HaberPodium, SAYI 50, Eylül 2017

Page 1




ABONE OL,

İsviçre gündemini bizimle takip edin!

DERGiN HER AY ADRESiNE GELSiN! 1 yıllık Abonelik ücreti sadece 75 Sfr.

İsim: Soyisim: Firma: Faaliyet alanı: Dergi teslim Adresi: Posta Kodu/ Şehir: Telefon: E-Mail: Meslek: Doğum tarihi:

İmza

75 Sfr. ödeyerek 1 yıllık abone olmak istiyorum. Gerekli bedeli ödemem için bana makbuz yollayın. BANKA HESAP NUMARAMIZ: KONTO 60-648799-5 IBAN: CH59 0900 0000 6064 8799 5

ArgeMedia-HaberPodium Bollstrasse 15 Postfach 458 8405 Winterthur-CH +41 (0) 52 514 11 00 +41 (0) 76 343 80 74 Dergimize web sitesinden de abone olabilirsiniz. www.haberpodium.com

4

/haber.podium /haberpodium


Elinizde tuttuğunuz bu sayı, HaberPodium dergisinin 50’nci sayısı olma özelliğini taşıyor. Bundan 5 yıl önce başladığımız HaberPodium çalışması bugün çok daha farklı bir yerde duruyor. Bu süre zarfında önemli ilerlemeler kaydederken, hem dergiyi hem de kendimizi geliştirme olanağına eriştik.

Aydın YILDIRIM a.yildirim@haberpodium.com

Genel olarak günümüz koşullarında habercilik-gazetecilik yapmak oldukça sıkıntılı ve zor. Bu durumdan bizim de etkilenmememiz mümkün değil elbet. Buna rağmen, ilk sayıdan bu yana oluşturduğumuz yayın çizgimizden sapma göstermememiz, yayın çizgimize sadık kalmamız; sıkıntılara, zorluklara rağmen çalışmalarımızı bugünlere taşımamız oldukça önemli. Bu süre zarfında okuyucularımızdan gelen olumlu bildirimler ya da eleştiriler bizlere yol gösterici oldu. Özgünlüğümüzü korumamızda ve bağımsız kalmamızda bu etkinin önemi büyük diyebilirim. Çalışmalarımızdaki temel çabamız ise, İsviçre’de yaşayan Türkiye kökenli ve Türkçe konuşan kesimleri her yönü ile bilgilendirmek, gazetecilik ve habercilik kıstaslarını en iyi şekilde sunmak oldu hep. Burada, dergimizde yazıları ile yer alan yazarlarımızın katkıları ifade edilemez elbet.. Kendi alanlarında uzman olan yazarlarımızın aktardıkları temel bilgiler, burada yaşayan insanlarımız için hayati öneme sahip. Tabii ki abonelerimizi ve sponsorlarımızı unutmamak gerek. Bugünlere erişmemizde onların desteği oldukça önemli. *** 50 ’nci sayı ile birlikte, HaberPodium ekibi olarak motivasyonumuz daha da arttı. Bundan sonraki süreçte, çalışmalarımıza yenilikler katarak devam edeceğiz. Kısa bir süre sonra, güncel haberleri aktardığımız haber portalımız yeni bir

Künye / Impressium HaberPodium ist eine Monatliche Zeitschrift, das Schweizerische Nachrichten auf Türkisch anbietet und für die türkischsprachige Bevölkerung der Schweiz zur Verfügung stellt. Zielsetzung ist die Förderung und die soziale Integration der türkischsprachigen Bevölkerung in ihre Umgebung und ein besseres gegenseitiges Verständnis. ArgeMedia HaberPodium Bollstrasse 15 Postfach 458 8405 Winterthur-CH Tel +41 (0) 52 514 11 00 Tel +41 (0) 76 343 80 74 E-Mail info@haberpodium.com Web www.haberpodium.com Inserate marketing@haberpodium.com Bankverbindung KONTO 60-648799-5 IBAN CH59 0900 0000 6064 8799 5

Sahibi / Herausgeber ArgeMedia Genel Yayın Yönetmeni / Chefredaktor Aydın Yıldırım Haber Müdürü / Nachrichtenchefin Derya Özgül Redaksiyon / Redaktion Reyhan Alhas Yazarlar / Autoren Ayhan Demirden Berna Çoban B. Nazan Walpoth Bülent Kaya Cavit Akbuğa Derya Özgül Edibe Gölgeli Fikret Zengin Gamze Hacipasaoglu Gülter Locher Haşim Sancar Mehmet Meral Meral Acar Özde Süslü Savaş Şengül Şener Arslan Yasemin Schreiber Pekin

çehreye kavuşacak. Günümüzün teknolojik ve bilişsel özelliklerini de göz önünde bulundurarak oluşturacağımız bu yenilik ile hedefimiz, okuyucularımızı daha iyi bir şekilde bilgilendirmek. Bir süre önce “HaberPodium Gazetecilik Kursları“ başlattık. Kurslara gösterilen ilgi bizleri mutlu etti. Bu kurslarla amacımız, var olan bilgi ve deneyimlerimizi paylaşmak ve ilkesel - etiksel donanıma sahip amatör gazeteciler yetiştirmek. Gazeteciliğin zor bir dönemden geçtiği bu günlerde, daha fazla nitelikli gazeteciye ihtiyaç var. İlerleyen dönemde çalışmalarımızı akademik boyutu ile de çeşitlendireceğiz. Buna dair ayrıntıları ilerleyen günlerde okuyucularımızla paylaşacağız. Hatırlatma; 24 Eylül’de Emeklilik Reformu’na dair oylama yapılacak. AHV Ek Ödeneklerini Katma Değer Vergisini Yükselterek Karşılama Kararnamesi / 2020 Yılı Emeklilik Yasa Reformu olarak sunulan önerilerde anayasal ve yasal değişiklikler talep ediliyor. Her iki başlık da emeklilik ile ilgili ve birbirine bağlılık arz ederken, sunulan önerilerle emeklilik maaşlarına hafifleme tedbirleri getirilip, ek gelirlerle emeklilik maaşlarının güvence altına alınması isteniyor. Reform, hem kadınların hem de erkeklerin emeklilik yaşını 65 olarak belirlerken, aynı zamanda 62- 70 yaşları arasında esnek bir emeklilik olanağı da sunuyor. Söz konusu reform düşük gelirli ya da az çalışan kişilerin emekliliklerini olumlu yönde etkilerken emeklilik maaşı 70 frank artacak. Oy kullanma hakkı olan okurlarımızın oylarını kullanmalarında fayda var.

Fransız kantonları sorumlusu / Leiter französischen Kantone Savas Kulug Hukuk Danışmanı / Rechtsberaterin Derya Özgül LL.M Grafik Tasarım/Baskı / Grafische Design/ Druck ArgeMedia Türkiye Sorumlusu Kurtuluş Karaşın Online / Internet Sadık Bagadur Yayın Periyodu / Periode Yılda 12 Adet, her ayın 15'i 12 Mal Jährlich, jeder 15. des Monats Die Verwendung von Texten, Fotos und Inhalten von haberpodium.com ist nur mit Quellenangabe (www.haberpodium. com) gestattet. Jede Verwendung oder Reproduktion ohne Genehmigung von haberpodium.com ist untersagt und verletzt die Autorenrechte. Die Redaktion behält sich das Recht vor, erhaltene Artikel, Fotos oder andere Arten von Dokumenten nicht zu publizieren.

Yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlara aittir ve reklamların içeriğinden reklam verenler sorumludur. Doğacak hukuki sorumluluk hiçbir şekilde dergimizi ve sitemizi bağlamaz. Dergi ve sitemizde yer alan yazı, resim, ilan ve reklamlar ismimiz belirtilmek suretiyle ya da izin alınarak kullanılabilir. HaberPodium basın yayın ilkelerine uymayı taahhüt eder. Redaksiyon kapanış: Her ayın 3`ü. Dergimizde yayınlanmasını istediğiniz haber, duyuru ve reklamlarınızı her ayın 3`üne kadar göndermeniz gerekmektedir. Verdikleri ilanlarla sponsor desteği sunan firmalarımıza teşekkür ediyoruz. www.haberpodium.com facebook/haber.podium twitter/haberpodium instagram/haberpodium


8

17

9

18

20

28

10

11

ze r

22

ine

-1

12

İsv içr eÜ

Yeni İstihbarat Yasası 1 Eylül'den Bu Yana Yürürlükte

30

15 32 24

Pasaport Kontrollerinde Yüz Tanıma Uygulaması İsviçre'de Sosyal Yardım Giderlerinde Patlama

15 16


34

36

42

44

50

38

54 52 Gezi Rehberi: Kandersteg (Doğa ve Parklar Bölgesi)

56 56

48

53 Yemek Tarifleri

40

Keloğlan ve Kokulu Çiçek Masalı Ayın Kitapları

58 60 61 62

Bulmaca


31

Sonbahar döneminde gündeme gelecek olan bazı konular Federal Meclis ile Senato Meclisi’nin sonbahar dönemi programları 11 Eylül’den bu yana başladı. Farklı konularda tartışmaların yürütülüp kararlar alınacağı bu dönemde gündeme gelecek olan önemli konulardan bazıları şöyle; Federal Meclis

Senato Meclisi

• Geçici oturum hakkı değişikliği

• Federal mahkeme yasası revizyonu

• Gümrüklerde trafik gözetleme yetkisi artışı

• İzleme ve dinleme ödeneklerinin kaldırılması

• Hakimlerin maaş düzenlemesi

• Giriş kontenjanlarının tekrar kaldırılması

• Dini kuruluşların gözetleme ve denetlenme kuralları

• Vergi sisteminin kolaylaştırılması

• Yurtdışı alışverişlerinde vergi indiriminin kaldırılması

• Bireysel alanın korunması

• Yatırım vergisi cezası • Uluslararası eğitim kolaylığı • Posta yasası değişikliği • İzleme ve dinleme ödenekleri vergisi

8

Ekim 2017 t göre vini b arihinde ı r a o ri Bak kacak anı D lan FDP’li idier Dışiş göre B levini ü stlen urkhalter isim, ’ e ı n cek o 20 Ey lan y lü büny eni esind l’de Fede ral M e yap belir eclis ılacak lenec ek. olan seçim Baka le nlık k o l Cassi tuğu s, I içi Maud sabella M n Ignazio oret et ad v ay ol larlar dukla e Pierre ke rını a Ignaz n, Tessin çık Kant io onu’n öne ç Cassis fa dan v ıkıyo ori ad r. ay ol a rak Yeni isime dair s yapıl eçim acak , Mec ola takip lis’te edile n canlı ya n yınla bilec ek. da

Federal Meclis ile Senato Meclisi gündemine gelecek olana bu başlıklara dair tartışmaları ve gelişmeleri, önümüzdeki dönemde takip edip işlemeye devam edeceğiz.


T! A K DİK Önlemler

F

ederal Sağlık Bakanlığı’nın verilerine göre, 2017 yılının ilk dört ayındaki kızamık vakası, bütün 2016 yılı boyunca görülen vakaların sayısını geçmiş durumda. 2017 yılının ilk dört ayındaki toplam kızamık vakası 76 olarak açıklandı. 2016 yılı boyunca görülen kızamık vakalarının oranı 71 iken, bu sayı 2015 yılında 42 idi.

yaşanan ölüm vakasında, kişinin kan kanserinden ve onunla bağlantılı tedaviden dolayı ortaya çıkan bağışıklık sisteminin güçsüz olması göz önüde bulunduruluyor.

İsviçre’de 2009 yılından bu yana ilk kez kızamık’tan dolayı birisi hayatını kaybetti. Bu yılın Şubat ayında

Yetkliler, bu bölgeler dışında diğer birçok kantonda da kızamık belirtilerine rastladıklarını duyurdular.

Yetişkinlerde de görülüyor

Nedenler

Araştırmalarda görülen en ilginç detay ise, normalde çocuklarda görülen kızamık hastalığının bu kez yetişkinler arasında da görülüyor olması. Bu yetişkinlerden birisi de St. Gallen’de çocuklara ders veren bir eğitmen. St. Gallen’deki anne-babalar durumdan tedirgin olurlarken, bölgede şu an itibarı ile 9 kişi 21 gündür karantina altında tutuluyor.

Kızamık vakalarının artışına dair bir açıklama yapan Federal Sağlık Bakanlığı Bulaşıcı Hastalıklar Bölümü Başkanı Daniel Koch, bu durum için iki neden veriyor. Bu nedenlerden ilki Avrupa bölgesinde Kızamık vakalarının artması. Buna göre sadece İtalya’da 4 bin kişi Kızamık hastalığına yakalandı ve hastalık bu kişiler üzerinden İsviçre’ye ulaştı. Bir diğer neden ise, hastalığın her salgında birden fazla kişiye bulaşmış olması.

Wallis’deki çocuklardan birinin, bu hastalığı kızamık aşısı olmayan bir bakıcıdan kaptığı iddia ediliyor.

9

Kısa bir süre önce İsviçre’de 8 kişide daha kızamık hastalığı görüldü. Sağlık Bakanlığı yetkililerinin açıklamalarına göre, hastalardan altısı Wallis, ikisi Neuchatel ve biri ise St. Gallen Kantonu’nda bulunuyor.

İsviçre’de 2 yaş altındak i çocukların yüzd e 94’ü en az ından bir defa kıza mık aşısı olu rlar. Sağlık Bakan lığı’nın hed efi bu oranı en az yüzde 95’e çıkarmak. Aşı ile , hastalık vi rüsünün salgına yol açmasının ö nüne geçilmek is teniyor. Bö ylelikle herhangi bir nedenden d olayı aşı yaptırm ayan ya da yaptırmak istem eyenlere bu hastalığın geçme sinin önlen eceği umuluyor. Appenzell In nerrhoden, Obwalden ve Zug kanto nlarında yaşayan bireyler yaşa m tarzlarından do layı bu aşıla ra ka rşı çıkıyorlar. B u bölgeler ü ze ri n de duran bakan lık, buralard aki aşılama ora nının artmas ının olumlu bir ad ım olacağın ı ifade ediyor. Araştırmalar a göre, bir ke z kızamık aşıs ı olan bireyl er hastalığa karşı yüzde 95 ko ruma altında iken , iki kez kıza m ık aşısı olanlard a bu korunm a oranı yüzde 98’e çıkıyor.

9


[•] Yeni bir güzergâhta ilk kez gidecek olan çocuğunuzla birkaç defa birlikte gidin ve denemeler yapın. Tehlikeli bulduğunuz noktalarda, ona nelere dikkat etmesi gerektiğini anlatın. Özellikle de karmaşık olan yerlerde, çocuğunuza nereye dikkat etmesi gerektiğini gösterin. Dilerseniz kullanılacak olan güzergâhı evde kağıt üzerinde resimleyip çocuğunuza tekrar anlatabilirsiniz. [•] Çocuğunuz okul yolu boyunca hiçbir şekilde dikkatini dağıtmamalı. Örneğin eline telefon vermeyin ya da kulağına müzik aleti takmayın. Çocuklar birçok kez kendi kapasitelerinin üzerinde bir performans gösterebileceklerini düşünürler ve trafikte yanlış tahminler yapabilirler.

10

[•] Çocuğunuzun yolu ve trafiği iyi görebileceğinden emin olun. Göz kontrollerini yaptırın. [•] İletişim önemli. Çocuğunuza bisiklet sürerken, el ve kollarıyla yön göstermelerini öğretin. Ayrıca yaya yollarında önce durup, arabaların tamamen durduktan sonra yollarına devam edebileceklerini öğretin. Işıklarda, hangi durumda karşıya geçmeleri gerektiği hayatı önem taşıyor. [•] Bisikletle gidecek olanlar için... Bisikletin güvenirliğini kontrol ettirin. Frenleri çalışıyor mu, yeterli ışık var mı vs. Ayrıca karanlıkta ışık verebilen trafik yeleği takmanızda fayda var.

İsviçre g enelinde okullar açıldı. İs viçreli eğ it menler, kend ilerine g üvenme leri ve b ağımsızla şmaları için, çoc ukların o kul yolunu ann e-babas ız gidip gelmele rini istiy o rl a r. Bu durum h er ne ka dar anne babalar için zor o lsa da, belli bir süre son ra çocuk, diğer ço cukların y a ln gelip git ız tiklerini görünce kend i bağıms ızlığını ilan ediy or ve tek başına evden o kula, oku ldan eve gidip ge lmek ist iyor. Çocukla rını tek b aşına okula gö nderen a nne-babalara, t rafik dair e lerinin bazı tav siyeleri ş öyle;

HaberPodium olarak, okula yeni başlayan çocuklara güvenli ve başarılı bir eğitim yılı geçirmelerini diliyoruz.


İsviçre’de 25 Eylül 2016 tarihinde oylanan ve yüzde 65,5 Evet oranı ile kabul edilen Federal İstihbarat Dairesi Yasası 1 Eylül’de yürürlüğe girdi. Yasanın kabulü ile birlikte, Federal İstihbarat Dairesi NBD’nin, tehditlerin tespiti ve güvenliğin sağlaması için günümüzün modern araçlarını daha etkin bir şekilde kullanıp, aynı zamanda istihbarat denetimini güçlendirebileceği ifade ediliyor. Yeni düzenlemeye göre, Federal İstihbarat Servisi, şüphelendiği kişileri Savunma Bakanlığı, Federal Hükümet ve mahkemenin onayıyla, elektronik olarak izleyebilecek. 1 Eylül’de yürürlüğe giren yeni düzenleme ile birlikte, istihbarat kurumlarına izleme faaliyetleri için

geniş yetkiler tanınırken, istihbarat kurumlarının telefon dinlemesine, e-postaları izlemesine, mekanlara ya da evlere gizli kamera ve ses kayıt cihazı yerleştirmesine, özel alanların aranmasına, bilgisayar sistemlerinin heklenmesine izin verildi. Yasaya karşı olanlar, bu düzenlemeler ile bireysel özgürlüklerin zarar göreceğini, başka ülkelerin istihbarat örgütleriyle işbirliği yapılmasını gerektireceği için İsviçre'nin tarafsızlığının riske gireceğini dillendiriyorlar. Federal Hükümet ise istihbarat kurumu NBD’ye verilecek yetkilerin yüksek riskli kişileri izlemek için ayda bir kez kullanılacağını söylüyor. Hükümete göre hali hazırdaki İsviçre yasaları, istihbarat kuruluşları iç tehditleri izlerken, istihbarat kuruluşlarının kamuya açık bilgilerden, yabancı istihbarattan başka kaynaklardan ve yöntemlerden yararlanılmasını engelliyor.


Derya Özgül LL.M Hukukçu d.ozgul@haberpodium.com

i, es m eş e ca zl d lti Sö ecin in i n a lin ür en da un ir ub s lk n ğ b D tica i ü usu ldu an il ng ur u o an . ha şv ml ul ür rde ba ru uyg ürd le un m oğ nı pa so air ed s ne y kı ru ne , d o a a v ö pr n d a’y eci k A ı içi iler p t r So ru ül nca rla tec Av ir m . A ını ül ir b du i s u m b ru a ol irliğ n b leri şvu rın B re ik ba kla r. gi ed e ha ille a ist ked a eğ nd , ül apm p d ma ları lıp y hi za uk n ıt a sa ynı nd de an de a A lu lke z y er d bu ir ü su kel rda r. b um ül la zla ol rkı uru ma fa şv na ba ulu b

Dublin Sözleşmesi’ne göre, iltica eden kişinin başvurusundan sadece bir ülke sorumludur. İltica başvurusunda hangi ülkenin sorumlu olduğu Dublin Sözleşmesi (AP ve AB Konseyi’nin 26 Haziran 2013 tarihli 604/213 no’lu Yönetmenliği -III) kriterleri ile değerlendirilir. Bu üçüncü versiyon 1 Ocak 2014 tarihinden bu yana yürürlükte.

B

elçika, Danimarka, Almanya, Fransa, Yunanistan, İrlanda, İtalya, Lüksemburg, Hollanda, Portekiz, İspanya ve Birleşik Krallık, 15 Haziran 1990 tarihinde Dublin konusunda anlaşma imzaladılar. Anlaşma 1 Eylül 1997 tarihinde yürürlüğe konuldu. Avusturya ve İsveç de Dublin’e aynı yıl dahil olurken, Finlandiya 1998 yılında, Norveç ve İzlanda ise 1 Nisan 2001 tarihinde dahil oldular. 1 Eylül 2003 yılında Dublin’in ikinci versiyonu yürürlüğe girdi ve böylelikle, Danimarka dışındaki bütün AB ülkeleri bu anlaşmaya dahil edilip EURODAC sistemi

12

uygulanmaya başlandı. EURODAC (parmak izi merkezi) ile, Dublin sistemi, AB prosedürleri ve sorumlulukları açığa çıkarıldı. 1. Ocak 2007’de Bulgaristan ve Romanya, 1 Aralık 2008’de Lichtenstein ve İsviçre, 01 Temmuz 2013’te Hırvatistan Dublin’e dahil oldular. 1 Mayıs 2014’e gelindiğinde ise; Kıbrıs, Estonya, Macaristan, Letonya, Litvanya, Malta, Polonya, Slovenya, Slovakya ve Çekya AB’ye üye olurken, bu ülkeler otomatik olarak Dublin sistemine dahil edildiler. Kısacası, bütün AB ülkeleri ile birlikte; İrlanda, Birleşik Krallık, Danimarka, İzlanda, Norveç,

İsviçre ve Lichtenstein da bu sözleşmeyi uyguluyor. Dublin sözleşmesine göre, bir mülteci ilk olarak hangi ülkede kayıtlara geçtiyse (ilk başvuru, yasal giriş veya giriş izni), kişinin iltica başvurusunu o ülke ele almak zorundadır. Ancak istisnai durumlar da olabiliyor. Bu anlamda her zaman bir uzmanın görüşlerine başvurmak önemlidir. Herhangi bir istisnai durum bulunduğunda, itiraz süreci hemen başlatılmalıdır. İtiraz süreci sonrasında ilk ülkeye 6 ay (bazı durumlarda 12 yada 18 ay) içinde iade gerçekleşmeli.


İsviçre ve Dublin İsviçre Dublin Sözleşmesi’ni en sıkı uygulayan ülkelerden biri. Geri alma konusunda düşük, geri yollama konusunda ise yüksek rakamlar sergilemektedir. Araştırmalara göre İsviçre, Dublin’den yararlanan ülkeler arasında en üst sıralarda yer alıyor. Örneğin Almanya geçen yıl Dublin gereği 3.968 kişiyi başka bir ülkeye yollarken, Almanya’dan 10 kat daha küçük olan İsviçre 3.750 kişi yolladı. Geri alma konusuna gelince... Almanya 12.000 kişiyi geri alıp iltica başvurusunun yeniden değerlendirilmesini üstlenirken, İsviçre sadece 469 kişiyi geri almak zorunda kaldı. Uluslararası Af Örgütü Amnesty’ye göre, İsviçre Dublin Sistemi’ni fazlasıyla sık kullanıyor ve Dublin vakası olmayan kişilere bile Dublin varmış gibi davranılıyor. Örneğin, kimi zaman Dublin’den dolayı ilk ülkesine gitmesi gereken, ancak o ülkedeki koşullar buna elverişli olmadığından dolayı İsviçre’den gönderilemeyen kişinin başvurusunun ele alınması gerekirken, İsviçre o kişiyi, “Belki ilk ülkedeki

13

tısı olan mültecilerin itiraz hakkını kullandırmazken, kişilere yönelik keyfi uygulamalarda da bulunuyor. Buna bir örnek; koşullar biraz düzelir de, geri yollarız“ mantığıyla bekletiyor. Her ne kadar İsviçre insancıl nedenlerden dolayı Dublin’i uygulamak zorunda olmasa bile, bu imkanı neredeyse hiçbir zaman kullanmıyor. Diğer ülkeler ise, özellikle de çocuklu aileler ya da yardıma muhtaç insanlar söz konusu olduğunda, insancıl davranış haklarını kullanıyorlar. Federal Göçmenlik Dairesi (SEM) bu suçlamaları reddedip, bütün başvuruları tek tek değerlendirdiklerini iddia etse de, işleyişin içinde olmak ile birlikte, gündelik yaşamda prosedürlerin nasıl yol aldığını görüyor ve hissediyoruz. Diğer yandan, CVP ve SVP gibi sağ partiler bu durumdan son derece hoşnut oldukları için, İsviçre’nin uygulamayı doğru kullandığı, aksi taktirde itiraz hakkının bulunduğu türünden söylemler kullanılıyor. Ancak, yasaları kendi lehine kullanan İsviçre, maddi sıkın-

Dublin’den dolayı kişinin başka bir ülkeye gitmesi gerektiğini kararlaştıran Göçmenler Dairesi veya beş günlük itiraz süreci sonrasında konuyu yeniden ele alan İdari Mahkeme, karar kişiye ulaştığında, kişinin birkaç gün içinde ülkeyi terk etmesi gerektiğini bildiriyorlar. Kişi gönüllü gitmek istemediği zaman, kelepçe takmak veya tutuklamak gibi aşırı uygulamalar da kullanılabiliyor. Bazı durumlarda, kişiler gönüllü gitmek istediklerini belirttikleri halde yine de bu tür uygulamalara maruz kalıyorlar. Yasada var olan boşluktan dolayı bu duruma itiraz etmek neredeyse imkansız. Bununla birlikte bu kişilere hukuksuz bir şekilde, genel olarak 3 yıl İsviçre’ye ve böylelikle Schengen bölgesine giriş yasağı da konuluyor. Federal İşkenceyi Önleme Komitesi’nin (NKVF) raporuna göre, Mayıs 2016Mart 2017 arasında 40 kez gerçekleştirilen özel taşıma (zorunlu) işlemlerinde 317

kişinin uçuşu gerçekleştirildi. Bu kişilerin yüzde 82’sine kelepçe takıldı. NKVF sözcüsü Leo Näf, böylesi uygulamaların kimi zaman gerektiğini belirtirken, kelepçenin sistematik olarak kullanımının büyük bir sorun teşkil ettiğini vurguluyor ve bu durumu insanların özgürlüklerine ağır bir müdahale olarak adlandırıyor. Kantonal Adalet ve Polis Direktörlüğü (KKJPD) de NKVF gibi düşünüyor. Direktörlük daha önce Federal Hükümet ile birlikte bir önerge üzerinde çalıştı. 2016 yılından bu yana geçerli olan bu önergede kelepçenin sadece herhangi bir tehlike durumunda kullanılması gerektiği yer alıyor. Ancak pratikte bu önerge hiç de göz önünde bulundurulmuyor. Diğer ülkelerde ki prosedürleri de gözlemleyen insan hakları kurumları, özellikle İsviçre’deki kelepçe uygulamasının yüksek oranda olduğunu, diğer ülkelere göre aşırı şekilde kullanıldığını belirtiyorlar. Kurumlar, başka ülkelerde, geri yollanacak olan kişilere durumları açıklandığında, o insanlarla ilgili hiçbir sorun yaşanmadığını da vurguluyorlar.

13


KONSER 25.-

Erkan Oğur

0.-

Kapıda: 3

İsmail Hakkı Demircioğlu

1 Ekim / Pazar Saat: 14.00

14 Ekim / Cumartesi Saat: 19.00

Universität Fribourg, Avenue do l’Europe 20 1700 Fribourg

Hotel & Restaurants Landgasthof Baselstrasse 38, 4125 Riehen/BS

15 Ekim / Pazar Saat: 14.00 Restaurant Salmen, Uitikonerstrasse 17 8952 Schlieren/ZH

Rezervasyon: konserler@gmx.ch [Basel] 14 - 078 965 56 95 / [Fribourg] - 078 914 15 10 / [Zürich] - 078 441 33 75


Resul Çelik

Fotoğraf sanatçısı Resul Çelik Zürich’te, 'Gizem Dolu Anadolu, 81 il 81 Fotoğraf“ isimli bir fotoğraf sergisi açtı. 24-28 Ağustos tarihleri arasında yapılan sergide 81 ayrı fotoğrafa yer verildi.

S

ergilenen 81 fotoğrafla, Anadolu’nun 81 ilinin birbirinden farklı özellikleri, saklı güzellikleri, doğal ve kültürel zenginlikleri gözler önüne serildi.

Resul Çelik'in objektifinden yansıyanların sunulduğu sergi için özel bir açılış resepsiyonu da verildi. 24 Ağustos’ta 18.00-21.00 saatleri arasında Zürich’te bulunan Volkshaus’da verilen açılış resepsiyonuna yoğun bir ilgi vardı. Resepsiyonda davetlilere Türk sanat müziğinden örnekler sunulurken, Anadolu mutfağından ikramlar da yapıldı.

Z

ürich Havaalanı, Eylül ayı sonunda, pasaport kontrolleri sırasında otomatik yüz cihazları uygulaması başlatacak. Yeni güvenlik aletleri Zürich Kanton polisi tarafından işletilecek. Uygulamanın nedeni olarak da, “Yolcuların artışından dolayı ortaya çıkan kapasite genişlemesi“ gösteriliyor. İlk olarak deneme amaçlı kullanılacak olan bu uygulama sürecinde 8 adet yüz tanıma düzeneği kurulacak. Buna göre, yapılacak olan otomatik pasaport kontrolü ile, pasaport veya seyahat belgesindeki biyometrik fotoğraf, kişinin fiziksel özellikleri ile karşılaştırılacak. Düzenek, şimdilik sadece 18 yaş üstü İsviçre vatandaşları ile AB/EFTA ülkesi vatandaşları için kullanılacak. Bu deneme kontrollerine dahil olmak şu aşamada gönüllü olmakla birlikte, deneme süresi birkaç ay olarak belirlendi. Konu ile ilgili açıklama yapan Havaalanı yetkilileri, böyle bir uygulamanın Amsterdam- Schiphol havaalanında var olduğunu bildirdiler.

Sergi ile ilgili görüştüğümüz fotoğraf sanatçısı Resul Çelik, çalışmalarını şöyle anlattı: “Gizem Dolu Anadolu, 81 il 81 Fotoğraf“adlı bu proje üzerinde 11 yıl çalıştım ve sonunda tamamlayabildim. Fotoğraflarım Türkiye’nin önemli merkezlerinde sergilenme olanağı buldu. Bu sergi İsviçre’de ve yurtdışında bir ilk olma özelliği taşıyor. Bundan sonraki süreçte hedefimde dünya turu var. Dünya turundan çekeceğim fotoğraflardan yeni sergiler açmak istiyorum. İnsanların yaşantılarını, muhabbetlerini çekmek müthiş bir duygu. Yarın birgün bunların hiç biri kalmayabilir. Fotoğraflarla tarihe ışık tutuyoruz.“ Türkiye’ye yönelik turistik talebin çeşitlendirilerek artırılması ve Türkiye’nin kültür ve sanatıyla ön plana çıkarılması amacıyla yapılan bu fotoğraf sergisi Zürich Kültür ve Tanıtma Ataşeliği tarafından organize edildi. “Gizem Dolu Anadolu' 81 il 81 Fotoğraf“ isimli fotoğraf sergisi 05-17 Eylül tarihleri arasında Cenevre’de de yapıldı.

15

BİZE YAZIN! İsviçre gündemine dair önemli gördüğünüz gelişmeleri ve çevrenizde olup bitenleri geniş okuyucu kitlesine aktarmak, insanları haberdar etmek istemez misiniz? O halde bize yazın, haberlerinizi sizin imzanızla yayınlayalım. info@haberpodium.com facebook/haber.podium

15


İ

sviçre’de şu anda halkın % 3,2’si sosyal yardım alıyor. Sosyal yardım alanların oranı son 10 yılda stabil kalırken, sosyal yardım giderleri 1,7 milyar franktan 2,6 milyar franka yükseldi. Giderlerdeki bu artış oranı % 53’e tekabül ediyor. Federal Meclis’te, SP’nin sosyal yardımlarla ilgili bir soru önergesiyle gündeme gelen konuya, Federal Hükümet’in hazırladığı bir rapor ile yanıt verildi. Raporda yer alan bilgilere göre, sosyal yardım alanların oranında çok fazla bir değişiklik olmazken, alınan meblağlardakiartışlar dikkat çekiyor. Buna göre, 2005 yılında yıllık olarak kişi başına 7.389 franklık bir bütçe yapılırken, 2015 yılında bu bütçe oranı 9.854 franka yükseliyor.

Artışın nedenleri İsviçre Sosyal Yardım Konferansı (Skos), bu artışın temel nedeninin kira ve sağlık

16

sigortalarındaki artışlar olduğunu belirtiyor. Halkın bir büyük bölümünün kira artışlarını karşılayamaz duruma geldiğini ifade eden Skos yetkilileri, insanların bu nedenle sosyal yardıma ihtiyaç duyduklarını dillendiriyorlar. Skos’un bu duruma çözüm önerisi ise; daha çok belediye evlerine yatırım yapılması yönünde. Sağlık sigortaları primlerindeki sürekli artışlar da insanları zor durumda bırakıyor. Kişilere maddi destek olarak sunulan kantonal sigorta prim indirimleri bu durumu ortadan kaldırmaya yetmiyor. Bunun nedeni ise, sigorta ödemelerinin

büyük bir kısmının yine kişinin kendisi tarafından üstleniliyor olması. Ayrıca sağlık sigorta primlerinin artışı, kantonal prim indirimi artışına tekabül etmezken, kantonlar sürekli olarak sigorta primleri indirimini kesme çabasındalar. İsviçre’de son dönemlerde tek kişilik hanelerin artışı ve eğitimin düşük olması gibi faktörler sosyal yardıma başvuru nedenleri arasında sırlanıyor.

Öneriler - Önlemler Özellikle AB vatandaşı olmayan göçmenlerin sosyal yardım alma oranları oldukça yüksek. Bu kesim İsviçrelilere göre yüzde 33 oranında daha fazla sosyal yardım alıyor. Skos bu nedenle, AB ülkeleri dışından gelen göçmenlerin eğitimine yatırım yapılmasını önemsiyor ve mesleki eğitimi güçlendiren programlar talep ediyor. Bu programın,

özellikle de İsviçre’ye iltica eden mültecilerde temel hale gelmesi gerekiyor. Sosyal yardım giderlerinin ilerleyen zamanlarda daha fazla artış göstereceği ifade edilirken, birçok kanton bu artışları önlemek için harekete geçmiş durumda. Örneğin Bern Kantonu temel ihtiyaçlara ayırdığı yardım bütçesini yüzde 10 oranında kesmek niyetinde. Zürich Kantonu ise geçici oturuma sahip olanların bütçelerini tamamen kesip, sadece günlük bütçeler yapmak istiyor. Söz konusu günlük bütçe kira ve temel yaşam giderleri için toplam 1080 frank düşünülüyor. Bu düzenleme için 24 Eylül’de kantonal düzeyde bir halk oylaması yapılacak. Skos’un açıklamalarına göre, günümüzde gençlere yüzde 20 oranında daha az bütçe yapılırken, 6 kişiden fazla olan hanelerin bütçeleri de küçültüldü. Konu ile ilgili açıklama yapan Federal Hükümet, topu kanton ve belediyelere atıp bu konudaki sorumlulukların kanton ve belediyelere ait olduğunu söylüyor.


S

osyal yardım alanlara dair kontroller sıkılaşarak artıyor. Bu kontrol uygulamalarında, yasal olmayan dedektiflik sistemi de devreye konulurken, ya haksız yere yardım alanların bütçeleri kesilip sosyalden alınan paralar geri talep ediliyor ya da bu kişilere büyük cezalar veriliyor.

Hazırlayan: Derya Özgül

Geçtiğimiz günlerde, dedektiflik sistemi aracılığı ile, sosyal yardım alan birçok kişinin Türkiye’deki mal varlıkları ortaya çıkarıldı. Her ne kadar henüz “Otomatik bilgi alışverişi” konusu ile ilgili devletler arası bir anlaşma yürürlükte olmasa da, sosyal yardım daireleri özel detektifler tutup, bir şekilde kişilerin ülkelerindeki mal varlıklarına dair bilgilere erişebiliyorlar. T.C. Hükümeti yetkilileri geçtiğimiz günlerde bir açıklama

yaparak “Geçen yıllarda alınan emlak veya varlık hakkında diğer ülkelere bilgi vermeyeceğiz” açıklamalarında bulunmuşlardı. Buna rağmen sosyal kurumların kişilerin özel bilgilerine nasıl eriştikleri soru işaretleriyle dolu. Takibin T.C. kimlik numaraları üzerinden yapıldığına dair şüpheler var. Bu anlamda kimlik numaralarının gizli tutulması ve paylaşılmaması önemli. Bu konuya gelecek ay dergimizde daha detaylı yer vereceğiz.

İsmail Güner'in "Savrulan Çıngı" adlı anı- öykü kitabı Cinius Yayınları'ndan çıktı. Daha önce Bir Mültecinin Anıları, Dağın Öteki Yüzünde- IŞKIN isimli eserlere imza atan İsmail Güner, 173 sayfalık bu eserinde yaşamdan kesitler alarak, yaşam-

17 17

daki acı ve tatlı olayları öyküleştirip okuyucusuna sunuyor. İsviçre’nin Chur şehrinde yaşayan İsmail Güner, birçok dergi ve gazetede makaleler yazdı.

facebook/haber.podium


Ropörtaj

Müzikte eskiye bir özlem var. Çünkü günümüz müziği artık o ruhu taşımıyor.

Çocukluğu müzikle iç içe geçen Azad Karahan ile müzikal yaşamı üzerine konuştuk. Sanatçı ilk olarak müzikle tanışmasını şöyle anlatıyor;

A

zad Karahan Basel’de yaşayan bir müzik sanatçısı. Daha çok Rock ve Soft-Pop tarzlarında müzikler yapan Azad, bir süre önce “Bibihîze“ (Duy-Hisset) isimli albümü ile müzik severlerin karşısına çıktı. Albümde yer alan bestelerin çoğunluğu kendisine ait olan sanatçı, bu çalışmasında on esere yer veriyor. Sunduğu yeni tarzla dikkat çeken Azad Karahan, yaptığı müziklerde batı enstrümanları ile otantik enstrümanları buluşturuyor. Enstrümanlardaki farklılıklarla müziğine renk katan sanatçı, bu şekilde gelenekselle olan bağını sürdürüyor.

18

“Müziğin etkisi, aslında insan gözlerini dünyaya açarken annelerimizin ninnileriyle başlar. Ailemin, özellikle de ağabeyimin müzikle olan sıkı bağı müziğe olan ilgimi güçlendirdi. O zamanlar çocuktum daha. 6-7 yaşlarındayken akraba düğünlerinde şarkılar söylerdim. Daha sonra amatör müzik çalışmalarım oldu. Eksikliklerimi tamamlamak için müzik ve gitar üzerinde özel dersler aldım. Daha sonra bu alt yapının üzerine müzikal çalışmalarımı devam ettirdim. Bu çalışmalarım hala da devam etmekte...“


Müzik konusunda kimlerden etkilendiniz?

İsviçre’de müzik yapma koşullarınız nasıl?

Ailemizde profesyonel olarak müzisyenlik yapanlar vardı. Müziğin yanı sıra onların edebi çalışmalarından da etkilendim tabi. Ayrıca, 90’lı yılların başında, İstanbul’da bulunan Mezopotamya Kültür Merkezi'ne (MKM) bağlı Kürtçe müzik

Yaklaşık 5 yıldır Basel’de yaşıyorum. Düşünün; doğup büyüdüğünüz coğrafyayı terk etmek zorunda kalıyorsunuz ve bir an kendinizi yepyeni, farklı bir dil ve kültürün içinde buluyorsunuz. Zor ve sancılı bir dönemdi benim için. Her insa-

Buna rağmen bir Albüm çalışmasına imza attınız. Albümünüzden bahsedebilir misiniz biraz? Uzun yıllar, ilk etapta CD yapma amacı taşımayan birçok beste çalışmam oldu. Bu çalışmalar tamamiyle ülke koşullarında yapıldı. İsviçre'ye geldikten kısa bir süre sonra müzik ve kültürel yoğunlaşmanın çok daha önemli olduğunu fark ettim. Bunun üzerine müzik ve kültür çalışmalarına daha sıkı sarıldım. Daha sonra albüm yapma fikri gelişince, albüm yapma kararı aldım. Zaten repertuar anlamında bir eksiklik yoktu. Geçmişe dayanan ve doğal oluşan bestelerim vardı. Albümde söz ve müziklerin çoğu bana ait. Bunun dışında Anonim eserler de yer alıyor albümde. Son dönemde Avrupa’da ya da İsviçre’de yapılan müziklere yaklaşımınız nedir? Nasıl değerlendiriyorsunuz?

Canlı bir ruh var Türkiye'de. Bu durum bir müzisyen için çok önemli. Burada o ruhu göremiyorum. nın yaşayabileceği zorlukları ben de yaşadım tabi. Fakat bu durum hiçbir zaman müzikal tempomu düşürmedi. Müzikal üretiminiz burada nasıl?

yapan grupların da çok önemli etkileri vardır üzerimde. Özellikle de Koma Amed'in "Dergûş" isimli albümü müzikal yaşamıma yön vermiş bir çalışmadır. O dönem onları sıkça dinlerdim. Kürtçe'nin yasaklı yıllarıydı o yıllar. O şartlarda Kürtçe albümlere ulaşmak ve dinlemek çok değerliydi. Ruhumda o dönemden kalma maneviyatı yaşıyorum hala. Müziklerinizde daha çok gitar kullanıyorsunuz? İlk başlarda saza ilgim vardı. Daha sonra gitar öğrenme koşulları oluşunca, vakit kaybetmeksizin klasik gitar eğitimi almaya başladım. Gitar dinlediğim tarzlara en yakın enstrüman olduğu için onu tercih ettim.

Türkiye’deki müzik piyasası çok canlı. Gündelik yaşamda müzik yapabileceğiniz ortamlar oldukça fazla. Ülkesinden gelmiş bir müzisyenin Avrupa’da, özellikle de İsviçre'de kendini ifade etme olanağı sıkıntılı. İsviçre’nin, müziği ya da müzisyenliği meslek olarak görüp görmediği konusunda pek emin değilim. Belki de görüyordur, ancak sisteme ekonomik bir getirisi olmadığı için meslek olarak pek ciddiye alınmıyor. Örneğin İsviçre'deki müzisyenlerin çoğu farklı işlerde çalışmak zorunda bırakılıyor. Bu durumda olan bir insan müzikal üretimde ne kadar başarılı olabilir ki? Burada bir kıyaslama yapmam gerekirse; kendi ülkenizdeki en büyük avantajınız, müzik tarzında kendinizi ifade edebileceğiniz seçeneklerin fazlalığıdır. Canlı bir ruh var Türkiye’de. Bu durum bir müzisyen için çok önemli. Burada o ruhu göremiyorum.

Bu soruyu birkaç farklı açıdan değerlendirmek istiyorum. Müzikal üretim ve ruh anlamında olumlu şeylerden söz edemeyiz. Müzik üretiminde ciddi bir ilerleme yok. Aslında tüm dünyada yaşanan bir müzik krizi var. Şu an yapılan çalışmalar ile son 25 yıllık albümlere ve yapılan eserlere baktığınızda, aralarında çok ciddi farklılıklar görürsünüz. Dikkat edilirse, şu an yapılan hemen hemen tüm etkinlik ve konserlerde hep eski şarkılarla karşılaşıyoruz. Neden eskiye bir özlem var? Çünkü günümüz müziği artık o ruhu taşımıyor. Günümüz internet çağında albüm yapmanın bile hiçbir karşılığı yok mesela. Albümler bir müzisyen için daha çok referans niteliğine sahip. Bu durumdan dolayı sadece singel eserler ve klipler yapıp paylaşmak zorunda kalıyoruz. Bu tür şeyler daha revaçta artık. Genel müzik piyasası maalesef bu durumda. Son olarak, “Müzikle ilgili yeni projeleriniz var mı?“ diye soralım. Şu durumda kolektif çalışmalar yürütüyorum. Gitar kursları veriyorum. Öte yandan çocuk korosu çalışmalarımız var. Esinlendikçe de beste yazıyorum. Albümden sonra beste yapma çalışmalarım kesintisiz devam etti. Koşullara paralel olarak, eserlerime klipler yapıp paylaşmaya devam edeceğim.

19


Yasemin Schreiber-Pekin Dr. Med., Kadın Doğum Uzmanı - Psikoterapist y.schreiber@bluewin.ch

A

ǧır sancılar ve kısırlıǧa yol açabilecek kronik bir hastalıktır endometriozis. Rahimin içini döșeyen ve endometrium olarak adlandırılan dokunun rahim dışında bir yerde görülmesidir. Adet sırasında bu dokular da aynı rahim içindeki gibi kanar, kanama sonucu enflamasyon ve yara izleri olușur. Başlıca pelvik karın zarı, yumurtalıklar, makat ve vajina arasında, mesane ve bağırsaklarda görülür. Nadiren de akciğerlerde ve diyaframda görülebilir. Tanımı her zaman kolay olmayabilir, çeșitli yüzleri vardır çünkü. Dünyada toplam yaklașık 180 milyon kadında; üreme çaǧındakilerde, yani 15-49 yașları arasında, 10 kadından 1 inde görünür halbuki. Bazı kadınlar, çok aǧır endometriozis bulgusu olduǧu halde hemen hiç rahatsızlık duymaz, bazıları da hafif bulgulara raǧmen dayanılmaz aǧrı çeker. Tipik belirtileri, adet sancısının yanında adet sürecinde büyük tuvaleti veya idrar yaparken yașanan sancılar, ağrılı ovulasyon, cinsel ilişki esnasında veya sonrasında ağrı, anormal kanamalar, kronik pelvik ağrı ve kısırlıktır.

20


Endometriozis neden olur? Nedeni kesin olarak bilinmese de en çok savunulan tez, geriye doğru adet görme ve zayıf bağışıklık sistemidir. Menstruasyon sırasında endometrium hücreleri geriye doğru, tüplerden geçerek karın içine dökülebilir. Kadınların çoğu geriye doğru adet görme yaşasa da vücutları bu kanlı hücreleri temizleyerek organlara yerleşmesini engeller. Bu varsayım, vücudun bağışıklık sistemi zayıfsa, endometriozis hücreleriyle savaşamadığı tezini temel alır. Ayrıca genetik, epigenetik, yani varolan genin etkin olup olmadıǧı ve çevresel etkenlerin de önemli bir rol oynadıǧı kesindir. Çikolata kisti Endometriozisin en çok görüldüǧü yerlerden biri yumurtalıktır. Overin, yani yumurtalıǧın içinde kanama olur, kan pıhtılașıp katılașır, ameliyat sırasında açıldıǧında görüntüsü erimiș çikolatayı hatırlatır. Bu nedenle böyle adlandırılmıștır. Tibdaki ismi endometriomdur bu tür bulgunun. Endometriozis tanısı nasıl konur? Hastanın șikayetlerinin dinlenmesi, jinekolojik muayene ve ultrasonografi endometriozis tanısında ilk adımlardır. Vajinal ültrasonda görüntüsü tipik olduǧundan çikolata kistinin teșhisi çok zaman kolaydır. MR de ek bilgi verebilir, fakat endometriozisin kesin teșhisi ancak laparoskopi yoluyla, ameliyatla yapılır. Tedavisi Son yıllarda endometriozis terapisinde eskisine göre daha tutucu davranılmaktadır. Birkaç yıl öncesine kadar her șüpheli durumda ameliyat önerilirken, artık ilk etapta ilaçla tedavinin denenmesi uygun görülüyor.

Endometriozis tedavisi, doktorlarla hastanın beraber gideceǧi bir yoldur. Endometriozis hastasının arzularına ve ihtiyaçlarına göre uzun vadeli planlanır. Aǧrılar nasıl ve nerededir, șu anda çocuk arzusu var mı, aile planlaması tamamlandı mı, barsak, böbrek, over gibi organlara hasar verebilecek bir durum var mı türünden sorularla hastanın içinde bulunduǧu duruma uygun șekilde güncelleștirilir terapi. Ayrıca uygulanan tedavinin etki ve yan etki oranını göz önünde bulundurmak gereklidir.

çıkarılmasında etkilidir ama başarı oranları hastalığın yaygınlığına ve cerrahın becerisine bağlıdır.

İlaçla tedavi

Tamamlayıcı tıpla tedavi

İlk etapta gestagen türünden hormonlar tercih edilir. Dienogest içerikli ilaçlar etkilidir ve eskiden uygulanan ilaçlara göre az yan etkisi görülür. Adeti kesen hormonlu spiral de kullanılabilir. Tipik yan etkileri olan ara kanamaları, göǧüs aǧrısı ve depresyon malesef çok zaman ilaçların bırakılmasına neden olur, bunlar kısmen hormonlu spiralde de görülür. Alternatif olarak yan etkileri daha az olan doǧum kontrol hapı üç ay aralıksız alınabilir. Eskiden kullanılan diǧer tür gestagenler, menopoza benzer aǧır yan etkileri yaptıǧından terk edilmiștir günümüzde. Tüm tedavilerin amacı, adet kanamasının suni olarak durdurulmasıdır. Bu șekilde karnın içindeki aylık kanamalar da önlenir. Çocuk arzusu varsa ve ilaca raǧmen devam eden șikayetlerde ameliyat tercih edilir.

Adı üstünde, tamamlayıcı ve destekleyici olarak çok deǧerli olabilir akupunktur veya nöral terapi. Aǧrı en ön plandaki sorun olduǧundan bu konuya özellikle dikkat yöneltmek gerektir. Adet sancılarında, erken, daha aǧrılar henüz bașlarken, romatizma ilacı cinsinden aǧrı kesicilerin yeterli dozajda alınması çok önemlidir. Aǧrıları azaltmada nöral terapi de etkilidir. Haftalık aralarla bir kaç defa özel eǧitimli doktor tarafından tatbik edilir. Sosyal yașamı, karı koca ilișkisini, cinselliǧi kapsayan psikoterapi de destek verir hastalıkla yașamada. Beslenmede, taze meyve, sebze, beyaz et, kepekli ürünler, süt maullerinin azaltılması tavsiye edilir.

Cerrahi tedavi Endometriozisde kesin teșhis konması ve gerekirse cerrahi tedavi laparoskopi yoluyla yapılır. Laparoskopi, genel anestezi altında, küçük deliklerle karın içine ince teleskop kamera ve cerrahi aletler sokularak karın içi organlarının görüntülenip cerrahi müdahele yapılmasıdır. Endometriozis odaklarının ve skar (yara izi) dokusunun

Gebelik, hastalığın semptomlarını azaltabilir. Fakat hastalığı tamamen tedavi etmez. Rahimin alınması ile bütün endometriozis odaklarının çıkarılması, semptomları azaltmasına rağmen hastalığın kesin bir tedavisi değildir. Genelde tedavi konsepti ilaç ve cerrahi terapinin birlikte uygulanmasıdır. Ameliyattan sonra da çok zaman uzun süre ilaç tedavisi gerekir.

Kadınların ruh ve beden saǧlıǧını ve sosyal hayatını etkileyen, kendini deǧișik șekilde gösterebilen kronik bir hastalıktır endometriozis. Adet kanamasının, adet sancılarının „kadınlık rezilliktir“ kategorisine giren tabu konulardan olması ve kadınların zaten sürekli bir șeylerden șikayet ettiǧi varsayımı zorlaștırır teșhisi. Toplumun konuyu tanıması, doktorların duyarlı olması, daha anlayıșlı bir yaklașıma yol açıp çekilen acıyı azaltabilir. www.praxis-schreiber.ch

21


İsviçre Milli Takımı’nın eski defans oyuncusu Murat Yakın, İsviçre Süper Ligi takımlarından biri olan Zürich Grasshopper’ın yeni teknik direktörü oldu. Yakın, takımın daha önceki teknik direktörü Carlos Bernegger’in yerine getirildi.

Carlos Bernegger’in kulüp yönetim ile anlaşamaması nedeniyle işine son verildiği bildirildi. 42 yaşında olan Murat Yakın,1992 – 1997 yılları arasında FC Grasspopret’ta top koşturdu. Yakın böylece eski takımına teknik direktör olarak dönmüş oldu. 2006 yılında Concordia Basel takımını çalıştırmaya başlayan Murat Yakın, 2009 yılında Thun takımının başına geçti. 2011-2012 yılında FC Luzern takımını çalıştıran Yakın, 2012 yılında FC Basel'in teknik direktörlüğüne getirilmiş, bir süre sonra da bu görevinden istifa etmişti. 2014-2015 sezonunda Spartak Moskova takımının teknik direktörlüğünü yapan Murat Yakın, 21 Aralık 2016 yılından bu yana FC Shaffhausen takımının teknik direktörü olarak görev yapıyordu.

Mozaik GmbH / Schlossacker 1 4853 Murgenthal

Tel
 : +41 (0) 62 926 50 40 Faks
 : +41 (0) 62 926 50 47

info@ mozaikgmbh.com www.mozaikgmbh.com



Jean-Jacques Rousseau

Portre

JEAN-JACQUES ROUSSEAU (1712-1778 CENEVRE) 24


Acılarla dolu ilk gençlik yılları... İsviçre'de doğan Fransız filozof, özellikle din, siyaset, toplumsal özgürlükler, toplumsal haklar ve eğitim üzerine geliştirdiği düşünceleriyle tanınmakla birlikte, romancı ve müzik bilimci olarak da başarılı eserler vermiştir. Cenevre'de doğan Rousseau'nun çocukluğu ve ilk gençlik yılları, Cenevre ve civarında geçmiştir. Babası Osmanlı sarayında saat tamircisi olarak çalışıyordu. Cenevre'de bıraktığı karısının özlem dolu mektuplarına dayanamayarak Cenevre'ye dönmüş ve J. J. Rousseau'nun "felaketim" diye

ki aşılamıştır. Fakat 1922'de bir kavgaya karışan babası, bir subayı kılıçla yaralayınca, oğlunu amcasına bırakıp Cenevre'den Lyon'a kaçar. Amcasının da Jean'ın yaşında bir oğlu vardır. Amca, her ikisini bir papazın yanına gönderir. Papaz o sıralarda otuz yaşındaki kız kardeşi ile oturuyordu. Küçük Rousseau bu kıza deliler gibi aşık olur. Öyle ki, bu çocukça ve bilinçsiz aşkın tesirinden yaşamı boyunca kurtulamadığını itiraf eder. Altı yıl sonra amcasının yanına dönen Rousseau bir süre orada burada çıraklık, kazıcılık gibi işlerde çalışır. Çok aksi ve somurtgan bir çocuktur Rousseau. Bu işlere bir tülü alışamaz. Birlikte

Cenevre'de doğan Rousseau'nun çocukluk ve ilk gençlik yılları acılarla doludur. Doğumundan çok kısa süre sonra annesi hastalanarak ölmüştür. Babası, Rousseau'yu amcasına bırakarak kaçmıştır. Henüz çocukken çıraklık, kazıcılık gibi işlerde çalışır.

Rousseau'nun Cenevre'deki evi...

adlandıracağı bu dönüşle Rousseau dünyaya gelmiştir. Küçük Jean'ın doğumundan çok kısa süre sonra annesi hastalanarak ölmüştür. Babası başlangıçta oğlu ile ilgilenmiş, ona annesinin zengin kütüphanesinden zamanın klasik romanlarını okumuş, okuma yazma öğreterek, okuma zev-

ve şahsiyet sahibi gencin ilgisini karşılıksız bırakmayan Madam W.'nin ona çok iyilikleri olur. Ne var ki genç Jean bu evden hırsızlık yapmış ve yaptığı hırsızlığı da hizmetçinin üstüne atmıştır. Hizmetçi de, Jean da hırsızlığı kabul etmeyince her ikisi de kovulurlar. Rousseau buradan sonra Comte de Couvon'un yanında çalışmaya başlar. İyi muamele görüyor ancak Madame Warrens'i de özlüyordur. Bu evden de kovalanıp yine sevgili madamının yanına dönebilmek için hoşa gitmeyecek hareketler yapmaya başlar. Sonunda çabaları sonuç verir; buradan da kovulup Madam

Doğa bizi asla aldatmaz; kendimizi aldatan biziz. J.J. Rousseau

çalıştığı çocuklardan yalan söylemeyi, çalmayı ve edepsiz hareketler yapmayı öğrenir. Eli çok ağır olan ustasından yediği dayaklar ve hakaretler gururunu yaralar ve dükkandan kaçar. Yollarda dilenerek Cenevre'den Confignon'a gelir. Orada tanıştığı bir katolik papazı tarafından ikna edilerek protestanlıktan katolikliğe geçer. Katolik dinini kabul edince, ona katolikliği öğretecek olan Madam Warens'in himayesine verilir. O zamanlar on altı yaşında boylu boslu, yakışıklı bir genç olan Jean Jacque Rousseau, yirmi sekiz yaşında, sarışın, cömert ve zengin bir dul olan Madam Warrens'e ilgi duyar. Himayesindeki bu yakışıklı

W.'nin yanına döner. Eski hanımı kendisini çok iyi karşılar. Aralarında çok garip bir ilişki vardır; Jean düşük maaşlı bir çalışanı olmasına rağmen, hanımı onun tahsili için para harcıyor, hastalandığında ona bakıyor; zaman zaman gidip, orada-burada dolaştıktan sonra yanına dönen bu genci tekrar evine kabul ediyordu. Rousseau 1738'de ağır bir hastalık geçirir. Madam Warrens, Jean'ın iyileşmesi için ona Fransa'da güzel bir sayfiye evi alır. Lakin Jean, Madam de Larnage adında başka bir kadının yanına gider. Madame Warrens bunu duyar ve ona karşı ilgisi o andan

25


itibaren biter. Bir süre sonra genç Rousseau alışkanlıkla yine Madame Warrens'in yanına döner. Ne var ki yokluğu sırasında yerini bir başkası almıştır.

Sosyal Mukavele Rousseau, Madam Warrens tarafından terk edildikten sonra, 1741'de Paris'e gider. Bu tarihten itibaren serseri hayatı sona ermiş, üstün dehası meyvelerini vermeye başlamıştır. Paris'te ünlü ansiklopedi derleyicisi Diderot ve arkadaşları Dupins'lerle tanışır. Onların sayesinde Venedik'teki Fransız sefirinin sekreteri olur. Diderot, müzik makaleleri yazması için ona yardımcı olur ve Ansiklopedi'nin müzik bölümlerini yapmasını ister.

Sahibi olduğumuz para özgürlüğün; peşinden koştuğumuz para köleliğin aracıdır. J.J. Rousseau

1742'de Therese le Vasseur adında bir terzi ile tanışır ve evlenir. İtiraflar'ında yazdığına göre, karısı; "Çirkin, cahil, aptal ve berbat bir ana" idi. Rousseau'nun bu kadınla neden evlendiği anlaşılamamıştır. Lakin beş çocuk sahibi olmuşlar ve bu çocukların her biri de geçim yükü nedeni ile anasız-babasız çocuklar hastanesinin merdivenlerine bırakılmıştır. Delilik derecesine çok yakın bir zekaya sahip olduğu söylenen ve çocuklarını terk eden bu adam, çocuk eğitimi ve terbiyesi üzerine çok önemli bir eser verir. "Emil" adlı bu büyük eser, Pestalozzi dahil pek çok eğitim-bilimcinin yol göstericisi ve ilham kaynağı

26

olmuştur. Bu kitabın önemi zamanımızda da devam etmektedir. Rousseau o yıllarda durmadan yazıyordu. 1750'de Dijon Akademisi'nin açtığı bir yarışmada "ilim ve sanattaki gelişmeler ahlakı düzeltiyor mu yoksa bozuyor mu?" sorusuna yanıt verdiği bir eserle birinciliği alır. Daha sonra "Le Devin du Village" adlı bir operet yazar. Eser o kadar beğenilir ki, bu sayede kendisine sarayda bir mevki ve maaş verilir. Bu sırada çıraklık yıllarında edindiği kötü huylarından da kurtulmaya başlamıştır. Bundan kısa süre sonra "Eşitsizliğin Kaynağı" adlı eseri yayınlanır. 1754'de Cenevre'ye giderek katolik dininden döndüğünü bildirir. Paris'e geri döndüğünde bir kadının kendisine hediye ettiği evi kabul eder. Montmörency yakınındaki bu küçücük eve "inziva köşesi" adını vermişti. Burada yazdığı "Julie ou La Nouvelle Heloise"adlı romanını 1760'da yayınlanır ve bazı çevrelerde gayri-ahlaki bulunmuştur. Fakirlerin haklarını savunan, zenginlere ise birçok görevler yükleyen bu eser, "pek serbest fikirli" şeklinde tenkit edilir. Bu eserin yayınlanmasından önce, kendisine ev hediye eden Madam d'Epinary ve onun arkadaşları ile kavga etmiş, onları geride bırakıp Montelouis'e, Luxemburg Dukası'nın ve Düşesi'nin yanına gider. Rousseau'nun oradaki hayatı hakkında hiç de iyi şeyler söylenmez. Düşes'in çevirdiği entrikalara aracılık ettiği ileri sürülür. Burada çok fazla kalmayıp ayrılarak çok iyi etmiştir. Ancak bununla birlikte, en iyi eserlerini burada bulunduğu sırada yazmıştır. 1762'de meşhur eseri “le Contrat Social” (Toplumsal Mukavele) yayınlanır. Dört kitaptan meydana gelen bu önemli çalışmaya, bir toplum içinde bir araya gelmemizi zorunlu kılanın, birey olarak kendi kendimize yetmeyişimiz olduğu saptamasında bulunarak başlamaktadır. Ancak, toplum içinde bir araya geldiğimizde, yaşamımızı sürdürmek pahasına boyunduruk altına girmeyi doğamız gereği reddetmekteyiz. Dolayısı ile Rous-

Gerçekten özgür olan insan yalnızca yapabileceğini ister ve hoşuna gideni yapar. İşte benim temel özdeyişim. J.J. Rousseau

seau'ya göre özgürlük olmadan salt yaşamda kalmak, gerçek anlamda bir insan yaşamını ifade etmemektedir. Rousseau üçüncü kitapta hükümetin rolünü ve görevlerini incelemiştir. Çoğunlukla yöneticilerin toplumun ilgi ve çıkarlarını gözetecek yerde kendi özel çıkarları ve ilgilerini gözetecek şekilde hareket ettikleri gerçeğinden yola çıkmaktadır bu kitapta. Dördüncü kitapta ise Roma devletini tartışmaktadır. Bu eserinde yansıttığı görüşüne göre hükümetler, başlangıçta, idare edilenlerin aralarında yaptıkları açık bir sözleşme ile kurulurdu. Şu halde toplumun temeli her üyenin ve bütün toplumun kendi arzusu ile kendisini himaye edecek bir hükümeti başa getirmesi ile başlıyordu. Hükümetin başlangıcını bu şekilde kabul eden Rousseau, evrensel bir cumhuriyet kurulmasını, vatandaşların HÜRRİYET, EŞİTLİK VE KARDEŞLİK istemelerini haklı görüyordu. Bu üç istem, ölümünden on bir yıl sonra Fransız Devrimi'nin sloganı olmuştur. Aynı yıl bir başka büyük eseri "Emil ou de L'Education" yayınlanır. Bu esrinde, çocuğun evdeki terbiyesinde olağanüstü devrimci fikirler ileri sürüyor, kilise doktrinleri yerine "tabiat dini" fikrini ortaya atıyordu. Bir eğitim kitabı olan "Emil" sonraları meşhur eğitimcilerden Pestalozzi ve Froebel


üzerinde çok etkili olmuştur. Kitabın yayınlanmasından sonra tevkif edilmekten korkan yazar, sanat himayecisi olan Büyük Frederick'in ülkesine kaçar. Burada "Lettres de la montagne" adlı eserini yazarak, 1763'de kendisine saldıranlara karşı hücuma geçer. Fakat bu kalem savaşları yüzünden İsviçre bile onun için yaşanamayacak kadar tehlikeli bir yer olmuştur. Bu nedenle de İngiltere'ye kaçar. Orada ünlü filozof David Hume ile tanışır. Rousseau, Londra'da kahramanlaştırılır ve krallığın emri ile şerefine bir toplantı yapılır. Burada İtiraflar'ın büyük bir kısmını yazar.

falet içinde olan halk için fikirlerini yüksek şekilde dile getirmekten çekinmedi. Cesur kalemiyle yazdığı düşünceleri önce kendi vatandaşlarının, sonra da bütün dünya tarihi üzerinde büyük rol oynadı. İlk önce Fransa'nın içinde bulunduğu sosyal ve politik şartları incelemiş, onun bu çıkmazdan kurtulması için çareleri açıkça, cesur ve enerjik bir şekilde ortaya koymuştur.

da bu noktada aralarında görüş

Voltaıre ile Çatışması

kimse bizi tekrar hayvanlaştırmak için sizin kadar kafa yormamıştı. Eserinizi okuyunca derhal dört ayak üzerinde yürümek geliyor insanın içinden. Lakin o alışkanlığımı altmış sene önce bıraktığımdan, benim için tekrar bu yürüyüş şekline dönmem ağrı verici olacaktır. Bu nedenle bu şekildeki doğal(!) yürüyüşü, bizden ve sizden daha saygı değer olanlara bırakıyorum..."

ayrılıkları çıkar ve Voltaire ile aralarında uzun yıllar sürecek olan bir polemik başlar. Voltaire, Rousseau'ya o meşhur mektubunu yazar. Mektubun kısaltılmış şekli şöyledir: "Beyefendi, İnsan cinsine dair yeni kitabınız elime geçti. Teşekkür ederim. (...) Şimdiye kadar hiç

1762'de, İngiltere'den Hume ile müthiş bir kavga ederek ayrılır ve tekrar Fransa'ya gelir. 1770'de Paris'te "İtiraflar"'ını bitirir. Ardından "Promenades d'un Solitaire"'i yazmaya başlar. Gerçek bir sanat eseri olan bu kitap, belki de eserlerinin en güzelidir. 1778'de zengin bir sermaye sahibi ona Ermenonille'de bir ev hediye eder. Rousseau burada sükunet içinde yıllarca yaşamıştır. Fakat bu defa da karısı Therese ahırda hizmet eden bir gençle aşk macerası yaşamaya başlar. Bu durum Rousseau'yu can evinden vurur ve ruhundaki hastalık büsbütün alevlenir. Karısının bile onu aldatması, zihninde bütün dünyanın kendi aleyhine döndüğü gibi sabit bir fikir oluşturur.

Ölümü ve Fransız İhtilali’ne etkisi 1778 yılının 2 Haziran'ında Rousseau'nun cesedi yüzü şişmiş ve bozulmuş olarak bulunur. Hükümet doktorları onun inme nedeniyle mi öldüğünü, yoksa intihar mı ettiğini anlayamazlar. Ölümünden on bir yıl sonra olmasına rağmen, Fransız İhtilali’nin başlamasına sebep olan kişilerin başlıcalarından birisidir Rousseau. O, yazılarında hür ve eşit vatandaşlık haklarını herkes için istiyordu. Çoğunluğu ızdırap ve se-

Rousseau kendine özgü anlatımıyla siyasal, dinsel ve eğitimle ilgili yepyeni görüşler sunar okuruna. Siyasal alanda iktidarın temelini ulusal iradeye dayandırır. Dinsel inançlar için de bir çözümü vardır: inançların çeşitliliği içinde evrensel bir din ortaya koymak. Eğitim konusundaki düşünceleri ise tamamen yaşadığı çağın entelijanyasının gözüne batar; Rousseau tamamen doğal bir eğitim tasarlayarak insanın saflığının, yani ilk durumunun bozulmasını önlemek gerektiğini öne sürer. Doğal yaşamı savunur, toplum yaşamına karşı çıkar. Ona göre toplum yaşamı insanda mülkiyet duygusunun gelişmesine neden olarak savaşları tetikler. Başta, toplum yaşamını savunan Voltaire olmak üzere zamanının aydınları ve elitleri arasında çok tepki toplar bu fikirler. İşte tam

Voltaire, doğayı ve doğallığı savunan Rousseau'yu uygarlık düşmanı olarak gösterir. Oysa ki ne Rousseau uygarlığa karşıdır, ne de Voltaire doğaya karşıdır. Voltaire bunca gelişim çabası ile insanın geldiği yerden geriye dönmesine, Rousseau da uygarlığın insana verdiği zararlara karşıdır. Aslında insanın doğaya dönmesini değil, doğanın ona verdiği yetenek ve becerilere dönmesi gerektiğini savunur O. Her ikisi de 18. yy'in bağnazlığına ve karanlığına karşı mücadele etmiş iki büyük aydınlanmacıdır. Her ikisi de birbirlerinden etkilenmişlerdir.

27


Çocuk

Şimdiye kadar beslenmek için sizin yardımınıza ihtiyaç duyan bebeğiniz, kaşıkla onu beslemenize izin vermiyor ve kendi kendine beslenmek istediğini belli ediyorsa ne yapmalısınız? Artık hem siz hem de bebeğiniz için parmak gıdalarla tanışma vakti! Parmak gıda nedir? Parmak ya da lokma boyutunda olan, bebeğinizin kolayca eline alıp tutabileceği, ağzına götürebileceği ve damağıyla kolayca ezebileceği formda olan yiyeceklere deniyor. Parmak gıdalar, bebeğinizin karnını doyurmaktan çok daha fazlasını yapacaktır. Bebeğinizin besinlerin dünyasını keşfetmek adına attığı ilk adımdır. Ona yediği yemeğe dokunma, onu koklama ve görme imkanı verir. Bunları yaparken birçok duyusunu kullanır ve çok şey öğrenir. O bu dünyayı keşfederken etraf fazlaca kirlenebilir ona vakit tanıyın, sabırlı olun. Mama sandalyesinin altına bir bez sermek iyi fikir olabilir. Bir besini eliyle kavrayıp ağzına götürebilmek onun için inanılmaz bir mutluluk kaynağı olacaktır. Bir şeyleri kendi kendine yapmayı başardığını görmek kendine olan güvenini arttıracaktır. Parmak gıdalar yemek vakitlerini eğlenceli kılmasının yanı sıra bebeğinizin motor becerilerinin gelişimini de desteklemektedir. Her öğünde el ve göz koordinasyonunun pratiğini yapar. Araştırmalar, tamamlayıcı beslenme döneminde parmak gıdalarla beslenen çocukların, kaşıkla beslenen

28


çocuklara kıyasla şeker ve şekerli besin tercihlerinin daha az olduğunu gösteriyor. Yani parmak gıdalar bebeğinizin sağlıklı beslenme alışkanlıkları kazanmasına yardımcı olur. Bebeğiniz parmak gıdalarla ne zaman tanışmalı?

büyük olasılıkla önde olacağından çiğneme durumuna katkı sağlamaz sadece besinin ağız içine alımında kesme aşamasında görev yapar. Parmak gıdaları uygun şekilde, yumuşaklıkta ve bebeğiniz mama sandalyesinde dik pozisyonda otururken verdiğinizde boğulma tehlikesi olmayacaktır.

Aslında bu soru için net bir yanıt yoktur. Bebeğiniz yemek yerken size kendi kendine beslenmeye hazır olduğunun belirtilerini vermeye başlar. Kaşıkla beslenmeyi reddedebilir veya siz onu beslerken kaşığı tutmaya çalışabilir. Tüm bunlar miniğinizin parmak gıdalara hazır olduğunun göstergesidir. Parmak gıdaların tanıtılmasında dikkat edilmesi gereken en önemli noktalardan biri bebeğinizin desteksiz

Parmak gıdalar nasıl verilmeli?

oturmaya başlamış olmasıdır. Ancak başlangıç için ortalama 6. ve 8. aylar uygundur. İlk denemelerde bebeğiniz yiyecekleri düzgün şekilde tutamayabilir. Fakat zaman geçtikçe kıskaç hareketi dediğimiz başparmak ve işaret parmağını kullanarak nesneleri tutmaya başlayacak ve parmak gıdaları kolayca kavrayıp ağzına götürecektir. Kıskaç hareketini yapmaya henüz başlamadı ise yiyecekleri avucu ile kavrayıp, ağzına götürmeye çalışacaktır. Bu yaklaşımı hissetiğinizde aklınıza şu soru gelebilir: “Henüz dişleri çıkmadı ağzına aldığı besini nasıl çiğneyebilir, boğulmaz mı?”

Neler parmak gıda olabilir?

Parmak gıdalara başlamak için dişlerin çıkmış olması gerekmez. Çünkü 6. aydan itibaren bebekler, besinleri ağız içinde döndürür, dil ve damak arasında ezerek parçalarlar. Bazı bebeklerde dişler çıkmaya başlamış olabilir ama çıkmış dişler

Bebeğinize yiyecekleri kırılmaz bir tabakta, parmak şeklinde, ince uzun 4-5 parçaya bölerek veya lokma şeklinde verin. Bebeğiniz bunları tükettikçe önüne daha çok parça koyabilirsiniz. Parmak gıdaları mutlaka mama sandalyesinde sunun. Böylece bebeğiniz yemek yemesi gereken yeri öğrenecek ve de yiyeceklerin boğazına kaçma ihtimalini en aza indirmiş olacaksınız.

İdeal parmak gıda, bebeğinizin ayına uygun, eliyle kolayca kavrayabileceği boyutlarda, dil ve damağı arasında ezebileceği yumuşaklıkta, ağızda dağılması kolay olan her besin olabilir. Miniğinize parmak gıda sunmadan önce siz deneyin ve kendinize şu soruları sorun; [•] Ağızda erir mi? (Kraker gibi yiyecekler ağızda eriyecektir) [•] İyi pişmiş mi? (İyi pişmiş sebzeler ve meyveler) [•] Doğal olarak yumuşak mı? (Ekmek, peynir yapı olarak kendiliğinden yumuşaktır) [•] Tam olarak olgunlaşmış mı? (Muz, şeftali, avokado gibi) Parmak gıdalara alışma süreci biraz zorlu geçebilir. Sabırlı olun ve ona zaman tanıyın.

Yeterince küçük mü? Bebeğinize vereceğiniz parmak gıdaları vitamin ve mineraller yönünden zengin, besleyici değeri yüksek olanlardan seçin. İşte parmak gıda olabilecek besinlerin listesi; [•] Çok iyi pişmiş, lokma veya parmak büyüklüğünde havuç, kabak, patates, tatlı patates gibi sebzeler. [•] Çok iyi pişmiş ve küçük parçalara bölünmüş brokoli, karnabahar gibi sebzeler. [•] Küçük parçalara bölünmüş olgunlaşmış muz, şeftali, avokado veya kavun, karpuz gibi meyveler. [•] Çok iyi pişmiş makarnalar. [•] Lokma büyüklüğünde çok iyi pişmiş et, tavuk, balık. [•] Küçük parçalar halinde yumuşak peynirler.

Parmak gıda olmaması gereken yiyecekler nelerdir? [•] Çiğ sebzeler ve sert meyveler. [•] Kuru meyveler. [•] Üzüm gibi yuvarlak besinler. [•] Patlamış mısır, fındık, ceviz gibi damağıyla eritemeyeceği sert besinler. [•] Beyaz ekmek gibi tükrük ile birleşip büyük parça haline gelebilecek besinler. Parmak gıdalara alışma süreci biraz zorlu geçebilir. Sabırlı olun ve ona zaman tanıyın. Bir süre sonra bu konuda nasıl uzmanlaştığını göreceksiniz. Kendi kendine beslenmeyi başarmak ona büyük bir mutluluk verecektir, siz de onun bu mutluluğunun keyfini çıkarın.

29


Bülent Kaya Siyaset Bilimci ve Araştırmacı bkaya@sunrise.ch

İsviçre Üzerine-1

Gece gündüz durmadan didinen ve çalışan kuluna hayran kalan Tanrı, “Dile benden ne dilersen!” der. Kul, Tanrıdan kendisine dağlar vermesini ister. Tanrı Alpleri yaratır. Kulunun daha fazla çalışıp uğraştığını fark eden Tanrı, ödüllendirmek için kulundan başka bir şey daha talep etmesini ister. Bunun üzerine kul, Tanrı’dan bir inek ister. “Bundan kolay bir şey mi var” diyen Tanrı, kuluna hemen bir inek verir ve yanından uzaklaşır. Kul, Alplerin yeşil otlarında otlattığı ineğinden bolca süt almaya başlar. Kul, bir gün sağdığı ineğin sütünü içerken Tanrı’nın dikkatini çeker ve Tanrı’yı karşısında bulur. “Nedir o içtiğin” diye sorar Tanrı. Kul, “Süt” diye cevap verir ve içmesi için Tanrı’ya biraz ikram eder. İçtiği sütü çok beğenen Tanrı kuluna “Bu harika bir şey. Beni çok hayrete düşürdün. Dile benden ne dilersen” der. Kul Tanrı’ya

30

döner ve şöyle der: “İçtiğin sütün parasını ver yeter! Başka bir şey istemiyorum”. İsviçrelilerle ilgili Fransızca diline giren bir deyim vardır: “Para yoksa, İsviçreli de yok” (Point d’argent, point de Suisse). Fakir İsviçreli gençler 16. yy’da İtalya ile sık sık savaşan Fransız ordusunda paralı askerlik yaparlarmış ve diğer askerlerin aksine parayı da peşin isterlermiş. Parayı almadıkları taktirde ya asker olmayı kabul etmezlermiş ya da maddi açıdan tatmin olmadıkları zaman savaşı terk ederlermiş. Biri mistik diğeri gerçek bu iki anlatıyı İsviçre’yi çok iyi tanımayanların, İsviçre’nin bugünkü yüksek refah düzeyini genellikle İsviçre-para ilişkisi penceresinden algılamalarından dolayı aktardım. Hemen sevinsinler diye!

İsviçre konusunda genellikle klişe bir yaklaşı-

yoktur demek elbette saflık olur. Demek iste-

ma sahibiz: “İsviçre bugünkü refahını, Naziler-

diğim şu ki, para eksenli bir yaklaşım tarzıyla

den kaçan Yahudilerin, diktatörlerin ve kara

İsviçre’nin bugün geldiği yeri anlamakta hem

para aklayanların İsviçre bankalarına aktardığı

zorlanırız hem de yetersiz kalırız. Üstelik İsviç-

servete borçludur, nokta”. “Para parayı çeker”

re’nin refah düzeyini sadece maddi zenginliğe

deyişinin hiç bir geçerliliği ve doğruluk payı

indirgemekte son derece yanlış olur.


Peki öyleyse para olgusunun dışında hangi faktörler İsviçre’yi dünya refah düzeyi sıralamasında 4. ülke konumuna gelmesine katkı yapmıştır?

Eğitim düzeyiyle sanayi devrimi yapan tek ülke Birleşik Karalık’tan hemen sonra, Almanya ve Amerika Birleşik Devletleri’nden önce sanayi devrimini yapan dört ülkeden biriydi İsviçre. Çok ilginçtir ki, dönemin iki milyon nüfuslu İsviçre’si, diğer ülkelerde sanayi devrimini kolaylaştıran faktörlerden hiç birisine sahip değildi. Ne sömürgesi ne kömür gibi yer altı zenginlikleri ne de ulaşımı kolaylaştıran, okyanuslara açılan liman merkezleri vardı. Buna rağmen İsviçre, sanayi devrimini en kısa sürede yapan ülkeler arasına girmeyi basarmış bir ülke oldu. Peki nasıl başarabilmiş bunu? Ekonomi tarihçilerine göre bir tek faktörün sayesinde; eğitim düzeyinin yüksek olması. O dönemin dağlık ve köylü ülkesi İsviçre, sanayi devrimini yapan diğer ülkeler arasında eğitim düzeyinin en yüksek olduğu ülkeymiş. Yüksek

eğitim düzeyiyle sanayi devrimi yapan tek ülke, İsviçre. İsviçre’de sanayileşmenin, bankacılığın ve sigortacılığın henüz fazla gelişmediği bir dönemde, öncelikle tekstil, makine, saat, gıda ve kimya sektörlerinde gelişimler oluyor. Napolyon’un 1800’lerin başından itibaren uyguladığı ablukadan dolayı İngiltere’den makina ithali yapamayan İsviçre, kendi tekstil makinelerini kendi yapmaya başlar; 1805’de Zürich’te Escher Wyss, 1810’da Winterthur’da daha sonra dünyanın her köşesinde tanınan Rieter markalı örgü ve dokuma makinaları geliştirilir.

Swiss Made: Becerikliliğin, yaratıcılığın, belirliliğin ve kalitenin sembolü Nestlé, Roche, Novartis, SGS, Holcim, Swatch, Rolex gibi dünyanın önde gelen çok uluslu dev firmaların İsviçreli olması bir tesadüfün ürünü değildir. Detaya verilen önem, mükemmellik arayışı ve kaliteyi yakalama azmi İsviçre’de iş ahlakının en önemli ögelerini oluşturmakta ve kuşaktan kuşağa aktarılmaktadır. Bu gelenek, 1900-

2000 arasında, farklı dallarda ülkeye tam 26 Nobel ödülü kazandırtmıştır. İsviçre, dünyanın en yaratıcı ülkesi ve 2010’dan beri de dünya yaratıcılık endeksinde birinciliği kimseye kaptırtmıyor. Yakın gelecekte “Swiss innovated» etiketi kendini dünyaya kabul ettirirse şaşırmayalım. İsviçre, araştırma ve geliştirme (ArGe) alanında uluslararası düzeyde son derece rekabete dayanıklı ve dünyada Ar-Ge ye en çok yatırım yapan ülke özelliğine sahiptir. Çünkü İsviçre, milli gelirinin yüzde 3’ünü (16 milyar frank) bu alana ayırıyor. Elbette yaratıcılık parasız olmaz ama, sadece parayla olsaydı en yaratıcılar dünyanın en zengin ülkeleri durumunda olan Körfez ülkeleri olurdu, İsviçre değil. İsviçre’nin farkı ebetteki sadece bu alana ayırdığı parada değil. Fark, bütün kamu kurumlarının ve politik yetkili mercilerin her düzeyde, özellikle de eğitimde, araştırma ve geliştirmenin yeşereceği koşulların yaratılmasına büyük bir özen göstermesinden kaynaklanmaktadır. Gelecek sayıda, İsviçre refahına katkıda bulunan maddi olmayan diğer faktörlere değineceğiz.

31


Savaş Şengül savas.sengull@outlook.com

Her anne-baba çocuklarının iyi birer meslek yapmalarını ister. Fakat çocuklar için iyi bir meslek yoktur, sadece sevdiği meslek vardır.

M

eslek yapma aşamasına gelen genç, araba tamircisi ya da aşçı olmak isteyebilir. İyi bir meslek çocukların sevdiği bir meslektir. Çocuklar anne-babalarının istediği mesleği zorla yapabilirler, ancak ne kadar mutlu, huzurlu olabilir ya da ne kadar dayanabilirler bu durumda?

İyi bir meslek ne anlama geliyor? İyi bir meslek ifadesinde su örnekler anne-babanın meslek seçimi için geçerli sebepler olabilir; İyi bir maaş: Oğlum/Kızım rahat yaşasın, kimseye muhtaç olmasın ve hiç parasız kalmasın. Bu güzel bir istemdir ancak mutluluk alınan maaşa bağlı değildir.

32

Güven sorunu

Çoğu anne-babalar gençlere pek güven veremiyorlar. Gençler bebek gibidirler ve yaşamla ilgili gerçekleri düşe kalka öğreneceklerdir. Bebeğin yürümesi için güven veremezseniz o bebek yürümükten her zaman korkar Mutluluk, yaptığımız işe bağlıdır. Bizi geliştiren, rahatlık veren, ”Bugün iyi bir gün geçirdim, hedefime ulaştım” dedirten bir olgudur. Ve bu mutluluk para ile elde edilmiyor.

Mesleğini, işini bırakır, bir süre sonra da motivasyonu düşer. Bu durum onu depresyona bile sürükleyebilir. O sizi mutlu etmiştir belki, fakat onu kim ya da ne mutlu edecek?

Başkalarının yanında onunla gururlanmak için: “Oğlum/ Kızım bankada çalışıyor.” demek için mi? Siz mutlusunuz ancak kızınız/ oğlunuz bu durumda mutlu mu? Peki mutlu olmasa ne yapar?

Kendimiz için: Bazı ebeveynler çocuklarından kendi yapamadıkları meslekleri yapmalarını isterler. Çünkü çocuklarının o mesleği yapmaları bir yerde kendilerini tatmin eder.

Çoğu anne-babalar gençlere pek güven veremiyorlar. Gençler bebek gibidirler ve yaşamla ilgili gerçekleri düşe kalka öğreneceklerdir. Bebeğin yürümesi için güven veremezseniz o bebek yürümekten her zaman korkar. Ancak bebeğe cesaret ve güven verip yürütürseniz bir gün tek başına yürümeye başlayacaktır. Bu durum gençler için de geçerlidir, düşmeden bir şey öğrenemezler. Bunda dolayı da bırakın onları düşsünler. Bu şekilde kendi yollarını bir gün bulacaklardır. Niyetimiz, çocuklarımızın geleceği. O gelecekte işimiz onları dinlemek, değer vermek, bazen ellerini tutarak güven ve destek


verip kendi tecrübelerini geliştirmelerine onlara yardımcı olmak. Ebeveynler, yukarıda bahsettiğimiz konular üzerinde duyarlı ve hayata geçirilecek somut adımları atmazlarsa, gençler güven ve motivasyonlarını kaybederler. Bu durumda onlara iyi birer gelecek sağlamak çok zor olabilirken, sadece işten eve, evden işe gidip gelirler ve hayatları zorlaşır.

Anne-babaların eksiklikleri Anne-babalar, nasıl meslek aranır, nasıl bir mektup ya da özgeçmiş yazılır ya da meslek başvuru dosyası nasıl hazırlanır gibi şeyleri bilmedikleri için genellikle gençlere yardımcı olamıyorlar. Anne-babalar mesleklerle ilgili her türlü bilgiyi şu linkten bulabilirler: https://orientation.ch/dyn/ show/8242 Meslek konusunu okuldaki öğretmenlere de sorabilirler tabi.

33

Anne-baba olarak, oğlunuzun/kızınızın hedefinden vazgeçmesine izin vermeyin. Çünkü bazı profesyoneller sadece okuldaki derslere bakarak gençleri yönlendiriyorlar. Evet bu doğru olabilir, ancak çocuğunuz birkaç farklı staj yaparak şansını deneyebilir. Bundan sonraki aşamada da, yetersiz olduğu derslerde hedefine ulaşmak için daha çok çalışabilir. Meslek okullarında yetersiz öğrenciler için ek dersler verilebiliyor. Önerim; gençlerin maaşlarından her zaman 100 frank ayarlamaları ve derslerine yardımcı olabilecek birilerini bulmaları. Kısacası; her şeyin bir yolu var. Yolunu bulan kişi geleceğini de bulur. Gelecek ise merdivenli bir yoldur. Önemli olan bu merdivenleri tırmanırken, yorgunluğa rağmen bırakmadan yola devam edebilmektir.

Y

azar Hüseyin Can’ın “Bu Aşk Bitmez” isimli romanı raflardaki yerini aldı. Ozan Yayıncılık tarafından çıkan kitap, yazarın beşinci kitabı olma özelliğini taşıyor.

Yaklaşık 30 yıldır İsviçre’de yaşayan Hüseyin Can’ın, daha önce; İsviçre’de Türkiyeli Göçmenler, Aşkımı Irmaklara Anlattım, Kardeş Halkların Nazlı Çocukları ve Meri Keklik Öyküleri isimli eserleri yayınlanmıştı. Bir Kürt genci ile bir Türk kızının aşkının anlatıldığı Bu Aşk Bitmez isimli romanda; Dersim, Dersim coğrafyasının insanı ve kaderi, doğanın muhteşem ritmini metropole taşıyan tutkulu bir aşk ve inatçı bir mücadele anlatılıyor. Kitaptan kısa bir alıntı şöyle; “… Bağır Dağı’nın eteklerinde eriyen karların bir kısmi köyün alt tarafından nane kokulu Küllü Deresi ile birleşerek taşarcasına çağıldayarak akıyordu. Derenin çağıltısı, buram buram yayılan ıtır kokusu dağların ipiltisiyle bütünleşerek müthiş bir huzur veriyordu insanlara. Bu baş döndürücü ihtişamdaki doğa güzelliği bir nebze olsun insanlara dertlerini, tasalarını, yoksulluklarını ve umutsuzluklarını unutturuyordu. Bundan ötürü buralarda doğaya büyük bir minnet duyulurdu. Doğanın bu şölensi nimetini minnetle izlerdi Sakine…”

33


Mehmet Meral lic. phil. Psychologe FSP Systemischer Therapeut mehmetmeral@gmx.ch

M

illattan evvel, Antik Yunan ve Roma filozofları ve hekimlerince insan bedeninde hastalıklarla ilişkilendirilen dört bedensel unsura dayalı bir teori olarak geliştirilen ‘Humoral Patoloji’, islam felsefesindeki karşılığında ahlat-ı erbaa olarak yer almıştır. Humarol yunanca ‘beden sıvısı’ anlamına gelmektedir. Makro-kozmos olarak tanımlanan ve evrende bulunan dört elementin, mikro-kozmos olarak tanımlanan insandaki karşılığıdır ahlat-ı

Dört Sıvı Kuramının şematik tasviri

34

erbaa. Bu teoriye göre, evrende bulunan dört element; hava, su, ateş, toprak, insanda kan-balgam-safra-sevda (kara safra) olarak karşımıza çıkmaktadır. Diğer bir deyişle dört hılt denmektedir. Bazı hastalıklarda bu dört sıvının az ya da çok olması önemli rol oynamaktadır. Bu anlayış 17 yy. sonlarına kadar Batı Avrupa tıp biliminde de benimsenmiş, teşhis ve tedaviler bu yönteme göre yapılmıştır. makta ve kaybolmaktadır.

Hava

Ateş

Su

Toprak

Dört sıvı

Kan

Sarı Safra

Kara Safra

Balgam

Organ

Kalp- Akciğer

Karaciğer-öd

Dalak-mide

beyin

Mevsimi

İlkbahar

Yaz

Sonbahar

Kış

Yaş dönemi

Çocukluk

Gençlik

Erişkinlik

Yaşlılık

Fiziksel özelliği

Nemli-sıcak

Kuru-sıcak

Kuru-soğuk

Nemli-soğuk

Tadı

Tatlı

Acı

Ekşi

tuzlu

Zaman

Sabah

Öğlen

İkindi

Akşam

Karakteri

Sıcakkanlı

Öfkeli

İçine kapanık

Soğukkanlı

Tedavisi

Kuru, sıcak ilaçlar

Nemli, soğuk ilaçlar

Nemli, sıcak ilaçlar

Kuru, soğuk ilaçlar


Tarihi hikayesinde Antik Yunan’da Hipokrat’a karşılaştığımız Hümoral Patoloji, Aristo felsefesinin de temelidir aynı zamanda. Hümoral Patoloji modeli ve anlayışı eski Mısır’a kadar gitmektedir. Eski Mısır’da hekimler o dönemlerde hastalık nedeni olarak insan bedenindeki kan, kara ve sarı safra ve balgamın kirlenmesinden kaynaklandığını, bundan dolayı da oluşan bu hastalıkların tedavisinde bu kirli sıvıların bedenden arındırılmasıyla (kan almak, müshil vermek) mümkün olabileceğini öne sürmüşlerdir.

Bu kuramın kurucuları insanları hem psikolojik hem de bedensel olarak farklılıklar gösteren bir varlık olarak kabul ederek, bu düşünceye göre bir takım hastalıkları bu dört sıvının bedendeki dengesine göre oluştuğunu, genellikle de dengenin bozulmasıyla açığa çıktığını ve buna göre sınıflandırmışlardır. Vücutta var olan iki sıvı, kan ve sarı safra, bir çok hekim tarafından o dönemde kabul görürken, buna karşın diğer iki sıvı kara safra ve balgam varsayımsal kabul olarak görmüş ve melaine khole’yte phlagma olarak adlandırılmıştır. Hipokrat kendi eserinde evreni oluşturan dört temel unsuru şöyle tanımlar; hava sıcaktır, toprak soğuktur, su nemlidir, ateş kurudur. Bedendeki dört sıvıyıda şu organlarla doğrudan ilintilidir; kalpte kan, beyinde balgam, karaciğerde sarı safra ve dalak ve midede kara safra oluşur. Bu teoriye göre insanın yediği-içtiği gıdalar bedende bu dört maddeye dönüşürdü. Mevsimsel olarak da bazı sıvılar vücutta harekete geçer ve çoğalma/azalma eğilimi gösterirdi.

Hipokrat

Daha sonrasında Galenos (MS. 129-215) adlı Bergamalı hekim hipokratın bu teorisini geliştirerek bu dört sıvının tipolojisini/ sınıfını oluşturdu.

Hekimlerin babası Hipokrat (MÖ. 460-377) kendi döneminde Yunanistan’ı, Anadolu’yu ve Mısır’ı dolaşmış, Anadolu’nun kuzey kesiminde hekimlik yapmış, sonrasında İstanköy adasında hekimlik mesliğini devam ettirmiştir. Ve yaşlandığında Yunanitan’ın Larissa kentinde vefat etmiştir. Kendi döneminde temel hastalıklar kuramını geliştirmiş, ‘Corpus Hippocraticum’ eserinde yanlış beslenme sonucunda sindirilemeyen bazı artıkların bedende atılamayarak hastalıklara sebep olduğunu belirtmiştir.

35

Galenos’a göre birinci sıvı kan, sıcak ve cana yakın kişileri çağrıştırıken, sarı safra flegmatik yani yavaş hareket eden, uyuşuk ve miskinleri tarif ediyordu. Kara safra daha çok melankolik yani üzgün ve durgun insanları gösterirken, balgam kolerik kişileri yani çabuk kızan, çabuk tepki gösteren insanlara aitti. Galenos ve Hipokrat’ın bu kuramı On yedinci yy sonlarına kadar kullanıldı. Bugün tıbbın geldiği gelişimi dikkate alarak, o dönemin bir çok eksikliği olduğunu unutmamalıyız. Her şeyden önce anatomi eksikti, vücudun yapısı üzerine çok az şeyler biliniyordu. O dönemin gerçekliği

Galenos

Dört sıvı kuramı Antik Yunan’da kuşkuculuk akımının ivme kazanmasıyla beraber, bilgiye ulaşmanın imkansızlığından bahsederek, hayvan türleri arasında insan türünün üstünlüğünden ve ayrı bir konumundan hareket eden filozoflar, insanların kendi içinde dahi birbirlerine benzemediklerini, ruh, mizaç, kişilik bakımından çeşitlilik gösterdiklerini vurgulamışlar ve bu mesele günümüze kadar da hem tıbbın hem de felsefenin temel konusu olmuştur.

Tarihçesi

gözlem üzerine dayalı idi. Nihayetinde de doğanın iyileştirici gücünü kullanarak tedaviler yapılıyordu. O dönemlerde acıyı dindirecek yöntemlere başvurularak, tedavide müshillerden, açlık perhizinden, kan akıtılarak rahatlama yollarına başvuruluyordu. Şifalı kaplıcalar, sıcak sular, masaj, arpa suyu,şarap, bal enfüzyonları önerilmekte ve uygulanmaktaydı. O dönemin hekimi daha çok ağrıyı dindirmeye yönelik çalışırken, ümit ve teselli vererek de insanları ruhen güçlendiriyorlardı. Günümüz açısından dört sıvı kuramının artık pek kullanılır bir yanı yok. Yine de eski dönemin kendi koşulları içerisinde insanların yaşadıkları bedensel ve ruhsal sıkıntıları anlamakta ve tedavi etmekte hekimlerin verdikleri çabaların değerinin bilinmesi ve bu anlayışın yüzyıllarca benimsenmesi günümüzde uygulanan tedavilere de temel oluşturmaktadır. Dört sıvının bugün dünyanın bazı bölgelerinde halen bir tedavi yöntemi olarak terk edilmediğini düşünürüm bazen. Bazı danışanlarım evlerinde yaşlı büyüklerin bir şifacı olarak bazı hastalıkları iyileştirdiklerini, onların da genellikle kan akıtma, sıvıları dengeleme yollarına başvurarak kendileriden önceki büyüklerinden aldıkları bu bilgiyi aktarmaya devam ettiklerine şahit oldum. Bütün bu bilgi birikimi modern çağın hızına ayak uydurmakta zorlandığı için kayıt altına alınamamakta ve kaybolmaktadır.

35


Bakım

Güneş lekeleri, yani diğer adıyla melazma, güneş ışığının veya solaryumun etkisiyle, cilde rengini sağlayan melanin dediğimiz pigmentin artması sonucu oluşur. Söz konusu lekeler en çok yanaklar, çene ve üst dudağın üstünde gri ve kahverengi lekeler olarak görülür. Güneş lekeleri tedavisinde güneşten korunmak çok önemli iken, güneş koruyucu kullanmak şarttır. Yoğun leke problemi yaşayan kişilerin kış aylarında da güneş koruyucusu kullanmaları gerekebilir. Güneş lekeleri sadece güneşten korunmakla bile, zamanla kendi kendine solabilir. Kendiliğinden gerilemeyen leke-

36 36

ler için en sık kullanılan ilaçlardan biri hidrokinondur. Bu ilaç deri yüzeyine uygulanan ve deri rengini açan bir ilaçtır. Bunun yanı sıra yine melanin sayısını azaltan tretionin, azaleik asit ve kojik asit de kullanılabilir. Bu ilaçlar dermatologlarca reçetelendirilirken, ilaçlara başlamadan önce mutlaka doktorunuza danışmanız gerekmektedir.

yon veya dermabrazyon, fraksiyonel lazerler olabilir. Bu işlemler genellikle güneş ışınlarının yoğun olmadığı aylarda uygulanır. Uygulamanın mutlaka uzman hekimlerce gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Amacı yüzün lekeli olan üst tabakasını soymak olan bu yöntemlerde, tedavi sonrası birkaç gün yüzde kızarıklık, soyulma ve kabuklanma görülebilir.

Güneş lekesi tedavisi en az 3 ay sürer. Eğer krem ilaçlar lekelerden kurtulmanıza yardımcı olmazsa, bazı tıbbi işlemler uygulanabilir. Bu işlemlerden bazıları glikolik asit gibi meyve asitleriyle hazırlanan kimyasal peelingler, TCA peelingler, mikrodermabraz-

Kadınlar genel olarak güneş lekesine erkeklerden daha yatkındırlar. Kadınların %90’ında görülen güneş lekesi sorunu, erkeklerde sadece %10 oranında görülür. Gebelik döneminde leke riski çok artar. Bunun sebebi gebelik hormonlarıdır.

facebook/haber.podium


37


Dyt. Berna Danacı bernacoban@diettime.com.tr

K

ahvaltı, günlük hayatımızın koşturması, uykuya ayırdığımız zamanı arttırma çabası, iş hayatı derken atladığığımız en kıymetli öğünümüz. Esasen hepimizce dilimize pelesenk olmuş olan ‘kahvaltı önemlidir’ klişesi olsa bile çoğu zaman anlamını yitiriyor maalesef. Ebeveynler olarak ‘kahvaltı yapmadan okula gitmek yok’ diye telkin ettiğimiz çocuklarımıza, kendimiz kahvaltı yapmadan nasıl örnek olmamız mümkün değil.

Yazın rehaveti ortadan kalkarken, okul telaşı başlamış, iş hayatı daha dinamik bir hal aldıysa güne nasıl başladığımız ayrıca önem kazanıyor .Okul çağı çocuklarında yapılan araştırmada neredeyse her 3 çocuktan birinin kahvaltı yapmadığı görülmüş. Çocuklarda kahvaltıyı atlamanın en önemli nedeni aile bireylerinin kahvaltı yapmaması ve zaman yönetimindeki başarısızlıklar olarak gösterilirken, ergenlerde ise özellikle de genç kızlarda beden algısının artmasıyla kilo vermek ve aynı kiloda kalabilmek olduğu tespit edilmiştir. Öğün atlayarak kilo verme düşüncesi tam aksine, iştah yönetiminde başarısız olmamızı ve buna bağlı olarak da kilo artışını sağlıyor. Kan şekeri dengesinin bozulması sonucu, kahvaltı öğününü atlayanların gün içinde daha fazla kalori aldığı bulunmuştur. Gece boyu aç kalan metabolizmanın sabah uyandın mesajını almadan açlığa mahkum edilmesi gün içinde olması gerekenden çok daha fazla kalori alımına sebep olur. Bir diğer önemli konu ise sabah kahvaltı yapmayan bireylerin gece yeme alışkanlıklarının artması söz konusudur. Gün boyu yetersiz alınan kalori sonucu kişi hem kendinde fazla besin tüketme hakkını bulur, hemde açlığını bastıramadığı için miktar kontrolünün yapamaz. Böylece ertesi gün hem vicdanen hem de tokluk hissi nedeniyle kahvaltı yine hayal olur ve kısır döngü yine başlar. Kahvaltı günlük almamız gerek enerjinin ortalama dörtte birini karşılar nitelikte olmalıdır. Besin değeri çeşitliliğinin sağlanması ve bazal metabolizma hızının artması kahvaltı ile ilişkilidir. Yetersiz ve dengesiz beslendiğimizde, bir de buna hareketsiz bir yaşam eklendiğinde pek kronik hastalığa neden olmaktadır. Protein, karbonhidrat, yağ, vitamin ve mineraller, su gibi temel besin öğeleri istenen düzeyde karşılanamaz.Uzun süreli kan şekeri dengesizlikleri pankreastan salınan insülini negatif etkilediği için insülin direnci adını verdiğimiz hastalığın oluşmasına neden olur. İnsülin direnci de göbek çevresinde yağlanma( abdominal yağlanma), uyku hali, halsizlik, tatlı isteği, aşırı karbonhidrat tüketimi gibi sonuçlarla karşımıza çıkar. Kahvaltının, hem profesyonel hayattaki başarı hem de okul çağı çocuklarının ders başarısı için ayrı bir önemi olduğu unutulmamalıdır. Kahvaltının enerji dengesini sağlaması ve buna paralel daha zinde olmayı sağlaması, algılama kabiliyetinde artışa

38

sebep olması başarıyı arttırmaktadır. Verimli bir çalışma için gerekli besin öğelerinin karşılanması oldukça önemlidir. Kahvaltı yapan insanların konsantransyonu daha yüksektir. Gelişigüzel beslenme yerine öğün dengesi ve besin çeşitliliği sağlanmış bir beslenme planı sizi daha güçlü ve farklı kılacaktır. Başarı nasıl özen isteyen bir durumsa, bu süreçte nasıl beslendiğinizde aynı özeni hak eder. Sizi hem fiziksel, hem de mental anlamda daha sağlıklı kılar. Sağlıklı bir kahvaltının ilk koşulu, besin çeşitliliği sağlanmış, tok tutan besinlerin yer aldığı dengeli bir menüdür. Güne enerjik başlamamızı sağlayan bu önemli öğün, en keyif alacağınız , bir nebze de olsa daha esnek davranabileceğiniz bir öğün olabilir. Yağ oranı düşük sağlıklı protein kaynakları mutlaka kahvaltınızda yer almalıdır. Süt, yumurta, peynir, bazen yoğurt gibi protein kalitesi yüksek besinler kan şekerinizi dengeler ve size gün içinde ihtiyaç duyduğunuz enerjiyi sağlar. Tokluk hissi veren bu besinler aynı zamanda gün içinde daha planlı ve kontrollü olmanıza olanak sağlar. Özellikle örnek protein olarak nitelendirdiğimiz yumurtanın yeri tartışılmazdır. Sebze ve meyvelerin de kahvaltı sofralarında olması, zengin vitamin mineral içerikleri , lif oranlarını yüksek olması nedeniyle önemlidir. Ayrıca içerdikleri C vitamini sebebiyle de besinlerin emilimi ve vücut tarafından kullanılmasını desteklerler. Kan şekeri dengesini sağlayacak en önemli besin grubu elbette nitelikli karbonhidratlardır. Sağlıklı bir kahvaltı tabağının olmazsa olmazı tam tahıllı besinlerdir. Tam tam tahıllı ekmekler, müsli , yulaf gibi besinler aynı zamanda B grubu vitaminlerinin alımı için de önemlidir.Yağ kaynağı olarak ceviz , badem, zeytin, zeytinyağı, avakado veya keten tohumu gibi sağlıklı yağlar, 10 yaşına kadar olan çocukların beyin gelişimi için çiğ tereyağı tercih edilmelidir. İçecek alternatifi olarak ise çocuklar süt ; yetişkinler ise açık limonlu çay, bitki çayı tercih edebilir. Bazı durumlarda da bal, pekmez veya reçel tüketilebilir. Taze sıkılmış veya hazır meyve suları, demli çay, sucuk, salam, sosis gibi şarküteri ürünleri ise kesinlikle tüketilmemelidir. Yeterli ve dengeli bir kahvaltı pozitif bir hayatın da başlangıcıdır.Kahvaltının sadece mutlulukla değil sağlıkla da büyük bir ilgisi olduğu unutulmamalıdır…


39


Dr. Özgür Tamcan PhD, Uzman Psikolog-Psikoterapist otamcan@gmail.com

İsviçre İstatistik Kurumu’na bağlı sağlık bölümünün düzenli olarak yaptığı araştırmaların başında, toplumun sağlık durumunu ilişkin gözlemler gelir. Toplumun üçte birini oluşturan göçmen kökenli insanların (vatandaşlığa geçen ve geçmeyenlerle birlikte) durumları bu araştırmalarda özellikle yer bulmaktadır. 2012 yılında yapılan ve 2016 yılında yayınlanan bu araştırmalardan birinde insanların kendi algıladıkları genel sağlık durumları sorulmuş. Buna göre İsviçreli erkeklerin yaklaşık % 85,3’ü, kadınların ise % 82,2’si kendilerinin sağlıklı olduklarını söylemişler. Bunun karşılığında, Kuzey ve Batı Avrupalı (Almanya, Fransa, İngiltere vs. gibi) erkek ve kadınların yaklaşık % 90,4’ü kendilerinin sağlıklı olduklarını belirtmişler. İspanya, İtalya gibi Güneybatı Avrupa kökenli insanlarda bu oran erkeklerde % 73,8 kadınlarda ise % 64,6 oranında çıkmış. Türkiye kökenli insanların da içinde olduğu Güneydoğu ve Doğu Avrupa kökenli insanlarda bu oran, erkeklerde % 81, kadınlarda ise % 80,6 olmuş. 85,3 82,2

İsviçre

90,4 89,1

Kuzey ve Batı Avrupa Güney Batı Avrupa

64,6

81,0 80,6

Doğu ve Güneydoğu Avrupa

79,3 75,5

Avrupa Dışında Erkek Kaynak: BFS-Schweizerische Gesundheitsbefragung (SGB)

40

73,8

Kadın


Araştırmaya göre, psikolojik hastalıkların dağılımı ve bunlar için tedavi alımı noktasında ise tam bir paradoks söz konusudur. İsviçre’de yaşayan göçmen kökenli insanların yerli nüfusa oranla daha fazla psikolojik sorunlar yaşadıkları uzun zamandan beri bilinen bir gerçeklik. Bu araştırmada da bu durum geçerliliği korumuştur. İsviçreli erkeklerde ağır derecede psikolojik rahatsızlıkların oranı % 2,7, kadınlarda ise % 5,1 iken, bu oran, örneğin Güneybatı Avrupa kökenli erkeklerde % 4,2, kadınlarda ise % 14,7’dir. Türkiye’nin içinde bulunduğu grupta ise bu oran erkeklerde % 7,9, kadınlarda ise % 6,2’dir. Bu araştırmanın çıkarmış olduğu belki de en ilginç sonuçlardan biri, toplumun göçmen kökenli kesiminin daha yüksek oranda psikolojik rahatsızlıklar yaşamasına rağmen psikolojik ve psikiyatrik tedavi hizmetlerinden aynı oranda yararlan(a)mamasıdır. Bu oran, Güneydoğu ve Doğu Avrupalı kadınlarda, (% 3,4) İsviçreli kadınlara (% 6,6) oranla nerdeyse yarı yarıyadır. Bunun iki nedeni olabileceği kanısandayım; Bunlardan birincisi göçmen kesim içerisinde psikolojik rahatsızlıkların daha yaygın bir

şekilde tabu olarak kalması ve gerekli duyarlılığın henüz geliştirilememiş olmasıdır. Diğer bir nedeni ise, psikolojik ve psikiyatrik tedavilerin temelini oluşturan anlaşılabilir bir dilsel iletişimin zorluğu olabilir. İsviçre Federasyonu’nun yapmış olduğu diğer araştırmalarda, psikolojik hastalıkların tedavisine yönelik olarak ciddi bir uzman eksikliğinden söz edilmektedir. Göçmen kesimin ihtiyaçlarını karşılayabilecek oranda psikolojik sağlık hizmetlerinin eksikliği, tahmin edilebileceği gibi İsviçrelilere göre daha az orandadır. Bu varsayımı destekleyen diğer bir veri ise söz konusu araştırmadaki diğer bir bulgudur. Bu araştırma, göçmenler ve İsviçreliler arasında diğer sağlık hizmetlerinden yararlanmada herhangi bir fark bulamamıştır. Bu araştırmanın sonuçlarına göre psikolojik sağlık alanında hizmetleri göçmen kesime yayılabilecek şekilde genişletmenin son derece gerekli olduğu ortaya çıkarken, yine bu kesimlerde psikolojik sorunları tabu olmaktan çıkartacak önleyici tedbirlerin hayata geçirilmesi zaruri gibi görünmektedir.

İsviçre'de yaşayan göçmen kökenli insanların yerli nüfusa oranla daha fazla psikolojik sorunlar yaşadıkları uzun zamandan beri bilinen bir gerçek. Erkek İsviçre

Kadın 10,9 2,7

Kuzey ve Batı Avrupa

9,8

14,0

3,4

Güney Batı Avrupa

15,5 18,5

Doğu ve Güneydoğu Avrupa 12,9

Yüksek

Orta

4,7

4,2

19,0

Avrupa Dışında

5,1

14,7

22,7 7,9

19,3

7,5

17,6

Yüksek

6,2 11,5

Orta

41


Doç. Dr. B. Nazan Walpoth Bern Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Kardiyoloji Bölümü Öğretim Üyesi nazan.walpoth@insel.ch

G

ünümüzde her üç insandan biri kilo sorunu yaşıyor. Aşırı kiloluların yüzdesi, özellikle de çocuklar ve gençler arasında artıyor. Araştırmacıların en zor sağlık problemlerinden biri olarak gösterdiği kilo sorunu, büyük bir halk sağlığı sorunu olma özelliğini teşkil ediyor.

108

milyon çocuk

604

milyon erişkin

obez 42

Araştırmalara göre, dünyamızda 2 milyardan fazla insan kilolu, hatta aşırı kilolu. New England Journal of Medicine’de yayınlanan bir araştırma sonucuna göre, 1980-2015 yılları arasında Dünya’daki aşırı kiloluların oranı neredeyse iki katına çıkmış durumda. Health Metrics Evaluation (İHME) Seatle`den gelen bu yayının önemli isimlerinden Dr. Ashkan Afşhinè’ye göre, 2015 yılında Dünya`da 2,2 milyar kilolu (Dünya nüfusunun % 30’u) insanın olması, bizlerin çağımızın en zor sağlık sorunu ile karşı karşıya olduğumuzu göstermektedir. Kilolu olmaya, vücut kitle indeksinin (BMİ) 25-30 arasında olduğu durumlara diyoruz. Aşırı kilolu (obez) olmaya ise, vücut kitle indeksinin 30’dan büyük olduğu durumlara diyoruz. Vücut kitle indeksi, vücut ağırlığının (Kg), vücut uzunluğunun (m) karesine bölünmesiyle hesaplanmaktadır.

Yapılan tespitlere göre, Dünya`daki 108 milyon çocuk ile 604 milyon erişkinde aşırı kilo (obez) sorunu bulunmaktadır. Aşırı kilolu (obez) çocuklar ve gençler konusunda ABD, % 13’lük bir oranla ilk sırada yer almaktadır. Aşırı kilolu (obez) erişkinler sıralamasında ise Mısır % 35 gibi bir oranla birinci sırada yer almaktadır. Çocuk ve gençlerde aşırı kiloluğun (obezitesi) en az görüldüğü ülkelerden birisi % 1,2 oranı ile Bangladeş. Yetişkinlerde ise % 1,6 oranı ile Vietnam. 2017 yılında yapılan güncel bir araştırmaya göre, 2015 yılında 4 milyon insan, kilolu ya da aşırı kilolu (obez) olmaya bağlı oluşan hastalıklardan dolayı hayatlarını kaybetmişlerdir. Bunların % 75’ini kalp-damar hastalıkları oluştururken, bunu % 15 ile şeker hastalığı, % 10 ile kronik böbrek yetmezliğ ve kanser takip ediyor.

Tehlikeli gidişat için acil önlem şart Bir yıl önce Lancet`de yayınlanan başka bir araştırmada, ortaya kısmi olarak farklı rakamsal sonuçlar çıktıysa da, aynı eğilimin görülmesi oldukça düşündürücüdür. Sonuçta, bilinen ortak gerçek; erişkinlerin, çocukların ve gençlerin gereksinimlerinin çok üzerinde aşırı kalorili besinler aldıkları ve besinleri harcayacak aktivitelerden uzaklaşmış olmalarıdır. Burada, dengeli beslenmenin, sporun ve hareketin önemini bir kez daha vurgulayalım. Bu konuda biz büyüklere, ebeveynlere, hekimlere ve de sağlık kurumlarına çok geç olmadan acil önlemler almak düşmektedir.


AVANTAJLARINIZ • Hedef kitleye doğrudan erişim • Firma imajı yaratma • Marka değerini yükseltme özelliği • Düşük maliyet • Farklı formatlarda sabit tanıtım

İlanlar için Tel: 076 343 80 74 Firmanıza, HaberPodium sayfalarında yer vermek icin hemen arayın! www.haberpodium.com info@haberpodium.com /haber.podium 43


Hazırlayan: Gamze Çelik

ra ak a ki ha rd ta ile ğla en a er ak rı r uz la . D d a ık ar ön be r. nc ıd dıl g ha tıla yu tan ara ber dar lış a bo a u ha a ç d ar a lun la ya k aya y ıll ı y zy ar yo lu ma lm yü şl ay yo aş bu u da kol an ajl nu s u ğl ka m no ar nin du me yol e sa ı, e ı İn lar şm rine k il ızl ba rle rle ıslı n h be rbi n, in e bi de en r le şm le

44


Bell'in telefonu bulması Arşimed'in hamamdan fırlayarak suyun kaldırma kuvvetini bulmasına benzer bir şekilde, yani rastlantı sonucu ortaya çıkmıştır. Pantolonuna yanlışlıkla dökülen pilin asidi nedeniyle asistanına yardım amacıyla seslenmişti. Telefon ağızlığından söylediği "Bay Watson buraya gelin. Sizi görmek istiyorum" cümlesi binanın diğer tarafındaki asistanına ulaşmış, asistanı koşarak Bell'in yanına gelmiştir.

başladı. Sonraki 40 yıl içinde elektrikli telgraf geliştirildi ve 1876 yılında Alexsander Graham Bell sağırlarla ilgili bir çalışması sırasından telefonu keşfetti. Bell'in telefonu bulması Arşimed'in hamamdan fırlayarak suyun kaldırma kuvvetini bulmasına benzer bir şekilde, yani rastlantı sonucu ortaya çıkmıştır. Pantolonuna yanlışlıkla dökülen pilin asidi nedeniyle asistanına yardım amacıyla seslenmişti. Telefon ağızlığından söylediği "Bay Watson buraya gelin. Sizi görmek istiyorum" cümlesi binanın diğer tarafındaki asistanına ulaşmış, asistanı koşarak Bell'in yanına gelmiştir.

İlk telefon Telefon sözcüğü Eski Yunanca Telos “Uzak” ve Phone “Ses” sözcüklerinin birleşmesinden oluşmuştur. Günümüzde cep telefonları ve bilgisayar ile gönderdiğimiz elektronik mesajlarla saniyelerle ölçülen haberleşmenin geçmişi, 1793 yılında Fransız Claude Chappe'nin "uzaktan yazan" anlamı na gelen telgrafı keşfi ile

45

Bell, seslerin havadaki titreşimlerle nasıl oluştuğunu merak ediyordu. Bu sırada elektrik akımının konuşma sırasında oluşan titreşimleri andıracak biçimde değiştirilebildiğini keşfetti. Bell daha sonra da Charles Sumner Tainter ile birlikte, konuşmaları açıkça aktaran Radyofon isimli ilk telefon aletini geliştirdi. Bu iki bilim insanı, bu aygıtla ilk başarılı denemeyi 15 Şubat 1880

günü gerçekleştirdiler. Verici Washington'da, 13. Cadde'deki Franklin Okulu'nun tepesine konmuştu. Tainter, ahızeyi eline alarak konuşmaya başlar: “Bay Bell... Bay Bell... Beni duyabiliyorsanız lütfen pencerenin önüne gelip şapkanızı sallayın.“ Az sonra Bell, 14. Cadde'de bulunan laboratuvarının penceresine gelir. Elinde şapkası vardır. Bir an durur ve sonra şapkasını sallamaya başlar. İlk telefonların, günümüzde evimizde kullandığımız telefonlardan bile oldukça farklı olduğunu unutmamak gerekir. İlk telefon görüşmelerinde telefonla numara çevirmek yerine, ahizeyi kaldırdığınızda bir santral memuru ile karşılaşır ve istediğiniz numarayı memura belirterek telefonun bağlanmasını beklerdiniz. Telefon makineleri de günümüzdeki gibi küçük değillerdi. Eski telefonlar borazanı andıran ağızlıklar, şamdan biçimli makineler ya da duvara asılı modelleriyle günümüzdeki telefonlardan tamamen farklıydılar. Zaman içinde otomatik santrale geçilmesi ile birlikte telefon modelleri de giderek küçülerek cebimize giren boyutlara ulaştılar.

"Alo" sözcüğü telefonu keşfeden Alexsander Graham Bell'in sevgilisi olan Allessandra Lolita Oswaldo'un isminin baş harflerinin kısaltmasıdır. Graham Bell telefonu icat ettikten sonra ilk hattı sevgilisinin evine çekmişti. Atölyesinde telefon çalınca arayanın Allessandra Lolita Oswaldo'dan başkası olmayacağını bildiğinden, telefonu açar açmaz "Allessandra Lolita Oswaldo" diyordu. Bell, zamanla sevgilisine, adını kısaltarak hitap etmeye başladı. Artık telefonu "Ale Lolos" diye acar olmuştu. Uzun çalışmalar Graham Bell'i daha hızlı konuşmaya itiyordu ve sevgilisinin adını daha da kısalttı. Artık iki heceli bir ad kullanıyordu. Bu kısa ad "Alo" idi. Allessandra Lolita Oswaldo, geliştirip tüm şehre yaymaya çalıştığı telefondan başka birşey düşünmeyen sevgilisinin bitmek tükenmek bilmeyen deneylerinden rahatsız olmaya başlayınca Graham Bell'i terketti. Bell, sevgilisinin birgün onu arayacağı umuduyla telefonu her açısında "Alo" demeye devam etti. Biz zaman sonra Bell'i arayanlar da O'na "Alo" demeye başladılar. Bugün dünyada herkesin kullandığı "Alo" sözcüğü işte o günlere dayanmaktadır.

45


Günümüze kadar gelişerek gelen telefon modelleri; ahizeli telefon, radyo dalgalı telefon, tuşlu telefon, cep telefonu ve akıllı telefon isimleri ile adlandırılmaktadır.

Ahizeli Telefon

Radyo Dalgalı Telefon

İlk telefon icadı gerçekleştikten sonra telefonun gelişim süreci başlamıştır. Bell’in geliştirdiği telefonun hemen ardından ilk ahizeli telefon piyasaya sürülür. Ahizeli telefonun en büyük özelliği, dinleme ve konuşma için iki ayrı mekanizmanın bulunmasaydı. Ahizeli telefonun gelişmesinde en büyük etken ise mikrofonun geliştirilmesi olmuştur.

Marconi adlı 20 yaşındaki İtalyan asıllı bir mucidin radyoyu bulması ile başlayan bu süreç kısa sürede tüm dünyayı kaplamıştır. Radyo frekansı ile tüm kara ve denizde haberleşme imkanı sağlanmıştır. Ayrıca bu buluş ile tek bir kablo üzerinden bir çok konuşma verileri gönderilmeye başlanmıştır. Bu özelliğin

46

gelişmesinin öncüsü olan Marconi, radyo dalgaları kullanılarak iletişim sağlayan cihazın adı ise telsiz olmuştur. Daha sonra telsiz sistemi kullanılarak ilk telsiz telefon üretilerek satışa sunulur. Tüm bu gelişmeler sırasında Amerika ve İngiltere arasında ilk telefon hattı döşenip ilk okyanus ötesi telefon görüşmesi yapılmaya başlanır.

Tuşlu Telefon Santral sisteminin her geçen gün otonom hale gelmeye başladığı dönemlerde çevirmeli telefon ağlarının da sonu gelmeye başlar. 1960'lı yılları gösteren bu dönem ilk tuşlu telefon dönemiydi. Elektronik teknolojisininpatlaması sonucu ilk tuşlu telefon üretilir ve piyasaya sürülür. Bu evlerde kullanmaya başladığımız ilk elektronik telefonun da başlangıcıdır.


İlk cep telefonu

Cep Telefonu Graham Bell’in sesi ileten bir buluş yapması ile başlayan telefon serüveni cep telefonları ile başka bir boyut alır. Cep telefonları birçok icatta olduğu gibi "gereksinim" duyulduğu için geliştirilen bir üründü. Mobil iletişimin sağlandığı ilk aygıtlar ise bugün için pek de adını duymadığımız Walkie-Talkie cihazlarıydı. Bu yeni model cihazların geliştirilmesinin bir numaralı amacı ise o yıllar devam etmekte olan İkinci Dünya Harbi'nde bu teknolojinin ABD ordusunda gereksinim duyulmasıydı. Motorola'nın sadece bu savaş boyunca 100 bin adet Handie Talkie cihazı sattığı biliniyor. Doğum tarihiniz en azından 1990’lı yıllarda ise, cep telefonunun gelişim sürecini hatırlıyor olmalısınız. Bu tarih genel anlamda telefonun yaygınlaşmaya başladığı bir dönem olarak gösterilebilir. İşte tam da bu dönemde Avrupa kıtasından başlayarak tüm dünyayı saran GSM sistemi başlamıştır. Bugün elimizden düşürmediğimiz cep telefonları 7'den 70'e tüm dünyada yaygın bir şekilde kullanılıyor. Şüphesiz bugün kamerası, Bluetooth'u, WiFi'i ve diğer üstün teknolojileri kullanan cep telefonları, pratikte iki kişinin farklı noktalarda görüşebilmeleri için tasarlanmıştı. Ancak bugün gelinen noktada iletişimde adeta çığır atlandığı su götürmez bir gerçek.

47

1983 yılında Motorola firmasının tanıttığı DynaTAC 8000X, ilk cep telefonu olarak tarihe geçer. Bu cep telefonunun mucidi ise Martin Cooper’dir. Yaklaşık 850 gram olan bu cihaz, herhangi bir ekrana sahip değildi. Batarya yardımı ile 35 dakikalık kesintisiz görüşme yapılabilirken, şarj olması ise 10 saat sürmekteydi. Bu cihazın en önemli özelliği tuşlu olmasıydı.

tutulmuş ve sürekli daha gelişmiş telefon modelleri ile piyasanın en büyük hakimi olmayı başarmıştır. 2001 yılında ilk bluetooth özelliğine sahip telefonu T39 ile dikkatler Ericson üzerine toplar. Bu firmanın ilk cep telefonu olmasa da, bluetooth özelliği ile ilk defa SMS yada MMS kullanılmadan veri aktarımı gerçekleştire bilen telefonu icat edilir. 3G Teknolojisine Sahip Cep Telefonları

1980’li yıllarda cep telefonu sektöründe rakipsiz geçiren Motorola, 1991 yılında ilk rakibi ile karşılaşır. 1011 serisi ile Nokia cep telefonu üreticiliğine başlar. Nokia 1011, günümüze kadar gelen cep telefonu modellerinin öncüsü olurken, ilk antensiz cep telefonunu üreten firma olarak tarihe geçmiştir. 1999 yıllarına uzanan bu süreçten sonra Nokia, tüm dünya genelinde

Cep telefonlarında görüntülü arama ve cepten hızlı internet kullanımını başlatan olay 3G teknolojisi olmuştur. İlk görüntülü görüşme yapılabilen telefon 2004 yılında piyasaya sürülen Motorola RAZR olur. İlk olarak 1998 yılında Japonya’da duyurularak kullanılmaya başlanan 3G, 2002 yılında Amerika’da, bundan 1 yıl sonra ise Avrupa’da kullanılmaya başlanır. 3G teknolojisinin en büyük özelliği, iletinin ses değil veri olarak iletilmesiydi. İletişimde devrim yaratan buluş; Akıllı Telefon Akıllı olarak adlandırılabilecek en eski telefon Motorola Simon modeli gösterilebilir. 1994’de piyasaya sürüldüğünde diğer telefonlara göre çok iyi özellikleri olsa da, günümüz akıllı telefonlarına göre kesinlikle kıyaslanamaz. Simon isimli ilk dokunmatik telefon kısmi

şekilde ajanda görevi de üstleniyordu. 9 Ocak 2007 yılına gelindiğinde Apple, üç büyük gücü tek cihazda toplayarak kullanıcıların karşısına geçti. Apple'ın patronu Steve Jobs, eline "iPhone"u alarak yeni bir akımı başlattı. iPhone, cep telefonu olmasının dışında hem geniş hem de dokunmatik ekranlı bir iPod'u ve interneti bir araya getiriyordu. Apple, İPhone modelleri ile dünyadaki telefon algısı değiştirmiş ve cep telefonlarının sonunu getirerek akıllı telefon modellerinin başlangıç temelini atmıştır. iPhone'dan sonra artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Daha sonraki aylarda, Samsung, Nokia ve LG gibi dünya devlerinden de benzer telefonlar gelmeye başladı. Android telefonların gelmesiyle birlikte de, akıllı telefon piyasında baş döndüren yenilikler hız kazandı. Günümüzde cep telefonları artık yaşamımızın parçası hale geldi ve onlarsız yaşayamacağız. Bunda bu aletlerin hayatımızı kolaylaştıran özeliklere sahip olmasının etkisi büyük. Geçmiş yıllarda hayatımıza giren benzer gelişmeleri bugün ile kıyasladığımızda, cep telefonu kullanımının da bir akım olduğunu, daha sonraki yıllarda çıkacak olan çılgın teknolojik buluşlara kaynak olacağını söylemek pek de abartı olmaz.

47


Yıllardır var olan uygulamaya göre, yeni sürücü belgesi alanların, direksiyon sınavı öncesinde mutlaka ilk yardım kurslarına gitmeleri gerekiyor. İlk yardım kursları yaklaşık 40 yıldır uygulanırken, bu kurslar ehliyet sınavlarının önemli birer parçası. Kantonal trafik daireleri, günümüzde bu yardım kurslarının işe yarayıp yaramadıkları ile ilgili şüphe taşıyorlar.

T

rafik daireleri, bu kursların pratik sınav boyutu ile kaldırılmasını, bunun yerine ise sadece yazılı sınavın konulmasını talep ediyorlar. Bu talebin temel nedeni ise, spor veya özel yaşamda tıbbi sorun riskinin trafikteki riskten daha yüksek olması. Ayrıca telefon aracığıyla sağlık ekiplerinin günümüzde kaza yerine daha da hızlı ulaşmaları ve anında tıbbi müdahalelerde bulunmaları da ayrı birer neden olarak sıralanıyor. Trafik dairelerine göre, öğrencilerin sürücü belgesi eğitimi sırasında, dikkatli araç sürmek gibi daha esaslı konulara konsantre olmaları gerekiyor.

BFU’dan tepki Kazaları Önleme Danışma Bürosu bfu, kantonal trafik dairelerinin bu talebini anlamsız buluyor. İlk yardım kurslarının önemli olduğunu ifade eden bfu yetkilileri, trafikte yaşanan her bir mağduriyetin fazla olacağını savunup, bu anlamda araba kullanıcılarının her-

48

hangi bir olumsuzluk durumunda nasıl davranmaları gerektiğini bilmelerinin iyi olacağının altını çiziyorlar.

TCS Anketi ve İlkyardım Kuralları İlk yardımla ilgili bu kurslar kısa bir süre önce TCS bünyesinde de tartışıldı. TCS’nin yaptığı bir anket sonucunda, insanların çoğunun herhangi bir kaza durumunda zorluk çekecekleri sonucuna varıldı. Ankete katılanların sadece yüzde 7’si kaza anında geçerli olan 4 temel kuralı sayabildi. TCS, bu anketle, insanların sınav öncesi mecburi kursa katıldıklarını, ancak daha sonra hiçbir şekilde tekrarlamadıkları için bu kuralları unuttuklarını ortaya koydu. İlk yardıma dair bu 4 temel kural şöyle; 1) Kendi güvenliğini sağlamak 2) Kaza alanını koruma altına almak 3) İlk yardım ekiplerini çağırmak 4) İlk yardım uygulamak

ABCD planı Bu kuralların yanı sıra, yaralının durumunu değerlendirmek için uluslararası ABCD planı da kullanılmalı: A, Airwey: Solunum yollarını açmak. Yaralının nefes alışını 5-10 saniye denetlemek. Nefesi görünür, duyulur ve hissedilir kılmak. B, Breathing: Gerektiğinde ağızdan buruna iki kez havalandırma şoku uygulamak. C, Circulation: Nabız kontrolü yapmak. Gerektiğinde 30 kez göğüs kompresyonu uygulamak. D, Defibrillation: Yakınlarda AED aleti bulunuyorsa, bunun eğitimini alan birisi kalbi tekrar normal ritmine sokabilir.

İsviçre kara yollarında daha az ölüm İsviçre’de son yıllarda trafik ölümlerinde büyük oranda düşüşler oldu. 1990 yılında yaklaşık 950 ölüm vakası kaydedilirken, bu oran şu an için yaklaşık 250’ye düşmüş durumda. Ölüm vakaları gibi, yaralananların sayısında da önemli düşüşler kaydedildi.


Einzahlung für/Versement pour/Versamento per

Royal Döner Stiftung 8404 Winterthur

Royal Döner Stiftung 8404 Winterthur

CH65 0900 0000 6155 9657 5

CH65 0900 0000 6155 9657 5

Konto/Compte/Conto

61-559657-5

Konto/Compte/Conto

61-559657-5

CHF

CHF

Einbezahlt von/Versé par/Versato da

Einbezahlt von/Versé par/Versato da

Versement Virement

Versamento Girata

Zahlungszweck/Motif versement/Motivo versamento BL 08.2014

Enzahlung Giro

Einzahlung für/Versement pour/Versamento per

Einbezahlt von/Versé par/Versato da

601944 (151206) (441.02.1) PF

Empfangsschein / Récépissé / Ricevuta

105 Die Annahmestelle L’office de dépôt L’ufficio d’accettazione

49 185000006

0560/1002

615596575> 615596575> 49


Moda

2017-18 Sonbahar/Kış koleksiyonlarının resmi tasarımları, ofis sınırlarından taşıyor. Takımlar, döpiyesler, kalem etekler mesaiye sokakta devam ediyor. Bu dönemde bele vurgu yapan feminen tasarımlar atağa geçiyor, oversize kalıpların son birkaç sezonki sarsılmaz iktidarı tehdit altına giriyor.

Geçtiğimiz kış trend olan pembenin yerini kırmızı alıyor.

50

Geçen sezon düz beyaz botlar yerini ışıltılı ve göz alıcı botlara bırakıyor.


Ayakkabı ve çanta tasarımlarında kendini ispatlayan plastik, bu kış dış giyimi etkisi altına alıyor. kıyafetlerini kapamadan sıcaklığı yükseltmenin en stil sahibi yolunu bulan sezon kadını katman yarışını önde kapıyor.

Chanel'in Grand Palais'de ilk füzeyi fırlatmasıyla yüksek modada uzay çağı resmi olarak başlıyor. Rengi ve tasarımlarıyla uzayı hedef alan parçalar, 2017 Sonbahar koleksiyonlarını kuşatıyor.

Renkli kürk ve peluşlar en genç ve dinamik yorumlarıyla kış günlerini renklendirmeye hazır.

Tasarımcılar bu sezon denim tutkusunu ikinci boyuta taşıyor; denimler, denimlerle eşleşiyor.

Bele vurgu yapan feminen tasarımlar atağa geçiyor, oversize kalıpların son birkaç sezonki iktidarı tehdit altına giriyor.

Hayalgücünü zorlayan tasarımlarıyla moda dünyasını kuşatan şapkalar, tasarımcılara şapka çıkartıyor.

70’lerin fitilli kadife takımları geri dönüyor.

Yazın trendi küçük çantalar, bu sezon yerlerini büyük çantalara bırakıyor.

Kışın içimizi ısıtan örgü kazaklar da bu sezonun trendleri arasında.

51


Otomobil

Hyundai KONA, 4.165 mm uzunluğa, 1.800 mm genişliğe ve 1.565 mm yüksekliğe (tavan rafıyla) sahip. Kaslı görüntüsünü 18 inçlik jantlarla destekleyen KONA'nın iki renkli tavanı ve 10 farklı dış renk seçeneği bulunuyor. İç mekandaysa zarif ve kaliteli bir his veren gösterge paneli dikkat çekiyor. Hyundai, 6 ileri manuel şanzımanı 120 beygir gücündeki 1.0 litrelik T-GDI seçenekte kullanırken, serinin en hızlı ve en keyifli versiyonu olan 177 beygirlik güçlü 1.6 litre T-GDI motor da 7 ileri DCT şanzımanla sunuluyor. Hyundai'nin kendi geliştirdiği 7 ileri çift kavramalı (7DCT) şanzıman ve dört tekerlekten çekiş sistemi ilk olarak yüksek güçlü 1.6-litre T-GDI versiyonda satışa sunulacak..

52

Hyundai SUV, güvenirliğini, markanın çekiciliğini ve Avrupa'daki pazar payını artırmak için yeni modeli KONA’yı tanıttı. Hyundai KONA, şık tasarımı ve yenilikçi iç mekanıyla B-SUV segmentine iddialı bir giriş yapıyor. Hyundai, 2001'de Avrupa'da piyasaya sunduğu Santa Fe modeliyle ilk kez SUV pazarına giriş yapmış ve 16 yıllık süre içerisinde model gamına eklenen diğer ürünlerle de çıkışını sürekli olarak sürdürmüştü. Hyundai, Avrupa'da 1.4 milyondan fazla SUV satarak önemli bir başarı elde ederken aynı zamanda SUV segmentinde de en fazla ürünü olan bir marka haline geldi. Hyundai'nin 2015 yılında piyasaya sunduğu yeni nesil Tucson ise 200.000'den fazla satış ile en hızlı satılan SUV olarak da önemli bir zafere imzasını attı. Tüm

bu başarılarını şimdi yepyeni bir SUV modeliyle sürdürmek isteyen Hyundai, ürün gamını KONA ile zenginleştiriyor. Santa Fe ve Tucson modellerinin yanı sıra, kompakt özellikleri ve pratik yapısıyla öne çıkan KONA, B-SUV segmentinde yer alarak markanın satışlarına ve imajına katkıda bulunmaya hazırlanıyor. Hyundai KONA, cesur ve fütüristik bir tasarıma, premium özelliklere, erişilebilir bağlantıya ve en son güvenlik teknolojilerine sahip gerçek bir SUV. Modern kentsel müşterilerin yaşam biçimlerini ifade eden ve tamamen Avrupalı kullanıcıların beklentilerine göre geliştirilerek üretilen Hyundai KONA, üstün motor teknolojisiyle de hem segmentine hem de otomotiv endüstrisine renk getirmeye hazırlanıyor.


BMW

, yeni M5 modelini tanıttı.Yeni M5 modelin kaputunun altında sekiz silindirli 4,4 lt'lik çift turbo beslemeli M TwinPower Turbo isimli motora yer veriliyor. Bu ünite, 592 HP güç ve 750 Nm'lik muhteşem güç değerleri sunuyor. 8 ileri vitesli otomatik şanzıman ile kombine edilen motor, gücünü dört tekerlek aracılığıyla yola aktarıyor. Yeni M5 sahip olduğu muazzam güç ile 0'dan 100 km/s hıza sadece 3,4 saniyede ulaşıyor. 0-200 km/s hızlanmasını ise 11,1 saniyede tamamlıyor.. Standart olarak 250 km/s'lik sınırlandırılmış maksimum hız ile gelen yeni M5, opsiyon olarak alınabilen 'M Sürücü Paketi' sayesinde maksimum hızını 305 km/s'ye çıkarabiliyor. Modeldeki en büyük değişikliğin, yüksek performanslı otomobiller

arasında 'en duygusal dört tekerlekten çekiş sistemi' olarak lanse edilen yeni 'M xDrive' sistemine sahip olmasından geldiği belirtiliyor. Ayrıca, bu sistem aktif M diferansiyel ile donatılırken, geleneksel arkadan itiş sürüşü seçeneğini de sürücüsüne sunuyor. Yeni M5'e önden bakıldığında ilk olarak, büyük hava girişleri ve köşeli tasarıma sahip agresif ön tampon göze çarpıyor. Ayrıca aerodinamik dış dikiz aynaları, oyuklu alüminyum motor kaputu, karbonfiber takviyeli plastik tavanın yanında, arka kısımda yer verilen dört çıkışlı egzoz ve entegre difüzör sunan arka tampon da diğer dikkat çekici unsurlar arasında. Modelde 19 inçlik jantlar ve yüksek performanslı fren sistemi standart olarak gelirken, 20 inçlik jantlar ve aracın ağırlığını 23 kg azaltan M karbon seramik fren sistemi tercihe göre alınabilecek.

İç mekan İç mekana geçildiğinde ise; M spor direksiyon, Merino spor deri koltuklar ve özel alüminyum kaplamalar ilk göze çarpanlar. Yeni geliştirilen ve daha iyi yanal destek sunan çok fonksiyonlu M koltuklar geniş opsiyon listesi arasında yer alıyor. BMW'nin yeni M5'te dört tekerlekten çekiş sistemine yer vermesi, selefine göre daha ağır olacağı endişelerini ortaya çıkarmış. Ancak modelin 1.855 kg'lık ağırlığı selefine göre daha hafif. Yeni BMW M5'in, Eylül ayından itibaren sipariş verilebileceği ve 117.900 Euro'luk başlangıç fiyatı ile satılacağı açıklandı.

53

53


Gezi Rehberi

K

anto n bölg Bern’de esi, d bu tepe adeta b oğa ve lunan Ka l n y i sunu eri ziyare r cennet ürüyüş s dersteg yor. ever dene tçile l rine Bölg büyü bilir. Kar er için la ka ede, lü m p birço anza fark lı ralar lı k Bu y dağ yü zorluk s rü e ü Leuk rüyüş pa yüş par viyelerin kuru erba rkur e gö la r b Löts d chen , Oesch rının en ulunuyo e inen pass r b . ilin see, ’tır. Diley Gast eni enle ernt bölg r dağ al ve e Gem lere de y cılık ve t ı m r ö Oesc ipass d nelebili manışla ağ g ilgili r hine l er. T e vadi n sind see’ye çidinden ercihe g ya en ö bulu L nan , 2690 m da rom eukerba re ve ta a Löts d n e ’a ve t t ik G re ri c ile B henpass hi bir ön yüksekli asternt k 'a e al' e göre rn Alple ulaşılab me sahi te p ola ri’nin ceks ilir. B n iniz. Blau en g u yü E s r ö temi ee'de hu şsiz görü rkemli a üyüş rot a z hav la z n a ile uru hisse ümler s nlarını sı Bern unan dold d i p ,c urac serg dağlık bö aksın iğerleri nizi ileye l ız. g esin n Kand erste karakte in kırsal ristik kaya Alp k g, kı k ş bölg açısında yürüyü bir özell ültürünü ik şp edir. n da geni arkurla de taşıy Bölg rı ve ş ala an e nlara ulaş ye toplu sahip ım a bir raçla taşıma araç rıyla Kand l a kola e yca u rıyla ya yerle rsteg’d da laşıla e gö rini s rebil bilir. özel izler e ce için d erled ğiniz en güze ik; l gez i

54


Burası yürüyüş, tırmanma ve dağcılık cenneti olarak biliniyor. Teleferik ile, hızlı bir şekilde Sunnbüel dağ istasyonuna ulaşabilirsiniz. Buradaki tarihi yollar sizi Gemmi'den Leukerbad'a götürür. Yol üzerindeki restoranlarda, manzara eşliğinde keyifle kahvenizi yudumlayabilirsiniz.

Teleferikle birkaç dakika içinde ulaşabileceğiniz tipik bir Alp bölgesidir burası. Nefes kesen ve heyecan veren bir tırmanış rotası sizi Alp dağlarına ulaştırır. Yolda, berrak dağ sularının aktığı şelale ile karşılaşacaksınız. Bu bölgede yamaç paraşütü de yapılıyor. Güzel yürüyüşler için popüler bir başlangıç noktası olan Allmenalp kesinlikle gezmeye değer.

UNESCO Dünya Mirasları listesinde olan Oeschinensee Kandersteg bölgesinin en bilinen göllerinden biridir. 1.578 metre yükseklikte bulunan bu göl 11.147 km’lik bir alana sahiptir. Aralık ayından Nisan ayına kadar, beş ay boyunca donan bu gölün sularında yazları yüzmek mümkün. Her mevsim eşsiz manzaralar sunan Oeschinensee etrafında eşsiz gezi yolları sizi bekliyor. Birçok alabalık çeşidinin yaşadığı gölde kayık kiralayıp balık avlayabilirsiniz. Ayrıca Ocak-Mart aylarında buz üzerinde kaymak ve balık tutmak da oldukça popüler. Kızak severler için Gondelbahn dağ istasyonunda 750 metre uzunluğunda bir düzenek bulunuyor. Bunun için hayli bir yükseklere çıkmanız gerekecek, ancak bu bölgeye araçla giriş mümkün değil. Burayla ilgili daha detaylı bilgileri aşağıdaki linkinden edinebilirsiniz. www.oeschinensee.ch/sommer/rodelbahn/

Adeta kalemle çizilmiş olan Gasterntal her zaman gezmeye değer. UNESCO Dünya Mirası alanlarının bir parçası olan bu bölgenin hazinelerini keşfetmek için zaman ayırmaya değer. Gasterntal, dağ yürüyüşçüleri ve dağcılar için ideal bir başlangıç noktasıdır.

Cennetin ortasında küçük mavi bir göl Blausee. Buranın etkileyici manzarasını ve benzersiz doğasını unutamayacaksınız. Burada, Alplere özel organik alabalık çiftliğinin yanı sıra gezi ve piknik alanları da mevcut.

55

55


Ayhan Demirden Sinema eleştirmeni a.demirden@gmx.de

Giderek Azalan Işık Zamanında (In Zeiten des abnehmenden Lichts)

Fragman

Yönetmen : Matti Geschonneck Yapım Yılı

: 2017

Ülke

: Almanya

Türü : Drama/Komedi Süre : 1 saat 40 dakika Oyuncular : Bruno Ganz, Sylvester Groth, Yevgenia Dodina, Wolfgang Kohlhaase, Alexander Fehling, Natalia Belitski, Gabriela Maria Schmeide 56

Eugen Ruge’nin 6 yıl önce ödül alan romanı Matti, Geschonneck tarafından filme çekilince ister istemez dikkatleri üstüne çekti. Zira Ruge, romanın film çekimine hiç de uygun olmadığını iddia etmişti. Buna rağmen bu zorlu işe kalkışan Geschonneck, Wolfgang Kohlhaase gibi eski kurt bir senaristi ekibine alınca bir çok şey daha olabilirlik sınırlarına kavuştu. Kohlhaase, 1952’den 2001 yılına uzanan ve zamanlar içinde atlayarak oluşturduğu dramatik yapıyı

madalya ve nişanlar bir şekilde kendisini taltif etse de, aslında kızağa çekildiğinin de bilincendedir. Karısının önceki ilişkisinden olan iki oğlundan biri Sovyetler Birliği’nde bulunan bir çalışma kampında hayatını kaybeder. Diğeri, Kurt Umnitzer ise (Sylvester Groth) Rus karısı ile birlikte Demokratik Almanya Cumhuriyeti’ne dönmeyi başarır.

Wilhelm Powieleit’in(Bruno Ganz) 90’ıncı yaş gününe odaklayınca sinemasal anlatımın da kapılarını açmış oldu.

alan bu filmde; özellikle küçük insanların sosyalizm umutlarını, hayal kırıklıklarını, sistemin nasıl bir yalan imparatorluğuna dönüşüp kendilerini kıstırdığını, ancak herkesin bunun böyle gitmeyeceğinden emin olduğu ve bu sistemin getirdikleri ile bir şekilde uyum sağlandığı çok gerçekçi bir şekilde dile getiriliyor.

Hitler rejimine direnen komünistlerden biri olan Wilhelm Powileit engebeli yollardan Meksika’ya kaçmayı başarır. Bu dönemde ki mücadelesenin sonunda DDR’ye (Demokratik Almanya Cumhuriyeti) çok iyi bir görevle döner. Her yıl doğum günlerinde aldığı

Bir kaç jenerasyonu ve bunların kaderlerini konu

Bruno Ganz’ ın olağanüstü bir performans gösterdiği bu filmi izlemeniz yararınıza olacaktır.


Büyüleyici Gizem (Magical Mystery) Sven Regener’in kendi romanından uyarladığı ve senaryosunu yazdığı Magical Mystery, Arne Feldhusen tarafından filme çekilmiş. Sven Regener’in daha önceki romanı Herr Lehmann’da yan figür olarak ele aldığı Karl Schmidt, Berlin’de sanatçı ve bar işletmecisi olarak çalışırken, uyuşturucu ile fazla aşna -fişna olunca ruh sağlığı sendeler. Annesi onu Hamburg’a bir rehabilitasyon merkezine gönderir. Hamburg’ta eski bir arkadaşına rastlayan Karl, arkadaşının Tekno müzik

uyuşturucunun en büyük rolü oynadığı ekibi bir klübten diğerine götürmesi gerekmektedir. Bu durumda kendisi ile de en büyük savaşımın içinde kıvranması, bu tezatlıkta dönemin traji komik tiplemeleriyle karşılaşmaları elbette tesadüfi değildir. 1995 yılının büyük tekno partilerinin tanığı olanlar, henüz gerçekleşmiş Almanya’nın birleşmesinin toplum üzerindeki etkilerini bilenler, sürekli tekrarlayan ritmin ve melodinin aptallaştırıcılığında bir çıkış arayanların hayal kırıklıkları

ile birlikte yeniden hayata tutunmaya çalışmalarının aynı zamanda gerçekleştiği bu komplex yapı öyle güzel sergileniyor ki, insanın tekrar genç olası geliyor.

konusunda zengin olduğunu ve turneye çıkmak üzere bir şoför arandığını öğrenir. Bütün uyuşturuculara ve alkole veda etmiş olan Karl, sabaha kadar alkol ve

Sven Regener, Element of Crime ile müziksel versiyonlarını sunduğu, melankolik ama teslim olmayanların hikayelerini bu kez Karl ile devam ettiriyor ve her zaman ki gibi biraz aksak, sakar, ama inanılmaz sevimli ve hüzünlü; sarılıp beraber ağlamak isteyeceğiniz kahramanların ıslak gözlerle size şaşkın baktığı bu filmi de izlemenizi öneririm.

Yönetmen : Arne Feldhusen Yapım Yılı

: 2017

Ülke : Almanya Türü : Komedi Süre : 1 saat 51 dakika Oyuncular : Charly Hübner, Detlev Buck, Marc Hosemann, Annika Meier, Bjarne Mädel, Bastian Reiber

Fragman

57


ı s a b r o e k Ç a r c a s t e e n h a C M ı ı l l a a t m a l e o r Çik K

so-yukurraum m a, y o a b 0ğıgkre ırdağı t r o 0 a ğ a şı ğı ab det , 2rd , 1ı aş/e2kseur ba.15çaçyakyr barda r a t n 1 kzs,u1, bibseu ler:gram mbtaainrdyaağğı,m e sıtcau neokzaura, 2 m ı e ğ a u y 0 a t t z s e izMal eler:u2rt5kaa,şı1ğı zğsıu, b1 atruedkialmrtişmtaa tem mler a l 5 m k b ç a y e e , n m ı a y li z Mal 3, 5yuyemkaşıtğeıruenığıat,az1ek kışaskoağao yardım ince di üpler ek m y k ı n ş k a z l a em lya n a a i ğ ğ em muekş y akn ağşraı ir be ya d üçük 5 y 2 y , 1ü/t2, ç1av mdeakl dko nemli b rçalar oğanıukrta, 1 vani 4e s m , i pa tuz s ,iç2 in:y leri:nı küçük da kiur,ru1 yu işastdaiğinizinde r i n e s i u z lar sonrpaeyn şığı enmizle ler hal inde Serv anışı:Üu itçairn l t n s l a r u ı ligz msin. Dalhaabne emerkdıkmaıylance dilikmüpler hnacerehdieno HaziD n i ğ e ve aya . er, 2byez ya ya da i küçük ş biar tta led inde0kegesrianm urm ı i l l r r k k i o n 5 n a a a h i2nde ğı şemli b rçal soğa nı geçikyip k v suyunu ini ş l a ha kaşrıini ne çük p a kuru inyatğilımriı ekle k alıp işlem u yt eri nla ma ren ks rle ı kü : d Üze ntarlearri aiçsionnraaşığuı szuelrüu soğsai fif bir e kavur ra sıcatavada z ah ekakriemış kuentdıpe ha birlikt oğanla rı bir ırdKııks-ık ma iÜ n. D ye-mm s e k in. a3in Doğranvirzlai rrı ka nlarla kuru s kın. Aykakrlıeşytin.rkuanl.ıbı e laivku e e e i kes dBırın. an acntauru soğaantar v ya bıramzüanr üun cam ilakvek r k’ M t . z s d ı a ü a i k n k ldayı dar aı:n m nam inzatr a 2ka6 uş luanyaıpamınyıup baş ene ka rKlavnrıuşl te kayledrıriınp a çvıkeayna avrfuilfmurnak kıyvıaktoen-ao u k a a ta b k n.ı k ateşzneımkeız krokcuasm çek H üraüz lğı iırrıbp o uyurnaddanaa kharıyştuıırmmıunrı çnorravbeibkearym , a a sürd yip kısıutim y n a,rıbşt basson ızlıc zuk,arış t,e uka e ıkvaa - ıe e g l y l t u n t ek aDnoze eoknlirka n çaohr a yla hi, btiye aişstüa aitne.ş K aterşışım lm ortead kısiıkr knace e, sürs taın ol.a Dardımşı ekluerter çbekuin kal ştta en k ip b İ d e y a zea ştıdraervaak m at naamğlaırpıcı yyaığnıı,z uneratad kloejyennalınd.esrıceacğeı n. em n ı ı y e ğ a v ç r ı y o y r a a y a d K p birn tıerla n. .TuSz amka remea hocakt 7i0 nde pişiri an 1 ğ i . l edi niç. iHaz kçtıarrpını Arkalçaırrdparaikrlkikotnra koün ş e kt ika açı isyiniceea dıerıyne.re Soniolle ikbten saprdaökları0 dak oğıuratrtauk istan b i cere tatalaenklıraa kırnı.şım işired knaozlı yaında 4 alriıkpasrıştep rheinngd p d a b k k ı a v e k h v ıe n a er da rinayd ş fır il ayğ avne sçüirdkiordlae tyaa . ı ınşd namddiakiekagnemtıiş maıtpınlm e t açk 2-3 ehdaolğra eervnis ıys dıasıkfıarte A kmsiişt n. l i d s t k c . a e i n , n r a c r i ğöınn onnu rgiönseterei vis edi sıca akhtaasıs: Uz DNo ,öüzene k ser Püf usromnaryaa ir.dökere kav işeecveikzti değ c

58


k e km

E ı l san

e ı m s r a a b P r kÇluo

ak bardrıntısı, 2 2 , ı ü k -1 göğs ekmek eği, 10 k u av tlı km siz tbaharabaget ea sosu miş k i m n e il ve k bardask1abrüıymükı makar ar eritnmış z i s l ad ra k2 i)ş, eri a, 22çd i in sayrıamğsa, 1/d3’aü-kığı doğ peyniri n. : 1 dyumurtm , k r a e : n ş l r r n eelmeıerpılmışy(ksıozğaratmağteıs svıevı ardsauğbıemaek kaarmesan ara ayıvrıuk z m l e a B l o y z a Mal Mun, 4ordçratkaybadğiylimbi,aDrodğığiçı iunnı:m,sa2k, 1elenmiş pce parçbaölün. nT.aDahar r n d a t ı a a e eb llaç terekyaşmış sağğı ısruen .’lik i kasey bulayı da he vuk ı ekğran rdkaaşı ü 1 cm ı üç una larak n. Ta 0 2 ad1,myoazarrıemsakelm 8 sak Slaermım,e3ydiş3d,os1uyebmaekk göğsüırnıntılaraıçnmeadyaerın-n. Sonnao bulaynıcedeny1bir e u s e z ı ö k , ğ ı k o i l tep ytasauyydauno ışı: Tavekmek aşınrıylaanreı banydıraınğtıliar. Ocağıı orta bini iki ğı e mHazaınrlıamşnıu:rta vaetlkic,e svsoeeğnian içvieekmsıevkırkarrışytaıproınanr-a yağdilimlemr aya daerırl yu ikk ci ka ılnde tekka a s vevuk art t p Haz Uni,limağinıi uidnmucretadalıocağkraşeynkiısiüşlreemkınilive dsaoohğyuann. Taavğeda kıhzer bag. eBagetin dms a y alkay in aayr lay uza k ikny n ( alı) Sarı sloinekrrionliakraripniçeinkdaeadyaurbdaişuçğinuonciauoğlaenkaleçdyaeyda ebvöolayüdma olbmirbirlervienortaayvauk mek ygdiildimölcneedeenıs.ıtıKmısaıtvmahrkivnereenudgnaı4rmpaaıkryaaynyı udbniliumivneirleştirinrellayıetllalı ren dkearvevauyrıuyaarğıknızıülzkeeati 3kayarleışytakleaoşzeatreslulaekkilldeeyyniepra mozıza mozaar getlerüi z rak tmtaasrafkılddaind. Baakigilikmalerüirytzıne.r2inbmiynaecveak şDş aehtausStoaurndı.ğınurulanbböldüğülince sarı lvaaşmıkıet2avukmkdılandçıaka2.y5acmva.işkoyautnee. şstaerın.. İçi dlıonlrdasındae dikkaşt yağınüyak ça.çsiDniebvıaçyaaokllaaşrıakk kdinlimkianıksışkekieldrleşatikritönlaünn. aSo.ntepsisiineritilmlierin üsıtn edini üsstoüğnreumkış taavryumaaklaıyaciçinnedçyaaloacra iobslaendfiınrıenmelerinını diliimniz. .F5ırdasuyu kıazklaiimkianyi sıabagneatidn.’lıiğk ıpapirplansemrıyvş ağ mallıztereysaüğrebilirvse 20-r2engimsairi10 ddtiavukılzaşırkka2.y5 nlcymogyleaçkiaarklı terSearımsaksına daizi sarıtnü kahvme saklı m ankla dfao ıms n. ara ğin üs arı Çorbyplaearnçdaleatrirıin. Saarba koyiluimlerinyla ekmleer eriyipa,tes ve s ve b yerleuşnduğu Akyrıcandan foly(o peyniırn ve dom bul sürün. e bulu a verin çıkart ne sinizd a fırın olyoyu in. tep alığın ar) F vis ed kik na kad yla ser ola ra sosu na adet 1 , ı , ağiçıek ğyaa,ğn1,paket ış), y e r e ç o u garrdtağaı adrytemtastoyzemekarçalanm 0 5 ı,1 çay abğe,t k2abatar, 1 i (iarişpığı r: ş e l a e b ş yun ken ku in, ıvı ypak an iz içlı k zem Mal r danetamarrdgaazrğşıekser, a1 det amvusç,c1evtat ,i tsuıczak esur bekleerleri l kr k m g 1 paky baağı to er, 6 cir,m1ate ım csiarlen. İncir malzeyumuşaçük n : çbaard ğbı iubn ru tindo i r 75e0leırm a i n ü m si t n k a, r1 çaeystu byaerşdialad,et1 kaude r,m1aldarişı iikça bekllie olan tpüışmayianceinrlerkileyerekde lzem y a Mam t a eşa ak ek y 5 in: l8ça n kt e ün ur ,d yu ilin2, 4asu ğ içı saarçın alreaybuimbude 10 diçin genr ve eleamıeş roiltraçtıinı daüyüklüğiçiyle na n ı u t l k e ı p k va dolgkaşşığı enrc,eli şeki amur ıştır umrueşd n ta oyvuiz b uzun rtası İç atlı kaülıbşıi:bÖ ve bu yın. H lce kariçitne;nycredındeaydeankce avucun tam o 1 t zırlpan koyun azıırşlaı: güze lguysauğırın, aencaemrur sosnornaramuruen ortada çe o ı ştı tz h nn a r vm fif ne da Ha risine uzuırhlan z a kabeındinı .vİeçizsdılev kaarşrlııandıızğıınşrıliardıikkttuaevaşrillakbarhilbaerı tınabızula hına tepssisiyi e içe muruHnam a v ha yoğur r ey ldaeğnın e caenk. uHşabzzı aleaytupvaiminmikıştyüymekenrnmraakldar bıir fırrak tepılmış v e r u z ı i b hamTerğray dnalanyı eılm inis ız bğuraunn ve hınaı psao diğainrliarırlayaen ısıt işirin. o oy sam er tu haz, nced ika p . bir ük doonarrama tı.n Yvae r dığı,nd k, n laceu)dan kayliann. kDı kaığşıtmsuasn n rö küçzelcse h kvoupraurn azıirn ı mdolg raubiyiebleeriık 2so5ndraabırakızerini g etkelek ağln gü rçalkara ırınu. Hçeiçk dolz t a b a n ş y veoğurve ieçri,r kkuara ydaikkltaeğumay in. (Ü ştsuyaşığı ruırnunı üıesripn d pa ssıla( k a m ü v l ı a a l k m i n şekkülp m ha puuurnlubzibinacdnea edkellkıen rvaeksıosne.rvis ed ır. y tat ğna H . i r o i b leştsir inm cira e tü çad,uğ ktıezsair dan ea byıerek inize.)haz eria fırınmesyüsle ilirrsvis bir atarkaıkvuaşekilnd.mSışaol laüdstolm uz in. Bkilne.yYiap nkdav,e sonarapkieşriir ilevis endıezb se n ahra şe serma diz leşteir ceımfısraı tikted e r yer 0 desraerler paikş inkraa pudyerekkdavu a e e o d 9 l y 1 rabi 10 an s süsdan lerlı Ku udukt keritia e an Soğ ra şM pud

u n v a a SoTğ

r i c İn

K a an

D ı l tar iye

n b a a r M li Ku

a m r avu

59


Masal

Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, develer tellal iken kuzular berber iken, bir dağın başında, bir ormanın yanı başında Keloğlan’ın yaşadığı köy varmış. Keloğlan’ın bir tek anacığı, anacığının da bir tek Keloğlan’ı varmış. Dünyada başka kimseleri olmadığı için hep birbirlerine destek olurlar, kuru ekmek yeseler kimselere belli etmezler, padişahlara layık yemekler yedik diyerek kötü durumlarından kimseleri haberdar etmezlermiş. Keloğlan çok akıllıymış ancak akıllı olduğu kadar da tembelmiş. Anası hadi oğlum, bahçeden bir soğan al dese, iki saat düşünür, üç saat hesap yapar, o soğanı bahçeden ayağına nasıl getirtebilir, onu düşünürmüş. Sonunda bir yolunu bulurmuş ama annesi de bu arada çıldırır dururmuş. Günler böyle gelip geçerken, Keloğlan’ın anacığı bir gün hastalanmış, bütün iş güç Keloğlan’a kalıvermiş. O tembel Keloğlan gitmiş, yerine aklı başında çalışkan bir Keloğlan gelivermiş. Anası yattığı yerden Keloğlan’a emirler yağdırıyor, bizimki de oradan oraya koşuyormuş. Bu böyle günlerce sürmüş, Keloğlan sonunda yorgunluktan bir köşeye düşmüş. O sırada bir fare Keloğlan’ın yanına gelip: – Keloğlan keleş oğlan, her işi beleş oğlan, nasıl ama çalışmak, zor geliyor değil mi? demiş. Keloğlan gözünü aralamış, fareyi kovalamış. Fare tekrar gelmiş bu sefer iyice yaklaşıp; – Heeyyy. Duydun mu prensesin başına gelenleri, Her kim prensesi iyileştirse, kral onu kızıyla evlendirecekmiş, demiş. Sonra bir çırpıda anlatmış, güzeller güzeli

60

prenses aylardır ağlayıp duruyormuş ve onu kimseler susturamıyormuş. Kızımı güldüren her kim olursa, onu prens yapacağım demiş kral. Keloğlan bunu duyduktan sonra, “Bu iş böyle olmayacak, başka şeyler yapmak lazım “diye hoplayıp zıplamaya başlamış. Öyle hoplayıp zıplayarak evlerinin yakınındaki dağın eteklerine kadar gelmiş. Dağın eteklerinde açan çiçekleri toplamış. Bu çiçeklerin özelliği insanları kıkır kıkır güldürebilmesiymiş. Anasından öğrendiği kadarıyla, hepsini bir araya getirirse, prensesi güldürebileceğini biliyormuş. Bütün gün topladığı çiçekleri bazı karışımlarla suladıktan sonra, çiçekleri alıp, sarayın yolunu tutmuş. Az gitmiş, uz gitmiş dere tepe düz gitmiş, sarayın kapısına geldiğinde iki takla atıp, sırada bekleyenlerin yanında sıraya geçmiş. Akşama doğru ona sıra geldiğinde neredeyse yorgunluktan uyuyacak hale gelmiş. Onu içeri almışlar. Keloğlan elindeki kağıdın içinde sakladığı çiçekleri prensese uzatmış. Prenses çiçekleri eline alır almaz kıkır kıkır gülmeye başlamış, öyle çok gülüyormuş ki, kral ,kraliçe ve beraberindeki herkes prensesle gülmeye başlamış. Prenses mutluluktan uçuyor gibiymiş. Keloğlan o gün kurulan düğünle prensesle evlenmiş, anasını hasta yatağından aldırmış ve saraya getirmiş. Anası da kel oğlunun kel kafasına kocaman bir öpücük kondurmuş. Gökten üç elma düşmüş biri bu masalı yazanın başına, biri okuyanın başına biri de dinleyenin başına.


Feldbergstrasse 33 4057 Basel 061 691 24 71 www.muzik-kitap.com info@muzik-kitap.com

6.27 Treni Jean Paul Didierlaurent 36 yaşındaki Guylain Vignolles kâğıt geri dönüşüm fabrikasındaki işinden nefret eden yalnız ve mutsuz bir adamdır. Hayatı, sıkça sohbet ettiği küçük kırmızı balığıyla birlikte yaşadığı ev ve çalıştığı fabrika arasında geçer. Görevi, kitapları paramparça eden korkunç makine Zerstor 500’ü kullanmaktır. Çalıştığı işletmede iki dostu vardır, biri ürkünç makinenin ayaklarını yediği Guiseppe, diğeri ise sadece aleksandrin hece vezniyle kurduğu cümlelerle konuşan bekçi Yvon Grimbert. Kitapları yok etmekten duyduğu vicdan azabından kurtulmanın yolunu, her gün bindiği banliyö treninde, Şey’den söküp aldığı birbirinden bağımsız kitap sayfalarını yüksek sesle okumakta bulan Guylain, tekdüze hayatının akışının vagonda bulduğu o akıllı bellekle birlikte değişeceği umuduna kapılır. Minik aletin içindeki metinlerin yazarının peşine düşen bu umutsuz, şehirli adamın küçük hayatı büyük bir dönemecin eşiğindedir artık. Edebiyat alanındaki ilk başarılarını, yazdığı öykülerle, kazandığı prestijli ödüllerle yaşayan Fransız yazar Didierlaurent, bu ilk romanıyla, başta ülkesinde olmak üzere dünya çapında adından sıkça söz ettirdi. Yayımlandığı yıl bir edebiyat fenomeni olarak kabul edilen roman, kısa sürede 29 dile çevrildi.

Fincandaki Fırtına

Cennet Cehennem Araf

Helen Czerski

Laurent Quintreau

Evren akıl almaz gizemlerle dolu. Peki bu sır perdesini aralamak için ekmek kızartıcınızın içine bakmak aklınıza gelmiş miydi? Fincandaki Fırtına gündelik hayatlarımızda karşımıza çıkan ufak tefek şeyleri, içinde yaşadığımız büyük dünyayla ilişkilendiriyor. Ünlü fizikçi ve belgesel yapımcısı Helen Czerski, patlamış mısırlar, kahve lekeleri ya da buzdolabı mıknatısları ile enerji krizi, iklim değişimi ve ileri tıp arasındaki ilişkiyi ortaya sererek sıradan eşyalara ve olaylara bakış açımızı değiştiriyor. Gaz yasalarını mısır patlatarak, yerçekimini gazoz şişesine kuş üzümü atarak, zamanı ise ketçabın şişeden akmasının neden bu kadar zaman aldığına kafa yorarak anlatıyor. .

Ya cehennem öte tarafta değil de çok uluslu bir şirketin yönetim kurulundaysa? “Pek kıymetli” bir yönetim kurulu toplantısı sırasında masanın etrafındaki on bir yönetici söz alıyor. On bir ses, bu romanı Dante’nin Cehennem’indeki çemberler misali oluşturuyor. Gündemleri kâr payı, yeniden yapılanma ve işten çıkarma gibi konular. Ama diğer yandan küçük, mahrem mevzular, yüksek sesle itiraf edilmeyecek arzular da. Anne yöneticinin programlı gündelik hayatından, eski şirket patronunun kendini yok etme üzerine kurulu aşırı şiddetine; cool gencin edepsizliğinden, insan kaynakları müdürünün buz gibi umutsuzluğuna; hepsinin tek bir ortak yani var: Her biri, kendi tatminsizliğinin hatta deliliğinin arkasında, diğerlerine karsı savaşıyor.

“Fiziğin güzellikleri ve evrenselliği üzerine harika bir kitap. Czerski tekdüze dünyamıza hayat üflüyor; bizlere bu dünyanın büyüsünün Hubble teleskobuyla görülebilenlerden hiç de geri kalır yanı olmadığını gösteriyor."

Bu İlahi Komedya’nın merkezinde de, Lucifer misali, hükümdar Rorty bulunuyor. Yönetim kurulu başkanı. Elleri temiz, gök gözlü bir seri katil! Cennet, Cehennem ve Araf, iş dünyası cangılı ve nevrozlarına karsı acımasız bir saldırı.

Jim Al-Khalili

61


2

Resimdeki oyuncu Rüçhan, avantaj

9

.... Tek Tek Bir Şarkı Sözü

Eski dilde kış

Çok bilgili

Son, sonuç

En yumuşak mineral

Küme

Sevinç

Kuran suresi 6

İstenilen nitelikleri taşıyan Menteşe

Mikroskopta bir cam

Tarım işçisi, rençber

Sene

Bir tahıl ölçeği

Hile

Romanya para birimi

Ekip 7

4

Mafsal

Melodi

Tatil günlerini evinde geçiren yatılı öğrenci

Öz olmayan

Enerji

Gözaltında olan

Borazan kuşu

Donuk, mat

Konut

Coşmuş, taşmış

Matematikte indirgeme

Bölmeli göçebe çadırı Usanç, bezginlik anlatan bir ünlem

Bunalım 10

Belirti alamet

Çok unutan, unutma huyu olan

Yağmur getiren çok güçlü rüzgar Sıkı denetim

Sıcaklık artıran enerji

Germanyum imi

Umut, istek

8

Kadife tüyü

Mayasıl

Kırım hanına verilen unvan

Cezalıların ayağına takılan zincir

5

Kurnaz

Bol ve güçlü çıkan

Haber

Kanal, ark, su yolu Tunus plakası

Madun

Ödün

Ortadoğu ülkesi

Öç, intikam

Enli çember

Çıplak

Bulmaya çalışmak

Hükümdarların oturduğu büyük yapı

Kısaca voltamper

3

1

Çoğaltan

ANAHTAR SÖZCÜK

1

2

3

4

5

6

7

8

9

10

Yapılacak olan çekilişte anahtar sözcüğünü bulan 3 abonemize Özgür Kitapevi’nden Ayın Kitapları sayfasında tanıtımları yapılan kitaplardan hediye edilecektir. Çekilişe katılmak için anahtar kelime ile kendi adres bilgilerinizi info@haberpodium.com adresine yollayin. Geçen ayki bulmacamızın anahtar kelimesi: SANS PAPİERS / Geçen Ayın Kazananları: Esra Görür, Dilaver Altınok, Roni Yelpınar

62




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.