Haberpodium sayi 53 aralik 2017 53

Page 1

www.haberpodium.com / 15 Aralık 2017 / Yıl 5 / Sayı 53

İsviçre, Türkiye ile AIA sözleşmesini imzaladı mı?


윀䄀一䄀䬀匀䤀娀 吀嘀ᠠ搀攀渀 夀䤀䰀䈀䄀币䤀 䬀䄀䴀倀䄀一夀䄀匀䤀 ⠀ 吀‫ﰀ‬爀欀攀Ⰰ 䬀‫ﰀ‬爀琀攀Ⰰ 䄀氀洀愀渀挀愀Ⰰ 䘀爀愀渀猀㄁稀挀愀Ⰰ 、琀愀氀礀愀渀挀愀 瘀攀 搀愀栀愀 戀椀爀漀欀 搀椀氀搀攀渀 欀愀渀愀氀氀愀爀⤀

㈀㤀㤀⸀ⴀ 礀攀爀椀渀攀 猀愀搀攀挀攀 ㈀㐀㤀⸀ⴀ 䌀䠀䘀

䌀䠀䘀

眀眀眀⸀挀愀渀愀欀猀椀稀⸀琀瘀

䈀甀 ‫ﰀ‬爀‫ﰀ‬渀 礀愀猀愀氀搀㄁爀⸀ 䈀椀爀 礀㄁氀㄁欀 愀戀漀渀攀氀椀欀 瘀攀 琀攀氀椀昀 栀愀欀氀愀爀㄁ ǻ礀愀琀愀 搀愀栀椀氀搀椀爀⸀

吀攀氀㨀  㘀㄀ 㔀㄀㄀ ㈀㈀ 㜀㈀ 圀栀愀琀猀愀瀀瀀㨀  㜀㠀 㠀㜀㐀 㔀㠀 ㌀㠀



ABONE OL,

İsviçre gündemini bizimle takip edin!

DERGiN HER AY ADRESiNE GELSiN! 1 yıllık Abonelik ücreti sadece 75 Sfr.

İsim: Soyisim: Firma: Faaliyet alanı: Dergi teslim Adresi: Posta Kodu/ Şehir: Telefon: E-Mail: Meslek: Doğum tarihi:

İmza

75 Sfr. ödeyerek 1 yıllık abone olmak istiyorum. Gerekli bedeli ödemem için bana makbuz yollayın. BANKA HESAP NUMARAMIZ: KONTO 60-648799-5 IBAN: CH59 0900 0000 6064 8799 5

ArgeMedia-HaberPodium Bollstrasse 15 Postfach 458 8405 Winterthur-CH +41 (0) 52 514 11 00 +41 (0) 76 343 80 74 Dergimize web sitesinden de abone olabilirsiniz. www.haberpodium.com

/haber.podium /haberpodium


İsviçre Gündemi Şu sıralar okuyucularımızdan, Otomatik Bilgi Paylaşımı Anlaşması (AIA) ile ilgili sorular alıyoruz. Sorular daha çok Türkiye’deki mal varlıklarının ve hesap bilgilerinin İsviçre’ye bildirimi ve vergilendirilmesi üzerine. Türkiye’deki yetkililer bu konuda zaman zaman açıklamalarda bulunuyorlar. Ancak bu açıklamalara yer veren yayın organları, konunun İsviçre ile ilgisinin olmadığının farkında olmadan bilgi aktarmaya devam ediyorlar. Örneğin, Almanya özelinde verilen bilgilerin İsviçre için de geçerliymiş gibi yayımlanması... Konu ile ilgili yoğun bir bilgi kirliliği ortaya çıktı maalesef. Bu bilgi kirliliğini gidermek adına, konuya İsviçre cephesinden bakmak durumunda kaldık.

Aydın YILDIRIM a.yildirim@haberpodium.com

Künye / Impressium HaberPodium ist eine Monatliche Zeitschrift, das Schweizerische Nachrichten auf Türkisch anbietet und für die türkischsprachige Bevölkerung der Schweiz zur Verfügung stellt. Zielsetzung ist die Förderung und die soziale Integration der türkischsprachigen Bevölkerung in ihre Umgebung und ein besseres gegenseitiges Verständnis. ArgeMedia HaberPodium Bollstrasse 15 Postfach 458 8405 Winterthur-CH Tel +41 (0) 52 514 11 00 Tel +41 (0) 76 343 80 74 E-Mail info@haberpodium.com Web www.haberpodium.com Inserate marketing@haberpodium.com Bankverbindung KONTO 60-648799-5 IBAN CH59 0900 0000 6064 8799 5

Otomatik Bilgi Paylaşımı Anlaşması’nın temel amacı, kara para aklama ve vergi kaçırma ile mücadele etmek. Yapılan anlaşmanın hayata geçebilmesi için ülke parlamentolarının onayları da gerekiyor.

İsviçre'de şu an itibari ile 385 banka bulunuyor. HSCB İsviçre'de bulunan bankalardan sadece biri. Geriye kalan diğer bankalar da hesaba katıldığında, söz konusu rakamların çok daha büyük olduğunu tahmin etmek zor değil. Umarız Türkiye ile İsviçre AIA Anlaşması’nı en kısa sürede imzalar, vergi kaçıran bu gizli hesap sahipleri de böylelikle açığa çıkar! *** Kısa bir süre önce, dergimizin 5’inci yılı vesilesi ile, “HaberPodium Sponsorları ve Yazarları“ buluşması gerçekleştirdik. Oldukça verimli geçen bu buluşmada, HaberPodium’un geleceği ve burada yaşayan Türkçe konuşan kesimler için HaberPodium’un önemi tartışıldı. Orada bize atfedilen sorumluluklarla, sırtımızdaki yükün sandığımızda daha ağır olduğunu anladık. HaberPodium bundan sonraki süreçte çalışmalarını çeşitlendirerek sürdürmeye devam edecek. Katılımcılara buradan bir kez daha teşekkür ediyorum.

İsviçreli yetkililer, İsviçre’nin AIA anlaşmasını yaklaşık 100 ülke ile imzaladığını ve bu ülkeler arasında Türkiye’nin bulunmadığını ifade ediyorlar. Türkiye ile İsviçre’nin AIA Anlaşması’nı yapıp yapmayacağı, yapılacaksa da ne zaman yapılacağı gibi konular belirsiz. Konu ile ilgili daha fazla bilgiyi içerikte okuyabilirsiniz.

*** Yeni yılı karşılayacağımız bu dönemde, okuyucularımızın yeni yılını Can Yücel’in bir şiiri ile kutlayayım;

İşin başka bir boyutu da İsviçre’deki gizli hesaplara ilişkin; 2015 yılı Şubat ayında, İsviçre bankalarındaki gizli hesap bilgileri internetten sızdırılmıştı. "Swissleaks" adı verilen bu belgelere göre, İngiltere’nin önde gelen uluslararası bankası HSBC'nin İsviçre'deki gizli hesaplarında Türkiye'den 3105 hesap olduğu ifade edilmişti. SwissLeaks’in iddiası; “HSBC'nin varlıklı müşterilerine, İsviçre’deki hesaplar üzerinden vergi kaçırmalarına yardımcı olduğu" yönündeydi. Hacmi 120 milyar doları aşan 30 bin gizli hesaptan bahsedilen bu belgelerde, Türkiye'ye ait hesapların hacminin 3,4 milyar dolar olduğu belirtilmişti.

Okşaman gereken bir yürek varsa esirgeme elini.

Sahibi / Herausgeber ArgeMedia Genel Yayın Yönetmeni / Chefredaktor Aydın Yıldırım Haber Müdürü / Nachrichtenchef Derya Özgül Redaksiyon / Redaktion Reyhan Alhas Yazarlar / Autoren Ayhan Demirden Berna Çoban B. Nazan Walpoth Bülent Kaya Cavit Akbuğa Edibe Gölgeli Fikret Zengin Gamze Hacipasaoglu Gülter Locher Haşim Sancar Mehmet Meral Meral Acar Özgür Tamcan Sibel Arslan Savaş Şengül Şener Arslan Yasemin Schreiber Pekin

Bir yolun varsa gidilecek sona bırakma, Bir sözün varsa dilinde yüreğe, hiç susma, Görmen gerekiyorsa birini git yanına! Hayat çok zalim, an gelir; .....Elini, gözünü, yolunu, yüreğini alır senden. O zaman istesen de; Dokunamaz, Göremez, Gidemez, Söyleyemez olursun...

Fransız kantonları sorumlusu / Leiter französischen Kantone Savas Kulug Hukuk Danışmanı / Rechtsberaterin Derya Özgül LL.M Grafik Tasarım/Baskı / Grafische Design/ Druck ArgeMedia Türkiye Sorumlusu Kurtuluş Karaşın Online / Internet Sadık Bagadur Yayın Periyodu / Periode Yılda 12 Adet, her ayın 15'i 12 Mal Jährlich, jeder 15. des Monats Die Verwendung von Texten, Fotos und Inhalten von haberpodium.com ist nur mit Quellenangabe (www.haberpodium. com) gestattet. Jede Verwendung oder Reproduktion ohne Genehmigung von haberpodium.com ist untersagt und verletzt die Autorenrechte. Die Redaktion behält sich das Recht vor, erhaltene Artikel, Fotos oder andere Arten von Dokumenten nicht zu publizieren.

Yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlara aittir ve reklamların içeriğinden reklam verenler sorumludur. Doğacak hukuki sorumluluk hiçbir şekilde dergimizi ve sitemizi bağlamaz. Dergi ve sitemizde yer alan yazı, resim, ilan ve reklamlar ismimiz belirtilmek suretiyle ya da izin alınarak kullanılabilir. HaberPodium basın yayın ilkelerine uymayı taahhüt eder. Redaksiyon kapanış: Her ayın 3`ü. Dergimizde yayınlanmasını istediğiniz haber, duyuru ve reklamlarınızı her ayın 3`üne kadar göndermeniz gerekmektedir. Verdikleri ilanlarla sponsor desteği sunan firmalarımıza teşekkür ediyoruz. www.haberpodium.com facebook/haber.podium twitter/haberpodium instagram/haberpodium


8

28

Okul Psikoloğu ve Okul Psikoloğunun Hizmetleri

30

12

Mültecilerin İş Pazarına Entegrasyonu

18 31

19 Eğitim Giderleri Sürekli Artıyor

13 20

Derya Özgül ile "AD Consultancy" Hizmetleri Üzerine

22

14

32

24 16 34

umut ışığı

(Dargebotene Hand)


36

50

38 52

BMW’den i-Vision Dynamics konsepti 53

Gezi Rehberi AROSA

Megane RS

54

56

42

56

Meslek Seçiminde Gençler Nasıl Desteklenmeli?

48 44

İsviçre Milli Takımı Dünya Kupasında

46

Çocuklar İçin Bazı Hayat Dersleri

53 Yemek Tarifleri Bülbül ile Hükümdar Masalı Bulmaca

58 60 61 62

Ayın Kitapları


Gündem

İsviçre, Türkiye ile AIA sözleşmesini imzaladı mı?

İ

sviçre, 2015 yılı Aralık ayında 100’e yakın ülke ile, AIA isimli bir Otomatik Bilgi Alışveriş Anlaşması imzalamış, bu anlaşma 1 Ocak 2017 tarihinden itibaren fiili olarak yürürlüğe girmişti. İsviçre vergi kurumları, 2018’den itibaren bu ülkelerden, İsviçre’de yaşayan banka müşterilerinin kimlik, hesap numarası, hesap miktarı ve faizi hakkında otomatik bilgiler alabilecekler.

Jacqueline Doymuş

Verginin başka ülkelere kaçırılmasını engellemek amacını taşıyan AIA Anlaşması, farklı ülkelerin vergi kurumlarının, vergi ödeyecek kişilerin banka hesapları ile ilgili bilgi alışverişini mümkün kılıyor. İsviçre bu anlaşma ile, ülkenin şeffaf ve yasalara uygun bir finans merkezi olmasını sağlayacak önemli yaptırımlar getiriyor. Mal varlığını İsviçre vergi kurumlarına bildirmeyen kişilerin mal varlıkları vergi kurumları tarafından açığa çıkarılırsa, kişiler hem vergi ödemek hem de bildirimde bulunmadığı için ceza ödemek zorunda kalabilirler. Ancak, burada kişinin kendini ihbar etme imkânı da bulunuyor. Kişi bu durumda ceza ödemiyor.

JAVE Treuhand AG yetkililerinden AIA Anlaşması’na açıklık AIA Anlaşması’na dair merak ettiğimiz detayları, JAVE Treuhand AG’nin vergilendirme ve muhasebe uzmanlarından Jacqueline Doymuş ve Veysel Doymuş ile görüştük. JAVE Treuhand AG yetkilileri, İsviçre Uluslararası Mali İşler Devlet Sekreterliği (SIF)’nden edindikleri bilgiler doğrultusunda, uzun süredir gündemi meşgul eden vergilendirme anlaşması konusuna açıklık getirdiler.

8

15 Aralık 2017 / Sayı 53

Veysel Doymuş


Yurt dışında bulunan gayrimenkuller ve onların gelirleri İsviçre’de vergilendirilmemektedir. Ancak bununla birlikte, İsviçre vergi beyannamesinde beyan edilmek zorunluluğu mevcuttur.

Öncelikle AIA Anlaşması’nın ne olduğunu bir de sizden dinleyelim. AIA, Otomatik Bilgi Alışveriş Anlaşması, uluslararası bir anlaşmadır. Bu anlaşmanın temel hedefi vergi kaçakçılığını önlemek. Anlaşma ile, işleyişe dahil olan ülkeler arasında, finans hesaplarının, banka hesaplarının ve menkul mevduat bilgilerinin nasıl alınıp verilmesi gerektiği düzenleniyor. Bilgilerin alışverişi nasıl olacak peki? Öncelikle, isim, adres, doğum tarihi ve vergi kimlik numarası gibi özel bilgiler kaydedilecek. Kişinin yurt dışında herhangi bir vergi ikameti bulunuyorsa hem özel bilgileri hem de mali bilgileri ilgili ülkeye iletilecek. Emlak ya da gayrı menkullerle ilgili bilgi alışverişleri de olacak mı? Hayır. Yurt dışında bulunan gayrimenkullerle ilgili hiçbir veri alışverişi yapılmayacak. Ancak vergi dairesi yetkilileri, finans hesapları dahilinde araştırmalar yapıp, farklı varlıkları da keşfedebilirler. Örneğin yurt dışında banka hesabı bulunuyor ve kiracı oraya kirayı düzenli olarak yatırıyor. Vergi dairesi yetkilileri bu durumda kira geliriniz olduğunu görebilirler. AIA’den kimler etkilenecek peki? Yurt dışında finans hesapları olan herkes bu anlaşmadan etkilenecek. Hem özel hem de tüzel kişiler ve şirketler için geçerli olacak.

IV ödeneği (Malulen emeklilik), ek yardım (EL) veya sosyal yardım alanlar da etkilenecek mi bundan? Anlaşma finans hesabı olan herkesi etkiliyor. Ancak bahsettiğiniz kişiler için, özel durumlarından dolayı sonuçları daha ciddi olabilir. Ne demek istiyorsunuz? Örnek veriyorum. Bay A İsviçre’de yaşıyor ve emeklilik ödeneği düşük olduğu için, ek yardım (EL) alıyor. Buna ek olarak Türkiye’de sahip olduğu evini kiraya veriyor. Kiracılar düzenli olarak Türkiye’de bulunan bir hesaba kiralarını yatırıyorlar. Yıl sonunda banka hesabında 50 bin TL birikiyor. Bay A. ne evini ne de kira gelirini İsviçre vergi beyannamesinde bildirmiş. Şimdi bu hesap İsviçre vergi dairesine bildirilecek. Vergi yetkilileri paranın kaynağını soracak ve detaylı bir banka dekontu isteyecekler. Dolaysıyla, vergi yetkililerinin, Bay A’nın ev sahibi olduğunu öğrenmeleri mümkün. Bay A’nın aldığı kiralar ek gelir olduğu için, burada aldığı ek yardımı (EL) almaya hakkı olmayabilir veya daha düşük olabilirdi. Yani bu nedenle aldığı ek yardım gelirlerinin geri ödemesi gerekebilir. Buna ek olarak vergi kaçakçılığı ve yanlış bilgi verme nedeniyle ceza alması da kesindir. Yurt dışında bulunan gayrimenkul ve kira geliri İsviçre’de nasıl vergilendiriliyor? Bu birçok kişinin bilmediği bir konu aslında; Yurt dışında bulunan gayri-

menkuller ve onların gelirleri İsviçre’de vergilendirilmemektedir. Ancak bununla birlikte, İsviçre vergi beyannamesinde beyan edilmek zorunluluğu mevcuttur. Çünkü yurt dışı varlığı ve emlak geliri buradaki vergi oranı tespiti için dikkate alınmalıdır. Yurt dışı geliri genellikle düşük olduğu ve varlık vergisindeki yükseliş oranı mütevazi olduğu için, yurt dışı gelirlerini İsviçreli makamlardan gizlemek pek mantıklı değil. Dolayısıyla İsviçre’de ek olarak yurt dışında bulunan varlık ve gayrimenkulün vergisini ödemenize gerek yok. Çünkü bunlar zaten Türkiye’de yerel olarak vergilendiriyor.

Bankacılık sektöründeki gizlilik ortadan kalkıyor İsviçre’de bulunan banka hesaplarına ne olacak peki? Yurt dışında yaşayıp İsviçre’de finans hesaplarınız bulunuyorsa, bu bilgileriniz yaşadığınız ülkeye (İsviçre ile anlaşması varsa) verilecek. Yani AIA anlaşması iki taraflı işliyor; her iki ülkede birbirlerine bilgi alışverişinde bulunacak. Bankacılık sektöründeki gizlilik kısmi olarak ortadan kalkıyor yani. Ancak bu durum İsviçre'de yaşayan kişiler için geçerli değil. Burada banka gizliliği geçerli hala. Kısaca, UBS buradaki bir müşterisinin hesap bilgilerini İsviçre vergi dairesine gönderemez.

9


İsviçre şimdiye kadar hangi ülkelerle AIA Anlaşması’nı imzaladı? İsviçre Uluslararası Mali İşler Devlet Sekreterliği (SIF), İsviçre’nin hangi ülkelerle AIA anlaşmasını kabul ettiğine dair bir listeyi sürekli olarak güncel tutuyor. İki ülke anlaşma sonrasında Federal Parlamento, AIA anlaşmasının etkinleşmesine karar veriyor. Yani her ortak ülke ile ayrı iki aşamalı bir prosedür uygulanıyor; anlaşma ve anlaşmanın etkinleşmesi. AIA anlaşmasını kabul eden ülkelerin listesine şu linkten bakılabilir.

İsviçre'nin Türkiye ile AIA Anlaşması İsviçre’nin şu an Türkiye ile AIA anlaşması bulunuyor mu? Türkiye AIA anlaşmasını, 2017’nin Nisan ayında 90 ülke ile imzaladı. SİF’in verdiği güncel bilgilere göre, şu an İsviçre ile Türkiye arasında AIA anlaşması bulunmuyor. Ayrıca Türkiye ile yapılacak her anlaşmanın öncelikle İsviçre Parlamentosu tarafından onaylanması gerekiyor. Şu an Parlamento’da bu konu ile ilgili herhangi bir

çalışma bulunmuyor. Yani, Türkiye ile İsviçre’nin AIA anlaşmasını yapıp yapmayacağı, yapılacaksa da ne zaman yapılacağı gibi konular belirsiz. Türkiye ile AIA anlaşması ne zaman yapılabilir? Şu an itibariyle bu soruya kesin bir cevap verilemez. Türkiye 2014 yılının sonbaharında AIA anlaşmasına dahil olmak istediğini belirtti. Birçok ülkenin bu anlaşmaya dahil olmasından ya da anlaşmayı çok yakında yürürlüğe koyacaklarından dolayı, Türkiye de buna dahil olma baskısı ile karşı karşıya kalacaktır. Bize göre, Türkiye’de AIA anlaşmasını yürürlüğe koyacaktır. Ancak bunun ne zaman olacağına dair birşey söylemek zor. İsviçre’de yaşayan ve Türkiye’de finans hesapları olan kişilere neler tavsiye edersiniz? Temel olarak kişinin gönüllü bildirimini tavsiye ediyoruz. Bunu kişiye özel olan bireysel görüşmelerde anlatabiliriz. Burada önemli olan erkenden müdahale etmek. AIA anlaşması konusunda uzmanız. Kişinin mali durumunu özel ve bireysel olarak analiz, daha sonrasında birlikte bir strateji geliştirebiliriz. Gönüllü bildirim nasıl işliyor?

A ÜLKESİ

B ÜLKESİ

A ülkesindeki vergi mükellefinin B ülkesinde bir banka hesabı bulunuyor.

A ülkesindeki yetkililer, yurt dışındaki bu hesap bigilerini kontrol edebilirler.

B ülkesindeki banka, finans bilgilerini B ülkesindeki yetkililere bildiriyor.

B ülkesindeki yetkililer, AIA anlaşması dahilinde bilgileri otomatik olarak A ülkesindeki yetkililere iletiyor.

10

15 Aralık 2017 / Sayı 53

Vergi mükellefleri daha önce belirtilmemiş gelir ve varlıklarını beyan edebilirler. İsviçre’de bir kişi hayatında bir defalığına, cezasız gönüllü bildirim yapabilir. Bu demek oluyor ki, geçmiş zamana ait vergileri ödemek zorunda kalacak, ancak gönüllü bildirdiği için cezaya tabi tutulmayacak. Cezasız olan bu geriye dönük vergilendirme, en fazla geçen 10 yıllık bir süreyi kapsıyor. Konu ile ilgili daha fazla bilgi edinmek isteyenler şu iletişim bilgilerinden faydalanabilirler. JAVE Treuhand AG Aarauerstrasse 7 5033 Buchs- AG 062 825 12 12 info@jave-treuhand.ch www.jave-treuhand.ch


Derya Özgül, LL.M.

Mahkeme ve Makamlarda vekâleten dava temsili Hukuk Danışmanlığı Arabuluculuk İşlem yardımı (Başvuru, dilekçe, şikâyet, itiraz) Uzmanlık Alanları • Avrupa Hukuku • İdari Hukuk • İltica ve Yabancılar Hukuku Genel iltica davaları, Dublin Anlaşması, İnterpol soruşturma Vize işlemleri Aile birleşimi Nikâh işlemleri Çalışma izni Ülkeye giriş yasağının kaldırılması Vatandaşlık haklarının kazanılması • Arabuluculuk Mahkeme dışı çözüm işlemleri • Tercüme işlemleri • Türkiye’de emeklilik işlemleri • Türkiye’de tanıma ve tenfiz davaları takibi Ve daha birçok farklı konuda danışmanlıklar. Tösstalstrasse 23 8400 Winterthur 11 15 Aralık 2017 / Sayı 53

T: 076 328 74 80 F: 044 660 80 86

d.ozgul@adconsultancy.ch www.adconsultancy.ch


Güncel

S

ınırda veya trafik kontrollerinde, kimliğinizin tespiti için genellikle pasaport, seyahat belgesi ya da ehliyet kullanılır. Ancak internette kimlik tespiti, fiziki bir kimliğin olmamasından dolayı çok karmaşık ve zor.

E-kimlik ile birlikte, Google gibi özel şirketlerin, bireyin kişisel bilgilerine ulaşmasının önüne de geçilebilecekken, oluşturulacak olan dijital ortam imzaları ile belgelerin gerçekliği garantilenecek.

12 1212 15 Kasım 2017 / Sayı 52 12 15 Aralık 2017 / Sayı 53

Federal Hükümet bundan dolayı dijital özelliklerde bir kimliğin geliştirilmesini talep ederken, gelecek yaz bu konuya dair yasal düzenlemelerin yapılacağını duyurdu. Fiziki kimlikler devlet tarafından veriliyor. Dijital kimlikler ise özel şirketler tarafından verilecek. Hükümet burada sadece işleyişin güvenliğini ve gerçekliğini sağlayacak. Yani bir şekilde devletin, kullanım öncesinde kimliğin doğru kullanıcıya ait olup olmadığını tespit edip onaylaması gerekecek.

Şu an yapılan planlamalara göre, dijital kimliklerde isim, doğum tarihi, cinsiyet ve resim bulunacak. Buraya biyometrik bilgiler ve AHV- numarası dahil edilmeyecek. İnternette fiziksel kimlik tespiti oldukça zor. Federal Meclis Üyesi Carlo Sommaruga ve Federal Adalet Direktörü Martin Dümermuth konuya ilişkin bazı dijital çözüm önerileri sundular. Simonetta Sommaruga’ya göre Hükmet, kimliğin daha güvenilir bir şekilde doğrulanabilir olması için kurallar belirlemeli ve teknik uygulama özel sağlayıcılarda olmalı. E-kimlik ile birlikte, Google gibi özel şirketlerin, bireyin kişisel bilgilerine ulaşmasının önüne de geçilebilecekken, oluşturulacak olan dijital

ortam imzaları ile belgelerin gerçekliği garantilenecek. Ancak burada dijital ulaşım kullanıcıya ait olacak. Örneğin telefonunuzu kaybettiniz, ancak E-kimlik uygulaması bulunuyor. Bu durumda App’in bloke edilmesi gerekecek. Federal Hükümet bu çalışmaya dair toplam giderin 6,5 milyon frankı bulacağını, yıllık kullanım giderinin ise 2,2 milyon frank olacağını tahmin ediyor. E- kimlik uygulaması ilerleyen süreçte AB sistemleri ile de uyumlu hale getirilip, belli bir süre sonra AB sistemine dahil edilecek. Yeni kimlik uygulaması İsviçre vatandaşlarının yanı sıra, İsviçre’de yaşayan ve geçerli bir kimliğe sahip olan göçmenler için de geçerli olacak.

facebook/haber.podium


A

lain Berset, 2018 yılı İsviçre Konsey Başkanlığı’na seçildi. Geçerli olan 210 oyun 190’ını alan Alain Berset yeni görevine 1 Ocak’tan itibaren başlayacak. SP üyesi olan ve Içişleri Bakanlığı’nın başında bulunan Berset, bu görevini CVP’li Doris Leuthard'dan devalacak. İsviçre’de her yıl Aralık ayının başında, görev süresi bir yıl ile sınırlı olmak üzere Cumhurbaşkanlığı seçimleri yapılıyor. Cumhurbaşkanı’nı seçmekle yükümlü olan Federal Meclis ve Senato, Hükümet’i temsil eden yedi bakandan en kıdemli olanı, oy çokluğu ile bu göreve getiriyor. Bir yıl süre ile İsviçre’yi uluslararası alanda temsil eden Cumhurbaşkanı, aynı zamanda bakanlık görevine devam ediyor. Cumhurbaşkanı, diğer bakanlara oranla fazladan bir yürütme gücüne sahip olmazken, uluslararası konuları içeren kararlar yine Bakanlar Kurulu’nun ortak kararı ile alınıyor.


Hukuk

İ

sviçre’de aile içi şiddet, genellikle kadınlara yönelik olmakla birlikte, erkekler de şiddetten nasiplerini alıyorlar. Bu ayki yazımın akışı içinde, kadınlara yönelik şiddetten ve kadınların mağduriyetlerinden bahsedeceğim. Her şekli ile kabul edilemez olan şiddet sadece dayak olarak algılanmamalıdır. Tehdit ve aşağılama gibi etkenler de şiddet türleri olarak ifade edilebilir. Kadınlar, karşı karşıya kaldıkları şiddete dair şikâyette bulunamıyorlarsa, kadınların yakınlarının ya da komşularının, şüphe duyduklarında bile polise haber vermelerinde fayda var. Polise bildirilen aile içi şiddet şikâyetleri gerçeğin sadece %20’sini yansıtıyor. Yani kadına uygulanan şiddetin %80’i bir başkası tarafından fark edilmiyor.

14

15 Aralık 2017 / Sayı 53

Derya Özgül LL.M. Hukukçu d.ozgul@haberpodium.com


Şiddet mağduru bir kadın olarak, kendinizi evinizde güvende hissetmediğiniz durumlarda kadın koruma ve sığınma evlerinde kalabilirsiniz. Bu tür güvenli yerlerde, geçici bir ikâmet imkanı yakalanabilirken, şiddete karşı korunma da sağlamış olursunuz.

Oturum kaybı korkusuyla şikâyette bulunamayan kadınlar Şiddet gören kadın ne yapmalı? Kadın, evinde şiddet görüyorsa eğer, ilk adım olarak evden çıkıp güvenli bir yere gidebilir. Daha sonra polisi arayarak yardım isteyebilir. Herhangi bir darp durumunda doktora gidilip darp raporları alınmasında ve resim çektirilmesinde fayda var. Şiddet uygulayan kişi derhal, 14 gün boyunca evden uzaklaştırılır. Şiddet mağduru kadın bu durumda çocukları ile birlikte tekrar güvenli bir şeklide evine dönebilir. Bu 14 gün boyunca, kişinin belirli bölgelere girmesi, şiddet uyguladığı kadınla ya da çocukları ile iletişime geçmesi yasaklanabilir. Bu süre gerekli görüldüğünde, mahkeme kararı ile daha sonra tekrar uzatılabilir. Şiddet mağduru bir kadın olarak, kendinizi evinizde güvende hissetmediğiniz durumlarda kadın koruma ve sığınma evlerinde kalabilirsiniz. Bu tür güvenli yerlerde, geçici bir ikâmet imkanı yakalanabilirken, şiddete karşı korunma da sağlamış olursunuz. Kadın koruma evlerinde görevli

olan danışmanlar, gerektiğinde tercüman aracılığı ile size şiddete dayanan ilişkinizden çıkış yollarını bulmanıza yardımcı olabilirler. Burada kaldığınız ve daha sonra güvenli bir mekâna geçtiğiniz süreç boyunca size hukuki destek sunulurken, gerekli formalitelerin tamamlamasında yardımcı da olunacaktır. Örneğin ev aramanızda ve başka kurumlarla iletişime geçmenizde size yardım edilecektir. Kadın koruma evlerinin adresleri gizli tutulurken, telefonla günün her saatinde bu kurumlara ulaşılabilir. Sığınma evine gitmeyi düşünüyorsanız, yanınıza kimlik, pasaport, sağlık sigortası kartı ve doktor raporlarınızı almayı unutmayın. Ayrıca yükte hafif olan değerli eşyalarınızı ve paranızı üstünüzde bulundurun. Giysilerinizi, bireysel eşyalarınızı ve çocuklarınızın en sevdiği oyuncakları da birlikte götürmenizde fayda var. Polislik bir durum gerçekleştiğinde, erkek polis erkeğin, kadın polis ise kadının ifadesini alır. Şikâyet olmadığı halde, polis herhangi bir şüphe duyduğunda bile kamu davası talebinde bulunabilir.

Birçok kadın şiddet gördüğü halde, oturum kaybı korkusuyla şikâyette bulunmuyor. Ancak bilinmesi gereken şu ki; Aile birleşimi dahilinde buraya gelen kadınlar, eşlerinden dolayı oturum izni alıyorlar. Evlilik süresi 3 yıldan az ise, evlilik sonuçlandığında oturum haklarını kaybederler ve İsviçre’yi terk etmek zorunda kalırlar. Ancak olayın içine şiddet girmişse, olayın rengi değişiyor; Yabancılar Yasası’nın 50’nci Maddesi’nin 1’inci fıkrasında: “Evliliğin sonuçlandırılması (ayrılma/ boşanma) sonrasında kimlik; sadece evliliğin en az üç yıl sürmüş olması, yeterli derecede entegre olması ya da İsviçre’deki ikâmeti önemli bireysel nedenler gerektiğinde uzatılır.“ şeklinde geçiyor.

Bu “önemli bireysel nedenlere” şiddet ve zorunlu evlilik de dahil. Belli bir şiddet yoğunluğu sonrasında oturumun uzatılması bir hak oluyor, ancak böylesi bir durumun kanıtları ile belgelenmiş olması da gerekiyor. Konu hakkında daha detaylı bilgiye ihtiyaç duyanlar bana ulaşabilirler.

Not: İsviçre’de, hukuki konularda danışmanlık hizmetinden faydalanmak isteyenler yukardaki mail adresimden bana ulaşabilirler. Ayrıca Türkiye ile, tanıma/tenfiz davaları, tapu dava işlemleri, tebligat, vekâlet işlemi vs. türünden herhangi bir hukuki süreç içerisine giren ya da Türkiye’de hukuki takip yaptırmak isteyen okuyucularımız da iletişime geçebilirler.

15


Röportaj

2009 yılından bu yana İsviçre’de yaşayan Sait Oral Uyan, çok yönlü sanatsal kişiliği ile dikkat çekiyor. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Arkeoloji Bölümü’nü okuyan Uyan, Türkiye’de olduğu dönemlerde Mersin’de yayımlanan yerel bir gazetenin genel yayın yönetmenliğini ve köşe yazarlığını yaptı. Daha sonra ise Tarsus’ta Özgür Radyo’yu kurdu. Resim yapan, kitap yazan, film senaryosu yazan Sait Oral Uyan, güzel sanatların hat, logo, grafik gibi farklı dallarıyla da uğraşıyor. Şu an Zürich’te bedensel engelli olarak yaşayan Uyan, 1996-2002 yılları arasında Türkiye’de politik nedenlerden dolayı cezaevinde kalıyor. Cezaevinde kaldığı dönemde açlık grevlerine katılan Uyan’ın, açlık grevinin 205’inci gününde bilinci kapanıyor ve tıbbi müdahaleden sonra kendisine Wernicke-Korsakoff* hastalığı teşhisi konuyor.

Çok Yönlü Bir Sanatçı

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararıyla serbest bırakılan Uyan, sonrasında İsviçre’ye geliyor. Gençliğinden bu yana hiç terk etmediği resim uğraşını burada da sürdüren Uyan, şu ana kadar Zürich, Basel, İnnsbruck, Hamburg, Frankfurt ve Köln gibi merkezlerde toplam 8 resim sergisine imza attı.

16

* Wernicke-Korsakoff: Açlık nedeni ile meydana gelen hafıza kaybı, kas erimesi gibi bedensel düzensizlik durumu.

15 Aralık 2017 / Sayı 53


Tablolarıyla arasında oluşturduğu etkileşimi; "Yaptığım her tablo yalnızca bir tablo değil tabi. Her tablonun ayrı bir öyküsü, şiiri ve anısı var. O yüzden her tablo zor doğan bir bebeğin ana rahmini parçalarcasına bıraktığı acıyı barındırır içerisinde"şeklinde ifade ediyor ve bunu şöyle örnekliyor; “Zor koşullar veya imkansızlıklar yaratıcıdır. Cezaevinde resim yaMide ilaçları ile pıyordum hep. Cezaevi resim yaptım görevlileri kimi zaman sarı rengi, mavi renkleri veriyor yeşili vermiyorlardı. Mavi ile sarı belli oranda karıştığında yeşilin tonları çıkar. Bunu renk bilgisi olan herkes bilir. Ben de bu şekilde hallediyordum. Kimi zamansa kırmızı veya sarı renkleri vermiyorlardı. Burada devreye yaratıcılık girdi. Mide ilaçları ile resim yaptım. Mide gazını alan sarı toz ilaçlardı bunlar. O sarı renkteki toz ilaca değişik şeyler katarak resmimi tamamladım. O tablomu buraya getirttim sonra.”

Sait Oral Uyan edebi çalışmalara da imza atıyor. "Su damlasına sığdırılan yaşam" isimli bir şiir kitabı olan sanatçı, son olarak, "Rahman’ın Kavalı" adlı yeni bir kitaba imza attı. Sancı Yayınları’ndan çıkan kitap, insan kaçakçılığını, göçleri ve göçlerin insanlar üzerinde yarattığı etkileri trajik bir şekilde ele alıyor. Kitap, iki dost olan Şeydo ve Mahmut isimli kahramanlar üzerinden etnik ve dinsel aidiyetleri de işlerken, Ortadoğu ve Afrika’daki savaşlardan kaçan birçok farklı insanı, insan kaçakçılarına ait olan bir gemide buluşturuyor. Uyan bu kitabın ortaya çıkışını şu sözlerle ifade ediyor: “Kitap fikrinin oluştuğu dönemde Şen-

Sait Oral Uyan edebi çalışmalara da imza atıyor. "Su damlasına sığdırılan yaşam" isimli bir şiir kitabı olan sanatçı, son olarak, "Rahman’ın Kavalı" adlı yeni bir kitaba imza attı. Sancı Yayınları’ndan çıkan kitap, insan kaçakçılığını, göçleri ve göçlerin insanlar üzerinde yarattığı etkileri trajik bir şekilde ele alıyor. Kitap, iki dost olan Şeydo ve Mahmut isimli kahramanlar üzerinden etnik ve dinsel aidiyetleri de işlerken, Ortadoğu ve Afrika’daki savaşlardan kaçan birçok farklı insanı, insan kaçakçılarına ait olan bir gemide buluşturuyor. Uyan bu kitabın ortaya çıkışını şu sözlerle ifade ediyor: “Kitap fikrinin oluştuğu dönemde Şengal olayları vardı. Irak ve

gal olayları vardı. Irak ve Suriye’deki Ezidilerin yaşadıkları… İlgimi çekti Ezidiler. Birçok Ezidi ile kontak kurdum sonra. 1 yıl boyunca Ezdilik ile ilgili araştırmalar yaptım. Yazarken bilgilerin doğru olmasına çok dikkat ettim. Bu kaygı ile birçok noktayı birçok kişiye de onaylattım. Zamanla Şeydo canlandı. Ezidi Şeydo, yaşanan mülteci akının önemli bir kısmını temsil ediyor. Kitapta asıl can alıcı olan Rahman ve ait olduğu Gilek halkı. Araştırmalarım sırasında İran’a kadar uzandım ve Gileklerle tanıştım. Hazar kıyısında yaşayan ve azınlık olan bir etnik grup bu. Zazalara ve Karadenizlilere çok benziyorlardı. Bu dönemde bir İran ağıdı dinlemiştim, O tınılar bana Rahman’ı doğurttu. Rahman çok güzel kaval çalan bir Gilek.”

Suriye’deki Ezidilerin yaşadıkları… İlgimi çekti Ezidiler. Birçok Ezidi ile kontak kurdum sonra. 1 yıl boyunca Ezdilik ile ilgili araştırmalar yaptım. Yazarken bilgilerin doğru olmasına çok dikkat ettim. Bu kaygı ile birçok noktayı birçok kişiye de onaylattım. Zamanla Şeydo canlandı. Ezidi Şeydo, yaşanan mülteci akının önemli bir kısmını temsil ediyor. Kitapta asıl can alıcı olan Rahman ve ait olduğu Gilek halkı. Araştırmalarım sırasında İran’a kadar uzandım ve Gileklerle tanıştım. Hazar kıyısında yaşayan ve azınlık olan bir etnik grup bu. Zazalara ve Karadenizlilere çok benziyorlardı. Bu dönemde bir İran ağıdı dinlemiştim, O tınılar bana Rahman’ı doğurt

17


Güncel

n i r e l i Mültec rına a z a P ş İ u n o y s a r g e t n E Devlet Sekreteri Mario Gattiker, Göçmenlik Eski Özel Elçisi Eduard Gnesa’ya, Mülteciler ve Ekonomi Temsilciliği görevini verdi.

G

nesa, altı ay boyunca özel şirketlere ve ticari birliklere, mültecilerin ve geçici oturum sahibi olanların potansiyellerini kullanabilme haklarına dair bilgiler verecek. Çalışmanın temel hedefi; bu insanlara iş olanaklarının ve meslek yerlerinin sağlanıp, böylelikle her iki taraf için kazançlar elde edilmesi.

18

15 Aralık 2017 / Sayı 53

“İç pazarındaki potansiyel doğru kullanıldığında, yurtdışından gelecek olan iş potansiyeline ihtiyaç duyulmayacak.”

İsviçre’de, mültecilerin ve uzun süreli geçici oturum sahibi olanların sayısında yoğun artışlar gözleniyor. Bu insanların birçoğu genç ve mesleki potansiyellerine sahip olmalarına rağmen, bu potansiyelleri yeterli derecede kullanılmıyor. Federal Hükümet ve kantonlar bu duruma müdahale etmeyi öngörürlerken, mesleki entegrasyon için ek girişimlerde de bulundular. Bu çerçevede, mültecilerden ve geçici oturum sahibi olanlardan, hızlı bir şekilde iş piyasasına veya eğitim alanına hazırlanmaları yönünde çaba göstermeleri isteniyor. Ancak bu kesimlerin iş piyasasına dahil olmaları için yeterli sayıda iş ve meslek olanaklarının sunulması da gerekiyor.

Mültecilerin ve geçici oturum sahibi olan insanların İsviçre’nin iç iş piyasası için önemli potansiyellere sahip olduklarına inanılıyor. Buna göre, bu potansiyel iç pazarında doğru kullanıldığında, yurt dışından gelecek olan iş potansiyeline ihtiyaç duyulmayacak. Mülteciler ve Ekonomi temsilcisi Eduard Gnesa’nın görevi ise, bu potansiyelin nasıl ve hangi şekilde kullanılabilir olacağı ile ilgili şirket ve kurumlara bilgi vermek. Gnesa’nın bu görevi şimdilik altı ay ile sınırlandırılmış. Süreç sonrasında ortaya çıkan sonuçlar dahilinde bir sonraki adım hakkında karar verilecek.

facebook/haber.podium


HaberPodium dergisi, 5’inci yılı vesilesi ile, sponsorlarına ve yazarlarına özel bir yemek verdi.

S

chlieren’da bulunan Enjoy Restaurant’ta verilen yemekte, HaberPodium’un İsviçre’de yaşayan Türkiyelilerin sorunlarını gündeme getirmek için, bundan sonraki dönemde nasıl bir rol üstlenmesi gerektiği de tartışıldı. Etkinlik, HaberPodium Genel Yayın Yönetmeni Aydın Yıldırım’ın açılış konuşması ile başladı. HaberPodium’un bu günlere gelmesinde katkısı olan sponsorlara ve yazarlara teşekkür eden Aydın Yıldırım, sundukları içeriklerle ve haberlerle, İsviçre’de yaşayan Türkiye kökenlilerin sorunlarını gündeme getirmede, sorunları biraz olsun hafifletmede önemli bir görev üstlendiklerini ifade etti ve konuşmasını şöyle sürdürdü; “Diğer bir amacımız ise sizleri bir araya getirip tanıştırmak, birlikte iş yapma olanaklarını sağlamak. İsviçre’de ekonomik ve sosyal olarak gelişen bir dinamiğimiz var. Artık çoğu firma aile firması kıvamına büründü ve babadan oğula-kıza geçmeye başladı. Ekonomik yaşama daha profesyonel bakan yeni bir kuşak geliyor.

Bu kuşağa iyi bir altyapı hazırlamak gerekiyor.” Daha sonra sözü, aboneleri temsilen Demo Temirci aldı. Temirci, dergiye ilk sayısından bu yana abone olduğunu ifade ederken, aktarılan bilgilerin çok kıymetli olduğunu söyledi ve herkese HaberPodium’a abone olma çağrısında bulundu. HaberPodium yazarlarından Psikolog Mehmet Meral de söz alarak, İsviçre’de yaşayan Türkiye kökenli toplulukların, başta eğitim ve sağlık olmak üzere, önemli sorunları olduğunu, bu durumun giderilmesinde HaberPodium’un önemli katkılar sunduğunu aktardı. Meral, günümüzde medyanın işlevine ve çeşitliliğine değinerek, dijitalleşen medya ile ilgili önerilerde de bulundu. Son olarak sözü Federal Meclis

Üyesi ve HaberPodium yazarı Sibel Arslan aldı. Sibel Arslan, Billag tartışmalarının yapıldığı bu dönemde yayın organlarının hayati bir önem taşıdığına dikkat çekti. HaberPodium’un çalışmalarını çok yakından takip ettiğini belirten Arslan, böylesi yayın organlarının burada yaşayan göçmenler ve entegrasyon için çok önemli olduğuna değindi. Yemekte, HaberPodium’un bundan sonraki süreçte nasıl devam etmesi gerektiği, nasıl bir rol üstlenmesi gerektiği gibi konular da gündeme gelirken, sağlıklı bir süreklilik için abonelik ve sponsorluk gibi finansal desteklerin önemine vurgular yapıldı. Etkinliğin sonunda, eğitim, kültür-sanat, bilim, uyum, ekonomi, siyaset gibi alanlarda daha da güçlenmek adına, böylesi buluşmaların HaberPodium öncülüğünde 2 ya da 3 ayda bir yapılması konusunda fikir birliğine varıldı.

19


Derya Özgül kimdir? Hollanda’da doğup büyüyen Derya Özgül, Hollanda’da bulunan Nijmegen Üniversitesi’nde Hukuk eğitimi aldı. Aynı Üniversitede Master eğitimini tamamlayan Özgül’ün diplomaları İsviçre’deki resmi makamlarca tanınıyor. 2006 yılından bu yana iltica ve yabancılar hukuku alanında çalışan Derya Özgül, Avrupa ve İsviçre hukuk sistemi konularında oldukça donanımlı. Hollanda’da yürüttüğü çalışmaların yanı sıra, Zürich ve Winterthur’da bulunan avukatlık bürolarında deneyimler edinen Özgül, Hollandaca, Almanca, İngilizce ve Türkçe dillerini konuşuyor.

AD Consultancy bürosunu kurmanızın nedenini anlatabilir misiniz? Daha önce HaberPodium dergisinde İsviçre hukuku ve İsviçre gündemine ilişkin yazılar yazarak, burada yaşayan insanlarımıza bilgilendirmeler yapıyordum. Bu süreçte birçok mail ve telefon alıyordum. İnsanlarımızın büyük bir çoğunluğu hukuk konuları ile ilgili sıkıntılar yaşıyor. Sonra fark ettim ki, aslında insanlar kendi dillerinde konuşuyor olmanın rahatlığıyla bana yöneliyorlar. Bu ihtiyacı karşılamak adına, daha sağlıklı bilgiler aktarabilmek için AD Consultancy’yi kurma gereği duyduk. Çalışmalarınızdan bahsedebilir misin biraz? Müvekkil çıkarlarını en üst seviyede gözetip, ihtiyaç duyulan konularda hukuki yardım ve danışmanlık hizmetleri

20

15 Aralık 2017 / Sayı 53

sunuyoruz. Avrupa ve Avrupa Birliği Hukuku, Yabancılar ve İltica Hukuku, İdari Hukuk, Uluslararası İnsan Hakları Hukuku benim uzmanlık alanlarım. İltica davaları (Dublin anlaşması dahil), Interpol soruşturması, vize işlemleri, aile birleşimi, nikâh işlemleri, çalışma izni, Avrupa ve İsviçre’ye giriş yasağının kaldırılması, vatandaşlık haklarının kazanılması gibi konulara eğiliyoruz. Ayrıca, mahkeme dışı çözüm işlemlerinde arabuluculuk, tercüme işlemleri, Türkiye’de tanıma ve tenfiz davaları takibinin yanı sıra birçok farklı konuda da hukuk hizmeti sunuyoruz. Hukuk oldukça hassas bir konu. İnsanların bu konuda nelere dikkat etmeleri gerekiyor? Hükümetlerin onay verdikleri yasalar kimi zaman daha

Merkezi Winterthur’da bulunan AD Consultancy, başta İsviçre hukuku olmak üzere birçok alanda hukuk ve danışmanlık hizmetleri sunuyor. Hukukçu Derya Özgül’ün öncülüğünde kurulan AD Consultancy, mahkeme ve resmi makamlarda vekâleten dava temsili yanı sıra, mahkeme dışı arabuluculuk hizmeti de sunuyor ve başvuru, dilekçe, şikâyet vs. gibi konularda işlem yardımları yapıyor.

üst yasal çerçeveler dahilinde uygulanamıyor. İnsanlar hukuka uzaklarsa ve kendileri hakkında başka bireyler/ kurumlar karar veriyorsa, bunu hemen kabul etmemelidirler. Durumun bir hukukçuya danışılarak değerlendirilmesinde her zaman fayda var. Birçok insan herşey olup bittikten sonra bana geliyor. Tavsiyem şu; daha önceden gelip benden bilgi alın. Sonrasında o yanlışı/ kararı düzeltmek daha zor olabiliyor ve daha çok zamana mal olabiliyor. Artan maddi yükümlülük de cabası tabi. Burada yaşayan Türkiye kökenlilere nasıl bir avantaj sunuyorsunuz? Özellikle Türkçe konuşan müvekkillerimin müdafaasında, kişinin kendi dilinde sorunlarını rahatlıkla anlatabilmesinin önemini vurgulamak istiyorum. İnsanlar kendi

dillerinde bilgiye ulaşmak istiyorlar. Kişi burada, kendi dilinde sorunlarını anlatma rahatlığını yaşamakla birlikte, bilgi aldığı kişinin kendisini daha iyi anladığını belirtiyor mesela. Böylelikle tercümana gerek kalmaksızın, kültür ve yaşam farklılığından kaynaklı “Beni tam olarak anlamadı“, “Kendimi anlatamadım“ gibi sorunlar da ortadan kalkmış oluyor. Çalışmalarınızda sizi motive eden şey nedir? Hollanda ve İsviçre’de çalıştığım bürolara gelen insanların hiçbirinin bana karşı “Yemeğe buyurun“, “Evimize gelin“, “Size daha iyi ifade edebiliyorum, siz beni anlıyorsunuz“, “Sevgiler“ , “Öptüm“ gibi, samimiyet belirtilerinin olduğunu hatırlamıyorum (gülüyor). Böylesi şeyleri genelde Türkiye’den gelenlerle yaşıyorum. Ya da başka birine


ncy AD Consulta .M. L L , ül Derya Özg 23 se as tr Tösstals r hu rt te in 8400 W 80 74 8 32 076 nsultancy.ch co ad l@ gu

d.oz

tavsiye edildiğimde; “Bizim kız“ demeleri hoşuma gidiyor. Doğru bir iş yaptığıma inanıyorum ve insanlara gerçekten bir faydamın olduğunu gördükçe daha bir titizlikle sarılıyorum işime. Daha çok hangi işlemlerle uğraşıyorsunuz? Bu aralar daha çok, yüksek miktarda sosyal yardım alı-

mından kaynaklı kimlik uzatmama sorunları ile uğraşıyoruz. Kimlik süresi uzatılmadığı için yurt dışı edilmeler oluyor bu sıra. Diğer yandan Türkiye’de mal varlığının bildirilmemiş olmasından kaynaklı doğabilecek sorunları sormak isteyenlerin sayısında da artışlar var. İltica davaları bir de. Bu davaların yoğunluğu da devam ediyor.

AD Consultancy olarak bu günlerde yoğunlaştığımız bir konu da Türkiye’de emeklilik işlemleri. Türkiye’ye gitmeden, burada evinizde kolaylıkla emekli olmanızı sağlayabilecek bir mekanizma kurduk. Türkiye’de bulunan uzman partnerlerimizle Türkiye’den emeklilik hizmetlerini sunma-

ya başladık. Türkiye’de emekli olmak isteyenler bize ulaşıp bilgi alabilir, emekli olmak için A’dan Z’ye gereken tüm işlemleri bize devredebilirler. İsviçre’de hukuki konularda desteğe ihtiyacı olanlar ya da herhangi bir resmi işlemle ilgili bilgi veya yardım edinmek isteyenler, şu iletişim bilgilerinden faydalanabilirler.


Röportaj

“Su Duydum, bir politik sürgün ile bir iç sürgünün, “kadın ve erkek”, “sevgili ve dost”, “dün ve bugün”, “uyumlu ve uyumsuz” ikilemlerinin gölgesinde geçmiş uzun ayrılıklarının üç günlük muhasebesinin romanıdır. Roman, iki kişinin hikâyesine dünyanın dört bir yanından hikâyeler katarak bir anlatı ortaklığı oluşturuyor. Ve o anlatı ortaklığında, kim nereden ve nasıl gelmiş olursa olsun, birbirini sarmalayan, birbirinin yanından geçen, birbirine temas eden ya da etmeyen bütün hikâyeler bizim büyük birlikteliğimizi oluşturuyor.” Bu sözler Hasan Sever’in “Su Duydum” adlı yeni romanının tanıtım bülteninden. Ayrıntı Yayınları tarafından yayımlanan “Su Duydum” isimli kitap, Hasan Sever’in ikinci romanı. Yazar, daha önce “Birazcık Halil” isimli kitabı ile ismini duyurmuştu.

22

15 Aralık 2017 / Sayı 53


Etkileyici diyalogları, zengin yan karakterleri, dozunda lirizmi ile karşımıza çıkan bu eser, uzun yıllar ülkesinden uzak, sürgünde yaşamak zorunda bırakılan Ferdi ile 18 yıl sonra birdenbire karşısına çıkan (sevgilisi) Feride’nin 3 günlük diyalogları üzerine kurulu. Ankara’dan, Elbistan’a, Çankırı ve Çorum’a (Boğazköy) uzanan bu diyaloglar, Zürich’te adeta geçmişle birer hesaplaşmaya dönüşürken; beklentileri, hayal kırıklıklarını, itirafları ve sürgün hayatların durumunu da gündeme getiriyor. Yazar bu diyaloglar eşliğinde okuyucusuna Zürich’i de gezdiriyor, ona adeta şehir rehberi oluyor. 1995 yılından bu yana İsviçre’de yaşayan Hasan Sever ile çalışmaları üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik.

Bugüne kadar iki edebi çalışmaya imza attınız ve her ikisini de burada yazdınız. Burada yazmanın zorlukları oluyor mu? Yazmanın bir zorluğu varsa bu her yerde kendini hissettirir. Ama buraya has bir zorluk var mı bilmiyorum. Ben daha ziyade burada yazmanın kolaylık sağladığını düşünüyorum. “Birazcık Halil” ile “Su Duydum”u kıyaslamanız mümkün mü? Su Duydum ilk kitabınızın devamı denebilir mi? “Birazcık Halil” ürettiğim, “Su Duydum” yarattığım bir kitap. Hacim olarak “Su Duydum” “Birazcık Halil’in çeyreği olsa da benden aldığı enerji “Birazcık Halil”e harcadığım enerjinin en az üç dört katı oldu. İki kitabın yolu Zürich’e uğruyor, hatta ortak bir “hikâye” bile var ama birbirinden bağımsız kitaplar. İsviçre’de bir dönem sürgünde yaşamak zorunda bırakılanlardan birisiniz. Edebiyata yönelmenizde yaşadıklarınızın etkisi var mı? Edebiyata yönelmemde tabii ki yaşadığım hayatın etkisi var ve bu doğal zaten. Bir derdiniz yoksa derman aramanızın da bir anlamı yok.

“Su Duydum”un ortaya çıkışı nasıl oldu? İlhamınızı nerelerden aldınız? “Su Duydum”, “Birazcık Halil”den daha önce aklımda olan bir hikayeydi. Bilhassa kısa zamanlı bir şey yazmak istiyordum. Niye bilmiyorum; ama zamanla oynamak, onu eğip bükmek, genişletip daraltmak hoşuma gidiyor. Kitapta Ankara’yı ve Zürich’i anlatıyorsunuz. İki şehir üzerinden toplumsal dokulara kadar iniyorsunuz... Zürich güzel bir şehir. Adeta bizim İstanbul’umuz. Bilhassa hikâyeye mekân yapmak istedim burayı. Yazması kolay bir şehir. Korunmuş, korunuyor: Üniversiteleri, eski şehri, tramvay hatları, otobüsleri, içindeki banliyö istasyonları ve pek tabii Limmat Çayı ve Zürich Gölü... Yazar daha çok hangi şehirde mutlu? Ne desem... Birinde doğdum birinde doğurdum. Politik bir sürgün olan Ferdi üzerinden kendine yabancılaşmayı da yansıtıyorsunuz. Geçmiş de unutulmuyor ama... Geçmiş çoğu zaman ayak bağıdır. Gelecek ise bir illüzyon. Sanki elimizde kala kala bugün, yaşadığımız an kalıyor. Peki o nedir diye sorarsak? Sanırım, geçmişle geleceğin en girift ve canlı olduğu dönem. Aslında biz hızla katılaşan bir karışıma canhıraş şekil verme telaşındaki insanlarız. Ferdi’ninki nasıl bir unutma? Bilinçli bir hatırlamama yabancılaşma durumu var galiba. 18 yıl ülkeye gitmemesi, gitmek istememesi buna bağlanabilir mi?

Kitapta geçen Limmat Çayı

Zürich’te 18 yıl sonra bir araya geldiler. Bizzat şahit oldum ve o an sanki “Su Duydum”u yeniden yazdım. Aynen şu cümle ile başladılar konuşmaya: “Daha dün gibi her şey değil mi?”

Bir telefon konuşmasını bazen öyle bir erteleriz ki, bir de bakmışız araya yıllar girmiş. “Su Duydum”u yazdıktan bir iki ay sonra tesadüfen iki arkadaşım

Merkezde Ferdi var ama asıl kahraman Feride. Her şey onun etrafında dönüyor. Feride’ye dair belirgin muğlaklıklar, belirsizlikler de var. Ferdi kadar okuyucu da merak ediyor ama birçok soruya yanıt alamıyor mesela. Bu kıvama büründürmenizin nedeni nedir? Kitabın içimden geçen ilk ismi “Feride” idi... Ben halâ öyle çağırırım (gülüyor). Lakin “Su Duydum” bölümü kitabın ortasına öyle bir oturdu ki, onu oradan kaldırmak (başta okura olmak üzere) ayıp olurdu. Hikâyenin merkezinde bence hikâye var; Feride ve Ferdi’nin hikâyesi. Ben öyle görüyorum. Gözümü kapattığımda zihnimde beliren ilk şey hikâyeleri oluyor, ondan sonra Feride ve Ferdi geliyor. Boşluklara dair eleştiriler geldi. Bence, bir hikâyede boşluklar varsa sorundur; fakat boşluklar oluşuyorsa o hikâyeye dairdir... Çok mu boşluksuz yaşıyoruz? Son olarak ileriye dönük yeni projeleriniz var mı diye soralım. Elbistan-Malatya bozkırıyla meşgulüm. “Birazcık Halil”de Fevzi’nin söylediği gibi söylersem: “Harita okuyorum.”

23


B

u rakamlar “umut ışığı“ (Dargebotene Hand) olarak bilinen telefon hattının Amerika Birleşik Devletleri’ndeki numarasıdır. Bu numaralar çok zor durumda olan insanların ilk yardım alabilecekleri telefon hatları olarak düşünülmüş. Bu durumlarda birçok insan yalnızlaşıp, intihara kadar varan düşünce ve davranış içine girerler. Bu telefon hatları, bu insanlara uzatılacak son bir el olarak görülüp, onları intihardan ya da çaresizliklerinden kurtaracak ve onlara bir umut ışığı verecek bir ilk adım olma özelliği taşıyor.

Dr. phil. Özgür Tamcan otamcan@gmail.com

24

15 Aralık 2017 / Sayı 53


Yazının başlığı olan numara artık Amerika dışında da bilinen bir numaradır. Bunun nedeni ise, Logic olarak bilinen rapçi Sir Robert Bryson Hall’ın aynı isimli parçasıdır. Logic bu şarkıya ait bir video klibinde, cinsel tercihi eşcinsellik olan bir gencin baskı ve dışlanma sonucunda çaresizlik ve yalnızlaşma ile intihara süreklenişini anlatıyor. Artık yaşamak istemeyen genç, onu dinleyen ve anlayan birisi ile tekrar umut ışığını bulup yaşama geri dönüyor. Bu video yayınlandıktan sonra intihar düşüncesine varan krizler yaşayan insanlar üzerinde belirli bir etkide bulunmuşa benziyor. Bu etkinin ne olduğuna bakmadan önce, psikolojik krizlerin varacağı en ciddi ve dönüşü mümkün olmayan yer olan intiharlara daha yakından bakmak istiyorum.

Dünyada intiharın en çok görüldüğü ülkeler sıralamasının en üstlerinde Rusya yer almaktadır.

Dünya sağlık teşkilatına göre, dünyada her yıl 1 milyona yakın insan intihar ederek hayatına son veriyor. 15-29 yaşları arasındaki insanlarda ölüm nedeni olarak intihar, trafik kazalarından sonra ikinci sırada gelmektedir. Dünya genelinde erkeklerde intihar nedeni ile ölüm oranı, kadınlara oranla en az iki ile altı kat arasında daha fazladır. Bunun nedeni, erkeklerin intiharda daha etkili metotlar kullanmalarıdır. Örneğin kendini asma,

yüksek bir yerden atlama, silah kullanma bunlardan birkaçıdır. Kadınlar ise daha hafif metotları kullanırlar. Örneğin ilaç, kesici alet gibi. Bu biçimi ile erkeklerin intihar ile yaşamlarına son vermede daha kararlı olduğunu söylemek mümkündür. Kadınlar ise, biçim olarak daha çok acılarını ve çaresizliklerini göstermeye yöneliyorlar gibi görünmekte. Dünyada intiharın en çok görüldüğü ülkeler sıralaması-

nın en üstlerinde Rusya, eski Sovyet cumhuriyetleri ve Doğu Bloğu ülkeleri gelmektedir. Burada istisnayı Japonya ve Sri Lanka göstermektedir. Japonya'da intihar olayının kültürel bir gelenek ile bağdaştırmak mümkün iken, diğer ülkelerdeki intiharın yaygınlığının en önemli nedeni erkek intiharlarındaki yükseklik oranı ve bunun alkol bağımlılığı ile yakından ilişkisidir.

25


İsviçre'de İntihar Oranı

İsviçre, bir intihar ülkesi?

üstündeydi. Bu oran 1990 yıllardan başlayarak 2010’lu yıllara kadar ciddi şekilde düşmüştür. 2014 yılı ile bu sayı 11 olmuştur. 1980’li yıllarda İsviçre’de intiharlar diğer Avrupa ülkelerinin üstündeyken, bugün Avrupa Topluluğu ülkelerinin ortalama seviyesindedir.

İsviçre ile ilgili en yaygın önyargılardan biri, İsviçre’nin bir intiharlar ülkesi olduğudur. Bu önyargıya daha yakından bakmanın, intiharın üstesinden gelmenin nasıl mümkün olduğunu anlamaya da yardımcı olacağına inanıyorum.

Bu düşüş eğilimini Almanya ve diğer Batı Avrupa toplumlarında da gözlemlemek mümkün. Örneğin Almanya’da 1980’li yıllarda intihar nedeni ile ölen insan sayısı 18 bin kişinin üzerinde iken bu oran 2010’lu yıllarda 10 bin’e kadar düşmüştür.

İsviçre hakkındaki bu önyargı temelsiz değildir. Tam tersine, grafikte de görebileceğiniz gibi 80’li yıllarda intihar oranı İsviçre’de her 100 bin kişide 25 idi ve dünya ortalamasının çok

AB Üye Devletlerinde İntihar Oranı Litvanya Letonya Macaristan Slovenya Estonya Belçika Hirvatistan Polonya Avusturya Finlandiya Lüksemburg Çek Cumhuryeti Fransa Danimarka Almanya Isveç Irlanda Hollanda Portekiz Romanya Slovekya Bulgaristan Ispanya Malta İngiltere İtalya Yunanistan Kıbrıs İsviçre Liechtenstein Norveç

26

15 Aralık 2017 / Sayı 53

İntiharların nedenleri İnsana ilk duyduğunda garip geliyor olsa da insan intiharla yaşamına değil, baş edemediği kronik acılarına son vermek ister. Birçok intihar olayında; boşanma, aşk acısı, işsizlik, yakınlarının kaybı gibi nedenler tetikleyici olsa da birçok intihar vakasının arkasında insanların yıllarca yaşadıkları ruhsal acıları vardır. Hiçbir intihar anlık planlanmış bir eylem değildir. Hemen hemen her intiharın arkasında uzun süre içinden çıkılması mümkün görünmeyen sorunlar vardır.

AB=11 32 19 19 19 18 17 17 16 15 15 14 14 13 12 12 12 11 11 11 11 11 10

8 8 7 6 5 5 13 10 7

1980'li yıllarda intihar oranının İsviçre'de 100 bin kişide 25 olduğu görülmektedir. Bu oran İsviçre'nin Avrupa ülkelerinin çok üstünde olduğunu göstermektedidr.


Yaşamda artık bir anlam bulamamak, yaşamına son vermenin herkes için daha iyi olacağına inanmak bu düşüncelerden bazılarıdır. Çaresizlik ve acılar içindeki insan intiharı yaşamını değil, acılarını bitirmek için bir araç olarak görmeye başlar. Ve intihar düşüncesi sanılanın tersine oldukça yaygındır. Örneğin İsviçre’de insanların %50’sine yakını yaşamları boyunca en az bir kez intihar düşüncesini akıllarından geçirdiklerini, bir kriz dönemi atlattıklarını ifade etmişlerdir.

İsviçre'de insanların % 50'sine yakını yaşamları boyunca en az bir kez intihar düşüncesini akıllarından geçirdiklerini ifade etmişlerdir.

İntiharların nedenlerinin kronik psikolojik sorunlar olduğu bilimsel çalışmalarda da gösterilmiştir. Arsenault-Lapiere G., Kim C. & Turecki G. arkadaşlarının 2004 yılında yayınlanan, var olan intihar nedenleri ile ilgili bütün çalışmaları inceledikleri bilimsel araştırmanın sonucunda intiharların %90'nın arkasındaki nedenin psikolojik rahatsızlıklar olduğunu belirlemişlerdir (1: Psychiatric diagnoses in 3275 suicides: a meta.analysis. BMC Psychiatry).

İntiharı engellemek İntiharla ölüm olaylarındaki tüm bu düşüşe rağmen, İsviçre’de intihar nedeni ile ölümler bugün halen trafik kazaları, AİDS ve uyuşturucu madde kullanımı sonucunda ölümlerin toplamından daha fazladır. Yılda 10 bin ile 15 bin arasında insan intihar girişiminden kaynaklı tedavi görmektedir. Özellikle gençlerde intihar eğiliminin istatistik verilerinin daha üzerinde olduğu tahmin edilmektedir.

Bir genel değerlendirme çalışmasının sonuçlarına göre intihar noktalarında alınacak önlemler intiharlarda % 91 oranında düşmeye neden oluyor.

Özetle, intihar bütün toplumlar gibi İsviçre için de ciddi bir tehdit olarak varlığını korumaya devam ediyor. Yukardaki istatistikler sorunun yaygınlığını, evrenselliğini gösterirken intiharların engellenmesinin önemliliğini de işaret etmektedir. İntihara karşı önlemlerin en başında bu eğilimin oluşmadan engellenmesi gerekmektedir. İsviçre’de son yıllarda psikolog ve psikiyatristlerin ortak çalışması ile psikolojik sağlık, depresyon, intihar, alkol bağımlılığı (ki alkol psikolojik krizlerin temelini oluşturmasa da intihara iten ve onu

kolaylaştıran nedenlerin başında gelmektedir) ile ilgili toplumu bilgilendirmeye yönelik çalışmalar yapmaktadırlar. İntiharlardaki azalmanın en önemli etkenlerinden biri de psikolojik hastalıklara yönelik tabuları yıkıp, insanları yardım aramaya yönlendiren tabuları yıkmaya yönelik çalışmalardır.

İntiharlardaki azalmada antidepresanların etkisi Diğer önemli bir gözlem ise intiharlardaki azalma ile antidepresanların kullanımındaki artmanın eşzamanlı olmasıdır. Bu bağın önemliliği ancak insanların yardım almayı kabul etmesi ile mümkündür. Bu da psikolojik hastalıklara yönelik tabuların yıkılması, insanların sorunları ile ilgili farkındalıklarının güçlendirilmesi ile gerçekleşir. Birçok Avrupa ülkesinde olduğu gibi İsviçre’de de intiharlardaki azalma bu tür çalışmaların yoğunluğu sayesinde ulaşılmıştır. Özellikle 3. Kuşak antidepresanlar yan etkilerinin azlığı, bağımlılık yapmaması ile kullanımını daha da kolaylaştırmıştır. Psikolojik kriz dönemlerini ve ağır depresyonu aşmada antidepresan ilaç kullanımı çok önemli bir rol oynar. Psikolojik hastalıkların uzun dönemli tedavisinde asıl uygulanması gereken tedavi yöntemi ilaç eşliğinde ya da ilaçsız uygulanacak psikoterapik uygulamalardır. Depresyon tedavisinde ilaçlardan daha etkili tedavi yönteminin bilişsel-davranışçı terapiler ve insan ilişkilerindeki sorunları çözmeye ağırlık veren psikoterapik yöntemler olduğu bilimsel bir gerçekliktir.

İntiharların engellenmesinde son adım: Hotspotslar Tüm bu engellemelere ve koruma çalışmalarına rağmen milyonlarca

insan intiharın eşiğine kadar gelmektedir. İntihar hakkında bilinen diğer bir gerçeklik, intiharların genellikle alışılagelmiş yerlerde yapılmasıdır. Diğer bir deyişle intihar hotspotsları adı verilen intihar noktaları vardır. Özellikle köprüler intihar hotspotsları olarak bilinir. Köprü ya da benzeri intihar hotspotslarında alınacak önlemler son derece önemlidir. The Lancet Psychiatry dergisinde Pirkis ve arkadaşları tarafından yayınlanan bir genel değerlendirme çalışmasının sonuçlarına göre intihar noktalarında alınacak önlemler, bu noktalardaki intiharlarda %91 oranında düşmeye neden oluyor.

Önlemler Nedir bu önlemler? Bunlardan birincisi intihar noktasına girişi engellemek. Örneğin Bern şehrinde köprülere kurulan tel duvarlar, ağlar bunun bir örneğidir. İkincisi ise yazının başlığı olan telefon hizmetidir. Bu noktalara insanların telefon ile ulaşabilecekleri acil yardım numaralarının koyulması onlara uzatılacak, acılarından kurtulmaları için son bir umut ışığı sunmaktadır. İntihar eğilimdeki kişiler bu acil-yardım-numaraları ile uzmanlarla iletişime geçerler. Örneğin bu numara İsviçre’de 143’tür. Yazının başına geri dönersek; Logic şarkısının adı Amerika’nın ‘umut ışığı’ numarasıdır (1-800273-8255). Logic’in tanınmışlığı ve şarkının başarısı bu numarayı milyonlarca insana ulaştırmıştır. Amerikan intiharları önleme kurumu şarkının popüler olmasından sonra telefonlarının aranma oranında %27 artış olduğunu belirtmiş. Bu tür numaraların aranmasının intihar kararı almış insanlarda %90 gibi bir başarı gösterdiğini göz önünde bulundurursak, bir şarkının bu numarayı popüler yapması ile binlerce yaşamı kurtardığını da söyleyebiliriz. Psikolojik rahatsızlıklar gibi intihar da bir tabudur. Susmak yerine, Logic gibi korkmadan onun hakkında konuşmak insanlara sunacağımız umut ışığı olabilir.

27


Psikoloji

Mehmet Meral

İsviçre'de birçok bölgede, okul çağı çocuklarının gelişiminde yaşanılan bilişsel, duygusal ve davranışsal durumların anlaşılmasında sosyal hizmetler çatısı altında devlet tarafından desteklenen ve ücretsiz hizmet kurumlardan bir tanesi de `okul psikoloğu` hizmetleridir.

K

anton Zürich ve Zürich şehir merkezinde bu hizmetleri kurumlarda çalışan psikologlar, eğitim bakanlığının da desteklediği bir yapıda bu hizmeti sadece eğitim gören çocuklara vermekle kalmayıp, aynı zamanda öğretmenleri ve pedagogları bilgilendirip eğitim kurumlarına da danışmanlık hizmetleri vermektedirler.

korku/şüphe ve haklı ya da haksız bir önyargı var. Bu korkuların ve önyargıların giderilmesinde, maalesef bu kurumların ve bu hizmeti veren okul psikologlarının öyle çok da özel çabaları yok. Kısacası, çok da umurlarında değil.

Bu sayıda bu konuyu ele almamdaki en temel sebep, bu kurumun İsviçre’de yaşayan göçmenler tarafından doğru ve iyi anlaşılmasını sağlamaktır.

İsviçre’de okul psikologları, ana okulundan orta okul son sınıfa kadar, yani mecburi eğitim yıllarını kapsayan sınıflarda, okula giden çocukları, aileleri, eğitim personelini ve milli eğitim kurumlarında çalışan elemanları yaşanılan zorluklarda

Her şeyden evvel kendi gözlemlerimde bu kuruma karşı göçmen ailelerde inanılmaz bir

28

15 Aralık 2017 / Sayı 53

Okul psikoloğu ne yapar? Görevleri nelerdir?


desteklemek, teşhis koymak ve konulan teşhisler doğrultusunda bir takım tedbirler önermekle görevlendirilmiş çalışanlardır. Her bölgede oradaki okullara hizmet veren okul psikoloğu hizmetleri kurumu belli yetkilerle donatılmış ve bu yetkileri yeri geldiğinde karar mekanizmasının uygulamasında verdikleri raporlar doğrultusunda uygulamalarıyla bilinmektedir. Okul psikolokluğu genellikle şu hizmetleri sunar; • Öğrenme zorlukları, sosyal sıkıntılar ve davranış bozukluğu yaşayan öğrencilere psikolojik danışmanlık ve destek vermek. • Okul ve eğitim sürecinde sınıf atlamada, sınıf değiştirme ya da tekrarında danışmanlık sunmak. • Destek olarak terapilerin önerilmesinde, ek ders alınma gerekliliğini gerekçeklendirmek. • Eğitim sürecinde öğrencinin bulunduğu konumu/seviyeyi belirlemek ve eğitim planlanmasında refakat etmek. • Yapılan testler sonucunda öneriler yapamak ve tedbirlerin alınmasında tavsiyelerde bulunmak. • Faydası olabilecek diğer kurumları önermek ve bağlantıların kurulmasında yardımcı olmak.

• Sağlıklı yaşam farkındalığı kazandırmak ve desteklemek. • Öğretmenlere ve terapistlere tavsiyede bulunmak ve yönlendirmek. • Kriz anlarında müdahele etmek. Unutulmaması gereken önemli husus ise bu hizmetlerin ücretsiz olduğudur. Başvurular, istenildiğinde ailelerin kendilerince de yapabilir. Öğretmenler de ihtiyaç/gerekli duyduklarında bu başvuruları öğrenciler için yapabilmektedirler.

Tespitler ve tavsiyeler Buraya kadar yazılanları okunduğumuzda bir sıkıntı yok. Sıkıntı, göçmenlerin bu kurumun tam olarak ne yaptığını bilmemeleridir. Kurumun kendisine yönelik göçmenler arasında büyük bir güvensizlik söz konusudur. Kurumun devreye girmesiyle ailelerin zihninde canlanan ilk senaryo, çocuklarına devlet tarafından el konulacağı ya da ellerinden alınacağı yönündedir. Diğer bir korku ise, devletin bunu yaparken kendi kültürel arka planlarının dikkate almayacağı ve kendi durumlarının gerçek manada kavranmayacağı üzerinedir. Devlete ve kurumlarına karşı oluşan bu korkunun nedenleri, kurumun kendini göçmenlere anlatma gibi bir derdinin olmamasıyla beraber, kendi bünyelerine göçmen kökenli çalışanları almamalarındır da. Yani böylesi kurumlarda çok kültürlü çalışan ekip yaratma gibi bir dertleri yok.

Göçmen kökenli çocuklar Bu ülkede yaşayan göçmenler nüfusun üçte birini oluştururken, göçmen kökenli çocuklar nüfusun %40’ına tekabül etmektedir. Okul psikologlarına sevk edilen göçmen kökenli çocukların sayısı %50’lere dayanmaktadır. Bu rakamlar en azından Kanton Zürich için söylenebilir.

Göçmenler de sağolsunlar, bu kurumun yetkileri ve görevleri konusunda kendilerini doğru kanaldan bilgilendirmekten uzak, kendi aralarında birbirlerine anlattıkları o ´korkunç çocuk alma’ hikayeleri ile bu korkuyu daha da büyüterek, bu kuruma karşı önyargılarla hareket etmektedirler. Temel sıkıntı haklar konusundaki bilgisizlikten de kaynaklanmaktadır. Yapılması gereken önemli adımlardan bir tanesi bu kurumları yakından ve doğru kanaldan tanıma çabalarının çoğaltılmasıdır. Diğer taraftan da devletin kendisi de tanıtım kampanyaları yaparak saydam bir kuruma dönüşmeyi hedeflemelidir. Göçmen kökenli uzmanlar bu kurumun çatısı altına alarak kuruma olan güven arttırılabilir. Göçmenler genellikle kendi dillerini ve kültürlerini tanıyan çalışanlara ve kurumlara karşı daha önyargısız ve rahat gidebilmektedirler. Bütün bunların olabilmesi için her iki tarafın çabasının hissedilir şekilde kurulan ilişkiye yansıması gerekir.

Mesleki yaşamda kişiye şans ve imkan verilmeli Bundan yıllar önce, henüz terapist olarak çalışmaya başlamadan önce, bu kuruma yapmış olduğum birçok başvuru hiç dikkate alınmamıştı. Başvuruma red gerekçesi olarak `mesleki tecrübemin olmayışı` öne sürülmüştü. Bir elemanın yetişmesi isteniyorsa ona şans ve imkan verilmesi gerekiyor. Bir kişiye şans verilmemişse ondan mesleki

tecrübe beklemek ya da yok diye o kişiyi reddetmek aslında edepsizliktir. Bugün geldiğim noktada psikoterapist olarak çalışmamda onların ayrımcılığının katkısının olduğunu vurgulamak isterim. Böylesi benim açımdan daha iyi oldu nihayetinde. Bu ülkede birçok dilde göçmen kökenli psikoloji mesleği yapmış insanların bu tür kurumlarda çalışmaları teşvik edilmeli ve bu bir devlet politikası olmalıdır. Toplumun gerçek resmine uygun dağılımın eğitim sektöründe çok kültürlü ekip oluşumuna yansıması gerekir. Bu durum okullardaki göçmen kökenli öğretmen sayısına da yansımalıdır. Okullarda hademelerin yabancı, öğretmenlerin İsviçreli olduğu bir ortamda rol modelleri ta baştan göçmen kökenli çocuklar için dezavantajlı bir duruma dönüşmektedir. Bir okulda göçmen kökenli öğretmen (burada Batı Avrupalı kimliği dışındaki kimlikler kastedilmektedir) o okuldaki göçmen kökenli çocuklara hem iyi bir rol model olacaktır hem de çocukların alt sınıf mesleklere yönelmelerini azaltacaktır. Birçok göçmen kökenli çocuk meslek bulmada zorlanmakta veya doğru yönlendirilmemektedir. Burada eğitim sektöründe çalışan göçmen kökenlilere çok büyük işler düşmektedir. Toplumsal dayanışmanın temel şartı, oyunun kurallarının herkes için aynı ve eşit olmasıdır. Oyunun kurallarını kimler neye göre ve nasıl belirliyor bu da ayrı bir yazının konusu.

29


Eğitim

Başarıya giden yolda atlanan, görmezden gelinen ya da hiç düşünülmeyen noktaları fark etmek ve üzerinde çalışmak size ve çocuğunuza yarar sağlayabilir. Çocuğunuzun mutlu, sorumluluk sahibi, özgüvenli, problem çözme becerisi yüksek bir birey olmasına giden yaşamsal başarı kriterleri önemli.

Bu kriterlerden bazıları şöyle;  Öğrenme serüvenini ciddiye alın Eğitimciler ve anne babalar, çocuğun öğrenme serüvenini ciddiye almalı ve mantığa, eleştiriye dayalı, görsel ve işitsel açıdan zenginleştirilmiş eğitim yollarını tercih etmelidir.

 Çocuğunuzu tanıyın Çocuğunuz kaç yaşında olursa olsun onu tanıyın. Meraklarını, korkularını, hayallerini, sırlarını, dedikodularını, sizlere ve kendine yönelik düşüncelerini, eleştirmeden ve tenkit etmeden dinleyin. Aranızdaki bu bağ, ona yankın olmanızı sağlar ve sizi sadece “dersin yok mu senin?” diye soran bir ebeveyn olmaktan korur.

 Ödevleri siz yapmayın Çoğu ebeveyn, zamansızlıktan, sıkışıklıktan ya da çocuğu reddettiği için, ödevleri çocukları yerine yapabiliyor. Bu durum sorunu çözmediği gibi, daha da büyütür. Çocuğun disiplin kazanabilmesi için ödevleri sadece kendisinin yapmasını sağlayın. Bu noktada işe yarayan bir sistem, okuldan döndükten sonra bir saatlik dinlenme, ardından ödevlerin yapılması

30

15 Aralık 2017 / Sayı 53

ve geri kalan vakitte (ki bazen aşırı ödev verildiğinde zaman kalmıyor) dinlenme ve birlikte vakit geçirme şeklinde sürdürülebilir. Çocukların ödevi reddetme sebepleri bazen öğretmenin aşırı ödev vermesi ya da ödevleri kontrol etmemesi olabiliyor. Bu noktada öğretmenle işbirliği yapılmalı ve sistem gözden geçirilmeli.

 Model olun Eğer evde sürekli televizyon açıksa, ebeveynlerin ellerinden tablet ya da telefon düşmüyorsa, ebeveynler alsa kitap okumuyorsa çocuğun da bunu modelleyeceğini unutmayın. Sergilemediğiniz bir tabloyu çocuğunuzdan beklemek yerine, tutumlarınızda değişime gidebilirsiniz. Yetişme tarzınız, eğitim durumunuz buna izin vermese bile, elinizden gelen değişimi yapmanız bile yeterli olacaktır.

olmayın. Sadece olumsuz yönleri değil, olumlu yönleri ortaya çıkarın. Sevdiğinizi, gurur duyduğunuzu paylaşın.

 Çocuğunuzla vakit geçirin Günde on beş dakika da olsa birebir vakit geçirin. Sizinle oynamak, oturmak ya da sohbet etmek istediğinde onu ders başına yollamayın. Önce onunla iletişime geçin, sonrasında sınır koyduğunuz saatte dersi gündeme getirin.

 Hobileri ihmal etmeyin Araştırmalar, okul dışında bir sanat ya da spor faaliyetine devam eden öğrencilerin, akademik açıdan daha başarılı olduğunu ortaya koyuyor. İyi yapılacak bir haftalık planla bir saat de olsa beynini boşaltmasını sağlayacak bir aktivite bulmanız yararlı olacaktır.

 Psikolojik açıdan hassas yaklaşın

 Sorumluluk verin

Çocuğunuzu diğer kişilerle kıyaslamayın, başka insanların önünde onunla ilgili olumsuz söylemlerde bulunmayın, ebeveyn iletişiminize dikkat edin, evde tartışmalardan uzak durun, mükemmeliyetçi

Çocuğun yaşına göre sorumluluklar verin. Oda toplama, sofraya yardım etme gibi küçük sorumluluklar erken yaşta kazandırıldığında çocuk ilerleyen yaşlarda da daha bilinçli ve motive olabiliyor.


İ

sviçre’de kamu sektörünün en büyük harcamaları, eğitim ve araştırma gibi alanlara yapılıyor. Bu harcamalarda yüksek oranda artışlar görülürken, sürekli olarak tasarrufla ilgili tartışmalar da gündeme geliyor. Geçtiğimiz dönemde, Federal Meclis’te 2018 yılının Hükümet bütçesi tartışıldı. Yürütülen en yoğun tartışmalar eğitim konusu üzerineydi. Kimileri “Eğitime daha çok bütçe ayıralım“ derken, kimileri ise “Mevcut bütçenin çok olduğunu ve bu bütçenin azaltılması gerektiğini“ belirtti. Bu tartışmalar esnasında, İsviçre’de 2015 yılının eğitim giderlerinin 36,7 milyar frank civarında olduğu da açıklanırken, bu oranın bir önceki yıla göre %2,3 oranında daha fazla olduğu ifade edildi.

Mozaik GmbH / Schlossacker 1 4853 Murgenthal

Eğitim alanındaki bu artışlar devam ediyor. Ancak Hükümet’in eğitim için harcadığı bütçe, eğitime harcanan toplam bütçenin sadece 6’da 1’i. Eğitim giderlerinin en büyük bölümünü %51,2 gibi oranla kantonlar üstlenirken, %31,5’i ise belediyeler tarafından karşılanıyor. 2000 yılından bu yana yapılan istatistiklere göre, kamu sektörü bütçesinden en fazla yüksekokullar faydalanmış. Toplamda giderlerin %71’i yüksekokullara dağıtılmış. Temel meslek eğitim ve ortaokullarda ise sadece %2225 arasında değişen bir artış görülmüş. İsviçre, öğrencilere yönelik harcamalarda Lüksemburg ve ABD’ten sonra üçüncü sırada yer alırken, İsviçre’de bir öğrenciye yılda ortalama 17.436 dolar harcandığı ifade ediliyor.

Tel
 : +41 (0) 62 926 50 40 Faks
 : +41 (0) 62 926 50 47

info@ mozaikgmbh.com www.mozaikgmbh.com


İsviçre

Davos

Basel

Bern

İsviçre ışıklar altında... Işıl Işıl Noel Pazarları Yan yana dizilmiş minik ahşap kulübeler, bu kulübelerde sergilenen el ürünleri ve yemekler, küçük lunaparklar, ışıklarla süslenmiş Noel ağaçları… İsviçre’deki Noel pazarlarının genel özellikleri bunlar. Yılın en soğuk zamanı olan Noel döneminde, sokak çalgıcıları, Noel koroları ve yoğun ışıklandırmalar 24 Aralık tarihine kadar neşeli ve çocuksu bir ortam sunar ziyaretçilerine. İsviçre‘nin farklı şehirlerinde kurulan en popüler Noel Pazar görüntülerini sizler için derledik.

32

15 Aralık 2017 / Sayı 53

Zürich

Einsiedeln


Winterthur

Basel Luzern

Montreux

Lugano

St.Gallen

ZĂźrich

33


Dr. med. Fikret Zengin Facharzt für Psychiatrie und Psychotherapie info@praxiszengin.ch

“Değer” kelimesi eski Yunanca ‘da ‘Arete’ olarak bilinir ve beceri, yetenek ve güç anlamına gelir. Yaşam ‘değersiz’ olmaz. Değerlerin olmadığı yerde, yaşamın bir değeri yoktur. Değerler insanlara onur ve haysiyet kazandırır. Değerlerin ahlakçı bir anlayışla ve işaret parmağını göstererek aktırılması mümkün değildir. Burda önemli olan; değerlerin önemini belirterek aktarıp ve kişinin de aktarılmış bu değerleri içseleştirilmesidir. Zamanı sorgulayan kişiler genellikle değerlerin değişiminden ve bazende değerlerin kaybından bahsederler. Değerler özünde hiçbir zaman kaybolmazlar. Değişen, kişinin tutum ve davranışılarıdır. İnsanlar değerlere olan bağlarını kaybedebilirler. Platon bu değerleri dört temel kavramla anlatıyor. Bunlar şunlardır: 1) Adelet ve doğruluk 2) Cesaret 3) Ölçü/Sınır 4) Akıl

34

15 Aralık 2017 / Sayı 53


Adalet ve doğruluk Adelet sadece sosyal adeleti sağlamakla olmaz, aynı zamanda insanlara adaletli (eşit) davranmak ve dünyadaki malların adetletli dağıtılmasıyla olur. Her şeyden evvel kişi önce kedisine karşı adaletli ve eşit davranmalıdır. Kendi duygu, dürtülerini, düşüncelerini ve iç dünyasındaki dinamiklerini algılamayan ve bunlarla adaleti dengeleyemeyen kişi, başka insanlar adaletli ve iyi davranamaz.

Cesaret Cesaret, kişinin karakter yapısının bir parçasıdır. Bu cesaret olgusunu en çok savaşcı ve sporcularda güçlerini gösterirken gözlemleriz. Filozoflar ve politikacılar için cesaret, onların kendi doğrularını söyleme ve onları savunma kabiliyetiyle ölçülür. Toplumda onların düşüncelerine karşı çıkanlar olsa bile. Şu an ki politikaları ve ekonomiyi yönlendiren kişiler, kendilerini toplumda aldıkları onayla değerlendirirler. Böyle olunca kendi değerlerini yaşamazlar ve kendilerini dışardan gelen değerlendirmelere göre açıklarlar. Bir taraftanda kendilerine yabancılaşırlar. Halk arasında ’özünü kayıp etmiş kişi’ olarak görülürler.

Ölçü/Sınır Sağlıklı yaşamın diğer bir şartı da doğru ölçüyü bulmaktır. Doğru ölçü ortayı bulmak anlamına gelmez. Burada önemli olan,

kendi gücünü ve sınırı bilmek ve bunu aşmamaktır. Sınır ve gücün çerçevesinde kişiye ve topluma saygılı davranmaktır. Bu güç her alanı ilgilendirir. Örneğin geliri ayda 5000 frank olan bir kişi ayda 6000 frank harcıyorsa, kendi gücünü- sınırını aşar ve borçlanarak kendini sıkıntıya sokar. Uzun süre bunu yaparsa, iflas eder. Ekonomik çöküntü, diğer çöküntüleri de beraberine getirir. Bu sağlık içinde geçerlidir. Kişi kendi gücünü aşıp, çok çalışırsa, sonunda vücudun dengesi bozulur ve hastalanır. Ölçüsünü ve sınırını bilmek, kişiyi birtakım sıkıntılardan korur ve onun yaşamını dengede tutarak, sağlıklı kalmasını sağlar. Doğayı ölçülü kullanmak gerekir, çünkü doğanın kaynaklarıda sınırlıdır. Bizden sonra gelen insanları düşünmemiz gereklidir. İnsanlar arasındaki ilişkilerdede kişi kendi ölçüsünü ve sınırını bilmesi, kişiyi birtakım çatışmalardan korur.

Akılılık Akıl, insanları diğer canlılardan ayıran bir diğer önemli özelliklerden biridir. Yaşamımızın bir uyum içinde sürdürmemiz içinde gereklidir. Akıl doğru karar verme ve aynı zamanda ona uygunda yapma sanatıdır. Akıl burada zekanın tam karşılığı değildir. Akıl vasıtası ile önceden birçok olayı öngörülür ve ona göre önlem alınır. Mesala bir olay doğru değerlendilirse ve sonucu kötü olmuşsa, 'akıl tutulması' diye bir durum tanımlanır. Aklın içinde aynı zamanda sosyal zekâ da ihtiva eder. Sosyal zekâ ile kişi, insani ilişkileri algılar, yorumlar ve ona göre bir sonuca varır. Akılı

adam olayları iyi değerlendirmesi için, olaylara geniş bir ufukla bakma ihtiyacı duyar. Olayları değerlendirmede, görme ve gözlemleme kabiliyeti de önemli bir rol oynar. Akıllılık bilinçli yaşamak demektir.

Diğer değerler 33 yıllık meslek tecrübemden yola çıkarsam, bana göre bu dört temel değerlerin yanında şu değerler de önemlidir; İnsanları olduğu gibi görmek ve kabul etmek, yani insanlara karşı önyargılı olmamak, kedisine ve başkasına karşı saygılı olmak hem kendisine hem de başkasına karşı güvenilir olmak, vicdanlı olmak, otantik olmak (kendisini olduğu gibi görmek ve böyle göstermek), açık ve şeffaf olmak. Kendi değerleriyle yaşayan kişi, dışardaki değerlendirmelerden bağımsızdır, kendisine göre karar verir ve kendisini yaşar. Başkasının ondan onun onurunu ve şerefini alamayacağını bilir. Kendi değerleri olmayan kişi, o zaman başkalarının bakışına göre değerlendirilir ve onlara bağlı hisseder. Başkalarının düşünceleri onun için değerli olur, onların karşısında boyun eğer. Netice olarak kendisini yaşayamaz ve kendisine yabancılaşır. Kendi bilgilerine ve hislerine güvenmez. Hak ve hukuka göre kararı vermez. “Başkaları ne der” diye düşünür, buna göre karar verir ve duruma göre hareket eder. İnsanların şeffaflığa, güvene, otantikliğe ve cesarete ihtiyacı var. Kişi, bunları sahip olduğu değerlerle kazanır ve bunlara göre davranır.

35


Beslenme

D

epresyon, günlük hayatın koşuşturması, iş stresi, gelecek kaygıları, yaşanan ani travmalar, problemler ile baş gösteren; kişinin yaşam enerjisinde azalmaya neden olan, çaresizlik, özgüven kaybı, karamsarlık, uyku kalitesinde ve beslenmede bozukluk sonucu ortaya çıkan ruhsal bir bozukluktur.

Dyt. Berna Danacı bernacoban@diettime.com.tr

Hayatı olumsuz etkileyen depresyon, kişinin yanlış beslenme alışkanlıkları sonucu da ortaya çıkar. Psikoterapi ve ilaç tedavisi dışında beslenme programında yapılacak değişiklikler tedavideki başarı şansını arttıracaktır. Beynimiz yeterli besin öğelerini alamadığında, bağırsak floramız bozulduğunda, depresyon, yorgunluk, iştah mekanizmasında bozulmalar meydana gelir. Aşırı kilo alımı veya kilo kaybı da görülebilir. Sağlıklı ve dengeli bir ruh hali için serotonin, dopamin ve norepinefrin gibi mutluluk hissi veren hormonların salınımı önemlidir. Bu hormonların sentezlenmesi sırasında ise besin öğelerinin çeşitliliği büyük önem taşır. Depresyona iyi gelen, semptomları azaltan beslenme yaklaşımları ise şöyledir:

• Selenyum, Çinko, Demir ve Magnezyum mineralleri de depresyon tedavisinde etkilidir. Pek çok depresif hastada eksiklikleri tespit edildiğinden beslenme programınızda bu mineralleri içeren besinlerin olmasına özel gösterilmelidir. • Kefir, yoğurt gibi besinler magnezyum, kalsiyum ve özellikle triptofan açısından zengin oldukları için, ayrıca bağırsak florasını düzenleyen probiyotik bakterileri içerdiğinden mutlaka tüketilmelidir. • Omega 3 alımı serotonin ve dopamin hormonlarının salınımını olumlu etkiler ve depresyon tedavisinde oldukça etkindir. Depresyon, Alzheimer, anksiyete gibi hastalıkların tedavisinde balık, ceviz, badem, keten tohumu gibi omega 3 bakımından zengin besinler kullanılmalıdır. Trans yağ asitlerinden uzak durulmalıdır.

• Serotonin ve melatonin salgısının üretilmesinde aktif rol oynayan triptofan aminoasidinin yeterli • C vitamini ve B grubu vitaminlerine düzeyde alımı depresyona ve uykudikkat! Sinir sisteminde aktif rol alan suzluğa iyi gelir. Vücut tarafından bu vitaminler, mutluluk hormonlarıüretilemeyen triptofan, balık, hindi, nın salınımını da etkiler. Depresyonlu tavuk eti, kırmızı et, yulaf, tam hastaları pek çoğunda folik asit, buğday gibi sağlıklı tahıllar, kuruB6 ve B12 vitaminlerinin eksikliği baklagiller, yağlı tohumlar, sebze tespit edilmiştir. Bu nedenle vücuda ve meyveler, süt grubu besinlerden yetersiz gelmeleri halinde takviye karşılanabilir. edilmeleri gerekmektedir. • İnsülin direnci olan bireylerde • D vitamini düzeyi düşük insanlar depresyona daha yatkındır. D vitamini eksikliği olan insanların güneş ışığından faydalanmaları ve gerekli durumlarda doktor önerisiyle D vitamini takviyesi kullanmaları kronik yorgunluğu ve stresi azaltır.

36

15 Aralık 2017 / Sayı 53

magnezyum yetersizliği görülür ve bu da depresyon gelişimine neden olabilir. Bu nedenle düzenli ara öğün alımı, glisemik indeksi düşük beslenmek, beyaz un ve basit şekerden uzak durmak daha dengeli bir ruh hali sağlayacaktır.

• Aşırı tatlandırıcı kullanımı triptofanın beyin hücresine girişini engeller ve depresyona zemin hazırlar. Tatlandırıcı kullanımında ve tatlandırıcılarla yapılan ürünlerin tüketiminde dikkatli olunmalıdır. • Sağlıklı karbonhidratlara önyargı duyulmamalıdır. Düşük karbonhidratlı diyetler B grubu vitaminlerin azalmasına, serotonin seviyesinin düşmesine neden olur. Tam buğday, kepekli ekmek, ruşeym, yulaf, bulgur gibi tahıllar beslenmenize dahil olmalıdır. • Çikolata her ne kadar triptofan içerse de şeker oranı yüksekse sadece kilo artışı olarak geri döner. İdeal porsiyonlarda bitter çikolata daha sağlıklı bir tercih olacaktır. • Aşırı kahve, çay, asitli içecek ve alkol tüketimine dikkat edilmelidir. İçecek alternatifi olarak ılık süt, kefir, adaçayı, papatya çayı, melisa ve ıhlamur gibi bitki çayları tüketilmelidir. • Muz, avakado, yeşil yapraklı sebzeler, kabak çekirdeği, susam, kakao gibi magnezyum içeriği yüksek besinler beslenmenize yer edinmelidir. • Antioksidan kapasitesi yüksek ve C vitamini yönünden zengin portakal, mandalina, çilek, maydanoz, roka, yaban mersini, biber gibi besinler tüketilmelidir. • Vücudun su oranı da duygu durumun düzenlenmesinde etkilidir. Su oranı azalmış bireyler depresyona daha yatkındır. Bu nedenle günlük 2.5 – 3 litre su tüketimine dikkat edilmelidir.



12 Eylül askeri cuntasından sonra, sendikal faaliyetlerinden dolayı ceza alan ilk konfederasyon başkanı oldum.

2011-2017 yılları arasında Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu’nun (KESK) Genel Başkanlığını ve Eş Genel Başkanlığını yapan Lami Özgen 3 aydır İsviçre’de yaşıyor. Hakkında açılan bir davadan dolayı 6 yıl 3 ay ceza alan ve Türkiye’yi terk etmek zorunda kalan Lami Özgen, politik nedenlerden dolayı İsviçre’den sığınma talebinde bulundu. Sığınma talebi kabul edilen Özgen,1990 yılından bu yana kamu emekçilerinin sendikal mücadelesinde yer alan ve farklı düzeylerde birçok görevler üstlenen bir isim. 220 bin üyesi olan KESK bünyesinde sürdürdüğü çalışmaları nedeni ile sayısız soruşturmaya maruz kalan Özgen ile İsviçre’ye geliş nedenleri üzerine konuştuk;

38

15 Aralık 2017 / Sayı 53


Nasıl bir kumpastı bu?

Sendikal faaliyetlerimden dolayı birçok kez gözaltına alındım ve soruşturmalara maruz kaldım. Hakkımda yürütülen onlarca dava devam ediyor hala. Beni buralara gelmek zorunda bırakan asıl davanın geçmişi 2009 yılına uzanıyor. 2009 yılında, Türkiye’nin dört bir yanından, KCK operasyonları adı altında birçok Kürt siyasetçisine, belediye başkanına ve demokratik kurumlara yönelik operasyonlar yapıldı. Bu operasyonlar KESK’e kadar uzandı. İzmir 8’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde, ağırlıklı olarak KESK yöneticilerine ve üyelerine karşı bir dava açıldı. 31 kişiydik bu davada. O dönem yapılan tüm operasyonlar ve yargılamalar kumpastı tabii. Bu kumpası yapan ise, AKP ile, yandaşı olan Gülen Cemaati idi.

O dönem yürütülen demokratik çalışmalar yargı eli ile kriminalize edilip itibarsızlaştırılmaya çalışılırken, emek mücadelesini bertaraf etme gayreti içerisine girildi. Bu davanın iddianamesini hazırlayan Savcı Fatih Genç, daha önce kişisel çıkar sağlamaktan dolayı tutuklanıp bırakıldı. Garip bir şekilde, davamızın son celsesine iki hakim atandı sonra. Cahit Kargılı ve Cemil Uzun isimli bu iki hakim, davanın karar sürecine damgalarını vurdular. Katıldıkları son karar celsesinde hakkımızda örgüt üyeliği kararını verdiler. O zaman mahkemede 3 hakim vardı. 3’e karşı 2 oy çoğunluğu ile hakkımızda hükmün verilmesine vesile oldu bu isimler. Bu durum bizde kaygılar yarattı tabi. Açık bir kumpastı bu. 3’üncü hakim olan mahkeme başkanı bu durumu kabullenemedi ve lehimize 6 sayfalık bir şerh yazdı. Şerhte hukuksal değerlendirmeler ön planda idi. Davaya konu olan konuşma, toplantı, eylem ve etkinliklerin TMK çerçevesinde örgüt üyeliği olarak değerlendirilemeyeceğine vurgu yapılan bu şerhte, durumun temel hak ve özgürlüklere, sendikal ve örgütlenme haklarına denk düştüğü belirtilip, yapılan çalışmaların demokratik bir toplum için hak olduğu vurgusuna yer verildi. Buna rağmen bu ceza Yargıtay’a geldi. Yargıtay Başsavcı Yardımcısı Adem Doğru, verilen hükmün onanması gerektiği konusunda bir yazı yazdı. Kumpas olduğunu nasıl anladınız? İşin asıl boyutu, 2016 yılının 15 Temmuz ‘undan sonra açığa çıkmaya başladı. 15 Temmuz’dan sonra, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK)’nun kararı ile FETÖ’cü olup da görevlerinden alınan,

daha sonra da FETÖ üyesi olmaktan tutuklanıp cezaevine konulanlar arasında bu isimler de vardı. Cahit Kargılı, Cemil Uzun ve Adem Doğru’nun yaptıkları işlerin Gülen Cemaati’nin talimatı ile yapıldığı ortaya çıktı. Cahit Kargılı ve Cemil Uzun, İzmir’deki birçok kumpas davasının da hakimleri idi. İzmir Belediyesi’ne yönelik davanın yanı sıra, İzmir’de yürütülen Askeri Casusluk davasının da hakimleriydi bu iki isim. Bu ekibin İzmir adliyesinde yürüttüğü çalışmaların hepsi örgütlüydü. Buna rağmen yargılamalarınız devam mı etti? Evet. Bu detayları Yargıtay’a iletmemize rağmen, Yargıtay bunları göz önünde bulundurmadı ve hiçbir hukuki itirazı kabul etmeyerek, 20 kişiye 6 yıl 3’er ay cezalar verdi. Ceza onaylandıktan sonra yine itiraz ettik ancak hiçbir emsal karar gözönününde bulundurulmaksızın cezalar onandı. 12 Eylül askeri cuntasından sonra, sendikal faaliyetlerinden dolayı ceza alan ilk konfederasyon başkanı oldum bu şekilde. Yurtdışına çıkışı bu dönemde mi düşünmeye başladınız? Öyle söyleyebilirim. Son aşamada, doğal olarak hukuki itirazla birşey olmayacağını anladık tabi ve zorunlu olarak, yurt dışına çıkma durumunu değerlendirmeye başladık. Uzun süren değerlendirmeler sonucunda da çıkmaya karar verdim. Herşeye rağmen kalsaydınız… Türkiye’nin bu koşullarında belirsiz bir zamanı cezaevinde geçirmem olanaksızdı. Yaştan kaynaklı sağlık sorunları da buna pek elvermezdi.

39


Yurtdışına çıkışınız nasıl oldu? 2009 yılından bu yana yurtdışına çıkış yasağım vardı. Yasal olmayan yollardan çıkmak zorunda kaldım. Bir tekne ile Yunanistan’ın Rodos adasına götürüldüm. Rodos adasında bir gözaltı merkezi bulunuyor. Burada 3 gün gözaltında tutuldum. Oradaki gözaltı koşulları çok kötüydü. Göçmenlerin toplandığı bir yer orası. Günlerce gözaltında olan insanlar var. Yunanistan sürecim 28 gündü. 30 gün içinde ülkeyi terk etmem istendi benden. Aksi takdirde Türkiye’ye iade edecekleri tehdidinde bulundular. Kim olduğumu gayet iyi biliyorlardı ve sürekli takip ediyorlardı beni. Sonra, farklı yöntemlerle İsviçre’ye, geldim. 3-4 gün sonra da İsviçreli yetkililere başvurumu yaptım. Buradakilerin size yaklaşımları nasıldı? İlk başvurumu Kreuzlingen’de yaptım. Orada, kim olduğumu, neden burada olduğumu, durumumu vs. anlattım. İkinci günden sonra gizlice gözetlemeye başladılar beni. Görevlilere, gözetlendiğimi fark ettiğimi, buna gerek olmadığını söyledim. Başvuru merkezlerinde politik temsiliyeti olan insanların sürekli olarak gözetim altında tutulduğunu düşünüyorum. Gözetlendiğinin farkına varmak insanı rahatsız ediyor. Kibarca bir tutum olmasına rağmen psikolojik olarak rahatsız edici.

Yeraltı kampında tutuldum. Orada 1 hafta kaldım. Burada alınan ilk ifademden sonra Sulgen ismli bir yere, bir yeraltı kampına gönderdiler

40

15 Aralık 2017 / Sayı 53

beni. Orada 2 gün kaldım. Bu tür yeraltı kampları, özellikle araştırmaya ve incelemeye değer yerler. Yapı itibarı ile ilginç özellikleri var. Şehrin kenarında olan yerler buralar. Kapı önüne gelmeyene kadar böylesi bir yerin olduğunun farkına varmıyorsunuz hiç. Dışardan, parklarla, spor alanları ile kamufle edilmiş adeta. Ankara’daki TEM merkezinin hücrelerinde kalmıştım bir dönem. Bende o yerin çağrışımını yaptı. Bu yer altı kamplarının o hücrelerden daha beter bir yer olduğunu söyleyebilirim. Orada aylarca kalan insanlar var. Neden 2 gün orada tutuldunuz peki? Bilmiyorum. 5 yıldır kalp problemim var. Belki de ondan dolayı çıkarıldım. Ancak kibarca “Sen orayı da bir gör bakalım” dediler adeta. Böylesi yerler kişiler üzerinde kalıcı travmatik etkiler bırakıyor.

Sonra Zug Kantonu’na verildim. Orada 10 gün kaldıktan sonra da asıl yerleşkem olan Bern’e gönderildim. Yasal olarak orada görünüyorum ama kalmıyorum orada. Başka bir yerde, akrabalarımın yanında kalıyorum. Kamp ortamı sağlığım açısından orada kalmama olanak vermiyor. İsviçre’ye dair hayal kırıklıkları yaşadınız mı? Kitaplardan okuduğunuz şeyler ile gerçeklik çok farklı olabiliyor. İsviçre’nin çok kültürlü bir toplum olması ve yurttaşlarının kendilerini sisteme dahil etmeleri beni cezbeden bir şeydi. Ancak buraya sığınmak zorunda kalan biri olarak, yaşadıklarım ve gördüklerimden dolayı hayal kırıklıkları yaşadım diyebilirim. Buradasınız artık. Gelecekte neler yapmak istiyorsunuz burada? Türkiye’de kesinleşmiş bir cezam var. Bunun yanı sıra devam eden onlarca dava da söz konusu. O davalardan da cezalar

gelecektir. Mevcut durumda burada kalacağım. Zorunlu bir gelişti bu ve belki de zorunlu bir kalış olacak. Buradaki emek, sendika ve sivil toplum örgütleri ile ilişkilenip politik sürece buradan destek sunacağım. Çalışmalarımı buradan sürdürmem gerekiyor artık. Avrupa’da ve İsviçre’de geniş bir Türkiyeli muhalif yelpaze var. Çoğu kurumlaşmış ve bir araya geliyorlar. Bu anlamlı ve çok önemli. Burada birbirimizi daha çok güçlendirebiliriz. Son dönemlerde birçok aydın, yazar, gazeteci, sanatçı ve akademisyenin buralara mülteci olarak geldiklerini görüyoruz. Siz de konumunuz itibarı ile önemli bir temsiliyete sahipsiniz. Türkiye’den buraya, nitelikli ve eğitimli bir mülteci dalgası olduğu söylenebilir mi? 7 Haziran seçimlerinden sonra AKP bir açmaza girdi ve kaybetme korkusunu yaşadı. Bu nedenle de yeni stratejiler, ittifaklar kurarak diktatöryal bir sistemi kurumsallaştırma yoluna gitti. Türkiye demokrasi güçleri açısından; ya bendesiniz ya da karşımdasınız gibi bir hale getirildi durum. Yerel yöneticilere,


belediye başkanlarına, parti temsilcilerine, milletvekillerine, gazetecilere, aydınlara, akademisyenlere, kısacası toplumun her kesimine ciddi yönelimler oldu. Bu durum 15 Temmuz bahane edilerek daha da kurumsallaştırıldı. Yargı mekanizması tek adamın kontrolüne girerek tarafsızlığını yitirdi. Azımsanmayacak sayıda insan cezalarla karşı karşıya. Bu bir göz korkusu. Bunu sürekli hale getirmek istiyorlar. Bu korku bir mülteci dalgası yaratabilir tabi. Zorunlu olarak daha çok insan gelebilir buralara. Bu durum 12 Eylül Cuntası’nın yarattığı mülteci dalgasına benziyor. Ancak bu kesimler; mücadele eden, aktif olan ve politik bilince sahip olanlardan oluşuyor. Bu kesimler gittikleri ülkelerde bir araya geleceklerdir. Hiçbir şey olmamış gibi, sıradan bir insan mülteci gibi hayatlarını sürdüremezler. Burada önemli bir güç birikimi olacak yani. Umutluyum ben. Size ceza veren yargıçlar ya da savcı ile burada karşılaştığınızda tepkiniz ne olur? Olabilir tabi. Onlar da benden farklı durumda değiller şimdi.

Almanya’da birçok hakim, savcı, asker vs. var. Biliyoruz. Basit bir bireysel tepki olmamalı bence. Bireysel bir sorun değil bu. İçinde yer aldıkları sistem ile; ülkeyi hangi noktaya getirdiklerini sormak, bu gerçeklik ile onları yüzleştirmek gerekiyor. Türkiye’nin geleceği açısından fayda sağlayabilir bu.

Rodos’taki gözaltı merkezinde kalan Gülenciler buralara gelmek için bekliyorlar.” Yunanistan’da değişik kurumlarda çalışmış cemaatçilerle tanıştım. Rodos’taki gözaltı merkezinde benim yanıma geldiler. Tanıyorlardı beni. Doktor, mühendis, subay ve öğretmenler vardı orada. Buralara gelmek için bekliyorlardı. Günlük vicdanı değerlendirmelerine göre itiraflarda

bulunanlar oluyordu tabi. Kimileri yanlışlar yaptıklarını, Türkiye’ye zarar verdilerini söylüyorlardı. Kimi ise de Erdoğan’ın kendilerini kandırdığını... Onlara; “Sizin de, bizim de burada olmamızın nedeni siz ve AKP’dir, ülkenin bu hale gelmesinde % 50 Erdoğan, % 50 Gülen sorumludur.” dedim. Erdoğan; “Kandırıldım” diyerek işin içinden çıkmaya çalışıyor, Cemaat ise “Mağduruz” diyerek… İki kesim de ne kandırıldı ne de mağdur edildi. Mağdur edilen, bu rant kavgasında Türkiye’nin geleceğidir. Asıl bedeli; emek, barış, özgürlük ve demokrasiden yana olan muhalif kesimler ödüyor şimdi. Bugün Avrupa’da bile olsalar, mağdur değiller. Önemli pozisyonlarda bulunan suçlu kişiler bunlar. Örgütlü bir şekilde işler yaptılar, çıkarları için çalıştılar. Yaptıkları ile yüzleşmeleri gerekiyor. İşledikleri suçların ne olduğunu söyletmek gerekiyor onlara. İttifaklarını kimin ve ne için yaptılar, anlatmaları gerekiyor. Muğlak olan birçok şey var. AKP ve cemaat ilişkilerinin ortak bir akılla değerlendirilip, suçlarının ortaya çıkarılması gerekiyor.

Nasıl yapılabilir bu? CHP başta olmak üzere tüm muhalif kesimler sindirilmiş durumda şu an. Türkiye’deki demokrasi güçlerinin daha cesur ve özverili olmaları gerekiyor. Bu yüzleşme sağlanabilirse kimse kendi suçunu saklayamaz. Türkiye demokrasi güçlerinin tek adam rejimine karşı yürüttüğü mücadele inişli çıkışlı da olsa devam edecek. Demokratik bileşenler bütün zorluklara rağmen başarılı olacaklardır. Gelecekle ilgili karamsar değilim. Son bir soru. Koşullar düzeldiğinde geri dönmek ister miydiniz? Gidebilmek için Türkiye’de yasal değişiklikler gerekiyor tabi. Günün birinde o yasal demokratik sürecin gelişeceğine inanıyorum. Kendi açımdan, dünya her ne kadar küçük olsa da, İsviçre ve Avrupa bizim için üzerinde büyüyüp geliştiğimiz yaşam alanları değil. Kendi yaşama alanlarımıza dönüp, ortak mücadele ve yaşamlarımızı oralarda sürdürmemiz gerekiyor. Bu ne zaman olur bilmiyorum ama, temennim en kısa sürede olması.

41


Meslek

Savaş Şengül Meslek Danışmanı ve Sosyal Eğitimci savas.sengull@outlook.com

“Çocuğum bir

meslek beğenemiyor. Hemen hemen hergün ona soruyorum:

Neye karar verdin? Bir meslek ya da okul beğendin mi?“

Evet, aile fertleri çocuklarının mesleği konusunda bayağı bir stres yapıyorlar ve çocuklarının hızlı bir şekilde bir meslek ya da bir okul seçtiğini görmek istiyorlar. Aile fertlerinin temel kaygıları; “Çocuklar bizim gibi olmasınlar, fabrikada, inşatta sürünmesinler ve iyi entegre olsunlar.“şeklinde. Entegrasyon, ekonomik, sosyal ve kültürel konuları da içinde barındırır. Bazı insanlar duruma sadece ekonomik yönü ile bakarlar. Ancak sosyal ve kültürel alanda iyi entegre olamayan gençler, ekonomik alanda da zorluklar yaşarlar. Tabi olaya sadece ekonomik olarak da bakılmaması gerekiyor. Sadece ekonomik olarak bakarsak, büyük bir çevre kaybederiz ve dışlanırız. Diğer türlü rahat bir şekilde hem buralı oluruz ve hem de Türkiyeli. Gençler, iyi entegre olarak buranın insanları gibi rahat bir yaşam sürmek istiyorlar. İyi bir gelir, iyi bir araba, güzel bir ev, modayı takip etmek, bir yerlere üye olmak, güzel bir tatil…

42

15 Aralık 2017 / Sayı 53

Gençler bunları isterlerken kendi özlerini kaybetmezler, merak etmeyin!

Nereden başlamalı? Her genç bir meslek ya da bir okul yapmak, güzel ve rahat bir gelecek kurmak ister. Fakat çoğu nerden başlaması gerektiğini ne yazık ki bilemiyor. Başlangıçta onuncu sınıfı yapmaları ya da ön meslekler bulmaları, düşünmek için gençlere fayda sağlayabilir. Ayrıca staj yaparak da, sevdikleri ya da sevmedikleri meslekler hakkında iyi tecrübeler edinebilirler. Biliyoruz ki, kimi veliler için iyi birer örnek olmak zordur. Çocuğun okuluna pek de önem vermemişlerdir. Çünkü buraya gelen aile fertlerinin temel hedefleri para kazanmak ve Türkiye’ye geri dönmekti. Ancak onların çocukları burada büyüdüler ve hedefleri değişti. Çocuklar kendi kültürlerini unutmadan artık buralı oldular.

“Çocuklar zor durumda kalmasın“ diye düşünen bazı veliler bankadan kredi çekip çocuklarını özel okullara bile gönderiyorlar. Bugün bir çifçi olmak için bile birkaç yıl okul yapmak gerekiyor.

Dışardan birilerinin desteği önemli Çocuğunuzun sizinle birşeyleri paylaşmasını istiyorsanız, onun sevdiği şeyleri ortak yapmaya çalışın ve sizin ona nasıl değer verdiğinizi görmesini sağlayın. Kendi çocuklarımızla ilişkilerimiz zor olabilir bazen. Her zaman anne-babanın söylediklerini yapmazlar. Anne-babalar, hiç pes etmeden her zaman aynı yol ve yöntemle giderler. Ancak başka biri aynı şeyleri söylediğinde dikkate alıp yapabilirler. Gençleri en iyi yönlendirenler, velilerden öte, genellikle dayı, teyze,amca ya da halalardır. Gençlerin gözünde, dışardan birileri genellikle daha uzman olabiliyorlar.


AVANTAJLARINIZ • Hedef kitleye doğrudan erişim • Firma imajı yaratma • Marka değerini yükseltme özelliği • Düşük maliyet • Farklı formatlarda sabit tanıtım

İlanlar için Tel: 076 343 80 74 Firmanıza, HaberPodium sayfalarında yer vermek icin hemen arayın! www.haberpodium.com info@haberpodium.com /haber.podium


Spor

Haydar Bitnel Eski Hakem

İ

sviçre Milli Takımı, 1 Aralık’ta Rusya’da yapılan kura çekimlerinde E grubuna düşmüştü. Bu grupta İsviçre’nin yanı sıra Brezilya, Kosta Rika ve Sırbistan gibi zorlu rakipler bulunuyor. Bu grupta İsviçre’nin şansının olup olmadığını bekleyip hep beraber göreceğiz.

İsviçre, baraj maçında Kuzey İrlanda’yı eleyerek Dünya kupasına katılmaya hak kazandı ve 14 Haziran 2018 tarihinde Rusya’da başlayacak olan Dünya kupası karşılaşmaları için yerini aldı.

Grubun favori takımı Berezilya. İkincilik yarışında İsviçre’nin rakibi olan Sırbistan ise önemli avantajlara sahip. Sırbistan, 21 yaş altı Dünya Şampiyonu olan aynı takımı ile çıkacak sahalara. Kosta Rika ise 2014 yılındaki gücünden oldukça

uzak. Büyük ihtimalle grubu sonuncu olarak bitirecektir. Maçlar 14 Haziran’da başlayıp 15 Temmuz’da son bulacak. Açılış maçı ise, ev sahibi Rusya ile Suudi Arabistan arasında yapılacak. Ev sahipliğini yapan Rusya’nın bu organizasyondan başarı ile çıkacağına inanıyorum. İtalya ve Hollanda gibi ülke takımlarının karşılaşmalara katılamayacak olmaları futbol heyecanını biraz düşürecektir. FIFA bu yılki turnuvalara bir yenilik ekledi. Buna göre, üst turda maçlar beraber

bittiğinde, uzatmalara kadar üçer değişiklik yapılmış ise, her iki takıma da fazladan birer oyuncu değişikliği hakkı verilecek. Her turnuvada olduğu gibi bu turnuvada da her kıtadan birçok yıldız futbolcu çıkaracaktır. Bu yıldızların ağırlıkla Afrika’dan ve Güney Amerika’dan çıkacağını düşünüyorum. Avrupa kıtasında, en az bir yıldız Sırbistan’dan çıkacaktır. Karşılaşmalarda Türkiye’den bir hakem de görev alacak. Bizler için övünç kaynağı olan hakem Cüneyt Çakır’a şimdiden başarılar diliyorum.

İsviçre ligi İsviçre liglerine Young Boys ile Basel arasındaki “kaç - yakala” niteliğindeki çekişmeler devam ediyor. Young Boys deplasmanda Thun’a 3-1 yenilerek Basel için avantajlı bir duruma sebep olurken, şampiyonluk yarışında aradaki puan farkı böylece 1’e düşmüş oldu.

44

15 Aralık 2017 / Sayı 53


ROYAL DÖNER AG HOLZWINGERTSTRASSE 42-44 8409 WINTERTHUR


Sağlık

Helsinki

G Dr. med. Yasemin Schreiber-Pekin Kadın Doğum Uzmanı, Psikoterapist y.schreiber@bluewin.ch

46

15 Aralık 2017 / Sayı 53

eçtiğimiz ayın bașında Finlandiya'nın bașkenti Helsinki`deydim. Kızıl Ay ve Kızıl Haç Örgütü'nün Avrupa Psikososyal Destek Birimi toplantısında İsviçre`yi temsil ediyordum. Yanımdaki el çantasının bir köșesinde de "Beyaz Zambaklar Ülkesi" isimli kitap duruyordu. Babamın, yıllardır ısrarla okumamı tavsiye ettiği, benim de hep "boș vaktim olunca okurum" dediğim kitaplardan biriydi. Sonunda

Helsinki`ye giderken okudum bu değerli eseri. Mustafa Kemal Atatürk'ün bu destansı öyküye hayran olușu, kitabın özelliklerinden biridir. Türkçe'ye çevrildikten sonra, derhal ülkedeki okulların, özellikle askeri okulların müfredatına konulmasını emretmiș ve öğretmenlere ücretsiz dağıttırmıș Atatürk. Kitabın yazarı Gregory Petrov, 20. yüzyılın bașlarında yașamıș bir düșünür ve din adamı. Görüșleri nedeniyle kiliseden kovulduktan sonra kendisini


tamamen yazarlığa vermiș ve kitleleri etkilemeyi sürdürmüș. Roman gibi belirli bir öykü anlatarak yazılmamıș kitap, fakat sürükleyici bir șekilde genel kültür açısından çok șey öğretiyor. Tüm yoksulluğa ve elverișsiz doğa koșullarına rağmen, Finlandiya`nın geri kalmıșlıktan kurtuluș mücadelesini anlatır. Bir avuç aydının önderliğinde, askerlerden din adamlarına, profesörlerden öğretmenlere, doktorlardan iș adamlarına kadar her meslekten insan omuz omuza, örnek

Ülkenin büyük bir kısmı bataklık ve on binlerce gölle kaplı olduğundan yerleșim birçok yerde mümkün değil. Finler kendilerine, bataklık veya bataklıkta yașayan insan anlamına gelen Suomi diyorlar. Yüzyıllar boyunca son derece yoksul ülke, sırayla İsveç ve Rusya ișgali altında yașamıș. 1917'de bağımsız olduktan sonra, apayrı bir dil

Bu anlatılan olaylar sadece sözde kalmamıș, gerçekten bașarıyla uygulanmıștır. Ülkemizde, 1940’lı, 1950’li yıllarda, Hasan Ali Yücel, Așık Veysel ve buraya sığmayacak kadar çok ve büyük daha bir çok değerli insanların ders verdiği köy enstitülerinin benzeri aslında.

grubuna ait Fince yanında, İsveçce'yi de resmi dil olarak kabul edip iki dilli eğitime karar vermișler.

alınacak bir dayanıșma sergilemiștir. Benim Helsinki'de katıldığım toplantıda yapılan çeșitli sunulardan bir tanesi de ev sahibi Finlandiya'nın Ağustos ayında yașadığı bir șiddet olayıydı. Sokak ortasında bir șahıs, iki kadını bıçaklayarak öldürmüș, sekiz kișiyi de yaralamıș. Fin Kızıl Haç derneğinden 16 psikolog, bu olaya șahit olanlara ve onlarla ilgilenen kendi yardımcılarına haftalar boyu psikolojik destek vermiș. Yanlarında oturduğum Türk Kızıl Ay heyetindeki arkadașlarla bakıștık bir an, hafifçe gülümseyerek. Yani, açıkçası, "ne anlatıyor bu adamlar?" dercesine bakıștık. Daha sonraki yemek sohbetinde de anlașıldığına göre, hepimizin kafasından aynı düșünce geçmiș. Her gün, her açtığımız gazetenin hemen her sayfası, kanlı cinayetler, bıçaklamalar, dayak, tecavüz, bol can kayıplı trafik kazaları, dehșet verici șiddet olayları tasvirleriyle dolu olan bir ülkeden geldiğimiz için, Finlandiya'da yașanan olay devede kulak gibi kalıyordu biraz. Finlandiya'nın yüz ölçümü Tükiye'nin yarısı, nüfusu yaklașık altı milyon.

gereken borçlarıdır. Bu șekilde kıșlalar halk okullarına çevrilir, üniversite profesörleri, toplumun her kesiminden insanlara eğitimci konferanslar verir. Bașarılı iș adamları zanaat sahiplerine yol gösterir. Halka hizmet yerine, gelenleri boșu boșuna bekleten, insanlara bağırıp çağıran memurlar, çocuklarına doğru yol gösteremeyen anne-babalar, çeki düzene çağrılır ve eğitilir.

Yazar Petrov, Finlandiya'da birkaç iyi niyetli, çalıșkan, azimli ve kendisini ülkesine adamıș insanın yararttığı kalkınma öyküsünü anlatır Beyaz Zambaklar Ülkesi'nde. Bu șekilde yaratılması mümkün olan mucizeyi örnekler. Bataklıklar ülkesinden, açan çiçekler ülkesine döner Finlandiya. "Mutluluğu bulmak" anlamı yüklenen vadi zambağı, Finlandiya'nın sembolü olup, aynı zamanda Fin'lerin doğal yașam, çevreyi koruma bilincini de vurgular. Beyaz Zambaklar Ülkesi'nin ilk bölümünde, 1850’lerde ahșap temelleri çürüyen Moskova Devlet Tiyatrosu'nun yıkılıp yeniden yapılması gündemdedir. Ancak temel kazılıp ahșap yerine granit yerleștirmeye karar verilir, böylece tarihi eser ayakta kalır. Bu örnek, yok etmek yerine mevcut olanı korumak, emek vererek daha da iyileștirmek için bir semboldür. Kitabın kahramanı Snelman (18061881) dönemin büyük bir bilim adamı filizofu ve siyasetçisidir. Fin kültürünü yaratan halk öğretmeni olarak bilinir. Snelman aydınlara seslenerek tüm ülkeye bir aile gözüyle bakmalarını ve kendilerinin de bu ailenin içinden çıktıklarını unutmamaları gerektiğini hatırlatır. Eğitim görmemiș halkın cehaleti, kabalığı, sefaleti, aydınların da utancı; yurttașlarını eğitmek, ödemeleri

Her çocukta potansiyel vardır ve ancak eğıtimle ortaya çıkar. Eğitim sistemi bu güne kadar olağan üstüdür Finlandiya'da. UNICEF etüdlerine göre dünyanın en bașarılı öğrencileri Fin çocukları. Eğitimin yanında çocukların ruh ve beden sağlığı, güveni, eșitliği, mutluluk duygusu gibi öğeler de incelenirse, Danimarka'dan sonra ikinci sIrada Finlandiya. Araștırılan 41 sanayi ülkesi arasında İsrail ile en son yeri paylașıyor Türkiye. Türkiye Kızıl Ay heyetinin temsilcileri, öz veri sahibi üç genç kadın arkadaș, göğüs verdikleri güçlüklerden bahsettiler aramızda konușurken. Finlandiya'nın, yașadığı bıçakla saldırı olayına gösterdiği tepki abartılı bulunabilir. Fakat aslında daha önemlisi, "adamların tuzu kuru, bașka dertleri yok" yaklașımı yerine, bizim buna benzer haberleri olağan ve değiștirilmesi mümkün olmayan bir gerçek olarak kabullendiğimiz. Sohbetimiz sırasında, arkadașlarla paylaștığımız düșüncelerden biri de, insan yașamına böyle değer verilmesinin güzel bir șey olduğuydu. Atatürk'ün, Beyaz Zambaklar Ülkesi'ni bu denli önermesinin nedeni, sanırım herkesin isterse kendini yetiștirebileceğini ve ülkesi için bir șeyler yapabileceğini düșünmesidir. Kitabın bir yerinde, yazar okurlarına șu soruyu sorar: "Hayat yapıcılığına ne zaman bașlıyorsunuz? Siz, erkek ya da kadın, hayat borcunuzu ne zaman ödeyeceksiniz?" Bu yazımı babam Dr. Hüseyin Pekin'e ithaf ediyorum. www.praxis-schreiber.ch

47


Çocuk

Çocuklar İçin Bazı Hayat Dersleri

Z

aman hızla geçiyor, çocuklar da hızla büyüyor. Ebeveynler çocuklarıyla ilgili endişelenirlerken, çocuklar her gün yeni bir şey öğreniyor, yeni zorluklarla tanışıyor, yeni engeller aşıyorlar. Bu noktada ise ebeveynlerin çocuklarına doğru şekilde yol göstermeleri hayli önemli. Ancak bazı ebeveynler bunu gerçekleştirmekte zorlanıyor, nereden başlayacağını bilemiyor. Günlük sohbetlerinizin arasına serpiştirebileceğiniz gerçeklerle, çocuğunuzun kendisiyle, yaşadığı çevreyle ve hayatla ilgili düşüncelerini dönüştürmesine yardımcı olabilirsiniz. İşte çocuklarınıza öğretmeniz gereken hayata dair gerçekler:

48

15 Aralık 2017 / Sayı 53


Ne düşüneceğini değil nasıl düşüneceğini öğrenmek daha çok işe yarar Hepimiz hayatının büyük bir kısmı, yaptığımız kararların sonuçlarından oluşur. Eğer hayatınızda bazı şeyleri sevmiyorsanız, bir şeyleri değiştirme ve daha iyi kararlar alma vakti gelmiş demektir. Aynısı çocuklar için de geçerlidir. Çocuğunuza, kendisi için doğru kararları vermeyi öğrenmesi gerektiğini anlatmalısınız. Hayatı boyunca çocuğunuzun yanında yürüyebilirsiniz ancak onun ayakları olamazsınız veya onun ayakkabılarını giyemezsiniz. Bu yüzden kendi ayakları üstünde durmayı, kendi istediği yöne gitmeyi öğrenmesi gerekir. Bu yüzden çocuğunuza ne düşüneceğini değil, nasıl düşüneceğini öğretin.

Ne düşüneceğini değil nasıl düşüneceğini öğrenmek daha çok işe yarar Güçlenmesine izin verin Hayattaki en büyük hayal kırıklıkları, yanlış beklentiler yüzünden olur Endişe, kişisel gelişimin gizli düşmanıdır Ufak davranışlar, büyük değişiklikler yaratır Hayat boyu mutlu olmanın anahtarı, hayatınızı anlamlı kılmaktan geçer Eylemler, sözcüklerden daha etkilidir

Ufak davranışlar, büyük değişiklikler yaratır Eğer hayatta etkin bir rol almak istiyorsanız, davranışlarınızı olaylara göre belirleyemezsiniz. Bunun yerine davranışlarınızı seçmeniz gerekir. Hayatta bizi en çok strese sokan şey, olayların kendisinden çok olaylar karşısında gösterdiğimiz davranış şekilleridir. Biz davranışlarımızı ve olaylara karşı verdiğimiz

Güçlenmesine izin verin Çocuğunuz için yapabileceğiniz en iyi şeylerden biri, birçok şeyi kendisinin yapmasına, sorumluluk almasına ve güçlenmesine izin vermek. Hayatta karşısına çıkan şeyleri deneyimleme özgürlüğü olmasına, otobüse tek başına binmesine, hayatı ilk elden öğrenmesine izin verin. Hayatı kendi ayaklarının üzerine basarak yürümek bir macera ve yürüdükçe insanı güçlendiren bir süreç. O yüzden bırakın çocuğunuz da güçlenebilsin.

Hayattaki en büyük hayal kırıklıkları, yanlış beklentiler yüzünden olur Gençken hepimizin beklentileri daha ufaktır ancak yaş aldıkça beklentilerimizin oluşturduğu balon şiştikçe şişer. Çocuğunuza da büyüdükçe gerçek dışı beklentilere kapılmaması gerektiğini öğretin. Bir şeyleri “böyle olmalı” diyerek düşünüp strese girmemesi gerektiğini anlatın. Pozitif bakış açısı ve açık bir zihinle, hayatın aslında sandığımız kadar kolay veya zor olmadığını görebiliriz. Çocuğunuzun da bu yönünü kuvvetlendirmesine destek olun.

Endişe, kişisel gelişimin gizli düşmanıdır Endişe, hayattan aldığınız keyfi yok etmekten başka bir işe yaramaz. Zamanınızı endişelenerek geçirdiğinizde, hayal gücünüzü boşuna kullanmaktan başka bir şey yapmamış olursunuz. Her çocuğun, hayal gücünü kullanabileceği çok daha güzel yollar var. Çocuğunuza bunu hatırlatmak için elinizden geleni yapın.

tepkileri daha iyi tanıdıkça ve kontrol altına aldıkça, stresi hayatımızdan uzaklaştırabiliyoruz. Davranışları biçimlendirmenin ne kadar önemli olduğunu çocuğunuza da öğretin.

Hayat boyu mutlu olmanın anahtarı, hayatınızı anlamlı kılmaktan geçer Mutlu anlar insana kendini hep iyi hissettirir. Ama an dediğimiz şey geçicidir ve mutlu anlar da geçip gider. Mutluluğu kalıcı hale getirmek veya hayat boyu mutlu olmak ise hayatı anlamlı hale getirmekten geçer. Çocuğunuzun hayata dair “neden” sorusuna verdiği yanıtı bulmasına, eğer bu yanıt değişirse bunun normal olduğuna inanmasına yardımcı olun.

Eylemler, sözcüklerden daha etkilidir Çocuklar hiçbir zaman anne-babalarını tam anlamıyla dinlemez, ancak her zaman onların yolundan giderler. Bunu aklınızdan çıkarmayın ve çocuğunuzun sizi hergün bir örnek olarak izlediğini, takip ettiğini unutmayın. Bu yüzden sözcüklerinizden çok, eylemlerinizi vurgulayın.

49


Moda

H

avaların iyice soğuduğu, bu günlerde dolabınızdaki eksikleri belirlediyseniz eğer; kış günlerinde stilinize çarpıcı bir hava katma garantili 5 parçadan bahsedelim.

50

15 Aralık 2017 / Sayı 53


Oversized biker ceket Bu sezon sokak stillerinde, blogger fotoğraflarında ve mağazalarda en çok gördüğümüz dış giyim parçası içi dokuma veya suni kürk astarlı oversized biker ceketler. Bu ceketlerin kalıpları geniş olduğu için yüksek belli dar pantolonlar, dik yakalı trikolar, mini etek ve mini elbiselerin üstüne giyebilirsiniz.

Dik yakalı midi elbise 70’lere gönderme yapan dik yakalı midi A kesim veya kalem elbiseler de sezonun favori parçalarından. Yeşilin, kırmızının ve morun çok güzel tonlarını özellikle kullanabilirsiniz.

Dizüstü çizme Dizüstü çizmeler aslında her kış benim favori parçalarımdan. Fakat bu aralar dünya gündeminde de magazinsel olarak oldukça sık yer alıyor dizüstü çizmeler. Rugan, kadife, deri veya süet çizmelerinizi hemen her parçayla kombinleyebilirsiniz.

Triko üstü kemer Bu kış sezonu önceki sezonlara göre trikoların boyları kısaldı,kol detayları arttı. Karpuz kollu, volanlı, pencereli gibi birçok farklı kol detayı olan kısa trikolar raflarda yerini aldı. Bu sezon triko kazaklarınızı kemerlerle kullanmayı deneyin. Böylece kollardaki genişliğe bir kontrast oluşturarak proporsiyonunuzu dengeleyebilir veya görüntünüzü daha çarpıcı hale getirebilirsiniz.

Halka küpe 70’lere bir başka geri dönüşü halka küpelerle kutluyoruz. Yazın severek kullandığımız halka küpeler, kış sezonunda palto, kazak ve yün atkılarımıza eşlik ediyor. Mağazalarda altın rengi halka küpelerin çok sayıda farklı modelini bulabilir, kendi tarzınıza uyarlayabilirsiniz.

51


Otomobil

BMW’den i-Vision Dynamics konsepti

BMW

yeni elektrikli otomobil konseptini tanıttı. Gran Coupe tasarımına sahip 4 kapılı bir otomobil olan BMW i Vision Dynamics konseptinin elektrikli mobiliteyi dinamizm ve prestij gibi BMW değerleriyle kombine ettiği belirtiliyor. Uzun bir aks mesafesine ve kısa tampon çıkıntılarına sahip olan otomobil, tavan çizgisi ve düşük yüksekliği ile son derece sportif bir tasarıma sahip. Ayrıca BMW'nin karakteristik böbrek ızgarası da konseptin ön bölümünde form olarak yaşamaya devam ediyor. Tam şarj ile 600 km menzil sunduğu açıklanan i Vision Dynamics'in 0'dan 100 km/s hıza 4 saniyenin altında çıkabildiği ve 200 km/s'lik maksimum hıza ulaşabildiği açıklanıyor. Konsept otomobilin teknik detayları ve ne zaman üretime alınacağı ile ilgili detaylı bilgiler ise henüz mevcut değil.

52

15 Aralık 2017 / Sayı 53


R

Megane RS

enault'nun performanslı kompakt hatchback modeli Megane RS'in üçüncü nesli gün ışığına çıktı. Bir önceki Megane RS 2-litrelik bir turbo motora sahipken, yeni RS'te ise 280 bg gücünde 1.8 litrelik bir üniteye görev verilmiş. 6000 d/d'de 390 Nm maksimum tork değeri sunan bu motor, 6-ileri manuel veya çift kavramalı EDC şanzıman seçenekleriyle kombine ediliyor. Otomobildeki EDC şanzıman da 6-ileri vitese sahip.

Önden çekişli bir otomobil olmaya devam eden Megane RS'teki en önemli yenilik ise 4CONTROL adı verilen ve daha önce Renault'nun Talisman modelinde karşımıza çıkan arka tekerlek yönlendirme sistemi. Bu sistem belli bir hıza kadar arka tekerlekleri ön tekerlekler ile ters yönde döndürerek düşük hızlardaki çevikliği arttırırken, yüksek hızlarda ise arka tekerlekleri önlerle aynı yönde döndürerek yüksek hız stabilitesine katkı sağlıyor. Arka tekerleklerin çok küçük açılarla döndüğünü belirtelim. Yeni Megane RS'teki bu yeniliğin otomobilin Nürburgring zamanını olumlu etkileyeceğine hiç şüphe yok.

D

Dacia'dan Yeni Duster

acia, bugüne kadar 1 milyon adetten fazla sattığı Duster modelini tamamen yeniledi. Duster, yepyeni bir tasarım, yeni bir kabin ve daha fazla donanımla birlikte yollara çıkacak. Markanın yeni nesil modelleriyle benzer tasarım detaylarına sahip olan Duster, karakteristik tasarım DNA'sını korumaya da devam ediyor. Atakama Turuncusu adı verilen yeni rengiyle lanse edilen otomobil, LED gündüz farlarına yer verilen yeni ön bölümüyle daha modern bir yüze kavuşmuş. Dacia’nın diğer modellerinde kısa süre önce uyguladığı dört kırmızı kareden oluşan arka far tasarımı Duster’da da göze çarpıyor. Yeni Duster'ın ayrıca tümüyle yeniden tasarlanan iç mekanı ve yeni donanımlarıyla daha üst düzey bir konfor sunduğu açıklanıyor.

53


Gezi Rehberi

İsviçre’nin yüksek bölgelerine düşen kardan sonra ülkede kış turizmi başladı. Kayak severler yükseklere çıkmak için hazırlık yapmaya başlarlarken, kayak bakımından cazibe merkezlerinden biri olan Arosa bölgesini tanıtmak istedik.

G 54

raubünden Kantonu’nda bulunan Arosa bölgesi konforlu bir kayak merkezi özelliği taşıyor. “Alpler’in İncisi” unvanını da taşıyan Arosa bölgesi, doğayla uyumlu olup, ziyaretçilerine tertemiz bir dağ havası ve dokunulmamış doğal bir çevre sunuyor.

ğu söylenebilir. 225 kilometrelik bir pist uzunluğunu içine alan Arosa kayak bölgesinde sayısız kış sporu aktiviteleri mevcut. Bölgenin en iyi kar koşulları Şubat’ın başlangıcından, Mart ayı sonuna kadar. Ancak buradaki kayak sezonu Aralık’ta başlayıp Nisan ayına kadar devam eder.

Arosa’nın, pist seçenekleri ve herkese yönelik sayısız kış sporu olanaklarıyla, kış sporu yapmak isteyenler için ideal bir bölge oldu-

Burası, kayağa yeni başlayanlar ve orta seviyedeki kayakçılar için oldukça elverişli bir mekan denebilir. Tecrübeli kayakçılar için; meşhur

15 Aralık 2017 / Sayı 53

Hornli Alp disiplini gibi, son derece maceralı pistler de bulunuyor burada. Bu kayak pisti, Hörnli Express kabinli teleferiğin doruk istasyonundan (2511 m) başlayarak, 1,5 km boyunca yamaç aşağı 2144 metre yükseklikteki Hörnli telesijeyine kadar uzanır. Sakin bir tempoda kayak yapmak isteyenler için, Bruggerhorn’dan Weiler Prätschli’ye (1908 m) kadar devam eden 5 km uzunluğundaki pist oldukça ideal.


Kayak ve kış yürüyüşleri Kayak yürüyüşlerini sevenler için sayısız olanak da mevcut Arosa’da. Tertemiz dağ ve orman manzarasının içinden geçip giden bakımlı gezi yolları, kış yürüyüşü severler için oldukça hoş manzaralar sunuyor. Weisshorn’dan başlayıp, Rot Tritt üzerinden geçerek Arosa’ya uzanan yürüyüş yolunu önerebiliriz. Yolun başlangıç noktası olan Weisshorn, 2653 metre ile Arosa-Lenzerheide kayak bölgesinin en yüksek noktası olduğu için, bu bölgenin manzara platformu, İsviçre, İtalya ve Avusturya ülkelerindeki 400 adet doruğa karşı muhteşem bir manzara sunuyor. Bunun haricinde, İsviçre’nin en eski şehri ve Graubünden Kantonu’nun başkenti olan Chur dahil olmak üzere, çevrede yer alan bölgeler ve araziler de buradan rahatlıkla görülebilir. Bir tarafta Silvretta dağı, öte tarafta ise Sürselva dorukları ziyaretçilerine tam anlamıyla bir göz ziyafeti sunar.

55


Sinema

Ayhan Demirden Sinema eleştirmeni a.demirden@gmx.de

Paramparça (Aus dem Nichts) Türk asıllı Alman yönetmen Fatih Akın’ın son Filmi Aus dem Nichts- Paramparça Ağustos ayında 2018 Oscar ödülleri için Almanya’nın adayı olarak belirlendi. Daha önce Cannes’da büyük ödül için yarışan film, En İyi Kadın Oyuncu ödülünü (Diane Kruger) almıştı. Eleştirmenler tarafından da Fatih Akın’ın geri dönüşü olarak yorumlandı. Katja Şekerci (Diane Kruger) hapishanede evlendiği eşi Nuri (Numan Acar) ve oğlu Rocco (Rafael Santana) ile Hamburg’da yaşamaktadır. Oğlunu kocasına bırakıp hamile arkadaşı ile hamam sefasından mutlu dönen Katja, eşinin bürosunun önündeki kalabalığı görür, çivilerle etki gücü arttırılmış bir bombanın patlaması sonucunda eşini ve oğlunu kaybettiğini büyük bir acıyla öğrenir. Acının bütün iliklerine işlediği bu anda, bir yandan soruşturmayı yürüten komiserin utanmaz sorularına cevap verirken, diğer yandan da annesinin hala kabul edemediği Türk damadını suçlamasını çekmek zorundadır. Artık hayatın onun için hiçbir anlamının kalmadığına hükmedip kendini öldürmek için girdiği küvetten, olayın faillerinin yakalandığını bildiren komiserin mesajı ile dışarı fırlar. Şimdi yaşamak için bir nedeni vardır. Suçluların hak ettikleri cezaya çarptırılmalarını sağlamak.

Fragman

Yönetmen : Fatih Akın Yapım Yılı

: 2017

Ülke : Almanya Türü : Drama Süre : 1 saat 40 dakika Oyuncular : Diane Kruger, Denis Moschitto, Ulrich Tukur, Numan Acar, Ulrich Brandhoff

56

15 Aralık 2017 / Sayı 52

Fatih Akın’ın NSU adlı Nazi Organizasyonu’nun Almanya’da gerçekleştirdiği cinayetlerine yaslanarak oluşturduğu öykü sadece kurbanların perspektifinden anlatılıyor. Biliyorsunuz NSU’nun kurbanları sadece yakınlarını kaybetmekle acılara gark edilmemiş, bunun yanında kurbanlara ve yakınlarına adeta suçlu muamelesi yapılarak anlamsız sorgulara muhatap edilmişlerdi. Yıllarca faillerin Naziler olabileceği söz konusu bile edilmemişti. Fatih Akın işte bu insanların kızgınlığını ve çaresizliğini dile getirmeye çalışıyor. “Kesik” adlı filminden bu yana yalpalayan yönetmen, bu filmi ile, tanıdığı-bildiği mecralara dönüş yapıyor ama baştaki tazeliği dinamikliği ve sinemasal yoğunluğu yakalaması mümkün

olamıyor. Bunun bence belli nedenleri var. Daha önce iki filminde de beraber çalıştığı Hark Bohm bu nedenlerden biri. Belki büyük hatalara düştükten sonra kurtarıcı olarak ortaya çıkan Bohm, Fatih’in filmlerine bir okullu olma hali, belli bir statiklik getiriyor. Senaryolar sözde belli bir forma kavuşturulurken içlerindeki canlı ne varsa da sanırım dışarıya atılıyor. Fatih’i diğer Alman yönetmenlerinden ayıran en büyük özellik, yeni sahneleme biçimlerini denerken neredeyse B Movie’lerdeki salaşlığın gerçeklik duygusuna yaptığı çarpan etkidir. Bunu ortadan kaldırdığınızda belki sözde bir zerafet yakalıyorsunuz ama yitirdiğiniz kanlı canlı bir sunum oluyor. Şöyle anlatmaya çalışayım; Diane Kruger büyük bir güçle, ustalıkla oynuyor filmde. Cannes’da en iyi kadın oyuncu ödülü de aldı bu rolüyle. Ancak bu film için hala steril kalıyor. Dövmeleri ile aşkı ile Cartier’in reklamlarında oynayan modellerin kaykay ile spor yapmasını andırıyor. Evet, yüzey mükemmel görünürken derinin altında mavi kanların aktığını hissediyoruz. Yüzeyi yırtmayı maalesef başarması mümkün olmuyor. Üç bölümde anlatılan film ilk bölümü neredeyse Tatort dizisi gibi başlıyor. Neyse ki Diane Kruger buradaki sahneleri kurtaracak kadar iyi oynuyor. Sonra bitmek bilmeyen yağmurun altında Katja’nın içimizi burkan acısına tanık oluyoruz. Bu bölüm filmin en iyi bölümü zaten. Fatih bildiği topraklarda, hem Katja’nın annesinde hem de komiserde çok kısa soluk kesen sahnelerle durumun trajikliğini bize geçiriyor. İkinci bölüm mahkeme… Maalesef filmin en zayıf bölümü ama patoloğun ifadesini verirken Katja’nın gösterildiği sahnede Diane Kruger’in mükemmel oyunculuğu unutulacak gibi değil. Son bölüm ise Deniz başlığı ile açılıyor. Adaleti kendi sağlama, öç alma temasının işlendiği bu bölüm kızgın yüreklere su serpse de ahlaki olarak çok tartışmalı bir yol açıyor. Evet, bütün bunlara rağmen Fatih Akın tekrar kendi bildiği sulara yavaşça dönüyor. Bu da bize umutlanmak için yetiyor.


The Big Sick (Büyük Hastalık) Bu soğuk havalarda sıcacık bir filmle içinizi ısıtmak istiyorsanız, size önerebileceğim bir film var. Bağımsız Amerikan sinemasının az başarılı olduğu bir alanda -Romcom-Romantik komedi – uzun zamandır Silicon Valley de tanınan Pakistan kökenli stand up sanatçısı Kumail’in (Kumail Nanjiani) gerçek hayatta eşiyle

Emily’nin bitirme sınavları vardır. Kumail ise geleneksel ailesinin ona uygun bulduğu Müslüman bir kız ile hayatını birleştirme baskısı altındadır. Tabii ki bütün aşıklar gibi sözlerini tutamazlar.

tanışmasını konu alan bu film, bir anda bütün dikkatleri üzerine topladı.

sonlandırması, ertesinde nadir bir hastalıkla komaya girmesi Kumail’in hayatın ciddiyetini bir anda kavramasına yol açar. Evet bu kültürel çatışma ortamında doğru yolu bulmak hiç de kolay değildir ama en azından hislerimizde dürüst olabilirsek sorunların üstesinden gelme olanağı da vardır.

Kumail henüz komedyenlik kariyerinin ilk basamaklarını tırmanırken ve yaptığı esprilerin ne kadar seyirciye geçip geçmediğini tartarken, küçük bir klüpteki gösterisinde esprilerini beğenen, alkışlar arasında araya girip fikrini ifade eden Emily (Zoe Kazan, evet Elia Kazan’ın torunu) ile gösterim sonrası tanışır, tartışır. Sivri dilli, akıllı üniversite öğrencisi Emily ile yatakta biten bir gecenin sonunda ikisi de şu anda kalıcı bir ilişkiye hazır olmadıklarını ifade ederler. Psikoterapist olmaya hazırlanan

Emily’nin, Kumail’e önerilen gelin adaylarının fotoğraflarını keşfetmesinden sonra ilişkiyi

Michael Showalter’ın rejisini üstlendiği bu filmde, özellikle Emily’nin annesi Betty rolünü üstlenen Holly Hunter çok parlak bir oyunculuk sergiliyor. Belki çok güzel değil ama çok sempatik ve candan görünen Zoe Kazan kalplerimizi fethediyor.

Yönetmen : Michael Showalter Yapım Yılı

: 2017

Ülke : ABD Türü : Romantik, Komedi Süre : 1 saat 59 dakika Oyuncular : Kumail Nanjiani, Zoe Kazan, Holly Hunter, Ray Romano, Anupam Kher

Fragman

57


Yemek Tarfleri

o Ç y da

ı s a rb

ağı bard u s 1 ek ma, 1 yem ağı y ı k , 0 gr yoğurt su bard 0 1 : k ı eler bardağ ableti, 1 1 yeme m e t , z u Mal ay, 2 s t suyu ydanoz r. e e d ğ 1 bu ı un, met ma arabib ız k ğ ı e ığın cere, ş d z d u a l t ka arım n r ı ağı, y haz ki bir te erle n su, ı terey e ib d ığ nce üklükte karab . HaşÖ : kaş ı ve ış ın üy ırlan yeterli b ayı tuz plar yap . z a H Kıym k to leyin dayı ir buğ aşlayın. izle ufa eleri ek yu b n i ft u h l ö s e e k , d ti ve aya fteli urup able y ve kö ağında t yoğ ış buğd u da cak suy rey lanm , et ın. Buğ ırın. Te dirip sı n u , t ırp rış gez urt Yoğ a iyice ç eyip ka zerine l t kap ıma ek aneyi ü n ş r ka ı diğiniz r i v n çe is edi . serv

Buğ

58

15 Ekim Aralık2017 2017//Sayı Sayı51 53


ın y a K e v lı nfile k a n ı Bo a p Is tarl Man

1 ağı, gr y k içe 60 , ayç antarı, yağ, 1 z u t file, ın m ytin bon gr kay dağı ze r g 00 , 80 bar er: 4 reyağı ım çay l e iyice ın. m ığı te r e e a l i z y l i , tır ş s Ma ek ka eceğ yi karış aratate v a ö p d m e e zg t 1 ye ak, ı biberiy izi e , biberiy a edip ı n n i a r le in ğı ısp kaşığ nfile ytin ya dk mar iş o B e : tatlı 0 z enm şı l 3 ı a z t n i a p a d p ırl ka m . Tem ave edi n i Haz tin. Bir u karışı t i l l ğı i a er ince ileleri b vad ıspana a t f ı ızmış Bon şirin. ağın i ın. K is re y ce kıyıl y p e a t a r d in fta oğ erv tara arını ve de d esleri s edin. r n i e l ğ t k Di tat şe vis man klar larla pa rle ser a r kıyın leyin. p ya nak ilele ince ın. Ispa ız bonf sote i r e t tesl tığın ızar Pata ağda k . Kızart n y gın ğına alı a tab

e i n w Bro

ağı bard rdağı u s ba ,1 urta arım su bardak m u y ,1 ,3 t, y er: 3 dağı sü ı kakao ma tozu l e şığ art zem bar Mal r, 1 su mek ka ket kab e ve e şek ağ, 2 y un, 1 pa nızı ı r a l y ta ka sıvı iraz az mur ağı ve ir su u b n y i l y i n b e l , n ta elik ra sütü sonra aha t va c e n k pa on ın. D şı: Ö ktan lanı çırpın. S e çırptı çin ayır nilini r ı z va bir Ha rinizi n. İyic sosu i i u ve örtgen e y n n k e u l a e z k d ş a to dikd yu e ışım kao ağı kar abartm e veya r de bard a unu, k ihen ka rece ler c e r n d e o T . 0 s lim yin. dökün a 18 ken di rine e l d k n ı k e üze ama ış fır sıca tılm sonra ız sosu borc ı s ı n ığın ede kten Önc in. Pişti en ayırd rini üze klık n i pişir e önced ç açı sı i yin v n. uma çok az ğ o ü s ak dök si ve ün anc e m t en ör Dinl psiyle e t bir ın. k bıra 59


Masal

Bir zamanlar dünyanın en güzel sarayına sahip bir hükümdar varmış. Fakat, sahip olduğu güzelliğin farkına varmayan talihsiz biriymiş bu hükümdar. Sarayının aynı güzellikte bir de bahçesi varmış ki, ucu bucağı görünmezmiş. En güzel çiçekler ekiliymiş orda. Halkın arasında konuşulanlara bakılırsa bahçeden daha güzel olan şey, o bahçenin içinde yaşayan bir bülbülmüş. Öyle güzel bir ötüşü varmış ki bülbülün, şöhretini duyanlar uzak ülkelerden bile onu görmek için oraya gelmek istermiş. Bu bülbülün ünü hükümdarın kulağına kadar gelmiş. İşin garip yanı ise, hükümdarın bu bülbülden haberinin olmamasıymış. Bu yüzden, çok sinirlenmiş hükümdar. Vezirini çağırıp; "Bu ne demek oluyor şimdi?" demiş, "Benim sarayımın bahçesindeki bülbülden benim niye haberim yok?" Vezir cevap veremmiş. Çünkü bülbülden onun da haberi yokmuş. Hemen bahçıvanı çağırtıp; "Söyle bakalım" demiş, "saraydan bütün dünyanın duyduğu bir bülbül varmış. Neden benim haberim yok? Bahçıvan; "Bağışlayın efendim!" Vezir: "Çabuk onu bulun bana!" diye bağırmış. Bahçıvan, her yeri aramış taramış, herkese sormuş ama bülbül bulamamış. Vezir çare olarak, hükümdara "Bu birilerinin uydurduğu bir şey olsa gerek" demiş. Hükümdar daha da hiddetlenmiş ve "Hayır, bu olamaz! Bunu bana güvendiğim birisi söyledi. Hemen bülbülü bulun, yoksa hepinizi cezalandırırım" demiş. Sarayın mutfağında çalışan bir kız bahçıvana gelip; "Aradığınızı burada bulamazsın!" demiş "ama isterseniz ben sizi onun yanına götürürüm." Buna çok sevinen saray görevlileri hemen bülbülün yaşadığı ormanını yolunu tutmuşlar.

60

15 Ekim Aralık2017 2017//Sayı Sayı51 53

ayarladığınızda gerçek bir bülbül gibi ötmeye başlıyormuş. Bir zaman sonra, gerçek bülbül hükümdarın bu oyuncak bülbül geleli kendisiyle ilgilenmediğini görünce üzülmüş ve bir fırsatını bulup saraydan kaçmış.

Bülbülün yaşadığı yere gelince; "Küçük bülbül!" diye bağırmış kız. Bülbül bir ağacın dalında görününce, "Hükümdar, seni görmek ve sesini duymak istiyor. Bizimle gelmezsen hepimizi cezalandıracak" demiş. Bülbül bunu kabul edince, yolda onun sesinden şarkılar dinleyerek birlikte saraya dönmüşler. Hükümdarın huzuruna çıkarılan bülbül, güzel sesiyle şakıya başlamış. Öyle yanık ötmüş ki, hükümdar hem duygulanıp gözlerinden yaşlar akıtmış, hem de çok mutlu olmuş. Bülbüle "dile benden ne dilersen!" demiş. Bülbül "en güzel hediye, sizi mutlu görmek" diye cevaplamış onu. Bütün herkesin sevgisini kazanan bülbül, saraydakilerin baş tacı olmuş. Bundan sonra sarayın bahçesinde yaşamaya, zaman zaman da güzel sesiyle hükümdara şarkılar söylemeye başlamış. Bütün ülke halkı, bülbülün şarkılarını dinlemek için sarayın çevresine toplanırlarmış orada bir. Günlerden bir gün hükümdara bir hediye sandığı gelmiş. Açtıklarında içinden mücevherler ile değerli taşlarla süslenmiş oyuncak bir bülbül çıkmış ortaya. Bir kurma kolu varmış bu camdan yapılmış oyuncak bülbülün üstünde. Bunu

Her gün güzel sesiyle ötmeye devam eden oyuncak bülbül ise, günün birinde bozul vermiş. Hükümdar bülbülün sesini öylesine alışmış ki, o zaman gerçek bülbülün eksikliğini farketmiş ve ona haksızlık ettiğini anlamış. Üzüntüsünden hasta olup yataklara düşmüş. Hükümdar günden güne daha da kötüleşmiş ve halk onun durumuna çok üzülmüş. Onu yatağında çaresiz şekilde görünce, artık iyileşmeyeceğini düşünüp yeni bir hükümdar seçmek istemişler hemen. Hükümdarın hastalığı ve yeni hükümdar seçileceği haberleri saraydan kaçan bülbüle kadar ulaşmış. Hükümdarın sevgisini ve pişmanlığını öğrenen bülbül, ona yardımcı olmaya karar vermiş. Hemen gelip hükümdarın yattığı odanın penceresine konmuş ve güzel sesiyle tekrar tekrar şarkılar söylemeye başlamış. Hasta yatağında bülbülün sesini duyan hükümdar, kendine gelmeye başlamış. Nihayet sabaha yakın, hükümdar iyileşip ayağa kalkmış. Kendisini iyileştirenin bülbülün sesini duymak olduğunu biliyormuş. Hükümdar bundan sonra onu hep seveceğine; bülbül de ona, arada bir gelip şarkı söyleyeceğine söz vermiş. Sabah saraydaki herkes hükümdarı ayakta görünce hem çok şaşırmış, hem de sevinmiş. Hükümdar sonraki hayatını sarayın bahçesindeki güzellikleri doya doya yaşayarak ve bülbülün tatlı nağmelerini dinleyerek geçirmiş.


Resimdeki oyuncu

Jöle yapısında krem

Özellikle

Yeterince aydınlık olmayan

Ferment

Deneyim, tecrübe

10

Tasvip

Tanrı tanımaz

El yıkarken kullanılan madde

İsim 1

Özünden, kendinden Kısa karşıtı 3

Bedir

Davranış

Arka

Toz bulutu Cehennem bekçisi

Aslanın boynundaki uzun kıllar

Açlık duygusunu giderme 9

Duyum, hasse

Havayla doldurulmuş oyuncak

Bir kıta

Anonim 2

Düşündürücü ve şakalı söz,espri

Akciğere giden iki koldan herbiri

Avrupa'da yarımada

Şaşma anlatan söz

Liberya plaka kodu Baş heykeli 7

Bir araya getirme Besin 4

Eski dilde yardım

İlham

Orta oyununda aptal uşak

Güney Amerika ülkesi

Ün, şöhret 6

Kaya parçası

İmkan

Dahi

Birinin karşısında olma

Ayrı tutma, yalıtım

Gösterişli gece kıyafeti

Mason töreni

İklimlendirme cihazı

Yelkenli

Eril kişi

Emile Zola'nın romanı 5

Vilayet

Yassı demir çelik ürünü

Yalnız kendini düşünen kimse

Acele

Sanatçı 8

Kısaca yüzyıl

Brezilya'da sıradağ

Eski olmayan

İçeceği yapılan çekirdek

11

Akkuş

ANAHTAR SÖZCÜK

1

2

3

4

5

6

7

8

9

10

11

Yapılacak olan çekilişte anahtar sözcüğünü bulan 3 abonemize Özgür Kitapevi’nden Ayın Kitapları sayfasında tanıtımları yapılan kitaplardan hediye edilecektir. Çekilişe katılmak için anahtar kelime ile kendi adres bilgilerinizi info@haberpodium.com adresine yollayin. Geçen ayki bulmacamızın anahtar kelimesi: VATANDAŞ / Geçen Ayın Kazananları: Alime Karasungur, Azad Eril, Erden Kayalı


Feldbergstrasse 33 4057 Basel 061 691 24 71 www.muzik-kitap.com info@muzik-kitap.com

62

Hüznün Fiziği

Yanlış Tercihler Mahallesi

Toprağın Uyanışı

Yazar: Georgi Gospodinov

Yazar: Mario Levi

Yazar: José Saramago

“Ben geçmiş satın alan bir kişiyim. Öykü tüccarı. Başkaları çay, kişniş, çek senet, altın saat, toprak ticareti yapar. Ben geziyorum ve toptan geçmiş satın alıyorum. Bana ne derseniz deyin, ne isim verirseniz verin. Elinde toprak olanlara ‘toprak sahibi’ derler, ben zaman sahibiyim, başkalarına ait zamanın sahibiyim, başkalarına ait öykülerin ve geçmişin sahibiyim. Dürüst bir alıcıyım, fiyatı asla düşürmeye çalışmam.” Bulgar yazar Georgi Gospodinov’un dönemden döneme, hikâyeden hikâyeye atlayarak ince ince kurduğu bir labirent-roman Hüznün Fiziği. Romanın anlatıcısı, başkalarının zihinlerine nüfuz edip onların yaşadıklarını yaşayabilen, hayat denen labirentte kaybolmuş, kendini kaybedip başkalarında bulmuş bir adam. Onun hikâyesinin iç içe geçmiş koridorlarında dolaşırken biz de kaybolup kendimizi onda buluyoruz – zira anlattıkları öylesine samimi, öylesine duygulu, hüzünlü, komik, derin, dokunaklı…

Mario Levi, yeni romanı Yanlış Tercihler Mahallesi’nde sıradışı bir mahallede yaşayan sıradışı karakterlerin iç içe geçmiş öykülerini son derece çarpıcı bir biçimsel üslupla anlatıyor. Herkesin mutlaka bir kez, hayatının tüm akışını değiştirecek yanlış bir tercih yaptığı, sonra da ömrünü bu tercihle hesaplaşmaktan kaçarak tükettiği hüzünlü bir yer. Adı üstünde: Yanlış Tercihler Mahallesi!

José Saramago’nun çocukluk deneyimlerinden taşıdığı izlerle tartışmasız en kişisel, en mahrem yapıtı. Hayal dünyasının yatağını oluşturan anıların kök tuttuğu amansız bir coğrafyanın insanlarını anlatıyor. Yirminci yüzyılın başında Portekiz’in güneyindeki Alentejo eyaletinde yaşayan Mau-Tempo ailesinin üç kuşak süren hikâyesi boyunca, hayat mücadelesi veren yoksul ve topraksız köylülerin maruz kaldıkları sömürüye ve uğradıkları onca zulüm ve işkenceye rağmen hiç kaybetmedikleri isyan ve direniş ruhuna tanıklık ediyoruz.

15 Aralık 2017 / Sayı 53

Kimler yok ki bu mahallede? Süslü Niko, Anet, Şişko Nuri, Garip Lolo, Deli Burhanettin, Eserekli Adalet, Fırıldak Selami, Fişek İsmail, Briyantinli Sabri, Horoz Sencer, Benli Şaziye, Konsolos Fahri Bey, Mösyö Aldo, Katina, Diana, Serra, Bruno, Lena, Aksak Azize, Pasaklı Vera, Kuaför Fikret, Çilli Meral ve diğerleri... Herkes yanlış tercihinin hikâyesini anlatıyor, benzerini, suç ortağını, acısını paylaşabilecek olan birilerini bulabilmek ümidiyle...

Saramago’nun deyimiyle “yaşam karşısında takınılan doğal ağırbaşlılık” Alentejo’nun uçsuz bucaksız düzlüklerindeki çetin koşullar içinde başlı başına bir erdeme dönüşüyor.




Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.