UCUS NOKTASI DERGISI

Page 1

Nisan | April 2013 Sayı | Issue 21

Alabilirsiniz | Your Complimentary Copy

Nisan | April 2013

DİYARBAKIR Dicle’nin hayat verdiği kültür mozaiği

A mosaic of cultures nourished by Tigris

İZZET GÜNAY Yaş kaç olursa olsun hâlâ jön!

Alabilirsiniz | Your Complimentary Copy

No matter how old, he’s still a young actor!

Daha az egzos dumanı için…

HİBRİD OTOMOBİLLER For less exhaust fumes…

HYBRID AUTOMOBILES UCUSNOKTASI2-41A.indd 1

FAS

Each city a land of fairy tales Her kenti bir masal diyarı sanki Morocco NİSAN - APRIL 2013

1

4/1/13 12:26 AM


UCUSNOKTASI2-41A.indd 2

4/1/13 12:26 AM


Değerli vatandaşlarım; Ülkemizin coğrafi konumu, küresel pazarlara yakınlığı, üretim ve işgücü maliyetinin düşük olması, uluslararası taşımacılıkta edindiği tecrübe ve sektörün AB’ye uyum süreciyle sağlam kurumsal temeller üzerine oturması, taşımacılık alanında bizlere büyük avantaj sağlıyor, rekabet gücümüzü artırıyor. Bugün Türk taşımacıları doğuda Moğolistan’a, batıda Portekiz’e, güneyde Sudan’a, kuzeyde Norveç’e kadar geniş bir coğrafyada faaliyet gösteriyor ve ticaretimize katkıda bulunuyor. Ülkemizin bu alandaki gücünü artırma amacıyla hızla ‘intermodal’ yani kombine taşımacılığı geliştirmeye çalışıyoruz. Kombine taşımacılıkla daha ucuz ve daha güvenli taşıma imkânına kavuşuyoruz. Ulaşımın tüm modlarında çalışmalarımıza hızla devam ediyoruz. Bu kapsamda da tüm Anadolu’yu büyük bir şantiyeye çevirdik. 2003 yılı öncesinde Türkiye’nin 6.101 kilometre olan bölünmüş yol uzunluğunu bugün 22.300 kilometre çıkardık. Türkiye’yi hem doğu-batı koridorlarını hem de kuzey-güney akslarını açtık. Demiryollarında da eskimiş hatların büyük bölümünü yeniledik. Bununla da kalmadık; Avrupa’nın altıncı, dünyanın sekizinci yüksek hızlı tren hattına sahip ülkesi olduk. Şu an Türkiye’nin dört bir yanını; yüksek hızlı ve konvansiyonel tren ağlarıyla örüyoruz. Havayollarını ise tam anlamıyla halkın yolu haline getirdik. 16 milyon vatandaşımız uçakla ilk kez son 10 yılda tanıştı. 2003 öncesi tek işletmeciyle iki merkezden 26 noktaya uçuş sağlarken bugün, yedi havayolu şirketiyle yedi merkezden 49 noktaya uçuş sağlanır hale geldi. Uluslararası uçuş ağımızı da geliştirdik. Dün sadece tek merkezden 60 hoktaya uçarken bugün 15 merkezden 194 noktaya uçuyoruz. Bugün uçuş gerçekleştirilen nokta sayısı itibarıyla dünyada ilk 10 ülkenin içine girdik. Ayrıca bu çalışmalarla birlikte Marmaray tüp tünel geçiş projesi, limanların modernizasyonuyla yenilerinin inşası, tarihi İpek Yolu güzergâhının geçtiği ve Çin’den Avrupa’ya kadar uzanan hattın demiryolu bağlantısını sağlayacak BaküTiflis-Kars demiryolu inşaatına da hızla devam ediyoruz. İntermodal taşımacılığın iyi bir örneği olan Ro-Ro taşımacılığına da ayrıca büyük önem veriyoruz. Bugün, Türkiye ile diğer Karadeniz ülkeleri arasında; Samsun-Novorossisk, Zonguldak-Kırım Bölgesi, Tekirdağ-Yujni ile Pendik-Köstence hatlarında düzenli Ro-Ro işletmeciliği gerçekleştiriliyor. Aynı şekilde, Türkiye ile İtalya arasında, İstanbul, Mersin ve Çeşme’den Trieste’ye düzenli Ro-Ro hatları verimli bir şekilde işletiliyor. Ro-Ro taşımacılığında her yıl gözle görülür bir artış yaşanıyor. 2011 yılında toplam 2 bin 360 Ro-Ro gemisiyle 330 bin 714 araç taşınırken, 2012 yılında 2 bin 255 Ro-Ro gemisiyle toplam 348 bin 569 araç taşındı. Bu da taşınan araç sayısında yüzde 5.4’lük bir artışı gösteriyor. Öte yandan, Avrupa’da kullanılan ve taşıtların trenle taşınmasına imkân sağlayan Ro-La taşımacılığına yönelik çalışmalar da yapıyoruz. Yaptığımız bu yatırımlarla ülkemizi Asya-Avrupa-Afrika kıtalarının taşımacılık üssü haline getiriyoruz. İnanıyorum ki; 2023 hedeflerimiz doğrultusunda yaptığımız tüm bu çalışmalar, Türkiye’yi, Cumhuriyet’in 100’üncü kuruluş yıldönümünde dünyanın merkezi konumuna taşıyacaktır. İyi yolculuklar

Binali Yıldırım Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Minister of Transport,

Maritime Affairs and Communication

Dear citizens; The geographical location of our country, its proximity to global markets, low costs of production and labor, its experience in international transportation and the solid institution foundation of the sector with the EU accession process provide us with a significant advantage in the area transportation, and increases our competitiveness. Today, Turkish carriers operate across a vast geography, from Mongolia in the west to Portugal n the east, and from Sudan in the south to Norway in the north, making contributions to our commerce. However, to step up our strength in the area, we are making efforts to rapidly develop ‘intermodal’, or combined transportation. With combined transportation, we bring added value to national economy while ensuring safer transportation at lower costs. We continue with our efforts in all modes of transportation. In this scope, we have turned Anatolia into a large construction site. Before 2003, the total length of divided roads in Turkey was 6.101 kilometers, and we increased this figure to 22.300 kilometers. We opened east-to-west and north-to-south corridors. We have largely renewed the old railroad lines. Furthermore, we now have the sixth largest high-speed train line in Europe, which is also the eighth largest line in the world. Today, we continue to connect different regions of Turkey with high-speed and conventional railroad lines. We have opened the airways to public access. 16 million Turkish citizens flew for the first time in the last decade. Before 2003, flights were only available from two centers to 26 destinations, all managed by one carrier; however, today, seven airline companies fly from 7 centers to 49 destinations. We have also expanded our international flight network. In the past, there were only 60 destinations from one center, while today we can fly to 194 destinations from 15 centers. Today, we are one of the top 10 countries which have the highest number of airway destinations. Furthermore, we continue our projects with Marmaray tube tunnel, modernization of seaports and construction of new ports, and the Baku-Tbilisi-Kars railroad will connect the railroad line from China to the lines in Europe, on the route of the ancient Silk Road. We also emphasize Ro-Ro transportation, which is a fine example of intermodal transport. Today, we have regular Ro-Ro operations on the Black Sea, between Turkey and other countries, including the Samsun-Novorossisk, Zonguldak-Crimea, TekirdağYujni and Pendik-Constanza lines. Similarly, we have established Ro-Ro lines between Turkey and Italy, via the ports in Istanbul, Mersin, Çeşme to Trieste, which have been running efficiently. We are still making efforts to introduce new lines. The Ro-Ro transportation capacity has been significantly increasing every year. In 2011, a total of 2.360 Ro-Ro ships carried 330.714 vehicles, and the next year, 2.255 Ro-Ro ships carried a total of 348.569 vehicles. These figures indicate a 5.4% increase in the number of carried vehicles. Meanwhile, we are also making efforts to introduce Ro-La transportation, which is currently used in Europe to carry vehicles via railroads. With these investments, we are making Turkey a base of transportation for Asia, Europe and Africa. I believe that these efforts, in line with our objectives for the year 2023, will make Turkey the center of the world by the 100th anniversary of the republic. Have a nice trip NİSAN - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 3

3

4/1/13 12:26 AM


4

NİSAN - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 4

4/1/13 12:26 AM


Değerli misafirlerimiz; Devlet Hava Meydanları İşletmesi, sürdürülebilir başarı zincirine yeni halkalar ekleyerek hizmet yolculuğuna devam ediyor. Son 10 yıldır bu yolda alınan büyük mesafe, kuruluşumuzu küresel bir marka haline getirdi. Bu parlak hizmet tablosu hizmet şevkimizi daha da artırıyor. Mevcut başarılarla yetinmeyi, yerinde saymak olarak nitelendiriyoruz. Hep daha mükemmeli arıyoruz. “Dünyada ne varsa daha iyisi bizde olmalı” diyoruz. Rakamların tanıklık ettiği başarılarımıza sadece kurumsal ya da sektörel bir önem yüklemiyoruz. Elde ettiğimiz sonuçların ülke kalkınması için de gerekli ve önemli olduğunun bilincindeyiz. Kuruluşumuzun gittikçe yükselen başarı çıtası küresel ölçekte sektör otoritelerince de kabul görüyor, takdir ediliyor, ödüllendiriliyor. Artık DHMİ tam anlamıyla küresel bir kuruluştur. Hizmet kalitesi ve şöhreti sınırlarımızı çoktan aşmıştır. Uluslararası şöhrete sahip sektörün saygın yayın organlarından pek çoğu, yaptıkları objektif değerlendirmeler sonucunda DHMİ’yi ‘dünya çapında başarılı kuruluş’ olarak ilan ettiler. Dünya devlerine örnek gösterilecek düzeye gelmiş olmaktan, ülkemiz ve milletimiz adına gururluyuz. Bu istikrarlı büyüme ve atılım ruhu artarak devam edecek. Aslında müşteri memnuniyeti bizim için en büyük ödüldür. ‘Havayolunu halkın yolu yapma’ büyük hedefinin bir parçası olmaktan gurur duyuyoruz. Geçmişteki başarılarımızdan güç alarak, yeni başarılara doğru kararlı adımlarla yürümeye devam ediyoruz. Kuruluşumuz, 2013 yılında da; hava ulaşımı hizmetlerinin yaygınlaştırılması, kalite çıtasının yükseltilmesi, uçuş emniyetinin sağlanması, verimliliğin artırılması, uluslararası havacılıkta ülkemizin lider konuma getirilmesi hedefleri doğrultusunda çalışmalarına ve yatırımlarına devam edecek. Bu yıl bir ilke daha imza atmış olmamız, bu hedeflerimize ilerlediğimizin bir göstergesi… DHMİ, şimdiye kadar ‘seyirci’ olarak katıldığı uluslararası fuarların en önemlisine artık ‘sergileyici’ olarak katılıyor. 12-14 Şubat tarihlerinde İspanya’nın Madrid şehrinde gerçekleştirilen Dünya Havacılık Fuarı’na katılan DHMİ, Türkiye’nin hava trafik yönetimine ilişkin geliştirilmiş ve geliştirilmekte olan dört önemli projeyi sergiledi. Bu başarı dört yıllık bir çalışmanın sonucu… 2010 yılında DHMİ ile TÜBİTAK arasında imzalanan ATM Ar-Ge işbirliği protokolüne istinaden yapılan Ar-Ge çalışmaları meyvelerini verdi. Bu projelerle Türkiye, dünya havacılığına bilimsel katkı yapabilecek birikim ve beceriye sahip olduğunu kanıtladı. İstanbul Atatürk Havalimanı, her yıl Birleşmiş Milletler’in sivil havacılık örgütü ICAO toplantısı öncesinde verilen ATN News ödüllerinde ‘Yılın Havalimanı’ seçildi. Uluslararası ölçekte böyle bir ödüle layık görülen Atatürk Havalimanımız ‘Türkiye’nin birincisi, dünyanın en iyisi’ olduğunu kanıtladı. Artık sivil havacılıkta Türkiye, tüm dünya tarafından model alınan bir ülke… Başarılarımız artarak devam edecek… İyi yolculuklar dilerim…

Orhan Birdal Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdür Executive Board Chairman

and General Manager

Dear guests; The State Airports Administration (SAA) continues with its services while adding new achievements to its chain of sustainable success. This long distance, which we have covered in the last decade, has made our organization a global brand. This impressive picture further encourages our passion for offering services. We consider being contented with existing achievements is only running around in circles. We always look for the perfect. We say “we should have what the world has.” We think our achievements, as evidenced by figures, have more than corporate or industrial importance. These results we have had are also important and necessary for national development. The gradually rising bar of success is also recognized, appreciated and awarded by the industrial authorities on the global scale. Today SAA is a global organization in all aspects. Our service quality and its reputation have reached beyond our borders. Many prestigious publications in the industry with international reputation have made objective assessments of SAA and declared it as a ‘globally successful organization.’ We are proud to achieve a level that sets an example to the world’s giants, on behalf of our country and our nation. This spirit of stable growth and progress will be increasingly continued. In fact, the greatest award for us is the customer satisfaction. We are proud to be a part of the objective to ‘make airways accessible to everyone.’ With the strength we gain from our past achievements, we continue take firm and resolute steps towards new ones. Our organization will continue with its efforts and investments to generalize aviation services, raise the bar of quality, ensure flight safety and security, increase productivity, and make Turkey the leader of international aviation in 2013. As evidence to our rapid progress towards our objectives, we broke a new ground this year… SAA is now an exhibitor at the most important international fair, where it used to be a onlooker in the past. SAA will be exhibiting at the World Aviation Fair held in Madrid, Spain on 12-14 February, and introduced four important Turkish projects on air traffic management, which have been developed or are under development. This achievement is the result of our efforts in four years… The R&D activities, conducted under the ATM R&D cooperation protocol that was signed by SAA and TÜBİTAK (The Scientific and Technological Research Council of Turkey) in 2010, have yielded their results. With these projects, Turkey has globally demonstrated that it has the knowledge and skills to make scientific contributions to global aviation industry. Istanbul Atatürk Airport has been selected the ‘airport of the year’ at the ATN News awards, given every year by the UN’s civil aviation organization ICAO. Atatürk Airport, which has received this award bearing an international prestige, has proven that it is ‘the best in Turkey, the best of the world.’ Today, Turkey is a globally acknowledged country which sets a model in civil aviation... Our achievements will be increasingly continued… Have a nice trip… NİSAN - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 5

5

4/1/13 12:26 AM


NİSAN - APRIL 2013 08 MERCEK / ZOOM Sivil havacılıktan haberler The latest news in aviation

16 SEYAHAT / TRAVEL Dicle’nin hayat verdiği kültür mozaiği: Diyarbakır

16

A mosaic of cultures nourished by Tigris: Diyarbakır

34

28 UÇUŞ NOKTASI / FLIGHT POINT Diyarbakır Havalimanı Diyarbakır Airport

34 RÖPORTAJ / INTERVIEW İzzet Günay: Yaş kaç olursa olsun hâlâ jön! İzzet Günay: No matter how old, he’s still a young actor!

40 ÇEVRE / ENVIRONMENT Yeşil evlerle çevre dostu bir yaşam An environment-friendly lifestyle in green houses

48 KEŞİF / EXPLORE Fas: Her kenti bir masal dilyarı sanki Morocco: Each city a land of fairy tales

58 MUTFAK KÜLTÜRÜ / CULINARY CULTURE Türk mutfağının unutulan pilav çeşitleri Forgotten pilaf recipes in Turkish cuisine

64 TEKNOLOJİ / TECHNOLOGY Hem tasarruflu, hem çevre dostu: Hibrid otomobiller Economical and environment-friendly: Hybrid cars

70 GEZGİNİN OBJEKTİFİNDEN / TRAVELLER’S CATCH Foto-safari için beş destinasyon Five destinations for photo-safaris

76 ÖZEL GÜNLER / SPECIAL DAYS Unutulmaz düğünler için…

58

For an unforgettable wedding

84 SAĞLIK / HEALTH Yemek sofrasından hafif kalkmak To leave the dinner table feeling light

92 UÇUŞ REHBERİ / FLIGHT GUIDE Yurtdışı ve yurtiçi seferler International and domestic flights

96 BULMACA / PUZZLE 6

NİSAN - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 6

4/1/13 12:26 AM


YÖNETİM / MANAGEMENT DHMİ Genel Müdürlüğü Personeli Yardımlaşma Vakfı

Emek 8. Cadde 75. Sokak No: 7/1 Emek - Ankara / TÜRKİYE DHMİ Personeli Yardımlaşma Vakfı Adına Sahibi Onursal Başkan Honorary President and Owner on behalf of DHMI Personnel Assistance Foundation Orhan Birdal

70

Yayın Kurulu | Publishing Board Funda Ocak, Mehmet Ateş, Mehmet Karakan, Cemal Köksal, K. Zafer Topuz, Ahmet Ergin, Mustafa Karpuzcu, Vahdet Nafiz Aksu Ali Fuat Emre, Ayhan Öztekin, Meral H. Çakır

YAYIN / PUBLISHING FORA MEDYA İstanbul: Çırağan Caddesi Çırağan Apartmanı No: 19/5 Beşiktaş 0212 246 60 65 Ankara: Mahatma Gandi Caddesi No: 90/8 Gaziosmanpaşa 0312 437 10 90 - 437 10 88 Genel Koordinatör | General Coordinator Süleyman Karan suleyman@foramedya.com Yazı İşleri Müdürü | Chief Editor Doğan Uluyüz (Sorumlu) dogan@foramedya.com Editör | Editor Burak Güner Sanat Yönetmeni | Art Director Ferhat Gedik İngilizce Bölüm Editörü | English Section Editor Sebla Küçük Reklam Departmanı Advertisement Department Nilüfer Aliyeva nilufer.aliyeva@foramedya.com Nilgün Çelebioğlu nilgun@foramedya.com

64

76

Pınar Güneş pinar@foramedya.com Reklam rezervasyon: 0212 272 41 19 Katkıda Bulunanlar | Contributors Elif İzgi Uluyüz, Eren Çerçiz, Lokman Karakaş, Özlem Karahan, Sezai Özden, Sinem Büyükdığan, Şebnem Ber Baskı | Printing Bilnet Matbaacılık Biltur Basım Yayın ve Hizmet A.Ş. Dudullu Org. San. Bölgesi 1. Cad. No: 16 Ümraniye-İST Tel: 444 44 03 Basım Yeri ve Tarihi Place and Date of Publication İstanbul, Nisan - April 2013 Yayın Türü | Type of Publication Yerel, aylık, süreli Local, monthly, periodical

48

ISSN 1306 - 6323 www.foramedya.com

NİSAN - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 7

7

4/1/13 12:26 AM


mercek | zoom

77 HAVA TRAFİK KONTROLÖRÜ VE 102 ARFF MEMURU DİPLOMALARINI ALDI Temel eğitimlerini tamamlayan 77 stajyer

hava trafik kontrolörüyle 102 ARFF memuruna, DHMİ Esenboğa Eğitim Tesisleri’nde düzenlenen törenle diplomaları verildi. Törende, DHMİ Genel Müdürü Orhan Birdal, Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Ateş, daire başkanları, Esenboğa Havalimanı yöneticileri ve kursiyer yakınları hazır bulundu. Diploma töreninde DHMİ Genel Müdürü Orhan Birdal mezunlara hitaben bir konuşma yaptı: “Mezun olan 77 hava trafik kontrolörümüzün yanı sıra yine burada eğitimleri devam eden 120’nin üzerinde hava trafik kontrolörü var. Her sene yapılan personel alımıyla sayımızı artırıyoruz. Hava trafik kontrolörü sayımızı son üç yılda 600’den bin 193’e çıkarmış bulunuyoruz. Türkiye’nin sivil havacılıkta ki yeri ve önemi o kadar büyüdü ki, bu büyümeyi hiçbir uluslararası kuruluş tahmin bile edemiyor. Dünyada artışlar yüzde 2-3’ler civarındayken, ülkemizdeki artışlar çift haneli olarak gerçekleşiyor. İç hatlarda 2003 yılında 8 milyon yolcumuz varken şimdi 65 milyon insanımız iç hatlardan uçuyor. Ve insanımız uçmaya alışınca da uçuracak insanlara ihtiyaç arttı. Arkadaşlarımızın görev bilinci o kadar yüksek olmalı ki, bu kadar insanı emniyetle uçurmak mümkün olsun. Böyle bir görev bilinci, insanın yaşayacağı önemli hazlardan

8

biridir diye düşünüyorum. Övünerek söylüyorum ki, bu merkezde eğitim alan hava trafik kontrolörleri dünyanın en iyileri arasında gösteriliyor. Türkiye’nin en iyi okullarını bitirip, KPSS’den yüksek puan alan arkadaşlarımız, burada da 15 aylık sıkı bir eğitimden geçiyorlar. Burada da adeta bir yüksekokul bitirmiş oluyorlar, en sıkı sınavlardan başarıyla geçiyorlar. Böylece, halkın yolu haline gelen havayolunun yolcularına güvenli bir uçuş sağlıyorlar. ” Sıkı teorik eğitimin yanı sıra, Erzincan Havalimanı’nda hizmete giren simülasyon merkezinde uygulamalı eğitim verildiğini hatırlatan Birdal, sözlerini şöyle sürdürdü: “Erzincan simülasyon merkezi, Balkanlar’dan Ortadoğu’ya kadar olan bir coğrafyada eşi benzeri olmayan bir merkez. Ulusal ve uluslararası ölçekte eğitim verilecek olan bu merkezde tüm ARFF personeli dönüşümlü olarak eğitim alacak. Canlı olarak bire bir yaşayarak uçak kazasına nasıl müdahale edilir bunu orada öğrenecek. Şu anda kuruluşumuz bünyesinde 295 adet itfaiye aracı bulunuyor. Bu araçlar, en son teknolojinin gerektirdiği teçhizatla donatılmış araçlar. Kaza-kırım ve teknik teçhizat açısından hiçbir eksiğimiz yok. Kullanacağınız araçların tanesi 1.5, 2 milyon civarında. Uçağa benzeyen araçlar kullanacaksınız. Bugün diplomalarını verdiğimiz tüm personelimize başarılar diliyorum.”

NİSAN - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 8

4/1/13 12:26 AM


77 AIR TRAFFIC CONTROLLER AND 102 ARFF OFFICERS RECEIVE THEIR DIPLOMAS

77 air traffic control interns and 102 ARFF officers, upon completing their basic trainings, received their diplomas at a ceremony held at SAA Esenboğa Training Facility. SAA General Manager Orhan Birdal, Assistant General Manager Mehmet Ateş, department chiefs, executives of Esenboğa Airport and relatives of interns attended the ceremony. In his speech at the ceremony, SAA General Manager Orhan Birdal said, “In addition to the 77 air traffic control graduates, we also have more than 120 air traffic controllers who still continue with their trainings. We continue to expand our staff with annual personnel recruitments. In the last three years, the number of our air traffic controllers rose from 600 to 1.193.” Turkey’s role and importance in civil aviation has been strengthened so remarkably that no international organization can estimate the extent. While the growth rates around the world remain at 2-3%, we achieve a growth by double digits. Back in 2003 we only had 8 million domestic passengers, but today 65 million citizens have access to domestic flights. As our people grew used to flying, the need for people who will fly them grew as well. Therefore, our colleagues should have a profound sense of mission to ensure that these people can fly safely. I believe this sense of mission is one of the most important

pleasures one can take in life. I am proud to say that the air traffic controllers trained at this center are listed as the world’s best. Our colleagues graduate from the best schools of Turkey, have good results at the Public Personnel Selection Exam, and then undergo a strict training for 15 months at this center, which is almost like a graduate school. They succeed in the most difficult exams. Thus, they ensure safe flights for the passengers of airways, which have today become accessible for everyone.” Birdal reminded that the program included a strict theoretical training and a hands-on training at the simulation center in Erzincan Airport. Birdal said, “The simulation center in Erzincan is unrivalled in a vast geography extending from the Balkans to the Middle East. At this center, which offers training at national and international scale, all ARFF staff will get training in turns. They will have a live experience of a crash, and learn how to intervene. Currently we have 295 firefighting vehicles, which are equipped with high-end technology. We do not have any shortcomings in terms of accident investigation and technical equipment. Each of the vehicles to be used cost approximately 1.5-2 million. You will be operating vehicles which are almost like aircrafts. I wish success to all of our staff who received their diplomas today.”

NİSAN - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 9

9

4/1/13 12:26 AM


mercek | zoom

ATATÜRK HAVALİMANI ‘YILIN HAVALİMANI’ SEÇİLDİ İstanbul Atatürk Havalimanı, gösterdiği gelişimle

‘Yılın Havalimanı’ seçildi. Havacılık endüstrisinin önde gelen isimlerinden oluşan jüri tarafından belirlenen ödüller, Kanada, Montreal’de düzenlenen törenle sahiplerine verildi. ‘Yılın Havalimanı’ ödülünü Devlet Hava Meydanları İşletmesi (DHMİ) Genel Müdürü Orhan Birdal ve TAV Havalimanları adına Strateji Direktörü Waleed Youssef aldı. Atatürk Havalimanı’nın, uluslararası ölçekte yapılan titiz değerlendirmeler sonucunda ‘Airport of the Year-Yılın Havalimanı’ ödülüne layık görülmesini, kuruluşu ve ülke havacılığı açısından gurur verici bir gelişme olarak gördüğünü belirten DHMİ Genel Müdürü Orhan Birdal konuşmasını şöyle sürdürdü: “Uluslararası Havalimanları Konseyi’nin, 2012 yılı önemli dünya havalimanları yolcu verilerine göre yolcu artış oranı sıralamasında yüzde 21 büyümeyle Atatürk Havalimanı, Avrupa’da ve dünyada birinciliğe yükseldi. Avrupa hava trafiğinin merkezi İstanbul’a kaydı, Atatürk Havalimanı 2012 yılında 6 milyon transfer yolcunun geçiş merkezi oldu. Şu an Avrupa’da altıncı konumda ve yükseliş eğilimi devam ediyor.

10

Elbette bu başarılar, titiz bir mesainin sonucu… Geceli gündüzlü çalışmalarımız meyvesini veriyor. Son bir yıldır, yoğunluk kaynaklı rötarların önüne geçmeyi başardık. Pist ayarlamaları, uçuş güvenliğine zarar vermeyecek derecede seyrüsefer düzenlemeleri bu tür çalışmalardan bazıları... Ödüllerle taçlanan uluslaraarası başarılar, DHMİ’nin küresel bir marka haline gelişinin de kanıtı.” “Havacılık endüstrisinin seçkin isimlerinden oluşan jüri tarafından belirlenen bu ödülü almaktan onur duyuyoruz” diye sözlerine başlayan TAV Havalimanları İcra Kurulu Başkanı Sani Şener ise “Ulaştırma Bakanlığı’nın vizyonu doğrultusunda, DHMİ’nin özelleştirmelerdeki başarısı ve Atatürk Havalimanı’nda hava tarafındaki yatırımları ve hava trafik kontrolündeki yatırımlarıyla artan uçak trafiğinin yönetimine vermiş olduğu önem ve gösterdiği başarı; THY, TAV ve DHMİ’nin paylaşımcı çalışmasının sonucuyla birleşince, Türkiye’den üç önemli oyuncu kendi sektörlerinde dünyanın en başarılıları arasına girmiştir. THY ‘en iyi havayolu şirketi’, Çelebi ‘en iyi yer hizmetleri şirketi’ ve de DHMİ ve TAV’ın işlettiği Atatürk Havalimanı da ‘dünyanın en başarılı havalimanı’ seçilmiştir” dedi.

NİSAN - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 10

4/1/13 12:26 AM


‘AIRPORT OF THE YEAR’ AWARD GOES TO ATATÜRK AIRPORT Istanbul Atatürk Airport has been selected the ‘Airport of the Year’ with its remarkable growth. Following an evaluation of the jury, which consists of the leading figures of the aviation industry, the awards were delivered to their recipients at a ceremony in Montreal, Canada. Orhan Birdal, the General Manager of State Airports Administration (SAA), and Waleed Youssef, Strategy Director of TAV Airports, received the ‘Airport of the Year’ award. Orhan Birdal said that the award given to Atatürk Airport after a fastidious evaluation process at international scale was a proudful success for the organization and the national aviation industry. Birdal said, “According to 2012 data of Airports Council International for the leading global airports, Atatürk Airport became the top airport in Europe and in the world with a 21% growth in number of passengers. Istanbul is not the center of air traffic in Europe, and Atatürk Airport is a gateway for 6 million transit passengers per year. Today, it is the sixth airport in Europe, and its rising trend continues. Of course, these successes are the outcome of a very diligent effort… Our round-the-clock activities are now panning out. In

the last year, we have taken steps to prevent delays resulting from busy schedules. These steps include arrangement of runways and scheduling navigation so that it does not have any impact on airworthiness. The international successes, which are now honored with awards, demonstrate that SAA has become a global brand.” “We are proud to receive this award, which is given by a jury consisting of distinguished names of the aviation industry,” said Sani Şener, the Chief Executive Officer of TAV Airports. Şener added: “In line with the vision of the Ministry of Transportation, SAA’s success in privatization processes, the investments on the aeronautical part of Atatürk Airport, the efforts and successes in management of air traffic with investments on air traffic control have been combined with the cooperative activities of THY, TAV and SAA to ensure listing of three leading actors in Turkey among the most successful companies of the world in their field. THY was selected the ‘Best Airline Company’, Çelebi the ‘Best Ground Operations Company’, and Atatürk Airport, run by SAA and TAV, became the ‘Most Successful Airport of the World.’”

NİSAN - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 11

11

4/1/13 12:26 AM


mercek | zoom

ÇANAKKALE HAVALİMANI BAKIMA ALINDI

12

MAINTENANCE UNDERWAY AT ÇANAKKALE AIRPORT

Çanakkale Havalimanı’nda bakım-onarım, genişletme ve uzatma çalışmaları başladı. Bu nedenle havalimanı yıl sonuna kadar bakıma alındı. 1995 yılında hizmete giren, şehir merkezine 5 kilometre mesafede ve sivil-askeri ortak hizmet veren Çanakkale Havalimanı’nda, 1.200 metrekarelik kapalı alan ve 450 bin yolcu/yıl kapasiteli terminal binası, 1800 x 30 metre ebadında beton kaplı bir pist, üç uçak park yeri olan beton kaplama apron ve taksirut ile 95 araç kapasiteli otopark bulunuyor. Havalimanında seyrüsefer hizmetleri bir adet VHF frekansı çalışan çok yönlü radyo seyrüsefer istikamet cihazı, bir adet mesafe ölçme cihazıyla veriliyor. Çanakkale Havalimanı’nda, son 10 yılda uçak trafiği yüzde 408, yolcu trafiği ise yüzde 22 bin 205 gibi rekor bir artış gösterdi. 2012 Ocak ayına göre 2013 Ocak ayında uçak trafiği ise yüzde 41 arttı.

extension works have been launched at Çanakkale Airport. The airport will be under maintenance until the end of the year. Çanakkale Airport was opened in 1995 for both civil and military flights, and is located at a distance of 5 kilometers to the city center. The facility has a total indoor area of 1.200 square meters, and a terminal building capacity of 450.000 passengers a year. It also has a concrete-coated runway that is 1.800 meters long and 30 meters wide, a concrete-coated apron with three aircraft parking lots, a taxiway and a parking lot for 95 vehicles. The aviation services at the airport are managed via multidimensional radio navigation direction equipment operating on VHF frequency, and distance measuring equipment. In the last decade, the airport’s air traffic has increased by 408%, and passenger traffic has increased by a record rate of 22.205%. As compared to January 2012, the air traffic was increased by 41% in January 2013.

İSTANBUL ATATÜRK HAVALİMANI’NA 43 UÇAK KAPASİTELİ PARK ALANI

PARKING AREA FOR 43 AIRCRAFTS AT ISTANBUL ATATÜRK AIRPORT

Atatürk Havalimanı’nın, mevcut park alanına ek olarak 26’sı orta boy, 17’si büyük boy uçak olmak üzere toplam 43 uçak kapasiteli park alanı inşa edilecek. Bu amaçla Atatürk Havalimanı’nın bitişiğindeki Maliye Bakanlığı’na ait 585.000 metrekarelik alan Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı Alt Yapı Yatırımları Genel Müdürlüğü’ne tahsis edildi. 13 Mart’ta Maliye Bakanlığı’nca onaylanan tahsis işlemini gerçekleştirdiği bu arsaya DHMİ tarafından uçak park alanı yapılacak. Tahsis işlemiyle Atatürk Havalimanı sınırları içine dahil edilen bu arazi üzerinde 26 adet orta boy, 17 adet büyük boy uçak olmak üzere toplam 43 adetlik uçak park alanı oluşturulacak. Master proje çerçevesinde yapılması planlanan uçak park alanının altyapı ve ihale hazırlık çalışmaları tamamlandı. İnşaata bir an önce başlanacağını ve park alanının ivedilikle hizmete verileceğine dikkati çeken DHMİ Genel Müdürü Orhan Birdal, “Yaratılan uçak park alanı Atatürk Havalimanı’ndaki uçak trafiğini de olumlu yönde etkileyecek, kapasite artışı sağlayacak” dedi.

A new parking area with a capacity of 43 aircrafts, including

Maintenance, repair, expansion and

26 lots for medium-sized and 17 lots for large aircrafts, will be built in addition to the existing parking area at Atatürk Airport. To this end, a 585.000-square-meter land adjacent to the airport, which was owned by the Ministry of Finance, was allocated to the General Directorate of Infrastructural Investments under the Ministry of Transportation, Maritime and Communication. The allocation procedure was approved by the Ministry of Finance on March 13, and SAA is to launch operations to build an aircraft parking lot on the land. With the allocation procedure, the land has been included in the borders of Atatürk Airport. The parking lot to be built on this land will have a capacity to hold 43 aircrafts, including 26 medium-sized and 17 large carriers. The infrastructure and tender preparation procedure has been completed for the parking lot, which will be constructed under a master project. SAA’s General Manager Orhan Birdal pointed out that the construction will be started, and the parking lot will be opened very soon. Birdal said, “The new aircraft parking lot will have a favorable impact on the air traffic at Atatürk Airport, and will ensure an increase in the capacity.”

NİSAN - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 12

4/1/13 12:26 AM


NİSAN - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 13

13

4/1/13 12:26 AM


mercek | zoom

HAVA ULAŞIMINDA ŞUBAT REKORU Şubat ayı uçak, yolcu ve yük istatistikleri belli oldu.

2013 yılının ilk ayına artışla başlayan uçak ve yolcu trafiği, şubat ayında da hız kesmedi. DHMİ tarafından yapılan açıklamada şu verilere yer verildi: “2013 Şubat ayında iç hatlarda havalimanlarına iniş-kalkış yapan uçak sayısı 46 bin 15, dış hatlarda ise 27 bin 129 oldu. Böylece; 2013 Şubat ayında havalimanlarına iniş-kalkış yapan toplam uçak trafiği, bir önceki yılın şubat ayına göre, iç hatlarda yüzde 13.4, dış hatlarda ise yüzde 10.5 artış gösterdi. 2013 Şubat ayında, 18 bin 474 üst geçiş (overflight) trafiğiyle birlikte toplam 91 bin 618 uçağa hizmet verildi. Şubat 2013 itibarıyla iç hat yolcu trafiğindeki büyüme devam etti. İç hat yolcu trafiği yüzde 19.6 artışla 5 milyon 181 bin 655 olurken, dış hat yolcu trafiği de yüzde 21.3 artış göstererek 3 milyon 263 bin 415’e yükseldi. Direkt transit yolcuyla birlikte toplam yolcu sayısı, şubat ayında geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 20.1 artış

kaydederek 8 milyon 465 bin 441’e ulaştı. İstanbul Atatürk Havalimanı ile ilgili verilere de yer veren DHMİ yetkilileri, 2013 Şubat ayında uçak trafiğinde yüzde 15 artış görüldüğünü belirtti. Atatürk Havalimanı’nda yolcu trafiğinde iç ve dış hatlarda yüzde 27’lik rekor artış kaydedildiğinin belirtildiği açıklamada, “2013 Şubat ayında, Atatürk Havalimanı’nda 2 milyon 296 bini dış hat olmak üzere toplamda 3 milyon 530 bin 981 yolcu trafiği gerçekleşti. Böylece 2013 Şubat ayı itibarıyla İstanbul Atatürk Havalimanı’ndan günde ortalama bin 16 uçakla 126 bin 106 yolcu hizmet aldı” denildi. Şubat ayında yolcu artışı oranına göre ilk beşe giren havalimanları verileri de aktarıldı. Buna göre, yüzde 115 artışla Balıkesir Koca Seyit Havalimanı birinci olurken, onu yüzde 98’le Şanlıurfa GAP, yüzde 86’yla Nevşehir Kapadokya, yüzde 61’le Batman ve yüzde 55’le Denizli Çardak havalimanları izledi.

FEBRUARY RECORDS IN AVIATION The statistics for carriers, passengers and cargo in February

have been released. The carrier and passenger traffic, which soared during the first month of 2013, continued without a pause in February. The statement issued by SAA included the following data: “In February 2013, the number of carriers landing and taking off was 46.000 in domestic lines, and 27.129 in international lines. Thus, in comparison to February 2012, the overall traffic of landing and taking-off carriers in February 2013 was increased by 13.4% in domestic flights, and by 10.5 percent in international flights. During February 2013, a total of 91.618 aircrafts were hosted, including the overflight traffic of 18.474 aircrafts. The growth of domestic passenger traffic continued in February 2013, and increased by 19.6% to reach 5.181.655. The international passenger traffic also increased by a rate of 21.3% to a total 3.263.415 passengers. With the direct transit passengers, the total number of passengers increased

14

by 20.1%, as compared to the same period of last year, and reached 8.465.441. DHMİ officials also included data on İstanbul Atatürk Airport, where the air traffic increased by 15% in February 2013. The statement highlighted the record increase by 27% in domestic and international passenger traffic at Atatürk Airport, and commented “in February 2013, Atatürk Airport hosted a total of 3.530.981 passengers, including 2.296.000 in international flights. Thus, as of February 2013, Atatürk Airport offered services to an average of 126.106 passengers in 1.016 aircrafts a day.” The report also includes data on top five airports by increase in number of passengers in February. According to the data, Balıkesir Koca Seyit Airport was the top airport with an increase by 115%, followed by Şanlıurfa GAP Airport with 98%, Nevşehir Kapadokya Airport with 86%, Batman Airport with 61% and Denizli Çardak Airport with 55%.

NİSAN - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 14

4/1/13 12:26 AM


NİSAN - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 15

15

4/1/13 12:26 AM


DİYARBAKIR

seyahat | travel

When one is not away from sight, One sees that all hearts are one

Gözden ırak kalmayınca, gönüllerin bir olduğu anlaşılır

Her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Diyarbakır’a bir kez gitmeli… Hele ki bugünlerde… Hiç kaygılanmadan, önyargıları yanınıza almadan… Alsanız bile bilin ki, hiçbiri kalmayacak dönüş yolculuğunda… Bir simitle gittiğiniz kahvede yan masadan mutlaka bir ikram gelecek. Yolda sıcak ‘Hoş geldin’ler eşlik edecek. Bu ziyaret, her sorunun çözüleceğine inandıracak sizi… Each and every citizen of Turkey should visit Diyarbakır at least once in a lifetime… Particularly in one of these days... Leaving all concerns and biases behind… Even if you bring them with you, none will remain by the time you are traveling back home... You will sit at a coffee shop with only a Turkish bagel, but someone at the next table will definitely offer you something. You journey will be accompanied by warm welcomes. This visit will convince you that there is a solution for any problem... Yazı - By: Burak Güner 16

NİSAN - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 16

4/1/13 12:26 AM


Mezopotamya ile Anadolu medeniyetlerinin geçiş bölgesinde olan Diyarbakır’ın tarihinin çok eski devirlere dayandığını, Yontma Taş ve Mezolitik devirlere kadar ulaşan bir yerleşime sahip olduğunu bildiğinizde, bu tarihsel ve kültürel zenginliğin günümüz moda deyimiyle bir kültürel gen inşa ettiğini de fark edersiniz. Çeşitliliğin ve köklü bir tarihin içinden dışarıdan geleni yabancılayan bir insan yapısının doğamayacağını da öngörürsünüz. CAMİ DUVARLARINDA KÜLTÜREL TARİH Diyarbakır kentinin tarihindeki bu çokseslilik, yapılarına ve şehrin her köşesine yansır. Sözgelimi pek çok Anadolu kentinde olduğu gibi Diyarbakır’da da camiler, kiliseler ve sinagoglar dirsek dirseğedir. Bunlardan biri Anadolu’nun en eski camilerinden biri olan Ulu Cami... Bu cami, M.S. 639 yılında İslam orduları Diyarbakır’ı fethedince Mar-Toma Kilisesi’nin camiye çevrilmesiyle kurulmuş. Duvarlarında birçok uygarlığın kitabesi bulunuyor. Bu kitabeler kuşkusuz Diyarbakır’dan geçen uygarlıkların birer yansıması... Bir diğer eski ve önemli cami, Palu (Parlı) Camii ismi de

When you know that Diyarbakır, located in the

intersection of Mesopotamian and Anatolian civilizations, date back to many centuries ago, as far as the Stone Age and Mesolithic Age, you notice that such historical and cultural wealth has, to put it in popular terms, built a cultural gene. You also understand that diversity and a long-rooted history cannot yield a community that ostracizes the foreigners. CULTURAL HISTORY ON THE WALLS OF A MOSQUE This multivocality in the history of Diyarbakır is reflected on the buildings and on every corner of the city. For instance, as is the case in many Anatolian cities, Diyarbakır also has adjacent buildings which are used as mosques, churches and synagogues. One of these buildings is the Ulu Cami, one of the oldest mosques

NİSAN - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 17

17

4/1/13 12:26 AM


seyahat | travel

verilen Safa Cami. 1532 yılında yapılmış bir Akkoyunlu eseri. Çini ve motiflerle süslenmiş çok zarif olan minaresinin son zamanlara kadar kılıfla muhafaza edildiği söyleniyor. Bir diğer örnek, 1572 yılında Diyarbakır Valisi Behram Paşa tarafından Mimar Sinan’a yaptırılmış Osmanlı eseri olan Behram Paşa Camii, Diyarbakır’ın yerel mimarisini yansıtan bir yapı. Duvarları Osmanlı çinileriyle kaplı Fatihpaşa Camii ise ilk Osmanlı eseri. Selçuklu’nun da izlerini taşıyan bu yapı da yine Diyarbakır’ın tarihi zenginliği hakkında bize fikir veriyor. Daha pek çok yapı sayabiliriz. Ayrıca Diyarbakır’ın önemli kiliseleri arasında Mar Thoma, Meryem Ana, Kırklar Kilisesi, Saint Georgi (Kara Papaz) Kilisesi ve Mart Pityon Kilisesi bulunuyor. Meryem Ana Kilisesi, şehirde kalan az sayıdaki Süryani cemaati tarafından halen kullanılıyor. SAYMAKLA BİTMEYEN UYGARLIKLAR Diyarbakır’ın zenginliğini kazılarda elde edilmiş, asırların yeraltına ittiği eserlerde de görüyoruz. Neolitik Çağ’dan itibaren Eski Tunç, Asur, Urartu, Helenistik, Roma, Bizans, Artuklu, Selçuklu, Akkoyunlu ve Osmanlı devirlerine ait eserler Arkeoloji Müzesi’nde kronolojik olarak sergileniyor. Prehistorik devir seramikleri, Roma stelleri, heykel ve mimari parçaları, Artuklu çinileri, Osmanlı devri ahşap eserleri, silahlar, tekke eşyaları, takılar ve daha pek çok eseri de görmek mümkün. Diyarbakır’da doğmuş, yaşamış pek çok sanatçı, edebiyatçı ve siyasetçi bulunuyor. Ama bunlardan ikisinin bir ayrıcalığı var. Doğdukları ve yaşadıkları evler birer müzeye dönüştürülmüş. Şair Cahit Sıtkı Tarancı’nın doğduğu ev geleneksel Diyarbakır evlerine güzel bir örnek. 1973 yılında

18

in Anatolia. The mosque was converted from the Mar-Thoma Church immediately after Diyarbakır was conquered by Muslim armies in 639 AD. Its walls bear the inscriptions, each of which is each a reflection of the civilizations that have lived in Diyarbakır… Another ancient and important mosque is the Safa Mosque, which is also called the Palu (Parlı) Mosque. It is a monument of the Aq Qoyunlu dynasty dating back to 1532. It is rumored that its lean minaret, which is adorned with tiles and motifs, had been preserved with a cover until recently. Another example is the Behram Pasha Mosque, an Ottoman building built by Sinan upon the order of, who was then the Governor of Diyarbakır. This monument reflects the local architecture of the city. The Fatih Paşa Mosque is the first Ottoman monument and its walls are adorned with Ottoman tiles. The building also bears the traces of the Seljuq Empire, and gives us an idea of the historical richness of Diyarbakır. The list of monuments is quite long. Furthermore, Diyarbakır is home to many important churches, including Mar Thoma, St. Mary Church, Kırklar Church, Saint George Church and Mart Pityon Church. The St. Mary Church is still used by the small community of Assyrians in the city. COUNTLESS CIVILIZATIONS We observe the richness of Diyarbakır with the works which were buried underground by centuries and revealed in excavations. The works dating back to the Neolithic Age, the Bronze Age, the Assyrian, the Urartian, the Hellenistic, the Roman, , the Byzantine,

NİSAN - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 18

4/1/13 12:26 AM


NİSAN - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 19

19

4/1/13 12:26 AM


seyahat | travel

Diyarbakır, uzun yıllar doğunun ticaret ve el sanatları merkezlerinden biri olmuş. Bu özelliğini ünlü dokumaları ve büyük bir sanat ürünü olan maden işçiliğine borçlu. Bunların dışında daha birçok ilginç el yapımı ürünün yapılıp satıldığı bir kent olması, canlı bir ticaret hayatının doğmasını sağlamış. Diyarbakır has long been a center of commerce and handcrafts in the east. It owes this feature to its well-known woven goods and to the worked metals, which are important works of art. Furthermore, many other handicraft goods are manufactured and sold across Diyarbakır, which has led to a vivid commercial life in the city.

Kültür Bakanlığı tarafından satın alınıp müze haline getirtilmiş. Müzede Cahit Sıtkı Tarancı’nın eşyaları, mektupları ve kitapları sergileniyor. Bir diğer isim Ziya Gökalp. 1956 yılında müze haline getirtilmiş olan evde de Gökalp’in eşyaları, mektupları ve kitapları sergileniyor. Diyarbakır’ın tipik sivil mimarlık örneklerinden biri olan ev, 1808 yılında inşa edilmiş. Ünlü düşünür Ziya Gökalp’ın 1876 yılında doğduğu bu ev 23 Mart 1956 tarihinde müze-ev olarak ziyarete açılmış. DİCLE’NİN BOYNUNDA KOLYE MİSALİ Diyarbakır’ın tarihi yapıları arasında köprülerini, surlarını, kalelerini de saymak gerek. Dünyanın en eski ve en sağlam surlarından olan Diyarbakır Kalesi Çin Seddi’nden sonra en uzun sur sayılıyor. Diyarbakır Malabadi (Batmansu) Köprüsü, Dicle Köprüsü (On Gözlü Köprü), Haburman Köprüsü de şehrin tarihine geçişimizi kolaylaştıran köprüler. Diyarbakır, tarihi İpek Yolu’nun merkezlerinden olması sebebiyle önemli hanlara sahip. Deliller Hanı, Hasan Paşa, Çiftehan ve Yeni Han’da geçmişte olduğu gibi günümüzde de halı, kilim ve gümüş işleme satan dükkânlar bulunuyor. Bir de kervansaray var ki o, mimarisi ve iç yapısıyla görülmesi gereken yerlerden biri. Bugün otel olarak kullanıyor.

the Artquid, the Seljukian, the Aq Qoyunlu and the Ottoman eras are on exhibit at the Archeology Museum in chronological order. You can also see pre-historical ceramic works, Roman stelas, pieces of sculpture and architecture, Artquid tiles, Ottoman woodwork, weapons, furniture from Islamic monasteries, accessories and many other works. Diyarbakır has brought up many artists, writers and politicians. However, two of them have been significantly distinguished. The houses where they were born and lived later became museums. The house where the poet Cahit Sıtkı Tarancı was born is a fine example of traditional Diyarbakır houses. The house was bought and converted into a museum by the Ministry of Culture in 1973. The museum exhibits the personal belongings, letters and books of Cahit Sıtkı Tarancı. The other outstanding name is Ziya Gökalp. His house was converted into a museum in 1956 and still exhibits the belongings,

KÜLTÜREL ÇEŞİTLİLİĞİN LEZZETİ Diyarbakır’ın kültürel zenginliğinin bir başka işareti de mutfağı olsa gerek. Binlerce yıl Arap, Ermeni, Kürt, Süryani, Türk, Yahudi ve Zaza halklarının iç içe yaşadığı Diyarbakır’da, bu kültürlerin bileşiminden

20

NİSAN - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 20

4/1/13 12:27 AM


meydana gelen yemek kültürü hayli zengin. Mutfağın temel malzemeleri kuzu eti, yöresel baharatlar (sumak, kişniş, karabiber vs.), pirinç, sakatat çeşitleri, tereyağı ve bulgur... Diyarbakır lahmacunu ve kadayıfının yanı sıra örgü peyniriyle de ünlü... En ünlü yemekleri kaburga dolması, içli köfte, sac tava, meftune ve ciğer kebabı... Bu nedenle Diyarbakır’ın en ünlü kaburgacısı Selim Amca’dan kaburga yemeden dönmemelisiniz. Bir de Lebeni var. Ayran gibi ama içine haşlanmış buğday ve yöreye özgü bazı otlar konulan bir soğuk çorba. Mutfağa girmişken meyankökü isimli içeceği de tavsiye edip bu bahsi kapatalım. Tabii yediklerimizi menengiç kahvesiyle bastırmayı unutmadan…

letters and books of Gökalp. The house was built in 1808 as an example of typical civil architecture of Diyarbakır. The great philosopher Ziya Gökalp was born there in 1876, and the building was opened as a museum-house on March 23, 1956. LIKE A NECKLACE ON THE NECK OF TIGRIS The historical monuments of Diyarbakır also include the bridges, city walls and castles. The Diyarbakır Castle, with its walls as one of the world’s oldest and strongest, is considered to be the longest city walls, after the Great Wall of China. The Malabadi Bridge, the Dicle Bridge, and the Haburman Bridge allow us to trace the history of the city. As a center on the Silk Road, Diyarbakır also has many important inns (“han”). Deliller Han, Hasan Pasha, Çiftehan and Yeni Han are all a home to shops selling carpets, rugs and silverware, as they have done in the past… The Caravanserai is a must-see with its architecture and structure. Today, the building is used as a hotel. THE TASTE OF CULTURAL DIVERSITY The cultural diversity of Diyarbakır is also heralded by its cuisine. Having been a home to Arab, Armenian, Kurdish,

NİSAN - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 21

21

4/1/13 12:27 AM


seyahat | travel

Diyarbakır, Osmanlılar döneminde önemli eyaletlerden birinin merkezi, doğuya sefer yapan orduların hareket üssü ve kışlağı olmuş... Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde özellikle Birinci Dünya Savaşı’nın yakın zamanlarında hastalık, yangın ve sefalet yüzünden büyük sıkıntı çekmiş. 1950’lerden sonra yeni şehir kurulmuş; yollar, hastaneler, okullar ve modern yapılarla gün geçtikçe büyümüş ve gelişmiş. 80 sonrasında ise köyden göçlerle nüfus patlaması yaşayan Diyarbakır, şimdilerde kabına sığmayan bir dönüşüm yaşıyor. During the Ottoman era, Diyarbakır was the center of an important province, and the operational base and winter quarters of the armies which were on expeditions towards the east... The city suffered greatly from diseases, fires and poverty during the late Ottoman period, particularly towards the beginning of the World War I. After the 1950s, a new city was established, and continuously grew and developed with roads, hospitals, schools and modern buildings. In the aftermath of 1980s, the city witness an explosion of migrants from rural areas, and today it undergoes an exultant transformation.

Assyrian, Turkish, Jewish and Zaza people for millennia, Diyarbakır has a very rich culinary culture that is a combination of these cultures. The basic ingredients of the kitchen is lamb, local spices (sumac, coriander, black pepper, etc.), rice, offal, butter and bulghur. Diyarbakır is famous for its local pizza (lahmacun) and shredded dough dessert (kadayıf) as well as its cheese. The most popular food is the stuffed lamb ribs (kaburga dolması), kibbeh (içli köfte), cubed lamb on sheet iron (sac tava), lamb and vegetables with garlic (meftune) and liver kebab (ciğer kebap). You should definitely have dinner at Selim Amca, the most famous stuffed lamb ribs restaurant in Diyarbakır. You should also taste Lebeni, which is a cold, white soup made with boiled wheat and local herbs. Finally, we will recommend you to drink sweetroot (meyankökü). That is enough talking about food, but do not forget to help your digestion with a cup of menengiç coffee.

22

NİSAN - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 22

4/1/13 12:27 AM


NİSAN - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 23

23

4/1/13 12:27 AM


seyahat | travel

GÖRMEDEN DÖNMEYIN

MUST-SEE LIST RIVER TIGRIS

Tigris, which is mentioned in sacred books and believed to be one of the four rivers of Eden, is fed with the waters of Bırkleyn and Maden creeks. As you travel towards the south, other creeks, including Batman, Garzan, Ambarçayı, Large and Small Zap, join Tigris. The river flows for 40 kilometers between Turkey and Syria, and joins Euphrates in the upper part of Basra, and its name changes to ‘Shatt al-arab.’ Tigris, called ‘Çemê Dîcle’ in Kurdish, is named as ‘Tigris’ in the western languages. The river is named after a mythological story.

ON GÖZLÜ KÖPRÜ (BRIDGE OF TEN ARCHES)

Located on Tigris, about 3 kilometers from the ancient Mardin Gate, the Bridge of Ten Arches was, according to some sources, built during the reign of Anastasias I in 515, and after its destruction, was repaired by the Umayyad Caliph Hisham in 742-743. French architect and archeologist Albert Gabriel suggests that the bridge is a monument of the ancient times. According to the inscriptions, it was built by the Merwanis in 1065-1067. Stretching for 172 meters with 10 arches, the bridge was closed to motor vehicles due to its historical value, and the traffic was diverted to the new Mervani Bridge which located at 1 kilometer distance. The bridge is now only open for pedestrians, and used for tourism. On the bridge, you can see the Tigris, the Hevsel Gardens and the skyline of Diyarbakır.

İÇKALE

DİCLE NEHRİ Kutsal kitaplarda adı geçen ve inanışlara göre cennetin dört nehrinden biri olan Dicle, Bırkleyn ve Maden çaylarından besleniyor. Aşağıya gidildikçe Batman, Garzan, Ambarçayı, Büyük ve Küçük Zap gibi çaylardan beslenen Dicle, Türkiye-Suriye arasında 40 kilometre mesafe aldıktan sonra Basra’nın yukarısında Fırat ile birleşiyor ve ‘Şattülarap’ ismini alıyor. Kürtçe’de ‘Çemê Dîcle’ olarak isimlendirilen Dicle Nehri’nin batı dillerindeki adı ise ‘Tigris... Nehrin adı mitolojik bir hikayeden alıyor.

Located in the northeastern corner of the walls, İçkale was first inhabited by the Hurri-Mitannis (3700-3500 BC). The mounds in İçkale is referred to as the Amida Mound in archeological literature, and dates back to 6000 BC. It is where the city was first founded. İçkale was used as a prison for a long period. The Artuquid Caravanserai in İçkale is mentioned in the klams (songs) of many dengbejs (bards). The other historical buildings in İçkale were used as Military Police Unit until 2005. The robots of Al Jazari’s were used during the Middle Age for the construction of Amida Mound and Artuquid Palace in İçkale.

ON GÖZLÜ KÖPRÜ Dicle Nehri üstünde, eski Mardinkapı’nın 3 kilometre aşağısında yer alan On Gözlü Köprü’nün bazı kaynaklara göre 515 yılında I. Anastasias döneminde yapıldığı, 742-743 tarihlerinde Emevi Halifesi Hişam’ın yıkılmış köprüyü onardığı belirtiliyor. Fransız mimar ve arkeolog Albert Gabriel köprünün antik çağ eseri olduğunu ileri sürer. Üzerindeki kitabeye göre 1065-1067 yıllarında Mervaniler tarafından inşa edildi. 10 gözden ve 172 metre uzunluktan oluşan köprü Büyükşehir Belediyesi tarafından tarihi nedeniyle trafiğe kapatıldı, yerine 1 kilometre aşağısında yeni Mervani Köprüsü yapıldı. Sadece yaya trafiğine açık olan ve turistik amaçla kullanılan On Gözlü Köprü üzerinden Dicle Nehri, Hevsel Bahçeleri ve Diyarbakır silueti görülebilir. İÇKALE Surların kuzeydoğu köşesinde yer alan İçkale’de yerleşme, bölgenin ilk yerleşik halkı olan Hurri-Mittaniler (M.Ö. 3700-3500) dönemine kadar iner. İçkale’de yer alan höyük, arkeoloji literatüründen Amida Höyük olarak geçer; tarihi M.Ö. 6000 yılına kadar gider, kentin ilk kurulduğu noktadır. Uzun bir dönem hapishane olarak kullanılan İçkale’deki Artuklu Kervansarayı, birçok dengbejin şarkılarına konu oldu. Burada bulunan diğer tarihi mekanlar ise 2005 yılına kadar Jandarma Askeri Birliği olarak kullanıldı. İçkale’de bulunan Amida Höyük ve Artuklu Sarayı’nda Ortaçağ’da El Cezire’nin robotları kullanıldı.

24

NİSAN - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 24

4/1/13 12:27 AM


NİSAN - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 25

25

4/1/13 12:27 AM


seyahat | travel

CITY WALLS OF DİYARBAKIR DİYARBAKIR SURLARI

Each stone a historical period Her taşı tarihten bir kesit Diyarbakır was founded on the lava erupting from Karacadağ, which is a volcanic mountain. The same volcanic rocks were used in the construction of the city walls. A wall that is 5.7 kilometers long, 10-12 meters high and 3-5 meters thick surrounded the city... These walls, which have endured time without being destroyed across centuries, bear the traces of dozens of civilizations.

Yerin ta dibinden çıkan kızıl lavlar 2.000 metre

yükseldikten sonra yayıldı, yayıldı; yayıldıkça soğudu; soğudukça karardı… Yukarı Mezopotamya’da Karacadağ’dan akan lavlar Dicle Nehri kenarında 100 metre yükseklikte bir bazalt plato oluşturdu. Ve bu bazalt platonun üzerinde bugünkü Diyarbakır’da, Suriçi’nin İçkale’sinde (Amida Höyük) bundan 8 bin 500 yıl önce tarih var olmaya başladı. Tarih boyunca ‘Amida’, ‘Amid’, ‘Kara Amid’, ‘Omid’, ‘Amed’, ‘Diyar-i Bekir’, ‘Diyarbekir’ ve en son ‘Diyarbakır’ isimlerini alan bu kentte yaşam aynı yerde hiç ama hiç durmadı. Yerin kalbinden çıkan kızgın lavlar yeryüzünde siyah bazalt taşlara dönüşürken, Hurriler’den Mittaniler’e, Bizanslılar’dan Artuklular’a, Osmanlılar’a kadar küçük krallıklar dahil gelip geçen 33 medeniyet

26

Volkanik bir dağ olan Karacadağ’dan akan lavların üzerinde kuruldu Diyarbakır. Yine o volkanik kayalar bu kentin surlarının yapımında kullanıldı. 5.7 kilometre uzunluğunda, 10-12 metre yüksekliğinde ve 3-5 metre kalınlığında bir duvar çevreledi kenti… Yüzyıllardır yıkılmadan zamana direnen bu surlar, onlarca uygarlığın izlerini taşıyor.

The red lava coming from the depths of the earth rose to 2.000 meters, and then spread and spread. As it spread, it cooled down, and turned black... That lava erupted by Karacadağ in upper Mesopotamia created a basalt plateau at 100 meters of height on the banks of river Tigris. And 8.500 years ago, on this basalt plateau, life began in İçkale area of Suriçi (Amida Mound) in what we call Diyarbakır today. The city had various names throughout its history, including ‘Amida’, ‘Amid’, ‘Kara Amid’, ‘Omid’, ‘Amed’, ‘Diyar-i Bekir’, ‘Diyarbekir’ and finally ‘Diyarbakır’, but the life in this city never ceased its progress. As the hot lava coming from the heart of the earth turned into black basalt rocks above the ground, 33 different civilizations, including Hurri, Mitanni, Byzantine, Artuquid and small kingdoms, inscribed their joys, victories, fears, beliefs and cultures on the stones.

NİSAN - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 26

4/1/13 12:27 AM


The stones shaped the cultures, and the cultures shaped the stones. Every civilization passing from Diyarbakır extended the city walls in line with their security requirements. The walls underwent a complete repaid during the reign of Roman Empire Constantius in 349 AD. The second extension of İçkale was undertaken during the reign of Sultan Suleiman the Magnificent between 1524 and 1526.

kendi sevinçlerini, zaferlerini, korkularını, inançlarını, kültürlerini taşlara işlediler. Taş kültürü, kültür taşı şekillendirdi. Diyarbakır’da varlığını sürdüren her medeniyet kendi güvenlik ihtiyaçları doğrultusunda surları genişletti. Surlar M.S. 349 yılında Roma İmparatoru II. Constantius zamanında yeni baştan onarıldı. İçkale’nin ikinci kez genişletilmesi ise 1524-1526 yılları arasında Kanuni Sultan Süleyman döneminde yapıldı. YAZIT VE KİTABELERLE BEZELİ Her kültürün, her medeniyetin harcında alın terinin olduğu Diyarbakır Surları 5.7 kilometre uzunluğunda, 10-12 metre yüksekliğinde, 3-5 metre arasında değişen duvar kalınlığa sahip. Toplam 82 burca sahip olup, bunlardan yazıt ve kitabeleriyle en görkemli olanları Dağkapı Burcu, Keçi Burcu, Yedi Kardeş Burcu, Ben-u-Sen (Ulu Beden) Burcu, Selçuklu Burcu, Leblebi Kıran Burcu, Fındık Burcu ve Nur Burcu... Mimarlık tarihi açısından birbirinden önemli olan ve dört yöne açılan kuzeyde Dağ Kapı (Deriyê Çiyê veya Harput Kapısı); batıda Urfa Kapı (Deriyê Rîha veya Rum Kapısı); güneyde Mardin Kapı (Tel Kapısı) ve doğuda Yeni Kapısı (Dicle veya Su Kapısı) yer alıyor.

DIYARBAKIR’DA VARLIĞINI SÜRDÜREN MEDENIYETLER Hurriler, Mittaniler, Asurlular, Aramiler, Urartular, İskitler, Medler, Persler, Makedonyalılar, Selevkoslar, Partlar, Büyük Tigran İdaresi, Romalılar, Sasaniler, Bizanslılar, Emeviler, Abbasiler, Şeyhoğulları, Hamdaniler, Mervaniler, Selçuklular, İnaloğulları, Nisanoğulları, Artuklular, Eyyubiler, Moğollar, Akkoyunlular, Safeviler ve Osmanlılar. CIVILIZATIONS SURVIVING IN DIYARBAKIR Hurris Mittanis Assyrians, Aramaics, Urartus, Scythians, Medes, Persians, Macedonians, Seleucids, Parthians, Great Tigran Administration, Romans, Sasanians, Byzantians, Umayyads, Abbasids, Şeyhoğulları, Hamdanids, Merwanids, Seljukians, İnaloğulları, Nisanoğulları, Artuquids, Ayyubids, Moghuls, Aq Qoyunlus, Safavids and Ottomans.

ZAMAN BU SURLARI YIPRATAMADI Diyarbakır Kalesi, kuş bakışı görüntüsüyle kenti bir kalkan balığı şeklinde çevreleyen surların üzeri oyma ve kabartma motiflerlerle, yazıtlarla bezeli. Bu nedenle ünlü Fransız arkeolog Albert Gabriel Diyarbakır Surları’nı ‘Açık Hava Yazıtlar Müzesi’ olarak nitelendiriyor. Büyük bir sanat eseri niteliğindeki Diyarbakır Surları dünyadaki kale yapılarından farklı olarak günümüze kadar yapısını bir bütün olarak korumuş nadide eserlerden bir tanesi. Surlar, etrafındaki çarpık yapılardan arındırılırken, yıkılan burçların onarımı ve tanıtımı için Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi, Kent Konseyi, Sanayi ve Ticaret Odası gibi kent dinamiklerinin öncülüğünde ‘2013 Diyarbakır Surları yılı olması’ ve UNESCO Dünya Mirası Daimi Listesi’ne alınması için bir kampanya yürütülüyor (www.diyarbakirsur.com).

ADORNED WITH INSCRIPTIONS AND EPIGRAPHS The city walls of Diyarbakır, which has the elbow grease of every culture and every civilization, are 5.7 kilometers long, 10-12 meters high and 3-5 meters thick. It has a total of 82 towers, and of these Dağkapı Tower, Keçi Tower, Yedi Kardeş Tower, Ben-u-Sen (Ulu Beden) Tower, Selçuklu Tower, Leblebi Kıran Tower, Fındık Tower and Nur Tower are the most important towers with their inscriptions and epigraphs. There are also four gates, with Dağ Gate (Deriyê Çiyê or Harput Gate) in the north, Urfa Gate (Deriyê Rîha or Rum Gate) in the west; Mardin Gate (Tel Gate) in the south and Yeni Gate (Dicle or Su Gate) in the east, which are important monuments in the history of architecture. THESE WALLS ENDURED YEARS The Diyarbakır Castle and the walls which overlook the city and surround it like a turbot, are covered with engraved and embossed motifs and inscriptions. Therefore, the famous French archeologist Albert Gabriel describes the Diyarbakır Walls as an ‘Outdoor Museum of Inscriptions’. Almost a grand work of art, the Diyarbakır Walls, unlike the castles around the world, is a rare monument which has been completely preserved. The walls are isolated from the unplanned buildings in the vicinity. For the repairs and promotion of destroyed towers, the Diyarbakır Metropolitan Municipality, the City Council, and the Chamber of Industry and Commerce have led a campaign to declare 2013 ‘The year of Diyarbakır walls’ and to include the walls in the UNESCO’s Permanent List of World Heritage (www.diyarbakirsur.com).

NİSAN - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 27

27

4/1/13 12:27 AM


uçuş noktası | flight point

DİYARBAKIR HAVALİMANI Güneydoğu’nun en büyük havalimanı kapasitesini 5 milyon yolcuya çıkaracak

DİYARBAKIR AIRPORT

The largest airport of southeastern Turkey to grow its capacity to 5 million passengers

Şehir merkezine 6 kilometre mesafede bulunan Diyarbakır Havalimanı’nın yıllık yolcu kapasitesi 1 milyon 450 bin… Bu kapasitenin 5 milyon yolcu/yıla çıkması için çalışmalarını sürdüren DHMİ Genel Müdürlüğü ihaleye çıktı. Yüklenici firmayla sözleşme imzalandı ve kısa süre içinde inşaat çalışmaları başlayacak. Diyarbakır Airport, located at only 6 kilometers to the city center, has an annual passenger capacity of 1.450.000... In its latest efforts to raise this capacity to 5 million passengers per year, the State Airports Authority launched a tender. The administration with enter an agreement with the contractor, and the construction will begin.

28

NİSAN - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 28

4/1/13 12:27 AM


Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğü’nün ‘Havacılık sektöründe uluslararası standartlarda, kaliteli, güvenli, konforlu, insana ve çevreye duyarlı ileri teknoloji ürünü altyapı ve sistemlere, yetişmiş insan gücüne dayalı hava seyrüsefer ve havalimanı işletme hizmetleri sunmak’ misyonu çerçevesinde, uzman ve eğitimli personeliyle daima geleceği düşünerek hareket eden Diyarbakır’ın dünyaya açılan kapısı ve yükselen yıldızı Diyarbakır Havalimanı, 1952 yılında sivil havacılık ulaşımına açıldı. Havalimanı şu anda hac ve umre haricinde dış hat uçuşlarına kapalı bulunuyor. Diyarbakır Havalimanı 1 milyon 450 bin yolcu/yıl ve 17 bin 500 uçak/yıl kapasiteli olup şehir merkezine olan uzaklığı ise 6 kilometre... Havalimanı terminal binası iç ve dış hat olmak üzere iki bölümden oluşuyor. Terminal binasında kafebar, ticari hacimler ve rent-a-car gibi hizmetler veriliyor. Diyarbakır Havalimanı’nda terminal binasıyla birlikte VIP binası, ulaştırma binası, ARFF binası, güç merkeziyle otopark bulunuyor. ASKERİ-SİVİL AMAÇLI HİZMET VERİYOR Askeri-sivil amaçlarla kullanılmakta olan Diyarbakır Havalimanı’nda 3.549 metre x 45 metre ebadında beton kaplamalı bir pistle üç uçak 90 derece park pozisyonlu apron bulunuyor. Havalimanı hava trafik hizmetleri 8. Ana Jet Üs Komutanlığı’nca, uçak kaza-kırım ile yangın söndürme ve kurtarma hizmetleri ise protokol dahilinde askeri birimlerle ortaklaşa yapılıyor. Diyarbakır Havalimanı’nda seyrüsefer hizmetleri için VOR, DME ve NDB cihazları, seyrüsefer kolaylığı amaçlı ise tek yönlü ILS sistemi bulunuyor. 2011 yılından bu yana ulaşılabilirlik standartları çerçevesinde yürütülen çalışmalar sonucunda, Diyarbakır Havalimanı engelli yolcuların sorun yaşamadan her türlü hizmetten faydalanabileceği şekilde düzenlendi. HAFTADA 236 SEFER DÜZENLENİYOR Diyarbakır Havalimanı’ndan 2012-2013 kış sezonunda THY, Anadolujet, Onur Air, Pegasus ve Sun Express

The General Directorate of State Airports Administration has a mission to ‘offer air traveling and airport management services based on quality, safe, comfortable, people- and environment friendly, high-tech infrastructure and systems at international standards, as well as on qualified human labor’. In the framework of this mission, the Directorate opened Diyarbakır Airport to civilian flights in 1952, as a global gateway and rising star for the city, with its qualified and expert staff and its vision of the future. The airport is currently closed for international flights other than hajj and umrah. Diyarbakır Airport has an annual capacity of 1.450.000 passengers and 17.500 flights. It is located at only 6 kilometers to the city center... The terminal building consists of two sections - domestic flights and international flights. The building also has cafe-bars, commercial areas and renta-car services. Diyarbakır Airport also has a VIP building, transportation building, ARFF building, power supply and parking lot. OPEN TO MILITARY AND COMMERCIAL FLIGHTS Diyarbakır Airport is used for both military and commercial flights. It has a concrete-coated runway with a length of 3.549 meters and a width of 45 meters, and an apron that can host three aircrafts with a parking position at 90 degrees. The air traffic services at the airport are managed by the 8th Main Jet Base Command, and the accidents-incidents, fire extinguishing and emergency rescue services are managed in cooperation with military units under a protocol. Diyarbakır Airport has VOR, DME and NDB equipment for navigation services, and a uni-directional ILS system for facilitating navigation. As a result of the efforts that have been made under the accessibility standards since 2011, the airport has been organized to ensure full access of disabled passengers to airport services.

NİSAN - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 29

29

4/1/13 12:27 AM


uçuş noktası | flight point

havayollarınca İstanbul Atatürk, İstanbul Sabiha Gökçen, Ankara Esenboğa, İzmir Adnan Menderes ve Antalya havalimanlarına karşılıklı olarak tarifeli haftada 236 sefer düzenleniyor. Havalimanında yer hizmeti ise Çelebi Hava Servisi A.Ş. tarafından veriliyor. Ayrıca havalimanına sefer düzenleyen uçaklara OMV Petrol Ofisi ve THY Opet tarafından yakıt ikmali yapılıyor. KAPASİTE YILDA 5 MİLYON YOLCUYA ÇIKACAK Diyarbakır, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin tarihi, turistik ve ticaret merkezi konumunda... Yine coğrafi konumu itibarıyla doğu-batı, kuzey-güney ekseninde yer alması, havalimanının önemli bir cazibe merkezi haline geleceğini gösteriyor. Uçak ve yolcu istatistiklerine bakıldığında 2002 yılından bu yana ciddi bir gelişme gösteren Diyarbakır Havalimanı’ndaki uçak ve yolcu hareketliliği önümüzdeki yıllarda da yükselerek devam edeceğinden mevcut tesis ve sistemlerin ihtiyaca cevap veremeyeceği göz önüne alınarak DHMİ Genel Müdürlüğü’nce 2012 yılı yatırım programı çerçevesinde 10 uçak park pozisyonlu yeni bir apronla taksi yolu yapım işi ihale edildi. Yüklenici firma işin verilen süreden daha önce teslimi için yoğun bir şekilde çalışıyor. Yine 5 milyon yolcu/yıl kapasiteli yeni bir terminal binası ve mütemmimleri de DHMİ Genel Müdürlüğü tarafından ihale edildi. Yeni inşa edilecek olan terminal binası ve mütemimlerinin sözleşmesi DHMİ Genel Müdürlüğü ile yüklenici (ortak girişim) firmalar arasında imzalandı. Ayrıca 20 Mart 2013 tarihinde yer teslimi yapıldı. Planlanan bina ve tesislerin tamamlanmasına müteakip Diyarbakır Havalimanı’ndan hem ulusal hem de uluslararası uçuşlar yapılacak. Havalimanından seyahat eden yolculara ise uluslararası standartlarda konforlu hizmet sunulacak.

30

236 FLIGHTS A WEEK Carriers, including Turkish Airlines, Anadolujet, Onur Air, Pegasus and Sun Express, have 236 charter flights per week from Diyarbakır Airport. There are direct flights to Istanbul Atatürk, Istanbul Sabiha Gökçen, Ankara Esenboğa, İzmir Adnan Menderes and Antalya airports during the winter season of 2012-2013. The ground operations are managed by Çelebi Air Service Inc. Furthermore, the carriers flying to this airport benefit from fuel delivery by OMV Petrol Ofisi and THY Opet. CAPACITY TO REACH 5 MILLION PASSENGERS PER YEAR Diyarbakır is the historical, touristic and commercial center of Southeastern Anatolia… And its geographical location on the western-eastern and northern-southern axes indicates a potential for the airport to become an important center of attraction. The statistical data of Diyarbakır Airport in terms of flights and passengers point out to a significant growth since 2002. Since the mobility of flights and passengers will continue to increase in the future, and the existing facilities and systems will be short of addressing the needs, the General Directorate of State Airports Administration held a tender for construction of a new apron for 10 aircrafts and a taxiway under the 2012 investment program. The contractor is making all efforts to deliver before deadline. Another tender has been held by the Directorate for a new terminal building and its supplements for 5 million passengers per year, and it is currently at the signature phase. The contract for the new terminal building and its supplements has been executed by the Directorate and the contractor (joint venture) companies. The land for construction was also delivered on March 20, 2013. Following the completion of planned buildings and facilities, Diyarbakır Airport will launch international flights in addition to domestic flights. The airport will also offer passengers top-range of services at international standards.

NİSAN - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 30

4/1/13 12:27 AM


NİSAN - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 31

31

4/1/13 12:27 AM


32

NİSAN - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 32

4/1/13 12:27 AM


NİSAN - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 33

33

4/1/13 12:27 AM


röportaj | interview

“Vesikalı Yarim bizi beraat ettirdi” “Vesikalı Yarim absolved us” Türk sinemasının en kült yapımlarından biri olan ‘Vesikalı Yarim’ İstanbul Film Festivali kapsamında restore edildi ve şimdi sinemaseverlerle buluşuyor. Biz de o filmin ‘Manav Halil’i, Türk sinemasının en usta aktörlerinden İzzet Günay ile buluştuk, ‘Vesikalı Yarim’den şarkıcılık günlerine, bugünün sinemasına uzanan keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.

‘Vesikalı Yarim’ (My Licensed Beloved), one of the cult productions of Turkish cinema, has been restored and will be presented at the İstanbul Film Festival. We met with İzzet Günay, one of the best actors in Turkish cinema who played the character ‘Manav Halil’ in the film, and had a pleasant conversation on his role in the film, his years as a singer, and today’s cinema. Yazı - By: Özlem Karahan 34

NİSAN - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 34

4/1/13 12:27 AM


Ülkemizde pek rastlanan bir durum değildir,

eski filmlerin restore edilmesi… Ama bunu hak eden filmlerden biri, Yeşilçam’ın en kaliteli yapımlarından ‘Vesikalı Yarim’ restore edildi ve İstanbul Film Festivali kapsamında gösterime girecek. Bu sinemaseverler için çok iyi bir haber, ama filmde rol alan ve bu filmle birlikte sinema sanatına bakışı değişen Türk sinemasının jönlerinden İzzet Günay’ın sevinci bir başka… Ömer Lütfi Akad’ın yönetmenliğini yaptığı Türk sinemasının bu kült filminin hikâyesini bir de Günay’dan dinleyelim istedik. Ortaya kısa bir Yeşilçam tarihi çıktı! Yeşilçam’da sayısız filmde yer aldınız. Sizin için en unutulmaz, en güzel olan film hangisi? Ömer Lütfi Akad’ın yönettiği, Türkan Şoray ile birlikte başrolde yer aldığım ‘Vesikalı Yarim’…

‘Vesikalı Yarim’ sinemamızın en kült eserlerinden biri… Benim ufkumu açan çalışmadır… ‘Vesikalı Yarim’ ile birlikte ben kendimi, oyunculuğumu keşfettim. İyi bir yönetmenle çalışmanın farkını anladım. O kötü yaptığım, kötü sayılan, benim de bugün ‘en iyi filmlerim’ sıralamamda olmayan filmlerin neden kötü olduğunu keşfettim… ‘Vesikalı Yarim’ benim hayatımda çok önemli. Yani benim işime de bir saygınlık getirdi. Herkes de bizim kapasitemizi o filmle fark etti. Ve şu kanaate vardım demek ki biz iyi kullanılsaydık, bütün filmlerimiz iyi olabilirdi. Ve oyunculuğunuzu fark ettiğiniz zaman “Demek ki iyi bir şey yapabilirmişim” diyorsunuz.

Yeşilçam’da pek çok filmde rol aldı İzzet Günay. Kötü sayılan, onun da bugün ‘en iyi filmlerim’ sıralamasında olmayan filmlerin neden kötü olduğunu keşfetmiş Günay, ‘Vesikalı Yarim’de rol aldıktan sonra… Bir filmin hayatını nasıl değiştirdiğini şu sözlerle anlatıyor: “Öteki filmlerde dalga da geçerdik. Kameraya arkamı dönerdim, İzmir Marşı’nı söylerdim ben mesela. Ama Lütfi Akad’ın yönetmenliğinde ‘Vesikalı Yarim’ çok disiplinli bir çalışmaydı. Bu film bizim hayatımıza bir zenginlik kazandırdı. Bizi beraat ettirdi.”. İzzet Günay played in many films in Yeşilçam. After ‘Vesikalı Yarim’, Günay discovered why the films that are considered to be a failure, which he also does not list as his best films, are bad... He tells about how a film completely changed his life: “We used to make fun of other films. For instance, I used to turn my back to the camera and sing the March of Izmir. But ‘Vesikalı Yarim’ turned out to be a very disciplined work under the supervision of director Lütfi Akad. The film enriched our lives. It absolved us.”

Sizin hayatınızda, kariyerinizde nasıl bir yeri var? Namuslu bir iştir, yüz akı bir filmdir hepimiz için. Sinema izleyicisi o filmden sonra “Demek bunlarda bir şeyler var, bunlar da iyi filmler yapabiliyorlar” dedi. Ben de böyle dedim. Daha önce de biraz iyi filmlerimiz oldu, ama bu kadar iyi film olmadı. ‘Vesikalı Yarim’ hedeften vurmuştur. Biz o zamandan hissediyorduk bunu. Bir şeyler vardı o filmde. Nitekim Türkan, Altın Portakal’ı aldı o sene. Lütfi Ağabey’de dalga geçecek zaman olmazdı. Öteki filmlerde dalga da geçerdik. Kameraya arkamı dönerdim, İzmir Marşı’nı söylerdim ben mesela. Çok disiplinli bir çalışmaydı bu. Bu film bizim hayatımıza bir zenginlik kazandırdı. Bizi beraat ettirmiştir ‘Vesikalı Yarim’. Peki neden kötüymüş o filmler? Çünkü kahvehanelerde, bir günde yazılan senaryolar, bir günde çekiliyordu ve aslında kamerasını tanımayan,

Restoring old films in not a common thing in

Turkey... However, ‘Vesikalı Yarim’ (My Licensed Beloved), one of the best films of Yeşilçam which deserved this, has been restored and will be screened at Istanbul Film Festival. This is good news for cinephiles, but the happiest of all is İzzet Günay, the leading Turkish actor of the film whose idea of the art of cinema was changed with it... Our plan was to hear about the story of this cult Turkish film, directed by Ömer Lütfi Akad, from İzzet Günay... What we learned is a brief history of Yeşilçam! You have been in countless films in Yeşilçam. Which is the most unforgettable, most beautiful one of these films? It is ‘Vesikalı Yarim’, directed by Ömer Lütfi Akad, where I was the lead actor with Türkan Şoray... ‘Vesikalı Yarim’ is one of the cult films in Turkish cinema... The film opened up my horizons... With ‘Vesikalı Yarim’, I discovered myself, my acting. I saw the difference in working with a good director. I discovered why those films which were considered to be a failure, which I do not see as my best films, were bad... ‘Vesikalı Yarim’ is an important milestone in my life, in that it has brought some kind of prestige to my work. And everyone recognized our capabilities with that film. I came to the conclusion that if we had been used well, all of our films would have been good. When you notice you are acting good, you think, “So, I could have done something good.”

What kind of a place does the film hold in your life and your career? It was an honorable work, a good name for all of us. After that film, the film-goers said, “So they have something different. They can make good films.” I also thought the same thing. We had some nice films before, but they were not so good. ‘Vesikalı Yarim’ hit the nail on the head. We felt that even back then. There was something about that film. As a matter of fact, Türkan was awarded with the Golden Orange that year. Lütfi Akad did not have any time to fool around. We used to make fun of other films. For instance, I used to turn my back to the camera and sing the March of Izmir. But ‘Vesikalı Yarim’ was a very disciplined work. The film enriched our lives. It absolved us. So, why were those films bad? Because, they wrote the screenplays in one day at a coffee NİSAN - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 35

35

4/1/13 12:28 AM


röportaj | interview

ortaya ne çıkacağını pek de bilmeyen yönetmenlerle çalışıyorduk. Lütfi Ağabey Türk sinemasının en büyük isimlerinden biridir. Çok iyi bir aile babası, çok iyi bir arkadaş, dost, çok okumuş, Galatasaray Lisesi kökenli birikimli bir yönetmendi. Çekim olacağı zaman sete hazır, ne istediğini ve ne çekeceğini bilen bir halde gelirdi. Bu da biz oyunculara ve setteki herkese çok olumlu yansır, bizi disipline ve motive ederdi. Örneğin o filmden önce çektiğim filmlerde bunu hiç yaşamadım. Açıkçası performansımızı, oyunculuğumuzu gösterebileceğimiz kadar yüksek şeyler de istenmiyordu… Bütün oyunculuk hayatımda ciltlenmiş olarak elime aldığım ilk senaryo ‘Vesikalı Yarim’dir. Ondan öncesinde beş sayfalık özetler verirlerdi bize ve sete gidene kadar ne çekeceğimizi tam olarak bilmezdik. Lütfi Ağabey bana o ciltlenmiş senaryoyu verdi, “Kadırga taraflarında bir manav Halil var, bir gün arkadaşlarıyla Beyoğlu’na çıkar, pavyondaki Sabiha’ya aşık olur. Bu kadar…” dedi ve ekledi, “Kalanını buradan okursun”. Çok heyecanlanmıştım, ve şimdi görüyorum ki bu heyecan hiç de boşa değilmiş… Hikâyeler de birbirinin hemen hemen aynısıydı. Evet… Yani aynı aşk hikâyeleri, gündelik sohbetlerin ötesine varmayan, derinliği olmayan diyaloglar, sinematografik anlamda da özelliği olmayan çekimler… Peki ‘Vesikalı Yarim’ ile bağlantılı olarak, Lütfi Akad ile çalışmak ve onun yönetmenliğini nasıl anlatırsınız? Lütfi Ağabey’in hayatında olduğu gibi sinemasında da çok az laf var. Çok lafın sinemayı öldürdüğünü düşünürdü, ki bence de haklıydı. O basit sinemadan yanaydı. Kamera oyunlarını sevmezdi. Böylece de kamera onun filmlerinde oyuncudan rol çalamazdı. Bir oyuncunun kendi sınırlarını keşfetmesi anlamında Lütfi Ağabey’in filmleri ufuk açıcıdır bence. Onun sinemasını bambaşka kılan diğer nokta ise atmosfer.

36

house, and they shot the film in one day. We worked with directors who did not know their cameras or what would come out. Lütfi Akad was one of the greatest names of Turkish cinema. He was a very good father, a very good friend. He was a well-read, knowledgeable director, who graduated from Galatasaray High School. When we were to shoot a scene, he would come to the set all ready, with a clear iea of what he wanted and what he was going to shoot. This reflected very positively on the actors and workers on the set – it disciplined and motivated us. For instance, I never had such an experience with the films I had been in before. To be honest, they did not expect high-quality work where we could prove our performance and acting... In my life as an actor, ‘Vesikalı Yarim’ was the only film for which the script was hardbound. Before that, they would give us summaries of five pages, and we never had an idea of the script until we arrived on the set. Lütfi Akad gave me that hardbound script, and said, ‘There is a man called Manav Halil in Kadırga. One day, he goes to Beyoğlu with his friends, and falls in love with this woman called Sabiha at a night club. That is all... You can read the rest here.’ I was very excited, and now I see that my excitement was not in vain at all... And stories in films were almost the same. Yes… I mean, the same love stories, superficial dialogues which consisted of small-talk, mundane shootings that did not have any cinematographic value... In the context of ‘Vesikalı Yarim’, how do you define working with Lütfi Akad and his directing? Like in his life, Lütfi Akad did not have too much speaking in his films. He thought too much talk would

NİSAN - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 36

4/1/13 12:28 AM


Yani ‘Vesikalı Yarim’de de, diğer filmlerde de mekânlar çok önemliydi. Mekânların ‘gerçek’ olması, izleyende o gerçekliği uyandırması ve tabii abartının olmaması, Lütfi Ağabey için olmazsa olmaz koşullardı. Çünkü mekânların duyguyu en iyi şekilde geçirdiğini söylerdi. Bu sebeplerden dolayı işte, Ömer Lütfi Akad sineması gerçektir. Sonra tam da sinema kariyeriniz yolunda giderken, seks filmleri furyası başladı… 1968’den sonra iyi filmcilik bitti. 70’lerin başından itibaren seks filmleri furyası başladı, o zaman biz çekildik zaten. “Bu sinema bize yakışmaz” dedik. Ayhan Işık, ben, Ediz Hun... Kim varsa piyasada, hepimiz “Bu geçici bir moda, hepimiz sıramızın gelmesini bekleyeceğiz” dedik. Ama öyle olmadı… Maalesef… O kadar uzun sürdü ki… Biz bütün rezervlerimizi, bankadaki birikimlerimizi tükettik. O sırada da şarkıcılık teklifleri geldi. Bana uzun yıllardır gelen teklifti. Fahrettin Aslan devamlı teklifte bulunuyordu. Ama ben şöhretime sığınarak böyle bir şey yapmak istemiyordum açıkçası. Sonra bir gün sevgili Öztürk Serengil hepimizi razı etti. Bir lunaparkın döner sahnesi için kadro hazırlıyordu. Hepimize teklif etti ve gerçekten paraya çok ihtiyaç duyduğumuz, sıfırı tükettiğimiz bir dönemdi.. O dönemde, üç kişi hariç bütün Yeşilçam oyuncuları kabul ettik sahneye çıkıp şarkı söylemeyi. Kabul etmeyen üç kişi kimlerdi? Türkan Şoray, Ediz Hun, Kartal Tibet… Yani Fatma Girik’ler, Filiz Akın’lar, Belgin Doruk’lar… Hepimiz şarkı söylemeye başladık… Nasıldı o deneyim? Dünyanın en zor işlerinden biri, içki içen bir insana şarkı söylemek. Çok kötü bir dönemdi. 27 Haziran 1973 günü başladım. En uzun süre yapanlardan biri benim. 80’e kadar, yaklaşık yedi yıl şarkı söyledim. Psikolojik açıdan zorlayan bir işti. Neyse ki bizim şarkımızı çok az kişi dinliyordu. İzleyen boyumuza posumuza, giyimimize bakana kadar o 20 dakika geçiyordu. Ama bir dönem geldi ki, çok daha zor olmaya başladı. Çünkü bizim şarkıyı beraber mırıldandığımız seyirci yok oldu. Bu sefer ayak takımına kaldı. Tam bir azaptı. Anlatılır gibi değil.

kill cinema, which I agree. He believed in a simple cinema. He did not like the camera tricks. So, the camera could never steal a role from the actor in his films. I think his films are seminal in terms of discovering an actor’s limits. Another different aspect of his cinema is the atmosphere. The places were very important in ‘Vesikalı Yarim’ and in his other films. It was indispensable for him to have ‘real’, places that would stimulate the feeling of reality in the viewer, without exaggeration, because he said it was the place which best conveyed the feeling. Due to these reasons, Ömer Lütfi Akad’s cinema is real. And then, just when you were doing good in your film career, the erotic films exploded... Good films were over after 1968. Starting in early 1970s, the erotic films exploded, and that was when we pulled ourselves back. Ayhan Işık, Ediz Hun and I thought “This cinema does not befit us.” Everyone in the sector said, “This is a temporary craze. We will wait our turns.” But it was not temporary… Unfortunately… The trend lasted so long that we exhausted all of our reserves, our savings at banks. Meanwhile, I had some offers for singing. I had been receiving such offers over the years. Fahrettin Aslan always came up with these offers, but I really did not want to do it behind the shield of my reputation. Then one day, dear Öztürk Serengil convinced us all. He was rounding up a group for the revolving stage at a funfair. He made an offer to all of us, and since we were really in need of money, we had no alternative... Back then, all the actors in Yeşilçam, except for three people, agreed to take to stage and sing. Who were the ones that rejected the offer? Türkan Şoray, Ediz Hun, Kartal Tibet… I mean, Fatma Girik, Filiz Akın, Belgin Doruk, we all started singing. What was the experience like? Singing to a drinking person is one of the most difficult works in the world. It was a really bad time. I started singing on June 27, 1973. I was one of the ones who did it for the longest period. I sang for about 7 years, until 1980. It was really challenging psychologically. Fortunately, very few people paid attention to our singing. While the

NİSAN - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 37

37

4/1/13 12:28 AM


röportaj | interview

audience was looking at us, our costumes, 20 minutes passed by. But then came a point where it was even more difficult, because the audience who sang with us disappeared. There was only the riffraff. That period was a complete torment. It’s ineffable. Then the craze faded out and a new era began... Singers started showing up on the silver screen... Singers started acting in films to be famous more quickly. This was something mutual. We did not blamed one another. We could not ask them “Why did to make a film?” I acted with numerous singers, including Behiye Aksoy, Neşe Karaböcek.

O furya sona erince yeni bir dönem başladı… Şarkıcılar beyazperdede boy gösterdiler… Şarkıcılar isimleri çabuk duyulsun diye filmlerde yer almaya başladılar. Bu karşılıklı oldu. Kimse kimseyi suçlayamadı. Yani biz onlara “Neden film yaptınız?” diyemedik. Ben birçok şarkıcıyla filmlerde birlikte rol aldım. Behiye Aksoy ile, Neşe Karaböcek ile rol aldım örneğin. Sonrasında verdiğiniz uzun bir ara var zaten. Peki günümüze gelirsek, bugünün sinemasını, yönetmenlerini nasıl buluyorsunuz? Bugün iyi film yapan genç rejisörlerin hepsi Lütfü Akad sinemasının izinden gidiyor. Nuri Bilge Ceylan’ın yaptığı şeyin temeli Lütfü Akad sineması. Yaşamın kendisini, gerçek duygularla anlatıyorlar. Lüftü Abi’nin çok büyük katkısı var bugünlerde. Türk sinemasında önce bir ‘Tiyatrocular Dönemi’ var; Muhsin Ertuğrul ve adamlarının olduğu. Ardından da Ömer Lütfi Akad ile birlikte ‘Sinemacılar Dönemi’ başlıyor. İşte ‘Sinemacılar Dönemi’ de, bugünün sanat filmlerinin temelidir. Ben bugünün yönetmenlerini beğeniyorum, filmleri de izliyorum. Ama benim konuştuğum insanlar, halk bu filmlerden bir şey anlamadığını söylüyor. “Sizin filmlerinizin tadı yok, bayılıyoruz onlara” diyorlar. Çünkü bizim filmlerimiz sabun köpüğüdür. Dostluk, dayanışma, saygı, sevgi var; ama itiraf edelim, hep aynı şeyleri gevelemişiz. Neredeyse tüm hikâyeler birbirinin aynısı.

Then you took a very long break. And today, what do you think about the cinema and directors of our time? Today, all of the young directors of good films follow the lead of Lütfi Akad’s cinema. The grounds of what Nuri Bilge Ceylan and other do is the cinema of Lütfi Akad. They tell the life itself through real emotions. Lütfi Akad has made remarkable contributions to our time. In Turkish cinema, first there was a period of theater actors, including Muhsin Ertuğrul and his circle. Then came the time of filmmakers with Ömer Lütfi Akad. That period of filmmakers is the ground for today’s art films. I really appreciate the directors of our time, and I see their films. But the people I talk to, the common people say they do not understand anything from those films. They say, “They are not like your films, we like your films”, because our films were like soapsuds. There was friendship, solidarity and love – but we should admit that we had been doing the same thing over and over. Almost all of the stories were the same. And ‘Vesikalı Yarim’ has been restored for İstanbul Film Festival... Restoring a film turns out to be a very expensive process. I never had an idea that it was so costly. I cannot put into words the honor, excitement and happiness I felt when they said to me “We will restore ‘Vesikalı Yarim’’. This has been a very good, a very special thing. One of the greatest works of our cinema is not under protection...

Ve ‘Vesikalı Yarim’, İstanbul Film Festivali için restore edildi… Çok pahalı bir işlemmiş meğer bir filmi restore etmek. Hiç bilmiyordum bu kadar pahalı olduğunu. Bana ilk söylediklerinde, “Vesikalı Yarim’i restore edeceğiz” dediklerinde duyduğum onuru, yaşadığım heyecan ve mutluluğu sözcüklerle anlatmam imkânsız… Çok güzel, özel bir iş yaptılar bu filmimizi restore etmekle. Sinemamızın en büyük eserlerinden biri koruma altına alındı böylelikle… 38

NİSAN - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 38

4/1/13 12:28 AM


NİSAN - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 39

39

4/1/13 12:28 AM


çevre | environment

Binalar yeşile dönüşüyor Buildings to turn green

Çevre alanında birçok gelişme gibi yeşil binalar da son yıllarda oldukça fazla ilgi çekiyor. Ancak yeşil bina olma yolunda atılması gereken pek çok adım var. En basitinden yeşile bile boyayacaksanız, kullanacağınız boyanın çevreye olan zararının azaltılmış, sertifikalı ürün olması gerekiyor. Like many other developments in the environmental area, green buildings have drawn quite an attention recently. However, there are a lot of steps to take to become a green building. From the basics, if you are planning to paint it green, the paint should be a certified product with reduced impact on the environment. Yazı - By: Eren Çerçiz

40

NİSAN - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 40

4/1/13 12:28 AM


Yeşil bina deyince elbette akla yeşile boyanmış bir bina geliyor. Ama bu yazıda okuyacağınız yeşil binalar oldukça farklı. Aslında ‘yeşil’ demek de pek doğru değil. Çünkü hemen hemen her yerde sıklıkla kullanılmaya başlayan, çevreyle ilgili her şeyin önüne, arkasına iliştirilen ‘yeşil’ kelimesi, en azından bu konu için biraz yetersiz kalabilir. ‘Ekolojik’, ‘çevre dostu’, ‘sürdürülebilir’ demek - ki son dönemde bu kelimelerle anlatılmasına özellikle çaba harcanıyorken, daha doğru olacak. KARBON SALIMININ YÜZDE 40’I HANE KAYNAKLI Çevre dostu binaların ortaya çıkışının sebeplerini, birçok çevresel harekete neden olan başta küresel iklim değişikliği, artan çevre kirliliği, karbon salımının tehlikeli seviyelere gelmesi gibi gelişmeler olarak sıralayabiliriz. Çünkü yıllardır yaşadığımız, çalıştığımız binaların aslında kullanılan elektriğin yüzde 60’ını, içme suyunun yaklaşık yüzde 15’ini tükettiği ortaya çıkınca, bu rakamları biraz aşağıya çekmenin yolları aranmaya başlanmış. Tabii bütün bunlara bir de ek olarak binaların karbon salımında da yüzde 40 gibi bir orana sahip olması, konunun ciddiyetini daha da artırdı. Küresel işbirlikleriyle yapısal malzemelerin zararsızlaştırılmasından arazi kullanımına, geri dönüşümden sosyal ve çevresel faktörlere kadar birçok konuda araştırmalar gerçekleştirilerek binaların çevreye uyumlu nasıl yapılabileceği belirlendi. YIKILSA DA İŞE YARIYOR Bir binanın ekolojik yani çevre dostu olabilmesi için kat edilmesi gereken yol oldukça uzun, ama zor ve maliyetli değil. Bu uzun yolcululuk, binanın yapılacağı yeri seçmekle başlıyor ama belli bir noktada sonlanmıyor. Çünkü bina ömrünü tamamlayıp yıkılsa bile, yapımı sırasında doğal ve atık üretmeyen, geridönüşüme uygun, çevreye zararı azaltılmış yapı malzemeleri kullanıldığı için binanın çoğu bölümü geri dönüştürülüp farklı alanlarda değerlendirilerek yaşam döngüsüne katılabiliyor. Yapımı sırasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, yalıtım, akıllı sistemler, ihtiyaç kadar elektrik ve su tüketimi gibi birçok çalışmanın gerçekleştirilmesi gerekiyor. Tabii sadece binanın yapımı değil, içinde yaşayacak ya da çalışacak insanların konforu, etraftaki yapı ve yerleşimlere etkileşimi gibi birçok kriterin de yerine getirilmesi şart. Detaylara inince konu iyice karmaşık hale geliyor aslında. Fakat bu karmaşıklığa son vermek ve ortaya çıkan binaların çevreyle uyumlu olup olmadıklarını

The term ‘green building’ naturally evokes the idea of

a building painted green. However, the green buildings in this article are quite different. In fact, calling them ‘green’ may not be appropriate, because the word ‘green’, which has been commonly used in everything related to the environment, may, may be short of explaining this concept. It will be better to call them ecological, environmentfriendly, or sustainable, particularly considering the recent efforts to use these terms more commonly when explaining these buildings. HOUSEHOLDS RESPONSIBLE FOR 40% OF TOTAL CARBON EMISSIONS Environment-friendly buildings have emerged as a result of various factors, including global climate change, which has led to various universal movements in the recent years, as well as environmental pollution, and effort to reduce carbon emissions. When it was discovered that the buildings we live or work in use up 60% of power supply and approximately 15% of drinking water, the efforts to reduce these figures became important. Of course, there is also the fact that buildings are responsible for 40% of total carbon emissions, which further increased the significance of the matter. On the basis of these data, there have been studies on elimination of the damages of construction materials, improved land usage, recycling and environmental factors to determine how buildings can be environment-friendly. IT WORKS EVEN IF THE BUILDING IS TAKEN DOWN There is a long way to go to make a building ecological, or environment-friendly, but it is not a difficult or costly one. This long journey starts with choosing the location of the building, but it does not have a certain ending point, because even if the building completes its life and is taken down, most of the building can be recycled and used in different areas, since it had been built with natural, nonresidual, recyclable materials with reduced environmental impact. The construction process involves many works including use of renewable energy sources, insulation, smart systems, and consumption of power and water on asneeded basis. Of course, there are many other criteria for the people who will live in the building, such as the

NİSAN - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 41

41

4/1/13 12:28 AM


çevre | environment

belirlemek için bu sefer uluslararası kuruluşlar devreye giriyor. Özellikle mimar ve mühendisler için yol haritası oluşturan bu kuruluşlar, bina tamamlandığında incelemede bulunup binaya sertifika veriyor. Sayıları çok olsa da uluslararası geçerliliği olan ve en çok kullanılan sertifikasyon sistemlerinin başında Amerika’da LEED (Leadership in Energy and Environmental Design ) ve İngiltere’de BREEAM (Building Research Establishment Environmental Assessment Method ) geliyor. Bu arada Türkiye’de de Çevre Dostu Yeşil Binalar Derneği’nin ulusal bir sertifikasyon sistemi oluşturma yolunca ciddi çalışmalar üstlendiğini belirtmekte yarar var. SIKI DENETİM SÜRECİ Söz konusu kuruluşlar denetleme işini çok ciddiye alıyor. Binayı sadece teknik ve seçilen yapı malzemelerine göre değerlendirmek yerine oldukça farklı noktalara da dikkat ediyorlar. Mesela bina şehir merkezinden çok uzakta, sosyal ve kültürel faaliyet alanlarından yoksun ve en önemlisi toplu taşıma problemi olan bir yere yapılmışsa biraz sorun var demektir. Sertifika kurumları, toplu taşıma sorunu olduğu için bireysel araç kullanımını ve dolayısıyla karbon salımı artacağından dolayı puanları düşürüyor. Ya da binayı engelliler rahatça kullanamıyorsa eksi puanlar hemen haneye işleniyor. Dahasıda var... Diyelim ki bir ofis binası şehir merkezine yakın, toplu taşımaya ulaşımı kolay, yapısal malzeme olarak ve benzeri birçok kriter uygulanmış olsun... Hatta bisiklet kullanımını teşvik etmek için bisiklet parkı bile yapılmış varsayalım. Normalde bu gibi durumlar ciddi artı puanlar sağlaması gerekir. Fakat binanızın bulunduğu yere bisikletle gidip gelmek oldukça zorsa, verilecek puanlar hemen eksiye dönüşüyor. Hatta bunu göstermelik yapmış olduğunuzu bile düşünebiliyorlar.

comfort and interaction with surrounding buildings and settlements. As we go further into details, the matter gets more complicated. However, international organizations help us to solve these complications and to determine whether the construction is environmentfriendly. These institutions, which draw a roadmap particularly for architects and engineers, inspect the completed building and issue certificates. Although there are numerous organizations, the most common certification systems that have international validity are the US LEED (Leadership in Energy and Environmental Design) and British BREEAM (Building Research Establishment Environmental Assessment Method). It should be noted that in Turkey, the Environment-Friendly Green Buildings Association makes serious efforts to establish a national certification system. A STRICT CONTROLLING PROCESS These organizations take the inspection process very seriously. Instead of evaluating the building only by its technical aspects and construction materials, they pay attention to various issues. For instance, a building far from the city center, deprived of any social and cultural activity areas, and most importantly with little access to public transport means a lot of problems. Certification organizations lower the ratings for such buildings since lack of access to public transport will lead to increased use of personal vehicles and thus to an increase in carbon emissions. Or, the ratings may go down if the building is not easily accessible for the disabled. Furthermore, let’s assume an office building close to the city center, with access to public transport, and structurally in compliance to many criteria, such as building materials. Assume that this building even has a bicycle parking area to encourage use of bicycles. In normal conditions, all these would lead to increased ratings. However, if traveling to the building on a bicycle is difficult, these rating will instantly go down. Furthermore, they may think that it is only a showpiece.

“GÜNEŞ HAKKIMI İSTİYORUM” Bu alanda yaşanan ilginç örnekler de var. Mesela Japonya’da kapladığı alandan tasarruf etmek için

42

NİSAN - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 42

4/1/13 12:28 AM


NİSAN - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 43

43

4/1/13 12:28 AM


çevre | environment

çok yüksek katlı çevre dostu binalar yapılıyor. Ancak bu gökdelenlerin gölgesinde kalan insanlar da, “Bu bina bizim güneşe erişim hakkımızı engelliyor” diyerek dava açabiliyor. Bir yandan alandan kazanılarak olumlu bir girişimde bulunulurken diğer yandan güneş hakkının engellenmesi sebebiyle puanlara artı olarak yansımıyor... BELKİ DE GİRİP GEZMİŞSİNİZDİR Çevre dostu bina yapmak, belki de onu anlatmaya ve anlamaya çalışmaktan çok daha kolaydır! Kriterler, yerel ve bölgesel değişen koşullar, yapı malzemelerinde ince hesaplamalar, 44

“I WANT MY RIGHT TO HAVE SUNLIGHT” There are interesting examples from these buildings. For instance, Japan has many high-rise environment-friendly buildings that save up space. However, people who have to live in the shadow of these buildings file lawsuits because “This building violates our right to have sunlight.” In other words, a positive step to save space may turn into negative ratings when it violates the right to access sunlight. MAYBE YOU HAVE BEEN IN ONE Constructing environment-friendly buildings is easier than

NİSAN - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 44

4/1/13 12:28 AM


NİSAN - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 45

45

4/1/13 12:28 AM


çevre | environment trying to explain o– understand it. The issue may be a little complicated for those who are not architects or engineers, with all the criteria, changing local and regional conditions, detailed calculations in building material, and social and cultural processes. However, even knowing their significant role in ensuring a sustainable future seems enough.

ENVIRONMENT-FRIENDLY BUILDINGS IN TURKEY

Environment-friendly buildings, which have numerous examples around the world, are also on the rise in Turkey. Today, there are more than 100 certified, environment-friendly buildings. Maybe you have been in one of these without even knowing. Here are a few examples from Turkey... Torium Shopping Mall – Beylikdüzü/İstanbul Tekfen Levent Office – Levent/İstanbul Hilton Garden Inn Haliç – Haliç/İstanbul 365 Shopping Mall – Çankaya/Ankara Tarsus Shopping Mall – Tarsus Kavacık Trade Center – Kavacık/İstanbul Rönesans Mecidiyeköy Office – Mecidiyeköy/İstanbul 35th Street Project - İzmir

sosyal ve kültürel süreçler derken mimar ya da mühendis olmayanlar için konu biraz karmaşık hale gelebiliyor. Ancak sürdürülebilir bir gelecek sağlama yolunda oldukça önemli bir paya sahip olduklarını bilmek şimdilik yeterli gözüküyor.

TÜRKİYE’DEKİ ÖNEMLİ ÇEVRE DOSTU BİNALAR

Dünyada çok sayıda örneği bulunan çevre dostu binalar Türkiye’de de azımsanmayacak rakamlara ulaşıyor. Şu anda 100’ün üzerinde sertifika almayı başarmış çevre dostu bina bulunuyor. Hatta belki fark etmeden içine girmiş olduğunuz binalar bile vardır. İşte Türkiye’den sadece birkaç örnek… Torium AVM – Beylikdüzü/İstanbul Tekfen Levent Ofis – Levent/İstanbul Hilton Garden Inn Haliç – Haliç/İstanbul 365 AVM – Çankaya/Ankara Tarsus AVM – Tarsus Kavacık İş Merkezi – Kavacık/İstanbul Rönesans Mecidiyeköy Ofisi – Mecidiyeköy/İstanbul 35. Sokak Projesi - İzmir

46

NİSAN - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 46

4/1/13 12:28 AM


NİSAN - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 47

47

4/1/13 12:28 AM


keşif | explore

FASMOROCCO

Gölgelerin güneşle denizin gökyüzüyle birleştiği ülke

A country where shadows meet the sun, and the sea ülkelerinin en egzotiği Fas, hem Akdeniz ile hem de meets the sky Magrip Atlas Okyanusu ile iç içe… Uzun sahilleri geniş kumsallarla

kaplı, biraz ülkenin içlerine doğru girdiğinizde bu kez çöllerin uçsuz bucaksız kumulları karşılıyor sizi… Her bir şehri ise belleklerden çıkmayacak kadar çekici ve birbirinden farklı… Kazablanka ve Tanca’da Avrupai bir atmosfer, Marakeş’te bir Arap masalına dönüyor. Başkent Rabat’ta ise her ikisi bir arada!

The most exotic one of the Maghreb countries, Morocco embraces both the Mediterranean Sea and the Atlantic Ocean... Its long coasts are covered with wide beaches, and as you travel towards the inland, the vast and endless dunes of the deserts will welcome you. Each one of its cities is so charming and different that they will be imprinted on your memory... The European atmosphere in Casablanca and Tangier will turn into an Arabian fairy tale in Marrakesh. And the capital Rabat will offer you both! Yazı - By: Nezahat Solmaz Yiğit

48

NİSAN - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 48

4/1/13 12:28 AM


Afrika’nın kuzeybatısında yer alan Fas, doğusunda Cezayir, güneyinde Moritanya, batısında Atlas Okyanusu ve kuzeyinde Cebel-i Tarık Boğazı ve Akdeniz ile çevrili bir krallık... Yapılan araştırmalar, çok eski çağlardan beri Fas’ta insanların yaşadığını ortaya koyuyor. Mağaralarda ve arkeolojik kazılarda bulunan çeşitli eşya ve taşlar üzerine çizilmiş olan resimler, bu iddianın delilleri... AFRİKA’NIN EN AVRUPAİ ÜLKESİ Bir Afrika ülkesi olmasına rağmen Fas, Avrupa’ya yakınlığı nedeniyle kültürel, siyasal ve ekonomik açıdan diğer Afrika ülkelerinden farklılık gösteriyor. Geçmişte birçok uygarlığa ev sahipliği yapan ülkede nüfusun büyük bölümü Berberi ve Araplar’dan oluşuyor. Osmanlı İmparatorluğu’nun

Located on the northeastern Africa, Morocco is a monarchy surrounded by Algeria in the east, Mauritania on the south, the Atlantic Ocean in the west, and the Gibraltar Strait and Mediterranean Sea in the north. Research shows that Morocco has been inhabited by mankind since ancient times. Various items and drawings on stones that have been revealed in caves and archeological excavations are evidences to this argument. THE MOST EUROPEAN COUNTRY IN AFRICA Morocco, despite being an African country, is distinguished from the other countries of the continent in cultural, political and economic terms, due to its

NİSAN - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 49

49

4/1/13 12:28 AM


keşif | explore

Kuzey Afrika sınırlarına katamadığı tek ülke olan, kendini ‘Afrika’daki Avrupa’ olarak nitelendiren Fas Avrupa Birliği’ne bile başvurmuş. Ülkede yaşayan pek çok yabancı bulunuyor. Özellikle Fransız, İtalyan ve İspanyollar’ın sayısı oldukça fazla... Resmi dil Arapça ve Berberi dili olan Amazing. İş ve yönetim çevrelerinde Fransızca ve İspanyolca da sıkça kullanılıyor. Fas, birçok kültürün etkisinin görüldüğü bir ülke. Mimari açıdan Mağribi etkisi özellikle Marakeş ve Fes gibi şehirlerde görülüyor. Fes’te dekorasyonda görülen çeşitlilik ve renklerdeki kontrast, ülkedeki ve çevresindeki medeniyetlerin çeşitliliğinin yansıması… Geleneksel Fas modası pek çok kültür ve geleneğin çeşitliliğinin sonucu olarak Fas milli giyimini karaterize ediyor. RENGARENK PAZAR YERLERİ Başkent Rabat ülkenin kuzeybatı kıyısında, Bou Regreg Nehri’nin Atlantik Okyanusu’na döküldüğü yerde kurulmuş. Ülkenin Kazablanka’dan sonra ikinci büyük kenti. Dar sokakları, eski yapıları, tarihsel anıtları ve Kasbah’ı ile çok sayıda turisti kendine çekiyor. Rabat aynı zamanda güzel plajlarla seçkin resortların da bulunduğu bir tatil yöresi... Fas kültürünün en tipik özelliği ‘suk’ adı verilen pazar yerleri. Dar ve kıvrımlı sokaklara sahip olan şehirlerde caddeler bu pazarlara açılıyor. Burada aradığınız her şeyi bulmak mümkün; halılar, deri ürünleri, vazolar, gümüşten yapılmış eşyalar, geleneksel takılar, seramik eşyalar, çeşit çeşit geleneksel kıyafetler...

proximity to Europe. Home to various civilizations in the past, the country is primarily populated by the Berbers and Arabs. Morocco was the only North African country that was not invaded by the Ottoman Empire. The country defines itself as ‘Europe in Africa’, and they even applied for EU membership. There is a significant population of foreigners in Morocco, particularly from France, Italy and Spain... The official language is Arabic and Amazigh, the Berber language. French and Spanish languages are also commonly used in trade and administration. Morocco has been influenced by diverse cultures. The Maghreb influence is particularly seen in the architecture of Marrakesh and Fez. In the latter, there is a remarkable diversity of decoration and contrast in colors, which reflects the diversity of civilizations in the country and its surroundings... The traditional Moroccan fashion characterizes the national outfit of the country, as a result of the diversity of many cultures and traditions. COLORFUL MARKETPLACES The capital Rabat is located in the northeastern coast of the country, at the spot where the Bour Regreg River flows into the Atlantic Ocean. It is the second largest Moroccan city after Casablanca. Its narrow streets,

50

NİSAN--MARCH MART APRIL 2013 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 50

4/1/13 12:28 AM


NİSAN - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 51

51

4/1/13 12:28 AM


keşif | explore

Metallerin büyük bir ustalıkla nasıl sanatsal eşyalar haline dönüştürüldüğünü burada görebilirsiniz. KIZIL BİR ORTAÇAĞ ŞEHRİ TURİSTLERİ BÜYÜLÜYOR 1062 yılında Almoravid Hanedanlığı’nın başkenti olarak kurulan Marakeş’te ise zaman gerçekten durmuş gibi. Muhteşem güzellikler sunan bu kızıl Ortaçağ şehri Almoravid Hanedanlığı’nın başkenti olma özelliğini 12’nci yüzyıla kadar devam ettirmiş. Şehir büyük bir ticaret merkezi haline gelirken pek çok bina, muhteşem bahçe ve anıt inşa edilmiş. Fas’ın kalbi Marakeş, Marakeş’in kalbiyse Cemaa el Fena Meydanı…. Meydan falcıların, yılan oynatıcılarının, geleneksel dansçıların, zehirli akreplerle gösteri yapanların, hikâye anlatıcılarının bulunduğu büyük bir panayır alanı... Meydanda saatlerin nasıl geçtiğinin farkına varamıyorsunuz. Her bir köşe ayrı sahne, göstericiler adeta sizi büyülüyor. Akşam saatlerinde açıkhava restoranlarında birbirinden lezzetli Fas yemeklerini de tadabiliyorsunuz. FİLMİYLE TANIMAK YETMEZ, BİR DE KENDİNİZ GÖRÜN! Kazablanka demek her şeyden önce Humphrey Bogart ile Ingrid Bergman’ın oynadığı 1942 yapımı o unutulmaz film

52

ancient buildings, historical monuments and its Kasbah attract many tourists. Rabat is also a holiday town with its beautiful beaches and luxury resorts. The most typical feature of Moroccan culture is the marketplaces, which are called the souk. In many cities, the narrow and winding streets lead to these marketplaces. You can find anything you look for here: carpets, leather goods, vases, silverware, traditional jewelry, ceramic goods and traditional cloths... You can also witness how metals are turned into artistic items with great mastery. A RED MIDDLE AGE CITY ENCHANTS TOURISTS Marrakesh was founded in 1062 as the capital of the Almoravid Dynasty. The time seems to be stopped in this city. This red Middle Age city with its glamorous beauties was the capital of the Dynasty until 12th century. As the city was turned into a large trade center, many buildings, magnificent gardens and monuments were built. Marrakesh is the heart of Morocco, and the heart of Marrakesh is Jemaa el-Fnaa Square, which is like a fairground occupied by fortune

NİSAN - APRIL 2013 MART

UCUSNOKTASI2-41A.indd 52

4/1/13 12:28 AM


NİSAN - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 53

53

4/1/13 12:28 AM


demek. Fas’ın en modern ve en büyük şehri Kazablanka, 1908’de Fransızlar tarafından kurulmuş Avrupai bir şehir. Sarayları, camileri ve kalesiyle meşhur... En ünlü mimari eser Hasan II Camii... Hasan II Camii; Atlas Okyanus kıyısında 20’nci yüzyılda inşa edilmiş, 210 metre yüksekliğindeki minaresiyle ünlü. 25 bin kişinin ibadet edebileceği cami, dünyanın en büyük camilerinden biri kabul ediliyor. TAM BİR AKDENİZLİ: TANCA Tanca, Fas’ın Cebelitarık Boğazı’na bakan en kuzey noktasında bulunan bir liman kenti. Beyaz evleri ve daracık sokaklarıyla tam bir Akdeniz şehri Tanca. Buraya ilk olarak Berberiler yerleşmiş, sonrasında Fenikeliler’in ilgisini çekmiş ve 1950’lerde İspanya’dan bağımsızlığını kazanana kadar birçok uygarlığa ev sahipliği yapmış. Bu kent biraz Arap, biraz İspanyol… GÜN IŞIĞINI BİR DE BURADA GÖRÜN! UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ndeki, Fas’ın en güzel şehir kapısı olan Bab Mansur’u görebilmek için Meknes’i ziyaret etmeniz gerek. Ayrıca dünyanın en iyi üzümleri olan Meknes üzümleri bu şehirde yetiştiriliyor. Güneş ışınlarının yeryüzüyle buluşmasının fotoğraf karelerine uygunluğu, Fas’ı dünya sinemacılarının buluşma noktası yapmış. Yılda 54

16’NCI YÜZYILDAN BERİ SICAK İLİŞKİLER Türk-Fas ilişkileri 16’ncı yüzyıla dayanıyor. Osmanlı imparatorluğu Mustafa Sulhi Ağa’yı 1606 yılında Fas’a gödermiş. Fas Sultanı Sidi Mohammed III, 1757 yılından itibaren İstanbul’a elçiler göndermeye başlamış. Günümüzdeyse Türkiye ile Fas arasında herhangi bir siyasi sorun bulunmuyor. Kuzey Afrika destinasyonlarında vatandaşlarımızın en çok tercih etttiği üke Fas… CLOSE RELATIONS SINCE 16TH CENTURY The Turkish-Moroccan relations date back to 16th century. The Ottoman Empire dispatched Mustafa Sulhi Aga to Morocco in 1606. The Moroccan Sultan Sidi Mohammad III started sending ambassadors to Istanbul in 1757. Today, there is not any political issues between Turkey and Morocco. The country is one of the favorite destinations of our citizens in North Africa...

tellers, snake charmers, traditional dancers, showmen with poisonous scorpions and story tellers... Here you can never realize how the time passes. The shows on different stages enchant the viewers. In the evening, you can taste various delights of Morocco at outdoor restaurants. SEEING THE FILM IS NOT ENOUGH, YOU NEED TO SEE IT YOURSELF! Casablanca means, first of all, that unforgettable movie of 1942 starring Humphrey Bogart and Ingrid Bergman. The largest and most modern city of Morocco, Casablanca is a European city founded by the French in 1908. It is known for its palaces, mosques and its castle... The most famous architectural monument of the city is the Hassan Mosque, which was built in the 20th century on the coast of the Atlantic Ocean. It has a minaret with a height of 210 meters. The building is considered as one of the largest mosques of the world, where 25.000 people can pray at a time. A MEDITERRANEAN CITY: TANGIER Tangier is a port city located on the northern tip of the country, overlooking the Gibraltar Strait. It

NİSAN - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 54

4/1/13 12:28 AM


NİSAN - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 55

55

4/1/13 12:28 AM


keşif | explore

GELİŞMEKTE OLAN BİR EKONOMİ Dünyanın en büyük fosfat yataklarına sahip Fas’ın ekonomisinde öne çıkan sektörler; tarım, imalat, balıkçılık ve turizm… Başta Fransa olmak üzere yabancı ülkelerde çalışan Faslılar’ın ülkeye getirdiği döviz girdisi de Fas ekonomsi açısından büyük önem taşıyor. Ülkede ekonomik aktivite Kazablanka ve Rabat etrafında yoğunlaşmış. Hükümet, az nüfuslu bölgelerdeki iş imkânlarını geliştirmek amacıyla yatırım teşvikleri uyguluyor. Çeşitli önlemlere karşın köyden kente göç önlenemiyor. 2011-2015 yılları arasında GSYİH’nin yıllık ortalama yüzde 4.7 oranında büyümesi tahmin ediliyor. A DEVELOPING ECONOMY Morocco is home to the largest phosphate reserves of the world. In the country’s economy, the leading industries are agriculture, production, fishing and tourism... Furthermore, the flow of exchange brought by the Moroccans working in foreign countries, particularly in France, is also important in the national economy. The economic activity is concentrated around Casablanca and Rabat. The government offers investment subsidies to develop business opportunities in underpopulated areas. Despite various measures, the rural-urban migration cannot be prevented. The average estimate for annual growth in GDP for 2011 to 2015 is 4.7%.

ortalama 60 film bir çeşit dünya açıkhava stüdyosu olarak kabul edilen Fas’ta çekiliyor. Örnek mi istiyorsunuz: ‘Benhur’, ‘Arabistanlı Lawrence’, ‘Gladyatör’, ‘Büyük İskender’, ‘Çölde Çay’, ‘Kleopatra’, ‘Yıldız Savaşları’, ‘İngiliz Hasta’ ve son olarak da Brad Pitt’in başrolünü üstlendiği ‘Babil’ filminin çekildiği Ald Ben Haddu Kasabası.

56

is a Mediterranean city in every sense with its whitewashed houses and narrow streets. The city was first inhabited by the Berbers, and then by the Phoenicians. Tangier was home to many civilizations until it declared independence from Spain in 1950s. This city is a little bit Arab, and a little bit Spanish...

SEE THE SUNLIGHT HERE! You should visit Meknes to see the Bab Mansour, the most beautiful city portal of Morocco included in the UNESCO World Cultural Heritage List. The city is also known for cultivating the Meknes grapes, which are the world’s best. In Morocco, the meeting of sunlight with the earth creates photogenic scenes, which has made the country a destination for filmmakers around the world. Approximately 69 films are shot in Morocco, which is considered as a global outdoor film set. These films include ‘BenHur’, ‘Lawrence of Arabia’, ‘Gladiator’, ‘Alexander the Great’, ‘Sheltering Sky’, ‘Cleopatra’, ‘Star Wars’, ‘The English Patient’, and finally ‘Babel’, which was shot in Ald Ben Haddou starring Brad Pitt.

NİSAN - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 56

4/1/13 12:28 AM


NİSAN - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 57

57

4/1/13 12:28 AM


mutfak kültürü | culinary culture

PİRİNÇ PİLAVLARI

Pilavdan dönenin kaşığı kırılsın! VARIETIES OF RICE PILAF

One who gives up pilaf will lose his spoon! Mertliğin, sözünden dönmemenin erdemini anlatır bu söz… Pilava verilen değerin bir yansımasıdır kültürümüzde! Pilav deyince, hele ki pirinçtense sevmeyen yoktur Anadolu’da… En büyük özelliği pek çok lezzete arkadaşlık etmesidir, bu nedenle her gün olmasa de haftanın birkaç günü sofrada yerini alır pilav… Hele ki kuru fasulye, nohutla bir başkadır lezzeti… Bir de seyyar arabalarda satılan tavuklu pilav vardır ki, o lezzeti en becerikli aşçılar bile yakalamakta zorlanır! This phrase refers to the virtue of valor and keeping promises… It evidences the value given to pilaf in our culture! Everyone across Anatolia is fond of pilaf, particularly when is made with rice… It can be served with many different delicacies; therefore it is a part of meals several days in a week, in not every day. It has a different taste when served with haricot beans or chickpeas. And there is the chicken pilaf sold by tallyman - a taste so difficult to achieve even for the most talented cooks! Yazı - By: Ömür Akkor

Pilav Anadolu’nun vazgeçilmez yemeklerinden… Pirinç pilavı ise belki bulgur kadar geçmişi eskiye dayanmayan, ama Anadolu topraklarına geldiği andan itibaren pek sevilen bir yiyecek. Kuru baklagillerin yanında mutlaka sofrada ona da yer açılır. Pek çok et yemeğinin yanında yer alan bir lezzettir aynı zamanda. Yine bize özgü tavuk-pilav, sadece bizim midemizi fethetmez, bir kez tadan turistler de müdavimi olur. Seyyar satılan bu pilav, artık hızla artan pilav restoranlarında da sevenleriyle buluşuyor. Biz pilavı çok seven bir milletiz, ama geçmişimizde pirinçle yaptığımız onlarca pilav çeşidinden ne yazık ki çok azını yapar olmuşuz! Oysa ki pilav dendi mi geçmişte, saymakla bitmezmiş çeşitleri… Aynı şekilde pişirme yöntemleri de bugüne göre çok daha çeşitliymiş. 58

Pilaf is one of the indispensable meals of Anatolio… Rice

pilaf, though not as old as burghul pilaf, has been popular since the time it arrived in Anatolian soil… It always has a place on the table to accompany legumes and various meat dishes. The chicken pilaf, which is one of our authentic delicacies, does not only conquer our palates, but also attracts the tourists, who become fans once they taste it. This type of pilaf, which is sold by tallymen, is also served at pilaf restaurants, which have recently become popular. As a nation, we love pilaf, but nowadays we cook only few varieties of pilaf despite there were many others in the past! However, in the past, the varieties of pilaf were countless… Similarly, the cooking methods were much more diverse as compared to today.

NİSAN - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 58

4/1/13 12:28 AM


İLK TARİFLER 500 YIL ÖNCESİNDEN Türk mutfak kültürünün kökeni olan Osmanlı mutfak kültüründe ilk kayıtlı pilav tarifine 15’inci yüzyılda Muhammed Mahmud bin Şirvani’nin yazdığı ‘15’nci Yüzyıl Osmanlı Mutfağı’ kitabında rastlıyoruz. Kitabında Şirvani tavuklu ve etli olarak ‘muzafferiye’ ve ‘dane-i kabuni’ pilavlarının tariflerini veriyor. Daha sonraki yüzyıllarda ise artarak çoğalıyor pilav tarifleri. Özellikle renklerine göre ‘yeşil dane’, ‘sarı dane’ gibi pilav çeşitleri ortaya çıkmaya başlıyor. ÇEŞİT ÇEŞİT PİŞİRME TEKNİĞİ Pilav ya da benzeri yemeklerin aslında bizden önceleri Uzakdoğu kültürlerinde ve Araplar’da da tariflerine ratlamak mümkün. Şimdilerde biz çok daha az çeşidini yapsak ve yesek de, yüzyıllar öncesinde onlarca tarifi bulunuyor pilavın. Yine pişirme tekniği açısından kullanılan, neredeyse o yüzyıllardan kalma; pişirdikten sonra demleme, yağını kavurup demlenirken üzerine dökme, pirinci ıslama ya da salma teknikleri bu yüzyıllardan kalma ve bilinen ilk pişirme yöntemleri arasında bulunuyor. BUYURUN PİLAV ÇEŞİTLEMESİNE!.. Gelelim pilav çeşitlerine... Türk mutfak kültürü için önemli bir araştırmacı olan Priscilla Mary Işın, ‘Osmanlı Mutfak Sözlüğü’ adlı kitabında pilav çeşitlerini şöyle kayda almış: Acem pilavı, adi pilav, balık pilavı, baş pilav, biberli pilav, böğrülce pilavı, düğün pilavı, hünkari pilav, güveç pilavı, iç pilav, kabuni pilav, kıymalı pilav, köse pilavı, kuku pilavı, Medine pilavı, Mevlevi pilavı, midye pilavı, molozlu pilav, muzafferiye pilavı, sebzeli pilav, sütlü pilav, şehriyeli pilav, tarak pilavı, yemcit pilavı, yağlı pilav, yağsız pilav, yoğurtlu pilav, yufka pilavı, zerde pilavı… Bu kadar çeşitten günümüze gelen bir elin parmaklarını geçmiyor ne yazık ki… Neyse ki hâlâ Anadolu’da bazı mutfak gelenekleri korunuyor. Dilerseniz Anadolu’da günümüzde de sofraların baş köşesini süsleyen birkaç pilav tarifine göz atalım…

FIRST RECIPES DATE BACK TO 500 YEARS AGO In the Ottoman culinary culture, the sources of the Turkish cuisine, we see the first recorded pilaf recipe in the cook book titled ‘15th Century Ottoman Cuisine’ written by Muhammed bin Şirvani in 15th century. In his book, Şirvani gives the recipes for ‘muzafferiye’ and ‘dane-i kabuni’ pilafs which are cooked with chicken and red meat. The varieties of pilaf were further diversified in the succeeding centuries, and ‘green rice’, ‘yellow rice’ and other varieties were introduced, which were named by the color of the dish. VARIOUS COOKING TECHNIQUES Pilaf and other similar dishes were already included in the recipes of Far Eastern and Arab cultures before the Ottomans. Although we now have a few varieties available, there are dozens of pilaf recipes dating back to centuries ago. The first cooking techniques included brewing after cooking, first heating the oil and then pouring rice over it, wetting or releasing rice, which all date back to those centuries. HERE ARE VARIETIES OF PİLAF!.. Now let’s see these varieties of pilaf… Priscilla Mary Işın, a leading researcher of Turkish culinary culture, has made a list of pilaf varieties in her book of Ottoman culinary dictionary. The list includes, Persian pilaf, plain pilaf, fish pilaf, chief pilaf, pepper pilaf, cowpea pilaf, wedding pilaf, sultan’s pilaf, casserole pilaf, pilaf filling, kabuni pilaf, pilaf with minced-meat, köse pilaf, kuku pilaf, Medina pilaf, Mevlevi pilaf, pilaf with mussels, rubble pilaf, muzafferiye pilaf, vegetable pilaf, milk pilaf, vermicelli pilaf, scallop pilaf, hash pilaf, butter pilaf, non-fat pilaf, pilaf with yoghurt, pilaf in phyllo and saffron pilaf… Of all these varieties, today we sadly have a few… Fortunately, Anatolia has preserved certain aspects of culinary culture... Now, let’s see a few pilaf recipes which are still used in diverse varieties across Anatolia.

NİSAN - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 59

59

4/1/13 12:28 AM


mutfak kültürü | culinary culture

SAFRANLI ENGİNARLI PİLAV

PILAF WITH SAFFRON AND ARTICHOKE

60

MALZEMELER: Dört enginar, iki su bardağı pirinç, üç su bardağı su, üç yemek kaşığı tereyağ, bir tutam safran, iki kıyılmış taze soğan, yarım demet kıyılmış dereotu, kaya tuzu…

INGREDIENTS: Four artichokes, two glasses of rice, three glasses of water, three spoons of butter, a sprinkle of saffron, two finely chopped scallions, half a head of finely chopped dills, mineral salt...

TARİFİ: Pirinci sıcak suda yarım saat bekletip süzün. Enginarları küp küp doğrayın. Tereyağını pilav tenceresine koyup eritin. Tereyağının üzerine süzdüğünüz pirinci ve enginarları ekleyip kavurmaya başlayın. 5 dakika kadar kavurun. Arzu ettiğiniz kadar tuzu, üç su bardağı suyu ve safranı ilave edin. Kaynamaya başlayınca altını kısıp suyunu çekene kadar yaklaşık 15 dakika pişirin. Suyu tamamen çekince altını kapatıp 15 dakika demlendirin. Servis etmeden önce yeşillikleri pilava ekleyip karıştırarak sofraya getirin.

RECIPE: Keep the rice in hot water for half an hour and sieve. Chop the artichokes into cubes. Melt the butter in a pot. Add the rice and cubes of artichoke, and fry for 5 minutes. Add desired amount of salt, three glasses of water and saffron. When it starts boiling, reduce the heat and stew for approximately 15 minutes until the water boils down. After 15 minutes, turn off the heat and let the pot brew for 15 minutes. Add and mix the greens before serving and then bring it to the table.

ŞUBAT -- APRIL NİSAN FEBRUARY 2013 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 60

4/1/13 12:28 AM


DAĞ MANTARLI PİLAV WILD MUSHROOM PILAF

MALZEMELER: İki kase dağ mantarı, bir tavuk göğsü, iki su bardağı pirinç, üç yemek kaşığı tereyağı, iki yemek kaşığı çam fıstığı, bir çay kaşığı karabiber, bir çay kaşığı kaya tuzu, üç su bardağı su…

INGREDIENTS: Two bowls of wild mushrooms, a piece of chicken breast, two glasses of rice, three spoons of butter, two spoons of pine nuts, a teaspoon of black pepper, a teaspoon of mineral salt, three glasses of water…

TARİFİ: Tavuk göğsünü üç su bardağı suda haşlayın. Pirinci 45 dakika sıcak suda dinlendirin. Haşlanan tavuk göğsünü süzüp küp küp doğrayın. Bir tencerenin içinde dörde bölünmüş mantarları, küp küp doğranmış tavuk etini, çam fıstığını ve pirinci üç yemek kaşığı tereyağıyla kavurmaya başlayın. Kavrulan malzemeye tuz, karabiber ve kaynar durumda olan tavuk suyunu da ilave edip, suyu çekene kadar pişirin. Suyunu çeken pilavı dinlendirerek servis edin.

RECIPE: Boil the chicken breast in three glasses of water. Keep the rice in hot water for 45 minutes. Sieve the boiled chicken breast and chop it into cubes. Chop each mushroom into four pieces and place them in a pot. Add chicken breast, pine nuts and rice. Fry all of the above in three spoons of butter. Add salt, black pepper and boiling chicken broth, and let it simmer until all water boils down. Let the pilaf wait for a while and then serve.

MART NİSAN - MARCH - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 61

61

4/1/13 12:28 AM


mutfak kültürü | culinary culture

ÇULLAMA

ÇULLAMA (CHICKEN PANCAKE) MALZEMELER: Yarım kilo haşlanmış tavuk eti, 200 gram tavuk veya hindi ciğeri, iki su bardağı tavuk suyu, üç yemek kaşığı tereyağı, bir buçuk su bardağı pirinç, bir çay bardağı küçük çekirdeksiz kuru üzüm, bir çay bardağı badem, bir çay kaşığı karabiber, bir çay kaşığı tarçın, bir çay kaşığı ezilmiş karanfil, bir çay kaşığı kimyon, bir çay kaşığı muskat, bir çay bardağı tozşeker, bir çay kaşığı kaya tuzu… Hamur için: Yarım kilo un, iki yemek kaşığı zeytinyağı, bir çay kaşığı tuz, bir su bardağı su… TARİFİ: Haşlanmış tavuk eti ve tavuk ciğerleri

küp şeklinde doğranır. Doğranan tavuk ciğerleri bir yemek kaşığı tereyağında kavrulur. Üzerine doğranan tavuk eti, pirinç, kuru üzüm, badem, karanfil, kimyon ve muskat eklenip karıştırılır. Karışıma bir buçuk su bardağı tavuk suyu, tuz ve karabiber eklenip 15 dakika pişirilir. Diğer tarafta un, zeytinyağı, su ve tuzla hamur tutulur. Hamur ikisi eşit büyüklükte, diğeri ise daha küçük olmak üzere üç bezeye ayrılır. Büyük bezeler kalın, diğeri ise ince açılır. Kalın yufkalardan biri tereyağıyla yağlanmış tepsiye serilir. Hazırladığımız harcın yarısı tepsideki kalın yufkanın üzerine yayılır. Daha sonra tarçın ve şeker serpilir. Tepsideki harcın üzeri ince yufkayla kapatılıp kalan harç bu yufkanın üzerine yayılır. Harç yayıldıktan sonra kalan son yufka da yayılıp üzerine tereyağı sürülür ve yarım su bardağı tavuk suyuyla ıslatılır. Hazırladığımız yemek önceden ısıtılmış fırında pişirilir.

62

INGREDIENTS: 500 grams of boiled chicken meat, 200 grams of chicken or turkey liver, two glasses of chicken broth, three spoons of butter, one and a half glasses of rice, one tea-glass of small seedless raisins, a tea-glass of almonds, a teaspoon of black pepper, a teaspoon of cinnamon, a teaspoon of ground cloves, a teaspoon of cumin, a teaspoon of nutmeg, a tea-glass of powder sugar, a teaspoon of mineral salt… For the dough: 500 grams of flour, two spoons of olive oil, a teaspoon of salt, a glass of water… RECIPE: Chop the boiled chicken meat and chicken liver into cubes. Fry the liver in a spoon of butter. Add chopped chicken meat, rice, raisins, almonds, cloves, cumin and nutmeg, and stir. Add one and a half glasses of chicken broth, salt and black pepper and simmer for 15 minutes. Meanwhile, prepare the dough with flour, olive oil, water and salt. Divide the dough into three pieces, including two pieces of equal size and a smaller piece. Roll out the larger pieces into thick layers, and the smaller piece into a thin layer. Spread one thick layer of phyllo into a tray that is lubricated with butter. Pour half of the mixture on the thick layer inside the tray. Then sprinkle some cinnamon and sugar. Cover the mixture in the tray with the thin layer of phyllo and pour the remaining amount of mixture onto this phyllo. Spread the mixture and cover it with the last piece of phyllo. Spread butter over it and wet it with half a glass of chicken broth. The dish is cooked in pre-heated oven.and fry for 5 minutes. Add desired amount of salt, three glasses of water and saffron. When it starts boiling, reduce the heat and stew for approximately 15 minutes until the water boils down. After 15 minutes, turn off the heat and let the pot brew for 15 minutes. Add and mix the greens before serving and then bring it to the table.

NİSAN - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 62

4/1/13 12:28 AM


KALYA-İ BİRİNCİ (KAVURMALI PİLAV) KALYA-İ BİRİNCİ (PILAF WITH FRIED MEAT) MALZEMELER: Bir kuzu kol, 250 gram kuyruk yağı, dört bardak pirinç, altı su bardağı su, 200 gram sade yağ, karabiber, kaya tuzu…

INGREDIENTS: One piece of lamb’s arm, 250 grams of tail fat, four glasses of rice, six glasses of water, 200 grams of oil, black pepper, mineral salt…

TARİFİ: Kuzu kolu sinirlerinden ayırın ve kuşbaşı parçalara bölün. Aynı işlemi kuyruk yağına da uygulayın. Tavaya önce yağı ekleyip eritin. Yağ erimeye başlayınca kuzu etlerini ilave edin. Çevire çevire kavurmaya başlayın. Bir saat kadar pişirmeye devam edin. Pişmeye yakın tuzunu ilave edin. Diğer yanda pirinci bol suyla yıkayın. Tencerede sadeyağın bir kaşığıyla pirinci kavurmaya başlayın. 5 dakika kavurduktan sonra suyunu ve tuzunu ilave edin. Suyu kaynamaya başlayınce kısık ateşe alın. Suyu çekince altını kapatın ve 15 dakika dinlendirmeye alın. Sadeyağın tamamını bir kapta yakın ve pilav dinlenirken üzerine dökün. Pilav hazır olduğunda kavurmayla servis edin.

RECIPE: Remove the nerves from lamb’s arm, and hash the arm. Do the same with the tail fat. Place the fat in a saucepan and melt it. When it starts melting, add the lamb. Fry with stirring. Cook it for about 1 hour. When it is almost done, add the salt. Wash the rice with plenty amount of water. In a pot, fry the rice in a spoon of oil. Fry it or 5 minutes, then add water and salt. When the water starts boiling, reduce the heat. Once all water boils down, turn off the heat and let it rest for 15 minutes. Fry remaining amount of oil in a pan and pour it on the pilaf while it rests. When the pilaf is ready, serve it with fried meat. NİSAN - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 63

63

4/1/13 12:28 AM


teknoloji | technology

HİBRİD OTOMOBİLLER

Daha az egzos dumanı için… HYBRID AUTOMOBILES For less exhaust fumes… Egzos koklamaya alışkın bir nesil olarak elektronik araçlara alışmak, ruhen ve bedenen zor olacak olsa bile kullanımı giderek artan hibrid araçlar bu geçiş sürecinde önemli bir rol üstlenecek gibi görünüyor.

Although it may be mentally and physically difficult for a generation who love smelling the exhaust to adapt to electronic cars, the increasing use of hybrid automobiles are likely to play an important role in this transition process. Yazı - By: Eren Çerçiz 64

NİSAN - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 64

4/1/13 12:29 AM


Teknolojik gelişimin engellenemez kararlılığı gösteriyor

ki yakın gelecekte her evin ve binanın en vazgeçilmez unsuru, kapı önlerinde yer alacak elektrik prizleri olacak. Çünkü fosil kökenli yakıtların giderek azalması, benzin ve dizel yakıt kullanan araçların da bir süre sonra kullanılamaz hale gelmesine neden olacak. Bu durumun önüne geçmek için hibrid teknolojisiyle başlatılan sürecin, yakın bir dönemde tamamıyla elektrikli araçlara geçişle sonlanması muhtemel... Her ne kadar elektrikli araçların bazı ülkelerde kullanımı artsa da henüz yeterli bir aşamaya gelmiş değil. Elektrikli araçların özellikle uzun mesafe kat edemiyor oluşları, şarj istasyonlarının her yerde bulunamayışı ve en önemlisi de elektriği depolama teknolojisinin yeterince gelişmemiş olması, bir süre daha fosil yakıt kullanılmasını gerektirecek sebepler arasında yer alıyor. Gerçi egzos kokusunu koklamaya alışkın bir nesil olarak elektronik araçlara alışmak, ruhen ve bedenen zor olacak olsa bile kullanımı giderek artan hibrid araçlar bu geçiş sürecinde önemli bir rol üstlenecek gibi görünüyor. Şimdilik yakıt giderlerinde ortalama yüzde 30’luk bir tasarruf sağlayan hibrid teknolojisi, egzoz emisyonunu da oldukça düşürüyor. Çevreyi korumak adına bir şeyler yapmak isteyen sürücülerin en azından şimdilik hibrid teknolojisiyle yetinmesi gerekecek.

The unstoppable resolution of technological development demonstrates that outdoor power outlets will be an indispensable element at every house and building in near future, because the decreasing reserves of fossil fuels will make vehicles running on gasoline and diesel fuel redundant. The development introduced with hybrid technology to overcome this challenge is likely to result in a complete transition to electrical cars in the short term. Although use of electrical cars has become quite common in some countries, the desired level has not been achieved yet. People will still be relying on fossil fuels for some time due to several reasons, including incapability of electrical cars to cover long distances, unavailability of charging stations and most importantly the underdeveloped technology of power storage. Although it may be mentally and physically difficult for a generation who love smelling the exhaust to adapt to electronic cars, the increasing use of hybrid automobiles are likely to play an important role in this transition process. The hybrid technology has already resulted in a 30% decrease in fuel expenses, and it significantly lowers exhaust emissions. Drivers who wish to do something to save the environment will have to be contented with hybrid technology, at least for the time being.

MELEZ ARABA NASIL ÇALIŞIYOR? Hibrid teknolojisi aslında arabada iki farklı motorun bulunması anlamına geliyor. Bundan dolayı ‘melez araba’ olarak da anılıyor. Yeni bir teknoloji gibi görünse de aslında ilk olarak 1902 yılında Ferdinand Porsche tarafından hayata geçirilmiş. Mixte–Wagen denilen arabayı yapmak için Viyanalı bir fayton üreticisi olan Ludwing Lohner ile birlikte çalışma gerçekleştiren Porsche, dört silindirli bir motora akü, jeneratör ve elektrik motoru eklemiş. Hibrid yani melez arabanın çalışma mantığı aslında çok basit. Arabalarda iki veya daha fazla enerji kaynağı bulunması, aracı hibrid yapıyor. En genel kullanılan sistem ise

HOW DOES A HYBRID CAR WORK? Hybrid technology actually means having two different engines in a car, hence the name ‘hybrid car’. Although it is considered as a new technology, it was first introduced by Ferdinand Porsche in 1902. Porsche worked with Ludwig Lohner, a Viennese coach producer, to develop the ‘mixte-wagen’ car, and installed an accumulator, a power generator and an electrical engine to a 4 cylinder engine. The operating principle of the hybrid car is in fact really simple. When a car has two or more sources of energy, it becomes a hybrid car. The most common system is installing a battery, electrical engine and a

NİSAN - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 65

65

4/1/13 12:29 AM


teknoloji | technology bildiğimiz fosil yakıt kullanan motorun yanına batarya, elektrik motoru ve jeneratör eklenerek sistemin çalışır hale getirilmesi... Yanmalı motor araba ilk çalıştırıldığında devreye giriyor. Sonrasında ise araç 8 ile 70 kilometre arasında seyrettiğinde elektrik motorunu kullanıyor. Bu da fosil yakıt kullanımını ve egzos emisyonunu sıfıra indiriyor. Ancak 70 kilometrenin üzerine çıkıldığında yanmalı motor tekrar devreye giriyor. Çünkü elektrikli motorun yüksek devirde arabayı çalıştırması henüz mümkün değil. Bu durum hız tutkunlarının hibrid arabalara şimdilik sıcak bakmasını engelliyor. Ancak otomobil üreticileri teknolojiyi daha ileri aşamalara taşımak için elinden geleni yapıyor. Birçok marka seri üretimlerine hibrid modelleri ekleyip Ar-Ge çalışmalarını hızlandırıyor. Toyota ise şu anda hibrid konusunda dünyada öncü sayılıyor. TOYOTA PRIUS HIBRID Toyota Prius dünyada seri üretimi yapılan ilk hibrid araba. Ayrıca bu segmentte en yüksek satış rakamlarına ulaşan tek model olarak biliniyor. Ciddi oranda yakıt tasarrufu sağlayan Prius, yapılan anketlerde ‘hibrid’ denince ilk akla gelen araba olarak biliniyor. HONDA CIVIC HYBRID Honda Civic Hybrid, Amerika’da en çok satılan 10 hibrid araç içersinde yer alıyor. Aracın elbette ki tasarım yönünden

power generator in addition to a conventional engine running on fossil fuel. The combustion engine works when car is started. After that, the car works on the electrical engine as long as the speed is between 8 to 70 kilometers, which eliminates the use of fossil fuel and exhaust emission. However, when the speed exceeds 70 kilometers, the combustion engine is reactivated because electrical engines still cannot run a vehicle at high speed. This discourages speed lovers from using hybrid cars for now. However, automobile manufacturers are striving to further improve the technology. Numerous brands add hybrid models to their serial production line, and speed up with their R&D works. Toyota is currently the leading brand in hybrid cars. TOYOTA PRIUS HYBRID Toyota Prius is the first hybrid car to go into serial production in the world. Furthermore it is known to be the only model to achieve high sales figures in this segment. Allowing a remarkable saving on fuel, Prius is the first car to come to mind when talking about “hybrid cars”, as shown by surveys. HONDA CIVIC HYBRID Honda Civic Hybrid is one of the 10 best selling hybrid cars in the US. Of course the car has differences from normal models in terms of design. However, drivers say it does not have a significantly different design from regular Honda Civic. Nevertheless it should be noted that Honda’s hybrid model is one of the best selling hybrid cars in Turkey. NISSAN ALTIMA HYBRID Almita Hybrid is the first hybrid car that was introduced to the market by Nissan. It is currently selling in only 10 states in the US. Although it has not achieved the high sales figures of Toyota and Honda models, this is considered to be largely due to the fact that its sales is limited to only 10 states.

66

NİSAN - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 66

4/1/13 12:29 AM


normal modellerinden farkılıkları var. Ancak kullanıcılar, normal Honca Civic’ten çok farklı bir tasarıma sahip olmadığını söylüyor. Şunu belirtmek gerekiyor ki Honda’nın hibrid modeli Türkiye’de en çok satılan hibrid araçlar arasında yer alıyor. NISSAN ALTIMA HYBRID Almita Hybrid modeli Nissan’ın piyasaya sunduğu ilk hibrid araba... Şu anda Amerika Birleşik Devletleri’nde sadece 10 eyalette satışı yapılıyor. Toyota ve Honda modelleri kadar yüksek satış rakamlarına ulaşamamasının tek sebebinin satışının sadece 10 eyaletle sınırlı tutulmasından kaynaklandığı ileri sürülüyor. LEXUS LS600H Yukarıda yer alan modellere göre daha lüks bir sınıfa giriyor Lexus LS600h. Hatta bu sınıfta en geniş ve en lüks hibrid araç olarak da kabul ediliyor. LS600h ilginç bir hibrid araç çünkü elektrik motoru benzin tasarrufu için sadece düşük hızlarda aracı güçlendirmiyor aynı zamanda benzin motorunun gücünü de artırıyor. TÜRKİYE İÇİN TEŞVİK ŞART Hibird teknolojisine sahip birçok marka araç bulunuyor olsa da Türkiye’de Toyota Prius ve Honca Civic Hybrid dışında araba görmek oldukça zor. Hibrid araçlara uygulanan vergi oranın yüksek oluşu, ekstra herhangi bir teşvik olmayışı Türkiye’de hibrid araçların kullanılmasını engelliyor. Yurtdışında hibrid kullanımının artması için uygulanan çok farklı teşvik örnekleri var. Kimi ülkeler vergi oranlarını normal araç sınıfının bile altına düşürürken, bazı ülkelerde

LEXUS LS600H Lexus LS600h goes into the luxury class when compared to the models described above. It is also considered to be the widest and most luxury hybrid car in this class. LS600h is an interesting vehicle because the electrical engine does not only reinforce the car at low speed for fuel saving but also improves the power of the combustion engine. INCENTIVES REQUIRED FOR TURKEY Although there are many brands of car available with hybrid technology, in Turkey it is quite difficult to see any models other than Toyota Prius and Honda Civic. The high taxes on hybrid vehicles and lack of any further subsidies limit the use of hybrid cars in Turkey. We have seen various examples of incentives to encourage the use of hybrid cars abroad. Some countries keep the tax rates below the regular vehicle class, while others do not charge hybrid cars on highway and bridge tolls. And in many countries, free parking lots are offered for hybrid cars. The most interesting example is from the US, where in some states, drivers of hybrid or electrical cars are not affected by traffic jams since their exclusive lane is never jammed. The aim is to increase the sales of hybrid cars, which help to decrease fuel expenses and to take a promising step for the environment. ENCOURAGING APPLICATIONS Although we still do not have any incentives for hybrid vehicles, various work is already underway for electrical cars. Istanbul Metropolitan Municipality is installing

NİSAN - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 67

67

4/1/13 12:29 AM


teknoloji | technology electrical charging units at outdoor parking lots and multilevel parking garages via İSPARK. Charging units for electrical cars are currently available at ISPARK’s Cihangir Multilevel Parking Garage, Bostancı Parking Lot, Beşiktaş Balmumcu Multilevel Parking Garage, Merter Multilevel Parking Garage and Kadıköy İSKİ Parking Lot. Furthermore, Renault has already started manufacture of the electrical model Fluence Z.E. at the Bursa manufacturing facility in 2011. Primarily sold to public institutions, Fluence Z.E. will become more attractive to individual drivers as the technical infrastructure is improved.

otoyol ve köprü gişelerini hibrid araçlar için ücretsiz hale getiriyor. Pek çok ülkede otoparklar hibrid araçlar için ücretsiz. En ilginci ise Amerika’nın bazı eyaletlerinde eğer aracınız hibrid ya da elektrikli ise trafiğin yoğun olup olmaması sizi etkilemiyor. Çünkü hibrid ve elektrikli araçlar için ayrılmış şerit hiçbir zaman tıkanmıyor! Asıl amaç elbette ki hibrid araç satışlarını artırmak... Bu sayede hem yakıt giderleri azalıyor hem de çevre için umutlu bir adım atılması sağlanmış oluyor. ÖZENDİRİCİ UYGULAMALAR VAR Türkiye’de her ne kadar hibrid araçlar için teşvik mekanizmaları halen devreye girmemiş olsa bile elektrikli araçlar için şimdiden çeşitli çalışmalara başlandı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi, İSPARK vasıtasıyla açık ve katlı otoparklarda elektrikli şarj dolum üniteleri kuruyor. Şu anda İSPARK’a ait Cihangir Katlı Otoparkı, Bostancı Açık Otoparkı, Beşiktaş Balmumcu Katlı Otoparkı, Merter Katlı Otoparkı ve Kadıköy İSKİ Açık Otoparkı’nda elektrikli araçların şarj üniteleri hizmet veriyor. Ayrıca Renault, Bursa’da bulunan fabrikasında elektrikli modeli olan Fluence Z.E’nin 2011 yılında üretimine başlamıştı. Ağırlıkla kamu kuruluşlarına satışı gerçekleştirilen Fluence Z.E, teknik altyapılar geliştirildikçe bireysel kullanıcılar için de çekici hale gelecek.

68

Ülkemizde hibrid araçları desteklemek amacıyla uygulamalar başladı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi, İSPARK vasıtasıyla açık ve katlı otoparklarda elektrikli şarj dolum üniteleri kuruyor. Ayrıca Renault, Bursa’da bulunan fabrikasında elektrikli modeli olan Fluence Z.E’nin 2011 yılında üretimine başlamıştı. Many steps have been taken to support the use of hybrid cars in Turkey. Istanbul Metropolitan Municipality is installing electrical charging units at outdoor parking lots and multilevel parking garages via İSPARK. Furthermore, Renault has already started manufacture of the electrical model Fluence Z.E. at the Bursa manufacturing facility in 2011.

NİSAN - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 68

4/1/13 12:29 AM


MART NİSAN - MARCH - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 69

69

4/1/13 12:29 AM


gezginin objektifinden | traveller’s catch

Kara Kıta’nın eşsiz doğasının kalbine yolculuk

A journey to the heart of the unique nature of the Dark Continent

Afrika’nın beş büyüğünü, yani fil, aslan, leopar, gergedan ve bufaloyu yakından görmek, bu haşmetli hayvanları izlemek ve fotoğraflamak, unutulmayacak bir deneyim... Afrika’nın pek çok bölgesinde bu foto-safarilere katılmanız mümkün. Emin olun, ondan sonra bu doğa yok olmasın diye elinizden gelen desteği vereceksiniz! Having a closer peek at the ‘five great ones’ of Africa - elephant, lion, leopard, rhinoceros and buffalo -, and watching and capturing shots of these glorious animals is an unforgettable experience. You can join one of these photosafaris in various regions of Africa. And after one of these, you cannot help but do your best to save this nature! Yazı - By: Sinem Büyükdığan 70

NİSAN - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 70

4/1/13 12:29 AM


Beyaz Adam Afrika’yı keşfeder etmez, buradaki zengin hayvan çeşitliliğini görünce, acımasız bir maceraya girişmekten kendini alamadı. Safari çılgınlığı, kısa sürede pek çok türü tükenmenin eşiğine getirdi. Tabii ki artık ne ormanlarda ne de savanlarda göremedeğimiz onlarca türün kökünü kuruttuğunu da biliyoruz. Poz verdiler silahlarıyla birlikte aslanların, leoparların, gergedanların ve fillerin önünde! Neyse ki artık safariler silahla değil, fotoğraf makineleri ve kameralarla yapılıyor. Yine bu sayede pek çok milli park önemli bir gelir elde edip, yok olmakta olan türleri korumak için finansman sağlıyor. Özellikle Afrika’daki en önemli fotosafari merkezlerini tanıtmak istedik sizlere… Hem pek çok türü yakından görebilin, hem Afrika doğasının kalbinde unutulmaz bir macera yaşayın hem de harcadığınız parayla doğayı korumaya destek olun diye… BEŞ BÜYÜKLER Güney Afrika Baobab’ın, diğer adıyla ‘hayat ağacı’nın gölgesinde, 300’den fazla canlı türünün yaşadığı, sayısız ulusal parkın ziyaretçilerine sınırsız imkânlar sunduğu, kendi belgeselinizi oluşturma deneyimine erişebileceğiniz safari merkezlerine sahip, keşfetme arzunuzun hiç bitmeyeceği bir fenomen Güney Afrika Cumhuriyeti. Yoğun tempodan kurtulmak için gittiğiniz bu safari macerasında, Pilanesburg Milli Parkı’nın içinde kurulmuş ‘Sun City’ bu hengamenin içinde size lüks bir ortam sunuyor. Kruger, Pilanesberg, Hluhluwe, Karoo milli parklarının bulunduğu ülkede, ‘beş büyük’ diye adlandırılan fil, aslan, leopar, gergedan ve bufaloyu aynı anda görme fırsatının bulabilirsiniz bu coğrafyada. Tabii şansınızı da yanınızda götürmeniz gerekiyor, zira parkta dolaşırken beş büyüğün hepsine birden

As soon as the White Man

discovered Africa and noticed the vast diversity of animals there, he could not help embarking on a reckless adventure. The safari mania soon brought many species to the brink of extinction. We now know that they caused the extinction of dozens of species, which can no longer be seen in the forests or savannahs. They posed with their guns before the lions, leopards, rhinos and elephants! Fortunately, now people bring only cameras to safaris instead of weapons. Thanks to these safaris, numerous national parks ensure a significant amount of income as a fund to preserve the threatened species. Here we would like to introduce to you the outstanding photo-safari centers in Africa, where you can have a closer look at various species, have an unforgettable adventure at the heart of Africa’s nature, and help preserve wildlife with your spending… FIVE GREAT ONES South Africa The Republic of South Africa is home to numerous national parks with unlimited facilities, hosting more than 300 species under the shadows of baobabs, in other words, ‘the tree of life’, as well as safari centers where you can live the experience of shooting your own documentary, with an unending passion to discover. In this safari adventure as a getaway from the busy city life, the Sun City inside the Pilanesberg National Park offers you a luxury accommodation in the middle of a turmoil. You can have the opportunity to see an exhibition of elephants, lions, leopards, rhinoceros and buffaloes, called ‘the five great ones’ in one of the national parks of Kruger, Pilanesberg,

NİSAN - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 71

71

4/1/13 12:29 AM


gezginin objektifinden | traveller’s catch

rastlamak hiç de sıradan bir olay değil. Büyük beşliyi görmek için ne bekliyorsunuz. Belki de o şanslı doğa aşığı sizsiniz… İNSANLIĞIN BEŞİĞİ Kenya Vahşi yaşam sevenler, İstanbul’dan Kenya’nın başkenti Nairobi’ye karşılıklı direkt uçuşlarla ulaşabiliyorsunuz. Safari aşıkları için Kenya safarileri kaçırılmaz fırsatlar sunuyor. Başkente hemen yakın Nairobi Ulusal Parkı’ndan Masailer’in yaşadığı Masai Mara’ya, tercihinize göre değişen, lüks, güvenli ve adrenalin dolu turlar, doğa aşıklarına sunuluyor. Damak tadınıza uygun birçok yerel yemeğin bulunduğu otellerde zamanınızı değerlendirirken, sabahın ilk ışıklarında, insanlığın beşiğindeki antik topraklarda, leopar yavrularının sesleri eşliğinde fotoğraf çekmeye başlayabilirsiniz. Bu arada Ekvator çizgisinde meşhur su testini yapmayı unutmayın! BAKİR TOPRAKLAR Tanzanya Dünyanın insan eli değmemiş nadir topraklarının bulunduğu, gelişmiş, güvenli doğal parklarında safari keyfini doyumsuz olarak yaşayabileceğiniz, UNESCO korumasındaki topraklara sahip Kara Kıta’nın yaşlı

72

Hluhluwe and Karoo. Of course you need a lot of luck too, because it is no ordinary thing to see this exhibition during a tour of the park. What are you waiting for to see the five great ones? Maybe you can be that lucky nature lover... CRADLE OF HUMANKIND Kenya Aficionados of wildlife! We can hop on a direct flight from Istanbul to the Kenyan capital Nairobi. Kenya offers unprecedented opportunities for the safari fans. Luxury, safe and adrenaline-high tours are available for nature lovers from the Nairobi National Park in the capital to the Masai Mara, home of the Masai tribe. You can spend time at the hotels where many local delicacies of your taste are served, or wake up at dawn to take some photos of the ancient lands, the cradle of humankind, as the sounds of leopard cubs accompany you. And do not forget to make the famous water test on the equatorial line! VIRGIN LANDS Tanzania This is the old country of the dark continent, home to the lands under the protection of UNESCO, and very

NİSAN - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 72

4/1/13 12:29 AM


ülkesi Tanzanya... Cipinizle yol alırken Serengeti’nin yüzlerce muhteşem canlısı selamlıyor bizleri. Parklara, otellerin size sağladığı rehberler eşliğinde ya da büyük tur şirketleriyle anlaşarak girebiliyorsunuz. Rehberlerin kurallarına uymanızı söylüyor organizasyon yetkilileri. Bu arada Zanzibar Adası’nın muhteşem tropik güzelliğini kaçırmamanızı tavsiye ediyoruz, döndüğünüzde son zamanlarda popüler olan bu adayı dostlarınıza anlatmaktan hiç sıkılmayacaksınız. Dürbünlerinizi hazırladıysanız, Serengeti’de güneşin doğuşunu izlemeyi, görmek için binlerce kilometre yol gittiğiniz canlılarla karşılamaya hazır olun. Tanzanya sizi bekliyor. İLKLERE HAZIR OLUN Namibya Kalahari ve Namib çöllerinin çevrelediği, çöl fillerinin ve çöl gergedanlarının görülebileceği, Damaraland kampı ve Sossusvlei vahşi kampının bulunduğu, safariciler için daha önce görmedikleri canlı türlerini

rare regions untouched by man, where you can enjoy a safari ride in well-developed and safe national parks. A we drove in our land vehicle, hundreds of magnificent species of Serengeti greet us. We can access the parks in the company of the guides assigned by the hotels or by contacting large touring companies. The organization’s officials warn us to follow the instructions of the guides. Meanwhile, I recommend that you do not miss the glorious tropical beauties of the Zanzibar Island – when you go back home, you cannot tell enough of this island which has recently become quite popular. If you have your binoculars, get ready to watch the sunrise in Serengeti, and meet the species for which you have traveled thousands of miles to see. Tanzania is waiting for you. GET READY TO BREAK NEW GROUNDS Namibia Namibia is a country of nature, surrounded by the Kalahari and Namib deserts, home to desert elephants and rhinos, where safari lovers can discover new species at the Damaraland camp and Sossusvlei wild camp. You can see thousands of Cape seals on the smoggy beach of the Skeleton Coast, or footprints of rhinos during a walk at

NİSAN - APRILMART 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 73

73

4/1/13 12:29 AM


keşfetmelerini sağlayan bir doğa ülkesi Namibya. İskelet Sahili’nin dumanlı kıyısında binlerce Cape fokuna, Ongava kampında yürüyerek gergedan izlerine, Walwis Körfezi’nde yunuslara, ayı balıklarına ve penguenlere rastlayabilirsiniz. Bu güzel deneyimlerin ülkesinde, güzel bir balon turu yapmak, çölle okyanusun birleştiği noktayı izlemek, doğa aşıklarına farkı bir safari deneyimi katacaktır. ŞELALELER DİYARI Bostwana Afrika’nın en zengin ülkelerinden biri olan, topraklarının büyük alanını doğal yaşama ayırmış, iyi korunmuş ve tahrip edilmemiş safari merkezi Bostwana... Sel sularıyla oluşan ve denize dökülmeyen bir iç delta olan Okavango Deltası’nda, kanalları gezerken kocaman fillerle karşılaşabilir, ummadığınız anda karşınıza çıkan bir yırtıcıyla göz göze gelip hayrete düşebilirsiniz. Yüzlerce fil sürüsü, nehir turları, harika manzaralarıyla ülkenin en önemli milli parkı Chobe Milli Parkı, safari için sınırsız deneyimler sunuyor. Bostwana’ya gidip de dünyanın sayılı harikalarından Victoria Şelalesi’ni görmemek olmaz. Şelalelerin üzerinde yürüyüş turları, helikopterlerle üzerinde dolaşma şansı, safari maceranıza yeni soluklar katacaktır. GÜN BATIMI Zimbabwe Bostwana gibi Zimbabwe’nin en önemli yeri, yerel dilde ‘gök gürültüsü gibi gürleyen duman’ anlamına gelen Victoria Şelalesi’dir. Valizinize yağmurluk koymanızı tavsiye etmemizde yarar var çünkü şelalelere yaptığınız ziyarette yağmur gibi nehir suları ıslanmadık yerinizi bırakmıyor. Büyüleyici safari lounge’larda yemeğinizi yerken gün batımını vahşi Afrika hayvanlarının av için uyanışıyla karşılamanız, yaşamınız boyunca unutmayacağınız eşsiz bir hatıra olarak beyninize kazınacak. 74

the Ongava Camp, or dolphins, sea lions and penguins at the Walwis Bay. In this land of beautiful experience, nature lovers can have a different safari experience by making a nice balloon ride, or watching the spot where the desert meets the ocean. LAND OF WATERFALLS Botswana Botswana is one of the richest countries of Africa and a well-preserved and unspoilt safari center, where the largest portion of the territories is occupied by natural life. At the Okavango Delta, which is a land delta formed by flood waters and does not flow into the sea, you can see giant elephants around the waterways, or be surprised by sudden encounters with mammals. The Chobe National Park, the most important national park of the country offers unlimited experiences for safari with hundreds of elephant herds, river tours and a magnificent scenery. A must-see in Botswana is the Victoria Waterfalls, one of the wonders of the world. A trekking tour on the waterfalls and a helicopter ride will bring a different color to your safari adventure. SUNSET Zimbabwe Like Botswana, the most important destination in Zimbabwe is the Victoria Waterfalls, which means ‘smoke roaring like a thunder’ in local language. I recommend that you pack a raincoat, because you will get soaked under the rains of the waterfalls during the tour. Watching the wild African animals wake up to start hunting as you eating a dinner on the magnificent safari lounges will be imprinted in your mind as an unforgettable memory which you will remember your whole life.

NİSAN - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 74

4/1/13 12:29 AM


NİSAN - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 75

75

4/1/13 12:29 AM


özel günler | special days

EVLİLİK ORGANİZASYONLARI

En mutlu günü sevgiyle planlamak Planning the happiest day WEDDING ever with love ORGANIZERS

Dünya evine girmek, her insanın hayatında unutulmaz bir dönüm noktasıdır. Bu unutulmaz günü benzersiz yaşamak ister her çift ve çiftlerin aileleri… İşte bunun için tüm detayları sizler için düşünenler var. Evlilik organizatörleri, nişan ve düğünlerinizi sizinle birlikte planlıyor, ardından hayallerinizi gerçekleştirmek için canla başla çalışıyor. Walking down the aisle is an unforgettable landmark in everyone’s life. Every couple and their families want to have a unique occasion for this unforgettable day... Now, these people are there to take care of every detail for you. Wedding organizers plan your engagements and weddings with you, and strive to make your dreams come true. Yazı - By: Ayhan Gülsoy

76

NİSAN - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 76

4/1/13 12:29 AM


1981’den bu yana yurtiçi ve yurtdışında yüzlerce ‘mutlu gün’ etkinlikleri gerçekleştirdim AGorada Executive Event Planner organizasyonlarıyla… Konu hayallerdeki ‘evliliği’ gerçekleştirmek olunca, organizasyonun anlamı ve sorumluluğu omuzlarınıza oldukça ağır bir yük verir ve sürecin tüm aşamalarını çiftler adına en ince ayrıntısına kadar planlamak ve çiftlerimizi ‘mutu sona’ ulaştırmak en büyük hedefiniz haline gelir. Bir sloganımız vardır bizim; ‘Gelin ve damadın hayallerinin sınırı yoktur. Hayalleri gerçeğe dönüştürmek ise bizim işimizdir!’ HEYECANLI, AMA PLANLI BİR ORGANİZASYON Gelin ve damatla ilk görüşmede, düğünlerine kalan zamana göre bir takvim oluşturulur. Çiftin beklentilerini, nasıl bir organizasyon hayali içerisinde oldukları tespit edilir öncelikle... Ayrıntıları ve farkındalığı yüksek bir organizasyon için alternatifler oluşturularak, çiftin bütçesi doğrultusunda en iyi çözümler ve fikirler karşılıklı olarak olgunlaştırılır. Hazırlanacak organizasyon, adım adım en geniş perspektiften, en ince detaya kadar incelenir. Evdeki hesabın çarşıya uyması için, yapılacak organizasyonla ilgili harcama kalemleri ve bütçe, çiftle birlikte planlanır. Çok geniş bir yelpazede, gelin ve damadın öngörüleri doğrultusunda planlanan minimum bütçe ele alınarak en

With the organizations of Agorada Executive Event Planner, I have held hundreds of ‘happiest day’ events at home and abroad since 1981... When it comes to organizing the ‘wedding’ of the dreams, the meaning and responsibility of the event turns into a heavy burden on our shoulders and our primary objective is to plan each and every step of the process in full details on behalf of the couples, and to take our couples to the ‘happy end’. We have a slogan: ‘There is no limit to the dreams of a bride and a groom. It is our work to make dreams come true!’ AN EXCITING BUT PLANNED ORGANIZATION At our first meeting with the bride and groom, we draw up a schedule depending on the time to their wedding, and collectively develop the best solutions and ideas for their budget while taking into consideration their dreams for the event, and offering alternatives for a detailed organization with high level of awareness. The event to be prepared is studied step by step from the widest perspective to the tiniest detail. To make both ends meet, the expense items and the budget of the event is planned with the couple. On the basis of the minimum budget planned according to the

NİSAN - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 77

77

4/1/13 12:29 AM


özel günler | special days

doğru adreslere başvurulur. Öncelikle çiftin bu önemli gününde giyeceği gelinlik, damatlık seçimi, gelinin takısından makyajına kadar kuaförü dahil olmak üzere her türlü ihtiyaçlarını karşılayacakları adresler belirlenir. Bu sırada mekân ve mönü seçimi, mekân süsleme, nikah masası, sahne dekor alternatifleri, nikah şekeri, mini hediyeler, catering ve düğün pastası seçimleri yapılır. Bu mutlu anı ölümsüzleştirecek fotoğraf ve video çekimi ayarlanır. Çiftin müzik tarzına göre ve istekleri doğrultusunda müzik grupları veya DJ seçilir ve uygun ses, ışık sistemleri kiralanır. Arzuya göre dans dersleri, duruş stili, düğün provası yani ‘düğün senaryosu’ yazılır. ‘After party’, konaklama, balayı gibi detayların planlaması yapılır. Hava durumuna göre oluşabilecek sıkıntılar için alternatif çözümler dahil bütün detaylar değerlendirilir, organizasyon süreç takvimi oluşturulur ve karşılıklı sorumluluklar belirlenir. 78

anticipations of the bride and the groom, we apply to the correct addresses across a wide range. First of all, we specify the addresses where the couple will meet their needs for this special day, including the bridal dress, the groom’s suit, the bride’s accessories and make-up and hairdressing. The choices for venue and menu, decoration of the venue, setup of the wedding table, alternatives for the stage and decoration, the wedding candy, small gifts, catering and wedding cake are also made during this process. We make the arrangements for video and photoshooting to immortalize this felicitous moment. We choose a music band or DJ according the to the taste and demands of the couple, and rent the proper sound and lighting systems. If requested, we arrange dancing classes, posture classes, and a wedding rehearsal, in other words we write a ‘wedding scenario’. We also plan other details such as after-

NİSAN - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 78

4/1/13 12:29 AM


NİSAN - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 79

79

4/1/13 12:29 AM


özel günler | special days KÜÇÜK SÜRPRİZLER, YARATICI FİKİRLER Son yıllar kır düğünü konsepti ve doğal konsepte uygun yapay olmayan dekor ve tasarımlar revaçta… Küçük süprizler ve akılda ilelebet kalacak yaratıcı fikirler bulma çabası da devamlı aklımızı kurcalamakta.. Kır mekanın doğal şartlarına göre, atla, faytonla, gondol ve tekneyle giriş ve karşılama dışında eski model araba, helikopter ve uçan balonla seremoniyi başlatma arzusunda olan çiftler de bulunur. Kır alanı yürüyüş yolunda çifte refakat eden papyonlu mini ördek yavruları ve anneleri veya çifte ait süslü evcil köpekleri de ortamı neşelendirir, kır alanını şenlendirir. Karşılama bandosu, refakatçi animatörler, ateş çemberleri veya renkli volkan şelaleleri de giriş ve karşılama seremonisini heyecanlı kılar. SON DÖNEMLERİN TERCİHİ: KIR DÜĞÜNLERİ Ayakta yapılan nikah töreni, günümüzün kır düğünü trendi haline gelmiş durumda. Minimal bir oturma düzeni ve bistrolarda bekleyen misafirlere içecek ve aperatif ikramları eşliğinde kutlamalar başlamakta, nikah ve ilk dans sonrası, bütçe doğrultusunda biriki saatlik kokteyl ve barbekü organizasyonuna veya üç-dört saat

party, accommodation and honeymoon. We look into every detail, including alternative solutions to offer in case of problems due to adverse weather conditions. We create the schedule for the event process and identify the responsibilities of both parties. LITTLE SURPRISES, CREATIVE IDEAS The trend in the recent years has been the alfresco wedding concept and nonartificial decorations and designs that comply with the natural concept... And we always look for little surprises and creative ideas that will be imprinted in memories... Some couples prefer to make an entry to the venue on a coach, carriage, gondola or boat, depending on the conditions of the venue, while others prefer starting the ceremony in an old car, helicopter or a balloon. A mother duck 80

NİSAN--MARCH MART APRIL 2013 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 80

4/1/13 12:29 AM


NİSAN - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 81

81

4/1/13 12:29 AM


özel günler | special days and her ducklings in bow ties or dressed up pet dogs of the couple accompanying the couple down the aisle also help to cheer up the event. The welcoming band, accompanying animators, rings of fire or colorful volcano fireplaces add to the excitement to the entrance and welcoming ceremonies. RECENT TREND: ALFRESCO WEDDINGS Promenade wedding ceremonies have become the recent trend in alfresco weddings. The event starts with a minimal setting for seated and standing guests at bistros, who are served drinks and appetizers, and after the vows and the first dance, the event continues with either a one or two hours of cocktail and barbecue, or a three to four hours of buffet and barbecue dinner organization at tables, depending on the budget. Another ritual which makes the day unforgettable comes after the cake ceremony and greeting speech of the couple, who release wish balloons with sparklers, shining like stars, to the sky with the guests. The vote of thanks by the bride and the groom to their parents and the participants add to the excitement of the event and is an opportunity for positive interaction and empathy for those who see the couple for the first time. Every happy picture of a couple, who prefer us for this onetime event and do not leave things to luck, is our special mission and responsibility that is planned in advanced and in detail. The pleasure of achieving this is ineffable. Our work is to make the moment permanent and immortal, and make the couple happier.

süreli oturmalı düzende açık büfe ve barbekü yemek organizasyonuna geçilir. Anı unutulmaz kılan ritüellerden birisi de çiftin, pasta töreni sonrası misafirlere karşı teşekkür konuşması yapması ve ardından maytapla bezenmiş ve ışıl ışıl bir yıldız gibi parlayan dilek balonlarını misafirlerle birlikte göğe bırakılmasıdır. Gelin ve damadın kendilerini yetiştiren anne ve babalarına şükranlarını sunması ve kutlamalarına katılan misafirlerine teşekkür konuşmaları da gelen misafirleri heyecanlandırır ve gelinle damadı ilk defa görenler için de gelin-damatla olumlu etkileşim ve başlangıçta kazanılan bir sempati fırsatı olur. Telafisi olmayan organizasyon için bizi tercih eden ve işini şansa bırakmayan çiftin tüm mutluluk kareleri bizim için önceden tasarlanmış, en ince detayına göre hesaplanmış özel bir görev ve sorumluluktur. Bunu başarıyor olmanın hazzı ise kelimelerle ifade edilemez. Bizim işimiz anı kalıcı ve ölümsüz kılmak ve çiftin mutluluğuna mutluluk katmaktır. 82

NİSAN - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 82

4/1/13 12:29 AM


NİSAN - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 83

83

4/1/13 12:29 AM


sağlık | health

Yemek yeme tarzınız sofradan hafif kalkmanızı sağlayabilir Your way of eating may help you leave the table feeling better

Yemek sonrasında gaz sebebiyle rahatsızlık yaşamak çok yaygın bir sağlık sorunu… Bunun temel sebebi tercih edilen besinler ve yemek yeme tarzımız. Sağlıklı ve dengeli beslenmek bu sorunu ortadan kaldırmak için yeterli. Bir de yemek yerken dikkat edilmesi gereken birkaç kural var. Eğer bu yazıdaki önerileri tatbik ederseniz, sofradan hafif kalkmanız mümkün! The discomfort after meals due to meteorism is a very common health problem… The main reason is the diet and the way of eating. A healthy and balanced diet is all you need to solve this problem. There are also several rules you need to observe when eating. If you follow the advices in this article, you can leave the table feeling lighter! Yazı - By: Prof. Hüseyin Nazlıkul 84

NİSAN - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 84

4/1/13 12:29 AM


Zengin bir mutfağımız var. Bol salçalı, bol yağlı, baharatlı ve etli… Hatta et yemeden doymayanlarımız var. Gece uykusundan uyanıp yemek yiyenler de... Yemekten çok ekmek yiyenler ve bunu yanında günde sadece bir-iki bardak su içenler de... Bu saydıklarımın hepsi birer ‘meteorizm’ yani sindirimin tam olamamasına bağlı gaz oluşum nedenidir. Besinlerin sindirimi ağızda çiğnemeyle başlar. Yutulmayla mideye gelen besinler midenin hareketleriyle mekanik sindirime, mide sularıyla kimyasal sindirime uğrar. Enzim ve salgılarla meydana gelen kimyasal sindirim işlemi ince barsaklarda maksimumdur. Kalınbarsaklarda da son emilim işlemi gerçekleştikten sonra atılım gerçekleşir. Sindirim sırasında belli bir miktar gaz oluşumu doğaldır. Ancak oluşan gaz mide-barsak sistemi tarafından kontrollü bir şekilde vücuttan atılır. Ancak kişiyi rahatsız eden ve ne ağız ne de rektal yoldan atılmayan gaz halidir patolojik olan, kişiyi rahatsız eden ve tedavi edilmesi gereken... NEDEN GAZ OLUŞUR? Farklı kişilerde yemek sonrası farklı metabolizma tepkilerinin oluşmasına sebep olan unsurlar vardır. Barsak florasının

We have a very rich cuisine... We use lots of tomato paste, oils, and meat... We even know some people who cannot feel full without having some meat. And there are those who wake up in the middle of the night to have a snack. Some of us eat more bread than meal, and have only one or two glasses of water a day. All of the above are reasons for flatulence due to ‘meteorism’, which is failure to fully digest food. Digestion of food begins with chewing in the mouth. The food goes to the stomach after being swallowed, and undergoes mechanical digestion with gastric movements, and chemical digestion with gastric fluids. The chemical digestion with enzymes and secretions reaches its climax in the small intestine. The food undergoes the final absorption process in the large intestine, and then excreted. Formation of a certain amount of gas is normal during digestion. This gas is discarded from the body by the gastrointestinal system in a controlled manner. However, the flatulence which cannot be excreted by via oral or rectal route is a pathological condition, which makes people uncomfortable and should be treated. WHY DOES METEORISM HAPPEN? Different people have different metabolic reactions after meals due to several reasons. The most common reasons for meteorism NİSAN - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 85

85

4/1/13 12:29 AM


sağlık | health

bozuk olması (disbiyozis), kişide besin duyarlılıklarının olması, sindirim enzimlerinde yetersizlik olması (safra kesesi ameliyatına bağlı, disbiyoza bağlı gelişen pankreas enzim yetersizliği vb.) ve barsak mantarının (candida) varlığı en sık gaz oluşum nedenleridir. Tabii beraberinde başka yakınmalar da söz konusu olabilir. Yemek yerken yapılan hatalar en önemli etkenler arasında yer alır. Hızlı yemek yemek, gaz oluşumunda en önemli faktörlerden biridir. Uzun açlık sonrası bir öğünde çok yemek yemek de gaz yapar. Dengesiz ve tek yönlü beslenme bir diğer sebeptir. Az su tüketenler de gaz sorunuyla karşı karşıya kalır. Ancak yemek yerken su içmek de gaz yapar. Rafine gıdalar tüketmek yine gaz oluşumuna neden olur. Akşam yemeklerinde çok yemek yemek de bir diğer meseledir. Lifli yiyecekler tüketmemek de aynı soruna neden olur. Görüldüğü gibi, aslında sağlıklı beslenmenin kurallarına uymamaktan kaynaklanır gaz sorunu… Bu düzenlemeleri yapmanıza rağmen sizi rahatsız eden gaz oluşumunuzda bir değişiklik meydana gelmiyorsa barsak florası incelemesi ve besin analizi için bir tamamlayıcı tıp uzmanına gitmenizi öneririm. ESAS BAĞIŞIKLIK ORGANI OLARAK BARSAK Bağışıklık sistemini neler kısıtlayabilir? Enzimatik besin parçalanmasından sonra barsak bölgesinden gelen lenf, barsak duvarlarında bulunan lenf damar sistemi tarafından en büyük lenfatik organ olan ‘peyer plakları’nın da (lenfatik sistemin yüzde 80’i) açıldığı, en önemli arındırma organı olan karaciğere iletilir. Yanlış beslenme sonucu barsakta kalıcı

86

is spoiled intestinal flora (dysbiosis), sensitivity to certain food, insufficient digestive enzymes (insufficient pancreatic enzymes due to cholecystotomy or due to dysbiosis, etc.) and presence of intestinal fungi (candida). It also brings about several other complaints. The mistakes during eating are the main factors of meteorism. Eating too fast or eating too much after starvation lead to flatulence. Another reason is an unbalanced and unidirectional diet. People who do not drink enough water often have problems of flatulence. But drinking water while eating also leads to meteorism. Eating refined food also causes meteorism. Another reason is eating too much during dinners. A diet lacking fibrous foods leads to the same problem. As you can see, meteorism results from not observing the rules of a healthy diet… If there is not any change in your meteorism problem despite you follow these rules, I strongly recommend you visit a complementary medical expert for an examination of intestinal flora and a diet analysis. THE INTESTINE AS A FUNDAMENTAL IMMUNITY ORGAN What can limit the immune system? Following enzymatic digestion of food, the lymph coming from intestinal area is conveyed by the lymphatic vessel system on the intestinal walls to the liver, the most important refining organ, to which the ‘peyer’s plaques’, the largest lymphatic organ (80% of the lymphatic system) open. The toxins which are perpetuated in the

NİSAN - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 86

4/1/13 12:29 AM


hale gelen toksinlerin, bunlar daha arındırma istasyonu olan karaciğere ulaşamadan barsakta lokalize ‘peyer plakları’nı bloke edebileceği kolayca göz önüne getirilebilir. İnsan vücudu, bağışıklık sisteminin bu zehirlenmesini ve blokajlarını başka şekilde kompanse etmeyi uzun süredir sürdürdüğünden, hücresel fonksiyonlarımızı olumsuz etkileyen bu olayları ne yazık ki yıllar sonra hastalık belirtilerinin aniden ortaya çıkmasıyla hissederiz: Alerjiler, kronik deri hastalıkları, romatizmal hastalıklar, mikrobik hastalıklara yatkınlık, kronik yorgunluk, kalitesiz uyku durumu ve psikolojik hastalıklar… Bu gibi hastalıklar ortaya çıkıyorsa bunlar ana bağışıklık sistemi olan barsağın yıllar süren blokajının sonuçlarıdır. Sürekli yanlış beslenme sonucu barsakta çürüme ve mayalanma yoluyla hastalık yapan zehirli maddeler, kolon hidroterapi cihazının çok seferli kalınbarsak temizliğiyle eşzamanlı olarak beslenme değişikliği de (asit-baz dengesinde beslenme) uygulanarak yavaş ama garantili şekilde elimine edilirler. Barsağın yıkım ürünlerinden arındırılması yalnızca eşzamanlı beslenme değişikliği yapılması halinde anlam kazanır.

BARSAK MANTARININ BELİRTİLERİ

Eğer sizde bu bulgular varsa barsak mantarı yani ‘candida albicans’ olma olasılığınız yüksektir. ✔ Depresif ruh hali ✔ Motivasyon eksikliği, umursamazlık, aşırı gerginlik ✔ Sürekli yorgunluk ve isteksizlik ✔ Tedaviye dirençli jeneralize kaşıntı ✔ Her türde ve çok sayıda deri döküntüsü

SYMPTOMS OF INTESTINAL FUNGI

If you have the following symptoms, you are likely to have intestinal fungi, i.e. candida albicans. ✔ Depressive mood, ✔ Lack of motivation, apathy, excessive tenseness, ✔ Constant fatigue and reluctance, ✔ Generalized itchiness resistant to treatment, and ✔ Vast and any kind of rash

intestines due to malnutrition may block the “peyer’s plaques” localized in the intestine even before they reach the liver, which is the refining station. Since the human body manages to compensate for such intoxication and blockages of the immune system for a long time, we can feel these events which unfavorably affect our cellular functions only after the symptoms suddenly emerge in years: allergies, chronic dermal diseases, rheumatic diseases, susceptibility to microbial diseases, chronic fatigue, low sleeping quality and pathologic diseases… If such diseases emerge, it is the result of a long-time blockage of the intestines, the main immune system. These toxic substances, which lead to diseases via decaying and fermentation in the intestine due to constant malnutrition, can be slowly but completely eliminated with multiple purge of the large intestine with a colon hydrotherapy instrument, accompanied by a change in diet (a diet balanced in acids and bases). Decontamination of the intestine from degradation products can only be meaningful if it is accompanied by a change in diet. NİSAN - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 87

87

4/1/13 12:29 AM


sinema | movie

ÇANAKKALE YOLUN SONU Vizyon Tarihi: 15 Mart 2013 Yönetmen: Kemal Uzun, Serdar Akar Oyuncular: Gürkan Uygun, Berrak Tüzünataç, Mahir Günşiray Tür: Dram , Savaş filmi Ülke: Türkiye

MUHTEŞEM VE KUDRETLİ OZ Vizyon Tarihi: 8 Mart 2013 Yönetmen: Sam Raimi Oyuncular: James Franco, Mila Kunis, Rachel Weisz Tür: Macera , Fantastik , Aksiyon Ülke: ABD

Küçük bir sirkte, büyücülük numaralarıyla hayatını kazanan ve biraz da ahlaksız olan Oscar Diggs, yaşadığı Kansas kentinin sıkıcılığından kurtulmak isterken kendisini eğlenceli Oz Ülkesi’nde buluverir. Bu yolculuk, onun için büyük bir şanstır ve turnayı gözünden vurmasına çok az kalmıştır. Ta ki Theodora, Evanora ve Glinda adlı üç cadı Oscar’ın ‘Muhteşem Büyücü’ kimliğinden şüpheleninceye kadar. Oscar hiç hesapta yokken, Oz Ülkesi’nin sorunlarıyla da karşılaşır ve bu yeni insanların arasında kendi yeteneklerini de geliştirerek hem güçlü Oz Büyücüsü’ne dönüşür hem de eskisinden daha iyi bir insan olur. Walt Disney Pictures yapımcılığında ve Sam Raimi yönetmenliğinde hayata geçen filmin baş rolünü James Franco üstlenirken, Mila Kunis, Rachel Weisz ve Michelle Williams da Oz Ülkesi’nde kendisine eşlik eden 3 cadıyı canlandırıyorlar.

OZ: THE GREAT AND POWERFUL Release Date: 8 March 2013 Director: Sam Raimi Cast: James Franco, Mila Kunis, Rachel Weisz Genre: Adventure, Fantasy, Action Country: USA

Oscar Diggs, a slightly crook man, earns his living on doing magic at a small circus. As he tries to get away from the boredom of the Kansas City, he finds himself in the joyful Oz Country. This journey is a big opportunity for him, and he is very close to hit the jackpot. However, three witches, Theodora, Evano ra and Glinda, get suspicious of the identity of Oscar as the “Great Magician”. Without knowing, Oscar is faced with the problems of the Oz Country, and develops his skills among these new people to become the powerful Oz, the Magician and to become a better person. Produced by Walt Disney Pictures and directed by Sam Raimi, the film stars James Franco, accompanied by Mila Kunis, Rachel Weisz and Michelle Williams as the three witches of the Oz Country. 88

Takvimler Nisan 1915’i gösterdiğinde I. Dünya Savaşı’nın en çetin cephelerinden biri olan Çanakkale’de işgalci güçler aylardır sürdürdükleri kuşatmadan hiçbir şey elde edememiş haldedirler. Anzak güçleri daha sonra kendi isimleriyle anılacak olan Anzak Koyu’nda mağlup edilmişlerdir. İçinde isimsiz kahramanlar Muhsin ve Hasan kardeşlerin de yer aldığı Hilal-i Ahmer Cemiyeti’ne mensup destek birliği zorlu bir yol sonrası cepheye ulaşır. Ne var ki siperlere girdikleri anda savaşın tahmin edemedikleri sert ve acımasız yüzüyle karşılaşırlar. Muhsin oldukça keskin bir nişancıdır ama her gün ölümle buruna burunadırlar. Yüzbaşı İbrahim Adil, Muhsin’i keskin nişancı olarak görevlendirmiştir ve yüzbaşıdan istediği tek şey kardeşi Hasan’ın cephe gerisinde görevlendirilmesidir. Muhsin bir başka keskin nişancı olan Şeref ile beraber en ön saflardaki düşman askerlerini avlarken keskin hüneri ve Anzaklar’ı tek tek indirmesi de tüm koya adının duyulmasına neden olacaktır. Fakat Anzak kuvvetlerinin başındaki İngiliz Binbaşı Steward’ın bu namlı Türk askerine karşı manevrası da gecikmeyecektir...

GALLIPOLI, END OF THE ROAD Release Date: 15 March 2013 Director: Kemal Uzun, Serdar Akar Cast: Gürkan Uygun, Berrak Tüzünataç, Mahir Günşiray Genre: Drama, War film Country: Türkiye

In April 1915, in Dardanelles, one of the most ardous fronts of the World War I, the occupying armies still have not made any progress in the months of siege. The Anzac troops were defeated in the bay, which was later to be named as the Anzac Cove after these martyrs. The support troops from the Hilal-i Ahmer association, including Muhsin and Hasan brothers, the nameless heroes, arrive at the front after a difficult journey. However, the moment they entered the trenches, they witness the hard and merciless face of the war, the extent of which they had not foreseen. Muhsin is a very good sniper but he dices with death every single day. Captain İbrahim Adil appoints Muhsin as a sniper, and the only thing Muhsin asks from the captain was to keep his brother Hasan behind the front. As Muhsin hunts down the enemy troops with Şeref, another sniper, his perfect skill and hunt on the Anzacs gain him a reputation across the whole bay. However, the British Major Steward, leading the Anzac troops, has a plan against this famous Turkish soldier…

NİSAN - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 88

4/1/13 12:29 AM


kitap | book

TANRI DAİMA TEBDİL-İ KIYAFET GEZER LAURENT GOUNELLE PEGASUS YAYINLARI ÇEVİREN: IŞIK ERGÜDEN , 2013, 448 s. ‘Tanrı Daima Tebdil-i Kıyafet Gezer’, ne tam bir kişisel gelişim kitabı ne öğütler dizisi ne de bir macera romanı tek başına. Hepsinin bir harmanı. Bir dizi oyun ve görevlere mecbur bırakılıp böylece engellerini aşan, korkularını yenen bir kahraman var karşımızda. Aslında hepimizin olmak istediği insan modeli. Günümüzün modern yaşamını benimsemiş insanlar olarak ortak problemimiz kuşkusuz özgüvensizlik, kabul görememe korkusu. Bu yüzden kendimiz olmaktan kaçıyor, olmamız gerektiğini sandığımız tek tip insan modeline bürünüyoruz. Değişmek, aşmak istiyor ama bir yolunu bulamıyoruz. İşte Tanrı Daima Tebdil-i Kıyafet Gezer’de de okurken aynı olayı kendinizin de defalarca yaşamış olduğunu görüyor, hatta içinizden “Bu sabah aynı böyle olmadı mı?’’ diye geçiriyorsunuz.

GOD ALWAYS TRAVELS INCOGNITO LAURENT GOUNELLE TRANSLATED BY: IŞIK ERGÜDEN, 2013, 448 pages God Always Travels Incognito (original title ‘Les dieux voyagent toujours incognito’) is not merely a self-help book, or a series of advices or a adventure novel. It is a blend of the three. We see a hero, assigned to a series of games and tasks, overcoming the obstacles and conquering his fears. In fact, he is the type of man we all look up to. As people adopting the modern way of life, our common problem is lack of self-confidence, feeling of humiliation, lack of courage and fear of being rejected. Therefore, we run away from ourselves, and hide behind the stereotypes who we think we should be. We want to change, transcend but we do not know how. As you read “God Always Travels Incognito”, you will see that you have also gone through the same thing, and will think “Didn’t this just happen in the morning?”

BOŞ KOLTUK J.K. ROWLİNG DOĞAN KİTAP ÇEVİREN: DOST KÖRPE, 2013, 592 sayfa

HASRET CANAN TAN DOĞAN KİTAP, 2013, 352 sayfa ‘Çok satanlar’ listesinin en önemli müdavimlerinden Canan Tan’ın yeni romanı Hasret, geçmişin toplumsal çalkantıları içinde yarım kalmış, parçalanmış, kırık bir aşk hikâyesini anlatıyor. Gerçek bir yaşam hikâyesinden alınan ve mübadele döneminde onulmaz bir hasrete mahkûm olan bu aşkın izleri Cumhuriyet öncesine uzanıyor. Romanın başkahramanı, 1920’lerde Kırşehir’in Keskin ilçesinde yaşayan Tacettin adlı bir genç. Köklü ve varlıklı bir aileye mensup olan Tacettin’in en yakın iki arkadaşından biri Rum (Aris), diğeri Ermeni’dir (Artin). Tacettin, arkadaşlarıyla gittiği tavernada, mekânın sahibi Omorfia’nın kızı Patricia’ya âşık olur. Tacettin’in ailesi bu ilişkiye şiddetle karşı çıkar. Hasret, parçalanan bir aşkın toplumsal arka planını çarpıcı bir şekilde çizerek, bugünün tartışmalarına da bir gönderme yapıyor.

YEARNING, 352 pages One of the frequenters of the best-seller lists, Canan Tan’s new novel “Hasret” tells about an unfinished, shattered, broken love story in the middle of the social turmoil of the past. Based on a true story, this love, which is convicted to a fatal yearning during the years of population exchange between Turkey and Greece, dates back to prerepublican era. The main character of the novel is a young man, Tacettin, who lives in Kırşehir’s Keskin province in the 1920s. Son of a deep-rooted and wealthy family, Tacettin has two best friends – a Greek (Aris) and an Armenian (Artin). One day, Tacettin goes to a tavern with his friends, and falls in love with Patricia, daughter of the taverner Omorfia. Tacettin’s family strongly opposes to this affair. “Hasret” draws a striking picture of the social background to a shattered love story, and makes references to today’s agenda.

Eşi benzeri olmayan bir hikâye anlatıcısı J.K. Rowling’den... Küçük bir kasaba hakkında büyük bir roman. Barry Fairbrother kırklı yaşlarının başında beklenmedik bir şekilde hayata gözlerini yumar. Bu ani ölüm yaşadığı kasabanın halkı için büyük bir şok olacaktır. Arnavut kaldırımlı meydanı ve eski kilisesiyle Pagford, sıradan bir İngiliz kırsalı gibi görünse de bu tatlı görüntüsünün ardında bir savaş sürmektedir. Zenginler fakirlerle, gençler ebeveynleriyle, kadınlar kocalarıyla, öğretmenler öğrencileriyle sürekli bir çatışma halindedir. Pagford kesinlikle göründüğü gibi bir yer değildir. Belediye Meclisi’nde Barry’den boşalan koltuk, kasabanın görüp göreceği en büyük savaşın tetikleyicisi olacaktır. Türlü düzenbazlıklar ve hırsla süren, herkesin birbirinin foyasını ortaya çıkaracağı seçim savaşında zafer kimin olacaktır?

THE CASUAL VACANCY J.K. ROWLING TRANSLATED BY: DOST KÖRPE, 592 pages From the unique storyteller J.K. Rowling… A great novel about a small town. Barry Fairbrother suddenly passes away in his early forties. This unexpected death comes as a great shock to the people of the town. Pagford may look like an ordinary British countryside with its cobblestone square and old church, but behind this pretty scene, a war is going on. The rich fight the poor, the young fight the elders, the wives fight the husbands, and the teachers fight the students. In Pagford, nothing is what it seems. The casual vacancy on the Municipal Board after Barry’s death will trigger the greatest war the town will ever see. In this war of election, among all kinds of fraud and ambition, where everyone will show each other up, who will be the winner?

NİSAN - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 89

89

4/1/13 12:30 AM


kültür-sanat | culture-art MARK KNOPFLER İSTANBUL’DA! Rock müzik tarihinin efsane ismi, ‘Walk of Life’, ‘Sultans of Swings’ ve ‘Brothers in Arms’ gibi unutulmaz hitleri ile tanınan Mark Knopfler, BKM ve GNL organizasyonuyla 27 Nisan 2013’te Ülker Sport Arena’da hayranlarıyla buluşacak. 2013 yılının nisan, mayıs, haziran ve temmuz aylarında 25 ülkede, 72 konser verecek olan sanatçı, sekizinci solo albümü ‘Privateering’ tanıtımı için sekiz kişilik orkestrasıyla İstanbul’da olacak. 5 Ekim’de başladığı dünya turnesinin 35’inci konserini İstanbul’da gerçekleştirecek olan efsanevi rock yıldızı, İstanbullu müzikseverlere beş yıl aradan sonra yeniden müzik ziyafeti verecek.

MARK KNOPFLER IN ISTANBUL! ANKARA MÜZİĞE DOYACAK! Uluslararası Ankara Müzik Festivali’nin 30’uncusu, düzenleyici Sevda-Cenap And Müzik Vakfı’nın kuruluşunun 40’ncı yılına rastlıyor. 2013 yılı başkent Ankara’da müziğin yaşamın içine girdiği, sihriyle bireylere dokunduğu bambaşka bir yıl olacak. Festival geleneğe bağlı kalarak, yine bir senfoni orkestrası konseriyle başlayıp, bir senfoni orkestrası konseriyle son bulacak. 4 Nisan 2013 günü kurucusu Cenap And’ın ölüm yıldönümüne denk gelen bir Ankara gününde, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası ile başlayacak olan festival, Ankara’da bir ‘ilk’le, görkemli bir konserle son bulacak.

ANKARA TO BE FILLED WITH MUSIC! The 30th year of International Ankara Music Festival coincides with the 40th anniversary of the Sevda-Cenap And Music Foundation. 2013 will be a different year for our capital Ankara where music will become mingled with life and touch people with its magic. To carry on the tradition, the festival will open and close with a concert by a symphony orchestra. On 4 April 2013, to mark the death anniversary its founder Cenap And, the festival will start with the concert by Presidential Symphony Orchestra, and will end with a glorious concert, which will break a new ground in Ankara.

90

Mark Knopfler, the legendary star of rock music known for his unforgettable hits ‘Walk of Life’, ‘Sultans of Swings’ and ‘Brothers in Arms’, will take the stage at Ülker Sport Arena on 27 April 2013, with the organization of BKM and GNL. To stage 72 concerts in 25 countries in from April to July of 2013, the artist will promote his eighth solo album ‘Privateering’ with his octet in Istanbul The rock legend will stage his 35th concert in his world tour, which started on October 5, will meet the music fans in Istanbul for the second time in 5 years.

PİYANİST TOROS CAN, BİFO AVANGARD İLE SAHNEDE! 20’nci yüzyılın avangard akım ve bestecilerinin yorumlayarak dünyada ve Türkiye’de müzik festivalleri ve radyo, televizyon dinletileri ile adından sıkça söz ettiren piyanist Toros Can, eğitimciliğinin yanı sıra kazandığı ödüller ve Marguerite Long Piyano Yarışması gibi önemli etkinliklerde üstlendiği jüri üyelikleri ile klasik müziğin önemli temsilcilerinden biri olmaya devam ediyor. BİFO ile bu sezon vereceği konserde Toros Can, özellikle piyano eserleriyle 20’nci yüzyıl müziğinin en özgün kişiliklerinden biri olan Alfred Schnittke’nin bir yapıtını seslendirecek. Etkinlik, 15 Nisan Pazartesi günü Caddebostan Kültür Merkezi’nde…

PIANIST TOROS CAN ON STAGE WITH BİFO AVANGARD! Pianist Toros Can, a very popular artist performing at national and international music festivals, radios and televisions, who is known for his performance of avant-garde movements and composers of 20th century, continues to be one of the most important representatives of classical music with his academic career, his awards and his jury membership at important events, including Marguerite Long Piano Competition. At this season’s concert with BİFO, Toros Can will perform a work by Alfred Schnittke, who was one of the most authentic figures of the 20th century music with his music for piano. The event will take place on April 15, Monday at Caddebostan Kültür Merkezi…

NİSAN - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 90

4/1/13 12:30 AM


3. KADIN YAZARLAR SEMPOZYUMU SUAT DERVİŞ’E ADANDI Sempozyum, 4-5 Nisan 2013 tarihleri arasında Yeni Yüzyıl Üniversitesi Konferans Salonu’nda gerçekleşecek. Suat Derviş’in eserlerini, yazarlığını ve çağdaş Türk edebiyatı içindeki yerini çok disiplinli bir platformda yeniden okumayı ve tartışmayı amaçlayan sempozyumda, yazarın Türk sinemasında da kült haline gelmiş ‘Fosforlu Cevriye’ romanının uyarlamaları da yer alacak. Popüler kültür tarafından farklı dönemlerde üretilen bu uyarlamaların; dönemin siyasal, toplumsal ve ‘toplumsal cinsiyetçi’ bakış açılarını nasıl yansıttığı da tartışılacak.

BRANFORD MARSALIS & JOEY CALDERAZZO DUO İSTANBUL’DA! Amerikalı saksofon virtüozu ve besteci Branford Marsalis, uzun yıllardır birlikte çalıştığı usta caz piyanisti Joey Calderazzo ile birlikte Salon’un konuğu oluyor. Bugüne dek Tony ve Grammy de dahil olmak üzere sayısız ödüle layık görülen Marsalis, son olarak 2011’de National Endowment for the Arts tarafından ‘Jazz Master’ unvanıyla onurlandırıldı. Piyanist Joey Calderazzo ise kariyerinin erken dönemlerinde efsanevi plak şirketi ‘Blue Note’ için kayıtlar gerçekleştirdi. İkili, birlikte olağanüstü müzikal birikimlerini İstanbullu müzikseverlerle paylaşmaya hazırlanıyorlar.

BRANFORD MARSALIS & JOEY CALDERAZZO DUO IN ISTANBUL! The American saxophone virtuoso and composer Brandford Marsalis will be at Salon with master of jazz piano Joey Calderazzo, his long time companion. With countless awards, including Tony and Grammy, Marsalis was awarded with the title of ‘Jazz Master’ by the National Endowments for the Arts in 2011. Pianist Joey Calderazzo made his early recordings with the legendary label ‘Blue Note.’ The duo will share their extraordinary musical accumulation with the music lovers in Istanbul.

3RD WOMAN WRITERS SYMPOSIUM DEVOTED TO SUAT DERVİŞ The symposium will take place on 4-5 April 2013 at Yeni Yüzyıl University Conference Hall. The event will focus on multidisciplinary re-readings and discussions of Suat Derviş’s works, her writing, and her role in the contemporary Turkish literature. The symposium will also feature adaptations from her cult novel ‘Fosforlu Cevriye’ in the Turkish cinema. The participants will discuss how these various adaptations by the popular culture of different times reflect the political, social and ‘social gender’ views of their times.

ANADOLU ATEŞİ EVOLUTION ANKARA’YI KAVURACAK! 250 kişilik dansçı kadrosuyla aynı anda dünyanın farklı üç yerinde gösteri yapan Anadolu Ateşi Evulotion, 26 Nisan’da Ankara’da... Kaynağını Anadolu’nun binlerce yıllık mitolojik ve kültürel tarihinden alan Anadolu Ateşi hemen hemen her yöreden derlenmiş 3 bin halk dansı figürü ve halk müziğini içinde barındıran özgün bir proje. Mustafa Erdoğan imzasını taşıyan proje, Anadolu’nun binlerce yıllık kültür ve tarih mozaiğinin barışla harmanlanan ateşini tüm dünyaya tanıtmayı hedefliyor.

ANADOLU ATEŞI EVOLUTION TO BLAZE ANKARA! Anadolu Ateşi Evolution, performing simultaneously at 3 different cities of the world with a company of 250 dancers, will be on stage in Ankara on April 26. Originating from the thousands-years old mythological and cultural history of Anatolia, Anadolu Ateşi is an authentic project blending 3.000 folk dance figures and folk music from various regions. Produced by Mustafa Erdoğan, the project aims to promote to the world the fire that has been fed by a cultural and historical mosaic of Anatolia blended with peace.

NİSAN - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 91

91

4/1/13 12:30 AM


92

NİSAN - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 92

4/1/13 12:30 AM


NİSAN - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 93

93

4/1/13 12:30 AM


94

NİSAN - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 94

4/1/13 12:30 AM


NİSAN - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 95

95

4/1/13 12:30 AM


ÇÖZÜMLER

bulmaca | puzzle

96

NİSAN - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 96

4/1/13 12:30 AM


NİSAN - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 97

97

4/1/13 12:30 AM


98

NİSAN - APRIL 2013

UCUSNOKTASI2-41A.indd 98

4/1/13 12:30 AM


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.