Kişisel Gelişim Dergisi Ağustos 2013

Page 1


Merhaba arkadaşlar, Umarım geçen aydan bu yana sizler için her şey yolunda gidiyordur. On bir ayın sultanı ramazan ayını ardımızda bıraktık. Ramazan ayına kavuşmak tekrar nasip olur inşallah. Dergimizin yayın hayatına başlayalı 2 yıl oluyor. Mutluyuz ki sizlerin desteğiyle çalışmalarımızı sürdürebiliyoruz. Birlikte nice senelere diyorum. Keyifli okumalar. Ömer ARSLAN Kişisel Gelişim Sayfa ve Dergi Kurucusu www.omerarslan.net


İçindekiler:

Ergenlikten Yetişkinliğe Geçiş Evreleri

4

Karizma Nasıl Geliştirilir?

6

Eleştiri Değil, Geliştiri!

11

Müşteri(ye) Hizmet Kalitesi

16

Eğitim ve Kişilik

18

Ağustos 2013

21

Sevgi Açlığı

23

Biri İmaj mı Dedi?

25

Karamsarlık Seline Kapılmayın

26

Cabir bin Eflah (1140-1150)

27

Künye

29


ne söylerse söylesin ergenlik çağında bulunan kişi yine kendi bildiklerinin doğruluğuna inanacaktır. Bu durumda aileye düşen durumu anlayışla karşılamak ve onun anlayabileceği şekilde konuşarak sorunları birlikte çözebilmektir.

Ergenlikten Yetişkinliğe Geçiş Evreleri Her birimiz küçük yaşlardan itibaren annemizin ya da babamızın söylemiş olduğu “Ahmet senden iyi bir not aldı ama sen alamadın, komşunun çocuğu senden çok daha iyi çalışıyor” sözlerini en az bir kere de olsa duymuşuzdur. Bu şekilde davranılarak çocukluk döneminde aile ortamında anne-baba veya çocuğun diğer büyükleri tarafından çocuğa rekabet duygusu, kıskançlık, aşağılık kompleksi, yetersizlik vb. hisler aşılanıyor. Çocuk bu durumun farkında olmuyor ama aile bilinçsizce ve farkında olmadan çocuğa benimsetilen bu duygular içinde sürdürüyor. Aslında yaşanılan bu durum çocuğun asıl büyük problemleri ileriki yaşlarda yaşamasına zemin hazırlamaktadır. Ergenlik Dönemi: 11-21 yaş arası dönem de söylenen her söz yetişkinliğe geçiş evresindeki ergenlerin kişiliklerini olumlu veya olumsuz düzeylerde etkiler. Ailenin baskıcı tavırları, başkalarını örnek verici sözleri yetişkinlik dönemine geçiş hazırlığı içinde olan ergeni oldukça gerer, aile

Ergenlik döneminin en önemli diğer etkilerinden biride sosyal çevresinde kurduğu sosyal ilişkiler ve iletişimdir. Ergenlik dönemi, bireyin sosyal gruplarda kendisini sosyal ve kültürel anlamlarda ifade etmek amacıyla arkadaşlık bağları gelişir. Ergen, kendi arkadaşını yeri geldiğinde kıskanır, yeri geldiginde arkadaşını korur, bazen ortak paylaşımda bulunamaz, onun sözünden zaman zaman çıkamaz hale gelir ve arkadaşına uyum gösterir. O yaşlardaki bir kişi her duruma kolaylıkla yönlendirilebilir haldedir. Her şeyi merak etme, yaşama isteği belirir. Ergende, yeni bir kimlik oluşum süreci başlamıştır aslında… Bu geçiş süreci dengeli bir şekilde ilerlemeli eğer sert sonuçlar doğurursa (şiddet, baskı ve aşağılama gibi) yetişkinlik döneminde travmatik durumlara neden olabilir. O yüzden özsaygı (Hem kendimizi özgün bir birey olarak değerli, hem de karşılaştığımız sorunlarla başa çıkabilecek kadar yeterli hissedebilmektir. Özsaygının temeli 0-6 yaşlarında atılmaktadır. (Saim Koç) Ve özgüven küçük yaşlardan itibaren verilmelidir ki ergenlik dönemine geçtiğinde kişi kendinden emin bir şekilde ilerleyebilsin. Çocukluk döneminde, çocuğa ölçülü düzeyde özgüven verilmemesi kişilik gelişimi aşamalarının dengeli gelişmesine engel olacaktır. Kişilik gelişimindeki her bir gelişim


aşaması tamamlanmadan bir sonraki aşamaya geçişin olması kişiliğin tutarlı olarak gelişmemesine neden olur. Ergenlik döneminde ise çocukluk döneminde yarım kalmış gelişim aşamaları kendisini ya aşırı şekilde içe kapanık bir kişiliğin veya dışa açık ama sosyal olmayan davranış ve düşünce modellerinin oluşmasına neden olacaktır. Örneğin ilkokul son sınıfta anti sosyal davranan bir öğrencinin davranışsal problemlerine zamanında müdahale edilmezse, çocuk ortaokula geçtikten sonra aynı veya benzeri anti sosyal davranışlarını sürdürmeye devam edecektir. Ön Yetişkinlik ve Yetişkinlik Dönemleri: Ön yetişkinlik ve yetişkinlik, 21-65 yaş arasındaki dönemdir. Birey artık kendi ayaklarının üstünde durma ve bireysel özgürlüğünü kazanma telaşındadır. Bu dönem meslek seçimi, işe başlama ve evlenip aile kurma kişi hayatındaki önemli etkilerdir.

* Yaşayarak tecrübe kazanma, * Bilinçli/bilinçsiz verdiği kararların sonucunu görme, * Olgunlaşma, * Farkındalık, * Kendi gelişime katkı sağlayacak uğraşlara yönelme, * Toplumsal sorunlarla ilgilenme eğilimi * Saygınlığını ve özgüvenini daha da arttırma, * Çevresinde iyi bir etki bırakma, Bunların hepsi insanın kendi kişiliğinin gelişmesine katkıda bulunan faktörler olup kişiliğin gelişim evrelerinin değerlendirilmesinde ve analiz edilmesinde etkileyici faktörler olarak görülebilirler. Sorunların objektif düzeyde değerlendirilmesi ve analiz edilmesi için ilk etapta çocukluk ve

ergenlik dönemleri arasındaki aşamaya dikkat edilmesi gerekir. Bu aşamada ergende, ahlaki değer yargıları gelişimini devam ettirmekte olup ergende nörolojik, psikolojik, bedensel ve sosyal değişimlerin olduğu bir dönemdir. İkinci kritik aşama ise ergenlikten yetişkinliğe geçişin olduğu dönemdir. Çevremde yetişkin bir birey oldukları halde hala ailenin sözünden çıkmayan, kendi kişiliğini kazanamayan, fikirlerini dahi ortaya koyamayan, özgüveni olmayan insanlar görüyorum. Bağımlı kişiliğe sahip olan bu insanlar, kendi durumlarının farkında bile değiller. Yaşam içinde amaçsızca ne yaptığını bilmez halde dolaşıyorlar. Bireyin yaşadığı durumundan çıkarabilecek ya da farkında olmasını sağlayacak etkenlerden birisi de çevresinde bu durumu gözlemleyen bireyin arkadaşlarıdır. Sonuç olarak, yetişkinlerin davranış ve düşünce kalıpları incelenirken ve yorumlar yapılırken yetişkin bireyin anlık veya belli dönemlik davranışları değil ergenlik dönemindeki psikolojik ve sosyal gelişim aşamalarının ne derece tamamlandığını anlamak gerekir. Yetişkinlik dönemindeki yaşanan psikolojik sorunların, sosyal uyumsuzlukların ve özgüven yetersizliklerinin temelleri genellikle çocukluktan ergenliğe geçiş döneminde aranmalıdır. Direk çocukluk dönemine giderek bir yetişkinin kişisel sorunları tam olarak değerlendirilemez. Not: Yazımı tamamlamamda bana yardımcı olan psikolog Çetin Alkan’a teşekkür ederim. Özlem ÖZTULUM www.ozlemoztulum.net


hareketleri açıklamalarının en üst noktasına yaklaştığına işaret ettiğinde, büyük tutkuyla sunduğu fikirlerin içinde yüzdüğünü hissedersiniz – öyle ki, kendisi size rakip olsun ya da olmasın, eğer sizi götürmek istediği yer bir yamyamlar toplantısı olsa bile onu sonuna kadar izlemeye karar verirsiniz. İşte bu kişi, bunu biliyor!

Karizma Nasıl Geliştirilir? Bir şirket konferans salonunda ter içinde sıranızın gelmesini bekliyorsunuz. Ve kuşkusuz, bu büyük danışmanlık işi için hassas biçimde rekabet olanağınızı ölçüyorsunuz. Sonra, bir kişi ayağa kalkıp sunumunu vermeye hazırlanıyor ve ahh! İşte bir kader anı. Kendisi öyle büyük incelik ve özgüvenle hareket ediyor ki salon sessizleşiyor ve kendisi mikrofona yaklaşırken bütün bakışlar ona doğru dönüyor. Dengeli ve güvenli görünerek, gülümsüyor ve sonra konuşmasına başlıyor. Anında, iyi olduğu açıkça belli oluyor ve kendisiyle birlikte salondaki herkes de bunu biliyor. Kendi güçlü, ölçülü sesi, rahat ses tonu, belirgin telaffuzlu ve iyi seçilmiş sözcükleri, hatta şık fakat mütevazı görünümü, kalabalığı cezbeder görünüyor. Vay! Bu kişi kimdir, diye düşünüyorsunuz? Ve bunun sadece ne söylediği! Fakat konuşmasını dinledikçe imrenme duygunuzun yerini hayranlığa bıraktığını hissediyorsunuz. Çünkü sizi ve diğerlerini sadece rasyonel biçimde değil fakat duygusal, içten bir tarzda da etkiliyor. Konuşma ritmi hızlandığında ve sesi ile

Kendi coşkularıyla size esin kaynağı olan ve enerjileriyle size motivasyon sağlayan, duygularınıza olduğu kadar zihninize de hitap eden insanlarla olasılıkla karşılaştınız. Ve siz, gönüllü olarak onlara çekildiğinizi ve belki de onların amaçlarını gerçekleştirmek için beklentilerin ötesinde performans gösterdiğinizi fark ettiniz. Fakat siz kendinize sordunuz mu: Bu tür bir mükemmelliğin kaynağı nedir? Bunun oluşmasını sağlayan kuvvetler nelerdir? Bu erkek ve kadınları kişisel çekim gücü ile bu denli donatan nedir? Bu sadece iyi konuşmaktan mı kaynaklanır? Ya da bunlar sosyal açıdan becerikli olup her tür kişilik ve duruma yumuşakça uyma yeteneğine mi sahipler? Ya da sadece onların çevresinde olmakla iyi hissetmemizi sağlayan çekici, heyecan verici bir imaj yansıtmayı nasıl başardıkları? Karizma kelimesi çok kullanılmasına rağmen doğru anlaşılmaz. İmaj ve Karizma birbirine giren terimlerdir. Doğru imaj, doğru karizmamıdır yoksa karizmaya sahip bir kişi imajı doğru mudur? Bu konuda okuduğum bir kitapta bu konuda çok beğendiğim açıklamayı sizle paylaşacağım. Ama öncelikle bunu kendi dilimle anlatmak isterim. İmaj ve karizma bir noktada birleşir; samimi ve doğal kişilik, kişinin kendine güvenmesi.


Harvard antropologu Charles Lindholm, karizmanın her iki seviyede de, “mecburi, zorlayan, açıklanamaz duygusal bir bağ” içerdiğini yazıyor. Karizmanın kişiye özgü bir şey olduğu düşünülürken, bunun ancak başkalarıyla karşılıklı etkileşimde ortaya çıkabileceğini belirtiyor. Lindholm, “karizmanın, her şeyden öte, lider ve hayran izleyicinin bir ilişkisi, karşılıklı birleşmesi olduğunu” söylüyor. Sekreterime karizma konusunda verdiğim kitaptan bir bölümü yazmasını söyledim. Emine “ bunu yazdıktan sonra karizmanın ne demek olduğunu öğreneceksin. Senden ricam bizim firmamızda kim karizmatik sonra bana söyle” dedim. Genel müdürlüğünü yaptığım Infonet’de 35 kişi çalışıyor. Emine yazıyı yazdıktan sonra yanına gittim, firmada kim karizmatik diye sorduğumda beni ve bir de satışta çalışan bir kişinin adını söyledi. “Hiç bayan yok mu” dedim. “Hiç aklıma gelmedi” dedi.. Bayanlar karizmatik olmaz mı? Yoksa bayanlara karizmatik denmez mi? Bunu gerçekten düşünmemiştim. Ama bence bayanlarda karizmatik olabilirler. Karizma için benim sevdiğim tanım ise: Kişisel çekim gücü başkalarını onlarla fiziksel, duygusal ve entelektüel bağlamda temas sağlayarak etkileme yeteneğidir. Kısaca, insanların sizi sevmesini sağlayan şeydir - hatta sizin hakkınızda pek fazla şey bilmeseler bile. Geçen akşam Jaycees İstanbul derneğinin düzenlediği Business Networking toplantısına katılmak için gittim. Bu tür ortamlarda yüzlerce kişi olur ve onların arasından belli kişiler hemen ilginizi çeker. Damat &

Tween’in binasından içeri girdiğimde gözüm hemen Ertuğrul Belen’e takıldı. Kendisi Sihir Mobilya’nın ortaklarından, tahsilini Amerika’da yapmış, kısa süre yurt dışında çalıştıktan sonra aile şirketine geri dönmüştü. Ertuğrul, alçakgönüllü, mütevazı, sempatik tavırları ile hemen karizmasını belli eder. Sonra yukarı çıktım. Birçok kişi birbiri ile tanışıp, sohbet ediyordu. Rıza Kadılar barın kenarında hararetli bir şekilde sohbet ediyordu. Biraz sonra yapacağı konuşmada hemen karizmasını fark edersiniz. Uzun boyu, kendinden emin tavırları, pozitif enerjisi ile ışıldar. Daha sonra benim misafirim Serra Titiz’i uzaktan gördüm. Zarif fiziği, dengeli hareketleri, canlı ve enerjik bakışları ile hemen kendini belli ediyordu. Serra, çok popüler olmasına rağmen tanımadığım Mehmet Ali Alobarı’yı beni tanıştırdı. Hemen fiziği, duruşu, bakışları, el sıkışı ve hareketleri ile ilgi odağı olmayı hak ediyordu. Biraz sonra yaptığı konuşmada ses tonu, hareketleri ve kendiden emin konuşması ile her anlamda karizmatik kişiliği ortaya çıkıyordu. Bu kişilerin hepsinin ortak noktası kendilerine duydukları özgüven, hayata pozitif bakmaları, kendilerini geliştirme ve yeni insanlarla tanışma konusunda istekleriydi. Benim görüşüm, iyi bir aileden gelmek, hayat görgüsüne sahip olmak, entelektüel kapasite, hayatta bir amacı ve hedefi olmak ve kendisiyle barışık olmak (birazda kendine hayran olmak ve sevmek) kişiyi karizmatik yapan özelliklerden en önemlileridir. Doğuştan gelen düzgün fiziğiniz, kendinize güveniniz, beden diliniz, duruşunuz ve hareketleriniz siz daha karizmatik yapar. Ama şunu da unutmayın ki, Turgut Özal her türlü


fiziksel kusurlarına rağmen karizması yüksek liderlerden birisiydi. Kendim konusunda ise şunları söyleyebilirim; her zaman pozitif olmam, kendimle rahat olmam, kendimden emin olmam, her ortamda insanlarla hızlı kaynaşabilmem, esprili olmam, her ortamda eğlenebilmem, her ortamda yüksek sesli kahkaha atabilmem, ses tonum, güler yüzlü olmam beni diğer insanlardan ayıran en önemli özelliklerden bazıları. Bunları kesinlikle bilinçli olarak yapmıyorum. Bunları diğer insanların geri bildirimlerinden öğreniyorum. Bu konuda sürekli kendimi geliştirmeye çalışıyorum. Çoğu insan tanımadığı ortamlarda gergin olur, kendisi ile sürekli uğraşmaktan bulunduğu kişilere rahat yaklaşamaz (o kişilerde o kişinin yanında kendilerini rahat hissetmezler), kendinden emin olmadığı için yeni insanlarla tanışma konusunda çekingen bir tavır sergiler. Samimi ve açık olmadığı için insanlarla hemen kaynaşamaz. Popüler kişilerin en önemli özelliği her zaman rahattırlar, kendilerinden emin tavır sergiler, insanların ilgisini çekecek şekilde hareket ederler. Kendileri ile dalga geçecek kadar kendileri ile barışıktırlar. Karizmatik kişinin başkalarını böylesine kolaylıkla kendisine çeken özelliği nedir? Nasıl görünürde hiç çabalamadan, her zaman ilgi odağı olmayı başarmaktadır ya da işyerinde, eşit eğitimli ve deneyimli iki yöneticiye benzer grup görevlerinin sorumluluğu verilmiştir? Fakat sonuçlar büyük ölçüde farklılıklar gösterir. Bunlardan biri zorluklar içinde debelenir ve önemli bir teslim tarihini kaçırır. Diğeri hemen bir ekip olarak birleşir

ve öyle çarpıcı bir rapor oluşturur ki, kapsadığı fikirlerin genişliği, derinliği ve berraklığı herkesin ilgisini çeker. Neden bir yönetici başarılı olurken, meslektaşı birlikte çalıştığı kişilerle bağlantı kurmakta başarısız kalır? Neden bunlardan birisi kendisiyle çalışanların işini sürekli denetleme gereksinimi duyarken diğer yönetici sadece çalışanlarına doğru yönü göstermekte ve bunlar da başarılı olmaktadır? Bu başarılı insanlar sadece şanslı değildir. Çekici bir konuşmacı ile mükemmel etkin yöneticinin ortak özelliği muazzam bir karizmaya sahip olmalarıdır. Fakat bu tanrıların zahmetsizce verdikleri bir ödül değildir, doğuştan buna sahip olmaları zorunlu değildir. Fakat bu, sosyal beceri ya da araçların bir araya toplanmasıdır. Kolektif olarak, bu nitelikler bazen kişisel manyetizma olarak da anılır. Bunu bilmeyebilirsiniz, fakat bu nitelikler, bu araçlar sizin içinizde de mevcuttur, sadece geliştirilmeyi, bilenmeyi beklemektedir ve bu yetenekleri kullanmanın harikuladeliği ise, sizi güçlü kılarken başkalarını zayıflatmamasıdır. Çünkü burada söz ettiğim güç kişiler arası etkileşimdir- hükümdarların ya da generallerin ya da emir veren diğer diktatörlerin gücü değildir. Bunun yerine ben, insanlarla etkin olma gücünden söz ediyorum. Ben burada kişiler arası vasıtalarla güç elde etmekten söz ediyorum, bunlar uygun vasıtalardır, başkalarının gücünü çalmayan fakat size ve onlara olumlu sonuçlara ulaşma gücünü veren vasıtalardır.


Fakat öte yandan, iyi olan hiçbir şey kolaylıkla elde edilemez. Ve siz içinizde gözükmeyen bir karizmaya sahipken, bunu geliştirmek otomatik değildir. Bunun için gerekli zamanı harcamaya ve becerilerinizi keskinleştirmek için çabalamaya motivasyonunuz olmalı ve hazırlıklı olmalısınız. Karizmanın şimdi, eskiden hiç olmadığı kadar önemlidir. Hakiki kişisel manyetizmanın, unvanınızdan ya da köşe başında bir ofisiniz olup olmamasından, masanızın büyüklüğünden ya da maaşınızın dolgunluğundan değil de kendi içinizden yayıldığını göreceksiniz. Konuşmak, dinlemek, ikna etmek, başkalarına uyumlu olmak karizmatik bir kişilikte geliştirmeniz gereken becerilerdir. Fakat iletişim sadece ne söylediğiniz ya da nasıl söylediğinizden çok daha fazlasıdır. Biz daha az belirgin biçimlerde de iletişimde bulunuruz. En iyi “sessiz mesaj” ya da imajı vermek, mekan ve zamanı kendi avantajınıza kullanmak, vizyon ve fikirlerinizi geliştirmek. Başkalarından dönüt için fikir almanız önemli olacaktır. Ve bunların doğru insanlar olması gerekir, size hakikati söyleyecek insanlar olmalıdır. Geri bildirim sayesinde kendinize dair 360 derecelik bir resme resim eklemek isteyeceğiniz söylenebilir. Dolayısıyla işte, evde, tenis sahasında ya da başkalarıyla karıştığınız her yerde sizi tanıyan kişilerden dönüt istemelisiniz. Bu bağlamda herkesin

samimi olmanın yanında, söz konusu durumda sizin davranışınızı tanıdığından da emin olmalısınız. Siz ister bir CEO, ister bir memur, ister bir mühendis ya da bir çırak olun, kendi kişisel çekim gücünüzü en üst seviyeye çıkarabilirsiniz. Biz hepimiz bu yeteneklere ihtiyaç duyarız çünkü bunlar güven ve adanmanın oluşumuna destek olur. Ve güven ve adanma her başarılı çabanın temel taşlarıdır. Bunlar olmadan, organizasyonlar iyi işlemez, koalisyonlar yapılamaz, işbirliği oluşmaz, fikirler ve tutumlar değişmez ve kariyerler nadiren yol alır. Bugün karizma seviyeniz her ne olursa olsun, eğer gerçekten bunu iyileştirmeyi istiyorsanız, iyileştirebilirsiniz. Sevgilerimle,

Taner Özdeş “Satışın 10 Altın Kuralı Yazarı” Satış ve Performans Koçu www.tanerozdes.com.tr



“Zıkkım ye” derler. Maalesef bazı insanların zihni bu yönde programlanmıştır. Böyle insanlar hemen her yerde bir kusur bulacak şekilde düşünür ve davranırlar. “Ben eleştirilerle güçleniyorum” diyen birisi, kesinlikle yalan söylüyordur. Eleştiri bir insanı büyütmez. Aksine küçültür!

Eleştiri Değil, Geliştiri! Eleştiriden kim hoşlanır? Şu ana kadar, kendisine yapılan bir eleştiriden müthiş bir keyif alan herhangi birisi ile karşılaştınız mı? Eleştiri kelimesi, daha adını duyduğumuzda bile olumsuz duygular çağrıştırır. Hiçbirimiz eleştiriyi sevmeyiz. Eleştirilmekten keyif aldığını söyleyen kişi, büyük ihtimalle yalan söylüyordur.

Hiçbirimiz eleştirilmekten hoşlanmayız. Çünkü eleştiriyi, bize yapılan bir saldırı olarak algılarız. Yaptığı yemek beğenilmeyen birisi, bir daha o kişiye yemek yapmak ister mi hiç? Ya da çocuğunuzu yapmadığı bir şeyden dolayı eleştirdiğinizde, bir sonraki sefere mükemmel bir sonuçla mı karşılaşırsınız? Bazı insanların zihinleri, otomatik olarak hemen her konuda eleştiride bulunmaya programlanmıştır. “Günaydın” dersiniz, “Sana günaydın, görmüyor musun akşam oldu” yanıtını yapıştırırlar. “Kolay gelsin” dersiniz, “Kolaysa başına gelsin” derler. “Yemeği çok güzel yapmışsın” dersiniz,

Eleştiri yerine kullanacağımız o sihirli kelimeyi sizlere takdim etmekten onur duyuyorum. Bayanlar baylar ve sevgili çocuklar, karşınızda…. “GELİŞTİRİ” Kullanımı kolay, kesinlikle kalp kırmayan, hiçbir maliyeti olmayan mucizevi alet. Bir telefonla kapınızda. Hemen, şimdi arayın! Bu muhteşem ürünü aldığınızda, ömür boyu sınırsız kullanım hakkında sahip olacağınız, “Huzur vereceği” ve “Mutlu edeceği” de sizin olacak. Durun daha bitmedi. Eğer 10 dakika içinde ararsanız, “Kahraman olacağı” setine de tek kuruş ödemeden sahip olacaksınız. Hemen, şimdi arayın! Nasıl reklamdı ama? Bu kadar kendimi yırtmamın ardından, herhalde alırsınız bu ürünü… Artık “Eleştiri” yerine “Geliştiri” yi kullanacağımıza göre, biraz daha yakından bakalım isterseniz bu ürünümüze. Neden birilerini eleştirme gereği duyarız? Çünkü onlara yanlış yaptıkları bir şeyi söylemek zorunda hissederiz kendimizi. Bu bizim için bir ölüm kalım meselesi haline dönüşür. Kan


ter içinde koştura koştura geliriz o kişinin yanına ve “Sen var ya sen, bu konuda bir şey bildiğin yok senin” der ve sonra da hızla koşup oradan uzaklaşırız. Peki, bunu yapmakla elimize ne geçer? O kişi sonradan bizi arayıp, “Sen ne kadar da haklıymışsın. Ben bu kadar beceriksiz olduğumu nasıl da düşünememişim. Bu günden sonra her şey çok daha farklı olacak” der mi sizce? Eleştirme duygusunun altında, diğer kişi ile ilgili değil, tamamen bizimle ilgili bir şeyler yatmaktadır. Çünkü onu eleştirdiğimiz zaman, o konuda ne kadar iyi olduğumuzu gösterme arzusu tüm benliğimizi kaplar. “Bak, ben bu konuda senden çok daha iyiyim. Sende kim oluyorsun” demektir bu. Yapıcı eleştiri diye bir şeye de inanmıyorum. Eleştiri yapıcı olamaz, her defasında yıkıcıdır. “Allah senin belanı versin, beceriksiz! Bunu senin iyiliğin için söylüyorum ben” diyerek nasıl o kişiyi güçlendirebiliriz ki?

Ama “Geliştiri” bambaşka bir şeydir. Her şeyden önce niyetiniz o insanı aşağılamak ya da rezil etmek değildir. Karşımızdaki insanı geliştirmek istiyorsak, öncelikle onu taktir etmeli, onun kendisini daha iyi hissetmesini sağlamalıyız. “Sen bunu yapamıyorsun” demek yerine, “Bunu daha iyi yapacağını biliyorum” demektir geliştiri. “Ne kadar da tembel birisin” demek yerine, “Senin içinde çok büyük bir cevher olduğunu biliyorum, ama o cevheri çıkarmadığında hiçbir işe yaramaz” demektir. Hepimizin motive edilmeye, takdir edilmeye ihtiyacımız vardır. Etrafınızdaki herkesi kaybetmek ve onların dünyasında bir “baş belası” olmak istiyorsanız, gördüğünüz herkesi acımasızca eleştirin. Ama insanların kahramanı olmaksa amacınız, onları onurlandırın ve geliştirin. Neyi kötü yaptıklarını değil, neyi daha farklı yapmaları gerektiğini söyleyin. Bunu yapmak hem sizin kendinizi iyi hissetmenizi sağlayacak, hem de karşınızdaki insanın kendisine olan güveninin artmasına neden olacaktır.

Eleştiri kelimesinin üzerine kocaman bir çizgi çekin. Hatta bu kelimenin üzerine kezzap dökün ve yakın. Çünkü insanları eleştirerek ancak onları kendimize düşman yapabiliriz.

Eğer mutlu olmak istiyorsak, mutlu etmeyi de öğrenmemiz gerekir. Birilerini eleştirerek onları mutlu edemeyiz. Böylece onlar da bizi mutlu edemez. O halde artık “Eleştiri” kelimesine savaş açalım ve onu hayatımızdan sonsuza dek silip atalım. Eleştirinin olduğu yerde, anlamsız bir iletişim çatışması vardır ancak. Ve bizler sorunlarımızı çatışmalarla değil, iletişim kurarak çözmek zorundayız.


Bir daha kendinizi, birilerini eleştirirken bulduğunuz anda, hemen kolunuzdaki lastiği çekin ve sert bir biçimde bırakın. Kolunuzda hissedeceğiniz acı, o kişiyi kaybetmenin acısının yanında sivrisinek ısırığı gibi kalacaktır… “Mutsuz Olmak Günahtır” kitabından yazarın izniyle alınmıştır.

Mustafa ÇAY NLP Master Trainer / Yazar www.mustafacay.com




hem satıcıyız. Her birimiz birer MÜŞTERİ’yiz. Bizler de birer alıcıyız, kıyafet alırken, bir Elektronik cihaz alırken hatta ekmek dahi alırken.

Düşünsenize, size hiç bir şekilde iyi davranmayan, hatta yüzünüze dahi bakmayan bir fırıncının ekmeği iyi olsa dahi ondan ekmek alır mısınız? Cevabınız, HAYIR Müşteri(ye) Hizmet Kalitesi Hizmet, talep ve beklentilerin karşılanmasıdır. Verilen hizmet beklentiden büyükse, müşteri memnuniyeti oluşur. Verilen hizmet bekleneni karşılıyorsa zaten olması gereken sağlandığından müşteride ne memnuniyet ne de memnuniyetsizlik oluşur. Ancak verilen hizmet beklenenden az ise, işte o zaman müşteri memnuniyetsizliği oluşur ve bu tercih ettiğimiz bir şey değildir. Dolayısı ile önceliği Müşteri memnuniyeti olan ve bunu ilk sırada tüm çalışma kadrosuna aşılayan şirketler her zaman rakiplerinden bir adım önde olacaktır. Aynı zamanda SİZ de rakiplerinizden önde olacaksınız. Çünkü her ne olursa olsun işimiz müşteri memnuniyeti. Müşteri olmazsa BİZ de olmayız. Mutlaka Alan ve Satan olmalı ve alan yani müşteri için her konuda oldukça fazla seçenek var çünkü talep var, talep varsa arz’da vardır. Bu nokta da müşteriler aynı ürünü/hizmeti birçok farklı firmadan alabilirler ve her zaman daha iyi hizmet aldıkları firmaları seçerler. Her birimiz hayatımızın her anında hem alıcı

Ya yakında ki başka bir fırından ekmeğinizi alırsınız, ya da sizinle sohbet eden, halinizi hatrınızı soran, sizi güler yüzle karşılayıp aynı şekilde uğurlayan bir bakkal’dan alırsınız. Firma büyüklüğü ne olursa olsun, insanlar kendileri ile ilgilenilmesini isterler. İnsanlar değerli olduklarını hissetmek ister. Bu nedenle büyük firmalara dikkat ederseniz PR çalışmalarının hemen hemen hepsinde “SİZ BİZİM İÇİN DEĞERLİSİNİZ… SİZİN İÇİN…” mesajlarını görebilirsiniz. Bunun ana nedeni, işimizin İNSAN ile ilgili olmasıdır. Her insan değerlidir ve kendini değerli hissettiği yeri seçer/sever. Peki tüm bunları yaptık, müşterilerimiz kendilerini değerli hissetti ve bizi sevdi ve tercih etti rakibin bizim müşterimizi almaması için bundan sonra ne yapmalıyız? HİZMET KALİTESİ ALANINDA FARK YARATMALIYIZ… Her doğru yaklaşım, müşteriyi memnun etmekle birlikte kendimizi de memnun eder


ve kontrol duygusunun elimizde olduğunu hissederiz. Unutmayın! İki insan arasındaki en kısa iletişim gülümsemektir.

Sonuçta, iyi hizmet insanların ihtiyaçlarına cevap vermektir. İlişkilerimizde insanların tarzlarını anlamak gerekir ancak öncelikle kendi tarzımızı belirlemeliyiz. Davranış Boyutu; Kontollü Davranış, Yüz ifadesinde mimik kullanmayan, fazla el kol hareketi yapmayan, dalgın, zihnen meşgul, göz teması sınırlı ve samimi ilişkilere girmeyen davranış şeklidir. Tepkisel Davranış, Yüz ifadesi canlı, hareketli, hayat dolu, göz teması kurmayı seven, duygularını çekinmeden ifade eden, gizlemeyen ve paylaşan davranış şeklidir.

BAYKUŞ, Analitik, Bilge, Net, Sabırlı, Ayrıntıları gören kişi tipidir. PANTER, Hedef odaklı, Yönlendirici, Zorlayıcı, Rekabetçi ve hızlı hareket eden kişi tipidir. YUNUS, İyi huylu, dostça, nazik, kibar, ara bulucu ve takım oyuncusu’dur. TAVUS KUŞU, Yaratıcı, Renkli, Dramatik, İlgi odağı ve Sosyal kişi tipidir. Bu tiplerinin hepsinin bulunduğu ortama farklı katkıları vardır. Dolayısı ile tüm bu davranış şekilleri ve profillerini bilmek önemlidir. Müşterilerimizle yakından ilgilenmek, onlara değerli olduklarını hissettirmek ve hizmet kalitemizle sonuç üretmek bizi rakiplerimizden ayırarak farklılaştıracaktır. Müşteri memnuniyeti, Müşteri Hizmet kalitesi sonunda Müşteri bağlılığını yaratacaktır.

Konuşma Boyutu; Dolaylı Konuşma, İletişimde bu kişiler soru sorar, vurgu kullanmaz, genelde sakindirler, duygularını seslerine yansıtmazlar, önce düşünürler ve yavaş konuşurlar. Dolaysız Konuşma, Bu davranış şeklinde ki kişiler ise, görüşlerini direkt iletir, konuşmalarında vurgu kullanır, gürültücü olabilir, yüksek sesle ve hızlı konuşurlar.

Ümit ÜNKER Satış Koçu ve Satış Eğitmeni Yemek Guru kurucusu & CEO umit@umitunker.com www.umitunker.com


eğitimin çocuk gelişimi açısından değil toplumsal gelişim açısından önemini eleştirel tarzda değerlendireceğiz. Normal koşullarda bireylerdeki kişilik gelişimi, aile içinde başlayıp daha sonra, sosyal çevre ve okul ortamlarında devam etmektedir.

Eğitim ve Kişilik Eğitim sözcük anlamı itibari ile Latince kökenli olup ‘’beslemek(edu)’’ ve ‘bakım(care)’ kelimelerinin birleştirilmiş formu olup ‘temel bakım’ anlamına gelmektedir. Eğitim ideolojik sistemi temsil eden sosyal üst yapı kurumudur. Eğitim sistemi bir bütün olarak toplumu yönetenlerin örgütlenme ihtiyaçlarına ve kendi düzenlerini kalıcılaştırma çabalarına hizmet edecek şekilde tasarlanmakta ve uygulanmaktadır. Eğitim sisteminin karakteristik özellikleri ve uygulama alanları devletin güncel eğitim politikalarına göre değişebilmektedir. Eğitim sisteminin uygulama sınırları sabit olmayıp devletin kırsal kesimlerde ve şehirlerdeki örgütlenme ihtiyaçlarına göre farklılıklar gösterir. Örneğin eğitim sistemi kırsal kesimlerde üretimin geliştirilmesi amacıyla ‘Köy Enstitüleri’ gibi temel iş gücü ve teoriyi birleştirecek tarzda yapılanmalara da gidilmiştir. Kişilik gelişimi açısından eğitim büyük bir öneme sahiptir. Eğitimin kişiliğin gelişmesindeki rolü, çocuk gelişimi açısından değerlendirilebilir. Ancak bu yazımızda

Toplumsal yaşamda, eğitim, insanların yaşamda karşılaşacağı sorunlar karsısında çözüm üretici yeteneği kazandırmalı, dengeli kişiliğin oluşmasını sağlamalı, değişime ve dönüşüme yatkın kişiligin şekillenmesine, zihinsel ve ahlaki gelişimlerine pozitif yönde katkıda bulunmalıdır. Eğitimin kişilik gelişimine olan katkılarını incelerken eğitim modellerinin değerlendirilmesi, konunun anlaşılması açısından daha yararlı olacaktır. Eğitim modelleri 1- Bankacı Eğitim Modeli (günümüzdeki geçerli olan eğitim modeli), 2Problem Tanımlayıcı Eğitim Modeli ve 3Politeknik (çok yönlü) Eğitim Modeli şeklinde listelenebilir.

1-Bankacı Eğitim Modeli Bu eğitim modelinde kişilik, egemen ideolojinin ihtiyaçları doğrultusunda gelişir. Öğrencinin egemen sisteme entegre olması istenmektedir. Ancak diğer yandan bu eğitim modeli negatif düzeyde öğrencinin hem kendisine hem de topluma yabancılaşmasına neden olmaktadır. Öğrencide eleştirel düşünme ve sorgulama yetenekleri gelişememektedir. Bankacı eğitim modelinin temel felsefesinde, kişiliğin pasifize edilmesi ve kaderci bakış açısının geliştirilmesi prensibi vardır. Bu modelde ‘düşünemeyen robot-insan’ üretmek temel amaçtır. Bu modelde öğretmen yatırımcı öğrenci ise yatırım nesnesi olup üreten değil tüketen


nesiller yetiştirmek hedefler arasındadır. Böyle bir eğitim modelinin uygulanması kişilik gelişiminde aynı zamanda sayısız psikolojik sorunlarında oluşmasına, anti sosyal, psikopatik kişilik bozukluklarının temellerinin atıldığı bir eğitim modelidir. Bankacı eğitim sisteminin felsefesinde eleme ve seçkinler sınıfı yaratma mantığı vardır.

yeteneğine sahip olmaktadır. Problem çözümleyici eğitim modeli kültür ve eğitim tekellerinin ortadan kaldırılmasını, kişiliğin kendisine yabancılaşmasını engelleyerek toplumsallaşmasını sağlamayı amaç edinir. Örneğin 1940-1954 yılları arasında faaliyet gösteren Köy Enstitülerinde problem çözücü eğitim modeli ve politeknik (çok yönlü) eğitim modelleri uygulanmıştır. Köy ensitütüleri çalışmalarında öğrencilerde üretici ve kolektif kişilik yapısının geliştirilmesi hedeflendiği gibi öğrencilerin kolektif üretim yoluyla sosyalleşmeleri de amaçlanmıştır. 3- Politeknik Eğitim Modeli

2-Problem Tanımlayıcı Eğitim Modeli Problem çözücü eğitim modelinde, bankacı eğitim modelinde olduğu gibi öğrenci ile öğretmen arasında bir çelişki yoktur. Problem çözücü egitim modeli yaratıcı, kendine güvenen, sorgulayıcı kişiliğin gelişmesine hizmet eder. Bu eğitim modelinde öğretmen kendi düşüncelerini öğrencinin düşüncelerini temel alarak yeniden geliştirir. Toplumsal olayların sabit olmadığını ve değişken bir yapıya sahip olduğunun bilincinde olan kişiliğin gelişmesine katkıda bulunmak temel amaçtır. Problem çözümleyici eğitim modelinde öğrencinin kişiliği toplumsal gelişime hizmet edecek tarzda geliştirilir. Problem çözücü kişiliğe sahip olan genç veya yetişkin bir öğrenci, insanın tarihselliğini başlangıç olarak aldığı gibi aynı zamanda da kendi sınıfsal konumlarına eleştirel yaklaşma

Politeknik eğitim ‘çok yönlü teknik eğitim’ anlamına gelmektedir. Politeknik eğitim modelinin temelinde üretici kolektif toplumun geliştirilmesi ilkesi bulunmaktadır. Bu eğitim modelinde ise bireylerde çok yönlü kişiliğin geliştirilmesi, Köy Enstitüleri uygulamalarında olduğu gibi teori ve pratiği birleştirerek toplumun aktif bir bireylerin eğitilmesini, zihinsel ve bedensel çalışmaların uyumlu bir tarzda çalışmalarının ortamının yaratılması amaçlanmıştır. Bu eğitim modeli aynı zamanda öğrenciye bilişsel–teknik formasyon kazandırılmasını ve tüketicilikten uzak ve sosyal bir kişiliğe sahip olmasını hedefler. Politeknik eğitim modeli toplumbilinç dialektiği ve toplumsal gelişimin temel dinamiği olarak dikkate alınır. İnsanın kendi potansiyelini dışa vurmada politeknik eğitim modeli en uygun model olup kadın ve erkeğin arasındaki eşitsizliğin kalkmasını sağladığı gibi her iki cinsin toplumsal yaşamda etkinleşmelerini de sağlamaktadır. Bu eğitim modelinin uygulamaları öğrenci ve öğretmen


arasındaki çelişkileri ortadan kaldırmakta ve eğitim ortamlarında öğretmen otoritesinin neden olduğu pasif dinleyiciliğin yerini öğretmen ve öğrencinin birlikte düşünce üretmelerini ve üretimi geliştirmelerinin ortamını hazırlamaktadır. Yukarda bahsettiğimiz bankacı eğitim modeli, problem çözücü ve politeknik eğitim modellerine göre kişilikte pasifliğe neden olmakla birlikte toplumu tüketicilige teşvik

etmektedir. Problem çözücü ve politeknik eğitim modelleri aktif eğitim modelleridir. Bireyler toplumda etkindirler, kadın-erkek arasındaki eşitsizliğe son vermektedir. Üretime, bilinci de ekleyen bu iki eğitim modeli toplumsal gelişimi pozitif yönde ileriye taşıyan modellerdir.

Çetin Alkan, BSc, BA Terapist, Araştırmacı ve Yazar Email: cetinalkan@hotmail.com


Ağustos 2013 Kazançlı anlaşmaların gündemde olduğu bir aydayız. Yabancılarla yapılacak bu anlaşmalarda uzak yerlere gitmemiz gerekebilir. Yapacağımız her çalışma hem akıl dolu hem de uzlaşmacı ayrıntılarla dolu olacak. Sonuca ulaşmak istiyorsak sorumluluk alanımızda olan işleri tamamlamak gerekiyor. Özellikle hayallerimizi süsleyen işlerde sonuca ulaşmak ve istediklerimizi elde etmek mümkün görünüyor. Bu ay bir basamak gibi işliyor, geleceğe yönelik yeni ve farklı bir döneme köprü oluyor. Ortaklıklara ve anlaşmalara bu anlamda dikkat edelim ve fırsatlarımızı iyi kullanalım. Yeni teknolojik gelişmeler veya üretimler üzerinde çalışıyorsak bu ay bunlar tamamlanabilir ve pazarlanmasına başlanabilir. Bu anlamda iş dünyası açısından önemli bir ayda olduğumuzu söyleyebiliriz. Ağustos ayı içinde birçok yenilik ve teknolojik gelişme hakkında duyurular yapılabilir. Yılın başından itibaren yürütülen hedefler için bir muhasebe yapabiliriz Ağustos ayında.

Tamamlanan hedeflerin maddi ve manevi karşılıkları beklediğimiz şekilde olmuşsa bu keyfimizi yerine getirirken, yeni bir aşamaya geçmek için hazırlığa koyulabiliriz. Bu hazırlık akıl dolu olmalı ve hayallerimizi daha somuta indirip gerçekçi yaklaşımlarla yapılandırmalıyız. Eğer beklediğimiz sonuçlara ulaşamadıysak o zaman bunu da yeniden yapılandırma amacıyla kullanabiliriz. Ulaştığımız sonuca nelerin sebep olduğuna bakmak nasıl ilerleyeceğimizi ve ne yapacağımızı bize gösterecek. Bu anlamda nelerin hayalini kuruyorsak bunu gerçekçi bir bakış açısıyla gündemimize alalım. Evlilikler ve birliktelikler, uzun dönemli çalışmalarda, karşılaşılan zorlukların yıpratıcı enerjisi bizi sevdiklerimizden ya da ortaklık içinde olduğumuz kişilerden uzaklaştırabilir. Bu anlamda tüm ilişkiler açısından oturup konuşarak yeni bir aşamaya geçiş sağlanabilir. Uzlaşmak için nelere evet, nelere hayır diyoruz dikkat edelim. Ağustos ayında uzlaşma enerjisi, kendimizden tavizler vererek, kendimizi unutarak olmamalı. Evet ve hayırlarımızı değiştirme gereği hissedebiliriz. Bugüne kadar kullandığımız evet ve hayırların değişimi uyumsuzluk getirebilir. Bu anlamda daha özgür davranmak birliktelikleri sonlandırabilir. Bakış açımız bize ait olmayan yüklerden kurtulmak ve kendi sorumluluk alanımızda olan şeylere odaklanmak şeklinde olmalı. İlişkilerimizin bize yük getirmiyor olması ve paylaşımcı bir zemine oturuyor olması gerekir. Bu anlamda kendimizi “kullanılmış” yada “kurban edilmiş” gibi hissediyorsak, sınırlarımızı belirleyelim ve başkalarının bu sınırları ihlal etmesini engelleyelim.


Başkalarından öğrenecek çok şeyimiz var bu ay. Ancak en önemli konulardan birisi de duygularımızın ifadesi. Bu ay içinde özellikle aşka dair hislerimizi içimizde tutmak yerine karşımızdakine söylemeyi seçelim. Bunu yaparken, kaybetme korkusundan sıyrılıp kendimizi yeterince ifade etme özgürlüğüne kavuşalım. En büyük kazancımız kendimizi ifade etmek olacak. Aşk bundan sonra kendiliğinden gelecek. Yeterince ifade ettik diyorsak, o zaman istediğimiz evreye taşıyabiliriz. Bazen bitmesi gereken ilişkiler biter. Bitişler hüzün verirken üzülürüz. Hatırlamamız gereken şey yeni bir ilişkinin başlaması için eskisinin bitmesinin gerekli olduğudur. Katlanarak ya da kendinizden taviz vererek devam ettirdiğiniz ilişkiler sizi silik ve kişiliksiz hale getiriyorsa bunlara da dur demenin zamanıdır. Bu anlamda kendinizi

ifade ediyor olmanın getireceği özgürlükte yeni ufuklara yelken açmamızı sağlayabilir. Ağustos ayı harekete geçmemiz açısından önemli bir ay. Bu ay enerjimizi sonuç alacak şekilde kullanalım. Ertelemek, rahatlık alanından çıkmamak, kaçışlar içinde olmak yerine çalışkan, esnek ve sorumluluklarımızı bilerek yaşayalım.

Mehmet AKTÜRK Günerji Uzmanı ve Yaşam Kodu Analisti mehmet.akturk@yenicizgi.com.tr

Mehmet AKTÜRK kimdir?

Mehmet Aktürk yaşam yolculuğuna 1970 yılında İstanbul’da başlayıp, yolu askeri okullarda okuyarak İzmir ve Ankara’dan geçmiştir. Askeri yaşamdan ayrılıp sivil hayata dönünce bilgisayar dünyasına kattığı bir çok yazılım projesiyle ticari yaşamın içinde hem bir girişimci hem de bir bilgisayar programcısı olmuştur. Kendini tanımanın yollarını araştırırken numeroloji ilgisini çekmiş ve uzun yıllar bu konu üzerinde çalışmalar yapmıştır. Doğum tarihinden kişilik analizlerini sistematik bir çalışma yaparak kişisel gelişim metodolojileri ile birleştirip kişilerin yaşamına sorumlu şekilde dokunmaktadır.

Günerji ile günlerin enerjisini yorumlamaya başlamış ve ilk çalışmasını 2012 yılında kitap halinde sunmuştur. Günerji yazılarını halen www.gunerji.com adresinde ve bazı web siteleri ile kişisel gelişim dergilerinde paylaşmaktadır. Doğum tarihi yanında isimlerin de enerjileri konusunda çalışmalar yapmaktadır. İsimlerin kişileri nasıl etkilediği, doğum tarihi ile isim arasındaki enerjinin kişi üzerindeki etkileri nelerdir gibi konularda çalışmalarını geliştirerek devam ettirmektedir. Bu çalışmaların bütününü “yaşam kodu” olarak isimlendirmiş ve tescil ettirmiştir.


fikrim yoktu. Ne zaman onlarla beraber çalışmaya, bire bir etüt yapmaya ve sohbet etmeye başladım, işte o zaman onların içinde bulundukları sevgi açlığını fark ettim.”

Sevgi Açlığı Kâinat bir sevgi uğruna yaratılmıştır. İnsanın mayasında da sevgi vardır. Hayatı anlamlı kılıp renklendiren, aklı besleyen en güzel duygulardan biridir o. Kalbin azığı ve ruhun gıdasıdır. Nasıl ki beden maddi gıdalara ihtiyaç duyuyorsa insan ruhu da hangi yaşta olursa olsun sevgiye muhtaçtır. Onu yaşamak ve hissetmek ister. Victor Hugo’nun dediği gibi “Hayatta en büyük mutluluk sevildiğimize inanmış olmaktır.” İnsanın ihtiyacı olan sevginin yeterli miktarda, gerektiği kalitede ve uygun şekilde karşılanmaması sonucu sevgi açlığı ortaya çıkar. Bu açlığı ne para ne de malk mülk doyurur. Giderek büyür ve derinlere iner. İnsan ruhunda derin yaralar açar. Hayatı zorlaştırır, insanın ruh dengesini bozar ve hayatının kalitesini dibe vurdurur. Çocuk esirgeme kurumunda çalışan bir arkadaşımın sohbet sırasında söyledikleri hala kulağımdadır “Kurumdaki çocukların fiziksel ihtiyaçları her bakımdan karşılandığı halde neden hiperaktif, neden öğrenme güçlüğü ve konuşma bozukluğu çektiği konusunda bir

Çalışan bir annenin beş yaşlarındaki çocuğunun kendisine “Oyuncak istemiyorum, sen yanımda ol yeter.” demesi onlardaki sevgi açlığının sinyalleridir. Geçimsizliğin olduğu ailelerin çocukları da sevgi açlığı çekerler. Çünkü anne baba birbirlerini yemekten çocuklarına gereken sevgiyi gösteremezler. Küçükken sevgiye doyurulmayan bu çocuklar ömrü boyunca tökezleyerek yaşarlar. Büyüdüklerinde sevgi açlığını gidermek için yanlış yollara girerler. Bir iki tatlı sözün ve ruhlarını okşayan bir iki kelimenin ardına takılıp telef olur giderler. Sevgi açlığını gidermek için çıktıkları yolda daha büyük sevgisizliklerle cezalandırılırlar. Sevgi açlığı korkutucudur. Bedeni ve ruhu tahrip eder. İnsanı bunalımlara, boşluklara ve sonu meçhul arayışlara iter. En vahşice işlenmiş cinayetlerin ve madde bağımlılıklarının altında yatan sebeplerden biri de sevgi açlığıdır. Sevgiye aç olan kişilerin ne gözlerinde parıltı, ne de bakışlarında canlılık vardır. İçinizden "ne kadar ruhsuz kişi" dedikleriniz bu kişilerdir. Bunlar, çevreleri ile iletişimde başarılı olamazlar. Bu yüzden evlilik hayatları da inişli çıkışlıdır. Huzursuzdurlar. Kendilerine yönelik bir ilgi ve sevgi göremediklerinden başkalarının başarılarını ve mutluluklarını kıskanırlar. Asabidirler ve şiddete eğilimleri vardır. Karşısındakini kırmaktan çekinmezler. Dinledikleri müzikler ve duruşları onları ele verir. İlgi ve sevgiden mahrum oldukları için dikkat çekici hareketlerle, hep kendisinden


bahsettirmeye ve gündemde kalmaya çalışırlar.

olabilme hayalini kuran çocuklar sizin de içinizi acıtmıyor mu ?” (1)

Sevgi önemsemek ve ilgi göstermektir. Bu yüzden ilgiden yoksun bırakılan insanlar sevgi açlığına daha yakındırlar. Yazar Sait Çamlıca’nın sevgi açlığına dair güzel bir anekdotu vardır “Sevgi ihtiyacının nasıl bir acı olduğunu birçok öğrencimde gördüm. Bir ilköğretim okulunda, küçük bir grupla sohbet ettikten sonra, öğrencilere ‘İlerde ne olmak istiyorsun?’ gibi klasik sorular sormaya başladım. Soru klasik olunca cevaplarda klasik oluyor. Ancak arka taraflarda oturan bir öğrenci cevap verdi ki, önce şaşırdım, sonra içim acıdı. ‘Ben ilerde At olmak istiyorum.’ dedi. Bildiğiniz dört bacaklı at… Daha on yaşında. Önce çok şaşırdım. Böyle bir cevap beklemiyordum. ‘Acaba dalga mı geçiyor?’ düşüncesiyle çocuğun yüzüne baktım. Gayet ciddi bir duruşu vardı. ‘Niye?’ diye sormak bile aklıma gelmedi şaşkınlığımdan. Sonra öğrendim ki, bu çocuğun babası at yetiştiriyormuş. Atların babasından gördüğü sevgiyi görmeyen çocuk ‘Keşke bir at olsam da, babam benimle de ilgilense!’ der gibiydi. Babasının sevgisinin görebilmek için, at

Gittikçe küçülen dünyada sevgisiz bir hayat zordur. Durum bu iken insanlar sevgi açlığı çeken bir toplum olma yolunda hızla ilerliyor. İnsanlar sadece açlıktan değil sevgisizlikten de ölüyor. Bu yüzden insani değerlerin erozyona uğradığı, bireyselleşmenin, ilgisizliğin ve sevgisizliğin öne çıktığı bu çağda aç yürekleri sevgi ile doyurmak şarttır. Midelerin düşünüldüğü kadar yüreklerinde düşünülmesi gereklidir. Nasıl ve neyin hatırına derseniz, paylaştığımız dünya bunun için yeterlidir. 1 ) Sait Çamlıca, Genç Gelişim Dergisi, Aralık 2011

Aydın UZKAN aydinuzkan@hotmail.com


kendine güvendir. Bu öğeyi başaramadığınız an diğer yaptıklarınızın hepsi boşa gider. Unutmayın siz kendinize güvenmezseniz hiç kimse size güvenmez.

Biri İmaj mı Dedi? Hepimizin mutlaka farkında olarak ya da olmayarak oluşturduğu bir imaj vardır. Bazılarımızın imajı o kadar farklıdır ki girdikleri ortamda hemen dikkat çeker, etrafında toplanılır ve fazlasıyla beğenilir. Peki, bu şekilde olmanın sırrı nedir? Sanırım bu sorunun cevabını imajınızı tazeleyerek bulabilirsiniz.

İnsanların sadece bir tane imajı olmamalıdır. Bunun sayısını arttırmakta fayda vardır. Nasıl mı? Yani bir aile, iş, arkadaşlık gibi çoğaltmak mümkündür. Tüm bu farklı imajların ortak noktası ise oluşturulan imajın, doğal, gerçekçi, ilgi çekici, özgüveni tam ve profesyonel olmasıdır.

Bulunduğunuz pozisyona uygun, şık (illa marka ve fazla para demek değil),temiz giyinin. Haa bir de gizemli bir hava katmak için değişik anlamsız ya da çok farklı bir takı ya da aksesuar bulundurabilirsiniz. Kendinize has bir gülüş benimseyin. Olmazsa olmazlardandır. Yapay ya da donuk olmayın. Ayna karşısında egzersizlerle bunu halledebilirsiniz. Diksiyonunuza iletişiminize ve beden dilinize mümkün olduğunca dikkat edin. Bu konuda karizmatik bulduğunuz kişilerin videolarınızı izleyerek kendinize katkıda bulunabilirsiniz. Girdiğiniz ortamdaki muhabbetlerde kendinizi tamamen açmayın. Hep gizemli bir yanınız olsun.

Bulunduğunuz ortamda bir kenara ekilip birilerinin sizle ilgilenmesini beklemeyin. Mutlaka sosyal olmaya çalışın ama bunu karizmanızı koruyarak yapın lütfen. Yoksa iticiliğe kayarsınız. En önemlisi ise kendinizi sevin. Kimse sizi kendiniz gibi sevemez çünkü.

İşe şu şekilde başlayabiliriz. Kendi imajınızı nasıl tanımladığınızın analizini yapabilirsiniz. Olmasını istediğiniz ya da olmamasını istediğiniz unsurları belirleyerek yeni oluşturacağınız imajınızın malzemelerini hazırlayabilirsiniz. Böylelikle kendinizi tanımış olursunuz. Daha sonraki olmazsa olmaz aşamamız ise

Hamide ŞİMŞEK


olarak. İlerlemek için de gayret ediyorum. Bunun dışında bu satırları okuduğunuz dergiyi düzenli olarak sizlere sunmaya çabalıyorum. Ve başardıkça daha da motive oluyorum.

Karamsarlık Seline Kapılmayın Hayatta pek çok kez kayboluruz karamsarlık selinde. Bizim için her şey yolunda gitmez olur. Sanki tüm dünya bize karşı koymaktadır. Sonrasında ne mi oluyor? Çoğunluğumuz babalara danışmaya gidiyor. Müslüm Baba, Ferdi Baba, Orhan Baba… Çözüm mü oluyor peki bu? Aksine daha da karamsar düşüncelerin içerisinde boğulmaya başlıyoruz. Oysa her şey bizim düşünce yapımızda bitiyor! Kendi adıma defalarca zorluklarla baş başa kaldığımı söyleyebilirim. Çok önceleri kendimi sanki dünyanın tüm yükünü omuzluyor hissederdim ve hayattan elimi ayağımı çekerdim. Şimdi geçmişe baktığımda hata yaptığımı görüyorum. Ama buna hayıflanmak yerine ders çıkartarak geleceğimi inşa etmeye çalışıyorum. Özellikle son senelerde daha yoğun çabalıyorum. Yaşadığımız sıkıntıları çözme yolunun Babalardan değil mücadeleden ve düşünce yapısından geçtiğini anladım. Bu bağlamda iş hayatımda daha da ilerliyorum bir öğretmen

Arkadaşlar, hayatınızı debelendikçe battığınız bir bataklık olarak görmeyin. Her zaman bir çıkış yolu vardır. Yeter ki başınızı kederle öne eğmekten vazgeçip çevrenize bakın. Bir çıkış yolu mutlaka vardır. Olacaktır! Sadece durup bir düşünün. Hayattan beklentileriniz nedir? Bu yolda ne yapıyorsunuz? Sakın ola yapmadıklarımız yaptıklarımızdan çok olmasın. Zaman geçiyor arkadaşlar. Boşa geçirdiğimiz her an hayatımızdan bir kayıp. Sizin sorununuz olduğu kadar emin olun başkasının da sorunu var. Kaybedenler sorun kazananlar ise çözüm üretir. Karamsarlığa yenik düşmeyin. Silkelenin ve yolunuza devam etmek için ne yapmanız gerektiğini düşünün.

Ömer ARSLAN Kişisel Gelişim Sayfa ve Dergi Kurucusu www.omerarslan.net


usturlab aletini Müslüman âlimler yaptılar ve onu zamanla geliştirdiler.

Cabir bin Eflah (1140-1150) Endülüs’te yetişen büyük Müslüman astronomi ve matematik alimi. Künyesi Ebu Muhammed olup, Avrupa’da Geber ismiyle şöhret buldu. Bu zat, kimyacı Cabir bin Hayyan es-Sufi ve Muhammed bin Cabir Bettani ile ekseriya karıştırılmaktadır. Cabir bin Eflah, Endülüs’te, Sevilla’da doğmuştur. Doğum tarihi ve yaşadığı tarih kesin bilinmemesine rağmen, 12. asrın ortalarında vefat ettiği tahmin edilmektedir. Cabir bin Eflah, Batlamyüs’ün bazı görüşlerini tenkid etti. Özellikle güneşe takriben 3 dakikalık bir ihtilaf-ı manzar (dünya üzerinde duran bir gözlemcinin gözünden herhangi bir yıldıza giden hat arasındaki açı, paralaks) kabul ettiği halde, dünyaya güneşten daha yakın olan Merkür ve Venüs’te görülebilecek kadar ihtilaf-ı manzar bulunmadığı hakkındaki iddiasını tenkid etmiş ve çürütmüştür. Endülüs’ün Sevilla şehrinde yapılan rasathanenin nasıl yapılması gerektiğini tesbit ve inşasını bizzat kontrol etmiştir. Namaz vakitlerini anlamakta kullanılan

Cabir bin Eflah, bunların daha mükemmeli olan çubuklu güneş saatini yaptı. Bu saat, astronomi kitaplarında Cabir’in Teodalit’i diye geçmiştir. Azimut kadranı denilen bu çubuklu güneş saatini, Avrupa’dan ancak üç asır sonra Alman astronomi bilgini ve matematikçisi Regiomontonus (1436-1476), 1450 senesinde modeline uygun yeniden yapabilmişti. Trigonometri alanında, bilhassa küresel trigonometri ile ilgili prensipler üzerinde durdu. Dünyada ilk defa dik açılı bir üçgen için beşinci temel prensibi ortaya koydu. Küresel trigonometri ile ilgili prensiblerden bir sonuç elde edebilmek için “dört boyut kuralı”nı uyguladı. Düzlem trigonometride ise öncekilerin usulüne göre hareket etti. Eserleri: Cabir bin Eflah’ın günümüze kadar gelen en önemli eseri, Islah-ül-Mecisti adıyla bilinen Kitab-ül-Hey’et’tir. Eser, bir astronomi kitabıdır. Bu kitabında Cabir, Batlamyüs’ü tenkid ederek, onun bazı ilmi hatalarını ve buluşlarındaki noksanlıkları meydana çıkarmıştır. Bu eserde, küre ve düzlem trigonometriden de bahsetmiştir. Eser, Latinceye tercüme edilerek, Petrus Apianus tarafından 1534 senesinde Nürnberg’de bastırılmıştır. Eser, bugün Berlin ve Escurial’de bulunmaktadır. (Alıntıdır.)


Bu derginin yayınlanmasında emeği geçen ve vakit ayırarak okuyan herkese teşekkür ederim. Unutmayınız bilgi paylaştıkça çoğalır. Bizler sizlere aracıyız, sizler de sevdiklerinize aracı olabilirsiniz. Ömer ARSLAN Kişisel Gelişim Sayfa ve Dergi Kurucusu


Kişisel Gelişim Dergisi Ağustos 2013 – Sayı: 23

Dergi Tasarım: Ömer ARSLAN Kapak Tasarım: Özlem ÖZTULUM Dergi Koordinatör: Özlem ÖZTULUM

Yazarlar: Özlem ÖZTULUM Taner ÖZDEŞ Mustafa Çay Ümit ÜNKER Çetin ALKAN Mehmet AKTÜRK Aydın UZKAN Hamide ŞİMŞEK Ömer ARSLAN

İletişim: www.facebook.com/kgelisimim www.kisiselgelisimim.com www.twitter.com/kgelisimim

Elektronik Posta: gelisimim@gmail.com



Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.