Devrimci Cephe Sayi 2

Page 18

Aralık 2010

19 Aralık ve Mücadele Mevzileri 19 Aralık 2000… Devlet, alay edercesine „Hayata Dönüş“ adını verdiği operasyonda o güne kadar görülmedik bir şiddet ve pervasızlıkla tüm cezaevlerine bombalarla, yangınlarla, gazlarla, kurşunlarla saldırdı… 28 tutsak öldü, onlarcası yandı, yaralandı, sakat kaldı… Oysa bir gün öncesine kadar aydınlar ve sivil toplum örgütleri hükümetle devrimci tutsaklar arasında arabuluculuk yapıyor, sokaklar her gece eylemlerle inliyor, Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk geri adım atacaklarını, F tipi cezaevleri konusunun geniş çevrelerle diyalog halinde yeniden ele alınacağını söylüyor, toplumun tüm kesimlerine cezaevlerindeki mücadelenin meşruluğu kabul ettirilmiş görünüyordu… Devrimci tutsakların zaferi bir adım mesafesi kadar yakındı adeta… O adım yerine, devletin bir yıldır planlamış olduğu açığa çıkan katliam geldi. Başbakan Bülent Ecevit, Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, Ceza ve Tutukevleri Genel Müdürü Ali Suat Ertosun ve bilumum medya aynı kanlı ağızları ve kanlı elleriyle görülmemiş vahşetteki katliamın savunusunu hep birlikte yaptılar. Tutsaklar F tipi cezaevlerine götürüldü, eylemler bitti, ölüm oruçları medyada yer almaz oldu… Direniş söndürüldü… Devlet aslında her zaman yaptığını, 19 Aralık’ta kendi „şiddet“ini bir adım öteye götürerek yaptı. Türkiye’de topyekun karşı-devrimci saldırı her zaman önce cezaevlerinden başlamıştır: 12 Eylül öncesinde Mamak ve Davutpaşa girişimleri, 1992’de kirli savaşın hemen öncesinde Eskişehir tabutluğu ve terörle mücadele yasasının çıkarılması, düşük yoğunlukla savaş döneminde 1996 ölüm orucu direnişine giden süreç… 19 Aralık katliamı da devletin cezaevlerini, devrimci iradenin geri18

ihtiyaçlarını mücadelenin genel ihtiyaçları gibi sunarak güçlerini bu uğurda seferber etmelerine yol açmıştır.

Birindar

ye düşen devrim mevzilerini yeniden kazanmak için mücadeleyi yeniden yaratma mekanizması olarak görmesinden ve bu iradeyi kırma kararlılığından kaynaklandı. Bu saldırının daha önceki saldırılarda olduğu gibi devrimcilerin zaferiyle sonuçlanmamasının çeşitli nedenleri vardır. Birincisi ve en belirleyicisi, devrimin ülke genelinde girdiği olumsuz, neredeyse tükeniş konjonktürüdür. 12 Eylül’den sonra Diyarbakır’ıyla, Metris’iyle, Bayrampaşa’sıyla devrimci mücadelenin ateşleyicisi konumundaki cezaevleri direnişlerine genel bir eylemlilikle karşılık verilirken, 19 Aralık’ta bu yapılamamış, devletin saldırıları püskürtülememiştir.

Ikincisi ve devrimciler için önemli bir özeleştiri noktası, devrimci tutsakların, devletin cezaevleri saldırısıyla eşzamanlı olarak bir Kürt operasyonu hazırlıklarına da giriştiğini ilk başta görmemesi, sürecin bölgede bir sertleşmeye doğru evrildiğini anlamaması ve bir anlamda kendi „gündem yaratma“ başarısının coşkusuna kapılarak Kürt hareketinin alanlardaki pratik dayanışma tekliflerini kabule yanaşmaması, en hayati nokta olarak da adalet bakanının F tipi uygulamasını erteleme önerisini tam da devleti durdurduğu anda reddetmesidir. Bu siyasal körlük, cezaevlerindeki direniş kadrolarının sınıf mücadelesinin verilerinden uzak, nesnel zemine oturan politikaların yokluğunda kendi öznel

Süreç iyi okunabilseydi, F tipine karşı geliştirilecek tutum sayım vermeme, dönüşümlü açlık grevleri, mahkeme tavırları gibi cezaevi kitlesini kapsayan eylem tarzlarıyla yaygın, kitlesel ve fiili direniş zemininde, sistemin iradesini kabul etmeyeceğini ilan ederek ve esas olarak bir savunma hattı üzerinden sürdürülebilirdi. Dışarıdaki muhalefet de buna göre şekillendirilebilir ve F tipi projesi teşhir edilebilirdi. Bütün bunlar 19 Aralık katliamını elbette ki engelleyemezdi, ama saldırıyı engelleyebileceği sanılan taktiğin yaşattığı hüsran daha da kötü oldu. Ayrıca savunma amaçlı direniş devlet saldırısının meşruluk iddiasını da boşa çıkaracak ve devlet saldırısına karşı ölüm orucu seçeneği gene de tutsakların elinde olacaktı. Bunların ardından şunu da söylemek gerekir ki, bu eleştirileri yapmamıza karşın, devrimci mücadele tarihimizin en kanlı yenilgi momentlerinden birinde katledilen, yaralanan, sakat kalan, sonuna kadar direnen yoldaşlarımızın devrimci kararlılık ve iradeleri bir yandan da hepimiz için örnek alınması gereken bir kahramanlıktır. Mücadele yolunda önemli olan, kuşku yok ki, devrimci insan malzemesinin en iyi şekilde kullanılmasıdır. Mücadele, doğrudan devrimci kadronun insan değeri üzerinden sisteme karşı koyma mantığıyla değil, sürecin siyasal gerekleri üzerinden verilmelidir. *** Katliamdan on yıl sonra açılan davada ne Ecevit ne Hikmet Sami Türk ne Ertosun ne de katliamın pratik sorumluluları yargılanıyor. Bir yandan büyük medyada katliamın vahşeti olanca çıplaklığıyla gözler önüne serilirken, öte yandan birkaç erin yargılanmasıyla üstü örtülmeye çalışılıyor. Mevcut gerici iktidar tüm medyasıyla katliamı vicdanlarda mahkûm ettirerek günahını CHP’ye yüklemeye çalışıyorsa da, Kılıçdaroğlu Ecevit’in kasketini taktığına göre o da bu günahtan kendini sıyıramaz, o da 19 Aralık’ın hesabını vermelidir. ☆ birindar@devrimcicephe.org


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.