelerinde güreşçi kalmadığı, bu yörelerde güreşe elverişli kişilerin kendi

istekleri ile İstanbul’a gönderilmeleri istenmektedir. ( Doğan Yıldız, Türk Spor Tarihi,sf.203) IV Murat, II Mahmut, ı. Abdülhamit ve Abdülaziz gibi padişahların güreşe çok önem vermelerine rağmen özellikle Yeniçeri Ocağı’nın kapatılması ile (1826 -1830) birlikte bu geleneğin de sona erdiği ve Güreşçi Tekkelerinin işlevini yitirerek birer birer kapandıkları tahmin ediliyor. Zaten 1800 lü yılların sonlarına doğru da spor kulüpleri kurulmaya başlanmıştır. Sonuç olarak, araştırmalara ve elde ettiğimiz kaynaklara göre bazı bilinen Pehlivan Tekkelerini aşağıdaki gibi sıralayabiliriz: 1. Bursa Güreşçiler Tekkesi (Sultan Orhan Gazi) 2. Edirne Güreşçiler Tekkesi (Murat Hüdavendigar)

3. İstanbul Şüca Tekkesi (Fatih Sultan Mehmet) 4. Amasya Güreşçiler Tekkesi (Sultan II. Beyazıt) 5. Manisa Güreşçiler Tekkesi (Sultan II. Murat) 6. İstanbul Pehlivan Demir Tekkesi 7. Konya Güreşçiler Tekkesi 8. Deliorman’da Demir Baba Tekkesi Bunlara ilaveten Kızıl Deli Sultan tarafından kurulan Dimetoka’daki Kızıl Deli Sultan Tekkesini de sayabiliriz. Mutlaka daha başka Güreşçi tekkeleri de vardır fakat elimize ulaşan bilgiler şimdilik bu kadar ile sınırlıdır. Bu yazının devamında Bazı önemli Güreşçi Tekkeleri hakkında bulduklarımız paylaşılacaktır. Yararlanılan Kaynaklar 1. İslam Eserleri Ansiklopedisi (Güreş) 2. Cumhuriyete Kadar Türk Güreşi, Cilt 2, Atıf Kahraman 3. Türk Spor Tarihi, Doğan Yıldız 4. Spor Yönetimi, Kurthan Fişek 5. Evliya Çelebi Seyahatnamesi, Zuhuri Danışman 6. Konya Tarihi, İbrahim Hakkı Konyalı 7. Bursa Tekkelerinin Alfabetik İsimleri ve Belli Başlı Kaynaklar, Mustafa Kara, Uludağ Üniv., İlahiyat Fakültesi

17


SİNAN BERATLIGİL İLE

PEHLİVANLAR KÖŞESİ Başpehlivan Kenan Şimşek ile Yağlı Güreşi Masaya Yatırdık.....

Kenan Şimşek Minderin fırtına güreşçisi ve 2003 Kırkpınar Başpehlivanı Kenan Şimşek ile Antalya kurultay da ufak bir söyleşi yaptık. Yağlı güreşin sorunlarını masaya yatırdık. Çok çarpıcı cevaplar aldık. Sinan Beratlıgil: Sizi kısaca tanıyabilir miyiz? Kenan Şimşek: 1968 Ordu Ünye doğumluyum. Evliyim, 2 erkek 1 kız 3 çocuk babasıyım. 1984 yılında Samsun’da güreşe başladım. 1992 Yaz Olimpiyatları’nda gümüş madalya kazandım. Bunlar dışında Avrupa Güreş Şampiyonası’nda ve Akdeniz Oyunları’nda madalyalar aldım ve 1996 yılında minder güreşini bırakıp yağlı güreşe geçtim. 2003 yılında Kırkpınar Başpehlivanı oldum. Avrupa Şampiyonası Bronz 1990 Poznan Serbest 90 kg Bronz 1992 Kaposhvar Serbest 90 kg Bronz 1993 İstanbul Serbest 90 kg Akdeniz Oyunları Altın 1991 Atina Serbest 90 kg S. B. : Son dönem içerisinde bakacak olursak yağlı güreşlerin ilerleyişini nasıl değerlendiriyorsunuz? 18

K. Ş. : İlerleyişini pek iyi görmüyorum, yağlı güreş son 10 yıldan beri kan kaybediyor. Ne yazık ki bu zamana kadar alınan tedbirler önlemler hiç bir işe yaramadı. Daha da kötüye gidiyor, inşallah yeni bir yapılanma veya düzelme olur. S. B. : Federasyon başkanı yağlı güreşle minder güreşi ayrılamaz dedi. Siz bu görüşe katılıyor musunuz? K. Ş. : Güreş olarak baktığınız zaman güreş güreştir.O anlam da doğru ama yağlı güreşle minder güreşini bir kefeye koyamazsın çünkü her şeyi farklı. Yağlı güreşin dini boyutu, kültürel boyutu ve sportif boyutu var, yağlı güreş gelenekleri olan bir branş. Minder güreşine baktığımızda ise uluslararası arenada Türk milletini temsil eden, bayrağımızı dalgalandıran bir branş. Bu açıdan değerlendirdiğimizde arada fark olduğunu görüyoruz. Tabi ki yağlı güreşin tek başına federasyonu olduğu zaman daha iyi açılımı olur mu yoksa daha mı kötü olur bunları tartışmak lazım.Yani şu aşamada iyi hesap yapmak lazım.


Çocukların üzerinden sağlayanlar var...

menfaat Bunu sağlarsan yağlı güreş kalkınır, ka-

S. B. : Yağlı güreşin sorunları hakkında neler söylemek istersiniz? Ayrıca yağlı güreşi seven gençlere önerileriniz var mı? K. Ş. : 2 yıl önce düzenlenen kurultayda bu konuyu çok konuştum. Aşağı yukarı 20 maddelik bir çözüm paketi hazırladım.Başında ilgilenmek istiyorlar, fakat iş yapmaya gelince işin başına gelen büyüklerimiz, uygulamak istemiyor. Ben o zaman da söyledim yağlı güreşin 9 boya düşmesi gerekiyor. 14 boy çok fazla. Yağlı güreşe devlet olarak uluslararası alanda önem veriyorsak yağlı güreşin başlama yaşı 15 olmalı ve 9 boya inmesi lazım. O zaman zaten otomatik olarak yağlı güreşin sorunu çözülmüş olacak. Güreşler bitmiyor, pehlivanlar zamanında soyunmuyor, güreş uzuyor geceye kalıyor seyirciler zorlanıyor, orta yaş grubu evlerine gitmede zorlanıyor. Bunların hepsi yağlı güreşin 14 boy olmasından. Başpehlivanlar 30 dakika güreşiyor, sonra 10 dakika , sonra da hemen puanlamaya geçiliyor.Güreşin kalitesi de yok, Kırkpınar’a bakıyorsunuz binlerce çocuk oraya yığılıyor. Hiç güreşle ilgisi olmayan çocuklar oraya geliyor. Birileri onların üzerinden menfaat sağlıyorlar. 15 yaş kuralı getirilirse güreşlerde 9 boya düşerse şampiyon çocuklar kazanmış oluruz. Başkan çıkıyor konuşuyor ama hep başkanın dediği gibi olmuyor. Bunların düzelmesi lazım! Şu anda 11-12-13 yaşlar güreşiyor bence direk 15 yaşından itibaren güreştireceksin. Küçük boylar kalkacak ondan sonra. Hangi ilde olursa olsun başpehlivan saat 2 de hazır olup kurasını çekerse ve herkes buna uyarsa adam gibi zaman olur.

lite ortaya çıkar. Kimse bunu düşünmez. İnsanlar, bu hafta güreşe nasıl yazılırım, nasıl paramı alırımın peşindeler. Böyle hesaplar yapılırsa güreş düzelir mi? Yağlı güreşi seven gençlere benim önerim, yağlı güreşi yağlı güreş olarak görmeleridir. Yağlı güreşin bütün özelliklerini sorarak, okuyarak, öğrenerek, seyrederek öğrenmeleri gerek. Onun için önce güreşi sevmelerini istiyorum gençlerden, bu ata sporu sevilmeden yapılmaz.Hem çok zevkli hem de çok zor bir spordur. Gençlerimize tavsiyem iyi çalışmaları, ustalarının sözlerini dinlemeleri ve usta çırak ilişkilerini iyi anlamaları. Saygılı ve ahlaklı olmalarını diliyorum.

Eski pehlivanlar oyunlarıyla anılırdı. Kündeci, elenseci, kılçıkçı gibi...

gibi ver gülüm al gülümle olmaz ki yani, o zaman seyirci de kalmaz. Bir de eskiden pehlivanlar oyunlarıyla anılırlardı, kündeci, elenseci, kılçıkçı gibi patlattı mı adamı yüzü koyun indirirdi. Dikkat edin dünyanın en sabırlı seyircisi yağlı güreş seyircisidir. Sabahın erken saatlerinde gelip geç saatlere kadar güneşin altında da olsa güreşleri bıkmadan izlerler. S. B. : Son olarak yağlı güreş camiasına neler söylemek istersiniz? K. Ş. : Yağlı güreş camiasının küçük hesapları bırakması lazım. Bu işi tarihine yakışır şekilde düzeltmek için hepimizin elbirliği ile çalışması gerekiyor. Güreş gitti gidiyor. Şurada 100 güreşe düştü, eskiden 250 güreş olurdu. Aslında bizim futbol takımlarımızdan bile çok fazla seyircimiz var. O zaman güreş bu halde mi olması lazım onun için suç buradakilerin. Başkan öyle diyor ya doğru söylüyor, burada bizim insanlarımız küçücük menfaatleri için doğruyu söylemekten kaçıyorlar. Daha fazla eğitim semineri yapmak ve insanları daha çok bilinçlendirmek gerekiyor. Yağlı güreşin başına bu işlerden anlayan etik ve donanımlı biri gelmeli. Ahmet Taşçı’ya bu görevi verdiler ama tam yetki vermedikleri için olmadı. Ayrı bir federasyon olsun veya olmasın birilerini bu durma el atması gerekiyor. Bu sayıda bana yer verdiğiniz için de tüm Destan-ı Kırkpınar yönetimine ve okuyucularına sonsuz sevgi ve saygılarımı sunarım. Sevgiyle kalın.

S. B. : Eski pehlivanlarla şimdiki pehlivanları karşılaştıracak olursak aralarında fark olduğunu düşünüyor musunuz? K. Ş. : Şimdi başpehlivanlık güreşi olmaktan çıktı. Nazik güreş oldu. Başpehlivanlığın “Elense, Tırpan” özelliği vardı. Bu başpehlivanlığın olmazsa olmazı. Şimdi ben pehlivanlara bakıyorum adam elense vuruyor hemen yere yatıyorlar, hakeme şikayet ediyor, tabi ki kasti ve kasıtlı vurmak yanlış. Ata sporunu yaparken insana aşırı zarar vermemek lazım. Yani bu gelenekle devam etmesi lazımdır. Başpehlivanın biraz kırıcı olması lazım çünkü özelliği bu. Oyununu yapmalı yoksa insanlar niye onu izlemeye gelsinler ki. Eski güreşleri seyredenler nasıl anlatırlardı. Adam pehlivanı bir kaldırdı mı bir elense , bir paça kazık attı mı, tuttu mu kaldırır yere vururdu. Seyirci bunu istiyor. Oyun istiyor, kırıcılık görmek istiyor demek ki. Yoksa tenis 19


Türk Dünyasında bir güreş geleneği: Ahmet TÜZÜN Avrasya Kültür ve Spor İş Birliği Derneği Başkanı ayarhan@gmail.com

AT ÜSTÜNDE GÜREŞ; ER ENİŞ “OODARIŞ”

At sırtında yapılan Türk güreşi. “Er eniş” veya “oodarış” olarak adlandırılır. Er eniş, oodarış; at üstüne binilerek atın üzerinden birbirini düşürme sporudur.

A

t sırtında yapılan Türk güreşi. “Er eniş” veya “oodarış” olarak isimlendirilir. Er eniş, oodarış; at üstüne binilerek atın üzerinden birbirini düşürme oyunudur. Türk’ün belli başlı iki sporu at binmek ve güreşmektir. Her Türk güreşçi ve her Türk binici doğar. Öyle ki, bu iki sporu ayrı ayrı yaptıkları gibi; birleştirerek, kaynaştırarak, ikisini bir arada yapma konusunda da mahirdirler. Türkler at üstünde, başka insanla20

rın yapamadığı birçok şeyi yapar. Bunlardan biri de güreştir. At ve Türk bir araya geldi mi, bir de güreşe tutuştular mı, bunun seyrine, estetiğine ve heyecanına doyum olmaz. Bozkırın atlı yiğitleri, at üstünde güreşle müthiş bir görsel şölen sunar ve “Türkler demek bunu da yapabiliyormuş” dedirtir. Kazak, Kırgız, Özbek, Türkmen… bütün Türkler güreşin her çeşidini olduğu gibi, at üstünde güreşi de maharetle yapar.


ER ENİŞ MÜSABAKA KURALLARI VE PUANLAMA Müsabakalara 18 yaş ve üzeri olan erkek sporcular katılır. Her bir oyuncu kıyafet olarak, ikişer farklı renkten yazma ve ikişer kemer bulundurmalıdır. Müsabakalar tekli karşılaşma şeklinde düzenlenir. Temiz, net üstünlük sağlayan güreşçiye 3 puan verilerek galip ilan edilir. Müsabaka içinde rakibine karşı üstünlük sağlayan oyuncuya 2 puan verilir.

Yani, oyuncuların birisi rakibini eğere ya da bindiği atın boynuna tutunmaya zorlarsa 2 puan kazanır. Beraberliğe 1 puan ve mağlubiyete de 0 puan verilir. Karşılaşmayı pasif bir şekilde yürüten oyuncuya ihtar verilir, rakibine 1 puan verilir. Bir defa mağlup olan sporcu, müsabakalardan çekilir. Yenilenler, yarı finalde üçüncülük için oynar. Oyuncular, büyük bir daire ortasında

birbiriyle karşı karşıya gelir ve hakemin işaretiyle karşılaşma başlar. Karşılaşmanın süresi 6 dakikadır. Rakibini atından düşüren ya da organlarının herhangi bir kısmının yere değmesini sağlayan oyuncu, karşılaşmayı kazanır. At üstünde güreş ferdi olarak yapıldığı gibi, ülkelerarası ve takımlar arası da yapılır. Takım kadrosu 3 kişiden oluşur: 2 sporcu ve 1 antrenör.

AVRASYA KÜLTÜR VE SPOR İŞ BİRLİĞİ DERNEĞİ Türk Dünyasında spor ve spor kültürü alanında iş birliğini hedefleyen ve bu uğurda çalışmalarıyla tanınan Avrasya Kültür ve Spor İş Birliği Derneği, Tür-

kistan coğrafyasında son derece yaygın olarak yapılan; güç, kuvvet, zekâ, taktik ve stratejiye dayanan at üstünde güreş sporunun Türkiye’de de tanınması ve yayılması için çalışmalar yapmaktadır.

Türk Dünyasında yaygın olan güreş çeşitlerinin bulundukları yerlerden çıkarılıp, bütün coğrafyamızda tanınması, yayılması ve yapılır hale gelmesi, spor kültürümüze ayrı bir zenginlik ve heyecan katacaktır. 21


SAMBO

Prof. Dr. İbrahim ÖZTEK

Türkiye Olimpian Derneği Başkanı, TMOK Üyesi

Sambo, Sovyetler Birliği’nde geliştirilmiş modern bir savaş sanatı, mücadele sporu ve kendini koruma sistemi. Sambo kelimesi “Silahsız kendini savunma” anlamına gelen Samazaşita bez orujiya ifadesinin kısaltılmışıdır. Sambo Güreş; günümüzde Greko-Romen güreşi, Serbest stil güreş ve Judo

Victor SPIRIDONOV (1883-1943)

karışımı bir spordur. Sambo’nun kökenleri geleneksel halk güreş stillerine kadar geri gitmektedir. Sambo’nun kaynakları arasında eski Rusya’daki çeşitli halkların, özellikle Türk halklarının mücadele sistemleri de bulunmaktadır. Tuva’nın Köraş’ı, Yakutistan’ın Khapsagai’si, Çuvaşistan’ın Akatuy’u,

Gürcistan’ın Chidaoba’sı, Moldavya’nın Ttrinta’sı, Ermenistan’ın Kokh’u, Özbekistan’ın Kuraş’ı gibi sporlardan yararlanılmıştır. Bu savaş sanatının bir spor haline gelmesi 1938 yılında olmuştur. SSCB Ulusal Fizik Kültür Komitesince tanınmış ve her askerin savaş becerilerinin bir parçası haline getirilmiştir.

Vasili OSCHEPKOV (1892-1973)

Uluslararası Amatör Sambo Federasyonu (FIAS) Logosu International Amateur Sambo Federation Logo

SAMBO YARIŞMA ALANI / COMPETITION AREA OF SAMBO

SAMBO MÜSABAKALARI / COMPETITION OF SAMBO

22

Sambo çeşitleri: Sambo Sporu; Sambo Güreş (Borba Sambo) ve Sambo Dövüş (Rusça: Boyevoye Sambo) olmak üzere iki çeşittir. Sambo Güreş, amatör güreş veya Judo’ya benzemektedir. Müsabaka Judo’da olduğu gibidir fakat kurallar ve üniformada bazı farklılıklar gösterir. Judo’dan farklı olarak Sambo tüm ayak kilitlerine izin verir. Kendini koruma sistemi olarak Sambo Dövüş (Rusça: Boyevoye Sambo): Aikijutsu, Jujitsu veya Aikido’ya benzemekte ve hem silahlı hem de silahsız saldırganların ataklarına karşı bir kendini koruma uygulamasıdır. El ve ayak vuruşları da kullanılır. 1921-1991 yılları arasında özel ordu birlikleri arasında çok yaygın bir mücadele, savaş sanatı olarak çalışılmış ve geliştirilmiştir.


Sambonun doğuşu: Sambonun iki kurucusu vardır. Bunlardan biri Victor SPIRIDONOV (1883-1943), diğeri Vasili OSCHEPKOV (1892-1937)’ dur. Her ikiside kendilerini savunma sporlarına adamış, önceleri birbirinden habersiz ve bağımsız olarak çalışmışlar, daha sonra birleşerek Samboyu oluşturmuşlardır. Vicktor SPIRIDONOV, kızıl orduda subay olarak görev yapmakta iken 1917 de kendini savunma ve saldırı eğitimine önem verdi. 1921 de bir döğüş sanatı olarak kendi sistemini kurdu. Yetiştirdiği ekiplerle organizasyonlar kurarak, Saint Petersburg, Rostov-OnDon, Yakaterinburg, Ukraine, Siberia ve Kafkasya’da sistemini öğretti ve yaydı. Vasili OSCHEPKOV, Japonya’ya giderek, Kodokan’da ilk judo eğitimi alan kara kuşaklı Rus oldu. Avrupa’nın da judonun ilklerindendi. Rusya’ya döndükten sonra judoyu Rusça terimlerle öğretti ve yaygınlaştırdı. Daha sonra

judo, güreş ve self defens tekniklerinden yeni bir savaş sanatı oluşturdu. Bu da bir diğer sambo idi. Bunun oluşturulmasında ayrıca Rusya’daki tüm etnik grupların milli güreşlerinden, Çin’in vuşusundan, İngiliz Fransız ve Fin boksundan, Amerikan serbest güreşinden, İsveç ve İran güreşlerinden yararlanıldı. Bu döğüş sanatı ile tüm ordu, polis ve özel servis elemanları donatıldı. 1938 yılında sambo Tüm antrenörlerin bilgilerine sunularak Rusya’da resmileştirildi. Serbest sitil sambo güreş de 1940 yılında modern yapısına kavuştu. V.SPIRIDONOV ve V. OSCHEPKOV’ un öğrencisi olan Victor VOLKOV Silahsız Savunma Kursu Sambo isimli bir kitap yazarak, sambo ismini de resmileştirdi. 1946 yılında Sambo, güreş (sambo sporu) ve döğüş (kombat) olarak ikiye ayrıldı. 1947 de ilk Rusya şampiyonası yapıldı. 1957 de Rusya ve Macaristan arasında , 1967 yılında da Rusya, Yu-

goslavya, Moğolistan ve Bulgaristan arasında dörtlü turnuva oluşturuldu. Sambo 1966 yılında FİLA tarafından tanındı. 1972 de ilk Avrupa şampiyonası düzenlendi. 1973 de de Tahran’da ilk Dünya şampiyonası yapıldı. Bu şampiyonaya, Rusya, Bulgaristan, İtalya, İngiltere, İspanya, Yugoslavya, Amerika, İran, Moğolistan, Güney Kore ve Japonya olmak üzere 11 ülke katıldı. 13 haziran 1984 de 56 ülkenin delegelerinin katılımları ile Uluslararası Sambo Federasyonu (FIAS) Madrid’de kuruldu. O tarihten sonra da muntazam olarak Avrupa ve Dünya şampiyonaları yapılmaktadır. Sambo döğüş dalında ise ilk dünya şampiyonası 2002 yılında gerçekleştirildi. FİAS 2006 yılında dünya antidoping komitesine üye oldu ve aynı yıl olimpiyat oyunlarına dahil olabilmek için ilk adımlarını da atmış oldular.

ÇOCUKLAR VE KIZLAR SAMBO MÜSABAKALARI / COMPETITIONS OF GIRLS AND CHILDREN IN SAMBO

Müsabaka şekli: Sambo Güreşte minder, Sambo dövüşte ring kullanılır. Yarışma alanı 6x6 m. İle 9x9 m. Arasında değişir. Sistem olarak eleme veye puan usulü uygulanır. Sambo dövüşte nakavt vardır ve hakemin 10’a kadar sayması sonucu

kalkamayan sporcu yenik sayılır. Sambo Güreşte, bir orta , 2 yan hakem bulunur. Yan hakemler sandalyede otururlar. Teknikler, ayaktan fırlatmalar, kollara kırış, yerde sırtüstü tutuş ve boğma teknikleri olarak değerlendirilir.

Hakem puan alanın alanın puanını, ayakta omzuna dokunarak işaret eder. Sonuç açıklanırken de hakem sporcuların kollarından tutar. Her ikisi de bir yanındadır. Galibin kolunu havaya kaldırarak, güreşdeki gibi sonucu ilan eder.

SAMBO GÜREŞ VE SAMBO DÖVÜŞ / SAMBO WRESTLING AND SAMBO FIGHTING (COMBAT)

23


Av.Levent Erdoğan’dan

Karamürsel’de Muhteşem Yağlı Güreş Sosyal Tesis..

SİNAN BERATLIGİL

Karamürsel Av.Levent Erdoğan Yağlı güreş ve spor Külübü sosyal tesisleri hizmete açıldı...

Ata sporumuz yağlı güreşin önemli Merkezlerinden olan Karamürsel Dereköyde Av.Levent Erdoğan’ın ve Belediye Başkanı İsmail Yıldırım’ın katkılarıyla Karamürsel Dereköy’e muhteşem bir spor tesisi kazandırdılar. Bünyesinde bir çok yetenekli pehlivanların yetiştiği Karamürsel Levent Erdoğan yağlı güreş spor kulübünde şu anda gençlere büyük önem vermektedirler. Bundan sonrada yarınlara hazırlıya24

cakları pehlivanlar bu sosyal tesislerde spor külübünde yetieşecek yöre güreşleri ve Kırkpınar’da Başarıların gelmesi için cok iyi bir şekilde hazırlanacakları bir muhteşem tesis kazandılar. Efsana güreşci Ahmet Taşcı’nın Karamürsel Dereköydeki Pehlivan sofrasının yanındaki yerde muhteşem bir tesis açıldı. Denize sıfır bu güreş kulübünde birçok pehlivanın yetişeceği bir yer olup aynı zamanda da pehlivanların boş zamanların da vakit geçireceği bir tesis dev

ekran tv.şöminesi,çay solonu ve dinlenme odası bulunmaktadır .Efsane pehlivan Ahmet Taşcı’’Av.Levent Erdoğan desteği ile hizmete açtığımız bu tesis tüm pehlivanlarımıza ve halkımıza hayırlı olsun.Ata sporumuza 15 yıldır hizmetlerini sürdüren Av.Levent Erdoğan’a çok teşekkür ediyorum. Tarihine Kültürüne örf ve adetlerine sahip çıkan bilge ve yiğit ender insanlarımızdan biridir Levent Erdoğan’’dedi.


Spor Gerçeği… Dr. Beşir DOSTER

S

por günümüzde evrensel kurallarla oynanan bir yarışma, giderek bir markadır artık. Tenisten bilardoya, yüzmeden futbola kadar her dalda yarışan yüzlerce yerli- yabancı sporcunun adını ezberledik. İngiltere’de, İspanya’da, Brezilya’da oynanan futbol, Kars’ın Yenimahalle’sinde, ekranın karşısındaki kopilleri havaya zıplatıyor! Küreselleşme kavramı siyasetten sanayiden önce spora bulaşmış durumda. Sporun her dalında dünyanın önde gelen yüzlerce başarılı ismini öğrendik ve de öğreniyoruz. Öyle ki bu ilgi onların özel hayatlarına, alışkınlıklarına, takıntılarına kadar iniyor, genişliyor. Bir zamanlar sinema dünyasının YILDIZLARINI tanıyor, onların resimlerini asıyorduk dolaplarımıza. Şimdi ise ünlü sporcuların fanilalarını giyiniyor, onları yansılamaya çalışıyoruz. Bizim KARS’IN LİGLERİNDE top oynayan santrhaf CAFER TAŞDELEN’İ hemşeri taraftar daha o yıllarda PELE diye çağırmaz mıydı? Evet! Ünlü artistlerin yerlerini şimdi sporcular aldı. Eva Gardner’in yerinde şimdi tenisçi Şarapova, Clarce Gable’in yerinde şimdi Cristiano Rolando oturuyor. Bizim voleybolcu Neslihan’la, futbolcumuz Nihat Kahveci’nin adını İspanya’da bilmeyen yok! Emre ve Tugay İngilizlerin gözdesi. Çocuklarımız oralarda takım kaptanlığı bile yapıyor. Almanya’da, İsviçre’de, Hollanda’da top koşturan Türk asıllı futbolcular var. Kapitalist dünyanın başkentlerinde kitleleri ayağa kaldıran boksörlerimiz dövüşüyor ringlerde. Demek oluyor ki spora yatkın bir ırkın ahfadıyız! Ben bunları neden yazarım? Şundan. Türk sporcusu bir gün sürekli uluslar arası alanlarda yarışacağının hayalini yaşamalı, hesabını yapmalı, sporun günümüzde evrensel bir anlam içerdiği gerçeğini aklının bir köşesinde tutmalı, muhafaza etmeli diye düşünüyorum. Sporun hangi dalında olursa olsun, ilerde Türkiye dışında bir ülkede ayrı bir kıtada yarışabileceğinin düşüncesini taşımalı, gayretinin göstermelidir. Dünyanın bütün pistleri, havuzları, statları bizim sporcularımızın hayallerin süslemeli. Bu

gerçeğe mantık olarak da, güç olarak da hazırlanmalı. Örneğin Kars özelinde SU KAPISI’NDAKİ atlet hemşehrim bir gün MELBOURN pistlerinde koşacağını, KARS SPOR’DA top oynayan hemşehrim ARSENAL stadında terleyebileceğinin rüyasını görmeli, keza SARIKAMIŞ’TA kayak yapan hemşehrim KANADA’DA slalom yapabileceğinin hayalini yaşamalı. Bu yazımın özünde, temelinde bizim ulusal atletimiz SÜREYYA AYHAN’IN spor serüveni yatar. Onun kaderi benim takıntım oldu adeta. Dünya çapında başlayan ünü kısa bir süre sonra kaybolup gitti. Uzun sürecek, hatta efsaneleşecek bir sporcu olacakken bir anda görünüp, bir anda kaybolan bir yıldız oldu. Yeteneğini sürdürüp yıllar yılı kürsülerde kalma hayalini göremedi, düşünemedi. Çünkü hayali, hayalleri yoktu SÜREYYA’NIN… Ufku dar, dünya görüşü çelimsizdi. Öyle sanıyorum ki SÜREYYA AYHAN’IN yakınları, yöneticileri de bu yazdıklarımın bilincinde değillerdi. Bizim atletimiz bir sembol sporcunun bütün koşullarını ve bütün avantajlarını taşıyorken küçük dünyasın büyütemedi. Geleceğini, önündeki dünyanın fotoğrafını göremedi. Köyden kasabaya çıktı, orada kaldı. Şehirleri, baş şehirleri düşünemedi. 37 ekran televizyondan 43 ekran televizyona terfi edince tıkandı, tükendi… SÜREYYA AYHAN’IN sportif serüveninin TÜRK SPORU’NUN ve TÜRK sporcusunun temel taşlarından biri olduğunu düşünüyor ve bu nedenlere çok önemsiyorum. Sporumuzda ve sporcumuzda ufkun darlığından, hayalin kısırlığından yakınırım. Onu bilir onu yazarım. Perdenin arkası, olayların kulisi ölçülerimin dışındadır. Merak da etmem, değer de vermem. Bu yazıyı 2008 Pekin Olimpiyatlarını sürekli izlediğim günlerde yazdım. Olimpiyatlar üzerindeki düşüncelerimi ilerde ayrı bir yazı konusu yapacağım. Yazıma nokta koyarken geleceğin büyük sporcularının yetişmesine olanak yaratan değerli hemşehrimiz İsmail Aytemiz’i bir kez daha alkışladım… 25


GÜNÜMÜZDE ADINA GÜREŞLER DÜZENLENEN BİR DÖNEMİN ÜNLÜ BAŞPEHLİVANI Özkan BAŞARIR Güreş araştırmacısı

NAKKAŞLI EYÜP PEHLİVAN

ozkanbasarir78@hotmail.com

Güreş sevdalısı bir araştırmacı olarak Destanı Kırkpınar Dergimizdeki ilk yazımda değerli okuyucularımızı saygı ile selamlarım. Ben İstanbul’un Arnavutköy ilçesine bağlı Çilingir köyünde doğdum. 1863 tarihli bir belgeden Fatih Sultan Mehmet zamanında kurulduğu anlaşılan köyümüz İstanbul’a 30 km uzaklıkta doğasıyla ünlü şirin bir köydür. Köyümüzde güreş sporu çok sevilir. Ben de küçüklüğümden itibaren dedem Kadri Pehlivan’ın (1867 – 1916) güreşlerini gururla dinlerdim. Değişen zaman köyümüzde yağlı güreşleri azaltmıştı. Ancak yakın çevrede yapılan yağlı güreşleri izlemek için çare arardım. Dedemin güreşlerini dinlemem hem de izlediğim güreşler yağlı güreşe ilgimi daha da arttırmıştı. Şartlar benim güreş yapmamı engellese de güreşe olan ilgim her zaman katlanarak büyüdü.

26

Güreşe ilgimi bu alanda

yazılmış sınırlı sayıdaki kitap ve yazılara yönelterek tatmin etmeye çalıştım. Ancak bilgilerdeki tutarsızlıklar ve olayların tefrikalaştırılması beni Beyazıt Kütüphanesindeki birincil kaynaklara yöneltti. Beyazıt Kütüphanesinde bulunan yerli ve yabancı kaynaklardan binlerce sayfalık bir arşiv oluşturma imkanı buldum. Arşivimden derlediğim bilgileri zaman zaman sizlerle paylaşmaya çalışacağım. Bu anlamda Babanakkaşlı Eyüp Pehlivan bu alandaki ilk çalışmam olacaktır. Babanakkaşlı Eyüp Pehlivan’ı arşiv bilgileri doğrultusunda anlatmaya çalışacağım. Babanakkaşlı Eyüp Pehlivan’ı yazmama sebep ise bir nevi hemşerilikten kaynaklanan bir sempati sanırım. Günümüzde adına güreşler düzenlenen Eyüp Pehlivan köyümüze yakın bir köy olan Çatalca’nın Babanakkaş köyündendir.

Eyüp Pehlivan genç yaşta sakal bıraktığı için “Sakallı Eyüp”, develerle İstanbul’a meşe kömürü taşıdığı için “Deveci Eyüp”, güçlü parmakları ile rakibinin paçalarından yakalayarak yendiği için de “Paçacı Eyüp” diye bilinir. Eyüp Pehlivan ile ilgili birçok rivayet var ancak 1949 yılında 74 yaşında iken bir gazeteye yaptığı açıklamada şöyle anlatıyor: “1875 yılında Babanakkaş köyünde beş kardeşten biri olarak dünyaya geldim. Çok güreşler yaptım ancak unutamadığım iki güreş var. Hergeleci İbrahim Pehlivan’la yaptığım iki güreşi unutamıyorum. Birincisi Ormanlıköy’de yaptığım güreş. Hergeleci İbrahim çok usta bir pehlivandı. Burada Hergeleci İbrahim’i yendim. Diğer güreş ise Kavala da yaptığım güreştir. Orada da Hergeleci İbrahim’i yendim ve o günün imkânlarına kıyasla önemli miktarda para kazandım.”


Eyüp Pehlivan babadan atadan gelme pehlivanlık hamuruyla yoğrulmuştur. Eyüp Pehlivan’ın babası da ünlü bir başpehlivandır. Amcası Arif Pehlivan ise Sultan Abdülaziz’in pehlivanlarındandır. Eyüp Pehlivan köyde hem babasının işlerine yardımcı olur fırsat buldukça da akranları ile güreş tutardı. Yırtık sökük elbiseleri ile eve geldiği zaman azar işitmesi güreşe olan hevesini azaltmadı. Çatalca’nın Oklalı köyünde yaptığı güreş sonrasında artık pehlivanlık onun için geri dönülmez bir tutkuya dönüşmüştü. Eyüp Pehlivan, Çatalca güreşini şöyle anlatıyor: “Oklalı köyünde bir düğün güreşi olduğunu duyunca üç beş arkadaş bir araya gelip güreşe gittik. Yaşım 15’e kilom ise 63 okkaya gelmişti. Beni desteye güreştirdiler. Güreşte birinci olduğumda gömleğimin

O günleri Eyüp Pehlivan şöyle anlatır: “İstanbul’a Hareket Ordusu girmişti. Artık güreş İstanbul içinde de serbest olacak demekti. Serez güreşinden sonra Hayrabolu güreşine katılıp buradan Kırkpınar güreşlerine gittim. O devirde Kırkpınar güreşleri şimdiki gibi Edirne Sarayiçi’nde yapılmıyordu. Yunanistan hudutlarında kalan Ortaköy Samuna mevkiinde büyük bir çayırlıkta yapılıyordu. Buraya geldiğimde mahşer yerine dönmüş bir panayır buldum. Her taraftan çeşitli satıcılar gelmiş mallarını sergi halinde satışa arz etmiş bir yandan köylülerin getirdiği cins ve besili hayvan pazarı kurulmuştu. Bir yandan da uzak yerlerden gelen misafirler ve pehlivanlar çadırlarda sıralanmış oturuyorlardı. Adeta eski devirlerin harp karargahını andırıyordu. Orta güreşlerine sıra geldiğinde Ağaçaltılı Hasan ile Gazhaneli Hüseyin ile Kara Emin de Çerkez Kamil ile eşlendi. Nihayetinde orta boyu Kara Emin aldı. Baş güreşlerine iki çift çıktı. Bunlar Aydınlı İsmail, Sarı Hafız, Kara Mustafa ve Mavnacı Mehmet. Ben üçüncü güne kaldım. Aydınlı İsmail Sarı Hafız’la; Kara Mustafa, Mavnacı Mehmet ile eşlendi. Aydınlı, 115 okka çeken çok inatçı güreşi bilen usta bir pehlivandı. Sarı Hafız ise sadece 95 okka çeken ama kavi

göğsüne işlemeli çevre iğnelediler. Bu benim için büyük bir şerefti. Köye döndüğümde davul zurna sesleri arasında beni karşılayan köylülerin içinde babamı gördüm. Hemen yanına giderek elini öptüm. Babam göğsümdeki çerçeveyi görünce sevinçten gözlerinden yaşlar akarak bana ‘Allah seni yedi düvele mahçup bırakmasın oğlum! Sırtın yere gelmesin! demişti.” Eyüp Pehlivan daha sonra Hafız Nuri Pehlivan’ın çırağı oldu. Eyüp Pehlivan zaman içinde önce yakın köylerde sonra da İstanbul’un diğer köylerinde düzenlenen güreşlere sürekli çağrılan bir pehlivan haline gelmişti. Zamanla başaltına çıkarken bazen de baş güreşlerinde kendini denedi. Adalı Halil gibi pehlivanların olduğu yerde haddimi bilerek başaltına güreştim diye anlatır. ve inatçıydı. Bunların mücadeleleri uzadıkça uzadı öte yanda Kara Mustafa ile Mavnacı Mehmet boğuşuyordu. Kara Mustafa ayakçı ezici ve dövücü bir pehlivandı. Mavnacıyı elense ve tırpanlarla yıldırıyordu, dalmak istedikçe onu boyundurukla karşılıyordu. Nihayet Sarı Hafız, Aydınlıyı bastırıp güzel bir künde ile aşırıp yendi. Çok geçmeden de Kara Mustafa da Mavnacıyı yendi. Benim bu yeniş sırasına göre ilk galip gelen Sarı Hafız’la güreşmem gerekirdi anca hava karadığı için güreş son güne kaldı. Sarı Hafız ile son gün karşılaştık. Alt boyların güreşleri bitene kadar zaten öğle olmuştu. Sıramız geldiğinde başpehlivanlar sahaya diye ünledikleri zaman meydana çıktık. Güreşe başladık ancak yenişemedik. Güreş ağası araya girerek bizi berabere ayırdı. O günün şartlarında yolun uzaklığı nedeniyle öğle saatlerinde güreşe son verilir misafirlerin gündüz gözü ile yola çıkmaları sağlanırdı. Buradan dönüşte bizi seyretmiş olan polis müdürü Edirne Sarayiçi’nde güreş tertip etmiş yarım kalan güreşimizi ayırmak istemişti. Sarı Hafız’la güreşimiz burada devam etti. Ayakta elense tırpan güreşiyorduk. Yirmi dakika kadar böyle güreştik. Bir ara Sarı Hafız’a çapraz girdim ama Hafız direndi. Baktım olacak gibi değil hafızı toparlayıp süremeyeceğim koltukaltlarına yerleştirdiğim kollarımla zorlayarak çevirip Hafız’ın arkasına geçtim. Önden kösteklediğim için bastırıp ileri doğru hamlettiğimde yan kazığı yerleştirdim yayarak kapan vurdum. Kapanı biraz boşalttığımda aniden toparlanıp altımdan fırlamaya yeltendi. Esasen benim de istediğim buydu. Daha doğrulurken bozuk düzen halinden faydalanarak gerdanlamamla birlikte

Nakkaşlı Eyüp Pehlivan sırt üstü düştü. Hafız’ı yendim ve yarım kalan güreşi ayırmış olduk.” Ünlü şair Yahya Kemal Beyatlı, Eyüp Pehlivan’ı bakın nasıl anlatıyor: “Ben de Saraçhane başındaki güreş meydanına gittim. Gecenin son saatlerine kadar Türk asırlarından kahramanlık masalları ile karışık bir rüzgar gibi esen sürekli davul zurna seslerini dinledim. Desteden küçük ortaya, büyükortaya kadar vücutları zeytin yağından parıl parıl çift çift meydana çıkan pehlivanları seyrettim. En sonra meydana çıkan Deveci Eyüp kalbimi gururla doldurdu. Bu devrin en güzel vücudu ne güzel bir başı var yarabbi! Dazlak başaltında o yalçın yüze o çember hacı sakalı ne kadar yakışıyor. Belli ki bu meydanın eri odur!” Eyüp Pehlivan 15 yaşından tam 52 yaşına kadar güreş tutmuştur. Kendisi “Ağarmış saçlarımdan utanmasam daha güreşirdim.” diye anlatmıştır. Nakkaşlı Eyüp Pehlivan ata sporumuz yağlı güreşin usta pehlivanlarındandır. Elinde zembille yıllarca nerde güreş oraya gitmiştir. Temiz ahlaklı, inançlı olarak tanıdığımız Eyüp Pehlivan’ın gerçek değerini bilmemize imkan yoktur. Ben burada kısıtlı satırlarda birkaç anekdot ile onu anlatmaya çalıştım. O er meydanlarının efsaneleri arasında çoktan yerini almıştır. Vefalı Türk insanı ona hürmetinden dolayı her sene adına güreşler düzenlemektedir. Son olarak bana dergimizin bu sayfalarında yer veren Destanı Kırkpınar Dergimizin Yazı İşleri Müdürü Özcan BAŞGÜL ile beni yazmaya teşvik eden Kırkpınar Güreşleri (1924-2014) isimli kitabın yazarı Milli Eğitim Bakanlığı Müfettişi İsmail YILMAZ’a buradan teşekkürlerimi sunmak isterim. 27


Özge! Canımızı Acıttın… NEŞE DOSTER

Haberi duyduğum andan beri dilimden Saadettin Kaynak’ın ünlü segah bestesi düşmüyor: “Leyla bir özge candır Kara gözlü ceylandır Doyulmaz hüsnü andır Kanılmaz bir içim su.” Şimdi ünlü bestekârın hoşgörüsüne sığınarak Leyla’nın yerine Özgecan’ı koyuyorum. Sonra da dönüp 26 yaşında bir genç tarafından 20 yaşında başı demirle ezilerek, bıçaklanarak, tekmeyle bayıltılarak, elleri kesilerek, benzin döküp yakılarak, ateşe verilerek katledilen kara gözlü ceylana, o bir içim su gibi duru yüze, o bakmalara doyulmayan gençliğiyle Özgecan’a kitlenip kalıyorum. Özgecan’ın anlamı için sözlüklere bakıyorum. Özge, farklı, yabancı, ayrı demekmiş. Can ise malum; candan, değerli, kıymetli, özel, özgün. Demek ki Özgecan ailesi için hem farklı, hem özel, hem değerli, hem çok kıymetli ki adını birleştirip Özgecan koymuşlar. Şimdi Kars’a gitmenin tam zamanıdır. Bizim oralarda çok sevilen, çok değer verilen kişilerin adının sonuna bir de can eklenir. Ona öyle seslenilir, ona öyle hitap edilir Örneğin; Aslan can, Ural can, Asya can gibi. Rahmetli babam bana “Neşe can” diye seslenirdi. Yine çok kıymet verilen, çok değerli birinden söz edilince “Ha o mu? Çok özge bir candır” denilirdi. Özgecan’ın yöresel anlamda da bana duyumsattıkları bu… Aslında günlerdir yazılmayan, söylenmeyen kalmadı Özgecan için. 6 gündür binler-

ce kişi ayakta. Gençler, öğrenciler, kadınlar sokaklarda. Öfke, artık yeter, yetti be, isyan ülkeyi baştanbaşa sardı. Evlerde, sofralarda, okullarda, iş yerlerinde, duraklarda, ulaşım araçlarında, kafelerde, çarşıda, pazarda, hele de minibüslerde tek bir konu var, Özgecan ve kadına şiddetin geldiği yer. Özgecan için yapılanlara, söylenenlere bakıyorum. Acının yanına, öfke, isyan, yas oturmuş. Yer yer kaygı, korku da var. Bu işin sonu nereye kadar gidecek korkusu! Şimdi biraz gerilere uzanıp bizi daraltanlara, bizi bunaltanlara, gelinen yollara taşlar döşeyenlere bir çift laf edelim. Kadınların usandığı, erkeklerin utandığı bir ülkeden söz ediyoruz. 10 yılda 5 bin kadının öldürüldüğü, 7 bin kadının tecavüze uğradığı bir ülkeden. Cinsiyet ayrımcılığında 142 ülke içinde 125. sırada kendisine yer bulan bir ülkeden söz ediyoruz. Umman, Gine, Mali, Yemen’le aynı ligde olan. Kadını kuluçka makinesi olarak gören, evine kapatan, hak ve özgürlüklerini sınırlayan, mahalle baskısıyla korkutan, tecavüzcüsüyle evlendirmeye kalkışan, 6 yaşındaki kız çocuğuyla evlenilebilir fetvası veren, kadının kariyeri anneliktir diyen, kahkaha atması, hamileyken sokağa çıkması, makyaj yapması istenmeyen bir ülkeden söz ediyoruz. Eski başbakan; “Kadınla erkek fıtraten eşit değildir” derdi. Yeni başbakan; “Kadının güvenliği bizim namusumuzdur” diyor. Diğer büyüklerinin ne dediklerine girersem sayfalar, sütunlar yetmez. O nedenle noktayı koyuyorum!

Ağalar! Beyler! Sultanlar! Ayrımcı şiddet, aile içi şiddet, dinsel şiddet, töre adındaki şiddet, psikolojik şiddet, ekonomik şiddet, mahalle baskısı devri iktidarınızda tavan yaptı. Klişe, içi boş, sıradan açıklamalar yapmak yerine kendinizle, politikalarınızla, bugüne dek yaptığınız açıklamalarla yüzleşip, acının bir ucundan samimi olarak tutsanız, yarattığınız iklimi daha iyi anlarsınız… 28


43. Uluslararası Yaşar Doğu Serbest Güreş Şampiyonasın’da

Türk Takımı BİRİNCİ

4

Cömert Spor Salonunda, 350 güreşçi, 100 yönetici olduğunu kabul edersek kalan Türk Milli takımı 69 puanla takım geriye halinde 1., 51 puanla Rusya 2., 42 550 koltuk dolmamıştı. Minpuanla ABD 3., Oldu. derden gelip Milli takımımız bu turnuvada 2 al- yağlı güreşin tın, 3 gümüş, 3 bronz madalya aldı. içinde olan bir kişi olarak çok Altın ; üzüldüm. TariTaha Akgün 125 kilo hin yazdığı bir güreşe bu kadar mı ilgisizlik olur? Mustafa Kaya 65 kilo Birbirimizle sürtüşmekten güreşin Gümüş ; nereye gittiğini görmüyoruz. HeMünür Recep Aktaş 97 kilo yecanı ve kitlesiyle yağlı güreş maalesef ki minderin önüne geçmiş Soner Demirtaş 74 kilo gibi görünüyor. Sezer Akgün 57 kilo Değerli insan Hamza Yerlikaya Bronz ; içeriden gelmenin heyecanıyla sporcuların her şeyiyle ilgilenen ve Tanju Gemici 125 kilo terlerini silen eski federasyon başİbrahim Bölükbaşı 97 kilo kanı olarak beni duygulandırdı. Ahmet Biliç 86 kilo Her zaman destekleyeceğimiz Önemli bir uluslararası turnuva ol- Tanju bizi gururlandırdı. Önümüzmasına rağmen, maalesef 1000 ki- deki hafta Amerika’daki turnuvada şilik seyirci kapasitesi olan Ahmet da başarılar diliyorum evlat. 3. Uluslararası Yaşar Doğu Serbest Güreş Şampiyonası 28-29 Mart tarihlerinde İstanbul Ahmet Cömert Spor Salonunda yapıldı.

29


30


KIRKPINAR KÜLTÜRÜNÜ TANITMA VE YAŞATMA DERNEĞİMİZ OLAĞAN KURULUNU GERÇEKLEŞTİRDİ Derneğimiz olağan genel kurulunu 04 Mart 2015 Çarşamba günü Edirne Hilly Otelde gerçekleştirdi.

31


Yeni üye katılımlarının olduğu kurulumuzda, Başkanımız Alper Yazoğlu açılış konuşması ile Yönetim Kurulu Üyelerine ve Üyelerimize Söz vererek , Kırkpınar’ımız ve Yağlı güreşimiz için neler Yapabiliriz konusunda görüşlerini aldı. Birçok Ulusal ve yerel, görsel ve yazılı basının yakından takip ettiği, derneğimiz Genel kurulunda, Ağalar birliğinin kurulması, Yağlı Güreşin Ayrı bir federasyon ile yönetilmesi, Ağaların, Başpehlivanların Edirne sokaklarına isimlerinin verilmesi, Saraçlar caddesinde Kırkpınar Başpehivanlarının ve Ağaların resimleri ile bİyografilerinin bulunduğu büstlerin yapılması, Kırkpınar’a giriş fiyatlarının yüksek oluşu, güreşlerin bir saat olması yeniş olmazsa pehlivanların ihtar ile diskalifiye edilmesi, peşrev konusunda eski peşrevlerin çekilmediği, güreşe bir heyecan ve seyir zevki verilmesi gerektiği, Yöre güreş ağalarının isimlerinin Kırkpınar Sarayiçi Er Meydanında okunması ve onore edilmeleri, Trübünlere adını verilen Kırkpınar Başpehlivanları, Devlet

32

Büyükleri, Ağaların resimlerinin ve biyografilerinin bulunduğu yazıların giriş kapılarına asılması, Kırkpınar Kültürünü Tanıtma Ve Yaşatma Derneği , Başkanımız veYönetim Kurulu üyelerimiz olarak Cumhurbaşkanı, Başbakan, Spor Bakanı, Kültür Bakanı ziyaret edilmesi Kırkpınar ve Yağlı güreşimizin uluslarası alanda yer alması için çalışmaların hızlandırılması görüş birliği içerisinde kararlaştırılmıştır. Derneğimiz Kurucu üyelerinden Edirne Eski Belediye Başkanları Güngör Mazlum ve İbrahim Ay söz alarak eski güreşlerin ermeydanı Kırkpınar’da olması gerektiği, daha fazla izleyiciye ulaştırılabilmesi için çalışmalar yapması gerektiği vurgulandı. Kırkpınar Ağası Seyfettin Selim, Yönetim Kurulu üyemiz Ramazan Güven, Beyazıt Sansı, Edirne Belediyesi Kültür ve sosyal işler danışmanı Ender Bilar’ın konuşmaları güreşlerin Kıran Kıran’a geçmesi için herkesin üzerine düşenleri yapması gerektiği vurgulanmış olup, Edirne Belediyesi Kültür işleri Danışmanı Ender Bilar Kırkpınar’la

ilgili bütün dökümanların ve görüntülerin Dijital ortama aktarıldığını ve bu konuda elinde bilgi belge ve resim bulunanları kendisi ile irtibarta geçerek yardıcı olunması gerekliliğini vurgulayarak kendilerinin de bu konularda Kırkpınar Kültürünü Tanıtma ve Yaşatma ve Derneğimizle iş birliği yapabileceklerini söylemiştir. İstanbul Sultangazi güreşleri Ağası Zeki Özünlü, Eski Başpehlivanlardan, Ahmet Yenici, Süleyman Kaplan ve pehlivan Nihat Çelik, Halis Erdem, Başcazgır Şükrü Kayabaş, söz alarak güreşimizin içinde bulunduğu sorunları dile getirmişlerdir. Yapılan konuşmaların ardından yeni Yönetim Kurulu Üyeleri , Dernek Başkanımız Alper Yazoğlu tarafından açıklanmış ve yeni yönetim kurulumuz şu şekilde oluşmuştur. Başkan : Alper Yazoğlu Yön.Krl. Üyesi : Seyfettin Selim Yön.Krl. Üyesi : Mehmet İriş Yön.Krl Üyesi : Genel sekreteri Mübeccet Güzey Yön.Krl Üyesi : Ramazan Güven Yön.Krl Üyesi : Beyazıt Sansi Yön.Krl.Üyesi : Özcan Başgül


33


KIRKPINAR KÜLTÜRÜNÜ TANITMA VE YAŞATMA DERNEĞİMİZDEN ANLAMLI ZİYARET Kırkpınar Kültürünü Tanıtma ve Yaşatma Derneğimiz Başkanı Alper Yazoğlu, Yönetim Kurulu Üyelerimiz; Kırkpınar Ağası Seyfettin Selim, Çardak Güreşleri Ağası Ramazan Güven, Rumeli Tv. Spor Md. Dernek Basın Sözcüsü Özcan Başgül, Dernek Genel Sekreterimiz Mübeccet Güzey, İstanbul Sultangazi Güreşleri Ağası, Zeki

34

Özünlü, Rumeli Tv. Yön. Krl. Bşk. Tuncay Yılmaz, TRT AVAZ Tv. Geleneksel Sporlar Koordinatörü Gökhan Günaydın olmak üzere Edirne Belediye Başkanı Recep Gürkan’ı makamında ziyaret ettik. Edirne Belediye Başkanı Recep Gürkan, Kırkpınar Haftasında yaptıkları etkinliklerden bahsederek, Tarihi Kırk-

pınar güreşlerinin önemini ve yapacakları projeleri paylaşarak, Kırkpınarla ilgili Dijital ortama aktardıkları bilgi ve belgeleri çoğaltmak istediklerini, Kırkpınar Müzesi ile ilgili çalışmalara katkı yapacaklara kapılarının açık olduğunu belirterek, Sarayiçi’nde düzenlemelere gittiklerini ve 365 gün gezilip görülmesi için çalışmalar yürüttüklerini belirtti.


Toplantıya katılanlar söz alarak Kırkpınar Gibi bir değerin daha fazla tanıtılması gerektiğini, 1950 Yılların görüntüsü ve Eşref Şefikin Sunumuyla o dönem Kırkpınarında Seyirci ilgisinin çokluğu, Yapılan Peşrevlerin güzelliği, toplantıya katılanları buraya odakladı herkes pür dikkat bu görüntülere kilitlendi, iki yıldır yayın haklarını alan kuruluşun kısa gösterimlerle az sayıda izleyiciye ulaşıldığını, önceki yıllarda yayın yapan Tv. kuruluşlarının Balkan ülkeleri başta olmak üzere, uzun süreli üç günlük yayınlarla daha fazla izleyici kitlesine ulaştıklarını, bununda Tarihi Kırkpınar güreşlerine ilginin artmasını sağladıkla-

rını anlatarak, yayın yapmak isteyen Tv. Kanallarına Sarayiçi’nin açılmasını talep ettiler. Dernek Başkanımız Alper Yazoğlu, Kırkpınar Ağamız Seyfettin Selim, Çardak Güreşleri Ağamız Ramazan Güven, Sultangazi Güreşleri Ağamız Zeki Özünlü ve diğer konuklar da yayınları arttırılması konusundada destek verdiklerini belirterek Edirne Belediye Başkanı Recep Gürkan’dan bu konuyla ilgili çalışmaların tekrar gözden geçirilmesi önerisinde bulundular. Başkan Recep Gürkan önceki belediye başkanı döneminde yayıncı kuruluşla 10 yıllık bir sözleşme yapıldığını, Yayıncı kuruluşla yapacağı toplantılar netice-

sinde konunun şekilleneceğini, geçen yıl Kırkpınar Etkinliklerinde yaklaşık 2 milyon Tl. harcama yapıldığını , tanıtım için hertürlü işbirliğine açık olduklarını belirterek ziyarete gelenlere teşekkür edip sık sık beraber olmak dileği ve temennisiyle uğurladı. Kırkpınar Kültürünü Tanıtma Ve Yaşatma Derneğimiz olarak Edirne Be lediye Başkanı Recep Gürkan’a yakın ilgilerinden dolayı teşekkür ediyoruz, çalışmalarında başarılar diliyoruz. ÖZCAN BAŞGÜL atasporumuzgures@gmail.com

35


ART

’IN FOTOĞRAF MAKİNESİNE TAKILANLAR

ART OF WRESTLING

36

AXEL WURZ


37 2937


© CNG Kanyon İnşaat Merkez Ofis : Nusret Kutlu İşhanı No:74 Merkez/ÇANAKKALE Tel: (0286) 262 00 71 Fax: (0286) 262 00 16 Adres : İstiklal Cad. Çeşme Sok. No:8/A - Biga/ÇANAKKALE Tel: (0286) 317 08 70 Mobil : (0543) 317 08 70

YAŞAMINIZI ŞEKİLLENDİRİYORUZ..!!

CNG KANYON İnşaat’ın temelleri 2011 yılının Mart ayında Genç girişimci Cengizhan ÖRS tarafından atıldı.Bu tarih bizim için bir başlangıç değil, hizmet sektörü için bir milattır. Çanakkale’nin Biga ilçesinde irili ufaklı 2 yıl içinde 64 daireyi teslim edip halen çalışmalarımız devam etmektedir. Çanakkale’nin cazibe ve turizm merkezi olan Gökçeada’da taş ev projelerimizle bir ilki gerçekleştirdik ve Ada’nın mimarisine uygun projemiz halen devam etmektedir.Taş evin ne demek olduğunu hem rakiplerimize hemde Ada halkına gösterdik. Çanakkale merkezde de projelerimiz devam etmekte olup, devlet ve üniversite gibi ciddi kurumlara da çözüm ortaklığı yapmaktayız. Biz maddi kazanç peşinde değil insanlara hizmet etmenin gururunu yaşıyoruz.Bu misyonumuzla Çanakkale halkının daima yanında olacağız.Ayrıca firmamızın yeni atılımları Çanakkale’nin güzel ilçesi Çan’da yakında başlayacaktır. Firmamız 2009 yılından bu yana aynı zamanda oto alım satım ve rent-a-car hizmeti de vermektedir.


39


“hemen meslek, hemen iş” İstanbul YESEVİ KOLEJİ’nde öğrencilerin potansiyellerini ortaya çıkarmaları, geliştirmeleri ve hedefe yönlendirilmeleri amaçlanır.

“hayata doğru adımlarla başlamak”

ULAŞIMI EN KOLAY OKUL

KARTAL METROSU SON DURAĞI ÖNÜ

0216 452 6 452

HEMŞiRE YRD. BÖLÜMÜ

SAĞLIK KOLEJİ Cumhuriyet Mah. Yakacık E-5 Kuzey Yanyol No: 6 Kartal / İst. www.yeseviokullari.com.tr


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.