HaberPodium-Sayı 84- Mart 2021

Page 1

www.haberpodium.ch / 15 Mart 2021 / Yıl 8 / Sayı 84

Korona dönemindeki işsizlik en çok genç kadınları etkiledi




ABONE OL,

İsviçre gündemini bizimle takip edin!

DERGiN HER AY ADRESiNE GELSiN! 1 yıllık Abonelik ücreti sadece 75 Sfr.

İsim: Soyisim: Firma: Faaliyet alanı: Dergi teslim Adresi:

Posta Kodu/ Şehir: Telefon: E-Mail: Meslek: Doğum tarihi:

İmza

75 Sfr. ödeyerek 1 yıllık abone olmak istiyorum. Gerekli bedeli ödemem için bana makbuz yollayın. BANKA HESAP NUMARAMIZ: KONTO 60-648799-5 IBAN: CH59 0900 0000 6064 8799 5

ArgeMedia-HaberPodium Tösstalstrasse 23 8400 Winterthur +41 (0) 52 514 11 00 +41 (0) 76 343 80 74 Dergimize web sitesinden de abone olabilirsiniz. www.haberpodium.ch

/haber.podium /haberpodium


Covid-19 salgını 1 yıldan fazladır dünya ve İsviçre gündemini meşgul ediyor. Hızla yayılan virüsle mücadele önlemleri kapsamında alışılmadık önlemler alınırken, bu sayede insanların korunması amaçlanıyor.

Öte yandan, Korona ile ilgili önlemlerinin son bulmasını isteyen “Kilitlenmeyi durduralım“ isimli başka bir girişim ise internet üzerinden yaklaşık 300 bin imza toplamayı başardı. Bu sayı her geçen gün artıyor.

Gelinen aşamada virüs ile ilgili çok daha fazla bilgi edinilirken, testler ve aşılamalarla, Koronavirüs ile mücadele farklı bir boyuta erişti.

Depresyon, aile içi şiddet, iş kaybı, işletmelerin iflası, yalnızlık duygusu ve intiharlarda artışlar olduğunu savunan girişim öncüleri; koruma konsepti kapsamında, tüm işletmelerin, restoranların, barların, eğlence ve spor tesislerinin açılmasını istiyorlar.

Mart ayı başı itibarı ile alınan sıkı önlemler gevşetilmeye başlandı. Buna paralel olarak mutasyon geçiren virüslerin bulaşma oranları da artıyor.

Aydın YILDIRIM a.yildirim@haberpodium.ch

Endişelere neden olan bu durum, bahar aylarında üçüncü bir dalganın gelişeceği korkusunu tetikliyor. Kitlesel testlerin yaygın olarak yapıldığı İsviçre’de, Koronavirüs aşılamaları oldukça ağır ilerliyor. Federal Hükümet ise, Korona önlemlerinin gevşemesine rağmen halka ihtiyatlı olma çağrısı yapıyor. Pandeminin başlangıcından bu yana İsviçre’deki halkın büyük bir çoğunluğu, Federal Hükümet’in açıkladığı kurallara uydu ve gündeme getirilen kısıtlamaları kabul etti. Ancak gelinen aşamada, sonu bir türlü gelmeyen bu kısıtlamaların son bulmasını isteyenlerin sayısı artmaya başladı. İsviçre’de 13 Haziran’da yapılacak olan federal bir oylama ile, pandeminin başından bu yana yürürlükte olan Covid 19 Yasası‘nın iptali gündeme gelecek. Bu yasanın gereksiz olduğuna inanan inisiyatif sözcüleri, Federal Hükümet’in olağanüstü hal yetkilerinin salgın sırasında meşrulaşmasını ve bu yetkilerin 2021 yılının sonuna kadar uzatılmasını engellemeyi hedefliyorlar.

Künye / Impressium HaberPodium ist eine Monatliche Zeitschrift, das Schweizerische Nachrichten auf Türkisch anbietet und für die türkischsprachige Bevölkerung der Schweiz zur Verfügung stellt. Zielsetzung ist die Förderung und die soziale Integration der türkischsprachigen Bevölkerung in ihre Umgebung und ein besseres gegenseitiges Verständnis. ArgeMedia HaberPodium Tösstalstrasse 23 8400 Winterthur Tel

+41 (0) 76 343 80 74

E-Mail

info@haberpodium.ch

Web

www.haberpodium.ch

Inserate marketing@haberpodium.ch Bankverbindung KONTO 60-648799-5 IBAN CH59 0900 0000 6064 8799 5

Sahibi / Herausgeber ArgeMedia Genel Yayın Yönetmeni / Chefredaktor Aydın Yıldırım Haber Müdürü / Nachrichtenchef Derya Özgül Redaksiyon / Redaktion Reyhan Alhas Yazarlar / Autoren Ayhan Demirden Bahar Yıldırım Berna Çoban Bülent Kaya Edibe Gölgeli Fikret Zengin Fuat Köçer Gamze Hacipasaoglu Gülter Locher Haşim Sancar Mehmet Meral Meral Acar Mustafa Aktaş Özgür Tamcan Sibel Arslan Savaş Şengül Yasemin Schreiber Pekin

Uzmanlara göre, uzun vadeli bir perspektif sunulamaması insanlarda tükenmişlik hissine neden oluyor. Psikiyatristler ve psikologlar ise, kısıtlamaların insanların ruh sağlığı üzerinde oluşturduğu risklerin göz ardı edilmemesi gerektiğini savunuyorlar. HaberPodium olarak sektörlerin Korona önlemlerinden nasıl etkilendiklerini merak ettik ve kimi sektör temsilcileri ile görüşmeler gerçekleştirdik. Ortaya çıkan durumun birçok sektör için vahim olduğu söylenebilir. Hemen hemen her sektörde sorunlar yaşanırken, işletme sahipleri kantonlardan yeterli derecede yardım alamamaktan, bürokratik işlemlerin çok uzun ve anlamsız olduğundan ve kira desteği alamamaktan yakınıyorlar. Zararlardan kaynaklı psikolojik sorunlar da yaşamaya başlayan işletme sahipleri, kendi çabaları ile yarattıkları alternatif olanaklarla, bu kötü dönemi atlatmak için yoğun bir çaba sarf ediyorlar. Dileyenler, içerikte yer verdiğimiz bu röportajları okuyabilirler.

Fransız kantonları sorumlusu / Leiter französischen Kantone Savas Kulug Hukuk Danışmanı / Rechtsberaterin Derya Özgül LL.M Grafik Tasarım/Baskı / Grafische Design/ Druck ArgeMedia Türkiye Sorumlusu Kurtuluş Karaşın Online / Internet Sadık Bagadur Yayın Periyodu / Periode Yılda 11 Adet, her ayın 15'i 11 Mal Jährlich, jeder 15. des Monats Die Verwendung von Texten, Fotos und Inhalten von haberpodium.com ist nur mit Quellenangabe (www.haberpodium. com) gestattet. Jede Verwendung oder Reproduktion ohne Genehmigung von haberpodium.com ist untersagt und verletzt die Autorenrechte. Die Redaktion behält sich das Recht vor, erhaltene Artikel, Fotos oder andere Arten von Dokumenten nicht zu publizieren.

Yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlara aittir ve reklamların içeriğinden reklam verenler sorumludur. Doğacak hukuki sorumluluk hiçbir şekilde dergimizi ve sitemizi bağlamaz. Dergi ve sitemizde yer alan yazı, resim, ilan ve reklamlar ismimiz belirtilmek suretiyle ya da izin alınarak kullanılabilir. HaberPodium basın yayın ilkelerine uymayı taahhüt eder. Redaksiyon kapanış: Her ayın 3'ü. Dergimizde yayınlanmasını istediğiniz haber, duyuru ve reklamlarınızı her ayın 3'üne kadar göndermeniz gerekmektedir. Verdikleri ilanlarla sponsor desteği sunan firmalarımıza teşekkür ediyoruz. www.haberpodium.ch facebook/haber.podium twitter/haberpodium instagram/haberpodium


8

20

28

12

29

14

22 30

25

32

26

33

18


34

42

52

53

37 44 Performance Edition

38 54 48

40 50

Astroloji

55

Yemek Tarifi

56

Etkinlik Rehberi

58

Masal: Zürafa ve Zebra

60

Bulmaca

61

Ayın Kitapları

62


 Gündem 8

İsviçre’de 1 Mart itibarı ile mağazalar, müzeler, kütüphaneler, dinlenme tesisleri, hayvanat bahçelerinin açık alanları, botanik bahçeleri, buz pistleri, tenis ve futbol sahaları, atletizm stadyumları gibi yerler yeniden açıldı. Ancak Korona önlemlerden en çok etkilenen birçok işletme için belirsizlik hala devam ediyor. Bunların başında özellikle de gastronomi ve organizasyon sektörleri geliyor. Bu sektörler için durum, pandeminin gidişatına ve vaka sayılarına göre, ilerleyen zamanlarda yeniden değerlendirilecek. Federal Hükümet son olarak, Mart ayı ortası itibarı ile restoranların teras bölümlerinin açılmasına izin verileceğini

445BİN ÇALIŞAN

83BİN

İŞYERİ ETKİLENDİ.

duyurmuştu. Restoran ve bar sahipleri ile Otel ve restoran endüstrisi derneği Gastrosuisse, Hükümet’in bu kararına tepki gösteriyorlar.

Kapalı olan birçok restoran, zararlarını hafifletmek için öğle ve akşam saatlerinde müşterilerine paket servis hizmeti sunmak zorunda kalıyor.

Restoran ve bar sahipleri, Mart ayında terasların açılmasının kendileri açısından bir şey değiştirmeyeceğini ifade ediyorlar. Bunun temel nedeni ise; soğuk havalar ve bu havalarda kimsenin teraslarda oturamayacak olması. Başka bir vurgu ise her restoranın ve barın terasının olmaması.

Pandemi döneminde yeteri kadar ekonomik destek alamadıklarından yakınan restoran ve bar sahipleri; pandeminin başından bu yana on binlerce franklık zarar ettiklerini ifade ediyorlar.

Şu anki uygulamaya göre gastronomi sektöründe sadece yemek paket servisi yapan işletmeler, okul ile şirket kantinleri ve otellerin restoranları açık.

İşletmelerin nitelikli gelirler elde edememelerine rağmen; elektrik, su, kira ve maaş gibi giderleri ödemeye devam ettiklerini söyleyen işletme sahipleri, bu karanlık tablodan yola çıkarak, işletmelerinin geleceğine dair endişeler taşıdıklarını dile getiriyorlar.

%8

Federal İstatistik Dairesi'nin (BFS) güncel verilerine göre, Covid-19 önlemleri nedeniyle işletmelerin kapatılması yaklaşık 445 bin çalışanı etkiledi. Bu sayılar İsviçre’deki tüm çalışanların %8’ine denk geliyor.

%12

Mart ayına kadar 83 bin işyeri Federal Hükümet’in aldığı Korona önlemlerinden etkilenirken, önlemlerin en çok etkilediği sektörler; gastronomi, kültür, eğlence, spor, mağaza ve pazar alanları gibi yerler oldu. Bu sektörler İsviçre’deki tüm işletmelerin %12’sini oluşturuyor.

HaberPodium olarak Korona önlemlerinden etkilenen bazı sektör temsilcileri ile görüştük ve Korona süreci boyunca yaşadıkları sıkıntıları dinledik;


www.haberpodium.ch

Güncel Korona ile ilgili gelişmeleri sitemizden takip edebilirsiniz. Sezai Canazlar Restaurant Valentin's (Zürich) Korona önlemleri dahilinde önemli ölçüde mağdur edildik. Bu dönemde kendimizi yalnız hissediyoruz. Federal Hükümet ve Kanton yardım sözü vermişti bize. İlk etapta küçük bir yardım desteği aldık. Sonrasında bu yardımı vermemek için yüzlerce belge istediler. Belgeler toparlansa bile, bir yerde bir şey bulup vermemek için her şeyi yapıyorlar. Prosedürler çok yavaş ilerliyor. Ben de vazgeçtim, istemedim bir şey. Şu an online siparişler alıyoruz. Mahalledeki komşular sağ olsun, devamlı pizza ya da pide istiyorlar. Bu şekilde masraflarımızı çıkarmaya çalışıyoruz. Kenarda kıyıda biraz birikimi olan ayakta kaldı. Olmayan ise yavaş yavaş kapatıyor işletmesini, iflas çekenlerin sayısı artıyor. Bizim sektörü özelikle bitirmek istiyorlar bence. Hiçbir şey anlamadık.

Süleyman Tekin Hotel Bahnhof Uzwil (St. Gallen) İlk kapanmaya göre daha iyiydi durum, daha hazırlıklıydık. Hotel rezervasyonları başta çok kötüydü ancak bir süre sonra toparlandı. Son kriz bizi %30%40 oranında etkiledi diyebilirim. İlk kriz döneminde %100 etkilenmiştik. Kanton yardım edeceğiz dedi. Biz de gerekli belgeleri ayarlayıp gönderdik. İki ay kadar oldu ama şu ana kadar bir yanıt alamadık. Hotelde 4 kişi çalışıyor ve şu ana kadar çalışanların parası gelmedi. Cebimden ödüyorum maaşları. Gelirimiz düştüğü için, Härtefall (Zorluk durumu) başvurusu yaptık. Bir ton belge istediler.

Cemal Koreli C Loft (Thurgau) Çoğu sektörde olduğu gibi biz de çok şiddetli bir şekilde etkilendik Korona düzenlemelerinden. Genelde restoran ve imbiss projeleri yaptığımız için, almış olduğumuz siparişler durduruldu veya iptal edildi. Mekanlar kapatıldığı için, tahsil etmemiz gereken ödemeler de aksatıldı. Bu durumdan dolayı ödemelerimizi yapmakta zorlanıyoruz. Durum böyle iken, başvuru yapmamıza rağmen, devletten ya da kantondan henüz hiçbir destek göremedik. Kira ve sabit giderlerimizi karşılayamayacak durumdayız. İnternet üzerinden mobilya satışı ile ilgili bazı hamlelerimiz oldu fakat satışlar çok küçük oldu. Bu dönemde insanlarda bir kararsızlık, belirsizlik var. Öncelikleri çok farklı. Bu dönem psikolojik olarak da oldukça kötü etkilendim. Sabit giderler ve kira konusunda destek alabilirsek her şey daha kolay olur bizim için. Yardım taleplerim devam ediyor hala.

Korona krizi ile birlikte hoteldeki müşteri profilimiz ve çalışma şeklimiz de değişti. Daha önce İsviçre’ye iş gezisi ya da iş görüşmeleri için gelen bir müşteri potansiyelimiz vardı. Bu dönemde daha çok inşaat işçileri kullanıyor otelimizi. Öte yandan paket yemek servisi hizmetlerine başladık. Bu vesile ile zararlarımızı en düşük seviyede tutmaya çalışıyoruz. Masraflarımız çıkıyor bu şekilde. Restoranlar neden kapalı anlamıyorum doğrusu. Berber, kuaför, masaj salonları gibi insanlarla çok yakın mesafede hizmet sunulan mekanlar açık. Bizim ise, masaların arasında mesafe ve maske kuralları olmasına rağmen kapalı. Restoranların bu kurallar dahilinde tekrar açılmasını istiyoruz. Federal Hükümet 22 Mart’tan sonra restoranların teraslarının açılışına izin verecek. Bu dönemde havalar hala soğuk olacağı için pek de işimize yaramayacak. Hem birçok restoranın teras yeri bulunmuyor. Zarar ve mağduriyetler devam edecek yani.

9


Tülün Yanardöner

Muzaffer Yıldız

Yako Reisen (Winterthur)

Legnau düğün salonu (Aargau)

Yako Reisen olarak 2005 yılından bu yana seyahat konusunda hizmetler sunuyoruz.

Korona süreci herkes gibi bizi de çok kötü sarstı. Pandemi başladığında salonumuzu henüz yeni açmıştık. Yapılan düğün hazırlıklarının hepsi iptal edildi. Kira bedeli, işçi giderleri, elektrik, su vb. derken, salonun kapısını açmak aylık 20 bin frankı buluyor. Gelirimiz olmadan bu giderleri ödemek oldukça zor. Yeni başladığımız için elimizde bir birikim de yoktu maalesef.

İsviçre de Korona belirtileri etkisini göstermeye başladığında, biz de diğer sektörler gibi “her şey çabucak normale dönecek, kısa sürede geçecek“ şeklinde düşünmüştük. Ancak Covid 19’un bütün dünyada hızlı bir şekilde yayılması ve ülkelerin aldıkları sınırları kapatma, karantina gibi önlemeler işlerimizi durma noktasına getirdi. İşler durunca da, işyeri kirası, çalışanların maaşları gibi giderleri ödemede zorluklar yaşadık. 10

Bu sırada sürekli olarak gelişmeleri takip ettik. İlk olarak işletmelere verilen kredi yardımlarından yararlanmaya çalıştık. Kredi yardımları kısa bir süre için çözüm gibi görünse de, gerçekte bir çözüm değildi aslında. Sonuçta borçlanmıştık ve bu borcun geri ödenmesi gerekecekti. Daha sonra kısa çalışma ödeneği gündeme geldi. Bu ödenek, çalışanlarımızın maaşlarını ödeme konusunda bir rahatlama sağladı. Kantondan aldığımız destekler tüm sorunlarımızı çözmedi ama belli bir noktada yardımcı oldu bize. Çalışmalarımız şu an durmuş durumda. Acil durumlar dışında kimse bir yere gitmiyor. Hem gündeme gelen yeni kurallar hem de hastalık korkusu seyahatlerin önündeki en büyük engeller. Şu an uygulamada ağırlıkta testler var. Aşıların hızlanması ve alınan önlemlerin sıkı bir şekilde uygulanması durumda, 2021 yılında bir hareketlilik bekliyoruz. Talebimiz, 2022 yılının sonuna kadar, şu an yapılan yardımların devam etmesi yönünde.

Korona sürecinde sürekli olarak yeni kararlar alınıyor, iptaller oluyor. Bu nedenlerden dolayı, uçuş yapacak olan yolcuların biletlerini yetkili acentelerden almalarını öneriyoruz. Acenteler değişiklikler hakkında yolcularını sürekli olarak bilgilendirdikleri için yolcular zor durumda kalmayacaklardır. Güncel olarak alınan önemlerin takip edilmesinde fayda var. Ülkelere göre sürekli değişiklikler oluyor. Örneğin şu an Türkiye‘ye uçuşlarda, uçuştan 72 saat önce PCR Negatif testi isteniyor. Bu yönlü bir test İsviçre tarafından da isteniyor. Bilet almadan önce, seyahat edilecek ülke için alınan kararların gözden geçirilmesi çok önemli.

Aargau Kantonu’nun ilk zamanlarda verdiği bir kredi desteği vardı. İlk etapta buna başvurma gereği duymadık. Daha sonra yeniden başvurduk ve sadece iki kiramızı karşılayacak bir kredi edinebildik. 8‘inci, 9‘uncu ve 10‘uncu aylarda kısmen çalıştık. Bu aylarda etkinliklere katılım sayısı; ilk etapta 300 kişiye, daha sonra da 1.000 kişiye çıkarılmıştı. Aradaki sosyal mesafeyi de koruyarak 1.000 kişilik etkinlikler organize ettik. Ancak insanlar korkuyorlardı. Bu nedenle de salona gelmek istemiyorlardı. 1.000 kişilik düğünler 400-500 kişiye kadar düştü tabi. Düşük rakamlarla düğünler yapmak zorunda kaldık. İster istemez kâr payımız da düşmeye başladı. Böyle olunca ancak kiramızı, işçi giderlerimizi ödeyebildik. Buna rağmen yine de iyiydi, para kazanamıyorduk ancak ayakta durabiliyorduk. İkinci dalgadan sonra her şey daha da kötü olmaya başladı. Bu kez kredi yardımı da alamadık. 11‘inci aydan bu yana kiramızı ödeyemiyoruz. Bu nedenle salon sahibi ile sorunlar yaşıyoruz. Härtefall’a (Zorluk durumu) başvurduk. Ne tür yardımlar yapılacağına dair netice bekliyoruz şu an. Ancak prosedür oldukça karmaşık ve uzun sürüyor. Bu da bizi sıkıntıya sokan başka bir etken. Tek sevindiğimiz şey, işçilerin maaşlarının %80’inin ödeniyor olması. Salon sahibinden ve kantondan ek destekler alamazsak işyerimizi kapatmak zorunda kalacağız. Bu şekilde devam edemeyiz maalesef.


Memomen Barber Club (Zürich) Sektör olarak biz de etkilendik Korona krizinden. Bunda işyerlerimizin finans merkezlerinde olmasının etkisi büyüktü. Müşterilerimizin %90’ı banka ve finans sektöründe çalışan insanlar. Bunların hemen hemen hepsi evlerinde çalışmak zorunda bırakıldı. Öte yandan otellerin bize sağladığı turist müşteri yoğunluğu da azaldı. Eskiden otellere gider, özel olarak orada saç kesimleri yapardık. Otellerden artık telefon alamıyoruz. İlk kriz döneminde kantondan kredi desteği alabildik. 3-4 ay iyi geldi, rahatlattı bizi. Ancak 9’uncu aydan bu yana hiçbir yardım alamıyoruz. Kötü bir şekilde etkilenmeye başladık. Herhangi bir kira yardımı da alamadık. Önce kira yardımı yapacağız açıklaması yaptı devlet, sonra da vazgeçildi bu yardımdan. Zürich merkezinde olduğumuz için, konumlardan dolayı ev sahipleri de kira konusunda destek sunmadılar. Daha önce 15 çalışanımız vardı, 5‘ini istemeden de olsa işten çıkarmak zorunda kaldık maalesef. O da bir çözüm olmadı, hala sıkıntılar yaşıyoruz. Şu an 3 şubemizde 10 kişi ile devam ediyoruz çalışmaya. Şu an sadece kısa çalışma yardımı alıyoruz. İşletmelerimiz açık olduğu için sadece %50 oranında yardım alabiliyoruz. Burada da sorun yaşıyoruz. Çünkü her ay bir sistem değiştiriyorlar ve sistem değişikliğinden haberdar etmiyorlar bizi. Eski sistem üzerinden başvuru yaptığımızda kabul edilmiyor başvurumuz. Tekrar başvuru yapmak durumunda kalıyoruz. Oldukça uzun, sıkıntılı ve stresli bir süreç. Arıyoruz telefonlara bakmıyorlar, maillerimize cevap vermiyorlar. Kaotik bir dönemden geçiyoruz yani.

www.haberpodium.ch

Mehmet Şen

Güncel Korona ile ilgili gelişmeleri sitemizden takip edebilirsiniz.

Mustafa Yalçın Taksi şoförü (Zürich) Aslında biz taksiciler Korona krizini, pandemi ilan edilmeden önce, yani 16 Mart 2020 tarihinden önce hissetmeye başlamıştık. Medyada yer alan haberler sonrasında, İnsanların İsviçre’ye olan turistik ve ticari amaçlı seyahatlerinde azalmalar oldu. Buna bir de risk almak istemeyen yaşlılar ve hastalar eklenince taksi müşterisinde önceden başlayan düşüşler görülmeye başlandı. 16 Mart’ta, pandeminin ilan edilmesi ile de Zürich’te hayat tamamen durdu ve kent bir hayalet şehre döndü. Taksiciler pandemiden en çok etkilenen sektörlerden biri oldu diyebilirim.

Mehmet Bulut Bulut Kebap&Pizza Haus (Dietlikon) Korona krizi bütün dünyayı etkilediği gibi bizi de birçok yönden etkiledi. Gerek piskolojik, gerek ekonomik, gerekse de sosyal yönden nasibimizi aldık. Çevremizdeki yerlerin büyük bir çoğunluğu bürodan oluşuyor. Evde çalışma zorunluluğu olduğu için kimse büroda çalışmadı. Dolayısı ile işlerimizde de azalmalar oldu. Etrafımız’da gördüğümüz kadarıyla hemen hemen her restoran paket servisine başladı. Biz ise sabırla bekledik ve işletmemizi açık tuttuk. Şu an çalışmamız normal şekli ile devam ediyor. Bu dönemde kantona yardım telebinde de bulunduk. Ancak Einzel firma olduğumuz için yardım alamadık. Yardım konusunda herkese eşit davranılmadığını düşünüyorum.

Çoğu Selbstständig (Kendi işinde çalışan) olan taksiciler, nereye ve nasıl yardım başvurusunda bulunacakları, yardımların ne zaman ödeneceği gibi konularda muğlaklıklar yaşadılar. Bunlar yaşanan durumu biraz daha stresli bir hale getirdi ve deyim yerindeyse taksiciler tam bir çöküş yaşadı. Bu durumu biraz olsun hafifletmek için kendimizce çözümler üretmeye çalıştık. Hem kendimizi virüsten korumak için hem de müşterilerimize kendilerini güvende hissetmeleri için, ön taraf ile arka tarafı ayıran camlar taktık. Sık sık dezenfekte ettik arabalarımızı. Müşterilerimize ücretsiz maskeler verdik. Fakat bu önlemlerin hiçbiri, var olan bu krizde işlerimizi bir nebze de olsa hareketlendirmeye yetmedi. Taksicilerin durumu “Bir dokun bin ah işit“ denilebilecek türden. Eylül’de, geliri %55‘in altındakilere yapılacağı açıklanan yardımlar, başvuruların yoğun olduğu gerekçesiyle henüz birçok kişiye ulaştırılmadı. Sıkıntılarımız katlanarak devam ediyor.

11


Girişime “EVET“ diyenler

Girişime “HAYIR“ diyenler

% 51

% 49

SVP tarafindan gündeme getirilen bu Inisiyatif icin halk %51 oraninda “Evet“ dedi. Oylamaya katılım oranı %51,4 oldu. Burka yasağına evet girişimi ile, sokak, toplu taşıma araçları, mağazalar, restoranlar, devlet daireleri gibi yerlerde burkanın yasaklanması ve kimsenin yüzünü kapatmasına izin verilmemesi talep edilirken, burka ile ilgili istisnaların sadece ibadethanelerde, yerel adetlerin uygulandığı mekanlarda mümkün kılınması isteniyordu. Bu kapsamda üç argüman öne süren girişim; yüzün gizlenmesinin özgür bir toplumda birlikte yaşamakla çeliştiğini, burkanın kadınlara yönelik baskıların bir ifadesi olduğunu ve bu nedenle de eşitlik hakkıyla bağdaşmadığını, örtünme yasağının aynı zamanda güvenliğe ve suçla mücadeleye hizmet edeceğini savunuyordu. Federal Hükümet, Federal Parlamento ve sol partiler, İsviçre genelinde uygulanmak istenen burka yasağına karşı çıkmış ve oylama için “Hayır“ denilmesini tavsiye ediyorlardı.

Federal Elektronik Kimlik Hizmetleri Yasası (E-Kimlik Yasası) (Bundesgesetz über elektronische Identifizierungsdienste (E-ID-Gesetz)

Burka yasağına evet girişimini kabul ediyor musunuz?

Burka yasağına evet girişimi (Volksinitiative «Ja zum Verhüllungsverbot»)

İsviçre'de 7 Mart 2021 tarihinde, federal düzeyde üç halk oylaması sonuçlandı.

 Gündem 12

Oylama Sorusu

Oylama Sorusu

27 Eylül 2019 tarihli Elektronik Kimlik Hizmetleri Federal Yasasını (E-Kimlik Yasası) kabul ediyor musunuz?

Girişime “EVET“ diyenler

Girişime “HAYIR“ diyenler

% 36 % 64 İsviçre’de giderek daha fazla mal ve hizmet internet yolu ile satın alınıyor. Kişi internetten bir şey satın almak istediğinde, kullanıcı adı, şifresi vb. ile kendini tanımlamalıdır. Federal Hükümet şimdiye kadar bu tanımlamalar için belirli kurallar veya herhangi bir güvenlik garantisi sunmamıştı. Federal Hükümet ve Federal Parlamento bu boşluğu doldurmak için, Elektronik Kimlik Hizmetleri Federal Yasası'nı hazırlarken, yasa 2019 yılında Federal Parlamento tarafından kabul edilmişti. Ancak düzenlemede özel sektörün tartışmalı rolü gündeme gelirken, yasaya karşı çıkanlar imza kampanyası başlatmışlardı. Digital Society tarafından gündeme getirilen inisyatif; Yeşiller, SP, GLP ve VPOD, İsviçre İnternet Topluluğu, Korsan Partisi, grundrechte. ch ve çeşitli sivil kuruluşlar tarafından da destekleniyordu. Düzenleme ile, Federal düzeyde kabul yetkisi olan bir merkez oluşturulup, bu merkeze “elektonik kimlik düzenlemeleri“ yapma yetkisi verilmesi planlanıyor. Daha sonraki aşamada ise, kişilerle ilgili bütün veriler, elektronik kimlik yasası ve bununla ilgili düzenlemeler dahilinde tanımlanmaya başlanacak. Düzenlemenin sadece devlet tarafından tanınan araçlarla sağlanacağı ifade ediliyor.


Sosyal Refah Yasası’nda yapılacak olan değişiklik ile; sosyal yardım alanların sosyal dedektifler tarafından gözlemlenmesinin açık bir yasal temele oturtulması amaçlanıyordu.

Oylama Sorusu

Endonezya ile Ekonomik Ortaklık Anlaşması (Wirtschaftspartnerschaftsabkommen mit Indonesien)

EFTA ülkeleri ile Endonezya arasındaki Kapsamlı Ekonomik Ortaklık Anlaşmasının onaylanmasına ilişkin 20 Aralık 2019 tarihli Federal Kararnameyi kabul ediyor musunuz?

Girişime “EVET“ diyenler

Girişime “HAYIR“ diyenler

% 51

% 49

Federal Parlamento, 2019 yılının Aralık ayında Endonezya ile bir anlaşma müzakere etmişti. 271 milyonluk nüfusuyla dünyanın en büyük dördüncü ülkesi olan ve hızla gelişen Endonezya ile yapılan bu anlaşma, iki ülke arasındaki ticareti kolaylaştırmak için gümrük tarifelerini düşürmeyi ve ticaret engellerini kaldırmayı hedefliyor.

Yeni yasal düzenleme; her gözlemin-takibin belediye meclisi tarafından onaylanmasını da şart koşuyor.

7 Mart'ta Zürich Kantonu’nda kantonal oylamalar da yapıldı. Bu oylamalardan en dikkat çeken konular; Sosyal dedektifler için yapılacak olan değişiklik ile Polis Yasası’nda “etnik köken“ vurgusu düzenlemesi oldu. Kantonal oylamalarda çıkan sonuçlar şöyle;

Sosyal Refah Yasası’nda Değişiklik (Sosyal dedektifler için yasal dayanak) (Sozialhilfegesetz (SHG)(Änderung vom 15. Juni 2020; Klare rechtliche Grundlage für Sozialdetektive) “EVET“ oyu kullananlar

% 69

Öncülüğünü İsviçre Çiftçiler Sendikası (Uniterre) ile organik şarap üreticisi Willy Cretegny’in yaptığı inisiyatif, bu anlaşmaya karşı çıktıklarını duyurup bir imza kampanyası başlamıştı. İsviçreli çiftçiler, Endonezya'dan gelecek olan palmiye yağı nedeniyle yerel kolza ve ayçiçek yağı ticaretinin baskı altına girebileceğinden korkuyor. Ucuz hurma ve palmiye yağlarının ilkel ormanların tahrip olmasına neden olacağını savunan Komite, İsviçre'deki ayçiçeği ve kolza yağıyla olumsuz bir rekabet durumunun ortaya çıkabileceği de vurguluyordu. İnisiyatifçilerin gözünde Endonezya; tür bakımından zengin olan ilkel ormanların yok edilmesini önlemek için, ekolojik ve sosyal standartları uygulamak konusunda da isteksiz. Federal Hükümet ile Parlamento ise, palmiye yağı hükümleri de dahil olmak üzere, Endonezya ile yapılan anlaşmanın her iki ülkenin ekonomisine fayda sağlamakla kalmayıp, aynı zamanda sürdürülebilir kalkınmaya da önemli bir katkı sağladığı görüşünü paylaşıyordu.

Kanton Hükümeti, Kanton Parlamentosu, SP, GLP, CVP, EVP ve EDU oylamada “Evet“ oyu kullanılmasını tavsiye ediyorlardı. SVP, FDP, Yeşiller ve AL ise yeni Sosyal Refah Yasası’na “Hayır“ diyorlardı.

Polis Yasası’nda Değişiklik- “Etnik kökenler polis raporlarında belirtilmelidir” (Bei Polizeimeldungen sind die Nationalitäten anzugeben) Bu kantonal girişim; polis bildirimlerinde, insanların uyruklarının da zorunlu bilgi olarak verilmesini talep ediyordu. Buna göre polisler medya bilgilendirmelerinde; yaşlara ve cinsiyetlere ek olarak faillerin, şüphelilerin ve mağdurların etnik kökenlerini de zorunlu olarak açıklamalılar. “HAYIR“ oyu kullananlar

Bu oylama ile Kanton Hükümet’nin amacı; Sosyal Refah Yasası’nda yapılacak değişiklik ile, “sosyal dedektiflerin“ kullanımı için yasal bir temel oluşturulmaktı. Güncel düzenlemeye göre; sosyal yardım alan kişilerin şüpheli davranışları veya herhangi bir sahtekarlık şüphesi durumunda, Zürich Kantonu’ndaki bazı belediyeler sosyal dedektifleri devreye koyabiliyorlar. Ancak, gözetlemeler için Zürich Kantonu’nda net bir yasal dayanak mevcut değil. Bu nedenle, elde edilen verilerin mahkemede kullanılıp kullanılamayacağı da belirsiz. Bu durumdan yola çıkan Zürich Kanton Hükümeti 2017'de, sosyal dedektiflerin kullanımının bir Kanton yasası ile düzenlenmesi gerektiğine karar vermişti.

% 56

Kanton Hükümeti ve Kanton Parlamentosu SVP tarafından gündeme getirilen bu girişimi reddederlerken, polis yasasını değiştirmeye yönelik karşıt bir öneri sunmuşlardı. Kanton Hükümeti’nin sunduğu karşıt teklif % 57,2 ile kabul edildi. Herhangi bir kamu yararı durumunda, belirli ceza davalarında talep edilen verilerin ek bilgiler olarak verilebileceğini ifade eden Kanton Hükümeti, polis raporlarında yer alacak olan etnik köken ile ilgili bilgilerden, şeffaflık dahilinde dikkatlice bahsedilmesi gerektiğini savunuyordu. Girişime karşı çıkanlar, polis raporlarında etnik kökenlerin belirtilmesinin suçları engellemeyeceğini ve şeffaflık sağlamayacağını ifade ediyorlardı. Uygulamanın toplumu böleceğini ve farklı kökenlerden insanların birlikte yaşamalarını zorlaştıracağını savunan karşıtlar, öneri için “Hayır“ oyu kullanılması çağrısı yapıyorlardı.

13


 Gündem 14

Emine Sarıaslan Unia - Horizonte Redaksiyon Üyesi emine.sariaslan@gmx.ch


7 Şubat 1971’de İsviçreli erkekler, sadece erkeklerin sahip olduğu politik haklardan İsviçreli kadınların da yararlanmasını sağlamak için sandığa giderek kadınların oy kullanmalarına evet dediler. Evet diyen erkeklerin oranı %65,7 idi. 7 Şubat 2021 günü itibari ile, “İsviçreli kadınların seçme hakkının 50. yılı” değişik etkinliklerle kutlanıyor.

nu’na dönüştü. Kadın Dernekleri Federasyonu aynı yıl ilk kez resmi yoldan kadınlar için seçme ve seçilme hakkını talep etti, ancak bu girişim sonuçsuz kaldı. Yirminci yüzyılın başında,1909 yılından itibaren kadınların seçme hakkı mücadelesi yaygınlaşmaya başlar ve birçok dernek kurulur. Bunlardan en önemlisi, İsviçreli Kadın Dernekleri Federasyonu (Bund Schweizerischer Frauenvereine, BSF) ile İsviçreli Kadınların Oy Hakkını Savunma Konfederasyonu (Schweizerische Verband für Frauenstimmrecht, SVF) dır.

Her ne kadar kadınlar seçme haklarını 1971’de elde etseler de, “Kadın ve erkek eşittir” ifadesi İsviçre Anayasa’sında on yıl sonra, 14 Haziran 1981’de yer aldı. Böylece 2021 “kadın ve erkek eşittir“ maddesinin Anayasa’da yer almasının 40. yıldönümüne de denk geldi. Ancak Anayasa’da yer alan bu eşitlik, yaşama tam anlamıyla geçirilemedi. Bu nedenle kadınlar, 14 Haziran 1991’de İsviçre genelinde greve gittiler. 500 bin kadının katıldığı bir grevle kadınların eşitlik mücadelesi taçlandırıldı. Bu nedenle 2021 de, ilk kitlesel kadın grevinin 30. yıl dönümü de kutlanıyor.

Uzuuuuuun bir yolun hikayesi... Kadınların Oy Hakkı Mücadelesi İsviçre’de, 1848’de seçme ve seçilme hakkı Anayasa ile yalnızca erkeklere tanındı. Oy kullanma hakkının sadece erkeklere verilmesini kabul etmeyen kadınlar bıkmadan, yılmadan mücadelelerini sürdürdüler. Kadın hakları savunucusu Marie Goegg-Pouchoulin (1826-1899), Uluslararası Kadın Derneği’nin kurucusu ve başkanıdır. Cenevre’de kurulu derneğin en çok mücadelesini verdiği konu, eğitimde, meslek edinmede ve hukuki konularda kadın ve erkek eşitliğinin sağlanmasıdır. Bu amaçla 1886 yılında139 kadın, oy hakkı için ilk kez topluca dilekçe vererek, kadın mücadelesinin temel taşlarını attılar. 1890 yılında emekçi kadınların lokal düzeyde kurdukları dernekleri 1893’de İsviçre Kadın Dernekleri Federasyo-

Birinci Dünya Savaşı, kadın hareketini sekteye uğratır. Ancak 1918 deki İsviçre’nin ilk genel grevinde kadınların oy hakkı genel grevinin önemli taleplerinden biri oldu. 1919-1921 yılları arasında farklı kantonlarda kadının seçme hakkı ile ilgili oylamaların hepsi olumsuz sonuçlanır. Bir grup Bernli kadın 1923 yılında “yerel seçimlerde, kanton seçimlerinde ve genel seçimlerde oy hakkı” için hukuki itirazda bulunur. Ancak Federal Mahkeme, bu isteği reddeder. 1928 yazında İsviçreli Kadın İşleri Sergisi (Schweizerische Ausstellung für Frauenarbeit, SAFFA) kortejinde taleplerinin karşılanma hızını simgeleyen salyangoz şeklinde dev bir maket taşınır, maketin üzerine de “Kadınlara Oy Hakkı” yazılır. Bugün hala kadın eylemlerinde taşınan bu salyangoz maketler, İsviçre’nin kadın eşitliği konusunda ne kadar yavaş ilerlediğinin bir göstergesidir.

15


Federal Hükümet ve Parlamento da daha çok kadın yer almasına rağmen, kadınlar siyasi, ekonomik ve sosyal merkezlerde yeterince temsil edilmiyorlar.

16

1929’da, İsviçreli Kadınların Oy Hakkını Savunma Konfederasyonu, Sendikalar, Sosyal Demokrat Parti ve diğer kadın derneklerinin de desteği ile 78 bin 840’ı erkeklerden, 170 bin 397’si de kadınlardan olmak üzere, toplam 249 bin 237 imza toplanarak ilgili mercilere iletilir. 1930’lu yıllardaki faşist dalganın etkisi ile kadınların mücadelesi sekteye uğrar. 1948’de İsviçre Anayasanın 100. yılı, “İsviçre, erkek kardeşlerden oluşan bir halk” sloganı ile kutlanır. Kadın dernekleri bu sloganı “Kız kardeşleri olmayan erkek kardeşlerin halkı” olarak değiştirerek durumu protesto ederler. 1958 yılında kadınlara Sivil Savunma zorunluluğu getirilmek istendiğinde, kadınlar buna karşı çıkarak, hak elde etmeden sorumluluk almayacaklarını belirtirler. Yönetim, yeni tasarıyı kurtarmak adına 1 Şubat 1959’da kadına seçme ve seçilme hakkı tasarısını referanduma sunar. Tasarı, %33,1’e karşı % 66,9 ‘hayır’ oyuyla reddedilir. Ancak Kanton Waadt, Cenevre ve Neuchâtel öneriyi destekler ve ardından kadınların kanton ve belediyeler düzeyinde

seçme ve seçilme haklarını tanırlar.

Eşitsizlik hala devam ediyor

1966'da bunu Basel-Stadt kantonu takip eder. Basel-Stadt, Almanca konuşan ilk kanton olarak kadınların seçme ve seçilme hakkını tanır.

İsviçre elli yıl önce, İsviçre vatandaşı olan kadınların seçme ve seçilme hakkını yasallaştırarak uygulamaya koydu. Ancak kadın ve erkek arasındaki eşitsizlikler hala devam ediyor. Federal Hükümet ve Parlamento da daha çok kadın yer almasına rağmen, kadınlar siyasi, ekonomik ve sosyal merkezlerde yeterince temsil edilmiyorlar. Hem özel hem de kamusal alanda hala ayrımcılığa maruz kalanların ve şiddet mağdurlarının sayısı artıyor.

1968 dünya gençlik hareketinin İsviçre’de başlaması, eşitlik, özgürlük mücadelesinin hem erkekleri hem de kadınları etkilemesi kadınların oy hakkı mücadelesini de güçlendirdi. 1968'de Federal Konsey, kadınların siyasi haklarına çekince koysa da Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni imzalamak istedi. Kadın derneklerinin yüksek sesle protestoları karşısında, Federal Konsey, federal kadınların oy ve oy kullanma hakkı için yeni bir oylama yaptı. 7 Şubat 1971'de - kadın hareketinin 100 yılı aşkın mücadelesinin ardından - İsviçreli kadınlar nihayet seçme ve seçilme hakkına sahip oldular. Ve 1971 yılında, Kantonlar Parlamentosu’na seçilen ilk kadın milletvekili olan Girardin kırmızı güllerle karşılandı.

Eşit haklar hemen şimdi! Kadınların seçme ve seçilme hakkını savunan Emilie Lieberherr, 1969'da, Bundesplatz'da önemli bir konuşma yaptı ve şöyle dedi: “Bir toplumda ekonomik yaşama katılan herkes aynı zamanda tam vatandaşlık haklarına da sahiptir.” Peki biz göçmenler bunun için ne kadar beklemeliyiz?

Kaynaklar: Isabel Rohner, Irène Schäppi (2020): 50 Jahre Frauenstimmrecht. 25 Frauen über Demokratie, Macht und Gleichberechtigung. Neue Zürcher Zeitung: https://www.nzz.ch/zuerich/ehrung-fuer-zuercher-frauenrechtkaempferin-jetzt-hat-emilie-lieberherr-offiziell-einen-eigenen-platz-ld.1577495?reduced=true Ch 2021: https://ch2021.ch/geschichte/ Parlament: https://www.parlament.ch/de/über-das-parlament/politfrauen/eroberung-der-gleichberechtigung/frauenstimmrecht


윀䄀一䄀䬀匀䤀娀 吀嘀ᠠ搀攀渀 夀䔀一、 吀䔀䬀一伀䰀伀䨀、 䠀䄀刀、䬀䄀匀䤀 ⠀ 吀‫ﰀ‬爀欀攀Ⰰ 䬀‫ﰀ‬爀琀攀Ⰰ 䄀氀洀愀渀挀愀Ⰰ 䘀爀愀渀猀㄁稀挀愀Ⰰ 、琀愀氀礀愀渀挀愀 瘀攀 搀愀栀愀 戀椀爀漀欀 搀椀氀搀攀渀 欀愀渀愀氀氀愀爀⤀

㈀㤀㤀⸀ⴀ

䌀䠀䘀

䈀甀 ‫ﰀ‬爀‫ﰀ‬渀 礀愀猀愀氀搀㄁爀⸀ 䈀椀爀 礀㄁氀㄁欀 愀戀漀渀攀氀椀欀 瘀攀 琀攀氀椀昀 栀愀欀氀愀爀㄁ ǻ礀愀琀愀 搀愀栀椀氀搀椀爀⸀

윀愀渀愀欀猀㄁稀 吀嘀 椀氀攀 欀愀㄁爀搀㄁ἁ㄁渀㄁稀 瀀爀漀最爀愀洀氀愀爀㄁ 㜀 最‫ﰀ‬渀 戀漀礀甀渀挀愀 最攀爀椀 椀稀氀攀礀椀渀

唀礀搀甀 愀渀琀攀渀猀椀稀 欀甀爀甀氀甀洀

、渀琀攀爀渀攀琀攀 戀愀ἁ氀愀渀㄁渀

眀眀眀⸀挀愀渀愀欀猀椀稀⸀琀瘀

윀攀弁椀琀氀椀 甀礀最甀氀愀洀愀氀愀爀 欀甀氀氀愀渀㄁渀

䘀愀挀攀戀漀漀欀ᠠ愀 戀愀ἁ氀愀渀㄁渀

夀漀甀吀甀戀攀 瘀椀搀攀漀氀愀爀㄁渀愀 攀爀椀弁椀渀

吀攀氀㨀 㘀㄀ 㔀㄀㄀ ㈀㈀ 㜀㈀ 圀栀愀琀猀䄀瀀瀀㨀 㜀㠀 㠀㜀㐀 㔀㠀 ㌀㠀


 Gündem

1996 yılında Appenzell Ausserrhoden’de, 2004 yılında ise Graubünden’de belediyeler göçmenlere oy kullanma hakkı verdi.

Merak edilenleri okuyucularımız için derledik; İsviçre’de 1915 yılına kadar sadece belli miktarda vergi ödeyen erkekler oy kullanabiliyorlardı. 1915'te Federal Yüksek Mahkeme, bu durumun Anayasa‘ya aykırı olduğunu ilan etti.

18

940BİN

İSVİÇRE VATANDAŞI

Dört yıl sonra, 1919 yılında yalnızca 940 bin İsviçre vatandaşı oy kullanma hakkına sahipti. Bu sayı ülkedeki tüm erkeklerin neredeyse yarısı kadardı.

İsviçre'de kadınlara tanınan oy kullanma hakkının 50‘inci yıldönümünde, ülke nüfusunun dezavantajlı kesimi olan göçmenlere de oy kullanma hakkının verilmesi ile ilgili tartışmalar başladı. Buna ek olarak, Yeşiller Partisi Milletvekili Sibel Arslan’ın önerisi ile gündeme gelen ve Federal Parlamento tarafından da kabul edilen oy verme yaşının 16'ya indirilmesi konusu bu tartışmaları alevlendiren başka bir etken oldu. Peki İsviçre’de oy kullanma hakkı ile ilgili olarak ne tür gelişmeler yaşandı, bu haklar nasıl elde edildi?

O dönem; ceza hukukuna göre mahkum olanların ve mali açıdan istikrarsız durumda olan kişilerin seçimlere katılmalarına izin verilmiyordu. Ancak 1971'de yapılan yasal bir değişikle, kadınlarla birlikte bu kişilere de oylarını kullanma hakkı verildi.

3,5MİLYON

İSVİÇRE VATANDAŞI

Böylece oy kullanma hakkı olan seçmenlerin sayısı 1,5 milyondan 3,5 milyona çıkmış oldu. 1919'da nüfusun %24,5'i oy kullanabilirken, 1971'e gelindiğinde bu oran %57’ye yükselmiş oldu. Daha önceki oy kullanma kriterlerine göre sadece İsviçre'de yaşayan İsviçreliler oy kullanabiliyorlardı. Yurtdışındaki İsviçrelilerin oy kullanma hakları, birçok başarısız girişimden sonra ancak 1977'de verilebildi. 30 yıl önce, 1991 yılında oy kullanma yaşı 20‘den 18'e indirildi. Bu durum seçimlere katılım oranlarının artmasına da yol açtı.


Oy Kullanma Hakkının 16’ya Düşürülmesi

Göçmenlerin Oy Kullanma Hakları

Bir sonraki adım ise oy kullanma hakkının 16’ya düşürülmesi olacak. Parlamento bu düzenlemeye “Evet“ derken, konunun referanduma sunulması da gerekiyor. 16 yaşındakilere ulusal düzeyde oy kullanma hakkının tanınması için halkın ve kantonların çoğunluğu da aranacak.

Ülkede yaşayan göçmenler federal düzeyde oy kullanamazlarken, hala dışlanıyorlar. Uygulamaya göre, federal konularda sadece İsviçre vatandaşlığına sahip olanlar oylarını kullanabiliyorlar.

Kanton Glarus, İsviçre’de şu ana kadar 16 yaşındaki gençlerin oy kullanabildikleri tek kanton. Gençler burada, kantonla ilgili öneriler üzerine karar verebiliyorlar. Son olarak, 9 Şubat 2020‘de Neunburg Kantonu’nda oy kullanma yaşının 16’ya düşürülmesi için bir halk oylaması yapıldı. Oy kullanma yaşının 16'ya düşürülmesiyle, oy kullanacak olan seçmenlerin oranının artırılması hedefleniyordu. Ancak sandıktan %58,5 oranında hayır sonucu çıktı ve girişim başarısızlıkla sonuçlandı. Şu an geçerli olan uygulamaya göre; 18 yaşını dolduran ve herhangi bir akıl hastalığı veya zayıflığı olmayan her İsviçre vatandaşı oy kullanabilir. Şu anda nüfusun %65’inin oy kullanma hakkı bulunurken, son yüz yılda bu oran neredeyse üç katına çıktı.

Ancak bazı kantonlarda ve belediyelerde göçmenlere oy kullanma hakkı tanınıyor; Buna göre; - Jura Kantonu 1979'da, - Neunburg Kantonu 2002’de, - Waadt Kantonu‘nda 2003’te, - Fribourg ve Cenevre kantonları ise 2005 yılında göçmenlere yerelde oy hakkı tanıdı.

1996 yılında Appenzell Ausserrhoden’de, 2004 yılında ise Graubünden’de belediyeler göçmenlere oy kullanma hakkı verdi. Çoğunlukla belediye düzeyiyle sınırlı olan belirli siyasi haklar, Thurgau, Zug ve St. Gallen'de de verilmiş durumda. Gelinen aşamada; 20. yüzyıldan 21. yüzyıla kadar uzanan yeni kanton anayasalarında, İsviçre'de yaşayan göçmenlerin oy kullanma ve seçme haklarının genişletilmesine yönelik net bir eğilim bulunmuyor.

facebook/haber.podium

19


 Gündem 20

Mültecilerin bakımlarını belediyeler üstleniyor ORS gibi özel firmaların etkileri azalıyor İsviçre iltica politikasına göre Federal hükümet, mültecileri barındırabilmeleri ve entegre edebilmeleri için kantonlara ve belediyelere fon sağlıyor. Şimdiye kadar birçok belediye, bu işi mümkün olduğunca ucuz hale getirmek için sorumluluğu özel şirketlere devretti. Bu özel firmalardan biri de ORS Service AG.

B

ern'de bulunan kimi mülteci kamplarının sorumluluğunu üstlenen ORS; Korona sürecinde pandeminin gereksinimlerini karşılayamadığı için, Ocak ayı sonunda kamplarda kalan 30'dan fazla mültecinin Korona'ya yakalanmasına sebep oldu. Örneğin, Aarwangen isimli geri gönderme merkezinde, maske, sabun ve dezenfektan eksikliği vardı. Buna ek olarak, merkezdeki yer sıkışıklığı nedeniyle mesafe kurallarına uyulamadı.

Bu durumdan yola çıkan bölge halkı, Şubat ayı başında kanton yetkililerine bir dilekçe yazdılar. Bu dilekçe gözlerin ORS'in yönettiği mülteci kamplarına çevrilmesine neden olurken, iltica hizmetlerinin belediyelere teslim edilmesi de gündeme geldi. Daha önce özel sektörün elinde olan Bremgarten, Höri, Oberglatt, Gelterkinden, Rorbas, Glattfelden, Regensdorf bölgelerinde bulunan kampları bir süre önce belediyeler devralmıştı.

Aslında bu liste daha da uzun. Sadece Baselland kantonunda, geçen bir buçuk yıl içinde yaklaşık 14 belediye, özel sektörün elinde olan iltica merkezlerini geri aldı.

Entegrasyon teşviki yok Yapılan bir anket, mülteci kamplarını organize eden özel firmaların, entegrasyon alanında kaliteli bir etkiye neden olamadıklarını ortaya koyuyor. Bunun temel nedeni ise, özel firmaların sürekli tasarruf yapmak istemeleri. İsviçre’deki iltica sisteminin, hizmette özel sektörü kullanma yaklaşımının bir başka çekiciliği daha var; ORS, baktığı her kişi için belediyeden ya da devletten sabit bir ücret alıyor. Buna göre, kişi sosyal yaşama ne kadar uzun süre entegre olmazsa ve destekten kurtulmazsa, ORS kişi başına sabit oranı o kadar uzun süre alıyor. Finansal açıdan bakıldığında; hızlı entegrasyonu teşvik etmek için neredeyse hiç teşvikte bulunmuyor.


Londra'da bulunan bir yatırım şirketine ait olan ORS Service AG, parasının büyük bir çoğunluğunu İsviçre devletinden alıyor. Daha önce basında yer alan manşetlerde şirket hakkında “Mültecilerin sırtında gizli kâr” veya “sefalet vurguncuları” şeklinde bahsediliyordu. ORS‘ın yıllık raporuna bakıldığında, dile getirilen kaygılar doğrulanıyor; Şirket sadece 2019 yılında İsviçre'de yaklaşık 87,8 milyon franklık bir gelir elde etti. Bu gelirin 1,3 milyon franklık kısmı kâr oldu. Bahsi geçen bu rakamların belirtilenden çok daha fazla olduğu iddia edilirken, mültecilerle ilgilenen beled iyelerin gelir kaynağı ise 35 milyon frank oldu.

Gerçekten de, Federal istatistik verilerine göre; sığınmacıların %86,6'sı yedi yılın sonunda bile ülkeye entegre olamıyorlar ve sosyal yardıma muhtaç durumda yaşıyorlar.

ihalelerinden sonra gündeme geliyor. Uygulamalar siyasi ve yasal olarak da destekleniyor." şeklinde yanıt veriyor.

Rakamlar ilk kez açıklandı Mültecilerin bakımından ve kamp yerlerinin işletilmesinden sorumlu olan özel şirket ORS, yıllardır elde edilen karları saklıyordu. Ancak gelinen aşamada şeffaflık politikası güden ORS, ilk kez rakamları açıklamaya başladı.

Uzmanlar, toplumsal uyum için mültecilerin en kısa sürede ülkeye entegre edilmeleri gerektiğini savunuyorlar. Bu hem sığınmacıların hem de toplumun çıkarına. Hızlı entegrasyon sayesinde, "vergilerden yapılan bu harcamalarda“ tasarruf edilebileceği de ifade ediliyor.

ORS Service AG'nin ne kadar para kazandığı yıllardır medya, Parlamento ve Federal Hükümet için endişe kaynağı olmuştu. Şirket, esas olarak İsviçre devleti ve belediyeler için yaklaşık 90 bin yataklı 100'den fazla sığınma evi işletiyor.

İltica sisteminden milyonlarca kâr

ORS’in İsviçre ile birlikte, Almanya, Avusturya, İtalya, İspanya, Yunanistan gibi ülkelerde işlettiği birçok iltica merkezi de bulunuyor.

İltica merkezlerinin kâr amacı güden şirketlerin elinde olup olmaması tartışılırken, Federal Göçmenler Dairesi (SEM) durumu farklı bir şekilde değerlendiriyor ve kamplardaki profesyonel desteğin özel bir şirket tarafından sağlanmasında hiçbir çelişki görülmediğini ifade ediyor. Hukukçular ise buna karşı çıkıyorlar ve kamplardaki entegrasyon amaçlı Almanca kurslarının İsviçre'deki geleneksel eğitim standartlarının çok altında olduğunu, İsviçre'de kalmalarına izin verilen sığınmacıların daha sonra ciddi sıkıntılar yaşadıklarını vurguluyorlar. ORS ise bu iddialara; "Yerine getirdiğimiz uygulamalar, Federal Hükümet ve kantonlar adına yapılan kamu

2020 yılındaki bu kâr oranlarının daha da düşük olduğu ifade ediliyor. Bunun temel nedeni ise, İsviçre’ye gelen mültecilerin sayılarında önemli düşüşlerin olması. Bu durum çalışanları da etkiliyor. ORS 2017'nin sonunda İsviçre‘de bin kişiyi istihdam ederken, firmada şu an sadece 700 kişi çalışıyor. İşten çıkarmaların mevcut krizden dolayı devam edeceği konuşuluyor.

Asyl-Organization Zürich (AOZ) Mültecilere ve mülteci kamplarına bakım işinde sadece ORS bulunmuyor. Asyl-Organization Zürich (AOZ) de bu alanda çalışmalar yürüten kurumlarda biri. ORS’e rakip olan AOZ Zürich şehrine ait ve kâr amacı gütmüyor. AOZ geçen yıl 1,7 milyon frank zarar ettiğini açıklamıştı.

Not: İsviçre’de, hukuki konularda danışmanlık hizmetinden faydalanmak isteyenler yukardaki mail adresimden bana ulaşabilirler. Ayrıca Türkiye ile ilgili, tanıma/tenfiz davaları, tapu dava işlemleri, tebligat, vekâlet işlemi vs. türünden herhangi bir hukuki süreç içerisine giren ya da Türkiye’de hukuki takip yaptırmak isteyen okuyucularımız da iletişime geçebilirler.

21


22  Röportaj


17 yıldır İsviçre’de yaşayan Muhittin Çoban, son dönemlerde edebi çalışmaları ile dikkat çekmeye başladı. Şu ana kadar 8 edebi esere imza atan yazar, bugünlerde basılacak olan 9’uncu kitabının heyecanını yaşıyor. Muhittin Çoban ile edebi çalışmaları üzerine konuştuk; Muhittin Çoban ilk olarak İsviçre’ye politik nedenlerle geldiğini anlatıyor bize; “Herkesin gelme nedeni benzerliklerle dolu. Ortak noktamız kanımca şu: Ülkemizde yaşama imkanı bulamamak. Yoksa neden toprağımızdan Yazarın şu ana kadar yayımlanan kitapları: • • • • • • • •

Büyük Gün Geldiğinde (Biyografi) Düşüncede Yürümek (Denemeler) Her Şey Aşk İçin (Denemeler) Sevgiliye Mektuplar Aşka Yazdım (Mektup) Bir Gün Bir Aşk Hikâyesi İşgal (Roman)

Yazma konusunda size ilham veren şey nedir? Ben uzun soluklu yazmayı seviyorum galiba. Uzun konuşmayı beceremeyince, bu açığı yazarak kapatıyorum sanırım. Yazdıkça konuşuyor, konuştukça da yazıyorum. Aslında yazmaya cezaevindeyken başladım. Cuntanın muhatap aldıklarından biriyim. Yaklaşık on bir yıl cezaevinde kaldım. İdamla yargılandım. İdam cezası aldım, daha sonra ömür boyu hapis cezasına çevrildi. Bu zorlu yıllarda yazım hayatına adım attım, iyi de yapmışım. Eserlerinizde içerik olarak ne tür farklılıklar var peki? Denemelerde daha çok hayat görüşümü dillendiriyorum; hayata dair konular var yani. Romanlarımda ise sokaktaki insanın, halkın yaşam öykülerini anlatıyorum. Sizi yazmaya sürükleyen nedenler neydi? Başkalarını bilemem, ama ben biraz hesaplaşmak için yazıyorum. Hıncımı almak, içimi soğutmak, kötülerle hesaplaşmak için. Bakıyorum iyilere, kötülerden kaçıyorlar; “Bizden uzak olsun” diyorlar. Kötülerden kaçarak, uzak durarak mücadele edilmez ki. Kötülere doğruları göstermek için olabildiğince yakın olmalıyız, kaçmamalıyız; onları kendi başlarına bırakırsak kötülüklerinin sınırı olmaz. Bizlere, bizden öncekilere iyi davranılmadı. Bizden sonraki nesile de hiç insanca davranılmıyor. Bizler üzerinde ne kadar kötülük varsa deneniyor. Onlar kadar kötü olup bana yaptıklarının aynısını yapamazdım, bunları yapabilmem için insanlıktan çıkmış olmam gerekirdi. İnsanlıktan çıkamam.

23


Cezaevinde bunları çok düşündüm. Yazmanın bana en uygun şey olduğunu anlayınca daha çok yoğunlaştım. Yazmak basit bir eylem değil, işin kolayına kaçmak hiç değil. “Bizi ancak biz doğru anlatırız” dedim. “Bizi başkaları, bizi bizden olmayanlar anlatamaz. Anlatırsa da küfür ederek anlatırlar.“ Edebi olarak etkilendiğiniz yazarlar var mı? En sevdiğim yazarların başında Orhan Kemal gelir. Dünya klasikleri arasına girmiş yazarlardan söz etmeyeyim, onların adı en başta yazılı. Okumaya doyamadığım yazardır Orhan. Kemal. Kendinizi hangi edebi akıma yakın görüyorsunuz?

24

Halkın, yani okuyucuların bu akımlarla ilgilendiğini sanmıyorum. Ben materyalistim, diyalektik düşünürüm. Bu günlerde tartışılan postmodern edebiyatın da dışındayım. Ben insancıl edebiyattan, sanattan yanayım. Bir sanat insanın insanlaşma sürecine katkı sunuyor mu, sunmuyor mu; ben ona bakarım. Sistemden yana mı, yoksa insandan yana mı? Okuyucuları güvenilir buluyor musunuz, yani insanları? Son zamanlarda herkesin dilinde şu var: “İnsanlara güvenmiyorum.” Kimse kimseye güvenmiyor. Güvensizlik tohumu herkeste yeşermeye başlamış. Bu çok tehlikeli bir durum. Bu sistem tarafından bilinçli yapılıyor. İnsanlar birbirine güvenmesin, güvenmesin ki birlik olmasın, dirlik olmasın, dayanışma olmasın. İyi insanlar herkese güvenmeli, güveni büyütmeli. Şimdi burada şu soruyu da sormalıyız; Sen ne kadar güvenilirsin? Güven biraz da kendine güvenden geçiyor. Hep başkalarına güvenmek istiyoruz, güveni başkasında arıyoruz. Bu çok yanlış! Güven kendimizde başlar. Kendine güvenen insan başkasından gelecek saldırıya, ihanete karşı koyabilir; yoksa yenilir, hayata küser, bir başına ezilerek yaşar. İyiler çıplakken de güçlüdür, zayıflar güçlü olmak için kötülüğe yönelirler, bu yüzden korumasız yaşayamazlar. Hayatın başkasına güvenerek yaşanmayacağını çok erken öğrenenlerden biriyim.

“Sadakatlerini çıkarlarına göre belirleyen insanlara daha bir yakınlaşıyorum, öğrenmeleri gereken çok şey var.“ diyorsunuz. Ne demek istediniz bu sözle? Yukarıda da dedim ya, kötülerin öğreneceği çok doğru şey var ve biz iyiler kötülere doğruları öğretmek zorundayız. Bunun için yakın olmalıyız; uzaktan kimse kimseyi değiştiremez. “Aşkta sadakat, insanlıkta sadakat,” diyoruz. Sadakatle kendimizi güvenceye almak istiyoruz. Bu yanlış! Sadakat kölelerde, kullarda, müritlerde aranır. Bir patron işçiden, padişah ümmetinden, diktatör halkından, peygamberler müminlerinden, köle sahibi kölelerinden sadakat ister. Yani kendine güvenmeyen zayıf insanlar çevrelerindekilerden sadakat bekler, böylece güçlenirler. Bu suni bir güçtür. İnsanlar da çıkarcı, biraz da kurnaz olmuş. Çıkarları yer değiştirince hemen satarlar, çıkarı olan güce sadakat gösterirler. Sevginin olduğu yerde sadakatin yeri yoktur. Sevgide ihanet yoktur, boyun eğmek yoktur, kurnazlık yoktur, insan satmak yoktur. Genel olarak edebiyatın gidişatını nasıl değerlendiriyorsunuz? Okuma oranı düşüktü, internet ve görsellik hayatımıza daha çok girince bu oran daha da düştü. Gidişat iyi değil. Hazır bilgi edinmek kolayımıza geliyor. Ama şu bilinmeli; insanın insanlaşması okumasından geçiyor. Orhan Kemal’in bir öyküsünde, çok okuyan biriyle şöyle bir diyalog vardır: - Hiç bitmeyecek mi senin bu okuman? - Bitmeyecek. - Hiç mi? - Hiç! - Niyetin kâtip olmak mı yani? - Hayır! - Ya? - İnsan olmak! Kitaplarınıza ilgi nasıl? Çok düşük. Bunda Korona salgınının da etkisi var, insanların okumayı zahmetli bulmasının da… Ve yayınevlerinin yeteri kadar tanıtım yapmamasının da

Uzaktan kimse kimseyi değiştiremez. "Aşkta sadakat, insanlıkta sadakat" diyoruz. etkisi var tabi. İsviçre’de yaşayanların da okumaya olan ilgileri çok düşük. Yıllarca politik mücadele vermiş insanlarımız bile okumuyor. Eski bilgileriyle konuşuyorlar hala. Yeni çalışmanız var mı? Okuma oranının düşük olmasına rağmen inadına yazmaya devam edeceğim. Bir yazarın, bir aydının, bir insanın görevi de bu sanırım. Kötüye, yanlışa, sermayeye teslim olmak kolay; yazmazsın, mücadele etmezsin, biter. İnsan bu olamaz. Yeni romanım yayınevinde. Bir aksilik olmazsa Mart’ta gün yüzüne çıkacak. Okurunuzun bol olması dileği ile o halde. Teşekkürler.


Merkezi Winterthur’da bulunan Şarköy Hayvan Dostları Derneği (Verein Help Dog Şarköy), Türkiye’nin Şarköy bölgesinde (Tekirdağ), barınağa ve bakıma ihtiyaç duyan köpekler için hayvan severlere yardım çağrısında bulunuyor. 2019 yılında Winterthur’da kurulan dernek şu an Şarköy’de 90 köpeğin beslenme ve tıbbi bakımını üstlenmiş durumda. Bu köpekler arasında istismara uğramış, gözünü ya da ayağını kaybetmiş engelli köpekler çoğunlukta. Kâr amacı gütmeyen dernek bünyesinde birçok kişi, sorunlu olan köpekler için gönüllü olarak çalışıyor. Almanya ve Avusturya’da da gönüllüleri olan dernek, yeni bir barınak projesi için hayvan severlerin desteğine ihtiyaç duyuyor. Dernek yöneticilerinden Mehmet Ulaş yeni bir barınakla ilgili projeye neden ihtiyaç duyduklarını şöyle anlatıyor;

mek istemediğini belirtip kira sözleşmesini feshetti. Bu nedenle önümüzdeki yaz burayı boşaltmamız gerekecek. Çaresizlik duygusu ve uykusuz geçen gecelerden sonra, bakım ekibi olarak yeni bir yer satın alma kararı vermek zorunda kaldık. Dernek olarak, uzun ve yoğun bir aramanın ardından nihayet uygun bir arazi bulduk ve satın aldık. Şimdi bu arazi üzerine bakıma muhtaç köpekler için yeni bir yerleşim yeri kurmak istiyoruz. Yeni köpek barınağının bu yaza kadar hazır olması gerekiyor. Burada en büyük endişemiz ise finans. Maalesef projemizin maliyeti çok yüksek ve her şeyin sıfırdan yapılması gerekiyor. Proje dahilinde, arazide yeni çitler, köpek kulübeleri, yiyecek ve malzemeler için küçük bir ev yapmayı planlıyoruz. Hatta arazinin bir ucunda köpek mezarlığı bile oluşturduk.“

“Şu ana kadar arazisini kullandığımız mülk sahibi, arazisinde artık köpek görı. ası başlatt PC 15-321905-9 kampany 9 ış 5 ğ 0 a b 19 ir 2 ek için b 000 153 leştirebilm 7 0900 0 k 5 e H Dernek çalışmaları ile ilgili rç C e : g N i yle; IBA k, projey daha fazla bilgi edinmek isteyenler bilgileri şö ğı; Derne a p sl sa ta e h in Projen enler için şu bilgilerden yararlanabilirler; mak istey Bağış yap Heinreich-Bosshard-Str. 5 Mehmet Ulaş 8405 Winterthur 079 538 04 03

25


 Gündem 26

2018 yılında, tam zamanlı bir iş için, aylık maaşları 4 bin frankın altında olan çalışanların %60,9'u kadındı. Buna karşın, ücret piramidinin en üst bölümünde yer alan ve ücreti 16 bin franktan fazla olan çalışanların %81.2'si ise erkekti.

2014 ile 2018 arasında, kadınlar ve erkekler arasındaki ücret farklılıkları bir miktar arttı. Federal İstatistik Dairesi'nin verilerine göre, bu ücret farklarının %45,4'ü açıklanamıyor. Bir bütün olarak; özel sektör ile ve kamu sektöründe çalışan kadınlar, 2018'de erkek meslektaşlarına göre ortalama %19 daha az kazandılar. Ücret farklılıklarındaki değişiklik ise; eğitim seviyesi, hizmet yılı süresi veya bir yönetim işlevinin yerine getirilmesi gibi faktörlerden kaynaklanıyor. Verilere göre, yöneticilik pozisyonu yükseldikçe erkek ve kadın arasındaki ücret farkları artıyor. Özel sektördeki ortalama cinsiyet ücret farkı %19,6 olurken, çeşitli endüstri dalları arasında büyük farklılıklar

erkek %81.2

kadın %60,9

bulunuyor. Söz konusu farklılıklar; otel ve restoran sektöründe %8,1, ticari işletmelerde %17,7, makine endüstrisinde %21,7, bankacılık ve sigortacılık sektörlerinde ise %33,4 civarında seyrediyor. 2018'de tüm kamu sektöründe, kadınlar ve erkekler arasındaki ücret farkı ortalama %18,1 oldu. Ücret seviyesine göre eşit olmayan cinsiyet dağılımı Ücret piramidi, işgücü piyasasında kadınlar ve erkekler arasındaki mesleki entegrasyon ve faaliyet açısından kısmı farklılıkları yansıtıyor. Şirket büyüklüğüne ve hiyerarşi düzeyine göre açıklanamayan ücret farklılıkları da bulunuyor; bir bütün

olarak ekonomide ücret farklılıklarının açıklanamayan payının küçük işletmelerde daha belirgin olduğu görülüyor. 2018 yılında 20'den az çalışanı olan şirketlerde ücret farkları % 57,5 iken, en az bin çalışanı olan şirketlerde bu oran % 31,5 oldu. Şirketteki hiyerarşik seviye ne kadar yüksekse, ücret farklarının açıklanamayan payı da o kadar küçük oluyor; ücret farkları üst yönetimde %45,1 olurken, yönetim dışı çalışanlar için bu oran %75,9 oldu.



Erkeklerin tüm yaş gruplarında eşit derecede işlerini kaybetme olasılıkları bulunurken, bu durum 40-54 yaş arasındaki kadınlarda nadiren görüldü. Cinsiyete bakılmaksızın, 25-39 yaşları arasındaki çalışanlar iş kayıplarından en çok zarar gören kesimler oldu. Bu kesim için işsizlik 0,7 puan artarak %3,7'den %4,4'e çıktı.

Kadınlar Korona yüzünden daha fazla mı evde kaldılar?

 Gündem

Verilere göre, tam zamanlı / yarı zamanlı çalışma dağılımı 2020'de, önceki yılda olduğu gibi aynı kaldı. Çalışanların %62,6'si %90'ın üzerinde, %37,4'ü ise daha az oranda çalıştı.

28

Federal İstatistik Dairesi'nin verilerine göre, 2019'da %7,2 olan kadınların işsizlik oranı 2020'de %8'e yükseldi.

kadınların işsizlik oranı

Ancak burada da cinsiyetler arasında önemli farklılıklar ortaya çıktı. Buna göre; tam zamanlı istihdam kadınlarda 0,7 puan artarak %40,9'a yükselirken, erkeklerde 0,6 puan azalarak %81,7'ye geriledi. 2019'a gelindiğinde, kadınların tam zamanlı istihdamı istikrarlı bir şekilde azaldı. 1995'te, çalışan kadınların %47,1'i hala %90 veya daha fazla oranda çalışıyordu. Bu oran 2005'te %43,5, 2015'te ise %41 iken, yarı zamanlı istihdam benzer şekilde arttı. Aynı bulgu erkekler için de geçerli. 1995'ten 2019'a kadar tam zamanlı çalışan erkeklerin oranı %91,9'dan %82,3'e geriledi. Bu durum 2020'de kadınlar için tersine dönerken, erkekler için düşüş eğilimi devam etti.

40 yaşın altındaki kadınlar, Korona yılı olan 2020’de işsizlikten en çok etkilenen kesimler olurken, 20192020 yıllarında, 15-24 yaş arasındaki genç kadınların işsizlikleri daha da belirginleşti. İşsizlik oranı; 40-54 yaş arası ile 55-64 yaş arasındaki kadınlar için 2019 yılına göre daha az oldu.

İşsizlik oranı erkeklerde daha hızlı yükseldi Uluslararası Çalışma Ofisi ILO'ya göre, işsizlik oranı 2020'de erkekler için kadınlardan daha güçlü bir şekilde arttı. Erkeklerdeki işsizlik oranı 0,6 puan artarak %4,7'ye yükselirken, kadınlar için bu oran 0,3 puan arttı ve %5'e ulaştı.


Korona salgını bir yılı aşkın süredir gündemimizde yer alıyor. Federal Hükümet tarafından alınan önlemler hayatımızda önemli değişikliklere neden olurken, ülke nüfusunun bir kısmı uygulamaların psikolojik sonuçlarını güçlü bir şekilde hissediyor.

Doluluk oranları, ikinci dalganın başlamasıyla birlikte (Eylül 2020) ankete katılan psikoterapistlerin %60'ı için arttı. Psikoterapistlerin çoğu, kapasite yetersizliği nedeniyle hastalarını düzenli olarak başka ofislere sevk etmek zorunda kaldı.

Yapılan güncel bir anket, Korona salgınının insanların ruh hallerini bozduğunu ve psikolojik sorunların ikinci dalgada daha da arttığını ortaya koyuyor.

Tedaviye ihtiyaç duyan 10 kişiden 9’u; "salgın sırasında sorunların ve semptomların kötüleştiğini veya stresli durum nedeniyle yeni sorunların ve semptomların ortaya çıktığını" bildirdi. Teşhisi konulan başlıca hastalıklar ise; depresyon, anksiyete ve obsesif-kompulsif bozukluk, aile / çift ilişkilerindeki sorunlar, işte ve okuldaki problemler olarak sıralandı.

İsviçreli Psikologlar Federasyonu (FSP) İsviçreli Psikoterapistler Derneği (ASP) ve İsviçre Uygulamalı Psikoloji Profesyonel Derneği (SBAP) tarafından yapılan ortak bir anket sonucu durumu doğruluyor. 1 Mart'ta sona eren ve 1700 psikoterapistin katıldığı bu anket sonuçlarına göre, ikinci Covid-19 dalgasında psikolojik stres önemli ölçüde arttı. Kayıtlara geçen teşhisler ise ağırlıklı olarak; depresyon, anksiyete ve obsesif-kompulsif bozuklukları oldu. Ankete katılan psikoterapistlerin üçte ikisi, yetersizlik nedeniyle tedavi görmek isteyen hastalarını geri çevirmek ya da başka kliniklere yönlendirmek zorunda kaldıklarını belirtiyor. Serbest çalışan psikoterapistlerin %80'inden fazlası, psikolojik sıkıntı içinde olan kişilerin maddi nedenlerle terapiden kaçındıklarını ifade ediyor.

Korona pandemisinin neden olduğu yaşamsal değişiklikler ve daha da kötüleşen tüm sorunlar nedeniyle intihar eğilimleri de arttı. Terapi için altı ay bekleme süresi İsviçreli Psikologlar Federasyonu (FSP) Eş Başkanı Yvik Adler, “Pandemiden önce ayakta tedavide bile boşluklar vardı. Şimdi ise, Korona salgını nedeniyle talep daha da arttı.Hastalar bir terapi için altı aya kadar beklemek zorunda kalabiliyorlar. Ruhsal

İsviçre'de psikolojik sorunlar yaşayanlar için, günün her saatinde ücretsiz hizmet sunan çok kurum bulunuyor. Bunlardan bazıları şöyle;

www.143.ch Tel: 143

bozuklukların erken tedavi edilmemesi, kronik ve kalıcı psikolojik bozukluklara yol açabilir. Bu da yüksek maliyetlere neden olur" diyor. Sigortalar tedavileri karşılamıyor Kıt olan tedavi merkezlerinin yanı sıra hastalar için maddi sorunlar da bulunuyor. Serbest çalışan psikoterapistlerin %86'si, temel sigortaların tedavileri karşılamadığını, insanların maddi nedenlerle tedaviden kaçındıklarını ya da tedavilerini daha erken bıraktıklarını belirtiyor. İsviçreli Psikoterapistler Derneği (ASP) Başkanı Gabi Ruttimann, bu sorunun acilen çözülmesi gerektiğini ifade ediyor. 2020 yılının Haziran ayında yapılan bir araştırmaya göre İsviçre'de, ruhsal bozuklukları olan ve tedavi gerektiren yaklaşık 400 bin kişi tedavi edilmedi. Şu an ki uygulamaya göre, giderler, yalnızca bir doktor varsa temel sigorta yoluyla faturalandırılabiliyor. Aksi takdirde hasta ek sigorta ile masraflarının bir kısmını kendisi ödemek zorunda. Dernekler, Ocak ayında Federal Hükümet'e açık bir mektup yazarak, psikoterapi alanında, temel sigorta giderleri ile ilgili hızlı önlemler alınmasını talep etmişlerdi. Sana yardım edelim! Araştırmalara göre, Korona salgınının psikolojik sonuçlarından en çok 14 ile 24 yaş arasındakiler etkileniyor.

Gençler için tavsiye + yardım hattı Tel 147, www.147.ch

Konuşmak kurtarabilir www.reden-kann-retten.ch

29


 Psikoloji

Dr. Phil. Özgür Tamcan otamcan@gmail.com

30

Bu şehirde kaç yılımı arkamda bırakmıştım anımsamıyorum. Ama tren o şehre her yaklaştığında, içimde hissettiğim tek şey, bulabildiğim ilk trene atlayıp oradan kaçıp gitmekti. Gözlerim yavaşlayan trenin penceresinden yüzüme dökülen duvarları, çatıları, insanları ve renkleri görmezdi de, şehrin nehri gibi durmak bilmeden akan, ruhumun üstünde hiç bir iz bırakmadan geçip giden zamana dalardı. Şehirden her ayrılışım, nereye olursa olsun, yeni bir umuda yolculuk gibiydi. Hiç hesapta olmayan bir mutluluğun beni tesadüfen bulacağına ve beni bu şehirden kurtaracağına inanırdım. Bu şehir miydi beni mutsuz eden, yoksa mutsuzluğumu resmettiğim yer miydi şehir? Orhan Pamuk`un «İstanbul - Hatıralar ve Şehir» kitabını okumaya başladığımda daha bu soruyu sormamıştım kendime. Ta ki «Mutsuzluk kendinden ve şehirden nefret etmektir» başlıklı bölüme gelip, o başlıkta takılıp kalana kadar.

Göç-Doğu-Batı Her göçmenin kaderidir kökünden koparılmak. Tanımadığı, bilmediği bir iklime ve toprağa yeniden ekilen bir

çiçek gibi, solup gideceği mi, yoksa açılıp türlü renklerle gürleyip büyüyeceği mi…Hiçbiri bilinmez. Göç, kim olursa olsun herkes için zordur. Ama doğudan batıya göç en zorudur. Johannes Zerger «Irkçılık nedir?» adı kitabında, ırkçılığın kısa tarihsel bir özetini geçer. Nazi Almanyası’nın Hitler adlı bir psikopatın bir eseri olmadığını, üzerinde yükseldiği toplumsal ve düşünsel yapının köklerinin 500 yıllık bir süreçte; sanatsal, felsefi, edebi ya da tıp ve biyoloji gibi bilimsel çalışmalarla örüldüğünü gözler önüne serer. «Batılının doğuludan üstün olduğuna dair» kültürel inancın da üzerinde kurulduğu kültürel üstünlüğün izlerini beşeri-doğa bilimlerinde, sanat eserlerinde ve mimaride de bulmak mümkün olduğu gibi, günlük yaşamın içini dolduran kelimeler ve önyargılar, doğulu göçmenin tekrar tekrar yüzleşmek zorunda kaldığı sosyolojik bir gerçektir. Doğulunun ne olduğu, kim olduğu, ne düşündüğü, inancının ve tercihlerinin ne olduğu değil; üzerine giydiği coğrafik resim ve o coğrafik resme ait önyargılardır onu tanımlayan. Batılının doğuludan daha üstün, daha değerli olduğuna dair inanış sadece bir fikir ya da politik görüş değil, batı kültüründe ya da onun etkisinde sosyal-

leşen, harmanlanan her insanın bilinç altına da kazınmıştır aynı zamanda. Annesi Jamaikalı olan yazar Malcolm Gladwell, siyahlar üzerindeki önyargıların araştırıldığı bir deneyden bahseder. Deneyde sadece beyazlar değil aynı oranda siyahlar da siyahlar hakkındaki önyargılara sahiptirler. Batı kültüründe işlenmiş üstünlük inancı, doğuda doğulunun-yani kendisinin daha değersiz olduğuna dair iç inanışında yansımasını bulur.

Siyah deri beyaz maske Karayip Adası Martinik doğumlu Franzt Anon, o zamanlar Fransız kolonisi olması nedeni ile yaşamını Fransa`da sürdürmüş bir psikiyatrist ve düşünürdür. Anon “Siyah Deri Beyaz Maske” kitabında kolonileştirmenin psikopatolojisini anlatır. Kendini reddetmeyi öğrenen siyah insanın (derisinin renginden daha çok üst olarak kabul edilen kolonyal ulusa ait olmayanlar olarak anlaşılmalı), onun efendisi olan beyaza benzeme patolojisini ve yok ediciliğini bütün çıplaklığı ile önümüze serer. Yaşamını içine sığdırdığı siyah derinin reddedilişi aynı zaman da kendi varoluş reddidir aynı zamanda. Ama var olmak, aynı zamanda kabul görmek ve değerli olmaktır da.


Yüzlere takılan beyaz maske, efendisi gibi yaşamak, onun gibi inanmak, onun gibi davranmak değerli ve var olmaya giden yoldur “siyah derili” için. İnsanın kendini terk edip, başkası olarak var olma çabası, onu her geçen gün biraz daha yok oluşa yaklaştırır aslında. 20. yüzyılın sayılı düşünürlerinden olan edebiyat profesörü Edward Said`in “Oryantalizm“ isimli eseri ve teorisi Anon`un düşüncelerinin toparlandığı benzer diğer bir eserdir. Şarkiyatçı yazarların eserlerini inceleyip sonuçlarını toparladığı bu kitapta Said, Batı`nın Doğu’yu gördüğü yeri anlattığı gibi, Batı`nın elinde tuttuğu düşünsel ve işlevsel kültürel hegemonyadan bahseder. Batı`nın dünyayı anladığı ve gördüğü yer kıble gibidir. Doğrunun ya da gerçeğin görüldüğü, onun doğru ifade edildiği, gerçeğin ne olduğunun tartışılabileceği, bunların ölçüsü olan yerde o perspektif ve o çerçevedir, yani batı felsefesi, bilimi, düşüncesidir. Doğunun, doğulunun kendine doğru ve gerçekçi bakabilmesi, kendini anlayabilmesi de ancak batının penceresine tırmanması, onun penceresinden bakabilmesi ile mümkündür. Doğulu göçmenin kendini bulduğu, kapılarını çaldığı ve içine girdiği şehirlerde bu şehirlerdir.

Kolonileştirme patolojisindeki göçmen Eğer doğudan batıya ise göç, onun davet edeni yoktur. Kapısındaki tel örgüleri, duvarları, sahil güvenliklerini asarak, her yolu deneyerek o topluma girmek, o toplumda yasamak, onun bir parçası olmak ister göçmen. Anon ve Said`in anlamaya ve anlatmaya çalıştığı kolonileştirmenin patolojisinin tam ortasında olduğunun daha farkında değildir: fail ile kurban, efendi ile köle arasındaki ilişkidir kolonileştirmenin yaratığı patolojik ilişki. Oryantalizm teorisinin gördüğü batılı ile doğulu ilişkisi de bu patolojik ilişkidir. Beyaz, kendisine benzemesini ister siyahın. Siyahın ise “derisini” (dilini, bilinçaltına yerleştirdiği kültürel kodları vb.) değiştirme şansı yoktur. Yapabileceği tek şey, yüzüne, ruhuna beyaz bir maske takip efendisini taklit etmektir.

Göç, yeni şehirler ve mutluluk Neydi peki yukardaki sorunun cevabı? Şehir miydi insani mutsuz eden, yoksa mutsuzluğu resmettiğimiz yer miydi şehir? Kendinden farklı olanı kabul edemeyen, ondan kendini terk etmesini ve ona benzemesini isteyen bir şehri sevmek mümkün müdür? Kendini kabul edemeyen insan -nedeni ne olursa olsun- bir başkası olmaya çalışır. Başkası olmaya çalışan her insanın bir gün keşfedeceği şey, aslında kendinden nefret ettiğinden başka bir şey de olmayacaktır. Mutlu olmak sevmektir. Bunun ilk adımı kendini sevmektir. Sevmek-kendini sevmek ya da kendini kabul etmek dünyanın hem en kolay hem de en zor işidir. Temel güven-kabul duygusu (Urvertrauen) sevginin ve kendini sevmenin en sarsılmaz ve olmazsa olmaz taşıdır ve bu duygu ancak küçük bir çocukken anne baba tarafından verilirse insanın içine yerleşir. Eğer bir çocuk bunu yaşamamışsa, yani temel güven-kabul duygusu ile büyümemişse, ona ilerleyen yaşlarda ulaşmak gerçekten de çok zordur. Bakmayın nice nice psikoterapi kuramlarının ve metotlarının olduğuna. Bakmayın terapistin kapısını çalanın hangi nedenden çaldığına. İster depresyon, ister bağımlılık, ister korku, isterse de travma... Her terapinin ve terapistin sizi götürmek istediği yer aynıdır; içimizdeki sevilmeyi-kabul edilmeyi bekleyen yaralı çocuk… İçinizde duymadığınız ama sizden nefret eden bir ses vardır. O sesle sizi buluşturmak, o sesin çenesini kapatmak ve kendinizi bir çocuk gibi

sevmeyi öğretmektir terapinin hedefi. Bunun sonucunda, çocuklukta yaşama imkânı bulamadığınız o temel güven duygusunu içinize yerleştirmektir. Doğulu göçmen için bu süreç daha zordur, çünkü onu kabul etmeyen, derisini değiştirmesini isteyen şehirlerde yaşarlar. Nerden gelirseniz gelin, derinizin rengi, diliniz, inancınız ne olursa olsun, kendinizden başkası olamazsınız. Yaşadığınız iklim ve toprak ne olursa olsun, kendi ikliminizi yaratmak ve kendi toprağınızı bulmaktan, yani iç dünyanızın şehrine dönüp, orda yaşamayı öğrenmek ve iç dünyanızın şehirlerini sevmekten başka şansınız yoktur. Eğer nefret ediyorsan yaşadığın şehirden, demek ki dönüp içine bakmanın zamanı gelmiştir. Yaşadığın şehrin ismi ne olursa olsun, kimin olursa olsun, temel güven ve kendini kabul duygusunu bulacağın tek yer kendi iç şehrindir. Mutluluk da iç şehrini ve kendini sevmektir. Bu yazıyı Konstantin Kavafis'in ünlü şiirinin bir bölümü ile bitirmek istiyorum: Yeni bir ülke bulamazsın, başka bir deniz bulamazsın. Bu şehir arkandan gelecektir. Sen gene aynı sokaklarda dolaşacaksın. Aynı mahallede kocayacaksın; aynı evlerde kır düşecek saçlarına. Dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda. Başka bir şey umma. Bineceğin gemi yok, çıkacağın yol yok. Ömrünü nasıl tükettiysen burada, bu köşecikte, öyle tükettin demektir bütün yeryüzünde de.

31


 Gündem

İsviçre’de 2019 yılında nüfusun %8,7'si gelir yoksulluğundan etkilendi.

32

Federal İstatistik Dairesi tarafından yapılan bir araştırmaya göre, ülkedeki her sekiz kişiden biri (%12,2) zorlukla geçiniyor. Buna ek olarak; pandeminin başlangıç tarihi olan 16 Mart 2020'den sonra mutluluk hissi de önemli ölçüde azaldı. 2020'nın ikinci çeyreğindeki kısmi kilitlenme sırasında, siyasi sisteme olan güven öncekinden daha yüksekti.

Her altı kişiden biri borçlu Ülkedeki yoksulluk oranı, 2019'da %8,7'ye ulaşarak, 2014 yılından bu yana ki en yüksek seviyeye ulaşırken, en düşük gelir grubunun eşdeğer harcanabilir geliri düştü. Nüfusun en düşük gelire sahip %10'unun eşdeğer harcanabilir geliri

2019'da 25 bin 868 franktan daha azdı. Ülke nüfusunun %4,2'sini oluşturan 155 bin kişi kazançlı istihdama rağmen fakirdi. Yoksulluk sınırı, Sosyal Refah Konferansı (Skos) kriterlerine göre; bir birey için aylık ortalama 2 bin 279 frank, iki çocuklu bir aile için ise 3 bin 976 frank olarak açıklanıyor. Bu rakamlara göre ülkedeki her sekiz kişiden biri (%12,2) geçim sıkıntısı yaşarken, nüfusun beşte biri (%20,7) 2 bin 500 frankı bulan beklenmedik bir masrafla baş edemedi. Ayrıca, nüfusun neredeyse altıda birinin (%15.1) borcu vardı.

Kimler etkileniyor? Gelir yoksulluğundan ve mali zorluklardan özellikle etkilenenler; vatandaş olmayan göçmenler, tek ebeveynli hanelerdeki kişiler, zorunlu eğitim sonrası eğitim almamış kişiler ve işgücü piyasasına katılmayan hanelerdeki kişiler şeklinde sırlanıyor.

Bunlara ek olarak, 65 yaşın üzerindeki insanlar da fakirlik ortalaması skalasında yer aldılar.

Avrupa ülkeleri ile karşılaştırma İstatistik Dairesi, ülkedeki durumu Avrupa ülkeleri ile karşılaştıran bir veri de paylaştı. Karşılaştırmaya göre, 2019'da İsviçre'de yaşam standardı Avrupa ülkelerine oranla kısmen yüksekti. İsviçre'de uluslararası standartlara göre hesaplanan yoksulluk riski oranı %16 olarak açıklanırken, bu oran AB ortalamasının 0,8 puan altında kaldı. Verilerle, İtalya’nın %20,1 ile İsviçre'den daha yüksek bir yoksulluk riskine sahip olduğu ortaya kondu. Yoksulluk riski oranı Almanya için %14,8, Fransa için %13,6, Avusturya için ise %13,3 olarak açıklandı.


Demir eksikliği tedavisinde genellikle demirden zengin bir diyet ve demir takviyeleri verilir. Demir, besinlerde hem demir ve nonhem demir olarak bulunur. C vitamini kaynakları nonhem demirin emilimini arttırır. Ayrıca öğünlerde hem demirin bulunması da nonhem demirin emilimini arttırır.

Dyt. Berna Danacı dybtbernadanaci@gmail.com

D 18 mg 10 mg 27 mg 10 mg

emir, vücudumuz için oldukça önemli olan hemoglobin ve miyoglobinin yapımında görevli bir mineraldir. Hemoglobinin temel görevi oksijen taşımaktır. Demir aynı zamanda birçok proteinin ve enzimin yapısında bulunur. Demir eksikliği çocukluk ve ergenlik çağında, doğurganlık çağındaki kadınlarda ortaya çıkar. Kan kaybı, demir içeriği düşük bir beslenme, büyüme çağında bebek çocukların demire daha fazla ihtiyaç duyması, kadınların ağır mensturasyon dönemleri, demir emiliminin bozulduğu sağlık problemleri (çölyak, ülser gibi sindirim sisteminde bozukluklar, ishal, enfeksiyonlar), düşük gelir düzeyi nedeniyle besin yetersizliği ve vegan beslenme modelleri demir eksikliğine neden olabilir. Besinlerle gelen demirin fazlası, vücutta depolanabilir. Ancak yeterli demir alınmazsa bu depo tükenir ve demir eksikliğinde yeterli oksijen taşınamaz. Böylece enerji üretimi için oksijen gereksinimi artar. Kişi kendini daima yorgun, güçsüz ve uykulu hisseder. Vücudun bağışıklık sisteminin zayıflaması, kalp çarpıntısı, tırnak ve dişeti problemleri, konsantrasyon güçlüğü, pika gibi belirtiler ortaya çıkar.

Çiğ ıspanak ve çikolatadaki oksalik asit, buğday kepeği ve baklagillerdeki fitik asit çaylarda bulunan tanninler, kahvede bulunan polifenoller ve kalsiyum takviyeleri demir emilimini azaltan etkenlerdir. Hem demir, hayvansal kaynaklı gıdalarda bulunur ve nonhem demirden daha fazla emilir. Karaciğer, kırmızı et, istiridye, tavuk, hindi, balık, yumurta iyi birer hem demir kaynağıdır. Nonhem demir kaynakları ise kuru kayısı, kuru üzüm, kuru erik gibi kuru meyveler, tam tahıllar, baklagiller, fındık badem gibi kuruyemişler, ıspanak, brokoli, lahana, kuşkonmaz gibi yeşil yapraklı sebzelerdir. Demir eksikliği anemisini önlemek ve tedavi etmek için öncelikle demirden zengin besin kaynaklarının tüketilmesi gerekir. Gerekirse gebelik gibi özel durumlarda takviye alınmalıdır. Hem olmayan demir kaynakları yani kurubaklagiller, kuruyemişler ve tahıllar C vitamini kaynağı bir besin (turunçgiller, kivi, biber, yeşillikler) ile beraber tüketilmelidir. Çay ve kahve, içeriğindeki bileşikler nedeniyle demirin vücutta emilimini engelledikleri için bu içecekler yemeklerden 1saat önce veya sonra tercih edilmelidir. Çayın tüketim miktarına dikkat edilmesi ve limon ilavesiyle tüketilmesi önemlidir.

33


 Psikolji 34

Dr. med. Fikret Zengin Psikiyatri ve Psikoterapie Uzmanı info@praxiszengin.ch

‘‘Yaratıcılık” insan eylemleri ve düşüncesinde gerçekleşen ve bir yandan yenilik veya özgünlük ile karakterize edilen, diğer yandan da teknik, insan veya sosyo-politik sorunların çözümü ile anlamlı ve tanınabilir bir ilişkiye sahiptir.


Düşünme, duygular, durumlar, duyusal izlenimler veya insanlar tarafından kendiliğinden tetiklenen bir fikre dayanabilir veya soyut ve yapıcı bir şekilde geliştirilir. Bilinçsiz, kasıtsız, istemsiz ve zahmetsizce gerçekleşen otomatik düşünme, bilinçli, kasıtlı, gönüllü ve zaman alıcı kontrollü düşünceden ayırt edilebilir. Konuşma dili hem aktif biçimde düşünmeyi gösterir:

Düşünmenin ayrıntılı olarak nasıl gerçekleştiği çeşitli disiplinlerde araştırma konusudur. Bilgi sosyolojisi, etnoloji, psikoloji (özellikle düşünce psikolojisi) ve bilişsel bilim düşünmeyi çok farklı şekillerde görür. Bazıları, mevcut düşünme biçimlerini tanımlayıcı bir şekilde tanımlamaya ve bireylerin veya grupların düşünmesinin genel, gruba özgü veya bireysel durumlarda izlediği belirli kalıpları ve buluşsal yöntemleri bulmaya çalışır. Bu formlar sırayla sosyoloji, genel psikoloji, kişilik psikolojisi veya bilişsel bilim modellerinde görülebilir. Beyin araştırmaları ve ilgili alanlar somut düşünme sürecinin altında yatan psikolojik, nöronal ve biyokimyasal mekanizmaları inceler. Epistemoloji, oyun teorisi, mantık ve düşünce psikolojisi, algılamaları anlamlı bir şekilde işlemek, gerçek inançlara varmak veya problemleri doğru bir şekilde çözmek ya da sonuç çıkarmak için düşünmenin hangi kurallara uyması gerektiğini inceler. Yaratıcı düşünme, yeni ve özgün bir şekilde düşünme yeteneğidir. Yani bugüne kadar düşünülmeyen düşüncenin düşünülmesi, yeni bir düşüncenin yaratılmasıdır. Hepimiz potansiyel olarak yaratıcıyız. Bazen yaratıcı düşüncenin yaratıcılıkla eş anlamlı olduğunu okuruz. Ancak, yaratıcı düşünme hakkında konuştuğumuzda, bu yaratıcılıktan başka bir şeyle ilgilidir. Yaratıcı düşünme, bilişsel düzeyde alternatif yollar alma yeteneği olarak tanımlanabilir. Yaratıcı düşünceyi kullanmak, uzmanların yanal veya ıraksak düşünme ünlü ‘‘kutunun dışında düşün‘‘ dediği şeyleri teşvik etmeyi, yani önceden tasarlanmış fikirlerden vazgeçmeyi içerir. Yaratıcı düşünme, romanı ve özgün karakteri nedeniyle öne çıkıyor. Bu yön, yenilikçi olmamızı, mantıktan kaçmamızı, farklı zorluklarla yüzleşmemizi ve rutinden sapmamızı sağlar. Genel olarak yaratıcılığı sanat ve eğlence ile ilişkilendiririz. Ancak, gerçekleştirdiğimiz tüm görevlerde yaratıcı düşünme gerçekleşebilir. Yaratıcı

düşünme, en önemlisinden en banal olana kadar tüm olası durumlarda, görevlerde çok yararlı ve faydalıdır. Banal düşünme size işte değil, aynı zamanda evde veya süpermarkette de yardımcı olabilir. Yaratıcı düşüncelerinizi tanıtmaya başladığınızda, daha fazla yemek pişirmekten hoşlandığınızı veya çocuk yetiştirmek için yeni stratejiler geliştirdiğinizi, patronunuz için bir rapor yazmanın daha kolay olacağını göreceksiniz.

Nörofizyoloji ve Yaratıcı Düşüncenin Özellikleri Bilim insanları John Kounios (Drexel Üniversitesi) ve Mark Beeman (Kuzeybatı Üniversitesi) fMRI (fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme) kullanıyor. Görsel işleme ile ilişkili beyin aktivitesi, yaratıcı düşünme ortaya çıkmadan 300 milisaniye kapanır. Bu fenomen, birileri gözlerini kapattığında veya uyaranları bastırmak için boşluğa baktığında benzerdir. Bu bulgu, yaratıcı düşünceyi ortaya çıkarmak için derin iç gözlemin gerekli olduğunu göstermektedir. Yaratıcı düşünme ortaya çıktığında, sağ temporal lobda (kulağın hemen üzerinde) ani, çok yüksek bir aktivite vardır. Sağ temporal lob, zaman ve mekânda aralıklı olan elemanların birleşme alanıdır. Geçmişten gelen anıların bu kombinasyonu, yeni fikirlerin ortaya çıkmasını destekleyen şimdiki zamandan gelen uyaranlarla ilişkilendirmeler yaratır. Sağ yarımkürede ortaya çıkan, gri maddeye yayılan ve (tekrar) ilişkilendirmeleri sağlayan alfa dalgaları da görülebilir. Alfa dalgaları rahatladığımızda ya da gözlerimizi kapattığımızda ortaya çıkar. Alfa dalgalarının ortaya çıkışı, yaratıcı düşüncenin ortaya çıkması için esastır. Martínes Otero‘ya göre, ‘‘Alfa aktivitesinde bir değişiklik olduğunda ve konsantrasyon dağınık olduğunda aydınlanma anları var.” olur. Düşüncelerimizin özgürleşmesine izin verdiğimizde yaratıcı düşünmeyi teşvik ediyoruz. Yaratıcı düşüncenin ortaya çıktığı anlar genellikle dikkatimizi dağıttığımız zamandır. Beyin, karmaşık görevlere çok sayıda kaynak

35


göndererek ve otomasyon durumunda en basit olanı bırakarak hiyerarşik hale gelir. Bu nedenle bilinçli faaliyetlerimizi azaltmak ve yaratıcı düşüncemizin özgürleşmesine izin vermek için anlar bulmak önemlidir.

Yaratıcı Sürecin Aşamaları

1) Hazırlama 2) Inkübasyon 3) Aydınlatma 4) Doğrulama

36

Yaratıcı sürecin aşamaları dört aşamadan oluşur; Hazırlama, inkübasyon, aydınlatma, doğrulama (Brunner, A. 2008) Bunlar şu şekildedir: Birinci aşama: Bu aşama hazırlık içindir. Bu aşamada sorunun konusu odaklandırılır, analiz edilir ve yapılandırılır. Mevcut bilgi kriterlere göre toplanır ve sıralanır. İkinci aşama: Bu kuluçka aşamasıdır. Kuluçka ile bir şey yumurtadan çıkmış (nicubare-lat) = kuluçka) anlamına gelir. Bu bilinçsiz seviyede gerçekleşir. Kişi kasıtlı olarak kendini sorudan uzaklaştırır, hatta başka şeylerle uğraşarak bile ortadan kaldırır. Yeniden sorun ortaya çıkarsa, bunu şakacı tavırla görür ve kolayca başa çıkar. Üçüncü aşama: Aydınlatma aşamasıdır. Bu aydınlanma, kendiliğinden ilham anlamına gelir. Klasik ‘‘aha’’ deneyimidir, sonunda karanlıkta ışığı görebilme dönemidir. Dördüncü aşama: bu aşama da doğrulama aşamasıdır. Bu aşamada kontrol edilir, çalışır ve yuvarlanır (veritas-Lat = gerçek, gerçeklik). Soru, fikrin eleştirel bir incelemeye dayanıp dayanamayacağı veya buluşun uygulanıp uygulanamayacağıdır. Sıcak suyun buhar basıncı ürettiğinin

farkından buhar motorunun gelişimine kadar olan yol uzun ve zahmetlidir. Bu aşamaya geri koyulur.

Yaratıcılıkla İlgili Beyin Bölgeleri Ramôn y Cajal şöyle yazıyor: ‘‘İnsan zihni çölde bir palmiye ağacı gibi uzaktan besleniyor. Kendinizi mevcut yapılardan ayırmak aslında yaratıcılığı teşvik ediyor. Bu, bilim insanlarının yurtdışına çıkmaya teşvik edilmesinin nedenlerinden biri yurtdışında kalmak genellikle sanatçılar üzerinde büyük bir etkiye sahiptir ve yaratıcılığın bir soruna farklı perspektiflerden bakmalarını sağlar.’’

Diğer çalışmalar yeni fikirlerin düzenli ‘‘beyin fırtınası’’ ile teşvik edildiğini göstermektedir. Tutkulu bir yürüyüşçü olan filozof Friedrich Nietzsche, aşırı kas aktivitesi anlarında yaratıcı isteklerin oluştuğunu söylüyor. Dinlenmeye başlayan fikirlerin onun için hiçbir değeri yoktu. Mimarlar arasında yapılan bir araştırma, belirli bir zekâ seviyesinin yaratıcılık için bir ön koşul olduğunu göstermiştir: 120 civarında bir IQ. Ancak, daha yüksek zekâ yaratıcılığın daha da artması anlamına gelmez. Daha yüksek yaratıcılık, daha uzun ömürlü yaşlı insanlarda ilişkilidir, ancak soru yaratıcılık mekanizmasının beynin ek uyarılmasından sorumlu olup olmadığı veya yaratıcı insanların daha uzun bir yaşam süresine neden olan doğuştan gelen beyin ve vücut özelliklerine sahip olup olmadığı sorusundan kaynaklanır. Farklı beyin bölgeleri yaratıcılığa katılır. Prefrontal korteks, yaratıcı sürecin merkezindedir. Beynin bu bölgesi ile kişilik özelliği ‘‘açıklık’’ arasında bir bağlantı vardır. Yaratıcı insanlar, kişilik özelliği ‘‘açıklık’’ ile de ilişkili olan sağ temporal lobun arkasında daha fazla gri maddeye, yani daha fazla beyin hücresine ve aralarındaki bağlantılara sahiptir. Ek olarak, diğer beyaz maddeler, diğer beyin bölgelerindeyse daha fazla ağlar yaratıcı insanlarda bulunmuştur.

Farklı beyin bölgeleri yaratıcılığa katılır. Prefrontal korteks, yaratıcı sürecin merkezindedir. Beynin bu bölgesi ile kişilik özelliği ‘‘açıklık’’ arasında bir bağlantı vardır. Yaratıcı insanlar, kişilik özelliği ‘‘açıklık’’ ile de ilişkili olan sağ temporal lobun arkasında daha fazla gri maddeye, yani daha fazla beyin hücresine ve aralarındaki bağlantılara sahiptir. Bu sistemlerin önemi, bu sistemler arızalandığında, inme geçirmiş veya bunama geçirmiş kişilerde veya bazı Parkinson hastalarında yaratıcılık eksikliğiyle gösterilir. Reaktif insanlarda daha fazla beyin bağlantısının semantik yeteneklerinde de ifade edildiğine inanılmaktadır. Böyle bir beceri örneği metafor kullanımıdır. Metodlar deneklere dayanırlar, bu yüzden sanatçıların yaratıcı sürecinde önemli bir rol oynarlar. Sinestezi ayrıca özel ek bileşiklerin varlığına dayandırılır, metafor üretimi için özel bir yetenek ile ilişkilidir. Hepimiz potansiyel olarak yaratıcı olsak da, 120’nin üzerinde bir zeka düzeyine sahip olduğunuzda, yaratıcı yetenek patlıyor gibi görünüyor. Zekânın kontrol edilemez bileşenine rağmen, yaratıcı düşünme eğitilebilir. Bir sonraki yazımda, yaratıcı düşüncelerinizi artırabileceğiniz ve düşüncelerinizin akmasına izin verebileceğiniz 10 noktayı sıralayıp tek tek açıklayacağım.


37

2020 yılından itibaren gündemde olan pandeminin etkileri, İsviçre’de ve dünya çapında ekonomik açıdan belirsizlikler yaratırken, göçte de önemli dalgalanmalara neden oluyor. İsviçre, iyi ekonomik görünümü nedeniyle 2020'nin ilk çeyreğinde nispeten yüksek düzeyde bir göç kaydetti. Ancak ikinci çeyrek itibari ile göç rakamlarında düşüşler görüldü. Düşüşlerin nedeni ise; Koronavirüsü kontrol altına almak için alınan koruyucu önlemler ve bazı işletmelerin kapanmış olması.

Güncel rakamlar SEM’in güncel verilerine göre, ülkeye 2020 yılında yapılan göç 2019 yılına göre %2,6 oranında (9 bin 703 kişi) azaldı. SEM’in açıkladığı rakamlara göre; AB ve EFTA ülkeleri ile İngiltere’den 98 bin 43 kişi İsviçre'ye göç ederken (2019 yılına göre 487 kişi daha fazla), üçüncü ülke vatandaşları için bu rakam 38 bin 919 kişi ( 2019 yılına göre 4 bin 79 kişi daha az) olarak açıklandı.

AB / EFTA / İngiltere vatandaşı olup da işe başlamak için İsviçre'ye göç edenlerin oranı, İsviçre’ye yapılan toplam göçün %72,5'ini oluşturdu. Aile birleşimi, uzun süreli ikamet amaçlı göç oranı ise %28 oldu. Aile birleşimi kapsamında 38 bin 278 kişi İsviçre'ye göç ederken, bunların %18,7'si bir İsviçre vatandaşı ile evliydi. 16 bin 788 kişi de eğitim veya ileri eğitim amacıyla İsviçre'ye geldi. Bu oran 2019'a göre %8 daha fazla (1242 kişi) oldu. Bu kalışlar, uzun vadeli göçlerin %12,3'ünü oluşturdu. Bu dönemde İsviçre’den ayrılanların sayısı ise 70 bin 270 oldu.

SEM’in duyurusuna göre, 2020'de İsviçre'de yaşayan AB / EFTA ve İngiltere vatandaşlarının toplam sayısı 1 milyon 470 bin 945, üçüncü ülke vatandaşlarının sayısı ise 680 bin 909 oldu. İsviçre'de yaşayan göçmenlerin sayısı ülkelerine göre şöyle sıralandı; İtalyanlar

328.270 kişi

Almanlar

311.481 kişi

Portekizliler

260.921 kişi

Fransızlar

146.367 kişi

2 milyon 152 bin göçmen Federal Göçmenlik Dairesi’nin (SEM), 2020 yılının sonunda, nüfusu 8,6 milyon olan İsviçre’de yaşayan ve vatandaş olmayan göçmenlerin sayısının toplamda 2 milyon 152 bin olduğunu açıkladı.

2020 yılında İsviçre vatandaşlığına kabul edilenlerin sayısı toplamda 33 bin 873 kişi oldu. Bu sayı bir önceki yıla göre %15,2 oranında (6 bin 073 kişi) daha az.


 Gündem 38

İşsizlik kurumu

RAV’a

başvuru kriterleri

Nelere dikkat etmeli? İsviçre’deki işsizlerin sayısı, Korona krizinden dolayı gün geçtikçe artıyor. Bu dönemde işsiz kalanların, iş ve işçi bulma kurumu olan RAV’a başvurmaları kaçınılmaz hale geldi. İşsizlik durumundan etkilenenlerin işsizlik ödeneği alabilmeleri için aşağıdaki kriterlere dikkat etmeleri çok önemli. Aksi takdirde hak ettiğiniz ödemeden mahrum bırakılabilirsiniz.

Hemen başvurun

İş arama çabaları

RAV başvurusunda yapılan en büyük hata zamanında bildirimde bulunmamaktır. Ne kadar geç başvuru yaparsanız, geçinmeniz için gerekli olan maaş kaybınız o kadar fazla olur.

RAV’a kayıtlı olan işsizler, işten çıkarıldıktan hemen sonra iş aramak ve iş aradıklarını kanıtlamak zorundadırlar. Kural olarak, ayda 8 ile 12 arasında iş başvurusunun yapılması gerekiyor. Başvuru sayıları sektöre ve mevcut duruma bağlı olarak değişebilir.

İsviçre’de işten çıkarılmalar genellikle 3 ay öncesinden yazılı olarak bildirilir. Bu durumda hemen RAV’a başvurursanız, sonrasında maaş kaybı yaşamamış olursunuz. RAV normal koşullarda size, son aldığınız maaşın %80’ini öder. Başvuru kriterlerine göre; son iki yıl içinde en az on iki ay çalışmış olmak ve bu süre boyunca işsizlik sigortası primi ödemek şart.

Görev ve sorumluluklar RAV'a kayıtlı olan işsizlerin yükümlülüklerini yerine getirmemeleri durumunda, işsizlik ödeneklerinin kesilmesi gündeme gelebilir. Sorumlulukların birkaç kez ihlal edilmesi durumunda 60 günlük ödenek kesintisi de yapılabiliyor.Ancak böylesi bir durum genellikle çok nadir görülür. Vatandaş olmayan göçmenler sınır dışı edilme tehdidiyle de karşı karşıya gelebilirler.

Formları zamanında gönderin İş başvurularını kaydettiğiniz form ile, başvuru mektuplarınızı zamanında ve eksiksiz göndermeye dikkat edin. İşsizlik sigortası fonu, günlük ödeneği hesaplamak için bu belgelere ihtiyaç duyar. İşsizlerin her ay zamanında sunmaları gereken başlıca iki form vardır; bunlar-


80

%

Rav normal koşullarda size, son aldığınız maaşın %80’ini öder.

dan biri RAV'a sunulan kişisel iş arama çabaları, diğeri ise sigortalı hakkındaki işsizlik fonuna sunulan bilgi formudur.

Kurslar

Kurslar, kişisel eğitimi ve becerileri desteklemek veya sadece geçici istihdam amacı ile veriliyor.

Danışmanlar kimi zaman, anlamsız olan ve iş aramada ilgili kişiye pek de yardımcı olmayan kurslar da tavsiye edebiliyorlar. Bu kurslara katılmak zorunludur. Bunlar, işsizlik kasası tarafından ödenen danışmanlık, uygulama eğitimi veya dil kurslarıdır. Bu kurslar, kişisel eğitimi ve becerileri desteklemek veya sadece geçici istihdam amacı ile veriliyor.

Öte yandan işe gidip gelmek toplamda dört saatten fazla sürmemelidir. Ücretler ise, profesyonel ve endüstri standardı koşullarına uygun olmalıdır.

Danışmanınızdan memnun değil misiniz? Danışmanınız sürekli sizi tersliyorsa ve onunla uyumlu değilseniz başka bir danışman edinme hakkınız bulunuyor. Bunun için RAV yönetimi ile iletişime geçip durumu yazılı olarak bildirmeniz gerekir.

Sizi kişisel olarak geliştireceğini ve iş aramanızda size yardımcı olacağını düşündüğünüz farklı kursları da danışmanınıza önerebilirsiniz.

İşi reddetmek Bulduğunuz bir işi sevmediğiniz için reddederseniz, RAV ile sorun yaşayabilir, sonrasında da yaptırımlara maruz kalabilirsiniz. Ancak bulacağınız işin olağan çalışma koşullarına karşılık gelmesi gerekir. Burada kişisel beceriler ve önceki faaliyetler hesaba katılır. Öncelik, daha önce çalıştığınız alandaki işlerdir. Bu alanda iş bulamadığınız takdirde, başka alanlarda, pozisyonunuza yakın işler aramanız istenebilir.

Merak ettiğiniz başka konularla ilgili bilgileri, Federal Ekonomi Sekretaryası‘nın (Seco) www.seco.admin.ch isimli internet sayfasından edinebilirsiniz.

39


 Eğitim

Fuat Köçer Eğitimci

40

Ç

ocuklar gerçekten paraya ihtiyaç duyar mı? Bir aile çocuğun bütün temel ihtiyaçlarını ve daha fazlasını karşılarken, cep harclığını neden veriyoruz? Elindeki parayı tasarruflu kullanmayı biz ne zaman ve ne şekilde öğrendik? İnsanın para ile ilk imtihanı belki de elindeki harçlıkla başlıyor olabilir mi? Bu ve benzeri soruları düşünürken, aklıma toplum genelinde yaygın bir anne-baba yaklaşımı takıldı; “Biz küçükken yoktu, kimse harçlık vermiyordu, ben çocuğuma dolgunca harçlık veriyorum“ diyen ve bu durumla böbürlenen ebeveynler, çocuğunu ödüllendirdiğini düşünürken, büyük bir yanılgıya kapılmıyor mu aslında?

Tüm ihtiyaçları karşılanan çocuğa fazlası ile harçlık vermek anne babanın yanısıra çocuğun gelişimine ne katar diye düşünmekte fayda var elbet. Verlien cep harçlığı miktarının ailenin ekonomik durumu ile bağlantılı olduğu fikrine sahipseniz, büyük bir yanılgı içersindesiniz demektir. Daha doğrusu, ekonomik durumunuz el verdiği için çocuğunuz yaşıtlarına oranla çok daha fazla cep harçlığına sahipse, çocuğunuza bu bağlamda yanlış bir eğitim veriyorsunuz demektir.


Çocuğa elindeki parayı doğru bir şekilde kullanmayı ve ekonomisini mantıklı bir şekilde ele almayı öğretmiyorsa, harçlığın hiç bir faydası yoktur. Harçlığın çocuğa faydalarını gelin İsviçre`de yetişen ve okul sonrası mesleki eğitim alan bir çocuğu örnekleyerek bir şablon ile görselleştirelim:

5 yaşında

İlk defa ebeveynler ile bilinçli bir şekilde alışveriş ve dürtülerini kontrol edebilme (istediği alınmadığında bunu kabullenebilme)

7 yaşında

Kendini diğer çocuklar ile kıyaslama ve ilk cep harçlığı

10 yaşında

Paranın reel değerini anlama (örneğin 10 Frank ile gerçekten ne alınabilir?) ve ilk defa kendi harçlığı ile birşey satın alabilme

13 yaşında

Mesleki seçim ve sorumluluk alabilme yetisinin gelişmesi

15-16 yaşında

Mesleki eğitim alınırken ilk maaş

18 yaşında

Mesleki eğitim sonrası elindeki maaş ile bir hayat kurabilme ve bu meblağ ile geçinebilme

Unutulmaması gereken bir başka durum ise, çocuğa verilecek harçlığın belli koşullara bağlı olmaması gerektiğidir. Çocuğunuzu yanlış bir hareketi sonrası harçlığını keserek cezalandırmamayı tercih edin. Aksi takdirde çocuk parayı sadece bir ödül olarak görmeye başlayacaktır. Salt ödül olarak görüdüğünde ise, eğitim aracı olmaktan çıkar.

Çünkü eğitim ve öğretimin bir bedeli vardır. Bu bedel ödenirken para beklenmez!

Bu görselden de anlaşılacağı üzere, cep harçlığının ailelerin ekonomik durumuna göre degişiklik göstermesi, çocuğa doğru parasal eğitim verilmediği anlamına gelmektedir. Küçük yaşta istediği alınmadığında dürtülerini kontrol etmesi gerektiğini anlayan çocuk, büyük ihtimal ile bütün aşamalar doğru yönetildiği takdirde, mesleki eğitim sonrası elindeki bütçe ile bir yaşam kurmakta çok zorlanmayacaktır. Verilen meblağın büyüklüğü değil, doğru yaşta doğru harçlık yönetimi asıl olandır.

İsviçre bütçe danışma organizasyonu çep harçlığının yüksekliği konusunda ailelere şu önerilerde bulunuyor; 6 yaşından itibaren

Haftada 1 Frank

7 yaşından itibaren

Haftada 2 Frank

8 yaşından itibaren 9 yaşından itibaren 10 ve 11 yaşında 12-14 yaş aralığında

Haftada 3 Frank Haftada 4 Frank Ayda 23-30 Frank Ayda 30-50 Frank

Sizin çocuğunuza verdiğiniz harçlık bu verilere yakın mı? Yoksa arada uçurum mu var? Bu önerilerden çok uzakta ise, tekrar düşünmenizde fayda var. Çünkü çocuklar yedi yaşından itibaren harçlık konusunda yaşıtlarını sosyal referans olarak görürler. Örneğin çocuğunuzun harçlığı yaşıtlarına oranla üç-dört kat daha fazla ise, bu durum yavrunuzun psiko-sosyal gelişimi açısından sakıncalı olabilir. Çocuğunuza daha çok harçlık verdiğinizde bu, çocuğunuz ileride elindeki bütçe ile daha iyi geçineceği anlamına gelmez. Ama gelişimine uygun bir şekilde bu süreç devam ederse, çocuğunuz yetişkin bir birey olduğunda da, elindeki ile bir bütçe planlama yapmayı ve geçinmeyi becerebilmesi daha olasıdır.

41


 Gündem 42

Dr. med. Yasemin Schreiber-Pekin Kadın Doğum Uzmanı, Psikoterapist y.schreiber@bluewin.ch

''Herşey günden güne kötüye gidiyor'' cümlesini duymaktan bıkmış olan İsveçli bilim adamı Hans Rosling olumlu gelişmeleri göstermeyi kendisine yaşam amacı yapmış. 2017 yılında vefat eden Stockholm’da uluslararası sağlık profesörü olarak görevliydi. Kendine has heyecanlı ve sevimli uslubuyla uluslararası analizleri ve istatistikleri sürükleyici bir film gibi sunardı dinleyicilerine. Yaşadığımız dünya hakkında bildiklerimizin tek taraflı ve eksik oluşunu sorunların en büyüğü olarak gören Hans Rosling, 30 ayrı ülkeden binlerce insana şu soruyu sormuş: "Dünyanın günden güne daha iyiye gittiğini mi, daha kötüye gittiğini mi, yoksa aynı kaldığını mı düşünüyorsunuz?“Ankete katılanların yüzde elliden fazlası, hangi ülkede yaşarsa yaşasın, kötüye gittiği cevabını vermiş. İtiraf edeyim, ben de böyle düşünüyorum.


''Dünyanın günden güne daha iyiye gittiğini mi, daha kötüye gittiğini mi, yoksa aynı Hans Rosling

% 29

%9

20 yıl önce dünya nüfusunun %29’u aşırı fakirlik içinde yaşarken, bugün bu oran %9.

% 90

Kız çocuklar

% 92

Erkek çocuklar

Kız çocuklarının %90’ı ve erkek çocuklarının %92’si ilkokul eğitimi alıyor tüm dünya çapında.

kaldığını mı düşünüyorsunuz?''

Gerçi bu belki de bizim coğrafyamızla alakalı, çünkü, yapılan araştırmada çıkan enteresan sonuçlardan biri de şu: Türkiye’de durum kötüye gidiyor diyenlerin oranı dünyanın diğer ülkelerinde yaşayanlardan çok daha da yüksek. Belki haklı olarak, anlaşılan dünyada eşi bulunmaz karamsar bir toplumuz. Birisi bize herşeyin iyiye doğru gittiğini söylerse, „sen uyumaya devam et“ demek istediğinden kuşkulanıyoruz. Türkiye’nin diğer ülkelerle karşılaştırıldığı istatistikler gerçekten iç açıcı değil. Ancak her duyduğumuz kötü haberin moralimizi biraz daha çökerttiğini, stres yaratarak ruh sağlığımızı bozduğunu da görüyorum. Bu yazının amacı konuya küresel olarak ve yapıcı gözle bakmak. Evet, çok kötü giden bir çok şey var dünyada. Savaşlar, terör, diktatörler, tutuklanan gazeteciler, çevre kirliliği, aşırı avlanma, deniz kirliliği, nesli tükenen hayvanlar, buzulların erimesi. Önümüzdeki 100 yıl içinde okyanusların seviyesi bir metre daha yükselecek muhtemelen. Bunun da sera etkisinin ve atmosfere salınan metan oranının artmasının sonucu olduğu malum. Saymakla bitmiyor sorunlar. Olumsuz olayları dikkate almak olumlu haberleri duymaktan daha kolayımıza geliyor. Bunun nedenlerinden biri olumlu olayların, hakkında konuşulacak kadar önemli görülmemesi. Bir başka neden de yaşlıların her devirde geçmiş günleri tozpembe bir gözlükle görmeye meyilli olması. Gençliklerindeki dünyanın artık kalmadığını söyler yaşlılar. Haklıdırlardır da, elbetteki değişmiştir dünya, fakat bazı şeyler iyiye doğru değişmiştir. Örnek olarak dünyadaki aşırı fakirlik oranına bir göz atarsak bu oranın son 20 yıldır hızla düştüğünü görüyoruz. 20 yıl önce dünya nüfusunun %29’u aşırı fakirlik içinde yaşarken, bugün bu oran %9. Başka bir örnek olarak kız çocuklarının eğitim oranına bakalım. Kız çocuklarını okutmak, dünyanın en iyi fikirlerinden biri. Kadınların eğitildiği toplumlarda harikulade gelişmeler oluyor. Okumuş kadınlar daha iyi, daha sağlıklı kararlar verebiliyor, sorunlara çözüm yolları bulabiliyorlar. Daha az çocuk sahibi olmak, dolayısıyla çocuklarına daha kaliteli bir yaşam sunmak, iyi yetişmelerini sağlamak eğitilmiş kadınların seçimi oluyor.

Bu istatistiklerde karşımıza çıkan şaşırtıcı bir ayrıntı da, son altmış yıldır gelir seviyesi düşük olan ülkelerde istisnasız çocuk sayısının yüksek olması. Bu konuda en önemli 4 faktör; çocuk ölüm oranının düşük olması, çocukların iş gücü olarak kullanılmaması, kadınların eğitim alıp iş gücüne katılması ve aile planlaması hizmetinin erişilebilir olması. Birleşmiş Milletler’in 2020 yılında kadın başına düşen ortalama çocuk sayısı istatistiklerine baktım, buna göre Türkiye 224 ülkeden 115’inci sırada. İyimser olmaya azimliyim ya, ortalamayı tutturmuşuz ne de olsa dedim. Devam edelim... Fakir toplumlarda erkek çocuklarını okutup kızların eğitimini önemsememek olağandır. Bu konuda da 1970 yılından bu güne ilerlemeler kaydedildi. Kız çocuklarının %90’ı ve erkek çocuklarının %92’si ilkokul eğitimi alıyor tüm dünya çapında. Eğitim ve aşırı fakirliğin yanında beş yaş altı çocuk ölümleri, ozon tabakasının zedelenmesi, temiz suya ulaşım imkanları, felaketlerde ölüm sayısı, internete ulaşım imkanı, kölelik, çocukların iş gücü olarak kullanılması, çiçek, difteri, çocuk felcinin yok olması gibi değişik konularda son 50-100 yıllık istatistikler etkileyici bir olumlu tablo gösteriyor. Dünyaya haykırılan felaket haberlerinin yanında yavaş ve sessiz adımlarla ilerleyen iyi haberleri duymak kolay değil. Boğularak ölen çocuklar hakkında bir haberi tüylerimiz ürpererek de olsa okuruz, fakat boğulmayan çocukların hakkındaki haber hiç kimseyi ilgilendirmez. Olumlu gelişmeler ilgi çekici olmadığından medyada yer almazlar. Beynin evrimsel en eski bölgelerinde yerleşmiş bir içgüdüdür olumsuzluk. Beynimize olumlu haberleri de algılaması için yardımcı olmamız gerekiyor. Olaylara tozpembe bakmanın yeri değilse de yapıcı düşünmenin yeri. Durum, hem ülkemizde hem dünyada çok daha iyi olabilir elbette ama kaydedilen gelişmeleri, kat edilen yolu gözardı etmeyelim. Herşeyin günden güne kötüye gittiği düşüncesi küçük başarıların hiçe sayılmasına izin vermesin.

43


Futbol daha çok ayakla değil beyinle oynanan bir oyun. Johan Cruyff

 Spor

Hollandalı efsanevi futbolcu

44

Mustafa Aktaş Eski Futbolcu

Şüphesiz futbol, insanoğlunun ayağını kullandığı ilk oyun değil. FIFA tarafından da tanınan "cuju", milattan önce 3. yüzyılda Çinli askerlerin eğitimlerinin bir parçasıydı. Asırlarca oynanan oyun, Japonya'daki “kemari”yi doğurmuştu. Antik Yunan'da “episkiros”, Roma İmparatorluğu'nda da “harpastum” dışında Eskimolardan Aborjinlere, Maorilerden Mezoamerika yerlilerine yeryüzünün dört bir köşesinde topla oynanmış, ayaklar kullanılmıştı. Ortaçağda Avrupa'nın değişik köşelerinde topla oynanan kimi oyunlar dikkat çekiyordu. İngiltere'deki Ortaçağ futbolu, Fransa'daki “soule”, İtalya'daki "calcio fioentino" bunlardan bazılarıydı. FIFA'ya göre bu oyunların futbolla bir ilgisi bulunmamakta. Modern anlamda ise futbol İngiltere'de doğmuştu. 1848'de Cambridge Üniversitesi'nde oluşturulan Cambridge kuralları, futbolun ilk yazılı kaideleri olarak tarihe geçmişti. Bunlar çok kabul görmemiş, okullardan bağımsız olarak kulüpler yavaş yavaş kurulmaya başlamıştı.


İnsanlık yaklaşık 2 milyon yıl önce evriminde çok önemli bir aşama kaydederek iki ayağı üzerine kalkmayı başardı, Homo erektustan itibaren başlayan bu evrim süreci sayesinde elleri her geçen gün daha kabiliyetli uzuvlar haline geldi ve insanlık tüm medeniyetini bu ellerle kurdu. Elleri kullanmadaki ustalık Homo sapiensi rekabet içinde olduğu diğer türlerden ayırarak dünyanın hakimi haline getirdi. Gelelim sinirbilime. Ellerimizin ayaklarımızdan daha yetenekli uzuvlar olmalarının sinirbilimsel açıklaması nedir? ABD’li beyin cerrahi Wilder Graves Penfield iyi bir doktor ve bir Amerikan futbolu meraklısıydı. Özellikle epilepsi hastalarında epilepsi nöbetlerini önlemek için yaptığı beyin cerrahisi operasyonlarıyla tanınan Penfield, bu operasyonlar sırasında vücuttaki tüm bölgelerin beyinde temsil edildikleri özel alanlar bulunduğunu tespit etmişti. Penfield bir hastanın beynini açıp belirli bir alana dokunduğunda hastanın “birinin sol el başparmağına dokunuyormuş gibi” hissettiğini, başka bir beyin bölgesine temas ettiğinde ise kimse oraya dokunmadığı halde hastanın “biri dudaklarına dokunuyor gibi hissettiğini” keşfetmişti.

vücut haritalarının tamamını ortaya çıkardı. Latince “Homunculus” yani küçük adam adını verdiği bu haritalar, tüm insan vücudunun beyindeki birkaç santimetrelik bir alanda temsil edildiğini gösteriyordu. Bu şekle baktığımızda fark ettiğimiz ilginç şeylerden biri, vücudumuzdaki “hassas bölgelerin” beyindeki temsil alanlarının diğerlerinden daha büyük olduğudur. Örneğin dil gibi küçük bir uzuv beyne o kadar çok sinir gönderir ki beyinde kapladığı alan, tüm on kolun kapladığı alandan çok daha büyüktür. Bu örnekleri daha da çoğaltabiliriz. Futbolla ilgili kafama yatmayan bir çok soru vardı. Mesela basketbolcular yerden 3 metre yükseklikteki potaya 6-7 metre mesafeden yaptıkları atışları kolaylıkla isabet ettirirken, nasıl olur da futbolcular kocaman kalelere bazen 90 dakika boyunca bir tane bile gol atamazlardı? Mesele futbolcuların “yeteneksizliği” miydi? Sorunun yanıtı sadece “ama futbol kalesinde kaleci var” ile açıklanabilir mi? Basketbolda da siz topu potaya atmayasınız diye karşınızda her daim beş oyuncu vardır, yine de

basketbolcular her maçta topu fileden onlarca kez geçirmeyi başarır. Örneğin gözüme basketbolla futbolun ilginç bir karışımı gibi görünen hentbol sporunda da kaleci var ama futboldan çok daha fazla sayıda skor yapılabiliyor. Üstelik hentbol kalelerinde kaleci de var ve futbol kalelerinden çok daha küçük olmasına rağmen. Uzun yıllar sonra sinirbilime merak salınca sorunun yanıtının futbolcuların yeteneksizliğinde ya da kalecilerde olmadığını keşfettim. Sorunun yanıtı bence şu; bir uzuv olarak el, ayaktan çok daha yetenekli bir organ ve futbolda el kullanmak yasak! Yapıları birbirine benzeyen ve temelde topu belirli bir bölgeden (kale, pota, vs.) geçirmeye dayanan tüm sporlarda el devreye girdiği anda sporcular daha fazla skor yapmaya başlıyorlar, çünkü ellerimiz ayaklarımızdan kat be kat üstün. Elbette bu noktada futbol sahasının basketbol ya da voleybol sahalarına göre daha büyük olmasının skoru azalttığı gibi başka makul argümanlar da sunulabilir, ancak bu gibi argümanlar da ellerimizin ayaklarımızdan daha yetenekli olduğu gerçeğini değiştirmez. Eller ve ayakların beynimizde kapladığı alanları karşılaştırın, ne görüyorsunuz?

Penfield çalışmalarını ilerleterek tüm vücudun beyinde haritalandığını gösterdi ve yıllar içinde beyindeki bu ilginç

Ellerimizin beynimizde kapladığı alan ayaklardan çok daha büyüktür. Bu

Yapıları birbirine benzeyen ve temelde topu belirli bir bölgeden geçirmeye dayanan tüm sporlarda el devreye girdiği anda sporcular daha fazla skor yapmaya başlıyorlar, çünkü ellerimiz ayaklarımızdan kat be kat üstün.

45


ellerimizin ayaklarımıza göre daha kıvrak biçimde hareket edebilmesini ve ayaklardan çok daha yetenekli olmasını açıklar. Beyinde her bir el parmağının kendine özel kocaman bölgeleri varken tüm ayak parmakları daracık bir alana sıkışmıştır. Futbol beyindeki bu haritaları değiştirir. Profesyonel futbolcuların hem duyusal hem de motor beyin haritalarında ayaklara ayrılan bölge normal insanlardan daha geniştir, bu alanlardaki sinir bağlantıları daha komplekstir. Ellerimizin ayaklarımızdan daha yetenekli olduğuna dair evinizde yapabileceğiniz ufak bir deney: Sağ elinizi düz bir alana koyun ve sadece orta parmağınızı yukarıya kaldırmayı deneyin. Başardınız değil mi? Peki, bu defa aynı şeyi ayağınızla yapmayı deneyin.

kaldırdınız? Büyük bir çoğunluğun bunu başaramayacağından eminim. Bunun sebebi ayak orta parmağınızdaki kasların güçsüz olması değil, ayağınızın beyninizdeki haritasının “sadece ayak orta parmağına” emir verebilecek kadar hassas olmaması, verilen emrin ayak orta parmağıyla birlikte tüm diğer ayak parmaklarına birden gitmesi. Johan Cruyff’un sözü futbolla ilgili yapılan birçok çalışmada karşımıza çıkıyor. Örneğin İsveç Karolinska Enstitüsü ta-

Ayağınızı düz bir zemine koyun, sadece ve sadece orta ayak parmağınızı yukarı kaldırmayı deneyin. Başarabildiniz mi?

rafından yapılan bir çalışmada bilişsel kapasiteleri daha yüksek 12-19 yasındaki genç futbolcu adaylarının bilişsel kapasitesi düşük yaşıtlarına göre daha iyi gelişme kaydettikleri ortaya çıktı. Bilişsel kapasitesi yüksek oyuncular 2 yıl boyunca takip edildiklerinde kendilerini daha fazla geliştirdikleri, daha fazla gol atıp daha çok gol pası verdikleri gözleniyor. Bilişsel kapasite futbolcuların bir “oyun zekası” geliştirmesini sağlıyor. Bu testler sayesinde futbol kulüplerinin gelecek vaat eden futbolcu adayları arasında hangilerinin büyük yıldızlar olacaklarını, hangilerine yatırım yapmanın daha mantıklı olacağını daha iyi tahmin etmeleri mümkün. Bu testlere dayanarak gelecekte tüm profesyonel futbol kulüplerinin birer sinirbilimci çalıştıracağını iddia edenler bile var. Futbol ve sinirbilim ilk bakışta elma ile armut gibi görünüyor olabilir ama işin aslı hiç de öyle değil. 21. yüzyıl bir sinirbilim çağı olacak ve insana dair hiçbir şey sinirbilime yabancı olamaz.

Yoksa sadece orta ayak parmağınızı kaldırmak isterken tüm ayak parmaklarınızı aynı anda mı yukarı 46

Mahkeme ve Makamlarda vekâleten dava temsili Hukuk Danışmanlığı Arabuluculuk İşlem yardımı (Başvuru, dilekçe, şikâyet, itiraz) Uzmanlık Alanları • Avrupa Hukuku • İdari Hukuk • Arabuluculuk Mahkeme dışı çözüm işlemleri • Konsolosluk onaylı yeminli tercüme işlemleri • Türkiye’de emeklilik işlemleri • Türkiye’de tanıma ve tenfiz davaları takibi Tösstalstrasse 23 8400 Winterthur

T: 076 328 74 80 F: 044 660 80 86

Derya Özgül, LL.M.

• İltica ve Yabancılar Hukuku Genel iltica davaları, Dublin Anlaşması, İnterpol soruşturma Vize işlemleri Aile birleşimi Nikâh işlemleri Çalışma izni Ülkeye giriş yasağının kaldırılması Vatandaşlık haklarının kazanılması Ve daha birçok farklı konuda danışmanlıklar. d.ozgul@adconsultancy.ch www.adconsultancy.ch



 Gezi Rehberi 48

Korona önlemleri nedeniyle trenlerde ve gemilerde yiyecek-içecek servisleri yasaklandı. Ancak maskenizle bile, İsviçre’nin en güzel dağ yollarında zevkli bir tren yolculuğu yapabilir, karlarla kaplı manzaraların tadını çıkarabilirsiniz. Tren yolculuğunu sevenler için, Alpstein ile Mont Blanc arasında yapılabilecek bazı tren yolculuklarını derledik.

Appenzellerland Glacier Express

Appenzellerland'ın mükemmel dağ manzaraları, İsviçre denilince ilk akla gelen yerler. Yaz aylarında görülen yemyeşil çayırlar, ormanlar, karakteristik köyler ve evler adeta birer karpostalı andırıyor. Kışın ise; Gossau SG, Herisau, Appenzell ve St. Gallen arasındaki beyaz giysili manzaralar size romantik bir atmosfer sunar. www.appenzellerbahnen.ch

Unesco Dünya Mirası Listesi’nde yer alan Glacier Express, Albula rotası üzerinde bulunuyor. Sadece Glacier Ekspresi değil, aynı zamanda Rhaetian Demiryolu'nun Sois'den St. Moritz'e giden trenleri de Albula güzergahından geçiyor. Teknik bir şaheser olan güzergah, beş yıllık inşaatın ardından 1903 yılında açılmış. Burası, tünellerden ve viyadüklerden geçen hatlar benzersiz olduğu için, 2008'den bu yana Unesco Dünya Mirası Listesi’nde yer alıyor. www.rhb.ch


Golden Pass

Golden Pass'ın sadece Bernese Oberland'dan Montrö'ye giden demiryolu hattını takip ettiğini düşünenler yanılıyor. Rota; Luzern, Brunig ve İnterlaken'ı, Zweisimmen, Saanenland ve komşu Vaudois Pays d’Enhaut ile Cenevre Golü'ne bağlamaktadır. Hat, Luzern'den İnterlaken'a Zentralbahn (Zb), İnterlaken'den Zweisimmen'e BLS ve Zweisimmen'den Montrö'ye Chemin de Fer Montreux Oberland Bernois (MOB) olmak üzere üç şirket tarafından işletilmektedir.

Göschenen - Airolo

İnişli çıkışlı tepelerin, engebeli dağların ve en güzel göllerin görüleceği bu destansı tren yolculuğunu yapmaya değer. www.goldenpassline.ch

Campocologno Gotthard Base Tüneli, kuzeyden güneye veya tam tersine olan yolculuğu büyük ölçüde kısalttı. Wassen Kilisesi'ni farklı açılardan görmek istiyorsanız ve yolda Airolo veya hokey mekanı Ambrì-Piotta'yı gezmek istiyorsanız, dağ rotasını seçebilirsiniz. Gotthard tüneline kadar uzanan vahşi Urner Reuss vadisi ile Leventina bölgesinden, karlı ve dolambaçlı yollara rağmen, geçmeye değer. Cesurca inşa edilmiş olan tarihi demiryolu sistemi kar ve buzla kaplı olması yolculuğunuza mistik bir boyut kazandıracaktır. www.trenogottardo.ch

Geçİdİn üstündekİ denİz fenerİ

49

Campocologno, Bernina Express Alplerdeki en yüksek demiryolu hattıdır. Muhteşem tren yolculuğu Samedan ve St. Moritz'de devam eder. Deniz seviyesinden 2 bin 328 metre yükseklikte bulunan güzergahta kışın çok fazla kar yağar. Bernina Ekspresi, Korona ile ilgili kısıtlamalar nedeniyle bir sonraki duyuruya kadar yalnızca Campocologno sınır kasabasına gidip gelebiliyor. Aynı durum bölgesel trenler için de geçerli. www.rhb.ch

Mont Blanc Express

Glacier Express'in ikinci bölümünde yolculara otantik dağ manzaraları sunulmaya devam ediliyor. Chur'dan Surselva'ya, Oberalp Geçidi üzerinden de (deniz seviyesinden 2040 metre yüksekte) Andermatt'a yolculuk size keyif verecektir. Rhaetian Demiryolu ve Matterhorn Gotthard Demiryolu tarafından paylaşılan rotanın önemli noktaları da, Ren Vadisi, Disentis Manastırı, geçidin tepesindeki deniz feneri ve Urserental'daki Sawiris-Land yer alıyor.

Mont-Blanc-Express, Alplerdeki diğer demiryollarından daha az bilinir. Alpler'in en en güzel manzaraları eşliğinde, vahşi ve kısmen dokunaklı Trient Vadisi'nden Savoy'a doğru yapılan yolculuk, unutulmaz bir deneyimi yaşatacaktır size. Şu anda, İsviçre ile Fransa arasındaki sınırı geçerken, yolcuların 72 saatten daha eski olmayan bir Korona negatif testi sunmaları gerekiyor. www.mont-blanc-express.ch


 Moda

2021 MODA TRENDLERİ 2021 MODA TRENDLERİ 2021 MODA TRENDLERİ 2021 MODA TRENDLERİ 2021 MODA TRENDLERİ 2021 MODA TRENDLERİ 2021 MODA TRENDLERİ 2021 MODA TRENDLERİ 2021 MODA TRENDLERİ 2021 MODA TRENDLERİ 2021 D MODA TRENDLERİ 2021 MODA TRENDLERİ 2021 MODA TRENDLERİ 50

aha önceki sezonlardan farklı olarak bu kez karantina sırasında koleksiyon hazırlayan moda evleri ve tasarımcılar, beklendiği üzere karamsar olmak yerine iyimser bir sezonun işaretlerini verdiler. Özel gün ve gecelerin büyük ölçüde iptal edildiği, eğlenceli buluşmaların ertelendiği; insanların evlerinde geçirdiği zamanın arttığı, giyinme ve alışveriş alışkanlıklarının değiştiği bu dönemde moda da tıpkı ruh halimiz gibi iki uç arasında gidip geliyor. 2020'de gördüklerimizden sonra, 2021'de moda olacak şeyleri şimdiden bilip onlara yatırım yapmak, sokağa rahatça çıkabildiğimiz o güzel günlerde bizi modanın gerisinde bırakmamış olacak.


"Jazzy Prints" yani süslü baskılı her parça Başta dış giyim olmak üzere "Jazzy Print" desenli taytlar, sweatshirtler, kot ceketler 2021'de bizi neşelendirmek için sıraya girecek gibi. Chubby Botlar Kalın tabanlı, dar boğazlı, çok rahat ve genellikle iki renkli; işte karşınızda chubby botlar. Onlarla hem topuklu ayakkabının özgüvenini, hem kalın tabanın rahatlığını, hem de derinin şıklığını taşımış oluyoruz. Sıcacık kalmak da cabası. Bu botları bir kenara yazın; herkeste göreceksiniz. Baskılı kemerler 2021'de ceket bile giyseniz belini bir kemerle belli etme vaktidir. Çünük bu yıla damgasını vuracak bir diğer akım da kemer akımı olacak. Paltoların, boyundan sarkıtılan uzun atkıların, gömleklerin hatta belki sweatshirtlerin bile koca koca tokalı kemerlerle işbirliğini zevkle izleyecek gibiyiz.

Yüksek belli Jean pantolonlar Yüksek bel yüksek bel olalı böyle bir yükseklik görmedi çünkü modanın son döndüğü kulvar belimizi inanılmaz rahat ettirmekle yükümlü gibi. Eskisinden de yüksek belli jeanlerin üzerine crop top'lar ve üzerine de sıcacık tutan bir hırkayla kış kombinlerimiz şimdiden hazır. Oversize Paltolar Bu kış için palto alışverişi yapmak aklınızda varsa bizden size 2021 modasını yakalamanız için mükemmel bir tavsiye; paltonuzu hem oversize model seçin içine istediğiniz kalınlıkta şeyleri rahatça giyin, hem de renklerini daha renkli şeylerden seçmeye özen gösterin. Yüksek belli kumaş pantolonlar 2021'de en rahat edecek yer bel bölgemiz gibi duruyor. Kumaş pantolonlar da oldukça İspanyol ve oldukça yüksek bel bu sene. Kalın tabanlı çorap çizmeler 2021 modasına kalın tabanlı botlar da geri döndü. Üstelik elbiselerin altına giymeyi pek sevdiğimiz çorap çizmelerle güçlerini birleştirdi. Küpe partisi! Kulaklarda bir küpe partisi bu sezonun "en"lerinden. Çeşit çeşit küpeler kulağın her yanından parlayarak tarzınızı bohemleştirmeye geliyor. 2021'in aksesuar modası da belli olmaya başlıyor. Püsküllü ceketler Ceketlere çok yakışan püskül detayı hayatımıza yeniden giriyor. Bu Western havasını da sivri burunlu çizmelerle çok yakıştırıyoruz.

51


 Otomobil 52

E

QA, Mercedes-EQ’nun tamamen elektrikli araç dünyasına yeni giriş seviyesini oluşturuyor. Elektro-estetik tasarım, Mercedes-EQ markasının ilerici ve lüks yaklaşımını yansıtıyor. Akıllı asistanlar sürücüyü; olası kazaları önleme, öngörülü ve dolayısıyla çok daha verimli bir sürüş stratejisi ve Elektrikli Zeka’ya (Electric Intelligence) sahip navigasyon dahil olmak üzere birçok alanda destekliyor. Buna ENERGIZING Konfor Paketi ve MBUX - Mercedes-Benz Kullanıcı Deneyimi gibi benzersiz Mercedes-Benz fonksiyonları da ekleniyor. EQA, Mercedes-Benz’in başarılı kompakt otomobil ailesinin yeni bir üyesi. GLA’nın yakın bir akrabası olan EQA, bu modelin tüm heyecan verici özelliklerini bünyesinde barındırıyor ve bu özellikleri verimli bir elektrikli güç aktarma sistemiyle birleştiriyor.

EQA ailesinin giriş seviyesini, 140 kW / 190 bg gücündeki motoruyla WLTP normuna göre 426 kilometre elektrikli sürüş menziline ulaşan EQA 250 oluşturuyor. 66,5 kWh kapasiteli çift katmanlı batarya araç zeminine entegre ediliyor. Markaya özgü ses ve titreşim konforu beklentilerini karşılamak için elektrikli güç aktarma sistemi gövdeden ayrıştırılıyor. Buna ek olarak kapsamlı yalıtım çözümleri uygulanıyor. EQA, Mercedes-EQ ailesine özgü, merkezi yıldıza sahip siyah zeminli ön ızgarayla donatılıyor. Ön ve arka ışık şeridi, Mercedes-EQ’nun tamamen elektrikli araç dünyasına özgü bir başka çarpıcı tasarım özelliği olarak öne çıkıyor. Yatay ışık şeridi, tam LED farları gündüz farları ile birbirine bağlıyor ve hem gündüz hem gece her daim model için yüksek bir algılanma seviyesi sunuyor.

EQA, SUV sınıfı modellerde olması gerektiği gibi yüksek bir oturma pozisyonu sunuyor. Bu sadece binme-inme sürecini kolaylaştırmakla kalmıyor, aynı zamanda çevreye daha hakim bir sürüşü beraberinde getiriyor. Aktif Şerit Takip Yardımcısı ve Aktif Fren Yardımcısı gibi donanımlar da standart olarak sunuluyor. Aktif Fren Yardımcısı çoğu sürüş senaryosunda otonom fren müdahalesi ile olası bir çarpışmayı önlüyor veya etkilerini en aza indiriyor. Sistem ayrıca, şehir içi hızlarında duran araçları ve yoldan karşıya geçen yayaları da algılayarak fren yapabiliyor. Sürüş Yardım Paketi kapsamında ise ayrıca; dönüş fonksiyonu, acil durum şeridi fonksiyonu, yaklaşan bisikletliler veya araçlar için araçtan iniş kör nokta yardımcısı ve bunun dışında yaya geçidi bölgesinde tespit edilen yayalara karşı uyarı özelliği de sunuluyor.


Performance Edition

T

üm özellikleri ile Ford Mustang Mach-E GT’nin performansı “Performance Edition” modeli ile bir üst seviyeye taşınarak Mustang isminin simgelemesi istenen güç unsurunu sonuna kadar temsil ediyor. Elektrikli otomobiller arasında kendine kayda değer bir yer edinmeyi başarabilmiş olan Mach-E serisi, farklı istekte alıcılar için model varyasyonları ile ön plana çıkarken, güç tutkunlarını tatmin etmeyi amaçlayan yeni versiyon Performance Edition bunların arasına adını yazdırmayı planlıyor.

Öne Çıkan Özellikleriyle Ford Mustang Mach-E GT Performance Sadece bazı küçük eklentilerden fazlasını sunmaya çalışan Mach-E GT Performance Edition, 19 inçlik kırmızı boyalı Brembo model ön fren kalipleri, 20 inçlik abanoz siyahı boyalı çift Pirelli

yaz tekerleri ve yol tutuşunu arttırmak için eklenmiş 480 beygirlik güce sahip olan Performance Edition, normal koşullar altında 100 kilometre/saat hıza 3.5 saniyelik bir zaman diliminde ulaşabiliyor. Mach-E GT Performance Edition, hız konusunda aynı değerlere 3,8 saniyede ulaşan GT’nin önüne geçmeyi başarıyor.

Ford Mustang Mach-E GT Performance Edition Batarya ve Menzil GT ile bazı ortak özelliklere sahip olan Performance Edition’un üretiminde aynı bataryalar kullanılıyor. 88 kilovat saat büyüklüğüne sahip bu bataryalar, modelin yüksek performansından kaynaklı olarak menzil konusunda da küçük farklar ortaya çıkarıyor. Tüm özellikleri ve koşullar dikkate de alındığında Ford Mustang Mach-E GT Performance Edition menzili 378 kilometreye kadar ulaşabiliyor.

Teknik özelliklerinin yanı sıra konforlu bir sürüş için teknolojiyi de aktif olarak kullanan Ford, bu serisinde sürüş asistanı teknolojisi olan Ford Co-Pilot 360 2.0+ versiyonunu dahil ediyor. Ford ilerleyen süreçte bu özellik için bir aktif sürüş asistanı modu da yayınlayarak ellerinizi kullanmadan aracı sürebilmenize olanak verecek. Bunun yanı sıra sürücü etrafında şekillenen iç dizaynı ve kontrollü iki ekranı, araç içinde bağlanıp kullanılmak ve gerekli bilgileri yansıtmak için uygun bir şekilde mevcut olup kullanıcının kolay erişmesine yönelik bir dizayna sahip. Bang & Olufsen’in yüksek kalite ses sistemi ile gelen Mach-E GT ailesi daha iyi bir deneyim için sabit kaplama tavan camına sahip. Bütün bu özellikleri ile birlikte önümüzdeki yaz teslimatları başlayacak olan Mach-E GT ve Performance Edition için sipariş süreci de başlamış bulunmakta.

53


Ayhan Demirden Sinema Eleştirmeni a.demirden@gmx.de

Nomadland (Göçebeler Diyarı)

 Sinema

Fern (Frances Mc Dormand) genç bir kadın değil. Kocası öldükten, yıllardır çalıştığı fabrika da kapandıktan, hatta yaşadıkları yerin posta kodu da iptal edildikten sonra, kendini yollara vuruyor.

54

Eski bir Minibüsten derme çatma kamping arabasıyla Amerika’nın batısındaki yolculuğa bizi alan yönetmen Chloe Zhao kahramanına öyle şefkat ve sevgi ile yaklaşıyor ki, bazen gösterdiğinin Fern’in yüzü mü yoksa manzaranın muhteşemliği mi karıştırabilirsiniz. Chloe Zhao bir yandan son ekonomik krizi (2008) ve dünyanın lideri bir ülkenin gerçekçi bir portresini çekerken, yıkıntılar arasından çıkan yedi canlı Fern üzerinden yeni yaşam formları üzerine düşünmeye davet ediyor. Zaten uzun zamandır geçici işlerin neredeyse normal çalışma biçimini aldığı, eskiden olduğu gibi fabrikalar ve etrafındaki evlerin planlayabileceğiniz bir geleceğin çoktan vaktinin geçmiş olabileceği, eski hayatın da pek beğenilecek bir yanının kalmadığı, insanın macera duygusuna yer vermediği ve sıkıcı olduğu bir ortamda; eğer geleceğimiz topluca göçebe olmaksa burada ne gibi güzellikler bulabiliriz bir bakalım“diyor. Noel tatili öncesinde olduğu gibi hediye gönderiminin arttığı dönemlerde Amazon da geçici işçilere ihtiyaç duyuyor. İnsanlığın geldiği aşamayı daha iyi anlatmak mümkün olamazdı; bir yanda tekniğin sayesinde saniyede

yapılan ayrıştırma ve düzenleme, diğer yanda giderek insanoğlunun ilk dönemine doğru bir yolculuk. Çalışabilecek durumda olan ama yaşlarından dolayı kimselerin işe almadığı yaşlılar sanki eski komün günleri birden akıllarına düşmüş, macera çağrısının ardından gitmek gibi, Keuroc’ın ‘yolda’sı gibi, paranın değil değişimin başat olduğu, dayanışmanın elzem olduğu, zaman zaman bir araya gelen, kamplarda yaşayan insanlar… Patates toplayan; üstü başı toz toprak olduğunda, işin

ardından aldığı duşun rahatlatıcı etkisinden, patates kızartan ellerinin anlattığına, günlerce gidilen yoldan sonra bir dere kenarında çırılçıplak suya girip usulca gözlerini yummasına kadar, Frances Mc Dormand gibi dev bir oyuncunun filme katkısı büyük. Ancak Yönetmen Zhao’nun neredeyse, “bu bir belgesel“ dedirtebilecek denli tutumu, filmin müzikleri ve alt yapısındaki kovboy filmleri janrı, bu filmi benim için bu seneki Oscar ödüllerinin sarsılmaz adayı yapıyor.

Yönetmen : Chloé Zhao Yapım Yılı : 2020 Ülke

: Kanada

Türü

: Dram/Western

Süre

: 1 saat 50 dk.

Oyuncular : Frances McDormand, David Strathairn, Linda May, Bob Wells

Fragman


13 Mart 2021 28 Mart 2021

Nurten Avcı (Maharaa) info@maharaa.ch

Astroloji

Yeniay Dolunay

Balık Burcunda Terazi Burcunda Yeniay‘ın etkisi her zaman 1 aydır. 2020 yılı ile 2021’ yılının Ocak ve Şubat ayları oldukça hareketli geçti. Bu kadar hareketlilikten sonra, Mart ayı size biraz olsun iyi gelecektir. Bu ay fazla hareketli geçmeyeceği için, kendinize gelecek ve son 1 yılda neler yaşandığını fark edecekesiniz. Bazılarınız aynaya bakıp kendiyle yüzleşecek ve “Ben bunları gerçekten yaşadım mı?“ diye soracak. Bir yandan çok duygusal bir his, diğer yandan da bir şifalanma hissedeceksiniz. Belki kendinizle barışacaksınız. Bazılarınız son haftalarda ya da son aylarda çok önemli haberler aldı. Gizli saklı olaylar da ortaya çıkmıştır. Bu ay bunların hepsini kabullenip bazı kararlar vereceksiniz. Bazılarınız “hayatta gitmem“ dediği yola gidecek ve “yapmam“ dediklerini yapacak. Bu ayı biraz da hazırlık ayı olarak görün. Bu yaz çok olaylı bir yaz geçireceksiniz ve verdiğiniz kararlar daha sonra tohumlarını verecek. Bu çok duygusal olan Yeniay’da ciddi ilişkilere girecek ve büyük aşklar yaşayacaksınız.

NOT: Yıldız haritasında 12 ev vardır. Sizin yıldız haritanızda eviniz hangi gezegende yer alıyorsa konular da ona göre değişir. Yukarıda yazdıklarım geneldir ve herkesin yıldız haritasına uymayabilir. www.maharaa.ch

Ciddi adımlar atmak için harekete geçebilirsiniz artık. Size son aylarda, “önemli kararlar vermeyin, acele etmeyin“ diye yazmıştım. Şimdi ise tersini yazıyorum. Zamanı geldi artık. Önemli kararlar vermek için doğru bir zamana giriyoruz. Bu dönemde dünyada da önemli değişiklikler olacak. Bazı yasaklar kalkacak ve uçuşlar yeniden serbest hale gelecek. Sağlık konusunda, insanlıka adına önemli adımlar atılacak.

Dolunay’ın etkisi her zaman 1 aydır. Dolunay’ın konusu bir şeyleri bitirmek için çok iyi denebilir. “Tamam mı?“ “Devam mı?“ diye sorgularız hep. Artık değişim ve dönüşüm noktasına geldik. Terazinin konuları ilişkiler, açık düşmanlar ve mahkemelerdir. Devletle ilgili kağıtlar ya da mahkemeler son noktaya gelmiş olabilir. Hakkınızın yenildiğini düşünyorsanız hak arayışlarınız sürecek. Dost görünen birinin aslında size düşman olduğunu fark edeceksiniz. Bazı ilişkileriniz son noktaya geldiği zamanlar olacaktır. Öte yandan bu dönem, bir savaşı bitirmek için de güzel bir zaman. İşi olmayanlar iş de bulabilecekler artık. Bu Dolunay’da, dünyadaki dengelerin değiştiğini de hissedeceğiz. Yeni yasalar hayata geçirilirken, bazı firmaların zor durumda olduklarını veya bu firmaların çöküş içinde olduklarını duyacağız. Bu yüzden sıklıkla devletlerin yardımları gündeme gelecek.

55


56  Yemek Tarifi


Badem Sütlü Mantar Çorbası Malzemeler: 2 su bardağı badem sütü (şekersiz), 400 gr mantar, 200 gr soğan, 1 havuç, Zerdeçal tozu, köri, tuz, karabiber, 1/2 serçe parmağı kadar zencefil, 1/2 çay bardağı portakal kabuğu, Limon Hazırlanışı: Mantarları yıkayıp soyduktan sonra soğan, havuç ve baharatlar ile soteleyin. Üstüne 1 su bardağı su ekleyerek sotelemeye devam edin. Ardından tencerenize badem sütünü ekleyin, 15 dakika fokurdasın. Blender’da karışımınızı karıştırın, içine zencefil ve portakal kabuklarını ekleyin ve limon sıkın. İyice karışmasına izin verin. Servis ederken üzerine maydanoz da koyabilirsiniz!

Karnıyarık Karnıyarık için: 6 adet orta boy patlıcan, 3 yemek kaşığı zeytinyağı, 1 adet büyük boy kuru soğan, 2 adet yeşil biber(iç harcı için), 350 gram kıyma, 2 dişsarımsak, 1/2 tatlı kaşığı biber salçası, 1/2 tatlı kaşığı domates salçası, 1 çay kaşığı tuz, 1 çay kaşığı karabiber, 2 adet domates, 6 adet orta boy yeşil sivri biber, 1 avuç maydanoz. Kızartmak için: 1 su bardağı ayçiçek yağı Hazırlanışı: Bol suda yıkadığınız patlıcanları, pijamalı şekilde soyun ve tuzlu suda bekletin. 3 yemek kaşığı zeytinyağını bir tavada kızdırın. Yemeklik doğradığınız 1 adet soğanı da üzerine ekleyip pembeleşene kadar kavurun. 2 adet doğranmış yeşil biberi ilave edip kavurmaya devam edin. 350 gram orta yağlı kıymayı da ekleyin ve kavrulmakta olan soğanlarla birlikte renk alıp, suyunu çekene kadar pişirin. Aralarda karıştırıp pişirme işlemine devam ederek sırasıyla; 2 diş sarımsak, yarım tatlı kaşığı domates salçası, yarım tatlı kaşığı biber salçası, 1'er çay kaşığı tuz ve karabiber ekleyin. 2 adet küp doğranmış domatesi ekleyin, 5 dakika kadar pişirdikten sonra ocağın altını kısın ve bir avuç doğranmış maydanozu ekleyip son kez karıştırarak ocaktan alın. Acısını alıp, pijamalı soyduğunuz 6 adet patlıcanı kızartın ve fırına dayanıklı bir kaba yerleştirin. Orta kısımlarından patlıcanları ayırın ve hazırladığınız iç harçtan bol bol ekleyin. Patlıcanların üzerine birer cherry domates ve biber dilimleri de ekleyin. Karnıyarıkları önceden ısıtılmış 170 derece fırında 20-25 dakika kadar pişirdikten sonra, sıcak olarak, dilerseniz pirinç pilavı eşliğinde servis edin.

Üzümlü Kurabiye Hamur için malzemeler: 1 su bardağı karabuğday unu, 1 su bardağı yulaf unu, 1 çay kaşığı deniz tuzu, Yarım bardak su Pandispanya için: 4 adet yumurta, 1 paket vanilya, 1 paket kabartma tozu, 1 çay kaşığı toz tarçın, 1/3 çay bardağı süt, 1 su bardağı toz şeker, 2 su bardağı un İç malzeme için: 1 su bardağı kuru üzüm, 1 yemek kaşığı toz tarçın Hazırlanışı: Hamur malzemesinin hepsini karıştırın. Ceviz büyüklüğünde hamur parçaları alıp oklava ile açın. Eğer yarım bardak su ile hamur olmazsa biraz daha su ekleyebilirsiniz. Kuru üzümü 10 dakika kadar 5-6 yemek kaşığı kaynar suda bekletip, içerisine tarçın koyun. Daha sonra da macun kıvamı alana kadar miksere çekin. Yuvarlak açtığımız hamurların içine bu macundan koyup yuvarlayın. Kıvamınızı, önceden ısıtılmış fırında 20 dakika kadar 175 derecede pişirip daha sonra da soğumaya bırakın. Dilerseniz sıcak sıcak da servis edebilirsiniz.

57


15 Mart

16 Mart

SANAT

Pazartesi

Salı

Sanal Sanat

Kartpostal Yazmak

"Museum of Modern Art"ın bazı eserlerini çevrimiçi görebilirsiniz. Burada Vincent van Gogh’un "Sternennacht" tablosunu veya Fransız ressam Paul Cézanne’ın "Milchkanne und Äpfel"ını çevrimiçi koleksiyonda görebilirsiniz.

En son ne zaman bir kartpostal yazdınız? Kendi tasarladığınız bir kartpostal ile arkadaşınızla tekrardan haberleşebilirsiniz. "PostCard Creator" uygulaması ile günde bir defa, İsviçre’de ücretsiz kartpostal yollayabilirsiniz. Resmi kendiniz bulun ve sevdiklerinizi özel metninizi hazırlayın.

http://www.moma.org/collection/ http://www.postcardcreator.post.ch/de/

17 Mart

YÜRÜYÜŞ

Çarşamba

SERGİ

20 Mart Cumartesi

Cuma

Zürich’te Gezinti

Sanal Sergi

Sevecenlik Konulu Podcast

Her Çarşamba farklı kişiler bir araya gelerek Zürich’in farklı bölgelerinde yürüyüş yapıyorlar. Bununla birlikte Zürich’te yeni yerler keşfediyorlar. Siz de katılın ve şehirdeki güzel yerleri keşfedin.

"Völkerkundemuseum"un internet sitesinde, geçmiş sergileri sanal olarak görebilirsiniz. 360° görüntüleme ile kendinizi gerçekten müzede gibi hissedebilirsiniz. Bir sergi eserinden diğerine giderken müze ziyaretinin yeni bir şeklini deneyimleyebilirsiniz. Örneğin süt konulu sergiyi görebilirsiniz.

Korona dolayısı ile tiyatrolar sahnede yer alamıyorlar. "Theatre Neumarkt" alternatif olarak bir podcast çekti. Şimdi "Zärtlichkeit 1, 2, 3" adlı podcast'i dinleyin. Yazarlar dilin dokunma, inanç, sevgi ve umut gücünden bahsediyorlar. Ücretsiz.

Başvuru için meret.zangger@maximtheater.ch. 13:30–14:30. Katılım ücretsiz.

Etkinlik Rehberi

19 Ocak

http://www.musethno.uzh.ch/de/ ausstellungen/360%C2%B0-Ausstellungen.html

http://www.maximtheater.ch/maxim-co/

22 Mart

MÜZİK

24 Mart

ATÖLYE

Pazartesi

Çarşamba

Jass Akşamı

Elişi Atölyesi

Jass oynamayı sever misiniz veya öğrenmek ister misiniz? O halde "GZ Leimbach"a bir göz atın. Genç, yaşlı, yeni başlayanlar ve deneyimli olanlar her Pazartesi Jass akşamına davetliler. 19:00–22:00. Katılım ücretsiz.

Her Çarşamba öğleden sonra 6 yaşından itibaren çocuklar kesip, biçip, yapıştırmak ve boyamak için arkadaşları ile "GZ Wollishofen"da buluşuyor. Kolayca gelip, katılabilirsiniz! 14:00-17:30. 5.- CHF (KulturLegi ile %50).

Yer: GZ Leimbach, Standort Manegg. Maneggplatz 22, Zürich http://www.gz-zh.ch/gz-leimbach

Yer:GZ Wollishofen, Standort Neubühl. Erligatterweg 53, Zürich

Konser

26 Mart

http://www.theaterneumarkt.ch/2020/11/30/ zaertlichkeit/

OYUN

Cuma

http://www.gz-zh.ch/gz-wollishofen

29 Mart

GEZİ

Pazartesi

Masa Tenisi Oynama

Yeşillikler İçerisinde Dinlenme

İnternet sitesi www.pingpongtische.ch’da Zürich’te ücretsiz kullanılabilecek 100’ün üzerinde ping-pong masası haritada işaretlenmiş. Yakınlarınızda bulunan masayı bulun, raket ve toplarınızı alarak gidin.

Baharda yeşilliklere yapılacak bir gezi oldukça hoş olacaktır. Bir piknik, gezinti veya sporla yakınlarınızda bulunan doğa ve yaşam alanında rahatlayın. Park ve yeşil alanlara göz atmak için: www.stadt-zuerich.ch/gsz.

http://www.pingpongtische.ch


AVANTAJLARINIZ • Hedef kitleye doğrudan erişim • Firma imajı yaratma • Marka değerini yükseltme özelliği • Düşük maliyet • Farklı formatlarda sabit tanıtım

İlanlar için Tel: 076 343 80 74 Firmanıza, HaberPodium sayfalarında yer vermek icin hemen arayın! www.haberpodium.ch info@haberpodium.ch /haber.podium


G

ünlerden bir gün, uzak ülkelerinde, yemyeşil bir ormanda bir zürafa ile zebra arkadaş olmuşlar. Zürafa iyilik sever, dost canlısı bir hayvanmış. Zebra ise, kimseye yardım etmeyen, kimseden de yardım istemeyen bir hayvanmış. Zürafa o kadar iyilik severmiş ki, ormanda hangi hayvanın ayağı taşa değse, ayağı kanasa ona yardım etmeye koşarmış. Günler birbirini kovalarken yine zürafa ile gergedan ormanda gezmeye çıkmışlar, zürafanın evine yakın geldiklerinde, zürafa, zebrayı eve davet etmiş.

 Masal

Zebra bu daveti kabul edip eve girmişler. Zürafa, misafirine evinde ikramlar vermiş, onunla sohbet edip gülmüşler, eğlenmişler…

60

Bir zaman sonra zebra, zürafayı evine davet etmiş. Davete icabet etmek gerekir diyerek zürafa da zebranın evine konuk olmuş. Zebra, misafirine ikramda bulunurken, zürafa da yardım etmek istemiş. Zürafa ne kadar yapmışsa da, zebra hiçbir yardımı kabul etmemiş; – “Kendi işimi kendim görürürüm” diyerek, zürafanın nazik teklifini kabul etmemiş. Beraber yeyip, içmişler, doyasıya eğlenmişler.. Aradan bir zaman geçmiş, bir gün orman sakinleri toplanıp bir eğlence düzenlemişler. Zürafa, aslan, kaplan, kaplumbağa ve diğer tüm hayvanlar katılmışlar.

Zürafanın gözleri arkadaşı zebrayı aramış ama görememiş. Ne olduğunu merak etmiş, zebranın evinin yolunu tutmuş. Çok geçmeden zebranın evine varıp kapıyı çalmış. Kapıyı ne kadar çalsa da hiç ses çıkaran olmamış. Zürafanın boyu uzun olduğu için evin içini gösteren havalandırma penceresinden içeriye bakmış. Bir de ne görsün? Arkadaşı zebra, yerde baygın halde yatıyor. Hemen kapıyı kırıp içeri girmiş, arkadaşını aldığı gibi orman hastanesine götürmüş. Orman hastanesinin doktoru zebrayı muayene etmiş. Neyse ki, çok önemli bir şeyi yokmuş. Gece üstünü açtığı için üşütmüş ve ateşi yükselmiş. Doktor ona tedavi için bir reçete yazmış, her gün mutlaka 1 tane nar yemesi gerektiğini söylemiş. Daha sonra zürafa, zebraya yardım etmek istediğinde zebra hiç itiraz etmemiş. Herkesin bir gün yardıma ihtiyacı olduğunu anlayan zebra, iyilik sever bir arkadaşı olduğu için de ayrıca mutlu olmuş. Hayatı boyunca yardımlaşmayı önemseyeceği konusunda da kendine söz vermiş.


Resimdeki oyuncu

1

Ayyaş

Kulağa takılan süs eşyası

Yemişlerin yenilen bölümü

Kendiliğinden çıkan tahıl

Arka 7

Temel uzunluk ölçüsü birimi

Tarrihsel değeri olan eski eşya

Kan pıhtısı

Krom imi 8

9

Latin dili Saik

Uğraşılan şey, iş güç

Türkiye Radyo Televizyon Kurumu

Kokmuş hayvan ölüsü

Hicret Ata binerken basılan halka

Spor karşılaşmasının sayılsal sonucu

Psikolojide içe yöneliklik 3

Mihrak

Bireyin toplumdaki konumu

Bİr tür yapışkan macun

Kamer

14

Yerden uzaklığı az olan

Yara bakımı

Küçük bitki

İstenilen nitelikleri taşıyan

Bir renkl Hale 4

Avrupa’da ülke

Namaz kıldıran kişi

2

Yapıda yüzeyleri düzgünleştirmeye yarayan harç Yabani hayvan vurma işi

Ülkeye giriş izni

(Kısa) Katma Değer Vergisi

Hafif, belirsiz

Mitolojik çalgı 10

Sudan plakası

Çizgilik

Siyaha çalan buğday rengi

6

Hayatı sona ermiş olan

Teniste oyunun bir Yün kumaş türü bölümü

Yarım baş ağrısı

Elastiki

11

Yakanın devrik bölümü

Arzu Bir cins karides 5

Ab

12

Denizde yaşayan çok hücreli ilkeli hayvan

Gıpta

Geleceği görmek için yapılanlar 15

Yükseklik 13

Seslenme sözü

İçine bir şeyler konulan oyuk kese

Enerji Motorda bir parça

Afrika ülkesi

ANAHTAR SÖZCÜK

1

2

3

4

5

6

7

8

9

10

Geçen ayki bulmacamızın anahtar kelimesi: YENİ YASALAR

11

12

13

14

15


Bir zamanlar Kornukopya Krallığı dünyanın en mutlu yeriydi. Bir sürü altını, hayal edebileceğiniz en zarif bıyıklara sahip bir kralı ve yediğinde insanı mutluluktan dans ettirecek kadar nefis yiyecekler sunan kasapları, pastacıları ve peynircileri vardı.

Ickabog J.K. Rowling

Her şey mükemmeldi – tabii efsaneye göre korkunç canavar Ickabog’a ev sahipliği yapan Kuzey’deki çamurlu ve sisli Bataklık Diyarı dışında. Ickabog’un çocukları terbiye etmek için onları korkutmak amacıyla anlatılan bir efsaneden başka bir şey olmadığını aklı başındaki herkes bilirdi. Fakat efsanelerin tuhaf bir yanı vardır, bazen kendi kendilerine can bulurlar. Bir efsane çok sevilen bir kralı tahtından edebilir mi? Bir zamanlar refah içindeki bir ülkeye diz çöktürebilir mi? Peki bir efsane iki cesur çocuğu hiç istemedikleri, hatta akıllarının ucundan dahi geçmeyen bir maceraya sürükleyebilir mi?

 Ayın Kitapları

Cesur olduğunuzu düşünüyorsanız eğer, bu kitabın sayfalarınıçevirin; gerçeğin, umudun ve arkadaşlığın gücünün her şeyin üstesinden gelebileceğine dair, yaşayan en iyi hikâyecilerden birinin kaleminden yepyeni, nefes kesen bir masal keşfedeceksiniz.

62

Ağabeyim Orhan Veli

Seray Şahinler

Gençlerle Baş Başa Faşizm Fatih Yaşlı

“Dünyalar vardır, düşünemezsiniz” diyordu otuz altı yıllık kısacık ömrüne dünyaları sığdıran Orhan Veli... Ölümünün üzerinden onlarca sene geçmesine karşın bugün dizeleri en çok bilinen şairlerden. “Otuz altı yıla neler sığdırılır?” sorusunun cevabını yaşadıklarıyla ve engin hayal dünyasıyla verir Orhan Veli. Onun gücü naifliğinde, iddiası iddiasızlığında ve derinliği sadeliğinde gizlidir. Son güne dek hayatını dolu dolu yaşamış, kendi deyimiyle istediği her şeyi yapmış ve hiçbir şeyden pişman olmamıştır. Gazeteci Seray Şahinler, hayatı boyunca ağabeyine kardeşlikten öte yoldaşlık, dostluk, sırdaşlık etmiş Füruzan Yolyapan’ın tanıklığıyla çıktığı benzersiz yolculukta, usta şairin ilk şiirlerine, aile ilişkilerine, bilinmeyen meraklarına, yazar ve şairlerle atışmalarına, omuz omuza verdiği dostlarıyla sürdürdüğü yaşam mücadelesine, maddi sıkıntılara rağmen büyük bir dirençle hayata tutunduğu “yalnız” zamanlarına, kitaplarına, Yaprak yıllarına ışık tutarak olağanüstü bir “Orhan Veli portresi” sunuyor.

Nazi Partisi nasıl kuruldu? Faşistler iktidara seçimle mi geldiler? Faşizmin kapitalizmle ilişkisi nedir? Sokak gücü faşizm için neden önemlidir? Kavgam’da ne anlatılıyor? Irkçı politikalar neyi amaçlıyordu? Hitler rejiminde propagandanın önemi neydi? Naziler nasıl bir rejim kurdu? Faşizmin gençlere ve kadınlara bakışı nasıldı? Hitler deli miydi? İkinci Dünya Savaşı’na giden yolun taşları nasıl döşendi? Faşizm sosyalist hareketlere ve Sovyetler Birliği’ne nasıl bakıyordu? Yahudi soykırımı nasıl örgütlendi? Denazifikasyon nedir? Avrupa’daki faşizm dalgasından Türkiye nasıl etkilendi? Bugün faşizmin yeniden iktidar olması gibi bir durum söz konusu olabilir mi? Fatih Yaşlı bu kısa ama yoğun kitapta genç bir işçi olan Ali’ye Almanya ve İtalya’da faşizmin iktidara gelişini ve yarattığı yıkımı ayrıntılı bir dille anlatıyor. Faşizmi toplumsal, siyasi, ekonomik, kültürel, tüm yönleriyle ele alan kitap, her ne kadar belli bir tarihsel döneme odaklansa da, günümüze dair çağrışımları ve soruları da hemen beraberinde getiriyor, çünkü bu tarihsel faşizm deneyimlerinin kimi yönleri ürkütücü bir biçimde tanıdık ve güncel.


Fl ye r

fl a m a ra

İn te rn

et

Sa

yf a la r

ı

Fo to ğ

i rg De

lo

ta Ka g

m

fi

Br oş

rı sa

Ta

ür

m

a kl Re

a Gr

V

k

iz

le ri Fi m

bi

ok

t

V hi e d zm a h et a ...

Lo go

Ba

sk

ı

Re kl a

ı rt Ka

yn

lm

za

e it

Di ka

a Pl

Tösstalstrasse 23 8400 Winterthur Tel: +41 (0) 76 343 80 74 info@argemedia.ch www.argemedia.ch



Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.