Back on Stage - No:14

Page 1

OCAK 2020 NO:14

Müzik dünyasına 2020 kehanetleri

#herseyealternatif

CAN OZAN-CEM MANSUR-HEDONUTOPIA-KST-MELİSA KARAKURT


İÇİNDEKİLER

24

BoS'tan iç dökme seansları

35 YILLIK KARİYERİYLE ŞEBNEM FERAH

N'aber okur? Mart sayısı itibarıyla 'editörden' yazısını yazmama kararı almıştık. Eski dergi geleneklerinden sıyrılmanın iyi olacağını düşündük. Öte yandan okur sayımız arttıkça bizden haber almak isteyenler olduğunu gördük ve kendimizden söz etmemenin bir eksik olduğunu anladık. Ancak bu bölümü de dergiden haberler vermek için değil, biraz şımarıklık ve iç dökme hakkımızı kullanmak için açtık. Efendilik arıyorsanız, bu satırlarda bulamayacağınızı baştan söyleyelim... *****

32 21 35 40 18

Bu ay sayfa sayımızdaki azlığı fark edenleriniz, kıyıda köşede bizi sıkıştırıp hesap soranlarınız olacaktır. Hiçbirimiz böyle olsun istemedik. Her şey 13'üncü sayının hinliğinden! Mendilinizi almadan önce lütfen Back on Stage'in Spotify hesabından onüçüncüsayınınhinliği playlist'ini açın. İnanın daha bir heyecanlı oluyor.

CEM MANSUR CAN OZAN

Bol sohbetli bir partinin ardından Ece yine sağa sola yetişeceğim diye önüne bakmayıp merdivenlerden yuvarlandı. Bir konser sırasında ağrıları artınca doktora gidip kuyruk sokumunu, tabiri caizse mabadını kırdığını öğrendi. Öte yandan Çağatay konser sırasındaki çarpıntılarının bas gitaristlerin sololarına duyduğunu heyecandan olmadığını, tüm suçun safra kesesindeki bir cisimden kaynaklandığını öğrendi. Bahsi arttırarak geçen ay Denizli'de komple keseyi aldırdı. Ekibin geri kalanı de gripten perişan oldu. Back on Stage'in 13'üncü sayısı ekibe pek yaramadı anlayacağınız. Yine de 56 sayfalık bir sayıyla karşınızdayız!

YALNIZ PİYANOLAR

MAHMUT TUNCER

Tanışmadıysak

SELEN GÜLÜN

22 17 5 27 36 KAPAK KONUSU:

MÜZİKTE 2020 KEHANETLERİ

HEDONUTOPIA MARILYN MANSON

ALTIN GÜN KST

Genç yaşlarda, çalıştığımız yayınlar kapanmaya başlayınca sevdiğimiz işi yapmaya devam etmek için Kasım 2018’de karşınıza Back on Stage ile çıktık. Dijital mecra olmanın sınırsızlığından faydalanırken, araştırmacı yanımızı eğlenmeyi unutmadan yansıtmaya çalışıyoruz.

Bu dergiyi poster biriktiren, konserleri en önden izlemek için çırpınan, vaktini müzikle geçiren genç bir ekip hazırlıyor. Konularımızı seçerken yıldız isimler kadar önemli olan sahne arkası isimlere yer vermeye çalışıyoruz. Araştırmalarımızda uzmanlara danışıyoruz. Dergide ve yellowbos.com'da bolca sarı rengi göreceksiniz. Yıllarca ana akım medyada çalıştık ama her gazetecinin elinde olması gereken sarı basın kartının ucunu bile göremedik. Medyada sarı basın kartı kimileri için önemsiz bir detay, kimileri içinse bir statü göstergesi oldu. Gazetecilikte ‘sarı huydur’, biz de o alışkanlığımızı Back on Stage’e taşıdık.

T

TAKİP E

@yellow.bos yellowbos yellow_bos yellowbos

www.yellowbos.com

Ocak 2020 Sayı: 14

Aylık süreli dijital dergi

Genel yayın yönetmeni Ece Ulusum Yazı işleri müdürü Çağatay Yılmaz Görsel yönetmen Deniz Kuyumcu Kapak SarıKanat Fotoğraf editörü Emre Kırdar Editör Gökhan Kaya, Zeynep Beşerler Muhabir Ahmet Yatğın, Arif Hür, Batuhan K. Ocakçı, Selin Sanlı, Uğur Nazilli

Yayın ve yönetim merkezi Nisbetiye Mah. Gazi Güçnar Sk. Uygur İş Merkezi No:4 Beşiktaş/İstanbul İletişim 0 (212) 337 57 70 iletisim@yellowbos.com


PANO

OCAK 2020

3

Athena Gökhan'dan sinema filmi

Lezzetleriyle ve etkinlikleriyle misafirlerine dokunan Kozmonot Bomonti’de etkinlikler devam ediyor. Her pazar caz konseri dinleyebileceğiniz mekanda Sahne Arkası adıyla ücretsiz söyleşi ve akustik performanslar da gerçekleşiyor. Sahne Arkası'nın 14 Ocak’taki konuğu Jabbar.

Yönetmenliğini Ömer Faruk Sorak’ın üstlendiği, başrolünde Gökhan Özoğuz’un daha yaygın tabirle Athena Gökhan’ın yer aldığı Kendi Yolumda filminin çekimleri başladı. Komedram türündeki filmde Gökhan kendini Adana’nın zorlu mahallelerinde büyüyen bir tamirci çırağı olarak görür ve olaylar gelişir. 6 Mart’ta vizyona girecek filmde Özoğuz’a Gökçe Bahadır, Tamer Levent, Okan Çabalar, Erkan Can, Ferit Aktuğ, Hakan Özoğuz gibi isimler eşlik ediyor.

Amazon'dan akıllı müzik klavyesi

ARTIK BİRAZ DAHA EKSİĞİZ Dijital yayın olsak da değerlere sahip çıkmanın öneminin çok farkındayız. Ve yıllarca ayakta kalmayı başarmış, müziğe dair önemli izler bırakmış kişi ve kurumların hayatımızdan çıkması bizi çok üzüyor ve endişelendiriyor. Kapılarını 13 Mayıs 1954’te açan Lale Plak geçen ay kapandı. “Elimizde olmayan nedenlerle mağazamızı kapatıyoruz” diyen ekip sosyal medyadan müzikseverlere şöyle seslendi: “Biz artık burada olmasak da hayat yıllar boyu paylaştığımız müzik ve sohbetlerimizle devam ederken biz de sizinle olacağız…”

Amazon Web Services yapay zeka destekli müzik klavyesi DeepComposer’ı tanıttı. Öğrenme yeteneğine sahip 32 tuşlu, iki oktavlık müzik klavyesi DeepComposer, yapay zeka sayesinde öğrenebiliyor. Hazırladığınız projeyi MIDI veya MP3 dosyasına dönüştürebiliyorsunuz.

Şey, Van Halen da kim? Geçen ay Jimmy Kimmel Live’a konuk olan Billie Eilish, Van Halen’i tanımadığını söyledi ve anında müzik dünyasının trend konusu oldu. Bir kesim ayıpladı, diğer kesim bilmek zorunda olmadığını savundu. Van Halen’in oğlu Twitter’da “Müzik bizi bir araya getirmeli, bölmemeli. İstediğinizi dinleyin ve sevdiğiniz şeyleri bilmediği için başkalarını utandırmayın" dedi. Siz ne dersiniz? Biliyormuş gibi yapmaktansa dürüstçe yanıt veren bu genç kızın yanında mısınız?

Yeni plak şirketimiz var Universal Music çatısı altında yeni plak şirketi Kamp Records kuruldu. Plak şirketinin kurucusu ve prodüktörü Hey!Douglas projesiyle tanıdığımız VEYasin, yani E. Yasin Vural. Bünyesinde her müzik türüne yer vermeyi planlayan Kamp Records, amacını "müzik üretimine katkıda bulunmak" olarak açıklıyor. Bakalım neler olacak…

Netflix yeni bir yapım duyurdu. Belgesel programı, yayınlandığından beri olay olan Spotify Untold kitabına dayanıyor. Adından da anlaşılacağı üzere Spotify’ın hikayesini ve müziği nasıl değiştirdiği ele alınacak. Yapımcı Berna Levin, “Bu sadece son on yılda tüm hayatımızın nasıl değiştiğiyle ilgili bir hikaye değil, aynı zamanda küreselleşmiş, dijitalleşmiş bir dünyada kültürel ve finansal etki savaşı hakkında” diyor.

?

RHCP'dan bir ayrılık bir kavuşma 2009’da Red Hot Chili Peppers’tan ayrılık haberiyle şaşırtan John Frusciante, hayranlarının ısrarlarının da etkisiyle yeniden gruba dahil olduğunu açıkladı. Solo kariyerindeki çabalarını takdir etsek de RHCP’daki çılgın gitar sololarını iç çekerek özlüyorduk. Öte yandan Josh Klinghoffer gruptan ‘elendi’... Şimdi konserlerini bekleme zamanı.

? ?

Spotify belgeseli geliyor

15 klipli kutlama Geçen ay aralarında Seren Yüce, Emre Akay, Caner Özyurtlu, Berrak Tüzünataç, Ceylan Ertem ve Öykü Karayel’in bulunduğu Türkiye’nin tanınan sanatçıları tarafından iPhone ile çekilen müzik videoları Apple Music’te yayınlandı. Bant Mag'in 15’inci yılına özel hazırlanan projeye Jakuzi ve Gaye Su Akyol gibi isimler dahil oldu. Nice yıllara!

?

?

?


4

PANO

OCAK 2020

Fenomen eğlemeli müzik festivali

iPod'culara uygulama Müzik dünyasını boydan boya değiştiren iPod, akıllı telefonlardaki stream uygulamalarından dolayı artık taşımaya gerek kalmayan bir cihaz oldu. Ancak sistemin içindeki düzeni ve nostaljiyi sevenlere göre bir uygulama var: Rewound. Şimdilik ücretsiz olan bu uygulama telefonunuzu iPod’a dönüştürüyor…

Geçen ay Suudi Arabistan’da gerçekleşen elektronik müzik festivali MDL Beast’e dünyanın dört bir yanından Instagram fenomenleri davet edildi. Türkiye’den de Şeyma Subaşı vardı. Fenomenler eğlendi ama tüm dünyadan müzik yazarları, Arabistan’ın bu imaj yenileme çalışmasıyla iş birliği yapan fenomenleri sert bir dille eleştirdi.

'ALEM BUYSA KRAL BİZİZ!'

MİAM'dan gıcır gıcır müzik atölyeleri NEW YORK'TA HIP-HOP MÜZESİ

Bu yıl 3-6 Şubat tarihlerinde düzenlenecek Onno Tunç Müzik Günleri kapsamında İTÜ Maçka Kampüsü MİAM’da çeşitli atölyeler gerçekleştirilecek. Arto Tunçboyacıyan ile Ritim Felsefesi ve Dünya Müzikleri, Clint Bajakian ile Oyun Müziği ve Ozan Bayraşa ile Aranjman ve Müzik Prodüksiyon atölyelerine katılımcılar seçimle belirlenecek. Katılım ücreti 400 lira olan atölyelere son başvuru tarihi 10 Ocak.

New York Valisi Andrew Cuomo geçen ay New York’ta dünyanın ilk hip-hop müzesini inşa etmek için kolları sıvadığını ve 3,5 milyon dolarlık sermaye ödeneğinin onaylandığını açıkladı. 80 milyon dolara mâl olacağı söylenen Universal Hip Hop Museum’un 2023 yılında Güney Bronx’ta açılması planlanıyor. New York Post’un haberine göre, müzenin Microsoft ve MIT gibi ortakları bulunuyor. Bu büyük markaların yanı sıra hip-hop dünyasından Nas ve LL Cool J gibi büyük isimler de projeye destek verecek. Umarız bizim taraflarda da çağdaş müzelerimiz müzikle ilgili sergiler açmaya başlar.

Ezhel askerden döner dönmez sosyal medyadan rap müzik hakkında olumsuz konuşanlara seslendi: “Alemin derdi yine rap olmuş, listelerde rap gümbür gümbür. Sanat nedir, ne için yapılır görecelidir ama rap sanat değilse bile isyandır! Bunca yıl aşağılanmaya rağmen inatla Türkiye’de rap yapan herkesle gurur duyuyorum. Kaldırımlarda tozduk yıldızlara konduk! Aleminiz buysa, kral da biziz.”

3 gün 3 gece non-stop festival

Maalouf'la buluşma

Sertab albüm için yeniden stüdyoda!

Doğu ve Batı kültürlerinin farklı öğelerini müziğine taşıyan ünlü besteci ve trompetçi İbrahim Maalouf, yeni albümü S3NS’in dünya turnesi kapsamında 18 Nisan’da Volkswagen Arena’da olacak. Özlemiştik… Bu yılın sürprizlerinden biri de Sonar Istanbul’un üç güne yayılması! 5-7 Mart tarihleri arasında Zorlu PSM’de gerçekleştirilecek festivalin üçüncü gününde sahne alacak isimse, Paul Kalkbrenner. Dileyenler sadece Kalkbrenner için tek gece bileti de satın alabilecek. Biletler Passo'da.

2000’li yıllarda MTV’de “Bu sefer ne çılgınlık yapacaklar?” diye hayretler içinde izlediğimiz Jackass, dördüncü defa beyazperdeye uyarlanacak. 5 Mayıs 2021’de vizyona gireceği açıklanan yapımın bu sefer işi zor. Sosyal medyayla neredeyse her çılgınlığa şahit olduk. Eh, dile mum değdirmek ya da wc kokteyl artık ilginç değil.

Sertab Erener'den güzel haberler var. Twitter’da “Ocak ortasından itibaren yeni albümün kayıtlarına stüdyoya girmek ve Nisan başında albümü çıkarma niyetim var” yazdı. Müzikal ve akustik/elektronik projelerine yoğunlaşan Erener’den tekli değil de bir albüm haberi duymak bizi epey heyecanlandırdı.


GÜNCEL

OCAK 2020

Türk müziğinin Altın Gün’ü Ece ULUSUM

sound anlayışına göre yeniden üretmekten ibaret gibi dursa da o kadar basit değil. Kendi çağdaş dokunuşları ve tertemiz sound’ları hayranlık uyandırıyor. Hakikaten bu grubun müziğini dinlemek, 70’lerde gerçek müzisyenlerin cayır cayır enstrüman çaldığı, bilgisayarın ve programların işin içine henüz girmediği, her şeyin insan dokunuşuyla insan elinden çıktığı günlerin özel atmosferini hatırlatıyor.”

D

ünya onları Kexp FM için yaptıkları canlı kayıtlarla keşfetti, Hollanda’dan dünyaya sevdikleri müziği yaparken kapıyı araladılar. Türkiye gündemineyse Alicia Keys’e Halkalı Şeker şarkısıyla gerdan kırdırınca düştüler. Evet, Altın Gün’den söz ediyorum. Grubun özgün yanı var mı yok mu diye tartışıladursun Altın Gün, 62. Grammy Ödül Töreni’nde en iyi dünya müziği kategorisi adayları arasında. Grup bu adaylığı geçen yıl yayınladığı Âşık Veysel, Neşet Ertaş, Selda Bağcan şarkılarının olduğu Gece albümüyle aldı. Kimisi çok şaşırdı, kimisiyse hiç… Hürriyet yazarı Sinem Vural 28 Kasım’da köşesine şöyle yazdı: “Altın Gün’ün bir gün adını dünya arenasında daha yüksek sesle duyurması, beklenen bir şeydi. Yurt dışı festivallerinde gruba gösterilen ilgi, zaten bu gidişatın habercisiydi.” Sonuçlar 26 Ocak’ta açıklanacak ancak biz o ödül töreni panosunda Türkçe karakter görmenin bile gururunu yaşayacağız her halükarda... Altın Gün’ün hikayesi oldukça ilginç. Her şey Hollandalı basçı Jasper Verhulst’un İstanbul ziyareti sırasında 70’lerin Anadolu rock müziğiyle tanışmasıyla başlar. Sosyal medyadan ilan verip bir grup kurar. Sağ baştan sayalım ekibi, gitarist Ben Rider, baterist Nic Mauskovic, saz, vokal ve klavyede Erdinç Yıldız Ecevit, vokalist Merve Daşdemir ve perküsyoncu Gino Groeneveld... İlk buluşma Daşdemir’in evinde olmuş, daha ilk günden anlamışlar çok iyi anlaşacaklarını. Merve bir röportajında, “Kuruluş aşamasında setimiz neredeyse hazırdı. Zaman geçtikçe de ekleyerek çoğalttık. Zafer Dilek, Özdemir Erdoğan, Neşe Karaböcek, 3 Hürel, Barış Manço, Selda gibi sanatçılardan ve gruplardan seçtiğimiz şarkılarla başladık ve açıkçası ilk birlikte çalmaya başladığımız andan itibaren de bu heyecanımız pek dinmedi” diyor. Grubun adıysa altın günü konseptinden gelmiyor, tamamen Jasper’ın tesadüfen ‘gold day’ kelimelerini Türkçeye çevirmesiyle konuyor. Gerçi artık bu isimle iyice özdeşleşti. Yani bugün kısırlı bir parti yapsak Spotify’dan usul usul Kaymakamın Kızları çalar…

'GOCA DÜNYA' TURNESİ

Klasikleşmiş Türk Anadolu rock şarkıları ve türküleri özgün saykedelik ve funk tınılarıyla birleştirip müzik yapan grup, dünyayı dolaşıp dünyaya göbek attırıyor. Jasper yaptıkları müziği “Türk standartlarını, geleneksel

5

‘İCRALARI MUHTEŞEM AMA İÇERİK BOŞ’

Elbette bunun gibi olumlu görüşlere katılamayanlar da var. "Basit bir cover grubu" olarak nitelendirenler de var. Örneğin Back on Stage Kasım sayısındaki röportajında Taner Öngür, “Altın Gün gibi gruplar Türk düğün repertuvarını saykodelik, biraz progresif rock formatında yapıyorlar. Dillere ciklet olmuş türküleri alıp, iyi bir altyapıyla çalıyorlar. İyiler ama içerik hiçbir şey ifade etmiyor. Altın Gün’ün işin kültürüyle bir bağı yok. Sadece dönemi tekrar yaşatan, o kültürden bir parsa toplamak amacıyla yapılmış işler. İcraları muhteşem ama içerik boş. Bir temel, bir araştırma yok” dedi. Öngür Grammy adaylığını duyunca ne dedi bilemeyiz ancak biz de ülkemizin müzikleriyle şenlenen dünya insanları görünce seviniyoruz… Talep varsa, nitelikli üretim de yapılıyorsa desteklememek için bir neden yok.

halk şarkıları ve türküleri ‘70’li yılların müzikal evreninden esinlenen bir anlayışla yorumluyoruz” şeklinde anlatıyor. Bugüne kadar Le Guess Who?, Beaches Brew, Lowlands, Best Kept Secret, Montreal Caz Festivali, Paléo gibi festivallerde sahne aldılar. Tame Impala’nın Amerika turnesinde ön grubu olarak dinleyicileri coşturdular. Altın Gün’ün repertuvarındaki şarkılardan bazıları şöyle: Caney, Goca Dünya, Halkalı Şeker, Cemalim, Şeker Oğlan, Kaymakamın Kızları, Süpürgesi Yoncadan… Hâl böyle olunca müzisyenler, gazeteciler ve meraklı dinleyiciler 2019 başarılarını sorgulamaya başladı. Gece Milliyet’ten müzik yazarı Mehmet Tez 12 Mayıs 2018 tarihli köşesinde grubu şöyle anlatıyor: “70’lerin Anadolu pop/rock ve saykodelik sound’larını iyi analiz etmiş bir ekip bu. Müzikleri her ne kadar o 2018 On yılların şarkılarını yine o yılların

‘SALON DOLUSU TÜRK’E ÇALMAMIŞTIK’

Türkiye konserleri çok ilgi görüyor. Geçen yıl Birlikte Güzel kapsamında 23-24 Kasım’da ilk defa Salon’da sahne aldı grup. Konserin biletleri haftalar önce tükendi, bilet bulamayanlar bizim kapımızı çaldı ama nafile… Konserde şarkılar hep bir ağızdan söylendi, Altın Gün’ün merch tişörtleri gırla satıldı, hipster etiketli müziksever dostlarımız mendillerini seri salladı. O gün grubun heyecanını hepimiz hissettik. Konserden sonraki deneyimini Merve Daşdemir, “Daha önce hiç bir salon dolusu Türk’e çalmamıştık. İstanbul konserinde herkesin hep bir ağızdan şarkılara eşlik etmesi müthiş bir histi. O kültürel bağı hissetmek, o enerjinin çoğalarak büyümesi çok keyifli ve mutlu anlar yaşattı bize” diye anlatıyor. Yine o anları yaşayacağız keza 28-29 Şubat’ta Garanti BBVA konserleri kapsamında Babylon’da sahne alacaklar. Mendilleriniz hazırsa Altın Gün’de buluşalım.


6

Selin SANLI

E

RÖPORTAJ

OCAK 2020

‘Yargılanmaktan ödümüz kopuyormuş gibi’

pey zamandır yayınladığı cover'larla yoluna devam etti Melisa Karakurt. Kendine azımsanmayacak bir kitle de edindi. Cover'ları arasında Bir Fırtına Tuttu Bizi ve İzmir'in Kavakları gibi parçalar var. Adı duyuldukça başka isimlerle düetleri ortaya çıktı. Gökhan Türkmen, Tuna Kiremitçi ve Evrencan Gündüz gibi... 2018'de teklisi Onlarca Yüzlerce Binlerce'yi Garaj etiketiyle çıkardı. Üretmeye devam ediyor. Şimdilerde yeni şarkıları üzerine çalışan ve kendini şanslı gören Melisa Karakurt'la sohbet ettik. ❏ Spotify’da “En büyük hayalim ürettiğim müziği tüm doğallığımla, ‘Melisa’ gibi, keyif alacağını düşündüğüm dinleyenlere paylaşmak” yazdığını gördük. ‘Melisa gibi’ ne demek? Müziğimi yaparken kendim olabilmekten bahsediyorum. Herkesin kendinden ne kadar çok ödün verdiğini hatta vazgeçtiğini görüyorum. Üzerimizde mükemmeliyetçi bir otorite varmış, yargılanmaktan ödümüz kopuyormuş gibi. Her şeyi beğenmek ya da beğendirmek zorunda değiliz ki. Önemli olan özümüze bağlı kalmak. Böyle yapmaya ve insanlara bunu anlatmaya çalışıyorum. ❏ Yeni parçan Bi Cesaretle Gel’i duyurdun. Cesaretle demişken, en çok ne için cesaretin olsun istersin? Bırakmak diyebilirim sanırım. Hayatıma gelen her şeye güler yüzle ‘hoşgeldin’ diyebildiğim kadar gidenleri de salabilmek ve yaşamaya devam etmek fena olmazdı. ❏ Kasım’da KadıköySahne konserin vardı. En çok dikkatimizi çekenlerden biri de sahne kıyafetin oldu. Tarzını yaratırken nasıl karar veriyorsun? Benim için çok güzel bir konser oldu. Birbirinden yetenekli müzisyen dostlarım bana sahnede eşlik etti çünkü. Seyirciler de müthişti. Günün enerjisine göre seçiyorum kıyafetlerimi. Sahnede nasıl hissetmek istiyorsam… Özgün tasarımları olan bir kadın var, Öznur. O gece beni o giydirmişti. Çerçevemi belli ettikten sonra güvendiğim ellere teslim olmayı seviyorum sanırım. ❏ Bir müzisyen için en önemli yerlerden biri sahne. Orada nasıl hissediyorsun? Sahne öncesinde bir alışkanlığın var mı? Sahnede içimden bambaşka bir Melisa çıkıyor sanki. En özgür, umursamaz olduğum yer orası. İronik, onca insanın karşısında bu kadar rahat olabileceğimi düşünmezdim. Sahneye çıkmadan önce biraz esnemeye ve sessiz bir ortamda bulunmaya çalışıyorum. Sonra da aynada kendi gözlerimin içine bakıyorum. Gerçekten yapmak istediğim şeyi yaptığımı kendime hatırlatıp sahneye koşuyorum! (Gülüyor.) ❏ Kendini şanslı bir nesilden saydığını

söylemişsin. Neden? Çevremdeki güzel insanlar… Başarının elele olursak geleceğinin farkına varmış müzisyen dostlarım var. Bu aile her gün büyüyor. Okuduğum bir kitapta şuna benzer bir ifade vardı: "Bir kaba akan sular ancak birlikteyken yükselip zirveye ulaşabilirler." Böyle hareket eden bir nesil olduğumuza inanıyorum. Ya da gerçekten çok şanslıyım ve böyle insanlarla yolum kesişiyor. ❏ Müzisyen dostlarınla seni hep birlikte görüyoruz. Hayatında ve hayallerinde nasıl etkileri oluyor? Çok daha güçlü hissetmemi sağlıyorlar. Müzikal paylaşımlarımızın yanı sıra dertlerimize derman olmaya çalışıyoruz, aynı sofraya oturuyoruz, deneyimlerimizi paylaşıyoruz, hayaller kuruyoruz… Yalnız olmadığımızı anlıyoruz ve daha da kenetleniyoruz. ❏ Sosyal medyada sana bakınca bizi rengarenk bir dünya karşılıyor. Bu ruhu canlı tutmayı nasıl başarıyorsun? Böyle bir algı yaratmışsam ne mutlu! İçimdeki çocuğa tutunmaya çalışıyorum. Hani küçüklerin o umursamaz, içinden geçeni pat diye söyleyen, pes etmeyen halleri var ya… İnsanlar bunlardan kurtulmanın ‘büyümek’ olduğunu varsayıyor. Bense tam tersinin bize hayattan zevk almayı öğrettiğine inanıyorum. Elbette benim de inişlerim çıkışlarım var. Yaşamı 2018 deneyimlerken, her şeyin zıddıyla Onlarca Yüzlerce Binlerce var olduğunu ve bunun kendi

içinde bir denge yarattığını öğreniyorum. ❏ Sana kimler ilham oluyor? Spesifik isimler vermek çok zor. Ancak şu şekilde dillendirebilirim; hayallerinin peşinden giden, cesur, inandıkları için savaşmaya hazır herkes bana ilham oluyor. Bir de kendini keşfetmeye istekli, özünü sevmeyi öğrenmiş ve ‘an’ı yaşayabilen çocuk ruhlu insanlar beni çok etkiliyor diyebilirim. ❏ Yeni parçaya başlarken oturttuğun bir disiplinin var mı? Bu süreç senin için nasıl ilerliyor? "Hadi yeni bir parça yapayım" diyerek başlamıyorum şarkılarıma açıkçası. Derdi anlamak ve anlatmak olan bir kadınım, bana geldiği gibi dışarı akıtıyorum. Ortaya tatmin olduğum bir taslak çıktıysa üzerine kafa yoruyorum. Müzisyen arkadaşlarımla paylaşıyorum, fikirlerini alıyorum. Bazen bir dinleyici fikri almak için yakın arkadaşlarıma dinletiyorum. Yapıcı eleştirilere kulak kabartıyorum. ❏ “Kalpleri temiz kadınlar” paylaşımın yeni projelerin bir habercisi mi? Bizi 2020’de neler bekliyor? Bu kadınlarla daha çok bir araya geleceğiz, şimdilik sadece bunu söylemek istiyorum. 2020’de daha çok beste duyacağımız aşikâr. Keyif aldığım cover’lardan da serpiştirmek istiyorum. YouTube kanalımı da biraz canlandırsam fena olmaz sanki.

Melisa Karakurt

95.235 Geçen ayki Spotify dinleyici sayısı


RÖPORTAJ

OCAK 2020

7

Cem Tuncer

2019 Alright!

‘Alriiiiiiiggghhhttttt!! diye okunur'

Ece ULUSUM

U

zun zamandır yaptığı film ve grup müzikleriyle takip ettiğimiz Cem Tuncer, geçen ay solo albümü Alright!'ı çıkardı. Albümdeki tüm parçalar sizi kendine çekiyor, hiçbir şarkıyı geçemiyorsunuz baştan sona dinliyorsunuz. Bu beklediğimize değen albümü konuşmak üzere sevgili Cem Tuncer'e ulaştık, merak ettiklerimizi sorduk. ❏ Uzun zamandır müzik yapıyorsunuz. İmzanızı birçok türde albümde ve özellikle soundtrack'lerde görüyorduk. Solo albümünüzün çıkması neden bu kadar sürdü? 96 yılından beri aktif olarak sektörün içindeyim ama kariyerim arka plan adamı olarak şekillendi daha çok. Gitarist olarak eşlik ettiğim yüzlerce albüm var, bir o kadar albüme de aranjör ve prodüktör olarak imza attım 24 sene içinde. Solo albüme bu kadar geç sıra gelmesi bu yüzden belki. Ama her şeyin bir zamanı var, bu albüm de benim 41’nci yaşımı beklemiş. ❏ Albüm adının hikayesi nedir? Albümün adı Alright!. Aslında ‘Alriiiiiiiggghhhttttt!!’ diye okunur. Biz büyüklerimizden böyle duyduk, Neşet Ruacan ve Deniz Dündar’dan böyle öğrendik. Türkiyeli cazcılar olarak iyi kötü her şeye 'Alright' diyoruz yıllardır. Yani şartlar ne olursa olsun dimdik ayaktayız. Bütün caz müzisyenlerine bir selam çakıyor albümün adı. ❏ Albüme dışarıdan bir beste dahil olmuş. Ricky Ford'un bestesi... Ricky'le 20 seneyi deviren bir hikayemiz var. Okuldan hocam kendisi, büyük dostluğumuz da var. O hepimizin Uncle Ricky’si yani Ricky amcamız. Benim albümde çalma fikri yıllardır vardı zaten. Bu zamana kısmet oldu ve yaşayan bir caz efsanesiyle birlikte çalmak bizi çok gururlandırıyor. Albümde bir Ricky Ford bestesi

çalmazsak olmazdı. ❏ Albümde David Darlington'la çalıştınız. Sizce Darlington'ın en belirgin etkisi neydi? Dave dünyaca ünlü bir müzisyen ve Grammy Ödüllü ses teknisyeni. Herbie Hancock’tan Wayne Shorter’a, George Benson’a uzanan çok geniş bir iş listesi var. Birçok güzel albüme önemli dokunuşlarla hayat vermiş. Benim albümün sound’unu ve miksini çok beğendi ve son sihirli dokunuşu da o yapsın istedik. Albüm her türlü cihaz ve dinleme ortamında ortalamanın üstünde güzel tınlıyor. Bu, öncelikle kayıt ve miksleri yapan Sinan Sakızlı ve Hayyam Stüdyoları sayesinde. Son dokunuş David Darlington’a ait. Hepsinin ellerine sağlık. ❏ Yeni parçaların yanı sıra uzun zamandır sahnede çaldığınız besteleriniz de var bu albümde. Kaç yıllık bir çalışmanın sonucu bu albüm? Bu albüm için 6 parçayı yeni yazmıştım. Hiç çalmadığımız bu parçaların aranjmanlarını hazırlamam 1 haftamı aldı. Diğer 3 parça, uzun zamandır çaldığımız müziklerden oluşuyor. Onlar için de bu albüme has yeni aranjmalar yazdım. Yani bir caz albümü yapmak toplamda bütün hazırlıklarıyla 1-2 haftalık bir mesaidir aslında. Pop prodüksiyonu gibi aylar yıllar sürmez. Ama ardında verilen emek uzun yıllar sürmüş oluyor. Belki de bir caz albümü bir hayat boyu süren bir çalışmanın sonucu. ❏ Albüme girmeyen, son dakikada çıkan parçalar oldu mu? Plak formatına uyabilmesi için değişiklikler yaptınız mı? Albüme almaktan son anda vazgeçtiğim birkaç parça var. Çünkü sayı olarak belki de güncel albüm parça sayısının bile üstünde kaldık. Parçaların süresi konusunda dikkatli oldum, soloları uzun tutmadık. Malum, dinleme

konsantreleri düştü artık. Çoğu insan baştan sona albüm bile dinleyemiyor. ❏ Albüm kapağında size eşlik eden müzisyenleri de görüyoruz. Solo çalışmalarda genellikle tercih edilmez. Bu benim ilk solo albümüm olabilir ama bana eşlik eden müzisyenler diye bir şey yok. Yani benim müziklerimi beraber ‘tın’lattık diyebiliriz. Bu bir grup, ensemble müziği. Herkes solist, herkes ayrı önemli... Kapağı benim hayal ettiğim gibi el emeği göz nuru, kağıda ilmek ilmek işleyen Burcu Ürgüt’tür. Bizim kapağımız aynı zamanda bir tablo. Ve bu tabloda hepimiz varız, müzikte olduğumuz gibi. ❏ Albüm dijital platformların yanı sıra CD, plak olarak çıktı. Artık CD çıkarmak istemiyor müzisyenler. İlk solo albümünüz olduğu için mi bu tercih? Henüz basamadık ama ilk albüm oluşu sebebiyle bir hatıra gibi hard copy basacağız. Artık basılsa da sergilenip satılacak dükkan ve raf kalmadı malesef. Belki posta yoluyla plak satışı en mantıklısı olabilir. CD’ler de konserlerde satışa sunulabilir. ❏ Sormak için erken ancak sonraki solo çalışmanızda albüm mü çıkaracaksınız? Sonraki çalışma full albüm formatında olmayabilir. Bu anlayış biraz eskide kaldı sanki. Üretim oldukça yayınlamakta fayda var. ❏ Eklemek istedikleriniz varsa yer vermekten mutluluk duyarız. Müzikseverlerin konserlere gelmesi bizim için en büyük mutluluk. Biz sadece dinleyici ile beslenen insanlarız bu üretimlerin devam etmesi için canlı performansların seyircisiz kalmaması gerek. Sanat üretimini destekleyen herkese sonsuz teşekkür!


8

GÜNCEL

OCAK 2020

Sırra kadem basan müzik arşivleri

Dört tekerlekli stüdyo

O

W

isconsin merkezli dijital arşiv ve yayın şirketi Murfie, beğenilen bir oluşumdu. Arşivleriyle baş edemeyenlerin imdadına yetişen Murfie'ye CD, plak ve kaset gibi fiziksel kayıtlarınızı gönderebiliyor, tanesi 1-2 Kaybolan arşivler için net bir sayı yok ama dolar karşılığı arşivlenmesini ve dijital tahminler yüzbinlerle ortama aktarılmasını sağlıyordunuz. Ya ifade ediliyor. da sadece dinleyici bin CD’lik arşivler bile var. olarak dahil Twitter’da şirketin müşterileri zehir olabiliyordunuz. Hatta, platformdaki zemberek konuşuyor ancak muhatap bulmakta zorlanıyorlar. Murfie’nin web diğer üyelere sitesinde yalnızca mail'deki açıklama var. satış yapmak da Hiçbir yetkiliye ulaşılamıyor. Şirketin eski mümkündü. CEO’su Rex Mangat da olaydan maille Kasım ayında haberdar olduğunu söylüyor. Şirketin kullanıcılar kurucularının da mağdurlar arasında olduğu bazı dosyalara söyleniyor. The Verge’in haberine göre şirkete erişemedikleri için yatırım yapan WISC Partners firmasının şikayet etmeye konuyla ilgili bilgi verebilir ama firma, başlamışlardı ama Verge’e konuşmayı reddetmiş. çok da endişe Murfie’nin kullanıcı sözleşmesine edilecek bir durum göre, kullanıcıların herhangi bir işlem yok gibiydi. Ancak için gönderdiği her albümün sahibi, yine 22 Kasım’da büyük kullanıcılar. Murfie’yi kullanmaktan şok yaşatan mail'i vazgeçtiğinizde, standart kargo ücretini aldılar. Şirket ödemek koşuluyla albümlerinize tekrar ‘operasyonlarını kavuşabileceğiniz söylenmiş. Bunun durdurduğunu’ arkasında olduklarını açıkladılar. İyi haber belirten mail'den ama bazı kullanıcılar şirketin onlara ulaşıp başka hiçbir açıklama yapmadan albümleri geri göndermek için astronomik fiyatlar istediğini iddia ediyor. kapandı. Fiziksel Şirketten resmi bir açıklama gelip kayıtlar da ortada müşterileriyle arşivlerini buluşturana yok. Yani yüzlerce kadar ortalık durulacağa benzemiyor. Bazı insan, yıllarca mağdurlar Twitter’da birlikte dava açmayı koleksiyonunu konuşuyor. Dava açılır mı, mülkiyet ve telif yaptığı dev müzik arşivlerini kaybetmiş haklarını çok ciddiye almasıyla tanınan ABD mahkemelerinden nasıl bir sonuç çıkar, durumda. İddialara merakla bekleniyor. göre aralarında 10

tomobillerle ilişkili gelişmeler ülke gündemimizi işgal etmişken, Amerika’da da yeni gelişmeler var. Tesla, beklenen tatil güncellemesini geçen ay duyurdu. Güncellemede kamp moduyla araç dururken klimanın uzun süreler çalışması, yeni sesli komutlar, oyunlar gibi beğenilen özellikler var. Ancak bizi heyecanlandıran konu, Trax. Bu eklentiyle araç, küçük çaplı da olsa hareket edebilen bir stüdyo olma potansiyeli taşıyor. Garage Band gibi uygulamalardan alışık olduğumuz bir arayüzü var. İstediğiniz yerde, -park halinde olmak şartıyla- birkaç enstrüman ekleyip, bir tempo ayarlayarak şarkınızı yapabiliyorsunuz. Tesla’nın halihazırda çok beğenilen, Bang & Olufsen mühendislerinin ürünü ses sistemiyle çok eğlenceli gibi görünüyor. Tesla araçları Türkiye’de bulmak zor ama başka markalara öncülük yapabilir, analog enstrüman girişi gibi seçenekler de olursa müzik üretimi bambaşka bir hale gelebilir. Yerli otomobil bu kadar konuşuluyorken, Trax gibi bir yazılımı olan bir aracı hayal edebilir miyiz acaba?

Geri dönüşüm rap'i M

esajınızı yaymak için müzikten daha iyi ne olabilir? İngiltereli çöpçü Mike Livingston, müzisyen adıyla the Hyype da böyle düşünmüş. Slough kasabasında çalışan Livingston, geri dönüşüm için ayrılan kutulardan bir sürü yanlış ürün çıktığı ve işleri çok zorlaştırdığı için bir şarkı yapmaya karar vermiş. Mesaisinde zaman zaman şarkılar söyleyen Livingston, şarkısını yazıp amirlerinden Josie Wragg’e gösterince ortaya The Recycling Song çıkmış. Şarkıyı, “Sürekli poşetlerinin içinde geri dönüştürülemez şeyler olduğu için alamadığımız ve bize kızan insanlarla tanışıyoruz. Zaman ayırıp açıklayınca anlaşabiliyoruz. Bu şarkı da bilgilendirmenin daha geniş bir yolu” diye açıklıyor. DJ/prodüktör Stevoss’un profesyonel şekilde kaydettiği şarkıda Jamaika’ya özgü reggae tonları ve rap vokalleri kullanılmış. Şarkının yapımında kasabada danışmanlık yapan Karl Drummond da Fresharda adıyla yer almış. Eğlenceli bir klibi de var. YouTube’da 'Mike the Hyype’ı aratarak izleyebilirsiniz.


MEKAN

OCAK 2020

Partiye nerede devam etsek?

After party mekanları E

nerjisi bitmeyen konsercilerdenseniz, "After’a nereye gitsek?" sorusunu sık sık duyuyorsunuzdur. Tasaya gerek yok, İstanbul’da sabahın ilk ışıklarına kadar açık after party mekanlarından bazılarını sizin için derledik. Herhangi bir sıralama olmadan paylaşıyoruz. İyi bir after party canavarı olursanız, birinde bizi bile görebilirsiniz. KLEIN WAL Klein uzun zamandır büyük partilere ev sahipliği yapıyor. Geçen Ekim’de kapılarını açan Klein Wal de epey iddialı. Mekanın sabit DJ’leri Orkun Bozdemir, Bayram Özcan, Sezer Uysal ve Serhat Demiralp. Giriş, biletle sahne alan DJ’lere göre fiyat değişiyor. Devasa heykelli ve cam dekorasyon detaylı mekanın ışık ve ses sistemi eski Klein dönemlerinin katbekat üstünde. Ayazağa’daki mekanın kapasitesi 2 bin 500 kişilik, sabah 05.00’e kadar açık. RX Kurulduğu 1994 yılından bugüne şehrin popüler eğlence mekanlarından biri olan Roxy Club İstanbul, 24 yıl içinde hem müzikseverlerin hem de walk-in müşterinin ilk tercih ettiği yerlerden biri oldu. Kulüp, Beyoğlu ve Cihangir’in en eski ve büyük, İstanbul’un ise ikinci en eski mekanı. Roxy çatısı altında kurulan RX, geçen yıl iç mekan tasarımını baştan aşağı yeniledi, en iyi kulüp ses sistemlerinden Funktion One'la kapılarını açtı. RX, iki VIP alanı, dans pisti ve iki barıyla misafirlerini ağırlıyor. Giriş biletle, sahne alan DJ’lere göre fiyatı değişiyor. Sabit DJ’leri Procombo, Dirgen, Ozan Yazgan ve Blotto. Mekan 05.00’e kadar açık. BODEGA Ritz Carlton otelinin girişinde geçen yıl açıldı Bodega. Bilenleriniz vardır, 2002’in efsane after mekanı Chocolate’ın yerine açıldı. Akşamüstünden itibaren başlayan eğlence, akşam yemeği ve sonrasında DJ eşliğinde gece de devam edebiliyor. Mekan sabah 04.00’e kadar açık. JUNGLE 8 Levent Hyatt Centric Hotel’in içindeki gece kulübü. Adına uygun olarak ormandan esinle dekore edilmiş. Canlı performanslar da oluyor, DJ set’ler de. Cadılar Bayramı gibi partiler gerçekleştiriyorlar. Mekanın seveni

de var sevmeyeni de… Son zamanlarda turistlerle epey kalabalık olduğuna dair yorumlar okuduk. Yine de şehrin göbeğinde geceye devam etmek isteyenler için uygun. Mekan 03.00’e kadar açık. RUBY Ortaköy’de deniz manzarası ve atmosferiyle kısa sürede gözde mekanlardan biri oldu. Hafta sonları canlı peformanslar ve DJ set’leri yapılıyor. Mekan sosyal medya fenomenleri ve genç dizi oyuncularının gözdesi. Dileyenler akşam yemeğinden sonra direkt geceye dahil olabiliyor. İmza kokteylleriyle popüler. 19.00’da açılan mekan saat 05.00’e kadar açık. MONKS Anadolu yakasında gece kulübü bulmak pek kolay değil. Ancak Caferağa’daki Monks home party konseptiyle bir alternatif sunuyor. Gece 04.00'e kadar açık olan mekanda DJ performansları da gerçekleştiriliyor. Kokteylleri çok beğeniliyor. KASTEL Beyoğlu’nda Hüseyinağa Caddesi’nde gittikçe popülerleşen bir gece kulübü. Beyoğlu ruhunu yeniden canlandırdığını söyleyenler var. Kastel, eski adıyla Kloster elektronik müzikseverlere uygun partiler sunuyor. Işıklandırması dikkat çekici, ses sistemi ortalamanın epey üzerinde. Klein ile kıyaslansa da ikisinin müdavimleri hangisinde yer varsa ona doğru yol alıyor. Antik Yunan dekorasyonuyla döşenmiş mekan, cuma ve cumartesi günleri 22.00’den 05.00’e kadar açık. TEDDY CLUB Hip-hop kültürünün yükselişiyle gece kulüplerinde rap parçalar çalmaya başladı. Ama rap müziğin kalbi geceleri Şişli’deki Tedyy Club’da atıyor. Kulüpte orijinal beat’leri olan DJ’lerin yanı sıra, Ayben, Kamufle, Aga B gibi isimlerle çalışan DJ Bigpoppa sahne alıyor. 23.00’te açılan mekan, kapılarını 05.00’te kapatıyor. AZTEK 40 yıllık mekan, her dönemin vazgeçilmezlerinden. İçkinizi çok beğenilen yiyeceklerle birlikte yudumlayabiliyor, hemen ardından gönlünüzce dans edebiliyorsunuz. Müdavim kitlesi de genellikle birbirini tanıyor. Mekan sabah 05.00’e kadar açık.

9


10

ALBÜM AJANDA

OCAK 2020

KARTONET #1 STORMZY HEAVY IS THE HEAD Birleşik Krallık rap sahnesinin üst sıra isimlerinden Stormzy’nin yeni albümü Heavy is the Head, Merky Records ve Atlantic Records etiketiyle çıktı. 16 şarkılık albüm, öncü teklilerden beklediğimiz üzere sanatçının gelişen grime tarzını yansıtıyor. Adını da geçen yaz çıkan Crown teklisinin sözlerinden alıyor keza. Tüm dünyada eleştirmenlerden yüksek notlar alan albüm, birçok prodüktörün ve söz yazarının da katkısıyla oluşturulmuş. Ed Sheeran ve Aitch gibi isimlerle çalıştığı parçalarda farklı türlerden esintiler duyulabiliyor. Stormzy’nin zirvelerde yeri sağlamlaşıyor, devamı ne olacak diye de merakla bekleniyor. Kendisinin de albümün adına taşıdığı sözüyle, ‘taç taşıyan bir kafa ağırdır’ zira.

Format #1 VEYasin Rap Kamp Records 3 parça, 8'11''

Camila Cabello Romance Pop Epic Records 14 parça, 46'

Jaakko Eino Kalevi Dissolution Synthpop Domino Records 7 parça, 30'

KARTONET #2

XXXtentacion Bad Vibes Forever Alternatif R&B Empire 25 parça, 57'

Arthur Russell Iowa Dream Avangart Audika Records 19 parça, 62'

CEZA BEATCOIN Ceza'nın yeni teklisi Beatcoin, 25 Aralık'ta sanatçının YouTube klibinden eşzamanlı yayınlanan klibiyle sevenleriyle buluştu. Fight Kulüp'ün aldığı tepkilerden sonra, yeni parça merakla bekleniyordu. Şarkı sözlerinde kendisinden beklendiği üzere bolca gönderme var. Netflix yapımlarını hatırlatan klibi de sevenlerinin ilgisini çekmiş olacak ki, yayınlandığı saat içinde 1 milyon'dan fazla izlenmeye ulaştı. Sözleri Ceza, bestesi RokaBeat imzası taşıyan tekli, ED Müzik etiketiyle çıktı. Klip yönetmenliğini ise Kaan Güreşçi yaptı.

Eluvium Virga 1 Ambient Temporary Residance 3 parça, 30'3''

Fen The Dead Light Black metal Prophecy Productions 8 parça, 57'

The Who Who Rock UMI 14 parça, 57'


11

ALBÜM AJANDA

OCAK 2020

KARTONET #3 MURDER KING SAKİN Metal gruplarının akustik albümlerine bir yenisi daha eklendi. Murder King’in Sakin’i, adıyla vaad ettiği üzere alıştığımızın aksine daha sakin bir tarzla karşılıyor bizi. Grubun ilk ve ikinci albümünden derlenen 9 şarkıdan oluşan bir listeye sahip. CES Production etiketiyle yayınlanan albümün kayıtları, Zuhal Müzik stüdyosunda alınmış. Albümün tamamı canlı kayıtlardan oluşuyor. Şarkılar sadece akustik çalınmamış, yeni versiyonları çalışılmış. Miksleri de grubun gitaristi Össan Deneç imzasını taşıyor. Albüm yalnızca dijital platformlardan yayınlanmış. Kayıt sırasında çekilen videolara da YouTube’dan ulaşılabiliyor.

Bir Zamanlar Zeki Müren Alaturka Z Ses Görüntü 32 parça, 106'

MGMT In The Afternoon Saykedelik pop MGMT 1 parça, 3'46''

Sacrifizer La Mort Triomphante Metal Dying Victims Productions 10 parça, 46' 53''

Jaz Coleman Magna Invocatio Senfonik UMI 13 parça, 86'

George Barton & Siwn Rhys Stockhausen: Kontakte Klasik All That Dust 1 Parça, 35'5''

Sagopa Kajmer Sarkastik Rap Melankolia Müzik 5 parça, 23'

Burial Tunes 2011-2019 Elektronik Hypderdub 17 parça, 149'

Softa 11 Alternatif rock Rebella Records 3 parça, 7'35''

KARTONET #4

IDLES A BEAUTIFUL THING: IDLES LIVE AT LE BATACLAN İngiliz post punk grubu IDLES’ın ilk canlı kayıt albümü, 3 Aralık 2018’de Paris Le Bataclan’daki performanslarının kaydıyla oluşturuldu. Grubun ilgi çeken ve uzun soluklu Joy as an Act of Resistance turnesinin ardından yayınlanan albüm, turnenin son konserinin kaydedilmesiyle oluşturuldu. 6 Aralık’ta Partisan Records etiketiyle çıktı. 19 parçalık albüme CD ve dijital formatların yanı sıra sınırlı sayıda plak versiyon olarak da ulaşılabiliyor. Grubun favori performanslarından biri olarak gösterilen konserin albümü de kritiklerden yüksek notlar alıyor.


12

VİTRİN

OCAK 2020

W

I

S

H L

Jackson-X Series Rhoads RRX24, Laurel Fingerboard red with black 4.350 TL

Korg Volca Beats Analog Drum Machine Analog Snyth - 960 TL

Serkan Akyol Jr. Wanderlust sırt çantası - 175 TL

I

Raymond Pettibon 5 Panel şapka 505 TL

Barbara Kruger, Kiss tabure 4.280 TL

Brogamats rainbow Joes series figür - 150 TL

S

T

Grace Digital Mondo+Classic radyo 1.425 TL

Funko POP Star Wars Electrocuted Vader - 119 TL

Tchibo, köpek peluş oyuncak 80 TL

Electrolux EKF5300 The Creative Collection kahve makinesi - 339 TL

Apple AirPods Pro 1.899 TL

Oura akıllı yüzük 1.775 TL

ROCKOFF Guns N Roses kol düğmesi - 57 TL


13

LİSTE

OCAK 2020

TOP 10

Damla KAAN

1

Maymunu bezlemek

Hafif başlıyoruz. Alien Ant Farm'ın Smooth Criminal klibinde dans eden sarı tişörtlü çocuktan, bahçe ortasındaki dövüş ringine tuhaf birçok şey var. Michael Jackson kliplerine birçok gönderme yapılan klipte dikkat çeken asıl şey, bebek bezli maymun. Niye orada ki? Keyfi yerinde midir acaba şu an?

7

Kahramanımız çekirge

Şahsına münhasır grup The Growlers'ın popüler kliplerinden Problems III'yi listeye almazsak olmazdı. Böceklerin evreninde geçen klip, envai çeşit böceğin konakladığı bir otelde yaşananları konu alıyor. İzlemesi bir nebze zor olabilir, baştan uyaralım. Ancak tatlı bir yanı var, insanlara dair şeyleri yabancılaşarak izlemek kimileri için ufuk açıcı olabilir.

8

MÜZİSYENLERDEN ROL ÇALAN HAYVANLAR

2

İnsan yiyen köpek

Birçok müzik klibinde köpeklerin rol aldığını biliyoruz. Ama hepsi sevimli olmayabiliyor. Bring Me the Horizon'ın Follow You klibini bilenleriniz vardır belki. Klibin yalnızca ilk dakikasında görülen tatlı labrador retriever, bu listenin başlarında olmasına neden olacak çok acayip şeyler yaşıyor. Evde birinin yüzünü yiyor, sonrasında kahkahalar atan bir postacının elinde kaderiyle yüzleşiyor… İnsanların delirmesini izlediğimiz klibin tonunu belirleyen ilk öğe oluyor böylece.

6

Madagaskar yıldızları

Pop yıldızı Katy Perry’in Roar isimli parçası için çektiği videoda ona eşlik eden yardımcı oyuncuların kim olduğunu biliyor musunuz? Eh, gerçek olmasa da sevilen Madagaskar filminden animasyon karakterler. Klipte Perry’in kendi başına ormanda hayatta kalmaya çalışması ve hayvan dostlarıyla tanışmasını görüyoruz. Katy Perry’in bu video için ayırdığı bütçe o zaman çok konuşulmuştu.

Kaplan sevdası

Ben Fero’ya Demet Akalın şarkısının klibinde arkadaşları ve Demet Akalın'ın ta kendisi eşlik ediyor. Yine de klipte rolü büyük ölçüde çalan, bir kaplandı. Rapçinin klip boyunca oynadığı, beraber yürüdüğü ve beslediği bebek kaplan videonun en çok konuşulan unsurlarından biri olmuştu.

10

Kazazede koyun Ve listenin sonunda Onur Akın'ın Seviyorum Seni klibi var. Şarkı zaten ünlü ama bu ünün sebebi yönetmen ya da Onur Akın değil, bir koyun! Pastoral tatların 'doruklarında' gezen klibin ortasında freni boşalmış kamyon gibi pata küte düşüp feci bir kaza geçiren koyun dostumuz, kalbimizdesin… Çok güldük, affet ne olur. Başlıkta rol çalmak dedik ama onu fark etmek zor olabilir, biraz dikkatli bakmakta fayda var. Onur Akın’ın 2013’te söylediğine göre, kendisi de klibin yönetmeni de konu sosyal medyada patlayıncaya kadar fark etmemişler. Gerçi Akın, koyun dostumuz düştükten sonra bıyık altı gülümser gibi oluyor ama izleyip siz karar verin.

3

Tavşanlarla uyumak

Panter, zürafa ve ayı

Fall Out Boy topluluğunun asistanı Sarah'yla yaşadığı tuhaf zamanları anlatan Uma Thurman klibinin yıldızları ne grup üyeleri, ne de Sarah karakteri. Grubun frontman'i Joe Trohman’a bakıp zebralarla yan yana güneşlenmeye heveslenirken birden yatağında ördek ve tavşanlarla oynayan Patrick Stump’a bakakalıyorsunuz. Tuhaf olduğu kesin de, neden özendik ki acaba...

5

Beygirlerle dans

Shakira’nın denizden fırladığı, kısa bir kafa karışıklığının ardından bir baykuşla selamlaşıp aniden dans ettiği bu klip de tuhaflar arasında yerini aldı. Klibin ilerleyen dakikalarında, çöllerde yürüyen Shakira’nın yanından geçen animasyon atlarla dans etmeye devam etmesiyle işler iyice renkleniyor. Bu dansın ardından çamurda sürünen Shakira, denize geri atlayarak bu destansı klibi sonlandırıyor…

4

Aslanlar, ayılar, kediler, sincaplar, köpekler, maymunlar, kuşlar, panter, zürafa… Weezer'ın Island in the Sun klibi adeta hayvanat bahçesinde çekilmiş gibi. Weezer üyelerini hemen her türden hayvanla doğada oradan oraya yürürken izliyoruz. Tatil yolculuklarının klasiği olan parçaya tuhaf bir klip. Özellikle yavru ayının olduğu sahnelerde hem gerginliği hem de tuhaf bir mutluluğu seziyorsunuz.

Rol arkadaşı pijamalı atlar

9

İngiliz şarkıcı Lily Allen'in Air Balloon klibi hareketli bir drone çekimiyle başlıyor. Romantik bir havası var. Birden izleyenleri kelebekler kucaklıyor ardından pijamalı atlar yani zebralar. Klipte aynı çizgilere sahip iki zebra görüyoruz ama dünya üzerinde bu pek mümkün değil maalesef. Animasyonun kudreti... İşin içinde biraz tehlike de var, klibin devamında Allen’ı kaplanlarla birlikte görüyoruz.


14

OCAK 2020

YAKIN TAKİP

Kolaj: SarıKanat


15

YAKIN TAKİP

OCAK 2020

MÜZİK DÜNYASININ BATMAN’İ

M A R I LY N M A N S O N

"

Çağatay YILMAZ

M

ağdur olmanın yüceltildiği bir toplumda yaşıyoruz. İnsanlar mağdur olmaktan, kendileri için bir şey yapmaktan daha çok keyif alıyor." Bu sözler her zaman çok dikkat çeken, tepki alan bir isme ait. Zor çocukluğu, ailesinin problemleri ve yediği dayaklardan sonra 'mağduriyetten' doğan öfkesini müziğe yöneltip rock yıldızı olmuş bir isim. Tenini olduğundan beyaz gösteren makyajı, karanlık klipleri, korkunç albüm kapakları… Elbette bir de kışkırtıcı konulardan hiç çekinmeden bahseden şarkı sözleri var. Dünyanın alışık olmadığı bu tavrıyla yıldızlaştı. 50 milyondan fazla albüm satmış, ödüller almış, dev konserler vermiş. Diğer yandan orta yaşlarına gelmiş olsa da zor çocukluğunun izlerini gizle(ye)meyen, kimilerinin ergenliğe takılıp kaldığını söylediği bir karakter. Genellikle bahsedilmeyense, Batman'i aratmayacak biçimde Brian Hugh Warner'dan Marilyn Manson'a dönüşümünün hikayesi. Brian'ın ailesiyle arası hiç iyi olmamış, zor ve sert bir ergenlik geçirmiş. Ailenin, Vietnam gazisi babasının travma sonrası stres sendromuyla başa çıkması gerekmiş. Evde sürekli kabuslar gören, zaman zaman ağlayan, bazen aniden eşyaları etrafa fırlatan bir babayla yaşamak zordu. Annesinin de sonradan alzheimerla ‘taçlanacak’ zihinsel hastalıkları… Hayvanlara cinsel ilgisi olduğunu iddia ettiği dedesiyle problemli bir iletişimi olmuş. Hiç sevemediği, dini bir okula gönderilmiş. Orada zorbalıklarla karşılaşmış, akranları tarafından dışlanmış. Hatta zaman zaman farklı görünüşü yüzünden dövüldüğü bile olmuş. Deşarj olmanın yolunu da hep müzikte bulmuş. Gençlik yıllarında dinlediği Black Sabbath ve KISS gibi gruplardan esinlenip Marilyn Manson and the Spooky Kids adıyla bir grupla müzik hayatı başlamış. Sonradan grubun üyelerinin tamamı değişmiş, adı da kendiyle özdeşleşen Marilyn Manson olarak kısalmış. Kendine bu adı vermesi daha da öncesine dayanıyor aslında. Müzik gazeteciliği yaparken, ‘Marilyn Manson’ karakterinin hikayesini yazmış. Hatta bu yazıyı birden fazla kere ‘ilk yazım’ olarak nitelendiriyor. Guardian’a verdiği röportajda şöyle anlatıyor, “Marilyn Manson kelimelerinin bir araya gelmesi, modern Amerika’nın ikiyüzlülüğüne bir vurguydu. Bir gizli karakterim, sahne adım olması gerekiyordu. Birden içinden çıkamadığım bir durumda kaldım. Frankenstein’ın canavarını yaratmam gerekti. Marilyn Manson vardı, ama müzik yoktu henüz. Kendime sahte bir dünya yarattım, bunun sebebi gerçek dünyayı beğenmememdi belki de. Ama müzik yapmama neden olan da buydu. Yarattığım

36

2013'te katıldığı Larry King Now programındaki iddiasına göre, Marilyn Manson tam 36 okul saldırısı yüzünden suçlanmış.

450

Biyografi kitabında yazdığına göre, vücudunda 450 yara izi var. Buna şehir efsanesi "kaburga ameliyatı" dahil değil.

boşlukları doldurmam gerekiyordu.” Farklı isimlerle deneyler, çöpe atılan The Manson Family Album gibi projelerin ardından 1994’te kendi adıyla çıkan ilk albümü Portrait Of An American Family yayınlandı. Teması, sonradan imzası haline gelecek fikirlerdi. Ana akım kültürün ikiyüzlülüğünü, beğenilen çocuk filmlerinden ve seri katillerin söylediklerinden derlediği sözlerle vurgulamaya çalışmıştı. Daha ‘Marilyn Manson’ bir tavır olabilir mi zaten? Bu albümü halen en çok dinlenen parçası olan Sweet Dreams cover’ının da olduğu Smells Like Children ve Antichrist Superstar izledi. Brian'ın Marilyn Manson'a dönüşümü iyice hissediliyordu, dinleyicinin karşısında şiddetten ve karşıtlıktan beslenen bir ‘Anti-İsa’ vardı. Sweet Dreams’in klibi MTV’de dönmeye başladı, kitlesi katbekat büyüdü. Satanist Abton Szandor LaVey, tavırları nedeniyle onu ‘Şeytan Kilisesi’nin papazı ilan etti. Manson konudan bihaber olasa da bu haber muhafazakar aileler de böylece iyice çıldırdı. Ana akım medyada sıkça görünmesinden sonra, onu paranın oyuncağı olmakla suçlayan hayranları oldu. Manson, bu grupların hiçbirini pek sevmiyordu aslında.

MEKANİK HAYVANLARIN 'ARABESK' AŞKI

1998'de tartışmalı Mechanical Animals albümü geldi. Önceki albümler kadar ağır, sert müziklere sahip ama Bowie gibi glam isimlere daha özenen bir albümdü. Önceki albümde doğumunu izlediğimiz 'Anti-İsa' artık olgun, tam gaz bir yıldızdı. Sözleri yazarken de farklı karakterlere bürünmüştü, bir tarafı saplantılı, arabesk tadı veren aşklardan bahsederken diğer tarafı seks, uyuşturucu ve şiddet doluydu. Farklar albümün plak baskısında daha da belirgindi. Beyaz ve mavi iki parça halinde, iki kişiliği simgeler halde sunulmuştu albüm. Kapağı ve kartonetlerinde tarzına uygun bir tasarımın yanı sıra sürprizler de vardı, mavi kapağı kullanarak diğer kapağa baktığınızda gizli mesajlar görebiliyordunuz örneğin. Elinize geçerse, biraz bakmak isteyebilirsiniz. Bu cinsiyetsiz uzaylı, aşk ve şiddet dolu hikayeleriyle ününe ün katıyordu, şarkıları Matrix soundtrack’i gibi yerlerde de duyulmaya başlamıştı. Bu sırada, Amerika’nın en üzücü olaylarından biri yaşandı. Bir okul katliamı...

GÜNAH KEÇİSİ

20 Nisan 1999’da, Eric David Harris ve Dylan Bennet Klebold isimli iki lise öğrencisi, Colorado’daki okullarında silahlarını ateşledi. Toplam 13 kişiyi öldürdüler, 20’den fazlasını yaraladılar ve intihar ettiler. Trajedinin ardından herkes bir

2019 God's Gonna Cut You Down

suçlu arıyordu. Artık alışılagelmiş olduğu üzere, suçlamalar South Park’tan bilgisayar oyunlarına, çizgi romanlara kadar uzadı. olayı açıklamaya çalışan herkes yakınlarındaki en ‘garip’ kişiye yöneldi, Marilyn Manson. Haberlerde boy boy fotoğrafları katliam haberinin hemen ardından yayınlandı. Protesto gösterileri düzenlendi, şarkılarının yasaklanması için çağrılar yapıldı… Kimsenin aklına silah kontrolü gibi asıl problemler gelmedi böylece. Bu çocuklar onun dinleyicisi değillerdi bile ama yakınlarda o vardı. Olaydan bahsederken nefret edilmeye alışkın olduğu için umursamadığını söylüyor. Zaten sonradan, 30’dan fazla okul katliamının sebebi olarak gösterilecekti Marilyn Manson. Sadece, yaşanan trajedinin müziğe indirgenip hasıraltı edilmesini sinir bozucu bulduğunu belirtiyor. Yıllar sonra olayı belgeselleştiren Michael Moore’la yaptığı röportajda yine 'ikiyüzlü' tepkilere dikkat çekiyor, “Başkanların emriyle bombalar yağıyor, çocuklar ölüyor. Buna rağmen devlet başkanları rol model olarak gösterilirken benim gibiler lanetleniyor.” Katliamı yapan çocukları düşünürken empati kurduğu aşikar, “Fırsatım olsaydı onlara bir şey söylemek değil dinlemek isterdim. Kimse dinlememiş” diyor. Ailelerin çocuklarıyla ilişkisinin önemine her zaman vurgu yapıyor.

'KENDİNİZ GİBİ OLUN'

Batman'e dönüşen Bruce Wayne gibi, Manson'a dönüşen Brian Warner'ın da ailesiyle ilgili yaşadıkları kişiliğini oluşturmuş. Her konuşmasında bunu açıkça söylüyor. Ancak yaşı ilerledikçe, patlayan öfkesini daha kontrollü, eleştirel duygular alıyor. Ailesiyle de bir şekilde barışıyor gibi gözüküyor. 2015’te yayınlanan The Pale Emperor'ın ilk şarkısı Killing Strangers, bunun göstergelerinden. Duygularını bastıran, ölüm makinelerine dönüştürülen askerlerin gözünden yazılmış bir şarkı. Annesinin ölümünün ardından, asker babasıyla konuşurken bu şarkının ne kadar yerine oturduğunu fark etmiş. Geçen Ekim’de çıkan cover teklisi God’s Gonna Cut You Down da bu barışmanın göstergelerindendir belki. Benim de dahil olduğum bir grup, bu geleneksel şarkının daha sert bir versiyonunu bekliyordu. Belki bu 'aslına uygun' cover, geçmişiyle barışması ya da bu ay 50'nci yaşını kutlamasıyla ilgilidir, bilemiyorum. Neticede, yaşadıklarıyla yaptığı müzik, takıntıları, sözlerinde ölümü kullanması, topluma soyutlanması… Hepsi tutarlı görünüyor. Yine de onu geçmişe takılmış biri olarak etiketleyip geçmek hata olur, çok katmanlı bir karakteri olduğu kesin. Sevmek için kolay biri değil, onu anlamak zor, bunlarla yüzleşmeli. Yakın Takip'e aldığımız Manson yazısını yine kendi sözleriyle bitirelim, “Asla benim gibi olun demedim. Kendiniz olun ve bir fark yaratın dedim…”


16

OCAK 2020

RÖPORTAJ

'Görseli albümden önce geldi'

Ahmet YATĞIN

İ

ki Japon, bir Koreli Japon, bir İtalyan ve bir Türk bir araya gelirse ne olur? Kötü bir fıkra değil, bir caz albümü. Türk caz sahnesinin beğenilen isimlerinden, akademisyen Selen Gülün, çalıyoruz. Her müzisyenle farklı Japonya’ya yerleştikten sonra stüdyolarda ikişer saat geçirdim. Albüm müzik yolculuğuna devam ediyor. tamamen canlı kaydedildi. Miksleri çalışmayı çok Japonca öğreniyor, son albümünde sevdiğim Emre Malikler yaptı. Mastering’ini de bir Haiku da var. Geçen aylarda gerçek bir uzman, Scott Hull yaptı. Plak için analog çıkan albümden sonra, farklı bir olarak New York’ta kendi hazırladı ve Japonya’nın tarzda yeni bir tekli yayınladı bile, en önemli plak fabrikası Toyokosei’ye yolladı. önümüzdeki aylarda da yoğun Onlar da analog kopyadan bastılar. Bu anlamda bir programı var. Bu kadar işinin arşivciler için kıymetli bir albüm oldu. Türkiye’de arasına bir sohbet sıkıştırabildik. Opus3A’dan alınabiliyor. ❏ Many Faces albümünüze ❏ Tokyo’da yaşıyor ve konserlere İstanbul’a Nasıl tepkiler aldınız? geliyorsunuz. Neden Tokyo’dasınız? Many Faces, Japonya’daki Tokyo, müzik yapmayı çok sevdiğim bir şehir. En duo konserlerin bir yansıması az 150 caz kulübünde çok iyi ses sistemleriyle, ilgili oldu. Türkiye’de tanıtmak için müzik dinleyicilerine çalabiliyorsun. Bu hepimizin çok uğraşmadım. İşlerimle rüyasıdır. İlk gidişim 2014’te, 2010’da yayınlanan yakından ilgilenen dinleyiciler albümüm Answers’ı Japonya’nın en büyük plak dışında çok büyük bir kitleye dağıtımcısı Disc Union talep edip piyasaya sürünce ulaşamadı. Onlar çok sahip oldu. Albüm ilk 6’da sattı. Konserlere ve imza çıktı ama Türkiye’de müzik gününe gittim, yanımda 2013 albümüm Başka’yı eleştirmenleri yazmadı. Duyanlar, götürdüm. O da 4 numaraya kadar yükseldi. Sonra Japonya’nın bende değişik bir konserler başladı. Sonunda evi taşıdım. yansıması olduğunu söylüyor. Ben ❏ Söz ve müzik arasındaki ilişkiyi, özellikle daha çok doğru müzisyenlerle, Türkçe için nasıl değerlendiriyorsunuz? kendimi kısıtlamadan bir anlatı Kendi dilimde şarkı söylemek benim için çok geliştirdiğimi düşünüyorum. önemli. Küçüklüğümden beri çeşitli formlarda ❏ Albüm kapağında aynı yazılar yazıyorum. Kendimi kendi dilimde yüzün farklı duyguları yansıttığı ifade ediyorum. Türkçe, hecelere bir fotoğraf görüyorum. Bu bölünebilen yapısı sebebiyle aslında “yüzler” görmekten sıkıldığınız müziğe kolay ekilebiliyor. Dünyanın her aslında birer maskenin temsili yerinde Türkçe şarkılarımı söylüyorum. mi? Genellikle "Ne dediğini anlamıyorum Aslında kişinin kendi içindeki ama üzerimde çok derin etkiler diğerleriyle yüzleşmesini anlatıyor. bırakıyor" deniyor. Çok hoşuma Albüm kapağını, şarkıyı ben daha gidiyor. yeni yazmışken fotoğraf sanatçısı ❏ Müzik dışında neler sizi arkadaşım, Seyhan Camgöz besliyor? Melbourne’de çekti. Fotoğraf Modern dans ekipleri, tiyatrolar için, çekimi yaptık, ardından bana bu kısa filmler için besteler yaptım, devam görseli kendi hazırlayıp yolladı. Şok da ediyorum. Bazı görsel sanat projeleriyle oldum! Hiç bahsetmediğim halde ortak işler yapıyoruz. Hatta İtalyan Marcello bu görsel gelince albüm yapmam Allulli ve Emanuele de Raymondi ile İtalya’da gerektiğini anladım. Albüm görseli 2017’de ortak çıkardığımız albüm KAPI, sahnede albümden önce geldi yani. Öte görsel sanatçılarla birlikte çalınıyor. Şimdiye kadar yandan, çok kişilikli olan yapım, Türkiye’den Ouchhh, Tokyo’da Japonya’dan Akiko birbirinden farklı 7 albümümden Nakayama, Roma’da İtalyan Gabriel Zagni ile anlaşılabiliyor aslında. Yani cevap, birlikte konserler verdik... Bir besteci için hayatla gerçek yüzler... ilgili her şey esin kaynağı olabilir. ❏ Albüm nasıl şekillendi? ❏ Gelecek planlarınız neler? Aklıma düştüğünden beri Yeni bir trio EP üzerinde çalışıyorum. Onu da heyecanlanıyordum. Bir de kendi kendi plak şirketim iKi Muzik’ten çıkartacağım. Bu plak şirketimi böyle bir işle başlatmak hayalim vardı. Albümün aralar en önemsediğim proje iKi Muzik’i yaşayan, plak için tasarlanmış bir formu var. çağdaş eserler üretip yayınlayabildiğimiz bir alan haline getirmek. Ayrıca İstanbul, Tokyo ve İtalya’da İlk yüzünde yazdığım dört parçayı performanslar devam edecek. 30 Ocak - 6 Şubat iki Japon, bir Koreli Japon ve bir arası Sabancı Müzesi’nde gerçekleşecek bir projenin İtalyan arkadaşımla çaldım. İkinci katılımcısı olacağım. İstanbul’da atölye çalışmaları yüzündeyse aynı kişilerle aynı yapmak için The Badau ile konuşuyoruz. sırada doğaçlama kompozisyonlar

7

Müzisyenin yayınlanmış yedi albümü var. Her biri farklı sound'larda...

Selen Gülün


RÖPORTAJ

'İyi müzik her sesle güzel olur'

Arif HÜR

C

az sahnesinin başarılı temsilcisi Serhan Erkol, Kuştepe Blues teklisiyle duyurusunu yaptığı yeni albüm çalışması Melt Ing Pot ile müzikseverlerin karşısına çıktı. Saksafon ustası olarak anılan Serhan Erkol ile Galata'daki müzik stüdyosunda buluşup yeni albümünü, müziğe başlama serüvenini ve caz dünyasını konuştuk. ❏ Geleneksel kalıplara bağlı kalmadan yenilikçi anlayışı benimseyerek Melt Ing Pot adlı albümünüzü piyasaya çıkardınız. Albümün doğuş sürecini sizden dinleyelim... 2016 yılındaki Motel ATM’den sonra ikinci albüm oldu. Bu albümde caz ağırlıklı eserler yazmayıp farklı türdeki eserleri bir potada buluşturmak istedim. Arkadaşlarımla yaklaşık 1,5 yıl boyunca çaldığımız parçalar piştikten sonra kaydetmeye karar verdik. Grup olarak bir arada geçirdiğimiz zamanların bir sonucu. Bizim için hatıra albümü gibi. ❏ Caz müziğinin kalıplarına bağlı kalmamak iddialı bir girişim... Evet, bu albümün caz albümü olması için uğraşmadım. Çünkü artık müziğe bakışım değişti. Son yıllarda cazdan biraz uzaklaştım. Daha çok elektronik, rap dinliyorum. Yola çıktığımda bunları dinlemezdim, artık daha çok hoşuma gidiyor. ❏ Geleneksel cazın devri bitti mi sizce? Benim müziğim için geleneksel cazın devri kapandı. Yepyeni müziklere, elektronik müziğe kayıyorum. Günümüz müzisyenleri caz kültürünün yanı sıra yeni müziklere de açık olmalı. Caz müzisyenleri olarak biraz tutucuyuz. Bunu kırmak gerekiyor. Yıllar boyunca ben de kendi tutuculuğumla savaştım. Caz müzisyenlerinin olmazsa olmaz diye düşündüğü tutumları masaya yatırdım ve bundan sıyrılmak için çabaladım. İyi müzik her sesle güzel olur. Birçok sound’u denemek lazım. ❏ Yeni albümünüzde 3 türkü aranjmanı var. Türküleri belirlerken temel kriteriniz nedir? Popüler olmamasına özen gösteriyorum. Popülerlikten ziyade, sanat kaygısı güdüyorum. Bir türküyü en sevdiğim yorumcu tarafından çalındığı haliyle, bozmadan düzenlemeye çalışıyorum. Türkünün duygusunu değiştirmemek lazım. Acıklı sözleri olan türküleri reggae olarak yapmamak lazım mesela. ❏ Son yıllarda türküleri Batı müziği formunda yorumlamak moda oldu... Evet. Jülide Özçelik'in Cem Tuncer düzenlemeleriyle çıkardığı Jazz İstanbul Volume adlı albüm iyi bir örnek olarak bu modayı tekrar canlandırdı diyebiliriz. Daha eskilerden Tülay German, türkülerin caz yorumu için iyi bir örnek olabilir. ❏ Size 'saksafon ustası' denmesi ne hissettiriyor? Tuhaf hissettiriyor. Saksafon çalan biriyim. Enstrümanı belli bir düzeyde çalabiliyorum ama çok iyi çalmıyorum. Çok iyi çaldığımı düşünsem çalışmama gerek yok. ❏ Müziğe başlangıcınız nasıl oldu?

17

OCAK 2020

Müziğe başlangıcım lise yıllarında düğünlerde gitar çalarak olmuştu. Roman müziklerine aşina olarak büyüdüm. ❏ Kuştepe Blues şarkısının ortaya çıkışında roman müziklerine yatkın olmanızın etkisi var sanırım... Tabii. Caz saksafon eğitimi aldığım Bilgi Üniversitesi Müzik Bölümü, bir Roman mahallesi olan Kuştepe'deydi. Okula gidip gelirken kulaklarımıza mahallede yapılan düğünlerden müzikler takılıyordu. Bir gün arkadaşlarımla piyanonun başında otururken Roman havası olabilecek bir melodi aklıma geldi. Üzerine akorları da çalıp blues formatına oturttum. Akşamına tamamladım. ❏ Eserlerinizde Batı'dan Doğu'ya uzanan eşsiz müzik kültürümüzden yararlanıyorsunuz. Peki diğer müzisyenler bu zenginliğin yeterince farkında mı? Ciddi bir zenginlik var bu topraklarda. İstanbul'da her şeyin göbeğinde yaşıyoruz. Türkiye'de Batı müziği ve Türk müziği ile ilgilenen çevreler maalesef uzun zaman birbirine sıcak bakmamış. Hatta Türk müziği de kendi içinde Halk ve sanat müziği diye kutuplaşmış. Ama hepsi Türk müziği... Sanat müziği ne? Müzik bir sanat değil mi zaten? ❏ Günümüzde gençler müziği meslek olarak seçerken hâlâ çok kararsız kalıyor. Ebeveynlerin, "Aç kalırsın" dediklerini de biliyoruz... Müziği meslek olarak seçmek eskiden beri zor. Benim ailem de müzik yapmama karşı çıkmıştı. Meslek lisesinde elektrik bölümündeydim. Ailem elektrikçi olmamı istiyordu. Mezun olduktan sonra bir fabrikada yerim bile hazırdı. Ama ben müzikte ısrar ettim. ❏ Müzisyen olmayı arzulayan gençler ebeveynlerinin olumsuz düşüncelerine kulak asmamalı mı? Aslında aileler haklı. Müzisyenlerin şartları çok zor. Sosyal güvencemiz, kurulu planımız yok. Bu tüm sanatçılarla ilgili bir durum. Hep günlük yaşamak zorundasın. Ama bunu göze alıyoruz. Önümüzü görmeden, risk alarak gidiyoruz. ❏ Popüler müzikte mekanın sahibi tartışmaları var. Caz müzikte mekanın sahibi var mı? Türkiye'de caz müzikte hep bir numara olan Aydın Esen var. Kendisine mekanın sahibi diyebiliriz. ❏ Üçüncü albüm gelecek mi? Evet en kısa zamanda üçüncü albümü kaydetmeyi planlıyorum. Tüm parçalar ve düzenlemeler hazır yakında provalara başlarız. Bir yandan da Gökhan Sürer ve Ediz Hafızoğlu ile üçlü olarak oluşturduğumuz yeni projemiz Space Walk ile elektronik dans müziği ağırlıklı parçalar üzerine çalışıyoruz. Yakında ilk teklimizi yayınlayacağız.

Serhan Erkol

2019 Melt Ing Pot


18 Neutral Milk Hotel efsanesi

ALTERNATİF

OCAK 2020

Yeni dalga Esra GÜNDOĞDU esragundogdu

A

lternatif, kalıplara sığmayan, her an her şeyin mümkün olduğu müzik deyince söz mutlaka, çok değil, bundan 20 yıl önce sessiz sedasız dağılan bir kült gruba geliyor: Neutral Milk Hotel. İçinde Neutral kelimesi geçen bildiğim tek grup olan NMH, 1998'de tam da adını billboard’lara parlak harflerle yazdırmaya başlamışken sessizce, bir açıklama yapmaksızın ortalıktan kayboldu. Bu, gelmiş geçmiş en kült gruplardan Neutral Milk Hotel’in zamansız ve boyutlar arası müziğine bir saygı duruşu yazısıdır. 20 senedir yeni tek bir şarkı yapmayan bu grubu size burada, Yeni Dalga’da anlatıyor olmaktan mutluluk duyuyorum, başlayalım. Gruba ruhunu veren Jeff Mangum, 1970 yılında Louisiana’da doğmuş bir akrep burcu erkeği. Onu müziğe götüren yola lise arkadaşları Robert Schneider, Will Cullen Hart ve Bill Doss ile çıkmış. Elephant 6 adını verdikleri müzik kolektifini kurmuşlar. Jeff bu kolektifin çatısında, 80'lerin sonunda, o zamanlar Milk adıyla, NMH kadrosuyla ilk şarkılarını yayınlamaya başlamış. Bu ekibi özel yapan şeyi şimdi açık açık görebiliyoruz: Evde, sokakta, nerde olursa kayıt yapma ve lo-fi seslere olan merakları. Nitekim NMH’in ilk kayıtlarında bu tutku ve keşifler, seslerden yaptıkları kolajlarla gözlemlenebilir. 1996'da ilk albümleri On Avery Island’ı yayındığında, dünya Mangum’um alışılagelmişin dışında şarkı sözü yazarlığıyla nihayet tanışıyor. Minutemen, John Cage gibi 60'ların saykedelik sound’larına hayran olduğu olarak 10 puan verdikleri Aeroplane Over bilinen Mangum’un tam olarak The Sea için hazırladıkları videoyu mutlaka buralardan ilham alıyor. 1988'de Geçen ayki Spotify dinleyici sayısı. Grup 98'de izlemelisiniz. grup için olanlar oluyor, Pitchfork’un dağılmasına rağmen sadık Albümden hemen sonra NMH, 1998 gelmiş geçmiş en sevdiği albümlerini bir dinleyici kitlesi var. boyunca büyük bir Kuzey Amerika ve çıkarıyorlar: Aeroplane Over The Sea. Avrupa turnesine çıkmış. Deli gibi çalıp, Bu 11 şarkılık bu albümle ilgili dünyanın yarısını gezdikten sonra, üstelik ciddi günlerce konuşabilirim. 39 dakika boyunca ciddi bilinmeye başladıkları noktada, Jeff kendini rüyalar, lo-fi keşifler, saykedelik gitarlar, aniden piyasadan çekmiş. Bir süre sonra 1999'da beklenmedik anlarda sizi uçuran trompetlerle, REM'in solisti Michael Stipe bir konserlerinde ön kendinizle bağdaştırmakta zorluk çektiğiniz ama grup olmaları için defalarca teklifte bulunmuş ama içine düştüğünüz şarkı sözleriyle, dakika dakika Jeff istememiş. Komplo teorilerinin, hayranlarının incelenecek bir albüm. Bu albüme çalışırken meraklı araştırmalarının eşliğinde, sessizlikle geçen Mangum, Anne Frank’in günlüğünü okumuş ve yaklaşık 3 yılın ardından Jeff’in sürece ilişkin önemli albüme adını da veren The Aeroplane Over the Sea, ve dikkat edilmesi gereken iki açıklaması var. Holland 1945, Know Your Enemies de dahil olmak 2001’de e6townhall'de yayınladığı yazı ve 2002’de üzere, şarkıların çoğunu onun için yazmış. Hatta Pitchfork’a verdiği röportaj. Anne Frank'in hayaletiyle ilgili bir şarkısı bile var. Sonuç ikisinde de aynı, Mangum popüler King Of Carrot Flowers Pt. 1, bence gelmiş olmak istemiyor. Bir röportajında: “Grupların ve gelmiş en iyi albüm ilk şarkılarından biridir. Tertemiz bir akustik gitar, Mangum’un kucaklayan şarkıcıların bu popüler olmak istememe tribini anlamıyorum. İstemiyorsan olmayabilirsin, eğer vokali ve ona peşi sıra eşlik edip bahar rüzgarları röportaj yapmayı sevmiyorsan yapmazsın, olur estiren bir mızıka solosu. Grubun müziğinin ilk biter" demiş ki yaptığı tam olarak albümden sonra değişen yüzüne ilişkin harika bir buydu. Sonra duyduk ki kendini örnek. 2. şarkı King Of Carrot Flowers Pt. 2 ve 3 ‘field recording’ denen, dış ise ‘I love you Jesus Christ’ diye bas bas bağıran mekanda günlük sesler kaydetme bir Jeff, bizi yine bambaşka bir bakış açısıyla işine iyice kaptırmış. Çok sevdiği buluşturuyor. Şu söz mesela Tumblr’da zamanında Bulgar müziğinde derinleşmek ne kadar çok paylaşılmıştı: ‘How strange to be için yakın arkadaşıyla birlikte anything at all’, hiçbir şey olmamak ne ilginç. 1998 In the Aeroplane Bulgaristan’a Romanya’ya İlginçtir Jeff'cim. Herhalde Pitchfork’un da bu Over the Sea müzik festivallerine gitmiş. Ama kadar çok sevdiği başka bir grup yoktur. Tam

847 bin

forumda yazdığı açıklamada kronik bir yorgunluğa kapıldığını, bunun da devamında kronik bir bunalımı getirdiğini söylüyor. Dediğim gibi, oldukça bireysel ve özel hayatına düşkün biri olan Jeff için popülarite, yolda onu izleyen, aslında ona imrenen ona benzemek isteyen gençlerin olması, hiç güzel değilmiş. O cayır cayır çalışan kafası, saykedelik şarkı yazma yetenekleri ve ne yazık ki psikolojik süreci yüzünden birçok insan onun için “Modern Zamanların Syd Barrett’i” yakıştırmasını yapıyor. Grubun isminin neden Neutral Milk Hotel olduğuna ilişkin de ser verip sır vermiyor. Bunu da kendine saklıyor Jeff'cim. 2010’lu yıllarda bazı hayır işleri için tekrar bir araya gelip konser veren grup, asla bir birleşmeye ışık yakmadı, yakmıyor, eminim de yakmayacak. YouTube’da bile o kadar az canlı kayıtları var ki insan merak etmeden edemiyor, onları Salon’da Babylon’da bir yerde dinlemek nasıl olurdu? Güzel olurdu elbette... Peşi sıra gelen Beirut, Arcade Fire gibi grupları derinden etkilemiş NMH’in alternatif müziğe etkilerini hâlâ net bir şekilde duyabiliyoruz, grup artık tam anlamıyla başkalarının şarkılarında yaşıyor. Jeff, New York’ta film yapımcısı karısıyla birlikte yaşıyor, vegan besleniyor ve insanların kendisiyle ilgili düşündüklerini, müzikal beklentilerini asla kafasına takmıyor. Şu dünyada her şey mümkün, ben de bir gün Aeroplane Over The Sea albümünü canlı dinleyebilme dileğimi gökyüzüne uçuruyorum.


19

RÖPORTAJ

OCAK 2020

'Kontrol delisi olmamaya çalışıyorum' M

Selin SANLI

üziğin ‘üçüncü yeni’ kuşağının en sevilen üyelerinden Canozan. Çok küçük yaşlardan beri gitar çalmaya, şarkı söylemeye başladı, 2016 yazından beri de playlist’lere girdi. Kendi işlerinin yanı sıra Damla Eker, Sedef Sübüktekin, Nova Norda, Deniz Tekin gibi isimlerle beraber yaptığı parçalarla da adını duyurdu. Kısa süreli profesyonel müzik hayatına pek çok şarkı sığdırdı. Geçen ay, teklisi Seni Gördüm Rüyamda’yı müzikseverlerin beğenisine sunan müzisyenle konuştuk… ❏ Sosyal platformlarda takipçi ve Spotify dinleyiciniz artıyor. Bu sayıları görmek yaşamınızı ve yeni işlerinizi nasıl etkiliyor? Bunlarla paralel gitmekten zevk alan bir müzisyen misiniz? Takipçi, beğeni, görüntülenme sayıları herkesin hayatında önemli yere sahip. Özellikle Spotify’daki sayılar ilgimi çok çekiyor. Hatta yüksek lisans tezimi spotify üzerine yazdım. (Gülüyor.) Tabii kariyerim bu dinlenme rakamları üzerinden şekilleniyor ister istemez. Şarkılarımın yüz binlerce insana ulaşması manevi anlamda çok doyurucu bir şey ancak şarkılarımı ona göre yapmaya başlarsam her şey çok sahteleşmeye başlar diye korkuyorum. ❏ Dikkatimizi çekenlerden biri de Deniz Bayoğlu’nun çizdiği kapaklar oldu. Belirli renklerin kullanılması, uzay ve gezegen teması… Kapak çizimlerinin oluşum süreci nasıl ilerliyor? Canozan’ın ruh halinin yansıtılması diyebilir miyiz? Deniz’in hayal dünyasıyla benimkinin çok benzediğini söyleyebiliriz. Yaptığım bir şarkıya nasıl bir görsellik gerekeceğini hemen anlayabiliyor. Ben Deniz’e şarkıyı, kafamdaki hissiyatı anlatan örnek görsellerle birlikte atıyorum. Üzerinde konuşup karar veriyoruz, Deniz bu fikirleri resme döküyor. ❏ Çevreniz hayalinizi gerçekleştirmeniz için fedakarlıklar yapıyor mu? Eğer öyleyse siz karşılığında neler yapıyorsunuz? Her yönden birbirimize destek oluyoruz. Her anlamda elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz. Mesela ben Damla’ya altyapı yapıyorum o da üzerine söz yazıyor. Birbirimizin eksikliklerini tamamlamaya çalışıyoruz ya da Umut Döven’e yarısını yaptığım bir altyapıyı atıyorum, o yardımcı oluyor ve birlikte yayınlıyoruz. ❏ Birçok isimle ortak çalışmalar yaptınız. Parçalarda yazdıklarınızın olduğu gibi mi yorumlanmasını istiyorsunuz, yoksa katkıya açık mısınız? Şarkıdan şarkıya çok değişir tabii. Her şarkının yeri ayrıdır. Olduğu gibi kalmasını istediğim şarkıları tek başıma gitarla yapıyorum. Başkalarıyla yaptığımız işlerde kontrol delisi olmamaya çalışıyorum. Örneğin Sedef ’le veya Nova Norda ile yaptığımız işlerde genelde kontrol onlarda

706 bin

2019

Seni Gördüm Rüyamda

Geçen ayki Spotify dinleyici sayısı

Canozan

oluyor. ❏ Sar Bu Şehri parçasının hikayesi öne çıkıyor. Her parçanın bir hikayesi oluyor mu, yoksa dinleyicinizin kapasitesini göz önünde bulundurarak bu duyguları baştan yaratıp öyle mi sunuyorsunuz? Her parçanın hikayeden ziyade bir duygusu oluyor. Duygusal yönden yoğun bir şarkı yapmanın temel amacı bir duyguyu aktarmak. Sözler, notalar, miks ve kayıt teknikleri doğru şekilde bir araya gelirlerse anlatılmak istenen duygu ortaya çıkıp dinleyene ulaşıyor. Sar Bu Şehri’nin Toprak Yağmura’nın veya Mutlu Olmak Zordur Derler’in arkasında bir hikaye var ama doğru düzgün anlatamam. Şarkı formunda anlıyorsun aslında. ❏ Spotify’da “Melankolime eşlik eden şarkılar” açıklamasıyla paylaştığınız bir playlist var. İçinde en çok Tamino’nun parçalarına denk geliyoruz. Peki başka ruh hallerinize eşlik eden sanatçılar var mı? Tamino özellikle 2019 yılında çok dinlediğim bir sanatçı. İstanbul’a geldiğinde konserine gidemedim çünkü askerdeydim. Mutlu zamanlarımda genellikle Amerikan pop şarkılarındaki, Gipsy Kings veya Polo & Pan gruplarındaki gibi mutlu, hareketli melodileri tercih ederim. Çalışırken veya kitap okurken, sözsüz klasik piyano veya gitar playlist'leri dinlerim. Bazen tanımlayamadığım garip ruh hallerindeyken çok elektronik müzik dinlerim. Örneğin Flume, Solomun, Tale of Us, Christian Löffler, Stephen Bodzin, Maceo Plex… ❏ “Uzun zamandır yeni beste paylaşmıyordum. Fikirlerinizi çok merak ediyorum şarkıyla ilgili” diyerek Şenceylik’le söylediğiniz Seni Gördüm Rüyamda parçasını yayınladınız. Gelen tepkiler sonraki çalışmalarınızı nasıl etkiliyor? İnsanların neyi neden sevdikleri çocukluğumdan beri hep ilgimi çekmiştir. İnsani zevklere dair bir model kurmaya çalışıyorum kafamda. Yani bir matematik problemini çözmeye çalışmak gibi. Kendimce bilinmeyenler hakkında bilgi toplayıp denklemi çözmeye çalışıyorum. Ne işe yaradığını tam olarak bilmiyorum ama. ❏ Bu işi merdiven gibi düşünürsek, bir müzisyen bestecilik yetkinliğine ulaşmak için belli basamaklardan geçmeli mi? Bu tarz formülleri veya bu işin bir sırası olduğunu düşünmüyorum ancak belki şöyle diyebiliriz; bir amaç uğruna emek verdikçe zanaat gelişiyor ve ilham geldiğinde yetiniz onu ortaya çıkarmaya yetiyorsa başarıya ulaşıyorsunuz. ❏ 2019 nasıl geçti? 2020’de neler olacak? 2019 aslında yazdığım tez ve türlü teknik problemlerden dolayı üretim anlamında verimsiz geçti benim için. Kendimi toplantılar ve endüstriye kapılmış hissettim. 2020 için tam tersi planlar yaptığımı söyleyebilirim.


20 ‘Normal olmaktan korkuyor, anormali abartılı buluyoruz'

RÖPORTAJ

Hedonutopia

OCAK 2020

Ece ULUSUM

C

anlı seyri sırasında ayaklarımızı yerden yükseltebilen gruplardan Hedonutopia. Fırat Külçek ve Kerem Feyzi ikilisinin 2008’de kurduğu grup, bugün Türkiye’nin en yaratıcı ve üretken işlerini yapanlar arasında. Son albümleri Arzu Ütopyası’yla iyice çıtayı yükselttiler. Sound’larındaki ince işçilikleri dikkatli dinleyicilerin dikkatini çekti. Her albümde fark yaratabilmelerinin altında müziğe olan inançları uğruna vazgeçtiği her şeye değmesi ve daha özgür hissetmeleri yatıyor olabilir. Son albümleri vesilesiyle Hedonutopia ile röportaj yaptık. SXSW müjdesini de aldık. ❏ Arzu Ütopyası albümünüzde dinleyicilerin fark etmesi kolay olmayan, değişen neler var? Değişen hayatlarımız var mesela. Yaşlarımız değişiyor, olgunlaşıyoruz. Çocuksu dürtülerimizi susturmadan yaşayabilmek uğruna şekillendirdiğimiz küçük hayatlarımızın az biraz daha olgunlaştığı estetik dönemeçler var bu albümde. İçindeki akarsuyun debisini öngör ve sula tarlaları! Verin yansın bakalım ne fikir çiçekleri patlayacak etrafa! Bizden etkilenip müziğe yönlenmeye şu an karar vermiş ya da verecek genç dahiler var mesela bu albümde. ❏ Albüme girmesi planlanan ama çıkan parçalar oldu mu? 7 parça kısıtlamasının altında ne var?

Aslında her albüm sürecinde parçaların bize “Ben oldum” diye seslenmesini bekliyoruz. Hissiyat olarak hemfikirsek albüm seçkisine girmiş oluyorlar. İlk bestelediğimiz şarkı İsimsiz, üçüncü albümümüz Yakamoz Sandalı’nda kendine yer buldu mesela. Arzu Ütopyası’nda da yine bu düsturla yer aldı 7 parça. Özel bir nedeni olmasa da bir albüm sayılabilmesi için en az 7 şarkı yayınlanması gerekliliği ve hissiyat olarak etkisi, 7 sayısında karar kılmamıza etkendir. Ayrıca aklı başında Üçüncü Yeniler akımına mensup grup ve arkadaşlarımızı her yıl 7 şarkılık albümler üretmeye davet ediyoruz. ❏ Albümün müzik prodüktörü Taner Yücel. Onun size katkısı nasıl oldu? Taner bizim hep götümüzü kurtarmıştır. Kendi beğenileriyle grubumuza hep içten şekilde dahil olmuştur. Elindeki sınırlı ve sinirli imkanlarla tozu dumana katabilecek türde bir müzik âşığı insandır yani. Eşi Deniz Aksoy’un da desteği ve ilgisiyle güçlendirmek istedikleri Domuz Records ile ilgilenmek istedikleri bir döneme giriyorlar. Bu, ülke için harika bir haber. Mayıs’ta kaydetmek istediğimiz beşinci albümde Taner Yücel ile kendi isteği doğrultusunda birlikte çalışamayacağımızı öğrendik, üzüldük. Ama kendisinin de dediği üzere; bu doğru olandı

çünkü kulakları değiştirmek elzemdir bir süre sonra. Biz sadık çocuklarız ama profesyonellik; değişimi gelişimin hammaddesi sayar. Bazen haklıdır kapital ‘eşoğlueşek’! ❏ Albümlerinizin isimleri, kapak tasarımlarınız, şarkılara verdiğiniz isimler her zaman çok güzel. Detaylara kafa yorduğunuz ve birbirini destekleyen eklemeler yaptığınızı görüyoruz. Arzu Ütopyası'nın adının hikayesi nedir? Niçin grubun adının anlamını isimde kullandınız... Kapak tasarımının hikayesini anlatır mısınız? Nihayet rahatladık biraz, meslekleri bıraktık arkamızda. Müzisyen olabildiğimizi kavramış halde üretmeyi ilk kez Arzu Ütopyası albüm sürecinde yaşadık. Hayali Hedonutopia 2018 adasındaymış gibi özgür Yakamoz Sandalı olamasak da bir kementten daha kurtulabilmiş olduk. Bu duygularla albüm ismi içimizden böyle geldi. Kapak çalışması ise sevgili dostumuz ve fotoğraf sanatçısı Nazlı Erdemirel maharetiyle vukû 2019 buldu. Önceki albümün Arzu Ütopyası içinde yer alan poster


21

RÖPORTAJ fotoğrafıdır aynı zamanda. Birbirine bağlı ve en son bakıldığında esas resmini belli eden sanat üretim yöntemlerini seviyoruz, mesela auteur yönetmenleri sevdiğimiz gibi.. ❏ Albümde şarkıları sıralarken neye dikkat ettiniz? Parçaları sizin sıralamanızda dinleyen biri sizce nasıl bir yolculuğa çıkacaktır? Şarkı sıralamasının belirlenmesi enteresan bir süreç oluyor ve her albümde giderek anlıyorsun nasıl olması gerektiğini. Şarkılar farklı karakterde olurlar ve yerlerini içlerinde taşırlar. Taşımalılar da. Siz anlamalısınız görür görmez ama zamanla. Hayal edilmez ya da hesaplanmayabilir her şey, bazen sizin de bilmediğiniz bir konudur ve yolda öğrenirsiniz. İçinizden gelenleri yapmaktan başka estetik danışmanınız yoktur belki ruhunuzdan başka. Hayallerimiz tutkulu ve güncellemelere açık, bu da demek oluyor ki hiçbirimiz hayattan zeki olamayız, her bir şeyi hesaplayamayız. Duman’ın Tangöze hesaplamış lakin uzaktan hoş gelir yakından yorar insanı her şeyi hesaplamak! Sonunu hesaplamak esastır bizce. ❏ Klipte de çok ilginç imajlar vardı. Çalıştığınız yönetmenin etkisi de görülüyordu. Klip süreci nasıldı? İsmail Çağrı Aygün yakın dostumuz, önceki albüm Yakamoz Sandalı’nda Bil ki ve Çöl şarkılarının kliplerini var etti, sağ olsun. Arzu Ütopyası’ndaysa Al Beni’ye talipti daha demo döneminden beri. Kördüğüm’e de Çağrı çeksin diye çok istedik. Bizi kırmadı, şarkıyı benimsedi ve 7 saatte çekti. Ama kafasında kaç günde kurgulamıştır bilmiyoruz. Sanat yönetiminde ise eski dostlardan Öznur Sevinç imzası var, kendisinin Zeynep Yenge Vintage giysi evinde çektik klibi. Çok eğlendik ve yorulduk. Hatırlanacak olaylardan. ❏ Uzun zamandır aynı plak şirketiyle çalışıyorsunuz. DIY müzisyenlerin popüler olduğu dönemde plak şirketi işbirlikleri iyice geri planda kalmaya başladı. Sizce bir plak şirketiyle yola devam etmenin size faydası nedir? Biz antika çocuklarız, old school kalıp, ayarlarla çok oynamayıp, sıradaki geleceksi ve zamansız üretime kilitleniriz. Kalplerimiz

OCAK 2020

79.600

Fırat Külçek

Geçen ayki Spotify dinleyici sayısı

temiz olduğu için yolumuza çıkan engelleri rahatça geçmişiz şimdi fark ediyoruz. DokuzSekiz Müzik bize arka çıkmıştır, estetik sonuçlarımıza inanmıştır. Onlarla olduğumuzu bilmek rahat hissettiriyor. Alternatifi vardır muhakkak ama dediğimiz gibi, sadık çocuklarız. Üretimi seven insanları seviyoruz. Menajerimiz Seray Saltık’ın yönlendirmelerine güveniyoruz.

'NETİZ AMA BİR BOK BİLDİĞİMİZ YOK'

❏ Yanlış bilmiyorsam South by Southwest'e katılacaksınız. Bu nasıl oldu? Kariyerinize nasıl bir etkisi olacak sizce? Amerika’nın ve otomatikman dünyanın büyük festivallerinden birinde performans sergileyecek olmak kulağa çok hoş geliyor. SXSW menajerimiz Seray Saltık’ın becerisidir. Kendisi araştırdı, buldu, kovaladı, önerdi ve akabinde müziğimiz incelendi ve festivale davet edildik. Bina Kadıköy’de doldurduk geçen gece konsolosluk randevu işlerimizi. Anadolu Efes’in desteğiyle seyahat edebileceğiz. Bir şekilde Kerem Feyzi

gittiğimizde en iyi performanslarımızdan birne imza atabileceğimizi biliyoruz. Oraya özel şarkı sıra ve seçkisi düşünüyoruz. Alex & Jonsi bizle birlikte ilk açıklanan isimlerden oldu, heyecanlandırıyor böylesi olaylar ama buz gibiyiz esasen. Şımaramıyoruz zaten karakterlerimiz oturmuş durumda. Çok iyi anlamda tehlikeliyiz estetik duruşla. Netiz ama bir bok bildiğimiz yok gibi, ama gel gör ki öyle değil, kafa 45 olmuş koşuyor. Kaşe yükseltmek maksadıyla ABD’ye gider Türkiye grupları. Ceplerinden para harcarlar hatta. Bu kırılmak üzere. Böyle bir etki yaşayabiliriz dönünce. Orada yaşamadan oraya eklemlenebilmeniz hâlâ çok zor. Hayatımızın prodüktörüyle tanışırız belki. Hiçbir şey olmasa yeni bir kıta tanırız 10 gün. Ya da başkanlar bir laf daha söyler ve hiçbirimiz bir daha Amerika’ya falan giremeyiz belki. ❏ Bir röportajınızda şimdiden yeni albümü düşündüğünüzü söylüyorsunuz. Aslında ağır adımlarla ilerliyor, kendinize zamanla sadık bir kitle ediniyorsunuz. Ancak çoğu isim adımları daha hızlı atmak ister. Sizi bu denli sabırla üretmeye devam ettiren, heyecanınızı canlı tutan şey nedir? Normal olmaktan korkuyor, anormali abartılı buluyoruz. Hedonutopia müziğiyle dünyayı dolaşmayı hayal etmekten kendimizi alamıyoruz. Gerçekçi olup imkansızı istiyoruz. Birazdan, yeni ve muhteşem bir şarkı yapabileceğinizden haberinizin olmadığı ihtimali her bir günü yaşanılır kılıyor! Başarılı (ki görecelidir) bir üretimden daha büyük bir amacı olamaz insanlığın. Bunun zerre parçası olmak için kaybetmiyoruz heyecanımızı. Replikas'ın dediği gibi, “Zerredir belki yok denilmez...” ❏ Bundan sonraki planlarınız neler? Yurt dışında yayımlanabilmek istiyoruz. Beşinci albümü teoriden demoya taşıma sürecini başlatabilmek istiyoruz. 2020’nin ilk konseri ise değerli Jakuzi ile birlikte çalacağımız sürprizli bir Zorlu PSM konseri olacak. 25 Ocak Cumartesi gecesi ne gece ama...


22

İNCELEME

OCAK 2020

Ece ULUSUM

"

Y

Suskun ama çığlık çığlığa ŞEBNEM FERAH

alnız başına güçlü olmaya gayret eden, doğru bildiğinden vazgeçmeyen bir kızım ben. Gerçekçi olmakla, hayal kurmak arasında gidip gelmek beni yordu. Bazen yılıyorsun. Kendini dünyanın dışından, yabancı gibi hissediyorsun. Yine de ilkelerimden asla taviz vermem. Hayalimdeki müziği yapıyorum." Şebnem Ferah’ın 90’ların sonlarında verdiği röportajdan bu sözler. Yıllar geçmiş ama hâlâ bu sözleri güncelliğini koruyor. Bildiğini yapmaktan hiç vazgeçmedi... Sahnelerde hoşsohbet olan Ferah, yıllardır medya karşısında suskun. Kariyeri boyunca kendi istediğini yapabilmek için o kadar mücadele etmiş ki, artık basına kendini anlatmak zorunda olmadığına da ikna olmuş. Çaresiz, biz meraklı dinleyiciler de onu sosyal medyadan takip ediyoruz. 35 yılı aşkın süredir müzik yapan Şebnem Ferah’ı inceledik, eski röportajlarını okuyup bir nebze hasret giderdik.

‘AKLIM TAMAMEN BAŞKA YERLERDE’

Ferah’ın müziğe ilgisi 5 yaşında başladı. Arkasında müzik tutkunu ailesinin desteği olunca daha bilinçli adımlar atmayı başardı. İlkokulda mandolin ve solfej dersleri aldı, okul orkestrasında solistlik yaptı. Yatılı lisede okurken kendi iç dünyasını kazıdığı, kağıda kaleme sarıldığı tarafını keşfetti. En büyük hayallerinden biri, kız arkadaşlarıyla bir müzik grubu kurmaktı. ODTÜ Ekonomi bölümünde okurken eğitimini yarıda bıraktı: “Çok iyi bir öğrenciydim ama sonra bir gün sınıfta fark ettim ki, hoca konuşuyor benim aklım tamamen başka yerlerde. Nasıl müzik yaparım... Ailem dışında kimseye danışmadım, İstanbul’a gittim.” Hayallerinden vazgeçmeyen o kız, 1988’de Türkiye'nin ilk kadın rock grubu Volvox’u kurdu. Grubun hem vokalisti hem de gitaristiydi. Ama okumaya da devam etti; İstanbul Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü'nde. Ortaköy'de 90'ların meşhur mekanlarından Rock House'ta konserler verirdi. Grubu Volvox ile Taksim Kemancı'daki konserleri de hâlâ konuşulur. 1994’te dağılan grubu için Ferah birkaç yıl sonra “Rock farklı algılandığı için biz onlara bunun en temiz yönlerini göstermeye çalıştık; Bir yandan onları, bir yandan kendimizi eğittik. Volvox iyi arkadaş grubuydu. Yıllarca kadın müzisyen olmanın zorluklarını yaşarken, birer kadın rockçı olarak feleğin çemberinden geçtik. Biz rock izleyemiyorduk bile" dedi. Yıllarca erkek egemen rock ve müzik

35

1999'da 15 yıldır müzikte olduğunu söylüyor yani 35 yıldır sektörde.

618bin Geçen ayki Spotify dinleyici sayısı

sektöründe kenara itilmek istense de işin ucunu bırakmadı. Tartışarak değil, kendisinin de söylediği gibi “Rock son derece erkek egemen bir alan, bu yüzden müzikle konuşabilmeyi daha çok seviyorum. Ve her türlü ayrımcılığın karşısındayım...” Abarttığını düşünenleriniz varsa, bir konserleri sırasında polisler Volvox’u sahneden indirip karakola götürmüş. Rock müzik yapan kadınlara alışık değiller, farklı yorumlamış emniyet görevlileri. Rock! dergisine o zamanı sitemle anlatıyor Ferah, “Orası pavyon mu, rock bar mı onun bile farkında değiller. Orada kendi isteğinizle bulunup bulunmadığınız umurlarında değil. Sonuçta biz ne olup bittiğini anlamak için emniyet müdürlüğüne gittik. Bize içkili yerlerde çalışma izni veren bir kart vermek istediler; yani konsomatrislere verilen bir şey. İleride benim sicilim incelendiğinde ‘Bu kadının vesikası varmış’ denecek. Bunu kesinlikle kabul etmiyoruz.”

SEZEN AKSU VE ONNO TUNÇ DESTEĞİ

Okul bitti, grup dağıldı... Şebnem Ferah solo çalışmalarına biraz çekingen de olsa başladı. Şanslıydı karşısına Onno Tunç ve Sezen Aksu çıktı, Ferah’ı desteklediler. Tarkan'ın doğum gününe gidiyor, Onyx'te Sezen Aksu'nun provası izliyor, Okan Bayülgen'le konsere gidiyor... Oldukça popülerdi. Ve nihayet 1996’da ilk solo albümü Kadın, Raks Müzik'ten çıktı. Albümünde İskender Paydaş, Tarkan Gözübüyük ve Demir Demirkan'la çalıştı. Vazgeçtim Dünya, Yağmurlar, Bu Aşk Fazla Sana gibi parçalarıyla listelerde uzun süre bir numara kaldı. Albümün başarısının altında Tarkan Gözübüyük’ün olduğunu sıklıkla söyleyen Ferah, dostlarıyla çalışmanın avantajlı olduğunu her zaman söylüyor. Yıllar sonra şöyle anlatıyor: “Beraberliğimiz ilk albümden itibaren sahnede başladı. Tarkan 20 yıllık arkadaşım. Her şeyin neredeyse iki yılda tamamen değiştiği bir ülkede birliktelikleri uzun yıllar koruyabilmek mucize gibi. Müzikal olarak da birbirimizi o kadar iyi anlayabiliyoruz ki. Mesela Metin’in herhangi bir albümde çaldığı soloyu, ilk defa duysam da hemen tanırım. Hatta onun boyundan posundan daha iyi tanıyor olabilirim. İnsan ailesini seçerek gelmiyor dünyaya, ama seçtiği arkadaşlardan ikinci bir aile oluşturabiliyor.” 90’larda, ana akım medyada rock müzisyenlere önyargı olmasına rağmen renkli saçları ve farklı tarzıyla Şebnem Ferah gazetelerde boy boy yer alıyordu. Elbette müziğiyle değil, “Ferah'ın kostümü şaşırttı, Şebnem'den ilginç makyaj, Şebnem gençleri çıldırttı” gibi başlıklarla... Yine de bu haberler onun gibi hisseden, düşünen ve görünen insanlara ulaşmasını sağladı. Albümden bir yıl sonra Şebnem Ferah artık ünlüydü. İlk solo konserini 1997'de İzmir Ege Üniversitesi'nde yaklaşık 6 bin kişiye verdi. Şarkı sözü, besteci taraflarıyla beslense de onu canlı tutan şey sahnelerdi. Bunu anladığı andan


23

İNCELEME

itibaren uzun maratonlu konserler verdi. Türkiye turnelerinin yanı sıra mutlaka rock barlarda sahne alıyordu. Bugün rock bar kalmadı sahne alacak ancak Ferah mutlaka bir yerlerde sahne almaya devam ediyor.

‘SAMİMİYSEN MÜZİKTE SONUÇ NETTİR’

Sıradaki albümünü aceleye getirmemeye kararlıydı. Stüdyo sürecinde daha fazla vakit geçirmek, sözler kadar sound’a kafa yormak istedi. Her yıl albüm yayınlamadı, yeni albümünün çıkması üç yılı buldu. “Şarkılar ortaya çıktıkça, sunmak istediğimden emin olduktan sonra stüdyoya girmeyi ve albüm çıkarmayı tercih ediyorum. Yani sırf albüm çıkarmak için şarkı yapmak ya da böyle bir zorunluluk hissetmek sevdiğim bir yöntem değil. Her şey kendi doğal akışında ilerlesin isterim. Bu da uzun aralar vermeme sebep olabiliyor” diye anlatıyor süreci. 1999'da ikinci albümü Artık Kısa Cümleler Kuruyorum’u çıkardı. Bu albümde de İskender Paydaş ve Pentagram ekibiyle çalıştı. Sound’daki incelikler ve Şebnem Ferah’ın sesindeki güç, dinleyicinin iliklerine kadar işledi. Albüm övgüler topladı, müzik yazarlarından tam not aldı. Fakat bu albümden önce ablasını, albümden sonra da babasını kaybetti. Bu sürede biraz içine kapandı, albümün başarısının bile farkına varamadı. 2013 Aktüel röportajında “Arka arkaya sert şeylerle karşılaştım bir sürü insan gibi. Hayat her şeye gebe… Nice insan, nice canlı bir ömür süresince neler neler yaşıyor. Sevdiklerini kaybetmek, hakkaniyet duygusundan uzak yaşamak öyle ya da böyle karşılaştığımız ya da karşılaşacağımız şeyler...” dedi. Kendini hızlıca toparladı, konserler vermeye devam etti. Türkiye’deki lise ve üniversite öğrencilerinin en çok dinlediği isimlerden biri oldu. Hatta 1999'da gençlerin oylarıyla pop müzisyenlerle çalışan Pepsi'nin yüzü oldu. Hüzünlü ve depresyonu besleyen yanı olduğuna dair yorumlar ortaya çıktı. Şarkı sözlerine derin anlamlar yükleyenler sorulunca 25 Temmuz 1999’da Sabah’a verdiği röportajda, "Müzikle yaşıyorum. Üçüncü sınıf Amerikan macera filmi izlerken bile bazen dalıp gidiyorum. Bir cümle duyuyorum, onunla paralel yaşamaya başlıyorum. Bunu da müziğime yansıtıyorum. Müzik gereğinden fazla anlam yüklenmesi gereken bir şey değil. Seversin ya da sevmezsin, o kadar... Müziğim için iki şey için yapıyorum: Kendimi tatmin etmek ve insanlarla iletişim kurmak için. İnsanların hayatlarından 3-4 dakika çalmak hoşuma gidiyor. Samimiysen müzikte, sonuç nettir. Çünkü uzun bir ilişkinin başlangıcı gibidir."

‘YAŞ İLERLEDİKÇE SORUMLULUK ARTIYOR’

Üçüncü albümü Perdeler’i 2001’de bu sefer sahnede kendisine eşlik eden müzisyenler birlikte hazırladı. Şebnem Ferah'la aynı stüdyoyu paylaşann grup arkadaşları aşırı titiz olduğunu söylüyor. Hatta kimisi kontrol delisi olduğu konusunda hemfikir. Ancak onu profesyonel yapan da bu... Albüme adını veren şarkı için meşhur Finlandiyalı grup Apocalyptica ile yeniden yorumladı. Böylesi sıkı bir iş birliği görünce İngilizce albüm beklendi ama o

OCAK 2020

albüm hiç gelmedi. İngilizce albüm yapıp yapmayacağı sorulduğunda 2010’da MTV’ye “Kim sadece ulusal sınırlar içerinde kalmak ister ya da kim bu sınırları genişletmek istemez? Ama bunu yapmak için de orada yaşamak gerek. Bir iki yıl hiçbir şey düşünmeden yaşayıp, gerçekten orada insanların nelere güldüklerini, nelere ağladıklarını öğrenmelisiniz. Özellikle söz yazan biriyseniz bunun gerekli olduğunu düşünüyorum. Oysa yaşımız ilerledikçe sorumluluklarımız artıyor, kendimize dair bazı bağlılıklarımız olabiliyor” dedi. O İngilizce albüm yapmasa da dünyanın dört bir yandan YouTube fenomenleri şarkılarını dinleyip yorumluyor. Bu aralar tamamen onun insiyatifi dışında dalga dalga yayılıyor. Şebnem Ferah rock müzikte öncüydü ancak onu kraliçe tahtına oturtan albüm 2003’te çıkardığı Kelimeler Yetse oldu. Albümdeki şarkılar arasında Ben Şarkımı Söylerken, Mayın Tarlası ve Gözlerimin Etrafındaki Çizgiler gibi efsane şarkıları yer aldı.

‘BU ÖZGÜRLÜĞÜ SONRADAN KAZANDIM’

2005 yazında pop müziğin neşesinin hüküm sürdüğü bir dönemde Can Kırıkları albümünü çıkardı. Endüstriyel bir sektörde böylesi bir albümü Ferah’tan başkası da çıkaramazdı zaten; “Müziğime kimse karışamaz. Şirket bile dinlemez önceden. Ama bu özgürlüğü sonra kazandım.” İyi ki öyle oldu, Can Kırıkları müzik listelerini ve kanallarına fırtına gibi girdi. Bu albümle Ferah’ın sound’u daha sert, çığlıkları daha güçlü ve etkiliydi. Yıllar geçmesine rağmen sesinde bozulma olmaması üzerine konuşuludu. “Rock’ı şancılar gibi gırtlağının konforlu yerinden söylemezsin. Biri düz, diğeri engelli koşu gibi... Rock vokali zordur. Onun için sesime çok iyi bakarım” diyor Ferah. Can Kırıkları’nda yaylı sound’larla dikkat çeken Ferah aslında efsane bir projeye doğru adım adım ilerledi. 2007’de Bostancı Gösteri Merkezi'nde Orhan Şallıel yönetimindeki Istanbul Symphonic Project orkestrasıyla birlikte senfonik rock konseri verdi. Bu konserin kayıtları DVD olarak satışa sunuldu ve Türkiye'nin en çok satan konser DVD'si unvanını aldı.

ÖLÜME DAİR SÖZLER

2009’da Benim Adım Orman’ı çıkardı. Bu sefer daha derin, aşktan öte ölüm ve yalnızlık temaları sözlerde yoğun olarak hakimdi. Albümden bir yıl sonra Radikal’e verdiği röportajda albümün en sevilen parçası Yalnız’ın onun için ne ifade ettiğini uzun uzun anlatıyor Ferah; “Yaş almış birilerinin hayatla bağlarını koruyabilmesine hayranlık duyuyorum. Bu bir tarafı, bir diğer tarafıysa, nakaratları düşünecek olursan, kimi kaybettiğimiz, kimi hâlâ hayatta olan, hayatını üretkenliğe adamış insanlar var. Belki bir sanat dalıyla

ŞEBOKOLİK DERGİSİ Bir müzisyenin hayranı olunca merch’leri alınır, posterler biriktirilir, konserlerinde çılgınlıklar yapılır. Dünyada bir örneği var mı bulamadık ancak, 2010-2011 yıllarında Şebnem Ferah’ın hayranları, tamamen kendi fonlamaları ve imkanlarıyla 12 sayılık bir dergi çıkardılar: Şebokolik. Dergi için Ferah, “Bu dergiyi ne kadar özenli ve titiz bir şekilde çalışarak çıkardıklarını bilseniz, daha da şaşırırsınız. Elbette çok hoşuma gidiyor, onore oluyorum. Bu tip çalışmaları kendi iradeleriyle, istedikleri için yaptıklarını düşünüyorum” dedi. Dergide Ferah hakkında konuların yanı sıra Türk rock müziğinden simalar röportajlar veriyordu.


24

İNCELEME

OCAK 2020

ARCHIVIST Hüseyin NECİPOĞLU huseyin_nc

Resimdeki gözyaşlarım

B

uğraşıyor, belki bir memur, ama hayatı boyunca o işi çok iyi yapmış, birileri hayattan daha çok zevk alsın ya da daha kolay yaşasın diye uğraşmış insanlar. Bunu sürekli sorgulayarak ya da böbürlenerek değil, doğal göreviymişçesine naif bir duyguyla yapıyorlar. Bunun değerini unutur olduk gibime geliyor. Birilerinin kendi hayatlarındaki iniş çıkışlara rağmen, gerçekten sıradan bir gün için özlem duyarken, başkaları için emek harcamaktan vazgeçmemesi çok özel bir durum değil mi? Belki şarkı sözü yazmak için flaş bir konu olmayabilir, ama benim son zamanlarda giderek daha çok takdir ettiğim bir durum.” Bu süreçte gündemde TRT’nin Şebnem Ferah’a Eurovision için teklif götürmesi vardı. İki kez gelen bu teklifi Ferah kabul etmedi. Sebebini şöyle açıklıyor: “Henüz müzikal yolculuğuna profesyonel olarak adım atmamış bir sürü müzisyen genç arkadaşlarımız var ve aslında genel olarak o arkadaşlarımızın arasında yapılan bir yarışma bu. Belki de onların katılmasının biraz daha doğru olduğunu düşünüyorum.” Eğer etseydi nasıl bir şov çıkardı merak etmemek güç... 2013’te Od ve 2018’de Parmak İzi albümünü çıkardı. Bugüne kadar çıkardığı tüm albümlerin en önemli ortak yanı Ferah’ın şarkı sözü yazarlığı kısmının şüphesiz iyi olması var. Şarkı sözlerinin bu kadar güçlü olmasının altındaysa iyi bir okur olması yatıyor. Hatrı sayılır bir kütüphanesi olduğu hep söylenir. Kitaplardan ilham aldığı da. Can Kırıkları da bir kitabın adından esinle ortaya çıkmış. 2013’te Aktüel röportajında, "İnandığım gibi olmaktan, inandığım şeyleri yapmaktan kuvvet alıyorum. Hâlâ birine hediye olarak kitap alacaksam Küçük Prens alıyorum, bu duyguyu paylaşmayı seviyorum" diyecek kadar romantik bir okur. Kendine defterler alan, yazılar yazan Ferah’ın kitap çıkarma niyeti olup olmadığını merak ediyoruz. Duygularını şarkılarında paylaşsa da Şebnem Ferah’nın nebula gibi çözülemez karanlık ama çekici bir yanı var. Keşke otobiyografisini yazsa... Zira yazının devamında Ferah’tan güncel alıntı yapmak pek mümkün değil. 2013’ten

Benim profesyonellikten anladığım; tecrübelerinizi bir zeminde değerlendirmeye başlayabilmek, bunlardan faydalanabilmek, çözüm üretebilmek gibi şeyler ve evet zaman içinde bunların hepsi yaşanıyor. Ancak bunlar “müzik yapmak istemenize” sebep olacak şeyler değildir, işte o ancak amatör ruhtan, hayattan ilham alabilme kapasitenizden gelir. Ve yıllardır en çok uğraştığım şey, bu tarafımı kaybetmemeye çalışmak oldu. Çünkü o ruhu kaybettiğinizde istediğiniz kadar profesyonelleşmiş olun, canınız bir şey yapmak istemeyecektir. Hürriyet, 2010

bu yana Ferah ile kapsamlı bir söyleşi yapılmadı. Sevmiyor röportaj vermeyi. Kendini iyi ifade edemediğini düşündüğünü söylüyor ancak müzik dışında sorular sorulması da etkendir belki. Eskiden albüm çıktığında büyük medya kuruluşlarına konuşurdu. 1994’ten bu yana gazetelere verdiği tüm röportajları okuduk. Ferah ilerlerken sorular hep aynı kalmış. Bitmek tükenmeyen bir Teoman dedikodusu da cabası... Bu konuda en son noktayı da Teoman koymuştu, “Yalnız kalacağımıza inandığımızda birlikte yaşarız diye düşünüyoruz artık...” Ferah üretmeye, sahnelerde şarkılarnı seslendirmeye devam ediyor. Elbette 1997’deki konseri gibi sakince değil. Artık sırtındaki iddialı dövmesini gösteren deri kostümler, bol çığlıklar ve artık müzisyenle özdeşleşmiş ateş şovlarla devam ediyor, edecek de... Yıllar önce niyetini söylemişti: "Hayatla yarışmayı seviyorum. Fake atmışım gibi geliyor. Ölünce arkamda kalıcı bir şey, bir kayıt bırakmak geride. Bunları düşünüp mutlu oluyorum."

azen hayatın tüm zorluklarına karşın çığlık atmak istersiniz. Issız bir rıhtımda, kimsesiz bir odada ya da kimselerin dolaşmadığı bir sokakta. İç sesiniz ile aranızda sizi engelleyecek kimse yoktur. Ama yapmazsınız, yapamazsınız. Bilirsiniz ki yaşadıklarınız gelip geçicidir, asıl olan hayatınızda biriktirdiğiniz güzel anılarda saklıdır. Böyle anlarda dinlediğiniz müziğin gerçek gücü ortaya çıkar. Dinledikleriniz ile anımsadıklarınız arasında bir bağ oluşur. Geçenlerde ansızın bir tv kanalında rastlayıp izlediğim Cem Karaca’nın Resimdeki Gözyaşları klibi, geçmiş ile gelecek arasında köprü kurmamı sağladı. Ne yalan söyleyeyim, bu şarkıyı ilk duyduğum yer bir sinema salonuydu. 1997’nin yazında Beyoğlu’nun arka sokaklarında yer alan Sine-pop sinemasında (ki bu sinema artık tarih oldu, kapandı) izlediğim Ağır Roman filminin bir sahnesinde kullanılmıştı, bu yıllara meydan okuyan şarkı. Cem Karaca’nın güçlü vokali, içten ve derinden gelen etkileyici sesi ile şarkı beni büyülemişti. Ses ve müzik, filmdeki görüntülerin de kafamda canlanmasına sebep olmuştu. Yıllar sonra şarkıyı yine mırıldanırken buldum kendimi... Sözlerini ezberlemiştim. “Bir gün belki hayattan/ Geçmişteki günlerden/ Bir teselli ararsın/ Bak o zaman resmime/ Gör o akan yaşları…” Belki de bu film sayesinde Cem Karaca’yı ve şarkılarını yeniden keşfetmiştim. Hayata tutunmamızı sağlayan keşiflerimiz mi? Keşfettiğimiz yeni müzikler, hayatımıza dokunan filmler mi? Bizi etkileyen, öylesine okuduğumuz şiirler mi? Bize bahşedilen bu hayatı dolu dolu yaşamak için neler yapıyoruz? Herhangi bir sergide gördüğünüz, başkaları için bir anlam ifade etmeyen ama siz baktığınızda ve gerçekten gördüğünüzde bazen gözyaşlarınızı tutamadığınız bir resim karşısında hissettiklerimiz. Hep sormuşumdur bu soruları kendime. Malum, yılın sonu geliyor. Her yerde listeler almış başını gidiyor. En iyi albüm, en iyi film, en iyi şarkılar listesi şeklinde ilerliyor. Fakat ben yine eski dinlediklerime, zamansız müziklere, bana göre eskimeyen şarkılara dönüyorum. Tarihe iz bırakmış ama artık olmayan ya da kısacası dağılan grupların müziklerine ve kayıtlarına… White Lion’un rock klasiği Big Game albümü, new wave’e klasik müziğin tınılarını ekleyen Ultravox’un Lament albümü ya da Alphaville’in günümüz müziklerine ve zamana meydan okuyan klasikleşmiş Forever Young plağı. Bu albümler için yapabileceğim tanım, hayatımın fon müzikleri olurdu. Çünkü ben bu müzikleri dinledikçe zamanla bütünleştim, bende çeşitlendiler, yaşamıma değer kattılar. Onlarla kendimi ifade edebildim. Yazıma son verirken belki de yazının karmaşıklığına ithafen E.M. Cioran’ın şu sözünü kullanıyorum: “İnsan bütün bildiklerine rağmen, bütün bildiklerine karşı her gün yeniden başlar” ya da bana göre başlamalı. Müziksiz kalmamanız ve hayata sevdiklerinizle ve müzikle tutunmanız dileğiyle. Not: Bu yazı yazılırken Efterklang’ın Altid Sammen isimli yeni uzunçalarını dinledim. Meraklısına.


RÖPORTAJ

'Ciyaklamanın mantığı yok'

25

OCAK 2020

75.001 Geçen ayki Spotify dinleyici sayısı

Çağatay YILMAZ

2

017 yılı, yağmurlu bir akşam. Yürüyorum, kulağımda bir arkadaşımın önerisiyle Otonom Piyade: Hal ve Gidiş Sıfır albümü var. Türkçe sözlü rap’in birkaç isme sıkıştığı, pek de söz söylenemediği gibi beylik laflar etmem 2019 üzerine, bir arkadaşımın önerisiyle dinlediğim Experimentalite albüm ne kadar yanıldığımı suratıma çarpıyor. Saian ve Kst’ün sözlerinde hepimizi etkileyen toplumsal yeni deneyler yapmayı seviyorum. İlerde ara ve siyasi olaylara atıflar da var, ara böyle çalışmaları daha detaylı da yapıp kişisel göndermeler de. Hepsi farklı boyutlara açılmak isterim. Ulaşmaya de kara mizah sosuna bulanarak çalıştığım şey kendi tatmin seviyem aslında. anlatılıyor, aklımda dişlerini sıkarak Benim içime sinerse tamamdır. gülümseyen adamlar canlanıyor… ❏ EP başka çalışmaların öncüsü mü? Geçen Kasım ayı, bol türbülanslı Öncü olur mu bilemiyorum, bir netlik bir uçak yolculuğuyla İstanbul’a yok şu an. Gönül ister ki her zaman müzikle dönmüş, havalimanından uğraşalım ama maalesef anca tadımlık işte. medeniyete ulaşmaya çalışıyorum. ❏ Bir röportajınızda rap’i amaç olarak Aradan geçen sürede Kst’ün görmediğinizi, deşarj yöntemi olarak parçaları bir sürü playlist’imde kullandığınızı söylemişsiniz. Bu halen olduğundan sanıyorum, yeni geçerli mi? EP’si Experimentalite’nin Aynen geçerlidir. Çünkü bazen deşarj yayınlandığını mail'lerle, ediyor, kafamı boşaltıyor, bazen eğlendiriyor bildirimlerle öğreniyorum yazarken. O anki psikolojiye göre değişkenlik elimdeki telefondan. Merak edip gösterebiliyor. Kendisi çok ideal bir ifade dinlememek mümkün değil biçimi zira. Yazmış olmak için yazmak, sırf benim için. Yukarıda bahsettiğim parçam olsun diye kayıt almak istemem. her şey, tam gaz sürüyor... 2019 ❏ 2017'de Saian'la yaptığınız Otonom yılı müzikal anlamda verimli Piyade albümünde duyduğumdan oldu Kst için. Yıllar önce Garp beri merak ettiğim bir söz var bir de, Klan’la başlayan macerası bu yıl 'menopozlu galaksinin nemesisi' ne demek? iyice yol aldı. Sinir Sistemi, Sor ve Kadınların en huysuz olduğu ve saçmaladığı Barut’tan sonra Experimentalite dönemidir menopoz. Galaksiyi bu tarz boş de çok beğenilen çalışmalarından yapan kadınlar matinesine benzettim… biri oldu. EP’de bu sefer Saian Nemesis de ölüm yıldızı, esrarengiz ve Güneş ve Rafi Resh’e ek olarak Çağrı ikizi olarak bilinir ama genelde kayıptır. Bu Sinci ve Sanrı da var. Parçaların sebepten dolayı kurmuştum o cümleyi. sözlerinde yine birçok konu ❏ Türkçe rap'ten bahsedildiğinde, işleniyor, alengirli tamlamalardan özellikle son dönemde akla 'diss'ler geliyor. dümdüz küfürlere hiçbir şeyden Dünyanın her yerinde rap müzisyenler çekinilmiyor. Kst her fırsatta müziği diss'leşiyor ama Türkçe rap buna fazla yalnızca kafasını boşaltmak için saplanmadı mı sizce de? yaptığını söylüyor ama bence sıkı Diss’ler olabilir ama bütün bir kültürü bir müzisyen, tanımaya değer bir bundan ibaret yapamayız. Bir insanın diğeriyle rap’çi. Kendisiyle röportajımız sorunu varsa bence bu yüzyüze konuşarak da Experimentalite’den rap’in halledilmelidir. O canım beat’lere zerk edecek diss tartışmalarına uzandı. İşte yığınla konu varken mahalle karıları gibi sohbetimiz… ciyaklamanın hiçbir mantığı yok. Çıtayı felsefi ❏ Experimentalite'nin akım boyutuna çıkarmamız lazım artık, hazır hazırlanışı nasıldı? Şarkılar nasıl herkesin kulağı hip-hop’a aşina olmuşken. hislerle yazıldı? ❏ Güncel olaylara sözlerinde de yer veren Bir gün Rafi’yle otururken benim bir müzisyen olarak, 2020 yılı hepimiz için beat’lerden açalım dedik. Biraz neler getirecek sizce? goygoy yaptik, öyle hazırlandı Orasını bilemem… Çünkü bu zamanda açıkçası. Amcasının Gülü hariç, her an her şey olabiliyor. Umarım insanların diğer parçaların iskeleti birkaç saatte daha çok bilinçlendiği, çirkin olayların mırıldanarak çıktı. yaşanmadığı, utanmayacağımız bir yıl ❏ Albüm kapağında da, isimde geçiririz. de vurgu yapılan bir 'deneysellik' ❏ Sizin için sırada ne var? var. Sizin için ne ifade ediyor, Sırada Op3 - komita albümü var bakalım ulaşmaya çalıştığınız bir şey var görünürde. Fırsat buldukça üstüne düşüp mı? ilgilenmeye çalışıyorum. Normal hayatta da müzikte de

Kst


26

EMOJİ ATLASI

OCAK 2020

Klasik müziğin rock starı Beethoven 10. Senfoni üzerinde çalışırken hastalandı, son eserini tamamlayamadan 1827’de öldü.

Spotify’daki aylık dinleyici sayısı 5 milyon 93 bin.

Google’a müzisyenin ismini yazdığınızda karşınıza çıkan o meşhur potrenin ressamı Joseph Carl Stieler. Bu portreyi tam 1 yılda tamamlamış

Beethoven'ın yarım kalan 10. Senfonisi, ölümünün 250. yıl dönümü dolayısıyla yapay zekayla yeniden yazılıyor. Eserin 28 Nisan 2020'de Bonn'da senfoni orkestrasıyla çalınması planlanıyor.

Beethoven hakkında iyi bir kitap arayışındaysanız; klasik müzik bestecilerinin biyografisini yazan Aydın Büke’nin Beethoven Müziğin Dönüm Noktası’nı edinin.

Beethoven 12 yaşındayken ilk kompozisyonunu yayınladı. Beste, o zaman için garip bir seçim olan ve çalması da oldukça zor olan Re minörde yazılmıştı.

Sadece Spotify üzerinden Beethoven’a dair ulaşabileceğiniz derleme, albüm, tekli sayısı 491. Bu sayı günden güne artıyor.

1800’lü yılların başında müzik eleştirmenleri Beethoven’ın eserlerini alıştıkları gibi karmaşık olmadığı için beğenmiyordu. O da bu hırsla daha çok çalışıyordu.

25 yaşında Beethoven'in duyması azalmaya başladı. 27 yaşındayken sürekli uğultu duydu ve 46 yaşında tamamen sağırdı.

9 senfonisi, 5 piyano konçertosu, 32 piyano sonatı, 16 yaylı dörtlüsü var.

17 Aralık 2015’te Google müzisyenin doodle’ını ve mini bir oyununu yaptı. Hâlâ online olarak oynayabiliyorsunuz.

Google Trends verilerine göre son 16 yılda Beethoven hakkında arama yapan ilk beş ülke sırasıyla Şili, Avusturya, Guatemala, Honduras ve El Salvador.

YouTube’da Beethoven 2020 başlıklı 360 derecelik özel video var. 4 dakikalık videoda müzisyenle yan yana oturup onu dinleyebiliyorsunuz.

Moonlight Sonata, YouTube’da 137 milyon görüntülenme, 125 bin yorum almış.

Beethoven ilk senfoni gösterisini 30 yaşında gerçekleştirdi.

Ünlü Moonlight Sonata, Beethoven'ın aşk ilgisine ve öğrencisi Julie Guicciardi'ye adanmıştı. Bu, Beethoven'ın en ünlü eserlerinden biridir, ancak onun için adı Piyano Sonata No.14 idi. Moonlight Sonata adı, ölümünden 5 yıl sonra yaygınlaştı.

ETKİNLİKLER ❏ Bonn şehrinde Beethoven’a özel 17 Aralık'a dek her güne bir etkinlik yapılacağı duyuruldu. ❏ Beethoven'ın 250. Doğum Yılı Özel Konseri, şef Prof.Rengim Gökmen yönetiminde, piyanist İdil Biret'in solistliğinde ve Avrasya Filarmoni Orkestrası eşliğinde 11 Mart’ta Zorlu PSM’de. ❏ Beethoven üzerine. Hümanist Beethoven konseri 1 Nisan’da Boğaziçi Üniversitesi Albert Long Hall’de. ❏ 5 ve 6 Mart’ta CSO Konser Salonu’nda Şef Rengim Gökmen yönetiminde Kültür ve Turizm Bakanlığı Devlet Çoksesli Korosu tarafından Beethoven'a özel konser verilecek. ❏ Goethe Institut ilginç bir yarışma düzenliyor. Beethoven Türkiye’de başlıklı yarışmada Beethoven’ın 2020 yılında zamanda yolculuk yapıp Türkiye’ye geldiğini düşünerek neler yapabileceğine dair bir video ya da çizim yapmanız isteniyor. Kazananlar PASCH bursu kazanacak. Başvuru için son tarih 28 Şubat. ❏ Beethoven Müzesi ve Pasqualatihaus, 16-18 Haziran tarihleri arasında konserler, turlar, aile aktiviteleri ve özel bir festivale ev sahipliği yapacak. ❏ İngiltere’nin en büyük radyo istasyonlarından Classic FM, Beethoven – The Man Revealed adında bir yıla yayılacak özel bir program serisi yayınlayacağını duyurdu. 4 Ocak’ta başlayacak seri, bir müzisyene adanmış en uzun radyo serisi olacak.

G

eçen yıl başlayan Beethoven kutlamaları 2020'de de devam ediyor. Klasik müziğin en popüler bestecisi ve piyanisti Beethoven'ın ölümünün 250'nci yılına özel dünya çapında etkinlikler gerçekleştirilecek. Bay Beethoven hakkında ilginç detayları ve etkinlikleri derledik.


27 Karşınızda ilk arp festivali

FESTİVAL

OCAK 2020

Zeynep BEŞERLER

D

İmre Tüylü yıllarca gerçekleştirmek için uğraştığı festlval hakkında şöyle diyor: " Solo arp ve oda müziği alanında dünyada kabul görmüş en önemli festivallerden biri olmasını hedefliyoruz."

19

Festivalde dinletiler, atölyeler ve yan etkinlikler dahil 19 etkinlik gerçekleşecek.

ünyaca ünlü Arp sanatçısı ve eğitmen Ceren Necipoğlu, 2009’da Brezilya’da bir hafta boyunca ilgiyle izlenen konserler verdikten sonra, dönüş yolunda yaşanan uçak kazasında hayatını kaybetmişti. Ablası İmre Tüylü’nün girişimiyle, sanatçının anısı konserler, yarışmalar ve ustalık sınıflarıyla yaşatılacak. 15-19 Ocak tarihleri arasında gerçekleşecek festival öncesinde, şehrimizin ilk arp festivaline önayak olan Tüylü ile konuştuk. ❏ Arp festivali düzenleme fikri nasıl doğdu? Özellikle iki kişi bu fikrin doğmasına büyük katkı sağladı. Biri çok değerli Sayın Özalp Birol. Bana “İmre Hanım, eğer bir gün kardeşiniz için bir etkinlik yapmak isterseniz memnuniyetle Pera Müzesi’ni kullanabilirsiniz” dedi. Diğeriyse Anadolu Üniversitesi Piyano Ana Sanat Dalı Bölüm Başkanı ve Ceren’in yakın dostu sevgili Lilian Tonella Tüzün. Lilian aynı dönemde İthaf edilmiş eserler: Ceren Necipoğlu adlı projesini hayata geçiriyordu. Bir konser mi, yarışma mı diye düşündük ama yetmedi. Onun eğitim misyonunu aktarabileceğimiz bir festival fikri belirdi. Ceren’in renkli kişiliğini festival isminin en doğru şekilde yansıtacağına karar verdik. Suyun akıp yolunu bulduğu gibi festival de kendi yolunu çizdi aslında. Bir seneden fazla bir süredir üzerine çalıştığımız bu proje, Ceren Necipoğlu’nun karakterini, eğitmenliğini, ideallerini iyi bilen 4 kişi tarafından şekillendirildi. Aldığımız desteklerle de son haline kavuştu. ❏ Festivalin konser programını hazırlarken dinleyiciye nasıl bir seçki sunmak istediniz? Her konser farklı bir sunuma sahip. İstanbul Almanya Başkonsolosluğu'nda gerçekleştirilecek açılış konserinde Artistik Direktörümüz Florence Sitruk, Paul Hindemith’ten İstanbul’da Sultan Mahmut’a konser vermiş olan Elias Parish Alvars’ın eserlerine uzanan geniş yelpazeli bir konser sunacak. 18 Ocak akşamı, Ceren Necipoğlu’nun doğum gününde öğrencileri ona ithaf edilen eserleri yorumlayacak ve bu değerli armağanları bir kez daha sahneye koyacaklar. Konserin ikinci yarısında Szeged Uluslararası Arp Yarışması 2019 birincisi Tatiana Repnikova sahne alacak ve Bach, Glinka, Liszt gibi bestecilerin en lirik eserlerinden oluşan etkileyici bir solo resital programı sergileyecek. 19 Ocak akşamı gala konserimiz ve kapanış törenimiz gerçekleşecek. Tüm jüri üyeleri,

dünyanın dört bir yanından gelen ve ödül kazanan genç yeteneklerle beraber sahnede olacak ve festivalimize yakışır şekilde sıradışı bir performans sergileyecekler. ❏ Festivalde konserlerin yanı sıra çeşitli etkinlikler de olacak. Detaylardan söz edebilir misiniz? Festivalde solo arp ve oda müziği yarışmaları, çok değerli arp sanatçılarının gerçekleştireceği ustalık sınıfları, SalviL&H arp teknisyenin vereceği atölye, günümüz bestecilerinin yer alacağı çalıştay ve konserler gerçekleştirilecek. Ayrıca, Sacred7 Travel'in desteği ve Saffet Emre Tonguç'un anlatımıyla, Ayasofya'yı özel olarak gezeceğimiz Müzede Bir Gece etkinliğimizle katılımcılarımıza tarih kokan İstanbul'umuzda unutamayacakları bir akşam yaşatacağız. Dünyaca ünlü müzisyenlerin vereceği konserler ise müzikseverler için adeta bir şölen niteliğinde olacak. ❏ Bu festivalin sizin için manevi değeri çok büyük olmalı. Festivale dair en büyük hayaliniz nedir? Bu birinci festival. Biz festivalin sürekliliğini önemsiyoruz. Üç sene sonra ikincisini yapmak istiyoruz. Solo arp ve oda müziği alanında dünyada kabul görmüş en önemli festivallerden biri olmasını hedefliyoruz. Bu vesileyle İstanbul’umuzun sanat merkezi olmasına katkıda bulunmayı ve kardeşimin adının da bu festivalle yaşamasını arzu ediyoruz. İkinci önemli amacımız ise, festivalimizin mottosu da olan 'Sanat ve müzik aşkı gençlerle yol bulsun'... Yani, Ceren’in arpın tellerine adanmış yaşamının genç müzisyenlerin yolunu aydınlatmasını ve çok yapmak istediği ama ömrü vefa etmediği için yapamadığı, maddi gücü olmayan yetenekli gençlerin desteklenmesi projesini hayata geçirmek istiyoruz. ❏ İşin aslı, ülkemizde arp enstrümanına karşı mesafeli bir dinleyici var gibi görünüyor. Sizin bu konudaki görüşünüz ne? Aslında Hitit uygarlıklarında çeng, Osmanlı döneminden itibaren de arp bu topraklarda sesini duyurmuş enstrümanlar. Dinleyici kitlesi her daim vardı. Fakat kabul edilmelidir ki en bilindik enstrümanlar arasında ilk sıralarda yer almıyor. Festivalin amaçlarından biri bu sıra dışı enstrümanın genç arp sanatçılarımızın da sayesinde daha çok insanın kulağına erişmesini ve tanınmasını sağlamak. ❏ Nasıl bir katılım bekliyorsunuz? Gerek yarışmacı sanatçıların gerekse aktif katılımcıların bugüne kadar gösterdiği ilgiden memnunuz. Umuyoruz ki dinleyici katılımcımız da aynı oranda çok olur. Tüm müzik severleri 15-19 Ocak tarihleri arasında Beyoğlu’nda Pera Müzesi ve Alman Lisesinde gerçekleşecek festivalimizde ve Pera Müzesi ve CRR Konser Salonu’nda gerçekleşecek konserlerimizde görmekten mutluluk duyacağız. Konserlerimize katılım ücretsiz, cnharpfestival.com’dan form doldurmak yeterli.


28

FOTOROMAN

Shalgam Records'un özel seçkisi

OCAK 2020

Yayımladığı albümleri tek bir türle sınırlandırmayan Shalgam Records, müzik yelpazesindeki bu çeşitliliği Salon İKSV’de 5 Aralık'ta gerçekleşen gecede gösterdi. Gecede sayısız punk ve alternatif rock gruplarında gitar ve bas gitar çalan 56 yaşındaki Kanadalı müzisyen TJ Porter, 12 yıl önce üzerinde çalışmaya başladığı Soul Path projesiyle Can Tan, ilk akustik konseriyle Jakuzi ve ritmik ve sesleri manipüle ederek gerçekleştirdikleri performanslarıyla Guguou sahne aldı. Shalgam Records Selects etkinliğinin ilkinde Back on Stage takipteydi. Yenilerini bekliyoruz. Gecenin fotoğrafları Onur Dogman'dan...

Jakuzİ

CAN TAN GUGUOU

TJ PORTER


29

FOTOROMAN

OCAK 2020

The Ringo Jets'in dinleyicilere Yadigâr'ı

Salon İKSV'de tarih 19 Aralık'ı gösteriyor. Uzun zamandır beklediğimiz, iyi huylu ama bir o kadar sert rock medarı iftiharımız The Ringo Jets'in EP'sini dinleyeceğiz. Grubun yeni EP'si Yadigâr'ın çıkışını kutlayacağız. Sahneye saatler kala The Ringo Jets'in seçkisinden oluşan TRJ Digs Playlist'i eşliğinde müzik dünyasından eş dost sohbet ediyor. Sahneyi Kaan Sezyum tabiri caizse işgal ediyor, grubun çılgın davulcusu Lale'nin taklidini yapıyor derken konser başlıyor... Grup yeni şarkılarından sonra eski parçalarını da çaldı. Dinleyicilere partiye özel bir davul sürprizi de vardı. Geceye dair, Onur Dogman'dan fotoğraflar.


30 'Beethoven yaşasaydı bal gibi cingıl yazardı'

RÖPORTAJ

OCAK 2020

Ahmet YATĞIN

C

em Mansur, dünyanın pek çok yerinde konserler veren, İstanbul Devlet Operası, Oxford Şehir Orkestrası, Akbank Oda Orkestrası gibi büyük organizasyonların şefliğini yapmış bir sanatçı. Geniş repertuvarına unutulmuş eserleri eklemesiyle de biliniyor. Geçen Ekim ayında, Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nun Genel Sanat Yöneticisi olarak atandı. Büyük sorumluluk. CRR görkemli bir salon, muhteşem konserlerin yapıldığı bir yer… Yeni görevinden, çok sesli müziğe; orkestra şefi mesleğinden dijital dünyada üretilen müziklere kadar merak edilen her şeyi konuştuk. Video da yakında YouTube kanalımızda olacak. ❏ Öncelikle yeni göreviniz hayırlı olsun. Gençlik Filarmoni Orkestrası’ndan ise ayrıldınız... Ayrılmadım. Ayrılır mıyım hiç? O benim gözbebeğim, yaptığım en değerli şey. Ona devam edeceğim. Yaz aylarında devam eden bir proje olduğu için birbirini negatif yönde etkilemiyor. ❏ Peki niçin bu göreve gelmeyi istediniz? Bu göreve gelmeyi istedim desem yalan olur. İstememiş olmama, daha doğrusu aklıma gelmemiş olmasına hayret ediyorum. Çünkü bu salonda epey bir geçmişim var. Çok anlamlı şeyler yaşadım CRR Konser Salonu’nda. Ancak 9 yıldır beni sürekli meşgul eden, genç konservatuvar mezunlarının istihdam konusu var. Devlet orkestralarında kadrolar yetersiz. Yeni yerler verilmediği için belediye yetkilileriyle konuşmaya başlamıştım. Müziğin sosyal rolünü, önemini, toplumsal barış aracı olduğunu konuşurken bana burayı teklif ettiler. Ben de farklı programlar yapmayı, temaları birbirine katmayı ve her şeyden çok müziği paylaşmayı seven bir insanım. O yüzden de seve seve kabul ettim ve iyi ki buradayım. Müzikle ilgili inandığım şeyleri

paylaşmak için çok değerli bir platform burası. ❏ Peki bu konser salonunda yeni dönemde neler olacak? Çok kısa sürede konser salonunun kimliği değişti. Kültür merkezlerinin kimliğinin Genel sanat yönetmenleriyle değişmesi doğal bir şey. CRR, kuruluş amacındaki kimliğe döndü. Burada her tür müziğin iyisinin yapılması gerekiyor. Fakat herkese her şey derken tuzaklara düşmemeli. Bazı şeyler için bu sahne uygun değil. Klasik bale, halk oyunları, pop müziği için... Bunların dışındaki pek çok türün en iyilerini çatısı altında barındırabilecek bir yer. Zaten ilk ayların programlarından da bunu görüyorsunuz. Hem eğlenceli hem de eğitici. ❏ Toplumun geniş kesimlerine hitap etmeyi amaçlıyor diyebilir miyiz? ‘Şu müzik toplumun geniş kesimlerine, şu müzik dar kesimlere hitap eder’ diye bir şeye inanmıyorum açıkçası. Cemal Reşit Rey Senfoni Orkestrası adıyla sahneye çıkan fakat farklı kurumlarda çalışan arkadaşlardan oluşan bir orkestra var. Onları organize etmeye çalışıyoruz. Aralık ayı konserini bazı ilçelerde tekrar edeceğiz. Bu epey bir yenilik İstanbul için. Klasik müzik dinlemeyi aklına getirmemiş fakat hakkı olan, müziği paylaşabileceğimize inandığımız ilçelere de orkestrayı götürmek istiyoruz. Hayatımızı bu kadar heyecanlı kılan ve derinleştiren bir şeyi herkesle paylaşma zorunluluğunda hissediyoruz. Bu her şeyden önce bir kamu hizmeti. İyi müziğe herkesin hakkı var.

‘Talep var mı, kaç kişi dinliyor ki’ diye soruyorlar. İnsanlar bilmedikleri bir şeyi talep etmezler. ❏ Biraz da mesleğinize değinmek istiyorum. Küçüklüğümden bu yana çok havalı bulduğum orkestra şefliği mesleğinin hala tam olarak ne olduğunu kavrayabilmiş değilim… Bu, haklı olarak çok merak edilen bir şey. Orkestraya baktığınızda sesten oluşan bir şey paylaşıldığını görüyorsunuz ama ses çıkarmayan tek kişi ortadaki adam… Farklı seslerin birlikte bir şey başarmak için oluşturdukları topluluklardan biri orkestra. Çoksesli müziğin özü bu. Orkestra şefinin ortaya çıkışı, müziğin 18. yüzyıl ortalarından itibaren halka açılan konser salonlarında sergilenmesiyle ilgili. Orkestraların büyümesi, müziğin daha çetrefilli hale gelmesiyle bir kişinin orkestradan ayrılarak karar vermesi gerekliliği doğdu. Şefin sorumluluğu burada başlıyor. Kararlar vermesi gerekiyor. Besteyi yazıldıktan yüzyıllar sonra hayata geçiren kişi orkestra şefi. O yüzden esrarengiz, havalı görünüyor ama aslında önemli olan insanların duyduğu. Zorlukları da var ama 'yapıyormuş gibi' görünmenin de en kolay branşı. Gerektirdiği derinlik, teknik bilgi, insan yönetimi konusundaki psikolojik donanım açısından baktığınız zaman en zoru. Böyle tuhaf bir konum yani. ❏ Doğu ve Batı müziği kategorilerine baktığınızda teknik ve içerik açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?

Cem M

ansu

r


31

RÖPORTAJ

Ben altkültür ya da üstkültür ayrımlarını sevmiyorum. Hatta Doğu, Batı ayrımlarını da sevmiyorum. Bir Japon bestecinin yazdığı senfoni Batı müziği mi? Yani nereden baktığınıza bağlı. Bütün müzik türleri farklı kulvarlarda akan şeyler, yarışan şeyler değil. Senfonik müziğin yarışmaya ihtiyacı olmadığı gibi Türk halk müziğinin de yarışmaya ihtiyacı yok. Batılı ileri öteki geri, böyle bir şey yok. Bu ilerilik gerilik meselesi değil. Her toplum farklı tarihlerde kendini ifade ettiği müzik türleri yaratmış. Bunları yarıştırmanın manası yok. Müzik taraf tutmamızı gerektiren bir şey değil. ❏ Pop dünyasına, rap dünyasına baktığımız zaman basit melodilerin oldukça popüler hale geldiğini görüyoruz. Popüler olan hep bu muydu, yoksa günümüzde basit melodiler popüler hale mi geldi? Her ikisi de... Gelmiş geçmiş en ünlü senfoni, Beethoven’ın 5. Senfonisi'nin çoğunu oluşturan dört nota var. Üçü de aynı. Bu mu melodi? Hayır, bir motif. Oradan aslında büyük bir beste ortaya çıkacağı için heyecan verici. Basit melodiler, halk şarkıları, popüler müzik dediğimiz her şey her zaman vardı. Popüler müzikle -sevmediğim tabirle- üstkültür müzik bugün olduğu kadar ayrışmış değildi yakın zamana kadar. Mozart, operaların bazılarını saray tiyatrosu bazılarını halk tiyatrosu için yazıyordu. ‘Büyük besteci popüler müzik yazmaz, para için iş yapmaz, cıngıl yazmaz’ falan... Eminim bu dönemde yaşasaydı Beethoven bal gibi de cingıl da yazardı. Ama tabii büyük senfonileri, kısa zamanda tüketilen pop şarkılarıyla aynı kefeye koymamak lazım. İlerleme konusu müzikte çok karıştırılan bir şey. Mozart, Tchaikovsky

OCAK 2020

bunlar Bach’tan sonra gelmiş. E Bach geri mi? İnsan zihni tarihinde Bach’tan daha ileri bir şey yok. Dolayısı değişim var ama çok ilerlemeden. ❏ Politik temelleri olan bir soru sormak istiyorum, sanat kim tarafından desteklenmelidir? Uygar toplumlarda sanatın desteği tek bir yere ait olmamalı. Devlet, yerel yönetimler, sivil toplum kuruluşları ve özel sektörün ortak sorumluluk alması gereken bir alan. CRR Konser Salonu’nda çok yüksek seviyedeki bir şeyi çok uygun fiyatlarla paylaşabiliyorsak yerel yönetim sayesinde. Özel sektör sayesinde olan başka şeyler de var. Kabul etmek gerekir ki belli bir seviyedeki çok sesli müzik, destek gerektiriyor. Her bileti 1.500 lira yapamazsınız. 100 kişilik bir orkestra sahnelense bunun bir maliyeti var. Bu bir meslek, insanlar hayatını bundan kazanıyorlar. Dolayısıyla sadece bilet satıp geçinmek gerçekçi bir şey değil. Bu 80 bin kişilik stadyumdaki 4 pop sanatçısının konseri ile aynı şey değil. Hesap tutmuyor. “E tutmuyorsa niye yapılıyor?" diyebilirsiniz ama asıl mesele bu kurumlar sayesinde uygarlık adına neler kazanılabileceği... Basit bir arz-talep hesabı mantıklı değil. Demokrasinin olduğu, ifade özgürlüğünün olduğu, evinizin önünden lağım akmadığı toplumlarda senfoni orkestraları var. Bu bir paket. Uygarlık dediğimiz şey. Çoksesli müzik de uygar olmanın, demokrat insan olmanın ne olduğunu ifade eden öncelikli kurumlarıdır. ❏ Dijital teknoloji ile üretilen müzikleri her yerde duyuyoruz. Bu teknolojiler sayesinde yaratıcılığın önü açıldı mı? Açılabilir, kapanabilir de... İki alanı

var bunun. Biz kaydedilmiş müziği müzik dinlemek sandık. Halbuki canlı müziğin titreşimlerinin kulaklarımıza ulaşması; beynimize ve gönlümüze yansıması... Müzik dinlemek aslında bu. Ortak alanda, birlikte bir şey yaşamak. Unutmayalım ki büyük bestecilerin bestelerini yazdığı dönemde en basit kayıt cihazı bile yoktu. Dijital çağda kayıtlardan faydalanıyoruz, çok eser tanıyoruz fakat müziğin özü o değil. Elektronik müzik neredeyse 70 yıldır var olan bir şey. Yeni ses dünyalarının ortaya çıkması, bestecinin elindeki renk paletine katılması tabii ki bir şeyleri değiştirdi. Bir renk unsuru ya da sesleri alıp tekrarlama ve yansıtmalar... Bu sonsuz bir dünya. İki notayı aldım, sonsuzluğa çoğalttırdım, ritimleriyle oynayan bir algoritma geliştirdim diyelim. Bu heyecan verici bir sonuç da sığ ve anlamayı olmayan bir sonuç da üretebilir. Her şey seslerin bize hitap edip etmediği ve o seslere niye ihtiyacımız olduğuyla ilgili. Bir gece kulübünde dans etmek istiyorsak o ritmin devamlılığı ve enerjisinin düşmemesi önemli. Ama bir konser salonunda çok fazla bir anlamı yok. ❏ Sizi daha yakından tanımak için bir soru sormak istiyorum, sizi en çok hangi tema üzer? Geri dönüşü olmayan şeyler, örneğin doğaya yapılan şeyler. Kanal İstanbul gibi şeyler mesela... Doğaya bu kadar müdahale edip, sonuçlarının felaketten başka bir şeye yol açmayacağını bile bile birtakım insanların cebini doldurmak için yapılmasına göz yumulan şeyler... Bunlar beni en çok rahatsız eder. Bir takım şeylerin dönüşü var fakat doğa ve tarih hazinelerinin altında oldukları saldırının geri dönüşü yok. O konuda her gün Türkiye’de üzücü bir şey okuyoruz.


32 'Her şeyi hızlıca hallediyoruz'

RÖPORTAJ

OCAK 2020

Batuhan K. Ocakçı

F

ilmleri orkestra eşliğinde izlemek eskide kaldı diye düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz. Dünyanın birçok yerinde olduğu üzere İstanbul’da da Harry Potter hayranları, filmleri yepyeni bir deneyimle tekrar izliyor. Filmin en heyecanlı yerinde çarpıntılarınızı arttıran müziğ sadece işitmeyecek, çıplak gözle de görebileceksiniz. Düzenlendiğinden beri kendine sadık bir kitle edinen Movies in Concert serisi artık bir geleneğe dönüştü. Bu sefer, 28-29 Ocak’ta Zorlu PSM’de, serinin beşinci filmi Zümrüdüanka Yoldaşlığı için toplanacaklar. Asalarınız hazırsa, telefonun ucundaki orkestranın şefi Benjamin Pope'la sohbetimizi aktarıyorum. ❏ Müzik yapmanın en güzel yanı sizce? Devasa bir orkestranın her bir üyesinin paylaştığı, eğlenceli ve kapsayıcı bir deneyim yaşıyorsunuz. Müzisyenler özellikle İstanbul seyircisi gibi karşılık bulabildikleri kitlelere gösteri yapmak ve sahne almak isterler. ❏ Filmde en sevdiğiniz sahne hangisi? Aslında serinin tüm filmlerini önceden de defalarca kez izledim. Filmde büyülü yüzlerce sahne var, seçmek zor. Seriye dair en sevdiğim şey her daim çok güçlü ve dramatik bir yönünü ortaya koyabiliyor. Fakat aynı zamanda mizaha yer verebiliyor. Hafızalara kazınan çok fazla ana sahip bir seri. Seçmek inanın çok zor! ❏ İnsanların filme odaklanması ve filmin heyecanından sizin orada olduğunuzu unutuyor olmasını dert ediyor musunuz? Hayır, kesinlikle. Ben de kimi zaman canlı orkestralarla birlikte film izliyorum ve kendimi benzer durumlarda buluyorum. Filmi izliyorsunuz ve bir anda orkestraya yöneliyorsunuz. Film devam ediyor, filme geri dönüyorsunuz derken tekrar orkestraya yöneliyorsunuz… Bu hareketlilik filmi kendi başına olduğundan daha heyecanlı yapıyor. ❏ Popüler müziğin bu denli rağbet gördüğü dönemde klasik müzik nasıl bir yol çiziyor? Sanırım, bu övgü olabiliyor bazen. Bugünlerde birçok orkestra için önemli olan şey daha fazla seyirciyi etkilemek. Benzeri durum oyun müzikleri için de geçerli. Artık konserlere belli bir filmi ya da

müziği sevdiği için gelen insanların sayısı artıyor çünkü orkestralar oyun müziği de yapıyor. Yeni bir kitleye ulaşmış oluyorsunuz. Ayrıca, insanlar bir kere şans verip geniş bir orkestra dinlediklerinde müziğin gücü, zengin ve renkli yapısından büyüleniyorlar. Bu, orkestraların normalde insanların onları gelip dinlemeyecekleri bir zeminde seyirciyi etkilemeleri için güzel bir fırsat. ❏ Son zamanlarda film müzikleri popüler şarkılardan oluşturuluyor, adeta derleme bir albüm gibi. Sizce bu sinema filmlerinin büyüsünü bozuyor mu? Bence evet. Film yapımcıları herkesin bildiği şarkılara güvenmek gibi bir tuzağa düşerlerse hayalgücü ve yaratıcılık noktasında sorunlar yaşayabiliyor. Ekranda gördüğünüz içeriğe uygun müzik tasarlanmalı. Harry Potter serisi tam da bu noktada duruyor. Bütün müzikler sahnelere uygun olarak dizayn edilmiş ve film deneyiminizi ciddi manada yükseğe taşıyor. Eğer gelişigüzel derlenmiş film müzikleriniz varsa gerçekten birçok şansı kaçırıyorsunuz demektir. ❏ Orkestra provaları nasıl geçiyor? Orkestrayla ilk kez tanıştığımda farklı olabiliyor. Şanslıyım ki, İstanbul orkestrasıyla birbirimizi tanıyor ve güveniyoruz. İlk dört

filmi birlikte yaptık çünkü. Onlarla olmak her zaman bir şeref. Provaları senkronizasyonu oturtabilmek adına filmle birlikte yapıyoruz. Herkesin her şeyden haberi olduğundan, hiçbir yanlış anlama ya da bilgi eksikliği olmadığından emin oluyoruz. Fakat orkestralar müthiş, her şeyi hızlıca hallediyoruz. ❏ Sizin için Harry Potter film serisinin anlamı ne? Seri evrensel temalarla dolu, sizce de öyle değil mi? İyi ve kötü arasındaki geçiş nasıl ve nerede yer alıyor? Bir kişi nasıl olur da bir anda bambaşka birisi olur? Bu gibi şeyler Harry Potter serisinin daha ilk filminde yer alıyor. Slytherin’e yerleştirilecek mi ya da yerleştirilmeyecek mi? Yoksa Gryffindor’a mı gidecek? Fakat filmde de görüyoruz ki bilinçli bir şekilde sürdürmek istediği bir yol var. Bunlar, sizi insanların içinde bulunduğu durumları düşünmeye itiyor. Mesela Voldemort, kötülük içinde olduğu için mi böyle oldu yoksa onu güdüleyen bir geçmişi mi vardı? Bu gibi soruları büyüleyici buluyorum. ❏ Movies in Concert konserlerinde aklınızda kalan bir an var mı? Nereye gidersem gideyim, yaptığım tüm seyahatlerde insanlara İstanbul seyircisinden bahsediyorum. Çünkü asla unutamayacağınız bir karşılık veriyorlar. Ne zaman İstanbul’a gelsem seyirciyle ilgili yeni bir anıyla dönüyorum. İnsanların kostümlerle geldiğini görüyorum, bu asla unutamayacağınız bir sahne. ❏ Türkiye’den tanıdığınız ya da takip ettiğiniz müzisyenler var mı? Çok hakim değilim. Fakat İstanbul’a her gelişimde orkestra bana kesinlikle yeni bir şey sunuyor. Bundan her zaman çok memnunum. İstanbul’daki orkestra ve Zorlu PSM’deki insanlar da her zaman çok samimiler. Minnet duyulası bir deneyim. Umarım bir gün İstanbul’da daha çok zaman geçirmeye -fırsat bulabilirim. ❏ Performansınızda neler olacak? Seyirciyi yeni filmle birlikte inanılmaz bir deneyim bekliyor. Unutulmaz anlar olacak


33

RÖPORTAJ

OCAK 2020

'Seslerini duyan son kişi benim' Çağatay YILMAZ

yi bir hikaye birinin yolculuğa çıkmasıyla ya da şehre birinin gelmesiyle başlar denir, bilirsiniz. Roman Thiery’nin anlattığı hikayelerde bunlara ek bir şey var, unutulmuş enstrümanlar. Üstelik kolay unutulamayacak, büyük piyanolar. Bir müzisyen enstrümanını nasıl bırakıp gidebilir? Henüz 20 yaşında, memleketi Fransa’da gezinirken rastladığı terk edilmiş bir piyanoya bakıp bunu merak etmiş o da. Amatör bir müzisyen aynı zamanda, hayatına nasıl yön vereceğini düşünürken ilham kaynağını böylece bulmuş. Sonuçta, 10 yıldır devam ettirdiği projeyle dünyanın her yerinde keşfedip hikayelerini ölümsüzleştirdiği piyanoların sayısı 100’ü çoktan geçmiş… Yolu Fransa’dan Uzak Asya’ya, oradan Çernobil’e kadar uzanmış. Türkiye’ye gelmek istediğini de söylüyor, belki yakında onu ve kamerasını buralarda görebiliriz. Fotoğrafçı ve müzisyen Roman Thiery, sorularımızı cevapladı. ❏ Fotoğrafını çektiğiniz ilk piyano size ne hissettirmişti? İlk piyanoyu 2009’da Güney Fransa’da bulmuştum. Annemin terk edilen miraslarla ilgili bir projesine eşlik ederken bir piyanoya rastladık. Benim için bir aydınlanma anıydı. İki büyük tutkumu, piyano ve fotoğrafçılığı bir araya getirme fırsatı buldum. O anı çok iyi hatırlıyorum, ilk piyano tüm projenin ilham kaynağıydı. ❏ Sizi fotoğraf çekmek için ne cesaretlendirdi? Piyano çalmaya Fransa’da bir müzik okulunda, 5 yaşındayken başladım. Annemin işi sayesinde de fotoğrafçılığı merak ediyordum. Hangisine odaklanmak istediğimle ilgili hep ikilemdeydim. Dediğim gibi, sonunda ikisini birleştirebildim. ❏ Projeye başladığınızda bu kadar ilgi çekeceğini tahmin etmiş miydiniz? Hiç sanmıyordum. Başta sadece kişisel bir dürtüydü. Birilerinin dikkatini çekti, sosyal medyada da ilgi görünce ilginç olabileceğini fark ettim. Gösterilebilir hale getirmek 5 yıla yakın süre aldı. ❏ Bazı fotoğraflarda nota kağıtları ya da çiçekler gibi detaylar var. Siz mi ekliyorsunuz?

İ

Fotoğraflarda hiçbir şeyi ben eklemiyorum, bunun anlaşılması benim için çok önemli. Projenin tüm amacı bu! Fotoğraflarda ilgimi çeken şey zaten piyanoların nerede bırakıldığı, hangi oda, nasıl bir açı… Çiçekler ya da nota kağıdı gibi detaylar da nasıl bulduysam öyle duruyor. Yaptığım tek değişiklik etraftaki çöpleri temizlemek. ❏ Hasarlı binalara girmek riskli bir şey. Herhangi bir kaza yaşadınız mı? Kesinlikle riskli, tehlikeli. Binaya girmeden önce genel durumuna bir bakmak ve yürürken dikkat etmek önemli. Ben bir kaza yaşamadım ama bazı arkadaşlarımın başına geldi. Her zaman dikkatli olmak zorundasınız. ❏ Projeden hatırladığınız, sizi özellikle etkileyen bir yer var mı? Dürüst olmak gerekirse, ilk fotoğraf. Sonsuza dek hatırlayacağım bir an. Tarif etmekte çok zorlanıyorum. Dahası, bence bu piyano beni bugün olduğum yere getirdi. Fotoğrafçılık dünyasındaki bilinirliğimi ona borçluyum. Diğer yerler beni tarihi açıdan etkiliyor daha çok. Binaların hikayesini de bulmaya çalışıyorum. Neden terk edildiklerini merak ediyorum. ❏ Aynı zamanda bir müzisyensiniz. Fotoğrafladığınız piyanoları çalmayı denediniz mi? Evet, amatör bir piyanocu olarak piyanoların sesini duymaya çalışıyorum. Sanırım seslerini duyan son kişi benim. ❏ Proje için planladığınız yeni yerler var mı? Türkiye’de de terk edilmiş alanlar, hatta saraylar var. Buraya gelmeyi düşünür müsünüz? Avusturya’da yeni piyanoları keşfettiğim bir yolculuktan yeni döndüm. ABD’de bir gezi planlıyorum bir süredir. Plan neredeyse oluştu ama biraz daha çalışmak istiyorum. Japonya’ya, ‘piyano diyarı’na gitmeyi de hep düşlemişimdir. Türkiye’ye henüz uğramadım ama isterim. Okuyucularınızın güzel ülkenizde bildiği terk edilmiş piyanolar varsa, bilmekten çok mutlu olurum! (Gülüyor.) ❏ Çernobil’e de girdiniz. Nasıldı? 2017’de Çernobil’de bir hafta geçirdim. Bana yardımcı olan bir rehber sayesinde yasak alanlara da girdim. 10’dan fazla yerde çekimler yaptım. Çok özel bir deneyimdi. ❏ Projeniz için bir sponsorunuz var mı? Şu an için bir sponsorum yok, kendi başıma çalışıyorum diyebilirim. ❏ Başka planlarınız var mı? Farklı enstrümanlarla belki? Proje sürüyor, durmakta zorlanıyorum biraz. Yazılar, sergiler ve panellerle de giderek büyüyor. Benimle çalışmak isteyen tarihçiler ve sanatçılarla da tanışıyorum. Birkaç aydır, İkinci Dünya Savaşı’nda yağmalanan piyanolarla ilgilenen bir organizasyonla iş birliği yapıyorum. Kendi çapımda, gördüğüm piyanoların bilgilerini ileterek yağmalanmış mı diye listelemeye çalışıyorum. Bir de, bu piyanoların seslerini kaydettiğim bir proje için heyecanlıyım. Dijital bir hale getirebilirsek, fotoğrafladığımız piyanoları sanal bir ortamda da olsa çalmak mümkün olacak.


34

KAPAK

OCAK 2020

Müzik dünyasında 2020 lotosu Ece ULUSUM

A

ylardır irili ufaklı birçok yayının en iyiler listesi arasında kayboldunuz. Müzik üzerine yazan çizenlerin 2020'ye dair kehanetlerini okudunuz. Back on Stage ekibi olarak, böyle listeler yerine bir yıl boyunca yaptığımız röportaj ve araştırma haberlerinden yola çıkarak, elbette işin içine kulislerde duyduğumuz dedikoduları da katarak 2020'de neler olacağını yazdık. Bunu bir yıllık 'sayısal loto' gibi düşünün, 2021'de kaçı tutmuş üzerine konuşuruz. MÜZİKALLERİN YILI Arada nükseden meşhur soru: "Türkiye'de neden iyi müzikal yapılamıyor?" Yapılıyor, Sertab Erener'in büyük emek harcayarak müzikalinde biletler tükendi, Zorlu PSM yapımı Alice Müzikali, elbette oyuncu kadrosunun da etkisiyle, herkese hitap edebileceğini ve pekâlâ çok iyi yapılabileceğini gösterdi. Bu yıl Nisan'da sonlanacak müzikalin yerine yenileri gelmeye başladı. Onlardan biri de bu ay başlayan

Amadeus müzikali. Öte yandan Broadway müzikalleri de ülkemize daha sık getirilmeye başlandı. Bilet satışları da hiç fena değil... Bu yıl daha nicelerini izleyeceğiz gibi. TERK EDİLEN PLAK ŞİRKETLERİ Plak şirketleri müzisyenler üzerindekini her geçen gün yitirmeye başladı. Müzisyenler ya kendi plak şirketini kuruyor ya da bağımsız olarak yollarına devam ediyor. Müzik üretmenin bu kadar kolay olduğu dönemde plak şirketleri ayakta kalabilmek için arayışta. Dağıtım, reklam gibi unsurların önemini kaybetmesiyle işler zorlaştı. Öte yandan playlist'lere girmek üyelik sistemiyle hizmet veren online platformlar var. Plak şirketleri doğru isimlere ulaşarak bir eşik bekçisi olduğunu kanıtlamak zorunda. Sektördeki dağınıklığı anca onlar toparlayabilir... KURTULUŞ BAĞIMSIZ RADYOLAR Playlist'lerin hileleri ve tekdüzeliğinden sıkılan dinleyici kendini radyoya atıyor. Özellikle dünyanın dört bir yanındaki bağımsız radyolar revaçta. Müzik küratörlerinin insafıyla hazırlanan,

streaming platformlarının işi iyice paraya döktüğü bugünlerde müzik keşfetmek gerçekten çok zor. Bugün Spotify'da hiç dinlenmemiş 4 milyon şarkı var! Bağımsız radyolardaki DJ'ler gündemi takip ediyor, plak kovalıyor, stream'lerde olmayan parçaları buluyor. Eh, Shazam'ladığınızda bulamayacağınız nefis parçalar da oluyor. İş o zaman eski usul radyo programlarını kasete kaydetmek gibi şarkıları kaydetmeye kalıyor. Kimi radyo programları yayınlarını sonra da podcast olarak yayınlıyor. Uluslararası radyolardan bazıları şöyle: NTS, LYL, Kiosk... DAHA TEMİZ BİR MÜZİK İÇİN... Dünyada çevre duyarlılığı her geçen gün artıyor. Massive Attack, Jack White, Coldplay gibi müzisyenler karbon salınımını azaltmak için turnelerini iptal ediyor. Geri dönüşümle çevreci plak projeleri yapılıyor. Müzik festivalleri plastik kullanımlarını azaltmak için çalışıyor. Türkiye'de bu konuda Zorlu PSM öncü oldu, plastik bardak kullanımını azaltmak için bardak limitini aşanlara ekstra ücret talep edildi. Bardak kullanımında geçen yıllara göre epey azalma vardı. Öte yandan çevreci festival adı altında düzenlenen kimi festivallerdeki bardak ve pipet kullanımı işin felsefesine ters düştü. Ancak bu gibi çevreci projeler daha da artacağa benziyor. YERLİ MÜZİK BELGESELLERİ Dünyadaki müzik belgeselciliği akımı yavaş yavaş ülkemize de geliyor. Birçok isim prodüksiyonlarla anlaşıp turne, konser perde arkası ya da bizzat özel hayatından kesitlerin belgeselini yapıyor. Duyumlarımızdan bazıları MFÖ, Sertab Erener, Sezen Aksu... Halihazırda Yüzyüzeyken Konuşuruz bluTV'de turne günlüklerini yayınladı. Öte yandan kitap yazdıran ve yazan müzik insanları da çok duymaya başladık. 2020'de raflarda görmeyi bekliyoruz.

2020

KONUŞAN MÜZİK Konser ve festivallerin artık mutlaka yan etkinlikleri de oluyor. Müzik dinleyicisi müzik konuşmak ve müzik hakkında bilgilenmek istiyor. Geçen yıl neredeyse her etkinliğin bir söyleşisi ve paneli vardı. Ara sıra yapılan plak etkinlikleri, ikinci el enstrüman pazarları, müzik enstrümanı yapım atölyeleri artacak. Öte yandan müzik yayıncılığında çeşitli ataklar olacak, bir müzik yayını olarak bizden söylemesi. RAP KAZANDIRMAYA DEVAM EDİYOR Geçen yıl birçok rock ve EDM konseri gerçekleştirildi ancak çoğu iyi bilet satışı gerçekleştiremedi. Katılımcı


35

KAPAK olarak gözlemimizi söylersek; geçen yaz KüçükÇiftlik Park'ta gerçekleşen Enter the Music Festival'de sahneye Ben Fero ve Ezhel çıktıktan sonra çoğu kişi evine gitti; Duman'ı pek dinleyen kalmamıştı örneğin. Öte yandan Steve Aoki, Chainsmokers ve DJ Marshmello'ya da pek ilgi yoktu. Hal böyle olunca organizatörler rap müzisyenlere daha çok yer verme kararı aldığını anlatmaya başladı. Öte yandan bir rap müzik festivali de yoldaymış, yazın detaylarını duyarız. AĞIR HİZMET BEDELİ DEĞİŞİKLİKLERİ Geçen yıl yazdığımız Biletten Pahalı Biletleme başlıklı yazımızdan sonra neler oldu neler... Biletlemede tekelleşme sadece ülkemizin değil dünyanın gündemindeydi. Keyfe göre belirlenen hizmet bedelleri müzikseverleri iyice bunaltmıştı ve çok şikayetçilerdi. Ülkemizde Ticketmaster'a bağlı Biletix'in satış politikasına dair bugün hâlâ bir bilgimiz yok... Ancak Biletix en güçlü kurumlardan birini kaybetti; Zorlu PSM. Artık Passo üzerinden biletlerini satacak ve hizmet bedeli de sabit olacak. Bu tercih diğer büyük kurumları da etkileyecek gibi görünüyor. Bakalım Biletix ne yapacak? KONSEPT PARTİ FURYASI Ofisten çıkan beyaz yakalıya, mutsuzlara, filmseverlere, dedikodu sevenlere ve nice karakteristik özelliklere göre partiler geçen yıl öne çıkmaya başladı. Bu partilerde aslında müzik ön planda değil. Kendi zevklerini paylaştığı insanlarla eğlenmek, sosyalleşmek daha ön planda. Markalar da böyle etkinliklere sponsor olmaktan hoşlanıyor. Ne güzel! Evden çıkmak için sebep... Umarız bu konspetlerin suyu çıkmadan, müzikaliteyi de unutmadan daha iyileri önümüze gelir. MÜZİSYENLER YENİ MODA FENOMENLERİ Bir zamanlar moda markalarının yüzü manken ve oyunculardı. İşler ufaktan müzisyenlere kaymaya başladı. Amerika'da bu furya çoktan başlamıştı, bize anca geliyor. Moda sayfamızda da okuyacaksınız ancak buradan da söyleyelim; Fatma Turgut Harley Davidson'ın, Gripin de Cat'in marka yüzü oldu. Belki de rock müziğin kurtuluşu modadan geçiyordur... POPÜLER MÜZİK FENOMENLERİN KUCAĞINDA YouTube ve Instagram ünlülerini artık görmezden gelmek mümkün değil. Markalar öyle çok medet umdular ki, çoğu varını yoğunu onlara döktü. Bu işte kim kârlı çıktı muamma... Ancak fenomenlere birçok kapı açıldı. Parti ev sahipliğiyle başlayan akım müzik sektörüne girmeleriyle devam etti. Ünlü isimlerle düetler, klipler, şarkılar, fahiş fiyatlara satılan biletler... Bu duruma isyan edenler ve destekleyenler arasında sıkışıp kaldık. Her dönemin 'Dr. Erol'ları olur. İzleyip görmek gerek. Bu yıl da belli ki konserlerde, festivallerde fenomenleri göreceğiz. Bu kadar çok maruz kalınca da arayışa geçip yeni akım üreteceğiz...

OCAK 2020

YAZLIK FESTİVAL GERİLİMLERİ Geçen yıl kimi festival son dakikada iptal oldu ya da müzikseverler iptal olmasını yine son dakikada engelledi. Örneğin; Van Gezgin Festival, Kuşadası Festivali... Bu iptallerin arkasında düzenlenen şehirlerin belediye ve valileri vardı. Kimisi sesi kimisi toplumsal düzeni öne sürdü. Ancak duyumlarımıza göre, müziğin turist çekme potansiyelini fark ettikleri için kendi festivallerini yapmaya çalışıyorlarmış. Bu nedenle Zeytinli artık olur mu, olmaz mı bilemiyoruz. Organizatörler kendilerine yeni lokasyonlar aramaya başladı ama gerilimler belli ki devam edecek. DİJİTAL EKİPLER KURULUYOR Dinleyicinin canına tak eden tık satın alma yarışı yavaş yavaş azalıyor. Malum artık dinleyiciler sayılara güvenmiyor. Öte yandan milyonlarca kez 'dinlenmiş' müzisyenlerin konserleri bomboş. Zeynep Bastık'ta işe yaradığını gördüğümüz dijital ekiple çalışma yöntemini artık müzisyenler de çözmeye başladı. Bu konuda en etkin çalışan pop müzisyenler arasında Gökhan Türkmen ve Tan var. Her birinin kendi dijital pazarlamasını yapan ekibi var. Diğer müzisyenlerin de bu işi iyiden iyiye çözmeye başlayacağını görüyoruz. Hatta plak şirketlerinin kurtuluşu bu yönde etkin ekipler kurarak olabilir. Bizden söylemesi.

KADINLARIN YÜKSELİŞİ (?) SheSaid.so gibi kurumların yayınladığı araştırmalar ve paneller düzenlemesiyle, müzik sektöründe de cinsiyet eşitsizliği tartışmaları alevlendi. 2019'da çeşitli eğitim programlarının açılmasıyla kadınların da teknik taraftan sahne önü tarafına kadar yoğun çalışmaya başladığını gördük. Kadın çalışanlarının sayısıyla övünen kurumların da hassasiyet ibresi iyice yükselmiş durumda. Beğenilen gelişmeler olsa da olumsuzluklar duymaya devam ediyoruz. Müzik sektörü içinde neredeyse herkesin bildiği kadın çalışanlarına ve müzisyenlere taciz vakaları günden güne artıyor. Maruz kadınlar ve bilenlerse susuyor. Konuşmadıkları için haber yapılamıyor, belki de yeni vakalar yaşanıyor. Bu konuyu takipteyiz. SIRADAKİ TÜR HANGİSİ? Elbette tek türe bağlı üretim eskisi gibi mümkün değil. Ancak bize göre, rap'in yükselişini gördüğümüz 2019'un ardından kimileri punk geliyor dese de 2020'nin müzik türü reggae ve funk olacak. Reggae geceleri düzenleniyor, rap müzisyenler araya reggae tınıları yerleştiriyor. Altın Gün'ün Grammy adaylığıyla funk tarzında denemeler olacağını düşünüyoruz. En azından tribute akımından sıyrılırız diye umut ediyoruz.


36

SEYAHAT

OCAK 2020

VİYANA'DA IŞIL IŞIL NOEL V

iyana’yı Mayıs-Haziran aylarında şehir yeşilken, sokaklarda, parklarda insanlar neşeyle hayata katılırken, konserler operalar, film gösterimleri şehre yayılmışken ziyaret etmeyi planlıyordum. İlk Viyana gezisi Christmas marketleri görmek için 2019 Aralık ayının son haftalarında oldu. Ama hayat tam da böyle bir şey, planlar yaparken aniden ortaya çıkan sürprizler, değişimler ve gelişimler arasında ilerliyor. Yani 2019 yılının son gezisini Viyana’ya yaptım. Soğuk ve gri Viyana’yı renklendiren Christmas marketler Viyana’nın kış turizminin can damarı. Avrupa'da bu konuda çok ciddi geziler düzenleniyor. Söylenen o ki Viyana’nınkiler en renkli olanları. Gerçekten böyle mi, hayat nasıl akıyor merak ederek yola çıktım. Malum ışıklar, süslü çam ağaçları, hediyeler yeni yıl ruhunu da çok yükseltiyor. Tam bir yeni yıl ruhunu yakalama şansıydı. Viyana bugüne kadar gezip gördüğüm şehirler içinde en sakin, en ağırbaşlı düzenli olanlardandı. Hatta yaş ortalaması da en yüksek şehirdi. Sanki şehrin gençleri, öğrenciler bir yerde saklanıyor gibiydi. Kafeleriyle ünlü şehrin farklı mekanlarında, bu geleneği yıllardır sürdürdüğü belli olan sakinleri kahve ve tatlı eşliğinde gazetelerini okuyorlar. İş arasında hanımlar beyler sohbetle bir küçük kahve molası vermeyi seviyor belli ki. Acaba kışın sakin ruhu mu yansıyor şehre diye düşünürken akşama doğru işler biraz değişiyordu. VİYANA NOEL PAZARLARI Viyana'da öğleden sonra hareketlenmeye başlayan irili ufaklı marketler farklı semtlerde, meydanlarda ya da Viyana’nın ünlü binalarının önlerinde kuruluyor. Akşam üzeri ve devamında saat 21.00-22.00'ye kadar toplanıp sıcak panç eşliğinde sohbet eden, standlardan aldıkları sokak yemekleriyle keyifli vakit geçiren grupları görmeye başlıyorsunuz.

Senay Akkurt’la , Hayat Bana GUzel senayakkurt

Küçük kulübelerin yan yana dizilmesi ve sarı sıcak aydınlatmalarıyla satış yapan standlarda her pazar yerinde noel ağacı süsleri, küçük hediye seçenekleri, mumlar, oyuncaklar, kırtasiye ürünleri, seramikler, şapkacılar var. İçlerinde en beğendiğim, şehrin en güzel binalarından biri olan Karl Kilisesi önündeki Art Advert oldu. Parkın içinde konumlanmış bu pazar daha çok sanat, tasarım ve craft ürünler odaklı satış yapıyordu. Ziyaretçi profili de daha çok gençler ve beyaz yakalı gibiydi. Ve elbette çok sayıda gulaş, sosisli, sıcak panç ve kestaneci ile yeme içme yönünden de vakit geçirmeye uygun üstü kapalı masaların olduğu alanlar olması da burada vakit geçirmeyi kolaylaştırıyordu. Diğer bir favorim ise nispeten daha sakin ve standları daha kolay gezip görebildiğim, müzeler bölgesindeki meydanda kurulan pazardı. Winter Awakening at Museumsquartier Viyana’nın pek çok festivaline, konserlerine de ev sahipliği yapan belediye binası önündeki meydan en büyük pazarlardan birini ağırlıyor aynı zamanda. Christkindlmarkt at Rathausplatz Buranın diğerlerinden en büyük farkı parkın içine kurulmuş, tek bir düzlemde ilerlemeyip ağaçlar arasından dolanan hoş bir buz pistinin olması. Ayrıca çocuklar için dönme dolap, atlı karınca gibi seçenekler sunması. Tüm bu çeşitlilik nedeniyle de çocuklu ailelelerin daha çok tercih ettiği, en kalabalık pazar yeri burası. Christmas Market at Stephansplatz Şehrin en ikonik binalarından olan şehrin can damarı Aziz Stephan meydanındaki pazar. Gotik mimarisi ile etkileyici katedralin akşam keyifli aydınlatması ile yarattığı ambians bu pazarı çekici kılıyor. Diğer taraftan katedralin ihtişamı yanında hemen yakınındaki trafiğe kapalı alışveriş caddeleri de etrafta dolaşmanın keyifli hale gelmesini sağlıyor.


37

SEYAHAT

OCAK 2020

AMAN DİKKAT

Böyle bir zamanda şehre akın eden turist kalabalığı ciddi bir konu. Otobüslerle ya da Tuna üzerinden teknelerle gelen turist grupları restoranları, kafeleri dolduruyor. Bir de benim gibi uçaklarla gelenler var tabii. Konaklama fiyatları sezon dışı uygundur diye düşünmeyin bu nedenle, kış turizmi nedeniyle konaklama pahalı. Ama şehirde mesafaler çok uzak değil ve ulaşım ağı çok iyi kurulmuş. Yani merkezden dışa açılan bölgelerde makul bir mesafede uygun fiyatlarla konaklayabilir ve kolayca şehri gezebilirsiniz. Turist akını olunca rezervasyonsuz yemek yemek sorun oluyor. Kafelerde de ve restoranlarda ciddi bekleme kuyrukları oluşabiliyor. Havanın soğuk olması ve sokaklarda uzun süreler geçireceğinizi düşünerek doğru giyinmiş olmak da kendinizi korumak açısından önemli.

GEZİLECEK YERLER Viyana valsler, klasik müzik ve opera ile özdeşleşmiş. Elbette saraylar şehri Viyana’nın müzelerini, kahve keyfini ve kafelerini de hemen ekleyelim. İşte size Klimt’in şehrinde gezip görülecekler listesi. AZİZ STEPHAN KATEDRALİ Kulelerinden hem şehri hem de binlerce renkli seramik parçadan oluşan ve Habsburg Hanedanlığı bayrağını taşıyan muhteşem çatısını görebilirsiniz. Mozart bu katedralde evlenmiş, Haydn ilk kez 8 yaşında bu kilisenin korosuna girmek için Viyana’ya gelmiş. HUNDERTWASSER HAUS Renkli cephesi, soğan kubbeleri, çatısındaki yeşillikleri, girişindeki eğimli kaldırım taşlarıyla, sanatçı Hundertwasser’in tasarımı bu bina oyuncak gibi. Bence biraz Gaudi etkisi var. İçinde hâlâ yaşanan bu apartmanın meraklısı çok. MUSEUM QUARTIER Viyana’da daha önce imparatorluk atlarına ve ahırlarına ev sahipliği yapan bu bölge bugün pek çok farklı sanat disiplininde içerik sunan etkinlik ve sergilere ev sahipliği yapan bir sanat mahallesine dönüşmüş. Viyanalı sanatçıları ya da modern sanatın izlerini sürebilirsiniz. Bu alandaki en popüler müzeler Leopold

Müzesi, Mumok, Albertina öne çıkıyor. Ayrıca Freud Müzesi ya da Sirk Müzesi seçenekleri de var. SECESSION BİNASI Secession sanat akımının çıkışı da Klimt önderliğinde, Viyana’da olmuş. Bunun içinde ayrı bir bina var. Bina Klimt’in Beethoven onuruna düzenlenen bir sergi için 9. Senfonisi neşeye övgü etrafında oluşturduğu bir hikayeyi resmetmiş. Beyaz küp şeklindeki ve tepesinde altın defne yapraklarından oluşan küresiyle dikkat çeken binanın girişinde Almanca 'Her çağa kendi sanatı, her sanata ise özgürlüğü' anlamına gelen düsturu yazılmış.

sikusu @hTaaylm an YILMAZ

SARAYLAR Habsburg Hanedanlığı’nın mirasını taşıyan şehirde gezilip görülecek pek çok saray var. Şehrin içinde Hofburg Sarayı, yazlık saray Shönnbrun ve Belvedere Sarayı turistler için zamanda yolculuk. STAADOPER Devlet Opera Binası şehrin en hareketli binalarından. Bir gösteri ya da konsere gitmek Viyana’da yapılacak en heyecan verici etkinlikler listesinde ilk sırada yer alıyor. Buna fırsat yaratamayanlar için için binanın içini gezip görmek de mümkün.

Sevgili okur, bu fotoğrafı uzun bir yolculuğun ardından Körfez üzerinde, İstanbul'a iniş için alçalırken çektim. Güneş ışıkları, bulutlardan süzülerek kabinin içini dolduruyor, yağan yağmurla bu manzara daha da güzelleşiyordu. Yolculuklarda böyle anlarla karşılaşmak, tabiatın bize sunduğu güzellikleri fark etmek çok kıymetli. Hepinize güzel yolculuklarla dolu bir yıl dilerim.

19.000 FEET


38 'Her şeyiyle pişmiş bir tavuk gibi önüme geldi'

ZAMAN TÜNELİ

OCAK 2020

Ş

anlıurfa’da, ailesinin beşinci çocuğu olarak dünyaya geldiğinde bu kadar sevileceğini tahmin eden olmamıştır her halde. Küçük yaşlardan beri sesi hep beğeniliyormuş. Sonradan keşfedilince, dönemin ruhuyla arabesk ve halk müziği ağırlıklı bir repertuvar geliştirmiş ama şimdi her türden müziğe dair çalışmalarını sürdürüyor, çok da beğeniliyor. ‘Sevilen sanatçı’ deyiminin içini tam anlamıyla dolduran ‘halay komutanı’ Mahmut Tuncer, bu ayki Zaman Tüneli’nin konuğu oldu. İz bırakan parçalarını ve anılarını Back on Stage’e anlattı.

SEN AĞLAMA SEN (1986) "1985'te askerliğimi bitirmek üzereyken eşim Işıl’a yazdığım bir parçaydı. O yıllarda çok ses getirmişti. Hatta Gurbet Kervanı diye Avrupa’ya çıkan bir turne vardı, o turneye bu şarkı sayesinde gitmiştik. Arabeskte yılın şarkılarındandı. Şimdiki gibi stüdyoda öyle uzun süreli çalışmalar olmuyordu. Kaseti bir günde bitirmeliydik, okuyabildiğimiz müddetçe okuyorduk. Hatırlıyorum, o zaman 8 şarkıyı bir günde bitirmiştim. Üç gün aradan sonra diğer 4 şarkıyı okumuştum." MELEĞİM (1987) "Meleğim’i de askerdeyken yaptım. Aslında Azeri bir parçaydı, ben arabesk tarzına çevirdim. O yıllar onları gerektiriyordu. Fakat istediğimiz kadar ses getirmedi. Bazen insanlar düşeş atarım derken hep yek de atabiliyor. Meleğim’in daha iyi yerlerde olması lazımdı. Dur kalkı çoktu şarkının, insanlara ters gelmiş olabilir. Yani aranje iyi değildi, ben de iyi hesaplayamadım o zaman." DÜBEŞ ATTIM YEK GELDİ (1987) "Rahmetli Urfalı Babe’nin bir parçası. Şarkıyı bana Ali Gencebay getirdi. Türk halk müziğinde Barış Manço tarzı olan parçalar vardı, hiciv dolu. Ben de her kasette muhakkak bir tane kullanıyordum. Bu da o tarza yakın bir şarkıydı. Güneş Plak’tan çıktı, çok satmıştı. Sesimize ve tarzımıza uygun, halkın seveceği şarkılara bakıyorduk, bu şarkı da onlardan." GÜNAH (1991) "Günah’ı Burhan Bayar’ın kardeşi Uğur Bayar getirmişti. Baktım ki parça güzel, sesime de gidiyor. Çıktık okuduk. Günah, arabesk dışındaki bestekarlardan aldığım ilk şarkı oldu. Hep söz ve müziğini benim yaptığım şarkılar söylüyordum öncesinde. Günah’ı hazır aldım, her şeyiyle pişmiş bir tavuk gibi önüme geldi." KALBİMDE SEN (1992) "Sözü müziği bana ait bir şarkı. Çok güzel bir şarkı, şimdi biri okusa tutma şansı yüzde 80. Bir film seyrediyorsun, bir röportaj okuyorsun, bir hikaye duyuyorsun etkileniyorsun. Bestekarların zaten en büyük olayı çok etkilendikleri olaylar üzerine söz yazmak, onu bestelemektir. Ben de onlardan esinlenerek böyle bir parça yaptım."

Mahmut Tuncer

MUHTAR EMMİ (1995) "Muhtar Emmi de Manço tarzı parçalardandı. Fakat istediğimiz gibi çıkmadı. Bazen stüdyoya girdiğinde dışarıda okuduğun gibi çıkarma şansın olmuyor. Hiç sütünü sağamadık o şarkının, Muhtar’dan gıcık olduk. (Gülüyor.) Şimdi dönüp baksam 'Bu şarkıyı hiç çıkarmam' derdim. Zaten okuduktan sonra beğenmedim ama bir kere


39

ZAMAN TÜNELİ okumuş bulunduk tabii." HASRETİM (1997) "Bazen şöyle oluyor, 19861987 yıllarında Gözleri Fettan Güzel’i ilk ben okudum ancak zamanının parçası değildi. Bu da öyle bir albüm. Benden sonra Mustafa Keser okudu, onun zamanına çok yakıştı. Bir anda Mustafa Keser’i Mustafa Keser yaptı o parça. Kenan İlgen’le çalışmıştık yönetmen olarak. Ancak o da istediğimiz sesi getirmedi." JANDARMA (2001) "Jandarma’yı ilk 1980'de okudum. Uyandım Sabah İle diye bir long play hazırladık. Çok büyük ses getirmişti. Altın Dişli Hayriye’yi, Jandarma’yı, Evlenmem Evlenmem’i ilk orada okumuştum. O yıllarda Müzik Magazin, Hey diye dergiler vardı, onlarda haftalarca liste başı oldu bu parçalar. Jandarma da öyle oldu ama Uyandım Sabah İle’nin altında ezildi. Altın Dişli Hayriye için rahmetli Zeki Müren beni askerdeyken aradı. ‘Müsaade ederseniz okumak isterim’ dedi. ‘Hay hay sayın üstadım ne demek’ dedim. Kaseti Mahsun Kırmızıgül’ün Prestij'indençıkaracaktık. İbrahim Tatlıses’le bir gün havaalanında karşılaştık, albümü söyleyince 'Bize yapacaksın' dedi, onlara yaptık. Amacım Medyatik şarkısına klip çekmekti. 36-37 tane şöhret insanın ismi geçiyordu parçada. Monolog tipi düşündüğüm bir şarkıydı. İdobay’a gittik. Ne yaparız diye konuşurken bir ara tuvalete gittim. Baktım aşağıda çalışan çocuklar Jandarma’yı söylüyorlar. ‘Bunu mu beğendiğiniz’ diye sordum. ‘Çok beğendik’ dediler. İbrahim Bey Avustralya’daydı. Onu da aradık, derken Jandarma’ya klibi çektik. Gitmişken Ley Lo türküsünü de çekmiştik. Mahmut Tuncer hayata ve sanata tekrar merhaba demiş oldu. Jandarma’nın yeri bu yüzden bendeki bütün şarkılardan ayrıdır. Bazen bir kıvılcım atarsın büyük bir yangın çıkar ya, benim de sanat açısından öyle bir zamanımdı." BİLEYDİM (2005) "Bu parça ondan bir evvelki kasetimde bana gelmişti. Beğenmemiştim, okumamıştım. Sonra tekrar parçaları seçerken Bileydim bir daha ön plana çıktı. Okuduk, sonra şarkıya itiraz geldi, başına bir şeyler geldi şarkının. Her neyse, sonuç olarak Bileydim çıktı ve o yılın parçalarından biri oldu. Bir de bu hicaza yakın bir parça, ben de hicaz şarkıları güzel okurum. Aranjörü de Kenan İlgen’di. Nereden baksanız albümde 3-4 parça çok tuttu. Fukara, Bileydim, Bu Sene şarkıları çok ses getirdi. Genelde sanatçılar parçaları severek okuyorlar. Yemek yapmak gibi, ‘Çok iyi olacak yemek’ diye fırına atıyorsun sonra çıkınca bakıyorsun ki tuzu eksik veya çok gelmiş. Düşündüğün gibi olmamış. Bir parça da yemek gibi, herşeyi dört dörtlük olunca güzel oluyor. Yine bu albümde de bir iki tane istemeden okuduğum şarkı vardı elbette. Benim albümlerimde de zaten toplam 10-15 tane sevmeden okuduğum şarkı vardır. Bazen biri diyor ki 'Bu çok güzel şarkı', sen de inanıp bir şey olur mu diye giriyorsun ama bakıyorsun ki olmuyor. Bizim pop, rock, rap okuyan arkadaşlardan farklı özelliğimiz, 11-

OCAK 2020

12 parça okuyoruz. Hepsinin iyi olma şansı yok. Şaşırdığımız parçalar nadiren çıkıyor." MAHMUT TUNCER (2013) "Ankara parçalarının çok tuttuğu zamanda bu albümü yaptım. Bayağı söylendi, hâlâ da söyleniyor. Bir sanatçının her türlü parçayı okuma özelliğini yakalayabilmesi lazım. Ben bunu yakalayabilen biriyim. Uzun hava da okusam, kısa hava da okusam, doğu, batı, kuzey, güney farketmiyor. Sesim hepsine hakim. Ankara A1 çıkış şarkısıydı fakat Ay Gördüm Allah çok tuttu. Bazen öyle oluyor sanatta. Bu da bir futbol maçı gibi, 11 kişi sahaya çıkıyor ama golü atacak adam forvettir. Bakıyorsun sağ bek gelip gol atıyor. Bu da çok iyi diyip de derlediğin şarkılar ters köşe olabiliyor. Halkın neyi seveceğini bilmiyorsun ki. Ay Gördüm Allah aslında Okan Bayülgen’in programında gündeme gelen bir parçaydı. Onu orada okuyunca, dijital platformlar icadından dolayı tıklamalar çoğalınca remiksini de yaptık, çok tutmuştu o da. Beni ‘halay komutanı’ ilan ettikleri ve caps’lerimi yaptıkları ilk şarkı Ay Gördüm Allah oldu." LO BY MAHMUT TUNCER (2018) "Lo kelimesi Urfalıların erkekler için kullandığı bir kelime. Erkeklere ‘lo’ kadınlara da ‘le’ derler. Fakat ben ‘Lo Lo’ kelimesini televizyonda çok sarfettiğim için kelimeyi bana patentlediler. Urfa’nın bilinen bir türküsü vardı, Lo Lo Siye Gurban Olsun diye. Müzisyen arkadaşlar, kızımız Gizem ve eşim Işıl ‘Bu lo sana patentlenmiş, sen bu türküyü söyle’ diyince biz de bu şarkıdan esinlenerek albümün de adını koyduk. Aslında o insanların vermiş olduğu bir rütbenin karşılığında, biz de insanlara aynı hitapla ‘Lo diyorsunuz işte lo burada’ diyerek sunum yapmış olduk. ‘Lo’ya klip de çekmedik, kendiliğinden yürüdü. Diyelim bir dükkan açıyorsun ama içinde birçok şey satıyorsun, bu da öyleydi. Sony Music’le de ilk çalışmamız oldu bu. Sony Music genelde pop tarzında sanatçılarla çalışan bir firma, halk müziği çok çalışmıyorlar fakat bize böyle bir sayfa açtılar. Biz de onlarla olmaktan gurur duyduk. Niyetim bu albümde daha çok şarkıyı kliplendirmek. Bir parça çıkarıyorsun albüm içinde ama o parçayı kullanmadığın sürece eskimiyor. Eskimediği için de istediğin zaman diriltme şansın var, bunu da kliple destekleyerek yapıyorsun." LO LO (FUNK) (2018) "Yeni jenerasyonla yeni bir yola çıkmak güzel bir şey, biz de takip ediyoruz yenilikleri. Müziğin nereye ne şekilde gideceğini bildiğimiz için bizi yeniliğe açan bir iş oldu. Levent Gündüz remiksini yaptı. Sanatçı yeniliğe açık olmadığı müddetçe kaybolma şansı yüzde 80’nin üzerindedir. Sanatçı yeniliğe açık olurken de kendi çizgisini bozmadan yapması lazım. Birdenbire kendi çizgisini de kapatırsa, başaramazsa yok olma şansı artar. Ben rock da okuyorum rap de okuyorum arabesk de okuyorum. Her şeyi okumaya müsait olan bir sesimiz var. Zaman içerisinde müzik beni nereye götürüyorsa oraya giderim tabii."


40

RÖPORTAJ

OCAK 2020

'Özgürce her yere girip çıkabilirsiniz' Gizem ERTÜRK

9

0’lı yılların unutulmaz isimlerinden Ajlan ve Mine ikilisinin Mine’si uzun bir aranın ardından çıkan mini albümü Gecenin Sesleri / The Sound of the Night’ı Back on Stage’e anlattı. Hiç dokunmadan anlattıkları siz okurlarımızla paylaşıyorum. "En son 2008 yılında Benim Günüm isimli çalışmamı dinleyiciyle buluşturmuştum. Popüler müzik dünyası ve bu dünyanın gereklilikleri, davranış biçimleri, yapımcıların ve basının beklentileri, anlamsız rekabetler, müzik dışındaki her şeyin daha ön planda olması beni uzaklaştırdı. Ben sahne insanıyım. Sahnede var olmayı, enerjimi paylaşmayı çok seviyorum. Üretmek, yenilenmek ve kalıplar dışında düşünmek istiyorum. Pop müziği seviyorum ama sadece bir kalıp içinde olmak özgürlüğümün kısıtlanması gibi geliyor. Tekrar üretmek ve paylaşmak istediğim bir dönemde geri döndüm. Doğru zaman bu zamanmış diye düşünüyorum. Sabah olmuyor, içimdeki karanlığın sesi, huzursuz ve umutsuz bir dönemimin şarkısı. Yıllardır sandıkta bekleyen şarkılarımdan biri. Benim için yeri çok ayrıdır, çünkü bu şarkıyı yapmak ve bitirmek, tekrar heyecan duymama ve umutla dolmama neden oldu. Yazma terapisi yaptığım bir gün çalakalem çıktı sözler, sonra melodisini duydum kafamda. Son, çok özel ve büyük dokunuşu Sarp Özdemiroğlu yaptı. Sabah olmuyor bir

Mine

ev stüdyosu projesidir. Tüm vokal kayıtları, tüm aranjmanı evde bitti. Demo zihniyetiyle yaptığım okumalar, geri vokallerim ve kendi kendime takılırken yaptığım doğaçlamalardan ortaya çıkan sonucu bir daha değiştirmek istemedik. İngilizcesini sonradan yazdım. Çeviri yapacaktım, vazgeçtim. Sadece 'Night Time' yazdım, gerisi aktı, hem de aynı duyguyla. Uyan, hemen arkasından ama İngilizce 1999, Awakening olarak geldi. Soyutlanmışlığın ve karanlığın içinde birtakım gerçeklerin farkına varmamla ilgilidir. Her şeyin merkezinde olmadığımı acı bir şekilde anlamamdır. Bir nevi uyanmadır. Türkçesi Uyan ise bir çağrıdır. Işığın solmadan uyan sen de... Bu da aynı evin Sarp’lı projesidir. Gecenin sesleri birçok tarzı içinde barındırıyor. Trip-hop zaten böyle bir tarzdır. Daha caz tınıları olabilir. Etnik öğeler taşıyabilir, pop, rock hissi olabilir. Bu yüzden eskiden beri bu tarzı çok severim. Özgürce her yere girip çıkabilirsiniz. Bugünün Amerikan pop şarkılarına baktığımızda, bir formül, bir kalıp vardır ama onlar bile pop, hip-hop, rap, latin gibi birçok tarzı bir arada kullanıyorlar. Benim yaptığım da bu. İçimden geleni yazıyorum, içimden gelen melodiyi söylüyorum. Bu parçaları paylaşmam gerektiğini çok sık düşünmeye başladığım bir dönemde, CS Media Müzik kurucusu Cem Sayar’dan bir teklif geldi. Hiç düşünmeden bu iki parçayı yolladım, o da hiç düşünmeden 'Hadi' dedi. Süreç başladı. Ben Antalya’da çalıştığım için he rşeyi telefonla konuşarak uzaktan hallettik. Hatta miks ve mastering’i bile. Değerli müzisyen arkadaşım Murat Yelken’in bu son dokunuşu ile proje hazır oldu."

merhababensokak:

'Bir şey değişmedi'

S

okak lambası adıyla bildiğimiz son zamanların beğenilen grubu, merhababensokak adıyla geçen Kasım’da geri döndü. Güneş Doğsa teklisi, hepimizi derinden etkileyen Şule Çet anısına yazılmış. Değişiklikleri ve tekliyi konuştuk. ❏ Hem yeni isminizle hem yeni tekliniz Güneş Doğsa ile döndünüz. Neler değişti? İsmimiz dışında herhangi bir şey değişmedi aslında. Sokak Lambası’nda nasılsak merhababensokak’ta da aynıyız. Grup üyeleri bile aynı... ❏ İsminizi neden değiştirdiniz? merhababensokak, önceden yalnızca sosyal medya hesaplarımızın adıydı. Sokak Lambası isminin hem farklı tarzda başka bir grup tarafından kullanılması hem de ulaşmak istediğimiz kitle için yeterince uygun bir isim olmadığını düşünmemiz sebebiyle aklımıza ilk gelen isim merhababensokak oldu. Bizce çok sempatik. ❏ Güneş Doğsa’yı Şule Çet anısına yayınladınız. Nasıl ortaya çıktı? Şarkı, tanıdığımız, geçmişte istismar öyküsü olan kadınların yaşadıklarından etkilenmemiz üzerine ortaya çıktı. Bir çoğunun özellikle çocukluk döneminde başlarına gelmesi üzücü. Bu duruma sadece üzülüp, sosyal medyada bir kaç agresif paylaşım yaparak tepki veremezdik. Biz de onları kaçırıp kurtaracağımız eşit bir dünyanın düşünü bu şarkıyla onlara aktarmak istedik. En başında Şule’ye. ❏ Sanatın sosyal olaylarla ilişkisini nasıl buluyorsunuz? Sanat her zaman yaşanan dönemin bir işaretçisi olmuştur. İşaretleri doğru okursak toplumla ilgili tahlil de doğru olacaktır. Haliyle çözüm yolları da bir o kadar gerçekçi. ❏ Sırada neler var? Bir albüm yapma fikrimiz var. Bu olana kadar birkaç tekli yayınlayarak dinleyicimizle ilişkiyi canlı tutmak gibi de planlarımız var. Bakalım…


41

HABER

Dünyanın hitmaker'ı şimdi ne yapıyor?

Batuhan K. OCAKÇI

S

OCAK 2020

on zamanlarda pop müziğin helvasının kavrulduğuna dair sürekli konuşuluyor. Dünyada popçular sound'larını iyice rap'e hatta trap'e doğru kaydırıyor. Tüm bu uğraşlar yapılırken yazdığı satırlar Shakespeare kadar, hatta belki de daha çok ezbere bilinen isim Max Martin... İsveçli söz yazarı ve müzik prodüktörü Martin, bugün Spotify'ın 2000s ve 2010s playlist'lerinin yıldızı. Merak ettik pop müziğin imparatoru rap müzik çağında ne yapıyor. Anlaşılan onda da işler kesatmış... Aynı bizim 90'lar popçuları gibi gündemde kalma çabalarında... Şarkılarda iş tutmayınca 30 hit şarkısını konu alarak &Juliet adında bir müzikal hazırladı. Normalde röportaj vermeyen Martin, kendini anlatmak için basının önüne çıktı. Eh işe de yaradı. Amerika'da gösterilen müzikalin tüm gösterimlerin biletleri tükendi. Onun bu iş arayışlarını hip-hop'ın yükselişine bağlayalan Guardian'a şöyle açıklıyor durumu: “Rap'in yükselmesinden dolayı endişelenmiyorum. Başarılı olmak istediğim için müzik yapıyorum sonuçta. Ayrıca popüler kültür bir şekilde değişimeli. Sevdiğiniz şeye bağlı kalmak güzel ama devam etmeyi, ilhamınızı korumak için kayıt yapmaya devam etmeli" diyor. Kim bilir, yeniden bir pop yükselişi Martin'in 'ikinci baharı' ile mümkün olabilir. Bu büyük beklentimiz normal, Martin'in başarılarını düşününce...

'BİR ŞEYLER HİSSETTİM' Britney, Ariana Grande, Taylor Swift ve Adela gibi isimler Martin'e yıllar geçse de minettar. “Büyürken sürekli Abba, Elton John, The Beatles dinledim. Ne söyledikleri hakkında hiçbir fikrim yoktu. O yüzden ses uyumu benim için önemliydi. Müziği dinlerken bir şeyler hissettim.

Eğer çok iyi sözler yazıyorsanız ve ses uyumu yakalayabiliyorsanız bu müthiş. Ama insanlar ne söylediğinizi anlamasa da duygusal şarkınızla hareketleniyorsa bu müthiş” diyor 20 yıldır pop müziği domine eden prodüktör. Bu hislerle çalışan Martin, Taylor Swift, Ariana Grande, Adele, Katy Perry ve Britney Spears için yazdığı 73 şarkıda 22'si Amerika'daki müzik listelerine bir numaradan girdi. Bu sayı İngiltere'de 12'idi. Yaptığı hit şarkılarla 150 milyon kopya satışa ulaştı. Martin'in 5 Grammy Ödülü ve Polar Prize'ı var. Ayrıca bir de Oscar adaylığı... Martin’in başarısının altında Ace of Base için yaptığı işlerle uluslararası hit'ler yapan Denniz PoP’ın çırağı olması var. Martin, glam rock grubu It’s Alive’in frontman'iydi PoP ile tanıştığında kendi halinde takılıyordu. Martin'deki pop kulağını sezen PoP, Stokholm’deki Cheiron Stüdyosu'nda onu işe aldı. Martin kendini işine öyle kaptırdı. Martin o dönemler için “Prodüktör ne yapar onu bile bilmiyordum. Stüdyoda neler olduğunu anlamak için geceli gündüzlü iki yılımı verdim” diyordu. Ürettiği orijinal melodilerle kısa sürede Backstreet Boys ve Five gruplarıyla çalışmayı garantiledi. Yazdığı Baby One More Time'ı birçok şarkıcıya ulaştırdı. Dönemin ünlü grubu TLC ve Backstreet Boys gibi popüler müzisyenler şarkıyı şiddet içerikli bulduğu için okumak istemedi. Martin, parçayı zar zor Britney Spears’a ulaştırdı. Spears için Martin bugün, “Söyleyiş tarzını duyar duymaz anlamıştım. Farklı bir boyut ekliyordu” diyor. Ve ip orada koptu...

GÖLGELERDEKİ HITMAKER Şarkıları bu kadar bilinse de söz yazarı ve müzik prodüktörü Martin ortadan kaybolmayı başarıyor, her zaman gölgede gizleniyor. Üstelik

dikkat çekmemesi çok güç, 48 yaşında, uzun boylu İsviçreli ve 256 milyon dolarlık serveti var... Martin neredeyse hiç röportaj vermiyor. 1997’de Do You Know parçasından sonra kendini şöyle tanımlıyor: “Bodrumun bir yerlerine sıkışmış bir nerd...”

'BOŞ BİR SATIRLA DEVAM' Yine Guardian'a çalışma yöntemini anlatıyor prodüktör; “Kendinizi otomatiğe almak çok kolay. Kimi zaman bunu yaptığımı düşünüp kendimi rahatsız hissediyorsam öyle olması gerektiği içindir. Bu işi kaptım demenin verdiği rahatsızlıktan değil.” Martin, gereksiz bir karmaşıklıktansa basitliği ve tekrarı önemsiyor. Katı kuralları yok ama yöntemleri var: “Çok derin bir söz yazdıysanız ve bunu ilerletmenin yolu, daha 'boş' bir satırla devam etmel. Böylece dinleyici duyduklarını sindirebilir.” Bu tekniği Taylor Swift’in Shake It Off şarkısında kullandığını söylüyor ve devam ediyor: “Biraz da matematiksellik var. Ama ritminizi bulduysanız bunların hiçbirine gerek yok. Zaten kuralı olsaydı tüm şarkılarım çok büyük başarılar elde ederdi.” Martin'in bu yöntemleri 2020'de çığır açacak mı, bekleyip göreceğiz.

MAX MARTIN TOP 10 1. Robyn – Show Me Love 2. Backstreet Boys – I Want It That Way 3. Britney Spears - ... Baby One More Time 4. N Sync – It’s Gonna Be Me 5. Kelly Clarkson – Since U Been Gone 6. The Veronicas – 4ever 7. P!nk – Who Knew 8. Ariana Grande feat. Iggy Azalea – Problem 9. Katy Perry – Teenage Dream 10. Taylor Swift – Style


42

RÖPORTAJ

OCAK 2020

'Üzerimde büyük bir sorumluluk var' Ahmet YATĞIN

A

nkara ve İzmir’de mekanlarda sahne aldıktan ve İzmir Kent Orkestrası’nda solistlik yaptıktan sonra, şansını İstanbul’da deniyor Ezgi. Pop müzisyenlere vokallik yaptıktan sonra, geçen yaz itibarıyla kendi kariyerine odaklanıyor. Teklisini,müzik dünyasını ve gelecek planlarını konuştuk. ❏ Yaz Bitmeden teklinize tepkiler nasıl? Güzel dönüşler aldık. Şarkının sek bir pop şarkı olması, bağlama melodisinin sıcaklığı çok beğenildi. İlgilerini dile getiren insanlar oldukça ben de çok motive oldum. ❏ 2020 planlarınız ne? Yeni parçamızı dinleyiciyle buluşturacağız, bu Sezen Aksu cover’ı olan parçamız olacak. Sonra benim bestelerimden oluşan 10 şarkılık bir albüm geliyor. Bu uzun zamandır hayalimdi, sırasının gelmiş olması beni bu sene en çok heyecanlandıran şeylerden biri. ❏ Neden Sezen Aksu şarkısı tercih ettiniz? Şarkı bir süredir aklımda, üstüne bir şeyler yapmayı hep istediğim bir şarkı. Elbette üzerimde Sezen Aksu bestesi ele almanın verdiği büyük bir sorumluluk var, biz cover kelimesinin hakkını verebilmek için çok çalışıyoruz. Şarkıyı baştan aşağı yeniden inşa ettik. Umuyoruz eserin hakkını istediğimiz gibi veririz. ❏ Zeynep Bastık gibi isimler cover yaparak kendine büyük mekanlarda yer edindi. Sizin cover tercihinizin altında ne var? Sosyal medya üzerinden canlı videolar paylaşmak önemli bir zaman ve emek istiyor. Bunu hakkıyla yapan arkadaşlarım elbette kendilerine güzel yerler ediniyorlar. Tabii iyi örnekler oldukça onlara özenip ben de

hemen videolar koyayım, ünlü olayım, çok konser yapayım diye düşünenler türüyor. Ama iyi işle kötü işi ayırmak şükür ki zor değil. Benim cover yapıyor olmam başka bir başlık çünkü ben şarkıyla yeniden aranje sürecine girip, kliplendirip plak şirketi üzerinden satışa sunacağım. Ürünü sunma şeklim farklı yani. Biz hiç ele alınmamış bir şarkı seçtik, çıkınca kimler hatırlayacak merakla bekliyorum. Bu yüzden sıfır kilometre etkisi yaratabilir. Ayrıca şarkıyı günümüzün hızla değişen müziğine bağlamak için de çok çalıştık, ilk halinden tamamen çıkardık. Çok heyecanlıyım sunmak için! ❏ Müzisyenlik artık sadece iyi şarkı söylemekle olmuyor. Günümüzün başarı kriterleri sizce nedir? Müzisyenliğin kelime anlamı şarkıcılık olmadığı gibi, aslında şarkı söylemek müzisyenlik tanımının bir kısmını kapsıyor. Ancak müziğe hakim olmak, müzik bilmek için illa okuluna gitmiş olmak da gerekmiyor. Müzik okumamış ama kendini öyle geliştirmiş, müzik okuyanları yüze katlayacak müzisyenler tanıyorum ki. Öğrenmeye aç, müziği gönülden seven, her şartta bıkmadan yapabilecek insanlar muhakkak başarılı oluyorlar. Bu zamansız bir başarı kriteri. Bunun tam aksinde de bırakmak için ya da kendini geliştirmemek için devamlı nedenler üreten insanlar karşımıza çıkıyor. Bu mesleğin getirdiklerinin yanında ün, zenginlik olabiliyor malum. Dolayısıyla sadece ünlü ve zengin olmak için bu işe girenlerle tam aksinin arasındaki samimiyet farkının da dinleyiciye geçtiğine inanıyorum.

Ezgi

‘Rap dinlemek herkesin yapabileceği iş değil’ Ahmet YATĞIN

O

Deniz Gürzumar

yuncu bir anne ve tiyatro yönetmeni bir babanın oğlu olarak, 1990’da Ankara’da doğmuş Deniz Gürzumar. Ailesinden etkilenmiş, konservatuar eğitimli bir oyuncu olarak tiyatro oyunlarında, pek çok dizi ve filmde rol aldı. İçerde dizisiyle hatırı sayılır bir bilinirliğe kavuştu. Ancak oyunculuğundan asla geri kalmayan bir tarafı var, rap’e olan tutkusu. Server Uraz, Pit10, Beta gibi isimlerle beraber yaptığı parçalar kadar kendi şarkıları da rapseverlerin beğenisini kazandı, çeşitli dizilerin soundtrack’leri olarak da yer aldı. Oyunculuk ve müzisyenlik, birlikte yürütmesi zor gibi görünüyor ama ona göre tek sıkıntı, “Oyunculuk mesleğinin müziğine yeteri kadar vakit ayıramamasına sebep olması.” İlhamınıysa Eminem ve Ceza gibi öncü isimlerden almış. Dinleyicisinin karşısına söz ve müziği ona ait Kara Kediler teklisiyle çıktı. Yaşanmışlıkları olduğu aşikar bir parça, kendisi de “Bazen bazı duyguları olduğundan çok daha fazla yoğun yaşayabiliyoruz. Ben de bir dönemimi gerçekten haddinden fazla yoğun yaşadım. O dönem çok fazla sevdim ve değer verdim. Tabii ki sonuçları hüsran dolu oldu. Tekrar hatırladım ki insanlara öyle bir anda çok da güvenmeyeceksin. İşte Kara Kediler tam da bu dönemin ürünü” diye

anlatıyor. Sözlerini yaşadıklarından alıyor, “Kağıda dökemeyeceğim tek şey, yaşamadığım şey” diye devam ediyor. Teklinin kapağı Furkan Selim Çakırca imzasını taşıyor. Cadılar Bayramı tadı aldığımız kapağı “Kapak tasarımcımın hayal gücünün başarısı. Hikaye ona bunu çağrıştırmış, benim de fazlasıyla hoşuma gitti” diye anlatıyor. Rap’in popülerleşmesi, ‘underground’ yapısından çıktığı görüşüne dair söyleyecekleri var: “Rap dinlemek herkesin yapabileceği bir iş de değildir. Bugün istediğiniz bir müzik dinleme platformunda biraz derinlere inerseniz o kadar fazla sert ve protest şarkı bulabilirsiniz. Şu an durum sadece dünyada da oldukça fazla tutmuş olan trap tarzının Türkiye’de arkadaşlarımız tarafından icra edilip insanlar tarafından da kabul görmesi durumu” diyor. Trap furyasına kapılanları da uyarıyor, “Bu kitle geçen senelerde dubstep dinledi. Belki ileride bambaşka bir şey dinleyecek. Lakin rap'in kemik kitlesi bambaşkadır, özeldir. Eğer bu yeni dinleyicilerin arasında bu kültürü sevmiş benimsemiş birileri varsa şayet, buyursun gelsin, hepimizin kapısı açık.” Şu sıralar, bu ay yayınlanacak Kendimden teklisi ve sonraki aylarda gelecek albümle uğraşıyor.


43

RÖPORTAJ

OCAK 2020

‘Bu manevi anlamda Ex olmakla ilgili’ 2 Ahmet YATĞIN

Gökhan Akar

012’de Felsefe albümüyle adından söz ettiren Gökhan Akar, Ekim ayında çıkan Ex teklisiyle de beğeni kazandı. Parçanın aksiyon filmlerini aratmayan klibinde yerlerde sürüklenen sanatçıyla teklisini ve hayatı konuştuk. ❏ Ex şarkınız epey dikkat çekti. Şarkının hangi duygulara dokunmasını istediniz? Şarkılar birkaç dakikalık sürelere sığsa da gerçekten zor şartlarda ve büyük emeklerle hayat buluyor. Bu emeklerin karşılığı olarak gelen iyi tepkiler de bizi inanılmaz mutlu ediyor. Aşkı anlatıyor gibi görünse de, Ex ile daha felsefik bir duyguyu anlatmak istedim. Bir hastanede karşılaştığım morg yazısı ve ‘Ex olmak’ deyimi bana duyguların terkedildiği bu dönemi anımsattı. Anlattığım, insanların manevi anlamda ‘Ex’ olduğu ve yaşayan cesetlere döndüğüydü. ❏ Klipte yerlerde sürükleniyorsunuz. Neden? Gangster hikayeli klibimize ekibimle birlikte karar verdik. Gerçekten çok tehlikeli sahnelerdi, kamyonetin arkasında saatlerce sürüklendim. Sanırım biraz gözü karayım, her sahnede bizzat olmak istedim. Deniz kenarında bu sahneyi çekmek kolay olmadı. Kamyonet sürekli kuma batıyordu ama üstesinden geldik. Klip çekimlerinden sonra 2 gün ayağımın ağrısı geçmedi ama değdi, içimize sinen bir klip oldu. ❏ Sivaslıdır tekliniz ve Sivasspor sevginizin altında ne var? Dedem ve babaannemin hikayesini anlattığım, ve yıllar sonra atalarımın doğduğu topraklara gidince yaşadığım duyguları döktüğüm bir türküydü. O zamanlar ilgimi kaybettiğim futbola dönüş sebebim oldu Sivasspor. Anadolu takımlarının başarısını önemsiyorum ve artık

kendi içimizdeki rekabetten ziyade uluslararası milli başarılar bekliyorum futbol camiamızdan. ❏ Rap müzik ana akım oldu. Siz pop sanatçısı olarak rap müziğe nasıl bakıyorsunuz? Rap müziğin ana akım olduğunu düşünmüyorum. Bu dönemsel bir şey, müzikte ana akım her zaman pop olmuştur. Popüler dizilerde çok fazla kullanılmasıyla ve gençlerde de karşılık bulmasıyla rap ciddi anlamda popüler oldu ancak bunun bir sürekliliği olmaz. Daha önce de yaşandı bu tarz çıkışlar, rock müziğin de sivrildiği dönemler oldu. Öyle devam etmedi, rock kendi kitlesini buldu. Rap de bir yere oturacak ve kendi kitlesiyle yoluna devam edecektir ama böyle devam etmeyecek. ❏ Geçen bir kaza geçirdiniz. Kaza sizde bir şeyleri değiştirdi mi? Kastamonu Üniversitesi’ne gittiğimiz etkinlikte, oradaki bir köyde yaşayan şehit ailesini ziyaret etmek istedim. Ziyaret sonrası konsere giderken kaza gerçekleşti. 2 haftalık sürecin ardından kendimi toparladım, şimdi daha iyiyim. Hayata nasıl baktığınızla alakalı tepkiler verirsiniz yaşadığınız olaylara. Bu trafik kazası, hayatımda belki de göremediğim kazanımlara sebep olmuş olabilir diye düşündüm. Hastanede yazdığım şarkılar oldu. Bilemeyiz, belki de hayatımın en güzel şarkısını yazdırmış olabilir bana bu olay. ❏ Sırada bizi neler bekliyor? İlk gelecek projem, Ruh Eşi adlı şarkım. Hastanede yazdığım bir şarkı. Umarım çok seversiniz.

‘Amacımız Türkiye’yi temsil etmek’

Ahmet YATĞIN

R

ap’in yeni isimlerinden MDT, ilk teklisi Clouds’u yayınladı. Genç müzisyenle teklisini ve planlarını konuştuk. ❏ Clouds ile dikkat çektiniz. Şarkının hikayesinden bahseder misiniz? Hayat, içinde derinlikleri ve sığlıkları birlikte bulunduruyor. Şarkının da anlamlı ve sadece eğlenme amaçlı bölümlerini birlikte farklı müzikal elementlerle bağladık. Nakarat şarkının anlamlı kısmını temsil ediyor. Çok basit bir soruyla derin bir iç muhasebe yaratarak şöyle başlıyor; “Bulutlarda kusur görebilir misin…” Şarkı, okuduğumuz üniversitenin stüdyo gibi kullanılan bir odasında kaydedildi. Ekipmanlarımızı biz taşıdık. Eklemeler, çıkarmalar derken 2 yıl sürdü. ❏ Yorumlarda gördüm soralım, Clouds şarkısının klibinde Ben Fero yer alıyor mu? Ben Fero klipte yer almıyor, o merakı ortadan kaldırmış olayım. Ama bu dikkatiniz için de tebrik ederiz. Ona benzeyen bir arkadaşımız var. Ben Fero Türkiye’de şu an herkesin bildiği bir imaj haline geldiği için bu detay bizi rahatsız etmiyor, aksine eğlenceli buluyoruz. ❏ Bu tarzla mı devam edeceksiniz? Çok teşekkürler öncelikle. Bu tarzda ve vizyonda işler yapmaya devam edeceğime ve bunu daha da geliştireceğime inanıyorum. Biraz daha duyulmamız ve güçlenmemizle birlikte

çok daha inovatif hareketler yapabileceğimizin teminatını verebilirim. Dünyada daha önce yapılmamış, şaşırtıcı işler yapmak ve kendimizden bahsettirmek istiyoruz. Bu yola Kerem “Throw” Atmaca ile çıktık. Yanımızda bir sürü inandığımız sanatçı arkadaşlarımız var, biri de Clouds şarkısında gördüğünüz Prince Slime. ❏ İngilizce sözlerle devam etmeyi planladığınızı duyduk. Neden? Şarkılarımın odaklandığı dil İngilizce, devam etmesini istiyorum. Amacımız kaliteli ve otantik işler yapıp Türkiye’yi dünyada temsil etmek. Kültürümüzü ve benliğimizi kaybetmeden ancak onu göstermek için zorlama da davranmadan, inovatif ve yurt dışındaki müzik anlayışını bile etkileyebilecek özgünlükte eserler icra eden Türk sanatçılar olmak istiyoruz. Klasik, “Türkçe şarkı yapalım, daha kolay ünlü oluruz sonra İngilizce yapalım” şablonuna girmedik. Bunu bir sürü Türk sanatçı denedi ve zorlama gözüktü. Bir Türkçe tekli çıkarmayı planlıyorum ancak bu çok deneysel bir şarkı olacak. ❏ Sırada bizi neler bekliyor? Sırada sizi kesinlikle çok fazla şarkı bekliyor. Son 3 yılın birikimini, umarım 2020 yılı boyunca hiç durmadan yayınlayacağız. Çıkacak teklilerden ilk çıkacak olanının adını da vereyim, Too Many Bags.

MDT


44

GEEK

OCAK 2020

BİR EFSANENİN SONU

Star Wars

Fatih GÜÇLÜ

M

inik bir taşınma telaşından kaynaklı yaklaşık 2 aydır ortalıkta yoktum. Her şey artık yerine oturduğuna göre geek sayfamızda yazılarımız devam edebilir. Bu süre zarfında pek çok gelişme oldu ancak Star Wars: The Rise of Skywalker filminden ilerleyelim. Bakalım 40 yıllık bir efsanenin son filminde neler oldu? Öncelikle, Star Wars serisinin son filmlerini beğenmeyen hatırı sayılır bir grup var. 2012 yılında George Lucas'ın filmin haklarını Disney'e satması ve sonrasında Disney'in yaptıklarıyla oluştu bu grup. Şu anda bile filme tepkili olanların çoğu öfke oklarını Lucas'a yönlendiriyor ama Lucas'ın artık Star Wars'la pek bir alakası yok. Disney, aldığı her şeyi özümsemesinden Star Wars da nasibini bolca almış halde. 'Disneyleştirme'nin en temel özelliği, kötü algısının tam olarak olmaması. Tamamen karanlık bir kötü kavramına kapılarını kapatan Disney, 'sevilebilen kötü' oluşturma konusunda uzman. Bugün Disneyland'ı ziyaret ettiğinizde Darth Vader'la göbek atan çocuklar görebileceğiniz gibi Kylo Ren'le el ele gezebilme şansınız da var. Bu filmlere de yansıyor ancak bu sefer de çok garip senaryo durumları ya da ne yaptığını anlayamadığımız karakterlerin ortaya çıkmasına sebep oluyor. Peki satış neden bu kadar kötü sonuçlar yarattı? Lucas, Disney'e satış işlemlerini gerçekleştirirken yanında uzun yıllar çalışmış olan Kathleen Kennedy'nin

dümenin başında olmasını istemişti. Yıllardır beraber çalışan Kennedy ve Lucas’ın fikirleri benzerdir, bir çatı oluşturmuşlardır diye düşünmüştü birçok hayran. Sonuç, beğenilmeyen ve kafası çok karışık gözüken filmler oldu. The Rise of Skywalker da iyi sonuçlar yaratmadı. Gösterime girdiğinde IMDB puanı 5.8'lerden başladı. Daha da düşmeye devam ederken bir anda sayfası yok oldu ve tekrar döndüğünde 6.8'di. Metacritic skoru ise, bu satırlar yazılırken 54... KARANLIK TARAFA GEÇEN YÖNETMEN Kovulan yönetmenler, değişen senaristler… Top en son, üçlemenin ilk filminin de yönetmeni J.J. Abrams'ta kaldı. İki film arasında değişen kararlarla dağılan senaryoyu, fanları sevindirecek şeylerle doldurarak kurtarmaya çalışmış. Durmadan geçmişten karakterlerin ve olayların tekrarlandığı bu filmde çok da yeni bir şey görme şansımız yok. Skywalker efsanesinin sonu olarak lanse edilen bu film nereye bağlandı, ne oldu anlaması da biraz zor. Zaman içerisinde ortaya çıkacak kitaplar, diziler ya da animasyonlar ile desteklendikçe anlayabileceğiz sanırım. GÜÇ BU KADAR DA BİZLE Mİ? Fanları yeni seride en çok sinirlendiği şeylerden biri de değişen 'force' algısı. Güç olarak da bildiğimiz bu yapı, bizim yıllarca kritik anlarda küçük müdahaleler olarak gördüğümüz bir şeydi. Son film itibarıyla, force ile yapılamayacak bir şey

yok. Sıkıldıkça geri dönen, fiziksel eşyalara dokunabilen hayaletler, uzay boşluğunda süzülerek gemiye geri dönmeye kadar pek çok şey yapılabiliyor bu güç kullanarak.. ‘CANON’ EVRENE SÜNGER Bu noktada genişletilmiş evren denilen, Star Wars’ın derinliğini oluşturan hikaye kısmına göz atmakta fayda var. Yıllar içinde Star Wars efsanesi filmlerle sınırlı kalmadı, kitaplar, çizgi romanlar ve animasyon filmleriyle genişlemeye devam etti. Bu hikayelerin bir kısmı ana konuları etkiliyor ve ‘canon‘ olarak adlandırılıyordu. Pek çok yazarın elinden çok fazla eser çıktığında ortalık karışabiliyor, tutarsızlıklar oluşabiliyor. ‘Canon’ etiketi düzen getiriyordu. Peki bu kadar bilgiyi neden verdik? Star Wars’ın bir külliyatı varken, Disney yalnızca filmlerin ‘canon’ olduğuna karar verdi. Sonuç, on binlerce sayfalık içeriğin çöp olması! Bu konu unutulmuşken Lucasfilm‘den Kathleen Kennedy'nin ellerinde kaynak olmadığı için iyi filmlerin çıkmadığını söylemesi düpedüz sinir bozucuydu. ESAS YENİ UMUT: MANDALORIAN Sonuç olarak, üçleme çoğu hayranı ciddi biçimde üzdü, hatta küstürdü. Ancak, en azından Mandalorian dizisiyle seriye olan inancımız biraz devam ediyor. Dizi çok beğeniliyor, hatta efsane olacak gibi gözüküyor. Dizinin güzelliği yanında, Baby Yoda karakteri de çok uzun yıllar hayatımızda yer edeceğe benziyor.


KONUK

Gökhan PALAS

1

Yaşadıkları gibi müzik yapma samimiyetiyle Üçüncü Yeniler

977 doğumluyum yani an itibarıyla 42 yaşımdayım. Çocukluğumun günümüzün çocuklarına göre daha özgür geçtiğini söyleyebilirim. Sanırım ilk kez tek başıma sokağa oyun oynamaya çıktığımda 6-7 yaşlarındaydım. Hem de bir kasaba veya köyde değil, İstanbul’un göbeğinde, Bostancı’da. Sokaklar bugüne göre daha güvenliydi ya da iletişim bu kadar gelişmediği için ailelerimiz öyle zannediyordu. Futbol, saklambaç, yakar top ve daha birçok oyunu eve girmemecesine bağır çağır oynardık, ta ki annem balkona çıkıp 10 dakika boyunca eve gelmem için seslenene kadar. Hatta çoğu kez arkadaşlarımla oyuna o kadar dalmış olurduk ki, annem mecburen aşağı iner ve söylene söylene beni zorla eve götürürdü. Daha sonra bir şeyler oldu ve aileler çocuklarını sokağa o kadar da rahat salamaz hale geldi. Bu bizden farklı bir neslin yetişmesine neden oldu. Sokakta terden sırılsıklam oluncaya kadar koşturan çocukların yerini odasında bilgisayar başında, kendine kurduğu hayal dünyasında geçiren bir nesil yetişti. Ortaokuldayken okul servisinde her sabah arkadaşlarımızla aramızda bir kaset değiş tokuşu olurdu. Herkes sevdiği şarkıları ya radyodan denk gelir kasete çeker ya da o zamanki müzik marketlerden albüm olarak satın alırdı. Arkadaşlarımızla da bu tarz değiş tokuşlar bolca olurdu. Dünya müziklerine ulaşma imkânımız, o zaman devletin bize TRT yoluyla TV’den ve radyodan sunduğu ya da belli bir müzik kültürü olan büyüklerimizle sınırlıydı. Yeni nesilde işler hiç de öyle yürümüyor oysa. İstedikleri filmi, müziği dünyayla aynı anda izliyor, dinliyorlar, hayranı oldukları sanatçıya sosyal medyadan mesaj atıyorlar, verdikleri konserleri internet sayesinde hemen izleyebiliyorlar. Bizlerin kim bilir kaç yaşında ulaşabildiğimiz yarım yamalak bilginin tümüne anında ulaşabiliyorlar. Üçüncü yeniler olarak adlandırılan bu yeni neslin temel farklılıklarının önemli kısmını yukarıda yazdıklarımın oluşturduğunu düşünüyorum. Bu yetişme farklılıkları bugün şarkılarını dinlediğimiz bu neslin vokal ve müzik tarzında da ciddi sonuçlar doğurdu. Bizim nesil ağızlarını daha çok açarak şarkı söylerken onlar daha içine içine bir vokal tarzını benimsiyor. Şarkı sözlerinde bizler çok büyük büyük lafları seçerken, onlar daha naif, daha küçük ama daha öznel sözler yazıyorlar. Bu öznellikse yazdıkları şarkılara çok samimi bir yan kazandırıyor. Bizim nesil olmadıkları ama sevdikleri Avrupa, Amerika kökenli müzikler yapmaya çalışırken, onlar zaten içine doğdukları, onlara sonradan eklenmemiş müzikleri eskiden olduğu gibi çoğu kez zorlama değil içgüdüsel olarak yapıyorlar. Eskiden şöyle bir şey bolca

45

OCAK 2020

söylenirdii, “Abi Türkçe hece yapısı olarak yabancı müziğe uygun bir dil değil.” Bunun doğru olmadığını da bu nesil bize gösterdi. Bizim zamanımızda yazılan sözlerdeki prozodi hatalarından neredeyse eser yok. Dolayısıyla isimleri belki de edebiyattaki İkinci Yeniler'e atıfta bulunarak verilen 'Üçüncü Yeniler' belli bir müzik tarzını değil tamamen farklı bir hayat görüşünü temsil ediyorlar. Bence en önemli ortak noktalarıysa, yaşadıkları gibi bir müzik yapmaları yani samimiyetleri. Üçüncü Yeniler'den bahsederken günümüzün değişen yapım sürecindeki değişikliklerden bahsetmeden olmayacak. Eskiden bir müzisyen albüm çıkarmak istediğinde pek azı müzik kökenli olan yapımcıların şirketlerine gider, çoğu aslında tüccar olan bu yapımcılara şarkılarını dinletir, eğer o yapımcılar dinlediklerinin günün şartlarında para kazanabileceklerini düşünürlerse imzalar atılır ve albüm süreci başlardı. Albüm yapmak çok pahalı bir işti. İstanbul’da iki elin parmaklarını geçmeyecek büyük stüdyolarda inanılmaz yetenekli aranjörler, müzisyenler ve teknikerlerle kayıt işine girilir akabinde yapım firması bağlantıda olduğu televizyon kanalları ve radyolara yapılan albümü prcılar vasıtasıyla sunar basınsa bu albümleri halka sunardı ki kısmen de olsa işler bugün de böyle yürüyor. Ancak gelişen ve dolayısıyla ucuzlayan teknoloji bugünün müzisyenlerine bambaşka imkanlar sundu. Sıradan bir insanın satın alabileceği ekipmanlar ve yazılımlarla bugün birçok amatör müzisyen evlerinde kaydettikleri ve düzenledikleri şarkıları hemen hepimizin sahip olduğu kameralar hatta cep telefonlarıyla videolandırıp sosyal medya ve açtıkları YouTube kanallarıyla paylaşabilmeye, dinleyici kazanmaya hatta konserler vermeye başladılar. Aslında yaptıkları müzik yepyeni bir müzik değil. İçlerinde 60’lar, 70’ler ve 80’lerde Türkiye’de, dünyada popüler şarkıcıların ve grupların sound'larını ve neredeyse daha iyisini yapanlar var. Örnek vermem gerekirse She Past Away,

Jakuzi, Palmiyeler, Nova Norda, Yüzyüzeyken Konuşuruz, Adamlar, Barlas Tan Özemek, Can Güngör, Canozan ve Türk sanat müziğinin kendine has vokal tarzını bugünün gençlerine dinleten Gaye Su Akyol. Tek eleştirim Üçüncü Yeniler diye adlandırılan ve bence harika müzik yapan bu müzisyenlerin birçoğunun mikslerinin kötü olması. Beğendiğim şarkıların sözlerini dinlerken anlamakta zorlanıyorum. En azından mikslerini bu işin profesyonellerine teslim etseler daha da geniş kitlelere ulaşacaklar.


46

KİTAP AJANDA

OCAK 2020

Ayşegül Kumova aysegulkumova

SAFE SPACE

Ud Metodu Mutlu Torun Müzik Pan Yayıncılık 365 sayfa

16. Yüzyıl Rönesans Çağı Umberto Eco Çev.: Adnan Tonguç Tarih Alfa Yayıncılık 1199 sayfa

İstanbul Şarkıları: Şehrin Müzikli Tarihinde Kazı Çalışmaları Gökhan Akçura Araştırma Oğlak Yayıncılık 312 sayfa

Meridian Alice Walker Çev: Yeşim Seber Roman Doğan Kitap 288 sayfa

Walk This Way: Run-DMC, Aerosmith, and the Song that Changed American Music Forever Geoff Edgers Müzik Blue Rider Press 288 sayfa

Acid for the Children: A Memoir Flea Biyografi Grand Central 400 sayfa

Kondoskali’den Kumkapı’ya Orhan Tüker Tarih Sel Yayıncılık 64 sayfa

At Sancısı Elvan Kaya Aksarı Roman Everest Yayınları 127 sayfa

Hayat bir göz yumurta kadar şten çıkarken telefonunu masasında unutmuştu. Oysa otoparka kadar yürümüştü... “Akılsız başın cezasını ayaklar çeker diye boşuna dememişler” diye diye tekrar çıktı merdivenleri. Sanırım toplamda 258 basamak falan vardı. Ardından 50 adım da masasına yürüyordu. Çok ama çok sıkıldığı bir gün, saymıştı! Telefonu masanın üzerinde öylece duruyordu. Hemen alıp tekrar yoluna koyuldu. Kapkaranlık koridorda yürürken ışıkların tümü yanıverdi. Gözleri kamaştı. Yine de yürümeye devam etti. Hızlı hızlı merdiveni indi; iniş daha kolay ve dahası zevkliydi. Bazen rüyaya dalarken de, kendini geniş bir merdivenden hızlıca inerken görürdü. Tam uçmak üzereyken uyanırdı. Hızlı hızlı inerken, ışıkların tümü yeniden söndü ve telefonunu düşürdü. Merdiven boşluğunda kaybolup gitti. “Harika! Eve gitmeme gerek yok zaten... Telefon ve ben sürekli bu şekilde oyunlar oynayarak geceyi burada geçirebiliriz!” Söylenmeye başlayan Ayla, merdivenin altında yakacak bir ışık olup olmadığını arıyordu. Elektrik düğmesi nerede olabilir? Eline bir el mi değdi? Nefes mi o ensesindeki? Aaaaaaaa! Koca bir çığlık patlattığı gibi kaçmaya başladı. Durun! Telefon sizin mi? Dönüp telefonu elinden kaptığı gibi arabasına koştu Ayla. Arkasındaki adımlar yakınlaşıyordu. Bir insanın bacakları ne kadar uzun olabilirdi ki; sadece yürüyerek yanına yaklaşmıştı bile. “Benim ben, Reha! Yahu dursana?” Derin bir nefes vererek arkasına döndü Ayla. “Acaba neden beni korkutuyorsun? Kim olduğunu söylesene...” Sana 10 defadır sesleniyorum. Hadiiii kahvaltı hazır. Raha, her şeyin zamansız, ne kahvaltısı?... Ayla bunları düşünürken karşısına bir merdiven daha çıktı. “İyi de demin inmemiş miydim ben bunları” diye düşünürken hızla basamakları atlamaya başladı. Durmak istiyor ama duramıyordu. “Sevgilim, haydi kahvaltı hazır diyorum.” “Çekilin geliyoruuuuuum.” 'Pat' diye bir ses geldi. Canı acımıştı Ayla’nın. Gözlerini açtığında Reha ona gülen gözlerle bakıyordu. “Yine uykunda nereye koşuyordun acaba; hımm?... Haydi kalk ordan, göz yumurta yaptım...

İ

The Polarodi Diares Linda McCartney Fotoğraf Taschen 232 sayfa


47

LEZZET

OCAK 2020

Algılarımız ve şarap

Adım Adım Gurme

Süray CİNGÖZ ATIŞ

adimadimgurme

müthiş bir talep patlaması olur. Bu olay, Amerikan şaraplarının şahlanış hikayesinin başlangıcıdır. Bu olayları anlatan 2008 tarihli Bottle Shock isimli güzel bir film de vardır; önerilir. Yine nöropazarlama alanındaki en yetkin isimlerden biri olan Roger Dooley, çeşitli bilimsel araştırmalara atıf yaparak yazdığı yazısında 'fiyat' mevzusunun şarabın algısını fazlasıyla değiştirdiğini söylüyor. Yapılan bir deneyde, normal bir sofra şarabı olarak tanıtılarak deneklere şarap ikram edilir; bir hafta sonrasında aynı şarap, pahalı ve özel bağlardan gelen bir örnek olarak aynı deneklere tattırılır. Denekler, ilk tattıklarında şarap için "basit, dengesiz, güçsüz" gibi yorumlar yaparlarken, ikinci sefer tatmalarının ardından yorumları değişir. Bu sefer, şarap aynı olmasına rağmen "derinlikli, dengeli, damağı kaplayan, kuvvetli" gibi ifadeler kullanırlar. Daha fena bir deneyi ise Frédéric Brochet hayata geçirmiş. İlkin Brochet, şarap yapımı üzerine eğitim alan 54 öğrenciye (27 erkek, 27 kadın) bir beyaz şarap tattırmış. Bir hafta sonra Brochet, aynı öğrencileri yine tadıma davet etmiş ve kırmızı şarap denetmiş. Öğrenciler ilk şaraptan çiçek, bal, şeftali gibi kokular alırken, ikinci şaraptan ahududu, kiraz, sedir gibi kokular almışlar. Yalnız burada şöyle bir oyun yapılmış; aslında iki şarap aynı! Brochet, servis ettiği beyaz şarabı, tada veya kokuya herhangi bir etkisi olmayan bir gıda boyası ekleyerek, kırmızıya dönüştürmüş.

adimadimgurme.com

B

eynimiz, pek çok şeyde olduğu gibi yeme-içme konusunda da aslında son karar verici. Lezzet algısının, burun ve damak dışında pek çok birleşeni var. Mesela hazır yılbaşı geliyorken belirtelim, eğer köpüklü şarapla kutlama yapmayı düşünüyorsanız, mantarın şişeden ayrılırken çıkaracağı sesin tokluğu ve kuvveti, şarabın daha lezzeti olarak algılanmasını sağlayan bir unsur. Bu tespit, Oxford Üniversitesi’nde insan beyni üzerine çalışan Charles Spence’ten. Ancak burada bahsetmek istediğim farklı bir mesele; şarap tadımı söz konusu ise bir açık, bir de kör tadım var. Açık tadım, adı üzerine, tadım yaparken ne içtiğini bilerek, markasına ve içerğine hakim olarak tatmak demek. Kör tadımda ise tadılacak şarapların etiketleri gizlenir. Sadece tadımı düzenleyen kişi şarapları bilir. Buradaki amaç, tadım yapan kişilerin şarabı görerek önceden etkilenmemesi, kafalarındaki şablonlara göre o şarabı yargılamamasıdır. Kişinin şarabı, berrak ve boş zihinle, ne içtiğini bilmeden, nesnel bir şekilde değerlendirebilmesi için kullanılan bir yöntemdir. Dünya çapındaki bütün saygın şarap yarışmalarında kör tadım yöntemi kullanılır. Kör tadımla ilgili güzel bir hikaye var. 1976’da Paris’te önemli bir şarap tadımı yapılır. Literatürde 'Paris Yargısı' olarak geçer. Bu tadıma Fransa’nın o dönemler için en ünlü kırmızı ve beyaz şarapları katılır, rakipleri ise Amerikan şaraplarıdır. Kör tadım başlar, tadımın sonunda herkes Fransız şaraplarının Amerikanlara karşı büyük bir üstünlük sağlamasını beklerken, Amerikan şaraplarının daha yüksek puanlandığı ortaya çıkar. Ortalık karışır, o güne kadar pek fazla esamesi okunmayan Amerikan şaraplarına


48

MODA

OCAK 2020

Rapçi Tyler'in şıkır şıkır kolyesini görmeyen kaldı mı? Meşhur takı tasarımcısı Ben Baller ellerinden çıkan kolye, 18 ayar altından yapılmış zincirin ucunda elmaslarla işlenmiş rapçinin meşhur kâküllü saçı ve yüzü var. Bu kolyenin maliyeti tam 275 bin dolar...

Etkisi büyük kendisi küçük 2019 Amerikan Müzik Ödülleri'nde yaşananlar gündemdeydi. Ancak bugün hâlâ konuşulan tek şey şarkıcı Lizzo'nun çantası. Çantanın içine ancak bir tane nane şekeri sığar! Biz hayretlerdeyken Time onu 'fashonista' kraliçesi olarak takdim etti. Lizzo'ya Valentino imzalı minik çantanın içinde ne olduğu sorulunca verdiği yanıtsa şu oldu: "Ah burada tampon, tekila şişesi ve prezervatif var.” Minik çantalar görmeye hazır olun deriz.

ROCK MÜZİĞİ MODAYA MI KAPTIRDIK? Spor ayakkabıların üzerinde boy boy poz veren Beyoncé, IVY PARK ve adidas iş birliğini duyurdu. Yakında detayları ortaya çıkacak. Rihanna LVMH ve Fenty'nin yüzü, Billie Eilish Louis Vuitton'un marka elçilerinden oldu. Öte yandan müzisyenler merch ürünlerini markalarla iş birliği yaparak piyasaya sunmaya başladı. Travis Scott son albümünün merch'leri için Readymade'le anlaştı... Rapçi Lil Uzi Vert'in en son albümü 2017'de çıktı sonra arada sırada tekli yayınladı. Ancak iki yıldır albüm çıkardığından daha fazla gündemde. Instagram'da en çok beğeni alan post'ları kıyafetleriyle ilgili fotoğraflar. Rapçiler uzun süredir şarkı sözlerinde Gucci, Dior ve Prada gibi markalara göndermeler yapıyor. Şu ara müzisyenler müzikten çok modayla ilgileniyor. Moda bu işin doğası gereği için de ama müziği gölgede mi bırakmaya başladı? Müzikte öncü olmaktansa moda fenomenine dönüşüyorlar. Bilboard'ın listesindeki isimlerin sosyal medyalarına açıp bir bakın; her biri moda fenomeni gibi. Onlardan haberdar olmayan biri fotoğraflara baksa müzik yaptığına inandırmakta zorlanabilirsiniz. Eh sürekli tekli çıkarmak, yeni şarkılar ve sözler üretmek kolay değil. Güncelliklerini korumalılar ama kantarın tozunu kaçırmadan... Türkiye'de henüz müzisyenler moda markalarıyla iş birliği konusunda emekleme aşamasında. Son zamanlarda etkili olanlar arasında Koton'un reklamında oynayan Teoman var. Ayakkabı markası Cat'in yeni serisinin yüzü Gripin, Harley-Davidson'un ise Fatma Turgut oldu. Rock müzik alevi modayla mı canlanacak acaba?

JEDI STİLİ Geçen ay vizyona giren Star Wars: Skywalker’ın Yükselişi ile ortalık filmin ürünleriyle doldu taştı. Türkiye'deki ürünler arasında Levi’s'inkiler göze çarpıyor. Levi’s® x Star Wars™ koleksiyonunda klasik Levi’s® ikonları ve sokak stilinden ilham alan parçalar yer alıyor. Tişörtler ve kapüşonlu sweatshirt’lerin yanı sıra, çeşitli yıkama seçenekleriyle trucker ceketler ve jean pantolonlar sunuluyor.

Fransız marka Lacoste, Lexi saat modelleriyle klasik çizgisini değerli taşlarla bezenmiş kadran tasarımıyla tazeliyor. Bu özel koleksiyonla pembe, mavi ve sarı altın renk alternatifli kadranı, kırmızı, metal, siyah renk seçenekli deri ve çelik kayışları dikkat çekiyor.

DAVALIK TARZ Mahkemeye de gitsen tarzını belli et. Geçen ay iki garsonu darp ettiği gerekçesiyle duruşmaya giden Cardi B, tarzıyla iyi hal indirimi peşinde olabilir. Ama New York'un sıcak olduğu bir günde kalın kuş tüylü paltosu, sivri burun ayakkabıları ve uzun beyaz tırnaklarıyla fazlasıyla yırtıcı görünüyordu. Evden çıkarken bir daha düşünmesi gerekti.


ALET EDAVAT

EV MÜZİSYENLERİNİN KURTARICISI

Retro akımını modadan müziğe hissediyoruz ama özlenen, klasik beat-box synth sound’una ulaşmak, stüdyosuz çalışan müzisyenler için halen zor. Sampleson’un SUB’ı ev müzisyenlerinin imdadına yetişen uygulamalardan. 15’ten fazla synth drum sesi içeren uygulamada pitch, decay, snap gibi parametreleri de kontrol edebiliyorsunuz. Sub-bass gibi çeşnileri de var. Üstelik sampleson.com’dan ücretsiz olarak indirebilirsiniz.

NI’IN 'MUTLAKA GEREKLİ' TRAKTOR'U

Native Instruments’ın Traktor DJ ailesinin son üyesi, S2 ve S4 modellerinin ortasında duran S3 oldu. Giriş seviyesinden sıkılan DJ’lere yönelik üretilen cihaz, S2’den alışkın olduğumuz büyük ve rahat paneli sunuyor. Ayrıca Tam EQ’lu 4 kanallı mikseri, iki tane 8’li setten oluşan RGB pad’leri gibi özellikleriyle profesyonel kulüp ekipmanlarından alışkın olduğumuz konforu sunuyor. Fiyatlar, iPad’e de uyumlu Traktor Pro 3 ile birlikte 649 dolar civarında.

'JUPITER' RETROSU Jupiter adı, Roland’ın tarihi boyunca iyisiyle kötüsüyle büyük yere sahip. İki premium versiyonla da geri dönüyor, Jupiter-X ve Jupiter XM. Benzer özelliklere sahip snyhesizer’lar, 61 ve 37 tuşlu klavyeleriyle ve Jupiter-X’in slider ve tuş dolu gövdesiyle ayrılıyor. Roland’ın açıklamalarına göre, vizyonunuzdan ve müzikal yapınızdan ödün vermeden kompleks yapılar oluşturabiliyorsunuz. Kasım ayında piyasaya çıkan Jupiter-XM’e 1500 dolar’a ulaşabiliyorsunuz. Nisan 2020’de piyasaya çıkacak Jupiter-X’in fiyatının ise 2 bin 500 dolar civarında olması bekleniyor.

49

OCAK 2020

ADAM AUDIO’NUN SETİ ADAM Audio, yaklaşık bir yıl önce T5V ve T7V alan monitörlerini duyurmuştu. Şimdi de bu iki monitöre uygun T10S subwoofer’la devam ediyor. Markanın iddiasına göre monitörler halihazırda 39Hz’e kadar sesleri üretebiliyor ancak bu subwoofer’ın da eklenmesiyle pes sesleri daha temiz mikslemek mümkün. Pratik bir kullanımı var, ses kartınızdan T10S’in girişlerine, oradan da T5V veya T7V’ye yönlendiriyorsunuz. Aşağı yönlü çıkışıyla da basları dengeli duymak mümkün. 390x318x413 mm’lik boyutlarıyla da, cihaz görece küçük ortamlarda kullanılabiliyor.

DİJİTALDE PLAK SEVDASI Plak sound’larının dinleyicileri etkisine aldığı aşikar. Dijital araçlar da bu sound’ları kullanmak isteyen müzisyenlerin imdadına yetişiyor elbette. Audiothing’in Vinyl Strip’i, zengin klasik plak sesi kütüphanesiyle bu tatları arayanlara kolay bir prosesör arayüzüyle ulaşma şansı veriyor. 6 modülden oluşan ve her biri plak kaydının farklı yönlerini temsil eden arayüzünü istediğiniz gibi sıralayabiliyor ve ayrı ayrı kullanabiliyorsunuz. Özellikle sampler modülüyle hip-hop severlere göz kırpıyor, 90’ların imza sound’larına kolayca erişilebiliyor. Ne yapacağından tam emin olamayanlar ya da sadece eğlenmek isteyenler için rastgele butonları da var.

MEKANIN SAHİBİ Universal Audio üst düzey ses üretimi konusunda, prosesörlerinden dijital plug-in’lerine büyük beğeni topluyor yıllardır. Apollo x6 ses kartı da unison mic preamp'leri, D ve D/A dönüştürücüleri, HeXA Core Uad Plug-in işlemcileri ve surround dinleme desteğiyle markanın tecrübesini yansıtıyor. Kendi iddiaları da büyük, fiyat fark etmeksizin piyasadaki benzer cihazlar arasındaki en iyisi olduğunu her fırsatta iddia ediyorlar. Thunderbolt 3 bağlantısına sahip cihaz, Unison teknolojisiyle çok düşük süreli gecikmeyle kayıt alınabilmesiyle de beğenildi. 5.1 surround formatını da destekliyor. Fiyatlar 16 bin lira civarında.


50

00012020

KONSER AJANDA

00012020

KONSER AJANDA

OCAK 2020

Bilal Karaman

AVANGART

Ceylan Ertem

➡ Ceylan Ertem, türkü düzenlemelerinden oluşan Cahille Sohbeti Kestim albümünün lansman konserleriyle 29 ve 30 Ocak akşamlarında Ses Tiyatrosu’nda olacak. Bu özel sahnede gerçekleşecek etkinliklerde Ertem’e sürpriz konuklar da eşlik edecek.

BLACK METAL

Borusan Quartet

➡ İsveçli Black Metal devi Valkyrja 25 Ocak, 19.30’da The Wall Saloon & Performance’ta olacak. Sahnede onlara Persecutory ve Thorncraft da eşlik edecek.

CAZ

Spektre

➡ Türk caz sahnesinin önde gelen isimlerinden Kerem Görsev’in öncülüğünde Kaan Yıldız, Ferit Odman ve Ernie Watts’tan müteşekkil Kerem Görsev Quartet 2 Ocak, 21.00’de touché sahnesinde olacak. ➡ 2017’de Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin kurduğu Boğaziçi Caz Ensemble 2 Ocak, 21.30’da Nardis Jazz Club’da sahne alacak. ➡ Yüzlerce performans, caz efsanesi isimlerden övgüler, Türkiye’nin her yanında konserler… 25. yaşını kutlayan Moe Joe 6 Ocak, 21.30’da Nardis Jazz Club’da sevenleriyle buluşacak.

Nilipek

➡ Görkem Çakır, İlker Göçmen, Uğur Gülbaharlı,

Nurkan Renda ve Çağlayan Kent’ten oluşan Lirik Proje 16 Ocak, 22.00’de Ajda Pekkan parçalarıyla Elite World İstanbul Hotel Jazz Company’de olacak. ➡ Beğenilen gitar virtüözü Bilal Karaman öncülüğündeki Manouche A La Turca grubu 30 Ocak, 21.30’da Babylon'da.

& Performance sahnesinde sevenleriyle olacak.

INDIE ➡ Murat Kılıkçıer’in 2015’ten beri sürdürdüğü beğenilen ve ödüllü projesi InHoodies 10 Ocak, 22.00’de KadıköySahne’de olacak.

ELEKTRONİK

➡ Nilipek 11 Ocak, 22.00’de Mask Live Pera’da sahne alacak.

➡ Paul Maddox ve Rich Wakley ikilisinden oluşan Spektre, Future Forward konseptiyle 3 Ocak, 23.45’te Ankara Pixel’de olacak.

KLASİK

➡ Zafer Aracagokün deneysel müzik projesi Sıfır, Dezoans konseptiyle 17 Ocak, 20.30’da Borusan Müzik Evi’nde olacak. Sahnede kendisine flüt sanatçısı Mehmet Ali Taşlı da eşlik edecek.

FOLK ➡ Sevilen halk müziği parçalarını ve özgün besteleri sentez düzenlemelerle dinleyicisiyle buluşturan Grup Abdal, Ahmet Aslan’la birlikte 11 Ocak, 22.30’da İzmir SoldOut Performance Hall’de sevenleriyle buluşacak.

FUNK ➡ Geçen Temmuz ayında yayınladıkları Muamma teklisiyle ilgi çekmelerinin ardından Ekim’de Adımlarım’ı yayınladılar. Funk sahnemizin aktif grubu İstanbul 8 Ocak, 21.00’de The Wall Saloon

➡ Uzun süren bir seçme sürecinin ardından geçen yıl seyirci karşısına çıkan The Four Italian Tenors ve 200 yıla yaklaşan geçmişiyle dünyanın en köklü sanat kurumlarından Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası, Prof. Rengim Gökmen yönetiminde 3 Ocak, 20.30’da Zorlu PSM Turkcell Sahnesi'nde olacak. ➡ Klasik müzik sahnemizin dev ismi İdil Biret, Beethoven’ın bir eserini de içeren bir resital ile 10 Ocak, 20.30’da Beylikdüzü Atatürk Kültür ve Sanat Merkezi’nde olacak. ➡ 2005 yılında Prof. Gürer Aykal öncülüğünde kurulan ve dünyanın pek çok yerinde müzikseverlerle buluşan Borusan Quartet 14 Ocak, 20.30’da Sainte Pulcherie Fransız Lisesi’nde olacak. ➡ İzmir Devlet Senfoni Orkestrası Solist Sanatçısı olarak 30. Sanat yılını kutlayan Yeşim Gökalp, 18 Ocak, 20.00’de Ankara Mozarthaus Sanat ve Konser Evi’nde klasik müzikseverlerle buluşacak.


51

KONSER AJANDA PARTİ ➡ Nesillerin ‘Barış Abi’si Barış Manço’yu anmak üzere Lalalar ve Murat Meriç 3 Ocak, 22.00’de Babylon’da olacaklar. Gecenin açılışını Murat Meriç yapacak, Barış Manço parçalarına da yer verilecek Lalalar performansının ardından kabin başında tekrar Murat Meriç olacak. ➡ Radyo Eksen’in gelenekselleşen partisi 17 Ocak, 22.00’de Babylon’da olacak. Dans etmeyi sevenler kaçırmamalı.

POP ➡ Uzun yıllardır her yaştan dinleyicinin büyük beğeniyle izlediği Selami Şahin, Semi Jazz ile birlikte yeni aranjmanlarıyla düzenlenen parçalarıyla 4 Ocak, 22.00’de Jolly Joker Kartal İstMarina’da olacak. ➡ 90’lar pop müziğin sevilen yüzlerinden Bora Öztoprak, Sadece 90’lar konseptiyle 10 Ocak, 22.30’da İzmir SoldOut Performance Hall’da sevenleriyle buluşacak. ➡ Çelik 11 Ocak, 22.30’da 6:45 Ankara’da olacak. ➡ Halen koşuyor! Mirkelam 18 Ocak, 22.30’da Moda Kayıkhane’de. ➡ Pop’un güçlü isimlerinden Gökhan Türkmen 31 Ocak, 22.30’da IF Performance Hall Beşiktaş’ta olacak.

POP ROCK ➡ First Defeat, Bad Desire gibi şarkılarının yanı sıra meşhur Sons of Anarchy dizisinin soundtrack’ine katkılarıyla da büyük beğeni toplayan Noah Gundersen, ilk İstanbul konseri için 31 Ocak, 22.30’da Dorock XL Kadıköy’de olacak.

PROGRESİF METAL ➡ İsveç’in melankolik tınılarını doom metal’le harmanlayan, türün öncü gruplarından Katatonia

OCAK 2020

31 Ocak- 2 Şubat tarihleri arasında sırasıyla İzmir, Ankara ve İstanbul’da olacak. “Birlikte Güzel sunar: Rock Off Event Series” kapsamında gerçekleşecek etkinlikler İzmir Arena, Milyon Performance Hall Ankara ve IF Performance Hall Beşiktaş’ta.

RAP ➡ Uzun sessizliğinin ardından 2018’de Derya albümüyle farklı türleri harmanlayarak ses getiren bir dönüş yapan Ege Çubukçu, 11 Ocak, 21.00’de Nayah’ta olacak. ➡ Birileri & Meçhul, Alternative Night konseri kapsamında 16 Ocak, 20.00’de IF Performance Hall Ankara’da sahne alacaklar. ➡ Türkçe rap’in öncü isimlerinden Ceza, yeni teklisiyle 17 Ocak, 21.30’da Aqua Florya Hayal Kahvesi’nde. ➡ Beğenilen isimler Khontkar, Ceg ve Aspova 19 Ocak, 18.00’de Jolly Joker Kartal İstMarina sahnesinde.

REGGAE ➡ Simba Roots Soundsystem, dans severleri tek pikaptan tamamen el yapımı dev bir hoparlörden dinlenecek müzik deneyimine çağırıyor. 4 Ocak, 20.00’de Nayah’ta olacaklar.

ROCK ➡ Pilli Bebek, 10 Ocak, 20.30’da Antalya Holly Stone Performance Hall sahnesinde sevenleriyle buluşacak. ➡ Vera, Ocak ayında çıkacak yeni albümüyle 11 Ocak, 22.30’da Route Denizli’de olacak. ➡ Geçen aylarda şarkısını cover’layan bir sokak müzisyeniyle yaşadığı anlar sosyal medyada büyük ilgi görmüştü. Ufuk Beydemir 11 Ocak, 22.30’da Hayal Kahvesi Atakent’te. ➡ Anadolu rock enerjileriyle beğeni toplayan Necati ve Saykolar 18 Ocak, 22.30’da 6:45 KK Bolu’da sevenleriyle buluşacak.

➡ Model grubuyla tanıdığımız, solo kariyeriyle de büyük beğeni toplayan Fatma Turgut 24 Ocak, 22.30’da İzmir SoldOut Performance Hall’da olacak. ➡ ‘Ahbab’ımız Haluk Levent 25 Ocak, 22.30’da Aqua Florya Hayal Kahvesi’nde olacak. ➡ Rock sahnemizin demirbaşı Duman 24 Ocak, 23.30’da İzmir Ooze Venue’de sahne alacak.

Noah Gundersen

SENFONİK ROCK ➡ Hayko Cepkin, 120 kişilik Night Flight Symphony & Choir orkestrasıyla birlikte An Epic Symphony konserleri kapsamında 31 Ocak, 21.00’de Lütfi Kırdar Anadolu Auditorium’da olacak.

SYNTHPOP

Fatma Turgut

➡ Büyük Ev Ablukada 3 Ocak, 22.00’de Jolly Joker Ankara sahnesinde olacak.

THRASH METAL ➡ Zoltan ve Csaba Farkas kardeşlerin 1994’te Macaristan’da kurduğu Ektomorf, aradan geçen yıllarda imza attığı hit’lerle 19 Ocak, 18.00’de İzmir Bios Bar Alsancak sahnesini sallayacak.

Lalalar

TÜRK HALK MÜZİĞİ ➡ Sevcan Orhan 15 Ocak, 21.00’de Jolly Joker Ankara’da sahne alacak. ➡ Arif Sağ, Sebahat Akkiraz ve Erdal Erzincan Üç Usta Bir Muhabbet konseri kapsamında 19 Ocak, 19.00’da İzmir Bostanlı Suat Taşer Tiyatrosu’nda olacaklar.

Hayko Cepkin

TÜRK SANAT MÜZİĞİ ➡ Geleneksel alaturka müziğin duayen topluluklarından İncesaz, 15 Ocak, 20.00’de Adana 01 Burda PGM sahnesinde olacak.

Ceza


52

AJANDA

OCAK 2020

SAHNE AJANDA

❏ İstanbul Modern’in düzenlediği Sen Söyle adlı sergi, Canan Tolon’un 1980’li yıllardan günümüze uzanan sanatsal birikiminden bir kesit niteliğinde. 1 Şubat'a kadar açık sergide Tolon’un çizimden fotoğrafa, resimden yerleştirmeye uzanan kendine özgü ifade ve teknik arayışını görünür kılıyor. ❏ Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık, Bir Zamanlar Toroslar’da: Sagalassos sergisine ev sahipliği yapıyor. Yapı Kredi Kültür Sanat’ın Beyoğlu’nda bulunan binasının üç katına yayılan sergi, Torosların güney yamacında kurulu Sagalassos Antik Kentini ve Pisidia Bölgesi’nin tarihini ziyaretçileriyle buluşturuyor. Türkiye’de son yıllarda hazırlanan en kapsamlı arkeoloji projesi olan Bir Zamanlar Toroslar’da: Sagalassos, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü ile Belçika KU Leuven Üniversitesi’nin desteklediği Sagalassos Arkeolojik Araştırma Projesi iş birliğiyle hazırlandı. Burdur Arkeoloji Müzesi’nden getirilen 368 eserin yer aldığı sergi, 28 Mayıs'a kadar ziyaret edilebilecek. Sergiye, Sagalassos ve içinde bulunduğu Pisidia Bölgesi’nin bütün tarihi katmanlarının paylaşıldığı kapsamlı bir kitap eşlik ediyor. Bir Zamanlar Toroslar’da Sagalassos kitap, Pisidia ve Sagalassos konusunda en güncel yayın ve kaynak kitap niteliğinde.

Evlat

❏ Kırbaç sesleri, erotik shop açma planları... Korkmayın, bu bir bir aile şovu ama işler bazen çığırından çıkabiliyor. Nihayetinde başrolde Tolga Çevik var, arkadaşım! ‘Arkadaşım’ karakteri ile milyonları güldüren Tolga Çevik sahnede artık bir klasik haline gelen doğaçlama oyunu Tolgshow Türkiye Turnesi’yle izleyicinin karşısına çıkıyor. 'Çorlu mucizesi' yönetmen Fırat Parlak ve minik lakaplı müzisyen Özer Atik’in eşlik ettiği doğaçlama gösteri 4 Ocak, 21.00'de yeniden Zorlu PSM’de seyredilebilecek. ❏ İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nin modern dans proje grubu MDTistanbul’un dinamik gösterilerinden, Elektronika 9 Ocak, 20.30'da Zorlu PSM’de seyircisiyle buluşacak. 24 dansçılı gösterinin 3 koreografı var. Gösteri Evrim Akyay’ın MDTist için yaptığı dinamik grup çalışması olan Hadi, İhsan Rüstem’in popüler eseri Mantra, dünyanın son yıllarda çağdaş sanat nabzını hızlandıran DongKyu Kim’in MDTist’e yaptığı çalışması Heyecan'dan oluşuyor... ❏ Ebeveyn ile evlat ilişkisi ve gençlik sancılarının işlendiği trajik ve çarpıcı oyun Evlat, yeni sezonda Uniq Hall Sahnesi'nde sahnelenmeye devam ediyor. Florian Zeller imzalı oyun, babaoğul olmaya çalışanların hikayesini ele alıyor. Veda ederken bile iz bırakmaya çalışan, bencil, sert, acımasız insanların hikayesi. Bu oyun bize gidilen yerleri, kalınan sevgileri, görülen düşleri ve elini uzatan bir çocuğu anlatıyor. İbrahim Çiçek'in yönettiği oyunu sahneleyen isimler Onur Saylak, Cem Yiğit Üzümoğlu, Sezin Akbaşoğulları, Şükran Ovalı, Esra Bağışgil ve Burakcan Doğan. 110 dakikalık arasız oyun 17 Ocak'ta 20.20'da Uniq Hall'de.

❏ Pilevneli Project, Ahmet Güneştekin’in Hafıza Odası adlı sergisine ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor. Sergi, Pilevneli Mecidiyeköy’de 26 Ocak tarihine dek izlenebilecek. Güneştekin’in nesneler üzerinden bellek politikalarının doğasına baktığı işlerinden oluşan Hafıza Odası, son yıllarda gerçekleştirdiği en kapsamlı sergisi. Daax Corporation sponsorluğunda düzenlenen sergi, sanatçının farklı sanatsal disiplinlerle etkileşim içinde çalıştığı yapıtlarını bir araya getirerek, materyalleri yorumlama çeşitliliğine ve sergileme pratiğine bakıyor. Güneştekin, bu ilişkiye dair fikirlerini aktarmak için ise hareketli görüntünün olanaklarından yararlanıyor. ❏ İstanbul Modern Fotoğraf Galerisi, yazar ve sanatçı portreleri ile uluslararası alanda tanınan fotoğraf sanatçısı Lütfi Özkök’ün (1923-2017) hayatını geçirdiği Stockholm, İsveç’teki arşivinden derlenen bir portre seçkisine ev sahipliği yapıyor. 1950’li yıllardan itibaren edebiyat ve sanata yön veren 80 ismin fotoğrafından oluşan sergi, portre fotoğrafının sunduğu anlamlar üzerine düşünmeye davet ederken aynı zamanda bir döneme tanıklık etmeyi amaçlıyor. Özkök’ün edebiyat dergilerinde yayımlanan yazılarına eşlik etmesi için fotoğraf çekmeye başladığı 1950’lerden 1990’ların sonuna uzanan bir döneme ait fotoğraflardan oluşan seçki, 24 Nobel ödüllü yazarın da aralarında bulunduğu 89 portreye yer veriyor.

SERGİ AJANDA

❏ Şahsiyet'teki rolüyle Emmy kazanan Haluk Bilginer uzun zamandır ülke gündeminde. Ancak aktör başarının sarhoşluğuna kapılmadan çalışmaya son sürat devam ediyor. Uzun zamandır gösterimde olan William Shakespeare imzalı Kral Lear, 20 Ocak'ta saat 20:30'da Zorlu PSM'de sahnelenecek. Bilginer'e Berfu Öngören, Hare Sürel, Nazlı Bulum, Yavuz Topoyan eşlik ediyor. ❏ Gittiği her ülkede kapalı gişe izlenen ve İstanbul’daki gösterisinde de biletleri günler öncesinden tükenen sihirli baloncuk gösterisi Bubble Show, 31 Ocak'ta Uniq Box'ta olacak. Aynı günde 3 matine yapacaklar; 13.00, 15.00 ve 17.00... Bubble Show, müzik eşliğinde özel bubble hileler, efektler ve eşsiz sahne malzemelerinin oluşturduğu Matěj Kodeš atölyesinde tamamen yeni ve benzersiz gösteriler ile sömestr tatiline çocukları eğlendirecek. Yurt dışından gelen, bir seferde 5 kişinin bubble’ların içine alındığı bu aile eğlencesini kaçırmayın.

Lütfi Özkök'ün objektifinden Samuel Beckett. (1966)


53

VİZYON

OCAK 2020

.

JUDY

KESIF , NOKTASI

Tür: Biyografi Vizyon: 3 Ocak Dağıtımcı: Bir Film Yönetmen: Rupert Goold Oyuncular: Renee Zellweger, Jessie Buckley, Rufus Sewell

SOUNDTRACK

Judy filmi ünlü oyuncu ve şarkıcı olan Judy Garland'ın hayatına odaklanıyor. 1968 kışında, Judy Garland'ın Oz Büyücüsü'ndeki ikonik Dorothy rolünü oynamasının üzerinden 30 yıl geçmiştir. Talk of the Town performansları için çalkantılı Londra'ya gelen Garland'a beşinci kocası Mickey Deans'in hayatına girmesiyle her şey daha parlak görünmeye başlar. Ancak 45 yıl çalışınca hassaslaşır... Hollywood'a feda edilen çocukluğunun anıları ve çocuklarının yanına, eve dönme isteği Garland'ın zihnine gölge düşürür.

1917 Tür: Savaş Vizyon: 10 Ocak Dağıtımcı: Pinema Yönetmen: Sam Mendes Oyuncular: George MacKay, DeanCharles Chapman, Andrew Scott

Hepimizin hayatında yer eden bir müzik vardır. Soundtrack, günümüz Los Angeles'ında birbirinden çok farklı bir grup insanı birbirine bağlayan aşk hikayelerini anlatan romantik bir müzikal drama. 10 bölüm yayınlanan dizinin oyuncuları arasında Paul James, Callie Hernandez ve Marianne Jean-Baptiste gibi genç isimler var.

KAFAYI YERSİN

Sam Mendes'in yönetmen koltuğunda oturduğu 1917, I. Dünya Savaşı döneminde yaşananları konu ediyor. I. Dünya Savaşı sırasında Britanya askeri olan Schofield ve Blake, gerçekleştirilmesi imkansız gibi görünen bir göreve atanırlar. Görevleri, zamana karşı yarışırken düşman bölgesini geçerek yüzlerce askerin ölümünü engellemek üzere bir mesaj iletmektir. Blake'in kardeşi de onların arasındadır. Bu durumda Blake'i daha da fazla ciddiye alması gereken bir mücadele bekliyordur.

Yemek, moda ve seyahat videolarıyla tanınan fenomen Sibil Çetinkaya ve AhmetKarya hesabından yaptığı sit-com paylaşımlarla fenomen olan Ahmet Aksöz; Türkiye'nin farklı bölgelerini gezip kafayı yedirtecek tatlar arayarak geleneksel gezi ve elbette yemek programlarını ti'ye alıyorlar. Eğlenceli ve şaşırtıcı, efendi gibi başlayan program sonlarına doğru çığrından çıkıyor.

BAD BOYS FOR LIFE

Bad Boys For Life, uyuşturucuya karşı savaş açan iki polisin yaşadığı macerayı konu ediyor. Mike ve Marcus, narkotikten sorumlu iki polistir. Mike Lowery, orta yaş krizinin etkileriyle baş etmeye çalışırken, Marcus Burnett polis müfettişi olarak kariyerine devam eder. İkili, bu sefer bir uyuşturucu baronu olan Armando Armas’ın peşine düşer. Ancak Armando’yu yakalamak pek de kolay değildir. Aynı zamanda soğukkanlı bir katil olan Armando’nun peşine düşen ikili, kendilerini zorlu bir maceranın içinde bulur.

SOUNDTRACKS

Program - 2019- bluTV

THE KILL TEAM

Tür: Aksiyon Vizyon: 24 Ocak Dağıtımcı: Warner Bros. Yönetmen: Adil El Arbi, Bilall Fallah Oyuncular: Will Smith, Martin Lawrence, Vanessa Hudgens

Star Wars: The Rise of Skywalker John Willliams Lucasfilm 19 parça, 76'

Dizi - 2019 - Netflix

The Kill Team, Dan Krauss tarafından yazılmış ve yönetilen bir 2019 Amerikan savaş filmi. aynı adı taşıyan önceki bir belgesel tarafından keşfedilen olayların kurgusallaştırılmış bir uyarlaması. Kadroda Alexander Skarsgård, Nat Wolff, Rob Morrow, Adam Long, Jonathan Whitesell, Brian Marc, Osy Ikhile ve Anna Francolini var.

Marriage Story Randy Newman Lakeshore Records 14 parça, 25'

Film - 2019 - Amazon

Güzelliğin Portresi Marios Takoushis BKM 18 parça, 44'


54

YURT DIŞI pun k Post-

Folk

o Tekn

OCAK 2020

İNGILTERE

DANİMARKA

POLONYA Zakopower

Iceage

Tekno müziğin imparatoriçesi Ellen Aileen, 1 Ocak’ta Londra E1 London’da 5 saatlik bir setle yeni yılı selamlayacak. Aileen’e sahnede Jenina da eşlik edecek.

Polonya'nın sevilen folk-pop grubu Zakopower, 5 Ocak’ta Krakow Kino Kijów sahnesinde sevenleriyle buluşacak.

Punk’a getirdikleri hem agresif hem romantik bakış açısıyla beğenilen grup Iceage'in geçen Ekim’deki İstanbul konserinin tadı halen damaklarda. 8 Ocak’ta Kopenhag Bremen Teater’da olacaklar.

BREZİLYA

Indie

MPB

l if meta s e r g o Pr

Ellen Aileen

HOLLANDA

ALMANYA

Dream Theater

Any Other

Brezilya’nın MPB geleneğini elektronik tınılarla buluşturan ‘dişi yıldız’ Ana Cañas, 10 Ocak’ta São Paulo SESC Pompéia sahnesinde olacak.

Onları tanıtmaya gerek var mı? 35 yıllık efsane grup Dream Theater 11 Ocak’ta Amsterdam AFAS Live sahnesinde sevenleriyle buluşacak.

İtalyan ‘üçüncü yeni’ ekolünden, 2018’de çıkardıkları Two, Geography albümüyle tüm Avrupa’da akranlarının gönlünü fetheden genç grup Any Other, 12 Ocak’ta Berlin Tennis Cafe’de.

Rock

bo Post-

p

ouse Deep h

Ana Cañas

İRLANDA

İSPANYA

ÇEKYA

Agoraphobia

Jacques Greene

70’lerde doğan neslin en iyilerinden, bol ödüllü piyanist, besteci ve grup öncüsü Vijay Iyer, caz klasiklerine ekledikleriyle ürettiği özgün tarz parçaları ve üç kişilik çok beğenilen grubuyla 13-14 Ocak’ta Belfast Sonic Lab’te olacak.

Rock dünyasının beğenilen kadın gruplarından Agoraphobia, geçen yıl çıkan yeni albümleri Unaligned’la 18 Ocak’ta Barcelona Sala Sidecar’da olacak.

Kanadalı klüp müziği üstadı Jacques Greene, geçen Ekim’de çıkardığı son albümü Dawn Chorus’la 22 Ocak’ta Prag MeetFactory’de olacak.

İTALYA

Pop

Rap

Klasik

Vijay Iyer

MACARİSTAN

MEKSİKA

Mecna

Sharon Kam

Gloria Trevi

İtalyan rap sahnesinin sevilen ismi Mecna, Ekim ayında çıkardığı ve çok beğenilen albümü Neverland ile 24 Ocak’ta Roma Monk sahnesinde olacak.

İlgiyle izlenen Sharon Kam, Macaristan Ulusal Filarmoni Orkestrası ve Zsolt Hamar’ın eşliğiyle 24 Ocak’ta Budapeşte Ferenc Liszt Akademie’de sahne alacak.

Latin Madonna olarak da bilinen, 40 yıllık kariyerine pek çok şey sığdıran provokatif yıldız Gloria Trevi, 25 Ocak’ta Mexico City Auditorio Nacional’de olacak.


55

TB

OCAK 2020

#1998 #ROLLINGSTONE #ISTANBULKONSER

Yıl 1998, 19 Eylül akşamı. Bugün yerini yüksek binalara bırakan Ali Sami Yen Stadı'nda önemli bir konser var. Yıllardır İstanbul'da sahneye çıkmaları için çalışılan efsane grup Rolling Stone, Bridges to Babylon turnesi kapsamında nihayet konser vermeye geliyor. Bu başarının altında da dönemin en iyi organizatörlerinden Ahmet San var elbette. Yukarıda gördüğünüz fotoğrafta grup üyeleri Mick Jagger, Keith Richards, Ronnie Wood ve Charlie Watts sabaha karşı özel uçaktan inmiş, basına selam veriyor. İstanbul'a 80 kişilik ekibi, o zamanın haberlerine göre 70 TIR'la gelmiş. Konserden bir gün önce gelen topluluk sabah Boğaz gezisi yapıp eğlendi, ardından konsere geçtiler. İşte gözlerinizi dolduracak bir detay daha: Bilet fiyatları eski parayla 7.5 ila 15 milyon lira arasındaymış... O akşam unutulmaz konseri tam 50 bin kişi seyretti. Stadyum konserlerinin yeniden gerçekleşebilmesi dileğiyle.



Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.